Sadettin ÖZÇELİK, Dede Korkut Metinleri Üzerinde Tespitler

advertisement
Türk Dünyası Đncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies,
Cilt: IX, Sayı 2, Sayfa: 155-164, ĐZMĐR 2009.
DEDE KORKUT METĐNLERĐ ÜZERĐNDE TESPĐTLER (2)
The New Corrections On Dede Korkut Manuscripties
Sadettin ÖZÇELĐK•
Özet
Bu makalede, Dede Korkut metinlerinde yanlış okunmuş veya yanlış
anlamlandırılmış bazı kelimelerle ilgili yeni düzeltmeler ve bazı tespitler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Dede Korkut, yanlış okumalar, yanlış anlamlandırmalar,
düzeltmeler ve tespitler.
Abstract
In this article it is discussed that corrections of some words or structures which
were reading by mistake or missing and relatied to reading and meaning in Dede Korkut.
Key Words: Dede Korkut, wrong or missing word, correction, reading and to give
meaning.
Drs.4a.6 (ME 4.6) Soylamada eksiklik
“Śarp yörügen ėaŜılıė ata nā-merd yigit yine bilmez,
binince binmese y÷g
Çalup keser uz ėılıcı muĥannatlar
çalınca çalsa y÷g.
Çala bilen yigide oėıla ėılıcdan bir çomaė y÷g.”
Yukarıdaki metin Dede Korkut’un giriş bölümündeki soylamalardan birinde geçer. Metinde altı
çizili cümlede bir eksiklik olduğu anlaşılıyor. Önce araştırıcıların bu cümleyi okuyuşlarını görelim:
Ergin: “Çalup keser öz ėılıcı muħannetler çalınca çalmasa yig.”
Gökyay: “Çalup keser öz kılıcı muħannesler çalınca çalmasa yeg.”
Tezcan: “Çalub keser uz ėılıcı muħannatlar çalınca çalmasa y÷g.”
Özçelik: “Çalup keser uz ėılıcı muħannatlar çalınca çal[ma]sa y÷g.”
Bence araştırmacıların bu cümlede çalsa fiilini çalmasa şeklinde okuyarak yaptıkları tamir doğru
fakat eksik bir tamirdir. Cümlenin tamiri kendisinden önceki cümlenin kuruluşu dikkate alınarak
yapılmalı ve şöyle olmalıdır:
“Śarp yörügen ėaŜılıė ata nā-merd yigit yine bilmez,
binince binmese y÷g
Çalup keser uz ėılıcı muĥannatlar [çala bilmez]
çalınca çal[ma]sa y÷g.
Not: Bu düzeltme Vatikan 59a.9 için de geçerlidir.
•
Prof. Dr., Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, sozcelik@dicle.edu.tr
155
Sadettin Özçelik
Drs.7b.13 (ME 11.13) alçak: aşağı, rütbece aşağıda olan
“Benden alcaė gişileri aā otaāa ėızıl otaāa ėondurdı, benüm śuçum ne oldıkim ėara otaāa
ėondurdı?”
Ergin, yukarıdaki cümlede geçen alçak kelimesinin anlamını “alçak, alçak yer” (DKKII: 12);
Gökyay, “alçak, basık, aşağı, pes, pis, deni, hakir, aşağılık” (DKK: 162) şeklinde vermiştir.
Bu anlamlar cümleye uygun düşmüyor. Nitekim, aynı araştırmacılar cümleyi bu eksikliği
giderecek şekilde tercüme etmişlerdir: Ergin, cümleyi “…benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa
kondurdu…” (1971: 9) şeklinde tercüme etmiştir. Gökyay da alçak kelimesini Ergin gibi aşağı şeklinde
tercüme etmiştir: “Benden aşağı kişileri ak otağa, kızıl otağa kondurdu…” (1995: 31).
Ergin ve Gökyay cümleleri doğru tercüme etmelerine rağmen söz dizinlerindeki anlam eksik
kalmıştır. Cümlede geçen alçak kelimesinin ‘aşağı, rütbece aşağıda olan’ anlamına kullanıldığı açıktır.
Drs.8a.11 (ME 12.11) Ėadunum, v÷regüm, dölegüm
“Berü gelgil, başum baħtı, ÷vüm taħtı!
övden çıėup yöriyende selvi boylum,
Ŧopuāında śarmaşanda ėara śaçlum,
Ėurlu yaya beŋzer çatma ėaşlum,
Ėoşa badem śıāmayan ŧar aāızlum,
Güz (11) almasına beŋzer al yaŋaėlum,
⟨β Ėadunum ⟨⋅  v÷regüm ⟨¬⇔ dölegüm!
Görürmisin neler oldı?”
Yukarıda metindeki yazılışları gösterilen üç kelime araştırmacılar tarafından farklı şekillerde
okunmuş veya anlamlandırılmıştır.
Ergin, kelimeleri “Kavunum viregüm düvlegüm” okumuş ve “Kavunum yemişim düvleğim”
(1971: 10) şeklinde tercüme etmiştir. Sözlükte ise kelimelere “düvlek kavun, ham kavun, kelek” (DKKII:
101), “kavun kavun” (DKKII: 175), “virek kavun?” (DKKII: 314) anlamlarını vermiştir.
Gökyay, kelimeleri önce “Kadunum, veregüm, dölügüm” (DKK: 5.17) diye okumuş, daha sonra
bu okuyuşu “Kadunum, diregüm, döleğim” (DKK: 339) olarak düzeltmiş ve “Kadınım, direğim,
döleğim” (1995: 32) şeklinde tercüme etmiştir. Gökyay ayrıca tercümesindeki dipnotta dölek kelimesi
için “ağırbaşlı, yumuşak başlı, sakin, itaatli, vakarlı Çok döl veren, çok doğuran” (1995: 173)
anlamlarını vermiştir.
Tezcan, kelimeleri “Ėadunum, zįregüm, dölegüm!” okumuş ve yazdığı notta ikinci kelime için
“Yazılışı ⟨⋅  olan sözcüğün ⟨⋅  zįregüm yerine yanlış yazılmış olduğunu kabul ediyorum. Fa. Zįrek
‘anlayışlı, hünerli, akıllı’ yazı dilinde olduğu gibi ağızlarda da yaygındır.” (DKON: 71) diyerek Derleme
Sözlüğü’nde kelimenin tespit edilmiş yakın anlamlarına dikkat çekmiştir. Tezcan, üçüncü kelime için
şöyle der: “Buradaki dölek de ‘temkinli’ anlamındadır; TarS. 1231’de verilen öteki anlamları: ‘mutemet,
dürüst, temkinli, vekarlı, sakin, itaatli, edepli’; DerS. 1577 dölek ‘uslu, terbiyeli, ağırbaşlı’; ‘uyanık,
dikkatli, uysal, eli işe yatkın, dürüst, ciddi, mert’, 1578 ‘boyu bosu güzel olan.” (DKON: 71).
Ben, kelimeleri Tezcan gibi okumuş ve Tezcan’ın notuna gönderme yapmıştım (Özçelik 2005:
346). Şimdi her kelimeyi birer başlıkta ele alarak düşüncelerimi ve yeni okuyuşumu belirteceğim:
1. ėavunum ⟨β → ėadunum ⟨ β
156
Dede Korkut Metinleri Üzerinde Tespitler (2)
Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü gibi kelime ‘ėavunum’ ve ‘ėadunum’ olmak üzere iki
şekilde okunmuş ve anlamlandırılmıştır.
Ben, kelimenin metinde yanlış yazılmış olduğunu ⟨ β ‘ėadunum’ şeklinde yazılması
gerektiğini düşünüyorum. Dede Korkut’un başka yerlerinde geçen ‘ėadun’ kelimesinin örnekleri ve
metindeki yazılışları şöyledir:
Drs.16a.4: ėadunum ⟨ β
Drs.70a.12: ėadun  β
Drs.89b.6: ėadun  β
Drs.70a.1: ėadun  β
Yukarıdaki ilk üç örnekte ( β) ünlüler gösterilmiştir. Bu durum bize Drs.8a.11’de dal ( )
yerine vav () yazılmış olduğunu açıkça gösteriyor.
Bu cümle Dirse Han’a aittir ve kendisi bir beydir. Dede Korkut’ta kadun kelimesi bir unvan
olarak sadece beylerin eşleri için kullanılmıştır (bunun için bk. Özçelik 2005: 35-37). Bu nedenle burada
bir beyin eşine kavunum şeklinde seslendiğini düşünmek doğru kabul edilemez. Nitekim kavun kelimesi
Dede Korkut’ta hiç geçmez.
2. ⟨⋅  viregüm, diregüm, zįregüm → v÷regüm; v÷rek: verimli, münbit, doğurgan
Ergin’in kelimeye “virek kavun?” (DKKII: 314) şeklinde anlam vermiş olması, bu konuda
tereddütlü olduğunu gösteriyor. Gökyay’ın ‘diregüm’ (DKK: 339) okuyuşu ise kabul edilemez. Çünkü,
direk Dede Korkut’ta toplam üç yerde geçmiş olup örneklerin hiçbiri eşlerden biri için kullanılmamıştır.
Tezcan ve Özçelik ise yanlış yazılmış düşüncesiyle kelimeyi zįrek okumuşlardır ki bu kelime de Dede
Korkut’ta hiç geçmez.
Türkçede bitek kelimesi verimli anlamındadır. Bundan hareketle v÷rek, “verimli, münbit,
doğurgan” anlamında yorumlanabilir ve bu anlam metnin bütünlüğüne gayet uygun düşer. Konu çocuk
sahibi olup olmamaktır. O halde Dirse Han eşini çok sevdiğinden kendisini doğurgan biri olarak görmek
isteyebilir ve bu psikolojinin etkisinde onu doğurgan olarak niteleyebilir.
3. düvlegüm ⟨¬⇔ → dölegüm; dölek: doğurgan, çok ürün veren, mümbit (tarla)
Ergin’in kelimeyi “düvlek kavun?” şeklinde okuyup anlamlandırması metne uygun düşmüyor.
Diğer araştırmacıların dölek okuyuşları doğru olmalıdır. Ancak dölek için verdikleri anlamlar metne
uygun düşmüyor. Bence kelimenin anlamını doğru tespit etmek için öncelikle burada geçen olayı
özetlemek gerekiyor: Bayındır Han, Oğuz beylerine ziyafet verir ve davetine gelen beylerden oğlu olanı
ak otağa, kızı olanı kızıl otağa oğlu kızı olmayanları ise kara otağa oturtur. Davete katılan Dirse Han,
içinde kara keçe serili kara otağa oturtulur, önüne kara koyun yahnisi getirilir. Bunun sebebini sorunca
kendisine şöyle cevap verilir: “Ħānum, bu gün Bayındır Ħāndan buyruė şöyledür kim: Oālı ėızı olmayanı
Taŋrı teǾālā ėarāayubdur, biz daħı ėarāaruz’ d÷mişdür” (Drs.8a.2-3). Dirse Han, bu cevap üzerine
kalkarak evine gider ve yukarıdaki dizelerle başlayan soylamada önce eşine Bayındır Han’ın davetinde
başından geçenleri özetler, ardından şu dizelerle sözünü sürdürür:
“Sendenmi-dür bendenmi-dür;
Tangrı teǾālā bize bir batman oāul v÷rmez, nedendür?”
Dirse Han’ın soylamada söylediklerinden eşini çok sevdiğini ve kendisinden vazgeçemediğini,
ancak çocuk sahibi olmak istediğini anlıyoruz. Bir kadının en önemli özelliklerinden biri onun
doğurganlığıdır. Bu durumda metinde ⟨¬⇔ şeklinde yazılmış olan kelimeyi “döl: soy, nesep” isim
kökü ile ilişkilendirerek dölek okumak gerekir. Nitekim, Derleme Sözlüğü 1578’de dölek kelimesinin
157
Sadettin Özçelik
Kayseri ve yöresinde “çok ürün veren” anlamında kullanıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca, Dede Korkut’ta
‘döl al-’ deyimi -bir yerde de olsa- geçmektedir:
Drs.31b.6: “Dölin almaėdan śafāŋ varısa, Şökli Melik, ėara gözlü ėızuŋ varısa g÷tür, Ėazana v÷r.
Mere kāfir, senüŋ ėızuŋdan oālı ŧoāsun, siz anı Ėazan Bege ėarįm ėoyasız”
Bu durumda ‘verek dölek’ kelimelerinin birlikte bir ikileme oluşturduğu ve ‘doğurgan’ anlamında
kullanılmış olduğu söylenebilir: Hatunum, doğurganım.
Drs.19b.12, 57a.3, 104b.2 (ME 35.12, 110.3, 205.2) beze miskįn: düşkün yoksul (ikileme)
“Beze miskįn umudı”
Yukarıdaki cümle, Dede Korkut’taki satır ve sayfa numaralarını verdiğim üç yerde geçiyor.
Cümlede geçen “beze miskin”in bir ikileme olduğu anlaşılıyor. Ancak, araştırmacılar bu ikilemeyi söz
dizinlerinde iki ayrı yerde işlemişlerdir. Araştırmacıların Dresden nüshasında geçen örnekleri
anlamlandırılması ve tercümesi şöyledir:
Araştırmacı
Anlam
Tercüme
M. Ergin
“beze (f.) zavallı, miskin, biçare, suçlu, günahlı” (DKKII: “Zavallının
biçarenin
45)
ümidi” (1972: 28, 85,
161)
“miskin (ar. miskįn) miskin, zavallı” (DKKII: 215)
O. Ş. Gökyay
“beze (Fa.) fakir, yoksul, nasipsiz, ümitsiz.” (DKK: 175)
“Yoksul
kimsesizin
umudu” (1995: 42, 74)
“miskin (A.) aslâ bir nesneye malik olmıyan, fakir, kahırlı,
kahra uğramış, zayıf, halsiz, hasta, fakir, zavallı.” (DKK: “Yoksul
güçsüzün
259)
umudu” (1995: 122)
Bu ikileme, Vatikan nüshasında beş yerde geçer. M. S. Kaçalin de Vatikan nüshası üzerine
yaptığı çalışmada (2006) ikilemeleri şöyle okumuş ve sözlükte her iki kelimeyi ayrı madde yaparak
aşağıdaki anlamları vermiştir:
Okuma
Anlam
“beze miskin umudu” (Vat.79b.9-10)
“beze (<Fa. baza) âciz” (KBO: 310)
“beze miskin ümįdi” (Vat.84a.6, 91b.8, 101a.5)
“miskįn: (<Ar. s-k-n) yoksul” (KBO: 323)
Bu durumda araştırmacıların sözlükte kelimelere verdikleri anlamlarla tercümelerinin çeliştiği
açıkça görülüyor. Her iki nüshada ikileme olan bu şeklin söz dizinlerinde “beze miskįn: düşkün yoksul”
şeklinde işlenmesi ve tercümenin buna göre yapılması gerekir.
Drs.29a.5 (ME 54.5) Metinde fazladan yazılmış kelime: b÷li → < >
“Boyı uzun b÷li ince Borla Ĥātūn” → “Boyı uzun b÷li < > Borla Ĥātūn”
158
Dede Korkut Metinleri Üzerinde Tespitler (2)
Bugüne kadar araştırmacılar, yukarıdaki cümlede geçen b÷li kelimesinin önünde yazılmamış bir
sıfat (ince) bulunduğunu düşünerek ‘b÷li ince’ şeklinde tamir ederek okumuşlardır:
“Boyı uzun b÷li [ince] Borla Ĥātūn”
Ancak Borla Hatun’un adı Dede Korkut’ta toplam 13 defa geçer ve 10 örnekte sadece boyı uzun
Borla Hatun şeklinde anılır:
Drs.21a.8: “Ėırė ince b÷llü ėızıyla Boyı uzun Borla Ħatun yesįr g÷tdi.”
Drs.25b.12: “Ėırė ince b÷llü ėızıyıla ĥelālüŋ Boyı uzun Borla Ħatun aālayuban şundan g÷çdi,”
Drs.27b.5: “Boyı uzun Borla Ĥātūnını g÷türüp śaāraė sürdürmek gerek”
Drs.27b.6: “Boyı uzun Borla [Ĥātūn] bunı ÷şitdi, yüregiyile cānına odlar düşdi.”
Drs.28a.4: “Boyı uzun Borla Ĥātūn, oālınuŋ yamacına geldi”
Drs.31a.7: “Ėırė ince b÷llü ėızıla Boyı uzun Borla Ħatunı g÷türmişüz”
Drs.58a.4: “Ėazan Begüŋ ħatunı Boyı uzun Borla [Ħatun] ėaėıdı, eydür”
Drs.69b.4: “Ħān ėızı Boyı uzun Borla Ħatun Ėazanuŋ geldügin ÷şitdi.”
Drs.76a.6: “Meger, ħānum, Boyı uzun Borla Ħatun oālancuāını aŋdı”
Drs.78b.1: “Boyı uzun Borla Ħatun ėara tuāın kāfirüŋ ėılıcladı, y÷re śaldı.”
Diğer üç örnekte ise sadece Borla Hatun şeklinde anılır:
Drs.30b.12: “Ėırė ince b÷llü ėızıla Borla Ħatunı götürübdürürsin,”
Drs.58a.7: “Borla Ħatun eydür”
Drs.59a.9: “Borla Ħatun eydür”
Bu durumda yukarıdaki cümlede üzerinde durduğumuz beli kelimesinin metne fazladan girmiş
olduğu anlaşılıyor ve tamlamanın “Boyı uzun < > Borla Ħatun” şeklinde okunması uygun görünüyor.
Drs.54a.5, 7, 8 (ME 104.5, 7, 8) bulış- fiilinin kullanıldığı anlamlar
“Beyrek adlu bir yigide bulışmaduŋmı?”
Ergin, söz dizininde bulış- fiili için “buluşmak, rastlamak, karşılaşmak” (DKKII: 61) anlamlarını
vermiştir. Gökyay, fiile “karşılaşmak, tesadüf etmek, rastlaşmak, görüşmek, bir araya gelmek” (DKK:
181) anlamlarını vermiştir. Bu anlamların bir kısmı doğrudur ancak verilen anlamlar bütün örnekleri
kapsamamaktadır.
Dede Korkut’ta bulış- fiili toplam altı yerde geçer: Yukarıdaki cümle, aynı soylamada üç defa
geçer ve bu cümlede fiil karşılaşmak anlamında kullanılmıştır. Beyrek’in kız kardeşi, ozan kılığına girmiş
olan ağabeyine “Beyrek adlı bir yiğitle karşılaşmadın mı?” diye soruyor.
Fiilin bir örneği görüş- anlamında kullanılmıştır. Deli Dumrul, eşiyle görüşmek için Azrail’den
şöyle izin ister:
Drs.85a.2: “Ĥasretüm vardur, bulışayım”
Fiilin bir örneği anlatıcı ozan tarafından kavuş- anlamında kullanılmıştır.
Drs.108a.5: “Đki ĥasret birbirine bulışdılar”
Fiilin bir örneği de Basat tarafından çarpış- anlamında kullanılmıştır.
Drs.114a.6: “Begler, ėardaş oārına Depegöz ile bulışuram, ne buyurursız?”
159
Sadettin Özçelik
Bu örnekle ilgili olarak Türkiye Türkçesinde karşılaşma kelimesinin müsabaka anlamında
kullanıldığını da hatırlatmalıyız.
Drs.54b.13 (ME 105.13) virürler, v÷rür[ler] → girür
“Dügünde elüme ėaftan   v÷rür →  ⋅ girür, gerü ėaftanuŋuz v÷reyim”
Bugüne kadar araştırmacılar, yukarıdaki cümlede geçen ve   şeklinde yazılmış olan problem
kelimeyi virürler veya v÷rür[ler] şeklinde tamir ederek okumuştur.
Yukarıdaki cümle, Vatikan 78b.5’te şu şekildedir:
“Dügünde ėaftan elüme girürse, gene ėaftanıŋuzı v÷reyin”
Bu cümlede ele gir- deyiminin ‘elde edilmek’ anlamında kullanıldığı açıkça görülüyor. Deyim
günümüzde Türkiye Türkçesinde ele geç- şeklinde yine ‘elde edilmek’ veya ‘yakalanmak’ anlamlarında
kullanılmaktadır. Buna göre Dresden 54b.13’te geçen bu cümlede de aynı deyim geçmiş olmalı ve tamir
yukarıda gösterilen şekilde yapılmalıdır. Deyimin Dede Korkut’un başka yerlerinde geçen örnekleri de bu
tamirin doğruluğunu gösteriyor:
Drs.52b.2-3: “…bir atdur elüme girdi. öleteyim, śaėlayayım”
Drs.73a.3: “Ėarı düşmen tatar oālı elümüze girmişiken cezāyıla öldürelüm”
Drs.81a.8: “Al ėanatlu ǾAzrāyil menüm elüme girse öldüreydüm”
Drs.81b.3: “men seni g÷ŋ y÷rde isteridüm, ŧar y÷rde eyü elüme girdüŋ olamı?”
Drs.140b.9, 141a.10, 141b.10, 142a.6 ve 142b.2: “Elüŋe girmiş iken, mere kāfir, öldür meni
yitür meni”
Drs.57b.1 (ME 111.1) ėul ėaravaş (ikileme)
“Çetirli otaėmı dilersin, ėul ėaravaşmı dilersin…”
Yukarıdaki cümlede geçen ikilemenin her iki nüshada geçtiği diğer yerler ve kullanılış şekilleri
şöyledir:
Drs.59b.1: “Ħān ėızınuŋ ÷vinde ėul ħalāyıė dükenmiş”
Drs.61a.2: “Ėulum ħalāyıāum, saŋa ėırnaė olsun”
Drs.89a.11: “Ėul ėaravaş g÷türeyim, hüner göstereyim.”
Vat.81b.3: “Ħān ėızınuŋ ÷vinde ėul ėaravaş ėalmayup”
Vat.82b.6: “Ėulum ėalāyıāum, saŋa ėırnaė olsun”
Drs.59b.3 (ME 115.3) ŧırnaė yonuŋ → ŧırnaė yunuŋ
“[Ħān ėızı sensin beli]
Men bu y÷rden g÷deli delü olmış,
(13) san delim aāca ėarlar yaāmış, dize y÷tmiş,
Ħān ėızınuŋ ÷vinde 59b (1) ėul ħalāyıė dükenmiş,
Maşraba almış, śuya varmış,
160
Dede Korkut Metinleri Üzerinde Tespitler (2)
Bileginden (2) on parmaāını śovuė almış,
Ėızıl altun g÷türüŋ, ħān ėızına (3) ŧırnaė ∧ yonuŋ → yunuŋ,
ǾAyb-luca ħān ėızı, ere varmaė Ǿayb olur”
Yukarıdaki soylamanın sonunda geçen ve metindeki yazılışı gösterilen fiil araştırmalarda hep
yon- kökü ile ilgili olarak düşünülmüş ve yonuŋ şeklinde okunmuştur. Fiilin araştırmacılar tarafından
yonuŋ şeklinde okunmasının sebebi önündeki ŧırnaė kelimesi olmalıdır. Fiilin doğru şekilde tespiti için
soylamadaki diğer dizelerin konusuna, söyleniş sebebine bakmak, ne anlam ifade ettiğini bilmek ve
önceki, sonraki olayları hatırlamak gerekiyor. Soylamanın başında Beyrek şöyle diyor:
“Ben buradan gideli fırtına çıkmış,
Çokça karlar yağmış, dize yetmiş,
Han kızının evinde kul hizmetçi kalmamış,
Su testisi almış, suya gitmiş,
Bileğinden on parmağını soğuk almış (üşütmüş)”
Banı Çiçek, oynamaya kalkmadan önce yenlerini çekerek ellerini gizlemiştir. Beyrek, Banı
Çiçek’in bu davranışını -yukarıdaki sözleriyle- üşümüş olmasına bağlayarak yorumlamıştır. Yani aslında
bu davranışı yorumlayarak alttan alttan Banı Çiçek’i eleştirmektedir. Şimdi sormamız gereken soru şudur:
Banı Çiçek oynarken neden ellerini saklamıştır? Bu sorunun cevabı soylamanın hem öncesindeki hem
sonrasındaki olaylarda vardır. Hikayenin başında Beyrek, Banı Çiçek ile at ve ok atma yarışı yapmış,
güreşmiş daha sonra kendisini üç öpüp bir dişlemiş, parmağına nişan yüzüğü geçirmiştir. Oysa Beyrek’in
yüzüğü hala Yalancı oğlu Yaltacuk’a varmak üzere düğünü yapılmakta olan Banı Çiçek’in parmağında
durmaktadır. Banı Çiçek, yüzüğün görünmesini istemediğinden ellerini saklamaktadır. Nitekim Deli ozan
kılığındaki Beyrek, bu soylamadan sonra, Banı Çiçek’in soruları üzerine, başka soylamalar ile bütün olup
bitenleri tek tek sayar, kendisine ait olduğunu söyleyerek Banı Çiçek’ten yüzüğünü ister. Kız, yüzüğün
Beyrek’e ait olmadığını yüzükte nişanlar bulunduğunu söyler ve Beyrek’ten nişanları saymasını ister.
Beyrek de kendisiyle yarıştığını, güreştiğini ve onu öperek parmağına yüzüğü geçirdiğini şöyle söyler:
Drs.60a.6-12: “Alan śabāĥ, ħān ėızı, y÷rümden ŧurmadummı?
Boz ayāıruŋ b÷line binmedümmi?
Senüŋ evüŋ üzerine śıāın g÷yik yıėmadummı?
Sen meni yanuŋa ėıāırmaduŋmı?
Senüŋile meydānda at çapmaduėmı?
Senüŋ atuŋı menüm atum g÷çmedimi?
Oħ atanda men senüŋ oħuŋı yarmadummı?
Güreşde men seni baś[ma]dummı?
Üç öpüp bir dişleyüp
Altun yüzügi barmaāuŋa g÷çürmedümmi?
Sevişdügüŋ Bamsı Beyrek men degülmiyem?”
O halde Beyrek, soylamadaki şu dizelerde ne demek istiyor?
“Ėızıl altun g÷türüŋ, ħān ėızına ŧırnaė yunuŋ,
ǾAyb-luca ħān ėızı, ere varmaė Ǿayb olur”
161
Sadettin Özçelik
Şimdi de şu sorunun cevabını araştırmak gerekiyor: Kızıl altın getirilmesi ile tırnağın yıkanması
arasındaki ilgi nedir? Banı Çiçek neden ayıplıdır, ayıplı şekilde ere varmak ne demektir?
Yukarıda belirttiğim gibi Banı Çiçek’in ayıbı, Beyrek’in takmış olduğu nişan yüzüğü
parmağındayken başka bir erkeğe varacak olmasıdır. Beyrek, bu nedenle Banı Çiçek’in parmağındaki
yüzük durduğu sürece evlenemeyeceğini, yüzüğü çıkarması ve başka bir yüzük takması gerektiğini,
nişanlı bir han kızının başka bir erkekle evlenmeye kalkışmasının ayıp olduğunu söylüyor.
Araştırmacıların fiili yonuŋ şeklinde okumasının sebebi önündeki ŧırnaė kelimesinin
bulunmasıdır. Oysa soylamanın bu kısmı Vatikan 81b.4-5’te şöyle geçer:
“Ėızıl altun g÷türüŋ, barmaė yunayım,
Aė gümüş getürüŋ ŧırnaė yunayım
ǾAyıbluca ħān ėızı, ere varmaė Ǿayb olur”
Parmak için yonmak’tan söz edilemeyeceğine göre metinde fiilin yun- olması gerektiği açıktır.
Ayrıca burada ‘ayb kelimesi nedeniyle aybın yıkanması veya aybın temizlenmesi gibi bir düşünce
üzerinde de durmak gerekiyor. Buradaki Ǿayıblu kelimesi ise kusurlu anlamınadır ve Banı Çiçek için
söylenmiştir; kendisinin aybı ise nişanlı olduğu halde başka bir erkeğe varacak olmasıdır. Dede Korkut’ta
kelimenin bu anlamı ile ilgili diğer örnekler şunlardır:
Drs.59a.3: “Daħı Ǿaybuŋ açaram, bellü bilgil”
Drs.59a.7: “olanca Ǿaybumuzı [başumuza] ėaėdı.”
Drs.59b.5: “Mere delü ozan, men Ǿayblumıyam kim maŋa Ǿayb ėoşarsın”
Beyrek’in burada parmaktaki ayıbı yıkamak için kızıl altın istemesi kendisine ait yüzüğü istemesi
ile ilgilidir. Beyrek kızdan aybı olan nişan yüzüğünü çıkarmasını ve başka bir yüzük takmasını istiyor.
Drs.96b.8 (ME 189.8) terkisi baāı → terkeşi baāı
“Aėıncılaruŋ  ⋅ µ terkeşi baāı, üzengüsi ėayışı üzilür, dikmege gerek olur,”
Ergin, yukarıdaki cümlede geçen ve metindeki yazılışı verilen kelimeyi “terkeş” okumuş ve
“terkeş, ok kuburu, sadak, okluk” (DKKII: 288) şeklinde anlam vermiştir. Ergin, cümleyi “Akıncıların
okluğunun bağı, üzengisinin kayışı kopar, dikmek için lâzım olur” (1971: 148) şeklinde tercüme etmiştir.
Gökyay, kelimeyi “tirkeş” (DKK: 91.24) okumuş ve aynı şekilde anlamlandırmıştır (DKK: 293). Tezcan
ve Özçelik ise, kelimede yazım yanlışlığı yapılmış düşüncesiyle, “terkisi” şeklinde okumuşlardır. Tezcan,
yazdığı notta konuyla ilgili olarak şu görüşe yer veriyor: “…buradaki sözcüğün ⌠ ⋅ µ terkisi olması
gerektiği açıktır; yine bir çekimleme yanlışı karşısındayız; ‘Akıncıların terkisinin bağı, üzengisinin kayışı
kopar’ Terki bağı eyerin arkasından iki yana sarkan, hafif şeylerin bağlandığı kayışlardır.” (DKON:
263).
Bence burada bir yazım yanlışlığı yoktur. Hem kelimenin yazılış şekli hem de sözün gelişi
cümlede aėıncılaruŋ terkeşi baāı ve üzengüsi ėayışı olmak üzere iki tamlama bulunduğunu gösteriyor.
Nitekim, bir okluğun da bağı olmalıdır.
Ayrıca, kelimenin Vat.59a.5’teki yazılışı ve harekelenişi de Dresden’e uygundur. Bu durumda
Ergin’in okuyuşunun ve tercümesinin doğru olduğu anlaşılıyor.
Drs.107a.2 (ME 210.2) güç et-: zulmetmek
“Yücelerden yücesin,
Kimse bilmez n÷cesin,
162
Dede Korkut Metinleri Üzerinde Tespitler (2)
ǾAzįz Tangrı
[Sen] anadan ŧoāmaduŋ,
Sen atadan olmaduŋ,
Kimse rızėın y÷medüŋ,
Kimseye güc ÷tmedüŋ,
Ėamu y÷rde aĥadsin,
[Sen] Allāhu śamedsin”
Ergin, tercümesinde yukarıdaki soylamada geçen “Kimseye güc ÷tmedüŋ” cümlesini olduğu gibi
vermiş ve dipnot düşerek “zor göstermedin” (1971: 165) açıklamasını yapmış; söz dizininde ise “güç:
güç, kuvvet, zor” (DKKII: 129) açıklamalarına yer vermiştir. Gökyay da tercümesinde cümleyi olduğu
gibi vermiş (1995: 124) ve söz dizininde “güç etmek: güçlük çıkarmak; zorlamak; zulmetmek,
gadretmek” (DK: 216) açıklamalarına yer vermiştir.
Deyim, Dede Korkut’ta sadece yukarıdaki cümlede geçiyor. Bu nedenle söz dizininde güç etşeklinde işlenmeli, metinde hangi anlamda kullanılmışsa o anlam verilmeli ve ona göre tercüme
edilmelidir. Tarama Sözlüğü 1846’da deyimin anlamı “zulmetmek, gadretmek” şeklinde tespit edilmiştir.
Bu durum araştırmacıların dikkatinden kaçmış olmalı. Sözlükte verilmiş olan birçok örnekten biri şudur:
“Başın kes güç idenlerin Hak bilür ki zulmedene zulm igen adl olur” (TarS: 1846)
Marzubān-nāme Tercümesi’nde şöyle bir örnek geçer:
“Ademiler arasında ākil kimdür? Dindar eyitdi: Çün aŋa güç ideler ol tahammül ide ve eli
altındağına tevazu merhamet ide.” (Korkmaz 1973: 231)
Bu durumda yukarıdaki cümlenin “Kimseye zulmetmedin” şeklinde tercüme edilmesi gerekir.
Drs.114b.8 (ME 225.8) ol-: bulunmak
“Babasınuŋ anasınuŋ elini öpdi, ĥelāllaşdı, ħoş ėaluŋ, d÷di. Depegöz olduāı Śalāħāna Ėayasına
geldi”
Daha önce Drs.7a.10 notumda ‘ol-’ fiilinin ‘bulunmak’ anlamında kullanıldığını örnekleri ile
vermiştim. Fiilin yukarıda verdiğim altı çizili tamlamada geçen cümlede de bu düşünceyi destekleyen
güzel bir örneği geçmektedir. “Depegöz olduāı Śalāħāna Ėayası” tamlaması,z “Tepegöz’ün
bulunduğu…” şeklinde anlaşılmalıdır.
Drs.124a.7 (ME 244.7) -duāından (zarf-fiil)
“Alaca atlu Şökli Melik ėatı puşmış,
Puşduāından ėara ŧaālara ŧuman düşmiş.”
Tezcan, yukarıdaki metinde ve Drs.125b.13’te “pus-” okunacak şekilde yazılmış olan kelimenin
yanlış yazılmış olduğunu, kelimenin “puş-: öfkelenmek” olması gerektiğini tespit etmiştir (DKON: 333
ve 336-337). Burada “puşduāından” şeklinde kullanılmış olan kelimedeki zarf-fiile dikkat çekmek
istiyorum. Ergin (DKKII 1991) ve Cemiloğlu (2001), “-duāından” zarf-fiilini işlememiştir.
Drs.137a.10, 147a.8 (ME 270.10, 290.8) elinden al-: kurtarmak
“[Segrek] ėanlu kāfir elinden ėarŧaşcuāın ŧartup aldı” ve
163
Sadettin Özçelik
Drs.147a.8: “[Uruz] ėanlu kāfir elinden babasını ŧartup aldı.”
Yukarıdaki iki örnekte ‘elden al-’ deyimi kurtarmak anlamında kullanılmıştır. Başka yerlerde ise
DERY dengi olan ‘elden kurtul-’ deyimi kullanılmıştır:
Drs.45a.2-3: “Yā pes n÷ce ėurtılduŋ, Deli Ėarçaruŋ elinden?”
Drs.81a.9: “yaħşı yigidüŋ cānın anuŋ elinden ėurtaraydım d÷ridüŋ.”
Drs.139b.8-9: “Anuŋ elinden ne ölümüz ne dirümüz ėurtılurımış.”
Kaynaklar
CEMĐLOĞLU Đsmet, Dede Korkut Hikâyeleri Üzerinde Söz Dizimi Bakımından Bir Đnceleme, Türk Dil Kurumu
yayınları, Ankara 2001.
Derleme Sözlüğü I-XI c., Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1965-1979.
ERGĐN Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Đstanbul 1971.
ERGĐN Muharrem, Dede Korkut Kitabı I (Giriş-Metin-Faksimile), Türk Dil Kurumu Yayınları: 169, Ankara 1989.
ERGĐN Muharrem, Dede Korkut Kitabı II (Đndeks-Gramer), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1991.
GÖKYAY Orhan Şaik, Dede Korkut Hikâyeleri, Dergah Yayınları, Đstanbul 1995.
GÖKYAY Orhan Şaik, Dedem Korkudun Kitabı, Milli Eğitim Basımevi, Đstanbul 2000.
KAÇALĐN Mustafa S., Dedem Korkudun Kazan Bey Oğuz-nâmesi, Kitabevi, Đstanbul 2006.
KORKMAZ Zeynep, Marzubān-nāme Tercümesi, Dil ve Tarih-Coğraya Fakültesi Yayınları: 219, Ankara 1973.
ÖZÇELĐK Sadettin, Dede Korkut Araştırmalar, Notlar/ Dizin/ Metin, Gazi Kitabevi, Ankara 2005
ÖZÇELĐK Sadettin, Dede Korkut Üzerine Yeni Notlar, Gazi Kitabevi, Ankara 2006.
ÖZÇELĐK Sadettin, “Dede Korkut Metinleri Üzerinde Yeni Düzeltmeler”, Türk Dünyası Đncelemeleri Dergisi VII/1,
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Đzmir 2007, s.97-109.
TEZCAN Semih, Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine Notlar, Yapı Kredi Yayınları: 1457, Đstanbul 2001.
TEZCAN Semih; Boeschoten, Hendrik, Dede Korkut Oğuznameleri, Yapı Kredi Yayınları: 1441, Đstanbul 2001.
Tarama Sözlüğü, Türk Dil Kurumu yayınları, Ankara 1977.
Kısaltmalar
o
DerS: Derleme Sözlüğü.
o
DKK: Gökyay, Orhan Şaik (2000).
o
DKKII: Ergin, Muharrem (1991).
o
DKON: Tezcan, Semih (2001).
o
Drs.: Dede Korkut’un Dresden nüshası.
o
ME: Ergin, Muharrem (1989).
o
TarS: Tarama Sözlüğü (1977).
o
Vat.: Dede Korkut’un Vatikan nüshası.
164
Download