TC ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI YÜKSEK LĐSANS TEZĐ SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKASI Levent ŞEN ANKARA- 2008 TC ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI YÜKSEK LĐSANS TEZĐ SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKASI Levent ŞEN TEZ DANIŞMANI Doç. Dr. Đdris BAL ANKARA- 2008 ÖZET Kafkasya komşu olduğumuz önemli bir bölge konumundadır. Tarih boyunca son derece stratejik bir geçit durumunda olan bölge gerek coğrafi yapısı, gerek etnik ve dinsel yapısı ile farklı bir konuma sahip olmuştur. Balkanlar gibi mozaik bir yapısı olan Kafkasya birçok devletin rekabet alanıdır. Son dönemde başta petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarının işletilmesi ve yüzyılın enerji boru hatlarının bölgeden geçirilmesi projelerinin gündeme gelmesiyle birlikte sadece yakın çevrenin değil tüm dünyanın ilgisini çeken, en küçük çatışmanın ve uzlaşmanın bile yakından takip edildiği bir yere dönüşmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesindeki üç yeni devletin bağımsızlığını herhangi bir ayırım gözetmeksizin 1991 yılında tanıyan Türkiye özellikle, ortak dil, kültür ve tarihi paylaştığı Azerbaycan’la yakın bir ortaklık ilişkisi geliştirmiştir. Güney Kafkasya bölgesi özellikle ekonomik anlamda ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi konum itibariyle önem taşımaktadır. Bu önem yeterince bilinmemekte ve bu anlamda güçlü bir dış politika uygulanmamaktadır. Ayrıca, Türkiye Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüğü konusunda kesin politikalar belirleyememiştir. Bu da ilişkilerin ilerlemesini engellemektedir. Türk dış politikasının belirlenmesinde jeopolitik ve güvenlikteki işbirliği, ekonomik işbirliği kadar göz önünde tutulmalıdır. Türk dış politikası duygusal değil, gerçekçi bir bakış açısıyla oluşturulmalı ve bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerine karşı kesin politikalar üretilmelidir. Anahtar Kelimeler: Güney Kafkasya, Türkiye, Sovyetler Birliği, Azerbaycan, Türk Dış Politikası iii ABSTRACT New regional sub-systems emerged in the international system wake of the end of the Cold War which ended with the dismemberment of the USSR in 1991. In fact, with the dismemberment of the Soviet Union, Caucasian states were divided into north and south through the borders. South Caucasia incorporates three independent states, namely Azerbaijan, Armenia, and Georgia. Caucasia is an important neighboring region for Turkey. The region which, throughout history, has been a very strategically positioned passage, enjoyed a different status due to its geographical, ethnic, and religious composition. Caucasia which is a mosaic just like the Balkans is also a land of competition for many powers. The region has become, due to its energy resources such as petroleum and natural gas, its incorporation in the projects of extremely important pipelines, a point of focus for all the world where even the slightest conflict and consensus is closely monitored. Turkey, which recognized the independence of all three South Caucasian states in 1991 without any discrimination in the wake of the Soviet Union’s disintegration, has developed a close partnership relation with especially Azerbaijan with which it has common language, cultural, and historical ties. South Caucasia has great importance in terms of economics and in the context of the geographical location which also includes Turkey. The importance of the region is not pointed out as it should and Turkey has failed to develop a worthy foreign policy regarding the region. In addition, Turkey failed to develop strict policies regarding the territorial integrity of the regional countries. In the making of Turkish Foreign Policy, geopolitics and security should be regarded as highly as economics. The Turkish Foreign Policy has to be developed based upon a realist, not emotional point of view. In this context, clear policies regarding the South Caucasian countries must be developed and the presence of Turkey as a regional power must be underlined. Keywords: South Caucasia, Turkey, Soviet Union, Azerbaijan, The Turkish Foreign Policy iv ÖNSÖZ Kafkasya, tarih boyunca ticaret ve göç yollarının, kültürlerin kesiştiği önemli bir kavşak noktası olmuştur. Doğu–Batı arasında bir köprü durumunda olan Kafkasya, Avrasya coğrafyasının en hassas bölgesindedir ve siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda birçok güç odağının etkinlik mücadelesine de sahne olmaktadır. Kafkasya dil, din ve etnik gruplar açısından çok kültürlü ve heterojen yapıda bir bölgedir. Bu nedenle Soğuk Savaş döneminde, SSCB kontrolünde bir dizi cumhuriyet, özerk cumhuriyet ya da özerk bölge halinde, SSCB’yi oluşturan 15 Cumhuriyetin içinde olan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber bağımsızlıklarını ilan etmiş, Çeçenistan, Dağıstan ve Abhazya ise halen bağımsızlık mücadelesini sürdürmektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan güç boşluğunun bulunduğu ve bu nedenle güç mücadelelerinin yaşandığı, önemli istikrarsızlıkların (özellikle etnik ve dini çatışmalar başta olmak üzere) ortaya çıktığı Güney Kafkasya, Türkiye’nin yanı başında ve onun milli menfaatleri ile milli güvenliğini etkileyen bir bölgedir. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber kendisini yeni oluşumlar ve bundan doğan fırsat, tehdit ve risklerle karşı karşıya bulmuştur. Bu yeni oluşumların ve fırsatların çok iyi tahlil edilmesi, uygun stratejilerin ortaya konması ve politikalar oluşturması bulunduğu coğrafyada bölgesel bir güç olma iddiasındaki Türkiye için bir zorunluluk halini almaktadır. Ayrıca bu durum, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya gibi, dünyanın en istikrarsız ve önemli bölgelerinin merkezinde bulunan ve jeopolitik durumuyla, bölgesel güç konumundaki Türkiye Cumhuriyeti’nin, içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtulmasına da yardımcı olacak ve 21’inci Yüzyıla, birçok devletle işbirliği içinde girmesini sağlayacaktır. v TEŞEKKÜR Türk dış politikası açısından son derece önemli ve güncelliğini koruyan bu çalışmaya beni yönlendirdiği; bilimsel özeni ve dikkatiyle bütün desteğini veren, kendisiyle çalışma onuru yaşadığım hocam Doç Dr. Đdris Bal’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Tezimin tamamlanma aşamasında bilimsel yönlendirmeleri ile bana destek veren jüri üyelerim Doç. Dr. Cengiz Başak’a ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Bahar Turhan Hurmi’ye teşekkür ederim. Yüksek Lisans eğitimim boyunca ve tez yazma aşamalarında bana sağladığı destek ve yardımları için hocalarım Prof. Dr. Orhan Sevilengül’e ve Prof. Dr. Mehmet Sayarı’ya, tüm çalışmam sırasında fikirleri ile beni yönlendiren ve tez çalışmamın tamamlanma aşamasında verdiği destek ve yardımlar için hocam Dr. Nevin Yazıcı’ya, tez çalışmamın her aşamasında desteklerini ve manevi katkılarını benden esirgemeyen hocam Prof. Dr. M. Abdulkadir Varoğlu’na ve Yrd. Doç. Dr. Yelda Demirağ’a, manevi yardımlarını benden esirgemeyen arkadaşlarım Araş. Gör. Koray Göksal’a, Güney Bayır’a, Elif Serdar’a ve Đsmail Hakkı Kavak’a, teşekkür ederim. Tez yazım süresinde bana sağladıkları yardım ve destek için tüm hocalarıma ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim. Hayatım boyunca bana sağladıkları desteği tez çalışmam sırasında da sürdüren, hoşgörü ve anlayışlarını benden esirgemeyen çok sevgili, canım aileme teşekkür ederim. vi ĐÇĐNDEKĐLER ÖZET iii ABSTRACT iv ÖNSÖZ v TEŞEKKÜR vi ĐÇĐNDEKĐLER vii TABLO VE ŞEKĐLLER xi KISATMALAR xii BĐRĐNCĐ BÖLÜM 1. GĐRĐŞ 1 ĐKĐNCĐ BÖLÜM GÜNEY KAFKASYA BÖLGESĐNĐN ÖNEMĐ VE KRĐZ / MÜCADELE ALANLARI 2.1. Giriş 6 2.2.Kafkasya Bölgesinin Jeopolitiği 6 2.3.Güney Kafkasya Bölgesinin Yapısı, Önemi ve Kriz / Mücadele 10 Alanları 2.3.1.Azerbaycan 19 2.3.1.1.Azerbaycan’ın Ülke Bilgileri 19 2.3.1.2.Azerbaycan’ın Kısa Tarihçesi 20 2.3.1.3.Azerbaycan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler 21 2.3.1.4.Azerbaycan’daki Kriz ve Mücadele Alanları 22 vii 2.3.1.4.1.Dağlık Karabağ Sorunu 22 2.3.1.4.2.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti 24 2.3.2.Gürcistan 25 2.3.2.1.Gürcistan’ın Ülke Bilgileri 25 2.3.2.2.Gürcistan’ın Kısa Tarihçesi 26 2.3.2.3.Gürcistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler 27 2.3.2.4.Gürcistan’daki Kriz ve Mücadele Alanları 30 2.3.2.4.1.Abhazya Özerk Cumhuriyeti 30 2.3.2.4.2.Acaristan Özerk Cumhuriyeti 35 2.3.2.4.3.Güney Osetya Sorunu 38 2.3.2.4.4.Cevaheti Sorunu 47 2.3.3.Ermenistan 49 2.3.3.1.Ermenistan’ın Ülke Bilgileri 49 2.3.3.2.Ermenistan’ın Kısa Tarihçesi 50 2.3.3.3.Ermenistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler 51 2.3.3.4.Ermenistan’daki Kriz ve Mücadele Alanları 55 2.3.3.4.1.Ermenistan’ın Azerbaycan’la Toprak Sorunu 55 2.4. Sonuç 56 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SĐSTEM VE GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKALARI 57 3.1.Giriş viii 3.2.Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Değişiklikler 57 3.3.Güç Merkezlerinin Güney Kafkasya Politikaları 67 3.3.1.Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası 67 3.3.2.ABD’nin Güney Kafkasya Politikası 77 3.3.3.Đran’ın Güney Kafkasya Politikası 88 3.3.4.Çin’in Güney Kafkasya Politikası 90 3.3.5.AB’nin Güney Kafkasya Politikası 92 3.4.Sonuç 99 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKASI 4.1.Giriş 101 4.2.Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Analizi 101 4.3.Güney Kafkasya’nın Türkiye Açısından Önemi ve Türkiye’nin Güney 107 Kafkasya’daki Hedefleri 4.4.Bölge Ülkeleri ve Türk Dış Politikası 117 4.4.1.Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri 117 4.4.2.Türkiye-Gürcistan Đlişkileri 120 4.4.3.Türkiye-Ermenistan Đlişkileri 134 4.5.Bir Model Olarak Türkiye’nin Ortaya Çıkışı ve Bölgesel Đşbirlikleri 136 4.5.1.Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü 141 4.5.2.Karadeniz Barış Gücü 143 4.5.3. Güney Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı 145 ix 4.5.4.Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı (TĐKA) 146 4.5.5.Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantıları 147 4.5.6.Türkiye’nin Enerji Terminali Olma Arayışları 149 4.5.6.1.Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı 151 4.5.6.2.Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı Projesi 152 4.5.6.3.Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı 154 Projesi 4.5.6.4.Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın Kafkasya’da Petrol 156 Arama Faaliyetleri 4.6.Bölgedeki Güç Mücadelelerinin Türk Dış Politikasına Yansımaları 157 4.7.Sonuç 167 BEŞĐNCĐ BÖLÜM 5.SONUÇ 168 179 KAYNAKÇA x TABLO VE ŞEKĐLLER Harita 2.1. Asya ve Avrupa Arasında Sınır 8 Harita 2.2.Güney Kafkasya Bölgesi 11 Harita 2.3. Transkafkasya’nın Etno-linguistik Dağılımı 13 Harita 3.1.1. Azerbaycan Siyasi Haritası 20 Harita 3.2.1. Gürcistan Siyasi Haritası 26 Harita 3.3.1. Ermenistan Siyasi Haritası 50 Tablo 2.1.Transkafkasya’da Kriz ve Mücadele Alanları 18 xi KISALTMALAR AGĐK Avrupa Güvenlik ve Đş Birliği Konferansı AGĐT Avrupa Güvenlik ve Đş Birliği Teşkilatı AHC Azerbaycan Halk Cumhuriyeti AT Avrupa Topluluğu AB Avrupa Birliği ACG Azeri-Çıralı-Güneşli AKKA Avrupa Konvensiyonel Kuvvetler Anlaşması ABD Amerika Birleşik Devletleri ABM Anti-Ballistic Misilse ATC Amerikan-Türk Konseyi BIO Barış Đçin Ortaklık Projesi BTD Bağımsız Devletler Topluluğu BM Birleşmiş Milletler BTC Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi DUMA Rusya Federasyonu federal meclisinin aşağı kanadına verilen ad. FMF Foreign Military Finance (Yabancı Askeri Finansman) GUUAM Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldavya'nın Đngilizcelerinin baş harflerinden oluşan bu ülkelerin politik, ekonomik ve stratejik ortaklıklarını kuvvetlendirmek üzere kurdukları, bati devletleri (özellikle ABD) ile işbirliği içinde bulunan oluşum. IMF International Monetary Fund (Uluslararası Para Fonu) KAĐK Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi KTM Kazak- Türk-Munay KEĐÖ Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü NATO The North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü OATC Orta Asya Türk Cumhuriyetleri PSG Pipeline Solutions Group SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği xii SĐÖ Shangay Đşbirliği Örgütü TACIS Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States / Bağımsız Devletler Topluluğuna Teknik Yardım TĐKA Türk Đşbirliği ve Kalkınma Ajansı TPAO Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı UNOMIG Birleşmiş Milletler Gürcistan Gözlemci Heyeti USDA ABD Savunma Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı CIA Central Intelligence Agency (Amerikan Gizli Servisi) xiii 1 BĐRĐNCĐ BÖLÜM 1. GĐRĐŞ Bu çalışmada, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını şekillendiren coğrafi, tarihi, kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar, dini ve etnik çatışmalar; bu bağlılık ve çatışma unsurlarını belirleyen petro-politik ve jeo-stratejik unsurlar üzerinden küresel ve bölgesel aktörlerin güç mücadelesi ve rekabeti ele alınmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin, Kafkasya eksenli, Karadeniz, Hazar Denizi ve Orta Asya politika ve hedefleri de ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı Güney Kafkasya’nın tarihsel süreçte, etnik ve demografik yapısını, jeopolitik önem ve konumunu ve sorun alanlarını inceleyerek; 1) Güney Kafkasya’nın, jeopolitik önemini belirleyen unsurlar çerçevesinde; bölgedeki mevcut sorunlar ile çatışma alanlarını ortaya koymak, 2) Soğuk Savaş sonrasında değişen dünya siyasi konjonktürünün Türk dış politikası açısından analiz etmek ve bu bağlamda Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını belirlemek, 3) Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile ilişkilerini karşılıklı olarak ortaya koymak, 4) Güç merkezlerinin Güney Kafkasya üzerindeki menfaatlerini, mücadele alanlarını, hedeflerini, stratejilerini ve uyguladıkları politikaları ortaya koymak, 5) Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını, güç merkezlerinin bölgeye yönelik politikalarının etkileri ve yansımaları çerçevesinde belirlemek ve Türkiye’nin bölgede uygulaması gereken politikaları azami kazanç ve güvenlik anlayışı açısından ortaya koymak. Bu tezde, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında bağımsızlığını kazanan Güney Kafkasya ülkelerine yönelik izlediği siyaset, gerek bölge içi güçlerin gerekse bölge dışı güçlerin faaliyetleri çerçevesinde ele alınmıştır. Türk dış politikası açısından 2 bölge ile olan ilişkilerin genel bir değerlendirmesinden sonra Türkiye’nin dış politika araçları incelenerek, dış politikanın oluşturulması açısından kayda değer yaklaşımlar ortaya konmuştur. Konuyla ilgili tarihsel bir arka plan oluşturularak, bunun üzerine Soğuk Savaş dönemi sonrası gelişmeler yerleştirilmiştir. Dönemsel ve karşılaştırmalı olarak ele alınan veriler, gerektiği yerlerde örnek tablolarla ve şekillerle zenginleştirilmiş ve bu tabloların analizi güncel literatürle beslenerek yapılmıştır. Kronolojik bir çerçeve dahilinde ele alınan konular, alt başlıklarla detaylandırılarak objektif bir bakışla incelenmiştir. Konunun geçmiş ve şimdiki zaman dilimini kapsaması nedeniyle, literatür taraması ve arşiv tetkiki yapılmış; süreli yayınlar, güncel basın ve haber ajanslarının takip edilmesine önem verilmiş ve çalışmanın konusu çok yakın geçmişe ait olduğu için büyük ölçüde Türkiye ve diğer ülkelerde yayınlanmış olan kitap ve makalelerin, gazetelerin ve internetten literatürün taraması şeklinde yürütülmüştür. Türkiye’de bulunan kütüphanelerdeki süreli yayınlar ve kitaplar taranmıştır. Dünya literatüründe bulunan konuyla ilgili akademik kitaplara ulaşılmıştır. Çalışmanın önemi ise; Türkiye için Güney Kafkasya, Orta Asya’da bulunan Türk Cumhuriyetleriyle siyasi, ekonomik, kültürel bağlantı ve geçiş bölgesidir. Kafkasya’da bulunan Türk ve Müslüman toplulukları ile, Türkiye’nin ortak dil, din, kültür ve soy birliği bağlantısı olması, bölgeyle ortak tarihi geçmişinin bulunuşu ve Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemi, Türkiye’nin bölge ile yakından ilgilenmesini gerektirmektedir. Soğuk Savaş sonrasında Türkiye, Karadeniz, Kafkaslar ve Orta Asya’ya uzanan coğrafyada önemli sorunlar ve fırsatlar ile karşı karşıya kalmıştır. SSCB’nin dağılmasının ardından jeopolitik bir sarsıntı geçirmiş olan Kafkasya, küresel ve 3 bölgesel aktörlerin güç mücadelesine sahne olmuş; bu durum, Türkiye’nin Rusya ile var olan sınırının ortadan kalkması ve Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile komşu durumuna gelmesiyle beraber; Türkiye’nin daha hassas bir zeminde politika izlemesini gerektirmiştir. Bununla birlikte, Bölge enerji kaynakları açısından da Türkiye için önemlidir. Türkiye hem bu enerjiye bağımlıdır, hem de Güney Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklarının Batı pazarlarına aktarılmasında önemli bir konumdadır. Öte yandan Karadeniz üzerindeki küresel mücadele de Türkiye’yi yakından ilgilendirmekte; burada Türkiye sahip olduğu jeopolitik konumun ve etrafındaki tüm bölgelerle var olan tarihi ve kültürel bağlarının bilincinde olarak bölgede öne çıkmak isteyen aktörler karşısında bu özelliklerini kullanmasını gerektirmektedir. Tarih boyunca jeopolitik anlamda önemli bir konuma sahip olan Güney Kafkasya, Sovyetler Birliği sonrası oluşan yeni dönemde de bu önemini muhafaza etmiş; bölgenin sahip olduğu doğal zenginlikler de stratejik açıdan önemli ve belirleyici unsurlar olmuşlardır. Rusya Federasyonu varlığını devam ettirmek ve kendi güvenliğini sağlamak için Güney Kafkasya’ya önem vermektedir. Kafkasya; askeri ve güvenlik açısından, Rusya’nın güney, Türkiye’nin doğu yan emniyetini sağlar. Güney Kafkasya’nın jeopolitik ve stratejik önemi, sadece Rusya Federasyonu açısından değil, ABD, AB, Đran ve Türkiye gibi bölge ülkeleri açısından da önem taşımaktadır. Bölge; sosyal, etnik, dil ve din yapısı çok karmaşık olduğu için, dünyadaki güç odaklarınca, enerji ve diğer yer altı kaynakları ile hammadde paylaşımını kolaylaştırmak maksadıyla; bu karmaşık yapının etnik çatışmalara dönüştürülerek, kışkırtılma ihtimali nedeniyle, potansiyel bir kriz alanıdır. Başta ABD olmak üzere, Batı, bölgenin ekonomik zenginliğinden yararlanmak istemektedir. Bölgeye ekonomik açıdan önem veren Batı ülkeleri, bölgenin istikrara kavuşması için başlangıçta Rusya Federasyonu’nu müttefik olarak görmüşlerse de, Rusya Federasyonu’nun bölgedeki emperyalist eğilimi ve petrol ve yer altı kaynaklarına tekrar egemen olma isteği anlaşıldıktan sonra; özellikle ABD’nin tutumunda önemli değişiklikler olmuş, bölgesinde istikrarlı, dengeli ve caydırıcı bir güç konumunda olan Türkiye ile işbirliğini artırmışlardır. 4 Çalışmanın kapsamını; Soğuk Savaş sonrasında değişen dünya siyasi dengelerinin Güney Kafkasya bölgesine ve Türk Dış politikasına etkileri, Güney Kafkasya’daki çatışma alanları ve bu çatışma alanlarının gerek bölge ülke ülkeleri gerekse Türkiye açısından değerlendirilmesi, güç merkezlerinin Güney Kafkasya politikalarının Türk dış politikası açısından değerlendirilmesi ve Türkiye’nin bölgede uygulaması gereken politikaların azami kazanç ve güvenlik anlayışı açısından ortaya konması oluşturmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilişkilerini daha fazla geliştirerek, bölgedeki potansiyel gücü kendi çıkarları ve bölge ülkelerinin çıkarları doğrultusunda kullanabilmelidir. Çalışmanın içeriği, giriş kısmı ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, çalışmanın konusu, amacı, metodu, önemi, kapsamı ve içerdiği bölümler hakkında bilgiler yer almaktadır. Đkinci bölümde genel hatlarıyla Kafkasya’nın jeopolitiği anlatılmış, Güney Kafkasya bölgesinin yapısı ve önemi; coğrafi konum, ekonomik, siyasi, politik ve kültürel unsurlar çerçevesinde belirlenmiş ve Soğuk Savaş dönemine kadar olan tarihsel süreç ve Güney Kafkasya’daki kriz / mücadele alanları bölge ülkeleri bazında ifade edilmiştir. Üçüncü bölümde Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistem tanımlanarak, Güç merkezlerinin Güney Kafkasya bölgesine yönelik politikalarına yer verilmiştir. Dördüncü bölümde Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının analizi yapılarak, Güney Kafkasya’nın Türkiye açısından önemi ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki hedefleri tespit edilmiştir. SSCB’nin dağılmasının ardından, değişen Türkiye-Rusya sınırı ve Türkiye’nin Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile komşu durumuna gelmesiyle beraber Türk dış politikasını şekillendiren coğrafi, tarihi, 5 kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar; dini ve etnik çatışmalar; bu bağlılık ve çatışma unsurlarını belirleyen petro-politik ve jeo-stratejik unsurlara yer verilmiştir. Türkiye’nin Güney Kafkasya’da karşı karşıya kaldığı çatışma alanları ve bölge ülkeleriyle yaptığı ittifaklar anlatılmış; bölgedeki güç mücadelelerinin Türk dış politikasına etkileri ve yansımaları, Türkiye’nin gelecekteki konumu ve izlemesi gereken politikalar açısından değerlendirilmiş ve çıkarımlarda bulunulmuştur. 6 ĐKĐNCĐ BÖLÜM GÜNEY KAFKASYA BÖLGESĐNĐN ÖNEMĐ VE KRĐZ / MÜCADELE ALANLARI 2.1. Giriş Bu bölümde, Güney Kafkasya’nın jeopolitik konumu ve stratejik önemi, bölgenin coğrafi, demografik, siyasi, ekonomik ve tarihi unsurlarıyla ele alınmış ve bölgede yer alan ülkeler bazında değerlendirilmiştir. Güney Kafkasya bölgesi, coğrafi, demografik, siyasi ve tarihi konum çerçevesinde bir bütün olarak ele alınmış ve bölgenin stratejik ve jeopolitik önemi ortaya konmaya çalışılmıştır.1 Ayrıca Soğuk Savaş sonrası bağımsızlıklarını ilan eden Güney Kafkasya devletlerinin içinde bulunduğu kriz ve mücadele alanları üzerinde durularak bölge üzerindeki etkileri tartışılmıştır. 2.2. Kafkasya Bölgesinin Jeopolitiği Karadeniz’in kuzey doğusunda, Azak denizi kıyısındaki Taman Yarımadasından, Hazar denizi kıyılarında Bakü’nün doğusundaki Apseron yarımadasına kadar uzanan, batıda Karadeniz, kuzeyde Kuban ve Kuma ovası, doğuda Hazar Denizi, güneyde Türkiye ve Đran ile çevrili olan dağlık bölgeye Kafkasya denilmektedir.2 1 2 Çalışmamızın esasını Güney Kafkasya Bölgesi oluşturduğu için bu kısım genel bir çerçevede verilecektir. Nihat Kaşıkçı ve Hasan Yılmaz, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar (Ülkeler-Şehirler-Đz Bırakanlar), Türkar Yayınları, 2000, s.8 7 Kafkaslar,3 Karadeniz’in doğu kıyısından 38°-50° Kuzey enlemleri ile 37°-50° doğu boylamları arasında yer almaktadır. Kuzeybatı-Güneydoğu yönünde 1200 km., Kuzey-Güney yönünde de 600 km. uzunlukta ve 470.000 km² alanı kaplayan dağlık bir alandır.4 Kafkasya bölgesinin coğrafi konumunu, üç özellik ile açıklamak mümkündür. Birincisi, bölge, genellikle dağlık olup, birbirine geçit vermez çok sayıda vadiden oluşmaktadır ve bu durum, bölgenin sosyo-politik yapısını belirlemekte; çeşitli kökenlerden gelen toplulukların, tarih boyunca yaşanan işgallerden, kendilerini koruyabilmelerini ve kültürlerini sürdürebilmelerini sağlamıştır. Đkincisi, bölge coğrafi bağlamda büyük devletler arasında bir tampon vaziyetindedir ve komşuları olan Araplar, Đranlılar, Ruslar ve Türkler tarih boyunca, Transkafkasya ile ilgilenmişler ve bu nedenle bölge, zaman zaman çeşitli güçlerin egemenliğine girmiştir. Bölgenin coğrafi yapısına ilişkin son özellik ise, ticaret ve ulaşımda önemli bir köprü durumundadır ve kuzey ve güneyin bağlantısını sağlamaktadır.5 Kafkasya; Avrupa, Asya, Afrika kıtalarının buluşma noktasındaki menteşe ve bu menteşe üzerine vurulmuş kilit ve de kilidi açan anahtar değerindeki Anadolu’nun, bir uzantısı ve bütünleyicisi konumundadır. Kafkaslar, kıtaları kapsayan coğrafya bütününün, kuzey-güney bağlantılarından biridir. Kafkasya; Karadeniz yolu ile 3 4 5 “Kafkas” ve “Kafkasya” adı ilk defa eski Yunan düşünürlerinden Aiskhylos’un M.Ö. 490’da yazdığı, “Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence” isimli eserinde anılan “Kavkasos Dağı” deyiminde görülmüştür. Karadeniz ile Kuban Irmağı arasında kalan sıradağların batı kesiminin kuzeyindeki yerli ahalinin milli adı olarak “Kafkas” deyimi, eski Yunanca yazılı yerli efsanelerden M.S. 430 yılında Kartel/Đber (Tiflis çevresi) alfabesine çevrilen destanî Kartel/Đber (Gürcistan) tarihi Kartlis-Çkhovreba’da geçmekte ve “Lekan” (Dağıstan’daki Lekler ve Lezgiler) kavminin batı komsusu olan halkın ataları bu isimle anılmaktadır. Bölgeye Kafkasya isminin, Dağıstan yerlileri tarafından M.S. 479’dan itibaren verildiği de bilinmektedir. Kafkas kelimesi, (Arapça da al-Kabk, Türkçe’de Kafkas) Farsça Kâfkah yani Kaf Dağı’ndan türetilmiştir. Firdevsi’nin Şahname’ sinde, Kafkasya, “Kuhe kâf” olarak adlandırılmıştır. Bu konuda Bkz: M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay., 1998, s. XV; Yasar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2000, s.39; Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya,Đstanbul, Bağlam Yay., 2003 , s. 59; Ramazan Özey, “Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri”, Avrasya Etüdleri, Mart 2000, s.21 Sefa Sekin ve Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz, Nisan 2006-Eylül 2006, Sayı: 2, s. 28 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…,ss.59-60. 8 Avrupa içlerine, Hazar Denizi yolu ile Asya içlerine ulaşma imkanı verir. Böylece sadece kuzey-güney istikametinde değil, doğu-batı arasında da bağ oluşturur.6 Kaynak: http://www.gridtb.org/projects/GEO-Cauc/intr.pdf (10.02.2006) Harita 2.1. Asya ve Avrupa Arasında Sınır Konum itibariyle doğudan batıya ve kuzeyden güneye bir köprü vazifesi gören Kafkasya, tarih boyunca pek çok kavimin ve devletin gelip geçtiği, etkilediği, nüfuzuna aldığı bir alan olmuştur.7 Kafkasya’ya kuzeyden gelen Kimmer, Đskit (Sakalar), Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Türk kavimleri, Karadeniz yoluyla Batı’dan eski Yunan, Roma, Bizans, Ceneviz ticaret kolonileri, Anadolu ve Ön Asya’dan gelen çeşitli medeniyetler Kafkas halklarının kültürleri ile birleşerek 6 7 Suat Đlhan, “Kafkasların Çoğrafi Konumu, Jeopolitik, Jeoekonomik, Jeostratejik Özellikleri ve Bölge Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadelesinin Geleceği”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Komutanlığı, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998, s.123 Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Đstanbul, Gökkubbe Yay.,2005,s. 5 9 günümüzdeki Kafkas etnik ve toplumsal yapısını şekillendirmişler, Kafkas kültürünün meydana gelmesinde önemli rol oynamışlardır.8 Kafkasya bölgesi coğrafi konumu nedeniyle, çeşitli millet ve toplulukların bir, “geçiş noktası” olması sebebiyle kozmopolit bir demografik yapı arz etmektedir. Bölgede, demografik ve politik olarak Türkler, Gürcüler ve Ermeniler belirleyici unsurlardır. Kafkasya’da yaşayan toplulukları, Türk kökenliler, Hıristiyan milletler, Müslüman olan Kafkas kavimler olarak tasnif ettiğimizde; Kafkasya’nın Türk ve Müslüman olmayan, Hıristiyan unsurları: Ermeniler, Osetler, Assuriler, Udiler; Kafkasya’nın Türk olmayan Müslüman unsurları: Osetler, Çeçenler, Kabardaylar, Acaralar, Abazalar, Çerkezler, Adigeler, Tatlar, Talışlar, Lezgiler, Dargınlar, Laklar, Rutullar, Agullar, Sokurlar, Tabarasanlar; Türk grupları ise: Azerbaycan Türkleri, Kumuk, Karaçay, Balkar, Nogay, Kundur, Ahıska Türklerinden oluşmaktadır.9 Kafkasya’nın tarihi coğrafyası ve jeopolitik önemi, bölgenin stratejik önemini de artırmaktadır. Kafkasya’nın bu önemi, tarihte icra ettiği önemle paralellik arz eder. Geçmişte yaşanan olaylar veya Kafkasların çevresindeki güç merkezlerinin, birbirlerine karşı takip ettikleri politikalar bugün içinde aynen geçerlidir. Kafkasya bir bütün olarak ele alındığında, dünyada çok az bölgede bulunan doğal zenginliklere sahiptir. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre Orta Asya ve Güney Kafkasya’nın belirlenmiş petrol rezervleri, 15 ila 40 milyar varildir.10 Hem kendisi bölgeye özgü zengin bir petrol havzasıdır ve hem de Basra Körfezini kontrol eden stratejik bir mevkiye sahiptir. Kafkasya’nın giriş kapısı durumunda olan Kuzey Kafkasya, bölgenin kontrolünü sağlayabilecek, asıl stratejik önemi olan kritik arazi 8 9 10 Mustafa Pamuk, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademisi Yay., Đstanbul, 1995, s.5 ve B.Zakir Avşar, “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Yıl:3, Sayı: 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Ankara, Temmuz-Ağustos 1997, ss.18-79 Necip Torumtay, Değişen Stratejiler Odağında Türkiye, Milliyet Yay., Đstanbul, 1996, s.188 A. Necdet Pamir, Bakü Ceyhan Boru Hattı: Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun, ASAM Yayınları, Ankara, 2004, s. 95. 10 kesimi özelliğini taşır. Kuzey Kafkasya’yı elinde bulunduran güç, Güney Kafkasya üzerinde, kontrol sağlamak için büyük avantaj sağlar. Rusya’da, bu bağlamda; Kuzey Kafkasya’yı elinde bulundurma gayreti içerisindedir. Hazar Denizi’nden, Karadeniz’e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, bu mücadelenin jeostratejik hedefi olagelmiştir. Bölge kendi kaynakları ile kendisini besleyecek ve donatacak durumdadır.11 2.3. Güney Kafkasya Bölgesinin Yapısı, Önemi ve Kriz / Mücadele Alanları Kafkas sıra dağlarının güneyinde yaklaşık 37°- 43° Kuzey enlemi ile 41°- 50° Doğu boylamları arasında kalan ve Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Nahcivan’ı kapsayan yaklaşık 200.000 km² alanı kaplayan bölge “Güney Kafkasya” veya Transkafkasya olarak adlandırılmaktadır.12 Güney Kafkasya; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetleri ile Abhazya, Acara, Dağlık Karabağ, Nahçivan Özerk Cumhuriyetleri ve Güney Osetya bölgesinden meydana gelmektedir. Güney Kafkasya bölgesinin literatürdeki adı “Kafkas Ötesidir”. Rusların bu bölgeye verdikleri “Zakavkazya”, Đngilizlerin kullandıkları “Transcaucasus”, Osmanlı ve Arapların verdikleri “Mavera-i Kafkasya” adları Güney Kafkasya değil, Kafkas Ötesi anlamındadır.13 11 12 13 Paul B. Henze, “Kafkasya’da Çatışma Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek Đçin Öngörüler”, Avrasya Etüdleri,Cilt1,Đlkbahar 1994, s.66;Đdris Bal, “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 2, (Yaz 1996), ss.97-113; Can Sönmez, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Cilt:3,Sayı:4, Kış 1996, s.20;ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Đstanbul, 1999,s.53 SEKĐN -TEKĐN, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”,…,s.30 Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Đstanbul, Ötüken Yayınları., 2002, ss. 11-13 11 Kaynak: Avrupa Siyasi Haritası, Atlas Dergisi, , Đstanbul, Aralık 2004. Harita 2.2.Güney Kafkasya Bölgesi Bu bölge, Akdeniz dünyasını Orta Asya’ya, bozkır ülkesini de Yakındoğu’ya bağlamakta, kuzeyde Büyük Kafkaslar, güneyde Türkiye ve Đran, batıda Karadeniz, doğuda Hazar Denizi ile çevrili olup, 186.100 km²’lik bir alanı kapsamaktadır.14Güney Kafkasya’da Gürcistan, coğrafi konumu, Azerbaycan ekonomik potansiyeli, doğal zenginlikleri ve nüfusunun büyüklüğü sebebiyle, Ermenistan ise Rusya ile kurduğu askeri işbirliği ve bölgede oynadığı “çözülme” rolü temelinde stratejik önem arz etmektedirler. Güney Kafkasya’nın Karadeniz’e sınırı olan tek devleti Gürcistan, Orta Asya ülkelerini Batı’ya bağlayan en kısa güzergahı oluşturması açısından önemli bir coğrafi konuma sahiptir.15 14 15 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, ss.60-61 Sinan Ogan - Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Baslayan veya Bitmeyen Soguk Savas”, Stratejik Analiz, Mayıs 2001, Cilt: 2, Sayı 13, s. 27; Revaz Gachechıladze, “Making of the New Georgia: Development Factors – Pluses and Minuses”, Caucasian Regional Studies, Volume 3, Issue 1, 1998. 12 Transkafkasya’da üç etnik kökenden söz edilebilir. Bunlar; Türk soylular, ĐndoGermenler (Hint-Avrupa) ve Đbero-Kafkas (Yafet) gruplarıdır. Türkler; Azeri Türkleri, Mesket Türkleri’dir. Đndo-Germenler ise; Ermeni ve Oset’lerden ibarettir. En büyük ve en karmaşık grubu ise, Đbero-Kafkas (Yafet) ailesi teşkil eder. Bunlar Gürcü’lerin dahil olduğu Güney (Hartvel-Kartvel) ve Abhazalardır.16 Transkafkasya’nın en kalabalık grupları; Azeri Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler’dir. Tarih boyunca, Transkafkasya’daki etnik grupların nüfusları, dağılımları ve önemleri değişmiştir.17 Bölgedeki etnik mozaiğin çeşitliliği, kültürel ve sosyal yönden son derece önemli bir zenginlik oluşturmakla birlikte, bu farklılık, tarih boyunca, bölge içi ve dışı güçlerin iktidarı ele geçirmek için istismar ettikleri bölgenin bir zaafı özelliğini de taşımaktadır.18 Bu etnik yapı, Ruslar tarafından değişik tarihlerde (1864 ve 1944 ) planlı olarak uygulanan pek çok, “Toplu Sürgün” olayı ile daha da karıştırılmış ve birleşmesi imkânsız bir mozaik haline getirilmiştir.19 Halklar göçe zorlanmış, çoğunluğun içine azınlıklar yerleştirilmiş, azınlıkların çoğunluğu yönetmesi istenmiş ve bunun gibi gelişmeler yüzünden düşmanlıklar meydana getirilmiştir.20 16 17 18 19 20 Kemal Yavuz, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı: Kafkasya”, Ulusal Strateji, Yıl:2, Sayı:12, Đstanbul, Mayıs-Haziran 200, ss.43-44. DEMĐR , Türk Dış Politikası Perspektifinden…,,ss.70-71 DEMĐR , Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.70; YAVUZ, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı …,s.44 YAVUZ, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı…, s.44 Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1997, s.18 13 Kaynak: http://www.envsee.org/southcauc/maps/ethnic.jpg (29.10.2005) Harita 2.3. Transkafkasya’nın Etno-linguistik Dağılımı Doğal bir enerji kaynağı olan petrol, 19.yy.’dan itibaren son derece önemli politik bir güç haline gelmiş, ülkelerin gerek ulusal gerek uluslararası ilişkilerini belirleyen temel unsurlardan biri olmuştur. Dünya enerji dengelerinde petrolün kritik konumu ve petrol rezervlerin “dengesiz" dağılımı, petrole istisnai bir ekonomik, stratejik ve politik önem kazandırmaktadır. Son derece önemli bir enerji kaynağı olan petrole bağımlılık, yerel petrol kaynaklarına sahip olmayan ve dolayısıyla petrol ithalatçısı olan ülkelerin, yabancı arz kaynaklarını kontrol etmeye yönelik çeşitli politikalar geliştirmesine neden olmuştur. Bu nedenle petrol, ülkelerin, hem ulusal politikasının 14 hem de dış politikasının temelini oluşturan; petrole erişilebilirlik noktasında da bir ulusal güvenlik sorunu şeklinde algılanan, önemli bir güç olmuştur.21 Dünya’nın en zengin petrol rezervleri Orta Doğu, Rusya, Uluslararası Enerji Ajansı’nın verdiği rakamlara göre, Hazar bölgesinin, ispatlanmış petrol rezervleri 28 milyar varil, doğalgaz rezervleri ise 8 trilyon metre küptür: ( http:// www.eia.org , 18.06.2004 ) ABD Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre, Hazar havzasında enerji rezervleri şu şekildedir: Hazar bölgesindeki Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın petrol rezervlerini 18-34 milyar varildir. Olası rezervler de hesaba katıldığında, bölgenin 260 milyar varil gibi önemli bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Doğalgaz rezervlerinin ise 16-19 trilyon metre küp (dünya rezervlerinin %11-12’si ) olduğu tahmin edilmektedir.22 Kafkasya-Hazar-Orta Asya’da bulunmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Doğu Bloku’nda yaşanan çözülme, SSCB’nin kontrolü altında olan Kafkasya-Hazar-Orta Asya zenginliklerini gözler önüne sermiş ve bu durum, adı geçen bölgeleri bir anda uluslararası politikanın merkezi konumuna getirmiştir. Kafkasya, tarihin en eski çağlarından itibaren, çeşitli milletlerin mücadelelerine sahne olmuş bir bölgedir. M.Ö. sekizinci yüzyıldan itibaren, Azerbaycan’ın ilk sakinleri, Orta Asya’dan gelen Saka Türkleridir. Đslam fetihleri başladığı sırada bölge, Bizans hâkimiyetinde bulunuyordu. 13’üncü yüzyıldaki Moğol istilasına kadar Kafkaslar; Selçuklu Türklerinin yönetiminde kalmıştır. Bu yüzyıldan itibaren bölge, önce Hülâgü Đmparatorluğunun ve daha sonra onların devamı olan, Đlhanlı Devleti’nin bir parçası olmuştur. Bölge, ilhanlılardan sonra, Akkoyunlu ve 21 22 Nevin Yazıcı, Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu(1926–1955), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007, s.456 Suat Parlar, Barbarlığın Kaynağı Petrol; Anka Yay. Đst. 2003, s. 112 15 Karakoyunlu Türkleri’nin yönetimleri altına girmiştir 23 Kafkasya ve özellikle Azerbaycan bölgesi, 16. Yüzyıldan itibaren, Osmanlı ve Đran Devletleri’nin mücadele alanı olmuş ve bu iki devlet arasında sürekli el değiştirmiştir. Rusya’nın Kafkasya’ya doğrudan ilk inişi, 1720’li yıllarda, Hazar Denizi’nin kuzey kıyılarını ve Bakü’yü ele geçirmeleriyle olmuştur 24 19’uncu Yüzyılın başlarından itibaren, Rusya, Kafkasya’ya tam olarak yerleşmeye başlamış;25 böylece Ruslar, Anadolu üzerinden Akdeniz’e, Đran üzerinden Hint Okyanusu’na ve Hazar Denizi üzerinden Asya’ya gidebilecekleri bir üs kazanmışlardır.26 Ancak bütün olarak Kafkas halklarının Rus yönetimine karşı fırsat buldukça başkaldırdıklarını ve Çarlık yönetiminin bu başkaldırıları acımasız yöntemlerle sindirdiğini de ifade etmek gerekir.27 I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’da meydana gelen devrim, Kafkas halklarının siyasi bağımsızlık elde etme yönünde çeşitli örgütlenmelere yöneldiğini görmekteyiz. Güney Kafkasya’da Gürcü Menşeviklerin liderliğinde; Gürcü, Ermeni ve Azeriler’den oluşan, “Maveray-ı Kafkas Komiserliği” Transkafkas Federasyonu, 28 Kasım 1917’de kurulmuştur ancak, bu federasyonun milli kuvvetleri yok gibiydi.28 Transkafkasya’da kurulan bu üç başlı, “Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti”nin istikrarlı bir devlet olamayacağı kısa sürede anlaşılmış ve Tiflis’te yaptığı son toplantısında (26 Mayıs 1918) kendisini feshederek, Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti’nin sona erdiğini ilan etmiştir.29 26 Mayıs 1918’de Gürcüler, 28 Mayıs 1918’de de Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.30 Osmanlı Devleti bu 23 24 25 26 27 28 29 30 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.5 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.6 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.9 Savaş Yanar, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, IQ Kültür Sanat ve Yayıncılık, Đstanbul, 2002., s.46 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Đdris Bal, “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 2, Yaz–1996, ss. 97-113 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.49 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını… ,s.14 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden….,s.68 16 müstakil devletlerle, Batum’da, 16 Haziran 1918’de ayrı ayrı barış anlaşmaları imzalamıştır.31 Fakat Birinci Dünya Savaşı müttefikler lehine sonuçlanınca, Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmış ve Mütarekenin, 11 ve 15’inci maddeleri gereğince, Azerbaycan’daki kuvvetlerini geri çekmeyi kabullenmiştir. Nitekim Mondros Mütarekesi’nin ardından Đngilizler, Kafkaslara çıkarma yapmışlar ve bölgeyi işgal etmişlerdir.32 Mart 1920’de, Kızılordu, Beyaz Orduların mukavemetini kırarak, bütün Kafkasya’yı işgale başlamış ve 26 Nisan 1920’de, sınırı geçen Kızılordu, Bakü’ye ulaşmıştır. Rusya, 1922 yılında, bölgedeki üç ülkeyi (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan), “SSCB” çatısı altında,“Güney Kafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” adı ile birleştirmiş; 1936 yılında bu üç cumhuriyet ayrı ayrı Sovyet cumhuriyetlerine dönüştürülerek, doğrudan SSCB’ne bağlanmıştır. Bu durum, SSCB’nin dağıldığı, 1991 yılına kadar devam etmiştir.33 SSCB sonrası dönemde Güney Kafkasya’da meydana gelen kriz / mücadele alanlarını belirleyen unsurları şöyle ifade etmek mümkündür: 1) Etnik ve dinsel bir temel üzerinde patlak veren ulusçu ve ayrılıkçı sorunlar, 2) Globalleşme sürecine bağlı olarak ortaya çıkan petrol-doğalgaz üzerinde temellenen enerji politikaları, 3) Sovyet mirasından kaynaklanan sorunlar. 31 32 33 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.14. ; YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…, s.50 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.14. ; YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…, s.51 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…., s.15. ; YANAR Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,, s.52 17 Bu sorunların gerisindeki temel olgular, olumsuz ekonomik durum, siyasal istikrarsızlıklar, etnik çatışmalar, toplumsal karmaşa ve bölge jeopolitiğinin getirdiği güç mücadeleleridir. Transkafkasya ülkelerinden Gürcistan’da, tarihi ve etnik açıdan, Kafkas halklarına dahil olan Abhaz ve Oset halkları yaşamaktadır. Gürcistan, Abhazya ve Güney Osetya’da etnik çatışma ve Cevahiti Ermenileri ile de etnik problemlerle karşı karşıyadır. Yine Transkafkasya ülkelerinden, Azebaycan’ın kuzey bölgelerinde, tarihi ve etnik açıdan Kafkas halklarına mensup Lezgi, Avar ve Tsahur halkları yaşamaktadır. Azerbaycan ile bu halklar arasında da etnik problemler mevcuttur. Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’da Laçin koridorunu işgal eden Ermenistan ile Azerbaycan arasında gerginlik devam etmektedir. Güney Kafkasya genelinde yaşanılan sorun ve krizlerin genel çerçevesi çizildiğinde; Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan savaşta, Ermenistan’ın Rusya ve Đran tarafından, Azerbaycan’ın da Türkiye tarafından desteklenmesi, ABD’nin bölgedeki devletlerle değişik boyutlarda ittifak halinde olması, ABD’nin Đran’a, Türkiye’nin Ermenistan’a, Ermenistan’ın Nahçıvan’a ekonomik ambargo uygulaması, Rusya’nın Çeçenistan’a yardım ettiği iddiasıyla, Gürcistan’a müdahale etmesi, Gürcistan’ın Abhazya’ya ambargo uygulaması, bölgedeki ülkelerden hiçbirinin gerçek anlamda demokratik bir şekilde yönetilmemesi, tarihsel rekabetin büyük ve güçlü olduğu bölgede istikrarın sağlanmasını, sorunların ve krizlerin atlatılmasını güçleştirdiği görülmektedir.34 34 AYDIN, “Geopolitics of Central Asia and The Caucasus; Contuinity and Change Since The End of The Cold War”, The Turkish Yearbook of International Realations, Sayı: XXXII 2001, Ankara, 2002, s.211. 18 Tablo 2.1.Transkafkasya’da Kriz ve Mücadele Alanları Kaynak: Nadir Devlet, “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgelerinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đstanbul, 27–28 Mayıs 2004, s.205 19 2.3.1. Azerbaycan 2.3.1.1. Azerbaycan’ın Ülke Bilgileri GENEL BĐLGĐLER Resmi Adı Azerbaycan Cumhuriyeti Başkenti Bakü Konum: Güneybatı Asya’da bulunur. Batıda Ermenistan, güneybatıda Türkiye, kuzeybatıda Gürcistan, güneyde Đran, kuzeyde Rusya Federasyonu ve doğusunda Hazar Denizi bulunmaktadır. Sınırlarının toplam uzunluğu 3600 km’dir. Dili Azeri Dili Para Birimi Manat Đklimi Kuru ve subtropikal karakterdedir. Kuzey bölgesinde kuru karsal iklim hakimdir. Yer altı Kaynakları Petrol, doğalgaz, kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barit, alünit, kobalt, arsenik, mermer, kireç taşı, siyanit, maden tuzu ve kayatuzu Tarımsal Ürünler Üzüm, pamuk, tütün,çay, sebze ve meyve Sanayi Dalları Petrol araştırma, sondaj makineları üretimi, petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek, tekstil, elektronik ve metal işleme Nüfus (Toplam) 8,120,247 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home) Nüfus Dağılımı (yaşlara göre) 0-14 yaş arası: % 25.4 15-64 yaş arası: % 67.7 65 yaş ve üzeri: % 7 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home) Ortalama yaş Toplam: 27,6 yaş Erkek: 26 yaş Kadın: 29,4 yaş (2007) Nüfus Büyümesi Oranı % 0.688(2007) Doğum Oranı 17.47 doğum /1,000 nüfusta(2007) Ölüm Oranı 8.35 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007) Net Göç Etme Oranı 2.25 göçmen/1,000 nüfusta (2007) Uyruk Azeri Etnik Gruplar Azeri % 90.6, % 2.2 Dağistanlı, % 1.8 Rus, % 1.5 Ermeni, % 3.9 diğer.( 1999 sayımı) (CIAThe Word Factbook Home) Din % 93.4 Müslüman, % 2.5 Rus Ortadoks, % 2.3 Ermeni Ortadoks, % 1.8 diğer.(1995 ölçümleri) (CIA-The Word Factbook Home) Dil % 90.3 Azeri, % 2.2 Lazca, % 1.8 Rusca, % 1.5 Ermenice, % 3.3 Diğer, % 1 belirlenmemiş. (1999 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Okur-Yazarlık Oranı 15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı. Toplam: % 98.8 Erkek: % 99.5 Kadın: % 98.2 (1999 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Devlet Yönetimi Yönetim Şekli Cumhuriyet Bağımsızlık 30 Ağustos 1991 ( Sovyetler Birliği’nden) Anayasa 12 Kasım 1995 yılında benimsenmiştir. Hukuk Sistemi Sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur. Oy Kullanma yaşı 18 yaş ve üzeri Yönetim Ülke Başkanı: Đlham Aliyev ( 31 Ekim 2003’den itibaren) Başbakan: Arthur Rasızade ( 04 Kasım 2003’den itibaren) Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1; https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008. 20 Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook Harita 3.1.1. Azerbaycan Siyasi Harita 2.3.1.2.Azerbaycan’ın Kısa Tarihçesi Azerbaycan’ı,35 Türklerin kendilerine yurt edinmeleri M.Ö. III. yüzyılda Saka Türkleri ile başlamış, V-VI yüzyıllarda Oğuz Türklerinin bölgeye kitlesel olarak yerleşmesiyle devam etmiş ve VII. Yüzyılda, Türk Hazar Đmparatorluğu egemenliğine geçmiştir.36 Tarihin çeşitli dönemlerinde birçok kavimin işgaline uğrayan bölgeye, XI. yy.dan itibaren Selçuklu Devleti, Türk Şirvanşahlar Devleti, hakim olmuş; 1220’de ise Moğol istilasına uğramıştır. Sırayla Akkoyunlu, Karakoyunlu dönemi; Safevi Devleti, Türk Hanlıkları dönemi, Đran-Osman-Rus mücadeleleri ve 18.yy. ortalarında tekrar bağımsız Türk hanlıkları döneminde37 çeşitli adlarda devlet ve hanlıklar kurarak; 1812 yılına kadar ülke bütünlüğünü koruyarak gelmişlerdir. Bu tarihte Rusların Azeri hanlıklarını ve Đran’ı işgale 35 36 37 Azerbaycan topraklarına eski zamanlarda “Otlar yurdu” denmiştir. ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, ss. 25-26 ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, s. 24 21 başlamasıyla Ruslarla Đran arasında 1812 Gülistan ve 1828 Türkmençayı Antlaşması yapılarak Azerbaycan ikiye bölünmüştür. Azerbaycan’ın yaklaşık 2/3’ünü kapsayan büyük bir kısmı Đran’ın egemenliği altına girerken, geri kalan kuzey kısmı ise Rusların işgaline uğramıştır. 28 Mayıs 1918 bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, 27 Nisan 1920 Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş; 5 Aralık 1936’da SSCB’ne bağlı Cumhuriyet olmuştur. Azerbaycan, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 23 Eylül 1989’da egemenliğini, 30 Ağustos 1991’de ise bağımsızlığını ilan etmiş ve Eylül 1993’de BDT’ye katılmıştır.38 2.3.1.3. Azerbaycan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler Toprak bütünlüğünün küçük, nüfus miktarının azlığına karşılık, geniş enerji kaynaklarıyla kendini gösteren Azerbaycan’ın, jeopolitik konumu ve jeostratejik önemi fazlasıyla dikkat çekicidir. Azerbaycan, Hazar Havzası ve Orta Asya’nın zenginliklerini ihtiva eden bir öneme sahiptir. Bağımsız bir Azerbaycan, Batı’nın enerji bakımından zengin Hazar Havzası’na ve Orta Asya’ya açılımı için bir koridor görevi görebilir, boyun eğmiş bir Azerbaycan ise; Orta Asya’nın dış dünyadan tecrit edilmesine ve yeniden Rusya ile birleşmek üzere baskılara maruz kalmasına yol açabilir.39 Azerbaycan’ın Asya, Avrupa ve Kafkasya arasında bir geçit noktasında olması, dış ülkeleri en az Bakü petrolleri kadar ilgilendirmekle beraber; Avrupa-KafkasyaHazar-Orta Asya nakliyat ve ticaret yolu projesi ise Türk dünyasını için önem arz etmektedir. Bu proje, Asya’yı Avrupa ile birleştiren tarihi “Đpek Yolu”nun modern şeklini oluşturmaya adaydır. Azerbaycan, bugün, geçmişte olduğu gibi; Rusya ve Đran etkisine kısmen maruz kalmaktadır.40 38 39 40 ‘Azerbaycan Maddesi’, Ana Britannica, Cilt 4 Namık Kemal Zeybek, Türk Olmak, Ocak Yay., 1999, Cilt 2, Đstanbul, s. 231 Audrey L. Altstadt, “Milli Bilinç Meselesi”, Azerbaycan TKD, Temmuz-Ağustos 2000, s.86 22 2.3.1.4. Azerbaycan’daki Kriz ve Mücadele Alanları 2.3.1.4.1. Dağlık Karabağ Sorunu Ermeniler, 20.yy başında, “Büyük Ermenistan” hayaline ulaşmak için örgütlenmeye başlamışlar; Kafkasya ve Doğu Anadolu’da; yaşadıkları topraklar üzerinde etnik çatışmalara ve ayrılıkçı hareketlere yönelmişlerdir. 1905’te, Ermeniler ve Azeriler arasında kanlı çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuş, Çarlık Rusya’nın müdahalesi ile olaylar durulmuştur (1906- 1917). Ancak, 1917 Bolşevik devrimi, bölgede otorite boşluğu yaratmış ve bu ortamda, Kafkas devletleri bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Ermenistan’ın kurulmasıyla beraber, Ermeniler hem Anadolu topraklarına hem de Azerbaycan’a ait bölgelere Taşnak çeteleriyle saldırmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda 1920 yılında Paris Barış Konferansında Azerbaycan toprağı olarak kabul gören Dağlık Karabağ’da hedef haline gelmiştir. Kargaşa ortamı devam ederken iç savaşta galip gelen ve Çarlık Rusya’yı yıkan Bolşevikler Rusya’da iktidara gelmiş ve 1921 yılında yapılan antlaşmayla, Karabağ’a özerklik verilerek Azerbaycan’a bağlanmasına karar verilmiştir.41 Dağlık Karabağ sorunu, 1987 yılının Ağustos ayında Ermeniler’in, Karabağ’daki Ermeni nüfusunun çoğunluğunu öne sürerek bölgenin Sovyet Ermenistanı’na bağlanması için Moskova’ya başvurması üzerine; Ermenistan ve Karabağ’da bulunan Ermenilerin gösterilere başlamısıyla ortaya çıkmıştır. Şubat 1988’de Karabağ Ermenileri, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması kararını almış,42 Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin, bu kararı geri çevirmesi üzerine; Ermenilerle, Azeriler arasında çatışma süreci başlamıştır.43 1991’de Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından; 26 Kasım 1992’de; Azerbaycan, Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti’nin özerkliğini kaldırarak, bölgeyi merkeze bağladığını ilan etmiştir. Dağlık Karabağ Ermenileri ise bu durumu 10 Aralık 1992’de halk oylamasıyla bağımsızlık kararı alarak protesto etmişler; BDT’ye Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti adıyla girmeye çalışmışlar, 41 42 43 Araz Aslanlı, “ Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu ” Azerbaycan Dosyası, Editör: Ümit Özdağ Ankara, Asam Yay., 2001, ss. 393-394 Đsmayıl Veliyev, Dünya Susar, Tarih Susmaz, Gençlik Neşriyatı, Bakü 1994 s. 228 Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, 1995 s.125 23 ancak bu girişimleri kabul edilmemiştir. Fakat Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti içindeki Ermeni olmayan nüfusu karşı baskı ve ayrımcılık yaparak bölgeden göç etmelerini sağlamışlardır. 1992 yılında Rus birliklerinin bölgeden çekilmesiyle ve Azerbaycan Türklerine karşı yapılan baskıların artması üzerine; Azerbaycan bölgeye müdahale etmiştir. Yaşanan ufak çaplı çatışmalar Ermenistan’ın da bölgeye girmesiyle savaşa dönüşmüş, Rusya’nın desteğini alan Ermeniler, 1993 – 1994 yıllarında Dağlık Karabağ ve çevresini ele geçirmişlerdir. Dağlık Karabağ sorunu, SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ve bölge açısından önemli sonuçlara sebep olmuş bir gelişmedir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında tarihe dayanan ve Sovyetler döneminde zorunlu olarak askıya alınan sorun, büyük bir patlama yaratarak savaşa dönüşmüştür. Eski Sovyet sınırları içinde bulunmakla birlikte konu, çok farklı nedenlerle dünya kamuoyuna yansımıştır. Basına yansıyan belli başlı konular şöyledir: bölgenin zengin petrol kaynakları ve başta petrol olmak üzere birçok doğal kaynağın geçişine olanak tanıması, yeni bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerle iletişimde köprü olması, diasporadaki Ermenilerin yoğun lobi faaliyetleri, Türkiye, Đran ve Rusya gibi bölge devletlerinin yoğun rekabetleri, ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi büyük güçlerin ekonomik beklentileri. Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan açısından ele aldığımızda, bölge, hem Ermenistan’ı hem de Đran’ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Ayrıca asırlardır Türk yurdu olarak kabul görmüş, tarihsel bağlar ve psikolojik unsurlar barındırmaktadır. Ermeniler içinse, bölgenin, stratejik konumunun yanı sıra, tarihten gelen “Büyük Ermenistan” hayalinin bir ayağını oluşturmaktadır. Ayrıca bölgede yaşayan nüfusunun büyük çoğunluğunun Ermeni olması bağları güçlendirmekte; Ermenistan kendisini Dağlık Karabağ Ermenilerinin koruyucusu olarak görmektedir. Türkiye Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’ın yanında yer almış ve sorunun toprak bütünlüğü çerçevesinde, Azerbaycan lehine çözülmesi ve Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi yönünde politikalar benimsemiştir. Bu sorunlara bağlı olarak Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini dondurmuş ve bu ülkeye karşı ambargo uygulama yolunu seçmiştir.44 44 http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/: Dış Đşleri Bakanlığı Bilgi Notları, Ankara 2002. 24 2.3.1.4.2.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Nahçıvan Hanlığı, 1829 yılında, Đran tarafından, Rusya’ya bırakılmış, Türkmençay Antlaşması’ndan sonra, Đran’dan göçmen olarak getirilen 70 bin Ermeni’nin bir kısmı, Türklere karşı nüfus çoğunluğunu sağlamak için Ruslar tarafından, Nahçıvan’a yerleştirilmiştir.45 1834’de, Hanlık arazisinde, 30.323 Ermeni bulunuyordu. 1886’da, Nahçıvan şehrinin nüfusu, 7.433 olup, bunun 4.512’si Müslüman (%60.7), 2376’sı Ermeni (%31.9) idi. Nahçıvan’ın nüfusunda, Türkler hep çoğunlukta olmuştur.46 1917 Bolşevik Devriminden sonra Nahçıvan, Azerbaycan’a bağlı, özerk bir cumhuriyet haline getirilmiş, fakat Nahçıvan ile bağlı bulunduğu Azerbaycan arasında, toprak bağı bırakılmamış, ikisini birbirine bağlayan Zengezur bölgesi Ermenistan’a verilmiştir. Kazım Karabekir Paşa’nın, Doğu harekâtını müteakip, Ermenilerle imzalanan, “Gümrü Anlaşması” (3 Aralık 1920) ile Nahçıvan geçici bir süre Türkiye’nin himayesine bırakılmıştır.47 Nahçıvan, Türkiye ile SSCB arasında imzalanan, “Moskova Anlaşması” ile (16 Mart 1921) Azerbaycan’a bağlı özerk cumhuriyet statüsüne kavuşturulmuştur. Bu statü; 12 Ekim 1921’de, Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın taraf olduğu, “Kars Anlaşması” ile pekiştirilmiştir.48 Nahçıvan, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Azerbaycan’a bağlı özerk bir cumhuriyettir. 557.000 nüfusa sahip cumhuriyetin altı reyonu (ili) bulunmaktadır. Nahçivan’da yaşayan Azeri halkı içindeki iki etnik gruptan Lezgiler, ülkenin kuzeyinde, buna karşılık Lezgileri Ruslaşmış Azeri, kendilerini ise gerçek Azeri olarak gören Talışlar ise güneyde yaşamaktadırlar. Đran’ın etkisinde kalarak Đran yanlısı olan Talışlar, 1992 yılında bağımsız bir devlet kurmak istemişlerdir. Türkiye ile 12 km. lik bir sınıra sahip olan Nahçıvan’ın, Azerbaycan’la kara irtibatı bulunmamaktadır. 45 46 47 48 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.67. PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.67. PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.67. PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını… , s.68. 25 2.3.2.Gürcistan 2.3.2.1. Gürcistan’ın Ülke Bilgileri GENEL BĐLGĐLER Resmi Adı Gürcistan Başkenti Tiflis Konum: Güneybatı Asya’da bulunur. Güneyinde Türkiye ve Ermenistan, Doğusunda Azerbaycan, Batısında Karadeniz, Kuzeyinde Rusya Federasyonu yer almaktadır. Yüzölçümü 69.700 km karedir. Dili Gürcüce Para Birimi Lari (GEL) Đklimi Karadeniz sahili ve Rion havzasında ılık, nemli ve yarı tropik bir iklim hüküm sürmektedir. Doğu Gürcistan’da daha karasal bir iklim hüküm sürmektedir. Kışları soğuk, yazları ise kuru ve sıcaktır. Yer altı Kaynakları Manganez, bakır, çelik, demir, çinko, kömür, petrol Tarımsal Ürünler Üzüm, narenciye, çay, fındık, sebze, patates, çiftlik hayvanları. Sanayi Dalları Metal Đşletme, uçak üretimi, elektrik teçhizatı, takım tezgahları, kimyasal maddeler, kereste, şarap üretimi. Nüfus 4,646,003 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home) 0-14 yaş arası: % 16.7 15-64 yaş arası: % 66.6 65 yaş ve üzeri: % 16.7 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home) Ortalama yaş toplam: 38 yaş erkek: 35.5 yaş kadın: 40.4 yaş (2007) Nüfus Büyümesi Oranı % -0.329(2007) Doğum Oranı 10.54 doğum /1,000 nüfusta (2007) Ölüm Oranı 9.37 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007) Net Göç Etme Oranı -4.36 göç(s)/1,000 nüfusta (2008) Uyruk Gürcü Etnik Gruplar Gürcü % 83.8, Azeri % 6.5, Ermeni %5.7, Rus % 1.5, diğer % 2.5 (2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Din Ortadoks Hristiyan %83.8, Müslüman %9.9, Gregoryen Ermeni % 3.9, Katolik Hristiyan %0.8, diğer % 0.8, dini Dil Gürcüce %71, Rusca %9, Ermeni %7, Azerice %6, diğer %7(2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Okur-Yazarlık Oranı 15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı. olmayan %0.7(2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Toplam: % 100 Erkek: % 100 Kadın: % 100 (2004 ölçümü) (CIA-The Word Factbook Home) Devlet Yönetimi Yönetim Şekli Cumhuriyet Bağımsızlık 09 Nisan 1991( Sovyetler Birliği’nden) Anayasa 24 Ağustos 1995 yılında benimsenmiştir. Hukuk Sistemi Sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur. Oy Kullanma yaşı 18 yaş ve üzeri Yönetim Ülke Başkanı: Mikheil Saakashvili (25 Ocak 2004’den itibaren) Başbakan: Lado Gurgenidze (19 Kasım 2007’den itibaren) Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1; https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008. 26 Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook Harita 3.2.1. Gürcistan Siyasi Haritası 2.3.2.2. Gürcistan’ın Kısa Tarihçesi M.Ö. 1’inci bin yılın başlarında Asur ve daha sonra Urartu tutanaklarında bugünkü Gürcülerin ataları olan halklardan söz edilmektedir. M.Ö.7’nci yüzyılda Kimmer’lerin Anadolu’yu istilası birçok kavimin, Gürcistan’a göç etmesine neden olmuştur. Sonraki üç yüzyıl boyunca, Gürcistan, Bizans ve Đran Đmparatorlukları arasında çıkan anlaşmazlıklara sahne olmuştur. Gürcistan Devleti’nin en güçlü ve parlak dönemi Kraliçe Tamara’nın hüküm sürmüş olduğu 11’nci ve 13’ncü yüzyıllardır. Gürcistan, bu dönemde bir Kafkas Birliği Đmparatorluğu haline gelmiştir. Türklerin, 1453’de Đstanbul’u almasıyla Gürcistan’ın batılı Hıristiyanlarla bütün bağları kopmuş; Đmparataorluğu’nun 1578’de hâkimiyetine ise Transkafkasya girmiştir. 1722’de, ve Tiflis, Safevi Osmanlı Hanedanı’nın çökmesiyle, Gürcistan tekrar Osmanlı hâkimiyetine girmiş; 1783’de Rusya, 27 Gürcistan’ın bağımsızlığını garanti altına almıştır. Uzun süre Osmanlı yönetiminde kalmış olan Güneybatı Gürcistan, Poti ve Batum Limanları, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşıyla son bulan çeşitli çarpışmalarla Rusya’nın denetimine geçmiştir. Rusya’daki 1905 ayaklanması Gürcistan’da karışıklıklara neden olmuş; Gürcistan, 26 Mayıs 1918’de bağımsızlığını ilan ederek; Almanya himayesine sığınmıştır. Gürcistan’ın da dahil olduğu Transkafkasya Federal Cumhuriyeti, 1936’da dağıtılmış ve Gürcistan, SSCB’nin bir üyesi olmuştur. Gürcistan, 9 Nisan 1991’de SSCB’nin sona ermesiyle bağımsızlığını ilan etmiş ve 1993’te BDT’ye üye olmuştur.49 2.3.2.3. Gürcistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler Gürcistan’ın, sahip olduğu etnik ve kültürel farklılıklar, bölgesindeki devletlerle ilişkilerini belirlemiştir. Gürcistan’ın, Türkiye sınırında Müslüman Gürcülerin yaşadığı Acarya yer almaktadır. Bu durum, Türkiye-Gürcistan ilişkilerine olumlu yansımakla beraber; Gürcistan’ın, yerel yönetimi ile merkezi yönetimi arasında kimi zaman gerginliklere neden olmaktadır. Gürcistan’ın, Ermenistan sınırında bulunan “Jvakheti”, Ermeni nüfusun, Dağıstan’a yakın “Kakheti” de ise, Dağıstanlı nüfusun ağırlıkta olduğu bölgelerdir.50 Gürcistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra karşılaştığı bütün sorunlarda, Rusya Federasyonu’nun olumsuz etkisini hissetmektedir. Gürcistan’da Cumhurbaşkanı Gamsahurdia zamanında yürütülen aşırı milliyetçi ve Rusya karşıtı politikalar, Rusya’nın Gürcistan’ın içişlerine doğrudan veya dolaylı bir şekilde müdahale etmesine zemin hazırlamıştır. BDT üyeliğine önceleri soğuk bakan Gürcistan, daha sonra, Abhazya’da Gürcü kuvvetlerinin yenilmesi, Batı Gürcistan’da Gamsahurdia taraftarlarının ayaklanmaları ve otorite boşluğundan istifadeye çalışan organize suç gruplarının faaliyetleri nedeniyle bu politikasını değiştirmek zorunda kalarak BDT’ye katılmış ve Rusya Federasyonu ile ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu 49 50 Compact Disk Recordable (CD-R74), 650 MB, TDK Recording Media Europe S.A., Luxemburg Jean Radvanyi, “La Maison Caucasienne, fondement d’une recomposition regionale?”, Notes et etudes documentaires, No:5040-41, 1996, s.32 28 bağlamda, BDT üyeliği ve Rusya Federasyonu ile askeri işbirliği, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ve güvenliğinin sağlanması için Şevardnadze tarafından çaresizlik içinde kabullenilen bir durum olarak değerlendirilmiştir. Güney Osetya ve Abhazya, bağımsızlık ve Rusya Federasyonu ile birleşme arzusunda olup, halen her iki bölgede de Rus birliklerinden oluşan BDT Barış Gücü bulunmaktadır. Acaristan, giderek merkezi yönetimden uzaklaşmıştı, fakat yeni cumhurbaşkanı ile bu sorun çözülmüş ve Acaristan’ın eski lideri Rusya’ya kaçtmıştır, ülkenin güneyinde yerleşik Ermeni azınlık ise, hükümet otoritesi dışında faaliyet göstermektedir. Diğer Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri’nde olduğu gibi Gürcistan da Merkezi Sovyet Devleti’nin dağılmasının sonuçlarından olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu durumun aşılması için; Gürcistan Hükümeti, hızlı ve büyük çaplı özelleştirme ile yabancı sermayenin ülkeye getirilmesinin yararına inanmaktadır.51 Gürcistan, 31 Mart 1991’de yapılan referandum sonucunda, halkın %93’ünün bağımsızlık yönünde oy kullanmasıyla,52 SSCB içinde Baltık ülkelerinden sonra bağımsızlığını kazanan ilk ülke olmuştur.53 31 Ağustos 1995’de Başbakan Tansu Çiller, Tiflis’e bir günlük çalışma ziyaretinde bulunmuştur. Bu ziyaret de, tesadüfî olarak, 29 Ağustos’da Şevardnadze’ye karşı yapılan suikast girişiminin akabinde gerçekleşmiştir. 4 Nisan 1996’da Şevardnadze, Türkiye’ye gelmiştir. Kuşkusuz her ziyarette bölgesel sorunlar ele alınmış ve bu konuda fikir alışverişinde bulunulmuştur. 14 Temmuz 1997’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Gürcistan’a bir ziyarette bulunmuş ve bu ziyaret sırasında da on bir antlaşma imzalanmıştır. Bir yıl sonra, Mart 1998’de Başbakan 51 52 53 “Gürcistan Özel Sayısı”, Avrasya Dosyası, Temmuz 98/1, Pan Matbaacılık, TĐKA , Ankara, 1998 Daniel Veret, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces massivement porur l’independance”, Le Monde, 3 April 1991. Le Monde, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces …, 11April 1991 29 Mesut Yılmaz, Tiflis’e gitmiş; Şevardnadze’de 26–27 Şubat 1999 tarihleri arasında Türkiye’ye gelmiştir. Bu ziyaret sırasında, Türkiye, Şevardnadze’nin öncülüğünü yaptığı “Kafkasya’da Barış Girişimi”ne ve Gürcistan’ın karşılaştığı ihtilafların, ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği içinde çözümlenmesi yönünde destek verdiğini açıklamıştır.54 Gürcistan Anayasası, 17 Ekim 1995’de kabul edilmiş ve Başkanlık sisteminin uygulandığı parlamenter demokratik idareye kavuşmuştur.55 Gürcistan, Kafkas ülkeleri içinde sanayisi gelişmekte olan, bir tarım ülkesidir. Başlıca maden kaynakları arasında manganez, kömür, petrol ve doğal gaz belirtilebilir. Dünyadaki manganez rezervlerinin önemli bir bölümü Gürcistan’dadır. Ülkede turizm potansiyeli yüksektir. Karadeniz kıyıları ve termal kaynakların bulunduğu alanlar ile Kafkas dağları bu bakımdan önemli merkezleri oluşturur. Gerek, Batı için çok önemli olan ve Avrupa Đmar ve Kalkınma Bankası tarafından finanse edilen, 5 milyar dolar değerindeki tarihi “Đpek Yolu’nun canlandırılması Projesi”, gerek, kara ve demiryolu ağlarıyla bağlandığı coğrafi konum, Gürcistan’ı kilit ülke haline getirmektedir.56 Abhazya ve Güney Osetya’daki sivil ihtilaflar ve Acaristan ve Cavahet’deki istikrarsızlık potansiyeli, Gürcistan’da serbest piyasa sistemine geçişle birlikte meydana gelen ekonomik sorunları daha ağırlaştırmıştır.57 Rusya, “Hayati Stratejik Menfaatleri”ni öne sürerek, silahlı kuvvetlerini Gürcistan’dan çekmemekte, deniz üslerini ve askeri tesislerini terk etmek konusunda isteksiz davranmaktadır. Bu mücadeleler yolunda şekillenen Gürcistan Ordusu, ülkede bulunan eski Sovyet silah ve malzemelerine el koyarak teçhiz etmeye çalışmışlardır. Gürcistan ordusunun kurulmasında, ABD, önemli rol oynamakla beraber, ülkede bulunan eski Sovyet silah ve malzemeleri de kullanılmıştır. Gürcistan, ABD’nin yürüttüğü Yabancı Askeri Finansman (FMF) ve Uluslararası 54 55 56 57 Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklamaları, “Türkiye-Gürcistan Ortak Bildirisi”, 26 Şubat 1999. http://foreigntrade.gov.tr./pazaragiris/ulkeler/gur/gur-rap-dig-yi2.doc, 2003 Kamil Ağacan, “Gürcistan’a Yönelik Artan Rus Baskıları ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt:1, Sayı: 4, s.30 Centre for European Policy Studies (CEPS), “Kafkasya Đçin Bir Đstikrar Paktı”, CEPS Working Document No. 152, Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, “Kafkas Ekonomilerinin Geçmişleri”, s.58; http://www.ccps.be, 2007 30 Askeri Eğitim ve Talim programlarından yararlanmaktadır. FMF programı Gürcistan’ın, ABD askeri araçlarını satın alabilmesini kolaylaştırmış; bu program çerçevesinde, 2001 yılında Gürcistan’a 10 UH1H savaş helikopteri verilmiştir.58 SSCB’nin çöküşünün ardından söz konusu coğrafyada global ya da bölgesel güçler arasında rekabet yaşanmakta; iki kutuplu uluslararası sistemin yansıması olan bu rekabet, ABD ve Rusya arasında daha yoğun sürmektedir. Başlıca rekabet alanlarından birisini Kafkasya oluşturmaktadır. Bölgedeki üç cumhuriyetten biri olan; Ermenistan, stratejik tercihini Rusya’dan yana kullanmış; Azerbaycan ve Gürcistan ise Batı ile bütünleşmeyi başlıca stratejik hedef olarak benimsemiştir. Ağırlıklı olarak 1996’da başlayan ABD-Gürcü ilişkileri, Gürcistan’ın jeopolitik konumu ve Batı’yla bütünleşme stratejisi sebebiyle müttefik düzeyine ulaşmış, günümüzde ise; ABD-Gürcistan ilişkileri çok yönlü olarak gelişmeye devam etmektedir. 2.3.2.4. Gürcistan’ın Kriz ve Mücadele Alanları 2.3.2.4.1. Abhazya Özerk Cumhuriyeti Gürcistan’ın özerk bölgelerinden biri olan Abhazya, Karadeniz’in doğu kıyısında, 240 km’lik sahil şeridi boyunca uzanmaktadır. Kuzeyinde Rusya Federasyonu, güneyinde ise Gürcistan’ın Svanetya ve Megrelya bölgeleri yer alır.59 Abhazlar, Kafkasya’nın en eski yerli halklarından biridir.60 Bir bölümü Hıristiyan, bir bölümü ise Sünni Müslüman’dır.61 4.yy ve 10.yy arasında çizilmiş haritalarda, Gürcistan'ın coğrafyasını da kapsamak üzere bu bölge Abhazya62 Yönetim Bölgesi 58 59 60 61 62 David Darchiashvili, “Georgia Courts NATO, Strives for Defense Overhoul”, http:/www.euasianet.org/, 26 Temmuz 2000. Murat PAPSU, “Abhazya Canlar Ülkesi”, Atlas, Sayı 132 (Mart 2004),ss. 90 -92 Hakan KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, Đstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006, s.81 PAPSU, “Abhazya Canlar…, s.91 Dede Korkut destanlarında Abhazya'dan bahsedilirken "Kanı Abhaz" yani "Abhaz Hanlığı" tabiri kullanılmaktadır.Bkz: ://www.abhazya.org/duyuru2.htm, 2006 31 olarak adlandırılmaktadır. Abhazlar, tarihsel süreç içinde Gürcülerle birlikte zaman zaman ortak yönetim kurmuşlardır. 1917’de Çarlık rejiminin yıkılması ile Abhazya bağımsızlığına kavuşmuş, Abhazlar, Kuzey Kafkasya halkları ile birleşme çabalarına girmişler ve Abhaz Halk Kongresi, 11 Mayıs 1918’de kurulan Kuzey Kafkasya Dağı Cumhuriyeti’ne (Birlesik Kafkasya Cumhuriyeti’ne) katılma kararı almıştır. Gürcistan ise bağımsız bir devlet kurmuş ve Alman himayesine girmiştir. Gürcistan bu dönemde Rusya’da yaşanan iç savaştan yararlanarak Haziran 1918’de Abhaz topraklarına girmiş, ancak I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesi sonrasında Đngiltere, Gürcistan’ı işgal etmiştir. Müttefikler, 1920’de Gürcistan’ın bağımsızlığını tanımış, 31 Mart 1921’de de Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Abhazya, bundan altı ay sonra Gürcistan’la özel birlik anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. 1922’de Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dan oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti kurulurken Abhazya’ya birlik cumhuriyeti statüsü verilmiştir.63 Ancak Stalin iktidarı döneminde Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin statüsü düşürülmüş ve özerk cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlanmıştır. Bundan sonra Gürcüleştirme politikasına hız verilmiş ve Abhazya’da, Gürcü nüfus hızla artmış; Gürcü nüfus oranı, 1886 yılında %6 iken; 1959’da %39’a çıkmış, 1980’lerde ise %45’e ulaşmıştır.64 Abhazya'nın egemenlik haklarının kısıtlanması, halkın ulusal bilinci üzerinde olumsuz bir etki yaratmış; Abhazya’nın Gürcistan’a bağlanmasına tepki olarak halk, 8–26 Şubat 1931’de gösteriler düzenlemişler ve Sovyet egemenliği koşullarında haklarının korunmasını istemişlerdir.65 5 Aralık 1936’da Gürcistan’ın, 15 Sovyet Cumhuriyetinden biri olmasıyla beraber, Abhazya’da “Gürcüleştirme” politikası artmış; bölgeye, Gürcü göçü gerçekleştirilirken; Abhaz dili, alfabesi, yer adları değiştirilmeye çalışılmış ve 63 64 65 PAPSU, “Abhazya Canlar…”, ss.112-116 PAPSU, “Abhazya Canlar…, ss.114-115 ARDZINBA, “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”, 32 Abhazlar’a devlet yönetiminde yer verilmemiştir.66 Bu gelişmelerin sonucunda; Abhazyalılar, Gürcistan'ın bünyesinden çıkma talebiyle 1957, 1964, 1967, 1978 yıllarında kitlesel gösteriler ve mitingler gerçekleştirmişlerdir.67 Bu durum, Rusya ve Gürcistan’ın, Abhaz halkına; Abhaz dilinde yayın yapma, Abhaz televizyonu ve üniversitesinin kurulması, mali destek sağlanması ve daha fazla iş imkanın yaratılması şeklinde haklar tanımışlarsa da Abhaz halkı, bağımsızlık talebinden vazgeçmemiştir.68 Abhazlar, 1988’de düzenlenen 19. SSCB Komünist Partisi Birleşik Konferansı’nda; Gürcü yönetimine dair şikâyetlerini bir mektupla sunmuşlardır. 19 Mart 1989’da ise, Abhazya’nın bağımsız bir Cumhuriyet olması gerektiğini ifade eden ve 30 bin Abhazyalı’nın imzaladığı bir mektubu açıklamışlardır. Bunun üzerine Gürcüler bir gösteri düzenlemiş, Sovyet askerleri 19 silahsız Gürcü göstericiyi öldürmüştür. Gürcüler, Abhaz Üniversitesi’nin Gürcü bölümünü Tiflis Devlet Üniversitesi’ne bağlamaya çalışınca yine katliamlar meydana gelmiştir. 25–26 Ağustos 1989’da Kuzey Kafkas halkları, Sohum’da bir araya gelerek Birinci Kafkas Dağlı Halkları Kongresi’ni toplamışlar; kongrede, Gürcü yönetimi protesto edilmiş; Abhaz halkıyla, dayanışma içinde hareket edileceği ilan edilmiştir.69 Abhaz Yüksek Sovyeti, 1990’da aldığı bir karar ile bağımsızlığını ilan etmiş ve Abhazya’nın birlik cumhuriyeti olduğunu (1921’de Gürcistan’a bağlanmadan önceki statüsü uyarınca) açıklamıştır. Ancak Gürcistan parlamentosu bunu tanımamıştır. Aralık 1990’da Abhaz Yüksek Sovyeti, Vladislav Ardzinba’yı başkan seçmiş, 1991 yılında seçimler yapılmış ve Abhaz parlamentosu çalışmalarına başlamıştır. 1992 Şubat ayında Gürcistan yönetimi 1978 tarihli Sovyet Anayasasını lağvettiğini ve 1921 tarihli Gürcistan Anayasası’nın geçerli olduğunu ilan etmiştir.70 66 67 68 69 70 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s 65 ARDZINBA, “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri” Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s. 111 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 69 http://www.kapba.de/AbhazyaGenel.html, 2006 33 Abhaz Parlamentosu, 23 Temmuz 1992’de aldığı bir karar ile Abhazya’nın Gürcistan’ın bir parçası olduğunu kabul eden 1978 Anayasasını yürürlükten kaldırmış ve Abhaz halkının kendi toprakları üzerinde kendi geleceğini belirleme hakkına sahip ve egemen olduğunu vurgulayan ve Abhazya’nın, SSCB içinde ayrı bir birlik cumhuriyeti olduğunu ifade eden 1925 Anayasasını yürürlüğe koymuştur.71 Rusya, Abhazya-Gürcistan anlaşmazlığında; Abhazları destekleyerek; Gürcistan üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır. Rusya, 1992 yılında Kırım’ın Rusya Federasyonu’nun değil Ukrayna’nın bir parçası olduğunu tanımış ve Karadeniz’de Kırım kıyılarını kaybetmiştir. Bu durumun, Rusya’nın Karadeniz’de askeri güç oluşturacak deniz üsleri ve ticari limanların oluşturması güçleştirmiştir. Gürcistan’ın, Karadeniz kıyısında uzun bir sahil şeridine sahip olması Rusya’nın, Karadeniz üzerindeki çıkarlarını gerçekleştirmek için Gürcistan’a yönelmesine sebep olmuş; bu dönemde, Gürcistan’ın ekonomik ve etnik sorunlar içerisinde zayıf ve istikrarsız bir durumda olması Rus politikasına zemin hazırlamıştır. Rusya’nın Abhazya’nın bağımsızlığını desteklemesine karşılık, Abhaz topraklarında Rus ordusuna üs verilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır.72 Abhazya’nın 1925 Anayasasını yürürlüğe koyması ve bağımsızlığını ilan etmesinden sonra, Gürcistan, çeşitli bahanelerle Abhazya topraklarına girmiş ve karışıklık çıkarmıştır.73 Meydana gelen çatışmalar boyunca başta Çeçenler olmak üzere Kuzey Kafkasya halkları Abhazya’nın yanında yer almışlar; Rusya’da zaman zaman Abhazlara destek vermiştir. Ayrıca çatışmalarda Rus istihbarat Teşkilatı tarafından organize edilen Çeçen-Đngus-Oset ve Rus Kazaklarından oluşan paralı askerler, Abhazya tarafında savaşmışlardır. Abhazya, birkaç hafta içinde hemen hemen Gürcistan’ın tüm Batı kesimini kontrol altına almış, bunun üzerine Gürcistan, Rusya ile görüşmelere başlamış ve Rus askeri üslerinin kurulmasını kabul etmiştir. Bu gelişme üzerine, Abhaz birlikleri Rus barış gücü koruması altında Abhaz topraklarına çekilmişlerdir.74 71 72 73 74 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.113 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.69 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, ss.111-113 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 70-71 34 Ancak Gürcistan’ın etnik yapısının karışıklığı ve zayıf otoritesi neticesinde çatışmalar devam etmiştir. 1993 yazında çatışmaların yoğunlaşması üzerine Rusya’nın bakısı ile önce Moskova daha sonra Soçi’de ateşkes görüşmeleri yapılmış, 27 Temmuz 1993 tarihinde Abhazya ve Gürcistan arasında ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Bu Anlaşmayla, Gürcü birlikleri Abhazya’dan çekilmesi, tarafların silahsızlandırılması ve meşru hükümetin Abhazya’ya dönmesi kararlaştırılmış; Rusya Anlaşmanın garantörü olarak bölgede önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak, Anlaşma Gürcistan’daki Sevardnadze’ye muhalif grupları rahatsız etmiş, iç savaş olarak nitelenebilecek çatışmalara sebep olmuştur. Abhazlar, Gürcü kontrolündeki Sohum ve Oçamçira’yı geri alarak Çeçenlerin çatıştığı Kodor bölgesi hariç, Abhazya’nın tamamını kontrol altına almışlardır.75 Abhazların bu girişimleri ve Gürcülerin geri çekilme konusundaki isteksizlikleri çatışmaları yeniden başlatmış; Rusya ise tarafları ateşkese uyma çağrısı yapmışsa da çatışmalar devam etmiştir. Sorunun BM’ye intikal etmesi ile taraflar Aralık 1993’te Cenevre’de görüşmelere başlamışlar, BM’den bir heyet bölgede incelemede bulunmuş ve 1 Aralık 1993’te bir protokol, 13 Ocak 1994 tarihinde de nihai anlaşma imzalanmıştır.76 Anlaşmaya göre, 250 bin Gürcü mültecinin Abhazya’ya dönmesine karar verilmiştir. Đnguri Nehri bölgesinde bir tampon bölge oluşturulmuş, Birleşmiş Milletler Gürcistan Gözlemci Heyeti (UNOMIG) barışı korumak için Sohumi’ye yerleştirilmiştir. Tarafların talebi üzerine Haziran 1994’te, tampon bölgeye 25 bin kişilik BDT Barış Gücü Askeri yerleştirilmiştir (Güç sadece Rus askerlerinden oluşmaktadır).77 Abhazya Parlamentosu, 1994 yılında yeni bir anayasa kabul etmiş ve Abhazya Cumhuriyeti’ni kurduğunu ilan etmiş, Gürcistan, Rus baskıları neticesinde BDT’ye üye olmuştur. Rusya, Çeçenistan olayları çerçevesinde Abhazya’nın Kodor vadisinde Çeçen silahlı güçlerinin konuşlandığını öne sürerek, Abhazya’ya ambargo uygulamaya başlamıştır. Rusya, Aralık 2005’ten itibaren ambargo şartlarını 75 76 77 Mithat Çelikpala, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya:Sosyal, Siyasal Yapı ve Etnik Çatışmalar, Derleyen: Ali Ahmetbeyoğlu , Đstanbul ,Tarih ve Tabiat Vakfı Yay., 2006,ss.115116 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.117 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…, s. 88 35 ağırlaştırmış ve bölgenin dış dünyayla tüm bağları kesilmiştir. Bunun sonucunda Abhazlar, Gürcistan ile eşit haklara sahip olacakları bir konfederasyon oluşturulmasını dile getirmiş, ancak bu görüş de kabul görmemiştir.78 Abhazya sorunu, Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin bağımsız olmak istemesinden ve bunu Gürcistan’ın kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Rusya’nın Karadeniz ve Kafkasya’ya yönelik jeo-stratejik politikası, Abhazya sorununu kritik bir noktaya taşımaktadır. Son dönemlerde, artan Gürcistan-ABD yakınlaşması, ABD-Rusya arasında Karadeniz-Kafkasya hattı üzerinde gerçekleşen rekabetin sonucudur. 2.3.2.4.2. Acaristan Özerk Cumhuriyeti Acaristan, Ahıska kuzeyindeki Suram dağları ile Karadeniz arasında kalan ve özerk cumhuriyeti statüsüne sahip olan bölgedir. Bu bölgenin merkezi sahil şehri Batum olup, yüzölçümü 2 900 km² ve nüfusu 400 000 civarındadır.79 Gürcistan içerisinde bulunan diğer iki özerk bölgeden farklı olarak Acaristan’ın özerkliği, tarihsel, kültürel ve dinsel nedenlere dayanmaktadır. Yaklaşık üç yüz sene Osmanlı hakimiyeti altında kalan Acaristan halkı Müslüman olmuştur. 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmasıyla Batum Gürcistan’a bırakılmış, ancak şart olarak Müslüman Acara toplumunun dini gereklerini rahat yerine getirebilmeleri ve isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimini kurma olanağına sahip olmaları için, bölgeye Özerk Cumhuriyet statüsü verilmiştir.80 Milliyet olarak Gürcü olan Acaristan halkı, SSCB sonrasında, Abhazya ve Güney Osetya gibi bağımsızlık arayışına girmemiş, ancak, bölgenin lideri olan Aslan Abaşidze Rusya’ya sırtını dayayarak bağımsız bir devletin başkanı gibi hareket etmiştir. Abaşidze 13 yıllık 78 79 80 ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…, ss. 84-85 Yunus Zeyrek, Gürcistan Acaristan ve Türkiye, 1999, s.18. Kamil Ağacan, “Bir Özerkliğin Anatomisi: Gürcistan- Acaristan ilişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt 2, sayı 14, Haziran 2001. 36 yöneticilik döneminde hiç Tiflis’e gitmemiş ve Tiflis yönetiminin taleplerini hep geri çevirmiştir. Bu, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasını isteyen Gürcistan eski başkanı Eduard Şevardnadze’nin yumuşak tutumundan kaynaklanmıştı. Đlk etapta Şevardnadze ile arası iyi olmayan Abaşidze, Şevardnadze’nin gidişinin kendi koltuğunu tehlikeye atacağı düşüncesi ile Gül Devrimi öncesinde onu desteklemiştir. Gül devrimi neticesinde başa gelen yeni yönetim Abaşidze’nin sonunu hazırlamıştır. Devrim sonrasında parlamento başkanı olan Nino Burcanadze ve başbakan olarak atanan Zurab Jvanya, Abaşidze’nin tutumundan, Şevardnadze döneminde de rahatsızlık duyuyorlardı ve bunu her fırsatta dile getirmişlerdir. Transit özelliğine sahip Gürcistan, deniz bağlantısını Batum limanı ile sağlamaktadır. Ülkeyi, Türkiye üzerinden Batı’ya bağlayan, Sarp Hudut Kapısı da Batum’da yer almaktadır. Abhazya’nın fiilen Gürcistan’dan kopması Rusya’ya ulaşımında zora giren ülke için Türkiye ve Batı’ya açılan kara ve deniz ulaşımı için en elverişli yol olan Batum’un da elden çıkması demekti. Ermenistan, Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerini Türkiye ve Batı’ya bağlayan Batum limanı ve Sarp Hudut Kapısı ülkenin önemli gelir kaynağıdır. Abaşidze döneminde bu gelirin büyük kısmı Tiflis’e ulaşmadan kendi inisiyatifinde kullanılıyor olması liderin bölgedeki konumunu daha da güçlendirmiştir. Acaristan ile Tiflis arasındaki gerginlik tırmanarak devam etmiş ve 28 Mart 2004 tarihinde yapılan genel seçimleri öncesinde ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Saakaşvili, genel seçimleri öncesinde Acaristan’daki Abaşidze muhaliflerini destekleyerek Abaşidze’yi devirmek istedi, ancak bölge lideri muhalif cephedeki geniş çaplı tutuklamalarla muhalefeti bastırmıştır. Gül Devrimi’nde Saakaşvili’ye destek olan Rustavi 2 televizyonu muhabirinin bölgedeki güvenlik güçlerince dövülmesi gerginliği iyice tırmandırmıştır. Saakaşvili, Abaşidze’ye 15 Mart tarihine kadar, muhalefete karşı baskılara son verilmesi, sorumluların cezalandırılması ve Özerk Cumhuriyet Güvenlik Bakanlığı’nın feshedilmesi için ültimatom vermişse de Acaristan’a giden Gürcistan’ın Dönem Maliye Bakanı Zurab Noğaideli alıkonulmuştur. Bunun üzerinde Saakaşvili Batum’a gitmeye karar vermiştir. Bu arada muhalefet cephesinin 15 Mart günü için büyük bir miting 37 hazırlığı içinde olması ve Tiflis’te olduğu gibi “Gül Devrimi’”ne dönüşeceğinden korkması üzerinde Abaşidze, Saakaşvili’nin Batum’a girmesini engellemiştir. Rus Yönetimi tarafından sorunun barışçıl yolla çözülmesi gerektiği yönündeki uyarılar sonucu Saakaşvili Acaristan’a ambargo uygulamaya karar vermiştir. Dış desteklerle karşılaşılan ambargo sonucunda, Abaşidze Saakaşvili ile görüşmeyi kabul etmiş ve Tiflis yönetiminin birtakım isteklerine ilk defa olumlu cevap vermiştir. Problemlerin geçici olarak çözülmesi sonucu Acaristan genel seçimlere katılmıştır.81 30 Nisan 2004 tarihinde Gürcistan en büyük askeri tatbikatı yapmaya başlamış. Đki bin askerin katıldığı tatbikatın bir bölümü Acaristan sınırının birkaç kilometre uzağındaydı. Askeri tatbikat sonrasında Gürcistan’ın Acaristan’a müdahale edeceği endişesiyle Aslan Abaşidze, bölgeyi Gürcistan’a bağlayan Çoloki nehri üzerindeki üç köprüyü havaya uçurtmuş. Bu durum karşısında Saakaşvili acilen Milli Güvenlik Kurulunu toplayarak, Abaşidze’ye on günü kapsayan yeni ültimatom vermiştir. Abaşidze ise herhangi bir müdahale söz konusu olursa karşılık vereceğini duyurmuştur. Köprülerin uçurması esnasında Batum’daki Rus askeri üste çalışan subayların orda olduğu iddia edilmiştir. Đki taraf arasındaki anlaşmazlık bir yönü ile Rusya ABD çekişmesine dönmüş. Gürcistan Acaristan krizinin zirveye ulaştığı 4 Mayıs 2004 tarihinde ABD Başkanı Bush, Rusya Devlet başkanı Putin’i arayarak krize karışmamasını, Acaristan liderini desteklemek için herhangi bir müdahalede bulunmamasını iletmiştir. Rus lideri Putin, Rus Amerikan ilişkilerin etkilenmemesi için Aslan Abaşidze’yi gözden çıkarmış ve Rusya Dışişleri eski Bakanı Đgor Đvanov’u Batum’a göndermiştir. Đstifaya ikna edilen Abaşidze Đvanov’la beraber Moskova’ya gitmiştir. Abaşidze’nin istifası ve Acaristan probleminin çözülmesi Gürcistan’daki ayrılıkçı cepheler için güzel bir ders olduğu gibi, Rusya’nın Gürcistan topraklarındaki askeri varlığın sonlandırılması için rahat adım atılmasını sağlamıştır. 81 Kamil Ağacan, “Acaristan Sorunu ve Saakaşvili’nin Mevzi Kazanımı”, Stratejik Analiz, cilt 4, sayı 48, Nisan 2004 38 2.3.2.4.3. Güney Osetya Sorunu Güney Osetya, Gürcistan sınırları içerisinde özerk bir bölgedir. Büyük Kafkas Dağları’nın güney yamaçlarında yer alır. Toplam yüzölçümü 3. 900 km² kadardır. Yönetim merkezi Tskhinvali’dir.82 Orta Kafkaslarda, Kafkas dağlarının kuzey ve güney yamaçlarında yasamakta olan Osetler, Hint-Avrupa ırkına mensup Đran kökenli bir Kafkas halkı olarak bilinmektedir.83 Güney Osetya, Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yer alan Kuzey Osetya ile bir bütündür. Bunların daha önce değinilen etnik unsurlarla oynama ve böl-yönet politikası nedeniyle, SSCB dağılırken Güney Osetya’nın, Rusya tarafından ileride kullanılmak üzere Gürcistan’a bırakıldığı değerlendirilmektedir. Nitekim daha sonra Moskova ile Tiflis arasında yaşananlar, bu değerlendirmeyi teyit etmiştir. Günümüzde Kafkasya’da süregelen Güney Osetya sorunu Gürcistan sınırları içerisinde yer alan Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu içerinde yer alan Kuzey Osetya ile birleşmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Büyük çoğunluğu Ortodoks Hristiyan olan Osetlerin bir kısmı da Müslüman’dır. Müslüman Osetler’den bir kısmının Türkiye’de yaşadığı bilinmektedir. Türkiye’de yasayan Oset nüfusun bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonrasında, bir kısmı ise Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye gelmiştir.84 Osetlerin atalarının Hazar Denizi’nin kuzeyinde, Deon nehri boylarında yaşadıkları bilinmektedir. Daha sonra buradan bazı kabileler Azak Denizi kıyısına, Terek ve Kuban nehirleri arasına ve Kafkasya’ya yerleşmişlerdir. Daha sonra bazıları Kuzey Kafkasya dağ eteklerine göç ederek 6. yüzyılda Kabartaylar’ın ataları olan Kerketler ile beraber Alania olarak bilinen bir birlik kurmuşlardır. Günümüzdeki 82 83 84 ÖZEY, Kafkasya ve Kafkas…, s. 31 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 76 KASIKÇI ve YILMAZ, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar…, s.150 39 Osetler, Alan dil ve kültürünün hakim oldugu Alan-Sarmatya ve Kuzey Kafkas halklarının karışımından meydana gelmişler ve Kuzey Osetya’ya yerleşmişlerdir. Güneydeki Oset yerleşimi daha yakın zamanlarda gerçekleşmiştir.85 Osetler, 1774 yılında Rusya’ya katılmışlardır. 19. yüzyılın ortalarında Kafkasya Rusya tarafından istila edildikten sonra Çarlık Rusya’sı Güney Osetya halkının idaresini Gürcü feodallerin eline bırakmış ve Güney Osetya topraklarını Gürcü feodallerin mülkü olarak ilan etmiştir.86 20. yüzyılın başlarında kilise ve sosyal demokrat Menşeviklerin başını çektiği ulusal uyanış ortaya çıkmıştır. Gürcüler’in 1917’de Ruslar’dan duydukları kaygıların aynısını, Osetler ulusal devlet kurma gayreti içerisindeki Gürcü Menşeviklerden duymuşlardır. Daha önce Çarlık Rusyası’nın egemenliği altında yaşayan Gürcistan, Bolşevik devrimi sonrası 26 Mayıs 1918’de bağımsızlık ilan edince ülkedeki bütün azınlıklara eşit siyasi ve sosyal haklar tanıdığını belirtmiş ancak 1919’da yerel meclislerini kapatarak Güney Osetler’i kendi kaderlerini tayin hakkından yoksun bırakmışlardır. Osetyalı çiftçiler, Mart 1918, Ekim 1919 ve Nisan, Haziran 1920 ayaklanmalarında Bolşeviklerin yanında yer almışlar ve Gürcülere karşı savaşmışlardır. Bu ayaklanmaların Gürcülerce kanlı şekilde bastırılması bugünlere uzanan Gürcü-Oset anlaşmazlığının temellerini atmıştır. 25 Şubat 1921’de Kızılordu’nun Gürcistan’a girmesi ile Güney Osetya’daki Gürcü hakimiyeti sona ermiştir.87 Gürcistan’da Sovyet rejiminin kurulmasından sonra da Oset halkının Çarlık Rusyası dönemindeki ikiye bölünmüşlük durumu devam etmiş, Güney Osetya, 20 Nisan 1922’de özerk bölge statüsü ile Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne, 85 86 87 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.119 Sefer E. Berzeg: “ Güney Osetya-Kuzey Osetya ve Gürcü Şovenizmi Üzerine Düşünceler”, Kafkas Gerçeği 3, Ocak 1991, s. 2 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,... s. 120 40 Kuzey Osetya ise 1925 yılında Rusya Federasyonu’na bağlanmış ve 1936’da özerk bölge statüsünü kazanmıştır.88 Günümüze uzanan Oset-Gürcü kriz dönemi ise 1989’da başlamıştır. Tshinvali Pedagoji Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Ademon Nıhas adlı Güney Osetya Halk Cephesi örgütünün lideri Alan Çoçiyev’in, Abhazya bölge gazetesinde yayımlanan mektubunda Osetler’in Gürcistan’dan ayrılmak ve Birlik Cumhuriyeti statüsü kazanmak için başlattıkları mücadeleyi Abhazya halkının desteklemesini istemesi Gürcülerden büyük tepki görmüş, bunun üzerine 1989 yazında Oset-Gürcü çatışmaları başlamıştır.89 Gürcistan’ın Osetlere tepkisi en ufak sosyal ve ekonomik talebi kabullenmeme şeklinde olmuştur. Gürcüler, bu dönemde Gürcüceyi ülkede tek resmi dil haline getirmek ve üniter bir yapı oluşturma politikası gütmüşlerdir. Güney Osetya ifadesi dahi tüm yayınlardan silinmek istenmiş, Güney Osetya Gürcistan’ın bir bölgesi statüsüne indirgenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dönemde Güney Osetya Sameçablo ya da Shida Kartli olarak adlandırılmaya başlanmış, idari olarak merkeze bağlı Tskhinvali bölgesi olarak nitelendirilmiştir.90 1989 yılı Eylül sonlarında Gürcü askeri birlikleri Güney Osetya bölgesine girmişler, çatışmalar hız kazanarak devam etmiştir. 10 Kasım 1989’da ise Güney Osetya Bölge Sovyeti ve Oset Halk Cephesi Örgütü, Gürcistan Yüksek Sovyetinden, Güney Osetya Özerk Bölgesinin özerk cumhuriyet statüsüne yükseltilmesini istemişler ancak Gürcü yetkililer Güney Osetya Bölge Parti Birinci Sekreterini görevden alarak bu isteği reddetmişlerdir. Oset-Gürcü çatışması 1990 yılının Ocak ayı boyunca devam etmiştir. Bu süreçte Güney Osetyalılar, Kuzey Osetya ile 88 89 90 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…, s.88 ; MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası …, ss.61- 88 Elizabeth Fuller, “Georgian Parliament Votes to Abolish Osetian Autonomy”, Report on the USSR, 2 (51), December 1990, s. 8 ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…,s. 117 41 birleşme isteklerinden vazgeçmemişler, Haziran ayında Anemon Nıhas örgütü Güney Osetya’nın baskenti Tshinvali’de büyük bir gösteri düzenlemiştir.91 Gürcistan Yüksek Sovyeti, Ağustos 1990’da, Gürcistan Parlamento seçimlerine Gürcistan’da bölgesel faaliyet gösteren siyasi partilerin katılmasını engelleyen bir seçim kanununu kabul etmiş, karar açıkça Osetleri ve Abhazaları hedef almış ve sonraki olaylara kaynaklık etmiştir. Osetler tepkilerini 20 Eylül 1990’da Güney Osetya Demokratik Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan ederek göstermişleridir.92 Ayrıca Rusya’ya başvurarak Sovyetler Birliği’nin bağımsız bir üyesi olarak tanınmak istediklerini bildirmişleridir. Ekim 1990’daki Gürcistan Yüksek Sovyeti seçimlerine boykot ederek katılmayan Güney Osetya Aralık 1990’da kendi seçimlerini yapmıştır. Gürcistan Yüksek Sovyeti ise bu seçimleri tanımadığını bildirmiş, yeni oluşturulan Güney Osetya Cumhuriyeti’nin Gürcü aleyhtarı ve anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. Osetlerin boykot ettikleri Gürcistan Yüksek Sovyeti seçimlerini ise aşırı milliyetçi Yuvarlak Masa/Hür Gürcistan koalisyonunun başkanı Zviad Gamsahurdiya kazanmış, Gamsahurdiya ilk konuşmasında Güney Osetya’nın ve Abhazya’nın özerkliklerini koruyacağını ve Gürcistan’dan ayrılmalarına karşı olduğunu bildirmiştir. Gürcistan Parlamentosu, Aralık 1990’da Güney Osetya’nın özerklik statüsünün kaldırılmasını oylamaya sunmuş, buna gerekçe olarak da Güney Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşme isteğinin Gürcistan’ın tarihi birliğini tehdit ettiği iddiasını göstermiştir. Tshinvali’de üç Gürcü polisin öldürülmesi sonrasında Gürcistan Parlamentosu bölgede olağanüstü hal ilan edilmesini teklif etmiştir. Bu dönemde Güney Osetya’nın Moskova’dan yardım istemesi ve Moskova’nın MVD birliklerini düzeni sağlamak üzere bölgeye göndermesi Tiflis’i rahatsız etmiş, Gürcistan parlamentosu bu hareketi kınamış ve Sovyet askeri birliklerinin Osetleri desteklediklerini ileri sürmüştür. 1990 Aralık ayı sonunda uzlaşma sağlamak amacıyla Rusya, Gürcistan, Güney Osetya yetkilileri bir araya gelmiş, akabinde bir 91 92 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 79 ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…,s. 118 42 uzlaştırma komisyonu oluşturulmuştur. Bu bir çözüm sağlamamış, Gürcü-Oset çatışmaları devam etmiştir. 7 Ocak 1991’de Gorbaçov, Güney Osetya’nın bağımsızlık ilanını, Gürcistan Parlamentosu’nun Güney Osetya’nın özerkliğini kaldırmasını kınamış, üç gün içinde Gürcü askeri birliklerinin Güney Osetya’dan çekilmelerini istemiştir. Gamsahurdiya ise bu istekleri Gürcistan’ın iç işlerine karışma olarak nitelendirmiş ve Gorbaçov’u ordusunu Gürcistan’a sokmak için bahane aramakla suçlamıştır. Bu arada Tshinvali’de çatışmalar artmış ve Gürcü milisler Tshinvali’ye girmişlerdir.93 Çatışmalar sırasında bir kısım Oset Kuzey Osetya’ya, Gürcüler, Gürcistan’a kaçmışlardır. 19 Ocak 1992’de yapılan referandum da Güney Osetya halkının %97’si Kuzey Osetya ile birleşmek ve Rusya Federasyonu’na katılmak istediklerini ortaya koymuşlar, bu durum ilişkileri daha da gerginleştirmiştir. Ardından Rus birlikleri bölgeye girmiş, Rusya’nın girişimi ile ateşkes sağlanmıştır. Gelişen olaylar çerçevesinde, BDT üyesi 11 devletin cumhurbaşkanlarının katıldığı 6 Temmuz 1992 tarihli Moskova Zirvesi’nde cumhuriyetler arasındaki etnik çatışmaların önlenmesi için bir barış gücü kurulması kararlaştırılmış, oluşturulan barış gücünün Güney Osetya’da konuşlandırılması ile düzen nisbeten sağlanmıştır.94 Yaşanan çatışmalarda 53 binden fazla Güney Osetya vatandaşı bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Çatışmalar döneminde Kuzey Osetya’ya geçen 17 bin Osetyalı’nın haricinde çok sayıda Gürcü mülteci de Gürcistan içinde dağınık halde yasamaktadır.95 Aralık 1992’de AGĐK durumu gözlemek için bölgeye heyet göndermiştir. Mart 1994’de ayında Güney Osetya’daki parlamento seçimleri radikal milliyetçi yönetimin yenilgisi ve Komünist Parti’sinin iktidara gelmesi ile sonuçlanmıştır. Yeni radikal yönetimin Kuzey Osetya ile birleşme ve Gürcistan’dan tam bağımsızlık istekleri baskı ile engellenmiştir. Güney Osetya Yüksek Konseyi Başkanı Çibirov, Gürcistan ile uzlaşmaya karşıydı ancak Güney Osetya mali açıdan Moskova’nın yardımlarına 93 94 95 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 80-81 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını..., s.121 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…,,s. 89 43 bağlı olduğu için özerklik konusunda Gürcistan’la yapılacak anlaşmalar Moskova’nın desteğine bağlıydı. Ancak 1995’de Gürcistan anayasası değiştirilmiş ve özerk bölge statüsü kaldırılan Güney Osetya doğrudan Tiflis’e bağlanmıştır.96 Güney Osetya ile Tiflis arasındaki gerginlik ilerleyen dönemde devam etmiştir. Bu gerginlikde Rusya hep bu şekilde Osetlerin yanında yer almıştır. Aralık 2000’de Gürcistan tabiiyetinde olanlara vize uygulaması getiren Moskova’nın, Güney Osetya ve Abhazya’yı bu uygulamanın dışında tutması, Rusya’nın Tiflis karsısında Osetlere verdiği desteğin çok açık bir örneğidir. Güney Osetya Özerk Bölge Parlamentosu daha yakın bir tarihte 9 Haziran 2004’de Rusya Federasyonu ile birleşme kararı almıştır. Güney Osetya Devlet Başkanı Eduard Kokoev, 12 Haziran 2004 tarihinde, Moskova’da basına; “Osetya halkının bölünmüş bir halk olduğunu, uluslararası camianın Güney Osetya problemini bölünmüş halk kapsamında ele alması, ayrıca toprak bütünlüğüne ilişkin kanun ve taleplerin yanı sıra bir milletin kendi seçimini yapma hakkını da göz önünde bulundurması gerektiği, yakın bir tarihte Osetler’in Kuzey ve Güney bölümlenmesinden kurtularak Osetya’nın Rusya Federasyonu’na dahil olacağına inandığı, Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu’na dahil edilmesi için gerekli müracaatın DUMA’ya ve Rusya Federasyonu Hükümeti’ne yapıldığı açıklamasında bulunmuştur.97 Ancak bu karar da, önceki bağımsızlık kararı gibi kabul görmemiş ve havada kalmıştır. Bununla beraber, kabul görmemesine rağmen, bu kararların Gürcistan karsısında Rusya’nın elini kuvvetlendirdiği ve Moskova’ya Güney Kafkasya’da hareket serbestisi kazandığı da bir gerçektir. 2004 yılındaki bu birleşme kararı karşılık görmemiş, ortada bırakılmış iken, Güney Osetya, 2006 yılında yeniden bağımsızlığa yönelmiş ve bu yöndeki isteğini tekrarlamıştır. Moskova’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ilişkinin bir benzerini Rusya ile Güney Osetya arasında tesis edilip edilemeyeceği üzerinde çalıştığı ifade 96 97 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,, s. 82 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…,s. 90 44 edilmektedir.98 Rusya’nın araya girmesi ile sıcak çatışmaya son verilmiştir. Aslında Abhazya’da olduğu gibi burada da Gürcistan yenilmiş ve ülkenin fiili olarak parçalanmasının karşısına geçilememiştir. Bölgeye Rusya’nın barış koruma gücünün yerleştirilmesi ile Güney Osetya Gürcistan denetiminden çıkmıştır. Çünkü Rusya’nın devreye girmesi ile savaş durdurulmuş ve Rusya’ın barış koruma gücü bölgede istikrarı ve taraflar arasında çıkabilecek yeni bir çatışmaya set olmuştur. 2008 yılına geldiğimizde Batı’nın Kosova’nın bağımsızlığını tanımasına bir tepki olarak Rusya, Güney Osetya ve Abhazya’ya olan desteğini kurumsal hale getirmeye başladı ve bu bölgelere uygulanan ticari yaptırımları resmi olarak kaldırdı.99 Güney Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşmek ve Rusya Federasyonu’na dahil olmak isteği hala devam etmektedir. Ayrıca Osetler Barış Gücü’nün bölgedeki varlığının da devamını istemektedirler. Gürcistan ise olaya Gürcistan’ın bütünlüğü olarak yaklaşmakta ve istemektedir. Gürcistan’daki Abhazya, Güney Osetya gibi etnik problemler Rusya, Gürcistan, Türkiye, AB ve ABD açısından farklı etkilere ve sonuçlara sahiptir. Bu açıdan bu aktörlerin söz konusu problemler karşısındaki sergiledikleri tutumlara ve yakın gelecekte bu konularda yaşanabilecek gelişmelere söz konusu aktörlerin bölgedeki çıkarları doğrultusunda bakılmalıdır. Rusya-Gürcistan ilişkilerini etkileyen Güney Osetya probleminin iki önemli tarafı vardır. Bunlardan birincisi, Güney Osetya’nın bağımsızlık ya da otonomi isteğinin Rusya için Kuzey Osetya’da sınır problemleri yaratabileceği ihtimalidir. Rusya bu sorunun çözümünden endişe etmekte ve Güney Osetyalılara Rus vatandaşlığı verilerek Güney’den Kuzey Osetya’ya göçleri yavaşlatmayı denemektedir. Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’da yasayanlara vize 98 99 “Putin, Kıbrıs Örnegini Sevdi”, http://www.rusya.ru/tur/index/.news?id=1212, 26 Ekim 2006. Sergey Markedonov, Rus bakışı: Kafkaslarda barışı sağlamak, (Moskova’da bulunan Siyasi ve Askeri Analiz Enstitüsü Etnik Gruplar Arası Đlişkiler Bölümü Başkanı Sergey Markedonov’un Russian Analytical Digest’te 8 Mayıs 2008’de yayınlanan yazısını Ajans Kafkas’tan Adnan Demir Türkçeye çevirdi. )2008. 45 uygulamamaktadır. Güney Osetya sorunun bir diğer tarafı ise Güney Osetya’nın Çeçenistan ve Pankisi Vadisi’ne yakın oluşudur. Gürcü birliklerinin Güney Osetya’ya ve başkent Tshinvali’ya yakınlığı bölgede kaygı ve gerginlik yaratmaktadır. Rusya Azeri petrolünün ve Hazar kaynaklarının Batı’ya Gürcistan üzerinden aktarılmasına karşıdır. Moskova’nın Gürcistan’daki etnik çatışmaları ve iç çekişmeyi desteklemesi Rusya’nın Güney Kafkasya’daki istikrarsızlığı devam ettirme isteğini göstermektedir. Siyasi kargaşa Gürcistan’ı Avrasya petrolü için daha az çekici bir güzergah yapmaktadır.100 Yani Gürcistan’ın iç etnik problemler ile uğraşması onu güvensiz ve istikrarsız bir konuma sokmaktadır. Enerjinin taşınmasında ulaşım kolaylığının yanı sıra güvenliğin de etkili bir unsur olduğu göz önüne alınırsa Rusya’nın amacı daha iyi anlaşılabilir. Öte yandan söz konusu sorun Rusya’ya Gürcistan ile oynama imkanı vermekte ve Güney Kafkasya’da etkili olma fırsatı sağlamaktadır. Rusya, Gürcistan’da askeri ve siyasi varlığını tekrar güçlendirmek için, Gamsahurdiya’ya karsı muhalefeti desteklemiş ve baskılar sonucu Gamsahurdiya iktidardan uzaklaştırılarak yerine Sevardnadze getirilmiştir. Ancak yeni yönetim de milli eğilimlerini sürdürmüştür. Bunun üzerine Güney Osetya, Abhazya ve Acara meseleleri kışkırtılmış ve desteklenmiş yaşanan gelişmeler sonucu Gürcistan BDT’ye dahil olmak zorunda kalmış ve Rusya ile ortak bir askeri işbirliği anlaşması imzalamıştır. Böylece Rusya eski SSCB’nin Türkiye sınırındaki askeri varlığını tekrar elde etmiştir. Güney Osetya’da etnik sorunlar ve çatışma tehlikesi ise hala sürmektedir. Güney Osetya Başbakan yardımcısı Valeri Hubulov, 31 Mayıs 1998’de Kuzey Osetya sınırında öldürülmüştür. Rusya bu etnik mücadelelere destek vererek Gürcistan’ın zayıf ve güvensiz bir imaj çizmesini bu sayede petrol ve doğal gaz boru hatları ve taşıma yollarının Gürcistan üzerinden geçmesini engellemek ve ayrılıkçılara karşı Gürcistan’ın Moskova’dan yardım almasını sağlamak istemektedir. 100 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.82 46 Bu gerçekleşirse Rusya, Kafkasya ve Gürcistan üzerinde eski etkisini sürdürecek, Kafkasya’dan Karadeniz limanlarına ulaşacak petrol ve doğal gaz taşımacılığı üzerinde kontrol sağlayabilecektir.101 Fakat bunda tam başarılı olunamamıştır. BaküTiflis-Ceyhan Boru Hattı 2005 yılında tamamlanmıştır. Öte yandan Gürcistan’ın jeopolitiği AB ve ABD için giderek artan bir önem arz etmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi Gürcistan’ın Karadeniz kıyısında yer alması Karadeniz’deki uluslararası mücadele nedeni ile Gürcistan’ı ön plana çıkarmaktadır. Bu açıdan AB ve ABD, Gürcistan üzerinde etki sağlayabilmek için Gürcistan’ın iç etnik sorunlarından yararlanmayı düşünebilir. Bu sorunların çözümünü sağlayan taraf olarak Gürcistan üzerinde bir nüfuz kazanma isteği adı geçen iki aktörün de isteğidir. Gürcistan’ın AB ve ABD ile yakın ilişkiler kurmayı hedeflediği ve Rusya’dan giderek uzaklaştığı da düşünüldüğünde bu nüfuzu sağlamak için iki aktör arasında bir mücadele yaşanacağı da aşikardır. Gürcistan’ı AB ve ABD için önemli kılan bir diğer faktör enerji nakil hatlarının Gürcistan üzerinden taşınması ve Kafkasya’dan gelen petrol-doğal gazın Karadeniz limanlarına aktarılması durumudur. Bu açıdan Gürcistan üzerinde nüfuz sahibi olmak bu aktarımda da kontrol imkanı sağlayabilir. Gürcistan’ın istikrarsız ve etnik sorunlar karşısındaki çaresiz imajı ise Rusya’nın hedeflediği gibi bu doğal kaynakların taşınmasında Gürcistan’a olumsuz bir konum yükler. Oysa AB için enerjinin kolay ve ucuz taşınması kadar güvenli taşınması da çok önemlidir. AB için, enerji güvenliği de Gürcistan’ın etnik meselelerinin çözümünü gerektiren bir unsurdur. AB, bu açıdan sorunların çözümünde rol alarak hem Gürcistan üzerinde nüfuz kazanabilir hem de enerji güvenliğini sağlayabilir. Ancak bu ABD faktörünün de aynı yöndeki girişimleri nedeni ile çok kolay olmayacaktır. 101 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 83 47 2.3.2.4.4. Cevaheti Sorunu Günümüzde, Cevaheti olarak bilinen Mesketya, M.Ö. 3’üncü Yüzyılda Gürcü Krallığının bir parçası olmuştur. Bu olaydan hemen sonra, Ermeni Krallığı bu bölge üzerinde feodal bir yönetim kurmuş ve M.S.9’uncu Yüzyıla kadar Gürcü ve Ermeni prensleri, kendi egemenlikleri için çekişme içinde olmuşlardır. Bunun yanı sıra Müslüman Đran Đmparatorluğu ile Bizans Đmparatorluğu da bölgedeki olayların akışını etkilemişlerdir.102 M.S. 9’uncu Yüzyıldan, 16’ncı Yüzyıla kadar Cevaheti, Mesketya ile birlikte Gürcü Devleti’nin bir parçası olmuş, daha sonra Gürcü Devleti 16’ncı Yüzyılda feodal bölgelere ayrılınca, Gürcistan’ın güney bölümü Osmanlı Đmparatorluğu tarafından fethedilmiştir. 1829 Yılında yapılan, “Edirne Antlaşması” sonrasında, bölge Osmanlı Đmparatorluğu’ndan ayrılarak, Rus Đmparatorluğu’na geçmiş, böylece Ruslar tarafından, Gürcistan’ın güneyine Ermeniler yerleştirilmiş ve Cevaheti önce Rus Đmparatorluğu’na bağlı Tiflis eyaletinin bir parçası olmuş, daha sonra Bolşevik Devrimiyle, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası olmuştur.103 Gürcistan, 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, güvenliğinin ve bağımsızlığının hassas noktalarını Abhazya ve Güney Osetya oluştururken, 1999 yılında Rusya Federasyonu-Çeçen savaşının patlak vermesiyle birlikte, Çeçenistan ile sınır bölgesi ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Güneybatı Gürcistan, ülke güvenliğinin öncelikli hassas noktaları olarak ön plana çıkmaya başlamıştır. 1980’li yılların ikinci yarısında başlayan, Dağlık Karabağ Sorunu’nun, bölgeye sıçramasını engellemek üzere, Gürcü yönetimince bölgeye yönelik sosyal ve ekonomik kalkınma programı uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda bölgedeki 102 103 Robert M. Cutler, “Kafkasya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgeleri”, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, (Đkinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Đstanbul, 27-28 Mayıs 204), SAREM Yayınları, Ankara, 2004, s.115. CUTLER, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin… , s.115. 48 okullarda, Ermenistan tarihinin okutulmasına, kendi dillerinde eğitim yapmalarına ve eğitim kitaplarının Ermenistan’dan getirilmesine müsaade edilmiştir. Ayrıca bölgeye tanınan kültürel özerklik gereği, bu bölgede yaşayan öğrencilerin çoğu üniversite eğitimi için Ermenistan’a gitmiş ve halen de gitmeye devam etmektedir. Sosyal ve siyasal alandaki özerklik, ekonomiye de yansımış, söz konusu özerk uygulamaların doğal sonucu olarak da, bölgede tedavülde Gürcü para birimi yerine, uzun süreden beri Rus ve Ermeni para birimleri geçerli hale gelmiştir. Cevaheti’de bulunan Ermeniler Rusya Federasyonu ile ilişkilerine devamlı var olan toplumsal düzenlerinin, bir parçası olarak, önem verme eğilimindedir. Ermeniler, böyle bir durum sonrasında, Rusya Federasyonu’nun kuklası haline geleceklerinin farkında olmalarına rağmen, başka bir alternatifleri de bulunmamaktadır.104 Siyasi, sosyal ve kültürel alanda, büyük bir özerkliğe sahip olan Ermenilerin bulunduğu bölgeye, 1995 yılında, Rusya Federasyonu’nun baskısı sonucu, dört Rus askeri üssünden birisi yerleştirilmiştir. Rusya Federasyonu’nun, Acaristan Özerk Cumhuriyeti’ndeki askeri üste olduğu gibi Ahılkelek’teki üste de çalışanların çoğunluğu Rusya Federasyonu vatandaşı Ermeni olması ve üssün bölge ekonomisine büyük katkı sağlaması, Batum ve Ahılkelek üslerinin geri çekilme plânının tartışıldığı bir dönemde, Rusya Federasyonu’ye durum üstünlüğü sağlamakta ve bölge halkı ile merkezi yönetimi karşı karşıya getirme yönünde, Rusya Federasyonu’na baskı unsuru imkanı yaratmaktadır. Gürcistan’ın güney bölgesinde yaşayan Ermeni azınlığın, kendi bölgesinde, merkezi yönetimin askeri tatbikatına müsaade etmeyecek kadar, özel haklara kavuştuğu görülmektedir. Olası AzerbaycanErmenistan barışı sonrasında, siyasi, sosyal ve kültürel yönden Ermenistan ile bütünleşen Ermeni azınlığın; öncelikle özerk cumhuriyet statüsü talebiyle başlayacak mücadelesine, bağımsızlık iddiası ile devam edeceği öngörülmektedir. Gürcistan’ın, iki ülke arasındaki sınırın işaretlenmesi maksadıyla yaptığı görüşme taleplerine, Ermenistan’ın bugüne kadar olumlu cevap vermemesi, bu öngörüyü destekler görünmektedir. 104 CUTLER, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin…, s.117. 49 2.3.3.Ermenistan 2.3.3.1. Ermenistan’ın Ülke Bilgileri GENEL BĐLGĐLER Resmi Adı : Ermenistan Başkenti : Erivan Konum: :Güneybatı Asya’da bulunur. Batısında Türkiye, Doğusunda Azerbaycan, Güneyinde Đran, Kuzeyinde Gürcistan bulunur.Yüzölçümü 29,800 km karedir. Dili Ermenice Para Birimi Dram (AMD) Đklimi Karasal bir iklim sürmektedir. Yüksek dağlık bir iklime sahiptir.yaz ayları oldukça sıcak kış ayları ise oldukça soğuk geçmektedir. Yer altı Kaynakları Az miktarda altın, bakır, molibdenum, çinko, boksit. Tarımsal Ürünler Üzüm, pamuk, tütün,çay, sebze ve meyve Sanayi Dalları Petrol araştırma, Doğal Kaynak suyu üretimi, makina yapım ekipmanları, optik, elktronik, kimyasal ürünler ve petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek. Nüfus Toplam : Nüfus Dağılımı(yaşlara göre): 2,971,650 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home) 0-14 yaş arası: % 21.9 15-64 yaş arası: % 69.3 65 yaş ve üzeri: % 11.2 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home) Ortalama yaş toplam: 30.8 yaş erkek: 28.1 yaş kadın: 33.6 yaş (2007) Nüfus Büyümesi Oranı % -0.129(2007) Doğum Oranı 12.34 doğum /1,000 nüfusta (2007) Ölüm Oranı 8.29 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007) Net Göç Etme Oranı 5.34 göçmen/1,000 nüfusta (2007) Etnik Gruplar Ermeni %97.9, Yezidi(Kürt) %1.3, Rus %0.5, diğer %0.3.(2001 ölçümleri) (CIA-The Word Din Ermeni Aposteller (Hristiyan, oniki havariden birinin adı/ait) %94.7, diğer hristiyanlar %4, Factbook Home) Yezidi % 1.3.(2001 ölçümleri) (CIA-The Word Factbook Home) Dil Ermenice % 97.7, Yezidi Dili %1., Rusca %0.9, diğer%0.4 (2001 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Okur-Yazarlık Oranı Toplam: % 99.4 15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı. Erkek: % 99.7 Kadın: % 99.2 (2001 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home) Devlet Yönetimi Yönetim Şekli Cumhuriyet Bağımsızlık 21 Eylül 1991 ( Sovyetler Birliği’nden) Anayasa 05 Temmuz 1995 yılında benimsenmiştir. Hukuk Sistemi sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur. Oy Kullanma yaşı 18 yaş ve üzeri Yönetim Ülke Başkanı: Robert Kocharian ( 30 Mart 1998’den itibaren) Başbakan: Serzh Sargsyan ( 04 Nisan 2007’den itibaren) Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1; https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008. 50 Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook Harita 3.3.1. Ermenistan Siyasi Haritası 2.3.3.2. Ermenistan’ın Kısa Tarihçesi Ermenilerin kökenleri, halen bulundukları coğrafyaya yerleşmeleri, nasıl ve ne zaman geldikleri pek bilinmemekle beraber, eski tarihçilere göre Anadolu'nun doğusundaki Urartu Krallığı’nın hakimiyeti sonrasında, M.Ö. 6. yüzyılda çevrede yasayanlar, bu alanda bir topluluk oluşturmuşlar ve daha sonrada burası Pers Đmparatorluğu'nun bir vilayeti haline gelmiştir. 3. yüzyılın başlarında Hıristiyanlığın etkisinde kalan Ermenistan'a, Müslüman Arapların eline geçmesiyle nispi bir özerklik verilmiştir. Abbasiler zamanında bir ara ayrı bir krallık olarak tanınmıştır. 11. yüzyılda Büyük Selçukluların, ardından Moğolların ve Tatarların eline geçen ülke, sonunda 1473 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır.105 105 Ermeniler ve Ermeni tarihi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Đstanbul Üniversitesi Yayını, 2003 51 Ermenistan, 1828'de Çarlık Rusya’sı ile ve 1920'de de SSCB ile ortaklık kurmuştur. 1917'de bir yıl süren Azerbaycan ve Gürcistan’la birlikte Bolşevik olmayan Transkafkasya Federasyonu’na katılmıştır. 1920'de Kızılordu’nun bölgeye girmesinden sonra 12 Mart 1922'de, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'dan oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Ermenistan, 1936'da Sovyetler Birliği içinde ayrı bir cumhuriyet olarak yer almıştır.106 Moskova tarafından 1920'de o zamanki Sovyet Azerbaycanı’na verilen DağlıkKarabağ Bölgesinde 1988’de başlayan çatışmalar, işgalin ve sorunun devam etmesi nedeniyle halen Ermeni liderleri düşündürmektedir. 1988'de başlayan ve 1991'de her iki ülkenin Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını almasından sonra da devam eden bu sorun ile ilgili olarak Mayıs 1994'te ateşkes yapılmıştır.107 Bu sorun şimdilik ateşkes ile donmuş gözükse de bunun uzun sürmeyeceği düşünülmektedir. 2.3.3.3. Ermenistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler Ermenistan, kuzeyinde Gürcistan (164 km), doğusunda Azerbaycan (566 km), batısında Türkiye (268km), güneyinde Đran (35km) güney batısında Nahçivan (221km) ile çevrili bir Güney Kafkasya ülkesidir.108 Ermenistan, doğal kaynak yönünden pek şanslı değildir. Bu durum Sovyetler sonrası dönemde Ermenistan’ın kötü bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur. Ermenistan yardıma muhtaç halde bulunan ekonomik durumuna, sınırlı nüfusuna, küçük yüzölçümüne ve uluslararası mücadelede öne çıkmasını sağlayacak bir ekonomik zenginlik kaynağına sahip olmamasına rağmen şaşırtıcı bir biçimde tüm 106 107 108 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2007 Bu konu hakkında geniş bilgi için bkz: Aygün Attar, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti, Ankara, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yay. 2005 https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, 2008 52 komşularına karşı yayılmacı ve hasmane politikalar yürüten bir devlettir. Bu ciddi anlamda güçsüz yapısı ile cüret ettiği girişimler göz önüne alındığında, bu cesaretinin arkasında sahip olduğu uluslararası destek ve Diaspora Ermenileri’nin maddi katkıları ve bunların yaşadıkları ülkelerde yürüttükleri lobicilik faaliyetleri olduğu görülmektedir. Ermenistan’ın komşuları aleyhine yürüttüğü yayılmacı siyaset, Güney Kafkasya bölgesinde yaşanan sorunların büyük bir kısmının alt yapısını teşkil etmektedir. Ermenistan’ın mevcut anayasası, 5 Temmuz 1995’de referandum ile kabul edilmiştir. Buna göre Ermenistan, bağımsız, sosyal bir hukuk devletidir. Devlet, güçler ayrılığı ilkesini benimsemiştir. Başkanlık yönetimi sistemi uygulanmaktadır.109 Ermenistan, eski SSCB planlama sistemi içinde, diğer Sovyet Cumhuriyetleri ile hammadde ve enerji değiştirerek, tekstil ve diğer imalat eşyaları için makineli araçlar temin eden bu sayede modern bir sanayi sektörüne sahip bir ülkeydi. Ancak Sovyetler ve oluşturdukları planlama sistemi ortadan kalkınca, Ermenistan’ın yararlandığı bu çark da ortadan kalkmıştır. Bu yüzden de Aralık 1991'de SSCB'nin parçalanmasından sonra Ermenistan küçük ölçekli tarıma dönmüştür. Ülke tarımının iyi koşullarda olmaması nedeni ile endüstrinin modernizasyonu da çok yavaş ilerlemektedir. Her şeye rağmen ülke yönetimi yenileşmeye önem vermektedir.110 Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Azerbaycan’a ait Dağlık-Karabağ bölgesinde başlayan ve daha sonra Azerbaycan’ın komşu topraklarına yayılan Azeri-Ermeni çatışması ve eski Sovyetler Birliği'nin ekonomik sisteminde doğrudan merkezden gelen yardımların kesilmesi, 1990'ların başından itibaren Ermenistan’da ekonomik bunalıma yol açmıştır. Hem gerekli hammadde ihtiyacı karşılanamamış hem de 109 110 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2008 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2008 53 üretilen ürünler düşük kaliteli olduğu için dünya pazarlarında kabul görmemiştir. Ermenistan’ın başlıca ticari partnerleri, ABD, Rusya, Đran ve Belçika’dır.111 Ermenistan kapalı bir konumda olup denize çıkısı bulunmamaktadır. Komşularıyla sorunlu oluşu bu coğrafi konumda ticari faaliyetlerini olumsuz etkilemektedir. Ermenistan yoğun ekonomik sorunlarla mücadele vermekte ve bu durum Ermeni nüfusunun göçlerle erimesine yol açmaktadır. Nüfus azlığı güvenlik açısından olumsuzluk yarattığı gibi, göçler kalifiye işgücünü azaltmakta ve bir pazar olarak Ermenistan’ı dikkate alınacak bir büyüklük oluşturmaktan çıkarmaktadır. Komşuları ile yaşadığı sorunlar, enerji ithalatında ve yurt dışından mal alımlarında zorluğa yol açmaktadır. Bu durum Ermenistan’ın, Rusya ve Đran ile iyi ilişkiler geliştirmesini sağlamıştır. Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkiler kesiktir ve iki ülke arasındaki sınır Türkiye tarafından geçişlere kapatılmıştır. Bunun nedenleri, Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik olarak yürüttüğü hasmane politikalar ve bölgede izlediği yayılmacı politikalardır. Ermenistan, Türkiye ile sınırını çizen 1920 Gümrü ve 1921 Kars Anlaşmaları’nın yürürlükte olmadığını iddia etmektedir. Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinden Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde Batı Ermenistan olarak bahsedilmektedir. Ağrı Dağı Ermeni Sancağında tarihi Ararat Dağı olarak yer almakta ve bu durum Ermenilerin Ararat’a dönüş amaçlarını canlı kılmaktadır. Geçmişte Ermeni terör örgütü ASALA’nın, Türkleri hedef aldığı bilinmektedir. Ayrıca Ermenilerin, Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik olarak bölücü terör örgütü PKK’ya destek verdiği de bilinmektedir.112 Ermenistan’ın, “denizden denize Ermenistan” olarak bilinen “Büyük Ermenistan” ideali 111 112 komşuları ile yaşadığı sorunların arkasında yer alan https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, 2008 Bu konuda bkz. http:www.armeniaforeignministry.com/htms/doi.html, http:www.president.am/eng/?folder=lib&sub=constitution&chapter=1,10.04.2004. en temel 10.04.2004; 54 faktörlerdendir.113 Ermenistan bu ideali bağlamında sadece Türkiye’yi ve Azerbaycan’ı karşısına almamış, diğer komşusu Gürcistan’daki Ermenilerin (Cavahati ve Ahılkelek Ermenileri’nin) ayrılıkçı söylemlerine de destek vermiştir ve vermektedir.114 Ermenistan, tarihteki ilk Hıristiyan devlet olduğu iddiasına vurgu yaparak Avrupalı devletlerin desteğini kazanma politikası izlemektedir. Yunanistan’ın Batı Medeniyetinin temelini oluşturduğu vurgusuyla; Batılı devletlerin desteğini sağlama politikası gibi Ermenistan da din bağlamında aynı politikayı yürütmektedir. Bu tür bir söylem ve politika içinde olan Ermenistan’ın bir bütün olarak Batı’ya meydan okuyan Đran ile yakın ilişki içinde olması dikkat çekicidir. Ermenistan, Đran’a yönelik olumsuz düşüncelerini, şimdilik bastırmakta ve tüm komşuları ile sorunlu olduğu bu ortamda sıkışmışlığını Đran’la aşmak istemektedir. Đran, başta enerji olmak üzere, Ermenistan’ın dışardan temin etmek durumunda olduğu ihtiyaçların önemli bir kısmının karşılanmasına aracılık etmektedir. Đran-Ermenistan boru hatları anlaşmaları mevcuttur ve Đran Karabağ konusunda, Güney Azerbaycan’dan dolayı, Müslüman Azerbaycan yerine Hıristiyan Ermenistan’a destek vermektedir.115 Batıda çevre bilincinin çok gelişmiş olduğu ve özellikle nükleer atıklar üzerinden çevre kirlenmesinin büyük tepki çektiği mevcut ortamda, çok eski teknolojiye sahip ve bu nedenle sızıntıların önlenemediği Ermenistan’daki Metsamor nükleer enerji santralinin bugüne kadar kapatılamamış olması, bir taraftan bu ülkenin içinde bulunduğu enerji ve ekonomi darboğazının, diğer taraftan da Ermeni diasporası üzerinden Batılı ülkelerin bu ülkeye verdikleri desteğin bir ifadesi ve somut bir işaretidir. Söz konusu destek, Ermenistan’ın yayılmacı siyasetini sürdürmesi ve Güney Kafkasya’yı gerginlik içerisine itmesi açısından dikkat çekmektedir. 113 114 115 Bu konuda bkz. Erol Kürkçüoğlu, “ Ermenistan’ın Kafkasya’daki Siyasi Rolü”, Avrasya Dosyası, Đlkbahar 1996, Cilt:3, Sayı:1,ss. 263-271 AĞACAN, “ Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik Talepleri”... ss. 83-87 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Metin Öztürk, “Türkiye ve ABD Açısından Đran’a Bakış”, Yeni Forum, Aralık 1995 , ss. 4-6 ; Sedat Laçiner, Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004, ss. 268-283 55 2.3.3.4. Ermenistan’ın Kriz ve Mücadele Alanları 2.3.3.4.1 Ermenistan’ın Azerbaycan’la Toprak Sorunu Dağlık Karabağ sorunu, Ermeniler ve Azeriler arasında tarihten beri süre gelen bir sorun olup, temelinde, Rus politikaları ve Ermeni-Rus işbirliği vardır. Karabağ, Azerilerin toprağıdır. Hiçbir zaman Ermenilerin yurdu olmamıştır. Karabağ sorunu, Ermenilerin, Moskova ve Đran destekli olarak yürüttükleri, rahatsız edici politikalarının bir örneğidir. Karabağ sorunu, günümüzde, SSCB’nin dağılma sürecinde Ermenilerin bölgeyi işgali ile ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’a bağlı Karabağ’da, Ermeniler hak iddia etmektedirler. Sovyetlerin dağılma sürecini yaşadıkları bir sırada, Karabağ, önce Ermenistan’a katılma sonra da bağımsızlık kararı almış; ancak bu kararlar ne Bakü, ne de Moskova tarafından kabul edilmiştir. Dağlık Karabağ Özerk bölgesinin 1988’de Ermenistan’a katılma isteği ortamı germiş, gelişmeler karşısında 1991’de Azerbaycan bölgenin özerk statüsünü feshederek, burayı doğrudan merkeze bağlama kararı almıştır. Ardından Ermeni işgalleri ve çatışmalar başlamıştır. Çatışmalar altı yıl sürmüş ve 12 Mayıs 1994’de ateşkes imzalanmıştır. Çatışma döneminde, Ermeniler sadece Karabağ’ı değil Azerbaycan’ın başka topraklarını da işgal etmişlerdir. Karabağ ve bir kısım Azeri toprakları halen Ermenilerin işgali altındadır. Ermenilerin işgal ettiği Azeri toprakları, toplam Azerbaycan topraklarının %20’si kadardır.116 Ermeniler bu konuda, Rusya ve Đran’dan destek görmekte, BM’nin ve AGĐT’in Ermenilerin işgal ettikleri yerlerden çekilmelerini öngören kararları uygulamamakta üstelik; Ermenilere, bu kararlara uymalarını sağlayacak herhangi bir yaptırım da gündeme gelmemektedir. Bu sorun ve Ermenilerin bölgedeki yayılmacı tutumları Güney Kafkasya’daki istikrarsızlıkların temel nedenlerinden biridir. Rusya ve Batı’nın iki kanadı, Karabağ sorunun ve Ermenilerin yayılmacı siyasetini, Kafkasya’da ve Güney Kafkasya’da çıkarları için kullanmaktadırlar. Ermenilerin, tarihi, sosyal ve kültürel sebeplerle, bölgedeki unsurlarla yaşadığı sorunlar ve Karadeniz-Kafkasya hattının 116 Karabağ sorununda geniş bilgi için bkz., ASLANLI, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Đlkbahar 2001, ss. 393-431; Dağlık Karabağ Hayaller ve Gerçekler, Azerbaycan Kültür Derneği, No:37, Ankara, 1989. 56 stratejik önemi; bölge dışı güçlerin bölgeye uzanmaları için gerekli zemini hazırlamaktadır. Ermenilerin “denizden-denize Ermenistan” ideali, Gürcistan’daki Cevahati bölgesinde yaşanan sorunların kaynağını oluşturmaktadır.117 Ermenistan, Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesini Batı Ermenistan olarak görmekte ve Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen Kars Anlaşmasını tanımamaktadır. Görüldüğü gibi Ermenistan, komşuları Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye üzerinde hiç de hoş olmayan bir takım politikalar yürütmektedir. Ermenistan’ın bu eğilimleri Güney Kafkasya’da gerilimi arttıran faktörlerin başında gelmektedir. 2.4. Sonuç SSCB’nin dağılmasından sonra bu bölgede oluşan üç bağımsız devlet; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan jeopolitik bakımdan çok önemli bir yerde bulunmaktadır. Bölge aynı zamanda komşusu olduğu Türkiye’yle de tarihten gelen kültürel, etnik ve dini bağları bulunması açısından da önemlidir. Bu nedenle, bölgenin sahip olduğu bir yandan enerji kaynakları, stratejik konumu, diğer taraftan mevcut sorunları Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bununla beraber bir sonraki bölümde de göreceğimiz gibi Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemdeki değişiklikler incelenmiş, güç merkezlerinin Güney Kafkasya ülkelerine karşı uyguladığı politikalar değerlendirilmiştir. 117 AĞACAN, Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan…, ss.83-87 57 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SĐSTEM VE GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKALARI 3.1. Giriş Bu bölümde Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası sistemde meydana gelen değişikliklere değinilmiştir. Stratejik ve doğal kaynaklar açısından sadece bölgede bulunan değil, aynı zamanda bölge dışı devletlerin de dikkatleri buraya odaklanmıştır. Bu bölümde büyük güçlerin Rusya, ABD, Đran ve Çin bölgeye yönelik politikaları ve birbiriyle çatışan çıkarları analiz edilmiştir. Ayrıca, AB ve NATO gibi toplulukların bölge ile ilişkileri de incelemenin kapsamında yer almaktadır. 3.2. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Değişiklikler 1989’da Berlin duvarının yıkılması ve 1991’de Doğu Bloku ile SSCB’nin dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından uluslararası sistem, günümüzde hâlen devam eden, yeniden yapılanma sürecine girdi. Đki kutuplu uluslararası yapının ortadan kalktığı bu süreçte, istikrarsızlık kaynakları ortaya çıktı. Bir yandan zengin ve fakir ülkeler arasındaki ekonomik uçurumun hızla açılmasıyla Doğu-Batı karşıtlığı yerini Kuzey-Güney ayrımına bırakırken, diğer yandan bölgesel çatışmalar pek çok bölgede gerginliğe yol açtı.1 Güney Kafkasya da bu bölgelerden biridir. SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ideolojik boşluğun saldırgan milliyetçilikle doldurulmasıyla2 su yüzüne çıkan bölgesel çatışmalar; Dağlık Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış politikalarını etkilemeye devam etmektedir. 1 2 Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, Ankara, ĐmgeYay., 2002, s. 585- 586; AYDIN, “Kafkasya ve Orta Asya’yla Đlişkiler…, s. 367, 368 SANDER, “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”, Derleyen:Faruk Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., Đstanbul, 2001, s. 608. 58 SSCB’nin dağılmasıyla oluşan tek kutuplu dünya düzenin aktörü ABD olmuş ve yeni bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu yeni yapı, hem “tarihin sonu”3 , “medeniyetler çatışması”4, “büyük satranç tahtası”5 gibi tezlerin ortaya atılmasıyla6, hem de Amerikan ulusal güvenlik stratejisi belgeleri aracılığıyla vurgulanmıştır. Örneğin, SSCB’nin henüz resmen yıkılmadığı dönemde, Rusya Federasyonu Soğuk Savaşı’n ardından Ağustos 1991’de açıklanan ulusal güvenlik stratejisinde, “yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmasına rağmen ABD siyasal, ekonomik ve askeri boyutta gerçek anlamda küresel gücü, erişimi ve etkisi olan tek devlettir.” Ayrıca “1990’larda Amerikan liderliğinin yerine geçecek bir liderlik olmadığı”nın altı çizilmekteydi.7 Yine, 1996 stratejisinde “ABD’nin dünya liderliğinin daha önce hiç olmadığı kadar gerekli olduğu” vurgulanmış,8 2002’ye gelindiğinde de ABD’nin “büyük ekonomik ve siyasal etkisi ve essiz askeri gücü”nün altı çizilmiştir.9” Böylece Soğuk Savaş sonrasında üstünlüğünün “önemini” vurgulayan ABD, yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde hegemonyasını10 yeniden 3 4 5 6 7 8 9 10 1989’da The National Interest’de yayınlanan çalışmasında Fukuyama, “Sadece Soğuk Savaşın değil, insanlığın ideolojik evriminin sonuna, tarihin sonuna şahit olabileceğimizi” ileri sürerek, “Batının ve Batı liberalizminin zaferi”ni ilan etti. “Liberalizmin fikirler alanındaki zaferi henüz maddi dünyada gerçekleşmemiş olsa da, zamanla dünyayı Batı liberalizmi yönetecek”tir. Francis Fukuyama, “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending Paradigmsin International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999, ss. 1-25. Emre Kongar, Demokrasi ve Vampirler, Đstanbul, Remzi Kitapevi, 2002, s. 250. Brzezinski’ye göre, ABD’nin üstünlüğünün sona ermesi “yoğun bir uluslararası istikrarsızlığa yol açacaktır.”: Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Çeviren: Ertugrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık, Đstanbul, Sabah Yayınları, 1998, s. 31. Đlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 246. National Security Strategy of the United States August 1991, http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm, 21. 03. 2006. A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, The White House, Washington D.C., Subat 1996’dan aktaran: Çağrı Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, Refet Yinanç ve Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin Yay., 2002, s. 66 The National Security Strategy of the United States of America, September 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004 Hegemonya için “ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik bir yayılma ve belirleyicilik” gereklidir. Filiz Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 229 ; UZGEL “Hegemon Güç”, Türk Dış Politikası; UZGEL, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003, s. 55; Wallerstein’a göre, ABD “1945-70 yılları arasında olduğu gibi hegemonik bir güç değildir. Hegemonik bir güç olmak, ekonomik açıdan diğerleriyle arayı gerçekten kayda değer ölçüde açmış olmak” ve “askeri güç yolunu kullanmak zorunda kalmamak demektir.” Immanuel Wallerstein, Güncel Yorumlar, Çeviren: Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve 59 üreterek sürdürmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, “çok taraflı” (multilateral) politikalar izleyen Clinton yönetimiyle, “tek taraflı” (unilateral) politikalar izleyen Bush yönetimi arasında “amaç” açısından bir fark yoktur. Hegemonik bir güç olma iddiasını sürdüren ABD, kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini, 1990’lardan itibaren çeşitli belgelerle dünyaya duyurmaktadır. Örneğin, 1992’de dönemin savunma bakanlığı müsteşarı olan Paul Wolfowitz’in hazırlanmasında önemli rol oynadığı, basına sızdırılan ama tepkiler üzerine geri çekilen taslak Savunma Planlaması Rehberi’yle, esas amacın ABD’ye rakip bir ülkenin ortaya çıkmasını engellemek olduğu belirtilmişti.11 Ayrıca, 1997’de açıklanan “Yeni Bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde, Washington’un “ABD için büyük önem taşıyan kritik bölgelerde düşman bir gücün hakim olmadığı bir dünya arayışında” olduğu vurgulanmıştır.12 Yine, 1997’de açıklanan, 2015’e kadar ABD’nin savunma ihtiyaçlarını ortaya koymak amacıyla hazırlanan Dört Yıllık Savunma Stratejisi’ne göre, “bugünün tek süper gücü ABD, bu konumunu 1997–2015 döneminde koruyacaktı. Bununla birlikte, belgede “2015 sonrası dönemde bölgesel bir büyük gücün veya küresel bir rakibin oluşma olasılığı”ndan bahsedilmekte; “Rusya ve Çin’in, gelecekleri belirsiz olsa da, bu türden rakipler olma potansiyeline sahip güçler olarak görüldükleri” vurgulanmaktadır. Bu saptamanın ardından ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin “dünyayı tehlikeli hale getireceği” belirtilerek, “düşman bir bölgesel koalisyonun ya 11 12 Barış Yeldiren, Đstanbul, AramYay., 2001, s. 16; WALLERSTEIN, Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, Çeviren: Tuncay Birkan, Đstanbul, Metis, 2004; Hegemon güçle ilgili bir başka önemli nokta da Antonio Gramsci’nin hegemonya tanımında da belirttiği gibi, hegemonya için sadece gücün yeterli olmaması, rızanın da gerekli olmasıdır. Joseph Nye’ye göre de “sert gücün” yanı sıra “yumuşak güç” gereklidir: Ergin Yıldızoğlu, Hegemonyadan Đmparatorluğa, Đstanbul, Everest, 2003, s. XIX; Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, Çeviren: Gürol Koca, Đstanbul, 2003. P. F. Tyler, “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New York Times, 08. 03. 1992’den aktaran Emin Gürses, “NATO ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 75; UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Dogu ve NATO…,” s. 9; Michael Klare, “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Agustos 2003, s. 53; Gilbert Achcar, “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”, Derleyen:Tarık Ali, Evrenin Efendileri, Çeviren: Yavuz Alogan, Đstanbul, Om Yay., 2001, s. 163. A National Security Strategy for a New Century May 1997, http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm, 01. 02. 2005 60 da hegemonun ortaya çıkmasının engellenmesi” ABD’nin “yaşamsal ulusal çıkarları” arasındaki yerini bir kez daha alıyordu.13 Ayrıca, Aralık 2000’de Ulusal Đstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan, “Küresel Eğilimler 2015” (Global Trends 2015) adlı raporda, “ABD’nin büyük bir güç olmaya devam edeceği” ve “Amerika’nın, küresel, ekonomik, teknolojik, askeri ve diplomatik etkisinin 2015’te essiz olacağı” belirtilmekle birlikte, hegemonyasının devamını arzulayan ABD’nin, olası rakiplerine de değiniliyordu. Rapora göre, “Dünya sahnesinde Amerikan liderliğini güçlendireceği kadar, ona meydan okuyacak Çin, Rusya, Hindistan, Meksika ve Brezilya gibi devletler; AB gibi bölgesel örgütler, çokuluslu şirketler, kâr amacı gütmeyen örgütler gibi önemli aktörler” olacaktı.14 Yine, 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılardan bir yıl sonra Eylül 2002’de açıklanan yeni ulusal güvenlik stratejisiyle15 de ABD, kendisine rakip istemediğini ilan etti. Belgeye göre ABD, önleyici saldırıda bulunabilecek, başka bir deyişle, kendisine yönelik bir saldırının gerçekleşmesi olasılığı üzerine, bir ülkeye saldırılabilecekti16. Böylece, SSCB’nin yokluğunda hegemonyasının devamı için “yeni bir düşman bulmak zorunda” kalan ABD,17 bu belgeyle düşmanının “belli bir coğrafi bölge ya da ülkelerle sınırlı” olmayan terörizm olduğunu açıkça belirterek, “terörizme karşı savaş”ı başlattı. Nitekim, belgeye göre savaş alanı Afganistan’la sınırlı değildi; Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Asya’da binlerce eğitimli terörist bulunuyordu. Ayrıca, belgede terörizmin yanı sıra 1990’larda ortaya çıkan “serseri devletler”le18 mücadelenin de altı çiziliyordu. Bir kez daha, Amerika’nın büyük stratejisinin Amerika’nın üstünlüğünü koruması ve kendisine karşı her hangi bir rakibin yükselmesini önlemek olduğu dünyaya duyurulmuş19 ve ABD, başat aktör olmaya devam etmek için; planlama 13 14 15 16 17 18 19 Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, http://www.fas.org/man/docs, 21. 03. 2006 Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts, http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html, 21. 03. 2006 The National Security Strategy of the United States of America, September 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004 UZGEL, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin…,” s. 68. Hasan Köni, “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası Đlişkiler ve Türkiye”, Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenligi, Ankara, Siyasal Yay., 2003, s. 395. ERHAN, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s.134 KÖNĐ, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran 2003, s. 82. 61 aşamasından, eylem aşamasına geçmiştir.20 Nitekim, “terörizmle mücadele” gerekçesiyle Afganistan’ın ardından Irak’ı işgal eden ABD, enerji kaynakları açısından büyük önem taşıyan, bölgesel güçlerle çevrili Orta Asya ve Orta Doğu’da denetimi elinde tutmaya çalışarak, potansiyel rakiplerinin gerçek rakipler olarak ortaya çıkmalarını ve hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeyi hedeflemektedir. Büyük Orta Doğu Projesi ya da sonradan değiştirilen adıyla “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” de “ABD’nin yeni teknikler ve ittifaklar içinde hegemonik liderliğini sürdürebilme senaryosudur.21” Öte yandan, SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ABD’nin izlediği politikalar “tek kutuplu dünya”yı çıkarlarına aykırı bulan aktörlerin seslerini yükseltmelerine neden olmaktadır.22 Bu aktörlerden biri de 1991’de uluslararası sisteme SSCB’nin varisi olarak katılan Rusya Federasyonu’dur. Demokratik parlamenter düzeni kurmaya ve serbest piyasa ekonomisine geçmeye çabalayan Yeltsin yönetimi, başlangıçta Batıyla işbirliğine ağırlık veren bir dış politikaya yöneldi. Fakat, içeride toprak bütünlüğünü koruma sorununun yanı sıra, 1998 ekonomik bunalımıyla doruğa çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşılaşan Rusya Federasyonu,23 Batı’dan yeterli destek bulamadığını gördü. Dışarıda ise, NATO’nun genişlemesi, ABD’nin 1972 tarihli ABM anlaşmasından çekilerek kendi ulusal füze savunma sistemini kurma yönündeki politikaları, 1998’de ABD’nin Afganistan, Sudan ve Irak’a yönelik füze saldırıları, NATO’nun 1999’da Yugoslavya’yı bombalaması, ABD’nin Rusya Federasyonu’nun “yakın çevre”sine yönelik artan ilgisi, Rus güvenlik çıkarları açısından önemli bölgelerde Rusya Federasyonu’nun zayıflığından yararlanarak 20 21 22 23 ERHAN, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin…”, s. 57. ÇULHA ZABCI, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş…, ss. 229-232; ve Erol Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, Đstanbul, 2003, ss. 134, 135; Haziran 2004’te Sea Island, Georgia’da yapılan G-8 zirvesi öncesinde, ABD “Büyük Ortadoğu” seklinde tanımladığı, 22 ülkeyi kapsayan projeyi, dünya kamuoyunun tepkilerini öğrenmek amacıyla Al-Hayat dergisine sızdırdı. Demokratikleşme, kadın haklarının gelişimi, okuryazar oranının artması, eğitim düzeyinin yükselmesi, girişimci sınıf yaratılması gibi unsurları içeren proje, bölge devletlerinin tepkisine yol açtı. G-8 zirvesinde ABD, projenin adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika” olarak değiştirdi.; UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası…, s. 18. ERHAN, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin…, s. 57. Bu konuda bkz., Pınar Bedirhanoglu, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Đstanbul, Bahar 2002, ss. 217-233. 62 ABD’nin etkinliğini arttırması şeklinde değerlendirildi.24 Böylece, Rusya Federasyonu’nda “tek kutupluluğa” karşı sesler yükselmeye başladı. 1993’ten itibaren “Çok kutuplu bir dünya”, Rusya Federasyonu’da tartışılmasına karsın, özellikle eski Dışişleri Bakanı (Ocak 1996-Ağustos 1998) ve eski Başbakan (Eylül 1998-Mayıs 1999) Yevgeniy Primakov tarafından savunulmuştur. Güvenlik Konseyi’nde Rusya Federasyonu’nun veto hakkına sahip olduğu BM’i “iki kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçişi sağlayacak temel mekanizma” olarak gören Primakov, ayrıca Moskova’nın Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle de ilişkilerinin gelişmesinin gerekliliğini, özellikle de Rusya Federasyonu-Çin-Hindistan işbirliğinin önemini vurguluyordu.25 “Çok kutupluluk” hedefi, 1990’ların ikinci yarısında Rusya Federasyonu dış politikasında öne çıkmakla birlikte, özellikle Yeltsin sonrasında Vladimir Putin yönetimiyle temel dış politika hedefi haline gelmiş, 2000’de yayınlanan yeni milli güvenlik konsepti, askeri doktrin ve dış politika konseptinde vurgulanmıştır. 10 Ocak 2000’de yürürlüğe giren Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti’nde, “birbirini dışlayan iki eğilim”e (tek kutupluluk ve çok kutupluluk) değinilerek, uluslararası alanda Rusya Federasyonu’nun ulusal çıkarının, “egemenliğinin güvenceye alınması ve Rusya’nın büyük bir devlet ve çok kutuplu bir dünyanın etkili merkezlerinden biri olarak mevkiinin takviye edilmesi”nde olduğu belirtilmektedir.26 21 Nisan 2000’de yürürlüğe giren Rusya Federasyonu Askeri Doktrini’nde yine çok kutuplu dünya hedefi vurgulanarak, BM’in merkezi rolüne değinilmiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan gerçekleştirilen 24 25 26 Thomas Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001, ss. 46, 48-52; Robert H. Donaldson ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, Londra, M. E. Sharpe, 2002, s. 328; Gamze Güngörmüs Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, s. 98; ve Yevgeniy Primakov, Kapalı Kutu Rusya, Çeviren: Nuri Eyüpoğlu, 2002, ss. 170-190, 214221. PRIMAKOV, “The World on the Eve of the 21st Century”, International Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1999, ss. 2-5 ve 10-12; ve Erhan Büyükakıncı, “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, Derleyen: Erhan Büyükakıncı, Degişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix, 2004, s. 149. “Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Hazırlayan: Yılmaz Tezkan, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Đstanbul, Ülke, 2001, ss. 212, 214 ve 216. 63 müdahalelerin uluslararası güvenliği sağlayan temel mekanizmaları, başka bir deyişle, BM’i güçsüzleştireceği belirtilmiştir. NATO’nun Yugoslavya’yı bombalamasına yapılan bu göndermenin yanı sıra, bu örgütün genişlemesine duyulan tepki de doktrinde temel dış tehditler arasında yerini almıştır.27 28 Haziran 2000’de açıklanan Dış Politika Konsepti’ne göre, Rusya Federasyonu çok kutuplu bir dünya sisteminin oluşmasını hedeflemektedir. ABD’nin gerek ekonomik yolla gerekse de güç kullanarak egemen olacağı “tek kutuplu bir dünya yapılanmasına doğru bir eğilim”e dikkat çekilerek bu eğilimin, Rusya Federasyonu’nun “ulusal çıkarlarına yönelik yeni bir tehdit ve meydan okuma” olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca, “tek taraflı hareket etme stratejisinin” BM Güvenlik Konseyi’ni zayıflattığına işaret edilerek, BM’in dolayısıyla da, Güvenlik Konseyi’nin uluslararası ilişkilerdeki merkezi rolünün devamı Rusya Federasyonu’nun küresel öncelikleri arasında ilk sırayı almaktadır.28 Böylece Rusya Federasyonu, Putin’le birlikte ABD hegemonyasına karşı çok kutuplu dünyayı hedefleyen bir dış politika izlemektedir. “Çok kutupluluk” hedefi, “çok boyutlu dış politika”yı da gerekli kılmakta,29 bu çerçevede Rusya Federasyonu, uluslararası sistemin tüm katılımcılarıyla işbirliği yapmaktadır.30 Nitekim, Dış Politika Konsepti’nde bölgesel öncelikler başlığı altında, BDT üyesi ülkelerden Çin’e, Hindistan’dan Japonya’ya, Đran’dan Afrika ülkelerine, AB’den ABD ve Latin Amerika ülkelerine, NATO’dan “Sanghay Beşlisi”ne kadar çok sayıda aktörle ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin Rusya Federasyonu açısından önemi vurgulanmaktadır.31 Dolayısıyla Rusya Federasyonu, tamamen Batı yanlısı ya da tamamen Batı karşıtı olarak nitelendirilemeyecek, dengeli bir dış politika izlemektedir. Nitekim, Putin’in Azerbaycan, Kuzey Kore, Çin, Hindistan, Küba, 27 28 29 30 31 ÖZTÜRK, “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Avrasya Dosyayı, ASAM, Ankara, , 2001, ss. 60, 61. “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5, 2000, ss. 2-5. Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, Đstanbul, Otopsi Yay., 2004, ss. 116. Erel Tellal, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF , 2005, s. 10. “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, ss. 9-13. 64 Đngiltere, Almanya gibi pek çok ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretler ve imzalanan çeşitli anlaşmalar, belgeler dengeli ve aktif dış politikanın göstergesidir.32 Putin döneminde izlenen çok boyutlu dış politika çerçevesinde Batı’yla işbirliğine verilen önem devam etmektedir. Bu noktada özellikle Avrupa ile ilişkiler öne çıkmakta, “Batı Avrupa ülkeleriyle özellikle Fransa, Almanya, Büyük Britanya ve Đtalya gibi etkili olanlarıyla karşılıklı ilişkiler, Rusya’nın Avrupa’daki ve dünya olaylarındaki ulusal çıkarlarını desteklemek ve Rus ekonomisinin istikrarı ve büyümesi için önemli bir kaynak” olarak görülmektedir.33 Çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda Rusya Federasyonu, özellikle Fransa, Almanya ve Đngiltere ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır.34 Rusya Federasyonu, dış politika konseptinde “ciddi ve temel farklılıklar”ın varlığına rağmen ABD’yle işbirliğinin önemi de vurgulanmakta, özellikle “stratejik nükleer silahların azaltılması ve kısıtlanması sorunları”nın ABD’yle diyalog kurularak çözülebileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla Rusya Federasyonu, ulusal çıkarlarını göz ardı etmeden, ABD’yle de işbirliği yapmaktadır. Nitekim Rusya Federasyonu, NATO’nun genişlemesi, Yugoslavya’nın bombalanması, ABM gibi konularda ABD ile arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, 11 Eylül’ün ardından ABD’yle bu çerçevede yakınlaştı. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılar sonrasında ABD’ye desteğini bildiren ilk devlet başkanı Putin olmuş, ABD önderliğinde oluşturulmaya çalışılan “uluslararası terörizm karşıtı koalisyon”a ve Afganistan’a yönelik askeri harekâta Rusya Federasyonu, başından itibaren destek vermişti. Ayrıca Rusya Federasyonu, Afganistan’la ilgili istihbarat bilgilerini paylaşmış ve Orta Asya’da eski Sovyet cumhuriyetlerinde ABD askeri üslerini onaylamıştı. Rusya Federasyonu’nun bu tutumunda, köktendinci, ayrılıkçı Đslami kendisine tehdit olarak görmesi ve Çeçenlerinin terörist olduklarını kabul ettirme 32 33 34 DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of Russia,... ss. 331, 334, 337 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”...,s. 11. TELLAL, Rusya Federasyonu…, s. 17. 65 çabası rol oynamıştı.35 11 Eylül’ün ardından ABD ve Rusya Federasyonu arasındaki yakınlaşma, Aralık 2001’de Rusya Federasyonu’nun, ABD’nin ABM’den çekilmesini “anlayışla karşılaması”yla devam etti. 2002’ye gelindiğinde de Mayıs ayında Bush’un Moskova ziyaretinde iki ülke arasında nükleer silah başlıklarının azaltılmasına ilişkin anlaşma ve bir dizi belge imzalandı. Öte yandan, ABD ve Rusya Federasyonu arasındaki yakınlaşma, “terörizme karşı savaş”ın Afganistan’la sınırlı kalmaması, Irak’a yönelik askeri harekâtın gündeme gelmesiyle sona erdi. ABD’nin Irak petrollerini denetimi altına almasıyla ekonomisi olumsuz yönde etkilenebilecek olan Rusya Federasyonu, Fransa ve Almanya’yla birlikte ABD’nin karşısında yer aldı.36 Mayıs 2002’de ABD ve Rusya Federasyonu arasında imzalanan anlaşmanın ardından, 28 Mayıs’ta Roma’da, 1997’de kurulan NATO-Rusya Federasyonu Sürekli Ortak Konseyi yerini NATO-Rusya Federasyonu Konseyi aldı. Böylece, NATO’nun 5. maddesi Rusya Federasyonu için işletilmeyecek olsa da ve Rusya Federasyonu’nun veto yetkisi bulunmasa da, NATO’nun karar alma sürecine Rusya Federasyonu de katılmış oldu. Rusya Federasyonu’nun, örgütün genişlemesinden duyduğu rahatsızlık devam etmekle birlikte, Roma Bildirisi’yle NATO ile yakınlaşması da çok boyutlu dış politika, dolayısıyla hem Doğu hem de Batı’yla yakın ilişkiler geliştirilmesi çerçevesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, bir yandan NATO’yla ilişkilerini geliştiren Rusya Federasyonu, diğer yandan da Sanghay Đşbirliği Örgütü’nde (SĐÖ) yer aldı.37 Çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok boyutlu dış politika izleyen Rusya Federasyonu, bu çerçevede önde gelen Asya ülkeleriyle, özellikle de Hindistan ve Çin’le de ilişkilerini geliştirmeye önem vermektedir. Rusya Federasyonu’nun, çok kutuplu dünya hedefini paylaştığı Çin’le ilişkileri 1990’lardan günümüze gelişti. 35 36 37 TELLAL, Rusya Federasyonu…, ss. 18-19; DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of Russia…, ss. 334, 340-341; HATĐPOGLU, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin…”, “Değişen Dünyada…”, Rusya ve Ukrayna, s. 287. TELLAL, Rusya Federasyonu…,s. 19; HATĐPOGLU, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin…, ss. 287, 288. Merve Đrem Yapıcı, “NATO-Rusya Đlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005, ss. 18, 19. 66 “ABD tarafından yönetilen bir dünya fikri”ne karşı olan Rusya Federasyonu ve Çin,38 Aralık 1992’de yapılan Yeltsin-Yiang zirvesinin ardından Eylül 1994’te gerçekleştirilen ikinci zirvede, “çok kutuplu bir dünya”dan yana olduklarını açıkladılar. Nisan 1996’da imzalanan “Stratejik Ortaklık Bildirisi”ni izleyen Nisan 1997 tarihli “Çok Kutuplu Uluslararası Sistem Bildirisi” ile de RF ve Çin, ABD hegemonyasına karşı tutumlarını bir kez daha dile getirdiler. Bu bağlamda, aralarındaki sınır anlaşmazlıklarını çözen RF ve Çin, NATO’nun genişlemesine, 1998’de Sudan, Afganistan ve Irak’a yönelik füze saldırılarına,Yugoslavya’nın bombalanmasına, ABD’nin ABM’e yönelik politikasına karşı ortak tavır sergileyerek birbirlerine yaklaştılar. 2001’e gelindiğinde ise, iki ülke arasında “Đyi Komşuluk Dostane Đlişkiler ve Đşbirliği” anlaşması imzalandı.39 Rusya Federasyonu ve Çin’in ABD hegemonyasına karşı tutumları, ikili ilişkilerinin yanı sıra SĐÖ çerçevesinde de sürmektedir. 1996’da bölgede sınır güvenliğinin ortak korunması, ayrılıkçı ve aşırı Đslamcı hareketlerin önlenmesi amacıyla yaşama geçirilen Sanghay Beşlisi (RF, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan), 15 Haziran 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla bir işbirliği örgütüne dönüştürülerek, amacının “Hazar ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarının ortak denetimi ve tek kutupluluğa karşı savaşım” olduğu açıklanmıştır.40 2005’e gelindiğinde, SĐÖ’nün 5 Temmuz’da Baltık’da gerçekleştirilen Devlet Başkanları Zirvesi’nde önemli kararlar alındı. Birincisi, gözlemci statüsüyle örgüte katılan devletlerin sayısı dörde yükseldi. 2004’te gözlemci statüsü elde eden Moğolistan’ı bu zirveyle Đran, Pakistan ve Hindistan izledi. ABD’nin “serseri devlet” olarak nitelendirdiği, dünya çapında yalnızlaştırmaya çalıştığı, Ahmedinecad’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından baskılarını daha da arttırdığı Đran’ın SĐÖ’ye katılması, “ABD’nin küresel gücüne karşı açıkça bir meydan okumadır41.” Đkincisi, terörizmle mücadele çerçevesinde Afganistan’da operasyonları devam eden ABD, 38 39 40 41 Gerhard Mangott, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 495. AMBROSIO, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response….s. 56-59; DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of Russia…, ss. 277, 278. TELLAL, Rusya Federasyonu…, s. 21 Barıs Adıbelli, “Sanghay Đsbirligi Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005, ss. 15, 16. 67 buradaki geniş ölçekli askeri operasyonlarına son vermeye ve bölgede edindiği üslerden çekilme takvimi açıklamaya davet edildi. “Tek kutupluluğa karsı savaşım”ı amaçlayan SĐÖ’nün aldığı bu karar da ABD’ye verilen önemli bir mesaj olmuştur. Ayrıca, Batlık Zirvesi’nin ardından ŞĐÖ çerçevesi dışında, 18-25 Ağustos 2005 tarihleri arasında gerçekleştirilen Çin-Rus ortak askeri tatbikatı da, yeniden yapılanan uluslararası sistemin “tek kutuplu yapısının varlığını sürdürmekte giderek zorlanacağını göstermektedir.42” 3.3. Güç Merkezlerinin Güney Kafkasya Politikaları 3.3.1. Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası SSCB’nin dağılmasının ardından, bozulan ekonomik sistemle birlikte, eski Sovyet devletleri yeniden yapılanma için geçiş dönemi yaşamışlardır. Eski SSCB cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi ve BM’ye üye olması ile Rusya, Kafkasya coğrafyasının dışına doğru itilmeye zorlanmıştır. Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya‘nın jeopolitik konumunun değişmesiyle, Rusya’nın stratejik amaçları sekteye uğramış, dolayısıyla, Rusya için Müslüman dünyasının, ideolojik ve politik eğilimlerine karşı tampon bölge olarak gördüğü, bölge genelinde ve Hazar Havzası’ndaki hakimiyeti de azalmıştır.43 Rusya’nın Kafkasya politikasını açıklamadan önce, Kafkasya’nın, Rusya için jeopolitik ve stratejik konumunu ortaya koymak gerekmektedir. Bu bağlamda; “Kafkasya; Rusya için, Avrupa ile Orta Asya arasında bir geçiş köprüsü olmanın yanı sıra, Karadeniz ve Hazar Denizine kıyısının olması sebebiyle, Rusya’nın Karadeniz-Boğazlar–Akdeniz yolu ile Süveyş Kanalına inebilmesine imkan 42 43 ADIBELLĐ, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 15. Shireen T.Hunter, “Internatıonal and Regional Actors:Their Politics and Impact on The Transcaucasus”, CSIS, Washington D.C., USA, 1994, s.146. 68 sağlaması yönünden de, Rusya’nın stratejik menfaatleri açısından son derece önemli bir jeopolitik bölgedir.44” Güney Kafkasya’nın, Rusya için ayrıca iki özelliği bulunmaktadır. Bunlardan biri, Asya’daki rakipleri Türkiye ve Đran ile buluşma noktası olması, ikincisi de Kafkasya’nın Orta Asya’ya açılan kapı durumunda olmasıdır. Güney Kafkasya’nın ayrıca Ortadoğu yolu üzerinde bulunması önemli bir faktördür.45 Rusya Federasyonu, eski Sovyetlerin mirasına konan bir güç olarak, varlığını devam ettirmek ve kendisine yönelecek tehditlere karşı koymak için, Güney Kafkasya’yı kontrolü altında tutarak bir “tampon bölge” oluşturabilmek amacındadır.46 Güney Kafkasya, Rus ekonomisi için tam anlamıyla, bir hammadde kaynağıdır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin sahip olduğu petrol yatakları, Rusya’nın ilgi alanındadır. Ayrıca, Güney Kafkasya’da mevcut zengin doğalgaz, altın, gümüş, demir, aliminyum, bakır, çinko, kurşun, uranyum, kobalt, kömür vb. gibi yer altı kaynakları, Rus sömürülmüştür. hükümetleri Rusya’nın, tarafından, Rus Transkafkasya’daki milletinin potansiyel kalkınması güç ve için nüfuzu tartışılabilir. Ancak, Rusya’nın en büyük kaygısı, Transkafkasya’da kaybolmakta olan egemenliğini yeniden kurmak değil, Hazar Havzası’ndan kopmamaktadır. Rusya, Hazar Havzası petrol ve gazının başlıca taşıyıcısı olmak amacından da vazgeçmiş değildir.47 Petrol ve doğal gaz rezervleri açısından, Güney Kafkasya’nın Rusya için önem arz etmesi yanında, Hazar petrollerinin batıya ulaştırılmasında düşünülen ve mevcut 44 45 46 47 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde… ss.17-18.; Emir Arif Şıhaliyev, Kafkasya Jeopolitiğinde Rusya, Đran, Türkiye Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, Naturel Yay., Ankara, 2004, s.235. ŞIHALĐYEV, Kafkasya Jeopolitiğinde…,s.235; DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.89. TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.235. Servet Cömert, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, Harp Akademileri Basımevi, Đstanbul, 2001, s.35. 69 boru hatlarının üzerinde yer alması sebebiyle, Güney Kafkasya Rusya için paha biçilmez bir değerdedir. Başka bir ifadeyle; Güney Kafkasya, Rusya’nın güvenliğinin Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrolü ve dünya pazarlarına ulaştırılması bakımından da önemlidir.48 Bölgede aynı zamanda, petrol rafinelerinin ve petrokimya tesislerinin yer alması, Rusya için stratejik ve ekonomik önem taşımaktadır. Rusya, Hazar Havzası’nda, SSCB’nin halefi olarak payını ve nüfuzunu korumak istemektedir.49 Bu sebeple, çıkarlarını gözeten, Bakü-Novororossisk Boru Hattı projesinin, petrol şirketleri tarafından kabul görmesi için Çeçenistan sorununa askeri müdahalede bulunarak, bölgeye çözüm getirme arayışı içerisine girmiştir. Rusya, Çeçenistan’a müdahalesini haklı gösterme adına, Avrupa’ya,”biz sizin, uyanan Đslam fundamentalizmine karşı, güvenceniz ve tehlikeyi göğüsleyecek tampon bölgesiyiz, o halde yanımızda ve arkamızda olmalısınız” diyerek, Batının korkulu rüyası olan Đslam tezini işlemeyi bilmiştir.50 Güney Kafkasya’nın jeo-politik konumu ve jeo-stratejik açıdan Rusya için önemini şöyle sıralayabiliriz:51 1) Sıcak denizlere ulaşmasına imkan sağlayacak, stratejik istikametlerden en kısa olanlarının, çıkış noktasını teşkil eder ve bu istikametleri kontrol eden bölgedir. 2) Elde bulundurduğu sürece, Doğu Akdeniz ve Basra Rusya Federasyonu’nu uzaktan kontrol eder. 3) Rusya’nın güney cephesini savunmasında, kuvvet tasarrufu sağlayacak, savunulması kolay bir bölgedir. 4) Güneye taarruz için, uygun bir çıkış bölgesidir. 5) Balkanlar’dan yapılacak bir harekatta, tali taarruz istikameti olarak kullanıp, küçük düşman kuvvetlerinin, angaje edilmesini sağlar. 48 49 50 51 Fevzi Uslubaş, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:4, Sayı:13, Đstanbul, Şubat 2005, s.57. Nazim Cafersoy, “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, Stratejik Analiz, C:1, Sayı:8, Aralık 2004, s.54. SÖNMEZ, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Kış 1996, s.210. YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.72. 70 Rusya, Güney Kafkasya’yı Soğuk Savaş döneminde, Basra Körfezi, Rusya Federasyonu ve Doğu Akdeniz’e ulaşacak bir koridor olarak görürken, bugün ise tehlikeli etnik ve dini akımların, güney-kuzey istikametinde, Rusya’ya sıçrayabileceği bir üs olarak algılamaktadır. Gerçekte bağımsızlık akımları, sadece Transkafkasya ile sınırlı kalmamış, Kuzey Kafkasya’daki Türk ve Müslüman Özerk Cumhuriyetler (Dağıstan, Çeçenistan, Đnguşya, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkez, Kuzey Osetya, Adıgey ve Kalmuk) ile daha kuzeyde, Başkırdistan ve Tataristan’da da canlılığını korumaktadır. Đleride atılabilecek yanlış adımların, bu canlılığı daha kuzeye Mari, Mordovan, Çuvaş ve Komi toplumları ile doğuda Hakas, Gorno-Altay, Buryat ve Yakutisatan’a kadar taşıma ihtimali oldukça yüksektir.52 Görüldüğü üzere, Rusya Federasyonu’nun kırılma noktası ve toprak bütünlüğünün bozulması, Kafkasya bölgesindeki gelişmelere bağlıdır. Yukarıdaki genel değerlendirme çerçevesinde; Rusya Federasyonu’nun, Güney Kafkasya politikası, Rus dış politika doktrinlerindeki temel değişmelerden büyük oranda etkilenerek oluşmuştur. Rusya Federasyonu’nun 1994’ten itibaren Güney Kafkasya politikasında büyük ölçüde sertleşme olmuştur. Bu sertleşme ve aktif dış politika arayışları aslında, Rus dış politikasının, geleneksel ana hedefleri olan; sıcak denizlere inmek, Ortodoks halkın birliği ve Rus milliyetçiliği, ekonomik çıkarlar, petrol boru hatları, Hazar Denizi’nin statüsü de dikkate alınarak yeniden üretilmesi idi. Yeniden politika üretme sürecinde, bölgede temel rakip olarak, Türkiye görülüyordu. Bu durumda, Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını belirleyen temel unsur, Türkiye’nin yakınındaki Güney kanadını (Ermenistan ve Azerbaycan) askeri açıdan güçlendirmek ve Türkiye’yi bölgenin dışında tutmak oldu. Bu amaçla; Türkiye sınırında, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’da askeri üsler edinmek, bölgede Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’nın Kuzey Kafkasya Kanat Bölgesi için belirlediği sınırların çok üstünde askeri yığınak yapmak, Türkiye’yi Dağlık Karabağ barış sürecinden ve bölgeden uzak tutmaya çalışmak gibi 52 CÖMERT, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı…., s.36. 71 politikalar izlendi.53 Moskova, ayrıca Kafkasya politikasında, bölgedeki 54 istikrarsızlığı ve çatışma ortamını kendi çıkarları için kullanma yoluna gitti. Rusya bir yandan, bölgedeki çatışmaları (Gürcü-Abhaz, Gürcü-Oset, AzeriErmeni, Oset-Đnguş) manipule ederken, bir yandan da Güney bölgesini oluşturan Kafkaslar’da, silahlı kuvvetlerinin yeniden yapılanma faaliyetlerini devam ettirmektedir. 1992 yılından itibaren, Transkafkasya’daki cumhuriyetlerden geri çekilen birlikler, silah, araç ve teçhizatlar, Kuzey Kafkasya bölgesine yerleştirilmiştir. 2000 yılında Rusya’nın Ermenistan’da Erivan ve Gümrü’de olmak üzere iki askeri üssü, Gürcistan’da da Batum, Ahılkelek ve Vaziani’de olmak üzere üç askeri üssü bulunmaktaydı.55 Ayrıca, Abhazya ve Güney Osetya’da Rus birlikleri mevzilenmiş durumdadır.56 Rusya Federasyonu, güney sınırımız boyunca; ErmeniAzeri, Gürcü-Oset, Gürcü-Abhaz gibi bölgesel çatışmalar Rusya Federasyonu’nun güvenliğini tehdit etmektedir. Rusya Federasyonu topraklarında, Çeçen, Đnguş ve Osetler, ayrılıkçı eylemleriyle, mevcut tehdidi tırmandırmaktadırlar. Güney Kafkasya bölgesindeki çatışmalar; bölücülük, köktendincilik ve iç karışıklıklar, Rusya Federasyonu topraklarına sıçrayabilir. Kuzey Kafkasya’da devam eden iç karışıklıkları, önlemek ve ayrıca kökten dinciliğin yarattığı tehdide karşı koymak için, Rusya Federasyonu bölgede, önemli oranda askeri varlığına ihtiyaç duymaktadır. Buna bağlı olarak, AKKA’nın değiştirilmesini ve tavanlarının kaldırılmasını talep etmekte ve tavanların şimdiki durumda kalması halinde, AKKA’ya uymayacağını ifade etmektedir.57 53 54 55 56 57 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.91. John W.R.Lepıngwell, “The Russian Military and Security Policy in The Near Board”, Survival, Cilt:36, Sayı:3, Güz 1994, s.77. Đdil Tuncer, Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye, Derleyen:Gencer Özkan; Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündemindeki Doksanlı Yıllar, Büke Yayınları, Đstanbul, 2000, s.438. Transkafkasya’daki Rus askeri gücünün sayısı toplam, 20 bin asker ve 5500 sınır muhafızından ibarettir. Karadeniz ve Hazar Denizi’ndeki en önemli kıyı askeri üsleri de Azerbaycan’da kalmıştır. Rusya, bu sebeple Astrahan’da, yeni askeri donanma üsleri inşa etme girişimindedir:TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.13. Kasım 1990’da imzalanan, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’na taraf 22 ülkenin, anlaşmanın yürürlüğe gireceği tarihten, 40 ay sonra ellerine bulundurabilecekleri toplam nazami konvansiyonel silah ve teçhizat sayıları, 40 bin tank, 60 bin zırhlı savaş aracı, 40 bin top, 13.600 savaş uçağı ve 4 bin saldırı helikopteridir. Bu sayılar, doğu ve batı ülkelerine eşit uygulanacaktır. Gülden Ayman ve Nurşin Ateşoğlu Güney, “Değişen Uluslararası Koşullarda 72 Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını, onun genel stratejisinin bir parçası olarak görmek ve değerlendirmek gerekir. Güney Kafkasya, özellikle, Azerbaycan, Türkiye ve Đran ile buluşma noktası, Orta Asya’ya açılan bir kapıdır. Petrol zenginliği ise belki hepsinden de önemlidir. Nihayet, Rusya bu bölgeyi, Türkiye’nin etki alanına bırakarak, diğer Orta Asya cumhuriyetlerine örnek teşkil etmesini istememektedir. Rus dış politikası bu doğrultuda oluşturulmaktadır. Bu nedenle, Güney Kafkasya bölgesinde kendi yarattığı siyasi ve etnik tırmandırmaları bahane ederek, mevcut uluslararası antlaşmaların hilafına, Güney Kafkasya bölgesine yeniden Rus güçlerini yığmaya çalışmakta olduğu bilinmektedir. Ermenistan’da Rus askeri üslerinin mevcudiyeti ve bu üslerin baskı sonucu, Gürcistan tarafından da kabulü58 Türkiye’yi oldukça rahatsız etmiştir. Rusya, bu üslerin kabullenmeleri için Gürcistan ve Azerbaycan’da bir iç savaş başlatmış, sonunda devlet liderlerini, ülkelerini Bağımsız Devletler Topluluğu BDT’na üye yapmak zorunda bırakmıştır. Dönemin Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze’nin, Kasım 1993’te, “Abhazya düştükten sonra, istemediğim halde, BDT’ye katılmak tek seçenekti” açıklaması, Rusya’nın bölgedeki dengeleri kendi lehine ne kadar çok zorladığının da somut bir kanıtıdır.59 Rusya; Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’da üs istediğini, bu üç ülkede Rus askeri bulunduracaklarını ve Gürcistan’daki birliklerinin ise Türkiye sınırında olmasını istediğini / olacağını belirtmiştir. Rusya bu suretle, hukuk dışı bir şekilde, Đran ve Türkiye ile yeniden, eskiden olduğu gibi sınır haline gelmiş olacaktır. Güdülen birinci amaç; Orta Asya kapılarını kontrol etmek, Türkiye’ye kapatmak ve başta Türkiye olmak üzere Đran’ı baskı altında tutmaktır. Rusya; Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetlerini artan bir şekilde baskı altına almakta ve kendine bağlayarak, dışarıya karşı kapatmak istemektedir. Bu bağlamda; Rusya Federasyonu, arka 58 59 Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Derleyen:Faruk Söylemezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yay., Đstanbul, 1994, s.152.; YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.73. Rusya, bu konuda, Azerbaycan’a baskı yapmakta, Azerbaycan ise buna kesinlikle karşı çıkmaktadır. TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.236. 73 bahçesi olarak gördüğü Transkafkasya’da, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel açılardan hegemonyasını devam ettirmek istemektedir. Yakın çevresine; Türkiye, Đran gibi bölge ülkelerinin ve ABD, AB ve Çin gibi küresel aktörlerin hiçbir surette müdahale etmesini istememektedir.60 Bölgede eski nüfuzunu kazanmaya çalışan Rusya, bir taraftan, “yakın Çevre”61 politikası ile eski Sovyet toprakları üzerindeki iddialarını ortaya koyarken, diğer taraftan bölgedeki etnik çatışmaları, bölgeye yeniden yerleşmekte bir araç olarak kullanmak istemektedir. Rusya, Batıyla bütünleşme çabasında olan ve kendine göre Gürcistan ve Azerbaycan’ın bu sadakatsizliğini, Abhazya, Dağlık Karabağ ve Güney Osetya’daki ayrılıkçı güçlere destek vererek, cezalandırmayı başarmıştır.62 Transkafkasya’da, Gürcistan ve Ermenistan üzerinde hakimiyetini artıran Moskova, bilhassa Gürcistan’da, Abhazya ve Güney Osetya etnik ihtilaflarını ustaca kullanmak suretiyle, Tiflis’e baskı yapabilmekte ve bölgedeki askeri varlığını koruyabilmektedir. Aynı şekilde, Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle ve Türkiye’ye karşı sınır güvenliğini korumak gerekçesiyle, Ermenistan’daki askeri mevcudiyetini sürdürmeyi başaran Moskova’nın, Kafkasya’daki nüfuzunu yeniden tesis ettiği görülmektedir. Kafkasların dağlık coğrafi yapısı, bölgede çok az alternatif yolun ve ulaşım ağının bulunmasına imkan sağlamaktadır. Kafkas sıradağları, Kuzey Kafkasya ile Transkafkasya’yı, dolayısıyla Rusya Federasyonu ile Gürcistan ve Azerbaycan’ı birbirinden ayırırken, birbiriyle ilişkili bölgeler arasında, doğrudan ulaşıma imkan vermemektedir. Örneğin birbirine komşu olan, Gürcistan’a bağlı Abhazya Özerk Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu’na bağlı, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti 60 61 62 Rusya Federasyonu’nun, BDT Barış Gücü çerçevesinde, Güney Osetya ve Abhazya’da askerleri bulunmaktadır. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’daki çatışma alanlarına, kendisi dışında hiçbir devlet veya uluslararası örgütün barış gücü kapsamında, asker göndermesini istememektedir. Yakın Çevre: Rusya Federasyonu dış politikasında eski SSCB cumhuriyetlerini ifade etmek için kullanılan ve Rusya Federasyonu için tarihi, güvenlik ve ekonomik açıdan ayrıcalıklı ve önemli olmaları nedeniyle, bu cumhuriyetleri diğer devletlerden ayıran önemli bir kavramdır. Alexander Rondalı, “Küreselleşmenin Kafkasya’nın Güvenlik Stratejilerine Yansımaları”,Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu, Đstanbul, 29-30 Mayıs 2003, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2003, s.215. 74 arasında doğrudan ulaşımı sağlayacak bir karayolu bulunmamaktadır. Kuzey Kafkasya’dan Transkafkasya’ya, sıradağların üzerinden aşarak geçebilen, iki karayolundan biri, Kuzey Osetya’dan Güney Osetya’ya ulaşımı sağlayan, “Daryal Geçidi”dir. Bu yol, Rusya Federasyonu’ndan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e ulaşımı sağlamaktadır. Tarihte en çok kullanılan ve askeri amaçla kullanıldığından dolayı diğer adı askeri yoldur. Dağıstan’dan Azerbaycan’a ulaşımı sağlayan, “Derbend Geçidi” ile de Rusya ve Kuzey Kafkasya’dan Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye ulaşmak mümkündür.63 Karadeniz kıyısında, Rus nüfusunun çoğunlukta olduğu; Krasnador, Rostov ve Stavropol bölgelerinde istikrarlı yapının korunması, Rusya’nın menfaatleri açısından önem taşımaktadır. Rusya’nın Transkafkasya politikası, Rusların tarihi Güney politikasının en önemli uzantısıdır.64 Bununla birlikte, Kafkasya bölgesinde, DoğuBatı (dikey) eksenini oluşturan; ABD-Türkiye-Gürcistan ve Azerbaycan bölgesi, Kuzey-Güney (yatay) eksenini oluşturan; Rusya Federasyonu-Ermenistan-Đran bölgesi çatışmaktadır. Oluşturulan, Moskova-Erivan-Tahran ekseni Rusya Federasyonu’nun elindeki tek seçenek gibi görünmekte; bu sayede; Kafkaslar üzerinden, Đran vasıtasıyla, Basra Körfezi ve Rusya Federasyonu’na ulaşabilecektir.65 Rusya’nın geçmişte olduğu gibi, değişmeyen Kafkasya politikası ve askeri stratejisi; Güneye Ortadoğu ülkelerine ve Đslam aleminin en hassas bölgesine, Akdeniz ve Basra Körfezi ve Rusya Federasyonu’na karşı sıçrama tahtası vazifesi gören Güney Kafkasya’nın, en kritik bölgesini elde bulundurmaya özen göstermektedir. 63 64 65 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.18 Sıcak denizlere inmek, tüm Rus imparatorlarının hayali olmuştur. Çok geniş çoğrafyaya sahip olan Rus Đmparatorluğu ve sonrasında SSCB, büyük bir kara gücü olmuş, ancak tam anlamıyla bir deniz gücü olamamıştır. Dugin, SSCB’nin çöküşünde, ekonomik ve ideolojik sebeplerden çok jeopolitik faktörlerinetkisi olduğunu belirtmektedir. Ona göre, SSCB’nin çöküşü kara gücünün, deniz gücü karşısında, topyekün yenilgisi sonucu gerçekleşmiştir. Aleksander DUGIN, Rus Jeopolitiği:Avrasyacı Yaklaşım, Çeviren.:Vügar IMANOV, Küre Yay., Đstanbul, 2003, s.293. SSCB döneminde de Moskova’nın Güney politikasında, en önemli partneri Đran olmuştur. Her iki devletin de Batıyı ve özellikle ABD’yi bölge dışında tutma çabaları, bu ortaklığı derinleştiren en önemli unsurdur. Nazmi Gül ve Gökçen Ekici, “Azerbaycan ve Türkiye ile Bitmeyen Kan Davası Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1, 2001, s.370. 75 Rusya yönünden, Transkafkasya’yı önemli kılan diğer bir husus ise, Güney yönünden güvenliğinin sağlanmasıdır. Rusya kendine tarih boyunca rakip olan ve tehdit oluşturan Đran ve Türkiye ile arasında Transkafkasya’yı, tampon bir bölge (güvenlik koridoru) olarak görmektedir. Rusya Federasyonu’nun, Transkafkasya’daki çatışmaların kendi topraklarına sıçrayıp, bütünlüğünü tehdit etmesi için yeterli nedenler vardır. Bu bölgedeki sorunlu alanların ikisi Rusya Federasyonu ile sınırdaştır. Güney Osetya ve Abhazya, Gürcistan’a bağlı özerk bölge ve cumhuriyet olmalarına rağmen, Rusya Federasyonu’na dahil olmak istemektedirler. Ayrıca, Kuzey Kafkasya halkları, bu sorunlu bölgeler ile iç içedir. Nitekim, Çeçenistan, “Federasyon Antlaşması”nı imzalamayarak, bağımsızlığını ilan etmiştir. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’da oluşan bu sorunlar yumağının, Kuzeyi etkilemesi gibi istenmeyen bir durumun, zincirleme reaksiyon ile tüm bölgeyi sarmasından endişelenmektedir. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’da sınırlar ve sorunlar açısından, statükonun devamından yana bir politika izlemektedir. Yani bir anlamda, istikrarlı istikrarsızlığı korumak istemektedir.66 Bugün Rusya’nın izlediği dış politika; Soğuk Savaş şartlarının, sert ve uzlaşmaz karakteristiğini taşımasa bile, temel hedefleri itibarıyla, Sovyetler Birliğinin eski politikasından izler taşımaktadır. Bu çerçevede, Rus dış politikası iki önemli ilkeyi temel almaktadır. Bunlar67 Eski Varşova paktı üyelerinin, NATO’ya üyeliğini engellemek veya en azından tarafsızlığını sağlamaktır. Rusya Federasyonu, “Yakın Çevre” politikası ile, Barış Gücü kuvvetleri (Abhazya ve Güney Osetya’da olduğu gibi) oluşturarak, eski Sovyetler Birliği toprakları üzerinde yer alan uzlaşmazlıklara bizzat müdahale etmektedir. Rusya içinde bulunduğu ekonomik yapıyı düzelttiği ölçüde, ”yakın çevre“deki çıkarlarını koruma eğilimi artacak, ekonomik ve siyasi yolları kullanarak, bir şekilde, Kafkasya da bağımsızlığını kazanmış devletleri kendisine bağımlı hale getirmeye çaba gösterecektir. 66 67 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya…,s.192. Akif Kemik,”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196, Đstanbul, Temmuz 2000, s.161. 76 Bu çerçevede, Rusya’nın “Yakın Çevre” politikası oluşturma gerekçeleri şunlar olabilir: 1) Avrasya jeopolitiğini, askeri ve siyasi anlamda kontrolü altında bulundurmak ve gerektiğinde, kendi yayılma alanları ile savunma saha derinliğini saklı tutmak, 2) Çevresinde gelişerek, kendi siyasi ve ülkesel bütünlüğünü bozacak, etkin ve dini akımların etkisini kırmak, 3) Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde kalan Rus azınlığın, hak ve çıkarlarını korumak, 4) Tarım kaynaklı hammadde ihtiyacının karşılanmasında, devamlılığı sağlamak, 5) Sanayi ve ekonominin, temel girdisi olan, petrol ve doğalgaz rezervleri ile bunların çıkartılma, taşıma ve pazarlanmasında mutlak anlamda kontrol sağlamaktır. Bu değerlendirmeler doğrultusunda; Rusya’nın Güney Kafkasya politikası: 1) Kafkaslar, buna bağlı olarak Avrasya’yı çıkarları doğrultusunda kontrol etmek ve ABD aleyhinde kullanmak, 2) ABD’nin kendine stratejik ortak olarak seçebileceği ülkeler ile işbirliği yapmasını engellemek, 3) Kaybettiği değerleri, belirli bir zaman sonra, tekrar kazanmak ve eskisine nazaran daha büyük bir siyasi, ekonomik ve askeri güce sahip olarak, ABD’nin karşısında yerini almak, 4) Ermenistan ile stratejik ortaklığını pekiştirmek, Gürcistan’daki etnik problemleri koz olarak kullanarak, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit etmek ve Azerbaycan’ın Hazar Havzasındaki enerji kaynakları ve terminallerini kontrol altına almak maksadıyla, Dağlık Karabağ çözümü için Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı koz olarak kullanmaktır. Güney Kafkasya’da, istikrarın sağlanması için Rusya Federasyonu’na karşı ya da onun bölgedeki etkinliğini azaltmaya yönelik, ortaya çıkması muhtemel bir 77 bloklaşma, Rusya’nın bölge ile doğrudan bağlantılı ekonomik, siyasi çıkarlarını ve büyük olasılıkla da toprak bütünlüğünü tehdit edecektir. Bu sebeple, Rusya bölgedeki, “dondurulmuş istikrarsızlık” durumundan yararlanarak, Transkafkasya’daki devletlerin ekonomik kalkınmalarını ve bağımsızlıklarını kontrol altına almak, Güney Kafkasya ve Hazar Havzası’ndaki petrolü de, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek ve bölgedeki sorunları kendi arzu ettiği bir şekilde çözüme ulaştırmak istemektedir.68 Rusya Federasyonu’nun, bölgede kendisine karşı oluşabilecek, herhangi bir bloklaşmayı engelleyebilmek için, “milli ve dini özellikleri ve husumetleri istismar ederek” çeşitli provakatif uygulamalara başvurması ihtimali yüksek görünmektedir.69 3.3.2.ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Soğuk Savaş sonrasında bir yandan uluslararası sistemin yeniden yapılanma süreci devam ederken, diğer yandan ABD bu süreçte hegemonyasını sağlamlaştırmaya, sürdürmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD, çeşitli belgelerle kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini açıklamış, bu gelişmelere paralel olarak, ABD üstünlüğünün önemini vurgulayan “tarihin sonu”, “medeniyetler çatışması” gibi tezler ortaya atılmıştı. Eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” tezi de bunlardan biriydi. Brzezinski, “ilk ve tek küresel güç” ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin “küresel bir anarşiye” yol açacağını öne sürerek, Avrasya’ya egemen olarak ABD’ye meydan okuyabilecek bir rakibin ya da bölgesel ittifakların ortaya çıkısını önleyecek stratejiyi geliştirmeye çalışmıştır.70 Bu çerçevede, “hangi yeni 68 69 70 Ariel Cohen, “Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etütleri Dergisi, Đlkbahar 1996, s.2. YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.72. BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…sS. VI, 13, 31, 38, 47: Brzezinski, jeopolitik kuramlardan hareketle, üstünlüğünü sürdürmek isteyen ABD’ye yol gösteriyordu. Jeopolitiğin kurucusu sayılan Halford J. Mackinder, dünyaya hakim olmak için su formülü geliştirmişti: Doğu Avrupa’ya hakim olan Merkez Bölgeyi (heartland) denetler. Merkez Bölgeye hakim olan Dünya Adasına, Dünya Adasına hakim olan da dünyaya hakim olur. Halford J. Mackinder, “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, sS. 595-605.; Jeopolitik kuramlar için bkz.: ERHAN, “Jeopolitik Kuramlar…, s. 562; Đsmail Hakkı Đşcan, 78 Avrasya koalisyonları olasıdır, hangileri ABD çıkarları için en tehlikeli olabilir ve bunların önüne geçmek için ne yapılabilir?” sorusuna yanıt arayan Brzezinski’ye göre, “Amerikan hegemonyasına içerleyen” Rusya Federasyonu ve Çin’in Đran’la “anti-hegemonyacı” koalisyonu en tehlikeli senaryoydu.71 Dolayısıyla, Avrupa devletlerinden Japonya’ya uzanan, dünya nüfusunun yüzde 75’ini, dünya GSMH’nın yüzde 60’ını ve bilinen enerji kaynaklarının yüzde 75’ini kapsayan Avrasya’yı, hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD için önemli kılan, bu özelliklerinin yanı sıra, kendisine meydan okuyabilecek potansiyel rakipleri barındırmasıdır. Denetimi ele geçirmeye çalışan, bu nedenle de bölge ülkelerinin aralarında işbirliği yapmalarına karşı olan ABD, hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeye çalışmaktadır.72 SSCB ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından ABD, Doğu Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan “boşluklar”ı doldurmak için harekete geçti. Bu bağlamda özellikle, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin ağırlıklı olarak yer aldığı Rusya Federasyonu ve Hazar Havzası bölgesi ABD için önemliydi. Doğal kaynakları kontrol edildiği takdirde bir küresel güç üretebilecek herhangi engellenmeliydi. 73 bir bölgede düşman bir gücün egemen olması Dolayısıyla, bölgesel güçler Rusya Federasyonu, Türkiye ve Đran’la çevrili “Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya,74 gerek Hazar bölgesi enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması gerekse Orta Asya ve Orta Doğu’ya 71 72 73 74 “Uluslararası Đlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası Đlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, ss. 47-79. BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…ss. 23, 47 ve 53.: Konuya başka bir açıdan yaklaşmakla birlikte, bölge devletlerinin aralarında işbirliği yapmalarını ABD çıkarları açısından “tehlikeli” olarak nitelendiren bir başka isim de, ABD’nin eski BM Büyükelçisi Richard Holbrooke’dur. Holbrooke 16 Şubat 2005’te Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında (bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan) Rusya Federasyonu-Türkiye yakınlaşmasının ABD için “tehlikeli” olduğunu belirtmişti: Cumhuriyet, 17. 02. 2005; ZABCI, Sömürge Tipi Demokrasi ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi,... s. 242. BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…s. 32; Vassilis K. Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Çev. Ali Çakıroğlu, Đstanbul, Aykırı Yay., ss. 28, 42,154; MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye,... s. 155; Yasar Hacısalihoğlu, “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye, Sorunlar, Đlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, Bağlam Yay. Đstanbul ss. 297–300. YILDIZOĞLU, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet Strateji, 20. 09. 2004. MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, s. 149; Klare, “The New Geopolitics”, ss. 54, 55. 79 yakınlığı açısından sahip olduğu stratejik konumuyla, hegemonyasını sürdürmeyi amaçlayan ABD için önemlidir. “Uluslararası sistemin hızlı değişim geçirdiği bu dönemde ABD bu boşluğu doldurabilmek, olası rakiplerinin bu yeni bağımsızlığını kazanan ülkeleri denetimleri altına almasını önlemek ya da kendisi de etkili olabilmek için hızla harekete geçme ihtiyacını hissetmiştir.75 Küresel ya da bölgesel rakipler istemeyen ABD, ekonomik, stratejik açıdan çekici olan Güney Kafkasya’da, Đran’ın ve Rusya Federasyonu’nun etkinlik kurmasına karşıdır. Dolayısıyla, ABD’nin bölgedeki temel hedefi Rusya Federasyonu’nu kontrol altına almaktır; çünkü Rusya Federasyonu’nun bölgede etkinlik kurması, “uluslararası sistemde ABD hegemonyasının sağlamlaştırılması önündeki engellerin sayısının artmasına” neden olacaktır.76 SSCB’nin dağılmasının ardından ABD, nükleer gücüyle önemli bir ülke olan Rusya Federasyonu’nun uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini destekliyor, Çin ve Hindistan’la ittifak oluşturmasına karsı çıktığı, Batı sistemi içinde yer almasını istediği bu ülkenin “kışkırtılmaması” için bölgede “Önce Rusya” stratejisini izliyordu.77 Bununla birlikte ABD, bölge ülkelerinin Rusya Federasyonu’dan bağımsızlığını da destekliyordu. Öte yandan, zaman içerisinde Güney Kafkasya’nın çekiciliğine daha fazla kapılmaya başlayan ABD, tutumunu değiştirdi. Bunda, Hazar havzasının enerji kaynakları açısından sahip olduğu potansiyelin yanı sıra, 1993’te Rusya Federasyonu’nun “yakın çevre”sini “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmesi rol oynamıştı. Dönemin BM Temsilcisi Madeleine Albright’ın Eylül 1994’te Bakü ziyareti sırasında yaptığı, “ABD Rusya Federasyonu’nun Kafkaslarda özel rolü olduğunu kabul edemez” açıklamasıyla78, bölgenin ABD’nin “ilgi alanı” olduğunu dünyaya duyurmuştur.79 Böylece, bölgeye ilgisi 75 76 77 78 79 giderek artan ABD, Birinci Çeçenya Savaşı’nın ardından Rusya UZGEL, Beş Deniz Havzasında Türkiye,....s. 221. GÜRSES, Kafkasya’da Uluslararası Rekabet,... s. 252. Đlker Aktükün, “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit, 2004, s.258; UZGEL, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, s. 248; GÜNEY, Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası…, s. 359; OGAN -AĞACAN, Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan…s. 25. NASSĐBLĐ, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”,... s. 117. YILDIZOĞLU, Al Birini Vur Ötekine..., s. 38 80 Federasyonu’nun askeri açıdan zayıflığının ortaya çıkmasıyla 1996’da Kafkaslar ve Hazar bölgesini kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti.80 Soğuk Savaşın ardından uluslararası kapitalist sisteme eklemlenen ve zamanla ABD’nin ilgi alanına giren Güney Kafkasya’da ABD, 1990’da Rusya Federasyonu Savaşı sırasında dönemin ABD başkanı George Bush’un ilan ettiği, “yeni dünya düzeni”nin üç temel taşının “demokrasi, serbest Pazar ekonomisi ve insan hakları”nın gelişmesini desteklemektedir. ABD’nin bu konuya verdiği önem ilk kez, dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın 12 Aralık 1991’de Princeton Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada dile getirildi81. 1991 sonunda eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ABD, güvenlik, demokrasi, sınır ve insan hakları politikalarına bağlı kalacağı güvencesini veren ülkelerle diplomatik ilişki kuracağını belirtti. ABD, Güney Kafkas devletlerinden ilk olarak Ermenistan’la, ardından da Nisan 1992’de, bu “güvence”yi veren Azerbaycan ve Gürcistan’la diplomatik ilişkiler kurdu. Yeni bağımsız devletlerle diplomatik işbirliğinin yanı sıra bu devletlere askeri, güvenlik ve siyasi desteği içeren “Đpek Yolu” stratejisi, ABD’nin Avrasya’da ekonomik ve stratejik çıkarlarının teminat altına alınması açısından önemliydi. Böyle bir strateji, Kafkasya ve Orta Asya devletlerinin genelde “Batı yanlısı”, özelde “Amerikan yanlısı” olmalarına “yardımcı” olacaktı. Bu çerçevede, Temmuz 1999’da ABD Kongresi’nden geçen “Đpek Yolu Strateji Yasası”, bölgede insan haklarına saygı ile demokrasi ve serbest Pazar ekonomisinin gelişmesinin önemine işaret ediyordu. Bu yasayla, tarihi Đpek Yolu’nun Orta Asya ve Kafkasya devletlerinden geçtiği günümüzde, Đpek yolu üzerindeki halkların tarihi ilişkilerini ve ekonomik bağlarını tekrar tesis etmelerinin, hem egemenliklerinin teminat altına alınması, hem de demokratik ve Pazar reformlarının başarısı açısından önemi vurgulandı. Ayrıca “güneyden, kuzeyden ve doğudan”82 gelen siyasi ve 80 81 82 TELLAL, Güney Kafkasya Devletlerinin…, s. 100 Baker bu konuşmasında, ABD’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine gerek “Soğuk Savaş döneminin askeri mirasının denetim ve imhasında”, gerekse “totalitarizm harabeleri üzerinde siyasal çoğulculuğa dayanan rejimler kurma” ve “serbest piyasa ekonomisine geçis”te yardımcı olması gerektiğinin altını çizdi: CAFERSOY, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası…, s. 134 – 136. Đran, Rusya Federasyonu ve Çin kastedilmektedir. 81 ekonomik baskılara maruz kalan bölgede, istikrarın Güney Kafkasya, Orta Asya ülkeleri ve Batı arasında siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin gelişmesiyle sağlanacağı belirtildi. Pazar ekonomileri ve demokratik sistemlerin bölge ülkelerinde gelişmesinin uluslararası özel sektör yatırımcılarının bölgeye girişlerini tevsik edeceği vurgulandı. Ayrıca bu yasaya göre, ABD dış politikası ve uluslararası yardımları, bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasal bağımsızlıkları kadar, bölgede demokrasi inşası, serbest Pazar politikaları, insan hakları ve bölgesel ekonomik bütünleşmeyi desteklemeliydi.83 Güney Kafkasya devletlerinin demokrasiye ve serbest Pazar ekonomisine geçmesini isteyen ABD’nin, bölgeye yönelik hedeflerinin gerçekleşmesinde kullandığı önemli bir araç yardım programları oldu. Zaman içerisinde Amerikan yardımları, ABD’nin bölgeye artan ilgisine paralel olarak yoğunlaştı ve bölgenin ABD’nin “yaşamsal çıkar alanı” ilan edilmesinin ardından, Mayıs 1997’de dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “stratejik konumdaki enerji zengini Orta Asya ve Kafkasya demokrasilerine yapılacak yardımın, ABD’nin ulusal çıkarına” olduğunu belirtti.84 Bölge ülkelerine doğrudan yapılan Amerikan yardımları, Özgürlüğü Destekleme Yasası kapsamında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve ABD Tarım Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi çeşitli bakanlık ve ajanslarıyla yapılmaktadır. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin (Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna) insani yardım ihtiyaçları için ve bölgede demokrasi, serbest Pazar ekonomisine geçiş, ticaret ve yatırımın gelişmesi için dört yüz altmış milyon dolar yardımı öngören 83 84 NICHOL,“Transcaucasus Newly Independent States...”, s. 131; Çağrı Erhan, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, ss. 133, 134; COHEN, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”, 24 Haziran 1997, http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm,01. 02. 2005; “Silk Road Strategy Act of 1999”, http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html, 11. 02. 2005. ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…”, s. 136; Robin Bhatty ve Rachel Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 134; Elizabeth Jones, “U.S. Foreign Assistance Programs”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm, 05. 10. 2005. 82 Özgürlüğü Destekleme Yasası, 24 Ekim 1992’de ABD Kongresi tarafından onaylandı.85 Bu yasayla ABD, eski Sovyet coğrafyasında demokratikleşme, Pazar reformu, hukuksal reformlar, sağlık ve barınma alanlarında programlar teşvik etmektedir.86 Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın kapsamına girmeyen, ABD Savunma Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı yardımları; USDA’nın gıda yardımları; Dışişleri Bakanlığı’nın Đhracat Kontrolü ve ilgili Sınır Güvenliği, Dış Askeri Finansman, Uluslararası Bilgi Programları, Uluslararası Askeri Eğitim ve Yetiştirme yardımları gibi yardımlar da bulunmaktadır. Bölge ülkelerine doğrudan yapılan yardımların yanı sıra, bölgede yatırım yapacak Amerikan şirketlerini teşvik etmek amacıyla, USDA satış ve hibeleri, USAID kredileri, ABD Đhracat-Đthalat Bankası kredileri, Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi kredileri bulunmaktadır. Ayrıca, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Avrupa Yeniden Yapılanma ve Gelişme Bankası tarafından da eski Sovyet cumhuriyetlerine krediler sağlanmaktadır.87 ABD’nin Güney Kafkasya devletlerine yönelik yardım programları, genel olarak dört başlıkta toplanmaktadır; demokrasi, ekonomik reform, güvenlik ve hukuk reformu ve insani yardım. Bölge devletlerine yönelik demokrasi programı; seçim sürecinin iyileştirilmesini, yerel yönetimleri güçlendirmeyi, hukukun üstünlüğü ilkesi, bağımsız medya ve sivil toplumu desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, 85 86 87 Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın Azerbaycan’a yardım yapılmasını engelleyen 907. bölümü, zamanla askıya alındı. ERHAN, “ABD’nin Orta Asya …s. 137; Bhatty ve Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, ss. 133, 134; NICHOL “Transcaucasus Newly Independent States...”; CAFERSOY, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 144; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance Measures – Azerbaijan”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm, 30. 09. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance Measures – Georgia”, http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm,30. 09. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance Measures – Armenia”, http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm, 30. 09. 2005; ve “Background Note: Armenia”, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm,05. 10. 2005. ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…s. 138 83 Avrasya Vakfı yönetilen 88 ile Bakü, Tiflis ve Erivan’daki ABD büyükelçilikleri tarafından programlar, hükümet-dışı örgütlerin bölgeye yerleşmesini desteklemektedir. Ayrıca, Ulusal Demokratik Enstitü, Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü, Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı, Demokrasi için Ulusal Vakıf, diğer geçiş ülkelerinde olduğu gibi, Kafkas devletlerinde de “özgür ve adil seçimlerin yapılmasına yardımcı” olmaktadırlar.89 Öte yandan, bu vakıf ve kuruluşlar aracılığıyla bölgede etkinliğini arttırmayı, denetimi elinde tutmayı amaçlayan ABD’nin “demokrasi” söylemi; gerçekte, ABD yanlısı liderlerin iktidarda olması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, başta CIA bağlantılı NED ve Quantum Fonu Grubu’nun baş yatırım danışmanı olan Soros Fund Management başkanı, spekülatör George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü, özellikle eski Sovyet coğrafyasında “demokratikleşme” faaliyetlerine destek sağlamaktadırlar. ABD kaynaklı bu vakıf ve kuruluşlar; gerek Hazar havzası kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması, gerekse de Rusya Federasyonu ve Đran arasındaki konumuyla ekonomik/stratejik açıdan önemli bir ülke olan Gürcistan’ın, 2003’te başlayan “Kadife Devrim” ya da “Gül Devrimi” olarak adlandırılan “demokratikleşme” sürecinde önemli rol oynadılar. ABD’nin Gürcistan’ın demokrasiye geçişinde “muazzam bir ilerleme” olarak tanımladığı “Gül Devrimi” için; ABD büyükelçisi Richard Miles’ın yanı sıra Freedom House, Uluslararası Demokrasi Enstitüsü ve Soros Vakfı “alt yapı” çalışması gerçekleştirdi. Muhalefeti desteklemek amacıyla özel Rustavi-2 Televizyonu ve gençlik örgütü Kmara (Yeter) Soros Vakfı tarafından finanse edildi. Ayrıca, Kasım 2003’teki seçimlere hile karıştırıldığını öne süren vakfın, Soros’un sözleriyle “değişime katkısı; halkın hükümetin açıkladığı sonuçlara 88 89 Parasal desteğini ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan (USAID) alan ve yeni bağımsızlığını kazanan devletlerde bürolar açan Avrasya Vakfı, bölge ülkelerinin “demokrasiye” geçişlerinde merkezi bir rol üstlenmiştir. Bkz. Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük Đşgal”, Cumhuriyet Strateji, 08. 10. 05. Jones, “U.S Foreign Assistance Programs”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm,05. 10. 2005; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm, 10. 09. 2005; “U.S. Assistance to Armenia-Fiscal Year 2003”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm, 05. 10. 2005; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm, 05. 10. 2005; “U.S Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm, 10. 09. 2005; ve “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm, 05. 10. 2005. 84 değil, vakfınkine güvenmesi” oldu.90 Sürecin sonunda, ABD’de eğitim gören muhalefet lideri Mikhail Saakasvili, Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi. Saakasvili gibi, aralarında Başbakan Zhvania ve Dışişleri, Savunma, Tarım, Ekonomi, Đçişleri, Adalet bakanlarının da bulunduğu, bakanlar kurulunun on dört üyesi, ABD’nin değişim programlarına katılmışlardı. Sonuç olarak, “Kadife Devrim” ABD nüfuzunun Rusya Federasyonu sınırlarına taşınması ve böylece ABD’nin Rusya Federasyonu’nu çevreleyerek bölgede etkinliğini arttırmasına yol açtı.91 Mayıs 2005’te Gürcistan’ı ziyaret eden ABD başkanı Bush “devrimler”in süreceği mesajını verdi.92 ABD, etkinliğini arttırmak amacıyla “açık toplumlar”ın yanı sıra “açık pazarlar”ı desteklemekte, özellikle enerji kaynakları açısından çekici bölgelerde, serbest pazara dayalı, yabancı sermayeye açık ekonomilerin gelişmesine önem vermektedir. Bu çerçevede ABD, Güney Kafkasya’ya Amerikalı yatırımcıların güvenli biçimde girmeleri için ekonomik liberalleşme programlarını teşvik etmektedir. ABD’nin Pazar reformu programları; tarımda ve diğer hedef alanlarda özel küçük ve orta girişimlerin gelişmesine odaklanmaktadır. Ayrıca, bankacılık idaresi, vergi ve borç reformu, toprağın özelleştirilmesiyle özel yatırımın geliştirilmesi de hedeflenmektedir. OPIC, Ticaret ve Kalkınma Ajansı ve Eximbank aracılığıyla Azerbaycan’a yönelik Amerikan ihracatı ve yatırımı desteklenmektedir. USDA’nın başlattığı pazarlama yardım programı da Gürcistan ve Ermenistan’da tarım sektörüne yardım etmektedir.93 90 91 92 93 Milliyet, 12. 05. 2005. Türkkaya Ataöv, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet Strateji, 04. 01. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia – Georgia”; Jones, “U.S. Foreign Assistance Programs”; Cumhuriyet Strateji, 30. 03. 2005; Aynur Mayemerova, “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, ss. 9, 10; ve Ahat Andican, “Sovyet Sonrası Cografyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005, ss. 10, 11. Bush, Gürcistan’ı “özgürlük feneri” ilan ederek, eski Sovyet cumhuriyetlerine “devrim yapmaları” çagrısında bulundu. Bush: “Ama Irak’ta pembe devrim, Ukrayna’da turuncu devrim ya da Lübnan’da sedir devriminden önce Gürcistan’da gül devrimi vardı. Simdi Kafkasya’da, Orta Asya’da ve Ortadogu’da kalpleri aynı özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var. Özgürlük istiyorlar ve özgür olacaklar!” Milliyet, 11. 05. 2005. ÇULHA ZABCI, “Sömürge Tipi “Demokrasi ve Genişletilmis Ortadogu Projesi”,... s. 232; Atilla Sandıklı, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Stratejisi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, ss. 6, 7; “U.S Asistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”; “U.S. 85 Bölge ülkelerine yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde, FMF ve IMET programları; profesyonel askeri eğitime ve Đngilizce eğitime odaklanmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı’nın CTR programı ve Dışişleri Bakanlığı’nın EXBS programı, bölge devletlerine uyuşturucunun ve kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesinde yardımcı olmayı, bölge ülkelerinin “sınırlarını koruma yeteneklerini” güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, ABD’nin güvenlik konusunda bölgeye desteği bunlarla sınırlı değildir. 11 Eylül sonrasında El Kaide ile bağlantılı oldukları öne sürülen Çeçen militanlarla mücadele gerekçesiyle ABD, Gürcistan’ın Pankisi bölgesine asker göndermiş, böylece Rusya Federasyonu’nun bu bölgeye yönelik olası operasyonunu engellemiştir.94 ABD’nin bölgeye yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde ayrıca, Hazar Bölgesi Güvenlik Girişimi’nden de söz edilebilir. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in Nisan 2005’teki Azerbaycan ziyareti sırasında yeniden gündeme gelen, ortak hava savunması, denizin kontrolü, sınır güvenliğinin arttırılması gibi tedbirleri içeren, merkezi Bakü’de olacak bu projeyle ABD bölgedeki askeri varlığını pekiştirmeyi amaçlamaktadır. BTC hattının güvenliğini “garantiye almak”, “Hazar Muhafızları”nın temel hedefi olacaktır. Ayrıca, Azerbaycan’ın terörizm, uyuşturucu ve silah ticareti ile mücadelesinde bu ülkeye yardım edilmesi öngörülmektedir.95 ABD’nin bölge ülkelerine yönelik insani yardım programı çerçevesinde USAID ve USDA gıda yardımında bulunmaktadır. Bölge ülkelerine verilen gıda, giysi, tıbbi malzeme yardımlarının yanı sıra, Barış Gönüllüleri’nin (Peace Corps) faaliyetleri de bu programın kapsamında yer almaktadır. Gürcistan ve Ermenistan’da faaliyet gösteren Barış Gönüllüleri, Azerbaycan’da 2003’te çalışmaya başlamıştır. ABD 94 95 Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2003”; ve “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”. “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”; KONA, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 103. “USA Plans to Expand Military Presence in Azerbaijan”, http://www.energybulletin.net/6074.html, 16. 03. 2006; Đlyas Kamalov, Putin’in Rusyası, Đstanbul, Kaktüs, 2004, s. 147; Cihangir Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6. 86 Dışişleri Bakanlığı ve CIA’in ortak çalışmasıyla oluşturulan ve 1962’de resmen çalışmaya başlayan Barış Gönülleri, ABD’nin yakın ilişki içinde olduğu gelişmekte olan ülkelerdeki okullarda ders veren, Đngilizce öğreten ve teknik uzmanlık yardımları sunan gönüllü öğretmenlerdir. Öte yandan, bu görünürdeki amacın altında ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek kuşaklar yetiştirmek, bulundukları ülkelerde haber alma faaliyetlerinde yer almak gibi görevleri olduğu da öne sürülmektedir.96 ABD “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği bölgede etkinliğini arttırmak amacıyla yardım programlarının yanı sıra Batı yanlısı oluşumlara da destek vermektedir. Bu bağlamda ABD, eski Sovyet coğrafyasında hegemonyasını kurmak için NATO’nun doğuya doğru genişlemesini desteklerken, Barış için Ortaklık (BĐO) projesiyle de bölge ülkelerinin Rusya Federasyonu’na bağımlılığını azaltmayı amaçlamaktadır.97 Bölgenin Batı dünyasıyla bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adım da NATO’yla ilişkilerinin geliştirilmesiydi. Bu amaçla ilk olarak, 1991’de Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi (KAĐK) oluşturularak, eski Sovyet cumhuriyetleriyle işbirliği çağrısı yapıldı. 1992 Haziranında Gürcistan’ın ve Arnavutluk’un katılımıyla Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi’in üye sayısı 38’e yükseldi. ABD tarafından önerilen, NATO’ya üye olmak isteyen devletlere bu yolu açan KAĐK’in askeri ve güvenlik boyutu olarak ifade edilen BĐO projesi ise Ocak 1994’te geliştirildi. Rusya Federasyonu’nun yanı sıra üç Kafkas devleti de BĐO’yu imzaladılar. 1997’ye gelindiğinde KAĐK yerini Avrupa Atlantik Đşbirliği Konseyine bırakırken, BĐO’nun güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, 2004’te Đstanbul’da gerçekleştirilen NATO zirvesinde Kafkasya’da temsilcilik açma kararı alındı.98 96 97 98 ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…, s. 137. GÜRSES, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet…, s. 272; ZABCI, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve Genisletilmis Ortadogu Projesi…, s. 230 UZGEL, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası,...s. 309; UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Doğu ve NATO”,... s. 14; Faruk Sönmezoğlu (der.) Uluslararası Đlişkiler Sözlüğü, 2.Baskı., Đstanbul, DER, 1996, s. 79; Bhatty ve Bronson “NATO’s Mixed Signals...”, ss. 130 – 135; Revaz Adamia, “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 97; NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001, ss. 67 – 80. 87 BĐO’nun yanı sıra bölgede Rusya Federasyonu etkinliğine karşı bir başka oluşum olan GUUAM’ı destekleyen ABD, bu şekilde de Rusya Federasyonu’nu çevrelemektedir. GUUAM, 1990’ların ikinci yarısında kurumsallaştı. 10 Ekim 1997’de Strasbourg’da Avrupa Konseyi zirvesinde Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova, GUUAM’ı oluşturan bildiriyi imzaladılar. Bölgedeki çatışmaları Rusya Federasyonu’nun kışkırttığını ileri süren bu dört devlet, bölgedeki enerji kaynaklarını batıya ulaştıracak boru hatları üzerinde yer almalarıyla Batı (özellikle ABD) için önemliydi. Bu girişim, 24 Nisan 1999’da Washington’da NATO’nun 50. yıl kutlamalarına denk gelen toplantıda Özbekistan’ın katılımıyla, GUUAM adını aldı. Bölgede Rusya Federasyonu’nun etkinliğine karşı Batı yanlısı ve ABD’yi “stratejik ortak” olarak kabul eden bir oluşum olan GUUAM’a NATO da destek vermektedir. Đpek yolu projesi çerçevesinde Avrupa–Kafkasya–Asya ulaşım koridorunu destekleyen GUUAM üyeleri ile NATO arasındaki askeri işbirliği, ABD ve BĐO kanalıyla gelişmektedir. 13–19 Nisan 1999’da Bakü–Supsa hattının açılışıyla eş zamanlı olarak Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan birlikleri, ilk askeri tatbikatlarını gerçekleştirdi. Öte yandan, 2002’de Özbekistan’ın üyeliğini askıya alması ardından da 2005’te ayrılması, bu oluşumun geleceği hakkında tartışmalara yol açtı.99 Bölgede ABD’nin desteklediği bir diğer Batı yanlısı oluşum, “renkli devrimler”in gerçekleştiği Gürcistan ve Ukrayna’nın liderleri tarafından Aralık 2005’te açıklanan Demokratik Seçim Topluluğu’dur. Topluluğa Gürcistan ve Ukrayna’nın yanı sıra Batlık devletleri, Moldova, Romanya, Makedonya ve Slovenya üyedir.100 Son olarak, ABD’nin Güney Kafkasya’yı kendi “yaşamsal çıkar alanı” olarak değerlendirmesinde Hazar havzasının yanı sıra Karadeniz’in de etkili bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Bulgaristan ve Romanya’da üsler oluşturan, Gürcistan ve Ukrayna’da “renkli devrimler”le Batı, özelde de ABD yanlısı yönetimlerin iş 99 100 GUUAM, http://www.guuam.org/general/history.html, 24. 08. 2005; CORNELL, “Geopolitics and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, ss. 108 – 111; BÜYÜKAKINCI, “Bağımsızlık Sürecinde Ukrayna – Rusya Đlişkileri”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna,... s. 430; AYDIN, “Kafkasya ve Orta Asya’yla Đlişkiler”,... s. 418. UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Doğu ve NATO”, ss. 13, 14; ve Gözde Kılıç Yasın, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005, ss. 12, 13. 88 başına gelmesinde rol oynayan ABD, böylece Hazar bölgesinin yanı sıra Karadeniz’den de Rusya Federasyonu’nu çevreleme girişimlerini sürdürmektedir. Bütün bu gelişmeler ABD’nin, Mayıs 2002’de Rusya Federasyonu’yla birlikte bölgede “Büyük Güç rekabetini” reddettiğini açıklasa da,101 etkinliğini arttırma çabasının devam ettiğini göstermektedir. 3.3.3. Đran’ın Güney Kafkasya Politikası Güney Kafkasya alt sistemi, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Đran gibi üç bölgesel güçle çevrelenmiş bir görünüm arz etmektedir. Tarihin önemli bir kesitini, söz konusu üç bölgesel gücün selefi olan imparatorlukların egemenliği altında geçiren Güney Kafkasya, 1991 sonrası da bu üç ülke arasında rekabete sahne olmaya devam etmektedir. ABD ve AB gibi bölge dışı küresel güçlerin de katıldığı bu rekabette Đran önemli oyunculardan birisidir. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Đran, Orta Asya ve Güney Kafkasya bölgesini kendi güvenliği açısından önemli bir yer olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden Güney Kafkasya’da gelişen tüm olaylarla çok yakından ilgilenmektedir. Đran’ın bölgede kurulmuş üç Cumhuriyetten Azerbaycan’la daha çok ilgilendiğini görüyoruz. Çünkü Azerbaycan hem dini hem de etnik olarak Đran’la çok yakındır. Azerbaycan Cumhuriyeti Şii nüfusunun büyüklüğüne göre dünyada Đran’dan sonra ikinci sırayı almaktadır.102 Diğer yandan Đran’da Azerbaycan’la sınır arazilerde birçok Azerbaycan Türkünün yaşadığı bilinmektedir. Diğer Türk kavimleriyle birlikte bu sayı otuz beş milyon civarındadır.103 Bu da Đran’da büyük bir korkuyla karşılanmaktadır. Azerbaycan bağımsızlığını ilk tanıyan komşu devlet Türkiye olsa da diğer yakın komşu devlet olan Đran uzun bir süre Azerbaycan’ın bağımsızlığını 101 102 103 Cumhuriyet, 25. 05. 2002. Mayıs 2002’de ABD Başkanı George Bush ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’da stratejik nükleer silahların azaltılması anlaşması ile bir dizi belge imzaladılar. NESĐPLĐ, “Azerbaycan ve Moskova Erivan Tahran Đttifakının Jeopolitik Kuşatması”, s. 63 REHĐMOĞLU, A.”Satranç Tahtasından Azerbaycan ve Farsistan”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Đlkbahar 2001, Cilt 7, Sayı: 1, s. 342 89 tanımak istememiştir. Öncelikle bağımsızlığın ilan edilmesi Tahran’ı Azerbaycan’la ilişkilerde nasıl bir tutum sergileyeceği konusunda ikileme sokmuştur.104 Đran yalnız üç ay sonra 1991 yılının Aralık ayında Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıdı. Azerbaycan’da oluşmuş milliyetçi ortam Đran’ın Güney Azerbaycan endişesini haklı olarak arttırıyordu. Đran artık Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemindeki Azerbaycan’ı kendi toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak görüyordu. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti iktidarının ardından Aliyev’le ilişkilerini sıcaklaştıran Đran yönetimi çok geçmeden Azerbaycan’la ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı. Çünkü 1994 yılında imzalanmış petrol anlaşmalarından ABD’nin baskısıyla Đran uzak tutulmuş ve hiçbir pay sahibi olmamıştır. Diğer yandan Azerbaycan’da çeşitli siyasi parti ve birlikler tarafından Güney Azerbaycan konusu yeniden gündeme gelmiştir. Artan bu gerginliğe Hazar’ın statüsü ve Đran’a sınır bölgedeki petrol kuyularının işletilmesi de ilave olununca durum daha da kötüleşti. Đran uluslararası kuralları çiğneyerek savaş uçaklarıyla birkaç kez 2001 yılının Ağustos ayında Azerbaycan’ın hava sahasını ihlal etmiştir.105 Đran’ın bu tür hareketlerine en sert tepki Türkiye ve ABD’den gelmiştir. Diğer yandan kendi ülke içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri tarafından da çok sert bir dille eleştirilmiştir. Đran, Azerbaycan’ı kendi için bir tehdit olarak algıladığı için “ Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” prensibini düşünerek Ermenistan’la sıkı ilişki içerisine girmiştir. Đran’la Ermenistan arasındaki ortak hareket etme ve ortaklığın oluşumunu kısaca şöyle özetleyebiliriz. 1) Gerek Đran’ın, gerekse de Ermenistan’ın birbirlerine hem politik hem de ekonomik açısından dış dünyaya açılan bir kapı olarak görmesi. 2) Đki ülke arasında üzerlerinde yoğun olarak yapılan ve bir bölümü hayata geçirilen stratejik değerdeki projelerin gerçekleştirilmesi. 3) Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşayan Dağlık Karabağ probleminde Đran’ın tutumu. 104 105 CEFERSOY, Elçibey Dönemi…, s. 112 Samedbeyli, P.H, Kuruçim, A.Y.”Hidropolitik Boyutunda Azerbaycan – Gürcistan – Türkiye Đlişkileri” Orun, Ankara 2002, s.70 90 4) Đran-Azerbaycan yansıması. arasındaki Güney Azerbaycan sorununun ilişkilere 106 Yukarıda bahsettiğimiz konular Đran’ın Ermenistan’la işbirliğini oluşturan esas konulardır. Bunlardan sonuncusu Đran için daha önemlidir. Güney Kafkasya bölgesinde Đran’ın Azerbaycan ve Ermenistan’la olan bütün her taraflı ilişkilerinin olmasına rağmen, Gürcistan’la o kadar da sıkı ilişkilerde bulunmamıştır. Birkaç ticari ilişki dışında. Đran’ın Gürcistan’la siyasi ilişkilerinin bu kadar zayıf olmasının sadece gözle görünecek iki nedeni vardır. 1) Gürcistan’la Đran’ın Ermenistan ve Azerbaycan’dan farklı olarak sınırının bulunmaması, 2) Đran’ın Gürcistan’ı bir Rusya etki alanı olarak görmesidir. 3.3.4. Çin’in Güney Kafkasya Politikası Kafkasya’da son on yılda gelişen ekonomik ve siyasi olaylar uzak doğu ülkesi olan Çin’in de bu bölgeye merakını artırmıştır. SSCB’nin dağılmasından sonra birçok batılı ülkenin dış politikasında yer alan Güney Kafkasya, Çin’in de dış politikasında öne çıkmıştır. Çin Türkiye, Rusya ve ABD’den farklı olarak Kafkasya’nın Güney ve Kuzey bölümlerine ayırarak iki farklı politika yürütmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti, uzun zamandan beri stratejik ortağı Rusya Federasyonu’na toprak bütünlüğünün korunması üzerine politikalarını belirlemiş, Rusya’nın Kafkasya politikasına destek veren ve Çeçen sorununda Rus yanlısı bir tavır içine giren bir politika benimsemiştir. 107Kısacası Çin Kuzey Kafkasya’nın Rusya’nın etki alanı ve sınırları içerisinde olduğunu kabul etmekte ve bu bölgede problemlerin yaşanmamasını kendisi içinde önemli saymaktadır. Çünkü Çin Rusya’nın bu 106 107 GÜL-GÖKÇEN, ”Ortak Tehdit Algılamaları ve Stratejik Đttifaklığa Doğru Đlerleyen Đran Ermenistan Đlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt:2, Sayı:22, Şubat 2002,s.39 Hasan Kanbolat- Kamil Ağacan, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kafkasya’ya Artan Đlgisi ve Ekonomik Boyutları”, Sratejik Analiz, Cilt:1,Sayı: 7, Kasım 2000,s.59 91 bölgesinde oluşacak bağımsız devletlerin Rusya’nın parçalanmasını ve ABD’nin buraya yerleşeceğinden endişeleniyordu. Çin’in Güney Kafkasya politikası biraz daha farklıdır. Çin Sovyet imparatorluğunun dağılmasından sonra boşalan Güney Kafkasya ülkelerine ABD ve Avrupa’nın yerleşmesinin önlemek ve boşalan Sovyet imparatorluğunu kendisi doldurmak istemektedir. Ama bölgede artık müttefiklik oluşturmuş ABD-Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan birliğine karşı direnememiş ve kendisine en uygun yer olarak Rusya-Đran-Ermenistan müttefikliği yanında yer almıştır. Çin 1999 yılının Mayıs ayında Ermenistan’a bu müttefiklik içinde 6080’km. menzilli sekiz adet “Tayfun” füzesi satmıştır.108 Çin’in bu tür tutumu resmi Bakü tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bunun üzerine 22 Haziran 2000 yılında Azerbaycan’ı ziyaret eden Çin Halk kongresi başkanı Lee Pen “Çin’in Azerbaycan’ın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünden yana olduğunu ve Azerbaycan’la aktif işbirliğini istediklerini” belirtmiştir.109 Çin yetkilisi ayrıca Hazar petrollerine olan Çin’in ilgisini de açıklamıştır. Çin’in Gürcistan politikası daha çok ekonomik ağırlıklı bir politika olmuştur. Diğer yandan Çin Rusya’dan farklı olarak Abhazya ve Güney Osetya meselelerinde Gürcistan’ı desteklemiş ve onun toprak bütünlüğünü tanıdığını defalarca duyurmuştur. Güney Kafkasya politikalarının çoğu zaman farklı olmayan Çin ve Rusya’nın son yıllarda farlılıklar olduğu ortaya çıkmaktadır. Rusya ve ABD’nin Hazar bölgesinde tek başına hakimiyet kurma girişimlerine Avrupa Birliği’nin yanı sıra Çin’de sert bir şekilde karşı çıkmaktadır.110 Çin, bununla hem rakiplerine hem de müttefiklerine büyük güç olduğunu ve yeniden yapılanan her işte kendisinde ortaklığının şart olduğunu belirtmiştir. Çin’in Sovyetlerin çöküşünden sonra oluşturmak istediği iki kutupluluk için güçlü ordu ve ekonomiye de büyük ihtiyacı vardı. Bu yüzden Çin 1991 yılından bu yana askeri harcamalarını önceki yıllara oranla %2.8 arttırmış, ekonomisi %9.86 büyümüştür.111 Çin’in Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek istemesi Hazar havzası çevresinde rekabetin büyümekte olduğunu göstermektedir.112 108 http:///www.president.az/azerbaijan/nk/conf3.htm, 2006 KANBOLAT, Çin Halk Cumhuriyeti’nin…,, s.60 110 EFEGÜL, ” Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, ...,s.201 111 www.igeme.org.tr/tur/foyler/ulke/cin/cin1.htm, 11 Ekim 2006. 112 KANBOLAT, Çin Halk Cumhuriyetinin…,s.60 109 92 3.3.5. AB’nin Güney Kafkasya Politikası Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bölgede ortaya çıkan güç boşluğu ve bölgenin stratejik önemi, büyük ülkelerin ilgisinin Kafkasya’ya yönelmesine neden olmuştur. Rusya’nın bölgeyi arka bahçesi olarak görmesi ve Amerika’nın hegomon güç olarak bölgede etkinliği hedeflemesi, Orta Doğu’dan sonra Kafkasya’nın da uluslararası rekabetin odağı olması sonucunu doğurmuştur. Bölge ile tarihsel ve kültürel bağlara sahip Türkiye ve Đran da bölge siyasetindeki diğer önemli aktörlerdir. Gücüyle orantılı olarak dünya siyasetinde rol oynamaya hazırlanan Avrupa Birliği’nin ise gelecekte Güney Kafkasya denkleminin içinde daha etkin yer alacağı öngörülebilir. Avrupa Birliği ile Güney Kafkasya ülkeleri arasındaki ilişkiler, Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlığını kazanmasıyla beraber başlamıştır. 31 Aralık 1991’de Azerbaycan ve Ermenistan’ı, Mart 1992’de Gürcistan’ı resmen tanıyan Avrupa Birliği, 1992 içinde bu ülkelerle diplomatik ilişki kurmuştu.113 Avrupa Birliği, Sovyetler Birliği sonrası dönemin ilk yıllarında eski Sovyetler Birliği içinde istikrarın sürmesi ve bu bölgedeki çatışma ortamının Avrupa’yı olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla Rusya’nın bölgedeki etkisini onaylayan bir yaklaşım sergilemişti. Birliğin Güney Kafkasya ülkeleriyle ilişkilerindeki yaklaşımının belirlenmesi açısından en önemli adım, Komisyonun bölgeye yönelik stratejisini, Aralık 1995’te açıklamasıyla atıldı.114 Yayımlanan bildiride, bölge ülkeleriyle Ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile sonuçlanacak bir strateji öngörülmüştür. Bu belgeyle Avrupa Birliği, bölgeye yönelik ilgisinin üç farklı boyutunu ortaya koymuştur. Bunlar; jeopolitik önemi, ekonomi açısından önemi ve güvenlik açısından önemiydi. Avrupa Birliği’nin bölgeye ilgisi, değişen dünya koşullarının bölgenin stratejik önemini artırmasıyla yoğunlaşmıştır. Rusya, Đran, Türkiye ve Orta Asya arasında yer alan ve ayrıca Hazar’a kıyısı olan bölge önemli bir jeopolitik konuma sahiptir. 113 114 DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği,... ss. 369-372. DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği... ss. 365-366. 93 McKinder’in “Hearthland” teorisine göre, dünyanın kalbinde yer alan bölgede hakimiyet kurabilen, dünyayı da yönetebilecektir. Kafkasya ve Orta Asya bölgesi, bu teorinin odağında yer almaktadır. Avrupa’nın doğudaki bitimi olan Güney Kafkasya ile Avrupa Birliği arasında üyelik ya da üyelik yolunda çok özel bir ilişkiden bahsetmek henüz erken olsa da, yakın bir zamanda Güney Kafkasya Bölgesi yeni üyelerin kabulünün ardından Avrupa Birliği için sınır bölgeye dönüşecektir. Birlik için önem taşıyan Güney Kafkasya ile ilişkilerin geliştirilmesinin jeopolitik açıdan da artık bir zorunluluk haline geldiğinin görülmesi gerekmektedir.115 Avrupa Birliği’nin temel değerlerinden birisi, serbest piyasa ekonomisidir. Birliğin çıkış noktası da ekonomik sınırların kaldırılması ve pazarın bütünleştirilmesi düşüncesidir. Bu noktadan hareketle, Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerle ilişkilerinde liberal ekonomik yapı önemli rol oynamaktadır.116 Petrol ve doğalgazın giderek uluslararası politikanın merkezine oturması ve mevcut kaynakların kıtlığı, karar vericileri yeni çözümlere yöneltmiştir. Orta Doğu petrolüne bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupa Birliği ülkeleri ilgilerini Kafkasya ve Orta Asya’nın kaynaklarına çevirmişlerdir. Avrupa Birliği için Güney Kafkasya’nın en önemli özelliği, Azerbaycan’da bulunan petrol ve doğalgaz kaynakları ve Hazar Havzası’nda bulunan zengin rezervlerin Avrupa’ya taşınmasında köprü rolü üstlenmesidir.117 Avrupa Birliği, esas olarak iki dünya savaşı geçirmiş olan Avrupa’da mevcut anlaşmazlıkları sona erdirmek, istikrar ve güvenliği sağlamak amacıyla doğmuştu. Üyeleri arasındaki tarihsel düşmanlıkları önemli ölçüde törpüleyen Avrupa Birliği, sistemine yönelik dış tehditlere karşı da duyarlı davranmaktadır. Avrupa Birliği’nin kurulduğu ilk yıllarda komünizm tehlikesi, Avrupa’da bütünleştirici bir rol oynarken, 115 116 117 Paskal Lorot ve François Thual, Geopolitika, çev. Fuad Hesenoglu, Bakü, 2001, s. 55. Suat Özen, “Avrupa Birligi’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, ASAM Yayınları, 2004, ss. 9-10. DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği,... s. 380. 94 Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla iki kutuplu sistem sona ermiş ve ülkelerin tehdit algılamaları çeşitlenmiştir. Avrupa Birliği de oluşturduğu istikrar ve refah ortamını yeni tehditlere karşı korumaya yönelik yeni politikalara yönelmiştir. Bu noktada, Yeni Komşuluk Politikası Avrupa Birliği’nin yeni sınırlara kendi değerlerini ihraç stratejisinin bir ürünüdür.118 Avrupa Birliği’nin insan hakları ve temel haklar, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ve iyi işleyen bir pazar ekonomisi gibi değerlerini ihraç etmedeki amacı, bu değerleri benimseyecek ülkelere istikrarı götürmek ve onları Avrupa Birliği için birer tehdit unsuru olmaktan çıkarmaktır. Bu nedenle Avrupa Birliği, ülkelerle ilişki kurarken bu değerleri belli oranda kabul etmelerini şart koşmakta; bir anlamda seçici davranmaktadır. Dağlık Karabağ Savaşı, Abhazya ve Güney Osetya çatışmaları gibi bölgede mevcut çatışma ortamını temel değerlerine yönelik tehdit olarak algılayan ve bunların uluslararasılaşmasından endişe duyan Avrupa Birliği, barışçı çözüm için taraflar arasında diyaloğun geliştirilmesine çalışmaktadır.119 AB, 18 Aralık 1989 tarihinde SSCB ile Ticari ve Ekonomik Đşbirliği Anlaşması imzalamıştır. Anlaşmanın 1 Haziran 1990’da yürürlüğe girmesine rağmen SSCB’nin dağılması ve yeni bağımsız devletler kurulması karsısında AB, bu bölgeyle ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalmıştır.120 AB, Soğuk Savaş sonrasında ise yeni bağımsız devletler ile yakın ilişkiler oluşturmaya çalışmıştır. 118 119 120 Ahto Lobjakas, “EU: European Commission Unveils Details Of New Neighbourhood Strategy”; http://www.Rusya Federasyonuerl.org/featurearticleprint/2004/05/077d3a66-3883-4119-972ec470a9f 17/02/2005. ÖZEN, “Avrupa Birliği’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Avrasya Dosyası, 2007 ss. 8-9. Fuad Hüseynov, ” Avrupa Birliği-Türk Cumhuriyetleri Đlişkileri ve Türkiye”Avrasya Etüdleri Kıs 2002, 61’den naklen ES-SNG:Razvitiye Otnoseniy (AB-BDT:Đlişkilerinin Gelişimi) Yevropeyskiy Obzor (Avrupa Yorumu) No: 16, Moskova, 1994,ss. 4-5 95 Komisyon, eski Sovyet Cumhuriyetleri ile ortaklık ve işbirliği kavramı çizgisinde yeni bir çeşit ilişki kurularak bir yapı olması gerektiğini önermiştir.121 Aralık 1990 Roma Zirve’sinin ardından, AB, BDT ülkelerinin ekonomik reform ve kalkınma hamlelerine katkıda bulunmak ve dünya ekonomisi ile entegre olmalarını desteklemek üzere 1991 yılında TACIS (Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States / Bağımsız Devletler Topluluğuna Teknik Yardım) programını oluşturmuştur. TACIS, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan Baltık Devletleri dışındaki 12 yeni devlet ve Moğolistan’ı kapsamaktadır. Ancak daha sonra Baltık Ülkeleri ve Moğolistan başka yardım programlarından yararlanmaya başlamışlardır.122 28-29 Haziran 1991 Lüksemburg, 9-10 Aralık 1991 Maastricht ve 25-27 Haziran 1992 Lizbon Zirveleri’nden sonra eski Sovyet ülkeleri ile ilişkilerin daha da geliştirilmesine önem verilmiştir. Bu konjonktürde TACIS programı altında TRACECA (Transport Corridor Europe-Caucasus-Asia / Avrupa-Kafkasya-Asya Ulasım Koridoru) ve INOGATE (Interstate Oil and Gas Transport to Europe /Avrupa’ya Devletlerarası 123 başlatılmıştır. Petrol ve Doğal Gaz Taşımacılığı) projeleri Avrupa Konseyi, 1992’de Komisyon’u, Rusya ve yeni bağımsız devletler ile Ortaklık ve Đşbirliği anlaşmaları için müzakerelerde bulunmakla görevlendirmiştir. AB’nin bölgeyle yakınlaşma prensipleri ilk zamanlarda politik değil insani olmuştur. 1995’e kadar AB’nin Güney Kafkasya’daki temel angajmanları küçük TACIS projeleri, borç ve insani yardım programlarından ibaret olmuştur. 1995 Haziran ayı basında Komisyon, Konsey’e AB’nin üç Güney Kafkasya ülkesine yönelik gelecek stratejisi hakkında genel duruma yönelik bir proje önermiştir. Aralık 1995’te yapılan Madrid Zirvesi’nde Avrupa Siyasi Gündemi oluşturulmuştur. Bu programa göre AB üyesi ülkelerin bölgedeki devletlerle olan 121 122 123 Antonio Marquına: “ The EU Policies Towards The Caucasus”, The Turkish Year Book of International Relations, 1999, XXIX, s. 157 TACIS hakkında daha genis bilgi için bkz: http://ec.europa.eu/comm/external_relations/ceeca/tacis/ Yelda Demirag: ” EU Policy towards South Caucasus and Turkey”, Perceptions, Kış 2004-2005, s. 92 96 ikili ilişkileri bundan böyle AB’nin bölgeye ilişkin dış politikasına dahil edilmiş olacaktır. AB ortak karar ile Kafkasya-Orta Asya üzerinde önemli jeopolitik ve ekonomik çıkarları olduğunu ortaya koymuştur. Bu hususlar şunlardır; 1) Önemli hammadde potansiyelinin bulunduğu, 2) Avrupa ile Asya ve Uzakdoğu arasında önemli bir bağlantı oluşturduğu, 3) Çok sayıda tüketiciden oluşan bir pazar olduğu ve büyük bir kalkınma potansiyeline sahip olduğu, 4) Đstikrarsız durumu dolayısı ile uluslararası organize suçlar için özellikle de uyuşturucu ve silah ticareti için önemli bir kapı oluşturduğu, 5) Artık dünyaya açıldığı için Rusya, ABD, Çin, Đran ve Türkiye gibi güçlerin ilgi odağı haline geldiği ve etki altında bırakılmak istendiği, 6) Bölgenin AB ülkeleri ile daha yoğun ilişkide bulunmak istediği.124 1997 yılında yayınlanan Avrupa Komisyonu’nun Gündem 2000 Raporu, Kafkasya ve Orta Asya ile ilişkilerin güçlendirilmesini öngörmüştür. Güney Kafkasya ülkeleri 1996 yılında AB ile Ortaklık ve Đşbirliği Anlaşmaları imzalamışlardır. Anlaşmalar 1999’da yürürlüğe girmiştir. Avrupa Komşuluk Politikası’na Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 2004 yılında dahil edilmiştir. Güney Kafkasya, 11 Mart 2003 tarihli Daha Geniş Avrupa ve Komşuluk; Doğu ve Güneydeki Komşularımızla ilişkilerimiz için Yeni Bir Çerçeve isimli tebliğde komşuluk politikası kapsamında yer almamış, kapsam ile ilgili dipnotta bu alanın coğrafi olarak söz konusu insiyatifin şimdilik dışında yer aldığı ifade edilmiştir. Ancak Temmuz 2003’te Finlandiyalı diplomat Heikki Talvite, bölgede AB’nin amaçların gerçekleştirmek (Güney Kafkasya ülkelerine siyasi ve ekonomik reformları yerine getirmelerinde destek olmak, bölgedeki etnik çatışmaların önlenmesi ve çözümünde yardımcı olmak, yerlerinden edilmiş ve mülteci durumuna düşmüş kişilerin yerlerine dönüşlerini teşvik etmek, bölge içi 124 Nahit Töre, Avrupa Birliği ve Türk Cumhuriyetleri, Đstanbul Friedrich Ebert Vakfı Yayınları, Đstanbul, 1996, s. 14 97 işbirliğini desteklemek ve bölge ile AB arasında koordinasyonu sağlamak gibi) gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak üzere, Güney Kafkasya AB Özel Temsilcisi olarak atanmıştır.125 Aynı yıl da Daha iyi Bir Dünyada Güvenli Avrupa; Avrupa Güvenlik Stratejisi belgesinde, AB’nin gelecekte komşu olacağı Güney Kafkasya’daki sorunlara dikkat çekilmiş ve AB’nin bu alana daha güçlü ilgi göstermesi ve aktif rol alınması gerektiği ifade edilmiştir.126 14 Haziran 2004’de AB Dış Đlişkiler Konseyi, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın Avrupa Komşuluk Politikası’na dahil edilmesine karar vermiştir. Avrupa Komşuluk Politikası’na üç Güney Kafkasya ülkesinin dahil edilmesi ile Güney Kafkasya’yı AB için önemli kılan konularda AB’nin inisiyatif kazanması hedeflenmiştir. Nitekim Avrupa Parlamentosu Dış Đlişkiler Komitesi Başkanı Alman Hıristiyan Demokrat Elmar Brok, Güney Kafkasya bölgesinin stratejik öneminin Mayıs 2004’ten bu yana arttığını, bu önemin Romanya ve Bulgaristan’ın AB’ye üyeliğinden sonra daha da artacağını belirtmiştir.127 Bilindiği gibi AB’nin bölgedeki ve Hazar-Orta Asya coğrafyasındaki enerji kaynaklarına ucuz, güvenli ve kolay ulaşmak gibi amaçları vardır. Bölge ülkeleri ile ortak bir politika ve strateji çerçevesinde Avrupa Komşuluk Politikası sürekli ilişkide olmak bu amaca hizmet edebilecek bir adımdır. Öte yandan AB’nin bu bölge bağlamında güvenlik ve istikrar gibi amaçları da bulunmaktadır. Bu güvenlik ve istikrar konusu iki boyutludur. Hem enerjinin güvenli yollarla Batı’ya ulaştırılması, hem de AB sınırlarının Karadeniz’e dolayısı ile de Kafkasya’ya dayanmış olduğu ve Türkiye-AB ilişkileri de göz önüne alındığında AB sınırlarının güvenliği açısından, güvenlik ve istikrar konusu önemlidir. AB içerisinde bazı politikacıların Türkiye’nin AB üyeliğine AB sınırlarının Orta Doğu’ya yani 125 126 127 HATĐPOGLU: “AB’nin Güney Kafkasya…, s. 308 “A Secure Europe in a Better World-European Security Strategy, Brussels 12 December 2003, http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373 , internetten indiriliş tarihi : 02.03.2006 98 istikrarsız coğrafyalara ulaşacağını ifade ederek karşı çıktıkları128 göz önüne alınırsa, güvenlik ve istikrar konusunun AB için ne denli önem arz ettiği daha iyi anlaşılır. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın, Avrupa Komşuluk Politikası’nda yer almalarının, AB’ye, AB’nin sınırlarının güvenlik ve istikrarının sağlanması ve bu bağlamda bölgesel sorunlarda AB’nin etkin rol oynayarak Kafkasya’da söz söyleyen bir aktör olabilmesi gibi amaçlara hizmet edebilecek bir açılım sağlayabileceği değerlendirilmektedir. Nitekim, dönemin Güney Kafkasya AB özel temsilcisi Heikki Talvite, AB’nin Gürcistan-Abhazya, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların çözümü için yapılan barış girişimleri desteklediğini bildirmiştir.129 Bir başka açıdan, AB-Rusya ilişkileri, özellikle enerji bağlamında ne kadar yakınlaşmış olursa olsun, AB, tarihsel olarak ve sahip olduğu politik güç nedeni ile Rusya’ya temkinli yaklaşmak durumundadır. AB, Rusya’yı halen yeterince demokratik ve Batılı değerlere ulaşmış olarak görmemektedir. Ukrayna ve Belarus seçimlerinde bu konudaki Rusya-AB ayrışması daha net görülmüştür. Kafkasya Rusya’nın yumuşak karnı olarak görüldüğü ve Balkanlar ile Batlıklar Rusya yerine AB ile sıkı ilişki kurmaya yöneldiğinde Rusya, Güney Kafkasya’yı koruma içgüdüsüne yöneldiği için AB, Güney Kafkasya ile yakın ilişkiler kurmak, bu suretle bu coğrafyaya da Batılı değerleri yaymak istemektedir. Bu durum, bir bakıma AB’nin Rusya karşısında mesafe almasına yardımcı olacak, AB’nin elini güçlendirecektir. Avrupa Komşuluk Politikasına 2004 yılında söz konusu üç Güney Kafkasya ülkesinin dahil edilmesi bu bağlamda görülmelidir. Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin kışkırtılması ve Türklere karşı himaye edilmesi o yıllarda bu coğrafya da öne çıkmak için bir yöntem olarak görüldüğü gibi ve bu 128 129 Bu kişilere Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt örnek gösterilebilir. Schmidt, “Türkiye, Birliğe üye olursa, ortak dış politika ne olacak. Türkiye'nin Suriye, Đran, Irak ve Ermenistan'la ortak sınırları var. Yunanistan ile yüzyıllardır süren bir anlaşmazlık içinde. Türkiye, Ortadoğu'daki her savaşa neredeyse zorunlu olarak müdahil bir konumda. Türkiye ile Rusya arasındaki yüzyıllık husumet, Orta Asya'daki bir dizi ülkenin bağımsızlıklarına kavuşmalarından sonra yeniden canlanabilir. Petrol ve boru hatları yüzünden de çıkar çatışmaları olabilir. Avrupa’nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. Avrupa’nın, böyle sorunlu bir coğrafya ile sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz.” Seklindeki sözleri ile bu düşünceyi ortaya koymustur. Asu SAYIMER: ”Peki, Avrupalılar Türkiye’yi Avrupalı Görüyor Mu?,Ya Đçindesindir Ya Dışında”, http://www.haberbilgi.com/haber/avrupa/ntm-0012/disinda.html , internetten indiriliş tarihi: 12. 01. 2004 http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373 , internetten indiriliş tarihi : 02.03.2006 99 nedenle Ermeniler Ruslar, Đngilizler, Fransızlarca kışkırtıldığı gibi, bugün de Güney Kafkasya’da öne çıkmanın yolu Ermenilerin yarattığı başta Karabağ olmak üzere sorun ve istikrarsızlık konularında çözüm sağlamak sureti ile bölgede etkin güç olduğunu ispatlamaktır. Bilindiği gibi Ermenistan’ın bölgede en çok sözünü dinlediği güç Rusya’dır. Rusya henüz bu sorunların çözümünü başaramadığı ya da başarmadığına göre AB, bu konuyu çözerek bölgede başarı elde ederse, AB, Ermeni sorununu ve Karabağ sorunun çözen aktör imajı ile uluslararası politikada ciddi prestij kazanabilir.130 Bu ise bölge ülkeleri ile sağlayacağı sıcak ilişkilere ve onları bu konuda yönlendirebilmesine bağlıdır. Avrupa Komşuluk Politikası, AB’nin, üç Güney Kafkasya ülkesi ile bu yakın ilişkileri sağlamasında bir etken olabilir. 3.4. Sonuç Tarih boyunca son derece stratejik bir geçit durumunda olan bölge gerek coğrafi yapısı, gerek etnik ve dinsel yapısı ile farklı bir konuma sahip olmuştur. Balkanlar gibi mozaik bir yapısı olan Güney Kafkasya birçok devletin rekabet alanı olmuş, son dönemde başta petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarının işletilmesi ve yüzyılın enerji boru hatlarının bölgeden geçirilmesi projelerinin gündeme gelmesiyle birlikte sadece yakın çevrenin değil tüm dünyanın ilgisini çeken en küçük çatışmanın ve uzlaşmanın bile yakından takip edildiği bir yere dönüşmüştür. Soğuk Savaş sonrası, bölgede hiç bulunmayan ülkeler başta ABD olmak üzere, AB ve Çin gibi küresel ve bölgesel güçler, zengin enerji kaynakları ve jeopolitik önemi nedeniyle, Güney Kafkasya’ya olan ilgilerini arttırmışlardır. Özellikle ABD; Güney Kafkasya’ya yönelik olarak enerji kaynaklarının üretimi ve terminalleri de dahil olmak üzere bölge üzerinde nüfuzunu ve kontrolünü sağlamlaştırmak istemektedir. Bu bağlamda; özellikle ABD ve Rusya Federasyonu, Güney Kafkasya’daki ve Kafkasya bağlantılı Karadeniz ülkeleri üzerinden yeni bir soğuk savaş yürütmektedirler. Dünya güçlerinin bölgede bulunması bir yandan bölgedeki istikrarsızlığı artırırken, diğer 130 ÖZTÜRK, “Türkiye-AB Đlişkilerinde Ermeni Đddiaların http://www.habusulu.com, indirilme tarihi, 27. 10. 2005 Yer Verilmesinin Anlamı”, 100 taraftan bölge devletleri açısından da rekabet alanlarını genişletmektedir. Büyük devletlerin kendi arasındaki mücadeleyi, Bölge devletleri kendi politikalarını gerçekleştirmek için bir nevi denge unsuru olarak kullanmaktadırlar. Bunları dikkate alarak bir sonraki bölümde, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dış politikası incelenmiş ve bölge ülkeleri ile olan ilişkilerine değinilmiştir. 101 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKASI 4.1. Giriş Bu bölümde Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının analizi yapılarak, Güney Kafkasya ülkelerinin Türkiye açısından önemine değinilmiştir. Bu kapsamda Türkiye ile bölgedeki bağımsız devletle arasında gerçekleşmiş ilişkilerden söz edilmiş ve Türkiye’nin bölge devletleri için model oluşturması dikkate alınarak Türkiye’nin bölge üzerindeki hedefleriyle bölgedeki güç mücadelelerinin Türkiye’yi nasıl etkilediği belirlenmiştir. 4.2. Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Analizi Soğuk Savaş sonrası dönemde Dünyada tek bir süper güç olarak ABD’nin kalması ve bu güç ile kendisini ve çıkarlarını özdeşleştiren Đngiltere ve Avusturya gibi devletlerin bulunması ortaya yepyeni bir düzenin oluşmasına neden olmuştur. Bu düzende hiçbir ülkenin uluslararası arenada askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak sivrilmesine izin verilmemektedir. Tek başına, kendi, çıkarların doğrultusunda hareket eden, özellikle de ABD çıkarlarına ters düşen bir politika izleyen devletlere savaş da dahil olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olsa da her türlü yaptırımın yapıldığı gözlenmektedir. ABD’nin kendi doğrultusunda oluşturmak istediği Türk dış politikasını belirlemede, bilinen uluslararası araçlar ve yöntemler yanında özellikle yerli kamuoyu oluşturucularını da yanlarına almaları sürecin boyutlarını değiştirmiştir. Bu dönemde dikkati çeken en önemli unsur Türkiye’nin iç ve dış politikasını belirlerken 102 olaylara içerden ve dışardan bakanların1 kamuoyu oluşturmadaki mücadeleleridir. Olaylara dışardan bakanların çıkış noktalarından bir tanesi yararlandıkları dış kaynakların, diğer bir ifade ile belgelerin varlığıdır. Geçmişte ve günümüzde olayları bir şekilde yönlendirenlerin gerekçe ve belgelerinin doğruluğu tartışılmaktadır. Bu bağlamda Osmanlı Đmparatorluğu’nun yıkılması süreci sonucunda oluşturulan ve oluşturulmak istenen Türkiye ve yakın çevresi yapılanmaların dayandığı gerekçe ve olayları gerçeğinin güç merkezlerinin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturulmuştur. I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası yaratılan ortamda o dönemin güçleri tarafından oluşturulan ortam ve belgelerin Fransız ve Rus olanları bir propaganda çalışmasından öteye gitmiyordu. Đngiliz resmi belgeleri ve süreçte yer alan Đngilizlerin anıları da gerçekleri yansıtmıyordu. Bu belgeler ya değiştirilmiş ya da uydurulmuştur.2 Bu süreçlerde ortaya atılan belgelere göre dönemin politikaları yürütülürken, Ermeni soykırım iddiaları durumunda olduğu gibi yıllar sonra Türkiye’nin karşısına çıkarılmıştır. Bu olgunun en güncel örneği, sorunların ve çatışmaların halen devam ettiği Ortadoğu’dur. Dış süper güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturmak istedikleri yeni dünya düzeni süreci kendi çıkarları için söz konusu güçlerin başkalarının işlerine karışmalarını gerektirmektedir. Günümüz anlamındaki ulus-devletlerin ortaya çıkışından beri devletler kendi çıkarları doğrultusunda olaylara müdahale etmekte, güçlerine bağlı olarak olayları yönlendirmektedir. Sürekli güdülen bu süreçte savaş, terör ve ekonomik krizler bitmemektedir.3 Türkiye’de yaratılan karmaşa ortamında bu güçlerin gereksinim duydukları siyasal, askeri, ekonomik, insani ve kültürel gerekçeler hazırlanmaktadır. Osmanlı Đmparatorluğu’nu yıkan ortam ve koşullar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri 2007 yılına kadar devam eden ve dönem dönem ağırlaşan ortam ve koşullar benzerlik göstermektedir. Bu olumsuz bezerlikler izlenen dış politikada da kendini göstermektedir. Uluslararası arenada etkin bir aktör olabilmenin gerekli nitelikleri ve sonuçları olarak Türk Dış Politikası şu şekilde değerlendirilmektedir; 1 2 3 MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı…., s. 15 David Fromkin, A Peace To End All Peace, Avon Boks, New York, 1990, s. 15 MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı…., s.33 103 Sorunları diplomasi ile çözme; Soğuk Savaş sonrasında önemli sorunlarını diplomasi ile çözememiştir. Kıbrıs, Ege, Asılız Ermeni Đddiaları ve bölücü terör gibi sorunlar devam etmektedir. Türkiye’nin son dönemdeki kararsız ve sürekli olamayan dış politikası, karşı tarafı beklemeye ve isteklerini kabul ettirmeye yönelttiği gözlemlenmektedir. Bölge ülkelerini siyasi olarak yönlendirme konusunda, Türkiye, bu dönemde bölgesinde ve yakın çevresinde etkin bir politika izlemediği görülmüştür. ABD, AB ve Rusya politikaları doğrultusunda hareket eden Türkiye, KEĐÖ4süreci dışında Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslarda yönlendiriciliğini kaybetmiştir. Bölge dışı güçlerin çıkarlarına uygun belirlenen politikalarda yönlendiren olmuştur. Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikası “bağımlı”5 bir özellik göstermektedir. Türkiye’nin bir gerçeği ve küreselleşmenin bir sonucu diyebileceğimiz bu durum, Türkiye’nin dış politikasını diğer güçlerin politikaları ile bağlantılı belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Ekonomik anlamda yeterlilikte ise, 1990 sonrası Türk ekonomisi ağır dış borç yükü altına girmiştir. Ekonomi dışa bağımlı hale gelmiş, IMF ile yönetilmeye başlanmıştır. Đhracatın 50 milyon ABD doları seviyesini geçmesine ve enflasyonun tek rakamlı hanelere düşmesine rağmen, dış ticaret açığı büyümekte, vergi gelirleri iç ve dış borca gitmekte, işsizlik artmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu dışa bağımlı olumsuz ekonomik durum etkin bir dış politikayı izlemeyi zorlaştırmaktadır. Artan dış borç, borç faizi, ekonomide dışa bağımlılık ve çevre devletlerde uzun süredir devam eden siyasi ve ekonomik istikrarsızlık sarmalı, Türkiye’nin durumunu düzeltmesine kısa vadede izin vermeyecektir. Bu dönemde Türkiye önemli dış politika konularında hep savunmada kalan, hesap veren bir görüntü çizmiştir. AB süreci, Kuzey Irak, Kıbrıs konularında Türkiye 4 5 “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü”, daha sonraki bölümlerde detaylı ele alınmıştır. Beril Dedeoğlu, “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD ilişkilerinin Türkiye-AB Đlişkilerine Etkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der, Der. Faruk Sönmezoğlu, 3.Baskı, Der Yayınları, Đstanbul, 2001, s.249 104 başlangıçtan beri savunduğu tezlerinden veya adımlardan geri adım atan bir devlet konumuna indirgenmiştir. Irak’ın kuzeyine dönük politikası yetersiz kalmış, çizgilerini geriye çekmek zorunda kalmıştır. Kafkasya ve Balkanlardaki oluşumların dışında kalan Türkiye, sadece ihtiyaç halinde insan ve malzeme gücü ile hatırlanmıştır. Türkiye’nin bu dönemde sergilediği ve yetersiz olarak değerlendirilebilecek dış politikası şu şekilde sıralayabiliriz;6 1) Türkiye uluslararası alanda etkin bir rol oynamaktan itina ile çekinmiş, baş gösteren fırsatları, elindeki koz ve imkanları gereği gibi değerlendirememiştir. 2) Türk dış politikası milli hedefler ve stratejiden mahrum kalmıştır. Devlet politikası, orta veya uzun vadeli siyaset planlaması geliştirememiştir. 3) Türkiye’de dış politika demokratize edilememiştir. Kamuoyu, parlemento, bazı hallerde hükümet dahi devre dışı tutulmuş, işler dar bir grup tarafından yürütülmüştür. 4) Diplomasi ve onu uygulayan teşkilat modern diplomasi yöntem ve tekniklerine uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Đlişkiler artık milletten millete yürütülmekte ve kamuoyunun en etkili diplomasi aracı olduğu kabul edilmelidir. 5) Ulusal çıkar sınırları dar tutulmuş, Dünya coğrafyasının büyük kısmı adeta faaliyet sahası dışında bırakılmıştır. 6) Devamlı savunmada ve hesap verme durumunda kalınmıştır. 7) Dış ilişkiler-ekonomi bağı kurulamamıştır. 8) Bütün ağırlık bir bölgeye, Batı ve bazen baş gösteren bir meseleye verilmiş, diğer saha ve gelişmeler ihmal edilmiştir. 9) Dış politikada tek katsayı, stratejik önem, aşırı şekilde işlenmiş, diğer katsayı, koz ve imkanlar değerlendirilememiştir. 6 ĐNAN, “Uluslararası Siyaset, Türkiye ve Siyaset Dengeleri…, ss. 35-36 105 Dış politikada etkinliğini yitirmede Türkiye’nin kendisinden kaynaklanan nedenler arasında Đran’ın en sona koyduğu, dış politika-ordu-ekonomi bağlantısı ve olmazsa olmaz birlikteliği, ABD başta olmak üzere etken politika yürüten devletlerin kullandığı bir olgudur. Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde bu üçlü birlikteliğinin sinerjisini kullanmadığı değerlendirilmektedir. Dış politikanın belirlenmesinde kuşkusuz siyasi beklentilerin, yöneticilerin siyaset anlayışlarının, ikili ve çok taraflı ilişkilerin rolü olmaktadır. Ancak bu konuların dışında, Türkiye’nin özellikle Güney Kafkasya bölgesi ile ilişkilerinde kültürel yakınlığı son derece önemli bir yer tutmaktadır. Tarihi, dinsel ve kültürel yakınlık, uzun zaman kopuk olmuş ilişkilerin tekrar kurulmasında hızlandırıcı ve kuvvetlendirici konumdadır. Dış politikanın yapılmasında ve uygulanmasında bu unsur, özellikle söz konusu bölgeye yönelik olarak ağırlık kazanmıştır. Kültür politikalarına paralel olarak yürütülen eğitim ve öğretim politikaları da, Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya bakışında küçümsenmeyecek öneme sahiptir. Kültür, eğitim politikalarının, belki de aslında tüm dış politika araçlarının etkilerini arttıran medya ve bunun dış politikada kullanılması, Türkiye’nin bölge ile ilişkilerinde vurgulanması gereken önemli bir unsurdur. Uluslararası ilişkilerde gittikçe önem kazanan ve günümüzde devletlerin dış politikalarının belirlenmesinde büyük role sahip ekonomik güç ve ekonomik ilişkiler, Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile olan durumunun anlaşılmasında ve geleceğe yönelik projeler yapmada faydalanılması gereken bir dış politika aracıdır. Bölgenin genel anlamda ekonomik analizi, Türkiye ile olan ilişkileri ve tarafların karşılıklı beklentileri, diğer devletlerin ekonomik yaklaşımları, bölge dengeleri ve güç rekabetinin göz önüne serilmesini sağlamaktadır. Askeri güç ve askeri ilişkiler, dış politikanın araçları arasında kuşkusuz farklı bir konuma sahiptir. Güney Kafkasya gibi çok farklı etnik-dini grupların bir arada yaşadığı ve bağımsızlık hareketlerinin sürdüğü, buna bağlı olarak çatışmaların ve savaşların yaşandığı bölgede kuşkusuz askeri güç, askeri ilişkiler ve yardımlaşma 106 devletler için hayati konumdadır. Böylesi bir duruma uygun olarak bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye’nin, bölge ile askeri ilişkileri, Ermenistan hariç tutulursa mevcuttur ve Türkiye, Gürcistan ile Azerbaycan’ın askeri yapısının büyütülmesinde, geliştirilmesinde, modernizasyonunda yardımcı olmaktadır. Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile sömürülen, ezilen ve yok edilmek istenen bir ulusun sömürgeci yayılmacı güçlere karşı başarıya ulaşan silahlı mücadelesini, Soğuk Savaş öncesine kadar yine emperyalist düşüncelerle hareket eden güçlere karşı silahsız, barışçıl fakat gerçekçi mücadelesini “tam bağımsızlık” amacı ile vermiştir.7 Bu dönemde ulusal çıkarlara dayalı, dönemin ve Türkiye’nin gerçeklerine uygun barışçıl, fakat gerektiğinde savaşın da dış politika aracı olarak kullanılacağının gösterildiği saygın ve bağımsız bir politika izlenmiştir.8 Ülkelerin yaşaması ve gücünü sürdürebilmesini sağlayan stratejik bölgelerin kontrol edilmesi süreci beraberinde savaşlar da dahil olmak üzere çatışmaları kaçınılmaz kılmıştır. Kendini güçlü hisseden ve karşı tarafın zayıf noktalarını belirleyen devletler, stratejik hedeflerine ulaşmak için genelde savaşı ilk başlatanlar olmuştur.9 Soğuk Savaş sonrası olan gelişmeler de silahlı veya silahsız çatışmaların aynı süreci takip ettiğini göstermektedir. Türkiye’nin özel coğrafi konumu, ulusal strateji ve güvenlik için bazı olumsuzluklar ve kısıtlamaların yanında belki de daha fazla yararlar ve fırsatlar sağlamaktadır. Türk dış politikasının oluşturulmasında son dönemde Türkiye’nin bu coğrafi konum yarar ve fırsatlarının yeterince değerlendirilip kullanılmadığını görmekteyiz. Türkiye’nin jeopolitik üstün konumunun, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya politik, kültürel ve ekonomik alanlarına ulaşmada ve yönlendirmede ortak tarihsel, etnik ve kültürel değerlere rağmen devre dışı denilebilecek bir duruma indirgendiği görülmektedir. 7 8 9 Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 15 KĐLĐ, Türk Devrim Tarihi…, s. 16 Mustafa Kalkan, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları, Đzmir, 1995, s. 130 107 4.3. Güney Kafkasya’nın Türkiye Açısından Önemi ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki Hedefleri Güney Kafkasya, dünya politikası ve Türkiye için, birçok sebepten dolayı önemlidir. Güney Kafkasya bölgesi, “Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney” arasında, geçiş bölgesi olmak gibi bir özelliğinden dolayı stratejik öneme sahiptir. Soğuk Savaş sonrası gelişmeler, bölgenin stratejik pozisyonunu daha da geliştirerek, bölge tüm Avrasya’da, istikrar ve refahın tesisi için, giderek artan bir önem kazandı. Bölgenin, Avrasya için stratejik öneminin yanında, Güney Kafkasya bölgesindeki istikrar ve refah, Türkiye’nin, kendi güvenliği ve istikrarı bakımından, özel önem arz etmektedir. Güney Kafkasya’yı, Türkiye’nin, Orta Asya’ya açılan doğal kapısı olarak, kabul etmek mümkündür.10 Kafkasya, Anadolu coğrafyasının bir uzantısı, tamamlayıcısıdır. Türkiye’nin jeostratejik ufku, stratejik ilgi alanı Kafkasya’ya uzanır. Türk kimliğinin, daha hakçası Türk kültürünün geleceğe yönelik evrensel değer ve ağırlığı, Kafkasya’daki gelişmelerle doğrudan ilgilidir.11 Bölge, aynı zamanda Türkiye için, güvenlik bağlamında, tehdit kaynağı olarak da algılanabilir. Güney Kafkasya’da, keskin etkin ayrılıklar bulunmakta olup, bu durum yeni sorunların ortaya çıkması için uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bölgedeki sorunlar, çatışmalar ve özellikle Ermenistan ile iyi gitmeyen ilişkiler, bölgeyi güvenlik bağlamında da Türkiye için önemli ve hayati hale getirmektedir.12 Bu bölge; Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan güç boşluğunun bulunduğu ve bu nedenle güç mücadelelerinin yaşandığı, önemli istikrarsızlıkların ortaya çıktığı, Türkiye’nin yanı başında ve onun milli menfaatleri ile milli güvenliğini etkileyen bir bölgedir. 10 11 12 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri”, Der: BAL, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, 2.Baskı, Nobel Yayın, Ankara, Ocak 2004, s.398. ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, s.100 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.398. 108 Rusya Federasyonu’nun, Güney Kafkaslar’da bulunan askeri varlığı da, Türkiye’nin güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Rusya Federasyonu bu bölgeyi, “arka bahçesi” başka bir ifadeyle, “yakın çevresi” olarak nitelendirmekte ve etki alanında bulunduğunu belirtmektedir. Bu coğrafya; tarih, dil, din ve kültür bağı ile bağlı olduğumuz Türk cumhuriyetlerinin yer aldığı bir bölge olmasının yanında, SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan milliyetçilik cereyanlarının etkisiyle, öz benlikleri ve kültürlerini canlandırmak için yardım bekleyen, çok sayıda Türk topluluğunun da yer aldığı bir bölgedir. Özellikle Orta Asya’da bulunan, bu Türk devlet ve toplulukları ile irtibat Güney Kafkasya ve Hazar Denizi üzerinden gerçekleşmektedir. Laik ve demokratik Türkiye’yi model olarak almak isteyen, Rusya’nın, yüzyıllardır baskı ve zulmünü yaşamış ve serbest piyasa ekonomisi kurallarını benimsemeye istekli, güçlü bir Türk dünyası, Rus yayılmacılığı ve emperyalizmine karşı, Türkiye’nin güvenliği bakımından da önemli görülmektedir. Aynı zamanda Türkiye, bu devlet ve toplulukları, Rusya Federasyonu’na karşı, bir garanti olarak görmektedir. Bu durum ise, Türkiye’nin güvenlik politikalarında göz önüne alınacak, diğer bir etken olmaktadır. Stratejik öneminin ötesinde, hidrokarbon kaynakları (petrol ve doğal gaz) bakımından da, Transkafkasya ve Orta Asya bölgesi, zengin rezervleri ile, önem arz etmektedir. Bölge, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde, Avrasya’da kurulan, enerji ve ulaştırma koridorlarının, kesiştiği noktada yer almaktadır. Bölge, boru hatlarının geçeceği ve geçtiği transit yol üzerinde yer almakta olup, Türkiye’nin savunduğu ve inşaatı tamamlanıp, faaliyete geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, bölgeden, Türkiye’ye uzanmaktadır. Bu hat ileride, Kazakistan ve Türkmenistan’dan ve hatta uzun vadede, Özbekistan’dan Türkiye’ye uzanacak, bir petrol ve doğalgaz boru hattı şeklini alabilir. Bölgenin zengin kaynakları, göz önüne alındığında, bölgedeki ticaret potansiyelinin de Türkiye için büyük olduğu ortaya çıkacaktır.13 13 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.399. 109 Orta Asya’nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları ile tarım ürünlerinin, Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açılması, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının hızlanmasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca başta enerji olmak üzere bu kaynakların bir kısmına Türkiye’nin de ihtiyacı bulunmaktadır. Bölgenin öneminin etkisiyledir ki, 1991’de, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, Türkiye, Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını, hiçbir ayrım gözetmeden tanımış, bölge ülkeleri olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile işbirliği arzusunu ortaya koymuştur.14 Bu çerçevede, Türkiye, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının pekiştirilmesi, toprak bütünlüklerinin korunması ve ekonomik potansiyellerinin hayata geçirilmesine önem atfetmektedir. Türkiye, ayrıca bölge ülkelerinin, NATO, AGĐT ve Avrupa Konseyi gibi Avrupa-Atlantik ve KEĐ gibi bölgesel örgütlerle bütünleşmelerini, aktif biçimde desteklemektedir. Bu desteğin temel nedeni; Türkiye’nin, SSCB sonrası, bağımsız olmuş yeni cumhuriyetlerin, dünya ile bütünleşmelerinin, bu cumhuriyetlerin güçlenmelerine ve böylece Rusya’nın bu cumhuriyetler üzerindeki etkisinin kırılacağına olan inancıdır.15 Türkiye’nin, Transkafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri ile, iktisadi bütünlük sağlaması; Çin, Rusya, Hindistan, Doğu Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinin bahşettiği geniş pazar olanaklarından, azami derecede yararlanma ve gelişmiş ülkeler veya bunların birlikleriyle, her sektörde, serbest rekabet gücü kazanmayı sağlayacaktır. Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girme çabaları devam ederken, yeni bir alternatif olarak, doğu piyasasına yönelmesi, pazarlık gücünü arttıracaktır. SSCB’nin dağılması nedeniyle, Güney Kafkasya’da Rusya Federasyonu ile Türkiye’nin ortak sınırı kalmamıştır. Bu nedenle, bu bölgede yeni oluşan statükonun devamı, Türkiye’nin güvenliği açısından çok önemlidir. 14 15 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.99. BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.399. 110 Türkiye özelde, Orta Asya ve Kafkasya'nın; genelde, Avrasya'nın Türkiye için bir büyüme alanı olduğunu anlama noktasına gelmiştir. Bugün kardeşlik ve dostluk kavramlarının, artık kapsamlı bir ekonomik işbirliği programı çerçevesinde, ortak büyüme ve ortak refahı hedeflemesi gerektiği, Türkiye'de tüm toplum kesimleri arasında genel bir kabul görmektedir.16 Türkiye’yi Kafkaslardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Kafkaslar; Türkiye’nin uluslararası dış politikalarının etkisi yanında, bölgedeki Türk unsurlarının varlığı ile, iç politikasında da önemli rol oynamaktadır.17 Orta Asya Cumhuriyetleri ile, Türkiye’nin temasının sağlanmasında, Güney Kafkasya adeta bir köprü vazifesi görmektedir.18 Rusya Federasyonu’nun mevcut problemleri ve ekonomik sıkıntıları yanında, askeri gücü, kültürel, ekonomik, demokratik yapısı çerçevesinde teşkil ettiği potansiyel tehlike karşısında, Kafkasların “barış kuşağı” ve Rusya ile bir “tampon bölge” teşkil etmesi, Türkiye için son derece önem kazanmaktadır.19 Ermenistan ve Gürcistan ile Türkiye arasında, muhtemel bir dostluk ve barış sürecinin doğması ve devamının sağlanması bu ülkelerin yararına olacaktır. Azerbaycan ile bazı engellerin mevcudiyetine rağmen dostluk, kardeşlik ve işbirliğinin sınırsız şekilde geliştirilmesi gerçekçi ve mümkün görülmektedir. Güney Kafkasya, coğrafi yakınlık, ekonomik işbirliği imkanları ve doğal kaynakları nedeniyle Türkiye için önemli bir ilgi alanı oluşturmakta olup, oluşturmaya da devam edecektir. 16 17 18 19 Ahat Andican, 21’inci Yüzyılda Đç Asya Sempozyumu, 3 Aralık 1998, Đstanbul. Tahir Kumkale, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında Türkiye’nin Kafkaslar Politikası ve Türk-Rus Đlişkilerinin Genel Değerlendirmesi”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998, s.535. KUMKALE, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında…, s.535. KUMKALE, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında…, s.535. 111 Uzak Doğu’nun, 21’inci Yüzyılda da, önemli bir jeopolitik konuma sahip, siyasi ve ekonomik bir güç merkezi olacağı düşünülürse, Güney Kafkasya-Orta Asya ekseni, Türkiye açısından çok stratejik bir koridor vazifesi görecek, bağlı olduğu batı ittifakında (bu koridorun uzantısı olarak), kendi jeopolitik konumu da değerlenecektir. Diğer bir deyişle, Türkiye, Soğuk Savaş yıllarında sahip olduğu jeopolitik, “vazgeçilmezlik” niteliğinden çok daha fazla bir öneme sahip olacaktır. Güney Kafkasya; tarihinin en eski çağlarından itibaren, Doğu ve Batı arasında bir köprü vazifesi görmüş ve çeşitli milletlerin mücadele alanı olmuştur. Güney Kafkasya günümüzde de bu önemini korumakta ve Türkiye ile Orta Asya Türk cumhuriyetleri arasında bir köprü durumundadır. Bu köprünün atılması durumunda Türkiye’nin Türk dünyası ile irtibatı kopacaktır. Günümüzde, dağılan Sovyetler Birliği’nin mirasına konan Rusya Federasyonu, bütün gücü ve emperyalist idealleri ile Anadolu’ya en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Kafkasya bölgesi, Türkiye ile Rusya arasında bir tampon bölge olarak, önemini giderek arttırmaktadır. Güney Kafkasya’nın, bağımsız ve huzurlu devletlerden oluşan bir yapıya kavuşması, Türkiye’nin de güvenlik içinde olmasını sağlayacaktır. Bölgenin zengin yeraltı kaynaklarının, Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açılması, bölgedeki Türk varlığının bağımsızlık ve egemenliğinin devamı için önemlidir. Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya stratejileri, boru hatları ve enerji ihtiyacı esasında yürütülmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin bölge politikalarının diğer önemli unsurları, hep ikinci planda kalmıştır.20 Türkiye’nin Kafkas politikası, temelde; enerji ihtiyacı üzerine inşa edilmiştir. Türkiye, “Mavi Akım Doğalgaz Projesi” ne de, sadece kendi enerji ihtiyaçları açısından bakmıştır. Böylelikle Mavi Akım, diğer gerek petrol (Bakü-Tiflis-Ceyhan) gerek doğalgaz (Türkmenistan-Türkiye) boru hatları güzergahlarının tayini meselesi 20 Okan Mert, Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, 1.Baskı, Đstanbul, Eylül 2004, s.83 112 ile ilişkilendirmeyerek, Rusya’nın bu alanlarda, Türkiye ile çatışan politikalar izleyeceğini de kabul etmiş bulunmaktadır. Şüphesiz, Hazar Altı Petrol ve Doğal Gaz Boru Hattı geçişi meseleleri ancak Rusya’nın onayı ile çözülebilecek meselelerdir.21 Türkiye’nin Güney Kafkasya‘ya yaklaşımı, bölgedeki üç Transkafkasya cumhuriyetinin katılımıyla, kapsamlı işbirliğinin kurulması arzusuyla, şekillenmektedir. Bu çerçevede; Türkiye, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının pekişmesi, toprak bütünlüklerinin korunması ve ekonomik potansiyellerinin hayata geçirilmesi Batı ile her alanda entegrasyonu için işbirliği ve güvenlik algılamalarına önem atfekmektedir. Türkiye’nin, Gürcistan politikası; her iki ülkenin birbirlerinin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı ile sınırların dokunulmazlığı ve iç işlerine karışmama ilkelerine dayanarak, aralarındaki ilişkilerin daha güçlendirilmesine dayanmaktadır.22 Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her düzeyde dile getirmenin ötesinde, Gürcistan’ın karşı karşıya olduğu ayrılıkçı sorunların, barışçı yollardan çözümünü de yardımcı olmaya çalışmıştır. Özellikle, Rusya’nın ortaya çıkmasında katkıda bulunduğu ve zaman zaman alevlendirdiği, Abhazya sorununun Gürcistan’ın uluslararası alanlarda, tanınmış sınırlarının bütünlüğü korunarak, çözülmesine yardımcı olmaya çalışmıştır. Bu çerçevede, Gürcü-Abhaz çatışması devam ederken, hem Gürcüler hem de Abhazlara insani yardım yaparak, her iki tarafın güvenini kazanmıştır. Türkiye ve Gürcistan, Hazar Havzası enerji kaynaklarının, uluslararası pazarlara ulaştırılması konusunda da, işbirliği yapmıştır. Erken petrol güzergahına destek veren Türkiye’ye karşılık, Gürcistan’da ana ihraç boru hattı olarak, Bakü-Tiflis–Ceyhan hattını desteklemiştir. 21 22 MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, ss.275-276. MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, s.280. 113 Güney Kafkasya’daki bağımsız devletlerden bir diğeri ve Türkiye ile ilişkileri bir türlü istenilen seviyeye gelemeyen ülke, Ermenistan’dır. Tarihi saplantılar ve aşırı Rus baskısının, Dağlık Karabağ’daki olaylarla beslenmesiyle, Ermenistan-Türkiye ilişkileri bağımsızlığından itibaren hiçbir gelişme kaydetmemiştir.23 Türkiye, Transkafkasya ülkeleri ile siyasi ilişkilerini geliştirmeye gayret ederken, Kuzey Kafkasya’da daha çok Rusya’yı karşısına almak istemeyen bir politika takip etmiştir. Resmi ağızlardan, Kuzey Kafkasya’daki bağımsızlık hareketlerine destek vermemekte ve bunları Rusya’nın iç sorunu şeklinde, ifade etmektedir.24 Görüldüğü üzere, Türkiye’nin bölgedeki başlıca ilgisi, bölge siyasetinde yeni bir güç olarak, Türk devletler oluşturma vizyonundan, ileriki yıllarda dağıtımına başlanacak olan, bölgedeki enerji pastasından payını almak için daha somut politik ve ekonomik kazanımlara yönelmiştir. Türkiye; Hazar bölgesinde, başlıca Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan’da bulunan petrol ve gaz kaynaklarının geliştirilmesinde ve pazarlanmasında yer almak istemektedir. Bu kaynaklara bağlanacak borular sayesinde, Türkiye’nin artan enerji ihtiyacının giderilmesi, boru hattı ve döşeme tesisatından önemli ekonomik faydanın sağlanması ve Batı kadar Orta Asya’daki devletler içinde ülkenin stratejik öneminin kuvvetlendirilmesi önem kazanmaktadır. Buna rağmen, Türkiye bu kazanımlara, ulaşacak kadar fazla araca sahip değildir. Hazar petrolü projesinin başarısı, esasen ABD hükümetinin siyasal desteğine bağlıdır.25 Türkiye’nin, Güney Kafkasya’ya yönelik dış politikasının ana hatları aşağıya gösterilmiştir:26 23 24 25 26 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç..., ss.205-206 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, s.206 Sheila N. Heslın, “Key Constraints to Caspian Pipeline Development: Status, Significance and Outlook”, Central Asian Survey, Vol.18, Issue::4, Dec.1999, s.22. http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, 23.11.2005 114 1) Rusya Federasyonu ile ilişkiler, rekabet ve çatışma çizgisinin dışına çıkarılarak, toprak bütünlüğüne saygı ve iç işlerine karışmama prensibi çerçevesinde, her alanda bölgesel işbirliği anlayışı tesis edilmeli, ikili ilişkilerin karşılıklı menfaat ve güven ortamına dayalı ileri ortaklık düzeyine çıkarılması sağlanmadır. 2) Güney Kafkasya’nın bir barış ve her alanda işbirliği bölgesi haline getirilmesi için her türlü gayret sarf edilmelidir. Bu amaçla; Güney Kafkasya’da bölgesel işbirliği öncülüğünün sürdürülmesi ve koşullar oluştuğunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin önderliğinde, bölgesel bir örgütlenmenin gerçekleştirilmesini sağlayacak zemin hazırlanmadır. 3) Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya Cumhuriyetleri’nin tam bağımsız ve egemen devletler olarak demokratikleşme, serbest piyasa ekonomisine geçişlerine ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olunmalı, söz konusu ülkeler ile her alanda ilişkiler geliştirilmelidir. Bu çerçevede; Türkiye’nin bölgedeki menfaatleri açısından, hayati öneme haiz olan Azerbaycan ve Gürcistan ile ilişkilerin geliştirilmesine özel önem verilmelidir. 4) Azerbaycan’ın, Rusya’nın nüfuz ve etkisinden kurtulmuş, kalkınmış, Dağlık Karabağ dahil tüm sorunlarını çözümlemiş olması ve milli birliğini tesis etmiş bir devlet haline gelmesi desteklenmelidir.27 5) Güney Kafkasya üzerinden, Orta Asya’ya açılan stratejik koridorun güçlendirilmesi ve korunması sağlanmalıdır. 6) 16 Mart 1921 tarihli, ”Moskova Antlaşması” ve 13 Ekim 1921 tarihli, “Kars Antlaşması”ndan doğan haklar çerçevesinde, Nahçıvan’ın; Azerbaycan’ın koruyuculuğunda, “Özerk Cumhuriyet” statüsü korunmalı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Nahçıvan’a olan desteği sürdürülmelidir. 27 http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, 23.11.2005 115 7) Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesi; Ermenistan’ın işgal altında bulundurduğu Azerbaycan toprakları (Dağlık Karabağ ve Laçin koridoru)’ndan çekilmesine ve başta asılsız soykırım iddiaları olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iddia ve taleplerinden vazgeçmesine bağlıdır. Bununla birlikte, Ermenistan’a karşı; Türkiye Cumhuriyeti aleyhindeki davranışlarını engelleyecek ve Azerbaycan ile ilişkileri olumsuz etkilemeyecek şekilde, “kontrollü yakınlaşma” politikası izlenmelidir. Türk dış politikasının tarihten kaynaklanan tecrübesi, özellikle komşularıyla olan ilişkilerinin şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. Her ne kadar Sovyetler Birliği artık dağılmış ve yerini alan, BDT’ da geleceği belli olmayan, henüz oluşumunu yeteri kadar tamamlamamış ise de, Rusya Federasyonu’nun bir askeri süper güç olmaya devam edeceği gerçeği, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik politikasında göz ardı edilemeyecek bir noktayı oluşturmaktadır. Ermenistan ile ilişkilerde hareket noktasını, toprak talebi ve soykırım iddiaları oluşturmaktadır. Türkiye özellikle, 1921 Kars ve Moskova antlaşmalarının geçerli olduğunu ve toprak talebi ile soykırım iddialarının olmadığının Ermenistan Cumhuriyeti tarafından resmi olarak bir belge ile deklarasyonunu istemektedir. Ermenistan ise böyle bir iddialarının olmadığını sözlü olarak belirtmekle beraber, yazılı olarak beyan etmemekte ve öncelikle ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesini istemektedir. Ermenistan’ın Türkiye karşısındaki en zayıf tarafı, sınırlarının tamamen kara ile çevrilmiş bulunması ve Karadeniz ile bağlantısının, ancak Türkiye üzerinden yapılabilecek olmasıdır. Bu nokta, Ermenistan’ın en hassas tarafı olup, Türkiye’nin de her zaman elinde tutacağı bir güçtür. Ermenistan, Türkiye’ye karşı emperyalist nitelikli politikasını değiştirmedikçe ve bir takım hayallerin peşinden koşmaktan vazgeçmedikçe, Türkiye, Karadeniz konusunda Ermenistan’ın daima karşısında olacaktır. 116 Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya yönelik menfaatlerin genel olarak şöyle sıralayabilriz; 1) Güney Kafkasya’da Rusya Federasyonu ile aramızda bir tampon,“Barış Kuşağı”nın oluşturulması, 2) Gürcistan ve koşullardaki gelişmelere bağlı olarak Ermenistan ile dostluk ve barış sürecinin, Azerbaycan ile ise dostluk, kardeşlik ve mümkün olan her alanda stratejik işbirliğinin geliştirilmesi, 3) Türkiye’nin uzun vadeli enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamak üzere, Hazar Denizi yatakları başta olmak üzere Kafkaslar ve Orta Asya petrol ve doğal gazının en uygun koşullarda ve kesintisiz olarak Türkiye üzerinden batıya akışının sağlanması, şeklinde sıralanabilir. Türkiye’nin Güney Kafkasya’ daki ana milli hedefleri;28 1) Kafkasya’yı, Orta Asya ve Rusya Federasyonu ile ulaşım yolları bakımından, geçit veren bir körü durumuna getirmek, 2) Rus yayılmacılığının, yeniden canlanması ihtimaline karşı Kafkasları tampon bölge haline getirmek, 3) Türk ekonomisinin güçlendirilmesi için karşılıklı iyi ilişkiler kurarak, bölgenin ekonomik potansiyelinden yararlanmak, şeklinde sıralanabilir. Yukarıda belirtilen ana hedeflere ulaşmak için seçilebilecek ara hedefler;29 1) Ermenistan’ın ve Gürcistan’ın Türkiye’ye güven duymalarını sağlamak, 2) Azerbaycan’ın Ermenistan ve Gürcistan ile sorunlarının çözülmesine yardımcı olmak ve desteklemek, 3) Azerbaycan’ın, kültür, ekonomik ve sosyal yönden Türkiye’ye yaklaşmasını sağlayarak, Đran’ın dinci ve Rusya’nın nüfuzu altına girmesine mani olmak,30 28 29 30 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, s.165. YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, ss.85-86. Akif Kemik,”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196, Đstanbul, Temmuz 2000, s.165. 117 4) Gürcistan’ın Türkiye’nin Orta Asya’ya çıkış kapısı olabilecek şekilde ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirilmek, 5) Ermenistan’dan gelebilecek risk ve tehlikelere karşı bu ülkenin manevra alanlarını sınırlayacak şekilde politikalar izlemektir. Uzun vadeli milli hedef ise; Rusya Federasyonu’nun siyasi ve askeri varlığının Kafkasya’dan kaldırılmasıdır. Türkiye’nin uzun vadeli çıkarı, Orta Asya’ya açılan kapısı durumundaki Güney Kafkasya’da tüm ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak ve bu suretle anılan coğrafyada istikrarın tesis edilmesine katkı yapabilmektir. Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya’daki nüfuzunu artırmasının engellenmesi bakımından, Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan’ın güvenlik endişelerinin giderilmesine katkıda bulunması, bu yönde askeri alanda sürdürdüğü çabaların artırılması ve ekonomik politikalarla da desteklenmesi kısa ve orta vadedeki millî hedeflerinin elde edilmesine büyük katkı sağlayacaktır. 4.4. Bölge Ülkeleri ve Türk Dış Politikası 4.4.1. Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri Azerbaycan’ın SSCB’nin işgali altında bulunduğu 1991 yılına kadar, Azerbaycan ve Türkiye Türklüğü arasındaki ilişkiler tam kesilmiş olmasa da, çok sınırlı olmuştur. Genellikle ilişkinin temelini hasret duyguları, gizli faaliyetler oluşturmuştur. 1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması sürecinden itibaren, iki toplum arasındaki ilişkiler yeniden yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Bağımsızlık mücadelesi döneminde Azerbaycan’ın en çok yardımı Türkiye’den gördüğü herkesçe bilinen bir gerçektir. Aslında, Türkiye’nin hiçbir şey yapmayıp, sadece devlet olarak varolması bile Azerbaycan’daki mücadele açısından çok önemli olmuştur.31 31 Yaşar Kalafat, Araz Aslanlı, “Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri”, Đdris Bal (Der.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, 3. Baskı, Ankara, 2006, ss. 407-408 118 Bağımsızlık sonrası Türkiye-Azerbaycan ilişkileri üç dönem halinde ele alınabilir; 1) Azerbaycan’daki bağımsızlık mücadelesi döneminde Ebülfez Elçibey’in devlet başkanlığına kadar ki ara dönem. 2) Ebülfez Elçibey dönemi. 3) Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in göreve gelmesinden bugüne kadarki dönem. Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasından bu güne kadar ki zaman göz attığımızda, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli aşamalar katettiğini söyleyebiliriz. Đlişkiler başlangıçta duygu ve ideoloji yoğunluklu bir dönem yaşamıştır. Bu iki ülke açısından da geçerli olmuştur. Bunu bir ölçüde doğal karşılamak mümkündür. Çünkü hem Türkiye’de, hem de Azerbaycan’da daha bağımsızlığına kavuşmadan konuya hassas milliyetçi bir kesim oluşmuştur. Đkinci aşamada kişisel ilişkiler ön planda olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev arasındaki ilişkiler bunun örneği olmuştur. Günümüzde iki ülke arasındaki ilişkilerin geldiği noktaya baktığımızda ilişkilerin salt ideolojik, salt kişisel boyutlardan sıyrıldığını görmekteyiz. Karşılıklı olarak her iki toplum birbirlerinin sorunlarına duyarlılıklarını devam ettirmektedirler. Hem Türkiye’de hem de Azerbaycan’da yapılan kamuoyu araştırmalarında iki ülke halkının kendine en yakın halk olarak birbirlerini söyledikleri normal bir durumdur.32 Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesindeki üç yeni devletin bağımsızlığını herhangi bir ayırım gözetmeksizin 1991 yılında tanıyan Türkiye, ortak dil, kültür ve tarihi paylaştığı Azerbaycan’la yakın bir ortaklık ilişkisi geliştirmiştir. Türkiye, Azerbaycan’ın yeni bağımsızlığına kavuşmuş bir ülke olarak yaşadığı zorlukları aşma çabalarını her zaman desteklemiştir. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın bağımsızlığının güçlendirilmesine, toprak bütünlüğünün korunmasına ve Hazar denizinin zengin doğal kaynaklarına dayanan ekonomik potansiyelinin 32 KALAFAT-ASLANLI, Türkiye – Azerbaycan…, ss. 410-411 119 değerlendirilmesine önem atfetmektedir. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki mükemmel ilişkiler merhum devlet başkanı haydar Aliyev’in oğlu ilham Aliyev’in siyasi liderliğinde de gelişmeye devam etmektedir. Dağlık Karabağ sorunu, Kafkasya’da siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve bölgesel işbirliğinin gerçekleştirilmesinin önündeki en önemli engeldir. AGĐT bünyesindeki Minsk Grubu’nun bir üyesi olan Türkiye, bu süreci, barışçıl, kalıcı ve adil bir çözüm için yararlı bir mekanizma olarak değerlendirmektedir. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki doğrudan ve aracılı ikili görüşmeleri de destekleyen Türkiye, Dağlık Karabağ sorununda kolaylaştırıcı bir rol oynamak ve diğer bölgesel konularda fikir alışverişinde bulunmak amacıyla, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye dışişleri bakanları arasında ayrıca bir diyalog forumu başlatmıştır. Bu forumun ilk toplantısı 2002 Mayıs ayında Reykjavik’te yapılmış ve taraflar temaslarını bu çerçevede sürdürmek hususunda mutabık kalmışlardır. Üç dışişleri bakanı son olarak 28-29 Haziran 2004 tarihleri arasında Đstanbul’da düzenlenen NATO zirvesi marjında bir araya gelmişlerdir. Türkiye Elçibey döneminde olduğu gibi Aliyev döneminde de ilk başlarda ihtiyatlı olmakla birlikte siyasi açıdan Azerbaycan’a destek verme çabaları sürdürmüştür. Askeri ilişkilere gelince Türkiye, bu dönemde farklı bir politika uygulamamıştır. Türkiye’den askeri müdahale etmesi talebine bulunanlara dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Türkiye’nin savaşa girmeyeceğini, Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı direnmedikçe sonuç alamayacağını söylemiştir. Türkiye tarafından Aliyev’in politikaları ihtiyatla izlenmiş. BDT’ye katılma kararının sıkıntı yaratmayacağı, ilişkileri olumsuz etkilemeyeceği bizzat dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin tarafından açıklanmıştır. Askeri açıdan resmi yardım yapılmamakla birlikte Türkiye’den birçok gönüllü bölgeye gitmiştir. Aliyev, başta Elçibey’i desteklemesi olmak üzere çeşitli iç ve dış sebeplerden dolayı Türkiye’ye karşı ilk başta mesafeli bir politika izlemesine rağmen daha sonraları bu politikasını değiştirerek daha yakın bir çizgi izlemeye başlamıştır. 120 Askeri açıdan da Türkiye’ye güvenini ortaya koymuş ve bu doğrultuda ordunun reorganizasyonun da Türkiye’den destek talep etmiştir. Azeri subayların eğitiminde Türkiye’nin halen önemli bir etkisi bulunmaktadır. Hem Türkiye’nin hem Azerbaycan’ın jeopolitik durumunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu iki ülkenin karşılıklı yakınlaşma, entegrasyon konusunda atması gereken çok adım bulunduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde Azerbaycan’da daha yoğunluklu olmak üzere, her iki ülkede entegrasyon süreçlerine ilişkin çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Bunlar içerisinde, bu iki devletin ya ortak bir devlette, bir federasyon yada konfederasyon çatısı birleşmesi gerektiğini söyleyenlerde olmuştur. Günümüz uluslararası sisteminde, ülkenin iç şartlarında bunlardan hangisinin olabileceğini kesin olarak söylemek zordur. Ama iki ülke arasındaki entegrasyon sürecinin hızlandırılmasının, gelecekte konfederal bir yapıda bir araya gelmenin iki ülke sorunlarının ortak kaynak ve diğer ortak olanaklar aracılığıyla çözülmesinin, Azerbaycan ve Türkiye Türklüğü’nün ortak çıkarları doğrultusunda önemli bir gelişme olacağı kesindir.33 4.4.2. Türkiye-Gürcistan Đlişkileri SSCB’nin çökmesi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi gerek uluslararası dengeler açısından gerekse Türkiye için son derece önemli sayılabilecek gelişmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Türkiye ile dil, din ve kültür ortaklığı olan Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetlerinin bağımsızlık kazanmaları bir yandan yeni fırsatlar doğurmuşken, diğer yandan da güçlükler, rekâbetler ve çatışmaları beraberinde getirmiştir. Rusya eski topraklarındaki hakimiyetini devam ettirmek için müttefiki Ermenistan’ı da yanına alarak Kafkasya’da etnik çatışmaları kızıştırmaya başlamıştır. Aynı zamanda hiç geçinemediği Çin ve Đran ile ilişkiler geliştirmeye koyulmuştur. Đki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile tek süper güç olarak ortaya çıkan ABD’nin önderliğinde Batı’nın da bu topraklarda hak talep etmesi bölgeyi Doğu – 33 KALAFAT-ASLANLI, Türkiye – Azerbaycan…, s. 424. 121 Batı arasındaki çekişme alanına çevirmiştir.34 Laik Cumhuriyet yönetimi ile Türkiye, çoğunluğun Müslüman olduğu aynı zamanda akrabası olduğu bu cumhuriyetler için güzel bir model ülke teşkil ettiğinden, Batı, Türkiye’nin yanında olmasını istemiştir. Rusya ile bölge üzerindeki politika açısından eski sorunları da olan Türkiye de doğal olarak Batı tarafında yer almıştır. Rusya bu coğrafyada bulunan zengin kaynakları üzerindeki kontrolünü elden bırakmamak için, bu kaynakların kendi topraklarından geçerek uluslararası pazarlara taşınmasını isterken, Türkiye de eline geçen fırsatı değerlendirip güzergâh’ının kendi topraklarından geçmesi için harekete geçmiştir. Batı’nın da desteği ile Türkiye’nin gayretleri güzel sonuç verdi ve istediği gerçekleşti. Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasına yönelik politikalarını sağlam yürütebilmek için öncelikle geçiş ülkesi Gürcistan ile iyi ilişkiler kurması, aynı zamanda Türkiye’nin Gürcistan için Batı’ya açılan kapı olması35iki ülke arasındaki ilişkilerin kısa bir sürede kurulup gelişmesine zemin hazırlamıştır. Đki “dost ve kardeş” komşu ülke Gürcistan ve Türkiye arasında eskilere dayanan ilişkiler mevcuttur. Gürcistan ile Rusya arasında akdedilen 1783 tarihli Georgievsk anlaşmasıyla Rusya’nın hegemonyası altına giren Gürcistan’ın Türkiye ile ilişkileri 1918 – 1921 yıllarındaki kısa bağımsızlık döneminde resmi olarak başlamışsa da 1921’de Kızıl Ordu’nun Gürcistan’a girmesi ile iki ülke arasındaki ilişkiler kesintiye uğramıştır. 70 senelik Sovyet döneminden sonra 1991 yılında bağımsız olan Gürcistan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur ve iki ülke arasında yeniden ilişkiler tesis edilmiştir. Bağımsız Gürcistan ile Türkiye arasında ilişkiler 1991’de başlamışsa da bunun öncesi de var. Đki ülke arasındaki ilişkiler aslında 1988 tarihinde Sarp Hudut Kapısı’nın açılmasıyla başlamıştır. SSCB’nin son Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov ve Türkiye’nin dönem Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın imzaladıkları anlaşma ile Sarp Hudut Kapısı açılmıştır. Sarp Hudut Kapısı’nın açılması tarihi bir olaydır. Đlk defa bir Varşova Paktı üyesi ile bir NATO üyesi arasında kapılar açılmış ve bu aslında 70 34 35 DEMĐRAĞ, Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası, Stratejik Analiz, cilt 4, sayı 40, Ağustos 2003. Bkz.Gürcistan dönem Parlamento Başkanı Zurab Jvanya’nın Türkiye Ziyareti, Dilis Gazeti, 26 Mayıs 1998. 122 senelik “Demir Perdenin” ortadan kalkmasının bir göstergesi olmuştur. Bu kapının açılmasıyla Batı Türkiye üzerinden Sovyet alanına girmeye başlamıştır. SSCB dağılana kadar, 3 sene gibi bir zaman sürecinde Batı sadece Gürcistan’a değil, nerede ise bütün Postsovyet topraklarında kendi çıkar politikalarını uygulamaya başlamıştır.36 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ise Türkiye ve Batı artık bağımsız ülkelerle muhatap olmaya başlamışlardır. Gürcistan üzerinde hakimiyet kurmak için, tarih boyunca güçlü devletler mücadele etmiştir. Ancak Gürcülerle Đranlılar, Gürcülerle Ruslar arasında cereyan eden üzücü hadiselerin aksine, kapı komşusu Gürcülerle Türkler arasında böyle acı hatıralar yoktur. Bununla beraber günümüzde Türkiye sınırları içerisinde yaşayan büyük orana sahip Gürcü kökenli nüfusu ve Gürcistan’da da Türk kökenli insanların yaşamaları iki ülke arasında dostluk ve işbirliğinin gelişmesine müsait zemin hazırlamıştır. Bu tarihi gerçekler zeminine oturan Gürcistan - Türkiye ilişkileri iki ülkenin resmi zevatın yaptığı karşılıklı ziyaretlerle pekiştirilmiş ve iyi seviyeye ulaşmıştır. Gürcistan Başkanı Mihail Saakaşvili, Mayıs 2004’de Türkiye’ye yaptığı resmi ziyareti sırasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği konferansta, Türkiye ve Gürcistan’ın stratejik ortak olduğunu belirterek “Yıllar boyunca en az problemimiz olan ülke, Türkiye olmuştur. Her ikimiz de bölgenin istikrarını istiyoruz ve terörizm ile savaşta ortağız. Karadeniz Havzası’nda güvenliği daha fazla sağlamak için birlikte çalışıyoruz. Bunun yanında KEĐ’in güvenlik esaslarını geliştirmesi gerekmektedir” ifadeleri ile Gürcistan’ın Türkiye ile olan yakınlığı ve işbirliği üzerine durmuştur. Gürcü lider ayrıca, Gürcistan’ın NATO’ya üye olması konusunda Türkiye’nin desteğini bekliyorum, demiştir.37 Gürcistan, sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeni ile Kafkasya ve Orta Asya topraklarına yönelik politikasında Rusya’nın karşısında, Batı’nın yanında 36 37 Rezonansi, 14 Ekim 2003. Saakaşvili’nin Konferans konuşması için bkz. Stratejik Analiz, cilt 5, sayı 50, Haziran 2004. 123 yer alan Türkiye için önemli bir ülkedir. Gürcistan, Türkiye için Türk Cumhuriyetleri’ne açılan kapıdır. 21. yüzyıl politikasında Türk Cumhuriyetleri çok önemli yer tutan Türkiye, tüm faaliyetlerinde Gürcistan yolunu kullanmak zorundadır. Bu bağlamda Orta Asya ve Kafkasya topraklarında bulunan zengin kaynaklarının, özellikle Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara taşınması için mevcut konjonktürde tek geçiş yolu Gürcistan’dır.38 Doğu sınırından emin olmak isteyen Türkiye’nin iki sınır komşusu Gürcistan ve Ermenistan’dır. Tarihten gelen problemleri olan iki ülke, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler kısa vadede düzelecek gibi görünmemekte, bu nedenle Türkiye’nin diğer komşusu Gürcistan ile iyi ilişkiler içerisinde olması önem arz etmektedir. Kafkasya’da oluşacak herhangi bir pakt, ittifak, birlik v.s. içerisinde Türkiye’nin aktif rol oynaması için kilit konuma sahip ülke Gürcistan’a ihtiyacı vardır. Gürcistan için de dost ve komşusu Türkiye fazlasıyla önem arz eden bir ülkedir. Kuzey komşusu Rusya ile ilişkilerinde sorunlar yaşayan Gürcistan birçok konuda güçlü komşusu Türkiye’den destek almaktadır. Rusya ile ilişkilerin gergin olması Gürcistan’ı Türkiye’ye daha da yakınlaştırmıştır. Orta Asya ve Kafkasya’daki enerji kaynaklarının Gürcistan üzerinden taşınması ekonomik olarak zayıf olan ülke için önemli bir gelir kaynağıdır bunun için de Türkiye ile iyi ilişkiler kurulması elzemdir. Gürcistan, Türkiye’yi akraba halkların yaşadığı Orta Asya ve Kafkasya’ya bağlarken, NATO üyesi ve AB üyeliği için müzakerelere başlayan Türkiye de, Gürcistan için Batı’ya açılan kapıdır.39 Türkiye, Batı endeksli politika izleyen Gürcistan’ın NATO’ya entegrasyonunu sağlamasında yardımını esirgemezken, Gürcistan da Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir40. Güney Kafkasya ülkelerinin deniz ulaşımını sağlayan Karadeniz’e sınırı olan Gürcistan sıcak denizlere Türkiye’nin 38 39 40 Hazar petrollerinin taşınması için olası iki yol daha var: Birincisi; Đran ve ikincisi; Azerbaycan Nahçivan hattından Türkiye’ye oradan da Batı’ya, ancak Đran yolunu ABD istememekte, Nahçivan yolu ise Ermenistan topraklarından geçmek zorunda olduğundan Azerbaycan istememektedir. Dilis Gazeti, 26 Mayıs 1998. Saakaşvili, Türkiye’nin AB üyeliği sürecindeki gelişmelerden memnuniyet duyduğunu defalarca ifade ederken, müzakereler başladıktan sonra Türkiye’ye gelen Gürcistan Başbakanı Zurab Noğaideli de, Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz, çünkü böyle bir durumda biz AB’nin komşusu oluruz, ifadelerinde bulunmuştur. NTV, 07 Ekim 2005. 124 kontrolündeki boğazlardan çıkmaktadır. Bu sebeple Türkiye, Gürcistan için ve dolaylı olarak diğer Kafkasya ve hatta Orta Asya ülkeleri için önemli bir konuma sahiptir. Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri ile yakından ilgilenmesi Rusya’nın tepkisini çekse de Batı’nın bölge politikalarıyla uyuşmakta, hatta Türkiye Batı’nın bölge politikası için önemli bir faktördür. Türkiye bu halklara ne kadar yakınlaşırsa onlar Rusya’nın nüfuzundan o kadar uzaklaşırlar. Türkiye tarafından Gürcistan’ın NATO üyeliğinin desteklendiği ve bu ülkeye NATO ile entegrasyonunda yardımcı olunduğu ifade edilmişti. Gürcistan’ın NATO üyesi olması durumunda büyük olasılıkla NATO’nun askeri birliği olarak Türk askerleri bu ülkede görev yapacaktır. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Gürcistan Türkiye ilişkileri iki ülke için önemli olduğu kadar, Batı tarafından da hoş karşılanmaktadır.41 Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının ilk aşaması bölge ülkelerinin bağımsızlığını desteklemek, ikinci aşamasını ise bu ülkelerin Rusya’dan bağımsız hale gelmelerini desteklemekten ibarettir. Elinden geldiğinde bu ülkelere desteğini esirgemeyen Türkiye, onlarla iyi komşuluk ilişkilerine girerek bölgede barışı, hürriyeti ve zenginliği yaymaya uğraşmaktadır. Ekonomik krize sürüklenmeleri, tek partili sistemden çok partili, demokratik düzene geçme çabaları, bağımsız olan ülkelerin ortak problemlerini oluşturmaktadır. Böyle sıkıntılı bir dönemde Türkiye bu ülkelerin büyük destekçisi olmuş ve özellikle Güney Kafkasya bölgesinde baş gösteren etnik çatışmalarla başa çıkamayan ülkelerin toprak bütünlüğünü her fırsatta savunmuştur ve desteklemiştir. Gürcistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin temelini iki ülke arasında yapılan anlaşmalar teşkil eder. Taraflar arasında ilk anlaşma 30 Temmuz 1992’de Türkiye’nin dönem Başbakanı Süleyman Demirel’in Gürcistan’a yaptığı ilk resmi ziyareti esnasında yapılmıştır. Demirel’in ziyaretinden memnun kalan Şevardnadze 41 Zaza Tsikoridze, Rusetis, Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti, 15 -30 Haziran 2005, No 10, ss. 40-41. 125 “ülkeme başbakan düzeyinde gelen ilk ziyaretçisiniz, hoş geldiniz” sözleri ile karşılamıştır. Demirel bu samimi tablo karşısında Gürcistan’ın “dost ve kardeş” ülke olduğunu ifade ederek karşılık vermiştir. Samimane başlayan komşu iki ülke arasındaki ilişkilerde hızlı bir şekilde mesafe katedilmiş ve bir çok alanda işbirliğine gidilmiştir.42 30 Temmuz 1992’de Şevardnadze ve Demirel’in imzaladıkları anlaşma 14 maddeden oluşmaktadır.43 Bu anlaşma “dostluk, işbirliği ve iyi komşuluk” amacıyla yapılan ve iki ülke arasındaki güzel ilişkilerin temeli mahiyetindedir. Her iki ülke birbirinin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, sınırların dokunulmazlığına, içişlerine karışmama ilkelerine saygıya, Birleşmiş Milletler yasasının amaç ve ilkelerine, Helsinki Nihai Senedi ile yeni bir Avrupa için Paris Yasası ve Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Konferansı sürecinde kabul edilen diğer belgelerde ifadesini bulan esaslara bağlılıklarını belirtmişlerdir. Đki ülke arasındaki sınır olarak 13 Kasım 1921 tarihinde Kars Antlaşmasıyla tespit edilen sınırlar aynen kabul edilmiştir. “Taraflar 13 Kasım 1921 tarihli Kars Antlaşması ile başlayan bugüne kadar Gürcistan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında sınırları geri dönülmez bir şekilde tespit ettiği ve iyi komşuluk ilişkileri için uygun bir çerçeve oluşturduğu inancı ile hareket ederler. Taraflar Kars antlaşmasının hükümlerine iki ülkenin mevcut mevzuatı ve uluslararası taahhütleri çerçevesinde riayet edeceklerini beyan ederek…” diye devam etmektedir. Gürcistan ve Türkiye arasında sınırlar SSCB dönemindeki gibi devam etmiş ve iki ülke arasında hiçbir sınır problemi yaşanmamıştır. 30 Temmuz 1992’de taraflar arasında iki ülke ilişkilerinin gelişmesini amaçlayan ve farklı konuları içeren anlaşmalar imzalanmıştır. Bunlar ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması, haberleşme alanında işbirliği anlaşması, yatırımların karşılıklı korunması ve teşviki anlaşması, karayolu taşımacılığı anlaşması, denizyolu 42 43 Sahalho Gazeti, 22-28 Temmuz 1997. Anlaşmanın tümü için bkz. Sahalho Gazeti, 22-28 Temmuz 1997; Türkçeci için, Haydar Çakmak, 1989’dan Günümüze Gürcistan, 1998. (ek bölümü) 126 taşımacılığı anlaşması gibi anlaşmalardır. Taraflar Güney Kafkasya bölgesindeki problemlerin, Abhazya dahil barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğinin altını da çizdiler. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun çözümün üzerinde de önemle durulmuştur. Ayrıca Karadeniz, Akdeniz ve Hazar Denizi Havzaları’ndaki işbirliğin gelişmesini ve bölgede bulunan zengin kaynakların ortak işbirliği çerçevesinde uluslararası pazarlara taşınması gündeme gelmiştir. Tarafların üzerinde durduğu diğer bir konu da Avrasya Transit Koridoru’nun tamamıyla işlevleştirilmesidir. 30 Temmuz 1992’de karşılıklı iyi niyetle başlayan iki ülke arasındaki ilişkiler gene karşılıklı ziyaretlerle devam etmiş ve birçok anlaşmayla pekiştirilmiştir. 12 Şubat 1993 tarihinde iki ülke arasında Gürcistan’a 50 milyon Amerikan doları Eximbank kredisinin verilmesini öngören bir anlaşma imzalanmıştır.44 28 Temmuz 1993’de Karadeniz’in kirlenmeye karşı korunması sözleşmesi, 6 Mart 1993 tarihinde ise Türkiye ve Gürcistan’ın da dahil olduğu Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü üyeleri Đstanbul’da kültür, eğitim, bilim ve enformasyon alanlarında işbirliğine ilişkin Karadeniz Sözleşmesi’ni imzalamışlardır. 18 Şubat 1994 tarihinde güvenlik işbirliği anlaşması, tarım alanında teknik, bilimsel ve ekonomik işbirliği, iki ülkenin dış ilişkiler komitesi arasında ticari, ekonomik, bilimsel ve teknik işbirliği protokolü, gümrük işleri alanında işbirliği ve karşılıklı yardıma ilişkin anlaşma, gümrük idareleri arasında gümrük belge ve işaretlerinin karşılıklı tanınmasına ilişkin anlaşma, spor alanında işbirliği anlaşması, turizm alanında işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır. Aynı sene içerisinde 29 Ekim 1994 tarihinde Tiflis’te sağlık Bakanlarınca sağlık alanında işbirliği anlaşması imzalanmıştır.45 Güney Kafkasya bölgesinin Karadeniz’e çıkışı olan Gürcistan’ın Türkiye için önemi, Güney Kafkasya’nın Türkiye için arz ettiği jeopolitik ve jeostratejik önem içerisinde incelenmelidir. 44 45 Sakartvelos Respublika, 26 Ağustos 1998. ÇAKMAK, 1989’dan Günümüze Gürcistan, 1998, Đstanbul, s.104-105 127 Kafkasya, iki deniz arasında bir boyun görevi görmektedir. Hazar Denizi, Don ve Volga nehirleriyle Karadeniz'e bağlanmaktadır. Bu konumuyla Kafkasya, Asya ile Avrupa arasında bağlayıcı bir jeostratejik köprüye dönüşmektedir. Söz konusu bağlantıyı, 21. yüzyılın modern “Đpek Yolu" olarak değerlendirmek mümkündür. Siyasi açıdan Türkiye için önemini şöyle açıklayabiliriz; Soğuk Savaş sonrası bölgenin stratejik değeri daha çok artmış ve Güney Kafkasya, tüm Avrasya’da istikrarın ve refahın sağlanabilmesinin anahtarı olmuştur. Avrasya için olan bu öneminin yanında, Güney Kafkasya Türkiye’nin güvenliği için de özel bir öneme sahiptir. Güney Kafkasya Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısıdır. SSCB dağılmadan önce Rusya ve Türkiye’nin sınır komşuluğu vardı. SSCB’nin dağılması sonrası Türkiye’nin Rusya ile olan kara sınırı da ortadan kalkmıştır. Türkiye yeni sınır komşuları Gürcistan’la 276 km, Ermenistan’la 325 km ve Azerbaycan’la 18 km’lik sınıra sahip olmuştur.46 Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan’la ilişkileri olumlu yönde her geçen gün gelişmektedir. Diğer sınır komşumuz Ermenistan, “asılsız soykırım iddiası” nedeniyle düşmanca tavırlar sergilemektedir. Türkiye’nin Ermenistan’la olan ilişkilerini belirleyen diğer bir konu da “Karabağ Meselesi”dir. Bu sorunlardan dolayı, Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının merkezinde Azerbaycan ve Gürcistan bulunmaktadır. Türkiye, her üç ülkenin de bağımsızlıklarını desteklemiş ve Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüklerini koruyarak gelişmelerini Türkiye’nin ve Kafkasya’nın güvenliği için gerekli görmüştür. Rusya’nın Güney Kafkasya’da hakimiyetinin azalmasıyla Türkiye’nin önüne çok önemli stratejik fırsatlar çıkmıştır. Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan için tüm 46 Burcu Gültekin, “Prospects For Regional Cooperation on NATO’s South Eastern Border Developing a Turkish-Russian Cooperation in South Caucasus”, NATO Manfred Wörner Fellowship Final Report 2004 / 2005, s.10. 128 imkanlarını kullanmaya başlamış ve bu ülkeler üzerinde etki alanı kurabilmek için yeni yaklaşımlar ve yeni yollar aramaya yönelmiştir.47 Bölgesel güç olmanın önem kazanması üzerine Türkiye, bölgesel konuları daha yakından takip etmeye başlamıştır. Türkiye, bölge ülkelerinin, NATO, AGĐT ve Avrupa Konseyi gibi Avrupa-Atlantik ve KEĐT gibi bölgesel örgütlerle bütünleşmelerini aktif bir biçimde desteklemiştir. Bu desteğin temel nedeni, Türkiye’nin bağımsızlığını yeni kazanan bu cumhuriyetlerin güçleneceğine ve Rusya Federasyonu’nun etkisinin bu bölgede kırılacağına olan inancı olmuştur.48 Bağımsızlığı perçinlenen ve dostane ilişkiler kurulan bir Gürcistan sayesinde, Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasına sunabileceği imkanlar büyük oranda artmış ve yeni pazarlar ortaya çıkmıştır. Türkiye, mevcut kara ve demir yollarına yenilerinin eklenmesiyle Gürcistan üzerinden “Türkistan” coğrafyasına kolayca erişip çok yönlü ilişkiler içine girebilme imkanı kazanmıştır. Bu cumhuriyetler için de bu bağlantı Batı ile ilişkilerini geliştirmede, Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltmada ve bağımsızlıklarını sağlamlaştırmada hayati öneme haizdir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Azerbaycan’ın sahip olduğu petrol ve doğal gaz rezervleri, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Batı ve Türkiye için ayrı bir önem arz etmektedir. Güney Kafkasya, Soğuk Savaş sonrası Avrasya’da kurulan enerji koridorlarının da kesiştiği noktada bulunmaktadır. BTC petrol boru hattı, BTE doğal gaz boru hattı bölgeden Türkiye’ye uzanmaktadır. Bu hatlarla, ileride Kazakistan ve Türkmenistan petrol ve doğal gazlarının da taşınması muhtemel gözükmektedir. Bu enerji koridorlarının Türkiye üzerinden Batı pazarlarına ulaşabilmesi için Gürcistan kilit ülke konumundadır. Bilinen tarih boyunca, kimi zaman sayısız büyük mücadelelere sahne olmuş, kimi zamanlar da nice büyük göçlere yol veya barınak sunmuş olan Kafkasya, şimdilerde 47 48 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…,ss.269-270. BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası (der:BAL), Nobel yay., Ankara, 2004, ss.398-405. 129 Orta Asya ve Hazar havzasının zengin enerji kaynaklarını batıya pompalayacak bir şah damarını andırmaktadır.49 Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin yer aldığı Türkistan bölgesinin taşıdığı jeopolitik değer, Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemini daha da arttırmaktadır. Çünkü bu bölge, kıtanın tam ortasında bulunmakta ve kıtanın bütün istikametlerdeki iç bağlantılarının kavşak noktasını oluşturmaktadır. Türkistan'ı aşmadan Asya'yı içeriden, bir boydan bir boya kat etmek mümkün değildir. Asya kıtası içinde Türkistan'ı dikkate almayan bir politika düşünülemez.50Güney Kafkasya; Türkiye ve Batı’nın, Türkistan coğrafyasına ulaşabileceği geçiş koridorudur. BTC Petrol Boru Hattı’na Batı’nın verdiği destek; hattın geçtiği Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında Rusya Federasyonu ve Đran’ın etki alandan uzak, istikrarlı bir enerji koridoru oluşturma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu hattan akacak petrolün Batı pazarlarına ulaşabilmesi, Güney Kafkasya ülkelerinde sağlanacak istikrara bağlıdır. BTC hattına karşı olan Rusya Federasyonu, istikrara engel olan birçok olaya karışmıştır. Zbigniew Brzezinski; bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahip bulunan Avrasya'da, Azerbaycan'ı 50'yi aşkın ülke arasında 5 jeopolitik mihverden birisi olarak nitelemiş ve bu düşüncesini şöyle belirtmiştir: "Sınırlı büyüklüğüne ve sınırlı nüfusuna karşın dev enerji kaynaklarıyla Azerbaycan, jeopolitik olarak çok önemlidir. O, Hazar Denizi dibindeki ve Orta Asya'daki zenginlikleri içine alan bir şişenin mantarıdır. Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsızlığı, Azerbaycan'ın tamamen Moskova'nın kontrolüne girmesi durumunda hiç bir anlam taşımaz. Azerbaycan'ın bağımsızlığı bir kez sıfırlandığı zaman, Azerbaycan'ın kendisine ait ve çok önemli petrol kaynakları da Rus kontrolü altına girer. Batı pazarlarına, Rus 49 50 ĐLHAN, Türkiye'nin ve Türk Dünyası'nın Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yay., Ankara, 1997, s.98. ŞAHĐNOĞLU, Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi ve Askeri Doktrinleri Göz Önüne Alındığında Türkiye ve Rusya Federasyonu Arasındaki Mücadele Alanları Neler Olabilir?, Hava Harp Akademisi Komutanlığı (Yayınlanmamış Akademi Tezi), Đstanbul, 2002, s. 71. 130 kontrolü altında olmayan topraklardan geçen petrol hatlarıyla bağlanan bağımsız bir Azerbaycan, aynı zamanda ileri ve enerji tüketen ekonomilerden, enerji zengini Orta Asya Cumhuriyetlerine büyük bir geçişyolu olur.51" Azerbaycan ve Gürcistan, Türkiye’nin stratejik ortaklarıdır. Türkiye’nin bu ülkelere verdiği destek sonucunda, Rusya-Ermenistan-Đran düşey eksenini kesen Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan yatay jeopolitik ekseni doğmuştur.52 29-30 Nisan 2002 tarihlerinde Trabzon’da düzenlenen “Gürcistan-Azerbaycan ve Türkiye Devlet Başkanları Üçlü Zirve Toplantısı” ile bu beraberlik resmileştirilmiştir.53 Güney Kafkasya, günümüzde Rusya Federasyonu’nun ve Batılıların mücadele alanı haline gelmiştir. Azerbaycan ve Gürcistan’da iktidarlar değişmiş, yeni yönetimler iş başına gelmiştir. Gürcistan’da kurulacak olan bağımsız demokratik yapı, Türkiye’nin Güney Kafkasya ile siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkilerinin daha da geliştirilmesi için güvenilir bir dostluk kapısının açılmasını sağlayacaktır.54 Ekonomik açıdan Türkiye için önemini şöyle açıklatabiliriz; Türkiye’nin bölgeye yönelik en büyük çıkarlarından birisi de ekonomik çıkarıdır. SSCB’nin yıkılması sonrası ortaya çıkan Güney Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, çok zengin enerji ve maden kaynaklarına sahiptir. Bu değerli ekonomik kaynaklar, Rusya’nın bu cumhuriyetler üzerindeki hakimiyetini kaybetmesiyle, Rusların tasarrufu dışına çıkmıştır. Petrol ve doğal gaz kaynaklarının Rusya Federasyonu’nun tekeli olmadan Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ulaşması, Türkiye’nin diğer kaynaklara olan bağımlılığını azaltacak, Türkiye’nin jeopolitik önemini artıracak ve ekonomik girdi sağlayacaktır. 51 52 53 54 Harp Akademileri Komutanlığı, Dış Basın Bülteni, Temmuz 2001, s.35. AĞACAN, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası der:Đdris Bal, Nobel yay., Ankara, 2004, ss.431-432. KANBOLAT, “Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak Ermenistan”, Stratejik Analiz, C.2, Sayı:26, ss. 52-57. Necip Torumtay, Değişen Stratejilerin Odağında Türkiye, Milliyet yay., Đstanbul, 1996, ss.198-200. 131 Her türlü işbirliği ve yatırım imkanının ortaya çıktığı bu coğrafya, Türkiye için ekonomik anlamda stratejik öneme sahiptir. Gelişmiş ülkeler ile olan ticaret açığı, bu ülkeler ile geliştirilecek ekonomik ilişkiler sayesinde giderilebilir; yani diğer ülkelerle ticarette uğranılan ekonomik kayıpların bu coğrafyada tersine çevrilmesi suretiyle, ekonomik atılımlar hızlandırılabilir. Her ne kadar Avrupa Birliği ile artan ekonomik işbirliği, gümrük birliği anlaşması, yoğun ticari faaliyetler olsa da, gelişmiş Batı ülkeleri ile olan ticari dezavantajın daha uzun yıllar giderilmesi mümkün değildir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Güney Kafkasya ülkeleri, Türk ihraç ürünleri için de çok önemli pazarlar durumundadır. Bu nedenle Türkiye’nin birinci ekonomik menfaati, Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerine yönelmesinde, ekonomik ilişkilerini her alanda geliştirmesindedir. Avrasya coğrafyasıyla güçlü ekonomik ilişkiler geliştirebilen Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne karşı önemli bir avantaj kazanacağı ortadadır. Devamlı Türkiye’nin önüne türlü engeller çıkararak adaylık perspektifi vermek ve bir üyelik takvimi bile ortaya koymaktan imtina eden AB; kendisiyle olan ticaretini gittikçe Avrasya’ya kaydıran, yeni ekonomik işbirlikleri geliştiren ve önceliklerini yeniden gözden geçiren bir Türkiye’ye karşı daha fazla kayıtsız kalamayacaktır. Bu açıdan Güney Kafkasya ülkeleri Türkiye için adeta fırsatlar vitrinidir. Yeni açılımlar için türlü imkanlar vardır. Üstelik bu ülkeler zengin ekonomik kaynaklara sahip olduklarından potansiyel satın alma güçleri de mevcuttur. Milli güvenlik açısından Türkiye için önemini şöyle açıklayabiliriz; Rusya Federasyonu’nun dan Basra Körfezi’ne, Orta Doğu’ya ve Akdeniz’e uzanan stratejik bir mihver, önce Kafkasların kontrol altına alınmasını gerekli kılar ve buraya dayanarak büyük askeri harekatlara girişilmesini mümkün kılar. Ayrıca Anadolu’yu iki taraflı kuşatacak kesin sonuçlu bir kıskaç harekatının bir kolu Balkanlar üzerinden ve diğer kolu da Kafkaslar’dan geçer. Osmanlı Đmparatorluğu’nun son yüzyılı içersinde Ruslar buna birkaç kez girişmiş fakat 132 istedikleri sonucu alamamışlardır55.Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmasının ardından Türkiye-Rusya kara sınırı da tarihe karışmıştır. Rus askeri güçleri Gürcistan ve Azerbaycan’ın kuzeyine ve Kuzey Kafkasya’ya kaydığı için, arada yaklaşık 200 km.lik bir mesafe bulunmaktadır. Böylece Doğu Anadolu bölgemiz üzerindeki Rus tehdidi önemli ölçüde azalmıştır. Askeri açıdan bakıldığında, Soğuk Savaş döneminde yapılan askeri planlarda ani bir Sovyetler Birliği saldırısı için bu ülkenin sadece bir kaç günlük hazırlık süresine ihtiyaç duyduğu bilinmekteydi. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile egemen devletler olarak ortaya çıkan ve arada tampon bölge oluşturan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan, 400 yıllık Türk-Rus ortak sınırının da ortadan kalkmasına ve dolayısıyla Rusların Türkiye’ye olası bir saldırısı için gerekli hazırlık imkanlarının son derece zorlaşmasına sebep olmuştur. Bu durum Türkiye açısından önemli bir ferahlama sağlamış ve askeri imkan ve kabiliyetlerini, ülkenin içeride ve dışarıda sorunlu olduğu güney ve güneydoğusuna yeterli oranlarda yöneltmesine olanak sağlamıştır56. Orta Asya ve Kafkasya’daki bağımsız devletlerin bağımsızlıklarını sürdürme çabaları, Türkiye’nin güvenliği ve Rus tehdidinin uzakta tutulması açısından son derece önemlidir. Bugün geçerli olmayan Rus askeri tehdidinin yeniden ortaya çıkmaması, Rusya Federasyonu’nun bu bölgelerde hakimiyet kuramamasına bağlıdır. Bölge ülkeleri ile askeri işbirliği anlaşmaları tesis edilmiş, Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmalara dahil edilmeleri ve aynı ittifak çatıları altına girmeleri Türkiye tarafından desteklenmiştir. Gürcistan’ın ve Azerbaycan’ın bağımsızlıklarını pekiştirmeleri ve yeniden Rusya Federasyonu’nun etkisi altına girmemeleri Türkiye’nin güvenliği açısından son derece önemlidir. Gürcistan, geleceğe dönük ümitlerini büyük ölçüde, Orta Asya ve Hazar petrol ve doğal gazının topraklarından geçişinin daha da artıracağı jeopolitik önemine ve elde edeceği transit geçiş gelirlerine başlamış bulunmaktadır. Güney Kafkasya’nın üç bağımsız ülkesinden birisi olan Gürcistan; hem Karadeniz'e, hem 55 56 MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, ss. 268-269. ŞAHĐNOĞLU, Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi…, s.76. 133 Türkiye'ye, hem Rusya'ya ve hem de Azerbaycan ile Ermenistan'a sınırları bulunan bir ülke sıfatıyla Orta Asya ve Avrupa arasında tam anlamı ile bir kapı/köprü özelliği taşımaktadır. Rusya Federasyonu de bu durumun farkında olduğundan, bölgedeki askeri varlığını türlü bahaneler ile sürdürmeye çalışmıştır. BDT vasıtasıyla “Yakın Çevre Doktrini57”ni uygulamaya çalışması, Güney Kafkasya’yı arka bahçesi olarak görmesi, Gürcistan’daki askeri üslerini kapatmamakta direnmesi, Ermenistan ile ilişkilerini çok sıkı tutması ve bu ülkede askeri güç bulundurması bu yaklaşımını açıkça ortaya koymaktadır58. Rusya’nın bu politikalarının temel amacı Güney Kafkasya ve Orta Asya kapılarını Türkiye’ye kapatmak, kendi etkisini ve kontrolünü sürdürmektir. Rusya Federasyonu’nun bu yaklaşımı Türkiye’nin güvenliği için son derece sakıncalıdır. Rusya Federasyonu başlangıçta BDT’ye katılmakta isteksiz olan Gürcistan’da “Abaza, Acara, Ermeni ve Lezgi” gibi etnik sorunları istismar ederek siyasi ve ekonomik baskı uygulamış Gürcistan’ı birliğe katılmaya mahkum etmiştir. Bunun sonucunda Gürcistan 1993 yılı sonunda BDT’ye katılarak Rusya Federasyonu ile askeri işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Rusya Federasyonu, Gürcistan’da yeniden askeri üsler edinmek suretiyle, Türkiye sınırında asker bulundurmanın meşru gerekçesini elde etmiştir. Ermenistan ile zaten doğal müttefik olan Rusya Federasyonu, takiben Azerbaycan üzerindeki baskılarını artırmış, iktidar mücadelelerini kullanarak iktidar değişikliğini sağlamış ve nihayetinde Azerbaycan da BDT’ye katılmıştır. Gürcistan’daki etnik sorunlar ve bunların çözümü meselesi Türkiye açısından da önem arz etmektedir. Gürcistan, Türkiye’nin sınır komşusudur, yanı basında cereyan eden olaylardan etkilenmemesi reel politikte imkansızdır. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı örneğinde olduğu gibi iki ülke arasında enerji taşımacılığına yönelik bir bağ söz 57 58 Kamer Kasım, “Orta Asya ve Kafkasya Enerji Politikaları: Büyük Oyunun Parametreleri”, Panorama, Sayı:5, Haziran 2004, s.34. Cumhuriyet, 19 Ocak 1994. 134 konusudur ve hem bu hattın güvenliği hem de yeni yolların varlığı Gürcistan’ın istikrar ve güvenliğine bağlıdır. Ayrıca Türkiye içerisinde, Ahıska Türkleri, Abhazlar, Osetler ve Gürcüler olmak üzere Gürcistan’ın nüfuz kompozisyonundan unsurlar bulunmaktadır ve bu durum Türkiye’yi ister istemez Gürcistan’daki etnik sorunlara angaje etmektedir. Gürcistan Ermenilerinin ayrılıkçı söylemleri ve Türkiye’nin Ermenilere ilişkin olarak uluslararası alanda yaşadığı sorunlar da bu angajmana dahil edilebilir. Türkiye’nin Kafkasya’da etkili olmak isteyen bölgesel bir güç olduğu bilinmektedir. AB, ABD, Rusya gibi bölgede öne çıkman aktörler gibi Türkiye’nin de amaçları bulunduğundan ve ABD ya da AB gibi Kafkasya’dan uzakta değil Gürcistan’ın sınır komşusu olan Türkiye, Gürcistan üzerinde uygulanan planlardan doğrudan etkilenecektir. Söz konusu aktörlerin bölge üzerindeki amaçlarını iyi görerek kendisi için maksimum çıkarı sağlayacak bir perspektif oluşturmasının böylesi bir dönemde Türkiye’nin çıkarına olacağı değerlendirilmektedir. Ancak Gürcistan, Rus etkisinden çıkıp Batı’ya entegre olmaya çalıştığı bu dönemde en büyük desteği Türkiye’den gördüğü ve bu dönüşümde ihtiyacı bulunduğu için şimdilik bu konuları pek gündeme getirmemektedir. NATO’ya üye olmak istediği bilinen Gürcistan, Türkiye’den bu anlamda bir destek ummaktadır. Türkiye-Gürcistan arasında yaşanan konjonktürel dostluğun bir simgesi iki ülkenin birbirlerine vize uygulamayışlarıdır. Tüm bu gelişmeler ise Türkiye’nin aleyhine olarak yeniden dengelerin değişmesine neden olmuş, Rusya Federasyonu’nun tarihi yayılmacılık emellerinden vazgeçmeyeceğini bir kez daha kanıtlamıştır. 4.4.3. Türkiye-Ermenistan Đlişkileri Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler üzerinde dururken aslında neden ilişkilerin geliştirilemediğini açıklamak gibi bir durumla karşı karşıya da kalınmaktadır. Bu duruma açıklık getirebilmek için ise Türkiye-Ermenistan ilişkilerini bu güne kadar etkileyen, şekil veren ve bundan sonra da ilişkileri 135 etkilemesi muhtemel temel faktörlerin çerçevesi çizilmelidir. Bunlar soykırım iddiaları, Ermeni diasporası, Karabağ sorunu, Ermenistan ve güvenlik sorunu olarak gruplara ayırabiliriz.59 Ermenistan'ın işgal politikasını sürdürmesi ve soykırım iddialarını desteklemekten vazgeçmemesi, Türkiye'nin Erivan ile diplomatik ilişki kurması ve sınırların açılmasında halen en büyük engeli oluşturmaktadır. SSCB'nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesinde kurulan ülkeleri ayrıma gitmeden tanıyan Türkiye, bölgedeki iki ülkeyle kurduğu diplomatik ilişkiyi, Azerbaycan topraklarını işgali nedeniyle Ermenistan ile tesis etmemiştir. Ermenistan'ın Türkiye aleyhine Ermeni soykırım iddialarını desteklemesi ve dış politika önceliği haline getirmesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bir bölümünde hak iddia etmesi, bu doğrultuda Ağrı Dağı'nı devlet sembolü olarak kullanması gibi konular iki ülke arasında normal ilişki kurulmasını daha da güçleştirmiştir. Türkiye, ''iyi komşuluk ilişkileri'' kurulabilmesi için Ermenistan'ın ciddi bir irade göstermesi gerektiğini vurgularken, Erivan bu yönde bir girişim yerine sınırların açılmasını sağlamak amacıyla Türkiye'ye baskı uygulanması için Avrupa Birliği'ni (AB) devreye sokmaya çalışmıştır. Erivan yönetimi, Türkiye'nin AB ile müzakere sürecinde Türk-Ermeni sınırının açılması konusunun mutlaka gündeme geleceğini sıklıkla dile getirmiş. 'Sınırların kapalı olmasından rahatsızlık duyduklarını bildiren Avrupa kurumlarının yetkilileri, Ankara ile yapılan görüşmelerde bu konuyu henüz açıkça dile getirmemiştir. Ancak üyelik müzakerelerinde bu konunun gündeme gelmesinin sürpriz olmayacağı diplomatik kaynaklar tarafından da dile getirilmektedir. 59 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri ve…,s.428 136 Soykırım iddialarıyla ilgili ısrarını sürdüren Erivan, iddiaları BDT bünyesine de taşıyacağını açıklarken, uluslararası platformlarda Ermeni sınırının açılması yönünde Ankara'dan taleplerde bulunulmasıysa konunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır. 4.5. Bir Model Olarak Türkiye’nin Ortaya Çıkışı ve Bölgesel Đşbirlikleri60 Soğuk Savaş, 1947’den itibaren Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin şekillenmesinde kilit önemde olmuştur. Soğuk Savaş hem Türkiye’nin NATO bloğuna katılmasına yol açmış hem de Türkiye’nin kültürü ve siyasal rejiminde daha kesin bir batılılaşma yönlendirmesinin gerçekleşmesi ile sonuçlanmıştır.61 Yeni uluslararası ortam, Türk dış politikası üzerinde önemli sonuçlar doğurmuştur. 1991’de SSCB’nin aniden çöküşü, Türk dış politikasının temeli haline gelmiş Batıyla sağlam ilişkiler kurma ilkesine ilk aşamada ciddi bir darbe indirmiştir.62 Bu ilkenin gözden geçirilmesi temel olarak Türkiye’nin insiyatifi dahilinde dış politika stratejilerinde yapmış olduğu bir değişiklik olmaktan ziyade Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının Türkiye’nin Batı açısından taşıdığı stratejik ve askeri değeri azaltması ve Avrupalıların uzun bir süre bastırdıkları, eskiden kalma Türk karşıtı önyargılarının yüzeye çıkmasının Türkiye’yi zorunlu olarak ittiği bir durumdur. Türkiye’nin bu coğrafyanın liderliğine soyunması aslında Soğuk Savaş sonrasında kaybettiği stratejik önemini yeniden kazanabilme ve böylelikle de ekonomi ve güvenlik alanındaki çıkarlarını koruma gayretiyle de bağlantılıdır.63 Đstikrarsız bir coğrafyanın tam ortasında kalan Türkiye, diğer bir yönden, toprak büyüklüğüne, nüfusuna, konumuna ve Soğuk Savaş döneminde kazandığı 60 61 62 63 Detaylı bilgi için bakınız; Đdris Bal, Turkey’s Relations with the west and turkic Republics: Rise and Fall of the Turkish model, Aldershot; Ashgate, 2000. Kemal Karpat, Türk Dış Politikası; Tanıtıcı Bazı Noktalar, (Der.) Kemal Karpat, Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003, s. 228 KARPAT, Türk Dış Politikası..., s.229 Ziya Öniş, “Turkey and Post-Soviet States: Potencial and Limits of Regional Power Influence”, Middle East Rewiev of International Affairs (Meria), Cilt: 5, Sayı: 2, Yaz 2001, S. 67 137 deneyimlerine bağlı olarak birde bire bölgesel bir güç konumuna yükselme yoluna girmiştir.64 Türk dış politika yapıcıları arasında Türkiye’nin uluslararası alanda oynayabileceği özel bir rol olduğu inancı yeniden ortaya çıkmıştır.65Bu inanç, SSCB’nin dağılma sürecine girdiğinin ilk belirtilerinin ortaya çıktığı tarihlerde ihtiyatlı bir biçimde dile getirilmiş, dış politika stratejilerine yansıtılmamaya çalışılmıştır. Ancak SSCB’nin 1991’de resmen dağılmasıyla Türk dış politikası da hızlı bir değişim içine girmiştir.66 Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede bir taraftan istikrarsızlıkların artması, diğer taraftan da demokratikleşme ve bağımsızlaşma akımlarının güçlenmesi, Türkiye’nin jeopolitik konumuna yeni boyutlar eklemiştir. Bu boyutlardan biri de, Türkiye’nin bölgesinde, laik, demokratik bir rejimi ve piyasa ekonomisini başarıyla uygulayan bir model olarak belirmesidir.67 Batılı bakış açısından Türkiye, kriz içindeki bir bölgede önemli bir istisna teşkil etmektedir. Türkiye, her şeyden önce, Batı tarzı çoğulcu ve demokratik bir sisteme sahiptir. Nitekim Türkiye’nin “Ortadoğu’da, iktidardaki partinin seçimleri kaybetmesine ve seçimi kazanan partinin yumuşak bir biçimde iktidarı devralmasına şahit olunan tek Müslüman ülke” olduğu belirtilmektedir.68 Đkinci olarak Türkiye, AB üyesi olan Yunanistan’ın dışında, bölgesinde gelişmiş bir pazar ekonomisine sahip tek ülkedir. Richard Tapper’in sözleriyle, “Türkiye sadece ekonomileri petrol gelirine dayalı Müslüman ülkelerle karşılaştırıldığında değil, bütün Müslüman ülkeler içinde de en ileri düzeyde sanayileşmiş, teknolojik açıdan en gelişmiş ve 64 65 66 67 68 SANDER, Siyasi Tarih…, s.608 Mehmet Öğütcü, “Religious 'Bias’ In The West Against Islam Turkey as a Bridge in Between”, Dış Politika/Foreign Policy, Sayı: 18, s. 106 FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, (Der.) Ian O. Lesser ve Garham E. Fuller, Balkanlar’dan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000, s. 86 A. Karosmanoğlu, “Türkiye’de Demokrasinin Uluslar arası Koşulları”, Türkiye Modeli ve Türk kökenli Cumhuriyetler ile Eski Sovyet Halkları, Yeni Forum Dergisinin 16-19 Eylül 1991 tarihlerinde düzenlediği Sempozyuma Sunulan Bildiriler, Yeni Forum A.Ş., 1992, s.36 FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası …, s.39 138 ekonomik (ve kültürel) açıdan Avrupa’ya ve AT’na en yakın ülkedir.69” Türkiye’yi diğer Müslüman ülkeler içerisinde ve bölgesinde bir istisna yapan üçüncü özelliği ise, nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasına rağmen Türk devletinin laik bir karaktere sahip oluşurudur. Türkiye, Müslüman ülkeler içerisinde laikliği devletin ana temellerinden biri olarak kabul eden ve bunu daha 1937 yılında anayasasına geçiren tek ülkedir. Bu üç özelliğinden hareketler, Batı Avrupa çevrelerinde sıkça ifade edilen bir görüşe göre, “Türkiye, Müslüman bir ülkenin refah, demokratik ve modern dünyanın gerçek bir üyesi olabileceği önermesinin yaşayan bir örneğidir.70” Ayrıca, Türkiye, nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkenin Avrupa’ya iş birliği ve dostluk çerçevesinden bakabileceğinin de göstergesi sayılmaktadır. Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelişi ile özetlenebilecek hızlı değişime Türkiye hazırlıksız yakalanmıştır. Bu hazırlıksız yakalanış özellikle Türkiye’nin genel olarak bölge hakkında bilgi ve vizyon eksikliği nedeniyle uygun dış politika alternatiflerini zamanında üretememeleri gerçeği ile kendini göstermektedir. Yukarda anlatılan aksaklıklara rağmen Türkiye’nin yeni jeopolitik konumu bağlamında sağlıklı bir tartışma ortamı oluşmaya başlamıştır. Türkiye, 1991 Körfez Krizi sonrası aktif bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Özal, 21. Yüzyılın Türklerin yüzyılı olacağını ifade ederek Türkiye’nin “Yeni Aktivizminin”71 Orta Asya ve Kafkasya boyutunun da olduğunu dile getirmiştir.72 Bu çerçevede Türkiye’nin Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleri için bir model oluşturup oluşturamayacağı entelektüel düzeyde yurt içi ve yurt dışında tartışılmaya başlanmış, siyasi partiler programlarına bu değişimlere bağlı olarak güncellemişler, diğer bir taraftan, ortaya çıkan devletlerle ilk resmi temaslar gerçekleştirilmiştir. 69 70 71 72 Richard Tapper, “Introduction”, Islam In Modern Turkey, Editor: Richard Tapper, IB. Tauris and Co. Ltd., 1991, s. 23 Turkey: Star of Islam, The Economist Survey, 14 Aralık 1991, s. 4. Bir Batılı Diplomatın Aynı Yöndeki Görüşleri için bkn. “A Blow to Secularizm”, Time, 8 Ocak 1996, s. 13 Alan Makovsky, Türkiye’nin Bu Dönem Dış Politikasını Ölçülü Aktif Dış Politika (Measured Activism) terimiyle ifade etmiştir. Dış Politikada ölçülü bir aktiflik güç kullanmada değil; diplomasi alanında insiyatif alma noktasında kendini göstermektedir. MAKOVSKY, “The New Activism In Turkish Foreign Policy”, SAIS Reiview, Kış-Đlkbahar 1999, http://www.washingtoninstitute.org/media/ama,ovsky/alansais.htm, 27 Ekim 2005. 139 Avrupa Devletleri ve özellikle de ABD tarafından desteklenen Mango’ya göre Türkiye’den önce Batı tarafından ortaya atılan73 ”Türk Modeli”74, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan gibi Müslüman olup Türkiye ile etnik ve dilsel bağları bulunan ülkelerin gelişme modelidir. Đslam ile demokrasinin bir arada bulunabileceğinin bir göstergesidir.75 Bu modelin bir ayağı laiklik76 ve demokrasi, diğeri serbest piyasa ekonomisidir. Ancak laiklik özellikle Türkiye’ye ’modellik’ misyonunu yüklemeye çalışan ABD tarafından sadece görünüşte bulunması gerekli bir özellik olarak savunulmuştur. New York Üniversitesi hukuk profesörü olan ve Irak’ta “ Demokrasi” oluşturulması amaçlı hukuk yapısının sağlanması için George W. Bush tarafından görevlendirilen Noah Feldman” Đslam dünyasında ılımlı Đslam’ı gerçekleştirmek isteyen hiç kimseye, zorlayıcı laiklik uygulamasına başvurması tavsiye edilmemeli. Atatürk’ün yaklaşımı tekrarlanamaz ve tekrarlanmamalı” demektedir. 77 Türk Modelin başarısı ise bir taraftan Türkiye-ABD ilişkileriyle; Türkiye-ABD ilişkileri de Türkiye’nin kendi demokrasisini tamamlaması78 ile bağlantılıdır. Türkiye 73 74 75 76 77 78 Andrew Mango, “The Turkish Model”, Middle Eastern Studies, Cilt 29, Sayı: 4, Ekim 1993, s. 726. “Türk Modelinin” ilk kez Türkiye tarafından ileri sürüldüğünü savunanlar da vardır. Ancak Bal’ın ifade ettiği gibi Sovyet sonrası ilk yıllarda bu modelin populer olması Batı’nın bu modeli destek olması sayesindedir. Bkz. BAL, “ Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası için Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der. BAL, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2001, ss. 336-337. Ayrıca Ataöv’ün ifade ettiği gibi Sovyetler Birliği dağılmadan önce bile Doğu Avrupa Ülkeleri için Türkiye Bir Model Olarak Algılanmaktaydı. Bkz. Türkkaya Ataöv, “Turkey’s Expanding Relatıions with The CIS and Eastern Europe”, (Der.) Clament H. Dodd, Turkish Foreign Policy, Huntington, Eothen Press, 1992, s.89 Ahmet Rashid, The Resurgence of Central Asia: Islam or Nationalism?, London, Zed Books, 1994, s.210. Aktaran BAL, “Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Đçin Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der. BAL, “Soğuk Savaş Sonrası…, s. 336 BAL, “The Turkish Model and The Turkic Republics”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt 3, Sayı: 3, Eylül-Kasım 2002, s. 105 Detaylı Bilgi için bkz. MAKOVSKY, “ Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye PolitikasıGelişme ve Sorunlar”, (Der.) Morton Abramowitz, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001, s. 387 Cengiz Çandar, “Nasıl Bir Türk Demokrasisi?”, Dünden Bugüne Tercüman, 16 Mayıs 2003, http://www.tercumangezete.com/authorDetail.aspx?authid=1048886030918&newsDate=1605200 3&authName=Cengiz+%c3%87andar&img=%2fauthors%2f1048886030918%2fimg.jpg ABD-Türkiye ilişkilerinde insan hakları sorunu için bkz. Đhsan D. Dağı, “Đnsan Hakları, Uluslararası Sistem ve Türk Dış Politikası”, (Der.) Đhsan D. Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim, Siyasal Kitapevi, Ankara, 1998, ss. 27-34 140 dünyada en az şeffaf olan ülkelerden biridir.79 Türkiye’nin kendi iç sorunlarını ABD’in istediği doğrultuda nasıl çözeceği, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönünü tayin edebilecek, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönü de ‘Türkiye Modeli’nin bölgede geçerli olup olamayacağını belirleyebilecektir. Türkiye-ABD ilişkileri ise modelin başarısını etkileyen bir diğer süreçtir. Türkiye’ye Avrupa’da sınırlı bir rol öngörülmesi nedeniyle duyulan öfke Türk dış politika yapıcıları ve kamuoyunu eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri, Balkanlar ve Orta Doğu’da alternatif uluslararası faaliyet alanlarına yöneltmiştir.80 Ancak, ironik bir biçimde, Türk modelinin özellikle eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri gözünde çekiciliği daha çok Türkiye’nin Batı bağlantısı ve AB’ye üye olma iddiasından kaynaklanmaktadır. Fakat, Türkiye’nin kendine AB’ye kabul ettiremeden Orta Asya ve Güney Kafkasya devletlerinin Avrupa ile ilişkilerini geliştirme konusunda yetersiz kalacağı görünmektedir.81 Avrupa da ABD gibi Türk Modeli meselesinde çifte standart uygulamaktadır. Türkiye’yi müttefiki olarak görmek istediğinde, laik ve demokratik özelliklerini ön plana çıkartmakta, oysa AB’ye üyelik söz konusu olduğunda, Müslüman ve anti-demokratik unsurları gündeme getirebilmektedir.82 Avrupa Birliği’nin bu çifte standardını bir kenara bırakmasıyla model daha inandırıcı olabilecektir. Modelin başarısı ayrıca yeni Cumhuriyetlerin Türkiye’nin yaklaşımına karşı tavırlarıyla ilişkilidir. Türkiye, Güney Kafkasya’nın ve coğrafi açıdan içinde yer alamasa da Orta Asya’nın lider devleti olma niyetinde olduğunu83 bir ‘Ağabey’lik misyonuna sahip olduğunu vurgulayarak göstermeye çalışmıştır. Başka bir ‘Ağabey’ 79 80 81 82 83 ABRAMOWITZ, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001, s. 29 LESSER, “Köprü mü Engel mi? Soğuk Savaş’ın Ardından Türkiye ve Batı”, Der. LESSER ve FULLER, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları,Đstanbul, 2000, s. 126 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 2, 2. Baskı,,Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 394 “Siyasal Đslam Uzmanı Olivier Roy: Batı Bu Modelle Đşine Geldiği Gibi Oynuyor”, Hürriyet, 02 Mart 2002 Gareth M. Winrow, “Turkey and Central Asia”, (Der.) Roy Allıson ve Lena Jonson, Central Asian Security, The New International Context Broking Institution Press, Washington, 2001, s. 201 141 den (SSCB) bağımsızlığını yeni kazanan bölge devletleri söylemsel düzeyde dahi yeni bir ‘Ağabey’ güdümünde kalmak istememişlerdir. Bölge ülkelerinin dış politika stratejileri Rusya ve Đran’la da siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmekle beraber gelecek bir bölge merkezliliktir. Türkiye’nin bölge ülkeleri için uygun bir model oluşturabileceğinin 1992 yılında ABD tarafından da ileri sürülmesinin ardından bölge ülkeleri liderleri; Türkiye ile özdeşleşmenin Amerikan ruhsatına tabi olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Bu durum bölge ülkeleri liderleri için istenmeyen bir durum değildir. Ancak birçok bölge ülkesi, taahütlerin çok yoğunlaşması halinde diğer seçeneklerinin zora gireceğini düşünmeye başlamışlardır. Sadece Türkiye bağlantısına sadık kalmaktansa tüm seçenekleri açık tutma eğilimlerini ortaya koymuşlardır.84 4.5.1. Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü Türkiye’nin girişim ve öncülüğünde yürütülen çalışmalar sonucu, 25 Haziran 1992 tarihinde Đstanbul’da düzenlenen toplantıda, Karedeniz Ekonomik Đşbirliği Deklarasyonu’nun Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna ve Yunanistan devlet veya hükümet başkanları tarafından imzalanmasıyla Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü kurulmuştur.85 Karadeniz Ekonomik Đşbirliği86 (KEĐ) fikri, 1980’li yılların sonunda Doğu Avrupa ülkeleri ve SSCB’deki değişim sürecinin hızlandığı bir dönemde doğmuştur. Hammadde ve enerji kaynakları yönünde çok zengin olan eski Sovyetler Birliği’nin, savunma ve uzay sanayi gibi alanlara yatırım yapılmış, buna karşılık başta tüketim malları olmak üzere insana yönelik yatırımlar ihmal edilmiştir. Türkiye eski SSCB’nin çok fazla ihtiyaç duyduğu ve Batı ülkelerinde pazarlamada güçlük 84 85 86 FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası …, s. 92 http://www.foreigntrade.gov.tr/DUNYA/ulus/75karadeniz.htm, 14 Aralık 2007. KEĐ ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. www.bsec.gov.tr; http//tr.wikipedia.org/wiki/Black-SeaNasa.jpg 142 çekebileceği gıda ve tüketim mallarına sahip bulunmaktadır. Sanayileşmede önemli ölçüde mesafe kat eden ve yeni açılımlara hazır olan Türkiye yanı başındaki bu hammadde ve enerji kaynaklarına, eski SSCB ise gıda ve tüketim mallarına ihtiyaç duymaktaydı. Bütün bu yeni koşullar Karadeniz Havzası’ndaki diğer ülkeler için de geçerlidir. Üstelik SSCB’de birçok Türk kökenli toplulukların bulunması, ilişkilerin geliştirilmesinde temel etken olabilmektedir. Değinilen tüm bu gelişmeler, Türkiye ile Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında ekonomik işbirliği ve bölgesel bütünleşme girişimi için uygun bir ortam oluşturmuştur. Ticaret, KEĐ sürecinin önde gelen unsurudur. Bölgelerarası ticaretin arttırılması, ticarette engellerin kaldırılması KEĐ’nin öncelikli hedefleri arasındadır. Nitekim KEĐ kuruluş belgesinde bir Serbest Ticaret Bölgesinin kurulması hedefi öngörülmektedir.87Ticaretin yanı sıra, doğrudan dış yatırımlar, teknoloji transferi de üye ülkelerde ekonomik gelişmeyi hızlandıran etkenler olarak KEĐ’nin eylem alanı içinde yer almaktadır.88 Örgüt bünyesinde Ekonomik ve Ticari Gelişme, Turizmde Đşbirliği, Đletişimde Đşbirliği, Çevre Korunması, Tarım ve Tarım Sanayi, Enerji, Elektronik Bilgi Ağı, Bilim ve Teknolojide Đşbirliği, Đstatistiki Bilgi ve Verilerin Değişimi, Sağlık ve Eczacılık, Ulaşım, Acil Durumlar ve Suç Đle Mücadele alanlarında çalışma grupları faaliyetlerini sürdürmektedir.89 KEĐ’nin Türkiye açısından en önemli yönü Türkiye’nin kendi girişimiyle kurulmuş ve AT’nun Aralık 1989’da Türkiye’yi yakın bir gelecekte Türkiye’nin örgüte tam üye olarak almayacağını beyan etmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır. Ancak, Türkiye hem AB’ye hem de üye ülkelere KEĐ’nin AB’ye alternatif bir örgüt 87 88 89 Bu konuda bkz. Karedeniz Ekonomik Đşbirliği Serbest Ticaret Bölgesi Kurulması Konusunda Niyet Deklarasyonu, Đstanbul, 07 Şubat 1997. Bu deklarasyon için bkz. Nurver NUREŞ, “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Konseyi Kuruluşu, Hedefleri, Faaliyetleri Hakkında Bilgiler”, (der.) Alaeddin Yalçınkaya, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayıncılık, Đstanbul, 1998, ss.199-201 http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi10/kei.htm, 14 Aralık 2007 Tanşuğ Bleda, “Kardeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü (KEĐ)”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1, Đlkbahar 2001, s. 497 143 olmadığını vurgulamaya özen göstermiş. Aslında bu girişim, tam tersine eski sosyalist ülkelerin bir bölgesel işbirliği mekanizmasıyla serbest pazar ekonomisinde deneyim kazanmaları için düşünülmüştü. Böylelikle, KEĐ, AB’ye giden yolda bir basamak olacaktı.90 Ayrıca üye ülkelerin ekonomik ve etnik yapılarının, gelişmişlik düzeylerinin, kültürel ve hukuki yapılarının farklılık göstermesi; bölgesel bazı çatışmaların hala çözümlenmemiş olması, göçmen sorunları, örgütün mali imkanlarının sınırlı olması, ortak projeleri finanse edecek kaynak bulunamaması, üye ülkelerin KEĐ nezdinde alınan kararlara fazla itina göstermemesi ve bu anda icrai bir organın bulunmaması, başta AB91 olmak üzere Batı’nın girişime fazla ilgi göstermemesi, bölge içi ticaretin yeterli düzeyde artmamış olması ve bazı ülkelerin önceliği AB üyeliğine vermiş olmaları KEĐ’nin başarısının önündeki diğer engeller olarak görülmektedir.92Bu koşullar altında KEĐ, günümüze kadar, serbest ticaret bölgesi kurulması hedefini gerçekleştirememiştir. Siyasal ve ekonomik bir platform işlevini gören gevşek bir örgütlenme olarak kalmıştır.93 4.5.2. Karadeniz Barış Gücü Türkiye’nin girişimiyle 2001 yılı içinde kurulan94Blackseafor,95 Türkiye’nin Balkanlarda, Kafkaslarda ve Ortadoğu’da insiyatif alıp, bölge ülkelerinin Silahlı 90 91 92 93 94 95 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından…,s.521 AB-KEĐ Đlişkileri de bu yargıyı doğrular niteliktedir. AB-KEĐ Đlişkileri konusunda bkz. Ercan Özer, “The Black Sea Economic Cooperation and the EU”, Perceptions Journal of Intenational Affairs, Cilt:1, Sayı:3, Eylül-Kasım 1996, http://www.mfa.gov.tr/gruba/percept/i3/13-6.htm BLEDA, “Karedeniz Ekonomik Đşbirliği…, ss.499-500 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından… ss.521-522 Ülkemizin Girişimiyle, Karadeniz’e sahildar Ülkeler Arasında Karadeniz Deniz Đşbirliği Görev Grubu, BLACKSEAFOR, Adıyla Bir Deniz Çağrı Gücü Kurulmasına Đlişkin Duyuru, No:63-26 Haziran 200, http://mfa.gov.tr./turkce/grupc/ch/200/haziran/default.htm#bm10 Bu konuda ayrıntılı bir makale için bkz. Hasan Ulusoy, “A New Formation in the Black Sea: Blackefor”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt:6, Sayı:4, Aralık 2001-Şubat 2002. 144 Kuvvetleri ile yakın ilişkiler geliştirerek Türkiye’nin etrafında bir barış kuşağı oluşturma projesinin bir halkasıdır.96 Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna’yı kapsayan97 ve Karadeniz’e sahili olan ülkelerin deniz kuvvetleri arasındaki işbirliğini geliştirmek suretiyle iyi komşuluk ilişkilerinin pekiştirilmesini ve bölgede barış ve istikrarın güçlendirilmesini amaçlayan98 Blackseafor’un şu görevleri vardır. 1) Denizde arama – kurtarma operasyonları. 2) Đnsani yardım operasyonları. 3) Mayın karşı önlemleri. 4) Çevre koruma operasyonları. 5) Đyi niyet ziyaretleri. 6) Taraflarca kararlaştırılan diğer görevler.99 Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelik ticaretin kesintisiz ve güvenlik içinde sürdürülmesi, hem batı ülkeleri hem de bölge devletleri için büyük önem taşımaktadır. Öncelikle bölgede barış ve istikrar gerektiren bu duruma, gerek istikrarın devam ettirilmesi gerekse deniz ulaşım yollarının güvenliğinin sağlanması yönleriyle Blackseafor’un katkıda bulunacağı söylenebilir. Blackseafor’un görev tanımlamasında bulunan “taraflarca kararlaştırılan diğer görevler” arasına, Karadeniz yoluyla ulaşımı sağlanan enerji kaynaklarının emniyetinin alınmasının da gelecekte girebileceğini düşünmek mümkündür.100 96 97 98 99 100 Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı Devir – Teslim Töreni Konuşması, http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/veda.htm ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından…, ss. 522-523 T. C. Dışişleri Bakanlığı Haftalık Olağan Basın Toplantısı, 28 Haziran 2000, Toplantıyı Yapan: Hüseyin Diriöz, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cc/2000/06/28.htm Dışişleri Bakanlığı-Enformasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler-02 Nisan 2001, www.turkey.org/news2001/t020401.htm Aydın Şıhmantepe, Blackseafor, http://www.geocities.com/yildizinternational/yenisite/papers/blackseafor.htm 145 Görev tanımından anlaşılacağı gibi oluşturulacak güç, üçüncü bir tarafa karşı bir birlik niteliği taşımamakta; başka bir deyişle üçüncü bir ülkeyi hedef almamakta, bir ülke veya bir ülkeler grubuna karşı bir askeri birlik niteliği taşımamaktadır. 4.5.3. Güney Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı Türkiye, Güney Kafkasya’da tüm uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümünün, Güney Kafkasya ülkelerinin siyasal istikrar ve ekonomik refahlarına katkıda bulunacağı ve bölgesel işbirliğinin önünü açacağı fikrindedir. Bu doğrultuda, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 16 Ocak 2000 tarihli Tiflis ziyareti sırasında “Güney Kafkasya Đstikrar Paktı’nın hayata geçirilmesini gündeme getirmiştir.101 Demirel’in bu girişimi, Kafkasya’da istikrarın sağlanması için yapılan üç temel girişimden biridir. Diğer girişimlerden biri Rusya’nın insiyatifinde olan, Ermenistan tarafından teklif edilen ve Türkiye, Đran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı kapsayan “Bölgesel Güvenlik ve Đşbirliği Paktı” ve ABD’nin insiyatifinde olan, Azerbaycan tarafından önerilen ve ABD, Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan’ı kapsayan (Đran’ı devre dışı bırakan) “Güney Kafkasya Güvenlik Paktı”dır. Demirel’in girişimi ise kapsam yönünden “Bölgesel Güvenlik ve Đşbirliği Paktı”na benzemekle birlikte AGĐT şemsiyesi içinde olması yönüyle bu pakttan farklılaşmaktadır.102 “Güney Kafkasya için Đstikrar Paktı”, AGĐT çerçevesinde öngörülmesine rağmen, pakta Đran ve Rusya gibi bölge devletlerinin de katılması düşünülmüştür.103 101 102 103 Güney Kafkasya’da Barış, Đstikrar ve Kalkınma, http://byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ANADOLUHABERLER/AHA.htm Armağan E. Kuloğlu, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, Mayıs 2000, s.41 YANAR, Türk Rus Đlişkilerinde Gizli Güç: Kafkasya, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Đstanbul, 2002, s.159 146 Bu temel çerçeve içinde tasarlanan pakta birçok Avrupa devleti, ABD,104 Rusya105 ve bölge ülkeleri özde olumlu yaklaşmışlardır. Kafkasya Çalışma Grubuna göre bu paktın ayakları şunlar olacaktır: Taraflar arasındaki mevcut ihtilafların çözümlenmesi, bir Güney Kafkasya Topluluğu oluşturulması, AGĐT şemsiyesi altında bir bölgesel güvenlik anlaşması yapılması, Rusya-AB-ABD Güney Kanadı” işbirliğinin sağlanması, Karadeniz-Kafkas-Hazar işbirliğini güçlendirmesi, petrol ve doğalgaz gelişiminin optimize edilmesidir.106 Bu cesur amaçlar çerçevesinde adımlar günümüze kadar yeterince atılamamıştır. Pakt söylemi, Türk dış politika yapıcıları son iki yılda adeta unutulmuştur. 4.5.4. Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı (TĐKA) Bakanlar Kurulu’nun 24 Ocak 1992 tarihli kararıyla, 21124 sayı ve 27 Ocak 1992 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnağme ile Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulan TĐKA, 28 Mayıs 1999 tarihinde Başbakanlığa bağlanmıştır. 4668 sayılı Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 12 Mayıs 2001 tarih ve 24400 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. TĐKA ilgili Devlet Bakanlığı’na karşı sorumlu ve tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur.107 TĐKA, Türkiye’nin, özellikle bağımsızlığa kavuşan Türk Cumhuriyetlerine kültür, eğitim, teknoloji ve ekonomi alanlarında108verdiği desteğin organizasyonuyla 104 105 106 107 108 ABD Eski Dışişleri Bakanı Albrigth, “Demirel’in mektubu üzerinde dikkatle çalışıyoruz. Görüşlerimiz arasında büyük paralellik var” demiştir. Bkz. “Diplomatik Bomba”, Hürriyet, 18 Şubat 2000, Dışişleri Bakanlığı-Enfırmasyon Dairesi Başkanlığı, Türk Basınından Haberler, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cb/2000/02/18022000.htm “Putin’den Demirel’e Kafkas Mektubu”, Hürriyet, 24 Şubat 2000, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/02/24/dunya/06dun.htm Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, CEPS Working Document No. 152, http://www.ceps.be/Pubs/2000/wd/stabpactturk/152turk.php http://portal.tika.gov.tr.hakkinda.asp, 2007 Umut Arık, “New Independent States and Turkish Foreign Policy”, International Journal of Turkish Studies, Cilt:6, Sayı:1 ve 2, Kış 1992-1994, s. 35 147 ilgilenmektedir. TĐKA yardım çalışmalarını sosyal, mali ve daha ziyade teknik yardımlar sağlayarak sürdürmektedir. TĐKA’nın yardım çalışmaları içinde eğitim programları, uzman temini ve ekipman yardımları da bulunabilmektedir.109 Türk Cumhuriyetleriyle Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek için büyük umutlarla kurulan TĐKA zaman içinde işlevini yitirmeye başlamıştır. Buna önemli bir örnek TĐKA’nın çıkardığı “Avrasya Etütleri” dergisinin Sonbahar 1999 sayısının ancak 2000 yılının Mayıs ayında yayınlanabilmesidir. Başlangıçta Türk lehçelerinde de yayınlanan bu dergi daha sonra sadece Türkiye Türkçesi ile yayınlanmıştır.110 4.5.5. Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantıları Süleyman Demirel’in 27 Nisan-03 Mayıs 1992 tarihleri arasında çıktığı Türki Cumhuriyetler gezisi sırasında Türki Cumhuriyetler arasında ortak konular ile bölgesel ve uluslararası sorunların devlet ve hükümet başkanları düzeyinde ortak danışma toplantılarında masaya yatırılması kararlaştırılmıştı. Bu toplantılardan ilki de Ekim 1992’de Ankara’da gerçekleştirilmiştir.111 Zirveye Türkiye, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Azerbaycan devlet başkanları katılmıştır. Zirvenin sonucunda yayınlanan Ankara Bildirgesi’nde, cumhuriyetler arasında kültür, eğitim, dil, güvenlik, ekonomi ve hukuk alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi ihtiyacından özel ve genel ifadelerle söz edilmekle yetinilmiştir.112 Bildirgede ne Türk Ortak Pazarı, ne de Türk kalkınma ve Yatırım Bankası’nın kurulması gibi ileri hedefler yer alıyordu. Yeni petrol boru hatları konusunda da Orta Asya devletlerinin açık desteği alınamamıştı. Ayrıca Türki 109 110 111 112 http://portal.tika.gov.tr/Projeler.asp, 2007 Taha Akyol, “Orta Asya?”, Milliyet, 24 Mayıs 2000. Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt:2, 2. Baskı, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 388 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş…, ss. 388-389 148 Cumhuriyetler liderleri de Azerbaycan lideri Elçibey istisnası dışında bir Türk Birliği fikrine karşıydılar. Ankara Bildirgesinde Karabağ çatışması konusunda da hiçbir gönderme bulunulmamıştır.113 Bu durum, Türki Cumhuriyetleri liderlerinin Rusya Federasyonu’nu gücendirmekten çekindiklerinin somut göstergelerinden biridir. Đlerleyen yıllarda Đstanbul, Bişkek, Taşkent ve Astana’da yapılan Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantılarının altıncısı ise Bakü’de yapılmıştır.114 Bu zirvede Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan devlet başkanlarının Rusça konuşmaları115zirvenin adıyla bağdaşmayan bir duruma yol açmıştır. 2001 yılı içinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliğinde Çırağan Sarayında gerçekleştirilen “Türk Dili Konuşan Ülkeler 7. Devlet Başkanları Zirvesi”nde devlet başkanları, uluslararası terörizm, uyuşturucu madde kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, yasadışı göç ve örgütlü suçlarla mücadele edilmesi için aralarındaki işbirliğinin daha da somutlaştırılmasının önemine işaret etmişlerdir.116Zirvenin hemen ardından yaşanan 11 Eylül olayları ise uluslararası terörizme karşı işbirliğini sahiplenen bu yapıyı güçlendirmiştir. Beş yıldır ara verilen zirvelerin sekizincisi Türkiye’nin inisiyatifi ile Antalya’da 17 Kasım 2006 tarihinde düzenlenmiştir. Zirvede altı Türkçe konuşan ülkenin siyasi ve ekonomik durumu gündemi oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliği yaptığı zirveye Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan devlet başkanları düzeyinde davet 113 114 115 116 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş…, s. 389 Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları VI. Zirve Toplantısı Sonunda Düzenlenen Ortak Basın Toplantısında Yaptığı Açıklama, 08 Nisan 2000, http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/TURKHABER/200/14Nisan/T2.htm Yaşar Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları:5, Kafkasya Araştırmaları Dizisi:1, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara,200, s.9 “Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” bitti-Teröre Karşı Türkçe Đşbirliği”, Hürriyet, 27 Nisan 2001, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/04/27/dunya/34dun.htm 149 edilmiştir. Söz konusu cumhuriyetlerden Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan devlet başkanları düzeyinde temsil edilecekken, Özbekistan ve Türkmenistan devlet başkanlarının zirveye katılamayacağını bildirilmiştir. Zirve’de Özbekistan’ı Yasama Meclisi Başkanlığı, Türkmenistan’ı ise Ankara Büyükelçiliği temsil etmiştir. Diğer taraftan bölgeyi kendi açısından jeopolitik açılım alanı olarak gören Rusya Federasyonu, Zirve’ye gözlemci olarak katılmak istediğini bildirmiş ancak bu teklif Ankara tarafından geri çevrilmiştir. Nitekim Türkçe konuşan halkları bir araya getirmeyi amaçlayan zirvede gözlemcilik statüsü bulunmamaktadır. Ancak Moskova’nın bu tutumu, bölgeyi ilgilendiren hiçbir işbirliği platformundan uzak kalmak istemesi şeklinde değerlendirilmiştir. ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin daha ileri seviyelere taşınması ortak menfaatler açısından kaçınılmaz bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle Zirve’den en önemli beklenti somut projeler üzerine yoğunlaşılması ve işbirliğinin kurumsallaştırılması için gerekli altyapının 117 oluşturulmasıdır. 4.5.6.Türkiye’nin Enerji Terminali Olma Arayışları Enerji konusunda Türkiye’nin belli başlı ilgi alanlarından biri, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğal gaz üreticisi ülkelerin sürdürülebilir ekonomik kalkınmaklarına katkıda bulunmak ve böylelikle bağımsızlıklarını pekiştirmek olmuştur. Çünkü bu durumun enerji üreticisi ülkeler ile muhtemel transit ülkeler arasındaki, karşılıklı bağımlılığı arttıracağı ve bölgenin siyasi istikrarına katkıda bulunacağı düşünülmüştür. Böylelikle bölgede istikrar ve refahın yaygınlaşacağı, bu ortamın da Türkiye için yeni ticaret ve yatırım fırsatları yaratacağı savunulmuştur.118 117 118 Gökçen Oğan, Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi Antalya'da Toplanıyor, 16 Kasım 2006, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=1239&kat1=52&kat2=, 22 Mayıs 2008. Türkiye ve Dünya, 2010-2020 – Küresel Bir Aktörün Doğuşu, Dışişleri Bakanlığı Mensuplarınca Hazırlanan Tanıtıcı Kitap, Kasım 1998, http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hh/bolum8.htm 150 Türkiye, boru hatları aracılığıyla bir taraftan kendisi için güvenilir bir enerji arz sistemi kurmaya çalışırken, diğer taraftan bir “enerji terminali ülke olarak” jeopolitik önemini arttırmanın gayreti içine girmiştir.119 Eski Dışişleri Bakanı Đsmail Cem, terminal ülke olmanın Türkiye’nin 21. Yüzyıldaki yeni küresel misyonu olduğunu ifade etmiştir. Türkiye’nin ‘köprü’ işlevini yürütmesi önemliydi. Ancak 21. Yüzyılda Türkiye transit koridor ya da Avrupa ve Asya ticaretini birbirine bağlayan bir köprü olmaktan terminal bir devlet olma yoluna girmektedir. Başka bir deyişle, Türkiye’nin temel işlevi enerji, hammadde ve ürünler Asya’dan Avrupa’ya dağıtmak değil, bu kaynakları daha fazla tüketen, işleyen ve katma değeriyle bu ürünlerin ihracatını yapan bir ülke olmaktır.120 Türkiye’nin ham enerji kaynaklarının işlenmesi ve işlenmiş enerji ürünlerinin üretimi ve ihracatı ile zenginleştirilmelidir. Bölgesel enerji kaynaklarının işletilmesi ortaklıklarına katılım gösterilmelidir.121 Bu koşullar altında, Türkiye ve ABD’nin savunduğu Batı Rotası petrol ve doğal gazın, Rusya ve Đran’ın güzergaha dahil edilmeden Orta Asya, Hazar, Gürcistan ve Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara arzını hedeflemektedir.122 Ancak Türkiye, Rusya Federasyonu ile ilişkilerini bozmadan bu rotayı gerçekleştirme konusunda insiyatif almalıdır. Türkiye’nin enerji politikasında elini güçlendirecek en temel unsur da sahip olduğu alternatif boru hatlarıdır. Türkiye, hazır konumda bulunan ve Irak petrollerini Yumurtalık’a bağlayan Kerkük-Yumurtalık boru hattına sahiptir.123 119 120 121 122 123 Bu konuda bkz. Temel Đskit, “Türkiye: Anew Actor in the Field of Energy Poltics?”, Perceptions Journal of International Affairs, Mart-Mayıs 1996, ss.58-82 Đsmail Cem, “Turkish foreign Policy: Opening New Horizons For Turkey At The Beginning of A New Millenium”, Turkish Policy Quarterly, Cilt:1, Say:1, Đlkbahar 20002, http://www.turkishpolicy.com/articles/cem.htm Can Fuat Gürlesel, “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs 2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918 http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi%2011/pdgb.htm http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi%2011/pdgb.htm 151 4.5.6.1. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi, Azerbaycan’da üretilen ham petrolün boru hattı ile Gürcistan üzerinden Ceyhan’daki bir deniz terminaline, buradan da tankerlerle dünya pazarlarına ulaştırılmasını amaçlamaktadır.124 Türkiye için olduğu kadar, bölge ülkeleri için de son derece büyük önem taşıyan ve 21. Yüzyılın enerji projesi olarak da nitelenen bu projede, on yıllık bir süreç sonrasında imzalanan anlaşmaları takiben başlatılan ilgili çalışmalar Projesi Türkiye kesiminin tamamlanmıştır.125 Bakü-Tiflis-Ceyan Ham Petrol Boru Hattı müteahhitliğini üstlenen BOTAŞ, altı ay içinde temel mühendislik çalışmasını tamamlamış, 19 Haziran 2001’de başlatılan detay mühendislik çalışmasını da da 28 Ağustos 2002 tarihinde sonuçlandırmıştır. BOTAŞ, üçüncü ve son aşama olan arazi temin ve inşaat çalışmalarını, 10 Eylül 2002 tarihinde resmen başlatmıştır.126 Bu aşamaları 18 Eylül 2002’de Bakü’de düzenlenen temel atma töreni ve 20 Eylül 2002 tarihinde Türkiye bölümüne ilişkin inşaat ve satınalma sözleşmeleri imza töreni izlemiştir. 26 Eylül 2002’de Ceyhan’da Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye devlet başkanlarının katılımı ile Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin Türkiye kesimi inşaatının temel atma töreni yapılmıştır.127 Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Türkiye Cumhuriyeti için gelişmeler ve son durum şöledir; 124 125 126 127 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007 Gökhan Bildacı, Türkiye Doğu ve Batı Arasında Bir Enerji Köprüsü, V. Avrasya Zirvesi, Đstanbul, 24 Eylül 2002, Projede ortak yer alan şirketlerin son hisse dağılımı, SOCAR (%45), BP(%25,72), DELTA-HESS (%2,05), ITOCHU (%2,96), ENI (%5), STATOIL (%6,45), UNOCAL (%7,74) ve TPAO (%5,08)’dir. http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm http:/www.botas.gov.tr/sunuslar/Avrasya.html, 2008 152 17 Kasım 2005 tarihinde Gürcistan-Türkiye sınırından Türkiye’ye giriş yapan Azeri petrolü 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan Đhraç Terminaline ulaşmıştır. Bu süre içerisinde hattın petrol ile dolumunun yanı sıra hat üzerinde inşa edilmiş olan 51 adet blok vana istasyonu, 2 adet pig istasyonu ve 4 adet pompa istasyonunda gerekli devreye alma faaliyetleri yürütülmüştür. 4 Haziran 2006 tarihinde, Ceyhan Đhraç Terminali’nden yüklenen ilk petrol tankeri iskeleden ayrılarak, Azeri petrolünün uluslar arası pazarlara taşınmasına başlanmıştır. 13 Temmuz 2006 tarihinde gerçekleştirilen Resmi Açılış Töreni’nde iskeleye yanaşmış olan tanker, Ceyhan'dan yüklemesi yapılan dokuzuncu tanker olmuştur.128 ABD’nin bölgeye ilgisinin sadece petrol ile ilişkili olmadığı düşünüldüğünde ABD’nin bölge politikalarında ciddi değişimlerin ABD’nin Irak’ı işgaline rağmen olamayacağı iddia edilebilir. Çünkü ABD, Orta Asya’daki askeri üslerini desteklemek için de Pakistan-Afganistan hattına ek olarak Türkiye-GürcistanAzerbaycan hattına bir güvenlik koridoru olarak ihtiyaç duymaktadır.129 4.5.6.2. Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Ekim 2000’de başlayan Azerbaycan’dan doğal gaz teminine yönelik müzakereler sonucunda, 12 Mart 2001 tarihinde Azerbaycan doğal gazının Türkiye’ye sevkine ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma ve bu anlaşmaya istinaden aynı tarihte BOTAŞ ve SOCAR arasında Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi imzalanmıştır.130 Anlaşma Hazar Bölgesi kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması yönünde çok önemli bir adım olmuştur. Proje kapsamında imzalanan anlaşmalar, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Parlamentoları’nda, ayrı ayrı onaylanarak yürürlüğe girmiştir. 128 129 130 BOTAŞ, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Proje Direktörlüğü internet sitesi, http://www.btc.com.tr/proje.html, 29 Mayıs 2008. Ayşen Atasir, “ABD’nin Kafkasya Poltikasında Son Gelişmeler ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt:4, Sayı:37, Mayıs 2003, s. 75 http://botas.gov.tr/projeler/etud/azerbaycan.html, 2007 153 Bu projenin gerçekleşmesi ile Hazar Geçişli Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı’nın ilk ayağı tamamlanmış hem de bu sayede BTC’den sonra ülkemizin DoğuBatı Enerji Koridoru’nu tesis etmesi yolunda çok önemli bir aşama daha gerçekleşecektir.131 Tüm bunlara ek olarak enerji darboğazı içindeki Gürcistan da stratejik öneme sahip yeni enerji kaynaklarına bu proje sayesinde kolaylıkla ulaşabilecektir.132 Bu proje ile Azerbaycan gazının Gürcistan üzerinden Türkiye'ye taşınması amaçlanmaktadır. Ekim 2000'de başlayan Azerbaycan'dan doğal gaz teminine yönelik müzakereler sonucunda, 12 Mart 2001 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ile Azerbaycan Başbakan Yardımcısı tarafından Azerbaycan doğal gazının Türkiye'ye sevkine ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma ve bu anlaşmaya istinaden aynı tarihte BOTAŞ ve SOCAR arasında Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi imzalanmıştır. 15 yıl süreli Doğal Gaz Alım Anlaşması, alımların 2 Milyar m³ ile başlamasını ve plato periyotta 6.6 Milyar m³/yıl'a ulaşmasını öngörmektedir. Söz konusu Alım-Satım Kontratı şartları uyarınca, doğal gazın teslim noktası Türkiye/Gürcistan sınırıdır. Hattın Türkiye topraklarında kalan kısmının yapım ve işletme sorumluluğu BOTAŞ'a ait olup, Azerbaycan topraklarından başlayarak Türkiye/Gürcistan sınırına kadar yapılacak kısmın yapım ve işletme sorumluluğu da SOCAR-Azerbaycan'a aittir. Azerbaycan-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin Türkiye kısmı ile ilgili olarak, Azerbaycan'dan alınacak olan doğal gazın Gürcistan-Türkiye sınırından Doğu Anadolu Đletim Hattı'na 225 km.'lik bir hat yapılarak bağlantı noktası olan ErzurumHorasan'a kadar taşınması planlanmaktadır. Projenin Ön Mühendislik çalışmaları tamamlanmış olup, yapım ihalesine çıkılacaktır.133 131 132 133 http://botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007 Necdet Timur, “Geleceğin Enerji Köprüsü Türkiye (4)”, Ulusal Strateji Savunma ve Sivil Havacılık Dergisi, Sayı: 33, Mart 2003, s.117 http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/azerbaycan.asp, 2008 154 4.5.6.3. Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Türkmenistan’da üretilecek doğal gazın Hazar geçişli bir boru hattı ile Türkiye’ye ve ülkemiz üzerinden Avrupa’ya taşınmasını amaçlayan TürkmenistanTürkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin hayata geçirilmesi kapsamındaki ilk önemli anlaşma, 29 Ekim 1998 tarihinde, Türkiye ve Türkmenistan Devlet Başkanları arasında Ankara’da imzalanan anlaşmadır.134 Anlaşma 30 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Kararlaştırılacak bir süre içinde 16 milyar metreküp Türkiye tarafından satın alınmak, kalanı da Avrupa’ya sevk edilmek üzere yılda toplam 30 milyar m3 Türkmen doğalgazının Hazar denizinin altından, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya boru hattı ile taşınması öngörülmektedir.135 29 Ekim 1998 tarihinde imzalanan anlaşmadaki ulusal prosedürlerin yerine getirilmesi yükümlülüklerinin tümü Türkiye tarafından tamamlanmıştır. Türkmenistan tarafında ise, 13 Şubat 1999 tarihinde, Proje’nin General Electric Capital ve Bechtel firmalarından oluşan Pipeline Solutions Group (PSG) liderliğinde bir konsorsiyum tarafından yürütüleceği açıklanmıştır. Ağustos 1999’da, PSG Konsorsiyumu’na Shell şirketleri de katılmıştır. Türkmenistan’ın PSG’ye verdiği Görevlendirme Mektubu’nun geçerlilik süresi 19 Şubat 2000 tarihi itibariyle sona ermiştir. Türkmen tarafının bu yetkilendirme süresini uzatmaması nedeniyle, GE Capital ve Benchtel firmaları, söz konusu Proje’nin gerçekleştirilmesi için oluşturulan PSG Konsorsiyumu’ndan çekilmişlerdir. Bu nedenle, boru hattının özellikle Gürcistan sınırına kadar olan bölümü ile ilgili çalışmalarda herhangi bir gelişme kaydedilmemiş olup, bu konuda faaliyete geçilmesi için Türkmen tarafının alacağı karar beklenmektedir.136 134 135 136 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/hazar.html, 2007 http:/www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/hazar.html, 2007 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/hazar.html 155 Türkmen doğal gazının elverişli bir güzergahtan ve herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın Türkiye'ye ve Avrupa pazarlarına ihracı konusundaki çalışmalar 1991 yılı sonu itibarıyla başlatılmıştır. 1991'den bu yana, iki ülke arasında, Proje'nin gerçekleştirilmesine yönelik Mutabakat Zaptı, Protokol ve Anlaşma olmak üzere çeşitli akitler imzalanmıştır. Türkmenistan'da üretilecek doğal gazın Hazar geçişli bir boru hattı ile Türkiye'ye ve ülkemiz üzerinden Avrupa'ya taşınmasını amaçlayan Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin hayata geçirilmesi kapsamındaki ilk önemli anlaşma, 29 Ekim 1998 tarihinde, Türkiye ve Türkmenistan Devlet Başkanları arasında Ankara'da imzalanan anlaşmadır. Türkmenistan'dan Türkiye'ye 16 BCM/Yıl ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya 14 BCM/Yıl olmak üzere toplam 30 BCM/Yıl Türkmen doğal gazını taşıyacak "HazarGeçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin Đfası ve Türkmenistan'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Doğal Gaz Satışı"na ilişkin olarak imzalanan Anlaşma ile taraflar: 30 Mayıs 1999 tarihine kadar 16 BCM/Yıl'lık AlımSatım Anlaşması, Gaz Boru Hattı Anlaşması'nın imzalanması; boru hattının geçtiği güzergah üzerindeki hükümetlerle ve boru hattı işletmecisi şirketlerle Ev Sahibi Ülke Anlaşmaları'nın hazırlanması hususlarında anlaşmaya varmışlardır. 21 Mayıs 1999 tarihinde, Aşkabat'ta, BOTAŞ ile Türkmenistan Devlet Başkanı nezdinde hidrokarbon kaynaklarının kullanımı konusunda yetkilendirilmiş merci arasında, 16 BCM/Yıl düzeyinde doğal gaz alımına ilişkin "Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması" imzalanmıştır. 30 yıl süreli söz konusu anlaşmaya göre, gaz teslimatların 2002-2004 döneminde başlaması öngörülmüştür. "Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması"na göre, doğal gaz, Türkmenistan'dan Türkiye-Gürcistan sınırında teslim alınacaktır. Ayrıca, doğal gazı taşıyacak ve Türkmenistan'dan başlayarak Gürcistan sınırına ulaşacak boru hattının bu noktaya kadar yaptırılması ve işlettirilmesi sorumluluğu tümüyle Türkmen tarafına aittir. 156 Boru hattının Türkiye topraklarındaki yapım ve işletimi ise Türk tarafına aittir. BOTAŞ, özellikle Đran hattının çapını 40-inç'den 48-inç'e çıkararak ve bununla ilgili anlaşmaları imzalayıp inşaatlarına başlanmasını sağlayarak, Türkiye sınırları içinde inşa edilmesi gereken boru hatları için Mühendislik, Tedarik ve Đnşaat sözleşmelerinin imzalanması yükümlülüğünün büyük bir bölümünü yerine getirmiş bulunmaktadır. 29 Ekim 1998 tarihinde imzalanan Anlaşma'daki ulusal prosedürlerin yerine getirilmesi yükümlülüklerinin tümü Türkiye tarafından tamamlanmıştır. Türkmenistan tarafından, 13 Şubat 1999 tarihinde, Proje'nin General Electric Capital ve Bechtel firmalarından oluşan Pipeline Solutions Group (PSG) liderliğinde bir Konsorsiyum tarafından yürütüleceği açıklanmıştır. Ağustos 1999'da, PSG Konsorsiyumu'na Shell şirketi de iştirak etmiştir. Türkmenistan'ın PSG'ye verdiği Görevlendirme Mektubu'nun (Mandate Letter) geçerlilik süresi 19 Şubat 2000 tarihi itibarıyla sona ermiştir. Türkmen tarafının bu yetkilendirme süresini uzatmaması nedeniyle, GE Capital ve Bechtel firmaları, sözkonusu Proje'nin gerçekleştirilmesi için oluşturulan PSG Konsorsiyumu'ndan çekilmişlerdir. Bu nedenle, boru hattının özellikle Gürcistan sınırına kadar olan bölümü ile ilgili çalışmalarda herhangi bir gelişme kaydedilmemiş olup, bu konuda faaliyete geçilmesi için Türkmen tarafının alacağı karar beklenmektedir.137 4.5.6.4. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın Kafkasya’da Petrol Arama Faaliyetleri TPAO’nun Kazakistan’daki faaliyetleri Kazak-Türk-Munay Ltd. (KTM) tarafından yürütülmektedir. Ortak şirket üretime yönelik faaliyetlerini, Batı Kazakistan’daki Precaspian Baseni’inde yer alan Aktübinsk Bölgeleri’ndeki 2 ruhsatta 2.293 km2’lik alanda sürdürmektedir.138 137 138 http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/hazar.asp, 2008 http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003 ve Aktau 157 TPAO, 2001 sonu itibariyle Azerbaycan’da 4 adet arama, geliştirme ve üretim projesine ortak olmuştur. Bunlar, ACG (Azeri-Çıralı-Güneşli) Projesi (%6,75), Şah Deniz Projesi (%9), Kürdaşı Projesi (%5) ve Alov Projesi (%10)’dir. Ayrıca, TPAO ortaklığı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana Đhra. Hampetrol Boru Hattı Projesi’nde de faaliyetlerini sürdürmektedir.139 4.6. Bölgedeki Güç Mücadelelerinin Türk Dış Politikasına Yansımaları Soğuk Savaş sonrası, Sovyetler Birliği’nin dağılması, birdenbire ortaya çıkan, “azadlığa”, Orta Asya ve Güney Kafkasya halkları hazırlıksız yakalanmışlardır. “Hazırlıksız yakalanış”ta, SSCB’nin Stalin iktidarı döneminde, Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya yönelik olarak geliştirdiği, “milletler politikası”nın, cumhuriyetlerin yanı başlarındaki pazarlarla bile ilişkilerinin yasaklanmasının ve merkeze (Moskova’ya) her konuda bağımlılığın, rolü büyüktür.140 Hazırlıksız yakalanış, Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya yeni istikrarsızlık kaynaklarıyla, eşzamanlı gelmiştir. Tarihsel düzeyde, devrimi pekiştirme adına, Stalin tarafından; Đnguşlar, Çeçenler ve Kırım Tatarları gibi Kafkas halklarının yurtlarından sürülmesinin, toplumsal düzeyde SSCB döneminde yaratılan, Rus kültürel hegemonyosunun dışlayıcılığının, ekonomik düzeyde Marksist ideolojinin öngördüğünün aksine bazı bölgelerin diğer bölgelere oranla daha geri kalmasının, siyasal düzeyde baskıcı bir siyasal örgütlenmenin demokratikleşme yolunda adım atma çabasının milliyetçi duyguları ifade etme olanağı sağlaması ve bu durumun milliyetçi ve dini duygulara romantik bir boyut kazandırmasının etkileriyle, Moskova denetiminin ve komünist ideolojinin bıraktığı boşluğu, zaten tarihsel olarak savaşçı olmaya meyilli, halkların yeniden ürettiği saldırgan milliyetçilik doldurmuş, gelir dağılımı daha da bozulmuş, uluslararası terörizm gelişmiş ve dış müdahalecilik için 139 http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003 YAPICI, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, Otopsi Yayınları, 1.Basım, Đstanbul, Mayıs 2004, s.270. 140 158 uygun bir zemin oluşmuştur.141 Bu durum, Güney Kafkasya’daki doğan jeopolitik boşluğun doldurulması ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrol altına alınması yönündeki küresel rekabet ve güç mücadelesini de beraberinde getirmiştir. Güney Kafkasya üzerindeki güç ve nüfuz mücadelesi ağırlıklı olarak, üç alanda yoğunlaşmıştır. Bunlar; enerji kaynakları, jeopolitik konum, bölgenin kontrolünü ele geçirmektir. Güney Kafkasya’ya karşı Batıdan yönelen yoğun ilgi, bölgenin eski sahibi, Moskova’yı hiç memnun etmemektedir. Rusya Federasyonu, bölgedeki enerjinin kendi şirketlerinin etkinliği altında olmasına ve SSCB döneminde inşa edilen boru hatlarıyla, kendi toprakları üzerinden taşınmasına yönelik politikalarını tüm gücüyle sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak 11 Eylül süreciyle, Avrasya’ya yerleşen ve 1990’lı yıllara nazaran, bölgede daha çok aktif olan Washington, Hazar Havzası enerji içerisindedir. kaynaklarına yönelik pastadan büyük pay almak hesabı 142 Kafkaslara yerleşmek isteyen ABD, Gürcistan’da yönetimde bulunan hükümet tarafından kabul edilmektedir. ABD’nin desteğiyle, “Kadife Devrimi” gerçekleştiren, Michael Şaakaşvili, ülkenin yönetimini eline almıştır. Gürcistan, Güney Kafkasya’da, ABD’nin stratejik ortağı olarak yer almaktadır. Bağımsızlığından bu yana Gürcistan’ın, Abhazya ve Güney Osetya’daki bölgelerinde iç savaş yaşanmıştır. Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın mücadeleleri ise, Rusya tarafından desteklenmiştir. Đkinci Rus-Çeçen savaşının başlarında, Gürcistan binlerce Çeçen mülteciye kapılarını açarak, Pankisi Vadisine yerleştirmiştir. Putin’in yönetime gelmesinden itibaren, Rusya, Azerbaycan’a daha pragmatik yaklaşım sergileyerek, Minsk Grubu görüşmelerinde daha yapıcı bir tutum içerisine girmiş ve ilişkileri geliştirmeyi ön planda tutmuştur. Bütün bu gelişmelerin temelinde; Rusya, denge politikası izleyen Azerbaycan’nın ABD’nin nüfuzu altına girmesini ve burada ABD’nin askeri üsler açmasını önlemek, Dağlık Karabağ sorununda inisiyatifi ABD’ye 141 142 kaptırmamak, Hazar Havzası enerji kaynaklarının kullanımı ve YAPICI, Küresel Süreçte Türk Dış…, s.271. A.Serdar Erdurmaz, “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Yıl:1, Sayı:46, 16 Mayıs 2005, s.18. 159 taşınmasında Azerbaycan ile işbirliğine giderek, enerji kaynaklarının karar merkezinde olma düşüncesi yatmaktadır. Rusya, ABD ve Türkiye’nin bölgedeki varlığına daha az tepki göstermeye başlamıştır. Ancak, Gürcistan’da sürdürmekte olduğu tutum, niyeti konusunda şüphe uyandırmaktadır. Moskova’nın mevcut statükonun devamı ve sorunların çözümü yönünde herhangi bir arzusunun bulunmadığını destekleyen bir politika izlemektedir. Bugün Rusya, Gürcistan’daki Gürcistan’ı azınlıkları çiğneyerek da Ermenistan’a kışkırtarak Gürcistan’ı ulaşmak kendisine istemektedir. bağlamaya zorlamaktadır. Ermenistan’dan sonra Gürcistan’ın, Rusya’nın hakimiyetine girmesi, Rusya için Güney Kafkasya’da bir Türk-Rus mücadelesini şiddetlendireceğini hatta işin içine Đran’ında karışması ile Güney Kafkasyada daha kompleks bir durumun ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir. Özellikle, SSCB’nin bıraktığı alanlarda, stratejik üstünlük sağlamak amacıyla güdülenen, uluslararası sistemin büyük güçleri, jeopolitik varsayımların yeniden gündeme gelmesiyle, Güney Kafkasya bölgesindeki yer alan devletlerin potansiyelleri ve bu potansiyellerin belirlediği pozisyonları dikkate alarak, ulusal ve küresel çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik uygun stratejileri, uygulama yoluna gitmektedir.143 Son dönemde, ortaya çıkan gelişmelere bakıldığında, sürekli olarak değişmelerin yaşandığı, Orta Asya ve Güney Kafkasya bölgeleri özellikle dikkat çekmektedir. Bu bölgelerde, uluslararası ilişkilerin pek çok aktörü, birbirinden farklı çıkarlar etrafında etkinlik kurmaya çalışmaktadır. Bu bölgelerin dinamik yapısı ve jeopolitik önemi, gerek bölge ülkelerinin gerekse de bölge dışı ülkelerin ilgi odağı haline gelmesinde etkili rol oynamaktadır. Hem devletlerin hem de uluslararası/uluslaraşırı örgütlerin bölgeye ilişkin çıkar algılamaları ve bu bağlamda, izledikleri politikalar, bölgede 143 Zeynep Yücel, “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Jeopolitik Konumuna Bir Bakış”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul, Bahar 2004, s.116. 160 dengelerin değişmesine, yeniden denge oluşturma çabalarına, rekabete, çıkarların çatışmasına/uzlaştırılmasına, ittifaklara ve işbirliğine neden olmaktadır.144 Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında, Karadeniz, Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya uzanan coğrafyada, önemli sorunlar ve fırsatlar ile karşı karşıya kaldığı aşikardır. Özellikle, Güney Kafkasya’da, Rusya ile var olan sınırın ortadan kalkması ve Gürcistan, Azerbaycan (Nahçıvan) ve Ermenistan ile komşu durumuna gelinmesi, Türkiye’nin daha hassas bir zeminde politika yapmasını ve daha titiz olmasını gerektirmiştir. Her şeyden önce Türkiye’nin, bu yeni koşullarda muhatap alacağı ülke sayısı artmıştır. Bu ülkelerin hem iç politikalarında hem de kendi aralarında çok ciddi anlaşmazlıkları vardır. Ayrıca RF, eski toprakları olan bu bölgeleri tekrar ele geçirmek, kontrol altına almak veya hiç olmazsa nüfuz alanında tutmak istemektedir. Bu durum, geçen 15 yıl içinde, bölgede zımni bir ittifak sistemi oluşturmuştur. Günümüzde, Güney Kafkasya’da ortaya çıkan yeni şartlar ve giderek şiddetlenen, ABD-Rusya rekabeti nedeniyle, Türkiye’nin bölgedeki çıkarları ciddi biçimde tehlikeye girmektedir. ABD ve Rusya Federasyonu Kafkaslar’da, politika ve stratejilerinin gereği olarak, yeni üsler edinmek ve bölgede kalıcı olmak istemekte, bu da Türkiye’nin güvenliğini etkilemektedir. Bu durumda, Türkiye açısından, en uygun politika, her şeyden önce Güney Kafkasya’nın askeri üslerden arındırılmış, güvenli bir bölge haline getirilmesidir. Bu çerçevede, hem ABD hem de Rusya Federasyonu’nun, Güney Kafkasya’da askeri üsler kurması acilen önlenmelidir. Türkiye açısından, Güney Kafkasya’da en önemli husus, ”güç dengesinin” taraflardan herhangi birinin lehine bozulmaması ve bölgenin mümkün olduğunca silahtan arındırılarak, bir serbest ticaret alanı haline gelmesidir. Böyle bir gelişme, hem Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının emniyetle işlerliği, hem de Dağlık Karabağ sorununun çözümü için elverişli koşullar yaratacaktır. Bağımsızlığını kazanmış eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin tarafsızlığının sağlanması ve sürdürülmesi Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları açısından en makul çözüm olarak görülmektedir. Irak’ta yakın bir gelecekte ciddi bir iç savaşın çıkması durumunda, Türkiye’nin 144 YÜCEL, “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında…, s.116. 161 Kafkaslar bölgesinde de bir çatışma durumu ile karşılaşması, olası senaryolar içinde belki de en tehlikelisi olacaktır. Bu durumda, Türkiye hem iki cephe arasında sıkışacak hem dev çatışmalar yayılarak, tüm Kafkaslar ve hatta Orta Asya’yı içine alacaktır. Bölgedeki mevcut kriz alanları ve buna bağlı Güney Kafkasya’daki istikrarsızlıklar, bölgedeki barışı ve barış gayretlerini zorlaştırmaktadır. Etnik çatışmalar, ekonomik çıkarlar ve rekabet ortamı, Güney Kafkasya’da huzurun sağlanmasını güçleştirmektedir. Rusya Federasyonu, Kafkaslarda, özellikle Kuzey Kafkaslarda etnik çatışmaların çıkmasını önlemek için gerekli tedbirleri alırken, Güney Kafkasya’da etnik çatışmaları körüklemekte, en azından kontrollü tahrikler yapmaktadır. Cumhuriyetlerin içinde ve kendi aralarında sorun çıkması, sonra bu sorunların merkezi yönetim tarafından çözülmesi, cumhuriyetlerin yöneticilerine yetki ve sorumluluk paylaşımına ilişkin yeni önerilerde bulunulması, Moskova ile cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin genel seyrini belirlemektedir. Rusya Federasyonu geçmişte olduğu gibi bu gün de kendisine bağlı etnik gruplara destek vermek suretiyle, bağımsızlık için ayaklanabileceğini düşündüğü toplulukları kontrol altına almaya çalışmaktadır. Transkafkasya’da Dağlık Karabağ konusunun çözümlenememesi en belli başlı sorundur. Gürcistan ve Ermenistan’daki Rus askeri varlığı, risk teşkil etmektedir. Hazar Havzası petrol boru hatları güzergahı bölgeden geçtiği için, rekabet öne çıkmaktadır. Ermenistan’ın yürüttüğü sözde soykırım kampanyası ve PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne verdiği destek, Türkiye’yi ciddi ölçüde rahatsız etmektedir. Türkiye, bölge ile tarihi, sosyo-kültürel, dilsel, dinsel ve soy yakınlığı olan bir ülkedir. Bu nedenle Güney Kafkasya ile ilgilenmek zorundadır. Soğuk Savaş sonrası Türkiye’nin bölgedeki önemi daha da artmış, kilit ülke konumuna gelmiştir. 162 Bölgedeki krizler alanlarına ve çatışma ortamına, tarafsız, dengeli ve istikrarlı ve arabulucu diplomasi ile çözüm bulması, Türkiye’nin başta kendi güvenliği olmak üzere, bölgenin de güvenliği ve geleceği için önem taşımaktadır. Bu bağlamda; Türkiye ülkelerin iç işlerine müdahale etmeyerek, ancak sorunları ülkeleri ortak platformda bir araya getirerek ve işbirliğine ikna ederek başarmak zorundadır. Bunun içinde siyasi, ekonomik desteği gerektiğinde, askeri caydırıcılığını etkin ve yerinde kullanmak zorundadır. Rusya Federasyonu’nun, kendi tabii nüfuz alanında kabul ettiği, BDT ülkelerini kendisine bağımlı halde tutma yönündeki politikası tüm hızıyla sürmektedir. Bu kapsamda Kafkaslar bölgesinde, AKKA tavanlarını değiştirme gayretleri de dahil olmak üzere faaliyetlerine devam etmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin, Yeni Türk Cumhuriyetleriyle ilgili ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkilerinde, Rusya Federasyonu ile kritik bir denge ve gizli bir çekişme söz konusudur. Hazar Denizi üzerindeki ortak çıkarları, Rusya ile Đran’ı aralarındaki stratejik ilişkileri geliştirmeye zorlamaktadır. Ancak Kafkasya’da refaha giden yolun bölgenin istikrarsızlığından değil, işbirliği ve paylaşmadan geçtiği Rusya Federasyonu tarafından giderek daha fazla takdir edilmektedir. Bu bağlamda; Rusya’nın, Transkafkasya’da körüklediği ve desteklediği etnik ayrımcılık silahı, yakın bir gelecekte ABD ve diğer güç merkezleri tarafından, Kuzey Kafkasya başta olmak üzere Rusya Federasyonu’nun diğer bölgelerindeki özerk cumhuriyet ve özerk bölgelerde de kendisine karşı uygulanacaktır. Güney Kafkasya’da yaşanan ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren ve etkileyen, önümüzdeki 15-20 yıllık dönemde de devam etmesi beklenen, güç mücadeleleri, rekabetin ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkacak istikrarsızlığın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir: 1) Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde mevcut ve büyük devletlerin ilgisini çeken doğal zenginlikler, 163 2) SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan devletlerin devam eden ekonomik, sosyal ve politik problemleri, 3) Rusya Federasyonu’nun, bölgedeki askeri varlığını devam ettirme ve Ermenistan’ı silahlandırma gayretleri (Gürcistan’da kapattığı veya asker sayısını azalttığı üs personeli, silah ve teçhizatını Ermenistan’daki üslerine taşıması), 4) Ermenilerin, tüm dünyada, Türkiye aleyhine yürüttüğü lobi faaliyetleri, 5) Azeri-Ermeni anlaşmazlığı ve Dağlık Karabağ sorunu, 6) Gürcistan’da devam eden iç karışıklıklar ve etnik çatışmalar, 7) Bölgedeki etnik grupların ve özerk yönetimlerin bağımsızlık mücadeleleridir. Bu şartlar dahilinde, Güney Kafkasya bölgesinin hassasiyetini koruyacağı, sorunların kısa vadede çözülemeyeceği ve istikrarsız ortamın süreceği değerlendirilmektedir. Görüleceği üzere, Transkafkasya’da çıbanbaşı olan ve Rusya’nın taşeronu konumundaki Ermenistan, istikrarsızlığın esas kaynağıdır. Rusya’nın stratejik ortağı ve onun en sadık müttefiki Ermenistan, ancak TürkiyeAzerbaycan ve Gürcistan yakın işbirliği ile bertaraf edilebilecektir. Bunun içinde bu üç ülkenin yakın koordinasyon ve yardımlaşma içine girerek, kamuoyu önünde Ermenistan’ı yalnızlığa terk etmesi gerekmektedir. Denizlere çıkışı olmayan, jeopolitik ve stratejik önemi bulunmayan, zengin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile enerji kaynaklarına sahip olmayan Ermenistan’ın, en büyük avantajı, Rusya ile başta ABD ve Fransa gibi Batılı ülkelerde yaşayan Ermeni diasporasının desteğini arkasında bulundurmasıdır. Güney Kafkasya’da istikrar bu desteğin azaltılması ve Ermenistan’ın gardının düşürülmesi ile mümkündür. Güney Kafkasya zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen, bölgedeki yetersiz ekonomik altyapı, bölge ülkelerinin ekonomik gelişmelerinin önündeki engel olma vasfını sürdürmektedir. Bölgede genel ekonomik durumun zayıf olması ise, bir çok bölgesel problemin büyümesine neden, çözülmesine ise engel teşkil 164 etmektedir.145 Bu nedenle, ekonomik problemler halledilmeden bölgesel problemlerin çözümlenmesi güç olacaktır. Rusya Federasyonu’nun Ermenistan’a sağladığı örtülü destek sebebiyle günümüze kadar çözümlenemeyen Dağlık Karabağ Sorunu’nda, Ermenistan’ın kendi lehine çözümde diretmesi nedeniyle, önümüzdeki dönemde de olumlu bir sonuç beklenmemektedir. Ermenistan, esasen Dağlık Karabağ’ın topraklarına ilhak edilmesine olanak tanıyan bir siyasi çözümden yanadır. Bu nedenle Dağlık Karabağ’da devletleşme çalışmalarına hız vermiştir. Ayrıca, sözde soykırımı siyasi ekonomik rant haline getiren Ermeni Diasporası, Sözde Soykırım’ın tanınması yönündeki faaliyetlerine ve başta Fransa olmak üzere sözde Ermeni soykırımı bahanesiyle Türkiye’ye baskı yapılmasını temin ederek aleyhte girişimleri ile fiili bir tehdit oluşturma gayretlerine devam etmektedir. Ayrıca Ermenistan Gürcistan’ın Türkiye’ye komşu yörelerindeki Ermeni nüfusunu artırarak bir başka cephe daha açmak peşindedir. Jeostratejik konumundan kaynaklanan ve Rusya Federasyonu tarafından vazgeçilmez kabul edilen siyasi ve askeri önemi Gürcistan’ın en hassas tarafını oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu’nun bu ülkedeki askeri varlığı, azınlıklar üzerindeki büyük etkisinin yanı sıra, bölgesel politikaların uygulanmasında kendisine büyük inisiyatif kazandırmaktadır.146 Türkiye - Gürcistan ilişkilerinin iyi yolda olduğu bu ülkeye ABD ile koordineli olarak ortak yardımların artırılabileceği, Gürcistan’ın Almanya, Rusya ve Ukrayna dahil pek çok ülke ile dengeli ilişkiler geliştirmeye çalıştığı bilinmektedir. Hazar Havzası’nda üretilen petrolün Batı piyasalarına ulaştırılmasında esas hat olma iddiasındaki Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattının son aşaması olan ayrıntılı 145 146 KULOĞLU, ”21’inci Yüzyılın Başlangıcında Türkiye'nin Değişen Đlgi ve Etki Alanları”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı: 10, Ankara, 2001. KANPOLAT-AĞACAN, “Gürcistan'daki Rus Üslerinin Tasfiyesinde Mehter Adımları: Bir Geri, Đki Đleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ağustos 2001 ve KULOĞLU, ”RF'nun Yeni Kafkasya Politikası…, s.44 165 mühendislik çalışmaları devam etmektedir. Rusya Federasyonu; söz konusu hattın emniyetli olmadığı konusunda yatırımcı şirketleri olumsuz yönde etkilemek amacıyla son zamanlarda Gürcistan’ın iç istikrarıyla ilgili belirsiz bir durum yaratmaya çalışmaktadır. Bu yöndeki çabaları, çalışmanın son aşamasına gelmiş olması nedeni ile daha da artabilecektir. Hazar Denizi’nin paylaşımı ve statüsünün belirlenmesi konusunun, gündemden düşmesine rağmen Rusya Federasyonu, deniz yatağının paylaşılması, üstünün ise kıyıdaş ülkeler arasında müşterek kullanılması konusundaki tezinde ısrarlıdır.147 Kıyıdaş ülkelerin egemenlik sahasını kontrol edebilecek deniz kuvvetlerine sahip olmaması, Rusya Federasyonu’nun varisi olduğu SSCB gibi Hazar Denizi’ni kendi iç denizi olarak görmesine neden olmaktadır. Transkafkasya’da yaşanan problemlerin esası, bölge ülkelerinin kendi kendine savunma yeterliliğinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda Ermenistan, kendini Rusya Federasyonu ile yaptığı ikili Askeri Đşbirliği Anlaşmaları ile güvence altına almıştır. Gürcistan’ın güvenlik zafiyeti ise “Türkiye-ABD Kafkas Ortak Çalışma Grubu”nun müşterek çalışmaları ile giderilmeye çalışılmaktadır. Bölgedeki enerji koridorlarının belirlenmesinde tartışmasız güç olmayı hedefleyen Rusya Federasyonu; Türkiye’nin bölgedeki girişimlerini zayıflatmak maksadıyla değişik eksenli ittifakları devreye sokmuştur. Bu konuda özellikle Đran ve Ermenistan ile birlikte Azerbaycan’ı kuşatıcı politikalar üreterek, bu ülkeyi kendisi ile birlikte harekete zorlamaktadır. Buna karşılık Türkiye - Azerbaycan ilişkileri pek çok alanda oldukça iyi durumdadır. Türkiye Rusya, Đran, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Gürcistan gibi ülkelerle de dengeli ilişkiler yürütmektedir. Đran, nükleer silah elde etme gayretlerini başarıya ulaştırması durumunda bölgedeki dengeleri altüst edebilecek bir konuma gelebilecek, bu husus da bölgedeki 147 Elnur Soltan, “Hazar Denizinin Hukuki Statüsü: Çizilmeyen Sınırlar”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 13, Ankara, Mayıs 2001. 166 etken faktörlerin farklı eksenlere kaymasına neden olabilecektir. Đran; Şii orijinli şeriat rejimiyle ülkenin kuzeyinde bulunan Azerileri bugüne kadar kontrolü altında bulundurmasına rağmen, son dönemde gelişen milliyetçilik hareketlerine engel olma konusunda güçlüklerle karşılaşabilecek, bu yöndeki gelişmeleri önlemek amacı ile, askeri ve polisiye tedbirlerle sindirme faaliyetlerinde bulunsa bile, söz konusu hareket artarak devam edebilecektir.148 Özellikle örtülü tahrikler ve tertipleri önlemenin zorluğu dikkate alındığında çevresel coğrafyadaki hemen her huzursuzluğun ve silahlı çatışmanın Türkiye’yi de içine çekebilecek bir yönünün olabileceği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla diyaspora olgusundaki gelişmelerin Türkiye aleyhine bir etken olabileceği göz önünde tutulmak ve tedbiri elden bırakmamak gerekir. Ancak Ahıska Türkleri ile ilgili durum bazı farklılıklar arz etmektedir. Gürcistan Devlet Başkanı E. Şevardnadze’nin Temmuz 1996’da çıkarttığı bir kararname ile Ahıska Türklerinin durumuyla ilgili bir komisyon kurulmuştur. Dönemin Gürcistan Savunma Bakanı Ahıska Türklerinin anavatanlarına dönüşünün “Türkiye’ye Kafkaslar’da Ahıska kartını kullanma fırsatı yaratacağı”nı ifade ederek endişelerini dile getirmiştir. Aynı bakan, yeni problem sahası yaratma yerine, söz konusu grubu Gürcüleştirerek Mesheti bölgesinde Ermeni azınlığa karşı bir denge unsuru olarak kullanma seçeneğinin, Gürcistan’ın çıkarları açısından daha uygun olduğunu savunmuştur.149 Rusya, Ermenistan ve Đran’ın oluşturduğu dikey ittifak eksenine karşın, Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan da yatay ittifak ekseni tesis etmiştir. Türkiye’nin başını çektiği eksenin, ABD tarafından desteklendiği görülmektedir. Bunun en somut göstergesi, 25 Mayıs 2005’de vanası açılarak Ceyhan’a petrol pompalanmasını sağlayan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’dır. Bu bağlamda; Orta Asya, 148 149 Nasip Nasipli,“Đran'ın Azerbaycan Petrolü Politikası”, JeoEkonomi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 2, Đstanbul, Yaz/Sonbahar 1999. Nermin Hacınıdze, “Ahıska Türkleri Tuz Üzerine Bile Ot Bitirir”, Söyleşi, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ankara, Ağustos 2001. 167 Kafkaslar ve Hazar Petrol Havzası ile Karadeniz ve Boğazlar bölgesi jeopolitik anlamda bir bütün olarak düşünülmektedir. 4.7. Sonuç Soğuk Savaş öncesi Türkiye’nin Batı’ya entegre olması, Rusya’ya karşı NATO’nun kuzey kanadı olması durumu Soğuk Savaş sonrası, SSCB’nin yıkılması Türkiye’nin bu konumunu bitirdi. O dönemde Türkiye’nin rolü sorgulanmaya başlandı, bölgesel güç olabilecekti ve Türkiye’nin model ülke olması Batı tarafından da desteklendi. Ancak Türkiye’nin bir yandan kendi gerçeklerini göz önünde bulundurmadan, bir yandan da bölgeyi iyi tanımadan bölgeye yönelik ilk zamanlar geliştirmiş olduğu politikaların kısa süre sonra iflas etmesine yol açtı. Bölge devletleri için Türkiye’nin cazibesi, Batı ile aralarında bağ kurmasıydı, ancak kendisi AB’ye alınmamış olan Türkiye bu bağı nasıl kuracaktı. Nitekim kısa bir süre sonra Türkiye’nin bölgeye yönelik modelliğini destekleyen Batı bu gelişmelerden sonra Türkiye aracı olmadan da bölgeye giriş yapmıştı. 168 BEŞĐNCĐ BÖLÜM 5. SONUÇ Soğuk Savaş’ın bitiminde uluslararası arenada meydana gelen güç boşluğundan ve belirsizlikten ciddi anlamda etkilenen Türkiye, bu gelişmeye hazırlıksız yakalanmış; kararlı ve gerçekçi politikalar izleyemeden çıkarlarını uzun vadede planlayamamıştır. Türkiye’nin izlediği dış politikanın temel özelliklerinden biri “Batıya yönelik olması” idi. Bu durum Türkiye’de birçok kişi tarafından Türkiye’nin dış politikasında bir ikilem yarattığı ve Güney Kafkasya’nın AB seçeneğinin yerine geçeceği düşüncesi olarak algılandı. Ancak öncelikle belirtilmesi gereken “Türkiye’nin Batıya alternatif Kafkasya seçeneği” düşüncesinin yanlış olduğudur. Çünkü Türkiye’nin jeopolitik konumu gereği bu iki yapının birbirinden ayrı iki seçenek gibi algılamasının imkanı yoktur. Đlk başta ortaya çıkan Türk dış politikasının hangi yöne eğilmesi gerektiği tartışmaları da doğu ve batı ayrımına dayandırıldığı için Türkiye’nin dış politikasının yerinde saymasına sebep olmuştur. Çünkü Türkiye’nin hem batı hem de doğu ile ilişkileri olmak zorundadır. Bu sebepten dolayı Türkiye Kafkasya girişiminin AB’nin alternatifi değil tamamlayıcısı olduğunu anlayarak her iki alanda da atılımlar gerçekleştirilmelidir. Türk dış politikasının belirlenmesinde jeopolitik ve güvenlikteki işbirliği ekonomik işbirliği kadar göz önünde tutulmalıdır. Türk dış politikası duygusal değil gerçekçi bir bakış açısıyla oluşturulmalıdır. Bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerine karşı kesin politikalar üretilmeli ve bölgede Türkiye’nin de varlığının hissettirilmesi gerekmektedir. Bir diğer açıdan da bölge ülkelerinde yaşayan Türk kökenli nüfusu Türkiye Cumhuriyeti her fırsatta temsil ederek o bölgeye olan desteğimizi güçlendirmeli ve bölge için cazibe haline gelmelidir. Türkiye’nin Güney Kafkasya politikası, SSCB’nin dağılmasının ardından yeni çıkmış alanlara yönelik uygulamalar olup, Türkiye’yi birçok bakımdan büyük bir açılım imkanı kazandırmıştır. Balkanlar, Ortadoğu ve Đslam dünyasında etkili konumda bulunan Türkiye, bölge devletleri arasında güçlü ve dünyaca kabul edilen 169 bir devlet konumuna gelmiştir. Türk dış politikası açısından bölgenin önemi ortadadır. Türkiye, bu doğrultuda bölge ile ilişkilerini çok daha iyi bir konuma getirmelidir. Đkili ilişkiler dışında bölgesel ilişkilere yönelmeli ve bölgede mevcut olan projelere hız vermelidir ki bölgenin istikrarı ve barışında katkısı olabilsin. Bölgede Azerbaycan ve Gürcistan’la ilişkiler oldukça gelişmiştir ve gelişmektedir. Bu yaklaşımın sürdürülmesi yerinde bir politika olarak görünmektedir. Bölgedeki diğer devlet olan Ermenistan ile de orta ve uzun vadede politik ve ekonomik ilişkilerin gelişmesi de yararlı olacaktır. Böylece Güney Kafkasya politikası Türkiye için bir düzene girmiş olacak, ancak Ermenilerin soykırım iddialarını sürekli ortaya atmaları ve tartışma konusu haline getirmeleri ilişkileri olumsuz etkilemektedir. Soykırım konusu ile ilgili olarak, taraflar mutlaka iyi niyet ve dostça bir tavır takınarak, bundan sonrası için barışçı politikalar belirtmek zorundadır. Tarihi düşmanlığın körüklenmesi ve büyütülmesi iki ülkenin de yararına olmayacaktır. Bölge için Türkiye’nin önemi çok büyüktür. Eğer Türkiye’de yeterli önemi bölgeye verip güvenlik ve siyasi politikaların da akıllı adımlar atarsa bölge Türkiye içinde önemli bir şekle gelecektir. Jeopolitik olarak karmaşıklılar ve sorunların ortasında olan Türkiye açısından kaynayan bir kazan olan Güney Kafkasya’da barışın ve huzurun olması gereken önemli bir bölgedir. Güney Kafkasya bölgesi, önemli sorunların bulunmasına, yeni anlaşmazlıkların çıkma ihtimalinin olmasına, bölgede kısa vadede istikrarın sağlanmasının zor olmasına rağmen son derece önemli bir açılım sağlamıştır. Türkiye, fırsatları ve tehlikeleri bir arada barındıran bu bölgeye yönelik olarak çok ciddi araştırmalar ve değerlendirmeler yapmak, Güney Kafkasya ile ilgili tüm dengeleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Türkiye bölge ile ilişkilerinde, kamuoyunun etkisiyle duygusal ve ani politikalar uygulamaktan kaçınmalı, uzun vadede ve akılcı yaklaşımlar sürdürerek realist bir politikayla kendine yön vermelidir. Bu bölge ekonomik ve politik olarak büyük bir potansiyele sahiptir. Bundan dolayı Türkiye bölge için, bölge de Türkiye için çok önemli bir konumdadır. Güney Kafkasya, komşu olduğumuz önemli bir bölge konumundadır. Güney Kafkasya halklarıyla yakın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bağları bulunan 170 Türkiye için bu komşu bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin sağlanması hayati önem taşımaktadır. 2003 yılı sonunda Gürcistan’da “kadife devrim” ile yaşanan siyasi dönüşüm öncesindeki çalkantılar ve 2004 yılında Acara’da yaşanan gerginlikler, bölgede istikrarın ne denli hassas dengeler üzerine kurulu olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Bağımsızlık sonrası bölge Türkiye ile bir köprü kurmuş ve ilişkilerini aktif duruma getirmiştir. Güney Kafkasya ülkeleriyle, Türkiye arasında büyük bir yakınlaşma başlamış; bu yakınlaşma, zaman zaman dinamizmini kaybetmiş görünse de Türkiye ve bölge ülkeleri arasında müzakere ve ittifaklar devamlılık göstermiştir. Politik ve ekonomik açıdan bu ülkelere destek veren Türkiye ile Türk dünyası arasında Azerbaycan’ında da yer aldığı bu bölge, köprü oluşturmuştur. Bu çerçevede, Türk kimliği ve kültürünün, bölgede, nüfuz alanı genişlemiştir. Yeni hareket sahaları içerisinde Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olmalarıyla ortaya çıkan yeni işbirliği imkanları, Türk dış politikasının yeni dönemdeki açmazlarına karşın kültürel ve psikolojik sebeplerden dolayı Türkiye için çok önemli olmuştur. Bölge Ülkeleri ile Türkiye ilişkilerinin geleceğinde ise Türkiye ilişkilerine yeniden ivme kazandırmalıdır. Bunu da imajını sarsacak şekilde yapmamalı, ülkelerin iç işlerine karışmamalı, ilişkilerin gelişimini teşvik etmeli ve yatırımlarını arttırarak bölge ülkelere yönelik projelerini geliştirmelidir. SSCB’nin dağılmasından sonra bu bölgede oluşan üç bağımsız devlet; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan jeopolitik bakımdan çok önemli bir yerde bulunmaktadır. Türkiye’nin de komşusu olan bu bölge tarihte birçok ortak kültürel, etnik ve dini ortaklıkların temelini oluşturmuştur. Ayrıca ekonomik anlamda bölge güçlü hammadde kaynakları; özellikle petrol ve doğal gaz Türkiye’nin önüne yeni açılımları getirmiştir. Güney Kafkasya ile ilişkiler Türkiye’nin genel politikası ve uzun vadede amaçları için olumlu sonuçlar yaratmakta Türkiye’nin bölgeye olan etkisi ve gücü dünya tarafından kabul görmüştür. 1990 sonrası Türkiye’nin bu bölgelere karşı 171 uyguladığı yakınlaşma politikası ABD ile Türkiye’nin de arasındaki bağı güçlendirmiş ve bu bölgeye karşı ortak tutumlar izlemelerine neden olmuştur. Bölge önemli bir potansiyele sahiptir. Mevcut sorunları olan Güney Kafkasya bu problemleri Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir platformda halletmesi sonrası hem Batılı devletler için hem de Türkiye için çok daha önemli bir fırsat niteliğinde olacaktır. Bölge ile ilgilenen Đran ve Rusya Federasyonu ile de ilişkileri de farklı bir boyut olmuştur. Yeni dünya düzeninde etkin olmaya ve kendine bir yer arayan ve bölgede lider olmayı hedefleyen güçlü bir Türkiye için Transkafkasya büyük olanaklar sunmaktadır. Türkiye’nin, Soğuk Savaş sonrasında, Güney Kafkasya politikasını şekillendiren dinamikleri, bölge ülkeleriyle tarihi, coğrafi, kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar ve dini ve etnik merkezli çatışmalar oluşturmuştur. Bu dinamikleri ise, petro-politik ve jeo-stratejik unsurlar belirlemiş; küresel ve bölgesel aktörlerin güç mücadelesi ve rekabeti ise şekillendirmiştir. Güney Kafkasya, Türkiye’nin, Karadeniz, Hazar Denizi ve Orta Asya bölgesindeki hedeflerinin merkez üssü konumundadır. Güney Kafkasya bölgesindeki istikrar ve refah, Türkiye’nin kendi güvenliği ve istikrarı bakımından özel önem taşımaktadır. Kafkasya, Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan doğal kapısı durumundadır. Türkiye’nin, Kafkasya bölgesindeki halklarla siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bağları vardır. Bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin korunması, Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Güney Kafkasya bölgesi özellikle ekonomik anlamda ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi konum itibariyle önem taşımaktadır. Bu önemin yeterince bilinmemekte ve bu anlamda güçlü bir dış politika uygulanmamaktadır. Ayrıca Türkiye Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüğü konusunda kesin politikalar belirleyememiştir, bu da ilişkilerin ilerlemesini engellemektedir. Türkiye Soğuk Savaş’ın bittiği zaman kadar Batı ile Sovyetler Birliği arasında kalkan görevi görmüş ve askeri anlamda da Sovyetlerin komşusu konumundan dolayı güvenliğini ve tehdidi yakından hissetmiştir. Ne var ki bölge ülkeleri bağımsız olduktan sonra Rusya ile sınır ilişkisi bitmiş ve güvenlik anlamında Sovyet tehdidinden uzaklaşmıştır. Bölge içinde halen çeşitli gerginlikler ve çatışmalar devam etse de ve 172 kriz bölgesi olsa da Türkiye için bir tehdit oluşturmamaktadır. Birçok açıdan dayanışma ve dostlu ön plandadır ve bölge ile ilgili Türkiye’nin güvenlik ve savunma sorunları yoktur. Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye yeni şartlara cevap verebilmek, değişen parametreleri göz önünde tutarak ulusal çıkarını savunabilmek için arayışlara girmiş, bu bağlamda Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Projesi Türkiye tarafından geliştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Güney Kafkasya bölgesindeki devletlere daha aktif politika izlemelidir. Bölgede aktif politika izlerken bölgedeki diğer güçlerle işbirliği geliştirmeli ve bölge sorunlarının çözülmesinde önemli bir rol üstlenmelidir. Soğuk Savaş sonrası, sınır komşusu olduğumuz Güney Kafkasya Devletleri yalnız kalmıştır. Bu bölgeler zengin enerji kaynaklarına sahiptir ve ortak bir kültürün parçasıdır. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti ihmal ettiği bu bölgeye daha ilgili olacaktır. Büyük yatırımlar yapmak amacıyla ilişkilerini kuvvetlendirecek ve alternatif bir dış politika izleyerek bu bölgelere yönelerek daha da güçlenecektir. Türkiye bir de Avrasya’nın enerji potansiyelinin önemini ve bu potansiyelden nasıl faydalanacağını da hesaplamak da geç kalmış bu bölgenin önemini anlayınca da maalesef bölge de Rusya ve diğer devletler varlık göstermeye başlamıştır. Türkiye’nin bu dönemdeki faaliyetleri, Hazar’daki enerji kaynakları ile bu bölgedeki pazarların kontrolü üzerine bir yandan Rusya, öte yandan Đran’la bir güç yarışına dönmüştür. Bu güç yarışında da Türkiye bu bölgede yer alan ülkelerin tarihsel sürekliliğini yeterince algılayamamıştır. Bölgeyi de içine alan Hazar Havzası enerji kaynaklarının çok olması açısından Türkiye ve dünya için yeni bir alternatif olmuş ve dünyanın ilgi odağı haline gelmiştir. Türkiye azalan enerji kaynakları ve artan ihtiyaçları doğrultusunda ve ayrıca Enerji boru hatlarının Türkiye’den geçecek olması ile ekonomik ve politik olarak son derece büyük bir avantaj sağlayacaktır. Güney Kafkasya'nın önümüzdeki dönemde de, büyük güçlerin, artarak devam edecek menfaat çatışmalarına sahne olacak bir konumda bulunması ve bölge ülkelerinin içinde bulundukları güçlükler, Türkiye'nin bu bölgede aktif rol almasını ve gelişmelere öncülük etmesini bir zorunluluk ve sorumluluk hâline getirmektedir. 173 Bu durum, Türkiye'nin bölgeye karşı, proaktif bir dinamizm içerisinde bulunmasını, politika ve strateji üreten, uygulamaları etkileyen bir güç merkezi olmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye, bu bölgelerdeki gelişmeleri proaktif bir yaklaşımla şekillendirmek ve geleceği tahmin etmenin ötesinde, geleceği oluşturacak tarzda politika üretmek zorundadır. Türkiye’nin kültür politikaları bakımından Kafkasya ve Güney Kafkasya önemli bir yer teşkil etmektedir ki bölge ülkeleri ve halkları Türkiye’den çok şey beklemektedir. Özellikle dil ve din konularında Türkiye bölge halkı için etkin ve önemli bir konuma gelmektedir. Türkiye ileride bölge için tekrar ağabeylik sıfatına bürünüp bunu akılcı ve kültürel politikalarla geliştirip birleştirici bir nitelikte bölge ile ilişkilerini sürdürmelidir. Ortak kültür, din ve etnik köken bölge ülkeleri ile aramızda sağlayacağımız ilişkinin temelini oluşturmaktadır. Bölge ülkelerine gelince, kendilerine kültürel anlamda da yakın olan komşu ülkesi Türkiye ile ilişkilerini güçlendirerek batıya yakınlaşma ve daha çok büyüme hedeflerini geliştirmektedirler. Ekonomik boyutuna baktığımızda Türkiye ile bölge ilişkileri çok yoğun olmamakla beraber bölge ülkeleri ticarette Türkiye ile önemli paylaşımlar içine girmektedir buda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Bu bölge ile olan ilişkiler uzun vadede çok olumlu işaretler vermekte ve ilişkilerin daha da gelişeceği umut edilmektedir. Türkiye’nin bölge ile olan ilişkilerinde gelişme olmasına rağmen istenilen düzeyde değildir. Ve Türkiye bölge potansiyelini yeterli derecede kullanamamaktadır. Türkiye bu bölgedeki gelişmeler hazırlıksız yakalanmış ve kısa vadede ciddi politikalar belirleyememiştir. Bu bölgedeki devletlerin biranda bağımsızlıklarını kazanmaları ve Türkiye’den beklenti içine girmeleri, ülkelerin içlerinde farklı politik sorunlar yaşıyor olması, ekonomik açıdan belirsizlik içinde olmaları ve iç hukuk anlamında yetersiz kalmaları Türkiye’nin bu devletlerin beklentilerini kendi potansiyeli doğrultusunda tam olarak destek vermemiş olması ilişkilerde zorluklar yaşatmıştır. Bu zorlular bölge ülkelerine yakınlaşmak isteyen ABD ve Avrupa ülkelerinde kapıyı açmış ve dünyanın ilgisini üzerine çekmiştir. Bu anlamda yalnız kalan Türkiye bölgede değişen yapıların ve batının destekleri sonrasında pasivize olmuş ve istenilen düzeyde yeni politikalar ve ilişkiler 174 oluşturamamıştır. Bölge halen karışıklığını ve istikrarsızlığını korumaktadır. Etnik ve ekonomik sorunlar bölgede politik anlamda zorluklar çıkartmakta ve var olan potansiyelini açığa çıkartmamaktadır. Bu genel çerçeve içerisinde, Türkiye’nin, Güney Kafkasya'ya yönelik, ulusal menfaatleri gereği alması gereken tedbirleri ve uygulaması gereken önerileri şöyle sıralamak mümkündür: ♦ Ermenistan’ın, Dağlık Karabağ’ı işgale devam etmesi, sözde soykırım iddialarından vazgeçmemesi, Ahıska Türklerinin toprağı olan, Ahıska’da yaşayan, Cevahati Ermenilerinin, Gürcistan’a karşı ayrılıkçı hareket etmesi, bu bölgedeki Rus üslerinin, boşaltılmaması yönünde faaliyet göstermeleri ve Ermenistan’ın da, bu ayrılıkçı Ermeni azınlığa, desteğini sürdürmesinin devam ettiğinden, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır kapılarının açılmasına olumlu yaklaşmamak, ♦ Transkafkasya cumhuriyetleriyle, tüm devlet organlarının ayrı ayrı irtibat ve işbirliği kurmaları yerine; özel sektörü, Silahlı Kuvvetler temsilcileri, akademisyenleri, diplomatları ve sanayicileri bir araya getiren ATC (AmerikanTürk Konseyi) gibi oluşumlar ve kurumlarla tek bir merkez üzerinden ikili görüşmeler yapmak, ♦ Türkiye tarafından, öncelikle enerji hatlarının güvenliği dikkate alınarak, bölgesel istikrarın ve devletlerin toprak bütünlüğünün, siyasi tedbirlerle korunması yönünde, siyaset izlemek ve sorunların çözümünde, “ara bulucu” ve “anahtar ülke” olma stratejisini devam ettirmek, ♦ ABD’nin, Boğazlardan Karadeniz’e, oradan da Güney Kafkasya’ya ulaşım bağlamında, Montrö’yü değiştirme yaklaşımlarına, Güney Kafkasya’da gelişen durumları da dikkate alarak, Rusya Federasyonu ile ortak girişimler geliştirilmesi yoluyla, cevap vermek ve böylelikle, ABD’nin, Güney Kafkasya ve Karadeniz’de bağımsız hareket etmesinin önüne geçmek, 175 ♦ Güney Kafkasya ülkelerine, Türkiye için potansiyel tehdit teşkil eden, Rusya Federasyonu ile arasında bir tampon ve "Barış ve Đstikrar Kuşağı" oluşturacak, bir statü kazandırmak ve bu bağlamda; Güney Kafkasya’nın istikrarı için, Türkiye tarafından, daha önce gündeme getirilen, fakat uygulamaya konulamayan, “Güney Kafkasya Đstikrar Paktı”nı hayata geçirmek, ♦ Karadeniz Ekonomik Đşbirliği (KEĐ) Konseyi’nin genişletilerek, etkinliğini arttırmak, ♦ Türkiye’nin doğu güvenliğini tehdit eden, Gürcistan’daki Rus askeri varlığının sona erdirilmesi ve Acaristan ile Cevahati bölgelerindeki, Rus askeri üslerinin boşaltılması yönünde, Gürcistan’ın, uluslararası arenadaki çabalarına destek vermek ve hatta Gürcistan’ı bu konuda teşvik etmek, ♦ ABD’nin, Rusya Federasyonu’nun yerine Transkafkasya ülkelerinde (özellikle Gürcistan başta olmak üzere), askeri üs oluşturma gayretlerini önlemek ve ABD’nin bölgeye yerleşmemesi yönünde bölge ülkeleri üzerinde siyasi baskı oluşturmak, • Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü sağlamasında, Gürcü-Abhaz ve Gürcü-Oset etnik gerginliğine doğrudan müdahil olmamak, bunun yerine Gürcistan’ın içişlerine karışmadan, uzlaştırıcı bir rol oynamak, ♦ Kafkasya üzerinden OATC’lerine bağlantı sağlayacak, Đpek Yolu ve demiryolu projelerini hızlandırarak, hayata geçirmek yönünde siyaset oluşturmak ve mali kaynaklar temin etmek, ♦ Türkiye'nin, uzun vadeli enerji ihtiyacını karşılamak ve Türkiye’nin bir enerji köprüsü ve terminali olmasını garanti edecek şekilde, Hazar Denizi yatakları başta olmak üzere, bölgeden sağlanacak, petrol ve doğal gazın en uygun koşullarda, ve kesintisiz akışını sağlamak, ♦ Güney Kafkasya’daki Türk toplumlarının, Latin alfabesine geçmesi ve Türkiye Türkçesinin konuşulması ve kullanılması yönünde, bu toplumlara maddi ve manevi destek sağlamak, 176 ♦ Güney Kafkasya’daki Türk toplumları ile sosyo-kültürel ilişkiler ve işbirliği kurarak, Türk kimliği ve kültürünün karşılıklı etkileşimini sağlamak, ♦ Güney Kafkasya'da; bağımsız ve Rus askeri varlığının bulunmadığı tek Türk Cumhuriyeti olarak Azerbaycan'ın mevcudiyeti, Türk kimliğini kabul eden toplulukların varlığı, bölgede Türkiye'ye dost ve kardeş ülkelerin uluslar arası sahneye çıkması ve uluslararası platformlarda, "Türk Kimliği"nin ağırlığını hissettirmesi şeklinde kendini gösteren jeopolitik olguyu, jeostratejik bir güç olarak hayata geçirmek, ♦ Rusya Federasyonu ile, güvenlik ve terörle mücadelede, iş birliği mekanizmalarının etkinlikle işletilmesini sağlamak ve Rusya Federasyonu'nun, bölücü terör örgütü PKK/KONGRAGEL ile, Çeçenistan sorunu arasında ilişki kurmasının, özellikle Çeçenistan'daki direnişçilere, Türkiye'nin destek verdiği savlarının, gündeme getirilmesinin önüne geçmek, ♦ Putin’in Türkiye ziyareti ile birlikte, Türkiye- Rusya Federasyonu ilişkilerinde yeni bir beyaz sayfa açılmış olup; yeni dönemde Rusya Federasyonu’nun Kafkasya’da yeniden hakimiyet kurmasını engellemek için, ancak yayılmacı emellerini terk edebildiği takdirde, bölgede ağırlığı olan bir partner olabileceği, mesajını vermek ve uluslararası kuruluşlar ve dünya güç merkezlerinin de, bu konuda desteğini sağlamak, ♦ Bölge ülkelerinin; AB ve NATO gibi siyasi, ekonomik ve askeri kuruluşlara girmelerini teşvik ederek ve destek vererek, tam bağımsızlıklarını kazanma mücadelelerini desteklemek ve uzun vadede, Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının planlandığı şekilde, uygulanmasına engel teşkil eden, Rus askeri varlığını, Transkafkasya’dan kaldırılması yönünde, çaba harcamak, ♦ Gürcistan ile Azerbaycan'ın birbirlerine destek sağlamaları, refah ve iş birliği içinde olmalarını aktif biçimde desteklemek, 177 ♦ Azerbaycan’ın; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan, Türkiye’ye yakınlaştırılması mücadelesine devam edilerek, Đran’ın dinci ve Rusya’nın ekonomik nüfuzu altına girmesine mani olunmalı ve Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında bir köprü haline getirilmeli ve ülkede önem arz eden siyasal ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesi telkin edilerek, bu yapılırken de, "büyük ağabey" etkisi yaratmaktan kaçınmak, ♦ Hazar Denizi’nin statüsünün belirlenmesi hususunda, konunun, uluslararası platformlarda, Azerbaycan lehine çözümlenmesi maksadıyla, Azerbaycan’a gerekli politik desteği sağlamak, ♦ Kökten dinci hareketlerin, Güney Kafkasya ülkelerinin tamamına yayılmasını engellemek maksadıyla, bölge ülkeleri ile müşterek politikalar oluşturularak uygulamaya koymak, ♦ Kuzey Kafkasya’dan gelerek, Türkiye’ye yerleşen ve Türkiye’de de örgütlü olarak yaşayan gruplardan, kurdukları dernekler vasıtasıyla, Kuzey Kafkasya’daki, etnik gruplarla irtibata geçilerek, Türkiye için bölgesel politikaların uygulanmasında etkin birer kart haline getirmek, ♦ Hazar bölgesine yönelik olarak, enerji siyasetinin merkezini, mevcut Bakü-TiflisCeyhan (BTC) petrol boru hattı ve bu hatta paralel Hazar geçişli doğal gaz boru hattı oluşturmakta olduğundan, Kafkaslara yönelik sonraki politikaların geliştirilebilmesi için, zaman önem kazanmakta, bu eksende, doğalgaz boru hattının da, BTC’ye paralel olarak bir an önce hayata geçirilmesi gerekmekte olduğundan, BTC hattının karlılığını ve stratejik etkinliğini artırmak için, Kazak ve Türkmen petrolünün de bu hat üzerinden taşınmasına öncelik vermek, ♦ Bölge ülkelerinin, savunma sanayilerinin, Rusya Federasyonu'na bağımlılığı azaltılarak, orta vadede tamamen kaldırmak, ABD desteği sağlanarak, bu ülke ordularının envanterine, Türkiye'de üretilen ya da Türkiye'nin ortak olduğu savunma sanayi ve silah sistemlerinin girmesi sağlamak, 178 ♦ Gerek Azerbaycan, gerekse Gürcistan Silahlı Kuvvetleri’nin, NATO standartlarına uygun olarak teşkilatlanması sağlanarak, NATO ülkeleri tarafından yapılacak askeri yardımlarla, teçhiz edilmesine yardımcı olmak, ♦ TRT ve bazı özel kanal yayınları Kafkasya ve Orta Asya’da geniş bir alanda izlenebilmekte, ancak Đran ve Rusya tarafından daha yüksek güçlü vericilerle yayın yapılmak suretiyle, Türkçe yayınlar bastırılmakta olduğundan; yayınların bastırılamayacak kadar güçlü olması için, gerekli yatırımları yapmak, ♦ Bölgeye yönelik yayınların, TRT tarafından koordine edilmesini sağlamak, Türk kültürünü ve Türkiye’yi tanıtan, bölge ile olan tarihi bağları tanıtan, yerel kültürlere hitap eden, Türkiye’nin bölge ülkelerine yaptığı yardım faaliyetlerini anlatan, daha cazip programların hazırlanarak, TRT ve bölgeye yayın yapan özel kanallarda yayımlatmak. Yukarıda belirtilen bu faaliyetlerin, Türkiye’nin; Güney Kafkasya’da etkinliğini arttıracağı, gerçekleştirildiğinde, ABD ve Rusya Federasyonu’na karşı denge sağlayacağı, bölge ülkeleri ve toplumları üzerinde siyasi itibarının yükseleceği ve Güney Kafkasya ve OATC’lerine örnek bir model teşkil edeceği, bu ülkeler üzerinde nüfuz sahibi olacağı ve Batı karşısında elinin daha güçlü olacağı önerilmektedir. Tarihin şekillendirilmesinde, edilgen değil etken olmayı hedef alan Türkiye’nin, bundan böyle proaktif bir anlayışla, hareket etmesi gerekmektedir. Türkiye, milli güç unsurlarının dinamiklerini, tekrar yorumlayarak, bu bölgeye yönelik ciddi politikalar üretmek zorundadır. Türkiye’nin tarihi, kültürü, kimliği, kısacası tüm moral değerleri ona bu sorumluluğu yüklemektedir. Başkalarının politikalarının uygulayıcısı ya da seyircisi durumunda kalmamak bunu gerektirmektedir. 179 KAYNAKÇA Kitaplar – Makaleler Achcar, Gilbert. “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”,der: Tarık Ali, Evrenin Efendileri, çev. Yavuz Alogan, Đstanbul, Om yay., 2001. Adamia, Revaz. “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999. Adıbelli, Barış. “Sanghay Đsbirligi Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005. Adıbelli, Barış. “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005. Ağacan, Kamil. “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, der: Đdris Bal, Nobel yay., Ankara, 2004. Ağacan, Kamil. “Gürcistan’a Yönelik Artan Rus Baskıları ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt:1, Sayı: 4, 2004. Ağacan, Kamil. “ Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik Talepleri”, Stratejik Analiz, Cilt I, Sayı: 3, Haziran 2004. Aktükün, Đlker. “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, der: Toktamış Ateş, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit Yay., 2004. Altstadt, Audrey L. “Milli Bilinç Meselesi”, Azerbaycan Kültür Derneği, Ankara, Temmuz-Ağustos 2000. 180 Ambrosio, Thomas. “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001. Andican, Ahat. 21’inci Yüzyılda Đç Asya Sempozyumu, 3 Aralık 1998, Đstanbul. Andican, Ahat. “Sovyet Sonrası Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005. Appathurai, James. “Promoting Regional Security”, NATO Rewiew, Brussels, Aurumn 2001. Arık, Umut. “New Independent States and Turkish Foreign Policy”, International Journal of Turkish Studies, Cilt:6, Sayı:1 ve 2, Kış 1992-1994. Aslanlı, Araz. Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu, Avrasya Dosyası, Đlkbahar 2001 ve Dağlık Karabağ Hayaller ve Gerçekler, Azerbaycan Kültür Derneği No:37, Ankara, 1989. Ataöv, Türkkaya.“Turkey’s Expanding Relatıions with The CIS and Eastern Europe”, Der: Clament H. Dodd, Turkish Foreign Policy, Huntington, Eothen Press, 1992. Ataöv, Türkkaya. “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet Strateji, 04. 01. 2005. Atasir, Ayşen. “ABD’nin Kafkasya Poltikasında Son Gelişmeler ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt:4, Sayı:37, Mayıs 2003. Avşar, B.Zakir. “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Yıl:3, Sayı: 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Ankara, Temmuz-Ağustos 1997. Aydın, Mustafa. Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Đstanbul, Gökkubbe Yay., 2005. 181 Aydın, Mustafa. “Geopolitics of Central Asia and The Caucasus; Contuinity and Change Since The End of The Cold War”, The Turkish Yearbook of International Realations, Sayı: XXXII, 2001, Ankara, 2002. Ayman, Gülden ve ATEŞOĞLU Güney, Nurşin. “Değişen Uluslararası Koşullarda Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Der: Faruk Söylemezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, Đstanbul, 1994. Bal, Đdris. “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 2, Yaz 1996. Bal, Đdris.Turkey’s Relations with the West and Turkic Rebuplics: The Rise and Fell of the Turkısh Model, Aldershot: Ashgate, 2000. Bal, Đdris. “ Türkiye– Ermenistan Đlişkileri ve Ermeni Sorunu ” 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, Editör: Đdris Bal, Ankara: AGAM Yay, 2006. Bal, Đdris. “The Turkish Model and The Turkic Republics”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt 3, Sayı: 3, Eylül-Kasım 2002. Bal, Đdris. “ Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası için Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der: Đdris Bal, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2001. Bedirhan, Yasar. Selçuklular ve Kafkasya, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2000. Bedirhanoglu, Pınar. “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Đstanbul, Bahar 2002. Berzeg, Sefer E. “ Güney Osetya-Kuzey Osetya ve Gürcü Şovenizmi Üzerine Düşünceler”, Kafkas Gerçeği 3, Ocak 1991. Bhatty, Robin ve BRONSON, Rachel. “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000. 182 Bleda, Tanşuğ. “Kardeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü (KEĐ)”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1, Đlkbahar 2001. Brzezinski, Zbigniew. Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertugrul Dikbas ve Ergun Kocabıyık, Đstanbul, Sabah Yayınları, 1998. Büyükakıncı, Erhan. “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, der: Erhan Büyükakıncı, Degişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix Yay., 2004. Cafersoy, Nazim. “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, Stratejik Analiz, Cilt:1, Sayı:8, Aralık 2004. Cohen, Ariel. Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etütleri Dergisi, Đlkbahar 1996. Cömert, Servet. Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, Harp Akademileri Basımevi, Đstanbul, 2001. Cutler, Robert M. “Kafkasya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgeleri”, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đkinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Đstanbul, 27-28 Mayıs 2004 SAREM Yayınları, Ankara, 2004. Çakmak, Haydar. 1989’dan Günümüze Gürcistan, Đstanbul, 1998. Çelikpala, Mithat. ” Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya:Sosyal, Siyasal Yapı ve Etnik Çatışmalar”, Der: Ali Ahmetbeyoğlu, Đstanbul,Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, 2006. Çiloğlu, Barış. “Dünya Petrollerinde Yeni Aktör”, Stratejik Analiz,Cilt:4, Say:37, Mayıs 2003. Çulha Zabcı, Filiz. “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005. 183 Dağı, Đhsan D. “Đnsan Hakları, Uluslararası Sistem ve Türk Dış Politikası”, Der: Đhsan D. Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim, Siyasal Kitapevi, Ankara, 1998. Dedeoğlu, Beril. “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD ilişkilerinin TürkiyeAB ilişkilerine Etkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der: Faruk Sönmezoğlu, 3.Baskı, Der Yayınları, Đstanbul, 2001. Demir, Ali Faik. Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Đstanbul, Bağlam Yay., 2003. Demirağ, Yelda. ” EU Policy towards South Caucasus and Turkey”, Perceptions, Winter 2004-2005. Devlet, Nadir. “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgelerinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đstanbul, 27–28 Mayıs 2004, s.205 Demirağ, Yelda. “Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt 4, sayı 40, Ağustos 2003. Dışişleri Bakanlığı-Enformasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler-02 Nisan 2001, www.turkey.org/news2001/t020401.htm Donaldson, Robert H. ve Nogee, Joseph L. The Foreign Policy of Russia, 2. Baskı., Londra, M. E. Sharpe, 2002. Dugın, Aleksander. Rus Jeopolitiği:Avrasyacı Yaklaşım, Çev.:Vügar Imanov, Küre Yayınları, Đstanbul, 2003. Dumanlı, Cihangir. “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006. 184 Efegül, Ertan ” Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, Avrasya Dosyası, ABD özel sayısı, Cilt:06, Sayı:02, Yaz 2000. Efegül, Ertan. “Türk-Rus Đlişkileri: Bölgesel Đşbirliği veya Stratejik Kazanç”, Der: Đdris Bal, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, 2.Baskı, Nobel Yayıncılık, Ankara, Ocak 2004. Erdurmaz, A.Serdar. “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Yıl:1, Sayı:46, 16 Mayıs 2005. Erhan, Çağrı. “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004. Erhan, Çağrı. “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, der: Refet Yinanç ve Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2002. Fouskas, Vassilis K. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Çev. Ali Çakıroğlu, Đstanbul, Aykırı Yay., 2000. Fromkin, David. A Peace To End All Peace, Avon Boks, New York, 1990. Fukuyama, Francis. “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending Paradigms in International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999. Fuller, Elizabeth. “Georgian Parliament Votes to Abolish Osetian Autonomy”, Report on the USSR, 2 (51), December 1990. Fuller, Elizabeth. “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, Der: Ian O. Lesser ve Garham E. Fuller, Balkanlar’dan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000. Gachechıladze, Revaz. “Making of the New Georgia: Development Factors – Pluses and Minuses”, Caucasian Regional Studies, Volume 3, Issue 1, 1998. 185 Gül Nazmi ve Ekici, Gökçen. “Azerbaycan ve Türkiye ile Bitmeyen Kan Davası Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1, 2001. Gül, Nazmi ve Ekici, Gökçen. ”Ortak Tehdit Algılamaları ve Stratejik Đttifaklığa Doğru Đlerleyen Đran-Ermenistan Đlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt:2, Sayı:22, Şubat 2002. Gültekin, Burcu. “Prospects For Regional Cooperation on NATO’s South Eastern Border Developing a Turkish-Russian Cooperation in South Caucasus”, NATO Manfred Wörner Fellowship Final Report 2004 / 2005. Güngörmüş Kona, Gamze. “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, 2001. Hacınıdze, Nermin. “Ahıska Türkleri Tuz Üzerine Bile Ot Bitirir”, Söyleşi, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ankara, Ağustos 2001. Hacısalihoğlu, Yasar. “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye, Sorunlar, Đlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, 2000. Hatipoğlu, Esra. “After Empire: Georgia-Russia Relations And The Prospects For Stability In The South Caucasus”, 2002. Henze, Paul B. “Kafkasya’da Çatışma Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek Đçin Öngörüler”, Avrasya Etüdleri,Cilt1, Đlkbahar 1994. Heslın, Sheila N. “Key Constraints to Caspian Pipeline Development: Status, Significance and Outlook”, Central Asian Survey, Vol.18, Issue::4, Dec.1999. Hunter, T. Shireen. “Internatıonal and Regional Actors:Their Politics and Impact on The Transcaucasus”, CSIS, Washington D.C., USA, 1994. 186 Hüseynov, Fuad. ” Avrupa Birliği-Türk Cumhuriyetleri Đlişkileri ve Türkiye”Avrasya Etüdleri, Kış 2002, 61’den naklen ES-SNG: Razvitiye Otnoseniy (AB-BDT: Đlişkilerinin Gelişimi) Yevropeyskiy Obzor (Avrupa Yorumu) No: 16, Moskova, 1994. Đlhan, Suat. Türkiye'nin ve Türk Dünyası'nın Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yay., Ankara, 1997. Đlhan, Suat. “Kafkasların Coğrafi Konumu, Jeopolitik, Jeoekonomik, Jeostratejik Özellikleri ve Bölge Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadelesinin Geleceği”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Komutanlığı, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998. Đlhan, Suat. Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Đstanbul, 1999. Đskit, Temel. “Türkiye: Anew Actor in the Field of Energy Poltics?”, Perceptions Journal of International Affairs, Mart-Mayıs 1996. Đşcan, Đsmail Hakkı. “Uluslararası Đlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004. Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınlarından, Đstanbul, 1995. Kalafat, Yaşar. Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları:5, Kafkasya Araştırmaları Dizisi:1, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 2005. Kalafat, Yaşar ve Aslanlı, Araz. “Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri”, Der: Đdris Bal, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, 3. Baskı, Ankara, 2006. Kalkan, Mustafa. Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları, Đzmir, 1995. 187 Kamalov, Đlyas. Putin’in Rusyası, Đstanbul, Kaktüs Yay, 2004. Kanbolat, Hasan ve Ağacan, Kamil. “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kafkasya’ya Artan Đlgisi ve Ekonomik Boyutları”, Sratejik Analiz, Cilt:1,Sayı: 7, Kasım 2000. Kanbolat,Hasan. “Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak Ermenistan”, Stratejik Analiz, Cilt.2, Sayı: 26, 2000. Kanpolat, Hasan ve Ağacan, Kamil. “Gürcistan'daki Rus Üslerinin Tasfiyesinde Mehter Adımları: Bir Geri, Đki Đleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ağustos 2001. Kantarcı, Hakan. Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, ĐstanbuI: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006. Karaosmanoğlu, Ali. “Türkiye’de Demokrasinin Uluslararası Koşulları”, Türkiye Modeli ve Türk kökenli Cumhuriyetler ile Eski Sovyet Halkları, Yeni Forum Dergisinin 16-19 Eylül 1991 tarihlerinde düzenlediği Sempozyuma Sunulan Bildiriler, Yeni Forum A.Ş., 1992. Karpat, Kemal. Türk Dış Politikası; Tanıtıcı Bazı Noktalar, Der: Kemal Karpat, Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003. Karpat, Kemal. “Orta Asya Ülkeleri, Türkiye’ce Đran’ın Dış Politikası”, Der: Kemal Karpat, Kemal. Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003. Karabayram, Fırat. Rusya’nın Güney Kafkasya Siyaseti, Lalezar Yayınevi, Ankara, 2007. Kasım, Kamer. “Orta Asya ve Kafkasya Enerji Politikaları: Büyük Oyunun Parametreleri”, Panorama, Sayı:5, Haziran 2004. Kaşıkçı, Nihat ve Yılmaz, Hasan. Aras’tan Volga’ya Kafkaslar (Ülkeler-ŞehirlerĐz Bırakanlar), Türkar Yayınları, 2000. 188 Kemik, Akif.”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196, Đstanbul, Temmuz 2000. Kılıç Yasın, Gözde. “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005. Kırzıoğlu, M. Fahrettin. Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay., 1998. Kili, Suna. Türk Devrim Tarihi, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 2001. Klare, Michael. “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003. Kongar, Emre. Demokrasi ve Vampirler, Đstanbul, Remzi Kitapevi, 2002. Köni, Hasan. “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası Đlişkiler ve Türkiye”, Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, Ankara, Siyasal, 2003. Kuizo, Taras. “Bağımsız Devletler Topluluğu Đçinde Jeopolitik Çoğulculuk: GUUAM’ın Ortaya Çıkısı”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya,Đstanbul, 2001. Kuloğlu, Armağan E. “Rusya Federasyonu’nun Yeni Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, Mayıs 2000. Kuloğlu, Armağan E. ”21’nci Yüzyılın Başlangıcında Türkiye'nin Değişen Đlgi ve Etki Alanları”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı: 10, Ankara, 2001. Kumkale, Tahir. “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında Türkiye’nin Kafkaslar Politikası ve Türk-Rus Đlişkilerinin Genel Değerlendirmesi”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998. Kürkçüoğlu, Erol. ” Ermenistan’ın Kafkasya’daki Siyasi Rolü”, Avrasya Dosyası, Cilt:3, Sayı:1, Đlkbahar 1996. 189 Laçiner, Sedat. Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004. Lepıngwell, John W.R. “The Russian Military and Security Policy in The Near Board”, Survival, Cilt:36, Sayı:3, Güz 1994. Lesser, Graham. “Köprü mü Engel mi? Soğuk Savaş’ın Ardından Türkiye ve Batı”, Der: Graham Lesser ve Elizabeth Fuller, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000. Lorot, Paskal ve THUAL, François. Geopolitika, Çev. Fuad Hesenoglu, Bakü, 2001. Mackinder, Halford J. “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1993. Makovsky, Alan. “ Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Politikası-Gelişme ve Sorunlar”, Der: Morton Abramowitz, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001. Mango, Andrew. “The Turkish Model”, Middle Eastern Studies, Cilt 29, Sayı: 4, Ekim 1993. Manisalı, Erol. Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2. Baskı., Đstanbul, Derin Yay., 2003. Mangott, Gerhard. “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000. Marquına, Antonio. “ The EU Policies Towards The Caucasus”, The Turkish Year Book of International Relations, Cilt XXIX, 1999. Mayemerova, Aynur. “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005. Mert, Okan. Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, 1.Baskı, Đstanbul, Eylül 2004. 190 NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001. Nasipli, Nasip. “Đran'ın Azerbaycan Petrolü Politikası”, JeoEkonomi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 2, Đstanbul, Yaz/Sonbahar 1999. Nureş, Nurver. “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Konseyi Kuruluşu, Hedefleri, Faaliyetleri Hakkında Bilgiler”, der: Alaeddin Yalçınkaya, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayıncılık, Đstanbul, 1998. Ogan, Sinan ve Ağacan, Kamil. “Güney Kafkasya’da Yeniden Baslayan veya Bitmeyen Soguk Savas”, Stratejik Analiz, Mayıs 2001, Cilt: 2, Sayı 13. Oran, Baskın. Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 2, 2. Baskı, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002. Öğütcü, Mehmet. “Religious 'Bias’ In The West Against Islam Turkey as a Bridge in Between”, Dış Politika/Foreign Policy, Sayı: 18, 2002. Öniş, Ziya. “Turkey and Post-Soviet States: Potencial and Limits of Regional Power Influence”, Middle East Rewiev of International Affairs (Meria), Cilt: 5, Sayı: 2, Yaz 2001. Özen, Suat. “Avrupa Birliği’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, ASAM Yayınları, 2004. Öztürk, Osman Metin. “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Ankara, ASAM, 2001. Pamuk, Mustafa. Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademisi Yay., Đstanbul, 1995. Papsu, Murat. “Abhazya Canlar Ülkesi”, Atlas, Sayı 132, Mart 2004. Pomper, Alain. “Georgia Present Challenges to Bush Adminstration”, The Houston Chronivle, 14 Ocak 2001. 191 Prımakov, Yevgeniy. “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoglu, -, Ring, 2002. Prımakov, Yevgeniy. “The World on the Eve of the 21st Century”, International Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1999, s. 2-5 ve 10-12 Radvanyı, Jean. “La “ Maison Caucasienne”, fondement d’une recomposition regionale?”, Notes et etudes documentaires, No:5040-41, 1996. Rashid, Ahmet. The Resurgence of Central Asia: Islam or Nationalism?, London, Zed Books, 1994. Rehimoğlu, Ali.”Satranç Tahtasından Azerbaycan ve Farsistan”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı: 1, Đlkbahar 2001. Rondalı, Alexander. “Küreselleşmenin Kafkasya’nın Güvenlik Stratejilerine Yansımaları”, Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu, Đstanbul, 29-30 Mayıs 2003, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2003. Roy, Olivier. “Batı Bu Modelle Đşine Geldiği Gibi Oynuyor”, Hürriyet Gazetesi, 02 Mart 2002. Samedbeyli, P.H. ve Kuruçim, A.Y.”Hidropolitik Boyutunda Azerbaycan – Gürcistan – Türkiye Đlişkileri” Orun Yay, Ankara 2002. Sander, Oral. Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, 10. Baskı, Ankara, Đmge Yay., 2002. Sander, Oral. “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”, der: Faruk Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, 2. Baskı., Đstanbul, 2001. Sandıklı, Atilla. “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Stratejisi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004. Saakaşvili’nin Konferans konuşması için bkz. Stratejik Analiz, cilt 5, sayı 50, Haziran 2004. 192 Saray, Mehmet. Ermenistan ve Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Đstanbul Üniversitesi Yayını, 2003. Saydam, Abdullah. Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1997. Öztürk, Osman Metin. Türkiye ve ABD Açısından Đran’a Bakış, Yeni Forum, Aralık 1995. Soltan, Elnur. “Hazar Denizinin Hukuki Statüsü: Çizilmeyen Sınırlar”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 13, Ankara, Mayıs 2001. Sönmez, Can “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Kış 1996. Sönmezoğlu, Faruk (der.) Uluslararası Đlişkiler Sözlüğü, 2.Baskı., Đstanbul, Der, 1996. Şahinoğlu, Coşkun. Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi ve Askeri Doktrinleri Göz Önüne Alındığında Türkiye ve Rusya Federasyonu Arasındaki Mücadele Alanları Neler Olabilir?, Hava Harp Akademisi Komutanlığı (Yayınlanmamış Akademi Tezi), Đstanbul, 2002. Şıhaliyev, Emir, ARĐF. Kafkasya Jeopolitiğinde Rusya, Đran, Türkiye Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, Naturel Yayınları, Ankara, 2004. Sekin, Sefa. ve Tekin, Rahşan. “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz, Sayı: 2, Nisan 2006-Eylül 2006. Tapper, Richard. “Introduction”, Islam In Modern Turkey, Editor: Richard Tapper, IB. Tauris and Co. Ltd., 1991. Taşkıran, Cemalettin. Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, 1995. Tavkul, Ufuk. Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Đstanbul, Ötüken Yayınları., 2002. 193 Tekin, Arslan. Aynaroz Papazı, Đstanbul, 2005. Tellal, Erel. Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005. Tezkan, Yılmaz (haz.).“Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Đstanbul, Ülke, 2001. TĐKA Avrasya Dosyası, Gürcistan Özel Sayısı, Temmuz 98/1, Pan Matbaacılık, Ankara, 1998 Timur, Necdet. “Geleceğin Enerji Köprüsü Türkiye (4)”, Ulusal Strateji Savunma ve Sivil Havacılık Dergisi, Sayı: 33, Mart 2003. Torumtay, Necip. Değişen Stratejilerin Odağında Türkiye, Milliyet yay., Đstanbul, 1996. Töre, Nahit. Avrupa Birliği ve Türk Cumhuriyetleri, Đstanbul Friedrich Ebert Vakfı Yayınları, Đstanbul, 1996. Tsikoridze, Zaza Rusetis. Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti,, No 10, 15 -30 Haziran 2005. Tuncer, Đdil. “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye”, Der.:Gencer Özkan, Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündemindeki Doksanlı Yıllar, Büke Yayınları, Đstanbul, 2000. Ulusoy, Hasan. “A New Formation in the Black Sea: Blackefor”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt:6, Sayı:4, Aralık 2001-Şubat 2002. Uslubaş, Fevzi. “Putin’li Rusya”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:4, Sayı:13, Đstanbul, Şubat 2005. Uzgel, Đlhan. “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, 2005. 194 Uzgel, Đlhan “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003. Wallerstein, Immanuel. Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve Barış Yeldiren, Đstanbul, Aram Yay., 2001. Wallerstein, Immanuel. Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, çev. Tuncay Birkan, Đstanbul, Metis, 2004. Winrow, Gareth M. “Turkey and Central Asia”, Der: Roy Allıson ve Lena Jonson, Central Asian Security, The New International Context Broking Institution Press, Washington, 2001. Veliyev, Đsmayıl. Dünya Susar, Tarih Susmaz, Gençlik Neşriyatı, Bakü, 1994. Yanar, Savaş. Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, IQ Kültür Sanat ve Yayıncılık, Đstanbul, Ağustos 2002. Yapıcı, Utku. Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, Đstanbul, Otopsi Yayınları, 2004. Yapıcı, Merve Đrem. “NATO-Rusya Đlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005. Yavuz, Kemal. “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı: Kafkasya”, Ulusal Strateji, Yıl:2, Sayı:12, Đstanbul, Mayıs-Haziran 2005. Yazıcı, Nevin. Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu(1926-1955), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007. Yıldırım, Mustafa. “Sivil Örümceğin Ağında Büyük Đşgal”, Cumhuriyet Gazetesi, 08. 10. 2005. 195 Yıldız, Yavuz G. “Kafkas Toplumlarının Siyasi ve Ekonomik Yapıları ve Gelişmeleri ile Bunlar Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadeleleri ve Türkiye’nin Đzlemesi Gereken Politikalar”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998. Yıldızoğlu, Ergin. Hegemonyadan Đmparatorluğa, Đstanbul, Everest Yay., 2003. Yücel, Zeynep. “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Jeopolitik Konumuna Bir Bakış”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul, Bahar 2004. Zeybek, Namık Kemal. Türk Olmak, Ocak Yay., Cilt 2, Đstanbul, 1999. ‘Azerbaycan Maddesi’, Ana Britannica, Cilt 4, 2007. Özey, Ramazan. “Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri”, Avrasya Etüdleri, Mart 2000. Compact Disk Recordable (CD-R74), 650 MB, TDK Recording Media Europe S.A., Luxemburg “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5, 2000. Gazeteler Akyol, Taha. “Orta Asya?”, Milliyet Gazetesi, 24 Mayıs 2000. Gürcistan dönem Parlamento Başkanı Zurab Jvanya’nın Türkiye Ziyareti, Dilis Gazeti, 26 Mayıs 1998. Taha Akyol, “Orta Asya?”, Milliyet, 24 Mayıs 2000. 196 Le Monde, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces” 11 april 1991. Harp Akademileri Komutanlığı, Dış Basın Bülteni, Temmuz 2001, s.35. Sakartvelos Respublika, 26 Ağustos 1998. Tyler, P. F. “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New York Times, 08.2001. Veret, Daniel. “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces massivement porur l’independance”, Le Monde, 3 avril 1991. Zaza Tsikoridze, Rusetis, Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti, 15 -30 Haziran 2005, No 10, ss. 40-41. Đnternet Kaynakları Ardzınba, Vladislav. “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”, http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/bukaf_abhazya_abhvegurchukilis.html, internetten indiriliş tarihi:20. 02.2006. Bildacı, Gökhan. Türkiye Doğu ve Batı Arasında Bir Enerji Köprüsü, V. Avrasya Zirvesi, Đstanbul, 24 Eylül 2002. http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2007. Blackseafor, Adıyla Bir Deniz Çağrı Gücü Kurulmasına Đlişkin Duyuru, No:63-26 Haziran 2000, http://mfa.gov.tr./turkce/grupc/ch/200/haziran/default.htm#bm10 197 Cem, Đsmail. “Turkish foreign Policy: Opening New Horizons For Turkey At The Beginning of A New Millenium”, Turkish Policy Quarterly, Cilt:1, Say:1, Đlkbahar 2002, http://www.turkishpolicy.com/articles/cem.htm, 2007. Centre for European Policy Studies (CEPS), “Kafkasya Đçin Bir Đstikrar Paktı”, CEPS Working Document No. 152, Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, EK A: KAFKAS Ekonomilerinin Geçmişleri, s.58, http://www.ccps.be Cohen, Ariel. “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”, 24 Haziran 1997, http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm, 01. 02. 2005. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları VI. Zirve Toplantısı Sonunda Düzenlenen Ortak Basın Toplantısında Yaptığı Açıklama, 08 Nisan 2000, http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/TURKHABER/200/14Nisan/T2.htm Çandar, Cengiz. “Nasıl Bir Türk Demokrasisi?”, Dünden Bugüne Tercüman, 16 Mayıs 2003, http://www.tercumangezete.com/authorDetail.aspx?authid=1048886030918&n ewsDate=16052003&authName=Cengiz+%c3%87andar&img=%2fauthors%2f 1048886030918%2fimg.jpg, 2005. Darchiashvili, David. “Georgia Courts NATO, Strives for Defense Overhoul”, http:/www.euasianet.org/, 26 Temmuz 2000. Gürlesel, Can Fuat “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs 2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918 Jones, Elizabeth. “U.S. Foreign Assistance Programs”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm, 05. 10. 2005. 198 Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, CEPS Working Document No. 152, http://www.ceps.be/Pubs/2000/wd/stabpactturk/152turk.php Kanbolat, Hasan. Kosova, Güney Kafkasya’ya Yansımaya Başladı, 10 Mart 2008, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?kat1=4&ID=2042, 16 Mart 2008. Lobjakas, Ahto. “EU: European Commission Unveils Details of New Neighbourhood Strategy”; http://www.rferl.org/featurearticleprint/2004/05/077d3a66-3883-4119-972ecc470a9f, 17/02/2005. Makovsky, Alan. “The New Activism In Turkish Foreign Policy”, SAIS Reiview, Kış-Đlkbahar 1999. http://www.washingtoninstitute.org/media/ama,ovsky/alansais.htm, 27 Ekim 2005. NATO Rewiew, Đlbahar 2003, http//www.nato.int/docu/rewiew/2003/issue1/turkish/art3.html, 2007 Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı Devir – Teslim Töreni Konuşması, http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/veda.htm Özer, Ercan. “The Black Sea Economic Cooperation and the EU”, Perceptions Journal of Intenational Affairs, Cilt:1, Sayı:3, Eylül-Kasım 1996, http://www.mfa.gov.tr/gruba/percept/i3/13-6.htm, 2007. Öztürk, Osman Metin. “ Türkiye-AB Đlişkilerinde Ermeni Đddiaların Yer Verilmesinin Anlamı”, http://www.habusulu.com, indirilme tarihi, 27. 10. 2005. Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, http://www.fas.org/man/docs, 21. 03. 2006 Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts, 199 http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html, 21. 03. 2006 Sayımer, Asu. ”Peki, Avrupalılar Türkiye’yi Avrupalı Görüyor Mu?,Ya Đçindesindir Ya Dışında”, http://www.haberbilgi.com/haber/avrupa/ntm-0012/disinda.html, internetten indiriliş tarihi: 12. 01. 2004. Silk Road Strategy Act of 1999, http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html, (11. 02. 2005). Şıhmantepe, Aydın.Blackseafor, http://www.geocities.com/yildizinternational/yenisite/papers/blackseafor.htm, 2006. T. C. Dışişleri Bakanlığı Haftalık Olağan Basın Toplantısı, 28 Haziran 2000, Toplantıyı Yapan: Hüseyin Diriöz, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cc/2000/06/28.htm The National Security Strategy of the United States of America September 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004 The National Security Strategy of the United States of America September 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004 Türkiye ve Dünya, 2010-2020 – Küresel Bir Aktörün Doğuşu, Dışişleri Bakanlığı Mensuplarınca Hazırlanan Tanıtıcı Kitap, Kasım 1998, http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hh/bolum8.htm “Diplomatik Bomba”, Hürriyet, 18 Şubat 2000, Dışişleri Bakanlığı-Enfırmasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cb/2000/02/18022000.htm http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/: Dış Đşleri Bakanlığı Bilgi Notları, Ankara 2002. http://foreigntrade.gov.tr./pazaragiris/ulkeler/gur/gur-rap-dig-yi2.doc,2003 200 http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, (23.11.2005) http:www.armeniaforeignministry.com/htms/doi.html, 10.04.2004 ve http:www.president.am/eng/?folder=lib&sub=constitution&chapter=1,10.04.2004 http:/www.botas.gov.tr/sunuslar/Avrasya.html http:/www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/hazar.html, 2007 http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003 http://www.abhazya.org/duyuru2.htm, internetten indiriliş tarihi: 15. 02.2006 http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373, internetten indiriliş tarihi: 02.03.2006 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, internetten indiriliş tarihi: 10. 02. 2006. https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, internetten indiriliş tarihi 02. 02. 2007 “Putin’den Demirel’e Kafkas Mektubu”, Hürriyet, 24 Şubat 2000, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/02/24/dunya/06dun.htm “Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” bitti-Teröre Karşı Türkçe Đşbirliği”, Hürriyet, 27 Nisan 2001, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/04/27/dunya/34dun.htm “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Azerbaijan”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm, 30. 09. 2005. “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs 2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007 201 “A Secure Europe in a Better World-European Security Strategy”, Brussels, 12 December 2003, http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf “Putin, Kıbrıs Örnegini Sevdi”, http://www.rusya.ru/tur/index/.news?id=1212, 26 Ekim 2006. “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Georgia”, http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm,(30. 09. 2005) “Background Note: Armenia”, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm,(05. 10. 2005). A National Security Strategy for a New Century May 1997, http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm, 01. 02. 2005