2008 lgbt bireylerin insan hakları raporu

advertisement
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu - 2008
Hazırlayan: LGBTT Hakları Platformu
Baskı Öncesi Hazırlık: Emir Birant, Barış Sulu
İlk Basım: Ocak 2009, Ankara
Baskı ve Cilt:
Ayrıntı Basımevi, Ostim, Ankara
0312 394 5590
Kaos GL
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, 29/12, Demirtepe / Kızılay – Ankara
Telefon: +90 312 230 0358
Faks: +90 312 230 6277
E-postal: kaosgl@kaosgl.org
URL: http://www.kaosgl.org
Bu kitap Global Diyalog’un katkılarıyla hazırlanmıştır.
Önsöz,
B u r a d a yı z al ı şı n!
Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireylerin toplumun
içinde belli bir alana, belli bir zaman dilimine hapsolmuş, izole edilmiş bir
yaşamları olmadığını, hayatın her alanında LGBT bireyler ile karşı karşıya
gelebileceğini ve bu karşılamanın artık lgbt bireyleri değişme zorlayacak bir
karşılaşmama olmaması gerektiği anlatmak üzere “buradayız alışın”
diyoruz.
2007 yılı raporunun girişinde sorduğumuz soruyu yeniden soruyoruz?
“Lezbiyenler, geyler, biseksüeller ve transeksüeller için başka bir Türkiye mi
var?” Evet, Türkiye’de yoksulluktan tutun da haklara erişimden yoksun
bırakılmaya kadar süren bütün insan hakları ihlalleri ile herkes gibi bizde
maruz kalıyoruz. Buna ek olarak cinsel yönelimimiz ve/veya cinsiyet
kimliğimiz nedeniyle yeniden bu haklardan yoksun bırakılmayla ile karşı
karşıya kalıyoruz.
Bu rapor ile, eşcinsel, biseksüel ve transeksüel kadın ve erkeklerin
maruz kaldığı ayrımcılığı ve şiddeti gözler önüne sermek istiyoruz. Bu rapor
görmediğimiz, görmek istemediğimiz, haberdar olmadığımız ya da seyirci
kaldığımız ihlalleri unutmamak ve unutturmamak adına yazılıyor.
Yaşadığımız şiddeti, maruz kaldığımız ayrımcılığın ve bütün bunlara
karşı verdiğimiz mücadelenin tarihi bu kitap aynı zamanda. LGBTT hakları
hareketinin, nefret suçları, nefret cinayetleri, çete şiddeti, devlet ve kolluk
kuvvetlerinin hem örgütlerimize hem de lgbt bireylere yönelik tacizlerine,
toplumun bütün ötekilerine karşı yükselen linç sargınının lgbt bireylere,
sokakta, parkta, evlerinde, ailelerine yansımalarına rağmen LGBT Hakları
Platformunun verdiği mücadelenin de tarihi..
Biz biliyoruz ki, Türkiye’de lgbt bireylerin maruz kaldığı şiddet,
ayrımcılık sadece bu kitaba yansıyanlardan ibaret değil. Bu kitaba yansıyan
ihlaller sadece bizim ulaşabildiğimiz ihlaller ki, bu kitaplara yansıyanlar
kocaman ayrımcılık denizinde sadece birkaç kum tanesi.
LGBTT Hakları Platformu adına, bu kitabın hazırlanmasına katkıda
bulunan LGBTT Hakları Platformu üyesi LGBTT Örgütlere ve raporun
hazırlanması sürecini destekleyen Global Diyalog Vakfına teşekkür ediyoruz.
LGBTT Hakları Platformu adına,
Umut Güner/ Kaos GL – Ankara
3
İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE SESSİZ KALMAYIN!
LGBTT Hakları Platformu (Eski adıyla LGBTT Bireylerin İnsan
Haklarını İzleme ve Hukuk Komisyonu) Türkiye’de lezbiyen, gey, biseksüel,
travesti, transeksüel (LGBTT) bireylere yönelik uygulanan ayrımcılık ve
şiddeti raporlamaya devam ediyor.
Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Diyarbakır’daki örgütler, LGBTT
bireylerin yaşadıkları insan hakları ihlallerini kayıt altına alıyor. Örgütler
ayrımcılık ve şiddete maruz kalan LGBTT bireylere sesleniyor.
Bugüne kadar LGBTT bireyler uğradıkları her türlü ayrımcılık ve şiddet
karşısında yalnızca LGBTT örgütlerle iletişime girdiler. Örgütler ise bu
bilgileri ya düzenli olarak tutamadı ya da “olay döngüsü” içinde veri
sağlayabilecek önemli noktaları atlayarak kaydetti. Tutulan kayıtlara da
daha sonra geri dönemedi ve süreci izleyemedi. LGBTT örgütler bir yandan
insan hakları alanında mücadele verdiğini dile getirirken, LGBTT bireylerin
yaşadıkları ihlallerle ilgili sorulan sorulara genellikle alışılmış, ezberlenmiş
yanıtlar veriyor, “Geçen sene kaç ihlal yaşandı ve ihlallerin dağılımı
nasıldı?”, “En çok hangi hak ihlal ediliyor?” gibi soruları da yanıtsız
bırakıyordu. Bunun yanında diğer insan hakları örgütleri de eşcinsel
mağdurlarla sistematik bir şekilde ilgilenmiyorlar ve onların sorunlarına
ilişkin insan hakları mekanizmalarını etkin kullanmıyorlardı.
Kaos GL Derneği, Kaos GL İzmir Oluşumu, Lambdaistanbul ve Pembe
Hayat LGBTT Dernekleri, ve MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu, bütün bu
eksikleri ve ihtiyaçları göz önünde bulundurarak 2007 başında, “İnsan
Hakları Mekanizmalarının LGBTT Bireyler için Etkin Kullanımı” adlı projede
birlikte çalışmaya başladılar. Bütün bu sorunları çözmeye yönelik hazırlanan
bu projeyle, LGBTT örgütlerin kapasitelerini artırarak ulusal ve uluslararası
insan hakları mekanizmalarını etkin olarak kullanmalarını sağlamak ve
LGBTT bireylere yönelik ihlalleri kayıt altına almak, izlemek ve
raporlaştırmak amaçlandı.
Bu çalışmaların sonucunda,
“LGBTT Bireylerin İnsan Hakları
Raporu 2007” kitabı yayımlandı. Kitabın PDF formatına ulaşmak için:
http://www.kaosgl.org/resim/InsanHaklari/LGBTT_IH_Raporu_2007.pdf
2008 yılında, Piramid LGBTT Diyarbakır Oluşumu ve İzmir Travesti ve
Transeksül İnisiyatifi(İTTİ)’nin de platforma katılımlarıyla çalışmalarımız
devam ediyor.
Ankara’da Kaos GL ve Pembe Hayat LGBTT Dernekleri, İstanbul’da
Lambdaistanbul LGBTT Derneği, İzmir’de Kaos GL İzmir Oluşumu ve
İzmir Travesti ve Transeksüel İnisiyatifi, Eskişehir’de MorEl LGBTT
Oluşumu ve Diyarbakır’da Piramid LGBTT Oluşumu LGBTT bireyleri
yaşadıkları insan hakları ihlallerini anlatmaya çağırıyor.
5
LGBTT Hakları Platformu bileşenleri iletişim bilgileri:
Kaos GL İzmir Oluşumu
e-posta: izmir@kaosgl.org
Hukuk Desteği için: www.kaosglizmir.com
6
Kaos GL Derneği
e-posta: lgbtinsanhaklari@kaosgl.org
Ofis Tel: 0312 230 03 58 / Mobil Tel:0533 430 58 50
Hukuk Desteği için: www.kaosgl.org
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
e-posta: lambda@lambdaistanbul.org
Ofis Tel: 0212 245 70 68 Danışma Hattı: 0212 244 57 62
Hukuk Desteği için: www.lambdaistanbul.org
MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu
e-posta: morel.eskisehir@gmail.com
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
e-posta: pembehayat@gmail.com
Tel: 0312 433 85 17
Piramid LGBTT Diyarbakır Oluşumu
e-posta: piramidgl.diyarbakir@gmail.com
İÇİNDEKİLER
Giriş ............................................................................................................. 9
Bölüm I
Görünmeyen Şiddet ve Ayrımcılık:
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar
........................................ 11
Bölüm II
Şiddet Sarmalında Trans Bireyler ........................................... 17
Bölüm III
Aşağılanma, Taciz, Gündelik Şiddetin Orta Yeri:
Geyler ve Biseksüel Erkekler...................................................... 47
Bölüm IV
Genel Ahlakın Gör Dedikleri:
LGBTT Bireyler
.................................................................................. 71
Bölüm V
“Eşcinseller de Eşitlik İstiyor, Verecek Miyiz?”
Devlet Katında LGBTT Bireyler
............................................... 81
Bölüm VI
Yersiz Yurtsuz LGBTT Bireyler
................................................ 89
Bölüm VII
Sonuç
...................................................................................................... 103
Ekler
Sebahat Tuncel’in Verdiği Soru Önergesi.......................................... 105
Yogyakarta İlkeleri.................................................................................... 109
LGBTT’lerin İnsan Haklarına Yönelik BM Bildirisi............................ 115
GİRİŞ
Bu rapor, 2008 yılı boyunca LGBT bireylerin yaşadıkları hak ihlallerini
kayıt altına almaktadır. Rapor, yıl boyunca yapılan görüşmelere, örgütlere
yapılan başvurulara, örgütler tarafından izlenen medyadaki verilere
dayanılarak hazırlanmıştır.
Birinci bölümde, eşcinsel ve biseksüel kadınların uğradığı ayrımcılık,
yaşadıkları hak ihlalleri ve bu alandaki görünürlüğün zayıflığı tartışılmıştır.
İkinci bölümde, trans bireylerin uğradıkları şiddet, yaşadıkları ayrımcılık
çeşitli alanlara özgülenerek hem tarihsel hem de mekânsal sürekliliği ile
tanımlanmıştır.
Üçüncü bölümde, eşcinsel ve biseksüel erkeklerin maruz kaldıkları
yaygın ihlaller, uğradıkları saldırılar rapor edilmiştir.
Dördüncü bölümde toplumsal karşılaşmalarda sıklıkla ortaya çıkan
genel ahlak vasıtasıyla ihlal edilen hak alanları belirlenmiştir.
Beşinci bölümde LGBT bireylerin varoluşlarından yaşadıkları hak
ihlallerine uzanan sorun yaratılan alanlarda kamu otoritelerinden gelen
tepkilere yoğunlaşılmıştır.
Son bölümde ise yıllardır birlikte yaşadığımız ve görünür olmayan LGBT
mülteci bireylerin yaşadıkları yoğun baskı ve ayrımcılık rapor edilmiştir.
2007 yılına ait rapordan farklı olarak haklar kategorik tanımlanmamış,
rapora veri olan durumların anlatımına daha geniş yer verilmiştir. Hukuki
açıdan atıfta bulunulan insan hakları metinleri yerine özel olarak LGBT
bireylerin hak rejimlerini tanıyan metinler ekte sunulmuştur. 2007 yılı
raporunda olduğu gibi yine basın açıklamalarının bir kısmına yer verilmiştir.
9
I. BÖLÜM
GÖRÜNMEYEN ŞİDDET ve AYRIMCILIK:
LEZBİYENLER ve BİSEKSÜEL KADINLAR
Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireylerin insan
hakları ihlallerini izlemek ve raporlamak için Ocak 2007’de Kaos GL ve
Lambdaistanbul öncülüğünde yola çıktık.
biseksüel kadınların insan hakları ihlallerinin ve uğradıkları ayrımcılıkların
vaka raporuna yansımadığını görmekteyiz.
2007
yılında insan
hakları
ihlallerini
izlemeye
başladığımızda,
mağdurların bizimle iletişime geçmesi için Kaos GL Dergisi ve yazılı basın
aracılığı duyurular, el ilanları ve web sitemiz öncelikli olmak üzere internet
etkin olarak kullanılmıştır. Ancak bu süre zarfında eşcinsel ve biseksüel
kadın mağdurların bizimle iletişime geçmediklerini gözlemledik.
İnsan haklarının izlenmesi aşamasında aslında lezbiyenlerin ve
biseksüel kadınların Türkiye'de çok ciddi insan hakları ihlallerine ve
ayrımcılığa maruz kaldıklarını ancak bu konuda harekete geçemediklerini
gözlemlemekteyiz. Bunun nedeni olarak da, cinsiyetçi-homofobik yapıdan
kaynaklı olarak eşcinsel ve biseksüel kadınların, cinsel yönelimleri ve
ayrıca kadın olmalarından kaynaklı sorunlar yaşaması; insan hakları
ihlallerine, şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmasının yarattığı travmaların
etkisi olduğunu bilmekteyiz.
“Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneğini kuran Lambdaistanbul
Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi 2005 yılında 396 eşcinsel ve biseksüelle
görüşerek yaşadıkları sorunları araştırdı.1 151 katılımcının kadın olduğu bu
araştırmanın sonucunda Türkiye’de lezbiyen ve biseksüel kadınların %
48’inin toplumsal baskılar nedeniyle yanlız kalmaktan korktuğu,
%
64’ünün ailesi ve çevresi tarafından evlenmeye zorlandığı tespit edildi.
Bu araştırmada katılımcılara çevrelerine açıldıkta ne gibi tepkilerle
karşılaştıkları soruldu. Toplumsal önyargılar nedeniyle katılımcıların %
1
Lambdaistanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi. “Ne Yanlış Ne de Yanlızsınız, Bir Alan
Araştırması, Eşcinsel ve Biseksüellerin Sorunları. İstanbul, 2005.
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar
İki senelik izleme sürecini geride bıraktığımız şu günlerde hem 2007
yılı vakalarına hem de 2008 yılı vakalarına baktığımızda lezbiyenlerin ve
11
82’si “nasıl sevişiyorsunuz” sorusu ile ve % 74’ü de “aktif misin, pasif
misin” sorusuyla karşılaşmış. Eşcinsel ve biseksüel kadınlar, toplum
genelinde cinsel obje olarak algılandıkları için bu yaklaşımlarla karşılaşmak
zorunda kalıyorlar.
Modern
tıbba
göre
eşcinsellik
bir
hastalık
olmadığı
halde,
katılımcıların % 50’si psikoloğa veya psikiyatriste gitmesi için baskı
görmüş. Bir psikoloğa veya bir psikiyatriste başvuran katılımcılarıbir
bölümü ilgili uzmanın olumsuz tavırlarıyla karşılaşmışlar. (Örn: Uzmanın
eşcinselliği hastalık olarak görmesi: % 27, eşcinsellikle ilgili bilgisinin
yetersiz olması, % 45, danışanı heteroseksüel olmaya zorlaması: %24,
danışanını istemediği halde ilaç tedavisine zorlaması: % 24)
Uzmanların yanı sıra toplum içerisinde de lezbiyenlerin ve biseksüel
kadınların cinsel yönelimini değiştirmeye yönelik çeşitli baskı ve tepkiler
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar
bulunmaktadır. Katılımcıların % 66’sı “doğru insanı bulamadığın için böyle
hissediyorsun” düşüncesiyle, % 65’i “geçici bir dönemdir bu” tepkisiyle,
%51’i “karşı cinsin kötü davranışlarına mı maruz kaldın” sorusuyla
karşılaşmıştır.”
Lambdaistanbul Derneği tarafından yapılan bu anket çalışmasında
eşcinsel ve biseksüel kadınların sorulara verdiği yanıtlar, Türkiye’de
lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların karşı karşıya kaldığı toplumsal baskı
ve aşağılanmanın boyutlarını göz önüne serer nitelikte önemli verilerdir.
Ayrıca bu anket dahilinde edinilen veriler içinde bir başka istatistik
şöyle: anket sonuçlarına göre, eşcinsel ve biseksüel kadınların, iş yerinde
işveren veya müdürlerine ve iş arkadaşlarının tamamına açık olan
12
kadınların oranı % 22. İşveren veya müdürlerinin bir bölümüne açık
olanların oranı % 21, iş arkadaşlarının bir bölümüne açık olanların oranı %
35, hiç bir işveren ve müdürüne açık olmayanların oranı % 57, hiç bir iş
arkadaşına açık olmayanların oranı % 44.
Yargı sürecinin hem erkek egemen hem de homofobik bir zihniyetle
işlemesi kadınların yargı sürecinde de mağdur olacaklarını düşünmelerine
neden olmakta. Bu yüzden lezbiyenler ve biseksüel kadınlar şikâyetçi
olmaktan çekinmekte ya da bu yolu hiç düşünmemekteler. Eşcinsel ve
biseksüel kadınların hukuksal yollara başvurmaya ilişkin tutumlarının hiç
de haksız olmadığını gösteren iki karar mevcut.
Bu
kararlardan
birincisi,
“lezbiyen
anneye
çocuğun
velayeti
verilmez” kararı.
“Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının 21.6.1982 gün 1982/5077
esas ve 1982/5531 karar nolu kararına göre: eşcinsel/lezbiyen anneye kız
çocuğu velayeti verilemez. Bu kararın tam metni şu şekilde: Boşanma
sebebi, toplumun asla hoş görmeyeceği, eşcinselliğe, Türkçe deyimi ile
sevicilik’e dayanmaktadır. Böylesine marazi (Hastalık derecesine varan) bir
alışkanlığı bulunan kadına kız çocuğunun velayetinin verilmesi onun
geleceğini tehlikeye düşüren bir durum meydana getirebilir. Küçüğün idrak
çağına erip kişiliği zarara uğradıktan sonra onu anasından uzaklaştırmak
hiç bir anlam taşımaz. Velayet düzenlenirken göz önünde tutulacak husus,
çocuğun sadece o andaki değil, gelecekteki yararlarının dahi her yönüyle
korunmasıdır. Bu bakımdan çocuk henüz kötü alışkanlıklar edinmeden
gerekli tedbirin alınması zorunludur. Hal böyle olunca, küçüğün ahlaki
gelişimine, öncelikle şefkatin üstünde değer verilmesi gerekir. Öyle ise
Karşılaşılan iki kötülükten zarardan hafifinin tercih edilmesi yolundaki kural
gözetilerek çocuğun, babanın velayetine bırakılması uygun olur. Bu yönün
gözetilmemesi usul ve kanuna aykırıdır.”
Bu kararın aksi yönünde bir karar çıkmadığından, benzer davalarda
Yeni Yüzyıl gazetesinde yer alan haberden öğrendiğimiz kadarıyla, yerel
mahkeme çocuğun velayetini anneye veriyor, ancak Yargıtay bu kararı
“Böylesine hastalık derecesine varan bir alışkanlığı bulunan kadına, kız
çocuğunun velayetinin verilmesi, onun geleceğini tehlikeye düşürebilir“
diye bozarak çocuğu lezbiyen anneden alıyor. Basına yansıyan diğer bir
dava haberi:
“Tarih 27 Şubat 2002. Hürriyet gazetesinin üçüncü sayfası. Günün
haberi. Manşet: "Karım lezbiyen kızımı bana verin". Spot: "İşadamı, 9
yaşındaki kızının velayetini, lezbiyen olduğunu iddia ettiği eski eşine veren
mahkeme kararını 'sevici anneye kız çocuğunun velayeti verilemez'
şeklindeki
Yargıtay
kararını
örnek
göstererek
temyiz
etti".
Haberi
okuyunca anlıyoruz ki bu temyiz isteği kabul edilmemiş, kızın velayeti
anneye verilmiş. Bir hukukçu görüşü de var haberin yan tarafında:
"Lezbiyen anneye velayet verilmez kararı halen geçerli, karısının lezbiyen
olduğunu ispatlarsa kızının velayetini alır".” Kaynak: Radikal Gazetesi, 10
Mart 2002.
Bu karar, sadece “anne olan lezbiyenleri” bağlıyor gibi görünse de,
kararın içinde Yargıtay’ın ve Türk yargı sisteminin genel olarak kadın
eşcinselliğine nasıl baktığını gözler önüne sermektedir. Birçok lezbiyen ve
biseksüel kadın, çocuğunun velayetini annesine “lezbiyen olduğu için”
vermeyen yargının, iş hayatında, eğitim sürecinde ve gündelik yaşam
içinde cinsel yönelimleri nedeniyle uğradıkları ayrımcılığa karşı da benzer
bir
tavrı
sergileyeceğini
düşünmektedir.
Yargının
kendilerini
korumayacağını, hatta tam tersine cinsel yönelimleri nedeniyle yargı
sürecinde de ayrımcılığa uğrayacağını düşünen kadınlar, bu sürece hiç
girmemeyi tercih etmektedir.
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar
halen emsal gösterilmektedir. Bu davalardan birinde, 13.08.1996 tarihli
13
Yine ayrımcılık içeren bir karar, Yelda Yıldırım olayı sırasında
yaşanmıştır. Yelda Yıldırım, sevgilisinin eşi tarafından 11 kez bıçaklanarak
öldürülmüştür. Ve öldüren kişinin cezası ağır tahrik indirimi uygulanarak
24 yıldan 8 yıla, duruşma sırasında iyi hali göz önünde bulundurarak da, 8
yıldan 6 yıl 8 aya indirilmiştir.
“İstanbul 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde, eşi Hülya Yardımcı ile
lezbiyen ilişkiye girdiği iddiasıyla Yelda Yıldırım'ı 11 yerinden bıçaklayarak
öldürmekten yargılanan Yaşar Hüseyin Yardımcı, cinayeti 'ağır tahrik
altında işlediği' gerekçesiyle Mahkeme Başkanı Ahmet Ulucak'ın muhalefet
şerhine rağmen oyçokluğuyla 6 yıl, 8 ay hapse mahkum oldu. 24 yıl hapse
çarptırılan Yardımcı'nın cezasını 8 yıla indiren mahkeme iyi hali nedeniyle
6 yıl 8 ay hapsine karar verdi.” Kaynak: Akşam Gazetesi, 05 ocak 2005.
Bu karar bize şunu söylemektedir: Yargı sürecindeki ayrımcılık
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar
öldükten sonra da devam etmektedir. Mahkeme Heyeti Başkanı Ahmet
Ulucak ise “Sanığın eylemi meşru müdafaa sınırını aşarak gerçekleştirdiği
düşüncesinde olduğunu, hükmün de buna göre kurulması gerektiğini’’
belirterek, karara muhalif kaldı. Bu karar sonrasında yargıya yansıyan ve
bize ulaşan başka bir karar olmadı.
Medyada lezbiyenliğin ele alınışı da, çoğunlukla yargınınkine benzer
bir
ayrımcılığı
içerdiğinden,
eşcinsel
ve
biseksüel
kadınların
cinsel
yönelimlerini ve bu nedenle maruz kaldıkları ihlalleri gizleme yönündeki
tutumunu pekiştiren bir etken olarak varlığını sürdürmekte. Lezbiyenlik,
genellikle, sadece marjinalleştirilip magazin unsuru haline getirilebildiği
müdetçe haber olarak yansıyor gazete sayfalarına.
14
“Lezbiyenler yavaş yavaş da olsa Türk toplumu içerisinde daha
görünür hale geliyorlar ama kamuoyundaki imajları genelde tehlikeli bir
şekilde çarpıtılıyor. Zeynep, basının lezbiyenleri “katiller, diğer kadınları
kaçıranlar, cinsi sapıklar” olarak gösterdiğini söylüyor. “… Genelde
lezbiyenler, bir suçun içinde olduklarında, bir trajediye veya bir ünlünün
‘güzel
vücudunu
gösterebileceği’
bir
skandala
karıştıklarında
haber
yapılıyorlar. Türkiye’de lezbiyenler hakkında pozitif bir şeyin basılması
mümkün değil.”(Tipik bir örneği için bakınız, “Lezbiyen cinayetler,” Sabah
gazetesi, 16 Temmuz 2000. Makale 2 cinayeti gösteriyor: birisinde kadın,
diğer bir lezbiyenden gelen “ahlaksız teklif”in konusu ve bıçaklanarak
öldürülüyor; diğerinde ise, lezbiyen âşık diğerini bir tartışma sonrasında
öldürüyor) Çalıştığı ilerici gazetede bile böyle hadiselerin olduğunu ekliyor.
“Lezbiyenlikle
arşivlendiğini
ilgili
haberlerin
keşfettim”(Zeynep
‘cinsel
ile
problemler’
İnsan
Hakları
başlığı
altında
İzleme
Örgütü
görüşmesi, 2 Ekim 2003)” Kaynak: Değişen Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet,
Cinsellik ve İnsan Hakları, Human Rights Watch Türkiye Raporu, 2008)
Bunun yanında 2008 yılı içinde; üniversite mezunu-işsiz Betül ve
üniversite
öğrencisi
Ayşe’nin,
ailelerinin
baskı
yaşadıklarından duyum tanıklığı vasıtasıyla
ve
şiddeti
ile
ilgili
haberdar olduk: Haziran
2008’de, bilgisayarındaki özel fotoğraflarını bulan babası tarafından,
eşcinsel bir çevre içinde olduğuna dair bir şüphe ile ev hapsine alınan,
yaşadığı şehirden alınarak başka bir şehre yollanan ve arkadaşları ile
telefon ile dahi görüşmesi yasaklanarak sosyal yaşamı sonlandırılan Betül,
karşılaştığı şiddet karşısında eşcinsel ilişkisinin öğrenilmesi halinde ölüme
kadar varabilecek bir sondan korkarak gerçekleri reddetmek, yalanlamak
zorunda kaldı. Aynı korkuyla ve ekonomik bağımlılığı da olması nedeniyle,
ailesinden uzaklaşamadı ve arkadaşlarının da yardımını kabul etmedi; tek
kurtuluş yolu olarak, heteroseksüel rolü oynayarak kendi ayakları üzerinde
Ağustos 2008’de, üniversite öğrencisi Ayşe’nin internet üzerinden
arkadaşı ile yazışmalarından eşcincel bir ilişkisi olduğunu anlayan annesi,
Ayşe’yi tedavi ettirmek istedi. Eğitimiyle ilgili planları için maddi desteği
kesmek ve
evlatlıktan reddetmekle tehdit etti. Ayşe’nin aile terapisine
giderek bu durumu kabullenmeleri için destek almayı önermesine karşılık,
ailesi Ayşe’nin tek başına psikiyatra gitmesini istedi ve kendilerinin bunun
“normal”
olmadığı
fikrinin
değişmeyeceğini
söyledi.
Ayşe,
şu
anda
psikiyatra giderek ailesinin baskısı ile baş edebilmek için destek alıyor.
25 Kasım 2008’de, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele Günü kapsamında Ankara’da gerçekleştirilen mitingte Kaos GL
ve Pembe Hayat Dernekleri adına hazırlanan metinde şu paragraf yer
alıyor: “Okulda ve evlerimizde yalnızlaştırılan biz eşcinsel ve biseksüel
kadınlar, cinsel yönelimimizi gizlemeye ve ikiyüzlü bir hayat sürerek
duygularımızı kapalı kapılar arkasında yaşamaya zorlanıyoruz. Günü
geliyor, dayak yiyor, eve kapatılıyor, değiştirilmeye çalışılıyor ve “son
çare” zorla evlendirilerek heteroseksüel birey rolünü iyi oynamak ve çocuk
doğrup yine bir aile baskısı içinde yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Hasta,
sapık
ve
ahlaksız
olduğumuz
yargıları
nedeniyle
“sözde”
tedaviye
götürülüyor, homofobik psikolog/psikiyatrların her türlü bilinçsiz ve ilkel
testlerinden geçiriliyor, denek muamelesi görüyoruz."
Gündelik hayatlarını sürdürürken sayısız fiziksel/sözel/psikolojik
şiddet ve ayrımcılığa maruz kalan eşcinsel ve biseksüel kadınların
yaşadıkları, insan hakları ihlalleri raporunda yer alamıyor; çünkü kadınlar
hiçbir güvenceleri olmamasının yarattığı korku ve çaresizlikle sessizliğe
mahkum ediliyor.
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar
durmak ve kendi hayatını kurmak için bir adım atmak adına farklı bir
şehirde iş bulmaya karar verdi.
15
II. BÖLÜM
ŞİDDET SARMALINDA TRANS BİREYLER
2008 yılı trans bireyler için yine şiddetin yılı oldu. Nefret cinayetleri
ile yaşam hakkı, polis şiddeti ve ev kapatmaları ile işkence ve kötü
muamele yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı,
mahremiyet hakkı açıkça ihlal edildi. Kısacası İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin 60. yılında en temel insan haklarına erişemeyen trans
bireyler sayısız kere adil olmayan dünya ile sınandı.
Bu bölümde ilk kısmı 2007 yılında başlayıp, 2008 yılında sonuçlanan
vakıalara ayırdık. İkinci kısım nefret cinayetleri sonucu yitirdiğimiz trans
bireylere ilişkin verilere, üçüncü kısım trans bireylere yönelik polis
şiddetine ayrılmıştır. Dördüncü bölüm ise sosyal yaşam alanında hakların
şekilde
ihlal
edildiğine
ilişkin
bilgilerin
sunulduğu
bir
kısımdır.
kısımda sunulmuştur.
1. 2007’DEN GERİYE KALANLAR
LGBTT Bireylerin İnsan Haklarını İzleme ve Hukuk Komisyonu olarak
sunulan 2007 raporu kapsamında “Eryaman-Kurtuluş-Esat Olayları” başlığı
ile anılı dava 17 Ekim 2008 tarihinde sonuçlandı. Mahkeme sanıkların
tahliyesine karar verirken, sanıklar suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve
kasten yaralama suçlarından cezalandırıldı. Dava hem şikâyetçi trans
bireyler hem de sanıklar tarafından temyiz edildi.
Türkiye LGBTT hareketi açısından emsal niteliğinde olacak bu
kararda
sanıkların
suç
işlemek
amacıyla
örgüt
kurmak
suçundan
cezalandırılmalarının esasını nefret suçu oluşturmuştur. Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi kararında cezalandırmaya yönelik değerlendirmesini şu
şekilde yapmıştır:
“Sanıklar kendilerinin ve çevrelerindeki insanların "önyargılarının
tetiklediği"
düşüncelerle
çevrelerinde yaşamakta olan ve kendilerini
transeksüel bireyler olarak tarif eden müdahillere karşı belli bir karar
doğrultusunda yoğun ve sürekli saldırılarda bulunmuşlar, onları yaşadıkları
hayat alanından ayrılmaya zorlamışlardır".
Trans Bireyler
ne
Damgalanan trans bireylerin cezaevlerinde deneyimledikleri ise son
17
2. BİR DİLEK TUT İNSANLIK OLSUN…1
2008 yılı da ayrımcılığın ve düşmanlığın tetiklediği suçlar olarak
bilinen nefret suçlarının en ağır biçimi olan nefret cinayetlerinin yaşandığı
bir yıl olarak kayda geçti. Bu cinayetler, LGBTT Hakları Platformu olarak
medyadan ve örgütlerden elde edilen bilgiler ışığında takip edildi.
05 Haziran 2008 tarihli Radikal Gazetesinde yer alan haber tipik bir
nefret cinayetine işaret ediyordu. Sisi isimli trans birey 04.06.2008
tarihinde, 02.30 sıralarında Kuşadası’nda markete alışverişe gittiği sırada
arkasından
yaklaşan
hastanede
yaşamını
kişi
tarafından
yitirdi.
Fail,
4
kez
elindeki
sırtından
bıçaklandı
bıçakla
ve
yakalanırken
etrafındakilere ve polislere “Nasıl, iyi etmişim değil mi?” dedi2.
LGBTT Hakları Platformu olarak ulaşılabilen bilgi, failin cezai ehliyeti
olmadığı
öne
sürüldüğü
için
tutuklanmayıp,
Manisa
Ruh
ve
Sinir
Hastalıkları Hastanesine sevk edilip hakkında güvenlik tedbiri alındığı
yönündedir.
Platform üyesi Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği 05 Haziran
Trans Bireyler
2008’de Ankara’da yaptığı basın açıklamasında soruyordu: “Yalnızca
18
travesti olduğu için vahşice öldürülen Sisi’nin katilini kim yarattı? “Ağır
tahrik var” diyerek travesti ve eşcinsellerin katillerine kimler ceza
indiriminde bulundu? “Travesti öldürdüm, iyi etmişim di mi?” diyen katile
de “ağır tahrik indirimi” hediye edilecekse, bu adalet, kimin adaleti
olabilir?”
10 Kasım 2008 tarihinde saat 21.30 sıralarında Ankara İskitler
bölgesinde arabasının içinde oturan Dilek, arkadan yaklaşan araçtan
pompalı tüfekle açılan ateş sonucu kafasından vurulmuş ve 11 Kasım 2008
tarihinde hastanede yaşamını yitirmiştir. Soruşturma devam etmekle
birlikte henüz failleri bulunmamıştır3.
12 Kasım 2008’de Ankara’da LGBTT Hakları Platformu tarafından
yapılan basın açıklamasında Dilek İnce’nin öldürülmesini imkânlı kılan
koşullar aslında deklare ediliyor:
“Kaygı ve korku içindeyiz!
Sayın Başbakan’a soruyoruz, eşcinsel ve transeksüeller vatandaş
değil mi?
1
Dilek İnce anısına basılan sticker için ve bu bölümün başlığını oluştururken ilham kaynağı olan
ODTÜ Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Topluluğu Girişimine teşekkürler…
2 ‘Travesti öldürdüm, iyi etmişim di mi?’ başlıklı haber, 05.06.2008 tarihli Radikal Gazetesi,
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=881696&Date=05.06.20
08&CategoryID=97
3 Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği üyeleri ile yapılan 17 Kasım 2008 tarihli görüşme
Vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmak suç değil mi?
Soruyoruz, polis katilleri bulacak mı?
Savcılar ve hâkimler “ağır tahrik indirimi” ile katilleri salıvermekten
vazgeçecek mi?
Soruyoruz, can güvenliğimizi ve yaşam hakkımızı kim koruyacak?
Kaygı ve korku içindeyiz çünkü Başbakan’ın sabrı taşan vatandaşları
daha kaç eşcinsel ve transeksüelin canına kastedecek bilmiyoruz.
Sayın Başbakan, kaygı ve korku salarak mı adil ve huzurlu bir
toplum yaratacak merak ediyoruz.
Biz değişmeyeceğiz, siz alışacaksınız! “
19 Aralık 2008 tarihli Takvim Gazetesinde çıkan habere göre kimliği
belirlenemeyen bir trans birey daha Gebze-İstanbul otoyolunda göğsüne
isabet eden iki kurşunla öldürülmüştür4.
22 Aralık 2008 tarihinde Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
tarafından yapılan basın açıklaması bütün nefret cinayetlerine ilişkin genel
“Eşcinsellere
ve
transeksüellere
yönelik,
ayrımcılık
ve
nefret
cezalandırılmadıkça ve medya bunu olağan bir durum gibi vermeye ve
eşcinselliği,
transseksüelliği
ötekileştirmeye
devam
ettiği
müddetçe,
transeksüel, biseksüel, eşcinsel kadın ve erkekler öldürülmeye devam
Trans Bireyler
tespiti yapıyordu:
edecektir.
Bizler bu ülkenin yurttaşlarıyız. En temel hakkımız olan yaşam
hakkımızın bu kadar hunharca elimizden alınmasına ve devletin buna
sessiz kalmasına artık yeter diyoruz. Genel ahlak vesvesesi ile eşcinsellere
ve transeksüellere yönelik nefretini kusan insanlara karşı yetkililere artık
seyretmeyin diyoruz.”
27 Aralık 2008 tarihinde “Diyarbakır'ın merkez Sur İlçesi Cemal
Yılmaz Mahallesi Dutlupınar Sokak'taki evde ‘Kız Şaban’ olarak tanınan
eşcinsel Şaban Çelen ile evinde birlikte oturduğu Ali Yavuz'un tabancayla
vurulup, bıçak darbeleriyle öldürülmüş halde bulundu5”. Cinayete ilişkin
soruşturma
devam
etmekle
birlikte
nefret
cinayetlerinde
sıklıkla
karşılaşılan motifler bu vakıada da görülmüştür. Hem bıçaklama hem de
kurşunlama eylemi bu doğrultuda şüphe uyandırmaktadır.
4 “Travestiye Gece İnfazı” başlıklı haber, 19 Aralık 2008 tarihli Takvim Gazetesi,
http://www.takvim.com.tr/2008/12/19/gnc115.html
5 28 Aralık 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi,
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=10660010
19
3. “MÜNFERİT” HALLER: POLİS ŞİDDETİ
2008 yılı trans bireyler için polis şiddetinin yoğun olarak yaşandığı,
keyfi gözaltılar, sokaklarda aşağılayıcı muamele ile işkence vakıalarının
tespit edildiği bir yıl olarak kayda geçti.
LGBTT Hakları Platformuna Marmaris’te yaşayan Banu 14 Ocak 2008
tarihinde başvurmuş ve işkence gördüğünü bildirmiştir:
“12
Ocak
2008
günü
saat
00.30
sıralarında
Datça
yolunda
yürümekteyken, Asayiş Şubeye bağlı olduğunu öğrendiğim 48 P … ve 48 P
…. plaka sayılı 2 sivil ekip otosu yanımda durdu. 48 P … plaka sayılı
araçtan daha sonra adlarının Y.Y ve T.B olduğunu öğrendiğim polis
memurları indiler. Sinkaflı sözler ile bana doğru yaklaşıp, “defol buradan”
demek suretiyle bağırdılar. Ben de oradan uzaklaşmak üzereyken birden
cop
ve
değneklerle,
yumruklarla
bana
vurmaya
başladılar.
Bana
vurduklarını gören arkadaşım Merve olay yerine geldiğinde bu sefer ona da
cop ve değneklerle saldırmaya başladılar. Diğer 48 P … plaka sayılı araçtan
inen uzun boylu, hafif kilolu ve kumral, görsem teşhis edebileceğim 2 polis
Trans Bireyler
memuru da “cop sokarız g..”, “çıkmayacaksınız buralara” demek suretiyle
sinkaflı konuşmalarla, küfürlerle bize hakaret etmeye başladılar. Darp
edilmemiz neticesinde yere düştük, tahminimce ağır durumda olduğumu
gördükleri için, bizi orada terk edip araçlarıyla uzaklaştılar. 13 Ocak 2008
günü yine saat 00.30 sıralarında aynı bölgede yürümekteyken, 48 P …
plaka sayılı araç beni görünce durdu. 12 Ocak gecesi görevli olan ve
görsem teşhis edebileceğim şahıslar araçtan indi. Yine sinkaflı küfürlerle
20
hızla bana doğru geldiler ve yere ittikten sonra vurmaya başladılar, beni
yerde sürüklediler. Bu sırada sürekli küfrediyorlardı. İçlerinden birisi “bunu
dereye at” diyordu. Ben yerde yığılı kalınca, araçlarına binip gittiler.”
Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığına işkence iddiası ile yapılan
şikâyet neticesinde failler hakkında basit yaralama suçu işledikleri iddiası
ile dava açılmıştır. Yargılamaya Marmaris 1. Asliye Ceza Mahkemesinde
başlanmıştır ve LGBTT Hakları Platformu tarafından takip edilmektedir.
LGBTT Hakları Platformuna yapılan başvurular gereğince PVSK’daki
değişikliklerin yürürlüğe girmesinden itibaren polis şiddetinin gündelik,
yaygın bir tutum haline geldiği ve yetkinin kötüye kullanımı neticesinde
birçok hak ihlalinin gerçekleştiği tespit edilmiştir.
07 Aralık 2007 'de
M.G'nin kullandığı
polisin dur ihtarına uymadığı iddia olunan
araçta bulunan Melissa, araç durdurulduktan sonra,
polisin "yere yat" ihtarına uygun bir şekilde yere yatmak üzere diz
çökmüşken, İzmir Emniyeti Asayiş Şube’de görevli polis memuru H.Y
tarafından silahla hayati tehlike geçirecek şekilde göğsünden vurulmuştur.
Aynı gece, hayati tehlikesi henüz geçmeden, şuuru yerinde değilken; polis
memurları tarafından şikâyetçi olmadığına dair beyanı alınmıştır. Polis
memuru ve bazı tanıklar; Melissanin elinde falçata gördüklerini ve bu
falçata ile polis memuruna saldırdığını, bu saldırı esnasında yaşanan
boğuşmada Melisanın silaha çarparak kendisinin vurulmasına yol açtığını
iddia
etmişler.
Ancak,
İzmir
Cumhuriyet
Başsavcılığınca
yürütülen
soruşturma kapsamında toplanan deliller neticesinde ise;
a- falçatada Melissa’nın parmak izinin olmadığı,
b- olay yeri krokisine göre de falçatanın olay yerinden 2m70cm
ileride bulunan arabanın içerisinde olduğu ,
c- ekspertiz raporuna göre, yakın mesafeden atış yapıldığı ( sanık
polis anlatımına göre boğuşma halinde olay gerçekleştiği iddia edildiğinden
bitişik mesafeden olması gerekirdi)
d-
çözümü
yapılan
telsiz
konuşmalarına
göre;
sanık
polis
memurunun olay yerine gelmeden önce, takip esnasında amirlerinden
birçok kez “sakin ol” uyarısı aldığı,
f- Melissanin hayati tehlike geçirdiği tespit edilmiştir.
İzmir Cumhuriyet Savcılığınca 27 Şubat 2008 tarihinde düzenlenen
iddianame ile ; delillere göre falçatanın, Melissanın elinde olmadığının
kabul edilmesi gerektiği belirtilerek
: ZOR KULLANMA YETKISININ
ASILMASI SURETIYLE KASTEN YARALAMA 'dan dava açılmıştır.
Izmir 7 Asliye Ceza Mahkemesinde 05 Mayıs 2008 tarihinde
görülmeye başlanan dava 03 Ekim 2008 tarihinde karara çıkmıştır.
Soruşturma aşamasına ek olarak adli tip uzmanı bilirkişiden alınan rapor
da sanık aleyhine gelmiştir. Raporda; sanık anlatımına göre olayın
gerçekleşmesinin mümkün olmadığı otomatik bir silahın, boğuşma halinde,
elin çarpması ile kendi kendisine ateş almasının mümkün olmadığı, ancak
tetiğine
yeterince
güçlü
bir
şekilde
de
basılmış
olması
gerektiği
belirtilmiştir. Bunun dışında soruşturma esemesindeki tanıklar yeniden
dinlenmiş ve dosya içerisinde dikkatsizlikle işlendiğine dair hiçbir maddibilimsel delil bulunmamasına rağmen; Taksirle Yaralamadan 90 gün ceza
verilip,hayati tehlikeden dolayı yari oranında arttırılıp , paraya çevirip
(2240ytl)ve
24
eşit
takside
bölünüp,
Hükmün
Açıklanması
Bırakılmıştır. İtiraz edilen bu kararın neticesi henüz belli değildir.
Geri
Trans Bireyler
e- telsiz konuşmalarına göre; tanık polislerin melisanın vurulmasını
amirlerinden gizledikleri, trafik kazası gibi yansıttıkları,
21
Melisanin
sunduğumuz
polis
dilekçeler
tarafından
vurulması
vasıtasıyla
bu
sucun
neticesinde;
uluslararası
dosyaya
literatürde
transfobi kaynaklı nefret suçu olarak kabul edildiği ve dezavantajlı
kimliklere yönelik hele ki devlet görevlilerinin zor yetkileri çerçevesinde
uyguladıkları şiddetin titizlikle araştırılması gerektiğini belirttik. Fakat
aksine Melisa olmadık soruşturmalara maruz kaldı ve hakkında görevi
yaptırmamak için görevli memura direnmekten dava açıldı6.
Bunun gibi özellikle İstanbul Beyoğlu bölgesinde kanuni yetkileri
olmamasına
rağmen
polislerin
keyfi
ve
şiddet
içeren
muamelede
bulunduğu bildirilmiştir.
“Gece 12 sularında oturduğum apartmana girerken sivil giyimli 2 kişi
beni apartman duvarına yasladı. Ben de o an şaşkınlıkla siz kimsiniz diye
sorduğumda biz polisiz dediler ve tartaklamaya devam ettiler. Ben de
lütfen kimliklerinizi görebilir miyim dedim. O anda yüzüme şiddetli bir
tokat atarak gel içeriye diyerek beni çekiştirerek apartmanın içerisine
koridora çektiler ve yumruklamaya başladılar. Neden bunu yapıyorsunuz
dememe
kalmadan
tekmelediler
ve
kendimi
yerde
buldum.
Sersemlemiştim. Ayağa kalkmaya çalışırken sen ve senin gibilerin burada
Trans Bireyler
yaşamaya hakkınız yok, siz pislik dolu bir travestisiniz dediler. Biri elini
22
küpelerime takarak kulağımı yırtmakla işe başlayacağım derken diğeri
gülüyordu. Sonra ikisi birden üzerime çullanıp beni tekrar yumruklamaya
başladılar ve ben defalarca panik atak hastası olduğumu söylememe
rağmen öl ulan ibne, dünya bir pislikten kurtulur dediler. Sizlerden
şikayetçi olacağım dediğimde seni şimdi burada öldürürüm dediler ve beni
öldüresiye dövdüler. O şekilde bırakıp gittiler. Kendime geldiğimde
arkadaşlarımın evindeydim. Hala psikolojik tedavi görüyorum”7.
“25 Mayıs 2008 saat 21:15 sularında Küçük Bayram Sokak’taki
evime giderken tam sokağın başında resmi ekip arabası ve motorlu yunus
polisleri tarafından çevrildim. Kimlik kontrolü yapıyorlardı. Kimliğimi
istediler.
Ben
kimliğimi
gösterip
benim
kimliğime
neden
bakmak
istediklerini sordum hatta beni tanıyan olduğunu söyledim. Bana yüksek
sesle bağırarak “Biz bakarız!” dediler. Sonra bir diğer polis çantama
bakmak istedi. Ben de “Benim çantama bakamazsınız” dedim. Bana ancak
kadın polisin bakabileceğini söyledim. O ara bana bağırarak “Gel lan!” diye
yakamı
tuttu.
Çantamı
elimden
zorla
alıp
direkt
sokağın
ortasına
boşalttılar. Ben yaptıklarının yasal olmadığını söyleyince yunus polislerle
birlikte üzerime yürüdüler. Beni tartaklamaya başladılar. Bir yunus polisi
ayağıma tekme vurdu. Ben o ara yaptıklarının yasal olmadığını, haklarında
suç duyurusunda bulunacağımı söyledim. Sonra bana hakaret ve küfür
6 04 Ekim 2008 tarihinde Kaos GL İzmir avukatı Elif ile yapılan görüşme
7 25 Aralık 2008 tarihinde D. ile yapılan görüşme
ederek “Kime şikâyet edersen et! Bütün yetkiler bizde!” dediler. Sonra
beni bıraktılar. Ben de sokakta dağılan eşyalarımı toplayarak polislerin
küfürleri eşliğinde yukarıya evime çıktım. Oysa ben fuhuş yapmayan biri
olarak geçimimi sokakta midye satarak sağlamaktayım ve de “Cadını
Bohçası” diye bilinen bir stand-up gösterisi yapmaktayım. Daha önce de
geçen sene Mayıs’ta başka bir polis tarafından dövülmüştüm8.”
“13 Ağustos 2008 tarihinde akşam İstiklal Caddesi’nde yürürken ev
arkadaşımla buluşmak ve ev anahtarını ona vermek için telefon açtım.
Balo Sokak’ın Tarlabaşı ucuna doğru buluşmak için sözleştik. Buraya
geldim, anahtarı arkadaşıma uzattığım sırada Bulvar’da bir polis ekip aracı
durduğunu gördüm. Araç yeni tip biraz büyük araçlardandı. Arkadaşım
ekip otosunu görünce olay mahallinden uzaklaştı. Polis otosunda iki polis
vardı. Sürücü koltuğunun yanında oturan polis aracın kapısını aralayarak el
işaretiyle beni yanına çağırdı. Ben de olası bir kimlik, gbt kontrolü
olduğunu düşünerek yanlarına gittim. Polis araçtan inip hiçbir açıklama
yapmadan kolumdan tutarak beni 20-30 metre aşağıdaki Kilit Sokağı’na
götürdü. Ekip otosu önümüzden giderek bu sokağın girişinde durdu.
Korkumdan o anda ne olduğuyla ilgili soru bile soramadım. Bu arada Kilit
Sokağı’nın ortalarına ilerlemiştik. Aracı kullanan polis araçtan inerek
geliyorum…” diye açıklama yapmaya çalışırken yüzüme üst üste iki tokat
attı. İki hafta önce estetik operasyon (botox) geçirdiğim için yüzümde
kalıcı bir zarar kalmasından korkarak, yüzüme vurmamalarını, suçsuz
olduğumu, söyledim. Kollarımdan tutan polis iki dirseğimi geriye bükerek
beni eğmeye çalışırken diğer polis “Orospu çocuğu, ananı sikeyim, yüzünü
Trans Bireyler
yanımıza geldi ve bana “Diz çök orospu çocuğu!” dedi. “lütfen evden
sikeyim!” diye küfür ederek yüzüme tekme attı. Bu tekmeden sonra
dizlerimin üstüne çöktüm. Diğer polis kollarımdan tutmaya devam ederken
sürücü olan polis kafama, yüzüme, kollarıma, baldırlarıma tekme atmaya
başladı. Tekme atarken “Yüzünü sikeyim, ananı, bacını sikeyim!” diyerek
küfretmeye devam etti. 10-15 dakika kadar aralıklarla çeşitli bölgelerime
tekme atmaya devam etti. Ben artık yere kapaklandığım, yüzükoyun
yattığım noktada vurmayı kesti ve “senin yüzünü sikeyim, benim yüzüme
bak, aynaya baktığında bu yüzü hatırla orospu çocuğu!” dedi ve almış
olduğu anahtarlığımı kafama atarak olay mahallinden diğer polisle birlikte
uzaklaştı.
Üstüm
başım
kan
içinde
bir
taksiye
binerek
Şişli
Etfal
9
Hastanesi’ne gittim. ”
8 27 Mayıs 2008 tarihinde Esmeray ile yapılan görüşme
9 14 Ağustos 2008 tarihinde H.Ö.S ile yapılan görüşme. Görüşmeci görüşmeden sonra sokak
isimlerini kesinleştirmek için olay mahalline gitmiştir. Mağdur H.Ö.S.’yi tanıyan birkaç adam
yanlarına gelip ne olduğunu sormuştur. Herkes olayı görmüş ve polisin H.Ö.S.’yi öldüresiye
dövdüğünü beyan etmiştir. Herkes olaya karşı tepkiliydi ama kendi başlarının derde
girmesinden korktukları için şahit olmayacaklarını söylemişlerdir. Kahvehane işlettiği için resmi
şahit olamayacağını beyan eden bir adam H.Ö.S’nin yürüyor olmasına bile şaştığını söylemiştir.
23
“21 Aralık Pazar gecesi Tarlabaşı Sakızağacı sokakta saat 3’te sarı
damalı taksiden sivil polis indi, başladı hakaret, küfür. Ondan sonra birden
yumruk tekme atmaya başladı. Ben de o an ona cevap verdim. İnsan
kapısının önünde dikilemez mi, dedim. Ben 60 yaşında bir insanım dedim.
Burada ne yapıyorsun dedi. Ben de burada temizlik yapıyorum dedim.
Birden sivil polis başladı, senin yaptığın temizliğin anasını avradının amına
koyayım dedi. Ondan sonra işkenceye başladı. Beni döve döve kafama
tekme attı. O anda merdivenden aşağı yuvarlandım. Sağ elim kırıldı. O an
acıyı hissettiğimde benim suçum neyse beni karakola götür dedim. O an
beni hiç dinlemeden dövmeye, hakaret etmeye devam ediyordu. Birden
yalvardım. Elimi kırdın, canım yanıyor dedim. Elini sikeyim dedim. O an
ben hastaneye gideceğimi söyledim. Siktir istediğin yere git dedi bana.
Hiçbir şey olmaz dedi. O an kırık elimle beni sürükleyerek dışarı çekti.
Devamlı bana tekme tokat yumruk atıyordu. Hem övüyordu, hem de
tehdit
ediyordu.
Eğer
beni
şikayet
edersen
seni
bu
Tarlabaşı’nda
yaşatmam diyordu. Beni öylecene orada bıraktı. Ben de hemen arkadaşım
Okşan’la Taksim Hastanesi’ne gittik. Derhal benim kolumun filmi çekildi.
Kırık olduğu anlaşıldı. Kolumu alçıya aldılar. Doktorlar bile nede şikayet
etmiyorsun
dediler.
Sen
60
yaşında
bir
insansın dediler.
Ben de
Trans Bireyler
korkumdan şikayetçi olmadım, çünkü beni tehdit etmişlerdi. Kimi kime
24
şikayet edeyim. Bir yandan ölüm tehdidi, bir yandan yalnızlık ve çaresizlik.
Bir yandan seni öldürür bir kenara atarız kim bilecek ki dediler. Çok
korktum.10”
Türkiye’de yurttaşlara yönelik sokakta yaygın hale gelen işkence ve
polis şiddeti trans bireyler söz konusu olduğunda toplumsal bir mesaj da
göndermektedir: “Sizi istemiyoruz!”. Bu kötü muamele düşmanlığı açıkça
tetiklemektedir.
Taksim Gezi Parkında
“24 Ekim 2008 tarihinde akşam saat
20:30’da bankta tek başıma oturuyordum. Yanıma dört sivil polis geldi.
“Kimliğini alabilir miyiz!” dediler. Ben hemen kimliğimi verdim. Üç polis
yanıma oturdu. Bir tanesi çantamı elimden aldı, içine baktı, çantamın
içindeki özel eşyalarımı teker teker sağa sola saçtı. Diğeri de üstümü
ararken kalçalarımı okşayıp “Oh!” dedi ve “Aktif misin yoksa pasif mi?”
diye sordu. Çantamdan eşyalarımı çıkaran polis “Sen veriyor musun yoksa
vuruyor musun?” diye sordu. Sonra çantamdan çıkan peruğu gösterip “Al
başına tak!” dediler. Ben korkarak “Bunu takamam, sadece düğünlerde
takarım” dedim. Korkumdan öyle demek zorunda kaldım. Dört polis de
“Gey misin, travesti misin?” diye sordu. Ben de titreyerek ve korkarak
“Hiçbirisi değilim!” dedim. Bir polis “Ulan ibne senin bize hiç saygın yok
mu! Ayağa kalkarak konuş!” dedi. Ben zangır zangır titriyordum. Bir polis
10 27 Aralık 2008 tarihinde K. ile yapılan görüşme
el feneriyle bileğimdeki bilekliklerime bakarak “Bu ne lan, ne anlama
geliyor bu taktıkların?” dedi. Ben yine korkarak “Bizim memlekette böyle
bileklik örerek takarlar” dedim. “Yalan söyleme lan ibne, Adıyamanlılar
böyle bileklik takmaz! Hem de böyle beyaz, kırmızı, yeşil renk!” dedi.
“Derhal onları bileğinden çıkarıp atacaksın!” dediler. Ben korku içinde bir
tanesini hemen çözüp yere attım. Bir polis “Öyle olmaz lan! Böyle
çıkacak!” dedi; cebindeki bıçağı çıkarttı, kolumu çekti ve bileklikleri kesti.
Çantamı karıştıran polis “Sana tek bir soru soracağım, sen de tek bir
cevap vereceksin!” dedi ve “Top musun, değil misin?” diye sordu. Ben de
korku
içinde
“Hayır
değilim!”
dedim.
Bana
“Sen
Adıyaman’ın
yüz
karasısın!” dedi. Çantamdan sağa sola dağılan eşyaları göstererek “Çabuk
topla ve buradan siktir olup git!” dediler. Beni sağlı sollu, tekme tokat
dövdüler. “Bir daha seni burada görmeyelim!” dediler. Ben de çantamı
koluma alıp koşar adım oradan uzaklaştım.11“
“18.12.2008 saat gece 01.15 civarları 5-6 tane sivil polis arkadaşlar
gelip bizi Tarlabaşı’nda Gel de İçme birahanesi diye bir yerde alındık. 10
tane arkadaş daha sonra itilerek, dalga geçilerek, bazı polis arkadaşların
bizi
aşağılama,
küfür
ve
tekmeleriyle
karakola
götürüldük.
Orada
aşağılamaları bir yana, tuvalete bile gitmemize izin verilmedi. Hatta yaşlı
ve dayak yemişliğim olmuştur. Bundan iki, üç ay kadar önce iki resmi
polisten resmen meydan dayağı yedim. Olayda anlattığım Gel de İçme
birahanesinden çıkartıldım, halen de gözlerimin altı mosmor kaldı. Ağzım
burnum kan içinde kalmıştı. Arkadaşım savcılığa başvursan uğraşmazlar
Trans Bireyler
bir travesti arkadaşımızı tekme tokat dövdüler tuvalete gitmeye ısrar ettiği
için. Onun dışında çok bir şekilde polislerden cadde üzerinde şiddet, darp
dediği için ben de orada bıraktım12.
Türkiye’de
büyük
kentlerde
Emniyete
bağlı,
yankesicilik
ve
dolandırıcılık suçları ile mücadele etmek üzere kurulduğu iddia edilen ve
“Balyoz Timi” adı verilen ekiplerin özellikle 2007 raporu kapsamında da
ortaya çıktığı üzere Ankara’da uzun süredir trans bireylere yönelik şiddetin
kaynağı olduğu bilinmektedir13. Trans bireylerin karşılaştığı hak ihlallerinin
birçoğunda adı geçen ekip bu yıl İstanbul’da da kendini göstermiştir.
11 25 Ekim 2008 tarihinde M.Ç ile yapılan görüşme
12 17 Kasım 2008 tarihinde H.E ile yapılan görüşme
13 2001 yılında ana akım medyanın da verdiği haberlerde de bu timin asayiş olayları ile değil
Ankara’da trans bireylerle “mücadele etmek” gayesiyle kurulduğu açık edilmekten
çekinilmemişti. “ ’Balyoz Timi’, Ankara Emniyet Müdürlüğü görevine kısa bir süre önce atanan
Hasan Yücesan’ın, başkentin ana caddelerinde olay çıkaran ve mahalle sakinlerini rahatsız eden
travestilere karşı Asayiş Şube Müdürlüğü’nden özel bir çalışma istemesi üzerine oluştu. Ankara
Emniyet Müdürü Hasan Yücesan, travestilerin gözaltına alınmamak için zaman zaman polise ve
ekip otolarına saldırdığını belirterek, özel ekibin bu açıdan çok işlerine yarayacağını söyledi. Özel
ekip, bir amir yönetiminde iki vardiya halinde, geç saatlere kadar devriye görevi yapacak.
“Balyoz Timi”, kapkaç olaylarına ve bar-pavyon tarzı içkili yerlerde meydana gelecek olaylara da
müdahale edecek. Emniyet Müdürü Yücesan, “Ekip çok iyi eğitilmiş aklı başında çocuklardan
oluşuyor. Kendi alanlarıyla ilgili meslektaşlarının istediği her türlü asayiş olayına müdahale
edebilecekler” diye konuştu. Asayiş Şube Müdürlüğü, Ankara’da polise kayıtlı olan 250
travestinin 110’nun barlarda ve çeşitli eğlence merkezlerinde, diğerlerinin ise ticaret dahil olmak
25
“04 Ağustos 2008 tarihinde Tarlabaşı Bulvarı Balo Sokak girişinde
otobüs durağında biz dört beş arkadaş duruyorduk. 4 sivil kişi yanımıza
geldi. Direkt, hiçbir şey sormadan, bizleri tekme tokat dövdüler. Bize ağır
hakaret, küfür ettiler. Bir daha buralara çıkmamamızı söylediler. “Siz pis
travestilere burası yasak” dediler. “Artık bundan sonra biz ‘Balyoz Timi’
olarak buradayız, gece-gündüz size göz açtırmayacağız. Biz 16 sivil ve
resmi polisiz, sizin kökünüzü kazıyacağız, sizi yok edeceğiz” diyerek bizi
bir hayli dövüp hırpaladılar. Ben senelerdir buradayım; böyle ekip ve böyle
polis görmedim. Kendilerine ‘Balyoz Timi’ diyorlardı. Öyle aşağılayıcı sözler
sarfediyorlardı ki duymamak için ellerimle kulaklarımı kapadım. “Ne o?
Götünü siktirirken utanmıyorsun da biz kızınca mı utanıyorsun!” diyerek
tekmelediler. “Bundan böyle bizi iyi tanıyın, biz ‘Balyoz Timi’yiz!’ ”
dediler.14”
LGBTT Hakları Platformuna Ankara’da 2007 yılı boyunca Kabahatler
Kanunu uygulamaları esnasında ortaya çıkan hak ihlalleri ile ilgili yapılan
başvurular 2008 yılında da devam etmiştir. Platforma başvurulduğu
kadarıyla trans bireylere 46 kere idari para cezası uygulanmıştır. 8 âdetine
itiraz kabul edilmemiş, 9 tanesi iptal edilmiş, geriye kalan itirazlar henüz
sonuçlanmamıştır15. 2007 yılına kıyasla idari para cezası uygulamasının
Trans Bireyler
azaldığı gözlemlenmekle birlikte, yargısal tutumun birlik içinde olmaması
26
kişilerin hak arama yollarına başvurudan imtina etmesine de sebep
olmuştur.
Kabahatler Kanunu uygulaması açıkça keyfi gözaltına sebep olmakla
birlikte trans bireylerin yasadışı alıkonulduğu alanlarda- karakol, polis
aracı
gibi-
aşağılayıcı
muamele
gördükleri
ve
kabahatler
kanunu
uygulamasının bizatihi kendisinin bir kötü muamele olduğu kaydedilmiştir.
Ayrıca
bu
uygulamanın
trans
bireylerin
sosyal
yaşam
alanlarından
dışlanmaları, izolasyonları için etkili araç haline getirilmeye çalışıldığı tespit
edilmiştir.
“07 Ekim 2008 tarihinde arkadaş ziyaretinden ticari taksi ile evime
geldim. Yolun karşısına geçip evime girmek üzereyken peşimden iki kişinin
geldiğini gördüm. Komşularımın misafiri zannettim. Ben içeri girdim bina
kapısı kapandı. Arkamdan gelen insanların bina kapısını açtırmak için zile
bastığını gördüm. Ben de kibarlık olsun diye bina kapısına yönelip kapıyı
açtım. Sonra polis diyerek gözaltına almaya çalıştılar. Polis oldukların
üzere çeşitli işlerde çalıştığını bildirdi. Emniyet yetkilileri, sayıları zaman zaman değişen 40-50
travestinin de sokak ve caddelerde bekleyerek müşteri aradığını, bazen duran araçlara zorla
binmeye çalıştıklarını, bazen de kendilerine ait özel otomobillerle müşteri bulmak için trafiğin
tıkanmasına sebep olduklarını belirtti.”
http://www.ntvmsnbc.com/news/100005.asp
14 08 Ağustos 2008 tarihinde S.A ile yapılan görüşme
15 17 Aralık 2008 tarihinde Pembe Hayat Derneği avukatları Senem ve Hakan ile yapılan
görüşme
söylediklerinde kimliklerin görmek istedim. “Biz polisiz ne kimliği” deyip
“sen malum şahıssın bizimle geleceksin” dediler. “Benim üzerinde malum
şahıs olduğuma göre nasıl bir iddia var öğrenmek istiyorum” dediğimde
“sana hesap mı vereceğiz” dediler. Ben de “burası benim oturduğum bina,
kimliğinizi göstermeden, suçumun ne olduğunu, beni neden gözaltına
aldığınızı söylemeden götürüyorsunuz. Benim ismim ve oturduğum adres
şu an her şey belli. Kimliğimi ibraz etmem için bari müsaade edin dememe
rağmen beni götürüyorsunuz” dedim. “Bundan sonra gerekirse binadan
kovulman için gerekirse bütün zillere basarız. Binadan kovulman için. Seni
rahat bırakmayız dediler. Hala olayın ne olduğunu anlamadan neden
gözaltına
alındığımı
anlamadan
Esat
Karakoluna
zorla
götürüldüm.
Karakolda hala bir açıklama yapılmadan göz altında gece 01:30 a kadar
tutuldum, elimden telefonlarımız alındı. Esat karakolu komiseri “bundan
sonra adım dahi atsanız gözaltına alınacaksınız. Sizi gözüm görmesin” diye
tehdit etti. Para cezası yazarak serbest bıraktılar. Cinsiyet kimliğimden
dolayı zorla düzenledikleri evrakları imzalatarak gözaltına alındıklarını para
cezası
yazarak
verdiler.
Bu
ikinci
yaşadığım
olay.
İlkinde
evimin,
16
ikincisinde binanın içinden alındım” .
“1 Kasım 2008 tarihinde Hoşdere civarında arabamdan indiğim anda
transit
bir
beyaz
oto
yanıma
yaklaştı.Beni
gözaltına
almaya
çalıştılar.Ben gözaltına alınma gerekçemi sordum. Sonra ”polis olduğunuzu
nerden biliyim bana kimliğinizi gösterir misiniz” dedim. Bana ne polis
olduklarına dair kimliklerini ne de neden gözaltına alındığıma ilişkin bilgi
vermeden arabamdan kimliğimi dahi almama izin vermeden kolumdan
tutarak beni gözaltına aldılar. Arabalarına bindirdiklerinde iki kişi daha
Trans Bireyler
Fort
vardı. İkisi de transeksüeldi. Arabalarında yarım saat dolaştırdıktan sonra
Kavaklıdere Polis Karakoluna götürüp kabahatler kanununa göre ceza
yazacaklarını
söylediğim
söylediler.
Arabamdan
inmemin
kabahat
olmadığını
de beni azarlayarak susturdular. Sonrasında arabamdan
kimliğimi almadığım için kimlik bilgilerimi sordular. Ben de “isterseniz
müsaade edin arabamdan gidip kimliğimi alıyım” dedim. Fakat müsaade
etmediler.Kimlik bilgilerimi polise söyledim. Kavaklıdere Polis Karakolunun
bilgisayarları
çalışmadığı
için
bizi
Esat
Karakoluna
götürüp
kimlik
bilgilerimizi doğruladıktan sonra Kavaklıdere polis karakoluna götürülürken
arabanın içinde bana “lan sessiz olun” tabirinde bulundu bende “benimle
bu şekilde konuşmaya hakkınız yok ben T.C. vatandaşıyım T.C.’nin bana
verdiği pembe kimliği taşımaktayım ben bir kadınım” dedim.Bunun üzerine
“sen kadın değilsin, sen ibnesin” dedi.Bunun üzerine tekrar “bana bu
şekilde hakaret etmeye hakkınız yok ben t.c. mahkemelerinin vermiş
olduğu kadın kimliğini taşıyorum siz kanunların üstünde mi görüyorsunuz
kendinizi” dedim bana “sus lan konuşma” diye bağırdı bende “kendimi
16 08 Ekim 2008 tarihinde Özleyiş ile yapılan görüşme
27
neden savunmayayım elbette ki savunacağım” diyince “siktir lan” deyip “
biz seni Allah nasıl yarattıysa öyle görüyoruz anandan kadın olarak mı
doğdun lan” dedi “ben kadınım” dedim “sen ne dersen de” diyince “sus
lan”
deyip
şoför
olan
arabayı
durdurup
arabanın
içinde
üstüme
saldırdı.Elimi büküp saçımı yolup sırtıma vurdu bunu yaparken hem sözlü
hem
de
fiziksel
saldırıda
bulunmaya
devam
ediyordu.Sonrasında
direnmedim Kavaklıdere Karakoluna gittiğimde kabahatler kanununa göre
ceza
yazdılar.Bende
evrağımı
istedim”
size
evrak
yok
siz
itirazda
bulunuyorsunuz adresinize gönderirler” dedi. Şiddete uğradığımı beni göz
altına alan polislerden şikayetçi olacağımı söyledim. “Bizde şikayetçi
olursan senin bize mukavemet ettiği söyleriz” diyip vazgeçirdiler, beni
korkuttular, tehdit ettiler. “Şikayetçi olursanız sizi çok kötü yerlere
götürürüz yerinizi dahi bulamazlar” dedi. Bende aynı gün öğlen 13:00
sıralarında savcılığa gittim şikayette bulundum adli tıpa gönderildim.17”
“07.10.2008 tarihinde saat 23.30 sıralarında Bağlar caddesinde
D.K, Görkem ve ben arkadaşlarla sohbet ediyorduk. Hyundai marka gri
renkli bir hususi araç yanımıza yaklaştı arabanın plakasını görmedim.
Trans Bireyler
Şoför mahallinden birisi inip bize “buradan çabuk kaybolun” diye bağırdı
28
bizde neden kaybolmamız gerektiğini sorduğumuzda “ben kaybolun
diyorsam kaybolacaksınız” dedi. Hemen akabinde arka taraftan birisi
camını açarak” ben şimdi size gösteririm” dedi. Sonuçta bu ülkenin
vatandaşıyım ve neden kaybolmam gerektiğini anlamadım. Sonrasında
resmi araçlar gelerek bize kaybol diyen kendilerini polis diye tanıtan kişiler
aracılığıyla gözaltına alınarak resmi ekip otosuna bindirilmeye zorlandık.
Ben beni hangi gerekçeyle gözaltına aldıklarını sordum polislere kimlik
bilgilerimi ibraz ettim. Şu an için cinsiyet kimliğimi gerekçe göstererek
seyahat hakkımı engellediklerini söyledim. Herhangi bir aranmam veya
mahkemelik olayımın olmadığını çevreyi rahatsız etmediğimi benimle ilgili
bir şüphe varsa GBT’min sorulmasını beni sadece evime yakın bir yerde
durduğum için gözaltına alamayacaklarını söyledim. Fakat zorla resmi polis
otosuna sokmaya çalıştılar konuşmama dahi neredeyse izin verilmeden
keyfi olarak gözaltına alındım. Karakola götürüldüğümde amirlerinin bizim
travesti
olduğumuz
için
gözaltına
alındığımızı
söyledi.
Gözaltı
gerekçemizde fuhuş iddiasıydı. Biz eğer o sırada fuhuş yapıyorsak fuhuş
yaptığımız kişilerin nerde olduğunu sorduk. Zaten böyle kişiler ortada
yoktu. O anda fuhuşta yapmıyorduk. Yasalardaki haklarımı bilen bir
kişiyim fuhuş yapıyor olsam dahi fuhuşun suç olmadığını söyledim. Bize
karakolda 125 ytl para cezası keserek gece 01.30 a kadar bekletip serbest
bıraktılar arkadaşlarımla birlikte. Şunu gördüm ki cinsiyet kimliğim
17 03 Kasım 2008 tarihinde Fulden ile yapılan görüşme
dolayısıyla
ben
travesti
olduğum
için
istedikleri
anda
amirlerinden
memuruna kadar kolluk kuvvetleri bu ülkede beni istedikleri zaman
gözaltına alma hakkına sahipler.18“
Aynı olayda yer alan Görkem ise polis şiddetinin trans bireyleri
gündelik yaşamdan uzaklaştırdığı, trans bireylerin görünürlüklerini ortadan
kaldırmaya çalıştığını açıkça ortaya koyuyor:
“Benim gözaltına alındığım sokakta ailem oturmakta. Her aile
ziyaretine gittiğimde aynı korkularla aileme gidiyor olmak beni ürperten bir
sendrom, ailemi ziyaret edemez hale geldim. Bir alt sokakta kendim
ikamet etmekteyim her dışarıya çıktığımda aynı sıkıntıyla karşılaşmak
zorunda kalıyorum19”.
Ve D.K, idari para cezası uygulamasını şu şekilde anlatmıştır:
“Bu
cezanın
bugünlük
bir
ceza
olmadığını;
travesti
ve
transeksüelleri her gördüklerinde gözaltına alıp bu cezayı kestiklerini
biliyorum. Bu, yasaya uygun olmayan davranışların insanlık onurum
üzerinde ciddi bir yıpratma yarattığını düşünüyorum”20.
aşağılayıcı muameleye tabi tutuldukları tespit edilmiştir.
“09 Temmuz 2008 tarihinde ben arkadaşım Buse ile yolda yürürken
bir tane polis ekibi yanımızda durdu, içerisinde 3 tane polis memuru vardı
ve bize direk arabaya binin dedi. Bizde hangi gerekçeyle arabaya
binmemiz gerektiğini sorduk. Kızarak arabadan aşağı indiler. Ellerinde
coplarla etrafımızı çevirdiler. Arabaya bineceksiniz diye ısrar ediyorlardı
bende olağan üstü hal mi var, sokağa çıkma yasağı mı var binmeyiz
dedim. Evet, sokağa çıkma yasağı var ama travestilere geçerli bu yasak
çıkmayacaksınız sizi burada gezdirmeyeceğiz ibneler toplar diye hakaret
etmeye başladılar. Ben çok sinirlendim ne diyorsunuz ya ben TC.
Vatandaşıyım ben yolda yürürken beni keyfi olarak arama zorla arabaya
bindirme hakkın yok senin yaptığın bir ihlaldir suçtur dedim. O zaman
yolda gezen herkesi alacaksınız dedim. O anda yanımızdan aile geçiyordu.
O zaman onları da alacaksınız dedim.Polisler bize hala hakaret etmeye
devam ediyorlardı.Ben ise bana hakaret edemezsin hakkın yok ben bir
vatandaşım ve sen benim güvenliğimi korumakla yükümlüsün benim
özgürlüğümü kısıtlayamazsın buna hakkın yok dedim.Diğer polis memuru
sen bir pis ibnesin sen vatandaş değilsin diyince kriz geçirdim kendimi
18 08 Ekim 2008 tarihinde Deniz ile yapılan görüşme
19 08 Ekim 2008 tarihinde Görkem ile yapılan görüşme
20 08 Ekim tarihinde D.K ile yapılan görüşme
Trans Bireyler
LGBTT Hakları Platformuna yapılan başvurular gereğince polis
şiddetinin hakaret ve taciz düzeyinde sıklaştığı ve trans bireylerin
29
yerden yere vurdum.Buse arkadaşım beni sakinleştirirken diğer polislerde
geri çekildiler.Bırak ibne kendi kendini öldürsün diyip arabalarına binip
gittiler.Buse beni evime getirdi ama o kullandığı laf hala kulağımda
çınlıyordu. Sen vatandaş değilsin demesi çok zoruma gitmişti.O zaman bu
devlet benden neden vergi alıp bana neden T.C kimliği veriyor diye
Buseye bağırıyordum.Kendi içimde polislerin bana uyguladığı insanlığı
düşünüyor
bunlar
nasıl
sorguluyordum.Polislerin
bu
insanlar
tavrını
diye
polislerin
kafama
yaklaşımından dolayı kendimi çok yalnız ve
çok
insanlıklarını
takmıştım
polislerin
bu ülkede kendimi yabancı
gibi hissediyordum.Zaten polislerin bizlere uyguladıkları şiddet çok bariz
bir şekilde kendini gösteriyor.Psikolojim bozuldu her şeyi kafama takar
oldum.Kaygılarım
endişelerim
ve
korkularım
fazlalaştı
ve
psikologa
gittim.Bana seralin ilaç verdiler. 4-5 ay kullanmam gerektiğini söylediler
halen kullanıyorum. Ama kendimi iyi hissettiğim söylenemez. Her polis
arabası
gördüğümde
saklanmak
istiyorum
ve
beni
görmelerini
de
istemiyorum.21”
“14 Ekimi 15’e bağlayan gece saat 00:00 civarında yanımda Derya
ile yürüyorduk. Balyoz ekibine ait Beyaz transit ileriye park etmiş
durumdaydı. Üç kişi bir anda üzerimize koşuşturarak geliyordu. Biz de
Trans Bireyler
kaçmaya başladık. Yakaladılar. Arabanın yanına götürdüler. Kimliklerini
göstermelerini istedik. Gösterdiler. Kollarımızdan zorla tutarak araca
30
biz ne yapacağımızı biliriz. Biz hevesli değiliz sizinle uğraşmaya hergün
bindirdiler.
“Bizi
neden
alıyorsunuz
“diye
sordum.
Onlar
da
artık
travestileri ve hayat kadınlarını nerde görsek alacağız isterseniz markette
olun dediler. 20 dakika kadar aracın içinde dolandırdılar. Haklarımızı
bildiğimizi söylediğimizde bu seferde “fuhuş yapıyorsunuz, binmezseniz de
birkaç kişi götürmezsek kızıyorlar” dediler. Müdürleri, travestileri gece
görmek
istemiyorum
demiş.
Bizi
sürekli
aşağıladılar.
Sonra
Esat
karakoluna götürdüler.10 dakika kadar sürdü işlemler. Sonra karakoldan
bize yazılan cezaları alıp çıkmak istediğimizde onlarda ceza tutanağı
olmadığını söylediler. Balyoz ekibi bu arada gitmişti. Ne zaman karakol git
derse o zaman gidersiniz dedi. 1 saat kadar tuttular sonrada gidin dediler.
Esat karakoluna götüren sivil araçtaki polisler cinsel taciz ve sürekli cinsel
içerikli konuşmalar yapıyorlardı”22.
Kabahatler Kanunundan başka, kolluk kuvvetlerinin genel eğiliminin
hukukun
yasa
dışı
kullanımı
suretiyle
kötü
muamelenin
zeminini
hazırlamak olduğu tespit edilmiştir.
Azra, 2008 yılının Ocak ayında, İzmir Alsancak'ta gece 03:00
dolaylarında, “bir yaya olarak trafik kurallarına aykırı davrandığı için işlem
21 12 Temmuz 2008 tarihinde Derya ile yapılan görüşme
22 15 Ekim 2008 tarihinde Deniz ile yapılan görüşme
yapılacağı” söylenerek sivil polis arabasına bindirilmiş ancak otoparka
götürülüp, polislerce feci şekilde dövüldükten sonra sokağa bırakılmıştır.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma sürdürülmektedir23.
“Kadıköy’de polis caddede görünce 40 YTL-100 YTL arasında değişen
para cezası kesiyor. Senin kimliğini alıp polisler kendileri imza atıyor. Para
cezası, trafik işgali adı altında kesiliyor. Sokakta yürürken bile ceza
kesiyorlar”24.
“Haziran ayı sonlarına doğru, çalışmak için caddeye çıktığım
günlerden biriydi. Müşteri beklerken emniyete bağlı seks işçilerini gözaltına
alan, yakaladığında ceza yazan veya şiddet uygulayan gerek fiziksel
gerekse psikolojik şiddete maruz bırakan bir birim olan Balyoz ekibinin
geldiğini gördüğümde beni gözaltına almamaları için ve ceza ödememek
için kaçmak zorunda kaldım. Balyoz timinden bir kişi arabadan inip beni
kovalarken bir duvardan atlamak zorunda kaldım. O anda düştüm ve
bacağımda acı hissettim. Hastaneye gitmek için tekrar caddeye çıkıp taksi
durdurdum. Tam binecekken balyoz timi durumumun kötü olmasını
söylememe rağmen beni gözaltına aldı. Arabanın içine bindiğimde birkaç
arkadaşım daha vardı. Bize ceza yazılacağını düşündük sorduk bizi nereye
götürdüklerini söylemediler. Canımın çok acıdığını söylememe rağmen
Ankara Anafartalar Karakoluna götürdüler. Avukatımızı aramak istiyoruz
dememize rağmen izin vermediler. Karakolda bir transeksüelin hırsızlık
yaptığını ve bizi teşhise sokacaklarını hırsızlık yaptığını düşündükleri insan
ile birlikte teşhis ettireceklerini söylediler. Bizi zorunlu olarak teşhise
sokup bir kâğıt imzalattırıp serbest bıraktılar. Teşhis bittikten sonra
serbest bıraktılar. Hastaneye gittik. Hastaneye gittiğimde bacağımın
kırıldığını öğrendim. Tam bir ay otuz gün evimde bacağım alçı içinde
yattım25”.
Neticeten, 2008 yılında da işkencenin münferit olarak anıldığı, keyfi
gözaltının inkâr edildiği bir coğrafyada cezasız ve çaresiz bırakma taktikleri
ile baskılanmaya çalışılan trans bireylerin en temel insan haklarının açıkça
ihlal edildiği izlenmiştir.
4. TEKİNSİZ SOKAKLAR, GÜVENSİZ EVLER: GİDECEK YER
KALDI MI?
23 10 Aralık 2008 tarihinde KAOS GL İzmir avukatı Elif ile yapılan görüşme
24 11 Ağustos 2008 tarihinde O. ile yapılan görüşme
25 05 Ağustos 2008 tarihinde İ.S ile yapılan görüşme
Trans Bireyler
hastaneye gitmek istediğimi söylememe rağmen beni ve arkadaşlarımı
31
Trans bireyler çoğunlukla formel istihdam alanından dışlanmakta ve
seks işçiliği alanında yaşamını kazanmaya zorunlu hale gelmektedir. Bu
durum trans bireylere kaçınılmaz olarak yer altına itildikleri, güvenlik
sorunun yoğun olarak yaşandığı bir dünya vaad etmektedir. Müşteri ile
sokağın şiddeti trans bireylerin yaşamlarına yönelik büyük bir tehdit
oluşturmaktadır.
13 Mart 2008 tarihinde Belma, Eskişehir’de sokakta kendisine
küfürlerle hakaret ederek saldıran beş kişi tarafından ilk önce ilişkiye
zorlanmış, direnmesi neticesinde yüzünden ve vücudundan ağır bir şekilde
bıçak
darbesiyle
de
yaralanmıştır.
Zanlılar
yakalanmış
ve
serbest
26
bırakılmıştır. Soruşturma devam etmektedir .
Trans bireylerin maruz kaldıkları bu tip şiddetin ardında genellikle
saldırganların bir araya gelmek ve sokak çetesi oluşturmak gibi bir
eğilimleri olduğu tespit edilmiştir. Kendilerini ahlaki kodlarla tanımlayan bu
gruplar Türkiye’nin her yerinde karşılaşılan transfobik şiddetin tipik
özelliklerini taşımakta ve etkin olarak takip edilmemeleri, adli yönden
cezalandırılmamaları
neticesinde
çok
şiddetli
ve
dahi
ölümle
sonuçlanabilen saldırılarla karşı karşıya gelinebilmektedir.
Trans Bireyler
“01 Eylül 2008 tarihinde, 00.00 gibi Ankara Reşit Galip caddesinde
32
bekliyordum. Beyaz broadway marka araçla yanımda durdular bana
lubunya
diye
seslendiler.
Ben
onlara
cevap
vermeden
uzaklaştım.
Arabanın içi bayağı kalabalıktı, yedi kişi vardı. Ben oradan uzaklaşmaya
çalışırken beyaz doblo bir araç durdu. Tanışabilir miyiz dedi bende
tanışabiliriz dedim.Amacım beyaz broadwaydeki kişilerden kurtulmak ve
evime ulaşabilmekti.Beyaz doblo araçtaki arkadaşa rica ettim beni evime
bırakır mısın beni rahatsız ediyorlar diye, bırakırım dedi.Biz hareket
ettikten sonra broadway marka araç bizi takip etmeye başladı.Bizi takip
ettiklerinin farkına vardığımızda paniğe kapıldık.Evimin önüne döneceği
sokaktan panik olup bir üst sokağa döndü.Orası da çıkmaz sokaktı.Takip
ettikleri araçla bulunduğumuz aracın arkasına arabalarını park edip aracın
hareket etmesini engellediler.Kendi bindikleri aracın içinden inerek bizim
bulunduğumuz araca yöneldiler.Her iki taraftan zorlayarak kapılarımızı
açtılar.Arabadan
inin
aşağıya
biz
narkotikten
polisiz
dediler.Bizde
kendilerini polis olarak tanıtınca indik.Ben polis olduklarına dair kimliklerini
görmek istedim fakat sana kimlik mi göstereceğiz lan ibne diye hitap
ediyorlardı.Bir yandan da küfürler yağdırıyorlardı.Dört kişi beni diğer üç
kişi de yanımdaki diğer arkadaşı dövmeye başladılar.Ben siz ne biçim
polissiniz dediğimde biz böyle polisiz dediler.Yanımdaki arkadaşın ceketini
ve telefonunu benim ise çantamı almaya çalıştılar elimdeki telefonu zorla
26 14 Mart 2008 tarihinde Belma ile yapılan görüşme
aldılar.İkimizi
uzaklaştılar.Ben
de
orda
olayın
iyice
dövdükten
korkusuyla
arka
sonra
sokaktaki
araçlarına
evime
binip
koşarak
gittim.Olayı ev arkadaşıma anlattım.Ev arkadaşım polise şikayet edelim
dedi bende neden polise şikayet edelim ki zaten yapan narkotikten
polislermiş dedim sonrasında Esat Karakoluna telefon açmaya karar
verdim.Esat karakolundan polisler geldi beni karakola götürdüler.Karakola
gittiğimde benimle birlikte dayak yiyen arkadaşta ordaydı.Onun orda
olması polislerin benim ifademe inanması açısından beni rahatlattı.Esat
polis karakoluna ifademizi verip şikayetçi olduk.Adli tıbba rapor almak için
polisler tarafından sevk edildim.Esat karakoluna geldiğimde yedi şahsın
yakalandığını gördüm27”.
“2 Aralık gecesi saat 04.00 sıralarında evden çalışmak için dışarıya
çıktım. Tarlabaşında evimin bir sokak önünde dört tane tanımadığım
şahıslar önümü kesip bıçak çekip benim cebimde ne var ne yok istediler.
Benim üzerimde bir şey olmadığı için hiçbir şeyimi alamadılar ve sonra
takma adı Elçin olan arkadaşım iki polise gidip derdimizi anlattık ama bizi
dinlemediler ve biz de evimize gittik orada yarım saat filan geçti. Evimizi
bastılar, benim kapımı açamadıkları için arkadaşlarıma, evlerine ve
canlarına kastettiler. Olayın olduğunda polise gidip şikâyet ettim ama hiç
“Ekim ayı başlarında Mersin Pozcu Pastanesinin karşısındaki durakta
oturuyordum. Ayağım burkulduğu için yürümekte güçlük çekiyordum.
Daha ne olduğunu anlamadan plakasını polise verdiğim bir araçtan 2 kişi
indi ve bir tanesi küfürler ve tehditler savurarak bijon anahtarı diye tabir
edilen demir levyeyi bana fırlatıp kaçtı. O sırada ben ani bir refleksle kafayı
eğdim ve otobüs durağının camı tuzla buz oldu. O levye kafama gelmiş
olsaydı şu an hayatta olmayacaktım. Ayağım sakat olduğu için kaçma gibi
fırsatım da olmadı. Bu olaydan bir ay sonra sanırım yine aynı yerde bir
grup çete gelmeye başladı. Yaşları 18 ile 28 olan 6-8 kişi gelip bana ve
oradaki diğer travesti arkadaşlarımdan her gün onlara para vermezsek
orda çalıştırmayacaklarını söylediler. Yine aynı yerde telefonla görüşme
yaparken 20-22 yaşlarında bir genç geldi. Direk hiçbir konuşma bile
yapmadan bana yumruk ve kafa attı. Ne olduğunu anlamadan kaçtı. Kaşım
patladı ve kafamda şişlikler oldu. Bu olayı ve diğer olayı polise gidip
şikâyet ettim. 03.03.2009’da mahkemem var Mersin’de. Bunun gibi birçok
olay oluyor ama çaresiz kalıyoruz. Bu olaylardan sonra da psikolojim çok
bozuldu. Kendimi eve kapattım ve acaba sıra ne zaman gelecek ve ne
zaman öldürüleceğiz diye bekliyorum”29.
27 01.09.2008 tarihinde Sevilay ile yapılan görüşme
28 18 Aralık 2008 tarihinde M.K ile yapılan görüşme
29 25 Aralık 2008 tarihinde S.A ile yapılan görüşme
Trans Bireyler
ilgilenmeyip üstelik bize sprey sıkıp gönderdiler28.
33
Sokakların trans bireyler için barındırdığı tehlike, ev içini de
güvensiz hale getirmektedir.
“Ocak ayı başında cadde üzerinde anlaştığımız iki kişiyle evimize
gittik. Ücretlerimizi alarak ayrı odalara geçtik. Anlaşmamıza göre bir defa
cinsel ilişkiye girmek için anlaştık. Bir kere birlikte olduktan sonra salona
geçtik.
Benden
tekrar
ilişkiye
girmek
için
ısrarda
bulundu.
Bende
anlaşmamıza göre bir defalığına anlaştığımızı söyledim. Benden su
getirmemi
istedi,
suyunu
içtikten
sonra
tekrar
onunla
ilişkiye
girmeyeceğimi söylediğimde elindeki bardakla bana saldırdı. Başıma
aldığım darbe ile kaşım yarıldı. Zorla sehpanın üzerindeki telefonumu alıp
kaçtılar. Esat karakoluna başıma gelen olayı evime çağırarak tutanak
tutturdum. Karakoldan gelen polisler tutanağını tutup gittiler. Herhangi bir
haber
daha
çıkmadı.
Uzun
süredir
sürekli
öldürülmek
korkusuyla
30
yaşıyorum ”.
“10.12.2008 günü saat 05.00-05.30 suları gibi bar çıkışından
Tarlabaşında bulunan eve doğru yürüyordum. Tahminen 10-15 kişilik bir
grubu yol üzerinde gördüm ve aynı arabadan 2 şahıs Ş. Takma isimli
travesti arkadaşımızı çevirerek bıçak çekip sinkaflı küfürlerle üzerinde ne
Trans Bireyler
var ne yok çıkar ver dediklerini bana anlattı. Ben de bu olay üzerine köşe
34
başında bekleyen ekip otosuna arkadaşımla beraber gittim. Ekip otosunda
bulunan memura bizi tartaklayıp gasp etmeye çalıştıklarını söyledim.
Bunun üzerine polis memuru beni ve arkadaşımı umursamaz bir tavır ile
azarlayarak ilerideki ekibe gitmemizi emretti. Ben de siz görevde değil
misiniz şu an mağduruz dediğimde, bana ve arkadaşıma tartaklayarak
gözümüze biber gazı sıkıp iteledi. Ben de bunun üzerine arkadaşıma
dönerek lanet olsun, bugün bir şey var, eve dönelim, polis bile
umursamıyor dedim. Eve geldik. Ben ikinci katta bulunan evime çıktım.
Aşağı yukarı orası beş on dakika geçmeden apartman giriş kapısının
tekmelerle zorlandığını, bağrışmalar ile birlikte kırıldığını duydum. Daha
sonra
apartmanda
oturan
diğer
travesti
arkadaşlarımın
kapılarına
saldırıldığını duydum. Aynı anda benim kapıma da geldiler ve tekmelerle
kapımı zorla kırıp içeriye ellerinde bıçak, demir levye ve kadın tahta
sopalarla 4 kişi evimin içine girdiler. Evin içine sinkaflı küfür ve tehditlerle
odalara dağıldılar. Masa üstünde duran çantamda bulunan 90 YTL param
ile cep telefonumu alarak küfür ve tartaklayarak başka paran yok mu diye
sordular. Başka paramın olmadığını söylediğimde önce köpeğime tekme
atıp daha sonra saçlarımdan tutarak ve kafamı eğip gözüme diz kapağı ile
5-6 kez hızlı bir şekilde darp etti. O anda göz kapağımın patladığını,
yüzümden
akan
kan
ve
ağrıdan
anladım.
30 02 Şubat 2008 tarihinde İ.K ile yapılan görüşme
Bu
arada
diğer
kişiler
televizyonumu ve uydu kutusunu sökmeye çalışıyordu. Bir tanesi de
evimde bulunan telsiz telefonumu cebine soktu. Bu arada aşağımda oturan
kapısını kırmaya çalışıp kıramadıkları travesti arkadaşım polisi arayıp olayı
ihbar etmiş. Şahıslar evimi gasp etmeye çalışmaları sırasında polis bastı ve
şahısların 3 tanesi polisler tarafından etkisiz hale getirilirken bir tanesi
mutfağın camından kaçmayı başardı. Bu arada ambulans çağırdılar. Beni
hastaneye kaldırıp şahısları emniyete götürmüşler. Ben hastanede acilen
göz ameliyatına girdim. 2 saat ameliyattan sonra odaya getirildiğimde
kendimde değildim. 1 gün sonra kendime geldiğimde kaçan 4. şahsın
yakalandığını hastaneye gelen polisler tarafından öğrendim. 5 gün
hastanede yattıktan sonra evime geldim. Psikolojim çok bozuk bir halde,
hala korku içinde yaşıyorum.31”
Aynı binada yaşayan G.Ö bu saldırıyı aktarırken polisin kayıtsız
tutumunu da ifade etmektedir:
“Olay günü sabah 6.30 sularında oturduğumuz binaya saldırıyla
başladı. Kapı zorlandı. Sonra kapı önündeki büyük taşla demir kapıyı
zorlayarak içeri girildi. Şahıslar 4 kişiydi, bu şahıslar bina içinde. Ellerini
kollarını sallayarak kendi kafalarına göre bütün binadakilerin kapılarını
zorlamaya başladılar. Ellerinde bıçak, sopalar vardı. Hepsi binanın içine
kattaki arkadaşın kapısını kırıp içeri girdiler. 15-20 dakika kadar arkadaşa
eziyet etmeye başladılar sonra. Arkadaşım ve ben polisi arayıp haber
verdik. Polisi 3. kere aramamıza rağmen bize çok yakın olan bir
mesafedeyken bile 20 dakika sonra gelebildiler. Yani aramamız sonuçta
sanki bize inanmamışlar gibi. İlk aradığımızda dikkate almamışlar gibi.
Tekrar tekrar aradık. Bunun üzerine binaya gelenler eziyetlerine devam
ediyorlardı.
Kapılar
zorlanıyordu.
Onlar
kapıyı
açıp
belki
bizi
öldürebilirlerdi. Ama sanki bunu biz uyduruyormuşuz gibi davrandılar.
Neyse
ki
son
aramamız
sonucunda
geldiler
ve
şahıslar
suçüstü
yakalandılar. Ancak üst kattaki arkadaşımızın gözü patladı ve gasp edildi.
Belki canımıza da kıyabilirlerdi. Yani insan hayatı bu kadar ucuz mu?
Toplumun diğer fertlerinden farkımız nedir ki bu kadar uzun sürede
ilgilendiler. Neden o an olayı iyice dinleyip ona göre adresi alıp ilgilenmeye
çalışmadılar? Bizim bu binada canımıza da kastedilebilirdi”32.
LGBTT Hakları Platformuna yapılan başvurular gereğince, trans
bireylerin ev satın alma ve kiralama gibi pazar ilişkilerinden dahi
dışlandıkları tespit edilmiştir.
“İzmir Alsancakta yaşadığım evi ilk aldığımda binaya girer girmez alt
katta oturan kişi, bu binada sizi oturtmam ta ki bu benim oturduğum
31 17 Aralık 2008 tarihinde A.K ile yapılan görüşme
32 18 Aralık 2008 tarihinde G.Ö ile yapılan görüşme
Trans Bireyler
dağılıp herkeste ne var ne yok çıkartmalarını söylediler. Bunun üzerine üst
35
daireyi alana kadar dediler. Gerekçesini sorduğumda piyasa değeriyle 50
milyarlık evini 80-85-hatta 90 milyara alacaksınız diye zorladılar. Sizde
para çok dediler. Ama yine de ben evi aldığımda sorun yaşamayacağımı
düşündüm. Evimi satın aldım. İki ay kadar bir süre evimin tadilat
sorunlarıyla uğraştım ev çok bakımsızdı. Evimin iki ay sonra tadilatı
bittiğinde evime taşındım. İki gün sonra sabah 10:00 civarında alt komşu
yani kendi evini bana zorla satmaya kalkan komşum kapımı çaldı ve benim
dairemden onun dairesine su geldiğini iddia etti üstümü giyip tesisatçı
çağırıyım dedim ve o ara sürekli küfür ediyordu. Şahsıma ve aileme ağza
alınmayacak küfürler ediyordu. O ara da erkek kardeşi elinde demir
çubukla bana saldırmaya çalıştı. Korktum kapıyı kapattım. Erkek kardeşi
küfür savuruyordu. Bende telefon
açıp polis
çağırdım.Polisler geldi
karakola gidip ifade verdim avukat eşliğinde ve karakolda işim bittikten
sonra tesisatçıyı aldım eve götürdüm.Tesisatçı benim dairemden sorun
olmadığını üstümdeki yani en üst dairenin tesisatlarından kaynaklandığını
söyledi.Yine de sorun çıkmasın diye bana ait olmayan masrafın karşılığı
olan 50 ytl verdim ve tamir ettirdim.Ama buna rağmen seni burada
oturtmayacağız
diye öldürme tehditlerinde bulununca korktum eşyamı
kendime ait dairemden çıkarıp daha önceki oturduğum eve tekrar
Trans Bireyler
taşıdım.Evime dönerken beni öldürmekle tehdit eden insanlar tarafından
36
takip edildiğimi gördüğümde daha da paniğe kapıldım.Psikolojim çok kötü
olduğundan Ankara’daki arkadaşlarımın yanına geldim.Şu an evimi saltığa
çıkardım.Ankara’ya gelmeden önce evimi aldığım emlakçıyı tekrar evi
başkasına satması için
eve götürdüğümde binanın içinde o kişiler
tarafından evimi kiraya vereceğimi düşünmüş olacaklar ki ne seni nede
kiracını bu evde barındırmayacağız diye küfürler ettiler.Cinsiyet kimliğime
yönelik küfürler etmeleri beni çok sarsmıştı ve uzun süre kendime
gelemedim ağladım.Yeni yaptırdığım çelik kapımın dış cephesini çok kötü
derecede çizdiler”33.
Sokakta seks işçiliği yapmak zorunda kalmanın ortaya çıkardığı
tehlike evlere de sirayet etmekle birlikte, ev yaşamları açısından da iktidar
başlı başına bir tehlike olarak ortaya çıkmaktadır. 2008 yılında da ev
baskınları ve ev kapatmaya yönelik uygulamalar devam etmiştir.
“23.01.2008 günü akşam saat 22.00 sıralarında telefonum çaldı.
Müşteri olduğunu söyleyen bir erkek şahıs benle pazarlık yaptı. “2 kişi
olduklarını, başka arkadaşım olup olmadığını” sordu. Ben “tek çalıştığımı”
söyledim. 10-15 dakika içinde evime geldiler. İçeri girdiler. Uzun boylu
olanı içeriye odaya aldım. Üstünü soyunmak istemedi. “İlk önce sen
soyun” dedi. Bu arada parayı peşin almıştım ve ilişkiye girmek üzereyken
kimliğini çıkarıp, “ben polisim” dedi. Kimlik okunmuyordu. Rozetini
33 10 Nisan 2008 tarihinde A.Ç ile yapılan görüşme
görebiliyordum. Bana giyinmemi söyledi. “Çok çirkinmişsin, kadın mısın,
erkek misin belli değil” dedi. Sert bir şekilde “niye bu işi yapıyorsun”
diyerek “sizlerle uğraşmaktan bıktık” diye bağırdı. İçeride bulunan diğer
şahıs da kimliğini gösterdi. “Şimdi şilleri ve balyozu getiririz” dedi.
Emniyete götürülmek üzere minibüse bindirildim. Beyaz sivil bir minibüstü.
Yolda bana “ben Ayaşlıyım, bizden hep erkek çıkar, sizin gibi ibneler
çıkmaz, bana bir tane Ayaşlı gönderemezsin. Gösterirsen sana istediğin
destek” dedi. Emniyete Ahlak şubeye teslim ettiler. Emniyette ismimle
bayan polisler dalga geçtiler. Bakışlarıyla beni rahatsız ettiler. Taciz ettiler.
Sonra bana para cezası kestiler. Yaklaşık 1 saat sürdü bu işlem. Avukatım
gelmese gece ikiye kadar beni tutacaklarını söylediler.18.02.2008 günü
Karşıyaka Polis Karakolunda görevli bir memur evime gelerek “yarın evi
terk edin, mühürleyeceğiz” dedi. 19.02.2008 günü saat 12.00 gibi evi
mühürlediler.
Aynı gün yürütmenin durdurulması kararı verildi ve buna
rağmen açılmadı. Psikolojik olarak çöküntü yaşıyorum. Canım sıkıldı.
Hareketleri canımı çok sıktı. Orası benim yuvam”34.
“15 Mayıs akşamı saat 22:00-23:00 sıralarında kapı çalındı. Camdan
baktım, “Kim o?” diye seslendim; “Polis” dediler. “Kapıyı aç” dediler, ben
de indim açtım. Şimdi tanıyorum polisleri, semtimizin sivil polisleri. Ekip
oturuyorsun!” dediler. Ben de “Hayır, bu ev mühürlü değil. Mühürlü olması
için bana bir gün önceden haber verilmesi ve benim imzamın olduğu
tutanak tutulması gerekir” dedim. Ben “Neden böyle gelip bunu iddia
ediyorsunuz?” diye sorduğumda “Kaymakamlıktan emir var” dediler. O
Trans Bireyler
numarası 8317. Polisleri şahsen tanıyorum, isim olarak değil. Nasıl
yardımcı olabileceğimi sordum. “Sen mühürü kırmış, mühürlü evde
zaman o emri okumak istediğimi söyledim, bana göstermediler. “Kimliğini
al, karakola gel” dediler. Ben de kimliğimi aldım karakola gittim. Karakolda
yine iddia ettiler; ben de aynı cevapları verdim. İfade vermedim,
avukatımın gelmesini bekledim. Avukatım geldi, ifade verdim. Daha sonra
beni serbest bıraktılar. Aradan 2 gün sonra 17 Mayıs 2008’de gündüz saat
3 sıralarında evde oturuyordum. Kapı çalındı, camdan baktım. Tahminen
10-15 kişi, resmi sivil karışık polisler. İndim aşağıya, kapıyı açtım. Beni
dışarı attılar. “Ne oluyor?” dedim. Evinizi mühürleyeceğiz dediler. “Neden
bir gün önce haber vermediniz?” diye sordum. “Öyle emir aldık” dediler.
Elektriğimi-suyumu kapattırdılar; dolaptaki gıdaları, içecekleri döktürdüler.
Giyeceğim elbiselerle kedimi alıp çıktım. Çok mağdur durumda kaldım.
Arkadaşlarımın
yanında
kalıyorum
şu
anda.
3
aylığına
evimi
mühürlediler35.
“22 Mayıs 2008 tarihinde yaşadığım evime akşam saat 8.30 gibi
gittim.
Kuafördeydim.
Arkadaşlarım
da
34 20 Şubat 2008 tarihinde Mine ile yapılan görüşme
35 21 Mayıs 2008 tarihinde H.T ile yapılan görüşme
evdeydi.
Salonda
misafirim
37
olduğunu söylediler. Direk salona geçtim. Arkadaşımla sohbet ederken
kapı çaldı ve evimde temizlik işlerine bakan kadın kapıyı açtı iki memurun
geldiğini bana söyledi. Kapıya çıkarak içeriye oturmaları için davet ettim.
İçeri giremeyeceklerini söyleyerek evdeki şahısların hepsini emniyete
davet ettiler. Kendimizden emin bir şekilde emniyete gitmeyi kabul ettik.
Hangi
nedenle
gideceğimizi
söylemeyip
orada
öğrenebileceğimizi
söylediler. Bizi evdeki bütün arkadaşlarla birlikte aşağıya indirip ekip
otosuna bindirdiler. İzmir Ahlak Büro Amirliğine götürdüler. Olayı sokaktan
geçen iki insanı alarak bu evde fuhuş yaptığımıza daşr tutanak tutturup
şahısları bizi teşhis etmeleri için ve kendi hazırladıkları raporla bizleri
teşhis ettirip ev arkadaşlarımı sermaye beni de ev çalıştırmakla itham
ederek ifademi almak üzere teşhis odasından çıkartıp hakkımızdaki
tutanak tutmak için tekrar Ahlak Büro Amirliğine götürerek hepimize ayrı
ayrı
yerlerde
tutanak
tutmak
istediler.
Avukat
isteğimize
tepkili
davranarak aman nolcak imzalayın çekin gidin evinize yalnızca kapama
gelir diyerek bize baskı yapmaya çalıştılar .Avukat konusunda direndiğimiz
için ve suçu kabul etmediğimiz için ertesi gün öğleden sonra 4.30-5.00
civarında
savcılığa
sevk
edildik.
Savcılığın
tutuklanma
talebiyle
mahkemeye sevk etmesi üzerine 10. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından
Trans Bireyler
serbest bırakıldık. Bu arada 1 hafta içerisinde yaşadığımız evimize 1 aylık
38
kapatma cezası geldi ve ev kapatıldı. Burası bizim yaşadığımız ev olduğu
için itiraz hakkımızı kullanarak avukatlarımız gereken işlemleri yaptı. Bu 10
gün içerisinde savcının serbest bırakılmaya itiraz ederek 13. Sulh Ceza
Mahkemesince
çıktığını
evin
hakkımızda
kontratı
tutuklama
üzerimize
kararı
olan
çıkartılarak
diğer
aranmamız
arkadaşımın
GBT
sorgulamasında öğrenmiş bulunduk. Arkadaşım tutuklanarak cezaevine
konuldu. İlk mahkemeye kadar 59 gün suçsuz bir şekilde özgürlüğü
kısıtlandı. Bu arada ben firari olarak 59 gün boyunca başka bir ilde
arkadaşlarımın
yanında
kaldım.
İlk
mahkemeye
katılarak
serbest
bırakıldık. Ama halen mahkememiz dışarıdan devam etmektedir. Bu haksız
suçlama karşısında ben bulunduğum İzmir ilinden bütün düzenimi terk
ederek Ankara’da yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum. Sadece emniyetin
haksız yargısız infazı yüzünden beş yıllık yerleşik düzenimden oldum”36.
“Zührevi
hastalıklar
ve
Fuhuşla
Mücadele
Komisyonunun
09/06/2008 tarih ve 183 sayılı kararı ile 30 gün kapatılmasına karar
verilen evin sakinleri, İzmir 4.İdare mahkemesince görülen Yürütmenin
Durdurulması ve İşlemin İptali davaları olayın üzerinden geçen 6 aya
rağmen
hala
karara
çıkmamıştır.
Başvurumuzun
üzerinden
6
ay
geçmiş,30 gün için verilmiş olan kapatma kararının uygulaması da bitmiş
ve etkili başvuru hakkı hiçe sayılarak Karşı tarafın cevap süresinin
36 20 Ağustos 2008 tarihinde Suzi ile yapılan görüşme
kısaltılması talebimize rağmen ,karşı tarafa 30 gün cevap süresi verilmiş
ve davamız adeta konusuz bırakılarak hak arama özgürlüğü de işlevini
yitirmiştir37”.
“20 Aralık Cumartesi saat 22.30 civarı D. Sokak’ta 4. Katta G.
Lakaplı travesti arkadaşımın evine ziyaret amaçlı gitmiştim. 10 dakika
sonra aşağıya indim, arkadaşlımla pastaneye gidecektim. Binanın önünde
dururken müşterinin biri geldi, fiyat sordu. 30 ytl dedim. Sonra 4. kata
çıkıp G.’den izin istedim. Arkadaşım da izin verdi, herhangi bir yatak parası
teklif etmedi. Müşteri benim travesti olduğumu anlayınca kalmak istemedi.
Müşteriyi gönderdikten sonra 10 dakika sonra ben aşağıya incektim.
Merdiven başında sivil polis gözüme fener tuttu, apartmanda ana
elektrikler yoktu. Ben polisim diye kimliğimi istediler, verdim. Ondan sonra
kendim aşağı indim, arkadaşımın kapısını çalmadılar. Ben aşağı inerken 4
travesti arkadaşımı binanın içine sokmuşlar. Ben aşağı inerken herhalde
müşteriyi dövmüşler. Sen burada ne arıyorsun diye. 4 arkadaşımın birini
kapıda bekletmişler, polisler binanın içinde bekliyorlar. Ben indikten sonra
caddede arabaya bindirdiler. Hakaretler şöyle oldu. Müşterime “Sen
travesti mi yapmaya gidiyosun, gey misin?”. Bize de “Siz gey misiniz?
Müşterilerle nasıl yatıyorsunuz?” gibi aşağılayıcı şekilde gülüyorlardı. 4
müşteriyi Taksim İlkyardım’a götürdüler. Ben arabada arkadaşımı aramak
zorundayım. Arkadaşımı aradım. Öndeki polis “Kapat lan!” diye bağırdı.
Ama benim aramaya hakkım var. Sonra Asayişe çıktık, orda da müşteriyi,
o şahsı tokatladılar, tekmelediler, sesleri geliyordu. “Sen nasıl ibneyle
yatarsın” diye. Çocuk yatmasa da onlar yattı biliyor. Beni dönen koltuğa
Trans Bireyler
arkadaşımı başka arabaya bindirdiler. Karakola götürdüler. Benimle
oturttular. Arkanı dön diyo, bütün tuğlaları say burada diyo sert bi şekilde.
Ben de “ne tuğlası sayayım. Tuğla saymak için mi geldim.” Dedim. 5
dakika sonra saydın mı diye sert girişiyo. Ben de saymadım diyince
döverim seni diye karşılık veriyor. Benim yanıma geldi, bana vurucaktı
tekmeyle, ben de beni bunun için mi getirdiniz diyince durdu. Savcılığa
çıktığım için dövemedi, hakarette bulundu. Ordaki arkadaşlarıma da orayı
temizlik yaptırdıklar, yerleri sildirdiler, 62 YTL para cezası yazmışlar. Saat
1-1,5 civarı onları saldırlar, hiçbir şey okutmadan imzalattılar. Onları
gönderdikten sonra beni nezarethaneye aldılar. Orda ben telefon açabilir
miyim avukatıma dedim. Açtırmadılar. Yarım saat sonra burada avukat var
ister misin dediler. Kendi avukatım var dedim. Avukat F. Geldi, o
gelmeden ifade vermek istemedim. İfadede beni fuhuşa yer temin etmekle
suçluyorlar,
kızlar
imzalamış.
Hiç
kapı
çalmadılar,
olmayan
şeyleri
yazmışlar. Eve girdik, uygunsuz pozisyonda yakalamışlar gibi. Ev bana ait
değil, ben başka yerde oturuyorum. Ev G. Lakaplı travestiye ait. Sonraki
gün 1,5’a kadar beni karakolda tuttular. Hiç kimse ilgilenmedi. Su yok
37 10 aralık 2008 tarihinde Kaos GL İzmir avukatı Elif ile yapılan görüşme
39
yemek yok. F. geldikten sonra ifade verdim. Anlattım olanları. Pazar 1,5’ta
savcılığa gittik. Savcılıkta da ifademi verdim. Ondan sonra eve gittim38”.
Trans bireylerin içinde yaşadığı evlere yönelik baskın ve mühürleme
tehdidi başlı başına kötü muamele örneği haline gelmektedir. Özellikle
trans bireylerin görünürlüğünün artması ile ev alanına yönelik baskılar da
artmaktadır.
5 Temmuz 2008 günü Alsancak Kıbrıs Şehitlerinde Kaos GL İzmir Ve
İzmir Travesti ve Transeksüel İnisiyatifi tarafından yapılan ve davalara
katılım
çağrısı
içeren
ve
”Nefret
Suçları
Politiktir”
başlıklı
basın
açıklamasının ardından, gece yarısı trans bireylerin yoğun olarak yaşadığı
Alsancak Bornova sokak İzmir Emniyeti Ahlak ve Asayiş Ekipleri tarafından
ablukaya alındı."Siz misiniz basın açıklaması yapan","gösteririz basın
açıklamasını" gibi ifadeler kullanan polis memurları, evlere zorla girmeye
çalışmış, trans bireylerin yaşadıkları apartman kapıları kırılmış ve yolda
gördükleri trans bireyleri döverek karakollara götürmüş ancak gözaltı
işlemi de yapmayarak keyfi ve usulsüz bir şekilde saatlerce karakolda
bekletmiştir. Tüm sokakta adeta "sokağa çıkma yasağı" ilan eden polisler,
bakkala giden trans bireyleri bile saçlarından sürüyerek darp etmiştir.
Kaos GL İzmirli avukat gönüllülerin olay yerine gitmesi üzerine polis
Trans Bireyler
amirleri ile görüşülmüş ve polis sokaktan çekilmiştir. Daha sonra da, Kaos
usulsüz bir şekilde tutulan trans bireyler serbest bırakılmışlardır39.
40
hak ihlallerinin yaşandığı bir ülkedir. Yerel ve uluslararası insan hakları
GL İzmirli avukatların civardaki karakolları gezmeye başlaması üzerine,
5. TRANS-KAPATILMA: İÇERİDE OLMAK
Türkiye Cumhuriyeti, bilindiği üzere cezaevi rejimi itibariyle yoğun
örgütlerinin yıllardır sayısız kere yayınladığı raporlar bu durumu tespit
etmekte ve insan onurunun cezaevlerinde de korunabilmesi için önerilerini
sunmaktadır.
LGBTT
bireylerin
cezaevinde
karşılaştıkları
hak
ihlalleri
ise
çoğunlukla bildirilmediği için en görünmez alanlardan biri haline gelmiştir.
Bu konuda uluslar arası genel standartlar dışında Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün40
“kuruma yerleştirme” başlığı altında 69. maddesinde özgün bir hüküm
bulunmaktadır:
38 23 Aralık 2008 tarihinde A.B ile yapılan görüşme
39 17 Temmuz 2008 tarihinde Kaos GL İzmir avukatı Elif ile yapılan görüşme
40 06 Nisan 2006 tarihili Resmi Gazete.
“Cinsel yönelimi farklı hükümlülerin diğerlerinden ayrı odalarda
kalmaları sağlanır41”.
Türkiye mevzuatında cinsel yönelimin tanındığı tek hüküm olma
özelliğine de sahip olan bu düzenlemenin LGBTTbireyler için ne şekilde
tatbik edildiğini yaptığımız görüşmeler, Platforma ulaşan mektuplar ile
tespit ettik. Eşcinsel bireylerden bu konuda herhangi bir bildirim gelmediği
için sadece imkânlarımız ölçüsünde trans bireylerin tanıklıklarına yer
verebildik.
“Cezaevine girdiğim zaman, hâlâ inanmıyordum, demir kapılar,
sesler… Hâlâ mesela demir kapılara karşı irkilirim. Bir soba, dört beş tane
ranza… Ayrı bir yere koymuşlardı beni, soba tütüyor, nerde olduğunu
bilmiyorsun, ben neden buradayım diye sorguluyorsun, yalnızsın, sabaha
kadar uyumamıştım bu nedenle. Ertesi gün bir gardiyanın tacizine uğradım
akşama doğru, “gel, yukarıda televizyon seyredelim” dedi. Küçük bir
cezaeviydi girdiğim, Alaca cezaeviydi. Daha çok ürkmüştüm, kendimi daha
çok savunmasız hissetmiştim, demir kapılar, duvarlar, ranzalar ve ben.
Bağırsam ne olur, nereye gider ses? Uyumamıştım, ranzanın bir köşesinde
bacaklarımı kolumun arasına alıp oturmuş ve ağlamıştım sabaha kadar.
Baktılar ki olay ciddi boyutta, ben de sonuna kadar savunacağım, bizi
Sungurlu Cezaevinde üst araması yapılıyor ama tamamen çırılçıplak
yapılıyor, arayacak kişilerin hepsi de erkek gardiyanlar. Benim aranmam
geldiğinde soyunacaksın dediler elbette, ben de aranmak istemiyorum,
soyunmayacağım
diye
direttim.
Müdürü
çağırttırdım,
transeksüel
Trans Bireyler
Sungurlu Cezaevine götürdüler.
olduğumu söyledim, erkeklerin aramasının benim için yıpratıcı olduğunu,
benim bedenimin birileri tarafından kontrol edilip aranmasının benim
açımdan çok acı verici olacağını söyledim ve “ne yapacağız, senin aranman
gerekiyor” dediklerinde doktor kontrolü altında aranmayı kabul ettim.
Sonra beni tek kişilik bir hücreye yerleştirdiler, beton yatak, beton
yatak üzerinde pis bir yatak, yatağın üzerinde kahverengi, üzerinde armalı
bir battaniye. Bir duvarla tuvaletin ayrılmış, iğrenç bir kokunun içerisinde
yaşa diyorlar sana, tamamen bunalıma girdim. Bunu yaşamamın benim
insanlığımı
kaybettirdiğini
düşünmeye
başladım,
yemek
yememeye
başladım, ölüm bu noktada bir kurtuluştu, 7-8 gün yemek yemedim,
psikolog geliyor, müdür geliyor ikna etmeye çalışıyor, duvarlarda önceden
yatmış kişilerin yazılarını okuyordum, ulaşacağım kimse yoktu. Tek
ulaşacağım yine ailemdi ve ben aileme durumuma ilişkin yazıyordum. Çok
41Cinsel yönelim değil ancak cinsiyet kimliği itibariyle kurumlarda düzenleme olduğunu
hatırlatmakta fayda görüyoruz.
41
açık yazarsan durumunu bu mektup gitmeyecek demişlerdi. Sadece hatır
sorma üzerinden mektup yaz demişlerdi.
Derken savcı durumun ciddiyetini anlamış, savcı geldi, “kalk ayağa”
dediler savcı geldiğinde, benim ayağa kalkacak halim yok sendeliyorum,
adam benim gözümün içerisine bakıyor, ben hiçbir şey söyleyemiyorum
adama, sadece gözyaşı döküyorum. Durumum bu, bu insanlık mıdır,
diyemiyorum sadece ağlıyorum. Sonra savcı “bunu bir koğuşa yerleştirin”
dedi. O gün apar topar bir koğuşa yerleştirildim.
Ertesi gün fotoğraf çekme, hastaneye gitme gibi şeyler başladı.
Bunlar da travma yaratan şeylerdi, transeksüel olduğum için her girdiğim
muayene odasında doktorların gülüşmeleri, insanların bakışlarıyla taciz
edilmem çok bunaltan bir şeydi ve “ben transeksüelim, tek kişilik yerde
tutuluyorum, durumum çok kötü, kendimi iyi hissetmiyorum” dediğimde
bir doktor “anal muayene yapacağız parmakla” dedi. “Nasıl yani” dedim.
Askerler orda bakıyorlar, doktor da “ben anal muayene yapmak istiyorum
sana, pozisyonu al” dedi. Eldiveni taktı, benim için inanılmaz korkunç bir
deneyimdi, terler döktüm ve sonra döndü “hayır sen daha önce hiç ilişkiye
girmemişsin” dedi. “O yüzden ayrı yerde tutulacaksın” dedi. Tekrar
Trans Bireyler
askerlerin
42
içinde
üstümü
başımı
giyindim.
Hani
bir
yere
kadar
direniyorsun, bir noktadan sonra bu işkence bitsin ne yapıyorlarsa
yapsınlar, ne kadar yatacaksam yatayım, diyorsun, biran önce buradan
kurtulmalıyım diyorsun.
Herkes banyosunu yaptıktan sonra hamam gibi bir yer vardı, yarım
saat içerisinde duş alıp çıkmam söyleniyordu. İlk gittiğim günlerde
elimizde para yoktu ve kadınlar koğuşundan benim geldiğimi duyunca
şampuan, lif, sabun gibi ihtiyaçlarımı gönderdiler, kadınların dayanışmasını
gördüm yani. Bu beni mutlu etmişti.
Böyle günler yaşadım ve üç aylık yargılamanın sonunda ben
cezaevinden çıktım. Çıktığımı da anlamadım, tahliye demiş hâkim, ben
hâlâ durumum çok kötü diye anlatmaya çalışıyorum, neyse çıktığımda
rüya gibiydi. Tecridin insanların hayatında çok ciddi problemler yaşattığını,
bir
insanın
tek
kişilik
koğuşlarda
ve
hücrelerde
tutularak
insansızlaştırılması, onursuzlaştırılmasının, bütün hayatında çok ciddi
olumsuz yansımaları olduğunun farkına vardım. Ne olursa olsun, kimin ne
suçu olursa olsun tecridin bir insanlık suçu olduğunu bütün kalbimle
söyleyebilirim. Bizler doğarken suçlarla doğmuyoruz. Bir şekilde suçlara
itiliyoruz ve bu suçların içerisinde kendi yaşamlarımızı kaybettirilmeye
yönelik suçlar işleniyor, aslında bunun farkında değiliz. Çevre, şartlar ve
yaşatılanlar, görüşlerimiz bizi cezaevlerine sokabiliyor. Cezaevleri biraz
bilmediğimiz bir dünya. Binlerce insan içeride.
En son da işte 2008 Ocak ayında cezaevine girdim. Bir gün evdeyim,
o gün de toplantım vardı, bahane arıyorum gitmemek için, evde kalasım
var, kafamı dinlerim diyorum. Polis geldi bir kâğıtla bu olaydan 7 yıl sonra.
Ceza yatacaksınız diyor kâğıtta, üç ay on beş gün. Tabii ben bunu
anlamadım o an. Üç ay on beş gün bana yıllar gibi geldi o an, o tramvayı
yıllar önce yaşamıştım çünkü.
Cezaevine araba yaklaşmaya başladığında bu arabanın lastikleri
keşke arka arkaya dönse diye düşündüm. O kadar kendimi kötü
hissediyordum, belli etmiyorduk birbirimize, en azından dinleneceksin üç
ay diyorlardı, tatil yapacaksın diyorlardı ama öyle olmuyor. Tek travmam
soyundurulmamdı benim,
cezaevine
nasıl gireceğimi
düşünüyordum.
Kadınım ve benim bedenime benim istemim dışında herhangi bir insanın
dokunması beni rahatsız eden bir şey. Birçok gelişmiş alet var ve hâlâ bu
yapılıyor. Direndim ve sadece üst tarafımı açmam söylendi, eşofmanlarımı
indirmedim, eşyalarımı seçerken cihazlar ötmesin diye özellikle seçmiştim.
Yine tek kişilik bir hücreye götürüldüm. Orada arkadaşlarımdan ayrılmak
çok zordu, Selay, Senem, Tuna vardı. Girdim cezaevine ama çok zordu
benim için. Burası biraz daha moderndi ama ne olursa olsun yine tek
kişiydim.
herkes gelip bakıp gidiyordu. O demir kapı her açıldığında yatağımdan
fırlıyordum, çok rahatsız ediciydi.
Hrant Dink’in ölüm yıldönümüydü,
arkadaşlarım şu an şuradadır, şunları yapıyorlardır diye onları düşünmeye
çalışıyordum. Orada 22 gün tutuldum. 22 gün boyunca havalandırma
hakkım yoktu, dışarı çıkartılmıyordum, Çorum’da da böyleydi, koydukları
yer
erkeklerin
kısmıydı.
Sadece
kütüphanesinden
istediğim
zaman
yararlanabiliyordum. Her görüşe çıktığımda, her avukatım geldiğinde
üstüm aranıyordu, taciz eder gibi arandığı da oluyordu. Kimlikteki ismimle
hitap ediliyordum, bu benim için çok sorunlu bir şeydi. Bunları müdürle
konuşmak için dilekçe yazdım ve anlattım. Sonrasında ismimin Buse
olarak söylenmesinde bir sakınca olmadığını söylediler ama bazıları inadına
söylüyorlardı zaman zaman. Mazgal dedikleri küçük bir yer var ve oradan
insanlığını unutturacak bir şekilde yemekler veriyorlar.
Ben
22
gün
tek
başına
kaldıktan
sonra
orada
mücadeleyle
arkadaşlarımın yanına geçtim. Transeksüeller üç kişilik ve en köşedeki
koğuşlardan yararlandırılıyordu. Bir araya getirilmiyorlardı. Dokuz kişilik
koğuşlar
da
gösteriyorlardı.
vardı
Ben
ama
açmıyorlardı.
arkadaşlarımın
rahatlamıştım.
Artık
paylaşımlarda
bulunabiliyorduk.
onlarla
Her
yanına
sabahlara
Diğer
şey
için
geldiğimde
kadar
oturup
koğuştaki
bir
gerekçe
daha
çok
da
güzel
arkadaşlarımızla
konuşabiliyorduk. Volta atıyorduk, okuma yazma bilmeyen iki arkadaşımız
vardı onlara okuma yazma öğretebiliyorduk. İnsanın hayatındaki en önemli
Trans Bireyler
Gardiyanlar cezaevine bir transeksüelin geldiğini duymuşlar ve
43
şeylerden bir tanesi eğitim hakkıdır. Orada eğitim hakkı bir transeksüel
olduğun için göz ardı edilebiliyordu. Herkes haftada üç dört gün okuma
yazma kursuna gidebilirken transeksüel arkadaşlara haftada bir gün
veriliyordu.
Gerekçe
olarak
da
“sizin
güvenliğinizi
sağlayamıyoruz”
deniliyordu. Ama biryandan da sınavlara 30 tane öğrencinin içerisinde
sokabiliyorlardı.
Her birey için çok zordur cezaevinde olmak ama açık olan gey,
lezbiyen, biseksüel, travesti ve transeksüelleri için daha da zor. Açık
olduğu bilinen LGBTT kişilerin tamamen tecrit altında tutulduğu bir yer
cezaevleri. Hiç aklımın ucundan geçmezdi cezaevine gireceğim. Suçlu kim
ortada…42”
“Tutuklandığım ilk gün Adliye nezarethanesinde yalnızdım, kimlik
ismimle
özel
olarak
alaycı
bir
şekilde
bağırıyorlardı.
Cezaevine
götürülecekken beni bir türlü yerleştirecek araba bulamadılar. Tek başıma
araca
bindirdiler.
Bir
tane
tutuklu
polis
vardı.
Onla
beraber
özel
götürdüler.
L1 tipi cezaevi önüne getirildik. Sıraya dizildik. 1 saat kadar dışarıda
bekletildik. Dışarıdan ilk girişte nöbetçi erkek asker dışarıda üst araması
Trans Bireyler
yaptı herkesin ortasında. Elle taciz edildiğimi söyleyebilirim. Sonra bina
44
içine girdiğimizde bir arama odasına tek başıma aldılar. Ancak camdan
herkes görebilirdi itiraz etmeseydim. Üç asker vardı. Soyun dediler, ben de
kadın tarafından aranmayı istedim, orada kadın görevli de mevcuttu. Onlar
da reddettiler. Kimlikte erkek kaydı olduğu için onlar arayacaklarını
söylediler.
Sonra tekrar soyun diyince ben de 3 kişinin ortasında
soyunamam dedim. Onlar da sert bir şekilde çıkıştılar ancak tartışma
sonucunda tek asker kaldı ve çırılçıplak soyunmamı istediler. Kilodumu
çıkarmam için zorladı. Üzerime yürüdü. Çıkardım. Otur kalk yaptılar,
saçlarımın içine kadar aradı. Giyinmemi söylediler. Gardiyanlara teslim
edeceklerini söyleyerek beklettiler. Bu esnada alaycı tavırları devam
ediyordu. Gardiyana teslim edilmek üzere tekrar küçük bir odaya alındım,
gardiyanlar 2 kişiydi ve yine soyunmama istediler. Ben itiraz ettim ama
ikisi de kaldı, göğüslerimle de dalga geçtiler, karı gibi olmuşsun diye alaycı
konuşmalarıyla soyunmamı izlediler. Soyunduktan sonra el araması
yaptılar çıplak vücuduma, bence tacizdi. Neden bunu kestirmedin diye
güldüler. Sonra giyindim ve cezaevinin içine doğru. Girişte yine tekrar
ayakkabı çıkarttılar vs...
Beni hemen "top koğuşu" olarak bilinen koğuşa götürdüler. 3
kişiydik.
Tutukluluğum
boyunca
bu
koğuşta
kaldım.
Cezaevine
ilk
42 Kaos GL’nin yaptığı “Türkiyede Eşcinsel Olmak” başlıklı söyleşilerden Buse ile yapılan “Eşcinsel ve Tutsak Olmak!” başlıklı 21 Eylül 2008 tarihli
söyleşiden alıntılanmıştır, tamamı için: http://www.kaosgl.org/node/2045
gittiğimde hiçbir şeyim yoktu. En temel ihtiyaçlarımı bile param varsa
ancak karşılayabilecektim. Zaman geçti. Bu arada gardiyanlar kimlik
ismimle
sürekli
sesleniyor
ve
beni
rencide
etmeye
çalışıyorlardı.
Sayımlarda 3 kişi olduğumuzu bilmelerine rağmen, bizi kış günü bahçeye
çıkartıp, sıraya dizdirip sayım yapıyorlardı. Havalandırmadan onların
istediği kadar faydalanabiliyorduk. Erkek cezaevine konulduğumuz için bir
kadın olarak görülmüyorduk ve bu açıdan talep edebileceğimiz hiçbir şey
karşılanmıyordu. Bu yönde talebimiz olduğunda (mesela toka, cımbız,
ağda,
sutyen
gibi)
burası
sahneye
çıkacağınız
yer
değil
diye
reddediyorlardı. Ama biz mahkemeye çıktığımızda herhangi bir sıkıntı
yaşamak istemiyorduk. Koğuşlar arası maç ya da eğlence tertip edildiğinde
biz mahrum ediliyorduk. Can güvenliğinizi sağlayamayız diyerek sosyal
yaşamdan
uzaklaştırıyorlardı.
İhtiyaçlarımız
erkek
taleplerine
göre
karşılanıyordu. Erkek tarağı veriyorlardı mesela... Etek giymemiz mümkün
değildi. Erkek iç çamaşırı kullandık. Koğuştan sadece hastalanırsak
çıkıyorduk.
Revire
giderken
diğer
koğuştakilerin
tacizine
uğruyorduk. Koğuştan çıkmak için revire gitmek istiyorduk. Atölyelere
çıkmak için başvurduk ancak hiçbir zaman bizi götürmediler. Hep
çıkartacaklar diye bütün gün hazırlanıyorduk ama hiç çıkartılmadık. İşliğe
gitmek üzere başvurduk, reddettiler. Kurslar için başvurduk, cevap bile
Sıklıkla gardiyanların tacizine uğruyorduk. Uysal davranmazsak
hakaret ediyorlardı. İsimle hitap ediyorlardı.
Ben girdiğimde cezaevinde 5 trans vardı. Yeni gelenler oldu ama
hiçbirimizle iletişim kurmamıza izin vermediler. 3 kişi ile sınırlıydım.
Haftada 2 gün sıcak su veriyorlardı. Çamaşır yıkıyorduk tekrar soğuk
akmaya başlıyordu. Banyoyu dahi tamamlayamıyorduk. Burası eviniz değil
diyorlardı. Yemekler çoğunlukla pişmemiş oluyordu.
Bence
kadın
cezaevinde
tutulmalıyız.
Ama
bu
düzen
devam
edecekse diğer mahkûmların faydalandıkları bütün haklardan bizim de
faydalanmamız gerekiyor. Can güvenliği sağlanamayacak bir şey değil. Bir
insan olarak insani açıdan bunların sağlanmasını zorunlu görüyorum”43.
43
20 Aralık 2008 tarihinde E.Y ile yapılan görüşme
Trans Bireyler
gelmedi. Gelse de sizi alamayacağız dediler.
45
III. BÖLÜM
AŞAĞILANMA, TACİZ, GÜNDELİK ŞİDDETİN ORTA YERİ:
GEYLER ve BİSEKSÜEL ERKEKLER
Türkiye’de biseksüel erkekler ve geyler; çalışma hayatı, sağlığa
erişim hakkı, askerlik gibi alanlarda ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bu sorunları
aile, sosyal çevre ve mahalle baskısı ile harmanlandığında Türkiye eşcinsel
ve biseksüel erkekler için zor bir yere dönüşüyor.
yönelik fiziksel şiddet çok yoğun olarak yaşanmaktadır. Nefret suçlarında,
özellikle de nefret cinayetlerinde gözle görünür bir artış var.
2008 yılında gey ve biseksüel erkeklere yönelik insan hakları
ihlallerine
ve
baktığımızda
Platforma
yapılan
başvurulara
ve
medya
taramasına
karşımıza cinayetle sonuçlanan nefret suçları, askerlik
sürecinde yaşanan ayrımcılık ve gündelik hayat içerisinde maruz kalınan
sokak şiddeti çıkıyor.
47
1. HİÇ KİMSE, KİMSESİZ DEĞİLDİR ÇÜNKÜ!1
2008
yılı
yaşam
hakkı
ihlallerinin
yaygın
Geyler ve Biseksüel Erkekler
Gey ve biseksüel erkekler hayatın her alanında doğrudan ve dolaylı
ayrımcılığa uğramaktadırlar. Bununla beraber, gey ve biseksüel erkeklere
ve
buna
bağlı
soruşturmaların etkin yürütülmediği bir yıl olarak yine kayıtlarımıza geçti.
Eşcinsel birey Ahmet Yıldız’ın ve Taksim Gezi Parkındaki seri katil vakıası
medyaya yansıyan ve Platform olarak takip ettiğimiz yaşam hakkına
yönelik ihlallerin başında yer alıyor.
Ahmet Yıldız, 17 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul’da öldürüldü.
“Eşcinsel olduğu için yakın çevresinden tehdit aldığı iddiasıyla
savcılığa suç duyurusunda bulunan Marmara Üniversitesi öğrencisi Ahmet
Yıldız (26), önceki gece dondurma almak için Ümmühan Darama'nın
işlettiği Üsküdar'daki kafeye geldi. Bu sırada sokağa hızla giren Mercedes
1 Ahmet Yıldız cinayetinin aydınlatılması amacıyla internet üzerinden başlatılan Ahmet Yıldız
Kimsesiz Değil başlıklı kampanya çağrısı için: http://trtr.facebook.com/group.php?gid=27384673091
otomobilden inen bir kişi kafeye yöneldi. Saldırgan, kardeşleriyle birlikte
vitrini düzenleyen Ümmühan Darama'nın yanındaki Ahmet Yıldız'a ateş
etti. Kurşunlardan biri, Ümmühan Darama'nın sol bacağını sıyırdı. Ahmet
Yıldız, otomobiline binerek kaçmaya çalıştı. Saldırgan otomobile doğru 5 el
ateş etti. Ahmet Yıldız göğsüne isabet eden 3 kurşunla yaşamını yitirirken
saldırgan kaçtı2.”
Ahmet Yıldız’ın öldürülmesinin ardından LGBTT Hakları Platformu
açıklama yaparak olayı kınadı. 1 Ağustos 2008 tarihinde yaptıkları basın
toplantısında, Ahmet Yıldız cinayetinin aydınlatılmasını isteyen Kaos GL ve
Pembe Hayat LGBTT Dernekleri, “Ahmet Yıldız’ın hayatı namus için mi
ortadan kaldırıldı? Yoksa bir nefret cinayeti mi söz konusu? Ya da
öldürülmesinin ardında başka bir neden mi var? Henüz bilmiyoruz.
Bildiğimiz gerçek ise Ahmet Yıldız bir eşcinseldi! Ailesi tarafından cinsel
yönelimi nedeniyle dışlanan ve buna hiç de yabancı olmayan bizlerle
Geyler ve Biseksüel Erkekler
durumunu paylaşmış olan bir eşcinsel. Bu toplumda insanlar sırf kadın
kadına ve erkek erkeğe yaşamak istedikleri için öldürülebiliyor. Sırf cinsel
yönelimleri ya da cinsiyet kimliklerinden dolayı öldürülen gey, lezbiyen,
biseksüel, travesti ve transeksüeller şimdiye kadar düştükleri yerde
öldükleriyle kaldılar. LGBTT bireyleri öldüren katilleri, namus adına aileleri
saklayıp korudu, yargı sürecinde ise ağır tahrik indirimi ile hafifletilmiş
cezalar aldılar” demek suretiyle Ahmet Yıldız cinayetinin takipçisi olduğunu
deklare
ederken
davranması
aynı
zamanda
medyanın
gerektiğini
söyleyen
Platform
da
sorumlu
üyeleri,
ve
duyarlı
“Medyada
çıkan
haberlerde, Ahmet Yıldız’ın “eşcinsel olduğu için” öldürüldüğünün altı
çiziliyor. Ancak bir insanın cinsel yönelimi veya cinsel kimliği nedeniyle
48
nefret cinayetine maruz kalmasının insan hakları ihlali olduğu belirtilmiyor.
Eşcinsellere yönelik sistematik şiddetin cinayete kadar varmasıyla ortadan
kalkan
hayatlardan
“magazin
malzemesi”
çıkarmaya
çalışmaktan
vazgeçilmeli. Eşcinsellerin hayatlarını zindan eden ve canlarına kasteden
homofobiyi körükleyecek ve yeniden üretecek yayınlardan vazgeçilmeli.
Nefret
söylemiyle
homofobiyi
yayılan
azdırmaktan
haberlere
ve
yeni
ve
yorumlara
eşcinsel
aracılık
cinayetlerine
ederek
davetiye
çıkarmaktan vazgeçilmeli. Eşcinseller de bu toplumun bir parçasıdır ve
ayrımcılık suçtur! Medyadan sorumlu davranıp haber takibi yapmasını ve
bir an önce bu cinayetin aydınlatılmasına yardımcı olmasını bekliyoruz!”
diyerek hem medyayı hem de İstanbul emniyetini göreve çağırdılar.
2 17 Temmuz 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi,
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9454604&tarih=2008-07-17
Aynı
açıklamayı
başvurusu kapsamında
İstanbul
Emniyet
Müdürlüğü’ne
Bilgi
Edinme
gönderen Kaos GL Derneği halen Emniyet
Müdürlüğünden her hangi bir yanıt alamadıklarını söyledi3.
2008 yılında yaşam hakkına yönelik bir diğer ihlal ise, medyaya “Altı
ayda 5 kişinin boğazını kesip kuyuya attı” şeklinde yansıyan olaydı.
Cinayetlerin zanlısı olarak tutuklanan Ö.Z yıllardır eşcinsel ve biseksüel
erkeklerin uğrak yeri olan Taksim Gezi Parkında mağdurlarını bulduğunu
belirtirken “zayıf, narin ve kibar erkekleri paraları için öldürdüm” dedi4.
Dünyada
homofobinin
tetiklediği
suçlarda
çoğunlukla
failler
tarafından gasp, hırsızlık gibi nedenlerle işlendiği savunması yapılmakla
birlikte bu eylemlerinden kişilerin cinsel yönelimleri nedeniyle uğradığı
nefret saldırıları olarak kaydedildiğini hatırlatmak isteriz. Bunun gibi,
Platform olarak bu cinayetlerin nefret cinayeti olduğunun ve takibinin bu
esas çevresinde yapılması gerektiğini altını çizmekte fayda görüyoruz.
kalıyor olmasını gözler önüne seriyor. Medya bile haberi gizli kapaklı
veriyor.
Türkiye’de heteroseksist kültür homofobi ile besleniyor. Çoğu
insanın kendi cinsel yönelimiyle barışamıyor olması sonrasında eylemleri
nefret cinayetlerine dönüşebiliyor. Ataerkillik erk olmayı yüceltirken
biseksüel veyahut eşcinsel cinsel yönelime sahip insanlara karşı nefret
suçlarını da körüklüyor. Eşcinsel ve biseksüel erkekler de görünür
olamadıkları için cinselliklerini gizli kapaklı yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu
da onları daha fazla şiddete açık hale getiriyor. Bunun gibi ihlalleri
Geyler ve Biseksüel Erkekler
Bu cinayetler Türkiye’de biseksüel erkek ve geylerin yaşamak
zorunda kaldıkları gizli bir yaşamın cinayetle sonuçlansa bile halen gizli
gizlemeyip hakkını aramak için, karakola, adliyeye giden biseksüel erkek
ve geyler ise “adaletin bu mu dünya” dedirten ayrımcı uygulamalarla ve
kararlarla baş başa kalabiliyorlar. Özellikle eşcinsel ve biseksüel erkeklere
yönelik nefret cinayetlerinde zanlılara haksız tahrik indirimi yapılarak
eşcinsellere
yönelik
adaletsizliğin
ölümden
sonrada
devam
etmesi
sağlanıyor.
2. HER YER BİZE DAR!: SOKAĞIN ADALETİ
Sokak, biseksüel erkekler ve geyler için zaman zaman tehlikeli bir
alana dönüşüyor. Cinsel yönelimleri nedeniyle biseksüel erkekler ve geyler
sokakta tacize ve şiddete uğruyor.
Fiziksel
olmaktan
şiddete
çekinmekle
uğrayan
beraber
bireyler
şiddet
karakollara
olayının
gidip
polise
şikâyetçi
yansıyacağını
3 22 Aralık 2008 tarihinde Kaos GL Derneği genel sekreteri Ali Erol ile yapılan görüşme
4 20 Kasım 2008 tarihli haber, http://haber.mynet.com/sayfali/yasam/Alti-ayda-5-kisininbogazini-kesip-kuyuya-atti/20Kasim2008/X1227166063062/0
49
düşünerek tıbbi yardım alamamaktadır. Şiddet yaşayan bireyler cinsel
yönelimleri nedeniyle suçluluk duygusuna kapılabilmekte ve kendilerine
psikolojik baskı uygulayabilmektedir.
Fiziksel şiddetin çok yoğun olarak yaşandığını biliyoruz. Ancak
bunların kayıt altına alınması noktasında şiddete maruz kalan bireylerin
bunu gizleme eğilimlerinden ötürü sorunlar yaşanmaktadır. Bu ihlallerin
raporlanması aşamasında gey ve biseksüel erkekler, ifşa olacakları
endişesi ile raporlamaktan kaçınmaktadırlar.
“5 Eylül 2008’de gece saat 01.00 da arkadaşlarımın Ankara
Emekteki evinden Esat’ta bulunan kendi evime doğru yola koyuldum.
Sevgilim ile aram bozuk idi ve moralim bozuktu dolayısıyla arkadaşlarımın
ısrarlarına rağmen onlarla kalmayacağımı söyledim. Stresli ve gergindim
yürümenin iyi geleceğini düşündüm. Daha öncede böyle yürüyüp evime
gitmiştim nasılsa. Bakanlıklar tarafına doğru komutanlıkların olduğu
Geyler ve Biseksüel Erkekler
caddeden hızlı hızlı yürüyordum. İnönü bulvarından Tunus yönüne doğru
50
meclisin
emniyet
genel
müdürlüğüne
bakan
tarafından
kaldırımda
yürürken bir araba yanımda durdu ve arabanın içindeki kişi bana arabaya
binmemi söyledi. Çok korktum tepki vermedim hızlı hızlı yürümeye
başladım. Daha sonra adam arabadan indi kolumdan tuttu ve arabaya
binmem için zorladı. Elinden kurtuldum ve karşı tarafa geçtim. Emniyet
genel müdürlüğü önünde duran polislerden birine durumu anlattım, fakat
beklediğim ilgiyi göremedim. Polis önce beni süzdü ve kulağımdaki küpeye
baktı, daha sonrada ekip göndereceğini söyledi. Bende bekleyemeyeceğimi
ve korktuğumu söyledim. Kızdı ve dediğini yapmamı söyledi bağırarak.
Bende ekip gelene kadar karşıda bekleyemeyeceğimi söyledim ve evime
doğru
yola
koyuldum(ayrıca
nizamiyede
görevli
oldukları
yerden
ayrılamayacaklarını söyledi polisler).Meclis alt binasına çıkan alt geçitten
karşıya geçerken adamın karşıda arabasıyla beklediğini gördüm. Korku ve
şaşkınlıkla Olgunlar tarafına koşmaya başladım. Adam arabasından inip
beni sokak ortasında yakaladı ve “ibne” diye küfretmeye başladı. Neden
arabaya binmiyorsun diye kızgındı. Sesim çıkmıyordu afallamıştım ama
direnmeye başladım. Adam karnıma yumruk attı ve o anda kustum, yere
düştüm üstüne birde tekme attı. Sonrada korkup kaçtı. Biraz süre geçti
oradaki taksicilerin birinden yardım istedim. Adamlar sarhoş olduğumu
sandılar, bende başıma geleni açıklamak istemedim normalmişim gibi
davranmaya çalıştım. Ama iyi değildim. Taksici beni evime götürdü. O
gece uyumadım. Sürekli kâbuslar gördüm. Sabaha doğru ancak üzerimi
temizleyebildim. İlk gün kimseye haber vermedim. Daha sonra ablama ve
sevgilime haber verdim. Failin eşkalini çok az hatırladığım için savcılığa da
başvurmak istemedim. Zaten güvenmiyorum da çıkacak sonuca. O günden
sonra çok negatif ruh hali içindeyim. Sevgilimle ve çevremle iletişimimin
artmasına rağmen olumsuz etkileri olayın devam ediyor. Hala insanlara
çok fazla güvenemiyorum. Sadece günümü geçirmeye çalışıyorum. Birde
lgbtt bireylerin başına gelen olayların azaltılması yolunda daha fazla
mücadele yürütülmesi gerektiğine inanıyorum. Olay başıma geldikten
ortalama bir hafta sonra bir intihar girişimim oldu. Hastaneye kaldırıldım
ve iki gün hastanede kaldım. Etkilerini hala taşıyorum ve üzerini örtmeye
çalışıyorum. Düşündükçe ve konuştukça boğulacağımı hissediyorum çünkü
dayak yedim ilk defa hayatımda ve bunu atlatmak kolay değil. Hele ki bir
biseksüel olarak cinsel birliktelik olarak zorlanıp olumsuz karşılık verince
başıma fiziksel şiddetin gelmesi daha ağır. Bu ülkede kolay yaşanmıyor,
geceleri sokakta rahat dolaşılamıyor ve bir lgbtt birey olarak bu daha ağır
yaşanıyor.5”
Kolluk kuvvetlerinin kayıtsızlığı hak ihlallerinin kendileri tarafından
da
gerçekleştirildiği
bir
zemine
işaret
etmektedir.
Polis
tarafından
gerçekleştirilen eşcinsel ve biseksüel erkeklere yönelik baskı da Platforma
“15 Ağustos 2008 saat 23.30 sularında partnerimin arabasıyla bir
şeyler yemek için Atatürk Orman Çiftliğine gitmiştik. Daha sonra alkollü bir
şeyler aldık. Partnerim içkilerimizi içebilmemiz için arabayı bir köşeye
çekti. İçkilerimizi içerken arada sırada öpüşüyorduk. Arabanın camları
siyah olduğu için kimsenin bizi görme imkânı yoktu. Öpüştüğümüz sırada
bir arabanın bizim arabanın yanına yaklaşmakta olduğunu duyduk ama
aldırış etmedik. Sonra birden içinde bulunduğumuz arabaya ışıklar
doğrultuldu. Gelen polis arabasıydı. Polis sert biçimde arabanın camlarına
vuruyor ve dışarı çıkmamızı istiyordu. Arabadan dışarı çıktık. İki polis
memuru vardı karşımızda. Kimliklerimizi istediler. Bize hakkımızda şikâyet
olduğunu, arabanın içinde ne yaptığımızı soruyorlardı. Bir açıklama
yapmaya çalışıyorduk ama dinlemiyorlardı. Oldukça kaba sözlerle hakaret
ediyorlar,
küfrediyorlar
ve
bizi
polis
merkezine
götüreceklerini
söylüyorlardı. Bu arada Pembe Hayat LGBTT Derneği Avukatı Senem
Doğanoğlu’nu aradım telefonla. Polislerden biri kiminle konuştuğumu
sordu. Avukat arkadaşımı aradığımı söyledim.
Bunun üzerine polis
memuru
aramasaydım
sinirlendi.
Avukat
arkadaşımı
olayı
halledebileceklerini ama artık kesinlikle karakola götüreceklerini söyledi.
Ne demek istediğini tam olarak anlayamadım ve Senem’i tekrar aradım ve
konuşması için telefonu polis memuruna verdim. Bu arada partnerimin
ricaları, yalvarmaları kâr etmiyordu. Diğer polis memuru ona hakarete ve
küfür’e devam ediyordu. Senem ile konuşan polis memuru telefonu
kapattıktan
sonra
arkadaşımın
durumumu-yani
eşcinsel
olduğumu-
bildiğini söyledi-şaşırmıştı galiba-. Ben de açık bir eşcinsel olduğumu ve
5
23 Eylül 2008 tarihinde K.Ö ile yapılan görüşme
Geyler ve Biseksüel Erkekler
yapılan başvurular arasındadır.
51
bunu ailemdeki bazı üyeler de dâhil pek çok kişinin bildiğini söyledim.
Yüzünün ifadesi değişti. Partnerime eşcinsel olup olmadığını sordular. O,
hayır cevabını verdi. Bunun üzerine hadi benim “hasta” olduğum için
erkeklerle beraber olduğumu, peki onun ne halt etmeye bunu yaptığını
söyleyerek tekrar hakaret etti. Ne yapacağımı bilemiyordum, polis
merkezine götürülmemiz ve daha sonra olayın mahkemeye havale
edilmesi halinde çıkabilecek Rezaletten çok korkmuştum. Bir ara ağlamaklı
oldum. Bu arada partnerim yanıma gelerek yanımda nakit para olup
olmadığını sordu. Üzerimde çok az nakit olduğunu söyledim. Neden diye
sordum? Polise rüşvet vermek için olduğunu söyledi. Polisin neden
avukatımı aradığım için bana kızdığını şimdi anlamıştım. Amaç birkaç
tehdit
savurup,
gözümüzü
korkutarak
para
kopartmaktı.
Ben
ne
yapacağımızı düşünürken Senemle konuşan polis yanıma gelerek olayı
telsizlere geçmediğini belirterek sert
bir ses tonuyla bizi serbest
bıraktıklarını söyledi. Doğrusu insaflı davranmıştı. Partnerim ile birlikte
Geyler ve Biseksüel Erkekler
arabaya binerek hızla oradan uzaklaştık. Olayı tabiri caizse “ucuz
52
atlatmıştık”,ama bu olay içinde bulunduğum ruhsal durumumu daha da
ağırlaştırdı ve psikiyatra gitmek zorunda kaldım.6”
2008 yılında eşcinsel ve biseksüel erkeklere yönelik şiddet, taciz ve
baskı çoğunlukla kitleseldir ve linçe zemin hazırlayan saldırılardır. 29 Mart
2008’de Stand-up sanatçısı Esmeray’ın Diyarbakır’daki oyunu için bilet
standında duran Diyarbakır Piramid LGBTT üyeleri sokakta şiddete ve
tacize maruz kaldılar.
“Diyarbakır’a standup gösterisi için gelen Esmeray’ın oyunu için bilet
standında bulunmaktaydık,
ve saat 15:30 gibi yanımıza iki arkadaşımız
geldi arkadaşlarımızla sohbetten sonra arkadaşlarımız sanat sokağında
yürürken yaşları 18- 20 aralarında 4 genç tarafından sözlü taciz ve omuz
silkinerek tacize bulunuldu ondan sonra bu şahıslar bize doğru gelerek bize
de “ibne karı kılıklılar oğlanlar” diye hakaret ettiler.
Biz ilk başta umursamayıp muhatap olmasak da bu şahısların
hakaretleri fazlalaşıp insanların içinde yüksek sesle hakarete dönüştü.
Piramid LGBTT üyesi Berke hakaretlere daha fazla tahammül edemeyip,
“bizi daha fazla rahatsız etmeyin lütfen standın yanından uzaklaşın” dedi.
Bunun üzerinde dört kişi bizi tartakladı. Polisi aramamıza rağmen yüz
metre ilerdeki Karakol’dan polisler gelmedi. Polisi aradığımızı ve polisin
gelmediğini
gören
saldırganlar
ise,
bu
sefer
bize
taş
ve
bıçaklar
göstermeye başladı. Ve sonrasında biz stanttan uzaklaşmak zorunda
kaldık.7”
6
7
12 Eylül 2008 tarihinde D.B ile yapılan görüşme
29 Mart 2008 tarihinde Murat Özpamuk ile yapılan görüşme
Sokaklarda tacize ve hakarete uğrayan biseksüel erkeklere ve
geylere karşı şiddettin milliyetçi duygularla beslendiği görülmüştür. 25
Temmuz 2008’de İstanbul’da bir grup gey şiddete maruz kalmıştır.
“Geçtiğimiz Cuma akşamı sevdiğimiz bir arkadaşımızın doğum günü
için Tophane Setüstü’nde bulunan Sanatkârlar Parkında toplandık. 25
kişilik grubumuzun amacı hem yeni yaşını kutlayan arkadaşımızın “mutlu
gününde” yanında olmak, hem de bu vesileyle diğer sevdiğimiz insanlarla
da görüşebilmek ve keyifli zaman geçirmekti. Daha önce de bir başka
arkadaşımız
için
toplandığımız
park
sıradan
akşamlarından
birini
yaşıyordu. Aileler çocuklarını sallandırıyor, gençler biralarını yudumluyor,
âşıklar da koklaşıyordu. Mum üfleyip, pasta kesmek, cep telefonundan
müzik dinleyip boğazın eşsiz manzarasında dostlarla olmak o an bir
insanın isteyebileceği “neredeyse” her şeydi. Ancak o her şeyi karaya
çalmak için pusuda bekleyen sayısız insanın olduğu gerçeği birazdan
çıkacaktı meydane…
verdiği
Geyler ve Biseksüel Erkekler
İki hemcinsin birbirine dokunmasından rahatsız olan bir amca
Çevrede bulunan sağduyulu birkaç kişi amcayı ve onun dayanılmaz
53
“mutlu geceyi” çatallı, tok ve erkek sesiyle böldü. Ağzından çıkanlar ilk
anda “inanılır” gibi değildi. Zira daha önce defalarca duyduğumuz
“aşağılamalar, hakaretler ve küfürlerdi” dilinden dökülenler. Ancak boğaz
manzarası, arkadaşlar, doğum günü pastası derken bu ihtimal aklımızdan
uçuvermişti o gece. Amca diline geleni bizimle paylaşmakta, bizleri
kalabalığın içinde kendince yerin dibine sokmakta beis görmüyordu. Bizim
içimizden de o köpüklü ağızdan çıkan “kötülüklere” yanıt verenler oluyordu
ama
“erkeklik”
kendine
akacak
bir
mecra
daha
bulmanın
küstahlıkla dörtnala koşuyordu.
muhafazakâr erkekliğini dizginlemeye, bize de sükûnet çağrısı yapmaya
yeltense de amcanın durmaya niyeti yoktu. Baktı ki “Faşistlik yok tek
başına”, başladı avaz avaz bağırmaya: “Türkün evladı erkek erkeğe öpüşür
mü dostlar!” İçinde "Türk" geçen bir çığlığa yanıt vermekte gecikmeyecekti
necip Türk genci. Yetişti hemen. Ve amcanın az önce gözümüze gözümüze
soktuğu işaret parmağının yanına yenileri eklenmeye başladı. Birdiler, bin
oluyorlardı… “Bunların başını şimdiden ezeceksin!” Amca kan donduran
cümleler
kurmaya
saldırmaya
meyilli
çoktan
yürekli
başlamış,
7/24
Türk
evlatları
cinnet
da
geçirip
ardından
birilerine
sıraya
dizilmişlerdi.“Allah belanızı versin”, “Anne babanız sizi böyle görse ne
derler”, “Bunların başını ezmezsek ilerde çocuklarımızı da yoldan çıkartır
bunlar”... İnsan olanın gurunu incitecek bir dolu söz…
Doğum günü keyfi yerini linç edilmenin yıkanmakla geçmeyen
ağırlığına bırakmıştı.
İşaret parmaklarıyla bizi mahvedeceklerini söyleyen kitle öfke
nöbetine tutulmuş gibiydi. Homofobinin verdiği o tarifi zor gözü dönmüşlük
kendisine arka çıkacak bir kitle bulmuş, üstümüze üstümüze çöküyordu.
Tek çıkışı olan parkta hissettiğimiz tek his sıkışmışlıktı. Ne bir adım
atabiliyor,
ne
bulabiliyorduk.
“erkekçe”
Tek
kalan
kavga
edebiliyor,
düştüğümüz
ne
denizde
de
bir
yılana
çıkar
karşı
yol
gelip,
birbirimize sarılmaktı. Sarıldık da…155 numaralı polis telefonunu aradık.
Çünkü biliyorduk ki parkın çıkışı bize kapalıydı. Toplumsal erkeklik namus,
aile, genel ahlak diyerek tepemizde kuduruyordu.
Bekledik… Bekledik… Bekledik… Bitmeyen bir ızdıraba dönüyordu
gece. İlerleyen ve değişmeyen her dakika bir güne, haftaya, aya, yıla eş
değiyordu. Tedirginlikle ne yapacağımıza karar vermeye çalışırken "parkı
terk edelim" diyenlerle, "kalalım ve istediklerini yapmayalım" diyenlerin
münazarası süredursun karşılaştığı “tanımlanamayan erkek nesne” ile
Geyler ve Biseksüel Erkekler
cebelleşmek çoğunluğun içinden gelmiyordu. Çünkü öfkeli bir erkek
grubunun önünde korkmak sadece eşcinseller için değil, heteroseksist
normlara sırtını dayamamış herkes için zordu. Korkuyorduk ama bir
yandan da o parktan ayrılmak istemiyorduk. “Buradan da gidersek her yer
bize dar” dedi bir arkadaş. Haklıydı. Haklıydı çünkü Cihangir de bile
kendimize nefes alacak alan bulamazsak her yer bize cehennem demekti.
Ancak
korku
galip
geliyordu.
Parktan
çıkma
kararı
aldık.
Tepemizdeki gözlerin yanından geçip, nasıl olacaksa bir fiske bile yemeden
yolumuza gidecek ve parkı “genel ahlaka uygun” linççilere bırakacaktık.
İşte tam o anda, parkın çıkış kapısında ümitsizliğe giderken polis
54
arabaları belirdi. Durumu, tehdit edildiğimizi, hakarete uğradığımızı, linç
edilmek istendiğimizi anlattık. Polisin yüzündeki ifade bizi dinlemiyor
olduğunu düşündürse de anlattık. Anlattık… Sonra memurun “kim?”
sorusuna elimizle provokatör amcayı gösterdik.
Memurlar kendisiyle
konuştular. Amca da kendince savunma yaptı. Ama biz sohbetlerini bozup,
işlem yapılmasını istediğimizi, şikâyetçi olduğumuzu yineledik. Memurlar istemeyerek de olsa- provokatör amcayı arabaya bindirdiler. Sonra
içimizden
bir
arkadaşımızı
otoparka
çağırdılar.
Daha
önce
bu
tip
“davetlerin” karanlık sonlarla bittiğini bilen bizler arkadaşımızı yollamadık.
Arabalar gitti… Öylece kaldık. Linççi güruhtan kimse yoktu.
Sonra çevrede oturan ve içki içen insanlarla konuştuk. Durumu
anlattık… Kimi "sizin yanınızdayız" dedi, kimi ilgilenmedi. Ama biz
anlatmaya kararlıydık. Zira örgütlü mücadelemiz de, bireysel mücadelemiz
de hep anlatmakla geçmişti, geçmeye de devam ediyordu.
Sonra alkışlarla meşhut merdivenleri tırmandık. Firuzağa kahvesinin
önünde durduk ve soluklandık. Doğum günü birden homofobi ve linç
gününe dönen arkadaşımızı sakinleştirmek ve moralini yerine getirmek için
en şuh kahkahalarımızı attık meydanda.
Ve sonra alkışlar… Derken az önceki polis otosu yanımızda belirdi.
Şikâyetçi olup olmayacağımızı sordu. Döndük, birbirimize “yine“ baktık ve
“Evet” dedik. "Şimdi değilse ne zaman, biz değilsek kim" dedik.
Karaköy polis karakoluna geldik. Lambdaistanbul’un avukatı olan
arkadaşımız karakola gelene kadar “polisin tüm ısrarlarına rağmen” ifade
vermedik. Biz de az biraz hak hukuk öğrenmiştik. O esnada memurlar
arasında bize telkinlerde bulunanlar oldu: “Şikâyet etseniz de bir şey
olmaz. Gelin vazgeçin. Sabaha kadar sürer bu iş.” Avukatımız geldiğinde
kendimizi daha güvende hissettik. Derdimizi anlattık. Avukatımız komiserle
konuştu. Ve içimizden üç kişi şikâyetçi oldu. Kalanımız da tanık.
Şikâyetçi olan üç kişi ekip otosuyla Şişli Etfal Hastanesine götürüldü.
Provokatör amca ve onun arkadaşıyla birlikte. Sağlık muayenesi olduk.
aşikârdı.
Tekrar karakola döndük. İfadeler verilecek, belgeler imzalanacaktı.
Bu işlemlerin hepsi bittiğinde sabah 05.30 olmuştu. Şikâyetçi olan üç kişi,
tanık olan 10 kişi bir sürü belge okumak ve imzalamak zorunda kalmıştık.
Her belge imzalama seansında memurlar “Boşuna zaman harcıyorsunuz”
diyerek “telkinlerine” devam ediyorlardı. Karakolda geçirdiğimiz süre
boyunca meraklı, şaşkın, anlamaz, tuhaf, aşağılayıcı, ciddiye almaz
bakışlarla muhatap olduk. Ama alışıktık. Ne ilk, bir süre daha ne de son
olacaktı… İmzalar bitti. Belgeler bitti. İfadeler bitti. Sabrımız bitti. Biz
bittik.
Uykumuz
geldi.
Ama
memnunduk.
“Freak'ler/Tuhaflar”
geldi
bakışlarıyla girdiğimiz karakoldan “İyi geceler” dilekleriyle çıkıyorduk.
Bizim çıktığımız kapı, provokatör amca ve arkadaşının uzun süreceği kesin
olan işlemlerinin başlangıcı demekti. Karaköy’den tophaneye yürürken
yorgun ama doğru bir şey yapmanın verdiği hisle atıyorduk adımlarımızı.
Bunu yapmasaydık nasıl uyuyacağımızı kestiremiyorduk. İyi ki yaptık
diyorduk8”.
Olayda somut bir durumun olmaması gerekçesiyle Beyoğlu Savcılığı
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir9. Biseksüel erkek ve
geyler şikâyetçi olmaya çekinirken şikâyetçi olan insanların başvurularının
geri çevrilmesi hem biseksüel erkek ve geyleri umutsuzluğa iterken hem
8
Olayın tanıklarından Bawer Çakır’ın, 29 Temmuz 2008 tarihli haberi,
http://bianet.org/bianet/kategori/bianet/108679/turkun-evladi-erkek-erkegeopusur-mu
9
Lambda İstanbul avukatı Fırat ile yapılan 10 Aralık 2008 tarihli görüşme
Geyler ve Biseksüel Erkekler
Kısa sürdü. Çünkü doktor sordu, biz de yanıtladık. Darp yoktu, izi de
olamazdı. Ama duyduğumuz onca iğrenç sözün ruhumuzu darp ettiği
55
de saldırganları cesaretlendirmekte ve yeni ihlaller için teşvik etmektedir.
Çünkü Türkiye’de biseksüel erkek ve geylere yönelik taciz, hakaret, kötü
muamele cezasız kalmaktadır.
Linç tehdidi ve eylemleri biseksüel ve eşcinsel erkeklerin yaşam
alanlarını daraltmaya devam etmektedir. Evren Güvensoy, Ankara’nın
Mamak ilçesindeki Demirlibahçe mahallesinde mart ayı boyunca maruz
kaldığı baskıları LGBTT Hakları Platformuna bildirmiştir.
12 Mart 2008 tarihi saat 20:00 civarında Kaos GL’den Ankara
Demirlibahçedeki evine dönen Evren Güvensoy yol üstüne bulunan okulun
önünde oturan iki kişi tarafından hakarete maruz kalır. “Erkek misin karı
mısın lan” sorusuna karşılık vermeyip evine hızlı şekilde ulaşır. 17 Mart
2008 tarihinde saat 23:00 sularında evine dönerken yine aynı yerde
bulunan farklı 3 kişi tarafından sözlü tacize maruz kalır. 27 Mart 2008
tarihinde Ankara Demirlibahçe’de ki evinden çıkan Evren Güvensoy ve ev
Geyler ve Biseksüel Erkekler
arkadaşı
56
Neslihan 10 gün önce gece sözlü tacizde bulunan kişiler
tarafından yine aynı yerde durdurulmak istenir. Durma istemine karşılık
vermezler ve yola devam ederlerken “ kılığa bak ibne herif, saçını s…
senin” denilerek üzerlerine tükürülür. Olaya sinirlenen Neslihan arkasını
döner ve adamlara sözle karşılık verir. Evren’in engellemesi sonucu
Neslihan susar ve yola devam ederler bu sırada saldırganlar hala
susmamaktadır. “Bir daha bu mahalleden geçerseniz sizi keseriz” denir ve
arabayı üzerlerine sürerler. Kaldırımın yüksek kesimine çıkarak kurtulan
Neslihan ile Evren polise başvurmaz. Çünkü bilirler ki polis olayı
sonlandırmayacak
aksine
körükleyecektir.
Evren
yol
üzerindeki
saldırganlardan çekindiği için bir hafta boyunca tren raylarının arasından
yürüyerek evine ulaşır. 30 Mart 2008 saat 17: 00 civarında aceleyle evden
çıkar. Acilen yetişmesi gereken işi olduğu için tren yoluna yönelmez.
Saldırganların sokağından geçmek zorunda kalır. Aynı saldırganlar yine
oradadır. Bu sefer yanlarında küçük çocuklar da vardır. Saldırganların emri
ile çocuklar Evren’i taşlamaya başlar. Bu sırada saldırganlar sözlü
tacizlerine devam etmektedir. Koşarak uzaklaşan Evren birkaç sıyrıkla
kurtulabilmiştir.
Bunun gibi gey bireyler okul yaşamında da damgalanmakta ve
şiddete
maruz
kalmaktadır.
Ayrımcılık
eğitim
hakkına
ulaşmaktaki
eşitsizlikleri artırmakla eşcinsel ve biseksüel bireyleri bu alandan da
dışlamaktadır.
“26 aralık 2008 tarihinde Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim
Fakültesi önünde İ.K., üç kişi tarafından alacak verecek durumu bahane
edilerek darp edildi. Ama asıl neden kişinin eşcinselliğiydi. Üç kişi
tarafından hastanelik edildikten sonra ambulansla KTÜ Farabi Araştırma
Hastanesine götürülen İ.K., taburcu olduktan sonra soruşturma açmak için
darp raporu ile için polis merkezine gitti. Ancak polis, şahısta sadece kas
zedelenmesi ve doku travması olduğu için bir şey yapamayacaklarını
bildirdi. Kırılma ya da çatlak olmadığı sürece müdahale edemeyeceklerini
söyleyen
polis
ikinci
kez
saldırı
olduğu
takdirde
tutuklama
emri
çıkartabileceklerini de ekledi. İ.K. olayla ilgili suç duyurusunda bulundu.
İ.K. ve arkadaşları açtıkları soruşturmayı geri çekmeleri yönünde tehdit
aldılar. Olay KTÜ Güvenlik Görevlilerinin bulunduğu okul girişinin önünde
olduğu halde güvenlik görevlileri olaya müdahale etmedi. Ambulans
beklerken
bir
jandarma
sadece
ne
olduğunu
sordu
ve
durumla
ilgilenmeden olay yerini terk etti. Daha önce de kampüs içinde taktığı
küpeyi çıkarması için bir grup öğrencinin kendisine gözdağı verdiğini
belirten İ.K., evine giden yolun karanlık ve tenha olmasından dolayı tehdit
edildiği kişiler tarafından saldırıya uğramaktan korkuyor10”. “Kampusun
kapısının önünde bir arabadan üç kişi indi, birinin elinde bira şişesi vardı
ve sarhoş olduğu besbelliydi. Ben daha ne olduğunu anlamadan bira
beni sürüklemeye başladılar. Bir atm'nin önünde bırakıp tekrar vurmaya
başladılar. Bir an ellerimi yüzümden çekip bakmak istedim etrafa, yüzüme
bir çizmeyle darbe aldım. Sonra tekrar sürüklemeye başladılar ve bir
büfenin önünde bıraktılar. Gözlerimi açtığımda arabaya binip gittiklerini
gördüm. Sonrası ambulans ve hastane zaten... Baskı ilk önce okulda
bulunan bir kaç tane yerli öğrencinin kişisel baskısıyla başladı. Daha sonra
öğrenci derneği adı altında toplanan bir kaç tane şoven faşistin fiziki
baskısıyla, hocaların derslerde cinsel yönelim konusunda iğrenç ve akıl
Geyler ve Biseksüel Erkekler
şişesini kafamda kırdı. Sonra yumruk atmaya başladılar. Ben kendimi yere
atıp cenin şeklinde hareketsiz kaldım. Sürekli tekmeliyorlardı. Ardından
karıştırıcı yönlendirmeleriyle devam etti. Mesela dersin birinde, bir hoca
"eşcinseller için 'onlar da insan, onlara da saygı duyalım' diyenler var, ben
asla saygı duymam" diye fermanvari sözler sarf etti. Hocalar tarafından
cinsel yönelim konusunda yönlendirilen insanlarda ciddi bir homofobi
oluşması elbette kaçınılmaz sonuçlardan biri”11.
Eğitim hakkına erişimdeki eşitsizlikler çalışma yaşamı söz konusu
olduğunda da yaygın olarak görülmektedir. Ayrımcılık ve taciz işyerlerinde
eşcinsel bireyler açısından açık birer ihlal olarak kayda geçmiştir.
“Ben işe başladığımda o zamanki patronum eşcinselliğimi göz ardı
ediyordu. Yani beni cinsel kimliğim ile yargılamıyor, beni yadırgamıyordu
fakat geçtiğimiz yıl patronum kanserden vefat edince işlerin başına sevgili
eşi geçti. Eşinin zamanında benim eşcinselliğimden rahatsız olduğunun
farkındaydım. Kendimi kastım o işlerin başına geçince. Her fırsatta odama
gelip bana eşcinselliğimi belli etmemem gerektiğini oranın ciddi bir iş yeri
10
11
Cihan Dağ’ın aktarımı, http://www.kaosgl.org/node/2296
31 Aralık 2008 tarihinde İK ile yapılan görüşme
57
olduğunu
söylüyordu
bağırıp
çağırıyordu.
Sonra
maaşımda
abartılı
kesilmeler olmaya başladı. Her defasında her kesinti için bir kılıf uydurdu.
Sonra ise olaylar büyüdü. Ben yerele yaptığım bir haberde onun baskısı ve
zoruyla, bir haber ajansından izinsiz alınan bir metin kullandım. Bu haber
ajansı bunu fark etti ve kurumu mahkemeye verdi. Mahkeme sonunda
kuruma yaklaşık 9. 000 YTL para cezası kesildi. Patronumun kendi hatası
olmasına rağmen para cezasını benim üzerime yıkmaya çalıştı ve benden 1
yıl maaş almadan o iş yerinde çalışmam için bir belge imzalatmak istedi.
Ben buna itiraz edince de aramız iyice bozuldu. Bu sırada ise ekonomik
kriz haberleri her yerde dönmeye başlamıştı. Bir gün tüm çalışanlar olarak
masamızda iş yerinin ekonomik kriz yüzünden küçülmeye gideceğini
açıklayan bir yazı bulduk. Ertesi gün ise ben kendi masamda işten
çıkarılma yazımı buldum. Benden sonra o iş yerinden hiç kimsenin
çıkarılmadı ve benim işten ayılmamdan bir hafta sonra yerime başka bir
Geyler ve Biseksüel Erkekler
hanımefendi işe alındı12”.
58
Eşcinsel bireyler; çeteler için her zaman olduğu gibi halen “kolay
lokma” olarak temsil ediliyor ve gaspa uğratılıp, taciz edilebilecek insanlar
olarak görülüyor. Özellikle internet üzerinden kurulan ilişkilerin cinayetlere
dahi zemin hazırladığını bu konuda etkin soruşturmanın yürütülmediği
bunun gibi görünürlük nedeniyle çoğunlukla bu vakıaların gizli kaldığını
tespit ettik.
“Ailemle
birlikte
İstanbul
Fındıkzade'de
yaşıyorum.
22
Mart
Cumartesi günü saat 21:00 sıralarında internette mirc programında Gay
kanalında tanıştığım biriyle görüşmek için Şirinevler-Kocasinan'a gittim.
Orada Gelişim Hastanesi önünde bu şahısla buluştum. 22-23 yaşlarında
olan ve isminin Boran olduğunu söyleyen bu şahısın daveti üzerine evine
doğru ilerledik. Ara sokaklardan yürüdük ve de bir süre sonra karşımıza 2
kişi çıktı ve Boran denilen şahısla birlikte bu 3 kişi üzerime çullanıp bana
dayak attılar. Bunlardan biri ağzımı tutup bağırmamı engelledi. Diğeri
kollarımı tuttu. Ve Boran denilen şahıs da ceplerimi boşalttı. Üzerimdeki 18
ytl
para
ve
cep
telefonumu
çaldılar.
Buluşma
yerine
cüzdanımı
götürmemiştim. Büyük bir hırsla üzerimde cüzdanımı aramaya çalıştılar.
Bulamayınca beni ayağa kaldırıp o şekilde arama yapacaklardı. Ayağa
kaldırdıkları sırada fırsatını bulup kaçmayı denedim ama kaçamadım.
Ancak olağan
gücümle
"İmdat,
polis
çağırın,
gasp
ediyorlar" diye
haykırdım. Yoldan geçen çok az insan vardı ancak hiçbir şekilde müdahale
etmediler. O sırada apartmanlardan birinden bir abi cama çıktı ve onlara
bağırıp çağırdı ve gaspçılar da beni bıraktılar. Ancak çok sakin bir şekilde
bu sefer de pencereden müdahale eden kişiye hakaretler yağdırıp,
yürüyerek sakin bir şekilde olay yerinden uzaklaştılar. Ben kaçmaya
12
Tolga Yıldırım’ın aktarımı, http://www.kaosgl.org/node/2313
çalışırken de cebimden çıkardıkları ev anahtarımı da arkamdan bana doğru
fırlattılar. Kaçarak olay yerinden uzaklaştım. Üzerimde para olmadığı için
minübüse atladım ve param olmadığını şoföre söyledim. Evin yolunu
tuttum.
Deşifre olmak korkusuyla polise gidemedim. Ancak bildiğim tek
şey var bu olayı çok ucuz atlattım. Çünkü şahısların üzerinde bıçak vardı.
Bu üç şahsın bu tür olayları organize bir şekilde ve sürekli yaptıklarına
eminim.13”
“Sabah 6.30 da evimden ÖSS formunu yatırmak için dışarı çıktım.
Okullar 8:30 açıldığından internet cafeye gittim. İnternet cafede otururken
üç kişi beni gözleriyle taciz etmeye başladılar. Tacizlerden rahatsız olunca
cafeden çıktım ve Diyarbakırda bulunan Ofis semtine doğru yürümeye
başladım. Konukevinin arkasından geçerken bu üç kişiden biri yanıma
gelerek kolumdan tutup beni tenhaya çekmeye çalıştı. Ben karşı koyunca
diğer iki kişide yanımıza geldi ve bana “seni ibne yaparız, a.. koyarım” gibi
küfür etmeye başladılar. Aramızda çıkan itişi kalkış sırasında beni sol
yerlerinde de bıçak darbeleri olduğunu gördüm.
Ve üç kişiden biri
boynumdaki altın kolyeyi çalmış. Etraftaki insanlar müdahale ederek bizi
ayrıldılar. Ve saldırganlar bizden uzaklaştı.14”
Sıkça karşılaşılan gasp vakıaları ile başlayan ihlaller çoğunlukla
karakolda kötü muameleye dönüşmektedir. Kolluk kuvvetlerinin biseksüel
erkeklere ve geylere karşı işlenen suçlarda genellikle faillerin tarafını
tutmakta ya da mağdurları cinsel yönelimleri nedeniyle aşağılamaya
devam etmektedir. Denizlide yaşayan Halil Kandok 29 Kasım 2008
tarihinde maruz kaldığı saldırı ve tacizi şu şekilde aktarmakta:
“Gene
saldırıya
ve
gaspa
maruz
kaldım.
Geceleri
bisikletle
dolaşmaya çıkıyorum. O gece de daha önce 5-6 defa beraber olduğum
ama çıkarcı tarafını görüp (benden para istemişti) uzaklaşmaya karar
verdiğim şahısla karşılaştım şehrin en işlek meydanında. Yanında da
tanıdığım bir eşcinsel vardı. Ama ben, çağırmasına rağmen uzaklaştım
oradan. Dönüşte tekrar karşılaştım ve durmayınca evime gelmekle tehdit
etti beni. Evde yaşlı bir annem olduğu için benim yüzümden onun başına
bir şey gelmesi tabii ki beni çok korkutuyor. Tesadüfe bakar mısınız, yarım
saat içersinde evimin olduğu caddenin köşesinde üçüncü defa karşılaştım
aynı şahısla ve güzellikle ikna edebilirim diye düşünmüştüm beni bir daha
rahatsız etmemesi için. Oysa daha önceki deneyimlerimden saldırganların
fırsatları kaçırma lükslerinin olmadığını çok iyi biliyordum ama gene uzun
vadeli korkularım depreşmişti galiba.
13
14
23 Mart 2008 tarihinde K.T ile yapılan görüşme
08 Nisan 2008 tarihinde Emre ile yapılan görüşme
Geyler ve Biseksüel Erkekler
kolumdan bıçakladılar, daha sonra eve gittiğimde vücudumun farklı
59
Korkularımın sebebi geçmişte yaşadığım şiddet deneyimlerimin
bilinçaltında yer etmesinden çok, eşcinsellerin güvenliğinin olmadığını bilip
daha sonra hedef haline gelmek. Çünkü hâlâ eşcinselliğin tahrik unsuru ve
savunmada hafifletici sebep olarak görülüp-kullanıldığı gelenekçi düşünce
yapısına sahip bir güvenlik ve yargı sistemi var saldırganlara cesaret
veren.
Neden kaçtığımı sordu. Beraber olmak istemediğimi söyledim.
Sebebini sordu. Sen çıkarcı birisi diyemezdim ki. Şu anda böyle bir
isteğimin olmadığını söyledim. Kolumdan tutup beni zorlamaya başladı
götürmek
için.
Güvenilir
biri
olsa
ve
başıma
bunların
gelmesini
önleyeceğini bilsem onunla beraber olurdum ama ne zamana kadar
korktuğun bir kişiyle zarar görmemek için durumu idare edebilirisin ki. O
eninde sonunda fırsatını bulup amacına ulaşacaktı. Ben onu eve götürmek
istemediğim için nereye gidebiliriz ki? dedim kolumdan tutup çekiştirirken.
Geyler ve Biseksüel Erkekler
Benden sigara parası istedi. Üzerimde para olmadığını söyleyince suratıma
60
bir tane vurdu. Elimde bisiklet olduğu için kaçarken çok şiddetli şekilde
asfalta yuvarlandım. O kadar şiddetli düştüm ki kalkamadım. Onun için
çok güzel bir fırsat oldu yere düşmem tekmelemesi ve yumruklaması için.
Kalkıp
kaçıncaya
kadar
darbe
aldım.
Peşimden
kovalıyordu
hâlâ.
Yakalayamayacağını anlayınca bisikletime yöneldi. O an anladım bisikletimi
götürebileceğini.
Bisikletime
binip
kaçarken
yakaladım
ve
bisikleti
tekmeleyerek düşürdüm onu ama o beni tekrar kovalamaya başladı
bıçaklayacağını
söyleyerek.
Tekrar
bisikletime
binip
kaçınca
yakalayamadım artık.
155'i arayıp darp ve gaspa uğradığımı söyleyip ekip göndermelerini
istedim. Ben saldırganın peşinden koşarken 10 Nisan Karakoluna geldim.
Onlar da Çınar Karakoluna gitmemi istediler olayın geçtiği semt onlara
dâhil olmadığı için. Ben 155'i tekrar aradım çünkü olay yerini bir-kaç yüz
metre farkla yanlış yer söylemişim şiddetin dalgınlığıyla. İki ekip birden
geldi bu sefer ama benim yeri yanlış bildirmem, benim yalan söylediğimi
düşünmelerine sebep oldu ve bana inanmadılar. Olay yerinin kendileri
dâhilinde olmadığını söyleyen polisler götürdü beni 10 Nisan Karakoluna.
Hastaneye gidip rapor almamı istediler. Ben adli raporun daha önceki
deneyimimden ertesi gün alındığını bildiğim için önce şikâyet dosyamın
hazırlanıp gaspın kayıtlara geçmesini istedim.
Prosedürü bilmiyor olabilir, yaşadığım olayların etkisiyle ihmalkârlık
veya ayrımcılığa maruz kaldığımı hissedebilirim ama eğer ben saldırganlık
yapmıyorsam ne sözel ne de davranışsal olarak güvenlik için gittiğim bir
merkezde hakareti hak etmiyorum. Polislerin bağırıp vurmak için üzerime
gelmeleri bir ayrımcılıktır. Gece yarısı spora mı çıktın gibi imalı soruları,
açık bir şekilde Sen ibne misin, kaça yapıyorsun bu işi, otelde mi
yapıyorsun gibi dalga geçmeleri ise cevap bile vermediğim, hatta kafaya
bile takmadığım çok kişisel aşağılamalardı. Ben sadece yaşadığım olayın
kaydedilmesini istiyordum ama sanki bunu zorlukla yaptırabiliyorum
karakolda. Her şey çok yolunda gidiyor da ben mi paranoya yapıyorum
kendimden şüphe etmeye başladım. Sanki saldırıya gönüllüyüm de, keyfi
olarak karakolu işgal ediyormuşum gibi bir muameleye maruz kalıyorum.
Hastaneden rapor alıp şikâyet dosyam hazırlandıktan sonra eve
gidip, bana saldıran şahsın adını kayıtlarımdan bulup, bisikletin bana ait
olduğuna dair belgeyle karakola sabah tekrar geldim ek ifade için. O gece
saldırganın yanındaki eşcinsel arkadaşa da ulaşıp adının aynı olduğunu
teyit ettim ama soyadını kimse bilmiyordu. Saldırganı yakalattırmak için
tanıdığım eşcinsel arkadaşlara yaşadığım olayı anlatıp kişiyi tarif ettim ve
tanıyorlardı uzaktan da olsa. Görünce bana haber vereceklerdi.
Birkaç gün sonra tanıdığım eşcinsel arkadaşlardan saldırganın
yeri
bulup
yakalattırmak
şikâyet
istediğimde
dosyamın
karakolda
bulunduğu
daha
önceki
karakola
gidip
bulunmalarımda
homofobiye (o zaman aklıma gelmemişti bu; orada bulunanların bilinçsizce
dalga geçmesi veya kendini korumak amaçlı bir eşcinsele karşı mesafeli
davranması
olarak
düşünmüştüm)
maruz
kaldığımı,
bir
tanesininse
homofobisinin nefret boyutunda olduğunu birebir yaşadım. Şikâyetimi her
iki
defada
da
arkadaşlarına
o
bölümde
havale
olmasına
etmesini
işi
rağmen
vardır
rapor
etmeyip
düşüncesiyle
çok
diğer
olağan
karşılamıştı. Ek ifademi yazması için gönderdiği karşı masadaki memurun
ek ifade vermişsin zaten demesine saldırganın yakalanması için ikinci defa
ek ifade veremez miyim? demem, homofobik olarak düşündüğüm polisin
müdahale etme, o sana söylemedi, kes sesini, kes sesini tekrarları benim
ona bana kes sesini diyemezsin, bu hakarettir karşılığım ortamın gerilip
polisin üzerime yürümesine, karakolda bulunan herkesin odaya dolmasına,
benim karakolda 155'ten yardım istememe sebep oldu.
Odadan
çıkarılıp
danışma
bölümünde
yazdırdım
saldırganın
çalıştığını düşündüğüm yerin adresini. Ama ek ifademin dosyama yazdırılıp
imzalamam gerektiği için tekrar o polisin bulunduğu odaya götürüldüm.
Polis bana vaaz vermeye başladı. Olayın olduğu günde karşılaşmışız, daha
önce
de
karşılaşmışız
(Daha
önce
karşılaştığımızı
o
an
hatırlayamadım.)Olayın olduğu gün buraya geldiğinde ben sana bir şey
yaptım mı, (Doğru bir şey yapmadı, sadece ifademi diğer memurun alması
için yönlendirdi.) biz burada kimseye ayrımcılık yapmıyoruz, senin özel
hayatın da kendini ilgilendirir ama sen çok acelecisin.” (Aceleci?! Sadece
saldırganın adresini yazdırmaya geldim ve yazdıramadan susturulmaya
çalışıldım. Oysa ek ifadem 8 kelimeden oluşan bir adresti ve 1 dakika
sürmeyecekti.) Sözlerine karşılık bile verdirmiyordu. Önce ben konuşayım
sonra sen konuşursun'' diyordu. Ek ifademi yazdırıp çıktım.
Geyler ve Biseksüel Erkekler
çalıştığı
61
Bu öfkeyle başka bir şikâyet dosyamın bulunduğu diğer karakola
gittim. Bir buçuk yıl önce beraber olduğum kişilerden birisi telefonumu
çalmıştı ve o şahsı yakalattıramamıştım. (Yolda giderken, bana kes sesini
diyen polisle dışarıda da karşılaştığımı ve sokakta da bana efelendiğini,
üzerime yürüdüğünü hatırladım.) Telefonumu çalan şahıs benden önce de
başka bir eşcinselin parasını ve eşyalarını çalmış ve en son olarak da
başka bir eşcinselin 1500 Lirasını çalmıştı. Parası çalınan arkadaş olaydan
haftalar sonra yakalattırabilmişti bu kişiyi ve eşkâli belliydi artık. Nasıl olsa
ceza alır diye ben ek ifademi hep ertelemiştim, yani telefonumu çalan
kişinin adını soyadını yazdırmamıştım. Ama parası çalınan eşcinsel
Şikâyetimden vazgeçmezsem bu kişi beni daha sonra rahatsız eder diye
mahkemede şikayetçi olmayacağını söyleyince bana, ben bu kişinin peşini
bırakmamaya karar verdim. Ek ifademe bu kişinin adını yazdırıp şikâyetçi
olduğumu belirttim.
Geyler ve Biseksüel Erkekler
Yaşadığım şiddet ve gasp olaylarından yasal olarak belki lehime bir
62
sonuç çıkmayacak ama en azından eşcinsellik adına kayıtlara veri olarak
geçer. Çünkü ben hâlâ yargıdan ve güvenlikten homofobiye maruz
kalıyorsam,
Adın
karakollarda
pekiyi
anılmıyor
(İyi
anılmamak
da
eşcinselliğimden başka hiçbir şey değil), merak ettik diye kişisel olarak
kimlik bilgilerimi kaydeden polislerle karşılaşıyorsam, gaspa uğradığım
zaman mahkemede Sen erkekleri yatağa atmak için iftira mı atıyorsun?
diyen bir yargıyla karşılaşıyorsam fazla umutlanmamam gerektiğinin
bilincindeyim tabii.15”
Bunun gibi yargıç ve savcı tutumları da çoğunlukla homofobi ile
beslenebilmekte ve adil yargılanma hakkına erişimde eşitsizlik ve adalet
yollarına başvurulması açısından isteksizlik yaratabilmektedir.
“Antalya’ya ailemin yanına gelmiştim. İnternette tanıştığım bir çocuk
vardı ve bizim evin yakınında buluştuk. Arabayla gelmişti. 19 yaşlarında
birisiydi, gel yukarı çıkalım mıgrosta bişeler içelim derken arkadan birisi
boğazıma sarıldı. Bıçakla 3 kişi beni arabada gasp ettiler. 2 telefonumu,
4 kredi kartımı hüviyetimi, paramı… Sonra bana arkana bakmadan yürü
dediler ve çekip gittiler. Ben doğru eve geldim ve karakola gitmeye karar
verdim. Ailemin haberi yok tabi gittim alayla karşılandım. Zanlıların
eşgalini verdim plakasını verdim msn yazışmalarını verdim.
Plakadan 2
kişi yakalandı karakola getirildi. Sabah eve yolladılar beni gidebilirsin
dediler. Ben doğru arkadaşım vardı avukat ona gittim anlattım durumu
bana dedi ki her şey ortada bugün savcı hakım karsına çıkarır doğru
cezaevine yollar dedi. Gittik adliyeye birde ne görelim avukat arkadaş da
şaşırdı gaspçılar ellerinde kelepçe bile yok. Avukat arkadaş sordu niye dedi
15
http://www.kaosgl.org/node/2210
polis memuruna o da dedi ki senin adamın gey dedi bunları şimdi savcı
bırakır hâkim karşısına yollamaz dedi ve öyle oldu diğer üçüncü gaspçı da
adliyedeydi gülüp dolaşıyordu. Bunlar bir çok geye yapmışlar sitelerde
tuzak kuruyorlarmış ama diğer geyler aile is cevre nedeniyle şikâyetçi
olmuyorlarmış neyse savcı gey olduğum için cinsel ayrımcılık yaptı iddia
sadece diye bıraktı16 ”.
3. İLERİ DERECEDE “PSİKOSEKSÜEL” AYRIMCILIK:
İ
MEHMET CIK!
Gey ve biseksüel erkekler sadece sokakta değil devlet kurumlarında
ciddi ayrımcılığa ve şiddete maruz kalabilmektedirler. Türkiye’de biseksüel
erkekler ve geylerin sorun yaşadıkları alanların başında askerlik geliyor.
Biseksüel erkekler ve geyler, askerlik sırasında sorun yaşayacakları
edilen rapor almak için askeri hastanelere başvuruyorlar. Rapor alma
sürecinin kendisi başlı başına bir kötü muamele yasağı ihlali olarak ortaya
çıkmaktadır.
“Isparta’ya askere gittim. Asker kaçağı durumundaydım. 16 Şubat
2008’de teslim oldum. Isparta 40. Piyade Alayı’na düşmüştüm. Refüze
olduğum için ordan Manisa Batı Kışla 8. Piyade Alayı’na verildim.
Manisa’da 18 Şubat 2008’de teslim oldum. Oraya gidince rutin doktor
kontrolüne girdim. Odaya girerken “Merhaba!” dedim. Yüzbaşı doktor,
yardımcısını odadan çıkardı, bana “Neden askere geldin?” dedi. İçeri
Geyler ve Biseksüel Erkekler
endişesi ile halk arasında “çürük raporu” ya da “pembe tezkere” diye tabir
“Merhaba” diyerek girerken benim eşcinsel olduğumu anladı sanırım. Çok
samimi bir insandı, bana içten bir şekilde davrandı. “Askerlik yapmak
istiyor musun” dedi. İlk başta yapabilirim diye düşündüğümü ama
yapamayacağımı söyledim. O da “Tamam o zaman, ben sana yardımcı
olacağım” dedi. Komutanıma verilmek üzere bana bir zarfta üzerinde S
harfi yazan bir kağıt verdi. S harfi “sexuality disorder” anlamına geliyordu.
Sanki anket gibi bir kağıttı. Başka bir şey yazmıyordu kağıtta. Kağıdı bölük
komutanına vermemi istedi. Kağıt psikolojik destek formuymuş.
Birliğe 25 kişi teslim olmuştuk. Soyunmamızı istediler. Çavuşlar
bizimle alay ediyordu, bize üniformayı giymeyi öğreteceklerdi. Çırılçıplak
soyunduk ilk gün. Bir anket doldurduk. Bu anket tugay komutanı
tarafından özel olarak hazırlatılmış. Hakkımızda her türlü soru var: “Annebaba öz mü? Kaç kardeşsiniz? Psikolojik destek aldın mı? Uyuşturucu
kullanıyor musun? Düzenli aldığın bir ilaç var mı? Sağlık problemin var mı?
Problemin
16
var
mı?”
Sosyal
ve
sivil
hayatla
ilgili
sorular.
Sürekli
27 Aralık 2008 tarihinde Kaos GL Hukuk Danışma hattına R.Y tarafından yapılan
başvuru
63
eğitimdeydik ilk birkaç gün. Bölük komutanını görüp revirdeki doktorun
vermiş olduğu kağıdı verme imkanı bulamadım. Acemi eğitimi çok
yoğundu. Sonra mecbur kalıp manga komutanına söyledim. Bizi hiçbir
yere bırakmıyordu, kendisi uzman çavuştu, durumu anlattım. Doktora
gittim vs., olayı aynen anlattım. “Ben eşcinselim, doktor bana yardımcı
olmak için rapor verdi” dedim. O da aynı gün takım komutanına anlattı.
Takım komutanı da üsteğmen. O beni odasına çağırdı. Konuşmaya
başladık, “Emin misin?, vs.”
dedi.
O da çok iyi bir insandı. “Elimden
geleni yapacağım” dedi. O da durumu bölük komutanına iletti. Ertesi gün
bölük komutanı beni odasına çağırdı. Bu arada askerdeki 4. günümdü.
Günler geçiyordu. Bölük komutanı sordu, ben de durumu anlattım.
“Askerlik yapmak istiyor musun?” dedi. Ben de “Hayır” dedim. Takım
komutanı bana daha önce bu soruya “Hayır!” dememi söylemişti. “Bu
benim ruh halime uygun değil de!”dedi. “Yoksa seni asla bırakmazlar!”
dedi. Bölük komutanı alayın içinde revire sevk etti. Orada ilk başta
Geyler ve Biseksüel Erkekler
görüştüğüm yüzbaşı doktor, asteğmen olan bir psikologla görüşüp
hastaneye sevk aldım. Bu işlem normalde 2-3 gün sürüyor. Benim
durumumu acil olarak gördükleri ve bana yardımcı olmak istedikleri için
beni aynı gün Manisa Askeri Hastanesi’ne sevk ettiler. Hastaneye gitmek
için servis var, sıraya giriyorsun. Psikolojik destek alanlar sırada en sona
koyuluyor çok acil görülmedikleri için. Hem yüzbaşı doktor hem asteğmen
psikoloğun yardımıyla hemen ilk sırada gittim ilk gelen servisle.
Daha önce revirde bir form doldurmuştum: Kıta Anket Formu. Bunu
Manisa Askeri Hastanesi’ne götürdüm. Hastane çok kalabalıktı. O bölgenin
merkezi hastanesi. İzmir, Ödemiş, Urla’dan bile geliniyor. Aslında İzmir’de
64
de büyük bir askeri hastane var ama İzmir’in ilçelerinden bile Manisa’daki
Askeri Hastane’ye geliniyor. İzmir Manisa arası yakın, ortalama 30-40
dakika kadar. Hastanede psikiyatri sevisinde sıraya girdim. Sırayla içeri
alıyorlar. Sen önce evrağı veriyorsun hemşireye. Hemşire deftere kaydedip
numara veriyor, sıra veriyor. Sıram geldi, içeri girdim. Psikiyatrist soğuk,
mesafeli, agresif bir adamdı. Kafasını bile kaldırmadan, yüzüme bile
bakmadan “Otur!” dedi. Odada kendisi ve hemşiresi vardı. Sandalyeye
oturdum. “Neyin var?” dedi. “Eşcinselim” dedim. Alaycı bir şekilde
“Eşcinsel ne demek?” dedi. “Sizin anlayacağınız dilde homoseksüelim”
dedim. “Peki, Kıta Anket Formu’nu ver” dedi. Verdim. “Burda hiçbir ayrıntı
yok!” dedi. “Bunu kim doldurdu?” dedi. “Ben!” dedim. O da bana kızdı.
“Bunu bölük komutanı doldurmalıydı, revirdeki doktor ihmalkarlık yapmış”
dedi. Kıta Anket Formu’ndaki sorular şöyle: “Kişi askeriye'ye uyumlu mu?
Diğer arkadaşlarının ona karşı tavırları nasıl? Üstlerine ve astlarına karşı
tavırları nasıl? Uyuşturucu ve sigara bağımlılığı var mı? Hastalığı ne?”.
“Cinsel
kimlik
bozukluğu”
yazılmıştı.
Orayı
ben
doldururken
boş
bırakmıştım, revirdeki psikolog böyle yazdı. Manisa Askeri Hastanesi’ndeki
psikiyatrist yarbaydı. Hastanenin tek psikiyatristi. Kağıdı elinin tersiyle
bana doğru iteledi; “Git, yeniden yaptır, öyle gel!” dedi. Ben üzülmüş bir
şekilde dışarı çıkıp birliğe döndüm. Durumu bölük komutanına anlattım. O
da “Yardımcı olacağım, yarın seni tekrar göndereceğim” dedi. Ertesi iki
gün bölükte denetleme vardı. İki gün sonra bölük komutanı beni odasına
çağırdı. Kıta Anket Formu’nu birlikte doldurduk. Kendisi ayrıca bir dilekçe
yazdı benim durumumla ilgili, yaşadıklarımla ilgili, iki gün gecikme ile ilgili,
bölükte denetleme vardı vs. diye.
Hastaneye gittim yine aynı şekilde erkenden. Hastanede sıra aldım
yine.
Bu
arada
bölükte
eşcinsel
olduğum
anlaşılmaya
başlanmıştı.
Hakkımda konuşmalar, bana bakanlar vardı. Göz takibi vs., taciz dolu
gözler. Yeni askerler geliyordu bölüğe. Son gün 320 küsur kişi olmuştuk
bölükte. Hastanede odaya girince doktor Kıta Anket Formu’na baktı, yine
yetersiz buldu. “Senin eşcinsel olduğuna inanmıyorum!” dedi. “Sadece
kibarsın biraz; görüntünde bir şey yok; konuşman, diksiyonun güzel;
dedi. “Bu görüntümle ilgili değil, ruhumla ilgili bir durum!” dedim. “Kıta
Anket
Formu
yeterli
değil,
bana
belge getir!” dedi.
Onlar geyliği
feminenlik, translık olarak algılıyorlar. Ben erkeksi göründüğüm için
“İstanbul’a GATA’ya böyle yollarsam durumunda bir şey değişmez” dedi.
“Kollarındaki kılları al, kaşlarını düzelt” dedi. “Fotoğraf bile isteyebilirim”
dedi. “Benden bunları yazılı bir evrakla isteyin!” dedim. Bunları sadece
beni hastaneye sevk etmek için istiyordu. Bunlar İstanbul GATA’daki
işlemlerle ilgili değil, sadece Manisa’dan İstanbul’a sevk etmek için istedi.
Bunları sözlü olarak istedi. “Yazılı olarak isteyin” dedim. “Hayır!” dedi.
Geyler ve Biseksüel Erkekler
görüntün sıradan erkek, yakışılı bir çocuk! Neden böyle bir şey oldu?”
“Bunları yap gel!” dedi. Ağladım. Oradaki her gün çok zordu benim için.
Geceleri uyuyamıyordum. Bana ilaç verdi: Xanax ve Apranax. İlaç
istemediğimi söyledim, odadan çıktım, birliğe döndüm. Bölük komutanı
odasına çağırdı, durumu anlattım. Bölükte dokuzuncu günümdü. Bölük
komutanı “Seni son kez yollayacağım” dedi. Revirdeki psikoloğa gittim, o
da “Ben onu ararım, senden ne istiyor öğrenirim” dedi. Yarbay, psikoloğu
azarlamış, “Nasıl beni ararsın!” demiş psikolog kendisini arayınca. Pazar
günü akşam tuvalete gidip kollarımdaki kılları traş ettim. Kollarım kesildi
traş olurken, yakalanmayım diye hızlı hızlı traş olurken, acele ederken.
Tekrar gittim hastaneye. Sıra beklerken bir bayan bana bakıyordu.
“Ne oldu?” dedi. Önce “Panik atağım” dedim. Zaten herkese böyle
diyordum. Herkes soruyordu “Niye hastaneye gidiyorsun?” diye; herkese
“Panik atağım” diyordum. Sonra kadına açık açık eşcinselim dedim,
durumu anlattım. Beni perdeli bölgeye götürdü, cımbızla kaşlarımı aldı.
“Seni bekliyorum, sonucu haber ver” dedi. Sıra geldi, odaya girdim.
Kollarımdaki kılları aldığımı anlattım, kaşlarımı kadının aldığını söyledim.
Güldü, “Kadınlara bu kadar mı uzaksın?” dedi, İstanbul’a GATA’ya sevk
65
etti. Birliğime dönüp resimli, onaylı sevk evrağı almam lazımmış. Ben
yeniden birliğe döndüm. Bu basit bir kağıt. Bunun hazırlanması ertesi güne
kaldı. Kağıdı alıp tekrar hastaneye gittim, işlemlerim yapıldı. Sonraki gün
askeriyeden çıktım, birlikteki 16. günümde İstanbul’daki GATA’ya sevk
aldım, Çarşambaydı.
İstanbul GATA’ya gittikten sonra işlemlerin başlaması Pazartesi’ye
kaldı. Pazartesi bir form verdiler. 566 soru vardı, doldurdum. Bir form
daha verdiler. Bunda da 60 küsur soru vardı. Sonra renkli kalemlerle resim
çizdim 17*30 büyüklüğünde bir kağıda. Ağaç, ev ve insan çizdim. Benden
insan çizmemi istediler, “Sen kaç tane istersen, nasıl istersen çiz” dediler.
Çizdiklerimle ilgili sorular olan üçüncü bir test daha yaptılar. Testler bitti.
“Ertesi gün gel, formun sonucunu al” dediler. Yani Salı günü. Gittim,
sonucu alıp psikiyatristin yanına gittim. Psikiyatrist ailemden birinin
gelmesini istedi. Psikiyatrist çok alaycı tavırları olan bir insandı. Ailemden
Geyler ve Biseksüel Erkekler
birinin gelip bilgi vermesi gerekiyormuş. Bana “Çağır hemen!” dedi. “Yoksa
66
birliğine dönüp resimli, onaylı belgeyi tekrar çıkarman gerekir” dediler.
“Ailen yarın burda olsun!” dediler. Halbuki ailem Antalya’daydı. Mecbur
kalıp kız kardeşimi çağırdım. Kız kardeşim “Tamam” dedi. Aileme panik
atak olduğumu söyledim.
Kız kardeşim geldi ertesi gün. Sabah Harem Otobüs Terminali’nden
aldım kendisini. Durumun aslında ne olduğunu anlattım yolda yürürken.
“Eşcinselim” dedim. Kardeşim “Bana ne bundan, ben ne yapayım!” dedi.
Kendisi hukuk okuyor. Tesettürlü bir kız. Kız kardeşim durumumun, cinsel
yönelimimin kendisini ilgilendirmediğini; bana yardımcı olacağını söyledi.
Sorulara doğru cevap vermesini istedim; “Dürüst ol, gördüklerini söyle”
dedim. Kardeşim bu işlemi ailemden gizli yapıyordu, sırrıma ortak
oluyordu, ekstra yalan söylemesine gerek yoktu, gördüklerini söylemesi
yeterliydi. Bunu kendisine söyledim.
İstanbul GATA’ya girerken kız kardeşim tesettürlü olduğu için giriş
kapısında sorun çıkardılar. O kapıdan kaç defa girdim çıktım, asker
olduğumu anladıkları için kimse bana soru sormamıştı ama kardeşim
tesettürlü olduğu için hemen kapıda ona karşı ayrımcılık yapıldı, sorular
sordular. “Niye kız kardeşinle geldin, asker misin?” vs. diye sordular içeri
girerken. Ben asker olduğumu, kız kardeşimin görüşme için çağırıldığını
söyledim. Kapıda kız kardeşimin kafasındaki boneyi çıkarttırdılar, emanet
olarak aldılar. Kafasındaki eşarp kaldı ama altında eşarbın kaymasını
engelleyen boneyi çıkarttırdılar. Kapalı ve tesettürlü olduğu için ona karşı
da sosyal bir baskı uygulandı. İçeri girdik, görüşmeye geçtik. Tekrar o
alaycı psikiyatrist ve üstü olan psikiyatristle görüşecektik. Kız kardeşim
önce sosyal hizmet uzmanı veya psikolog olan bir bayanla görüştü. Sonra
psikiyatrist ve üstü olan psikiyatristle görüştük. Kız kardeşime sorular
sordular: “Biliyor muydun? Ne zaman öğrendin?” vs. Sosyal hizmet
uzmanı bayan da aynı soruları sorup bir kağıt hazırlamış. Kız kardeşim
“Tahmin ediyordum ama hiç bu konuyu konuşmamıştık” demiş. Kağıt
psikiyatrist ve üstü olan psikiyatriste verilmişti, kız kardeşim onlara da
aynı şeyleri söyledi. Kız kardeşim “Bu onun hayatı, beni ilgilendirmez. Ben
bu
tür
konulara
muhafazakar
bakmıyorum”
dedi.
Kız
kardeşimin
muhafazakar olmadığını söylemesi üzerine üst rütbeli psikiyatrist “Ama
görüntünüz öyle göstermiyor” dedi. Kız kardeşim “dinsel hayatım ve sosyal
hayata bakışım birbirinden farklı, bunu kimseye ispatlamak zorunda
değilim” dedi. Kardeşim çıkışınca adam bozuldu. “Seni konseye sevk ettik
ama daha önce Manisa’dan almış olduğun resimli sevk kağıdını yenilet gel”
dediler.
Manisa’ya tekrar gittim Çarşamba günü; birliğe Perşembe sabahı
yeniden teslim oldum, aynı işlemleri tekrar yaptım. Tekrar bir gece yani
Perşembe gecesi kalmak zorunda kaldım birlikte. Cuma sabahı işlemlerim
çıktım. Hemen otobüse bindim. İstanbul’a Cuma gece 11:00 gibi geldim.
Konsey
Salı
günü
toplanıyor.
Pazartesi
GATA’ya
gittim
evraklarımı
onaylatmaya, oysa onaya gerek yokmuş. Salı günü gelmemi söylediler.
Salı sabahı kardeşimin de gelmesini söylediler. Oysa kardeşimin Cuma
günü sınavları başlayacaktı. “Gelmek zorunda” dediler. Alaycı, aksi olan alt
rütbeli psikiyatriste “Kardeşimin sınavları başlayacak, başkası gelse olur
mu?” dedim. O da “Seni iyi tanıyan, sorulara cevap verebilecek bir
arkadaşın gelsin” dedi.
Salı sabahı gey bir arkadaşımla GATA’ya gittik. Oturduk, sıramızın
gelmesini bekledik. Orda bir travesti ve bir gey arkadaş daha vardı.
Onlarla sohbet ettik, herkes birbirini rahatlatmaya çalışıyordu. Gey
arkadaş Hataylıydı, travesti arkadaş da Bursalıydı. İkisi de rapor almaya
çalışıyordu. Sırası gelince konseye girdi herkes. Önce travesti arkadaş
girdi. Ona güldüler. Dışarıya kahkaha sesleri geliyordu. Dışarı çıkınca
“Bana sorular sordular, sohbet ettik, eğlendik” dedi. Sonra Hataylı arkadaş
içeri girdi. Aslında bu arada alt rütbeli olan, alaycı, aksi psikiyatrist benim
Kıta Anket Formu’mu kaybetmiş. Tam konseye girmeye 20 dakika kala
Kıta Anket Fromu’mun olmadığı ortaya çıktı. Psikiyatriste gidip “Peki ne
olacak?” dedim. O da “Kağıdı yedim, çık dışarıya!” dedi, bizi kovdu.
Yanımda arkadaşım E.E. vardı. Dışarıya çıktım. Orda sivil memura durumu
anlattım. Memur “Bu kağıdı bulamazsan konseye giremezsin, girsen bile
hakkında yeterli bilgi yok” dedi. Bölük komutanı, revirdeki psikiyatrist ve
psikolog, Manisa Askeri Hastanesi’ndeki psikiyatristin onayladığı kağıt
yoktu. Sivil memur “Ya bul kağıdı ya da bölüğüne dön, yeniden çıkarttır
aynı kağıdı dedi.” 118’den Manisa Askeri Hastanesi’nin numarasını aldım,
Psikiyatri servisini aradım. Psikiyatrist yarbayla konuştum. “Sana yardımcı
Geyler ve Biseksüel Erkekler
bitti, öğlen 14:30-15:00 gibi birliğimdan İstanbul GATA’ya dönmek üzere
67
olacağım, ben zaten biliyordum böyle hata yapacaklarını” dedi. Formun bir
kopyasını saklamış. “Orda faks numarası bul, faks çekeceğim” dedi.
GATA’da faks makinesi yok, içerde bulamıyoruz. İçerde santraldeki
askerden rica ettim. Bir rütbeli geldi, “Dışarı çıkın!” dedi. “Buraya önemli,
gizli evraklar faks çekiliyor” dedi. “Benim evrağım da önemli, gizli, askeri”
dedim. Ağlamaya başladım. Taksiyle Kadıköy merkez’e gittik arkadaşım
E.E. ile, bir otelde faks bulduk. Manisa’dan faksı gönderdiler. Taksiyle
GATA’ya gidip konseye sundum. Konsey’e rapor almak için giren sivil,
asker olmayan kişilere (Hataylı gey ve Bursalı travesti arkadaşlara)
güleryüzlü
davrandılar.
Ben
asker
olarak
girdiğim
için
bana
sert
davrandılar. Hakaret etmediler ama sert bakış ve konuşmalarla yaklaştılar.
Konsey
üyesi
10’a
yakın
kişi
vardı.
“Tamam,
kes!”
gibi
cevaplar
veriyorlardı ben konuşurken. İşlem bitti, dışarıya çıktığımda moralim
bozuktu. O kadar serttiler ki “Bitti artık, olmayacak!” dedim. Sonuçları
saat 13:30’da vereceklerdi. Sonuçları aldık, bunları GATA içinde imzalatıp,
Geyler ve Biseksüel Erkekler
mühürletiyorduk. En son bir bayan imza atıp, mühür basacaktı. Dediler ki
68
“Kimliğin eski, değiştirmen lazım!” Dedim ki “Askerim şu an, değiştirmem
mümkün değil; ya Antalya’ya ya da Manisa’ya gitmem lazım”. Mecburen
kimlik bilgilerimi, kaydımı Gümüşsuyu’nda ikamet eden bir arkadaşımın
evine, Gümüşsuyu Muhtarlığı’na aldırdım. Ertesi gün kimliğimi çıkarttım,
Çarşamba’ydı. Daha üst bir heyete girmem gerekiyordu en son. Heyetin
Çarşamba günkü toplantısına giremeyeceğimi söylediler. Cuma günü
heyete girecektim. “Cuma’ya kadar birliğine dönmen lazım” dediler. Ancak
gidip gelme süresi ve gir çık işlemleri yüzünden işim uzayacaktı.
İstanbul’da
bekledim.
Cuma
sabah
saat
10:30’da
gittim.
İsimler
okunuyordu, adım okundu, içeri girdim. U şeklinde bir masa çevresinde
oturmuş bir sürü doktor vardı. Bir doktor bana bakıp “Yapamaz!” dedi, bir
kağıda baş parmaklarımla kırmızı mühür bastırdı. “Tamam, 13:30’da gel,
sonuçlar dağıtılacak” dedi. 13:30’da gittim, raporun geçici sonucunu
verdiler bana, “Al bunu git!” dediler. “Askerliğin son buldu, Manisa’ya
gitmene gerek yok” dediler. Asıl raporu eve postalayacaklardı, yani
Antalya’ya. Antalya’da ailemin yanında ikamet ediyorum, rapor ailemin
evine gelecek. Evraklarım ailemin eline geçebilir diye endişe ediyorum.
Geçici rapor 21 Mart 2008 tarihinde düzenlenmişti. Daha hala gelmedi asıl
rapor.
İlk kez askere gittiğimde şok yaşadım. Soyun dediler, elime silah
verdiler, emir komuta zinciri vs., hepsi şok.
Hastane’deki olaylar da garipti. Psikolojik yıpratma var. Hastanede
bir sürü kişiyle görüşmem gerekti, bu kişilerle görüşmeye giderken ağır
psikolojik hasta olan kişilerin kaldığı odaların önünden geçtim. Demir
parmaklıklar arkasında 6-7 kişi aynı odada kalıyordu, ağır ilaç tedavisi
görüyorlardı. Bu odaların önünden geçtim, önünde veya yanında sırada
bekledim görüşmem gereken kişilerin odasına girmek için. Tüm bunları
görmek bana acı çektirdi. “Acaba ben ne olacağım, acaba askerlik yapsa
mıydım? vs.” diye düşündüm. Erkek psikiyatrist ve psikologlar rencide
edecek
şekilde
bakıp
konuştular
benimle.
En
düşük
rütbelisi
bile
asteğmen. Hepsi rütbeli. Sen onların altındasın. Ayrıca onlar psikiyatrist
veya psikolog. Zaten onların altındasın. Hastanede resmi evrak kaybedildi.
Kardeşimi bir daha istediler. Kardeşimin yerine arkadaşımın gelmesi için
izin aldım.17 “
LGBTT Hakları Platformu’na askerlikle ilgili benzer bir başvuru da
rapor almak için girişimde bulundu. Ancak eşcinsel olduğunu beyan ettiği
halde rapor verilmedi.
“Eşcinsel raporu alarak askerlikten muaf olmak için Çankaya askerlik
şubesine yaptığım başvuru üzerine gerekli muayenenin yapılması ve
edildim.08.10.2008tarihi saat: 11:40 civarı ilk görüşme için psikiyatristin
odasına alındım. Yönelimsel bilgi edinme adına kimliğime dair psikiyatrik
bir araştırma beklerken, adli veya resmi herhangi bir rapora belgeye sahip
olup olmadığım soruldu.
Sorulan sorular ve cevaplar aynen şu şekilde
1.Eşcinsellikten dolayı polisten herhangi bir ceza aldın mı?
Hayır
2.Eşcinselliğinden dolayı hiç mahkemeye çıktın mı?
Hayır
69
Hiçbir şekilde benimle muhatap olmayan benimle göz teması dahi
kurmayan askeri doktorla 15 saniyelik soru cevap seansının ardından 1
dakika kadar doktorun metni bilgisayara yazmasıyla oradaki işlemim
tamamlandı. Sürecin devamı için “ belge havale” masasına gitmem
gerektiği söylendi. Tıbbi kurula sevk beklerken “askerliğe elverişlidir” diye
damgalanmış
belgeleri
elime
tutuşturup
nakil
için
şubeye
gitmem
gerektiğini söyledi.
Belirli şablonlar üzerinden kendi eşcinsel tanımını yaratmış bir
bireyin tamamen kendi inisiyatifiyle beni o şablonlardan birisine ya da
birkaçına uymadığım için (sanırım)eşcinsel olarak tanımlamaması üstelik
bunu ben kendimi açıkça ortaya koyarken sanki yalan söylüyormuşçasına
gerçekleştirmesi
kızgınlık
hiddet
yaratırken
ordunun
kendi
koyduğu
kuralları uygulamamak adına beni kendi gerçeği içine sıkıştırması çaresizlik
17
Geyler ve Biseksüel Erkekler
teşhisin konulması için İncekte bulunan Beytepe askeri hastanesine sevk
25 Nisan 2008 tarihinde M.Ü ile yapılan görüşme
ve umutsuzluk yarattı. Ayrıca kendi yönelimleri kendi varoluşu söz konusu
olan bir birey yerine sabit yapılar içine yerleştirilen bir mal olduğum
düşüncesi yarattı yaşadığım şaşkınlığı ve aptallığı sanırım uzun süre
Geyler ve Biseksüel Erkekler
unutamayacağım18”.
70
18
08 Ekim 2008 tarihinde V.K ile yapılan görüşme
IV. BÖLÜM
GENEL AHLAKIN GÖR DEDİKLERİ:
LGBTT Bİ REYLER
Türkiye
mevzuatı
hakların
tanınması
yolunda
genel
ahlaka
referansla çok sayıda sınırlayıcı hüküm içermektedir. Genel ahlak özellikle
LGBTT bireyler söz konusu olduğunda sıklıkla karşılaşılan hak sınırlayıcı bir
gerekçe oluşturmaktadır. Genel ahlak kavramının muğlâklığı başka bir
çok geniş bir zemin yaratıştı da şüphesizdir.
Genel ahlak adı altında LGBTT bireylerin örgütlenme özgürlüğünden
ifade özgürlüğüne bir dizi hakkın ihlal edildiği aşağıdaki verilerle açığa
çıkmaktadır. Esasen, genel ahlak gerekçesiyle ihlal edilen tekil olarak
haklar değil LGBTT bireylerin varoluşudur. Görüleceği üzere hukuk
dolayımıyla LGBTT bireylerin varoluşu açıkça inkâr ve reddedilmektedir.
1. “CİNSEL EĞİLİM TEŞVİK ve PROPAGANDASI”?!
14 Haziran 2007 tarihinde Lambda İstanbul Derneğinin amaçlarının
hukuka ve genel ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle kapatılması talebiyle
açılmış olan dava 2008 yılında görülmeye devam edildi. 29 Mayıs 2008
tarihli son duruşmada derneğin kapatılmasına karar verildi. Beyoğlu 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinin kapatılmaya yönelik kararının gerekçeleri ise
şöyleydi:
“Toplumsal yaşam bir düzeni gerektirir. Bütün varlığı, çevresini
egemenliği altına almaya yönelik duygu ve düşüncelerle yüklü olan insan,
bizzat kendisini de kendi egemenliği altına alarak benzerleri ile ilişkilerini
de bilinçli bir planlamaya sokmak zorunda kalmıştır. Nitekim ilkel
dönemlerde bile toplumsal düzeni sağlamaya yönelik kurallar ve kaidelerin
ortaya konulduğu anlaşılmakta olup toplumsal barışı sağlamaya yönelik
olarak konulan bu kuralların en önemlilerinden biri de hukuk kurallarıdır.
Gerçekten hukuk; din, ahlak ve örf gibi diğer sosyal kuralların yanı sıra
toplumda düzeni sağlar ve insanların birlikte yaşama iradelerini pekiştirir.
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
tartışma konusu olmakla birlikte bu sınırlayıcı kategorinin hak ihlali için
71
Hukuk; niteliği gereği insanların birbirleriyle olan ilişki ve davranışlarında
tipik olanı düzenler, insan davranışlarının bireyselözelliklerinden doğan
değişik
görünümlerini,
bireylerin
belli
yaşam
durumlarında
yerine
getirecekleri ve ancak somut vicdani kararlarıyla belirlenecek davranış
biçimlerini soyut-kavramsal normların içine alamaz.
Buradan bireyler için özgürce davranabilecekleri bir davranış alanı
çıkar ki, bu alan hukukun koruyuculuğu altında bulunduğu için, böylece
bireyler ahlaka uygun kararlar alıp gerçekleştirmek olanağına kavuşurlar.
Hukuka uygun davranış aslında ahlakında bir sitemidir.
Genel ahlak kuralları, insanlığın varoluşundan bu yana her toplumda
kendine özgü bir şekilde ve içinde bulunulan zamanın koşullarının ortaya
koyduğu, değişken arz edebilen, tıpkı hukuk kuralları, din kuralları ve
görgü kuralları gibi insanlar arası ilişkileri düzenleyen, bireylerin öznel
ahlak anlayışlarının üzerinde ve toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından
tasdik edilmiş ve benimsenmiş olan, yazılı olmayan ancak nesilden nesile
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
aktarılarak oluşturulmuş kurallardır.
72
Davalı derneğin kurulmasının toplumumuzun genel ahlakına aykırı
olup olmaması hususunda somut olaya uygulanabilecek istatistiki bir ölçek
ve yüzde bulunmasa da, toplumumuzda Ataerkil aile yapısının güçlü bir
şekilde mevcut olması, Aile mefhumuna atfedilen kutsiyet, akraba bağları,
din ve görgü kuralları, söz konusu farklı cinsel yönelim sahibi erkek ve
kadınların azlığı ve bu tür taleplerin dillendirilmeye başlanması olgusunun
çok kısa bir döneme tekabül etmesi ve hatta ülkemizin kırsal kesiminden
ziyade sadece metropol şehirlerde ortaya çıkmış bulunması hususları hep
bir arada değerlendirildiğinde, toplumun aşağı yukarı tamamına yakın bir
kesimi tarafından tasvip edilmeyen, ahlaka ve edebe aykırılık olarak kabul
edilen ve nitelendirilen bir yapı arz ettiği söylenebilir.
Ulusal yasal düzenlemelerimizde, başta Anayasamız olmak üzere
Erkek ve Kadın cinsiyeti dışında farklı bir cinse yer verilmediği, M.K.
muzun 40. maddesinde yer alan cinsiyet değişikliğine dair maddenin
transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından
zorunlu olması ve üreme yeteneğinden sürekli yoksun bulunulduğunun
resmi sağlık raporuyla belgelenmesi ve verilen izne bağlı olarak cinsiyet
değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla
doğrulanması halinde nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına amir
bir hüküm olduğu, bunun dışında kalan farklı cinsel yönelim sahibi kişilerle
ilgili herhangi bir kanuni düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Uluslar
arası
yasal
düzenlemeler
dikkate
alındığında,
toplum
ahlakının korunması, çocuklara yönelik cinsel istismar başta olmak üzere
transseksüellikle bağlantılı karmaşık sorunlarda ve hatta dernek kurma
özgürlüğü konusunda sözleşmeye taraf üye ülkelerin farklı hukuksal
uygulamalar dikkate alınarak her taraf devletin iç hukukunu ilgilendiren bir
konu olduğunun belirtildiği görülmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda somut olay bilirkişi raporu ile
birlikte ele alındığında;
Bilirkişi raporunda, davalı derneğin adında yer alan “Lambda”
kelimesinin Türkçe karşılığına yer verilmemesinin M. K. nun md. 60 / f.2
kapsamında hukuka aykırılık teşkil etmemekte olduğunu, Dernekler
Kanunu’nun 31. maddesinde derneklerin defterlerinde, kayıtlarında ve
Türkiye
Cumhuriyeti’nin
resmi
kurumlarıyla
yazışmalarında
Türkçe
kullanma zorunluluğu öngörüyorsa da, söz konusu zorunluluğun dernek
isminde
Türkçe
yasaklamadığını,
olmayan
dernek
kelime
ismi
veya
kelimelerin
bakımından
bulunmasını
sınırlamanın
Dernekler
Kanunu’nun 28. maddesinde yer aldığını, inceleme konusunu teşkil eden
dernek ismini Dernekler Kanunu madde 28 hükmüne aykırılık teşkil
Dernekler
Kanunu’nun
31.
maddesi
incelendiğinde,
“kayıt
ve
yazışma dili” başlığı altında “dernekler, defterlerinde ve kayıtlarında ve
Türkiye
Cumhuriyeti’nin
resmi
kurumlarıyla
yazışmalarında
Türkçe
kullanırlar.” şeklinde düzenlendiği ve bu haliyle de dernek adının Türkçe
olması zorunluluğunun bulunduğu, zira söz konusu düzenlemenin dernek
adını da ihtiva eder şekilde düzenlendiği (dernek adının Türkçe karşılığının
dernek isminde bildirilmesi gerektiği) anlaşılmakla bilirkişi görüşüne
mahkememizce iştirak olunmamıştır.
Bilirkişi raporunda, dernek tüzüğünün 2. ve 3. maddesinde yer alan,
derneğin amacı ve çalışmalarına ilişkin düzenlemelerin bir bütün olarak
dikkate alınması halinde dernek üyelerinin toplumsal, sosyal, ekonomik
alanlarda yardımlaşma ve dayanışma içinde olma amacını taşıdıkları rapor
edilmiş ise de, dernek tüzüğünün 2. maddesinde derneğin amacı başlığı
adı altında23 ayrı madde halinde sıralanan amaçları ile bu amaçların
hayata geçirilmesini temin için tüzüğün 3. maddesinde 16 ayrı madde
olarak açıklanan dernek çalışmaları hep birlikte incelendiğinde, raporda
belirtildiği gibi dernek üyelerinin toplumsal sosyal, ekonomik alanlarda
yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunmalarını temin edecek maddelerin
yanı
sıra,
bu
amaçlarını
aşar
şekilde
maddelere
de
yer
verildiği
gözlemlenmiştir.
Şöyle ki, Anayasamızın 10. maddesi, herkesin kanun önünde eşit
olduğu, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu, hiçbir kişiye,
aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamayacağı hükmünü amir olup
davalı dernek mensuplarının da kadın ve erkek sıfatlarıyla bu hükme tabi
oldukları, Anayasal düzenlemede kadın ve erkek cinsiyetinin yanı sıra farklı
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
etmesinin de söz konusu olmadığını belirtmiştir.
73
bir cinsiyet tanımı bulunmadığına göre sadece cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği gözetilerek oluşturulacak örgütlenmenin söz konusu maddenin
özüne ve ruhuna ve amaçladığı eşitlik kuralına aykırılık teşkil edeceği,
Derneğin amaçları bölümünün hemen hemen tüm bentlerinde davalı
dernek mensuplarının kendi cinsel eğilimlerinin tüm toplum katmanlarında
eğitici programlar organizasyonu suretiyle teşviki ve propagandasının
yapılmasının ön plana alındığı gözlemlenmekle, söz konusu bu çalışmaların
yasal ve Anayasal yapıya aykırı olarak azınlığın çoğunluğa tahakkümü
sonucu doğuracak şekilde ve anayasamızın 41.maddesinde belirtilen Aile
ve çocukların, Anayasamızın 58. maddesinde belirtilen gençlerin hak ve
özgürlüklerini tehlikeye girmesine neden olunacağı, Anayasamızın 42/3
maddesinde,
eğitim
ve
öğretim
Atatürk
ilkeleri
ve
İnkılapları
doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve
denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri
açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti Anayasaya sadakat borcunu ortadan
kaldırmaz” hükmü nazara alınmadan, derneği amaçları bölümünün (a),
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
(d), (L) bentlerinde konu ve içerik belirtilmeden eğitici faaliyetlerden söz
74
edildiği, derneğin çalışmaları bölümünün (e) bendinde yine konu ve
kapsam belirtilmeden her düzeyde eğitim ve öğretim kurumu, dershane,
kurs açılacağından söz edildiği görülmüş olmakla, derneklerin her konuda
ve her düzeyde eğitim ve öğretim kurumu, dershane ve kurs açmak
taleplerinin yasal ve Anayasal dayanağının mevcut olmadığı, sadece
dernekler kanununun 26. maddesinde belirtildiği üzere, eğitim ve öğretim
faaliyetleri için yurt, pansiyon açabilecekleri, bununda bağlı bulunan mülki
amirin iznine tabi olduğunun göz ardı edildiği tespit olunmuştur.
Sonuç olarak; tüm dosya muhtevası nazara alındığında, davalı
derneği adında yer alan “Lambda” kelimesinin Türkçe karşılığının dernek
isminde öncelikle belirtilmemiş olması, ayrıca davalı dernek tüzüğünün 2.
maddesinde belirtilen amaçlar ve bu amaçların uygulanmasına yönelik
dernek tüzüğünün 3. maddesinde belirtilen çalışmalar bölümlerinde geçen
ve yukarıda belirtilen “hukuka ve ahlaka aykırı dernek kurulamaz”
hükmüne
ve T.C. anayasasının 41 maddesinde belirtilen “Aile Türk
toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin
huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile
planlamasının öğretimi ve uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır, teşkilatı kurar” şeklindeki emredici hukuk kurallarına aykırılık teşkil
ettiği dolayısıyla T.C. Anayasasının 33/3 maddesi ile A.İ.H.S. nin 11/2
maddesinde belirtilen dernek kurma özgürlüğü kısıtlanabileceği “genel
Ahlak ile başkalarının hürriyetlerinin korunması” durumlarının kapsamına
girdiği sonuç ve kanaatine ulaşıldığından, davalı derneğin dernekler
kanununun 17.maddesi delaletiyle M.K. nun 60/2. maddesi gereğince
feshine karar vermek gerekmiştir”.
25 Kasım 2008 tarihinde Yargıtay 7. Hukuk Dairesinde yapılan
duruşma
sonucu
kararın
bozulup
bozulmadığı
konusunda
bilgi
verilmemiştir.
Açıkça ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ihlali olan bu karar LGBTT
örgütler dışında diğer hak temelli çalışan kitle örgütlerinin de tepkisine
neden olmuştur.
2. LAMBDA’YA BASKIN!
07 Nisan 2008 tarihinde Lambda İstanbul Derneği Beyoğlu 2. sulh
Ceza Mahkemesinin verdiği karar gereğince İl Dernekler Müdürlüğü ile
Emniyet Müdürlüğünden 12 civarında kamu görevlisi tarafından aranmıştır.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğüne internet yolu
ile ihbarda bulunan Ömer Yılmaz adlı şahıs dilekçesinde şu konulara
Lambdaİstanbul
Transseksüel
Kadın
ve
Lezbiyen
Erkekler
Arası
Gey
Biseksüel
Dayanışma
Derneği
Travesti
(kısaca
Lambdaİstanbul Dayanışma Derneği olarak anılacaktır) yöneticilerinin
“travesti pazarladığı”, “dernek değilde pazar yeri”, “her travestiden
evlerde kalma parası ve her travestiden de ilişki karşılığı para aldığını”
iddia etmiştir. Ömer Yılmaz devamla, “dernek yöneticilerinin derneğe bağlı
fuhuş evlerinden elde edilen paraları kendi aralarında paylaştıkları”;
“derneğe gelen müşterileri fuhuş evlerine yönlendirildiğini”; “elde edilen
paralarla da yan gelip yattıklarını” Lambdaİstanbul Dayanışma Derneği için
“fuhuş çetesi” travesti çetesi dernek değil de fuhuş evi genelevi pazarlama
yeri, travesti satış yeri olarak nitelendirmiş ve bu durum için İçişleri
Bakanlığına,
polise
çağrıda
bulunarak
sokakların
bu
insanlardan
temizlenmesi gerektiğini talep etmiştir. Ömer Yılmaz’ın ihbarı neticesinde
03.04.2008 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Asayiş Şubesine
bağlı polisler Lambdaİstanbul Dayanışma Derneği’nin adresinde ön izleme
yapmış ve bu izleme neticesinde dernek binasına travestilerin girip
çıktıkları ve ayrıca derneğin lezbiyen gey biseksüel travesti dayanışma
derneği adı altında faaliyet gösterdiği tespit etmişlerdir. Yapılan ön
izlemeler neticesinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü
Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak dernek adresinde 07–08–
09.04.2008 tarihleri arasında gece ve gündüz bir defaya mahsus arama, el
koyma ve inceleme kararı aldırılması talep etmiştir. Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığı ise 07.04.2008 tarihinde nöbetçi sulh ceza mahkemesinden
aynı taleple arama yapılmasını talep etmiştir. Aynı gün içinde Beyoğlu 2.
Sulh Ceza Mahkemesi 2008/651 Müteferrik No ile 2008/155 Sayı No ile
07.04.2008 tarihli kararında Lambdaİstanbul Dayanışma Derneği’nde
sadece 07.04.2008 gününü takip eden 24 saat içerisinde gündüzleyin bir
defaya mahsus olmak üzere arama yapılmasına karar vermiştir. Beyoğlu
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
değinmiştir:
75
2. Sulh Ceza Mahkemesi 2008/651 Müteferrik No ile 2008/155 Sayı No ile
07.04.2008 tarihli arama kararına istinaden Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak
Kumar Büro Amirliğine bağlı polisler ile İstanbul Valiliği İl Dernekler
Müdürlüğüne bağlı görevlilerle birlikte 07.04.2008 tarih ve saat 17.15 te
adı geçen dernek binasında arama yapmışlardır. Ancak bu arama
neticesinde suç ve suç unsuruna rastlanmamıştır. İstanbul Emniyet
Müdürlüğü
Asayiş
Lambdaİstanbul
Şube
Müdürlüğü
Dayanışma
Derneği
11.04.2008
tarihli
yazısında,
07.04.2008
tarihinde
yapılan
aramada ihbarda bahsi geçen iddialar ile ilgili herhangi bir suç ve suç
unsuruna rastlanılmadığına dair Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı
ile bildirilmiştir. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı 2008/9068 Soruşturma
No, 2008/5128 Karar Nolu ve 29.04.2008 tarihli “Kovuşturmaya Yer
Olmadığına Dair Karar” ile şüpheli hakkında kamu davasının açılması için
şüphe oluşturacak delil elde edilemediğinden kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar vermiştir. Lambdaİstanbul Lezbiyen Gey Biseksüel
Travesti
Transseksüel
Kadın
ve
Erkekler
Arası
Dayanışma
Derneği
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
isminden de anlaşılacağı üzere travesti ve transseksüellerin de derneğidir.
76
Dernek üyesi travesti ve transseksüellerin dernek binasına gelip gitmeleri
son derece doğaldır. Sırf cinsel yönelimleri ve cinsel kimliklerinden dolayı
insanların örgütlenme haklarının bu tip asılsız iddialarla yıpratılmak
istenilmiş ve yapılan polis araması ile dernek üyesi insanlar rencide
olmuşlardır. Gerek polislerin gerekse yargının bu tür konularda daha
hassas olması gereklidir. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2008
tarihli takipsizlik kararında geçen “şüpheli veya herhangi bir kişinin ihbarcı
olduğuna dair belge ve bilgi bulunmadığı anlaşıldığından kamu adına
koğuşturmaya yer olmadığına” kararı asılsız olup dosya münderacatından
anlaşılacağı üzere BİMER aracılığı ile ihbarın yapıldığı ve bu ihbarı
değerlendiren İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından işlem yapıldığı
açıktır1.
LGBTT
bireylerin
örgütlenme
özgürlüğüne
yönelik
yargısal
müdahalelerle beslenen bu tip vakıalar yaygın homofobik ve transfobik
tutumların idari ve adli makamlarca desteklenen tutumlar olduğuna işaret
etmektedir.
3. GEÇİCİ BİR SÜRE GENEL AHLAKLIYIZ…
2007 yılında da rastlanan filtreleme programları vasıtasıyla LGBTT
örgütlerinin resmi sitelerine erişimin engellenmesine yönelik ihlaller 2008
yılında da devam etmiştir.
1
26 Aralık 2008 tarihinde Lambda İstanbul Derneği avukatı Fırat ile yapılan görüşme
Kaos GL Derneği 16 Eylül 2008 tarihinde Telekomünikasyon
Kurumuna bilgi edinme başvurusu yapmıştır. Bu başvuruda derneğin web
sitesine
internet
tarafından
kafelerdeki
verilmiş
bir
erişimin
talimat
engellenmesi
olup
yönünde
olmadığı
kurum
sorulmuştur.
Telekomünikasyon Kurumu tarafından verilen 26 Eylül 2008 tarih ve
52032
sayılı
gözetiminde
cevapta;
“İnternet
kullanılmaya
kafelerde,
başlanan
mülki
onaylı
filtre
idare
amirlerinin
programlarında,
şikâyetinize konu internet adresine yönelik, Başkanlıkça gerçekleştirilen bir
engelleme söz konusu olmadığı, durumun somut olay özelinde, bahse
konu internet kafeler ile veya bu engellemeye sebep olan filtre programı
üreticisi/yöneticilerine başvurulması” bildirilmiştir. Sayın Bilgisayar Sistem
Otomasyon Faaliyetleri Tic. Ltd. Şti.’ye yapılan başvuruda derneğin resmi
web
sitesine
kurum
tarafından
konulmuş
böyle
bir
engelleme
olmadığından, şirket tarafından internet kafeler için yazılan filtreleme
programlarında www.kaosgl.org sitesine erişimi engelleyecek bir komut
konulup konulmadığı konusunda taraflarına bilgi verilmesi, şayet böyle bir
takdirde durumun bilirkişi marifeti ile tespit edilerek yasal yollara
başvurulacağı, yasal olarak kurulmuş ve faaliyet gösteren derneğin resmi
web sitesine erişimi hukuka aykırı biçimde engelleyerek suç işleyen ilgililer
hakkında suç duyurusunda bulunulacağı bildirilmiştir. Ancak ilgili şirketten
her hangi bir cevap henüz ulaşmamıştır2.
4. ANADOLUDA NEFRET SUÇU “VAKİT”İ
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
komut var ise engelleme hukuka aykırı olduğundan kaldırılması, aksi
Anadolu’da Vakit adlı gazetenin yazarlarından Serdar Arseven 21
Mayıs 2008 tarihli köşe yazısında Kaos GL’nin düzenlediği Uluslararası
Homofobi Karşıtı Buluşmaya katılan AKP milletvekili Zafer Üskül’den şu
şekilde bahsetmiştir:
“Eğer bu rezalete bir CHP'li vekil imza atmış olsaydı etmedik laf
bırakmazdınız! Nedir mesele? Şu, Zafer Üskül adlı AK Parti vekili tutmuş
"Cinsel
sapıkların"
toplantısına
katılmış!
Affedersiniz,
"Şeyne"lerin
toplantısında boy göstermiş. O da yetmemiş Kürsüye çıkıp, "cinsel
tercihlerinden
dolayı
ayrımcılığa
bugünkü yönetimi göstermiş.
uğramamalarının
teminatı"
olarak
Bir de Cinsi sapıklarla, “namuslulara eşit
mesafede” olduklarını söylemiş! Ve Daha ne şirinlikler. Ne hazindir ki,
Kaos GL adlı "eşcinseller örgütü", İnsan Hakları Komisyonu'nun CHP’li,
DSP'li üyelerini davet etmiş de toplantıya... Gelen olmamış! Gay, lezbiyen,
biseksüel, travesti, transseksüel ve bilumum cinsel sapıkların düzenlediği
etkinliğe, bir tek bu AK Partili vekil gitmiş. Ve haliyle de Meclis adına,
2
10 Aralık 2008 tarihinde Kaos GL Derneği genel sekreteri Ali Erol ve Kaos GL
Derneği avukatı Yasemin ile yapılan görüşme
77
siyasi iktidar adına sadece O "teminat" vermiş. Vay be! AK Partili bir vekil.
Hem de, özel ısrarla Meclis'e taşınmış olan bir vekil rahatlıkla çıkıp:
"Homoseksüel eğilimlerin teminatı olduklarını" ilan edebiliyor! …..”
Kaos GL Derneği tarafından yazar hakkında hakaret suçu itibariyle
yapılan şikâyetler takipsizlik kararı ile sonuçlanmış, açılmış olan manevi
tazminat istemli dava ise reddedilmiştir.
5. ÖLÜM DEĞİL ÇÖZÜM
Bir televizyon programında Kuzey Irak harekâtı sırasında yaşanan
ölümleri eleştirerek " Eğer çocuk doğurmuş olsaydım; birileri masa
başında 'Sen bunu yapacaksın, o da bunu yapacak' diyecek, ben de
doğurduğum çocuğu toprağa vereceğim. Var mı böyle bir şey?" dedi ve bu
söylemi üzerine halkı askerlikten soğutmaktan kendisine dava açıldı.
Bülent
Ersoy’ün
“ölüm
yerine
çözüm
istedim”
diye
kendisini
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
savunduğu dava sürecinde Türkiye’den entelektüel birçok insan destek
oldu. Bu desteklere karşı olarak birçok köşe yazarı, politikacı Ersoy’un
düşüncülerini eleştirmek yerine trans kimliğine saldırmayı tercih ettiler.
Aslında bu dava sürecinde Bülent Ersoy’un trans kimliğine yönelik
saldırılar, Türkiye’de transeksüel olmanın ne kadar zor olduğunu gözler
önüne sererken, transfobinin bizim karşımızdaki insanların görüşlerini
dinlememize bile engel olduğunu göstermektedir.
Bu saldırılarından biri de AKP Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu’dan
geldi.
78
Kutlu,
aynı
zamanda
Bülent
Ersoy
gibi
transeksüellerin
de
milletvekili olduğunu unutarak, “Bülent Ersoy kadar cesur olsaydık, bizde
bir yanlarımızı kestirildik” dedi. Bunun üzerine LGBTT Hakları Platformu
basın açıklaması yaparak hem Bülent Ersoy’u desteklediklerini hem de
Hüsrev Kutlu’yu kınadıklarını belirttiler:
“Bülent
Ersoy’un
cesaretini
destekliyor,
Hüsrev
Kutlu’nun
transfobisini kınıyoruz
Kaos GL, Kaos GL İzmir, İTTİ, Lamdaistanbul, MorEL Eskişehir,
Pembe Hayat, Piramid GL Diyarbakır olarak Bülent Ersoy'un “şiddet yerine
çözüm” önerisini destekliyor; her ölümle birlikte, kaybolan hayatları
çaresizce izlemeyi değil konuşmayı seçmiş olmasını saygıyla karşılıyoruz.
Ancak, bütün tartışmaların Bülent Ersoy’un transeksüel varoluşu
üzerinden,
transfobik
saldırılarla
yapılması,
demokrasiye
ve
insan
haklarına ne çok ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Son olarak, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün "Bülent Ersoy kadar
cesur olamadılar" sözüne karşılık, TBMM İdare Amiri ve AKP Adıyaman
Milletvekili Hüsrev Kutlu "Doğru söylemiş. Bülent Ersoy kadar cesur
olsaydık, biz de bir yanlarımızı kestirirdik" açıklamasında bulundu.
Bülent Ersoy cesurdur
Transeksüelliği “bir yerlerini kestirmek” zanneden milletvekillerinin
olduğu bir ülkede transeksüel olmak gerçekten de zordur ve cesaret ister.
Cinsiyet
değiştirme
sürecine
sürekli
vurgu
yapılarak
kadın
varoluşunun yok sayılmasına rağmen bir transeksüelin dimdik ayakta
kalması zordur ve cesaret ister.
Fuhşa zorlanırken transeksüellerin varoluşuna sahip çıkması zordur
ve cesaret ister.
Transeksüelleri gecelere hapis eden bir zihniyete inat gündüz de var
olmak zordur ve evet, cesaret ister.
Yukarıda imzası olan bizler, Kutlu’nun açıklamasını kınıyor ve Bülent
Ersoy’un bu ülkedeki bütün zorluklara karşı cesur ve güçlü bir figür
Kutlu özür dilemelidir
Sayın Kutlu’nun hiçbir eşcinsel ve transeksüele eşcinsel, transeksüel
varoluşunu ne unutturmaya ne de zorla hatırlatmaya hakkı yoktur. Kutlu
sadece,
kendisi
gibi
düşünenlerin
değil,
toplumun
her
kesiminin
milletvekili olduğunu unutmamalıdır.
Kutlu, milletin vekili olarak insan haklarına duyarlı, vatandaşlarına
saygılı olmak zorundadır. Sokakta konuşur gibi Meclis’te konuşmaya hakkı
yoktur.
Hüsrev Kutlu’nun yaptığı transfobik açıklamalarını geri almasını ve
Bülent Ersoy başta olmak üzere bütün transeksüel yurttaşlarından özür
dilemesini istiyoruz.3”
Bülent Ersoy, davasının ikinci duruşması 19 Aralık 2008 tarihinde
Bakırköy 18. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Bülent Ersoy’un sözleri
fikir özgürlüğü olarak görüldü ve Bülent Ersoy beraat etti.
6. BİR ARADA YAŞAMI SAVUNMAK
“26 Aralık 2008 tarihinde yedi arkadaş, hiv+ alanında çalışan
Hacettepe öğrencilerinin organize ettiği partiye katıldık. If Performance
Hall adlı barda hepimiz hıv+ hıv- diyebilmenin mutluğunu yaşamak için bir
arada partiye katılmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Ama bir süre sonra bu
3
29 Şubat 2008 tarihli LGBTT Hakları Platformunun basın açıklaması
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
olduğunu düşünüyoruz.
79
alanda çalışan görevli arkadaşlardan bir tanesi travesti ve gey arkadaşlar
bu bara girdiği için partiyi organize eden arkadaşı rahatsız ederek bardan
çıkmamızı ve hatta bu bara travesti transeksüel ve gey arkadaşların
alınmadığını ve bardan çıkarılmamız noktasında ihtar edilmesi sonucunda
arkadaşımızı
daha
fazla
sıkıntıya
sokmamak
için
bardan
ayrıldık.
Transfobinin ve homofobinin her yerde olduğu bilincinde olarak ve Tribal
Barın transeksüelleri almadığını bilmemize rağmen Tribali zorlama gereği
duyduk.Tribalin kapısında yedi arkadaşımız sadece iki transeksüel olduğu
için alınmadığı hatta bu barda olan gey ve lezbiyenlerin travesti ve
transeksüelleri görmekten rahatsız olduğu söylenerek kapının dışında
durdurulduk.Fuat isminde tanıdığımız bir arkadaş daha önce rant için gey
ve lezbiyen camiayı sadece rant için bir çok dernek kapısında bu bara
çekmek için mücadele ederek gösterdiği direnişi bizim içeri girmemiz için
çabalamadı çünkü tek gerçek vardı oda rant mücadelesi. Bunun gibi
emniyet transların bu bara girmesini istemediğini söylediler. Biz da
Genel Ahlak, Kimin Ahlakı
alkışlarla protesto ederek orayı terk ettik.4”
80
“13-14 Eylül’de Kaos GL’nin Olof Palme Center’ın destekleriyle
Ankara’da gerçekleştireceği İnsan Hakları Eğitimi için Büyük Anadolu Oteli
ile iletişim kurdu. Otelle ilkesel olarak anlaştıktan sonra protokolün
hazırlanması için Dernek bilgilerinin otel yetkililerine verilmesinden birkaç
saat sonra otel yetkilileri, “toplantı salonlarının daha önceden rezerve
edildiğini” ileri sürerek otelin dolu olduğunu söylediler. Benzer bir
uygulama ile Bianet,Press Now ve Kaos GL’nin birlikte organize ettikleri 31
Ekim-2
Kasım
tarihleri
arasında
gerçekleşen
Yerel
Muhabir
Eğitimi
sırasında oldu. Organizasyon firması üzerinden Namlı Otel ile anlaştık.
Ancak eğitimin başlamasına üç gün kala, organizasyonun bir eşcinsel
derneği olmasından kaynaklı otel yetkilileri anlaşmayı iptal ettiler5”.
4
5
27 Aralık 2008 tarihinde Buse ile yapılan görüşme
30 Aralık 2008 tarihinde Umut ile yapılan görüşme
V. BÖLÜM
“EŞCİNSELLER DE EŞİTLİK İSTİYOR, VERECEK MİYİZ?”
DEVLET KATINDA LGBTT BİREYLER
2008 yılı LGBTT bireyler açısından inkârın yılı oldu. Yılın başından
itibaren kamusal otoriteyi temsil eden kişi ve kurumların açıklamaları
Anayasa değişikliği için talepte bulunan LGBTT örgütlerin varlığının dahi
reddine yönelen, ayrımcılık yaratan ve homofobiyi, transfobiyi tetikleyen
TBMM Anayasa Komisyonu başkanı AKP milletvekili Burhan Kuzu
Anayasa değişikliklerine ilişkin talepleri değerlendirirken şöyle bir açıklama
yaptı: “İnsanların talepleri bitmez. Ama, devlet yönetiminde insanların her
talebinin karşılanması mümkün olamaz. Anayasa değişikliği çalışmaları
sırasında eşcinsellerin de talepleri oldu. Halen de geliyor. İstiyorlar diye
verecek miyiz? Şu anki koşullarda mümkün değil, kamuoyu buna hazır
değil1."
Antalya Gökkuşağı Eşcinsel Oluşumu, Kaos GL Derneği, Kaos GL
Devlet Katında LGBTT Bireyler
açıklamalar olarak kayda geçti.
İzmir, KAOSİST Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi, Lambdaistanbul LGBTT
Derneği,
MorEl
Eskişehir
LGBTT
Oluşumu,
Pembe
Hayat
LGBTT
Derneği’nden oluşan Anayasa LGBTT Komisyonu Burhan Kuzu’ya ithafen
yazdığı mektupta ayrımcılığı teşvik ederek suç işlediğini hatırlattı.
“Sayın Burhan Kuzu,
Eşcinsellerin ayrımcılığa karşı anayasal eşitlik taleplerini kimin adına
reddediyorsunuz?
AK Parti Milletvekili olarak mı, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı adına
mı, yoksa sözcüsü olduğunuz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına mı?
Hükümet tarafından toplumun her kesimini kapsayacağı ilan edilen
sivil anayasa sürecinde, aynı toplumun bir parçası olan eşcinselleri baştan
dışlayarak ayrımcılık yapıyorsunuz.
Hükümet sözcüleri önce, “istiyor olabilirler ama eşcinsellere eşitlik
vermeyeceğiz” diyerek 22. yüzyılı beklememizi önerdiler. Şimdi de siz,
1 28 Ocak 2008 tarihli Milliyet Gazetesi,
http://www.milliyet.com.tr/2008/01/28/siyaset/asiy.html
81
anayasa ve yasalarda eşcinsellere yönelik “ayrımcılık” olmadığını söylüyor
ve “Onların dedikleri başka. Onlar aynı cinsle evlenebilmek için düzenleme
istiyorlar” diyerek eşitlik ve özgürlük taleplerimizi çarpıtmakta sakınca
görmüyorsunuz.
Ayrımcılığa karşı taleplerimizi apaçık ilan ettiğimiz ve Anayasa
Komisyonu Başkanlığı’na ilettiğimiz
olduğu”
imasıyla
maruz
kaldığımız
halde “aslında derdimizin başka
ayrımcı
uygulamaların
devamını
savunuyorsunuz.
Çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı suçtur!
“Onların işe alınmalarında ya da ev kiralamalarında bir engel yok.
Onlara iş veya ev vermeyenlere de niye yapıyorsun denemez” diyerek hem
yanılıyor hem de ayrımcı uygulamaları teşvik ediyorsunuz. Bir kişinin sırf
cinsel yöneliminden dolayı işe alınmaması veya işten atılması ayrımcılıktır
Devlet Katında LGBTT Bireyler
ve ayrımcılık da suçtur. Ayrımcı uygulamaları normal görmek ve teşvik
etmek suça ortak olmaktır. Hükümet, vatandaşlar arasında ayrımcılık
yapmak yerine, çalışma, barınma ve hayatın her alanında ayrımcılığa karşı
yasal güvence sağlayacak düzenlemeleri yapmalıdır.
Önyargı ve fantezileriniz bizden uzak olsun!
Sayın Burhan Kuzu,
Sürekli
“onlar”
diye
ötekileştirdiğiniz
insanlar,
bu
ülkenin
vatandaşları, bu toplumun üyeleridir. Önyargı ve fantezileriniz ile lezbiyen,
gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireylerin canlarına kastettiğinizin
ve hayatlarını çekilmez kıldığınızın farkında değil misiniz? Farkındaysanız
82
eğer ayrımcı uygulamaların suç olduğunu bilmiyor musunuz?
“Dertleri başka, onlar aynı cinsle evlenebilmek için düzenleme
istiyorlar” çarpıtmasıyla neyi hedefliyorsunuz?
Sırf cinsel yönelimimizden dolayı kadın ve erkek eşcinseller olarak
temel insan haklarından mahrum bırakılmamızın devam etmesini mi?
Sırf eşcinsel olduğumuz için ifade ve örgütlenme hürriyetlerimiz
“genel ahlak” ablukası ile kuşatılmasının sürmesini mi?
Baskılanmamızı, engellenmemizi, dergilerimize, derneklerimize dava
açılmasını, sürmekte olan davalarla derneklerimizin kapatılmasını mı?
Sırf
cinsel
yönelim
ve
cinsiyet
kimliklerimizden
dolayı
işe
alınmamamızın; çalıştığımız işlerden atılmamızın, mesleklerimizden men
edilmemizin ayrımcı yasalarla sürmesini mi?
Sırf eşcinsel olduğumuz için eğitim hakkımızın engellenmesini mi?
Sırf eşcinsel ve transeksüel olduğumuz için yaşam hakkımızın gasp
edilmesini, şiddete maruz kalmamızı, nefret cinayetlerinin sürmesini mi?
Mahkemelerin
eşcinsel
ve
transeksüel
cinayetlerini
işleyenlere
sundukları ceza indirimlerinin devam etmesini mi?
Eğer
amaçlanan
bunlar
değilse
Sivil
Anayasa’da,
“eşitlik”i
düzenleyen maddeye, “cinsiyet”in ardından “cinsel yönelim” ve “cinsiyet
kimliği” ibareleri eklenmelidir.
Bir kez daha hatırlatıyoruz
Anayasa
LGBTT
anayasasının
tüm
ayrımcılıkları
önleyen
Komisyonu
vatandaşlarının
maddeleri
olarak,
insan
Türkiye
haklarını
içerecek
Cumhuriyeti'nin
koruyan
şekilde
ve
tüm
düzenlenmesini
önemsediğimizi ve talep ettiğimizi bir kez daha hatırlatırız”2.
dolayı
ayrımcılığa
uğrayan
insanların”
sorunlarına
dair
Bakanlık
bünyesindeki çalışmaları sordu. 19 Haziran 2008’de Adalet Bakanı Mehmet
Ali
Şahin
soru
önergesine
yanıt
olarak
Anayasa’nın
eşitlik
ilkesini
düzenleyen 10. maddesi ile TCK’nın 5237 sayılı yasa ve bendlerine dikkat
çekti ve "Yukarıda, yazılı hükümler çerçevesinde herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Bu düzenlemelere göre
ayrımcılığın
her
türü
yasaklanmış
olduğundan,
bu
aşamada,
soru
önergesinde belirtilen hususlarla ilgili olarak bakanlığımızda herhangi bir
Devlet Katında LGBTT Bireyler
DTP Milletvekili Sebahat Tuncel 16 Nisan 2008 tarihinde Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’e verdiği soru önergesinde, “cinsel tercihinden
çalışma bulunmamaktadır" dedi3.
LGBTT Hakları Platformu 20 Haziran 2008 tarihinde şu şekilde
açıklama yapmıştır:
- “Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Anayasa’nın 10.
maddesinde LGBTT bireylerin kapsanmadığı yorumuyla, 3. Beyoğlu Asliye
Hukuk Mahkemesi tarafından “genel ahlaka” aykırı bulunarak kapatılırken,
- Eşcinseller, travesti ve transseksüeller haksız gerekçelerle kolluk
kuvvetleri tarafından gözaltına alınarak, taciz ve işkenceye maruz kalırken,
hukuksuz bir şekilde para cezalarına çarptırılırken,
- Travesti
ve
transseksüellerin
evleri
arama
izni
olmaksızın
basılırken ve mühürlenirken
- Nefret suçlarına maruz kalan, hatta bu nedenle öldürülen LGBTT
bireylerin saldırganlarına cezalarda indirim uygulanıyorken,
2 Anayasa LGBTT Komisyonunun 25 Ocak 2008 tarihli basın açıklaması
3 Soru önergesi ve cevap için bkz. Ek 1
83
- RTÜK,
LGBTT
bireylerin
varlığının
bulunduğu
dizi,
eğlence
programı, tartışma programı, vb. yayınlara çeşit çeşit sansür uygularken,
- Yargıtay Kararı nedeniyle boşanma davalarında lezbiyen annelerin
çocukları ellerinden alınırken
- Vicdani
ret
hakkının
tanınması
yerine,
eşcinsellere
ve
transseksüellere, gayri-resmi uygulamalarla bezeli bir sürecin sonrasında
“çürük raporu” veriliyorken,
- Transseksüel ameliyatlarına onay vermek için, bireylerde kısırlık
şartı
aranıyorken,
cinsiyet
düzeltme
operasyonları
sosyal
güvenlik
kapsamında yapılmıyorken,
- LGBTT
bireyler
her
an
evlerinden,
okullarından,
öğrenci
Devlet Katında LGBTT Bireyler
yurtlarından, işlerinden atılma, dışlanma tehlikesi altında yaşıyorken,
- Kamusal yaşama adımımızı attığımız her yerde “genel ahlak” gibi
göreceli bir kavram bizlere karşı kullanılıyorken,
Merak ediyoruz,
Türkiye’de mi ayrımcılık yok?
Mehmet Ali Şahin başka bir ülkenin Adalet Bakanı mı?4”
“Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim 8’inci sınıflar için hazırladığı
halk kültürü dersi müfredatında ‘evlilik’ konusu da yer aldı. Dersin halk
hukuku ünitesinde töre, gelenek ve göreneklerle teamüllerin anlatılması
istendi. Programda halk bilimi uzmanı Öcal Oğuz’un ‘Çağdaş Kentin
84
Hukuku ve Töre Cinayetleri’ adlı makalesine geniş yer verilerek, bu
makalenin öğrencilere aktarılması istendi. Müfredatta halk bilimi uzmanı
Oğuz’un makalesinden alıntılar yapılarak, “Son dönemlerde ‘eşcinsel’
evliliklerin
kimi
ülkelerde
gündeme
gelmesine,
bunun
lehine
kimi
düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen, ülkemizde kamu vicdanı veya
‘töreler’ bunu onaylamadığı için bu konuda bir yasal düzenleme yapılması
mümkün değildir” denildi5.” Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı Basın ve
Halkla İlişkiler Müşavirliğinden yapılan açıklamada “söz konusu metin
eşcinsel evliliği kesinlikle onaylayıcı, olumlayıcı, teşvik edici nitelikte
değildir. Metnin hiçbir bölümünde bilimsel ve eğitsel olmayan, öğrencinin
pedagojik yapısına zarar verici bir husus bulunmamaktadır. Aksine, bazı
toplumlarda bu husus yazılı hukuka girse bile Türk halk hukuku gereği
ülkemizde bunun mümkün olmayacağı özellikle vurgulanmakta ve kültürel
olarak
böyle
bir
uygulama
olumsuzlanmaktadır”
denmiştir.
MEB
açıklamasında eserin öğretmenler için rehber kitap olarak hazırlandığını
4 LGBTT Hakları Platformunun 20 Haziran 2008 tarihinde yaptığı basın duyurusu
5 1 Ekim 2008 tarihli Radikal Gazetesi
ifade etmiştir. Evlilik kurumu açısından yapılan bu açıklama eşcinsel
varoluşun inkârına veya törel ve ahlaken reddine yöneliktir. En temel
insan haklarına erişimde dahi ihlal yaşanmasının meşru zemini oluşturan
bu kitap eğitimde ayrımcılığın da kanıksanması ve homofobik, transfobik
tutumların yaygınlaşması açısından oldukça tehlikeli görülmüştür.
2008 yılı bir yandan ihlallerin yaygınlaştığı ve görmezden gelindiği
bir yıl olduğu kadar bir yandan da kamu otoritelerin inkâr politikalarının
zayıflamak zorunda kaldığı bir yıl oldu. Lambda İstanbul tarafından
İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kuruluna iki yıldır yapılan başvurular 2008
yılında netice vermeye başladı.
“Lambdaistanbul Derneği, Beyoğlu İlçesi sınırları içinde olan 19 hak
ihlalini 09 Nisan 2007’de İstanbul Valiliği İl İnsan Haklarına kuruluna
başvurdu. İnsan Hakları Kurulu 5 ay sonra 18 Eylül 2007’de verdiği
“Yapılan incelemede; iddia ve şikayetleriniz ile ilgili olarak İl Emniyet
Müdürlüğünden, Şişli Kaymakamlığından, Beyoğlu Kaymakamlığından bilgi
istenilmiş,
İl
Emniyet
Müdürlüğü
ve
Şişli
Kaymakalığının
cevabı
yazılarında; kayıtlarında ve ilçe dahilinde söz konusu iddia ve şikayetler ile
ilgili
olaylara
rastlanılmadığı
bildirilmiştir,
Beyoğlu
Kaymakamlığının
03.08.2007 tarih ve 2199 sayılı yazısından; İlçe dahilinde bulunan
muhtelif yerlerde hayat kadınları ve travesti şahıslar tarafından fuhuş
yapıldığı, yoldan geçen şahıslara vücutlarını sergileyerek, bu şahıslara
alenen sokak ortasında pazarlık yapıp evlere götürdükleri diğer sokak
sakinlerinin
rahatsızlık
duydukları
yönünde
şikayetler
ve
ihbarlara
Devlet Katında LGBTT Bireyler
yanıtta,
istinaden mahkemeden alınan arama kararı ile Emniyet Mensupları
tarafından usulüne uygun olarak arama yapıldığı ve suçüstü ve suç unsuru
tespit
edilen
şahıslar
hakkında
gerekli
yasal
işlemlerin
yapıldığı
anlaşılmıştır.
Konunun
03
Eylül
2007
tarihli
İl
Kurulu
toplantısında
değerlendirilmesi sonucunda; ilimizde, özellikle Beyoğlu ilçesinde, emniyet
görevlileri tarafından, travesti ve transseksüellere yönelik ihbar ve
şikayetler üzerine kamunun huzur, sükun ve düzenini sağlamak amacıyla
asayiş görevinin ifası sırasında bir hak ihlali tespit edilmemiş olmakla
birlikte; görevlilerin prosedüre titizlikle uymaları; hak ihlallerine neden
olabilecek uygulamalara fırsat verilmemesi konusunda gerekli hassasiyetin
gösterilmesi görüşüne varılmış olup, İl Kurulu Kararımız 13.09.2007 tarih
ve 36028 sayılı yazımız ile İl Emniyet Müdürlüğüne bildirilmiştir.”
Bu yanıt üzerine Lambdaistanbul Derneği, Aralık 2007’de bu sefer
sadece İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kuruluna değil, aynı zamanda
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığına 33 vaka için yeniden başvurdu. Ve İstanbul Valiliğinin yaptığı
85
araştırmanın yetersiz olduğunu ve yeniden yapılmasını da talep etti ve
Valiliğin polisin işkence ve kötü muamelesini rutin işlemler olarak
değerlendirmesini protesto etti.
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı 14 Aralık 2007’de tarihinde,
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’da 27.02.2008’de İstanbul
Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’na yazı yazarak başvurumuz hakkında
inceleme yapılmasını istedi. Bunun üzerine İstanbulValiliği İl İnsan Hakları
Kurulu bünyesinde üç kişilik özel bir komisyon kurulmuş. Bu özel komisyon
Lambdaistanbul,
Taksim
İlk Yardım
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi
personeli ile görüşüyor. Taksim Polis Karakolunda inceleme de bulunuyor
ve genel olarak olumlu bir raporu yazıyor. Bu rapor doğrultusunda 18
Haziran2008’de İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu da bir rapor
gönderdi bize.
Devlet Katında LGBTT Bireyler
Taksim ilk yârdim eğitim ve araştırma Hastanesi’nin vermiş olduğu
adli raporların yetersiz olduğu iddiamıza istinaden komisyon hastane
personeli
ile
yetersizliğinden
Komisyon
kaynaklanan
hastanenin
problemler
var
fiziki
diyor.
ve
Yani
personel
şikâyetleri
destekleyen somut durumlar var diyor komisyon. Kişilerin araç içinde
muayene
edilmesi
polisten
kaynaklanmıyormuş,
hastanenin
yetersiz
olduğunu söyleyen hastane yetkililerinden kaynaklanıyormuş. Hastane
hem normal acil vakalarına hem de adli vakalara yetişemiyormuş.
Komisyonun iki önerisi var:
Kişiler hastaneye karakol sevki olmadan geldiklerinde adli muayene
olamamaktadır.
86
görüşmüş.
Bu
durumda
hastane
kişiyi muayene
edip
bilgileri
kaydetsin ve kişiye adli rapor alma yöntemi hakkında bilgi versin. Beyoğlu
bölgesinde adli vakalar için ayrı bir sağlık inceleme birimi kurulsun.
Komisyon bu önerisini ilgili yerlere iletecek.
Polislerin lgbtt bireylere karşı hak ihlalinde bulunduğu iddiamıza
istinaden komisyon diyor ki: hukuka aykırı ölçüde olmasa da polis kendi
kişisel değer yargısı, ahlak ve sorumluluk anlayışı çerçevesinde lgbtt
bireylere sert davranıyor.
Karakolun önünden gecen kişilere polisin hak ihlalinde bulunduğu
iddiamıza karşılık komisyon diyor ki, taksim Karakolu’nun kösesinde
bulunan kafeterya'da yemek yiyen insanların çoğu iddia sahibi veya onlar
gibi yasam sekli olan insanlardan teşekkül etmektedir. Bu gözlemden yola
çıkarak komisyon diyor ki bu iddia doğru değil!
Komisyon taksim polis Karakolu’nu fiziki şartları açısından incelemiş
ve yürütülmekte olan işlemler hakkında bilgi istemiş ancak mevzuata
aykırı bir duruma rastlamamış.
Komisyon diyor ki, hem kurumsal hem de kişisel düzeyde sorunlar
var. Polisin zaman zaman hukuk ve mevzuatın kendisine tanıdığı yetkiyi
aşması durumu var ancak bu durum polisin kendi kişisel inanç ve ahlaki
değer
yargılarından
yaşanmaması
için
kaynaklanıyor.
gereken
Bundan
hassasiyet
sonra
hak
gösterilmeli.
ihlallerinin
Belediyeler,
üniversiteler, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve sosyal hizmetler
çocuk esirgeme kurumu işbirliği ile polise ve sağlık personeline insan
Devlet Katında LGBTT Bireyler
hakları eğitimi verilmeli.6”
87
6 Lambda İstanbul gönüllüsü Bora ile yapılan 10 Temmuz 2008 tarihli söyleşi,
http://www.kaosgl.org/node/1865
VI. BÖLÜM
YERSİZ YURTSUZ LGBTT BİREYLER1
Mültecilerin
yaşadıkları
uydu
kentler
ile
Ankara’da
LGBTT
Mültecilerle yaptığımız görüşmelerde, İran’dan Türkiye’ye geliş nedenleri,
Türkiye’ye adaptasyon sorunları ve Türkiye’de karşılaştıkları sorunlar,
psikolojik, yasal ve sağlık alanında karşılaştıkları güçlükleri anlatmalarını
istedik. Bunun yanında hayatlarını devam ettirebilmek için çalışma, mali
yardım, ayni yardımlardan faydalanıp faydalanamadıklarını sorduk.
LGBTT Mültecilere üç başlık altında sorular yönelttik. İran’dan gelme
nedenleri, Türkiye’de yaşadıkları sorunlar, Türkiye’de kurumlardan ve sivil
Bu soruları sormamızın iki önemli nedeni vardı. Birincisi LGBTT
mültecilerin karşılaştıkları sorunları tespit etmek ve bunu raporlaştırmak.
İkincisi ise Kaos GL Derneği içinde Mülteci Destek Programı yaratılması
aşamasında mültecilerin hangi alanlarda neye ihtiyaçları olduğunu tespit
etmek. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda mültecilere yönelik hizmet verecek bir
destek programı yaratmak.
Bu rapor çalışması aşamasında, mültecilere yasal destek vermenin
yanında özellikle lgbtt mültecilere sosyal ve psikolojik destek vermenin
önemli olduğunu fark ettik. Özellikle Türkiye’de uydu kentlerde lgbtt
mültecilerin diğer mültecilere nazaran sağlığa erişim, çalışma hakkından
daha fazla yoksun bırakıldıklarını, aslında Türkiye’de halen geldikleri ülkeyi
yaşamaya devam ettiklerini gördük.
İran’dan Gelme Nedenleri
LGBTT Mülteciler “İran’dan gelme nedeni” sorduğumuz da verilen
yanıtların çoğu “ahlak zabıtası”, “mahallenin imamı”, “aile”nin eşcinsel
olduğunun öğrenilmesi sonucunda İran’dan kaçmak zorunda kaldıklarını
belirttiler. İran’da eşcinselliğin cezasının kırbaçlanmakla başlayıp idamla
1
Kaos GL Derneğinin; Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel Mültecilerin Sorunları
Raporu’ dur. Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel(LGBTT) Mültecilerin sorunlarını
tespit etmek amacıyla hazırlan bu rapor Kasım 2007 ve Mayıs-Haziran 2008 tarihleri arasında
Kayseri, Eskişehir, Isparta ve Ankara’da LGBTT Mültecilerle yapılan görüşmelerle sonrasında
hazırlanmıştır. Raporun hazırlanma sürecinde 70’a yakın mülteci ile görüşülmüştür.
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
toplum örgütlerinden aldıkları hizmetleri değerlendirmelerini istedik.
89
sonuçlanabileceğinin
belirten
mülteciler,
İran’da
eşcinsel
olduğunun
öğrenilmesinden sonra İran’da yaşamanın imkansız hale geldiğini, polisin
ailelerine,
işyerlerine
eşcinsel
olduğunu
söylediklerini
ve
haklarında
soruşturma başlattıklarını belirttiler.
Türkiye’ye gelen LGBTT Mülteciler bir çok insanın algıladığı gibi
“daha özgür bir ülke de yaşamak için” mülteci olmuyorlar. Sadece ve
sadece “hayatta kalabilmek, yaşayabilmek” için ülkelerini terk ediyorlar.
İran’dan ayrılma nedenlerini sıralayan mülteciler,
“Ailemle kavga ettim. Beni ikinci kez zorla evlendirmek istiyorlardı.
Eniştem kendi evimizde bana tecavüz etmek istedi. 21 yaşında dayımın
oğlu ile evlendirdiler. Evden kaçtım. Bu konuyu aileme açıklamıyordum
evden kaçtım. Eniştem iran’da mitte çalışıyordu. Evden kaçtıktan sonra
benim lezbiyen olduğumu anlamışlar. Evden ruta arkadaşımın evine gittim.
Arkadaşım ruta’nın işyerini ve evini buldular ve onu da rahatsız etmeye
başladılar. Arkadaşlarımız arayıp buldular ve onu tehdit etmeye başladılar.
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
Bu yüzden iran’da nerede olsam beni bulacaklardı. Bu yüzden iran’dan
kaçtım.”
“Çalıştığım hastanede, hastalardan birisi birkaç kişi diş işlerini
yaptırdı. En son muayeneden sonra, dışarıda beni bekliyordu ve beraber
yemek yiyelim dedi. Tanıştık, arkadaş olduk. O da gey olduğunu söyledi.
ve arkadaş olduk. Ailesi seyahate gittiğinde beni evlerine çağırdı. Yatak
odasında çırıl çıplak sarılmış bir şekilde birlikte yatıyorduk, bu sırada
sakallı birisi içeri girdi, kemerinde silah bile vardı. Sen ölmeyi hak
ediyorsun dedi. Vazo vardı, üzerime attı. Kapıyı dışarıdan kilitledi ve gitti.
90
Benim ve tek şansım evin balkonundan dışarıya attım. Saat 11 gibi eve
geldim. Eve gelince beni arkadaşım aradı. Benim babam seni tehdit ederse
şaka sanma bu ciddiydi. Benim babam iran istihparat polisinden. Ve
babamın tehtidini ciddiye al dedi. Ben ciddiye almadım. Ertesi gün işe
geldim, iki sivilin beni sorduğunu söyledi komşularım. Gene şans benden
yana idi, çünkü ailem evde yoktu ve sadece komşularımıza sormuşlar.
Annesi evde değil, babası altı yaşındayken vefat etmiş. Gece ben çok zor
yattım. Arkadaşımın da bu arada telefonunun kapalı idi. ertesi gün işe
gittiğimde polikinliğin sahibi, çok fazla hastamız yok eve gidebilirsin
dediler. Oysa benim çok fazla görmem gereken hastam vardı. Benim
asistanım bir kadındı ve bana o anlattı. Benim tazminatımı ödediler.
Üniformalı bir polis gelmiş ve hastahenin müdürü ile görüştüler. Eve
döndüm ve artık hava kararmıştı. Eve giderken evin önünde bir arabanın
içinde dört kişinin beklediğini gördüm. Ben bunları geçtikten sonra beni
takip ettiklerini gördüm. 24 saat çalışan marketlerden birinin içine kendimi
attım. Arabanın arka plakası olmadığını gördüm. Artık ağlamak istiyordum,
bunlar bana şaka gibi gelmiyordu. Korkmaya başladım. Beş-altı dakika
sonra telefonum çaldı. Telefonumu yabancı biri aradı, seni öldürme şerefi
bize sahip olacak, terfi edeceğiz. hep tehdit ediyorlardı beni, evde kimse
yoktu. Eve gittikten sonra eşyalarımı toparlayıp, pasaportlarımı toplayıp,
ailemle vedalaşamadan kaçıp geldim. Arkadaşımın evine gittim. Evede
arkadaşımda kalacağıma ilişkin bir not bıraktım. Ertesi günde trenle bilet
alıp türkiye’ye geldim.”
“Lezbiyenim. Yönelimimden dolayı ülkemde can güvenliğim yoktu.
Arkadaşım M ile internet üzerinden tanışmıştık. Bir süre sonra M ailesiyle
sorun yaşadığı için evden kaçtı ve bana sığındı. M yaklaşık bir hafta evinde
kaldıktan sonra M’ın babası ve eniştesi evime geldi. M evde yoktu bizi
öldüreceklerini söylediler ve beni tokatladılar. Ve sonrasında kaçmak
zorunda kaldık.
“Sevgilim evli idi. bir yıldır birlikteydik. Evinde seks yaparken
sevgilimin eşi eve geldi ve birlikteyken gördü. Beni tehdit etti, hakaret etti.
Daha sonra benim ailemin yaşadığı eve gelip hakaretler etmeye devam
etti. Daha sonra polise şikayette bulunmuş. Evden ayrıldım ve bir
olduğum” için beni reddetti. Mümkün mertebe benimle karşılaşmamaya
özen gösterdi. Ve Bir gün babam beni öldürmekle tehdit etti. Kız kardeşim
İran’dan kaçmamı önerdi. “Kalırsa öldürüleceğimi” söyledi: “Eğer kalırsam
ya babam öldürecekti, ya da yasalarca idam edilecektim”. “Param ve hiçbir
eşyam yoktu depresyona girmiştim, umutsuz ve yalnız hissediyordum. Ne
yapacağını bilmiyordum.” Bir arkadaşım vize istemediği için Türkiye’ye
gitmemi
önerdi.
“Bir
tren
bileti
aldım,
kızkardeşimi
aradım
ve
pasaportumu istedim. Ve bana birazcık da para verdi. ve trene bindim.
Türkiye’ye geldim.”
“İsfahan şehrinde bir arkadaşının doğum günü partisine davetliydim,
gitmek üzereydim. Sokağa girdim. İran’ın özel kuvvetleri (besiyiciler)
çevirmişti evin etrafını ve parktaki çocukları yakalamışlardı. Besiyileri
görünce sokaktan çıkmaya çalıştım. Arabamla çıkmaya çalışırken arabanın
etrafını çevirdiler. “Ne aradığımı, bu görünüşünle ne arıyorsun bu çiçek
ne?, partiye mi gidiyorsun” diye sordular. Hemen kaçtım arabayla. Biraz
peşimden koştular ama bıraktılar ardını. Eve geri döndüm ve PGLO ‘yu
aradı ve olayı anlattı. Ertesi gün de o yakalanan çocuklarının durumunu
takip etmeye başladım. Bu bilgileri arsham parsiye iletiyordum. Çocuklara
işkence etmişler, tanıdıkları kişileri ihbar etmelerini istemişler. Onlarda
telefon numarasını ve adresini vermişler. 2-3 gün sonra telefonuna
aramalar geldi. Eşcinsel olarak tanındığını ve teslim olması gerektiğini
söylüyorlardı telefonda. Yanlış aradıklarını söyleyip kapattım. İşteyken eve
gelmişler. Ailesine eşcinsel olduğunu anlatmışlar gelsin kendisini teslim
etsin demişler. Eğer iranda eşcinsel olduğunu itiraf ederse hemen idam
cezası alır. Bu yüzden gidemezdi ve işten geri döndüğünde ailesinin
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
arkadaşımın evine gizlenerek, kaçış yolları aramaya başladım. Babam “gey
91
şiddetiyle karşılaştı. Çünkü daha önce bilmiyorlardı gey olduğumu.
Meseleyi öğrendikten sonra evden atmışlar. Eşcinsellerin pislik olduğunu
düşünüyorlardı. Bunlardan dolayı kaçtı. Hem aile tarafından hem devlet
tarafından mağdur durumdaydı. Uçakla ankaraya gelmiş”
“İran
İslam
Cumhuriyetinde
bir
geyin
yaşaması
çok
zor.
Üniversitede hocalarım bile bana “farklı” bir gözle bakıyorlar. Ya taciz
ediliyorsunuz ya da ceza/idam. Sosyal hayatta sürekli tacize uğruyorum.
Ailem erkek bir sevgilisi olduğu için sürekli kavga ediyorlardı. İran’da bir
gey
kendini
özgürce
ifade
edemiyor.
Sevdiğiniz
kişi
ile
birlikte
yürüyemiyorsunuz çünkü bu yasak ve polis yakalayıp ceza veriyor.
Kendisine ait bir arabası varmış. İş dışında sevgilisi Yaşar ile geziye
çıkıyorlarmış. Şehir dışında turistik bir yere doğru giderken besiciler
yollarını kesip “iki genç o bölgeye gidemez. Siz neden gidiyorsunuz” deyip
yollarından döndürüyorlarmış. Toplumun bakış açısı çok kötüydü geylere.
Bir
parfüm
sürdüklerinde
hemen
“bir
erkek
güzel
kokmaz”
deyip
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
kendilerini sıkıştırıyorlarmış.”
Türkiye’de karşılaşılan zorluklar
Ülkelerini terk eden LGBTT mültecilerin çoğu, ailelerinden habersiz,
sevdiklerini, dostlarını, işlerini ve bütün birikimlerini bırakıp sadece bir sırt
çantası ile Türkiye’ye geliyorlar. Sırt çantası ile geldikleri Türkiye’de onları
nelerin beklediklerini, sürecin nasıl gelişeceğine ilişkin her hangi bir bilgiye
sahip değiller. Türkiye’ye kaçarak geldikleri için her hangi bir birikimleri
yok. bu da Türkiye’de yeni bir yaşamın farklı sorunlarla başlaması
92
anlamına geliyor. Ekonomik, psikolojik ve sosyal sorunlar yaşıyorlar. Bir
insanın yaşamını devam ettirebilmesi için ihtiyacı olan en temel barınma
hakkı, sağlığa erişim hakkı ve çalışma haklarından faydalanamıyorlar.
Bütün bunlara ek olarak lgbtt mülteciler, Türkiyeli eşcinseller için
bile yaşamın çok zor olduğu, Van, Kayseri, Isparta, Antep, Nevşehir gibi
uydu kentlere yönlendiriliyorlar. Bu şehirlerde sürekli olarak cinsel
yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa ve şiddete maruz
kalıyorlar.
Uğradıkları şiddet olaylarını ise polisle ilişkilerinin kötü olmaması için
çoğu zaman bildirmiyorlar. Bu şehirlerde yaşamak istemeyen lgbtt
mülteciler, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde kaçak olarak
yaşıyorlar. Bu şehirlerde kaçak olarak yaşadıkları için hem İçişleri
Bakanlığı ile sorun yaşıyorlar hem de diğer mültecilerin az da olsa
faydalandığı sağlık ve diğer sosyal yardımlardan faydalanamıyorlar.
Sosyal Yaşam
Türkiye’ye geldiğinde bu ülke de ne kadar kalacaklarını bilmedikleri
için adaptasyon sorunu yaşıyorlar. Bunun yanında yaşamak zorunda
kaldıkları şehirler genellikle Türkiyeli eşcinsellerin görünür olamadıkları
şehirler. Bu şehirlerde lgbtt mülteciler hem yabancı düşmanlığından
kaynaklı hem de homofobiden kaynaklı şiddet ve ayrımcılığa maruz
kalıyorlar. Bir çok vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mültecilere iyi
maaş
ve
kira
yardımı
faydalanabildiklerini
verdiğini,
düşünüyorlar.
sağlık
Bu
hizmetlerinden
yüzden
de
sorunsuzca
sosyal
yardım
mekanizmaları mülteciler için işlemiyor.
“Sokakta insanlar, tükürüyorlar, hakaret ediyorlar. Her yere e-mail
attık.
Burası
güvende
değil
diye
attık.
Şiddete
uğradığımız
acil
müdahalenin gerçekleşmesi gerekiyor. pazara gidiyoruz. Bize satış bile
yapmak istemiyorlar. 7den 70’e kadar herkes bize top diye hitap ediyorlar.
En önemli meselemiz süreler çok uzadı.”
taşladılar. Dışarı çıkmaya cesaret edemiyorum, korkuyorum. Geceleri
dışarı çıkıyoruz. Gündüz evden dışarı çıkmıyoruz. Halka bize bakıp top diye
hakaret
ediyorlar.
Bu
bizi
çok
rahatsız
ediyor.
Kavga
etmeye
girişemiyoruz, polis bizi geri gönderebilir diye korkuyoruz. Defalarca
arkamızdan geldiler ve motorlarla bizi taciz ediyorlar, birkaç kere
tekmelediler.
Bir
kere
arkamdan
kafama
tekme
attılar.
Sosyal
yardımlaşma ve dayanışma fonuna başvurduk, kabul etmediler. Vali’nin
yanına gittim, Bülent Ersoy musun sen dediler? Ve bana hakaret ettiler.
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
“Geldiğimiz günden beri bizi kötü davranıyorlar. Bir iki kere
Geldikleri günden beri üç tane ev değiştirdik. Üç tane evden kovulduk. 6-7
aydır kalıyoruz. Merkezden uzakta bir evde kalıyoruz. Ev kirası 100 ytl
ödüyoruz. Cuma günleri caminin önüne gitmiş. Her ikisi hem valinin
yanına çıktım. Ve ret edildim. Eğer isterseniz valinin yanına gittim. Sosyal
yardımlaşma fonundan genel olarak mülteciler faydalanamıyorlar.”
“Binlerce sorun yaşıyorsun. İlk defa kendi ülkemden çıkıyordum ne
yapacağımı bilmiyorum. Dil bilmiyorum kimden yardım isteyeceğimi
bilmiyorum.
Buraya
geldiğimde
de
korktum,
beni
yakalayıp
iran’a
götürecekler diye. Yiyecek ve içecek, ve kıyafet konusunda sıkıntılarım
var. bahai’liler laptoplarıyla geliyorlar biz sırt çantamızla çıkıp geliyoruz.
Direk kayseriye geldim. Kayseri polisin başvurum. Kayseri’ye Bülent
Ersoy’u büyükanne diyorlar.
7
kişi
eşcinsel
bir
evde
yaşıyoruz.
Çalışamıyoruz.
Ekonomik
sıkıntıları var. sağlık problemleri var. diş hastalığı var ve gidemiyor. Diş
sağlığı için bir şey yapabilir misiniz. Ben çok siyatik damarı var. ilk
soğuklarda sorun yaşamaya başladım. Sinirleri bozuldu. Polise bile imzaya
gidemedi. Ve beni zorladılar tekrar zorladılar. Ve ben gitmeye başladım.
93
İmzaya gelmek zorundasın dediler. Yalan söylediğimi zannediyorlar.
Sadece alay ediyorlar ve yardım etmiyorlar. Tek yardım ekmek yardımı
alıyoruz. Asam’a bile geldim. Asam’da yardımcı olmadılar. Bir kere kıyafet
yardımı ettiler. Halen kıyafete ihtiyacı var.”
“Sorunlarım çok fazla. En önemli sorunum ev sorunum var. altı kere
ev değiştirdim. Komşular fark ettikten sonra beni alay edip tehdit
ediyorlar.
Lezbiyen
yahey
ile
birlikte
yaşıyor.
Yok
iyi
anlaşıyoruz.
Birbirimizi iyi anlıyoruz. İş bulamıyorum, hem mülteci hem de eşcinsel
olduğum için iş vermiyorlar. Psikolojik sorunlarım var. ön görüşme için 10
aydır bekliyorum. Zaman nasıl geçecek bilmiyorum. Sinirlerim çok bozuk.
3 saat boyunca boş boş duvara bakıyorum.
Param bitti. Az param vardı şimdiye kadar onunla idare ettim. Biraz
borçluyum. Gey arkadaşlarıma borcum var.”
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
LGBTT Mültecilere Şiddet ve Ayrımcılık
94
Türkiye’nin her yeri LGBTT bireyler için eşit fırsatlar sunmadığı gibi
LGBTT bireylerin yaşamını da zorlaştırabiliyor. Bugün Türkiye’de 28 uydu
kent var. bu kentlerde Türkiye’li LGBTT bireylerin açık bir şekilde yaşaması
nerdeyse imkansızken, LGBTT Mülteciler bu kentlere yerleştiriyorlar.
Özellikle transeksüel ve travesti mültecilerin bu kentlerde barınma,
çalışma imkanları nerdeyse imkansızlaşırken bütün LGBTT mülteciler
şiddete, tacize, ayrımcılığa uğrayabilmektedir. Kayseri, Isparta, Ankara’da
görüştüğümüz LGBTT Mültecilerin hepsi şiddete, tacize uğradıklarını
belirttiler.
“Arkadaşlarımdan biri Ankara’ya gidiyordu gece. Onu yolcu etmek
için durağa gittik. Bir araba geçiyordu o esnada ve üzerlerine arabayı
sürmüş. Ayrıca Türkçe bazı kelimeler söylemiş ve geçip gitmiş. Arkadaşları
o arada servise binip gitmiş. Daha sonra eve dönerlerken aynı arabayı
parketmişler ve içindekiler yürüyerek arkadaşlarından gelmişler. Orospu
top, ibne gibi kelimelerle hakaret etmişler. Hülya’yı dövmeye başlamışlar o
sırada sopa çıkarmışlar ve dövmeye başlamışlar.
7 kişilermiş ve 6 sı dayak yemiş. Arabanın plakasını almışlar ve
polisi aramışlar ve daha sonra şikayetçi olduk.”
“Çok sorun yaşadı çünkü burası tutucu bir yer ve İran’a benziyor.
Çok alay ediliyor, evi çarşıda olduğu için gündüz dışarıya çıkamıyor.
Çıkarsa esnafın kendini izlediğini ve gösterdiklerini ve dalga geçtiğini
söylüyor. Fırına gidiyor alışveriş için, oradaki satıcı bu bayanın işini hallet
diye bağırıyor mesela. Kalabalık bir caddede yürürken imzaya giderken,
genç gruplar laf atıyor ve elle taciz ediyorlar.”
LGBTT Hakları Platformuna, başvuran transeksüel mülteci A.T.
İçişleri Bakanlığının kendisini yönlendirdiği iki şehirde de şiddete uğradığı
için Ankara’da kaçak olarak yaşıyor. Ankara’da kaçtığı şiddet onun
yakasını bırakmıyor. En temel insan haklarından biri olan barınma
hakkında mültecilerin ne kadar zorluklar çektiğini gösteriyor, A.T.’nin
yaşadığı şiddet.
“Ben Ankara da bir ev tuttum.Ev tutarken ev sahibi bana cinsiyet
kimliğimin ne olduğunu sormadığı için bende herhangi bir sorun yoktur
düşüncesiyle kiralık evlerini tuttum.Ev mobilyalıydı ve ev için stobaj ve
emlakcı parası vermiyecektim.Acil olarakta ev tutmak zorundaydım.Evi
tuttum ve 200 ytl önden 300 ytl kira ödedim.Bir hafta sonra benim
kiraladığım eve geldi.Kapımı çalanın ev sahibim olmasından dolayı kapıyı
açtım.Ev sahibim ben seninle seks yapmak istiyorum yoksa bu evi sana
vermezdim.Bende sinirlendim ve kapımı kapattım.Ertesi gün sabah 8:00
civarında beş kişi ile odun ve demir sopalarla kapımı çaldılar ve zorla
girdiler.Ben polisi aradım ama çok iyi türkce konuşamadığım için
adresi veremedim.Sonra kapıyı kırıp içeriye girmeye çalıştılar.Bir gün önce
gelen ev sahibim transeksüel olduğumu anlamamıştı ve onunla cinsel
ilişkiye girmediğim için küfürler ediyordu.Evimin kapısını kırdıklarında evin
bir bölümünde olan odaya kendimi zorla attım.Beni öldüreceklerini
düşündüm korktum ve 2. Kattan kendimi aşağıya attım.Sonra ambulans
geldi ve beni dış kapı hastanesine götürdü.Olaydan sonra 2 polis otosu
yanıma geldi eğer polis otosu gelmeseydi beni öldüreceklerdi.
95
Polisin Tavrı
Şiddete, tacize uğrayan LGBTT Mülteciler, haklarını arayamadıklarını
çünkü polise başvurdukların da polislerin genellikle, “bu davadan hiçbir şey
çıkmaz, boş yere şikayetçi olmayın”, “hadi barışın konu kapansın” gibi
uzlaştırıcı bir tavır sergilediklerini çoğu zaman da “siz de yolda yürürken
belli
etmeyin”
gibi
mağdur
lgbtt
mültecileri
yargılayıcı
bir
tavır
sergilediklerini belirttiler. Uydu kentlerinin genellikle Türkiye’nin küçük ve
muhafazakar
kentlerinin
olmasının
yanında
İran’dan
gelen
siyasi
mültecilerinin de “siz adımızı kötüye çıkartıyorsunuz, İran’ın yüz karaları”
gibi tavır sergilediklerini belirttiler.
Yabancılar Şubeleri ile genelde sorun yaşamadıklarını ancak imza
günlerinin şehirden şehre değişiyor olmasına anlam veremediklerini dile
getirdiler. Özellikle transeksüel mülteciler sokağa çıkmaya korkarken
hergün imza atmak için karakola giderken sürekli tacize uğradıklarını
belirttiler..
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
evime
Her hangi bir hastalık geçirmeleri durumunda polisin tolerans
gösterdiğini, hasta olduğunu belgelemelerini istediklerini dile getirdiler.
Özellikle bazı transeksüel ve efemine geyler imzaya gittiklerinde
polislerin dalga geçtiğini veyahut işlerini uzattıklarını dile getirdiler.
“Bir
gece
eve
dönerken
iki
kişi
takılmış
peşlerine
ve
saat
soruyorlarmış durmadan. Arkadaşlarından biri dönüp Türkçe bilmediklerini
söylemiş. Neden cevap vermiyorsunuz diyerek kızmış şahıs. Daha sonra
saldırmışlar ve dövmüşler.
Ertesi gün polise gitmişler ama polis ilgilenmemiş ve kayda
geçirmemiş olayın olduğu an gelecektiniz diye.”
LGBTT Hakları Platformuna, Van Kadın Derneği vasıtasıyla
Mülteci O.A. başvurarak Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği
dilekçeyi bize ulaştırdı. Dilekçesinde mülteci bir gey olarak Van’da
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
yaşadığı sorunları aktaran O.A’nın dilekçesini yayınlıyoruz.
96
Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şubesi Müdürlüğüne
Ben O. A İran uyruklu bir mülteciyim ve geçici olarak üçüncü ülkeye
gitmek üzere VAN ilinde mecburen ikamet etmekteyim.
Bu yazı belki size sunu cağım son dilekçe yazı olacaktır, çünkü artık
feryadımı kime hangi makama bildirilmeliyim bilmiyorum ve artık son
ümidim olarak korku ile bu dilekçeyi yazmaktayım.
Ben bir eşcinsel olarak VAN ilinde mecburen kalmaya mahkum kalan
bir sığınmacığım ve kendi ülkemden kaçmış Türkiye devletine sığındım
ve BMMYK tarafından kabul edilmiş dosyama rağmen ve de daha önce
kritik halde sevk dilekçesine makamınıza verdiğime ve hiç bir cevap
almadığıma rağmen, kendi ülkeme yaşadığım hemen hemen değil daha
kötü olaylarla yaşandım ve de yaşamaktayım ve üstelik bana yardım eden
beni anlayan beni güvenli bir ilde yerleşen bir makam yoktur ve tanıdığım
polis yada makamlardan çok korkuyorum artık, sebebini sormuş olursanız
biraz detaylı arz etmekteyim.
Kaç ay önce kendim Ankara Emniyet Müdürlüğüne gönderdiğim
dilekçe, ilk defa Van polisi tarafından niye bize sorununu söylemiyorsun
direk kendi başına Ankara’ya yazdığını bir soru ile karşılaştım ve cevapsız
bıraktım çünkü bağırarak yetkili “biziz, biz sana cevap vericeğiz, diğeri
değil dediler”.... Artık o günden beri kaç ay geçiyor ve o dilekçeden sonra
benimle mülakat yapıldı ve sadece imza saatim değişti yani ayni günler
sadece öğleden sonra, o mülakat tan sonra benden bir imza alındı :artık
bundan
sonra
başına
ne
gelirse
buraya
yabancı
şubeye
şikayet
etmemelisin ve bende mecburen imza atıldım , ondan önce de bir kavga
nedeniyle karakola şikayetçi olarak baş vurdum ve rezil olan ezilmiş olan
asıl suçlu olan ben oldum ve bin kere de pişman olan ben yine oldum....
neden??? TÜRK devletinde polis eğer bize kötü davranırsa vay milletin
haline onlar acaba bizimle nasıl davranacaklar??? O akşam karakolda
istemediğimiz ve daha önce hiç bir polisten daha önce duymadığımız galiz
küfürleri maalesef duyduk ve daha doğrusu çok korktuk hatta bizim
sığınma başvurumuzu iptal, direk sınır dışı edeceğiz bir kaç kere tehdit bile
aldık ve bizi oradan küfürle kovarak artık bu sebeplerle buraya gelmeğin
(ib...ler) ancak bıçaklanarak yada büyük paralar kayıp ederek buraya
gelmelisiniz anlaşıldı mı??diye bizi kovdular...artık hem karakol polisinden
hem yabancı şube polisinden hem VAN milletinden kokarak güvensiz ve
korku içinde yaşamaktayım,ondan sonra kaç kere sokakta dövüldüm kaç
kere küfür duydum kaç kere sözde ve gerçekten tacize uğradığımı kaç
kere ölüme ve dövmeye tehdit alındım ve kaç kere serserilerden kaçtığım
sayamıyorum ve de kimsem yok artık dertlerime anlatıyım , benimle
mülakat yapan polis bana yardım etme yerinde ne zaman imzaya
zorla eşcinsel yaptın sende eşcinselimsin? ama bunu Türk devleti kabul
edemez diye türlü türlü laf dinliyorum , yada başka polisten (ib...)
kelimesine duymaya mecbur kalıyorum ,o kavgadan sonra bir İRANLİ
eşcinsel düşmanlık yaparak yabancı şubesine gitmiş ve polise söylemiş ki
ben OMİD in eşcinsel olduğunu kabul etmiyorum ayni kişi her yerde
oturmuş ve beni rezil etmeye kalkmış ve yaşadığımız ilişkilerden bahs
etmiş ve enteresan şu ki VAN polisi bana hiçbir şey sormadan diğer
İRANLİ eşcinselleri teker teker çağırmış ve benim hakkında soru sormuş ki
çoğumsu daha önce benimle ilişki yaşamışlar ... benim eşcinsel olduğum
olmadığımı bir kaç İRANLİ mı kanıtlamalı gerekiyor? bence VAN polisi bunu
bilere k yapıyor ve benimle ikinci muamele yapıyor ben gerçekten çok
tehlikeli bir ortamda kendimi hayatımı korumaya çalışıyorum ve polis
benim cinsimi benden sormadan soruşturmaya çalışıyor ,artık benim için
imzaya gitmekte bir kabus olmuş ,ben polislerden yada makamınızdan bir
soru seriyorum?aya eşcinsellik her kes ile yada her beğendiğimiz kişi ile
yada çok affedersiniz para karşılığına yatmak mıdır???eğer cevabınız evet
dır o zaman VAN polisi ve milleti haklıdır ama eğer cevabınız hayırsa o
zaman neden VAN polisi benimle böyle davranıyor? bir yandan bana öyle
laflar bir taraftan tam tersine....
Şimdi ben sadece iki olay size anlatayım bakınız ben bu cehennem
VAN da nasıl yaşıyorum?1- ben bir araçta oturmuşum kaptan geliyor
yanımda ve bana takılıyor ve gel aşağıda birlikte yatalım diye açık açık
isteğini söylüyor ,ben 50 kişi yanında hemen bir tepki göstersem rezil olan
ben olurum o kültürsüz şerefsiz Kürt olmuyor...2- bir otelde kalıyorum
akşam başka bir odada beni gören bir namert Kürt beni görünce beğeniyor
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
gidersem her kesin önünde laf atarak bağıra bağıra sende geldin kendini
97
ve açıkça diyor ya benim odama gel bu gece yada rezillik çıkaracam,,,ben
adamı kovuyorum o beni tehdit ediyor senin yüzünü hiç unutmam nerde
seni görürsem param parça ederim sen ölmüşsün artık diye beni tehdit
ediyor....
Sayın makamlar bunun gibi olaylar her günde bu cehennemde
yaşamaktayım ve inanın çok hayatımdan korkuyorum resmen azap içinde
yaşıyorum ve her şeyi doğru ve açık bir şekilde ama korkarak çünkü bu
dilekçenin cevabı de sert bir tepki olacağına da çok korkuyorum ama hiç
çarem yok artık dayanamıyorum benden hiç bir şey kalmamış ,bunu
da ekleyim ben fahişe değilim ,ben kendime değer veren bir insanım içki
,sigara bile kullanmıyorum ama eşcinselim ve burada çok zor durumdayım
ve çile çekiyorum resmen işkence gibi her gün her yerde yüce ATATÜRKE
küfür eden hain ve kültürsüz Kürtler arasında böyle yaşamak insanı bir şey
mı?,bana yardım etmek bu kadar zor mu TÜRK devleti için?ben sadece
sizden beni bu geçici süre için güvenli ve kültürlü bir ilde sevk etmemi
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
saygılarımla talep ediyorum .
98
Gereğin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Sağlık Alanında Karşılaşılan Güçlükler
Sağlık sorunları yaşadıkları zaman, için bürokrasisinin çok fazla
olduğunu, çoğu zaman Valilik bünyesindeki sosyal yardımlaşma fonundan
zamanında hastaneye sevk edilmediklerini, edildikleri zaman da “hastane
yetkililerinin mültecilere ilişkin süreci” bilmedikleri için zorluk çıkardıklarını
belirtiyorlar. Bunun yanında soğuk algınlığı gibi hastalıklarda ise zaten
bürokrasi çok fazla olduğu için hiç başvuru yapmadıklarını belirtiyorlar.
Bütün bu süreci atlatarak hastanede görüşmesini tamamlayan mültecilere
ise en az birkaç ay sonrasına randevu verildiğini, randevu tarihi için
yeniden sevk almaları gerektiğini belirttiler. Görüştüğümüz mültecilerden
hiçbiri
uydu
kentlerde
faydalanamadıklarını
sağlık
belirttiler.
hizmetlerinden
Mültecilere
yeteri
sağlık
kadar
sorunlarını
sorduğumuzda deri hastalıkları, diş sorunları, soğuk algınlığından doğan ve
kronikleşen sorunlarının devam ettiğini belirttiler.
Bunun yanında BMMYK sürecinde psikiyatr veyahut psikoloğa
yönlendirilen lgbtt mülteciler, yönlendirme sırasında kendilerine net bir
şekilde neden yönlendirildiklerinin anlatılmadığını bu yüzden dosyalarından
kaynaklı bir problem olduğunu düşündüklerini dile getirdiler.
BMMYK’nın Ankara’da anlaşmalı olduğu Özel Çankaya Polikinliği gibi
bir merkezin Kayseri’de olmasının sağlık sorunlarının çözümü için önemli
olduğunu dile getirdiler.
Psiko-Sosyal Destek
Psikolojik
destek
alamadıklarını,
desteği
alma
noktasında
ise
tercüman kullanıyor olmanın zorluklarından bahsettiler: “Çünkü hiçbir
zaman derdimi bir tercüman benim gibi anlatamaz ve ben bir tercümanın
yanında hiçbir zaman kendimi rahat hissedemem” diye tanımladılar.
Türkiye’den eşcinsel bir organizasyonun kendileri ile ilgilenmesinin
hem psikolojik olarak rahatlattığını ve bizi daha sık görmek istediklerini
belirttiler. sosyal destek açısından eşcinsel örgütlerle düzenli iletişim içinde
olmalarının LGBTT mültecilerin Türkiye’ye adaptasyonu açısından önemli
olduğunu düşünüyoruz.
“Sizinle görüştüğümüze çok sevindik. Burada onlarca insan bizimle
görüştü. Bize söz verdiler. Bizi anlayıp anlamadıklarını bilmiyoruz. Bu
yüzden bu tarz görüşmeler bizi yoruyor ama siz de bizim gibi eşcinselsiniz
Cinsel Sağlık
Cinsel Sağlık alanında bir sorunları olup olmadığını sorduğumuz da
ise, görüştüğümüz LGBTT mültecilerden çoğu cinsel sağlık alanında sorun
yaşadıklarını belirttiler. Cinsel sağlık alanında bir kontrolden geçmediklerini
ancak “fiziksel belirtilerden” sorunlarını tespit ettiklerini dile getirdiler.
Türkiyeli bir eşcinselin kendi sosyal güvenliğini kullanarak zührevi
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
ve bizi anlayacağınızdan eminiz, iyi ki geldiniz, sorunlarımızı dinlediniz”
hastalıklarını tedavi ettirmesi nerdeyse imkansızken lgbtt mültecilerin bu
alanda yaşadıkları sorunları dile getirebilmeleri ve tedavi imkanlarından
faydalanmaları imkansızlaşıyor. Bunun yanında çoğu zaman zührevi
hastalıklar alanında karşılaşılan hastalıklarda doktor hastanın “eşcinsel”
olduğunu fark etmesi ile birlikte tedavi etmeyi rededebilmektedir. Bu
nokta
da
Kayseri’de
cinsel
sağlık
alanında
sorun
yaşayan
LGBTT
Mültecilerin cinsel sağlık hizmetlerinden faydalanmaları mümkün değildir.
Cinsel
sağlık
alanında
yaşadıkları
sorunlar
için
Ankara’da
tedavi
koşullarının yaratılması gerekmektedir.
Maddi sıkıntısı olan LGBTT Mülteciler, kondom ve kayganlaştırıcı
kullanmadıklarını dile getirdiler. Bu noktada LGBTT mültecilere ücretsiz
kondom ve kayganlaştırıcıya ulaşmaları sağlanmalıdır.
“Yaklaşık bir buçuk aydır makatım da kanama ve kaşıntı var.
Doktora gittim, doktor mikrop olduğunu söylemiş ve 6 adet ilaç verdi.
Kullandım ama geçmedi.
99
Ekonomik Durum
Uydu kentlerde LGBTT mültecilerin bir iş bulması nerdeyse imkansız.
Sokakta rahatça yürümeyen LGBTT mültecilerin bir işte çalışması nerdeyse
mucize olarak tanımlanabilir.
İş bulamayan ve 6 ay ile 3 sene arasında Türkiye’de kalan mülteciler
her hangi bir iş bulamadıklarında ekonomik zorluklar çekiyorlar. Bu da
mültecilerin kaçak işçi olarak ucuz iş gücü olarak görülmesine veyahut
fuhuşa sürüklenmelerine neden olabilmektedir.
“İnsanların bakış açısı İran’dan farklı değil. Maddi sorunlar gün
geçtikçe artıyor.”
“İnsanlar beni anlamıyorlar. İş bulamıyorum. Psikolojik olarak kötü
bir durumdayım. İş başvurularım hem olumsuz sonuçlanıyor. Maddi olarak
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
sıkıntı çekiyorum. Tek çarem çalışmak ama iş bulamıyorum.”
“Bu şehir de yaşamak zor. Özellikle insanlar bana ve arkadaşlarıma
bakışlarından rahatsız oluyorum. İş vermiyorlar bize. Bir iş buldum.
Bulaşıkçı olarak çalışmaya başladım. Çalıştığım yerde diğer çalışanlar
sürekli olarak beni taciz ettiler. Çalışanlar sakalımı kesmememi kesince
kıza
benzediğimi
söylediler.
Bir
yanda
da
bana
seks
tekliflerinde
bulundular. İşte çalışırken sürekli olarak “elle tacizde bulunanlar, beni
sıkıştıranlar
oldu.”
Şehrin
tutucu
olduğunu
bildiğim
için
makyaj
yapmıyorum, buna rağmen insanlar benimle dalga geçiyorlar. Tembel bir
insan değilim, ama yaptığım bütün başvurularda bana Ankara’ya git,
100 İstanbul’a git diyorlar.”
Sosyal Destek ve Yasal Süreç
Kayseri dışında Antep, Eskişehir, Isparta’da mültecilerin sosyal ve
yasal destek alabilecekleri merkezlerin olmaması LGBTT Mülteciler için
kente uyum sürecini zorlaştırmakla beraber sorunlarını çözümsüz bir hale
getirmektedir. LGBTT mülteciler, mültecilik alanında çalışan derneklerin
sadece BMMYK süreçlerinde değil aynı zamanda Polis başta olmak üzere
yerel kurumlarla ve stk’larla ilişkilerinde yönlendirici ve kolaylaştırıcı bir rol
üstlenmelerini bekliyorlar.
Türkiye’de eşcinsel derneklerin vereceği her türlü sosyal desteğe
ihtiyaçları
olduklarını
söylüyorlar.
Eşcinsel
derneklerin
Türkiye’de
yaşadıkları sorunların önlenmesi açısından önemli bir işlevleri olacağını
belirttiler.
“İlk geldiğinde kimseyi tanımıyordum.
X’ye
geldim
ve
polise
başvurdum. Evden dışarıya çıkmıyorum. Evden çıkmadığım için her hangi
bir sorun yaşamıyorum. Alışverişi arkadaşlarım yapıyor. Gey arkadaşlarla
aynı evi paylaşıyorum, param olmadığı için temizlik yemek gibi işleri
yapıyorum bunun karşılığında kira ödemiyorum. İlk geldiğimde faturaların
ödenmesine katılıyordum. Artık ancak param kalmadı. Arkadaşlarım çok
yardımcı oldu ve bana sürekli destek oluyorlar.
Geylerle birlikte yaşıyorum, lezbiyen bir arkadaşım yok. Ailemi çok
özlüyorum. Türkiye’den bir an önce gitmek ve öğrenim hayatıma devam
etmek istiyorum.”
Ön görüşme tarihlerin çok ileri bir tarih verilmesinden dolayı
rahatsızlar. Bu süreç içerisinde ne yapacaklarını ve yaşamlarını nasıl
devam ettireceklerini bilmiyorlar. BMMYK’daki dosyalarının bir an önce
belli
olması
durumunda
her
türlü
zorluğa
katlanabileceklerini
dile
getirdiler. BMMYK’nın yoğun bir çalışma takvimi olduğunu ancak ön
görüşme ve görüşmeler için standart bir tarih geliştirildiğinde kendilerini
Ülkesi belli olan mülteciler, ülkeleri belli olduktan sonra sürecin nasıl
gelişeceğini
bilmediklerini
dile
getirdiler.
Özellikle
büyükelçiliklerde
görüşebilecekleri birini bulmakta zorluk çektiklerini dile getirdiler. Bu
süreçte özellikle dosyalarını stk’ların takip edebileceğini ve büyükelçiliklerle
mülteciler arasında stk’ların köprü olabileceğini dile getirdiler.
Yersiz Yurtsuz Eşcinseller
daha iyi hissedeceklerini ve umutsuzluğa kapılmayacaklarını dile getirdiler.
101
VII. BÖLÜM
SONUÇ
Türkiye Cumhuriyeti, taraf olduğu ve ulusal hukukun bir parçası
haline
getirdiği
Birleşmiş
Milletler
Ekonomik
ve
Sosyal
Haklar
Sözleşmesinin, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gereklerini yaparak insan hakları
alanında gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Bunun için;
• Yeni Anayasa’nın eşitliği düzenleyen maddesine cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği ayrımcılığı eklenmelidir.
• Avrupa İnsan Haklarına Sözleşmesine ek 12 No’lu protokol
onaylanmalıdır.
• Ayrımcılığın önlenmesi ile ilgili bir yasa kabul edilmelidir. Ancak,
değişik
biçimlerini
kapsayıcı,
değişik
konularda
yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
• Hukuk sisteminde ayrımcılık yasağını düzenleyen maddelere cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri eklenmeli, doğrudan, dolaylı ayrımcılık
ve taciz tanımları yapmalıdır.
• Türk Ceza Hukuku kapsamında nefret suçları tanımlanmalı ve
LGBTT bireylere yönelik bu motivasyonla işlenen suçlar cezalandırılmalıdır.
Bu konuda istatistiksel çalışma yapılmalıdır.
• LGBTT bireyleri suçları olmadığı halde suçlu konumuna getirerek
homofobik
ve
ayrımcı
uygulamalara
yol
açan
“genel
ahlak”,
“müstehcenlik”, “teşhircilik”, “doğal olmayan cinsel ilişki” gibi kavramlar
net bir şekilde açıklanmalı ve LGBTT varoluşların cezalandırılmasına son
verilmelidir. Benzer muğlâk ifadeler sebebiyle LGBTT bireylerin düşünce,
ifade
ve
örgütlenme
özgürlüklerini
kısıtlamaya
yönelik
yapılan
düzenlemelere son verilmelidir. LGBTT bireylerin insan hakları alanında
örgütlenmeleri desteklenmelidir.
• İnsan Haklarını ilgilendiren her konuda ve bilhassa ayrımcılığın
önlenmesini konu alan düzenlemeleri yaparken, Birleşmiş Milletler, Avrupa
Sonuç
ayrımcılığın önlenmesine ilişkin yasal önlemler bununla sınırlı kalmamalı,
ayrımcılığın
103
Konseyi ve Avrupa Birliği’nin ilgili birimlerinden görüş alınmalıdır. Tüm bu
çalışmaları insan hakları örgütleri, kadınların insan hakları alanında çalışan
örgütler
ve
LGBTT
örgütleri
ile
işbirliği
içinde
hareket
ederek
gerçekleştirmelidir.
• Ayrımcılığın ortaya çıkarılmasına yardımcı olacak istatistiksel
çalışmalar yapılmalıdır.
• Adil yargılanma sürecinin gerçekleşmesi için, kolluk kuvvetlerine
ve yargı organlarının mensuplarına yönelik homofobi, transfobi, ayrımcılık
temalı insan hakları eğitimleri düzenlenmelidir. Bu eğitimler için sivil
toplum örgütleri ile işbirliği içinde hareket edilmelidir.
• Cezaevi rejimi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği itibariyle
düzenlenmeli, izolasyon sona erdirilmelidir.
• Mülteci bireylerin hakları anayasal güvence altına alınmalı, LGBT
Sonuç
mülteci bireyler için özel düzenlemeler getirilmelidir.
104
EK1
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından yazılı
olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Son dönemde lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel yurttaşlarımıza
karşı artan baskı ve saldırılar gerçekleşmektedir. Toplumsal algıda ve idari
birimler nezdinde bu yurttaşlarımıza yönelik olarak gelişen olumsuz algı ve
uygulamalar ise farklı cinsel kimlik ve yönelimlerin kendini özgürce ifade etmesi
önünde büyük engel oluşturmaktadır.
1.
2.
Lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel yurttaşlarımızın
ayrımcılığa uğramadan çalışma ve barınma hakkına kavuşması, yaşamın
her alanında kendini var edebilmesinin önünü açacak yasal güvenceler
getirilmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel yurttaşlarımıza yönelik kimi zaman onların hayatına kasteden- toplumsal alandaki olumsuz algı ve
ayrımcı uygulamaların değiştirilmesine yönelik düzenlemeler gündeminizde
midir?
3. Lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel yurttaşlarımıza yönelik
şiddet uygulayanların hafifletici sebeplerin varlığından kaynaklı ceza
indiriminden yararlanmaması için nasıl adımlar atmayı düşünüyorsunuz?
105
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İlgi:
a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 01/05/2008 tarihli ve
A.01.0.GNS.0. 10.00.02-5674 sayılı yazı,
b) 15/05/2008 tarihli ve 1287/726 sayılı yazı.
ilgi (a) yazınız ekinde alınan, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
tarafından Bakanlığımıza yöneltilip yazılı olarak cevaplandırılması istenilen
7/3103 Esas No.lu soru önergesine ilişkin cevaba esas teşkil edecek bilgilerin
derlenebilmesi için ilgi (b) yazımızla ek süre istenilmiş olup, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 99. maddesi uyarınca hazırlanan cevap örneği iki
nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
106
EK:
Soru önergesi cevabı (2 adet)
DAĞITIM:
Gereği:
TBMM Başkanlığına
Bilgi:
Başbakanlığa
Sayın Sebahat TUNCEL
İstanbul Milletvekili
T.B.M.M.
Bakanlığımıza yöneltilip yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/3103 Esas
No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda sunulmuştur.
Anayasanın "Kanun önünde eşitlik" kenar başlıklı 10. maddesinde;
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu
hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket
etmek zorundadırlar.";
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun;
"Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" kenar başlıklı 3. maddesinde;
"(1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik
tedbirine hükmolunur.
(2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet,
renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefî inanç, millî veya sosyal
köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumlan yönünden ayrım yapılamaz ve
hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.";
"insanlığa karşı suçlar" kenar başlıklı 77. maddesinde;
"(1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir
kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç
oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tâbi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma. h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi hâlinde, fail hakkında
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi
hâlinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci
fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama
suçlan açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine
hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.";
107
"Ayırımcılık" kenar başlıklı 122. maddesinde;
108
"(1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin
icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya
alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti
yapmayı reddeden,
c)
Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,
Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.";
Hükümlerinin yer aldığı malûmlarıdır.
Yukarıda yazılı hükümler çerçevesinde herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir. Bu düzenlemelere göre ayrımcılığın her türü yasaklanmış olduğundan,
bu aşamada, soru önergesinde belirtilen hususlarla ilgili olarak Bakanlığımızda
herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
EK 2
Yogyakarta İlkeleri:∗
İlke 1: Evrensel Olarak Tanınmış İnsan Haklarından
Yararlanma Hakkı
Tüm insanlar onur ve haklar bakımından eşit ve özgür doğarlar.
Cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan tüm insanlar bütün
insan haklarından tam bir şekilde yararlanma hakkına sahiptir.
İlke 2: Eşitlik ve Ayrımcılığa Uğramama Hakkı
Herkes cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği temelinde
herhangi bir ayrımcılığa uğramaksızın tüm insan haklarından eşit şekilde
yararlanma hakkına sahiptir. Herkes başka bir insan hakkının kullanılıp
kullanılmamasını da etkileyecek herhangi bir ayrımcılık olmaksızın kanun
önünde eşittir ve kanunlar tarafından eşit şekilde korunur. Kanunlar her
türlü ayrımcılığı yasaklamalıdır ve herkesin ayrımcılığa karşı etkili ve eşit
şekilde korunmasını garanti altına almalıdır.
Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği temelindeki ayrımcılık
kanun önünde eşitliği ya da kanunların eşit korumasından ya da tüm insan
hakları ve temel özgürlüklerden eşit şekilde yararlanılmasından ya da
kullanılmasından ya da tanınmasını hükümsüz kılacak ya da zayıflatacak
etki ya da amaçla cinsel yönelim ya da toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen herhangi bir ayırt etme, mahrum bırakma, kısıtlama ya da
taraflı davranmayı içerir.
İlke 3: Kanun Önünde Tanınma Hakkı
Herkesin, her nerede olursa olsun, kanun önünde kişi olarak
tanınma hakkı vardır. Cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı
olan kişiler her türlü biçimde hukuki işlemlerde bulunabilir. Herkes cinsel
yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğini kendi kendine belirlemesi kendi
kişiliğinin dâhili bir parçası ve özgür iradesinin, onurunun ve özgürlüğünün
en temel biçimidir. Hiç kimse kendi toplumsal cinsiyet kimliğinin yasal
olarak
∗
tanınması
için
bir
zorunluluk
olarak,
bu çeviri İnsan Hakları Gündemi Derneği tarafından yapılmıştır.
cinsiyet
değiştirme
109
operasyonu, kısırlaştırma ya da hormonal tedavi dâhil olmak üzere tıbbi
işlemlere tabi tutulamaz. Evlilik ebeveynlik gibi hiçbir statü, bir kişinin
toplumsal cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınmasını önlemeye yönelik
kullanılamaz. Hiç kimse kendi cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet
kimliğini gizlemesi, sindirmesi ya da inkâr etmesi yönünde baskıya maruz
bırakılamaz.
İlke 4: Yaşam Hakkı
Herkes yaşam hakkına sahiptir. Hiç kimse cinsel yönelimini ve
toplumsal cinsiyet kimliğine atıfta bulunmayı da içerecek şekilde keyfi
olarak yaşam hakkından yoksun bırakılamaz. Reşit olanlar ya da cinsel
yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan kişiler arasındaki
karşılıklı rıza ile gerçekleşen cinsel faaliyetlere dayanılarak hiç kimseye
idam cezası verilenemez.
İlke 5: Kişi Güvenliği Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkes kişi güvenliği ve devlet görevlileri ya da herhangi bir birey ya da
grup
tarafından
gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediğine
bakılmaksızın
şiddete, vücudunun zarar görmesine karşı Devlet tarafından korunma
hakkına sahiptir.
İlke 6: Özel Yaşam Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkes, kendi aile hayatı, evi ya da haberleşmesi kadar kendi onur ve
itibarına karşı hukuk dışı saldırılardan korunmayı da içerecek şekilde, keyfi
110
ya da hukuk dışı müdahaleler olmaksızın özel yaşam hakkına sahiptir. Özel
yaşam hakkı, genel olarak birinin hem kendi vücuduyla hem de bir
başkasıyla cinsel ve diğer ilişkilerle ilgili seçimlerde bulunması ve karar
vermesi kadar cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili
bilgileri açıklaması ya da açıklamamasına yönelik seçimde bulunmasını da
içerir.
İlke 7: Özgürlük Hakkı: Özgürlüğünden Keyfi Olarak Yoksun
Bırakılmamak
Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz ya da gözaltına alınamaz.
Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine dayanılarak gerçekleşen
tutuklama ya da gözaltılar bir mahkeme emrine ya da diğer usullere göre
uygun olup olmadığına bakılmaksızın keyfidir. Cinsel yönelimini ve
toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın herkese, eşitlik ilkesi temelinde,
tutuklanmasını gerekli kılan sebepler ve kendisine yöneltilen her türlü
suçlamalar en kısa zamanda bildirilir, herhangi bir suçlama olsa da olmasa
da hemen bir yargıç veya adli fonksiyon yapmaya kanunla yetkili kılınmış
diğer bir görevli önüne çıkarılır.
İlke 8: Adil Yargılanma Hakkı
Herkes cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği temelinde
önyargı ya da ayrımcılık olmaksızın, hukuki bir davada ve kendisine karşı
yapılan herhangi bir suçlamada kendi haklarının ve sorumluluklarının
belirlendiği, hukuken kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından adil ve kamuya açık bir şekilde yargılanma hakkına sahiptir.
İlke 9: Gözaltındayken İnsanca Muamele Hakkı
Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, insani muamele ve insanın
doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir.
Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği insanlık onurunun dâhili bir
parçasıdır.
İlke 10- İşkence, Kötü-muamele, İnsanlık dışı, Aşağılayıcı ve
Diğer Zalimane Ceza veya Davranışa Uğramama Hakkı
Herkes cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili nedenler
dâhil olmak üzere,
işkence, kötü-muamele, insanlık dışı, aşağılayıcı ve
diğer zalimane ceza veya davranışa uğramama hakkına sahiptir.
İlke 11: İnsan Ticareti ve Satışı ve Sömürüsünün Tüm
Biçimlerinden Korunma Hakkı
Herkes sömürünün tüm biçimlerinden ve insan ticareti ve satışından
korunma hakkına sahiptir. Herkesin insan ticareti, satışı ve gerçek ya da
fark edilen cinsel yönelim ya da toplumsal cinsiyet kimliği zemininde cinsel
sömürüyü de içeren ancak bununla sınırlı olmayan bütün sömürü
biçimlerinden korunma hakkı vardır. İnsan ticaretinin önlenmesine yönelik
tasarlanan önlemler, gerçek ya da fark edilen cinsel yönelim ya da
toplumsal
cinsiyet
temellenen
kimliği
ayrımcılığın
ya
ve
da
diğer
eşitsizliğin
kimliklerin
farklı
ifadesi
biçimlerini
de
üzerinde
içeren,
hassasiyeti arttıran faktörlere işaret etmelidir. Böylesi önlemler insan
ticareti riski altında bulunanların insan haklarıyla tutarsız olmamalıdır.
İlke 12: Çalışma Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen herhangi bir ayrımcılık olmaksızın, işsizliğe karşı korunmaya,
adil ve elverişli çalışma koşullarına, uygun ve üretici bir işte çalışmaya
hakkı vardır.
İlke
13:
Sosyal
Güvenlik
Önlemlerinden Yararlanma Hakkı
ve
Diğer
Sosyal
Koruma
111
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen herhangi bir ayrımcılık olmaksızın, sosyal güvenlik ve diğer
sosyal koruma önlenmelerinden yararlanma hakkı vardır.
İlke 14: Yeterli Bir Yaşam Standardı Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen herhangi bir ayrımcılık olmaksızın, yeterli beslenme, güvenli su
içme, yeterli sağlık ve giyinme ve yaşama koşullarının sürekli olarak
geliştirilmesini de içerecek şekilde yeterli bir yaşam standardına hakkı
vardır.
İlke 15: Yeterli Barınma Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen herhangi bir ayrımcılık olmaksızın, zorla tahliye ettirmelerden
korunmak dâhil olmak üzere, yeterli barınma hakkı vardır.
İlke 16: Eğitim Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği göz önüne
alınmaksızın ve bu nedenle kaynaklanan herhangi bir ayrımcılık olmaksızın
eğitim hakkı vardır.
İlke 17: Yüksek Standartlarda Ulaşılabilir Sağlık Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen
herhangi
bir
ayrımcılık
olmaksızın
yüksek
standartlarda
erişilebilir fiziksel ve zihinsek sağlık hakkı vardır. Cinsel ve üreme sağlığı
bu hakkın en temel yönüdür.
112
İlke 18: Tıbbi Suiistimallerden Korunma Hakkı
Hiç
kimse
cinsel
önelimi
ya
da
toplumsal
cinsiyet
kimliğine
dayanılarak tıbbi ya da psikolojik muayenenin, işlemin, testin herhangi bir
biçimine zorla tabii tutulamaz ya da bir tıp merkezinde zorla hapsedilmez.
Karşıt herhangi bir sınıflandırmaya rağmen, kişinin cinsel yönelimi ya da
toplumsal cinsiyet kimliği, kendi içinde ve kendine ait medikal durumlar
değildir ve bunlar tedavi edilemez, iyileştirilemez ya da bastırılamaz.
İlke 19: İfade ve Görüş Özgürlüğü Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkesin ifade ve görüş özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak sınırlara
bakmaksızın ve herhangi bir medya yoluyla insan hakları, cinsel yönelim
ve toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili olanlar dâhil olmak üzere, bilgiyi ve
tüm düşünceleri araştırmak, elde etmek ve vermek kadar kimliğini ya da
kişiliğini konuşma, davranış, giyim, bedensel özellikler, isim seçimi ya da
diğer yöntemler yoluyla ifade etmeyi de içerir.
İlke
20:
Barışçıl
Bir
Şekilde
Toplanma
ve
Örgütlenme
Özgürlüğü Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkesin, barışçıl bir şekilde gösteriler yapmak dâhil olmak üzere, barışçıl
bir şekilde toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne hakkı vardır. İnsanlar
cinsel yönelime veya toplumsal cinsiyet kimliğine dayanan dernekleri ve
farklı cinsel yönelime ya da toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişilere ya
da kişilerle ilgili bilgi veren, onların arasındaki iletişimi kolaylaştıran ya da
haklarını
savunan
dernekleri,
ayrımcılık
olmaksızın,
kurabilirler
ve
tanıyabilirler.
İlke 21: Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Cinsel yönelim
ya da toplumsal cinsiyet kimliğine dayanan ayrımcı ya da kanunun eşit
korumasını reddeden kanunları, politikaları ya da pratikleri haklı çıkarmaya
yönelik Devlet tarafından yapılan zorlamalar bu haklar kapsamında
değildir.
İlke 22: Hareket Özgürlüğü Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkesin bir devletin içinde hukuka uygun bir şekilde hareket ve ikame
etme hakkı vardır. Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği bir kişinin
kendi devleti dâhil olmak üzere bir devlete girişi, çıkışı ya da geri
gönderilmesini sınırlamaya ya da engellemeye yönelik asla kullanılamaz.
İlke 23: Sığınma Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili
zulümler dâhil olmak üzere zulüm altında bir başka ülkeye sığınma hakkı
vardır. Bir devlet bir kişiyi cinsel yönelim ya da toplumsal cinsiyet
kimliğine dayanarak, işkence, zulüm ya da diğer herhangi bir zalimane,
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezalandırmaya maruz kalma
tehlikesinin bulunduğa dair sağlam bir nedenin olduğu herhangi bir devlete
geri gönderemez, sınır dışı edemez ya da iade edemez.
İlke 24: Aile Kurma Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkesin aile kurma hakkı vardır. Aileler farklı biçimlerde kurulabilir. Hiçbir
aile cinsel yönelimini ya da toplumsal cinsiyet kimliğine dayanılarak
ayrımcılığa maruz bırakılamaz.
İlke 25: Kamusal Yaşama Katılma Hakkı
113
Her yurttaşın cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine dayanan
bir
ayrımcılık
olmaksızın,
kendi
refahını
ilgilendiren
politikaların
belirlenmesine doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığıyla
katılma hakkı dâhil olmak üzere,
kamusal konularla ilgili süreçlere
katılmaya ve askeri ve polis hizmetleri de dâhil olmak üzere, kamu
hizmetlerinden ve istihdamından eşit olarak yararlanmaya hakkı vardır.
İlke 26: Kültürel Yaşama Katılma Hakkı
Cinsel yönelimini ve toplumsal cinsiyet kimliğine bakılmaksızın
herkesin kültürel yaşama özgürce katılmaya ve cinsel yönelim ve
toplumsal cinsiyet kimliği farklılıklarını kültürel katılım yoluyla ifade
etmeye hakkı vardır.
İlke 27: İnsan Haklarını Yaygınlaştırma Hakkı
Herkesin cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde
temellenen herhangi
bir
ayrımcılık
olmaksızın
bireysel
olarak
veya
başkalarıyla birlikte ulusal ve uluslar arası düzeyde insan haklarını
yaygınlaştırmaya ve korumaya hakkı vardır. Bu hak yeni insan hakları
kurallarının
tartışılması
ve
geliştirilmesi
ve
kabul
edilmiş
olanların
savunulması kadar cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan
kişilerin
haklarının
korunmasını
ve
yaygınlaştırılmasına
yönelik
gerçekleştirilen faaliyetleri de içerir.
İlke 28: Etkili Bir Giderim ve Tazminat Hakkı
İnsan hakları ihlalinin mağduru olan herkes, cinsel yönelim veya
toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde temellenen ihlaller dâhil olmak üzere,
114
etkili, yeterli ve uygun giderim elde etme hakkına sahiptir. Cinsel yönelimi
ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan kişilerin yeterli bir şekilde
gelişmelerini temin etmek ya da koşullarını iyileştirmek amacıyla alınacak
önlemler etkili giderim ve tazminat elde etme hakkının dâhili bir
parçasıdır.
İlke 29: Sorumluluk
Cinsel yönelim ya da toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili insan hakları
ihlallerinden sorunlu olanlar için cezasızlık olmamalıdır. Bu ilkelerde
öngörülen haklar dâhil olmak üzere insan haklarını ihlal eden herkes,
devlet görevlileri tarafından gerçekleştirilsin ya da gerçekleştirilmesin ihlal
nedeniyle doğrudan ya da dolaylı bir şekilde sorumluluk sahibidir, ihlalin
ciddiyetiyle orantılı bir biçimde kendi eylemlerinden sorumlu tutulur.
EK3
LGBTT’lerin İnsan Haklarına Yönelik BM Bildirisi 1
İnsan hakları, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ile ilgili bu
bildiriyi, (*)2 adına sunmaktan şeref duyuyoruz:
1. Altmışıncı yıldönümü bu sene kutlanan ve 1. maddesi “Bütün
insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar” beyanında
bulunan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kutsal bir yere sahip
olan insan haklarının evrenselliği ilkesini onaylıyoruz.
2. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2. maddesi, Ekonomik,
Kültürel ve Sosyal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 2. maddesi ile Siyasi
ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 26. maddesinde yer aldığı
üzere, herkesin, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi düşünce, milli ya da
toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer bir statü sebebiyle hiçbir
ayrıma
maruz
kalmadan
her
türlü
insan
hakkından
yararlanması
gerektiğini onaylıyoruz.
3. Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği gözetmeksizin insan
haklarının her insana eşit şekilde verilmesi gerektiği fikrini doğuran eşit
muamele ilkesini onaylıyoruz.
4. İnsan hakları ve cinsel yönelim ile toplumsal cinsiyete dayalı
temel
özgürlüklerin
ihlalleri
noktasında,
son
derece
derin
endişe
duymaktayız.
5. Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimlikleri dolayısıyla,
dünyanın her ülkesinde, şiddet, ayrımcılık, dışlanma, stigmatizasyon ve
önyargının bireylere yöneltilmesi ve bu uygulamaların kötü muameleye
maruz kalanların bütünlüğü ve saygınlığına zarar vermesi dolayısıyla
tedirginiz.
1
2
Bu çeviri Kemal Ördek tarafından yapılmıştır.
Arnavutluk, Andora, Arjantin, Ermenistan, Avustralya, Avusturya, Belçika, Bolivya, BosnaHersek, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Yeşilburun Adaları (Cape Verde), Orta Afrika
Cumhuriyeti, Şili, Kolombiya, Hırvatistan, Küba, Kıbrıs Cumhuriyeti, Danimarka, Ekvador,
Estonya, Finlandiya, Fransa, Gabon, Gürcistan, Almanya, Yunanistan, Guinea Bissau,
Macaristan, İzlanda, İrlanda, İsrail, İtalya, Japonya, Letonya, Liechtenstein, Litvanya,
Lüksemburg, Malta, Mauritus, Meksika, Karadağ, Nepal, Hollanda, Yeni Zellanda, Nikaragua,
Norveç, Paraguay, Polonya, Portekiz, Romanya, San Marino, Sao Tome ve Principe Demokratik
Cumhuriyeti, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, Makedonya, Doğu Timor,
Birleşik Krallık, Uruguay, Venezuella.
115
6. Nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, cinsel yönelim ve toplumsal
cinsiyet kimliği dolayısıyla karşılaşılan insan hakları ihlallerini, özellikle bu
sebeplerle gerçekleşen idam cezalarını, hukuk dışı, kestirme ya da keyfi
cezaları, işkence ve diğer insanlık dışı, zalim ve küçük düşürücü uygulama
ya da cezaları, keyfi tutuklama ya da gözaltılar ile sağlık hakkını da
içerecek şekilde ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan mahrum bırakma
durumlarını açık bir dille kınıyoruz.
7.
2006’da,
54
ülkenin
imzaladığı,
İnsan
Hakları
Komisyonu
Başkanı’nın makul bir tarihte toplanacak olan komisyona, bu insan hakları
ihlallerini tartışma şansını vermesini dileyen bildirisini hatırlatıyoruz.
8. İnsan Hakları Komisyonu ve Antlaşma organlarının prosedürleri
tarafından bu konuya yönelik harcanan dikkati takdir ediyor ve cinsel
yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği kaynaklı hak ihlallerinine yönelik
çabalarına vekaletleri altındaki kurumlarla devam etmeleri konusunda
kendilerine desteklerimizi sunuyoruz.
9. Amerikan Devletleri Organizasyonu Genel Kurulu’nun 3 Haziran
2008 tarihli 38. oturumunda “İnsan Hakları, Cinsel Yönelim ve Toplumsal
116
Cinsiyet Kimliği” konusunda aldığı 2435 sayılı (XXXVIII-O/08) kararı
memnuniyetle karşılıyoruz.
10.
Bütün
mekanizmalarını,
devletler
cinsel
ve
yönelim
ilgili
ve
uluslararası
toplumsal
insan
hakları
cinsiyet
kimliği
gözetmeksizin, bütün insanların insan haklarını ilerletme ve koruma
konusunu üstlenmeye davet ediyoruz.
11. Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğinin hiçbir koşulda
cezai işlemler, özellikle gözaltı, tutuklama ve alıkoymalar için kaynak
oluşturmaması amacıyla, özellikle yasama ve yürütme noktasında gerekli
bütün tedbirleri almayı garantiye almaları için bütün devletlere ısrar
ediyoruz
12. Cinsel yönelim ve toplumal cinsiyet kimliği temelli insan hakları
ihlallerinin araştırılmasını, faillerin sorumlu tutulmasını ve adalet önüne
çıkarılmasını garanti altına almaları için bütün devletlere ısrar ediyoruz.
13. İnsan hakları savunucularına yeterli korumayı sağlamaları ve
onların insan
hakları, cinsel
yönelim
ve
toplumsal
cinsiyet
kimliği
konusunda yaptıkları çalışmalar karşısındaki engelleri ortadan kaldırmayı
güvence altına almaları konusunda bütün devletlere ısrar ediyoruz.
Download