T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE RUSYA FEDERASYONU’NUN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKALARI (1991-2005) Yüksek Lisans Tezi Burçin Canar Ankara-2006 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE RUSYA FEDERASYONU’NUN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKALARI (1991-2005) Yüksek Lisans Tezi Burçin Canar Tez Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Aydın Ankara-2006 İÇİNDEKİLER GİRİŞ.........................................................................................................................1 I. SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SİSTEM VE GÜNEY KAFKASYA ALT SİSTEMİ......................................................................................5 A. Uluslararası Sistemde Değişiklikler, ABD ve RF..........................................5 B. Bölgesel Sorunlar ve Güney Kafkasya Devletleri........................................18 1. Bölgesel Çatışmalar..........................................................................18 A. Dağlık Karabağ..............................................................................19 B. Güney Osetya ve Abhazya.............................................................26 2. Enerji Sorunu.......................................................................................32 A. Hazar’ın Statüsü.............................................................................33 B. Boru Hatları...................................................................................37 II. ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI.................................................43 A. Bölgenin ABD İçin Önemi.............................................................................43 B. ABD’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu..........................................56 C. ABD’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu..................................................59 III. RF’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI...................................................62 A.Bölgenin RF İçin Önemi.................................................................................62 B. RF’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu...............................................72 C. RF’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu......................................................81 SONUÇ......................................................................................................................85 KAYNAKÇA............................................................................................................89 ÖZET.......................................................................................................................102 ABSTRACT............................................................................................................103 i KISALTMALAR ABD: Amerika Birleşik Devletleri AGİT: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AHC: Azerbaycan Halk Cephesi AIOC: Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi AKKA: Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması BDT: Bağımsız Devletler Topluluğu BİO: Barış İçin Ortaklık BLACKSEAFOR: Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gücü BTC: Bakü-Tiflis-Ceyhan BTE: Bakü-Tiflis-Erzurum BOTAŞ: Boru Hatları ile Taşımacılık Anonim Şirketi CTR: Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı EBRD: Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası EUH: Ermeni Ulusal Hareketi EXBS: İhracat Kontrolü ve İlgili Sınır Güvenliği FMF: Dış Askeri Finansman GUUAM: Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan, Moldova IIP: Uluslararası Bilgi Programları IMET: Uluslararası Askeri Eğitim ve Yetiştirme IMF: Uluslararası Para Fonu KAİK: Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi KEİ: Karadeniz Ekonomik İşbirliği ii KİP: Kafkasya İstikrar Paktı NATO: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NED: Demokrasi İçin Ulusal Vakıf OPIC: Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi RF: Rusya Federasyonu SOCAR: Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ŞİÖ: Şanghay İşbirliği Örgütü TPAO: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı UNOMIG: Gürcistan’daki Birleşmiş Milletler Gözlemci Misyonu USAID: ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı USDA: ABD Tarım Bakanlığı iii GİRİŞ 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde, yeni bağımsız devletlerin katılımıyla Güney Kafkasya gibi yeni bölgesel alt sistemler ortaya çıkmıştır.1 Nitekim, SSCB’nin dağılmasıyla Kafkasya, devletler arasındaki sınırlarla kuzey ve güney olarak iki bölgeye ayrılmıştır. Kuzey Kafkasya, Rusya Federasyonu’nun (RF) parçası iken, Güney Kafkasya, üç bağımsız devleti –Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistankapsamaktadır. Güney Kafkasya’ya “Moskova’dan bakıldığında Kafkas dağlarının ardında kaldığı için Kafkas-ötesi”2 anlamına gelen Transkafkasya da denir. 1 Sistem, “aralarında herhangi bir nedenle ilişkiler bulunan öğe veya birimler seti” şeklinde tanımlanabilir. Uluslararası İlişkilerde ilk olarak Morton Kaplan tarafından kullanılan sistem yaklaşımı doğa bilimlerinden kaynaklanmaktadır. Sistem yaklaşımına göre, daha büyük (üst) sistem içinde daha küçük sistemler, başka bir deyişle, alt sistemler bulunabilir. Örneğin, bölgesel alt sistemler ve uluslararası örgütleri kapsayan fonksiyonel alt sistemler, uluslararası sistemin alt sistemleri olarak ele alınabilir. Sınırları belirlenen bir sistemin birimlerinin etkileştiği alan o sistemin iç çevresini, bu iç çevrenin sınırları dışında kalan ama o sistemi etkileyen her şey de sistemin dış çevresini oluşturur. Dış çevreden gelen uyarılardan etkilenen sistemler açık sistem, etkilenmeyen sistemler ise –aslında sadece kuramsal olarak vardır- kapalı sistemdir. Açık sistemler dinamik bir denge yapısına sahip olup, sürekli değişim içindedirler. Öte yandan sistem, birimlerinin ilişkilerini sona erdirmeleri, birim niteliğini kaybetmeleri, sistemin varlığını gerektiren görevleri yapamaması ve bu görevleri daha iyi yapabilen başka bir sistemin gelişmesi durumunda çöker. Hasan Köni, Genel Sistem Kuramı ve Uluslararası Siyasetteki Yeri, Ankara, ASAM, 2001, s. 6-30; ve Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, 3. B., İstanbul, Filiz, 2000, s. 80-82. 2 Erel Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, Mülkiye, Cilt XXIV, Sayı 225, 2000, s. 86; ve Christian Neef, Kafkasya, Rusya’nın Kanayan Yarası, çev. Özalp Göneralp, İstanbul, Yeni Hayat, 2004, s. 76. Sovyet çekilmesinin ardından, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yakınlığıyla, Karadeniz ve Hazar havzası arasındaki konumuyla stratejik/ekonomik açıdan çekici, “Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya’da3 “güç ve etki boşluğu”nu kimin dolduracağı sorusu/sorunu ortaya çıktı. Bu çerçevede, bölgede 19. yüzyılda İngiliz ve Rus İmparatorluklarının Kafkasya ve Orta Asya’nın kontrolü için mücadelelerine benzer bir mücadeleden, başka bir deyişle, ikinci bir “Büyük Oyun”dan bahsedilmeye başlandı. İkinci “Büyük Oyun”da, ilkinden farklı olarak, AB gibi uluslarüstü oluşumların, NATO gibi uluslararası örgütlerin, Lukoil gibi ulusal, BP gibi çokuluslu şirketlerin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), RF, Türkiye, İran, Çin, İsrail, Hindistan gibi devletlerin katılımıyla çok sayıda ve çeşitte oyuncu yer aldı.4 Bu çalışmada, bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanları” ilan ederek bölgede “resmen rakip güçler” haline gelen, yeni “Büyük Oyun”un iki esas oyuncusu ABD ve RF’nin5 Güney Kafkasya politikaları incelenecektir. Bu çerçevede, ABD ve RF’nin Güney Kafkasya’yı “yaşamsal çıkar alanı” olarak görmelerinin nedenleri, bu iki esas oyuncunun bölge politikalarındaki amaçları ve araçları, bölgedeki etkinlikleri değerlendirecektir. Erol Manisalı, “AGİT, Kafkasya ve Avrasya”, Cumhuriyet, 24. 11. 1999. Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, 3. B., İstanbul, İletişim, 2002, s. 368, 392; Fırat Gazel, Mavi Akım, İstanbul, Metis, 2004, s. 277-279; ve Ergin Yıldızoğlu, Kötü Sonsuzda Gezintiler, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2000, s. 39, 40. 5 Nurşin Ateşoğlu Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı”, Mustafa Türkeş ve İlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları, Ankara, İmge, 2002, s. 337, 363; ve Gülten Kazgan, “Batı ile İlişkilerin Gölgesinde Türkiye-Rusya İlişkileri”, Gülten Kazgan ve Natalya Ulçenko (der.), Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya, Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, İstanbul, Bilgi, 2003, s. 148, 149. 3 4 2 Bu amaçla öncelikle, çalışmanın birinci bölümünde Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistem ve Güney Kafkasya bölgesel alt sistemi incelenecektir. Bu bölümde ilk olarak, uluslararası sistemdeki değişiklikler ele alınarak, söz konusu değişikliklerin, bu çalışmanın da konusu olan uluslararası sistemin iki katılımcısına (ABD ve RF) etkisine, bu çerçevede iki ülkenin temel dış politika hedeflerine değinilecektir. ABD ve RF’nin temel dış politika hedeflerinin belirlenmesi, iki ülkenin Güney Kafkasya politikalarının anlaşılması açısından önemlidir. İkinci olarak, Güney Kafkasya bölgesel alt sistemi bölgesel sorunlar çerçevesinde incelenecektir. Bölgede halen kalıcı çözüme kavuşmamış bölgesel çatışmaların (Dağlık Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya) yanı sıra, Hazar’ın statüsü ve enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması sorunu Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış politikalarını etkilemektedir. Dolayısıyla, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’daki gelişmeler ve bu devletlerin izledikleri dış politika bölgesel sorunlar çerçevesinde ele alınacaktır. İkinci bölümde, ABD’nin Güney Kafkasya politikası incelenecektir. Bu amaçla, bölgenin ABD için önemi saptanacak ve bu doğrultuda ABD’nin bölgede RF, İran ve Türkiye’nin etkinliğine bakışı değerlendirilecektir. Ayrıca, ABD’nin amaçları ve araçları belirtilerek, Güney Kafkasya’ya damgasını vuran sorunlara yönelik tutumu incelenecektir. Bu bağlamda çalışmanın temel varsayımlarından biri, Güney Kafkasya’da İran’ın yanı sıra RF’nin etkinliğine karşı olan ABD’nin 1990’ların ikinci yarısından itibaren, ama özellikle 11 Eylül’ün ardından ve “Kadife Devrim” süreciyle bölgede artan askeri ve siyasi varlığıyla RF’yi çevrelediğidir. 3 Çalışmanın üçüncü bölümünde, RF’nin Güney Kafkasya politikası incelenecektir. Bu çerçevede, öncelikle bölgenin RF için önemi ve bu başlık altında RF’nin bölgede ABD, İran ve Türkiye’nin etkinliğine bakışı değerlendirilecektir. Ayrıca, RF’nin bölgedeki amaçları ve araçları da ele alınarak, bölgesel çatışmalar ve enerji sorununa yönelik tutumu incelenecektir. Bu bağlamda çalışmanın bir başka temel varsayımı, özellikle Putin yönetimiyle birlikte çok kutuplu dünyayı hedefleyen aktif bir dış politika izleyen RF’nin, bölgede artan ABD etkinliğine karşı, bölge devletleriyle işbirliğine önem verdiğidir. Buradan hareketle, Güney Kafkasya’da bir tarafta ABD-Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, diğer tarafta RF-İran-Ermenistan gruplaşması/kutuplaşmanın6 kesinleşmediği varsayımı bu çalışmanın da7 öne sürdüğü temel varsayımlardan biridir. 6 Bu saptama için bkz., Ayşegül Sever, “Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet ve İşbirliği”, Avrasya Dosyası Özbekistan Özel, Cilt 7, Sayı 3, 2001, s. 241, 242; Mustafa Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus: Causes of Instability and Predicament, Ankara, SAM, 2000, s. 71; Timothy L. Thomas ve John Shull, “Russian National Interest and the Caspian Sea”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999-Şubat 2000, s. 78; Michael P. Croissant, “US Interests in the Caspian Sea Basin”, Comparative Strategy, Sonbahar 1997, s. 360; ve Mert Gökırmak, “Düşük Yoğunluklu Demokrasi ve Kafkaslar’da Güvenlik”, Gamze Güngörmüş Kona (der.), Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, İstanbul, IQ, 2005, s. 247. 7 Bu gruplaşma/kutuplaşmanın kesinleşmediğini öne süren çalışmalar için bkz., Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 107, 108; V. K. Yegorov, “Rusya-Türkiye İlişkilerinde Hazar Denizi Bölgesi Sorunu”, Kazgan ve Ulçenko (der.), Türkiye ve Rusya, s. 305; ve Esra Hatipoğlu, “Orta Asya’da Son Gelişmeler ve Türkiye”, Kona (der.), Türkiye’nin Güvenliği, ibid., s. 344. 4 I. SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SİSTEM VE GÜNEY KAFKASYA ALT SİSTEMİ A. Uluslararası Sistemde Değişiklikler, ABD ve RF 1989’da Berlin duvarının yıkılması ve 1991’de Doğu Bloku ile SSCB’nin dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından uluslararası sistem, günümüzde hâlen devam eden, yeniden yapılanma sürecine girdi. İki kutuplu uluslararası yapının ortadan kalktığı bu süreçte, istikrarsızlık kaynakları ortaya çıktı. Bir yandan zengin ve fakir ülkeler arasındaki ekonomik uçurumun hızla açılmasıyla Doğu-Batı karşıtlığı yerini Kuzey-Güney ayrımına bırakırken, diğer yandan bölgesel çatışmalar pek çok bölgede gerginliğe yol açtı.8 Güney Kafkasya da bu bölgelerden biridir. Nitekim, SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ideolojik boşluğun saldırgan milliyetçilikle doldurulmasıyla9 su yüzüne çıkan bölgesel çatışmalar –Dağlık Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış politikalarını etkilemeye devam etmektedir. Doğu Bloku ve SSCB’nin dağılmasının ardından iki kutuptan, iki süper güçten birinin ortadan kalkmasıyla birlikte tek süper güç olarak kalan ABD’nin üstünlüğü ve bunun devamının “gerekliliği”, hem “tarihin sonu”10, “medeniyetler Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, 10. B., Ankara, İmge, 2002, s. 585, 586; ve Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 367, 368. 9 Oral Sander, “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., İstanbul, DER, 2001, s. 608. 10 1989’da The National Interest’de yayınlanan çalışmasında Fukuyama, “sadece Soğuk Savaşın değil, insanlığın ideolojik evriminin sonuna, tarihin sonuna şahit olabileceğimizi” ileri sürerek, “Batının ve Batı liberalizminin zaferi”ni ilan etti. “Liberalizmin fikirler alanındaki zaferi henüz maddi dünyada gerçekleşmemiş olsa da, zamanla dünyayı Batı liberalizmi yönetecek”ti. Francis Fukuyama, “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending Paradigms in International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999, s. 1-25. 8 çatışması”11, “büyük satranç tahtası”12 gibi tezlerin ortaya atılmasıyla13, hem de Amerikan ulusal güvenlik stratejisi belgeleri aracılığıyla vurgulandı. Örneğin, SSCB’nin henüz resmen yıkılmadığı dönemde, Körfez Savaşı’nın ardından Ağustos 1991’de açıklanan ulusal güvenlik stratejisinde, “yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmasına rağmen ABD siyasal, ekonomik ve askeri boyutta gerçek anlamda küresel gücü, erişimi ve etkisi olan tek devlettir” değerlendirilmesi yapılmakta, ayrıca “1990’larda Amerikan liderliğinin yerine geçecek bir liderlik olmadığı”nın altı çizilmekteydi.14 Yine, 1996 stratejisinde “ABD’nin dünya liderliğinin daha önce hiç olmadığı kadar gerekli olduğu” vurgulanıyor,15 2002’ye gelindiğinde de ABD’nin “büyük ekonomik ve siyasal etkisi ve eşsiz askeri gücü”nün altı çiziliyordu.16 11 1993’te Foreign Affairs dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, “geleceğin en önemli çatışmaları, Batı, Konfüçyüsçü, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerikan ve Afrikalı uygarlıkları birbirinden ayıran kültürel fay hatları boyunca meydana gelecek”ti. Samuel P. Huntington, “The Clash of Civilizations”, ibid., s. 67-91. “Huntington iyi okunduğunda, Sovyetler Birliği çöktükten sonra, Batı uygarlığının diri tutulması ve gelişmesini sürdürebilmesi için yeni bir düşmana gereksinme duyulduğu ve bu düşmanın İslam uygarlığı olarak ilan edildiği görülecektir.” Emre Kongar, Demokrasi ve Vampirler, İstanbul, Remzi, 2002, s. 250. 12 Brzezinski’ye göre, ABD’nin üstünlüğünün sona ermesi “yoğun bir uluslararası istikrarsızlığa yol açacaktır.” Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertuğrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık, İstanbul, Sabah, 1998, s. 31. Bu kitap, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır. 13 İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 246. 14 National Security Strategy of the United States August 1991, <http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm> (21. 03. 2006). 15 A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, The White House, Washington D.C., Şubat 1996’dan aktaran Çağrı Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, Refet Yinanç ve Hakan Taşdemir (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin, 2002, s. 66. 16 The National Security Strategy of the United States of America September 2002, <http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004). 6 Böylece Soğuk Savaş sonrasında üstünlüğünün “önemini” vurgulayan ABD, yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde hegemonyasını17 yeniden üreterek sürdürmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, “çok taraflı” (multilateral) politikalar izleyen Clinton yönetimiyle, “tek taraflı” (unilateral) politikalar izleyen Bush yönetimi arasında “amaç” açısından bir fark yoktur. 17 Hegemonya için “ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik bir yayılma ve belirleyicilik” gereklidir. Filiz Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 229. Dolayısıyla, “Para biriminin uluslararası alanda geçerli olması, dünyanın her yerinde üsler ve müttefikler bulundurması, bölgesel kriz ve çatışmalara müdahale ederek liderliğini göstermesi, nükleer silahlara sahip olması” hegemon bir gücün özellikleridir. Tarihsel süreçte hegemonlar değişmiştir, çünkü hegemon gücün karşısına daima bir meydan okuyucu (challenger) çıkar. Hegemon güç olmak için deniz gücü olmanın önemine işaret eden George Modelski’nin geliştirdiği “başat güç” (dominant power) kuramına göre, 15. ve 16. yüzyıllarda Portekiz ve İspanya, 17 yüzyılda Hollanda, 18. yüzyılda Fransa, 19 yüzyılda İngiltere ve 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ABD başat güçtür. İktisadi analize dayanan, Immanuel Wallerstein’ın başını çektiği dünya sistemi yaklaşımına göre ise, başlıca üç hegemon güç; Birleşik Hollanda Eyaletleri, Birleşik Krallık ve Birleşik Amerika’dır. İlhan Uzgel, “Hegemon Güç” kutusu, Türk Dış Politikası, Cilt I, 2.B., 2001, s. 31; İ. Uzgel, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003, s. 55; ve Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), Cilt I, 7. B., Ankara, İmge, 1999, s. 86, 87. Wallerstein’a göre, ABD “1945-70 yılları arasında olduğu gibi hegemonik bir güç değildir. Hegemonik bir güç olmak, ekonomik açıdan diğerleriyle arayı gerçekten kayda değer ölçüde açmış olmak” ve “askeri güç yolunu kullanmak zorunda kalmamak demektir.” Immanuel Wallerstein, Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve Barış Yeldiren, İstanbul, Aram, 2001, s. 16; I. Wallerstein, Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, çev. Tuncay Birkan, İstanbul, Metis, 2004. Hegemon güçle ilgili bir başka önemli nokta da Antonio Gramsci’nin hegemonya tanımında da belirttiği gibi, hegemonya için sadece gücün yeterli olmaması, rızanın da gerekli olmasıdır. Joseph Nye’ye göre de “sert gücün” yanı sıra “yumuşak güç” gereklidir. Ergin Yıldızoğlu, Hegemonyadan İmparatorluğa, İstanbul, Everest, 2003, s. xix; ve Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev. Gürol Koca, İstanbul, Literatür, 2003. 7 Hegemonyasını sürdürmeyi amaçlayan ABD, kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini, 1990’lardan itibaren çeşitli belgelerle dünyaya duyurmaktadır. Örneğin, 1992’de dönemin savunma bakanlığı müsteşarı olan Paul Wolfowitz’in hazırlanmasında önemli rol oynadığı, basına sızdırılan ama tepkiler üzerine geri çekilen taslak Savunma Planlaması Rehberi’yle (Defense Planning Guidance), esas amacın ABD’ye rakip bir ülkenin ortaya çıkmasını engellemek olduğu belirtilmişti.18 Ayrıca, 1997’de açıklanan “Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde, Washington’un “ABD için büyük önem taşıyan kritik bölgelerde düşman bir gücün hakim olmadığı bir dünya arayışında” olduğu vurgulanıyordu.19 Yine, 1997’de açıklanan, 2015’e kadar ABD’nin savunma ihtiyaçlarını ortaya koymak amacıyla hazırlanan Dört Yıllık Savunma Stratejisi’ne (Quadrennial Defense Review) göre, “bugünün tek süper gücü ABD, bu konumunu 1997-2015 döneminde koruyacak”tı. Bununla birlikte, belgede “2015 sonrası dönemde bölgesel bir büyük gücün veya küresel bir rakibin oluşma olasılığı”ndan bahsedilerek, “Rusya ve Çin’in, gelecekleri belirsiz olsa da, bu türden rakipler olma potansiyeline sahip güçler olarak görüldükleri” vurgulanıyordu. Bu saptamanın ardından ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin “dünyayı tehlikeli hale getireceği” belirtilerek, “düşman bir bölgesel koalisyonun ya da hegemonun ortaya çıkmasının engellenmesi” ABD’nin “yaşamsal ulusal çıkarları” arasındaki yerini bir kez daha P. F. Tyler, “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New York Times, 08. 03. 1992’den aktaran Emin Gürses, “NATO ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 75; Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, Mülkiye, Cilt XXVIII, Sayı 243, Bahar 2004, s. 9; Michael Klare, “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003, s. 53; ve Gilbert Achcar, “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”, Tarık Ali (der.), Evrenin Efendileri, çev. Yavuz Alogan, İstanbul, Om, 2001, s. 163. 19 A National Security Strategy for a New Century May 1997, <http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm> (01. 02. 2005). 18 8 alıyordu.20 Ayrıca, Aralık 2000’de Ulusal İstihbarat Konseyi (National Intelligence Council) tarafından hazırlanan “Küresel Eğilimler 2015” (Global Trends 2015) adlı raporda, “ABD’nin büyük bir güç olmaya devam edeceği” ve “Amerikan küresel ekonomik, teknolojik, askeri ve diplomatik etkisinin 2015’te eşsiz olacağı” belirtilmekle birlikte, hegemonyasının devamını arzulayan ABD’nin olası rakiplerine de değiniliyordu. Rapora göre, “dünya sahnesinde Amerikan liderliğini güçlendireceği kadar, ona meydan okuyacak Çin, Rusya, Hindistan, Meksika ve Brezilya gibi devletler; AB gibi bölgesel örgütler, çokuluslu şirketler, kâr amacı gütmeyen örgütler gibi önemli aktörler” olacaktı.21 Yine, 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılardan bir yıl sonra Eylül 2002’de açıklanan yeni ulusal güvenlik stratejisiyle22 de ABD, kendisine rakip istemediğini ilan etti. Belgeye göre ABD, önalıcı (preemptive) ve önleyici (preventive) saldırıda bulunabilecek, başka bir deyişle, kendisine yönelik bir saldırının gerçekleşmesi olasılığı üzerine, bir ülkeye saldırılabilecekti.23 Böylece, SSCB’nin yokluğunda hegemonyasının devamı için “yeni bir düşman bulmak zorunda” kalan ABD,24 bu belgeyle düşmanının -“belli bir coğrafi bölge ya da ülkelerle sınırlı” olmayan- terörizm25 olduğunu açıkça belirterek, “terörizme karşı savaş”ı başlattı. Nitekim, belgeye göre savaş alanı Afganistan’la sınırlı değildi; “Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Asya’da binlerce eğitimli terörist bulunuyor”du. Ayrıca, belgede terörizmin yanı sıra 20 21 Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, <http://www.fas.org/man/docs> (21. 03. 2006). Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts, <http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html> (21. 03. 2006). 22 The National Security Strategy of the United States of America September 2002, <http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004). 23 Uzgel, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, s. 68. 24 Hasan Köni, “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler ve Türkiye”, Uluslararası Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, s. 395. 25 Uzgel, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, s. 68. 9 Çatışma 1990’larda ortaya çıkan “serseri devletler”le (rogue states)26 mücadelenin de altı çiziliyordu. Böylece bir kez daha, “Amerika’nın büyük stratejisinin Amerika’nın üstünlüğünü koruması ve kendisine karşı her hangi bir rakibin yükselmesini önlemek olduğu” dünyaya duyuruldu27 ve ABD, “başatlığını devam ettirmek için planlama aşamasından eylem aşamasına” geçti.28 Nitekim, “terörizmle mücadele” gerekçesiyle Afganistan’ın ardından Irak’ı işgal eden ABD, enerji kaynakları açısından büyük önem taşıyan, bölgesel güçlerle çevrili Orta Asya ve Orta Doğu’da denetimi elinde tutmaya çalışarak, potansiyel rakiplerinin gerçek rakipler olarak ortaya çıkmalarını ve hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeyi hedeflemektedir. Büyük Orta Doğu Projesi ya da sonradan değiştirilen adıyla “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” de “ABD’nin yeni teknikler ve ittifaklar içinde hegemonik liderliğini sürdürebilme senaryosudur.”29 26 1990’ların ikinci yarısından itibaren ulusal strateji belgelerinde küreselleşmenin tanımını yapmaya başlayan ABD; demokrasi, serbest pazar ekonomisi, insan hakları gibi “Amerika’nın temel değerleri”yle eşanlamlı gördüğü “küreselleşme”ye karşı çıkan, “serseri devletler”le -Irak, İran, Kuzey Kore, Libya gibi- mücadele edeceğini belirtmişti. Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, s. 70, 72 ve 73. 27 Hasan Köni, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran 2003, s. 82. 28 Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, s. 57. 29 Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 229-232; ve Erol Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2. B., İstanbul, Derin, 2003, s. 134, 135. Haziran 2004’te Sea Island, Georgia’da yapılan G-8 zirvesi öncesinde, ABD “Büyük Ortadoğu” şeklinde tanımladığı, 22 ülkeyi kapsayan projeyi, dünya kamuoyunun tepkilerini öğrenmek amacıyla Al-Hayat dergisine sızdırdı. Demokratikleşme, kadın haklarının gelişimi, okur yazar oranının artması, eğitim düzeyinin yükselmesi, girişimci sınıf yaratılması gibi unsurları içeren proje, bölge devletlerinin tepkisine yol açtı. G-8 zirvesinde ABD, projenin adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika” olarak değiştirdi. İlhan Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, s. 18. 10 Öte yandan, SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ABD’nin izlediği politikalar “tek kutuplu dünya”yı çıkarlarına aykırı bulan aktörlerin seslerini yükseltmelerine neden olmaktadır.30 Bu aktörlerden biri de 1991’de uluslararası sisteme SSCB’nin varisi olarak katılan RF’dir. Demokratik parlamenter düzeni kurmaya ve serbest piyasa ekonomisine geçmeye çabalayan Yeltsin yönetimi, başlangıçta Batı’yla işbirliğine ağırlık veren bir dış politikaya yöneldi. Fakat, içeride toprak bütünlüğünü koruma sorununun yanı sıra, 1998 ekonomik bunalımıyla doruğa çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşılaşan RF,31 Batı’dan yeterli destek bulamadığını gördü. Dışarıda ise, NATO’nun genişlemesi, ABD’nin 1972 tarihli ABM (Anti-Ballistic Missile) anlaşmasından çekilerek kendi ulusal füze savunma sistemini kurma yönündeki politikaları, 1998’de ABD’nin Afganistan, Sudan ve Irak’a yönelik füze saldırıları, NATO’nun 1999’da Yugoslavya’yı bombalaması, ABD’nin RF’nin “yakın çevre”sine yönelik artan ilgisi, Rus güvenlik çıkarları açısından önemli bölgelerde RF’nin zayıflığından yararlanarak ABD’nin etkinliğini arttırması şeklinde değerlendirildi.32 Böylece, RF’de “tek kutupluluğa” karşı sesler yükselmeye başladı. “Çok kutuplu bir dünya”, 1993’ten itibaren RF’de tartışılmasına karşın, özellikle eski Dışişleri Bakanı (Ocak 1996-Ağustos 1998) ve eski Başbakan (Eylül 1998-Mayıs 1999) Yevgeniy Primakov tarafından savunulmuştur. Güvenlik Konseyi’nde RF’nin veto hakkına sahip olduğu BM’i “iki kutuplu dünyadan çok 30 Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, s. 57. Bu konuda bkz., Pınar Bedirhanoğlu, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Bahar 2002, s. 217-233. 32 Thomas Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001, s. 46, 48-52; Robert H. Donaldson ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, 2. B., Londra, M. E. Sharpe, 2002, s. 328; Gamze Güngörmüş Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, s. 98; ve Yevgeniy Primakov, “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoğlu, -, Ring, 2002, s. 170-190 ve 214221. 31 11 kutuplu dünyaya geçişi sağlayacak temel mekanizma” olarak gören Primakov, ayrıca Moskova’nın Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle de ilişkilerinin gelişmesinin gerekliliğini, özellikle de RF-Çin-Hindistan işbirliğinin önemini vurguluyordu.33 “Çok kutupluluk” hedefi, 1990’ların ikinci yarısında RF dış politikasında öne çıkmakla birlikte, özellikle Yeltsin sonrasında Vladimir Putin yönetimiyle temel dış politika hedefi haline gelmiş, 2000’de yayınlanan yeni milli güvenlik konsepti, askeri doktrin ve dış politika konseptinde vurgulanmıştır. Nitekim, 10 Ocak 2000’de yürürlüğe giren RF Milli Güvenlik Konsepti’nde, “birbirini dışlayan iki eğilim”e (tek kutupluluk ve çok kutupluluk) değinilerek, uluslararası alanda RF’nin ulusal çıkarının, “egemenliğinin güvenceye alınması ve Rusya’nın büyük bir devlet ve çok kutuplu bir dünyanın etkili merkezlerinden biri olarak mevkiinin takviye edilmesi”nde olduğu belirtilmektedir.34 21 Nisan 2000’de yürürlüğe giren RF Askeri Doktrini’nde yine çok kutuplu dünya hedefi vurgulanarak, BM’in merkezi rolüne değinilmiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan gerçekleştirilen müdahalelerin uluslararası güvenliği sağlayan temel mekanizmaları, başka bir deyişle, BM’i güçsüzleştireceği belirtilmiştir. NATO’nun Yugoslavya’yı bombalamasına yapılan bu göndermenin yanı sıra, bu örgütün genişlemesine duyulan tepki de doktrinde temel dış tehditler arasında yerini almıştır.35 28 Haziran 2000’de açıklanan Dış Politika Konsepti’ne göre, RF çok kutuplu bir dünya sisteminin oluşmasını hedeflemektedir. ABD’nin gerek ekonomik yolla gerekse de güç 33 Ambrosio, ibid., s. 53, 54 ve 59; Yevgeniy Primakov, “The World on the Eve of the 21st Century”, Sayı 6, 1999, s. 2-5 ve 10-12; ve Erhan Büyükakıncı, “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, Erhan Büyükakıncı (der.), Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix, 2004, s. 149. 34 “Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Yılmaz Tezkan (haz.), Kadim Komşumuz Yeni Rusya , İstanbul, Ülke, 2001, s. 212, 214 ve 216. 35 “Rusya Federasyonu’nun Askeri Doktrini”, Osman Metin Öztürk, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, Ankara, ASAM, 2001, s. 60, 61. International Affairs, Cilt 5, 12 kullanarak egemen olacağı “tek kutuplu bir dünya yapılanmasına doğru bir eğilim”e dikkat çekilerek bu eğilimin, RF’nin “ulusal çıkarlarına yönelik yeni bir tehdit ve meydan okuma” olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca, “tek taraflı hareket etme stratejisinin” BM Güvenlik Konseyi’ni zayıflattığına işaret edilerek, BM’in dolayısıyla da, Güvenlik Konseyi’nin uluslararası ilişkilerdeki merkezi rolünün devamı RF’nin küresel öncelikleri arasında ilk sırayı almaktadır.36 Böylece RF, Putin’le birlikte ABD hegemonyasına karşı çok kutuplu dünyayı hedefleyen bir dış politika izlemektedir. “Çok kutupluluk” hedefi, “çok boyutlu dış politika”yı da gerekli kılmakta37, bu çerçevede RF, uluslararası sistemin tüm katılımcılarıyla işbirliği yapmaktadır.38 Nitekim, Dış Politika Konsepti’nde bölgesel öncelikler başlığı altında, BDT üyesi ülkelerden Çin’e, Hindistan’dan Japonya’ya, İran’dan Afrika ülkelerine, AB’den ABD ve Latin Amerika ülkelerine, NATO’dan “Şanghay Beşlisi”ne kadar çok sayıda aktörle ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin RF açısından önemi vurgulanmaktadır.39 Dolayısıyla RF, tamamen Batı yanlısı ya da tamamen Batı karşıtı olarak nitelendirilemeyecek, dengeli bir dış politika izlemektedir. Nitekim, Putin’in Azerbaycan, Kuzey Kore, Çin, Hindistan, Küba, İngiltere, Almanya gibi pek çok ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretler ve imzalanan çeşitli anlaşmalar, belgeler dengeli ve aktif dış politikanın göstergesidir.40 Putin döneminde izlenen çok boyutlu dış politika çerçevesinde Batı’yla işbirliğine verilen önem devam etmektedir. Bu noktada özellikle Avrupa ile ilişkiler “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5, 2000, s. 2-5. 37 Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi, 2004, s. 116. 38 Erel Tellal, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005, s. 10. 39 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, s. 9-13. 40 Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 331, 334, 337 ve 338; ve Gazel, Mavi Akım, s. 90. 36 13 öne çıkmakta, “Batı Avrupa ülkeleriyle özellikle Fransa, Almanya, Büyük Britanya ve İtalya gibi etkili olanlarıyla karşılıklı ilişkiler, Rusya’nın Avrupa’daki ve dünya olaylarındaki ulusal çıkarlarını desteklemek ve Rus ekonomisinin istikrarı ve büyümesi için önemli bir kaynak” olarak görülmektedir.41 Nitekim, çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda RF, özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır.42 RF dış politika konseptinde “ciddi ve temel farklılıklar”ın varlığına rağmen ABD’yle işbirliğinin önemi de vurgulanmakta, özellikle “stratejik nükleer silahların azaltılması ve kısıtlanması sorunları”nın ABD’yle diyalog kurularak çözülebileceği belirtilmektedir.43 Dolayısıyla RF, ulusal çıkarlarını gözardı etmeden, ABD’yle de işbirliği yapmaktadır. Nitekim RF, NATO’nun genişlemesi, Yugoslavya’nın bombalanması, ABM gibi konularda ABD ile arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, 11 Eylül’ün ardından ABD’yle bu çerçevede yakınlaştı. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılar sonrasında ABD’ye desteğini bildiren ilk devlet başkanı Putin olmuş,44 ABD önderliğinde oluşturulmaya çalışılan “uluslararası terörizm karşıtı koalisyon”a ve Afganistan’a yönelik askeri harekâta RF, başından itibaren destek vermişti. Ayrıca RF, Afganistan’la ilgili istihbarat bilgilerini paylaşmış ve Orta Asya’da eski Sovyet cumhuriyetlerinde ABD askeri üslerini onaylamıştı. RF’nin bu tutumunda, köktendinci, ayrılıkçı İslamı kendisine tehdit olarak görmesi ve Çeçenlerinin terörist olduklarını kabul ettirme çabası rol oynamıştı.45 11 Eylül’ün 41 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, s. 11. Tellal, Rusya Federasyonu, s. 17. 43 “Foreign Policy Concept of Russia”, s. 12. 44 Primakov, “Kapalı Kutu” Rusya, s. 12. 45 Tellal, Rusya Federasyonu, s. 18, 19; Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 334, 340 ve 341; ve Esra Hatipoğlu, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin Orta Asya Politikası”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, s. 287. 42 14 ardından ABD ve RF arasındaki yakınlaşma, Aralık 2001’de RF’nin, ABD’nin ABM’den çekilmesini “anlayışla karşılaması”yla devam etti. 2002’ye gelindiğinde de Mayıs ayında Bush’un Moskova ziyaretinde iki ülke arasında nükleer silah başlıklarının azaltılmasına ilişkin anlaşma ve bir dizi belge imzalandı. Öte yandan, ABD ve RF arasındaki yakınlaşma, “terörizme karşı savaş”ın Afganistan’la sınırlı kalmaması, Irak’a yönelik askeri harekâtın gündeme gelmesiyle sona erdi. ABD’nin Irak petrollerini denetimi altına almasıyla ekonomisi olumsuz yönde etkilenebilecek olan RF, Fransa ve Almanya’yla birlikte ABD’nin karşısında yer aldı.46 Mayıs 2002’de ABD ve RF arasında imzalanan anlaşmanın ardından, 28 Mayıs’ta Roma’da, 1997’de kurulan NATO-RF Sürekli Ortak Konseyi yerini NATO-RF Konseyi aldı. Böylece, NATO’nun 5. maddesi RF için işletilmeyecek olsa da ve RF’nin veto yetkisi bulunmasa da, NATO’nun karar alma sürecine RF de katılmış oldu.47 RF’nin, örgütün genişlemesinden duyduğu rahatsızlık devam etmekle birlikte, Roma Bildirisi’yle NATO ile yakınlaşması da çok boyutlu dış politika, dolayısıyla hem Doğu hem de Batı’yla yakın ilişkiler geliştirilmesi çerçevesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, bir yandan NATO’yla ilişkilerini geliştiren RF, diğer yandan da Şanghay İşbirliği Örgütü’nde (ŞİÖ) yer aldı.48 Çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok boyutlu dış politika izleyen RF, bu çerçevede önde gelen Asya ülkeleriyle, özellikle de Hindistan ve Çin’le de ilişkilerini geliştirmeye önem vermektedir.49 RF’nin, çok kutuplu dünya hedefini paylaştığı Çin’le ilişkileri 1990’lardan günümüze gelişti. “ABD tarafından yönetilen 46 Tellal, ibid., s. 19 ve Hatipoğlu, ibid., s. 287, 288. Tellal, ibid., s. 20. 48 Merve İrem Yapıcı, “NATO-Rusya İlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005, s. 18, 19. 49 “Foreign Policy Concept of Russia”, s. 12. 47 15 bir dünya fikri”ne karşı olan RF ve Çin,50 Aralık 1992’de yapılan Yeltsin-Yiang zirvesinin ardından Eylül 1994’te gerçekleştirilen ikinci zirvede, “çok kutuplu bir dünya”dan yana olduklarını açıkladılar.51 Nisan 1996’da imzalanan “Stratejik Ortaklık Bildirisi”ni izleyen Nisan 1997 tarihli “Çok Kutuplu Uluslararası Sistem Bildirisi” ile de RF ve Çin, ABD hegemonyasına karşı tutumlarını bir kez daha dile getirdiler.52 Bu bağlamda, aralarındaki sınır anlaşmazlıklarını çözen RF ve Çin, NATO’nun genişlemesine, 1998’de Sudan, Afganistan ve Irak’a yönelik füze saldırılarına,Yugoslavya’nın bombalanmasına, ABD’nin ABM’e yönelik politikasına karşı ortak tavır sergileyerek birbirlerine yaklaştılar. 2001’e gelindiğinde ise, iki ülke arasında “İyi Komşuluk Dostane İlişkiler ve İşbirliği” anlaşması imzalandı.53 RF ve Çin’in ABD hegemonyasına karşı tutumları, ikili ilişkilerinin yanı sıra ŞİÖ çerçevesinde de sürmektedir. Nitekim, 1996’da bölgede sınır güvenliğinin ortak korunması, ayrılıkçı ve aşırı İslamcı hareketlerin önlenmesi amacıyla yaşama geçirilen Şanghay Beşlisi (RF, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan), 15 Haziran 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla bir işbirliği örgütüne dönüştürülerek, amacının “Hazar ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarının ortak denetimi ve tek kutupluluğa karşı savaşım” olduğu açıklanmıştır.54 2005’e gelindiğinde, ŞİÖ’nün 5 Temmuz’da Astana’da gerçekleştirilen Devlet Başkanları Zirvesi’nde önemli kararlar alındı. Birincisi, gözlemci statüsüyle örgüte katılan devletlerin sayısı dörde yükseldi. 2004’te gözlemci statüsü elde eden 50 Gerhard Mangott, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 495. 51 Gilbert Achcar, “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”, s. 193. Mangott, “A Giant on its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”, s. 494. 53 Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War”, s. 56-59; ve Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 277, 278. 54 Tellal, Rusya Federasyonu, s. 21; ve Donaldson ve Nogee, ibid., s. 279. 52 16 Moğolistan’ı bu zirveyle İran, Pakistan ve Hindistan izledi. ABD’nin “serseri devlet” olarak nitelendirdiği, dünya çapında yalnızlaştırmaya çalıştığı, Ahmedinecad’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından baskılarını daha da arttırdığı İran’ın ŞİÖ’ye katılması, “ABD’nin küresel gücüne karşı açıkça bir meydan okumadır.”55 İkincisi, terörizmle mücadele çerçevesinde Afganistan’da operasyonları devam eden ABD, buradaki geniş ölçekli askeri operasyonlarına son vermeye ve bölgede edindiği üslerden çekilme takvimi açıklamaya davet edildi. “Tek kutupluluğa karşı savaşım”ı amaçlayan ŞİÖ’nün aldığı bu karar da ABD’ye verilen önemli bir mesaj olmuştur. Ayrıca, Astana Zirvesi’nin ardından ŞİÖ çerçevesi dışında, 18-25 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen Çin-Rus ortak askeri tatbikatı da, yeniden yapılanan uluslararası sistemin “tek kutuplu yapısının varlığını sürdürmekte giderek zorlanacağını göstermektedir.”56 Barış Adıbelli, “Şanghay İşbirliği Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005, s. 15, 16. 56 Barış Adıbelli, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 15. 55 17 B. Bölgesel Sorunlar ve Güney Kafkasya Devletleri 1. Bölgesel Çatışmalar SSCB’nin dağılmasında milliyetler sorunu da rol oynamış, bu bağlamda, 1975’te Helsinki Nihai Senedi’nin57 imzalanmasıyla başlayan süreç, milliyetlerin kendilerini ifade etmeleri yolunda önemli bir adım olmuştu.58 1980’lerin ikinci yarısına gelindiğinde ise SSCB’de Gorbaçov döneminde gerek ekonomik bunalımı aşmak için uygulamaya konan yeniden yapılanma (perestroyka), gerekse siyasette açıklık (glastnost) politikalarının etkisiyle ortaya çıkan ideolojik boşluk, ayrılıkçı milliyetçi akımların güçlenmesine yol açtı.59 Güney Kafkasya da bu süreçten etkilendi. Yeniden yapılanma ve açıklık politikalarının etkisiyle60 Ermeni-Azeri çatışması, 1980’lerin sonunda Dağlık Karabağ’da milliyetçiliğin patlak vermesiyle tekrar başlarken, Gürcistan da milliyetçi akımların güçlenmesiyle etnik çatışmalara sahne oldu. Bu çatışmalar sonucu ortaya çıkan çok sayıda yerinden edilmiş insan sorunu, üç Kafkas devletini olumsuz etkilemeyi sürdürüyor.61 Kafkas devletlerinin hem iç 57 Helsinki Belgesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferanslarının en yüksek noktasıydı. Soğuk Savaş’ın yumuşama döneminde imzalanan bu belge, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da oluşan sınırsal statükonun kabulü anlamına geliyordu. Helsinki Nihai Senedi, “sepet” adı verilen üç ana bölümden (Güvenlik, Ekonomik – Teknolojik İşbirliği, İnsan Hakları) oluşuyordu. Sander, Siyasi Tarih (1918 – 1994), s. 455 - 461. 58 Örneğin, 1976 yılında Zviad Gamsahurdia (1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığının ardından bu ülkenin ilk devlet başkanı oldu) “Helsinki Nihai Senedi ilkelerinin uygulanmasına yönelik “Helsinki Grubu”nu kurmuştur.” Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, İstanbul, Bağlam, 2003, s. 119. 59 Erel Tellal, “SSCB’yle İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt 2, s. 158 - 160. 60 Fahrettin Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, İstanbul, Sinatle, 1998, s. 142; ve Svante E. Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, Middle Eastern Studies, Cilt 34, Sayı 1, Ocak 1998, s. 53, 54. 61 Edmund Herzig, The New Caucasus: Armenia, Azerbaijan and Georgia, Londra, The Royal Institute of International Affairs, 1999, s. 59; ve Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 87, 98. 18 hem de dış politikalarını etkileyen bu bölgesel çatışmalara halen kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. A. Dağlık Karabağ Azerbaycan toprakları içinde yer almakla birlikte Ermenilerin çoğunlukta olduğu bir bölge olan Dağlık Karabağ odaklı sorun, 1980’lerin sonunda yeniden ortaya çıktı.62 20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Sovyeti’nin, Azerbaycan’dan ayrılıp Ermenistan’a bağlanma isteğini Azerbaycan, Ermenistan ve SSCB Sovyetlerine bildirmesi ve Azerbaycan’ın bunu reddetmesinin ardından gösteriler ve şiddet olayları birbirini izledi. Sorun, 23 Mart 1988’de SSCB Yüksek Sovyeti’nin Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılma isteğini reddetmesi buna karşın, Ermenistan Yüksek Sovyeti’nin 15 Haziran 1988’de Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması yönünde karar almasıyla devam etti. 1989’un ilk yarısı, Ermeni Ulusal Hareketi (EUH) ve Azerbaycan Halk Cephesi’nin (AHC) oluşturulmasına sahne olurken, 1 Aralık 1989’da Ermenistan parlamentosunun Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’la birleştiğini ilan etmesiyle taraflar arasında gerginlik tırmandı.63 1990’a gelindiğinde Azeri ve Ermeniler arasındaki çatışmalar devam ediyordu. 13 Ocak’ta bir Ermeni’nin Bakü’de iki Azeriye saldırmasının ardından gerginlikler arttı ve AHC’nin sağ kanadının saldırısında 34 Ermeni öldürüldü. SSCB Yüksek Sovyeti ise Azerbaycan’da denetimini kaybetmek istemiyordu ve Sovyet 62 Azeriler ve Ermeniler arasındaki çatışmalar 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Bu konuda bkz. Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, s. 52, 53. 63 Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu, çev. Şirin Tekeli, 5.B., İstanbul, İletişim, 2002, s. 440-449; Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 401; Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 162, 163; ve Cornell, ibid., s. 54, 55. 19 birlikleri 20 Ocak’ta Bakü’ye girdi.64 Müdahalenin ardından sorun, 3 Eylül 1991’de Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle sürdü. 26 Kasım’da Azerbaycan Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ’ın özerklik statüsüne son verdi. “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”ndeki Ermenilerin buna yanıtı, 8 Aralık’ta düzenlenen referandumla bağımsızlık kararı almak oldu.65 1992’nin başlarında sorun açık bir savaşa dönüşmüş, Dağlık Karabağ ve çevresindeki geniş bir alanın Ermeniler tarafından ele geçirilmesiyle Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilmişti. 1994’te Moskova’da imzalanan ateşkese ve sorunun çözümü için yapılan diplomatik girişimlere rağmen varlığını hâlâ sürdüren Dağlık Karabağ sorunu, 1991’de bağımsızlığını kazanan Azerbaycan ve Ermenistan’ın gerek iç politikalarını gerekse de dış politikalarını etkilemektedir. Azerbaycan’ın cephede aldığı yenilginin etkisiyle istifa eden Ayaz Muttalibov’un ardından 7 Haziran 1992’de bağımsızlık sonrası bu ülkede yapılan ilk devlet başkanlığı seçimlerini AHC lideri Ebülfez Elçibey kazandı.66 Elçibey’in, BDT anlaşmasını67 onaylamayı reddetmesi ve “beş yıl içinde Azerbaycan’ın birleşeceği”ni söylemesi,68 RF’nin yanı sıra, ülkesinde Azeri nüfusa sahip İran’ı rahatsız etti. Elçibey döneminde RF ve İran karşıtı dış politika izleyen Azerbaycan, Batı’yla özellikle de Türkiye’yle ilişkilerin geliştirilmesine önem verdi. Elçibey’in dış politikasında ilk sıraya oturttuğu Türkiye’nin başlangıçta eski Sovyet coğrafyasına Çiloğlu (haz.), Rusya Nazım Cafersoy, Elçibey Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 147; ve Dönemi Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992 – Haziran 1993) Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, Ankara, ASAM, 2001, s. 22 – 25. 65 Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 452, 453. 66 64 Kamer Kasım, “The Nagorno – Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace Process”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 2, Haziran – Temmuz – Ağustos 2001, s. 175. 67 8 Aralık 1991’de Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya devlet başkanları tarafından Minsk’te ilan edilen BDT’nin kurucu antlaşması 21 Aralık 1991’de Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’da imzalandı. BDT, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır. 68 Dilip Hiro, “The Azerbaijan Question”, The Nation, 14 Eylül 1992’den aktaran Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh”, s. 59. 20 yönelik politikasındaki aşırı heyecan ve duygusallığa “21. yüzyıl Türk yüzyılı” ve “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası” söylemleri eşlik etti.69 Azerbaycan’ın Türkiye’yle ilişkileri her alanda gelişirken, Dağlık Karabağ sorunu iki ülke ilişkilerinde önemli bir yere sahip oldu. Öyle ki, Türkiye’nin bu ülkedeki “imajı” bu sorundaki tutumuna bağlı kaldı. Başlangıçta bu sorunda tarafsız kalmak ve arabulucu olmak isteyen Türkiye, 1992’de Hocali katliamının ardından gerek kamuoyunun gerekse de muhalefetin etkisiyle, özellikle de dönemin Cumhurbaşkanı Özal’ın “Ermenilerin birazcık korkutulmaları gerekir” şeklindeki sözleriyle tarafsızlığını sürdüremedi. Öte yandan, Azerbaycan hiçbir zaman Türkiye’den bu soruna müdahalede bulunmasını resmi olarak talep etmediği gibi, Türkiye de böyle bir askeri müdahalede bulunmadı.70 Dağlık Karabağ sorunu, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde de etkili oldu. Türkiye, Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladığı ekonomik ambargoya katıldığı gibi Ermenistan’la diplomatik ilişki kurmayarak Azerbaycan toprakları işgal altında kaldığı sürece bu ülkeyle ilişkilerini normalleştirmeyeceğini vurguladı.71 Öte yandan, Türkiye, Ermenistan’la yakınlaşma yolunu da açık tuttu. Örneğin, Türkiye bazı durumlarda Ermenistan’la olan sınırını açtı. EUH’nin önde gelenlerinden olan ve Ekim 1991’deki devlet başkanlığı seçimlerini kazanan Levon Ter Petrosyan 69 Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal 21. yüzyılın “Türk yüzyılı” olacağını belirtmiş, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel de “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası”nı The Economist’te çıkan bir yazıdan etkilenerek ilan etmişti. Gül Turan ve İlter Turan, “Türkiye’nin Diğer Türk Cumhuriyetleriyle İlişkileri”, Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, s. 406; ve Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 388. 70 Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, s. 60, 61. 71 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 402. Öte yandan, Türkiye’nin Ermenistan’la diplomatik ilişki kurmasını engelleyen başka sorunlar da vardır. Sözde Ermeni soykırımı iddialarının yanı sıra Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesinde Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi için “Batı Ermenistan” ifadesine yer verilmekte, Ermenistan Anayasası’nın 13. maddesinin 2. paragrafında, Devlet Arması’nda Ağrı Dağı’nın bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı belirleyen 1921 tarihli Kars ve Gümrü Antlaşmalarının yürürlükte olmadığını ileri sürmektedir. T.C. Dışişleri Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/Bölgeler/Kafkasya/Ermenistan> (08.07. 2005). 21 döneminde, enerji sıkıntısı çeken Ermenistan’la 300 milyon kilovatsaatlik bir anlaşma imzalandı. Fakat, bu anlaşma Türk kamuoyunda Azerbaycan’ın “arkadan bıçaklanması” olarak görüldüğü için uygulanmaya konulmadan iptal edildi.72 Dağlık Karabağ sorununun etkisiyle Azerbaycan ve Türkiye’yle sorunu olan Ermenistan, bölgede İran ve RF’yle yakınlaştı.73 Azerbaycan ve Gürcistan’ın aksine Ermenistan’ın RF’yle işbirliği bu ülkenin kendi isteğiyle gerek ikili düzeyde gerekse de BDT çerçevesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca RF’nin Ermenistan’da Erivan ve Gümrü şehirlerinde askeri üsleri ve sayıları 12.000 ile 15.000 arasında tahmin edilen askeri bulunmaktadır.74 Ermenistan’ın iç ve dış politikasında Ermeni diasporasının da önemli bir rolü vardır. Azerbaycan ve Gürcistan’ın aksine Ermenistan, başta Avrupa ülkeleri ve ABD olmak üzere pek çok ülkede güçlü bir diasporaya sahiptir.75 Varlığını sözde Ermeni soykırımı iddiası sayesinde sürdüren Ermeni diasporası, soykırımın tanınması için lobi faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca, diasporanın üçüncü ülkelerin Dağlık Karabağ sorununa yönelik tutumlarında da etkili bir rolü vardır. Dağlık Karabağ sorunu Azerbaycan’ın iç politikasını 1993’de de etkilemeyi sürdürdü ve cephede devam eden yenilgiler Elçibey yönetiminin de sonunu getirdi.76 Elçibey’in darbeyle devrilmesinin ardından SSCB döneminin önemli isimlerinden 72 Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, s. 62. Ayşegül Sever makalesinde, Rusya’nın Ermenistan’ı Türkiye’nin de Azerbaycan’ı desteklediğini belirterek Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili “Kafkaslarda Türkiye – Azerbaycan ve Rusya – İran – Ermenistan kutuplaşması”nın devam ettiğini ileri sürmektedir. Bu saptama çalışmanın ilerleyen bölümlerinde tartışılacaktır. Bkz., Ayşegül Sever, “Türkiye – Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet ve İşbirliği”, s. 241, 242. 74 Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 94; Nurşin Ateşoğlu Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı”, s. 350; ve Jim Nichol, “Transcaucasus Newly Independent States: Political Developments and Implications for U.S. Interests”, CRS Issue Brief, 20 Aralık 1996, <http://www.fas.org/man/crs/95.024.htm> (27.03. 2005). 75 Herzig, The New Caucasus, s. 97, 98; ve Tellal, ibid., s. 94 ve 98. 76 Ermenilerin cephedeki başarılarında hem RF’nin hem de Ermenistan’ın desteğinin etkisi olmuştur. Herzig, The New Caucasus, s. 66, 67. 73 22 olan, AHC ve Elçibey yönetimine muhalif Yeni Azerbaycan Partisi lideri Haydar Aliyev ülkenin yeni cumhurbaşkanı seçildi ve “ülkeyi özenle eski yönetim stiline geri döndürdü.”77 Aliyev döneminde Elçibey döneminin aksine Azerbaycan, bölge dengelerini göz önüne alan bir dış politika izledi. Aliyev, Azerbaycan’ın BDT üyeliğinin meclisten geçmesini sağladı, fakat ülkesinde Rus askeri üslerine izin vermedi.78 Ermenistan iç politikasında da Dağlık Karabağ sorunu belirleyici rolünü sürdürdü. Sorunun çözümü için gerek BM gerekse de AGİT çerçevesinde diplomatik girişimler gerçekleştirildi. AGİT çerçevesinde 11 üyeli Minsk grubu oluşturuldu.79 2 Aralık 1996’da Lizbon’da gerçekleştirilen AGİT Devlet Başkanları Zirvesi’nde işgal edilen Azerbaycan topraklarının boşaltılması ve Dağlık Karabağ’a Azerbaycan içinde en yüksek düzeyde özerklik sağlanmasını öngören planın Ermenistan tarafından da 26 Eylül 1997’de kabul edilmesi, Ter Petrosyan’ı istifaya götüren süreci başlattı. Erivan yönetimi ve Stepanakert (bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ’ın başkenti) yönetimi farklı düşünüyordu. İç siyasetteki uygulamaları ve Minsk grubu kararlarını kabul ettiği için Ter Petrosyan eleştirilirken, Dağlık Karabağ Ermenilerinin lideri ve kamuoyunun baskısıyla Petrosyan’ın başbakan yaptığı Robert Koçaryan bu kararlara itirazını dile getiriyordu. Ayrıca Petrosyan Taşnaksutyun Partisinin faaliyetlerini yasaklamıştı. Bu nedenle, Taşnak lobisi 1997’deki Neef, Kafkasya, s. 97, 98; Kasım, “The Nagorno Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace Process”, s. 176. Aliyev, Azerbaycan’da KGB başkanlığı ve 1969 –1982 yılları arasında Komünist Parti Birinci Sekreterliği görevlerinde bulunmuş, ayrıca Moskova’da Politbüro üyeliği yapmıştır. Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 98, 99. 78 Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 91; ve İdil Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: `Yakın Çevre` ve Türkiye”, Gencer Özcan ve Şule Kut (der.), En Uzun On Yıl, 2.B., İstanbul, Büke, 2000, s. 449, 450. 79 1992’de o dönemdeki adıyla AGİK üyesi 11 devlet ( Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, RF, İtalya, ABD, Fransa, Almanya, Türkiye, İsveç ve Çekoslavakya) Minsk’te bir araya gelerek sorunun çözümü için bir girişim başlattılar. Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 155. 77 23 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin demokratik olmadığı konusunda lobi faaliyetlerini yürütmüştü. Sonuçta, muhalefetin baskısıyla Ter Petrosyan Şubat 1998’de istifa etmek zorunda kaldı ve Robert Koçaryan Ermenistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi.80 1999’dan beri Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik ikili görüşmeler devam etmektedir. Koçaryan ve Aliyev 1999’da İstanbul’daki AGİT Zirvesi öncesinde de biraraya gelmişlerdi. Öte yandan bu sorun Ermenistan’nın iç politikasına olan etkisini bir kez daha gösterdi. Nitekim, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için adımlar atılırken, 27 Ekim 1999’da Ermenistan Parlamentosuna Ermeni milliyetçileri tarafından baskın düzenlenmiş, Başbakan Vazgen Serkisyan ve Meclis Başkanı Karen Demirciyan’ın da aralarında bulunduğu milletvekilleri öldürülmüştür.81 Ermenistan’da halen devam eden Koçaryan döneminde gerek ülkedeki iç siyasal ve sosyo-ekonomik gelişmelerin etkisiyle, gerekse de “Karabağ meselesi zamanında çözülemediği” için muhalefetin sesi yükselmeye devam etmektedir.82 Dış politikada ise, Koçaryan döneminde de Azerbaycan’la savaş halinde bulunan, Türkiye’yle sorunları olan Ermenistan’ın, Batı’yla ilişkileri83 gelişmekle birlikte, RF ve İran’la yakın ilişkileri de sürmektedir. Güvenlik kaygısı taşıyan Ermenistan ayrıca 90’lı yılların başından itibaren bölge 80 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 401; Nesrin Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, Alaeddin Yalçınkaya (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, İstanbul, Bağlam, 1998, s. 23 – 28; Kasım, “The Nagorno-Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace Process”, s. 178-180; ve Herzig, The New Caucasus, s. 68-70. 81 Emin Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 261. 82 Araz Aslanlı, “Azerbaycan Ermenistan Gerginliğine `Ateş`siz Çözüm Arayışı”, Cumhuriyet Strateji , Yıl 1, Sayı 1, 05. 07. 2004, s.6. 83 Ermenistan’ın özellikle ABD’yle ilişkileri, bölgedeki gruplaşma/kutuplaşmanın kesinleşmediğinin bir göstergesidir. Bu konuda bkz., Svante E. Cornell, “Geopolitics and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, Perceptions, Cilt 4, sayı 2, 1999, s. 124; ve Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 107. 24 dışından alternatifler de aramaya başlamış ve Yunanistan’la işbirliğini geliştirmiştir. Bu çerçevede, 12 Haziran 1999’da Ermenistan, İran ve Yunanistan bir askeri işbirliği antlaşması imzalamışlardır.84 Azerbaycan’da ise Haydar Aliyev’in ölümünün ardından Ekim 2003’te oğlu İlham Aliyev cumhurbaşkanı seçilmiştir. İlham Aliyev döneminde Azerbaycan’ın bölge dengelerini göz önüne alan dış politika izlemeye devam ettiği söylenebilir. İç politikaya gelince, bu yönetime karşı da muhalefet sesini yükseltmektedir.85 Nitekim, 6 Kasım 2005’te Azerbaycan’da yapılan genel (parlamento) seçimlere, Gürcistan’la başlayan Ukrayna ve Kırgızistan’la devam eden “renkli devrimler”den etkilenen Azeri muhalefeti birleşerek katıldı. Fakat, gerek muhalefetin Azerbaycan’da halktan destek görmemesi, gerekse de uluslararası petrol şirketlerinin yatırımları için istikrarlı ülke arzusunun etkisiyle ülkede “devrim” gerçekleşmedi.86 Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 113, 114. Muhalefet, Kasım 2005’te yapılacak parlamento seçimlerinde yönetimin hile karıştırması durumunda “halk devrimi”nin gerçekleştirileceği mesajını vermişti. Cumhuriyet, 25.06.05; Üç Kafkas devleti de “demokrasi geleneği olmayan, güçlü lider devleti görünümündeler.” Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 97. Öte yandan, Batı özellikle de Soğuk Savaşın bitişiyle “Yeni Dünya Düzeni”ni ilan eden ABD, bu düzenin üç temel ayağının (insan hakları, serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi) eski Sovyet coğrafyasına yerleşmesine büyük önem vermektedir. Nitekim, 2003’ten itibaren ilk olarak Gürcistan’da gerçekleşen “Kadife Devrim”le birlikte, eski Sovyet coğrafyasına “demokrasi” yerleşmeye başlamıştır. Bu konu ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla tartışılacaktır. 86 Hasan Kanbolat, “Azerbaycan Genel Seçimleri `Devrim`mi `Evrim`mi Getirecek?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 71, 07. 11. 2005, s. 16, 17. 84 85 25 B. Güney Osetya ve Abhazya SSCB döneminde Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Güney Osetya özerk bölgesinden ve iki özerk cumhuriyetten -Abhazya ile Acarya’dan 87- oluşuyordu. 1980’lerin sonunda su yüzüne çıkan milliyetçi akımlardan Gürcistan da etkilendi. 1991’de bağımsızlığını kazanmasından bu yana toprak bütünlüğü sorunu yaşayan Gürcistan’a etnik ve politik sorunlar damgasını vurmaktadır. Gorbaçov döneminde uygulamaya konan yeniden yapılanma politikası, Osetler’de de milliyetçi hareketlenmeye yol açmıştı. 1986’da ilk Genel Sekreteri Alan Şoşiev döneminde anti-Komünist olmaktan çok anti-Gürcü bir yaklaşımı benimseyen Halk Forumu’nun oluşturulmasını, 1989’da Oset Halk Cephesi’nin kurulması izledi ve Abhaz hareketinin desteklendiği açıklandı. Öte yandan, Zviad Gamsahurdia’nın partisinin de aralarında bulunduğu Gürcü muhalefet partilerinden dördü “Uzlaşmazlar” olarak bilinen bir grup oluşturdu ve Osetlerle ilk çatışmalar başladı.88 Gürcü milliyetçiler tüm ülkede Tiflis yönetiminin ve Gürcü dili ve kültürünün üstünlüğünü, Oset milliyetçiler ise özerkliklerini ve Kuzey Osetya’yla bağlarını vurguluyorlardı. Sorun, 1989 ilkbaharında Güney Osetya’da, Kuzey Osetya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile birleşmek için başlayan kampanya ile devam etti. Eylül 1990’da Güney Osetya Demokratik Sovyet Cumhuriyeti’nin ilanına Tiflis’te yeni seçilen parlamento başkanı Gamsahurdia’nın verdiği yanıt, Güney Osetya’nın 87 Her ne kadar Acarya, Güney Osetya ve Abhazya gibi çatışmalara sahne olmayıp, “politik kargaşanın ortasında bir istikrar adası” olarak kalsa da federatif statüsü belirsizdi. Neef, Kafkasya, s. 95. 88 Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 189, 190; ve Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 434. 26 özerklik statüsünü kaldırmak oldu. 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından Kuzey ve Güney Osetya iki ayrı devlet sınırıyla ayrılmış oldu. 1992’ye gelindiğinde Ocak’ta yapılan referandum ile Güney Osetya’da halkın %99’u Gürcistan’dan ayrılmak ve Kuzey Osetya’yla başka bir deyişle RF’yle birleşmek yönünde oy kullandı. Ayrıca, 1990’ın sonlarından itibaren şiddetlenen çatışmalar aralıklarla 1992 yazına kadar devam etti.89 1992’nin Haziran ayında RF’nin gözetiminde ateşkes imzalanarak Rus, Gürcü ve Osetler’den üçlü bir barış gücü oluşturuldu. Mayıs 1996’da Güney Osetya ile Gürcistan arasında güç kullanımı ve tehdidinden sakınılması, mülteci sorununun çözülmesi ile diyalog ve müzakereye devam edilmesine ilişkin bir memorandum imzalandı. Öte yandan sorun, Güney Osetya’da Gürcistan tarafından reddedilen 1996 devlet başkanlığı seçimleri, Mayıs 1999 parlamento seçimleri ve 2001’de Edvard Kokoyev’in kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasıyla sürdü. Halen Güney Osetya sorunu varlığını sürdürmektedir.90 Abhazya’da ise, 1978’deki ilk milliyetçi hareketlenmenin ardından 1980’lerin sonunda Gürcistan’dan ayrılma isteği yeniden dile getirildi. Tiflis, Gürcü yönetiminin, dilinin ve kültürünün üstünlüğünü ileri sürerek Abhazya’ya Gürcü göçünü cesaretlendirirken, Abhazlar Rusya ve Kuzey Kafkasyalı halklarla ilişkilerini güçlendirdiler. 1989’da Abhaz, Adige, Abaza, İnguş, Kabarda, Çerkez ve Çeçen halklarının temsilcileri “Kafkasya Dağlı Halkları Konfederasyonu”nun ilk toplantısını gerçekleştirdi. 1990 yazında Abhazya Yüksek Sovyeti’nin Abhazya’nın Gürcistan’dan bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan etme kararı almasıyla Abhazlar ve Gürcüler arasında gerginlik tırmandı. 1992’de taraflar arasında çatışmalar 89 90 Herzig, The New Caucasus, s. 74, 75; ve Neef, Kafkasya, s. 84, 85 ve 94. Herzig, ibid., s. 74, 75; Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 192, 193. 27 şiddetlenirken Abhazlar, hem Rusların hem de Kafkas Halkları Konfederasyonu’nun desteğini aldılar. Sonuçta, Abhazya’daki Gürcüler bölge dışına sürülürken, yine RF’nin arabuluculuğu ile taraflar arasında imzalanan ateşkes sonrasında soruna kalıcı bir çözüm bulunamadı.91 Milliyetçi Gürcü lider Zviad Gamsahurdia 26 Mayıs 1991’de yapılan Abhazlar ve Osetlerin katılmadığı seçimler sonucu Gürcistan Devlet Başkanı oldu. Gürcistan’ı “Gürcüleştirme”yi hedefleyerek milliyetçi politikalar izleyen Gamsahurdia’nın Rus karşıtı olması, BDT’ye katılmayı reddetmesi de iktidarının sonunu getirdi. 2 Ocak 1992’de Kitovani, Iosseliani ve Sigua’dan oluşan üçlü yönetim (triumvira) başkanı görevden aldı. 1972–1985 arasında Gürcistan Komünist Partisi birinci sekreteri, ardından da SSCB’nin son dışişleri bakanı olan Eduard Şevardnadze, Ekim 1992’de yapılan seçimleri kazanarak Gürcistan devlet başkanı oldu. Şevardnadze’nin devlet başkanı olmasıyla dış politikasını RF’ye yaklaştıran Gürcistan, hem Güney Osetya hem de Abhazya’da ateşkesin sağlanması karşılığında 23 Aralık 1993’te BDT’ye katıldı ve böylece ülkedeki Rus askeri varlığı onaylandı.92 Şevardnadze döneminde Gürcistan, Batı’yla ilişkilerinin gelişmesine de önem verdi. Bu bağlamda, Şevardnadze ülkesinin NATO’ya girme arzusunu da dile getirmişti. Şevardnadze’nin Batı’ya verdiği önem karşılıksız değildi. Şöyle ki, etnik ve politik sorunlarının istikrarsızlaştırdığı Gürcistan, bölgeye damgasını vuran bir başka sorun olan enerji sorunu çerçevesinde değerlendirildiğinde stratejik konumuyla Herzig, ibid., s. 76 – 78; Demir, ibid., s. 177, 178; Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 205, 206, 208; Neef, Kafkasya, s. 74 ve 90; ve Oktay Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, Türkiye’nin Komşuları, s. 398. 92 Demir, ibid., s. 178, 179; Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 456 – 459; Tellal, “Güney 91 Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 95, 96; ve Tanrısever, ibid., s. 398, 399 ve 401. 28 son derece önemli bir ülkedir. Bu nedenle, bu ülkedeki gelişmeler Batı tarafından dikkatle takip edilmektedir. Ayrıca, Batı’yla ilişkilerini geliştirmeye çalışan Gürcistan için Türkiye de önemli bir ülkedir. İki ülke ilişkileri her alanda gelişmiş, Türkiye Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklemiştir. Diğer Kafkas Devletleri Azerbaycan ve Ermenistan’la işbirliği yapan Gürcistan’da93 Şevardnadze yönetimi, Güney Kafkasya’da istikrarı sağlamak amacıyla “huzurlu Kafkasya” fikrini ortaya attı. Aliyev’in Mart 1996’da gerçekleştirdiği Gürcistan ziyareti sırasında iki ülke arasında imzalanan deklarasyon da bu fikri destekliyordu. Zamanla Ermenistan’ın da katıldığı Güney Kafkasya’daki istikrar arayışlarına RF, Türkiye, İran gibi bölgesel güçler ve ABD ve AB gibi bölge dışı güçler de dahil oldular. Mart 1999’da Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan tarafından “3+3” yani, RF, Türkiye, İran ve üç Kafkas devletini kapsayan “Bölgesel Güvenlik ve İşbirliği Paktı” önerisi ortaya atıldı. Bölge devletlerini kapsayan bu öneriyi, Aralık 1999’da AGİT İstanbul zirvesinde Aliyev tarafından gündeme getirilen üç Kafkas devleti, RF ve Türkiye’yle birlikte bu defa İran’ın yerine ABD’yi içeren “Kafkasya Güvenlik Paktı” önerisi izledi. Bu gelişmelerin ardından, bölgede istikrar arayışlarına Türkiye de katıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, 16 Ocak 2000’de gerçekleştirdiği Tiflis ziyareti sırasında AGİT gözetiminde “Kafkasya İstikrar Paktı”nın (KİP) hayata geçirilmesini gündeme getirdi. Bu doğrultuda Demirel’in 12 devlet başkanına gönderdiği mektuba AB ve ABD’nin yanı sıra Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve RF özde olumlu yanıt 93 Dağlık Karabağ sorununda tarafsız kalan Gürcistan, hem Azerbaycan hem de Ermenistan için önemli bir ülkedir. Azerbaycan – Gürcistan ilişkileri özellikle enerji alanında gelişmektedir. Ayrıca, Gürcistan’ın Ermenistan’la da iyi ilişkileri vardır. Azerbaycan ve Türkiye’yle sorunları olan Ermenistan için Gürcistan, RF ve Karadeniz’le bağlantısı açısından önemlidir. Dolayısıyla, Gürcistan’da nüfusun %90’nı Ermenilerin oluşturduğu Cavaheti bölgesi meselesi, Ermenistan için ikinci plandadır. Herzig, The New Caucasus, s. 46 ve 96. 29 verdi. Öte yandan, KİP’in ardından RF yeni bir işbirliği modelini ortaya attı. Fakat, bu Kafkasya Dörtlüsü ya da “1+3” (RF + Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan) modeline RF’yle “baş başa kalmak” istemeyen Azerbaycan ve Gürcistan sıcak bakmadılar. Bu iki ülkenin aksine modele olumlu yaklaşan Ermenistan ayrıca, Kafkasya G8’i ya da “3+3+2” (Kafkas devletleri + RF, Türkiye, İran + AB, ABD) modelini gündeme getirdi. Sonuçta, hangi devletleri kapsayacağı konusunda görüş birliğine varılamayan tüm istikrar paktı kurma girişimleri bölgedeki etkinlik mücadelesinin göstergesi olarak başarısız oldu. RF, bölgedeki işbirliği girişimlerini kendi denetiminde tutmaya çalışırken, İran’ı devre dışı bırakan işbirliği modelleri üzerinde duran Batılı devletler, istikrarın sağlanması için bölgenin Batıya açık olması gerektiğinin altını çizmektedirler.94 Şevardnadze döneminde de Güney Osetya sorunu gibi Abhazya sorunu da aralıklarla yeniden alevlenerek Gürcistan’ı etkilemeyi sürdürdü. 1993’te yeniden başlayan çatışmalar sonrasında BM’in himayesinde 1 Aralık’ta Cenevre’de Gürcistan ve Abhazya arasında görüşmeler yapıldı. Taraflarca kabul edilen memoranduma göre, ateşkes sağlanacak, uluslararası barış gücünün varlığı kabul edilecek, mültecilerin geri dönüşüne izin verilecekti. 4 Nisan 1994’te Moskova’da Gürcistan ile Abhazya arasında imzalanan deklarasyonu, mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin yurtlarına dönmelerine imkan veren Dörtlü Antlaşmanın Abhazlar, Gürcüler, Ruslar ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından imzalanması izledi. Ağustos 1997’de yayınlanan Tiflis Deklarasyonu da sorunun çözümüne yönelik bir diğer önemli gelişmeydi. Şevardnadze ile Abhazya 94 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 418, 419; Tamaz Gamkrelidze, “Views From the Region: Georgia”, Seminar on Russia and NIS, Ankara, SAM, 1996, s.100; ve Yapıcı, Orta Asya ve Kafkasya, s. 225 – 227. 30 lideri Ardzinba, sorunun çözümü için silaha başvurmayacaklarını duyurdular. Fakat, Mayıs 1998’de çatışmalar yeniden başladı. Taraflar arasında tekrar imzalanan ateşkesin ardından sorunun çözümüne yönelik girişimler devam etti. Öte yandan sorun, Ardzinba’nın 1999 seçimlerinde yeniden başkanlığa seçilmesinin ardından bağımsızlık kararı için yapılan oylamada halkın %97’sinin Abhazya’nın bağımsızlığı yönünde oy kullanması ve Mart 2002’de de Abhazya’da parlamento seçimlerinin yapılması ile sürdü.95 Güney Osetya ve Abhazya sorunları varlığını sürdürürken, Gürcistan’da 2003’de meydana gelen siyasi gelişmeler ülkeyi bir kez daha istikrarsızlığa sürükledi. 2 Kasım 2003’teki seçimlere hile karıştırıldığı iddialarının ardından Şevardnadze, muhalefetin baskıları sonucu istifa etti. Ülkede gerçekleştirilen bu “Kadife Devrim” sürecinin sonunda muhalefet lideri Mikhail Saakaşvili Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi. Dışarıda Batı’yla, özellikle de ABD’yle, ilişkilerin geliştirilmesine önem veren Saakaşvili, içerde ülkenin toprak bütünlüğünü sağlama çabalarına Acarya’dan başladı.96 Acarya liderinin tasfiyesinin ardından Saakaşvili birlik vurgusu yaparak Güney Osetya’yla birlikte Abhazya’ya da mesaj göndermiş, Abhazya başbakanı Raul Hacimba ise bunun kolay olmayacağını söyleyerek Tiflis yönetimine meydan okumuştu.97 Kadife Devrim’den Abhazya’da Ardzinba iktidarı rahatsız olmuştu. 3 Ekim 2004’te yapılan Abhazya Devlet Başkanlığı seçimlerini, her iki aday da Abhazya’nın Gürcistan’dan ayrılmasını savunmakla birlikte, Ardzinba, RF ve Abhazya Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 181 - 188. Acarya’nın lideri Aslan Abaşidze, Şevardnadze’ye de muhalifti. Neef, Kafkasya, s. 95. Öte yandan, Saakaşvili’nin Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Tiflis yönetimiyle Acarya arasındaki gerginlik gittikçe arttı. Acarya lideri, Saakaşvili’nin “istifa ve sürgün” teklifini kabul etmesinin ardından Moskova’ya gitti. Cumhuriyet, 07. 05. 2004. 97 Milliyet, 07. 05. 2004. 95 96 31 Ermenilerinin desteklediği Raul Hacimba’nın kaybedip Sergey Bagapş’ın kazanması iç çatışma olasılığını arttırdı. RF’nin müdahalesiyle Hacimba’nın Devlet Başkan Yardımcısı, Bagapş’ın Devlet Başkan adayı olarak gireceği seçimlerin yenilenmesine karar verildi.98 12 Ocak 2005’te yenilenen seçimleri kazanan Bagapş, “Abhazya Cumhuriyeti”nin uluslararası alanda kabul görmesi için çabalarına devam etmektedir.99 2. Enerji Sorunu SSCB’nin dağılmasının ardından Güney Kafkasya’da ortaya çıkan “etki boşluğu”nu doldurmak için ulusal ve çok uluslu şirketlerin yanı sıra AB ile ABD’den Japonya’ya, RF’den İsrail’e uzanan devletlerin rekabetinin arkasında yatan nedenlerden biri de Hazar havzasının sahip olduğu petrol ve gaz potansiyelidir. Enerji kaynakları açısından yeni bir Orta Doğu olmasa da Kuzey Denizi’nin yerini almaya aday olması, Hazar havzasının dolayısıyla da Güney Kafkasya’nın çekiciliğini arttırmıştır.100 Nitekim, SSCB sonrası bölgedeki enerji kaynaklarından kimin daha fazla pay alacağı ve böylece kimin bölgede ekonomik/stratejik etkinlik kuracağı sorusu/sorunu gündeme gelmiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan Hazar’ın Hasan Kanbolat, “Abhazya’da Çözülen Rus Etkinliği”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 14, 15. 99 Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, Mustafa Aydın ve Çağrı Erhan (der.), Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal, 2006, s. 89. 100 ABD Enerji Bakanlığı verilerine göre, Hazar bölgesi (Rapor, beş kıyıdaş devlet Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, RF ve İran’ın yanı sıra bölgenin en büyük doğalgaz üreticisi Özbekistan’ı da kapsıyor.) ispatlanmış/üretilebilir petrol rezervleri 17 ile 33 milyar varildir. Öte yandan, potansiyel değerlerle birlikte rezervin 203 ile 219 milyar varil arasında olduğu ileri sürülmektedir. Bölgenin ispatlanmış doğalgaz rezervlerinin ise, 232 trilyon metre küp olduğu tahmin edilmektedir. “Caspian Sea Region Country Analysis Brief”, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30.07.2005.); ve Mustafa Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 46. 98 32 statüsü tartışması ve enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara taşıyacak boru hatları konusundaki mücadele, Güney Kafkasya’ya damgasını vuran “enerji sorunu”nun parçalarıdır. A. Hazar’ın Statüsü SSCB döneminde Hazar’a kıyıdaş iki devlet (SSCB ve İran) vardı. SSCB’nin dağılmasının ardından kıyıdaş devlet sayısının beşe yükselmesiyle (RF, İran, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) Hazar’ın statüsü sorunu ortaya çıktı. Hazar’ın deniz mi yoksa göl mü olduğu tartışmasının temelinde, enerji kaynaklarından kimin ne kadar yararlanacağı, dolayısıyla kimin bölgede nüfuzunu arttıracağı sorunu yatmaktaydı.101 Hazar’ın statüsü tartışmasında RF ilk başta, açık denizlerle doğal bağlantısı olmayan Hazar’a Deniz Hukuku’nun uygulanamayacağını belirterek, Hazar’ın bir “göl” olduğu ve kıyıdaş devletlerin eşit ortak kullanımında olması gerektiği görüşünü benimsemişti. Ayrıca, 20 millik karasuları ve takip eden 20 millik ulusal ekonomik bölgelerin dışında kalan alanın ortak sahipliğini savunan RF,102 hem Hazar’ın sektörel bölünmesinin doğal çevreye zarar vereceğini hem de İran’la imzalanan tarihi anlaşmalara göre Hazar’ın bölünemeyeceğini ve ortak sahiplenilmesi gerektiğini ileri 101 Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 33; ve Cynthia M. Croissant ve Michael P. Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996-97, s. 37. 102 Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 49, 50; Bülent Gökay, “Caspian Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”, Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart - Mayıs 1998, s. 56. 33 sürdü.103 5 Ekim 1994’te RF tarafından BM’ye sunulan ve bu görüşleri içeren memorandumda ayrıca, “Hazar Denizi’yle ilgili tek taraflı bir eylem hukuk dışıdır ve yasal düzeni sağlamak ve tek taraflı eylemlerin sonuçlarını gidermek için gerekli ve uygun önlemleri alma hakkını kendisine saklayan Rusya Federasyonu’nca tanınmayacaktır” denilmekteydi.104 Fakat, Hazar’ın statüsü tartışmasında RF’nin görüşlerinde zamanla değişiklikler oldu.105 Hazar’da RF gibi sınırlı, verimli olmayan enerji yataklarının bulunduğu kıyılara sahip İran da RF’yle birlikte Hazar’ın sektörel bölünmesine karşı çıktı. En önemli gelir kaynağı petrol ihracatı olan bu ülke, zengin enerji kaynaklarına sahip Azerbaycan’ın ve Kazakistan’ın yakın gelecekte petrol piyasasında kendisine rakip olma potansiyelinden ve Batılı devletlerinin (özellikle ABD) ve petrol şirketlerinin bölgeye yönelik ilgilerinden rahatsız oldu. Bu nedenle İran, Hazar’ın statüsü sorununda 103 1828 tarihli Türkmençayı Antlaşması ile Hazar sınır tespitine maruz kaldı. 26 Şubat 1921’de imzalanan, bütün Sovyet ve İran gemilerinin serbest seyrini sağlayan Dostluk Antlaşması, Hazar üzerindeki egemenlik hakları üzerine çok az şey içermektedir. 27 Ağustos 1935 tarihinde imzalanan anlaşma ile 10 millik balıkçılık bölgesi kurulmuş, fakat resmi bir sınır çizimi yapılmamıştı. 25 Mart 1940 tarihli antlaşma da seyrüsefer özgürlüğünü tekrarlamıştır. Aralık 1991 Alma-Ata Deklarasyonu’nun SSCB ve bütün eski Sovyet cumhuriyetlerince imzalanmış olan bütün anlaşmaların geçerliliğini tanıyan bir madde içermesi, bu anlaşmaları da geçerli kılıyordu. Hiçbir zaman resmen feshedilmeyen, Hazar’ın sınırlarının çizilmesiyle ilgili herhangi bir resmi hüküm içermeyen bu antlaşmalara göre RF, kendi görüşünün meşru haklılığını ileri sürmektedir. Croissant, “Hazar Denizi’nin Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, s. 27, 28 ve 30. 104 Croissant, ibid., s. 34; Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 50. 105 RF’nin bu soruna yönelik politikası, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde incelenecektir. 34 “ortak sahipliği” savunsa da, Azerbaycan’ın Şah Deniz Projesi’nden %10 pay aldıktan sonra Nisan 1998’de eşit paylara bölünürse, Hazar’ın sektörel bölünmesini kabul edebileceğini açıkladı. Bu da Hazar’da İran’a %10 yerine %20’lik bir alan bırakılması anlamına geliyordu. İran halen, Hazar’ın kıyıdaş ülkeler arasında eşit şekilde paylaşılması gerektiği görüşünü savunmaya devam etmektedir. 106 Hazar’a kıyıdaş devletlerden Azerbaycan’ın, diğer Kafkas devletleri Gürcistan ve Ermenistan’ın aksine zengin enerji kaynaklarına sahip olması dış politikasında önemli bir rol oynamakta ve dikkatleri bu ülkenin üzerine çekmektedir.107 Sahip olduğu enerji kaynaklarıyla ekonomisini de düzeltmeye çalışan Azerbaycan, Hazar’ın statüsü tartışmasında “ortak sahiplik” (condominium) yerine “bireysel sahipliği” savunmuş, bu bağlamda “sınır göl” yaklaşımını benimsemiştir. Buna göre Hazar, uluslararası kara sınırlarının ortay hatta kadar uzatılmasıyla ulusal sektörlere bölünecek ve kıyıdaş devletler kendi sektörlerinde biyolojik kaynaklar, deniz ulaşımı, su yüzeyi ve deniz dibi üzerinde mutlak egemenliğe sahip olacaktı. Bu yaklaşımın kabul edilmesi, Hazar’daki petrol açısından en zengin alanların Azerbaycan ve Kazakistan’a ait olacağı anlamına gelmektedir. “Sınır gölü” yaklaşımının yanı sıra Azerbaycan’ın bu sorunda benimsediği bir diğer yaklaşım da Hazar’ın “açık deniz” olarak tanımlanmasıdır. Azerbaycan, 16 Kasım 1994’te yürürlüğe giren 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 106 Sarıahmetoğlu, “ Kafkas-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 33; Necdet Pamir, Bakü – Ceyhan Boru Hattı, Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun, Ankara, ASAM, 1999, s.42, 43 ve 47; Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 42 ve 54; Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, s. 34, 35; ve Araz Aslanlı, “Paylaşılamayan Hazar”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 26, 27. 12. 2004, s. 21. 107 Herzig, The New Caucasus, s. 92. Özellikle, başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin Azerbaycan’ın enerji kaynaklarına ilgisinin zamanla daha da artması, bu ülkelerin bölgeye yönelik politikalarında etkili olmuştur. Azerbaycan da uzun dönemde Ermeni lobisinin karşısında Enerji lobisinin etkili olacağını düşünerek elindeki bu “enerji kozunu” oynamaktadır. Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 89, 90 ve 93; ve Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, s. 392. 35 Hazar’a uygulanabileceğini ileri sürmüştür. Buna göre, 12 millik kara suları ve ortay hattı ihlal etmeyecek şekilde 200 mili geçmeyen münhasır ekonomik bölgeler belirlenmelidir. Azerbaycan ayrıca, RF’nin tarihi anlaşmalarla ilgili ileri sürdüğü görüşlerine karşılık, bu anlaşmaların sadece deniz ulaşımı ve balıkçılık konularını ele aldığını belirterek, deniz yatağının işletilmesiyle ilgili açık bir madde olmadığını ileri sürmüştür. 108 Kazakistan, Hazar’ın statüsü tartışmasında genel olarak Azerbaycan’ın görüşünü desteklemekle birlikte, münhasır ekonomik bölgelerin karşı kıyı hatlardan eşit uzaklıkta olan merkezi hatta göre belirlenmesini savunmuştur. Diğer kıyıdaş devlet Türkmenistan ise başlangıçta, RF’nin görüşüne paralel bir yaklaşım benimsemiştir. Daha sonra, Şubat 1998’de Azerbaycan’la aralarındaki sınırın ortay hat prensibine göre belirlenmesini kabul ettiğini açıklamış, fakat, iki ülke bu hattın nereden geçeceği konusunda anlaşamamışlardır. Ayrıca, Ekim 1998’de Türkmenistan Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesini kabul etmiş, fakat bir ilerleme sağlanamamıştır.109 Temmuz 1998’de RF ve Kazakistan arasında imzalanan, Azerbaycan’ın olumlu bulduğu, İran ve Türkmenistan’ın ise karşı çıktığı anlaşma, Hazar’ın kuzeyindeki deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyinin ise ortak sahipliğini içeriyordu. Böylece Hazar’ın uluslararası hukuk açısından deniz olarak değerlendirilmesinin önü açılmış oldu.110 Bu anlaşmanın ardından 30 Kasım 2001’de Azerbaycan ile Kazakistan, 23 Eylül 2002’de RF ile Azerbaycan arasında imzalanan Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 49 ve 52; Gökay, “Caspian Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”, s. 57; ve Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, s. 27. 109 Aydın, ibid., s. 52, 53; Gökay, ibid., s.58. 110 Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 34; Yapıcı, Orta Asya ve Kafkasya, s. 247. 108 36 ikili anlaşmalar ile 14 Mayıs 2003’te Azerbaycan, RF ve Kazakistan arasında imzalanan üçlü anlaşma, Hazar’ın dibine ilişkin üç ülke arasındaki sınırları belirlerken su yüzeyinin ortak paylaşımını öngörmüştür. Öte yandan, 2001 yazında Azerbaycan ve İran arasında gerginliğe neden olan111 bu sorunda, halen beş kıyıdaş devlet arasında görüş birliği sağlanamamıştır. B. Boru Hatları Güney Kafkasya’ya damgasını vuran enerji sorununun başka bir ayağı, bölgedeki enerji kaynaklarının işletilerek uluslararası pazarlara ulaştırılması konusunda verilen mücadeledir. Zengin enerji kaynaklarına sahip Azerbaycan’ın doğrudan denize çıkışının olmaması, çıkartılan kaynakları uluslararası pazarlara taşıyacak boru hatlarının hangi ülkelerden geçeceği ve böylece bölgede ekonomik/stratejik etkinliği kimin kuracağı sorusunu/sorununu gündeme getirdi. Azerbaycan’da Elçibey’in iktidara gelmesinin ardından Hazar havzasının Azerbaycan’a ait Azeri, Çıraklı ve Güneşli yataklarının işletilmesi için Batılı petrol şirketleriyle görüşmelere başlandı. Batı yanlısı ve Türkiye’ye ağırlık veren bir dış politika izleyen Elçibey, enerji konusunda RF’yi dışlıyordu. Amoco, Unocal, McDermott (Amerikan), BP, Ramco (İngiliz) ve Statoil (Norveç) şirketleriyle yapılan görüşmelere Türkiye adına Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) katıldı. Sonuçta, BP, Statoil (%37 hisse), Amoco (%24), Pennzoil (%17), Unocal (%16), McDermott (%3.5) ve TPAO’dan (%2.5) oluşan konsorsiyum, Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’la bir işletme şirketi kurdu. Ön anlaşma 11 Haziran 111 Issues and Opinions on Foreign Policy Questions and Answers, Ankara, SAM, Aralık 2002, s. 120, 121; ve Aslanlı, “Paylaşılamayan Hazar”, s. 21. 37 1993’te imzalandı, fakat Elçibey protokolü imzalamak için Londra’ya gitmek üzereyken iktidardan düşürüldü. Elçibey’in iktidarı kaybetmesinde RF’nin bu sürecin dışında kalmasının da rol oynadığı iddia edilmiştir. Nitekim, Haydar Aliyev iktidara geldikten sonra Batılı şirketlerle yapılan anlaşmaları geçersiz ilan etti.112 Bu gelişmelerin ardından, Rus şirketi Lukoil’ın da %10’luk payla katıldığı yeni konsorsiyum AIOC (Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi) ve SOCAR arasında 20 Eylül 1994’te Bakü’de, Azeri, Çıraklı, ve Güneşli petrol sahalarının geliştirilmesi ve işletilmesine yönelik “yüzyılın petrol anlaşması” imzalandı.113 Bu anlaşmayı diğer yatakların işletilmesi için imzalanan çeşitli anlaşmalar izledi.114 Yüzyılın anlaşmasına göre, Azeri, Çıraklı ve Güneşli petrol sahalarından ana üretimden önce, deneme niteliğinde çıkarılacak petrol, “erken üretim petrolü” olarak tanımlandı. Bölge petrolünün uluslararası pazarlara kesintisiz ulaştırılıp ulaştırılamayacağını, müşterisinin olup olmayacağını görmek amacıyla geliştirilen “erken petrol” kavramına göre, ilk aramalarda elde edilecek petrol, deneme niteliğinde Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 492, 493 ve 498, 499; ve Nasib Nassibli, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999 – Şubat 2000, s. 116. 113 AIOC içindeki ülkeler, şirketleri ve hisseleri şöyledir: İngiltere BP (%17), Ramco (%2), ABD Amoco (%17), Pennzoil (%4.8), Unocal (%9.5), Exxon (%5), Norveç Statoil (%8.5), Japonya Itochu (%7.45), Suudi Arabistan Delta (%1.6), RF Lukoil (%10), Türkiye TPAO (%6.75), Azerbaycan SOCAR (%10). AIOC içinde başlangıçta %30 hisseyle birinci olan SOCAR, %10 hissesini Lukoil’e, %5’ni TPAO’ya (böylece Türkiye’nin payı %6.75’e yükseldi) verdi. İran’la da ilişkileri geliştirmeye çalışan Aliyev, %5 hisseyi de İran’a önerdi. Öte yandan, ABD İran’ın katılımına itiraz edince Azerbaycan’ın %5’lik hissesi Amerikan Exxon şirketine verildi. Lale Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, Ankara, İmge, 1997, s. 28, 29 ve 137 – 139; Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 254; ve Gökay, “Caspian Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”, s. 53, 54. 114 Haydar Aliyev enerji konusunda da bölge dengelerini göz önüne alan bir dış politika izliyordu. Örneğin, 1996 yılında imzalanan Şah Deniz Projesi, hiçbir Amerikan şirketinin yer almadığı, İran’ın dahil edildiği ilk proje oldu. Demir, ibid., s. 254, 255; ve Pamir, Bakü-Ceyhan Boru Hattı, s. 47. 112 38 boru hatlarıyla uluslararası pazarlara taşınacak, bunun sonucuna göre ana ihraç boru hattının kurulup kurulmayacağına karar verilecekti. AIOC, 9 Ekim 1995’te erken Azeri petrolünün RF’nin Karadeniz’deki Novorossisk limanı üzerinden 1997’den başlayarak uluslararası pazarlara taşınmasına karar verdi. Bakü – Novorossisk hattının yanı sıra erken petrolün bir kısmının da Gürcistan’ın Supsa limanı üzerinden taşınması benimsendi.115 Takip eden dönemde bölge, boru hatları konusunda RF ve Türkiye arasındaki mücadeleye sahne oldu. Ana ihraç boru hattı konusunda RF Bakü– Novorossik hattını, Türkiye ise Bakü–Tiflis–Ceyhan (BTC) projesini savunuyordu. Bakü – Novorossisk hattı (kuzey hattı), petrolün Novorossisk limanından tankerlerle Karadeniz ve Boğazlardan geçerek uluslararası pazarlara ulaştırılmasını öngörüyordu. Öte yandan, Boğazlarda petrol tankeri trafiğinin artmasının büyük tehlike yaratmasından endişe duyan Türkiye, kuzey hattıyla Boğazların ana petrol ihraç rotasına dönüşmesini önlemeye çalıştı.116 Türkiye, erken petrol güzergahı için de Bakü–Novorossisk’e karşı Bakü–Supsa hattını (batı hattı) desteklemişti. Öte Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s. 16, 17; ve Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 420. 1995’de RF’nin baskılarına rağmen Bakü – Supsa projesini onaylayan Şevardnadze, birbiri ardına gelen suikastlardan kurtuldu ve RF’den bağımsızlaşmaya başladı. Tiflis’in petrol boru hatları konusunda Batı güzergahını desteklemesiyle 1997’de Cavaheti bölgesindeki Ermeniler muhtariyet talebiyle ortaya çıktılar. Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 32; ve Yıldızoğlu, Kötü Sonsuzda Gezintiler, s. 41. 116 Türkiye’nin 1994’te çıkardığı, geçiş güvenliğini arttırıcı düzenlemeler öngören tüzük RF’nin tepkisini çekti ve Türkiye’nin tutumu Rus basını tarafından kuzey hattı seçeneğini gözden düşürmek için atılan bir adım şeklinde yorumlandı. RF ve Türkiye arasındaki boğazlar konusundaki gerginlik, Türkiye’nin 1998 yılında tüzükte yaptığı bazı değişikliklerin ardından, Mayıs 1999’da Uluslararası Denizcilik Örgütünün Boğazlarda 1994 – 1999 arasında meydana gelen deniz kazalarında azalma olduğu sonucuna varmasıyla önemli ölçüde yatışmıştır. Duygu Bazoğlu Sezer, “Türk – Rus İlişkileri: Düşmanlıktan Fiili Yakınlaşmaya”, Alan Makovsky ve Sabri Sayarı (der.), Türkiye’nin Yeni Dünyası, İstanbul, ALFA, 2002, s. 142 – 144; Kudret Özersay, “Boğazlar Konusu”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 587 – 599; ve Sever, “Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet ve İşbirliği”, s. 238. 115 39 yandan, kuzey hattı gibi batı hattı da Boğazlara tehdit oluşturuyordu. Ayrıca, BaküSupsa hattının Bakü–Novorossisk’le birlikte, 12 Haziran 1997’de AIOC’nin aldığı kararla ana petrol boru hattı için Türkiye’nin savunduğu BTC projesine rakip olması, ülke içinde eleştirilmiş, Supsa hattının BTC’nin şansını azalttığı ileri sürülmüştür.117 Öte yandan, ana petrol boru hattı mücadelesinde zamanla iki güzergah ön plana çıktı: Bakü–Novorossisk ve BTC. RF ve Türkiye’nin yanı sıra diğer bölge devletlerinin, bölge dışı güçlerin, ulusal ve çokuluslu şirketlerin katıldığı boru hatları mücadelesinin118 temelinde, daha önce de belirtildiği gibi, bölgede ekonomik/stratejik etkinlik kurma hedefi yatmaktaydı. Dolayısıyla, devletler için esas mesele, bölgedeki enerji kaynaklarının en kısa yoldan uluslararası pazarlara ulaştırılması değil, bu kaynakları taşıyacak boru hatlarının “uygun” ülkelerden geçmesiydi. Bölgenin RF’den bağımsızlaşması hedefinin yanı sıra, transit ülke olarak Azerbaycan’ın Ermenistan’a, ABD’nin de İran’a karşı çıkması, Gürcistan ve Türkiye’nin önemini arttırdı. Bölgeyi Türkiye ve Akdeniz’e bağlaması planlanan Doğu–Batı Enerji Koridorunun önemli bir parçası olan BTC ya da Hazar–Akdeniz Ham Petrol Boru Hattı, Azeri ve Kazak petrolünün Gürcistan üzerinden Türkiye’nin Ceyhan’daki deniz terminaline buradan da tankerlerle uluslararası pazarlara ulaştırılmasını hedefleyen bir projedir. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın yanı sıra ABD tarafından da desteklenen BTC projesinin hisse dağılımı şöyledir: BP (%30.10), Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s.17, 18 ve s. 49 – 72; ve Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 262, 263. 118 117 Dağlık Karabağ sorunun yanı sıra enerji sorunuyla da ilgili olarak bölgede, devletler arasında iki rakip grubun; bir tarafta RF – İran – Ermenistan, diğer tarafta da ABD – Türkiye – Azerbaycan – Gürcistan “kutuplaşması”nın varlığı öne sürülmüştür. Bkz., 6. dipnot. Bu saptama çalışmanın ilerleyen bölümlerinde tartışılacaktır. 40 SOCAR (%25), ChevronTexaco (%8.90), Statoil (%8.71), TPAO (%6.53), Total (%5), Eni/Agip (%5), Itochu (%3.40), ConocoPhillips (%2.50), Inpex (%2.50) ve Amerada Hess (%2.36).119 1990’ların sonunda BTC projesinin gerçekleştirilmesine yönelik önemli adımlar atıldı. 29 Ekim 1998’de ABD Enerji Bakanı Bill Richardson’ın da gözlemci sıfatıyla katıldığı törende Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan arasında imzalanan Ankara Bildirgesiyle tarafların ana ihraç boru hattı olarak BTC’nin gerçekleştirilmesine ilişkin kararlılıkları teyit edildi. Kasım 1999’da BTC hattının yapımına ilişkin Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Türkiye arasında imzalanan İstanbul Bildirgesini, AGİT İstanbul Zirvesi için Türkiye’ye gelen ABD başkanı Clinton gözlemci sıfatıyla imzaladı. Bu gelişmelerin ardından, 18 Eylül 2002’de Bakü’de düzenlenen BTC hattının temel atma törenini, 26 Eylül 2002’de Ceyhan’da Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye cumhurbaşkanlarının katılımı ile gerçekleşen temel atma töreni izledi ve 25 Mayıs 2005’te BTC’nin resmen işletmeye açılma töreni gerçekleştirildi.120 BTC’nin yanı sıra Doğu–Batı Enerji koridorunun başka bir ayağını da Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (Bakü–Tiflis–Erzurum (BTE) ya da Azerbaycan– Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı) oluşturmaktadır. BTE projesinin hisse dağılımı şöyledir: BP (%25.5), Statoil (%25.5), SOCAR (%10), Rus–İtalyan girişimi LukAgip (%10), İran Nico (%10), Fransa Total (%10) ve TPAO (%9). Bu proje, Azerbaycan gazının Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşınmasını hedeflemektedir. 12 Mart 2001’de Azerbaycan doğal gazının Türkiye’ye sevkine ilişkin Hükümetlerarası 119 ABD Enerji Bakanlığı, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30. 07. 2005); BOTAŞ, <http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/btc.asp> (14. 08. 2005); Pamir, Bakü-Ceyhan Boru Hattı, s. 18; ve TPAO, <http://www.tpao.gov.tr/yurt_dısı_projeler.html> (14. 08. 2005). 120 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 437;Yapıcı, Orta Asya ve Kafkasya, s. 239; ve Cenk Pala ve Hasan Kanbolat, “Bakü-Tiflis-Ceyhan 21. Yüzyılın İpek Yolu”, Stratejik Analiz, Haziran 2005, s. 18. 41 Anlaşma ile BOTAŞ ve SOCAR arasında 15 yıl süreli Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi imzalandı. Projenin 2006’da tamamlanması beklenmektedir.121 121 ABD Enerji Bakanlığı, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30. 07. 2005); BOTAŞ, <http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/azerbaycan.asp> (14. 08. 2005); ve T.C. Dışişleri Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/TurkiyeninEnerjiPolitikasi> (23. 08. 2005). 42 II. ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI A. Bölgenin ABD İçin Önemi Soğuk Savaş sonrasında bir yandan uluslararası sistemin yeniden yapılanma süreci devam ederken, diğer yandan ABD bu süreçte hegemonyasını sağlamlaştırmaya, sürdürmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD, çeşitli belgelerle kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini açıklamış, bu gelişmelere paralel olarak, ABD üstünlüğünün önemini vurgulayan “tarihin sonu”, “medeniyetler çatışması” gibi tezler ortaya atılmıştı.122 Eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” tezi de bunlardan biriydi. Brzezinski, “ilk ve tek küresel güç” ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin “küresel bir anarşiye” yol açacağını öne sürerek, Avrasya’ya egemen olarak ABD’ye meydan okuyabilecek bir rakibin ya da bölgesel ittifakların ortaya çıkışını önleyecek stratejiyi geliştirmeye çalıştı.123 Bu çerçevede, “hangi yeni Avrasya koalisyonları olasıdır, hangileri ABD çıkarları için en tehlikeli olabilir ve bunların önüne geçmek için ne yapılabilir?” sorusuna yanıt arayan Brzezinski’ye göre, “Amerikan hegemonyasına içerleyen” RF ve Çin’in İran’la “anti-hegemonyacı” koalisyonu en 122 Bkz., I. bölüm. Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, s. VI, 13, 31, 38 ve 47. Brzezinski, jeopolitik kuramlardan hareketle, üstünlüğünü sürdürmek isteyen ABD’ye yol gösteriyordu. Jeopolitiğin kurucusu sayılan Halford J. Mackinder, dünyaya hakim olmak için şu formülü geliştirmişti: Doğu Avrupa’ya hakim olan Merkez Bölgeyi (heartland) denetler. Merkez Bölgeye hakim olan Dünya Adasına, Dünya Adasına hakim olan da dünyaya hakim olur. Halford J. Mackinder, “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, s. 595-605. Jeopolitik kuramlar için bkz.: Çağrı Erhan, “Jeopolitik Kuramlar” kutusu, Türk Dış Politikası, Cilt 1, s. 562; ve İsmail Hakkı İşcan, “Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, s. 47-79. 123 tehlikeli senaryoydu.124 Dolayısıyla, Avrupa devletlerinden Japonya’ya uzanan, dünya nüfusunun yüzde 75’ini, dünya gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 60’ını ve bilinen enerji kaynaklarının yüzde 75’ini kapsayan Avrasya’yı, hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD için önemli kılan, bu özelliklerinin yanı sıra, kendisine meydan okuyabilecek potansiyel rakipleri barındırmasıdır. Denetimi ele geçirmeye çalışan, bu nedenle de bölge ülkelerinin aralarında işbirliği yapmalarına karşı olan ABD, hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeye çalışmaktadır.125 SSCB ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından ABD, Doğu Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan “boşluklar”ı doldurmak için harekete geçti. Bu bağlamda özellikle, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin ağırlıklı olarak yer aldığı Körfez ve Hazar Havzası bölgesi ABD için önemliydi. Wolfowitz’in sözleriyle, “doğal kaynakları kontrol edildiği takdirde bir küresel güç üretebilecek herhangi bir bölgede düşman bir gücün egemen olması engellenmeliydi.”126 Dolayısıyla, bölgesel güçler RF, Türkiye ve İran’la çevrili “Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya,127 gerek Hazar bölgesi enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması gerekse Orta Asya ve Orta Doğu’ya yakınlığı açısından sahip olduğu stratejik konumuyla, hegemonyasını sürdürmeyi amaçlayan 124 Brzezinski, ibid., s. 23, 47 ve 53. Konuya başka bir açıdan yaklaşmakla birlikte, bölge devletlerinin aralarında işbirliği yapmalarını ABD çıkarları açısından “tehlikeli” olarak nitelendiren bir başka isim de, ABD’nin eski BM Büyükelçisi Richard Holbrooke’dur. Nitekim, Holbrooke 16 Şubat 2005’te Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında (bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan) RF-Türkiye yakınlaşmasının ABD için “tehlikeli” olduğunu belirtmişti. Cumhuriyet, 17. 02. 2005; ve Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 242. 125 Brzezinski, ibid., s. 32; Vassilis K. Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul, Aykırı, s. 28, 42 ve 154; Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, s. 155; Çulha Zabcı, ibid., s. 229, 230; ve Yaşar Hacısalihoğlu, “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye, Sorunlar, İlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, s. 297–300. 126 Ergin Yıldızoğlu, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet, 20. 09. 2004. 127 Erol Manisalı, “AGİT, Kafkasya ve Avrasya”; Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, s. 149; ve Klare, “The New Geopolitics”, s. 54, 55. 44 ABD için önemlidir. “Uluslararası sistemin hızlı değişim geçirdiği bu dönemde ABD bu boşluğu doldurabilmek, olası rakiplerinin bu yeni bağımsızlığını kazanan ülkeleri denetimleri altına almasını önlemek ya da kendisi de etkili olabilmek için hızla harekete geçme ihtiyacını hissetti.”128 Nitekim, kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemeyen ABD, ekonomik/stratejik açıdan çekici olan Güney Kafkasya’da, İran’ın ve RF’nin etkinlik kurmasına karşıdır. Dolayısıyla, ABD’nin bölgedeki temel hedefi RF’yi kontrol altına almaktır; çünkü RF’nin bölgede etkinlik kurması, “uluslararası sistemde ABD hegemonyasının sağlamlaştırılması önündeki engellerin sayısının artmasına” neden olacaktır.129 SSCB’nin dağılmasının ardından ABD, nükleer gücüyle önemli bir ülke olan RF’nin uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini destekliyor, Çin ve Hindistan’la ittifak oluşturmasına karşı çıktığı, Batı sistemi içinde yer almasını istediği bu ülkenin “kışkırtılmaması” için bölgede “Önce Rusya” (Russia First) stratejisini izliyordu.130 Bununla birlikte ABD, bölge ülkelerinin RF’den bağımsızlığını da destekliyordu. Öte yandan, zaman içerisinde Güney Kafkasya’nın çekiciliğine daha fazla kapılmaya başlayan ABD, tutumunu değiştirdi. Bunda, Hazar havzasının enerji kaynakları açısından sahip olduğu potansiyelin yanı sıra, 1993’te RF’nin “yakın çevre”sini “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmesi rol oynamıştı. Dönemin BM Temsilcisi Madeleine Albright’ın Eylül 1994’te Bakü ziyareti sırasında yaptığı, 128 İlhan Uzgel, “Türkiye ve Balkanlar: Bölgesel Güç Yanılsamasının Sonu”, Beş Deniz Havzasında Türkiye, s. 221. 129 Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 252. İlker Aktükün, “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, Toktamış Ateş (der.), ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit, 2004, s.258; Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt 2, s. 248; Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası...”, s. 359; ve Sinan Oğan ve Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan veya Bitmeyen Soğuk Savaş”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 13, Mayıs 2001, s. 25. 130 45 “ABD RF’nin Kafkaslarda özel rolü olduğunu kabul edemez” açıklamasıyla,131 bölgenin ABD’nin “ilgi alanı” olduğu dünyaya duyuruldu.132 Böylece, bölgeye ilgisi giderek artan ABD, Birinci Çeçenya savaşının ardından RF’nin askeri açıdan zayıflığının ortaya çıkmasıyla 1996’da Kafkaslar ve Hazar bölgesini kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti.133 Soğuk Savaşın ardından uluslararası kapitalist sisteme eklemlenen ve zamanla ABD’nin ilgi alanına giren Güney Kafkasya’da ABD, 1990’da Körfez Savaşı sırasında dönemin ABD başkanı George Bush’un ilan ettiği, “yeni dünya düzeni”nin üç temel taşının “demokrasi, serbest pazar ekonomisi ve insan hakları”nın gelişmesini desteklemektedir. ABD’nin bu konuya verdiği önem ilk kez, dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın 12 Aralık 1991’de Princeton Üniversitesinde yaptığı konuşmada dile getirildi.134 1991 sonunda eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ABD, güvenlik, demokrasi, sınır ve insan hakları politikalarına bağlı kalacağı güvencesini veren ülkelerle diplomatik ilişki kuracağını belirtti. ABD, Kafkas devletlerinden ilk olarak Ermenistan’la, ardından da Nisan 1992’de, bu “güvence”yi veren Azerbaycan ve Gürcistan’la diplomatik ilişkiler kurdu. Yeni bağımsız devletlerle diplomatik işbirliğinin yanı sıra bu devletlere askeri, güvenlik ve siyasi desteği içeren “İpek Yolu” stratejisi, ABD’nin Avrasya’da ekonomik ve stratejik çıkarlarının teminat altına alınması açısından önemliydi. Böyle bir strateji, Kafkasya ve Orta Asya devletlerinin genelde “Batı yanlısı”, özelde 131 Nassibli, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, s. 117. Yıldızoğlu, “Al Birini Vur Ötekine...” 133 Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 100; Cornell, “Geopolitics and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, s. 123; ve Oğan ve Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan veya Bitmeyen Soğuk Savaş”, s. 26. 134 Baker bu konuşmasında, ABD’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine gerek “Soğuk Savaş döneminin askeri mirasının denetim ve imhasında”, gerekse “totalitarizm harabeleri üzerinde siyasal çoğulculuğa dayanan rejimler kurma” ve “serbest piyasa ekonomisine geçiş”te yardımcı olması gerektiğinin altını çizdi. Cafersoy, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 134 – 136. 132 46 “Amerikan yanlısı” olmalarına “yardımcı” olacaktı. Bu çerçevede, Temmuz 1999’da ABD Kongresi’nden geçen “İpek Yolu Strateji Yasası”, bölgede insan haklarına saygı ile demokrasi ve serbest pazar ekonomisinin gelişmesinin önemine işaret ediyordu. Bu yasayla, tarihi İpek Yolu’nun Orta Asya ve Kafkasya devletlerinden geçtiği günümüzde, İpek yolu üzerindeki halkların tarihi ilişkilerini ve ekonomik bağlarını tekrar tesis etmelerinin, hem egemenliklerinin teminat altına alınması, hem de demokratik ve pazar reformlarının başarısı açısından önemi vurgulandı. Ayrıca “güneyden, kuzeyden ve doğudan” 135 gelen siyasi ve ekonomik baskılara maruz kalan bölgede, istikrarın Güney Kafkasya, Orta Asya ülkeleri ve Batı arasında siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin gelişmesiyle sağlanacağı belirtildi. Pazar ekonomileri ve demokratik sistemlerin bölge ülkelerinde gelişmesinin uluslararası özel sektör yatırımcılarının bölgeye girişlerini teşvik edeceği vurgulandı. Ayrıca bu yasaya göre, ABD dış politikası ve uluslararası yardımları, bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasal bağımsızlıkları kadar, bölgede demokrasi inşası, serbest pazar politikaları, insan hakları ve bölgesel ekonomik bütünleşmeyi desteklemeliydi. 136 Güney Kafkasya devletlerinin demokrasiye ve serbest pazar ekonomisine geçmesini isteyen ABD’nin, bölgeye yönelik hedeflerinin gerçekleşmesinde kullandığı önemli bir araç yardım programları oldu. Zaman içerisinde Amerikan yardımları, ABD’nin bölgeye artan ilgisine paralel olarak yoğunlaştı ve bölgenin 135 İran, RF ve Çin kastedilmektedir. Nichol, “Transcaucasus Newly Independent States...”; Çağrı Erhan, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s. 133, 134; Ariel Cohen, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”, 24 Haziran 1997, <http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm> (01. 02. 2005); ve Silk Road Strategy Act of 1999, <http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html> (11. 02. 2005). 136 47 ABD’nin “yaşamsal çıkar alanı” ilan edilmesinin ardından, Mayıs 1997’de dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “stratejik konumdaki enerji zengini Orta Asya ve Kafkasya demokrasilerine yapılacak yardımın, ABD’nin ulusal çıkarına” olduğunu belirtti.137 Bölge ülkelerine doğrudan yapılan Amerikan yardımları, Özgürlüğü Destekleme Yasası (Freedom for Russia and Emerging Eurasian Democracies and Open Markets (FREEDOM) Support Act) kapsamında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (U.S. Agency for International Development - USAID) ve ABD Tarım Bakanlığı (U.S. Department of Agriculture - USDA), Dışişleri Bakanlığı gibi çeşitli bakanlık ve ajanslarıyla yapılmaktadır. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin (Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna) insani yardım ihtiyaçları için ve bölgede demokrasi, serbest pazar ekonomisine geçiş, ticaret ve yatırımın gelişmesi için dört yüz altmış milyon dolar yardımı öngören Özgürlüğü Destekleme Yasası, 24 Ekim 1992’de ABD Kongresi tarafından onaylandı.138 Bu yasayla ABD, eski Sovyet coğrafyasında demokratikleşme, pazar reformu, hukuksal reformlar, sağlık ve barınma alanlarında programlar teşvik etmektedir.139 137 Erhan, ibid., s. 136; Robin Bhatty ve Rachel Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 134; ve Elizabeth Jones, “U.S. Foreign Assistance Programs”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm> (05. 10. 2005). 138 Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın Azerbaycan’a yardım yapılmasını engelleyen 907. bölümü, zamanla askıya alındı. Bu konu, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır. 139 Erhan, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, s. 137; Bhatty ve Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, s. 133, 134; Nichol “Transcaucasus Newly Independent States...”; Cafersoy, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 144; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Azerbaijan”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm> (30. 09. 2005); “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Georgia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm> (30. 09. 2005); “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Armenia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm> (30. 09. 2005); ve “Background Note: Armenia”, <http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm> (05. 10. 2005). 48 Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın kapsamına girmeyen, ABD Savunma Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı (Cooperative Threat Reduction – CTR) yardımları; USDA’nın gıda yardımları; Dışişleri Bakanlığı’nın İhracat Kontrolü ve İlgili Sınır Güvenliği (Export Control and Related Border Security – EXBS), Dış Askeri Finansman (Foreign Military Financing – FMF), Uluslararası Bilgi Programları (International Information Programs – IIP), Uluslararası Askeri Eğitim ve Yetiştirme (International Military Education and Training – IMET) yardımları gibi yardımlar da bulunmaktadır. Bölge ülkelerine doğrudan yapılan yardımların yanı sıra, bölgede yatırım yapacak Amerikan şirketlerini teşvik etmek amacıyla, USDA satış ve hibeleri, USAID kredileri, ABD İhracat-İthalat Bankası (Export-Import Bank – Eximbank) kredileri, Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi (Overseas Private Investment Corporation – OPIC) kredileri bulunmaktadır. Ayrıca, Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund – IMF), Dünya Bankası (World Bank), Avrupa Yeniden Yapılanma ve Gelişme Bankası (European Bank for Reconstruction and Development- EBRD) tarafından da eski Sovyet cumhuriyetlerine krediler sağlanmaktadır.140 ABD’nin Güney Kafkasya devletlerine yönelik yardım programları, genel olarak dört başlıkta toplanmaktadır; demokrasi, ekonomik reform, güvenlik ve hukuk reformu ve insani yardım. Bölge devletlerine yönelik demokrasi programı; seçim sürecinin iyileştirilmesini, yerel yönetimleri güçlendirmeyi, hukukun üstünlüğü ilkesi, bağımsız medya ve sivil toplumu desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Erhan, ibid., s. 138; ABD Dışişleri Bakanlığı, ibid.;Silk Nichol, ibid. 140 49 Road Strategy Act of 1999, ibid.; ve Avrasya Vakfı (Eurasia Foundation)141 ile Bakü, Tiflis ve Erivan’daki ABD büyükelçilikleri tarafından yönetilen programlar, hükümet-dışı örgütlerin bölgeye yerleşmesini desteklemektedir. Ayrıca, Ulusal Demokratik Enstitü (National Democratic Institute), Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü (International Republican Institute), Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı (International Foundation for Electoral Systems), Demokrasi için Ulusal Vakıf (National Endowment for Democracy-NED), diğer geçiş ülkelerinde olduğu gibi, Kafkas devletlerinde de “özgür ve adil seçimlerin yapılmasına yardımcı” olmaktadırlar.142 Öte yandan, bu vakıf ve kuruluşlar aracığıyla bölgede etkinliğini arttırmayı, denetimi elinde tutmayı amaçlayan ABD’nin “demokrasi” söylemi; gerçekte, ABD yanlısı liderlerin iktidarda olması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, başta CIA bağlantılı NED ve Quantum Fonu Grubu’nun143 baş yatırım danışmanı olan Soros Fund Management başkanı, spekülatör George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü (Open Society Institute), özellikle eski Sovyet coğrafyasında “demokratikleşme” faaliyetlerine destek sağlamaktadırlar. ABD kaynaklı bu vakıf ve kuruluşlar; gerek Hazar havzası kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması, gerekse de RF ve İran arasındaki konumuyla ekonomik/stratejik açıdan önemli bir ülke olan Gürcistan’ın, 2003’te başlayan “Kadife Devrim” ya da “Gül Devrimi” olarak 141 Parasal desteğini ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan (USAID) alan ve yeni bağımsızlığını kazanan devletlerde bürolar açan Avrasya Vakfı, bölge ülkelerinin “demokrasiye” geçişlerinde merkezi bir rol üstlenmiştir. Bkz. Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük İşgal”, Cumhuriyet, 08. 10. 05. 142 Jones, “U.S Foreign Assistance Programs”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm> (05. 10. 2005); “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm> (10. 09. 2005); “U.S. Assistance to Armenia-Fiscal Year 2003”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm> (05. 10. 2005); “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm> (05. 10. 2005); “U.S Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm> (10. 09. 2005); ve “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm> (05. 10. 2005). 143 Quantum, George Soros’un temsilciliğini yaptığı bankerler şirketidir. Bkz. Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük İşgal”. 50 adlandırılan “demokratikleşme” sürecinde önemli rol oynadılar. ABD’nin Gürcistan’ın demokrasiye geçişinde “muazzam bir ilerleme” olarak tanımladığı “Gül Devrimi” için; ABD büyükelçisi Richard Miles’ın yanı sıra Freedom House, Uluslararası Demokrasi Enstitüsü ve Soros Vakfı “alt yapı” çalışması gerçekleştirdi. Muhalefeti desteklemek amacıyla özel Rustavi-2 televizyonu ve gençlik örgütü Kmara (Yeter) Soros Vakfı tarafından finanse edildi. Ayrıca, Kasım 2003’teki seçimlere hile karıştırıldığını öne süren vakfın, Soros’un sözleriyle “değişime katkısı; halkın hükümetin açıkladığı sonuçlara değil, vakfınkine güvenmesi” oldu.144 Sürecin sonunda, ABD’de eğitim gören muhalefet lideri Mikhail Saakaşvili, Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi. Saakaşvili gibi, aralarında Başbakan Zhvania ve Dışişleri, Savunma, Tarım, Ekonomi, İçişleri, Adalet bakanlarının da bulunduğu, bakanlar kurulunun on dört üyesi, ABD’nin değişim programlarına katılmışlardı. Sonuç olarak, “Kadife Devrim” ABD nüfuzunun RF sınırlarına taşınması ve böylece ABD’nin RF’yi çevreleyerek bölgede etkinliğini arttırmasına yol açtı.145 Mayıs 2005’te Gürcistan’ı ziyaret eden ABD başkanı Bush “devrimler”in süreceği mesajını verdi.146 ABD, etkinliğini arttırmak amacıyla “açık toplumlar”ın yanı sıra “açık pazarlar”ı desteklemekte, özellikle enerji kaynakları açısından çekici bölgelerde, serbest pazara dayalı, yabancı sermayeye açık ekonomilerin gelişmesine önem 144 Milliyet, 12. 05. 2005. Türkkaya Ataöv, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet, 04. 01. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia – Georgia”; Jones, “U.S. Foreign Assistance Programs”; Cumhuriyet, 30. 03. 2005; Aynur Mayemerova, “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, s. 9, 10; ve Ahat Andican, “Sovyet Sonrası Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005, s. 10, 11. 146 Bush, Gürcistan’ı “özgürlük feneri” ilan ederek, eski Sovyet cumhuriyetlerine “devrim yapmaları” çağrısında bulundu. Bush: “Ama Irak’ta pembe devrim, Ukrayna’da turuncu devrim ya da Lübnan’da sedir devriminden önce Gürcistan’da gül devrimi vardı. Şimdi Kafkasya’da, Orta Asya’da ve Ortadoğu’da kalpleri aynı özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var. Özgürlük istiyorlar ve özgür olacaklar!” Milliyet, 11. 05. 2005. 145 51 vermektedir. Bu çerçevede ABD, Güney Kafkasya’ya Amerikalı yatırımcıların güvenli biçimde girmeleri için ekonomik liberalleşme programlarını teşvik etmektedir. ABD’nin pazar reformu programları; tarımda ve diğer hedef alanlarda özel küçük ve orta girişimlerin gelişmesine odaklanmaktadır. Ayrıca, bankacılık idaresi, vergi ve borç reformu, toprağın özelleştirilmesiyle özel yatırımın geliştirilmesi de hedeflenmektedir. OPIC, Ticaret ve Kalkınma Ajansı (Trade and Development Agency-TDA) ve Eximbank aracılığıyla Azerbaycan’a yönelik Amerikan ihracatı ve yatırımı desteklenmektedir. USDA’nın başlattığı pazarlama yardım programı da Gürcistan ve Ermenistan’da tarım sektörüne yardım etmektedir.147 Bölge ülkelerine yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde, FMF ve IMET programları; profesyonel askeri eğitime ve İngilizce eğitime odaklanmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı’nın CTR programı ve Dışişleri Bakanlığı’nın EXBS programı, bölge devletlerine uyuşturucunun ve kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesinde yardımcı olmayı, bölge ülkelerinin “sınırlarını koruma yeteneklerini” güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, ABD’nin güvenlik konusunda bölgeye desteği bunlarla sınırlı değildir. 11 Eylül sonrasında El Kaide ile bağlantılı oldukları öne sürülen Çeçen militanlarla mücadele gerekçesiyle ABD, Gürcistan’ın Pankisi 147 Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 232; Atilla Sandıklı, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Stratejisi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, s. 6, 7; “U.S Asistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”; “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2003”; ve “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”. 52 bölgesine asker göndermiş, böylece RF’nin bu bölgeye yönelik olası operasyonunu engellemiştir.148 ABD’nin bölgeye yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde ayrıca, Hazar Bölgesi Güvenlik Girişimi’nden (Caspian Guard Initiative) de söz edilebilir. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in Nisan 2005’teki Azerbaycan ziyareti sırasında yeniden gündeme gelen, ortak hava savunması, denizin kontrolü, sınır güvenliğinin arttırılması gibi tedbirleri içeren, merkezi Bakü’de olacak bu projeyle ABD bölgedeki askeri varlığını pekiştirmeyi amaçlamaktadır. BTC hattının güvenliğini “garantiye almak”, “Hazar Muhafızları”nın temel hedefi olacaktır. Ayrıca, Azerbaycan’ın terörizm, uyuşturucu ve silah ticareti ile mücadelesinde bu ülkeye “yardım” edilmesi öngörülmektedir.149 ABD’nin bölge ülkelerine yönelik insani yardım programı çerçevesinde USAID ve USDA gıda yardımında bulunmaktadır. Bölge ülkelerine verilen gıda, giysi, tıbbi malzeme yardımlarının yanı sıra, Barış Gönüllüleri’nin (Peace Corps) faaliyetleri de bu programın kapsamında yer almaktadır. Gürcistan ve Ermenistan’da faaliyet gösteren Barış Gönüllüleri, Azerbaycan’da 2003’te çalışmaya başlamıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA’in ortak çalışmasıyla oluşturulan ve 1962’de resmen çalışmaya başlayan Barış Gönülleri, ABD’nin yakın ilişki içinde olduğu gelişmekte olan ülkelerdeki okullarda ders veren, İngilizce öğreten ve teknik uzmanlık yardımları sunan gönüllü öğretmenlerdir. Öte yandan, bu görünürdeki 148 “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”; ve Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 103. 149 “USA Plans to Expand Military Presence in Azerbaijan”, <http://www.energybulletin.net/6074.html> (16. 03. 2006); İlyas Kamalov, Putin’in Rusyası, İstanbul, Kaktüs, 2004, s. 147; ve Cihangir Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6. 53 amacın altında ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek kuşaklar yetiştirmek, bulundukları ülkelerde haber alma faaliyetlerinde yer almak gibi görevleri olduğu da öne sürülmektedir.150 ABD “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği bölgede etkinliğini arttırmak amacıyla yardım programlarının yanı sıra Batı yanlısı oluşumlara da destek vermektedir. Bu bağlamda ABD, eski Sovyet coğrafyasında hegemonyasını kurmak için NATO’nun doğuya doğru genişlemesini desteklerken, Barış için Ortaklık (BİO) projesiyle de bölge ülkelerinin RF’ye bağımlılığını azaltmayı amaçlamaktadır.151 Bölgenin Batı dünyasıyla bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adım da NATO’yla ilişkilerinin geliştirilmesiydi. Bu amaçla ilk olarak, 1991’de Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi (KAİK) oluşturularak, eski Sovyet cumhuriyetleriyle işbirliği çağrısı yapıldı. 1992 Haziranında Gürcistan’ın ve Arnavutluk’un katılımıyla KAİK’in üye sayısı 38’e yükseldi. ABD tarafından önerilen, NATO’ya üye olmak isteyen devletlere bu yolu açan, KAİK’in askeri ve güvenlik boyutu olarak ifade edilen BİO projesi ise Ocak 1994’te geliştirildi. RF’nin yanı sıra üç Kafkas devleti de BİO’yu imzaladılar. 1997’ye gelindiğinde KAİK yerini Avrupa Atlantik İşbirliği Konseyine bırakırken, BİO’nun güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, 2004’te İstanbul’da gerçekleştirilen NATO zirvesinde Kafkasya’da temsilcilik açma kararı alındı.152 150 “U.S. Assistance to Azerbaijan”; “U.S. Asistance to Georgia”; “U.S. Assistance to Armenia”; ve Erhan, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül”, s. 137. 151 Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 272; Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 230; Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, s. 26; ve Nichol, “Transcaucasus Newly Independent States...” 152 Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 309; Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, s. 14; Faruk Sönmezoğlu (der.) Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, 2.B., İstanbul, DER, 1996, s. 79; Bhatty ve Bronson “NATO’s Mixed Signals...”, s. 130 – 135; Revaz Adamia, “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 97; ve NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001, s. 67 – 80. 54 BİO’nun yanı sıra bölgede RF etkinliğine karşı bir başka oluşum olan GUUAM’ı destekleyen ABD, bu şekilde de RF’yi çevrelemektedir. GUUAM, 1990’ların ikinci yarısında kurumsallaştı. 10 Ekim 1997’de Strasbourg’da Avrupa Konseyi zirvesinde Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova, GUAM’ı oluşturan bildiriyi imzaladılar. Bölgedeki çatışmaları RF’nin kışkırttığını ileri süren bu dört devlet, bölgedeki enerji kaynaklarını batıya ulaştıracak boru hatları üzerinde yer almalarıyla Batı (özellikle ABD) için önemliydi. Bu girişim, 24 Nisan 1999’da Washington’da NATO’nun 50. yıl kutlamalarına denk gelen toplantıda Özbekistan’ın katılımıyla, GUUAM adını aldı. Bölgede RF’nin etkinliğine karşı Batı yanlısı ve ABD’yi “stratejik ortak” olarak kabul eden bir oluşum olan GUUAM’a NATO da destek vermektedir. İpek yolu projesi çerçevesinde Avrupa–Kafkasya–Asya ulaşım koridorunu destekleyen GUUAM üyeleri ile NATO arasındaki askeri işbirliği, ABD ve BİO kanalıyla gelişmektedir. 13–19 Nisan 1999’da Bakü–Supsa hattının açılışıyla eş zamanlı olarak Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan birlikleri, ilk askeri tatbikatlarını gerçekleştirdi. Öte yandan, 2002’de Özbekistan’ın üyeliğini askıya alması ardından da 2005’te ayrılması, bu oluşumun geleceği hakkında tartışmalara yol açtı.153 Bölgede ABD’nin desteklediği bir diğer Batı yanlısı oluşum, “renkli devrimler”in gerçekleştiği Gürcistan ve Ukrayna’nın liderleri tarafından Aralık 2005’te açıklanan Demokratik Seçim Topluluğu’dur. Topluluğa Gürcistan ve 153 GUUAM, <http://www.guuam.org/general/history.html> (24. 08. 2005); Cornell, “Geopolitics and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, s. 108 – 111; Taras Kuizo, “Bağımsız Devletler Topluluğu İçinde Jeopolitik Çoğulculuk: GUUAM’ın Ortaya Çıkışı”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, s. 99, 100 ve 114; Erhan Büyükakıncı, “Bağımsızlık Sürecinde Ukrayna – Rusya İlişkileri”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, s. 430; ve Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 418. 55 Ukrayna’nın yanı sıra Baltık devletleri, Moldova, Romanya, Makedonya ve Slovenya üyedir.154 Son olarak, ABD’nin Güney Kafkasya’yı kendi “yaşamsal çıkar alanı” olarak değerlendirmesinde Hazar havzasının yanı sıra Karadeniz’in de etkili bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Bulgaristan ve Romanya’da üsler oluşturan, Gürcistan ve Ukrayna’da “renkli devrimler”le Batı, özelde de ABD yanlısı yönetimlerin iş başına gelmesinde rol oynayan ABD, böylece Hazar bölgesinin yanı sıra Karadeniz’den de RF’yi çevreleme girişimlerini sürdürmektedir.155 Bütün bu gelişmeler ABD’nin, Mayıs 2002’de RF’yle birlikte bölgede “Büyük Güç rekabetini” reddettiğini açıklasa da,156 etkinliğini arttırma çabasının devam ettiğini göstermektedir. B. ABD’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu ABD bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettikten sonra, hem Dağlık Karabağ sorunun hem de Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit eden Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözüm sürecine aktif olarak katıldı. Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott’un sözleriyle “200 milyar varillik petrolün üzerinde oturan” Güney Kafkasya ve Orta Asya’da, ABD istikrarsızlık istemiyordu. Dolayısıyla, Batılı şirketlerin, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da yaşamsal öneme sahip petrol ve gaz rezervlerine ulaşmasını tehdit eden bölgesel çatışmalara, Batı’nın 154 Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşmalar”, s. 7. Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, s. 13, 14; ve Gözde Kılıç Yaşın, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005, s. 12, 13. 156 Cumhuriyet, 25. 05. 2002. Mayıs 2002’de ABD başkanı George Bush ve RF devlet başkanı Vladimir Putin, Moskova’da stratejik nükleer silahların azaltılması anlaşması ile bir dizi belge imzaladılar. 155 56 çıkarları doğrultusunda çözüm bulunmalıydı. Ayrıca ABD, RF’nin Güney Kafkasya’da etkinliğinin sürmesini sağlayan bu çatışmaların çözümüyle, bölgedeki Rus etkinliğini sona erdirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle, yine Talbott’un sözleriyle “ABD’nin birincil görevi”, çatışmaları önleme politikaları izlemektir.157 Ermenistan’ın iç ve dış politikasını etkileyen diaspora başlangıçta, ABD’nin bu ülkeye ve Azerbaycan’a yönelik politikalarında da önemli rol oynadı. Örneğin, Azerbaycan Ermenistan’a abluka uygulamaya başlayınca, ABD’deki Ermeni lobisinin etkisiyle kişi başına en yüksek ABD insani yardımından yararlanan ülke Ermenistan oldu. Ayrıca Ermeni lobisi, Ekim 1992’de “Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a her türlü saldırı ve ablukayı durdurduğunu gösterecek adımlar atana kadar” Azerbaycan’a ABD’nin yardım yapmasını engelleyen Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın 907. bölümünün Kongre’den geçmesini sağladı. Öte yandan, ABD yönetimi hükümet dışı örgütler aracılığıyla Azerbaycan’a yardıma devam etti. Zaman içerisinde, Azerbaycan’ın sahip olduğu enerji kaynakları ABD’nin tutumunun değişmesinde etkili oldu. Bu bağlamda, 907. bölümün kaldırılması, dönemin Azerbaycan cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in 27 Temmuz-7 Ağustos 1997’deki ABD ziyaretinde gündeme geldi. Azerbaycan petrol şirketi ile ABD’nin Chevron, Exxon, Mobil, Amoco petrol şirketleri arasında önemli sözleşmelerin imzalandığı ziyarette; Azerbaycan’ın zengin doğal kaynaklarını ve jeostratejik önemini vurgulayan dönemin ABD başkanı Bill Clinton, ABD Kongresi’nin 907. bölüme ilişkin görüşünün değiştiğini belirtti. 907. bölümün kaldırılması, bu ziyaretin ardından da birçok defa gündeme geldi. Temmuz 1999’da ABD Kongresi’nden Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s. 126 – 128; Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 261, 262; ve Ariel Cohen, “`The New Great Game`: Pipeline Politics in Eurasia”, <http://www.ourworld.compuserve.com/homepages/usazerb/213.htm> (06. 08. 2005). 157 57 geçen İpek Yolu Strateji Yasası’nda, ABD başkanı söz konusu kısıtlamanın ABD’nin ulusal çıkarına olmadığına karar verip bunu da Kongre’ye belgelerse, bu kısıtlamanın uygulanmayacağı belirtiliyordu. Bush dönemine gelindiğinde 2002’de 907. bölümün uygulaması askıya alındı.158 Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle Ermenistan’ın RF’den uzaklaşmasını amaçlayan ABD, bu bağlamda Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı ablukaya itiraz etmekte ve Türkiye Ermenistan sınırının açılmasını istemektedir. Ayrıca ABD, bölgede İran ve Rus etkisinin engellenmesi için diğer bölgesel çatışmalar gibi Dağlık Karabağ sorununda da arabulucu işleve sahip olmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, Minsk Grubu’nun RF ve Fransa’yla birlikte 1997’de eş başkanı olan ABD, Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi için çaba göstermektedir. Talbott’un Haziran 1997’deki Bakü ziyaretinde, işgal edilen topraklardan Ermenilerin çekilmesi çağrısında bulunmasının ardından, Aliyev’in Washington ziyaretinde Clinton, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için ABD’nin etkin rol oynayacağını belirtti. 1999’dan itibaren doğrudan görüşmelere başlayan Aliyev ve Koçaryan’ın, Mart 2001’de Paris’te Fransa cumhurbaşkanı Chirac’la biraraya gelmelerinin ardından, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Aliyev ve Koçaryan’ı Florida eyaletinin Key West beldesine davet etti. Aliyev ve Koçaryan, Nisan 2001’de Key West’te Minsk Grubu eş başkanlarıyla biraraya geldi, fakat soruna kalıcı bir çözüm bulunamadı. ABD, halen sorunun barışçıl bir şekilde çözülmesini ve Minsk Grubu sürecine destek vermeyi sürdürmektedir.159 Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 65; Haydar Aliyev, Dünya Siyasetinde Azerbaycan Petrolü, çev. Abdullah Çiftçi ve Ergun Kocabıyık, İstanbul, Sabah Kitapları, 1998, s. 32, 33, 97 ve 98; ve Silk Road Strategy Act of 1999. 159 Yapıcı, Orta Asya ve Kafkasya, s. 179; Aydın, ibid., s. 65; Aliyev, ibid., s. 33; Gürses, 158 “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 262; ABD Dışişleri Bakanlığı, “Background Note: 58 Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü destekleyen ABD, Güney Osetya ve Abhazya sorunlarının da kalıcı olarak çözümü için aktif yaklaşımını sürdürmektedir. Bu bağlamda, Gürcistan’daki Birleşmiş Milletler Gözlemci Misyonu’na (the United National Observer Mission in Georgia- UNOMIG) katılan ABD; Fransa, Almanya, RF ve İngiltere’den oluşan BM Genel Sekreteri’nin Dostlar Grubu’nun (Group of Friends) da üyesidir.160 Gürcistan’da “Kadife Devrim”in ardından, toprak bütünlüğünü sağlama çabalarına Acarya’dan başlayan ve Güney Osetya ile Abhazya’ya da mesaj veren ABD yanlısı Saakaşvili yönetimine, ABD’nin desteği bu konuda da devam etmektedir. C. ABD’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu ABD’nin bölgedeki enerji sorununa yönelik politikası uzun vadeli ekonomik/stratejik hedefler üzerine kurulmuştur. Şöyle ki, Soğuk Savaş sonrasında hegemonyasına karşı küresel ya da bölgesel rakipler istemeyen ABD, bu çerçevede enerji konusunda bölgede RF ve İran’ın etkinlik kurmasını önleyecek bir politika izlemektedir. Hazar’ın statüsü tartışmasında ABD, başlangıçta bu sorunun kıyıdaş devletlerin karar vereceği bir konu olduğunu belirtiyse de, zaman içerisinde bu tutumunu değiştirdi. Bunda, RF’nin 12 Kasım 1996’da yaptığı teklif etkili olmuştu. Her bir ülke için 45 millik münhasır off-shore ekonomik bölgenin tanınması fikrini ortaya atan RF ayrıca, 45 millik limitin ötesindeki rezervler üzerinde ulusal yetkiyi Azerbaijan”, <http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/2909.htm> (05. 10. 2005.); ve “The United States and the Conflict Over Nagorno-Karabakh”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/41401.htm> (30. 07. 2005). 160 “The Abkhazia Conflict”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53745.htm> (12. 10. 2005.); “ The South Ossetian Conflict”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53721.htm> (12. 10. 2005); ve Nichol, “Transcucasus Newly Independent States...” 59 tek tek ülke temelinde tartışmaya istekli olduğunu; diğer bütün rezervlerin kıyıdaş devletlerin şirketleri aracılığıyla “ortak mülkiyet” altında olabileceğini açıklamıştı. ABD, bu teklife cevabını BDT Özel Büyükelçisi James Collins’in Aliyev’e gönderdiği ABD’nin “Hazar Denizi’nin sektörel bölünmesi fikrini savunduğu” mesajıyla verdi.161 Böylece, 1994’te bölgeyi ilgi alanı ilan eden ABD, bölgede RF’nin ve İran’ın etkinliğini arttıracak ortak sahiplik yaklaşımına karşı olduğunu açıkladı. ABD için Hazar havzası, petrol temin etme seçeneklerini çoğaltmak ve Basra Körfezi’ne bağımlılıktan kurtulmak; kısaca, Clinton’ın sözleriyle “ülkenin enerji ürünleri donanımını çeşitli yollardan sağlamak” açısından önemlidir.162 Dolayısıyla ABD, bölgedeki enerji kaynaklarının çıkartılmasında ve taşınmasında belirleyici olmak istemektedir. Ayrıca, bölgedeki enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara ulaştıracak boru hatlarının bölgede ekonomi/stratejik etkinlik kurmanın önemli bir aracı olması, ABD için bu hatların hangi ülkelerden geçeceği sorusu/sorununun önemini arttırmaktadır. Bu nedenle ABD, bölgedeki iki temel rakibi; İran ve RF’yi eleyerek enerji kaynaklarının üretimini ve ulaşımını kontrol etmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda, ABD “serseri devlet” olarak tanımladığı İran’ı enerji konusunda devre dışı bırakmak için 1995’te İran Dış Petrol Yaptırımları Yasası ve 1996’da İran-Libya Yaptırım Yasası’nı çıkartarak, Amerikan petrol şirketlerinin İran’ı içeren herhangi bir projeye katılmalarını yasakladı. Ayrıca, bölgenin RF’den bağımsızlaşmasını isteyen ABD, bu amaçla “çoklu boru hatları” politikasını izledi. Bölge petrolünün birden fazla hatla taşınmasıyla Rus tekelinin kırılmasını hedefleyen ABD, erken 161 Cynthia M. Croissant ve Michael P. Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu”, s. 35, 36; ve Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 50, 55. 162 Aliyev, Dünya Siyasetinde Azerbaycan Petrolü, s. 46. 60 üretim petrolü için Bakü-Novorossisk’in yanı sıra Bakü-Supsa’yı ikinci hat olarak benimsedi. Ayrıca ABD’nin ana ihraç boru hattında da RF ve İran’ı devre dışı bırakmak istemesi, ABD için bölgede Türkiye’nin önemini arttırıyordu. Bu nedenle, ABD Güney Kafkasya’ya yerleşmek ve bölgede etkinliğini arttırmak için Türkiye’nin işbirliğine ihtiyaç duydu. Dolayısıyla, bölgeye yönelik politikasını kısa vadeli şirket kârları üzerine kurmayan ABD, diğer alternatif güzergahlara (BaküNovorossisk ve Bakü-Supsa) göre daha uzun olan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattını desteklemiştir.163 Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, s. 40; Dinçer Taşçıkar, “Orta Asya’daki Ekonomik Reformlar ve Yeni Büyük Oyun”, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, s. 241; Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s. 73; Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, s. 280 – 282; Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 102; ve Cohen, “US Policy in the Caucasus and Central Asia...”. 163 61 III. RF’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI A. Bölgenin RF İçin Önemi 1991’de uluslararası sisteme SSCB’nin varisi olarak katılan RF, bağımsızlığın ardından içeride demokrasiye ve serbest pazar ekonomisine, dışarıda Batı’yla işbirliğine yöneldi. Dönemin Dışişleri Bakanı Andrei Kozirev ve Başbakan vekili Yegor Gaidar’a göre, Batı demokrasileri RF için “ideal bir model ve ortak”tı. Dolayısıyla RF, eski Sovyet cumhuriyetlerine ağırlık veren bir dış politikadan, BDT içerisinde “lider rolü” üstlenmekten kaçınmalıydı çünkü; RF ekonomisinin eski Sovyet cumhuriyetleriyle yeniden bütünleşmesi, pazar yönelimli reformların yanı sıra Atlantik ve Avrupa ekonomik kurumlarıyla bütünleşmeyi de yavaşlatacaktı.164 Böylece, RF’nin gelişmiş Batılı devletler arasına, Batılı örgütlere katılmasını savunan Kozirev’in ve Dışişleri Bakanlığı’nın sözcülüğünü yaptığı, dönemin Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in de desteklediği “Atlantikçilik” yaklaşımı, bağımsızlığının ardından RF’nin izlediği dış politikaya yön verdi. Öte yandan zaman içerisinde, önceliği Batı’yla işbirliğine veren bu yaklaşım çerçevesinde izlenen dış politika ülke içinde eleştirilmeye başlandı. Batı karşıtı, SSCB dağıldığı için duyulan hayal kırıklığını yansıtan muhafazakar bir yaklaşımı benimseyen komünistler ve “SlavOrtodoks işbirliği”ni vurgulayan aşırı milliyetçiler seslerini yükselttiler. Bununla birlikte, eleştiriler arasında RF dış politikasına yön verecek alternatif bir yaklaşım olarak “Avrasyacılık” ön plana çıktı. 165 Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, N. Y., M. E. Sharpe, 1998, s. 112-114. Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye”, s. 437-439; ve Büyükakıncı, “Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, s. 144-155. 1917 Ekim devrimi ve sonrasında ortaya çıkan Avrasyacılık, Rus fikir 164 165 Yeltsin’in dış politika danışmanı Sergei Stankeviç’in sözcülüğünü yaptığı “Avrasyacılık” yaklaşımı RF dış politikasında önceliği Batı’ya değil, on dört eski Sovyet cumhuriyetine, başka bir ifadeyle, “yakın çevre”ye (blijniy zarubejnıye, near abroad) veriyordu. Bu bağlamda, Yeltsin’in Başkanlık Konseyi’nin eski üyesi Andranik Migranyan’a göre, RF kendi “Monroe Doktrini”ni ilan etmeli, başka bir deyişle, eski SSCB topraklarının RF’nin “yaşamsal çıkar alanı” olduğu dünyaya duyurulmalıydı.166 Nitekim, 1992’nin sonlarına doğru eski Sovyet cumhuriyetleri RF tarihindeki diğer büyük akımlardan (Batıcılık ve Slav milliyetçiliği) farklıdır. Çok kutupluluğa dayanan, Batı’nın hegemonyasını ve bireyciliğini reddeden Avrasyacılık, SSCB sonrasında RF’de Atlantikçi yaklaşıma muhalefet olarak ortaya çıktı. 1990’ların ikinci yarısında Atlantikçi ve Avrasyacı yaklaşımlar arasında sağlanan denge, 1998 ekonomik bunalımının etkisiyle Avrasyacılardan yana değişmeye başladı. Atlantikçi-Avrasyacı akımların sentezlendiği Putin döneminde de, Avrasyacılığın etkisi sürmektedir. Bkz., Erel Tellal, “Avrasya’da Türkiye-Rusya İlişkileri”, Beş Deniz Havzasında Türkiye, s. 35-38. Günümüz Rusya’sında Avrasyacılık yaklaşımının önemli bir temsilcisi Aleksandr Dugin’dir. Rus Jeopolitiği isimli çalışmasında, “Amerika’dan ibaret olan Batı”yı, bir başka deyişle, deniz medeniyetinin, “Atlantikçiliğin merkezi”ni, kara medeniyeti Avrasyacılığın, Avrasya ile özdeşleştirdiği Rusya’nın “jeopolitik düşmanı” olarak gören Dugin, merkezde Rus (Rusya merkezli), güneyde Orta Asya (İran merkezli), Batıda Avrupa (Almanya merkezli) ve Doğuda Pasifik (Japonya merkezli) “Avrasya İmparatorluğu” projesini geliştirmektedir. Bkz., Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği, Avrasyacı Yaklaşım, 2. B., İstanbul, Küre, 2004, s. 10, 81-83, 188 ve 194. Öte yandan, zamanla Dugin’in bazı düşünceleri değişmiştir. Örneğin, Rus Jeopolitiği’nde, Çin’le birlikte Türkiye’yi “potansiyel jeopolitik hasım” olarak gören Dugin, günümüzde Türkiye ve Rusya’nın yakınlaşması gerektiğini savunmaktadır. Bkz., Hakan Aksay, “Dugin’le Röportaj”, <http://www.rutam.org/turk/Ankara.php> (01. 06. 2005). 166 Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, 1998, s. 114, 115. 63 dış politikasında öncelikli bir yer edinmeye başlamış, “yakın çevre”nin “yaşamsal önemi” Avrasyacı yaklaşımın yanı sıra Batı yanlısı grup tarafından da paylaşılan bir görüş olarak RF’nin dış politika konsepti ile askeri doktrinine yansımıştır. Nisan 1993’te Yeltsin tarafından onaylanarak yürürlüğe giren dış politika konsepti, RF dış politikasında önceliği “yakın çevre”ye vererek, tüm sorunlarına rağmen “büyük güç” olmayı sürdüren RF’nin eski SSCB topraklarındaki “hakları ve sorumlulukları”na işaret etmektedir.167 Ayrıca konseptte, RF’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine yönelik, “gönüllü katılım” ve “karşılıklılık” ilkelerine dayanan, “mümkün olan en büyük entegrasyonun” sağlanmasını amaçlayan bir politika izlediği belirtilmişti. Yine, BDT içinde etkili bir kollektif güvenlik sisteminin oluşturulması, BDT’nin dış sınırlarının korunması, BM veya AGİT çatısı altında çalışacak bir barışı koruma mekanizmasının geliştirilmesi vurgulanmaktaydı. Dış politika konseptinin yanı sıra Kasım 1993’te açıklanan askeri doktrinde, RF’nin nükleer silahları ilk kullanan ülke olmama ilkesinden vazgeçtiği vurgulanarak, önceliğin BDT ülkelerine (“yakın çevre”) verildiği belirtilmişti. Ayrıca RF ve BDT’nin güvenliği için ülke dışına da Rus askeri güçlerinin konuşlanabileceğine işaret edilerek, çıkarlarını tehdit altında hissettiğinde RF’nin “yakın çevre”ye “askeri müdahalede bulunma hakkı” ilan edilmişti.168 Böylece 1993’te “yakın çevre”sini ve bu arada Güney Kafkasya’yı “yaşamsal çıkar alanı” ilan eden RF, SSCB sonrasında bölgedeki “boşluğu” sadece kendisinin doldurabileceğini dünyaya duyurdu. Bu mesaj, bölgenin çekiciliğine kapılan uluslararası sistemin tüm birimlerine ama özellikle İran ve Türkiye’ye yönelikti. Başlangıçta, İran kaynaklı Pan-İslamizm tehlikesine karşı Türkiye’nin Güney 167 Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini...”, s. 438-445; ve Donaldson ve Nogee, ibid., s. 118. 168 Donaldson ve Nogee, ibid., s. 114-118, 144, 155 ve 172; Tuncer, ibid., s. 438-445; ve Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War Era”, s. 51. 64 Kafkasya ve Orta Asya’daki etkisine olumlu yaklaşan RF, zamanla Türkiye’nin İran’dan daha aktif politikalar izlediğini görmüş, özellikle de bu çerçevede dile getirilen “21. yüzyıl Türk yüzyılı”, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası” söylemlerinden rahatsız olmuştu. Ayrıca, Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya açılımı RF tarafından “bölgedeki Amerikan ve NATO girişimlerinin bir uzantısı” olarak değerlendirilmişti.169 RF’nin Güney Kafkasya bölgesini “yaşamsal çıkar alanı” ilan ederek bölgedeki “boşluğun” sadece kendisi tarafından doldurulabileceğini vurgulamasının altında, bölgenin güvenlik, stratejik ve ekonomik açıdan RF için taşıdığı önem yatmaktaydı. Öncelikle, Kafkasya’nın kuzeyindeki Çeçenlerin başını çektiği ayrılıkçı hareketlere karşı toprak bütünlüğünü koruma kaygısı, RF’nin Kafkasya’nın güneyine yönelik politikasını etkilemiştir. Kafkasya’nın, devletler arasındaki sınırlarla kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmakla birlikte coğrafya açısından bir bütün olması, kuzey ve güneydeki gelişmelerin karşılıklı olarak birbirlerini etkilemesine yol açmaktadır. Bu nedenle, Güney Kafkasya devletlerinin Kafkasya’nın kuzeyindeki ayrılıkçı hareketlere destek vermemesi ve bölgeyi etkisi altına alacak olası Pan-Türkizm veya Pan-İslamizmin önlenmesi RF için önemliydi. Bölgeyi etkileyecek olası bir ırkçı Türkçülük veya İslamcı köktendinciliğin Kafkasya’nın kuzeyine de yayılma ihtimali, kendi topraklarında Türkî ve Müslüman nüfusa sahip RF’yi endişelendirmekteydi. Dolayısıyla RF, toprak bütünlüğünü koruma kaygısıyla, sınırında yer alan Güney Kafkasya’daki gelişmeleri denetimi altında tutmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan Güney Kafkasya, Hazar havzası ve Karadeniz arasındaki stratejik konumu ile 169 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 423; Mensur Akgün, “Türkiye’den Bakarak TürkRus İlişkileri”, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, s. 217; Nikolai Hovanissian, “Views From the Region: Armenia”, Seminar on Russia and the NIS, s. 94; ve Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı”, s. 369. 65 Ortadoğu ve Orta Asya’ya yakınlığıyla da RF için “yaşamsal”dır. Bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarından yararlanmayı hedefleyen RF için ayrıca, bölgenin Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleriyle bağlantısını sağlayacak bir “köprü” olup olmayacağı sorusu da önem taşımaktadır. Dolayısıyla RF, güvenlik, stratejik ve ekonomik açıdan “yaşamsal” olarak nitelendirdiği Güney Kafkasya’yı etki alanında tutmaya çalışmakta; bu nedenle de bölgenin çekiciliğine kapılan diğer güçlerin, özellikle de 1990’ların ikinci yarısında bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan ederek politikasını aktifleştiren ABD’nin etkinliğini önlemeye çalışmaktadır.170 Bu hedeflerle Güney Kafkasya’ya yaklaşan RF için İran zamanla önemli bir ortak haline gelmiştir. Dolayısıyla iki ülke arasında, bölgesel işbirliğinden nükleer işbirliğine uzanan ilişkilerde sadece ekonomik etkenler -RF’nin silah ihraç ettiği ülkeler arasında İran üçüncü sıradadır- rol oynamamaktadır. RF ve İran, olası PanTürkizm tehdidinin yanı sıra, Batının, özelde de ABD’nin Güney Kafkasya’da etkinliğini arttırma girişimlerine karşı birbirlerine yakınlaşmışlardır. “Çok kutuplu dünya” hedefi doğrultusunda ABD hegemonyasına karşı çıkan ve bu çerçevede nükleer işbirliğini sürdüren RF ve İran,171 sınırlarında yer alan, stratejik ve ekonomik açıdan önemli bir bölge olan Güney Kafkasya’da ABD etkinliğine karşıdırlar.172 170 Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 99; Oktay F. Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, Türkiye’nin Komşuları, s. 409; Hovanissian, ibid., s. 94, 95; Mustafa Aydın, “Foucault’s Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus”, Turkish Studies, Cilt 5, Sayı 2, Yaz 2004, s. 8; Thomas ve Shull, “Russian National Interest and the Caspian Sea”, s. 83; ve Fevzi Uslubaş, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik, Yıl 4, Sayı 13, Şubat 2005, s. 57. 171 RF ve İran arasında nükleer işbirliği yolundaki ilk adım 1989’da atılmış; 1992’de taraflar arasında imzalanan bu konudaki ikinci anlaşmayı, 1995’te RF’nin İran’ın Buşehr kentinde nükleer tesis yapmayı ve tesisin çalışması için gereken yakıtı vermeyi üstlendiği anlaşma izlemiştir. ABD ise, nükleer faaliyetlerinden kuşku duyduğu İran’ın RF’le işbirliği yapmasından rahatsızdır. Bu bağlamda, 1995’te ABD Başkan Yardımcısı Al Gore ile RF Başbakanı Viktor Çernomırdin arasında imzalanan anlaşma uyarınca RF ile İran arasında 31 Aralık 1999’a kadar olan silah anlaşmalarının dışında yeni bir anlaşma imzalanmayacaktı. Fakat, Putin döneminde RF, Kasım 2000’de 1 Aralık 2001’den itibaren resmi olarak Gore-Çernomırdin Anlaşması’ndan vazgeçeceğini belirtti ve Mart 2001’de Hatemi’nin Moskova ziyaretinde RF ve İran arasında nükleer enerjinin barışçıl amaçla kullanılması anlaşması imzalandı. 2005’e gelindiğinde Şubat ayında taraflar arasında imzalanan anlaşma, RF’nin 66 RF’nin “yakın çevre”sinin dış politikadaki önceliği Putin döneminde de sürmektedir. Nitekim, dış politika konseptinde BDT ülkeleri bölgesel önceliklerde ilk sırayı almakta, söz konusu ülkelerin tümüyle “stratejik ortaklık ve iyi komşuluk ilişkilerinin gelişmesine özel önem” verildiği vurgulanmakta, böylece bölgenin RF’nin “yaşamsal çıkar alanı” olduğu mesajı verilmeye devam edilmektedir.173 BDT’yle ilişkilerin geliştirilmesine ülke güvenliği açısından da önem verilmektedir. Bu çerçevede askeri doktrinde, BDT içinde “kollektif güvenlik sisteminin güçlendirilmesine” öncelik verildiği belirtilmektedir.174 Güvenlik konseptine göre de BDT içinde “etkili bir işbirliği”nin sağlanması, ülkenin askeri güvenliği açısından önemlidir. Konseptte ayrıca, “belirli şartlarda dünyanın bazı stratejik öneme sahip bölgelerinde Rusya’nın askeri mevcudiyeti”nin ülke güvenliğinin sağlanmasında gerekli olabileceği belirtilmektedir.175 İran’a nükleer tesislerde kullanacağı yakıtı satmasını öngörmektedir. Bkz., Cavid Veliev, “Moskova’nın Zorunlu Müttefiki: İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 36, 07. 03. 2005, s. 8, 9; ve M. Ehsan Ahrari, “Iran, China and Russia: The Emerging Anti-US Nexus?”, Security Dialogue, Cilt 32, Sayı 4, 2001, s. 455, 456 ve 463. 172 Ahrari, ibid., s. 453, 463; Merve İrem Yapıcı, “RF’nin Ortadoğu’daki Vazgeçilmez Müttefiki: İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 18, 01. 11. 2004, s. 20, 21; Gökhan Çetinsaya, “İran ve Güvenlik Algılamaları”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, s. 154, 155; ve Vitaly Naumkin, “The Russian-Iranian Relations: Present Status and Prospects for the Future”, Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart-Mayıs 1998, s. 68. 173 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, s. 9. 174 “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, s. 63. 175 “Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, s. 221, 222. 67 Putin’le birlikte çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok yönlü, aktif dış politika izleyen RF, “yaşamsal çıkar alanı”na da bu çerçevede yaklaşmaktadır. Güney Kafkasya’da artan ABD etkinliğine karşı RF, bölge devletleriyle işbirliğine önem vermekte, başka bir deyişle, “tüm Kafkasya coğrafyasına yayılabilecek ABD hegemonyası olasılığına karşı bölgesel çapta destek bulma arayışında”dır.176 Bu çerçevede, “Sovyetler’in dağılması sonrasında tek süper güç kalan ve giderek dünya egemenliğini kovalayan ABD’ye karşı, bölgede Türkiye’yi kendi tarafına çekebilme ya da en azından tamamen ABD safına itelememe düşüncesi”177 ile RF’nin özellikle 1990’lar boyunca rakip olduğu Türkiye’yle ilişkilerini geliştirmesi, iki bölgesel gücün rekabetten işbirliğine geçmesi önemlidir. Başlangıçta bölgeye aşırı bir iyimserlik ve duygusallıkla yaklaşan Türkiye de 1990’ların ikinci yarısından itibaren, bölgedeki gruplaşmanın/kutuplaşmanın tehlikesinin de bilincinde olarak, RF’yi dışlamayan daha gerçekçi bir politika izleme ve RF’yle ilişkilerini güçlendirme çabasında olmuştur.178 Bununla birlikte, RF ve Türkiye arasında doğalgaz alımı179, ticaret, turizm, müteahhitlik hizmetleri gibi geniş bir alanda gelişen işbirliğine karşın, iki ülke 2000’lere kadar Güney Kafkasya’da rakip olmayı sürdürmüşlerdir. Öte yandan, Türkiye’nin girişimiyle 2 Nisan 2001’de kurulan ve 2 Kasım 2003’te tüm taraf ülkeler arasında (Türkiye, RF, Gürcistan, Romanya, Bulgaristan ve Ukrayna) yürürlüğe giren “Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gücü” (BLACKSEAFOR), 2000’lerde daha da gelişen ve bölgeye de yansıyan Türk-Rus 176 Utku Yapıcı, “Putin’in Türkiye Ziyaretinin Düşündürdükleri: Çok Boyutlu İşbirliği”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 10. 177 Necdet Pamir, “Bakü-Tiflis-Ceyhan: Bir Uzun Yolculuk”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 13, 27. 09. 2004, s. 5. 178 Aydın, “Foucault’s Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus”, s. 18. 179 Bu konuda bkz., Gazel, Mavi Akım. 68 işbirliğinde önemli bir adım olmuştur. BLACKSEAFOR, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin deniz kuvvetleri arasında işbirliğinin geliştirilmesiyle denizde aramakurtarma, insani yardım, çevre koruma, mayın temizleme operasyonları ve “üye ülkeler tarafından kararlaştırılacak diğer görevlerin gerçekleştirilmesi”ni amaçlamaktadır.180 ABD’nin Karadeniz’e de ilgisine karşın, RF bölge dışından müdahalelere karşı çıkmaktadır. Örneğin, 2004’te Romanya ve Bulgaristan’ın NATO gücünün Karadeniz’de görevlendirilmesi önerisi, Türkiye’nin yanı sıra RF tarafından da reddedilmiştir.181 Güney Kafkasya bölgesini de kapsayan RF-Türkiye işbirliğinin ilk ve önemli adımı ise, 16 Kasım 2001’de New York’ta dönemin RF Dışişleri Bakanı İgor İvanov ve Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in Avrasya İşbirliği Eylem Planı’nı imzalamalarıyla atılmıştır.182 11 Eylül sonrasında imzalanmakla birlikte temeli bu olaydan önce, İvanov’un 7-8 Haziran 2001’deki resmi Türkiye ziyaretiyle atılan, “İki Taraflı İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa” alt başlığını taşıyan bu belgeyle RF ve Türkiye, Avrasya’da ve dolayısıyla Güney Kafkasya’da da rekabetten işbirliğine geçmiştir. Her iki ülkenin de “Avrasyalı kimliğini” vurgulayan bu belgede, RF ve Türkiye arasındaki “diyaloğun ve Avrasya’daki işbirliğinin bu bölgelerdeki ihtilafların barışçıl, adil ve kalıcı bir şekilde giderilmesine ve tartışmalı konuların siyasi çözüme kavuşturulmasına yardımcı olacağı” belirtilmektedir. Ayrıca, taraflar arasında uluslararası terörizmle mücadele, ekonomi, KEİ ve BLACKSEAFOR gibi 180 T. C. Dışişleri Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr> (09. 12. 2005). BLACKSEAFOR’dan önce Türkiye’nin Karadeniz bölgesine yönelik ilk girişimi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) oldu. KEİ’yle ilgili değerlendirme için bkz., İlhan Uzgel, “Balkanlarla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 519-522; ve Çağrı Erhan, “Türkiye ve Bölgesel Örgütler”, Beş Deniz Havzasında Türkiye, s. 414-417. 181 Tellal, Rusya Federasyonu, s. 23. 182 “Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Avrasya İşbirliği Eylem Planı (İki Taraflı İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa)”, Perspektif, Yıl 6, Sayı 29, Kış 2001, s. 6-8. 69 geniş bir alanda işbirliğinin altı çizilmektedir. Bunun yanı sıra Eylem Planı’yla, her iki ülkenin Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinden oluşacak, “çok boyutlu ortaklığın” geliştirilmesinde önemli bir rol oynayacak, yaptığı çalışmalar hakkında Dışişleri Bakanlarına rapor verecek üst düzey Ortak Çalışma Grubu’nun, gerekli görüldüğü taktirde de alt grupların oluşturulması kararlaştırılmıştır. Nitekim, Ortak Çalışma Grubu’nun 9 Nisan 2002’de Moskova’da gerçekleştirilen ilk toplantısında, Güney Kafkasya bölgesinde “istikrarın sağlanması ve ihtilafların kalıcı çözümüne katkıda bulunma imkanlarının belirlenmesi” amacıyla Güney Kafkasya Alt Grubu oluşturulmuştur. Güney Kafkasya Alt Grubu’nun ilk , Ortak Çalışma Grubu’nun da ikinci toplantısı 17-18 Aralık 2002’de Ankara’da yapılmıştır.183 Böylece Avrasya İşbirliği Eylem Planı’yla 1990’lar boyunca bölgede rakip olan RF ve Türkiye’nin işbirliğine geçmesi, Güney Kafkasya’daki ABD-TürkiyeAzerbaycan-Gürcistan ve RF-İran-Ermenistan gruplaşması/kutuplaşması184 göz önüne alındığında önemlidir ve bu gruplaşmanın/kutuplaşmanın kesinleşmediğinin bir göstergesidir. Ayrıca belge, “çok kutupluluğu” ve BM’in “merkezi rolünü” vurgulamasıyla da dikkat çekmektedir. Nitekim Avrasya İşbirliği Eylem Planı’yla, Rusya ve Türkiye, XXI. yüzyıldaki dünya düzeninin, anahtar sorunların kolektif şekilde çözümlenmesi mekanizmalarına ve uluslararası ilişkilerde hukukun öncülüğüne dayanması gerektiği inancından yola çıkarak, ilişkilerini çok kutuplu uluslararası ilişkiler çerçevesinde inşa etme niyetinde olduklarını teyit etmektedirler. Ayrıca her iki ülke de Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün amaç ve prensiplerine olan bağlılıklarını ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün daha da güçlenmesine ve dünyada yerine getirdiği merkezi rolün sağlamlaşmasına yardımcı olma isteklerini bir kez daha ifade 183 “Avrasya İşbirliği Eylem Planı”, s. 6-8; Hasan Kanbolat, “Avrasya İşbirliği Eylem Planı: Türkiye ile Rusya Federasyonu Arasında Yeni Bir Dönem Mi?”, Stratejik Analiz, Nisan 2003, s. 50-52; ve “Rus-Türk Yüksek Seviyeli Ortak Çalışma Grubu’nun Toplantısına İlişkin Açıklama”, <http://www.turkey.mid.ru/text_t1.html> (19. 11. 2005). 184 Bkz., 6. dipnot. 70 etmektedirler. Taraflar özellikle ülkelerin bağımsızlıklarına, egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine saygı gösterilmesi ilkesinin vazgeçilmezliğini teyit etmektedirler.185 RF-Türkiye arasındaki işbirliği, Eylem Planı’nın ardından da devam etti. Putin’in, Eylül 2004’de Beslan’daki okul baskınından dolayı ertelediği, 5-6 Aralık 2004’te gerçekleştirdiği “tarihi” nitelikteki Türkiye ziyaretinde taraflar arasında altı anlaşmanın186 yanı sıra, Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon187 Türkiye adına Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve RF adına Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalandı. Bu deklarasyonda yine, RF ve Türkiye’nin Avrasyalı iki ülke olduğuna dikkat çekilerek her iki ülkenin “uluslararası ve bölgesel birçok soruna ilişkin temel yaklaşımlarının birbirine benzer veya yakın olduğu” belirtilmektedir. Ayrıca Eylem Planı’nda olduğu gibi bu deklarasyonda da “tek taraflılığa” karşı çıkılarak ABD’ye mesaj verilmektedir. Nitekim, gerek uluslararası ilişkilerde ana sorunların çözümünde gerekse bölgesel ihtilafların önlenmesinde ve çözümünde, “çok taraflı yaklaşımlara dayanan mekanizmaların” altı çizilerek BM’in merkezi rolü vurgulanmaktadır. Yine deklarasyon, taraflar arasında terörizmle mücadeleden enerji alanındaki işbirliğine, ticari ve ekonomik ilişkilerden sosyal ve kültürel ilişkilere uzanan geniş bir alandaki işbirliğinin altını çizmektedir. Ayrıca, iki ülke işbirliğini “Avrasya boyutu”na taşıyan 185 “Avrasya İşbirliği Eylem Planı”, s. 6. “Karasularının Ötesinde Tehlikeli Olayların Önlenmesi Anlaşması”, “Askeri-Teknik İşbirliği Kapsamında Mübadele Edilen Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarının Karşılıklı Korunması Anlaşması”, “Savunma Sanayiinde İşbirliği Kapsamında Mübadele Edilen Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemenin Korunması Anlaşması”, “Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi ile Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisi Arasında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı”, “BOTAŞGAZPROM Enerji İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Türk-Rus Eximbank’ları İşbirliği Protokolü”. Kemal Girgin, “Rusya Faktörü ve Üç Boyutlu Dış Politika”, Stratejik Öngörü, Sayı 5, 2005, s. 44, 45; ve <http://www.turkey.mid.ru> (19. 11. 05). 187 “Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon”, <http://www.turkey.mid.ru/text_t73.html> (19. 11. 2005). 186 71 Eylem Planı’na ve bu çerçevede üst düzeyde oluşturulan Ortak Çalışma Grubu’na işaret edilerek, RF ve Türkiye’nin bu bölgedeki işbirliği bir kez daha vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra deklarasyonla “Hazar-Karadeniz bölgesinin hidrokarbon kaynakları dahil, ihracat ve transit potansiyelinin geliştirilmesine katkıda bulunma” arzularını belirten ve bu çerçevede karşılıklı çıkarlara dayalı işbirliğinin altını çizen taraflar, Montrö Boğazlar Sözleşmesine bağlılıklarını vurgulamaktadırlar. Ayrıca, her iki ülke de KEİÖ’nün daha da güçlendirilmesini desteklediklerini belirterek, BLACKSEAFOR’da olduğu gibi kıyıdaş ülkeler arasındaki işbirliğinin altını çizmektedirler.188 B. RF’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu 1993’te yakın çevre politikasıyla Güney Kafkasya’yı yaşamsal çıkar alanı ilan eden RF, uluslararası sistemdeki diğer tüm aktörlerin bölgedeki olası etkisini önlemeyi amaçlıyordu. Bu bağlamda Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın BDT üyeliği 189 188 “Rusya Federasyonu İle Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon”, ibid. 189 8 Aralık 1991’de Minsk’te Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya devlet başkanları tarafından ilan edilen BDT’nin kurucu antlaşması, 21 Aralık 1991’de Alma Ata’da imzalandı. Topluluk üye devletler arasında ekonomik, sosyal, mali ve kültürel alanlarda işbirliğini gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. 1993’te ortak pazarı ve tek para birimini kabul eden ekonomik birlik anlaşması imzalandı. Ayrıca, BDT içinde ortak bir güvenlik politikası ile ortak savunma sisteminin geliştirilmesi düşünülmüştü. 15 Mayıs 1992’de Taşkent’te RF, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasında Ortak Güvenlik Antlaşması imzalandı. 1993’te Beyaz Rusya, Azerbaycan ve Gürcistan tarafından da imzalanan bu antlaşma, 1990’ların ikinci yarısında Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan’ın çekilmesiyle etkisini kaybetti. Ayrıca, Azerbaycan ve Ermenistan örneğinde görüldüğü gibi, üyeleri arasında savaşa varan sorunların yaşandığı BDT içerisinde tam bir bütünleşme sağlanamadı. Bkz., Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini...”, s. 435, 437; ve Sönmezoğlu (der.), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, s. 71; ve Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası...”, s. 347, 349. 72 Moskova için önemliydi. Öte yandan, bağımsızlıklarının ardından Güney Kafkasya devletlerinden sadece Ermenistan BDT’ye üye olmuş; Gürcistan BDT Anlaşması’nın dışında kalırken, söz konusu anlaşma Azerbaycan Parlamentosu tarafından onaylanmamıştı. Gürcistan ve Azerbaycan’a yönelik özellikle Batılı devletlerin artan ilgisini göz önüne alan Moskova, bölgesel çatışmalardan yararlanarak söz konusu devletlerin BDT üyeliğini ve RF’ye yakınlaşmasını sağlamaya, böylece bölgede denetimi elinde tutmaya çalıştı. Ermenistan’ın RF’yle ilişkileri gerek ikili düzeyde gerekse de BDT çerçevesinde hızla gelişti. 1997’de Ermenistan ve RF arasında imzalanan Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması’nı, 5000 Rus askerinin Ermeni topraklarında konuşlanmasını sağlayan anlaşma izledi. Bu çerçevede RF, Ermenistan’ın Erivan ve Gümrü şehirlerinde askeri üsler edindi. Ayrıca Ermenistan sınırları Rus askerleri tarafından korunmaya başlandı.190 Yakın çevre politikası çerçevesinde bölgede etkinliğini arttırmayı amaçlayan Moskova için, BDT’nin yanı sıra askeri üsler de önemli bir araçtı. RF’nin Ermenistan’la işbirliğinin hızla gelişmesine karşın Azerbaycan’la ilişkileri sorunlu oldu. Muttalibov döneminde RF’ye ağırlık veren bir dış politika izleyen Azerbaycan, bağımsızlık sonrasında yapılan ilk devlet başkanlığı seçimlerini Elçibey’in kazanmasıyla RF’den uzaklaşmaya başladı. RF karşıtı bir dış politika izleyen, bu çerçevede BDT Anlaşması’nın onaylanmasına karşı çıkan ve Azeri petrolünün uluslararası pazarlara taşınması konusunda RF’yi devre dışı bırakan Elçibey, dış politikada önceliği Batı’ya özellikle de Türkiye’ye veriyordu. Bu dönemde Azerbaycan’ın izlediği dış politikadan ve Batı’nın Azeri petrolüne 190 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 412; ve Nichol, “Transcaucasus Newly Independent States...” 73 gösterdiği ilgiden rahatsız olan RF, Azerbaycan’ın BDT’ye katılmasını sağlamak ve böylece bölgede denetimi elinde tutmak amacıyla, Ermenilere destek vererek Karabağ sorununu Azerbaycan’a karşı baskı aracı olarak kullandı. Böylece, 1991’den itibaren açık bir savaşa dönüşen çatışmada Ermenilerin askeri başarılarında rol oynayan RF, Elçibey’in bir darbeyle devrilip191 Haydar Aliyev’in devlet başkanı seçilmesinin ardından Azerbaycan’ın Rus askeri üslerine karşı çıkmayı sürdürmekle birlikte, 1993’te BDT üyeliğini parlamentoda onaylamasıyla bu kez Ermenistan’a baskı yapmaya başladı ve RF’nin aracılığıyla taraflar arasında 1994’te ateşkes imzalandı. Ayrıca, sorunun AGİT Minsk Grubu çerçevesindeki görüşülme sürecinde RF “ağırlıklı” bir rol üstlendi. Dolayısıyla, Dağlık Karabağ çatışmasında RF çoğu kez Ermenistan yanlısı politikalar izlemekle birlikte, koşullara göre taraflarla ilişkilerinde dengeyi sağlamaya çalışmış ve bu sorunu hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a karşı baskı aracı olarak kullanarak bölgede denetimi elinde tutmayı amaçlamıştır.192 Nitekim, RF ateşkesin imzalanmasının ardından Ermenistan yanlısı politikasında değişikliğe gitti. Bunda, Çeçen savaşının başlamasının ardından Kafkasya’nın güneyindeki istikrarın Moskova için önemli hale gelmesinin de etkisi vardı. Ayrıca bu değişiklikte Primakov’un Dışişleri Bakanı olması ve RF’deki enerji lobisi rol oynadı. Aliyev döneminde, Lukoil’ın AIOC’ye %10’luk payla katılmasının ardından enerji çıkarları, RF Dışişleri Bakanlığı’nın Karabağ sorununda 191 Rus gizli servislerinin ve Rus askerlerinin bu darbede rol oynadıkları iddia edilmektedir. Bkz.., Neef, Kafkasya, s. 97. 192 Kasım, “The Nagorno-Karabakh Conflict from Its Inception to the Peace Process”, s. 175, 176 ve 180; Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, s. 391, 393 ve 394; Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, 1998, s. 179, 180; Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 32 ve 63; Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini...”; ve Herzig, The New Caucasus, s. 69. 74 “Azerbaycan’a yakın bir çözüm” konusunda ikna olmasında etkili olmuştu. Nitekim RF, 2 Aralık 1996 AGİT Lizbon zirvesinde alınan Azerbaycan toprak bütünlüğünün korunmasına ilişkin kararı destekledi. Fakat, Azerbaycan ana ihraç boru hattı konusundaki tercihinin açıkça BTC olduğunu belirtince, RF AGİT Minsk Grubu çerçevesindeki çözüm sürecinde Azerbaycan ve Karabağ arasında bir çeşit ortak devlet kurulmasını önerdi. Azerbaycan ise bu öneriyi Lizbon kararlarına aykırı olduğu gerekçesiyle reddetti.193 1990’ların ikinci yarısı, ABD’nin Kafkaslar ve Hazar bölgesini kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği dönemdi. Dolayısıyla ABD, bölgedeki enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılmasını “engelleyen” bölgesel çatışmalarla da yakından ilgileniyordu. Bu çerçevede, 1997’de ABD Fransa’yla birlikte AGİT Minsk Grubu eşbaşkanı olarak RF’ye eşlik etmeye başlayınca Moskova, sorunun çözüm sürecindeki “ağırlıklı” rolünü kaybetti. ABD’nin bölgeye özellikle de Azerbaycan enerji kaynaklarına artan ilgisine karşılık RF, Ermenistan’la yakınlaştı ve iki ülke arasında 29 Ağustos 1997’de Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması imzalandı. Böylece RF, Batılı devletlere özelde de ABD’ye “bölgedeki etkinliğinin devam ettiği” mesajını verdi.194 Öte yandan, Ekim 1997’de Azerbaycan’ın Gürcistan’la birlikte, ABD’yi “stratejik ortak” olarak nitelendiren GUAM’ı oluşturan bildiriye imza atması, bölgede BDT’nin, başka bir deyişle RF’nin etkinliği konusunda soru işaretlerine neden oldu. Bununla birlikte BDT, 2000’de açıklanan yeni RF Dış Politika Konsepti belgesinde de vurgulandığı gibi dış politikadaki önceliğini sürdürmektedir. Bu Aydın, ibid., s. 63, 64; Herzig, The New Caucasus, s. 107; ve Kasım, ibid., s. 137 ve 178. Herzig, ibid., s. 69; Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı”, s. 367; ve Cumhuriyet, 30. 08. 1997. 193 194 75 bağlamda, bölge ülkeleriyle gerek ikili düzeyde gerekse de BDT çerçevesinde çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesine, BDT içindeki bütünleşme hareketlerine önem verilmektedir. Nitekim, 28 Nisan 2003’te gerçekleştirilen BDT zirvesinde Ortak Güvenlik Antlaşması RF, Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla örgüte dönüştürüldü. Ayrıca, Nisan 2003’te RF, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın oluşturduğu Avrasya Ekonomik Topluluğu zirvesinde Ermenistan’a gözlemci statüsü verilmesi kararlaştırıldı.195 Bununla birlikte, BDT içinde bütünleşmeyi sağlama ve bu örgütü etkinleştirme çabaları sınırlı kalmaya devam etmektedir. Güney Kafkasya devletlerinden sadece Ermenistan bu bütünleşme hareketlerinde yer almıştır. Öte yandan, RF Azerbaycan’la ilişkilerini geliştirmeye çalışmış, bu amaçla Putin’le birlikte Azerbaycan’la ikili ilişkilerde önemli adımlar atılmıştır. 9-11 Ocak 2001’de ilk kez bir RF Devlet Başkanının Azerbaycan ziyaretinde taraflar arasında Hazar’da İşbirliği Ortak Bildirisi ve Bakü Deklarasyonu’nun da aralarında bulunduğu çeşitli belgeler imzalandı.196 Bakü Deklarasyonu, gerek RF’nin Karabağ sorununda Ermenistan’ı destekleyen tutumu197 gerekse de RF’nin temel dış politika hedefi göz önüne alındığında önemlidir. Şöyle ki, iki ülke ilişkilerinin geniş çerçevesinin çizilmesinin ardından deklarasyonun bölgesel sorunlarla ilgili bölümünde, “iki devlet başkanı Kafkasya devletleri arasında barışın sağlanması için devletlerin toprak bütünlüğü, uluslararası sınırlarının dokunulmazlığını kesin 195 Hatipoğlu, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin Orta Asya Politikası”, s. 289, 290; ve “Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçisi P.V.Stegniy’in `Orta Asya Ekseninde Rusya ve Türkiye` Konferansında Yaptığı Konuşma Notları”, <http://www.turkey.mid.ru/text_tur.html> (19. 11. 2005). 196 Ziyarette taraflar arasında, Ulaştırma ve Telekomünikasyon Alanında İşbirliği, Vergi Hizmetlerinde İşbirliği, Basın Mensuplarının Karşılıklı Statülerinin Belirlenmesi, Olağanüstü Hal Durumunda İşbirliği, Güvenlik Servislerinin Karşılıklı İşbirliği, Zığ ve Hövsan Petrol Sahalarının Ortak İşletimi başlığı altında anlaşmalar da imzalandı. Bkz. Sinan Oğan ve Hasan Kanbolat, “`Kafkasya Terazisi`nde Yeni Dengeler: Putin’in Azerbaycan Ziyareti”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 10, Şubat 2001, s. 36. 197 Tellal, Rusya Federasyonu, s. 11. 76 biçimde savunduklarını belirtmekte; Dağlık Karabağ sorununun BM Güvenlik Konseyi kararları ve AGİT çerçevesinde çözülmesini desteklemekte; sorunların çözülmesinde Rusya’nın hem bireysel, hem de AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanı sıfatıyla faaliyet göstermesini temenni etmektedirler” denilmektedir. Ayrıca, deklarasyonda taraflar, “BDT’de çok taraflı işbirliği, serbest ticaret bölgelerinin kurulması ve ortak ekonomik bölgenin gelişmesine büyük önem verdiklerini; BM’in uluslararası sorunlarda ve çok kutuplu dünyada barış ve güvenliğin sağlanmasındaki rolünün güçlendirilmesine yardım edeceklerini belirtmektedirler.”198 Haydar Aliyev’in 24-26 Ocak 2002’de gerçekleştirdiği RF ziyaretinde ise taraflar arasında 2010 Yılına Kadarki Dönem İçin Uzun Süreli Ekonomik İşbirliği Anlaşması’nın yanı sıra ilk defa askeri konularda işbirliği yapılmıştır. Gebele Radyo Lokasyon İstasyonu’nun Statüsü ve Ondan Yararlanmanın İlkeleri Anlaşması ile istasyonun taşınmazları Azerbaycan’ın, taşınabilir mülk RF’nin malı olarak kabul edilmiş ve RF 10 yıllığına yıllık 7 milyon dolara üssü kiralamıştır.199 Öte yandan, RF-Ermenistan ilişkileri Putin’le birlikte ikili düzeyde de gelişmeyi sürdürdü. RF devlet başkanı 14 Eylül 2001’de gerçekleştirdiği Erivan ziyaretiyle SSCB’nin dağılmasının ardından bu ülkeyi ziyaret eden ilk Rus lider oldu. Taraflar arasında 2010’a kadar geçerli olacak Uzun Dönem Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalandı ve Ermenistan’daki Rus askeri üslerinin güçlendirilmesi kararlaştırıldı.200 198 Musa Gasımov, “Rusya’nın Azerbaycan Politikası”, Özel, Cilt 7, Sayı 4, Kış 2001-2002, s. 259, 260. 199 Avrasya Dosyası, Kazakistan-Kırgızistan Araz Aslanlı, “Denge Politikasının Doğal Sonucu: Aliyev’in Moskova Ziyareti”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 23, Mart 2002, s. 52. 200 Nazmi Gül ve Gökçen Ekici, “Stratejik Ortaklar Arasında Bir Sorun mu Var?: Putin’in Ermenistan Ziyareti ve Moskova-Erivan İlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 19, Kasım 2001, s. 32, 35-37. 77 Bölgedeki etkinliğini arttırmak isteyen RF, Dağlık Karabağ sorununun yanı sıra Gürcistan’daki etnik çatışmalardan da yararlanmıştır. Aslında, Abhazya’nın bağımsız olması, Güney Osetya’nın Kuzey’le birleşmesi ve böylece Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü kaybetmesi, RF içerisinde olmaktan hoşnut olmayan halklar için “örnek” olabilecek ve böylece RF’nin toprak bütünlüğüne de tehdit oluşturabilecektir. Dolayısıyla, gerek Abhazya’nın bağımsız olması gerekse de Güney Osetya’nın Kuzey’le birleşmesi, bağımsızlığından bugüne toprak bütünlüğünü kaybetme kaygısı taşıyan RF’nin çıkarlarına aykırıdır. Öte yandan Moskova, bu çatışmaları kullanarak Hazar havzası enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması sorununda stratejik konumuyla önemli bir ülke olan Gürcistan’daki gelişmeleri denetimi altında tutmaya çalışmıştır. Gürcistan’ın ilk devlet başkanı Zviad Gamsakhurdia döneminde, içeride aşırı milliyetçi politikalar izleyen Tiflis yönetimi, dışarıda BDT’ye katılmayı reddedip Rus askeri üslerine de izin vermeyerek RF’yi karşısına almıştı. Güney Osetya ve Abhazya sorunlarının yanı sıra Gamsakhurdia’nın ülkeden ayrılıp Şevardnadze’nin davet edilmesi sürecinde politik istikrarsızlığa da sahne olan Gürcistan’daki iç karışıklıklardan ve çatışmalardan yararlanan RF, böylece ülkede etki kurmayı hedeflemişti. Nitekim, Gürcülerin Abhazya’daki yenilgisinde RF’nin Abhazları desteklemesinin rol oynadığı iddia edildi. Bu iddialar RF Savunma Bakanlığı tarafından reddedilse de, Rus kuvvetlerinin Abhazlara yardım ettiğine dair kanıtlar bulundu.201 Ayrıca, Abhazya lideri Ardzinba’nın destekçileri arasında Devlet Başkan 201 Örneğin, “Mart 1993’te Abhazlar Suhumi’yi geri almak için Rus markaları açıkça görülen uçaklarla yoğun bir saldırı başlattıklarında savaş keskin bir biçimde şiddetlendi. 19 Mart’ta Gürcü kuvvetleri Rus Hava Kuvvetleri mensubu olan bir pilotun kullandığı Rus savaş uçağını düşürdüğünde, Rusların ve Rus ordusunun çatışmaya doğrudan katıldığı kanıtlanmış oldu.” Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 212. 78 Yardımcısı Aleksander Rutskoy ve Parlamento Başkanı Ruslan Hasbulatov da vardı. Güney Osetya sorununda ise, ayrılıkçı hareketin kendi topraklarına yayılmasından endişe duyan Moskova’nın baskısıyla Şevardnadze, Yeltsin’in yanı sıra Kuzey ve Güney Osetya’dan temsilcilerle görüşmeyi kabul etti. Sonuçta, hem Abhazya hem de Güney Osetya çatışmasında ateşkesin sağlanması karşılığında Gürcistan 1993’te BDT’ye katıldı. Güney Osetya’da görev yapan Rus, Gürcü ve Osetlerden oluşan barış koruma gücü gerçekte RF’nin denetiminde olduğu gibi, Abhazya’ya da BDT Ortak Barış Gücü adı altında Rus askeri konuşlandı. BDT üyeliği ve barış koruma gücünün yanı sıra Gürcistan, Rus askeri üslerine (Batum, Ahılkelek, Vaziani, Gudauta) de onay vermek zorunda kaldı.202 202 John W. R. Lepingwell, “The Russian Military and Security Policy in the `Near Abroad`”, Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 75, 76; Maxim Shashenkov, “Russian Peacekeeping in the `Near Abroad`”, Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 52; Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 176, 177; Çiloğlu (haz.), ibid., s. 208-216; ve Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 113. 79 Öte yandan, 1999’da AGİT İstanbul zirvesinde alınan kararla RF, Gürcistan’da konuşlanan top sistemi, tank ve zırhlı araç sayısını indirmeyi ve Gürcistan’daki dört üssünden ikisini kapatmayı kabul etti.203 Gürcistan’dan çektiği silahların bir bölümünü Ermenistan’daki Gümrü üssüne taşıyan RF, Vaziani ve Gudauta üslerinden çekilme işlemlerini tamamlamakla birlikte diğer iki üsten çekilmemekte ısrar etti. 204 Öte yandan, 30 Mayıs 2005’te RF ve Gürcistan arasında imzalanan anlaşmayla Moskova, Ahılkelek ve Batum’daki üslerini 2008’e kadar kapatmayı kabul etti.205 RF, Gürcistan’ı denetiminde tutmak amacıyla başka baskı araçları da kullandı. Rus askeri üsleri sorununun yanı sıra RF’nin Aralık 2000’den itibaren Abhazya ve Güney Osetya’yı kapsam dışında bırakarak Gürcistan’a vize uygulamaya başlaması ve Gürcistan’ın RF’ye enerji bağımlılığını kullanarak doğal gazı sık sık kesmesiyle RF-Gürcistan ilişkileri, 2000’li yıllarda da sorunlu olmaya devam etti.206 Ayrıca, RF’nin Ağustos 2002’de Pankisi geçidinden Çeçen savaşçılara destek verdiğini ileri sürerek Gürcistan’ı bombalamasıyla iki ülke ilişkileri bir kez daha gerginleşti. Son olarak, Kasım 2003’te başlayan “Kadife Devrim” süreciyle ABD yanlısı Saakaşvili’nin Gürcistan devlet başkanı seçilmesi, ardından da, Abaşidze’nin tasfiyesiyle RF’nin etkinliği azaldı. 203 1996 koşullarında Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA) konusunda Batı RF’ye ödün verse de 1999’a gelindiğinde bu kez RF’nin ödün vermesi sağlandı. Bhatty ve Bronson, “NATO’s Mixed Signals...”, s. 130, 131. 1992’nin sonundan itibaren güneyinden algıladığı güvenlik kaygılarını öne süren RF, AKKA’da kanatlarla ilgili getirilen sınırlamalara uymayacağını belirtmişti. RF, sınırlamaları aşarak Kafkaslar'ın kuzeyindeki askeri varlığını güneyindeki ülkelere karşı baskı unsuru olarak kullanmayı amaçlıyordu. Ayrıca, AKKA kanatlar sorunu NATO’nun genişlemesiyle de bağlantılı bir sorundu. Batı, özelde de ABD, NATO’nun genişlemesini garantiye almak için RF’ye AKKA konusunda ödün verdi ve 1996’da Viyana’da yapılan konferansta Kuzey Kafkasya da antlaşma dışı bölge ilan edildi. Bkz. Nurşin A. Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun Onyıl, s. 165-191. 204 Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 113. 205 Tellal, Rusya Federasyonu, s. 11; ve Cumhuriyet, 01. 06. 2005. 206 Kamil Ağacan, “Bağımsızlığının 10. Yılında Gürcistan: ABD’nin Kafkasya’daki Kalesi mi?”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 11, Mart 2001, s. 36. 80 C. RF’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu Güney Kafkasya’ya damgasını vuran enerji sorununun, başka bir deyişle Hazar’ın statüsü ve Hazar havzası enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara taşıyacak boru hatlarının hangi ülkelerden geçeceği sorusu/sorununun altında, bölgede kimin etkinlik kuracağı sorusu/sorunu yatmaktadır. Dolayısıyla, yakın çevre politikası çerçevesinde denetimi elinde tutmaya çalışan RF, bölgedeki enerji kaynaklarının çekiciliğine kapılan uluslararası sistemdeki diğer tüm aktörlerin olası etkinliğini önlemeyi amaçlamıştır. SSCB’nin dağılmasının ardından, enerji kaynakları açısından Kuzey Denizinin yerini almaya aday Hazar’a kıyıdaş devlet sayısının beşe yükselmesiyle ortaya çıkan statü tartışmasında RF, başlangıçta İran’la birlikte Hazar’ın “göl” olduğunu, başka bir deyişle “ortak sahipliği” savundu. RF’nin ve İran’ın görüşüne karşılık, Hazar’ın deniz olduğunu, dolayısıyla da “bireysel sahipliği” savunan Azerbaycan, statü konusundaki belirsizliğin sürmesine karşın, ulusal sektöründeki petrolün keşfi ve geliştirilmesi konusunda uluslararası petrol şirketleriyle müzakerelere başladı. RF bu adımlardan rahatsız olmakla birlikte, Rus şirketlerinin Hazar petrol sözleşmelerine katılmalarına karşı çıkmadı. RF, Rus şirketlerinin projelere katılma olasılığı söz konusu olduğunda statü konusundaki tutumunu değiştirmiştir.207 207 Fiona Hill, “Caspian Conundrum: Pipelines and Energy Networks”, Lenore G. Martin ve Dimitris Keridis (ed.), The Future of Turkish Foreign Policy, Cambridge, MIT Press, 2004, s. 226, 227; Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu”, s. 26, 27. 81 1994’ten sonra RF’nin statü konusunda değişmeye başlayan tutumunda, Hazar’ın kuzeyinde kendi sektöründe petrol rezervlerinin keşfedilmesi rol oynadı. 1996’da da RF Dışişleri Bakanlığı, statüyle ilgili “katı” tutumundan geri adım atmaya başladı. Bununla birlikte, RF su yüzeyinin “ortak kullanımı”nı savunmayı sürdürdü. Nitekim, Temmuz 1998’de RF ve Kazakistan arasında Hazar’ın kuzeyindeki deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyi içinse ortak sahipliği içeren anlaşma imzalandı. Ayrıca, RF Azerbaycan’la da anlaşmaya vardı. Ocak 2001’de Putin’in Bakü ziyaretinde taraflar arasında imzalanan Hazar Denizi’nde İşbirliğine İlişkin Ortak Bildiri’de, “Hazar Denizi’nin dibinin ilgili sınırdaş ve karşı devletler arasında sektörlere bölünmesi” kabul edildi. Bu çerçevede, Kasım 2001’de Kazakistan ve Azerbaycan arasında imzalanan anlaşmayı, Eylül 2002’de BTC’nin temel atma töreninin ardından gerçekleşen Aliyev’in Moskova ziyaretinde RF ve Azerbaycan arasında imzalanan anlaşma izledi. Mayıs 2003’te ise RF, Kazakistan ve Azerbaycan arasında anlaşma imzalandı. Böylece, Hazar’ın kuzey kesiminde deniz dibine ilişkin üç ülke arasındaki sınırlar belirlenmiş, su yüzeyinin ise ortak kullanımı öngörülmüştür.208 Batılı devletlerin Hazar havzası enerji kaynaklarına artan ilgisi ve RF’nin denetimi elinde tutma çabası nedeniyle bölge, enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara taşıyacak boru hatları konusunda da mücadeleye sahne oldu. Bölgede etkinliğini arttırmayı amaçlayan RF, kendi topraklarından geçen Bakü-Novorossisk hattını savunurken, ABD boru hatlarının sadece -bölgede etkinliğini sürdürmesine karşı olduğu- RF üzerinden geçmesini istemiyordu. Bu nedenle de ABD, erken petrol 208 Hill, ibid., s. 227; Gasımov, “Rusya’nın <http://www.turkey.mid.ru> (19. 11. 2005). 82 Azerbaycan Politikası”, s. 261; ve boru hattı konusunda Bakü-Novorossisk’in yanı sıra Bakü-Supsa’yı desteklemişti. Ana ihraç petrol boru hattı konusunda ise ABD’nin tercihi BTC hattı oldu. RF’nin zaman içerisinde BTC’ye yönelik politikasında da değişiklik oldu. Bunda, 16 Kasım 2001’de RF ve Türkiye arasında imzalanan Avrasya İşbirliği Eylem Planı’yla iki ülkenin rekabetten işbirliğine geçmeleri rol oynadı. Nitekim RF, BTC projesini destekleyebileceğini belirtirken, Türkiye de RF’nin Azerbaycan’da 10 yıllığına kiraladığı Gebele radar üssü konusunda sessiz kaldı.209 Bu bağlamda ayrıca, Ocak 2002’de RF ve Azerbaycan arasında Gebele radar üssüyle ilgili imzalanan askeri anlaşmanın öncesinde, 15 Ocak 2002’de RF Genelkurmay Başkanı Anatoli Kvaşnin’in Türkiye ziyaretinde RF ve Türkiye arasında imzalanan Askeri Alanda İşbirliği Çerçeve Anlaşması ve Askeri Personel Eğitim İşbirliği Anlaşması önemlidir. İmzalanan anlaşmalara göre, iki ülke savunma sanayiinde işbirliği yapacak, RF Türkiye’ye askeri teknoloji verecek ve Türkiye üretimi kendisi yapabilecekti. RF ve Türkiye’nin karşılıklı olarak PKK ve Çeçen ayrılıkçıları terörist ilan ettikleri bu anlaşmalara göre ayrıca, Afganistan konusunda işbirliği yapılacaktı. Son olarak, BTC birlikte savunulacaktı. Böylece, Kafkasya petrollerinin Türkiye üzerinden nakli konusunda işbirliği yapılması öngörülmekteydi.210 Moskova’nın BTC’ye yönelik değişen tutumunda Türkiye’nin petrol tankerlerinin Boğazlardan geçişine karşı çıkması da etkili oldu. Ayrıca, ABD tarafından desteklenen BTC projesinin, RF’nin desteği olsa da olmasa da yaşama geçirileceğinin farkında olan ve bölgedeki enerji kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması sürecinin –RF’deki enerji lobisinin de etkisiyle- dışında kalmak 209 Sinan Oğan, “Russia’s Changing Baku-Ceyhan Policy and Regional Strategic Balances”, Insight Turkey, Cilt 4, Sayı 2, Nisan-Haziran 2002, s. 97. 210 Erol Manisalı, Soğuk Savaş Sonrasında Türkiye’nin Seçenekleri, 2002, s. 169; ve Tellal, “ Avrasya’da Türkiye-Rusya İlişkileri”, s. 60. 83 İstanbul, Derin Yayınları, istemeyen Moskova, rekabet yerine işbirliğine yönelen bir politika izlemeye başladı.211 Bu bağlamda, öncelikle Türkiye’yle işbirliğine yönelen RF, ABD’yle de işbirliğine gitti. 25 Mayıs 2002’de Moskova’da, ABD ve RF arasında stratejik nükleer silahların azaltılması anlaşması ve bir dizi belgenin imzalanmasının ardından yapılan basın toplantısında Bush, “Enerji alanında yeni bir ortaklık dönemi başlatıyoruz. Özel firmalarımız, Rusya’nın ve Hazar Havzasının büyük enerji yataklarının işletilmesinde, bu kaynakların, Hazar Enerji Konsorsiyumu (TengizNovorossisk) ve Bakü-Ceyhan gibi birden çok güzergahla dünya pazarlarına çıkarılmasında öncü rol oynayacaklardır” ifadesini kullandı.212 211 212 Oğan, “Russia’s Changing Baku-Ceyhan Policy and Regional Strategic Balances”, s. 98 ve 99. Cumhuriyet, 25 Mayıs 2002. 84 SONUÇ Soğuk Savaş sonrasında yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde, bağımsızlıklarını kazanan eski Sovyet cumhuriyetlerinin –Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan- katılımıyla yeni bir alt sistem, Güney Kafkasya bölgesel alt sistemi ortaya çıktı. SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ideolojik boşluğun milliyetçilikle doldurulmasıyla yeniden su yüzüne çıkan ve ateşkese rağmen halen kalıcı çözüme kavuşmamış çatışmalar –Dağlık Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- bölgeye damgasını vurmaktadır. Bölgesel çatışmaların yanı sıra, Hazar havzası enerji kaynaklarından kimin yararlanacağı sorusu/sorunu çerçevesinde ortaya çıkan Hazar’ın statüsü ve boru hatları tartışmaları, Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış politikalarını etkilemektedir. Orta Asya ve Ortadoğu’ya yakınlığıyla, Hazar havzası ve Karadeniz arasındaki konumuyla stratejik/ekonomik açıdan çekici olan Güney Kafkasya, uluslararası sistemin tüm aktörlerinin ilgisini çekmiş; böylece, 19 yüzyılda İngiliz ve Rus İmparatorluklarının Kafkasya ve Orta Asya’nın kontrolü için mücadelelerine benzer bir mücadelede, yeni “Büyük Oyun”, SSCB’nin dağılmasının ardından çok sayıda ve çeşitte oyuncunun katılımıyla başlamıştır. Güney Kafkasya bölgesel alt sistemindeki ikinci “Büyük Oyun”un esas oyuncuları ise, uluslararası sistemde hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD ile ABD hegemonyasına karşı çok kutupluluğu savunan RF olmuştur. Soğuk Savaş sonrasında kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini çeşitli belgelerle dünyaya duyuran ABD, hegemonyasını yeniden üreterek sürdürmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede ABD, potansiyel rakiplerinin gerçek rakiplere dönüşmesini engellemek amacıyla stratejik/ekonomik açıdan çekici bölgelerde SSCB ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ortaya çıkan “boşluklar”ı doldurmaya yönelmişti. RF, İran ve Türkiye’yle çevrili Güney Kafkasya bu bölgelerden biriydi. Güney Kafkasya’nın uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini destekleyen ABD, bu çerçevede “demokrasi, insan hakları, serbest pazar ekonomisi” söylemi eşliğinde bölgeye “yardım” ederek, Güney Kafkasya’nın Batı’yla bağlarının güçlenmesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda ABD, bölgede başlangıçta, RF’nin bütün güç kaybına rağmen hâlâ nükleer bir güç olduğunu göz önüne alarak, “Önce Rusya” politikası izlemekle birlikte, Güney Kafkasya devletlerinin RF’den bağımsız olmalarını desteklemiştir. Zamanla, RF’nin bölgeyi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmesi ve bölgedeki enerji kaynaklarının etkisiyle Güney Kafkasya’nın çekiciliğine daha fazla kapılan ABD, bölgeyi önce ilgi alanı, ardından da kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti. Böylece ABD, “yaşamsal çıkar alanı”nda RF ve İran’ın etkinliğini önlemek amacıyla, boru hatlarının sadece RF üzerinden geçmesine karşı çıkıp, İran’ı da bu konuda devre dışı bırakmış, bu çerçevede BTC hattını desteklemiştir. Yine, RF’nin etkinliğini önlemek amacıyla ABD, bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettikten sonra bölgesel çatışmaların çözüm sürecine aktif olarak katılmaya başlamıştır. 11 Eylül’ün ardından da ABD, Gürcistan’a askeri danışmanlar göndererek, “Kadife Devrim” sürecinde rol oynayarak bölgede etkinliğini arttırmıştır. BİO, GUAM, Demokratik Seçim Topluluğu gibi oluşumlarla da RF etkinliğini önlemeyi amaçlayan ABD, böylece bölgede artan askeri ve siyasi varlığıyla RF’yi çevrelemektedir. Yeni “Büyük Oyun”un diğer esas oyuncusu SSCB’nin varisi RF’dir. Başlangıçta Batı’ya ağırlık veren bir dış politika izleyen RF, içte ve dışta yaşanan 86 gelişmelerin etkisiyle dış politikasında ağırlığı “yakın çevre”sine kaydırdı. Nitekim, RF, 1993’te yakın çevre doktriniyle, Güney Kafkasya’yı güvenlik açısından ve stratejik/ekonomik açıdan “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti. “Yakın çevre”sindeki devletlerin BDT üyeliğine önem veren RF, bölgesel çatışmaları bölge devletlerine karşı baskı aracı olarak kullanarak ve boru hatlarının kendi topraklarından geçmesini amaçlayarak, “yaşamsal çıkar alanı”nında denetimi elinde tutmaya çalıştı. Hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD’nin “yakın çevre”sine artan ilgisi, ayrıca, NATO’nun genişlemesi, ABM gibi konularda ABD’nin izlediği politikalar, RF’de “tek kutupluluğa” karşı seslerin yükselmesine neden oldu. Özellikle eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Primakov tarafından savunulan “çok kutuplu dünya” hedefi, özellikle Yeltsin sonrasında RF’nin izlediği dış politikaya yön vermektedir. Putin’le birlikte, çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok yönlü, aktif bir dış politika izlemeye başlayan RF, Güney Kafkasya’da etkisini giderek hissettiren, kendisini çevreleyen ABD hegemonyasına karşı bölgesel destek aramaktadır. Nitekim bölge dışından müdahaleleri önlemek amacıyla, bir taraftan, katılım belli devletlerle sınırlı kalmaya devam etse de, Ortak Güvenlik Antlaşması Örgütü ve Avrasya Ekonomik Topluluğu aracılığıyla BDT ülkeleriyle çok taraflı ilişkilerini sürdüren, İran ve Ermenistan’la işbirliğine devam eden RF, diğer taraftan da Azerbaycan ve Türkiye’yle işbirliğine yönelmiştir. Ocak 2001’de RF ve Azerbaycan arasında imzalanan Hazar’da İşbirliği Ortak Bildirisi ve Bakü Deklarasyonu, RF’nin gerek 1990’ların başında Hazar’ın statüsü tartışmasındaki tutumu, gerekse Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ı destekleyen politikaları göz önüne alındığında önemlidir. Ayrıca, Bakü Deklarasyonu “çok kutuplu dünya” vurgusuyla da dikkat çekmektedir. Yine, RF ve 87 Türkiye arasında imzalanan “çok kutuplu dünya”yı vurgulayan 16 Kasım 2001 tarihli Avrasya İşbirliği Eylem Planı ve 15 Ocak 2002 tarihli Askeri Alanda İşbirliği Çerçeve Anlaşması ile Askeri Personel Eğitim İşbirliği Anlaşması, 1990’lar boyunca iki bölgesel gücün rekabeti ve RF’nin bölgesel sorunlara yönelik tutumu göz önüne alındığında önemlidir. Eylem Planı çerçevesinde taraflar arasında oluşturulan Güney Kafkasya Alt Çalışma Grubu, Planı’nın belge olarak kalmayıp, uygulamaya geçirilmesinde önemli bir adım olmuştur. Putin’in Aralık 2004’teki Türkiye ziyaretiyle de taraflar arasında Eylem Planı’nın devamı niteliğinde benzer içerikli bir metin, Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon imzalanmıştır. Dolayısıyla, bölgede Ermenistan ve ABD arasında gelişen işbirliğinin yanı sıra, RF’nin Azerbaycan ve Türkiye’yle geliştirdiği işbirliği, bir tarafta ABD-Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, diğer tarafta RF-İran-Ermenistan gruplaşmasının/kutuplaşmasının kesinleşmediğini göstermektedir. 88 KAYNAKÇA A. Kitaplar Ali, Tarık, (der.), Evrenin Efendileri, çev. Yavuz Alogan, İstanbul, Om, 2001. Aliyev, Haydar, Dünya Siyasetinde Azerbaycan Petrolü, çev. Abdullah Çiftçi ve Ergun Kocabıyık, İstanbul, Sabah Kitapları, 1998. Aydın, Mustafa, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus: Causes of Instability and Predicament, Ankara, SAM, 2000. Aydın, Mustafa ve Çağrı Erhan, (der.), Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal, 2006. Ateş, Toktamış, (der.), ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit, 2004. Brzezinski, Zbigniev Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertuğrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık, İstanbul, Sabah, 1998. Büyükakıncı, Erhan (der.), Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix, 2004. Cafersoy, Nazım, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992 – Haziran 1993) Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, Ankara, ASAM, 2001. Çiloğlu, Fahrettin, (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, İstanbul, Sinatle, 1998. Demir, Ali Faik, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, İstanbul, Bağlam, 2003. 89 Donaldson, Robert H., ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, N.Y., M. E. Sharpe, 1998. Donaldson, Robert H., ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, 2. B., Londra, M. E. Sharpe, 2002. Dugin, Aleksandr, Rus Jeopolitiği, Avrasyacı Yaklaşım, çev. Vügar İmanov, 2. B., İstanbul, Küre, 2004. Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending Paradigms in International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999. Fouskas, Vassilis K., Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul, Aykırı, 2004. Gazel, Fırat, Mavi Akım, İstanbul, Metis, 2004. Herzig, Edmund, The New Caucasus: Armenia, Azerbaijan and Georgia, Londra, The Royal Institute of International Affairs, 1999. Issues and Opinions on Foreign Policy Questions and Answers, Ankara, SAM, 2002. Kamalov, İlyas, Putin’in Rusyası, İstanbul, Kaktüs, 2004. Kazgan, Gülten ve Natalya Ulçenko, (der.), Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya, Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, İstanbul, Bilgi, 2003. Kona, Gamze Güngörmüş, (der.), Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, İstanbul, IQ, 2005. Kongar, Emre, Demokrasi ve Vampirler, İstanbul, Remzi, 2002. Köni, Hasan, Genel Sistem Kuramı ve Uluslararası Siyasetteki Yeri, Ankara, ASAM, 2001. Manisalı, Erol, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2.B., İstanbul, Derin, 2003. 90 Martin, Lenore G. ve Dimitris Keridis, (ed.), The Future of Turkish Foreign Policy, Cambridge, MIT Press, 2004. Makovsky, Alan ve Sabri Sayarı, (der.), Türkiye’nin Yeni Dünyası Türk Dış Politikasının Değişen Dinamikleri, İstanbul, ALFA, 2002. NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001. Neef, Christian, Kafkasya, Rusya’nın Kanayan Yarası, çev. Özalp Göneralp, İstanbul, Yeni Hayat, 2004. Nye, Joseph, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev. Gürol Koca, İstanbul, Literatür, 2003. Oran, Baskın, (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I, 2. B., İstanbul, İletişim, 2001. Oran, Baskın, (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, 3. B., İstanbul, İletişim, 2002. Özcan, Gencer ve Şule Kut, (der.), En Uzun On Yıl, 2.B., İstanbul, Büke, 2000. Öztürk, Osman Metin, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, Ankara, ASAM, 2001. Pamir, Necdet, Bakü – Ceyhan Boru Hattı, Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun, Ankara, ASAM, 1999. Primakov, Yevgeniy, “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoğlu, -, Ring, 2002. Sander, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), Cilt I, 7. B., Ankara, İmge, 1999. Sander, Oral, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt II, 10. B., Ankara, İmge, 2002. Seminar on Russia and the NIS, Ankara, SAM, 1996. Sönmezoğlu, Faruk, (der.), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, 2. B., İstanbul, DER, 1996. 91 Sönmezoğlu, Faruk, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, 3. B., İstanbul, Filiz, 2000. Sönmezoğlu, Faruk, (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., İstanbul, DER, 2001. Tezkan, Yılmaz, (haz.), Kadim Komşumuz Yeni Rusya, İstanbul, Ülke, 2001. Türkeş, Mustafa ve İlhan Uzgel, (der.), Türkiye’nin Komşuları, Ankara, İmge, 2002. Wallerstein, Immanuel, Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve Barış Yeldiren, İstanbul, Aram, 2001. Wallerstein, Immanuel, Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, çev. Tuncay Birkan, İstanbul, Metis, 2003. Yalçınkaya, Alaeddin, (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, İstanbul, Bağlam, 1998. Yapıcı, Utku, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi, 2004. Yerasimos, Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu, çev. Şirin Tekeli, 5.B., İstanbul, İletişim, 2002. Yıldızoğlu, Ergin, Kötü Sonsuzda Gezintiler, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2000. Yıldızoğlu, Ergin, Hegemonyadan İmparatorluğa, İstanbul, Everest, 2003. Yinanç, Refet ve Hakan Taşdemir, (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin, 2002. B. Makaleler 92 Adamia, Revaz, “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 96-102. Adıbelli, Barış, “Şanghay İşbirliği Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005, s. 15-17. Adıbelli, Barış, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 14-15. Ağacan, Kamil, “Bağımsızlığının 10. Yılında Gürcistan: ABD’nin Kafkasya’daki Kalesi mi?”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 11, Mart 2001, s. 32-38. Ahrari, M. Ehsan, “Iran, China and Russia: The Emerging Anti-US Nexus?”, Security Dialogue, Cilt 32, Sayı 4, 2001, s. 453-466. Ambrosio, Thomas, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001, s. 45-67. Andican, Ahat, “Sovyet Sonrası Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005, s. 10-11. Aslanlı, Araz “Denge Politikasının Doğal Sonucu: Aliyev’in Moskova Ziyareti”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 23, Mart 2002, s. 47-54. Aslanlı, Araz, “Azerbaycan Ermenistan Gerginliğine `Ateş`siz Çözüm Arayışı”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 1, 05. 07. 2004, s. 6. Aslanlı, Araz, “Paylaşılamayan Hazar”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 26, 27. 12. 2004, s. 20-21. Ataöv, Türkkaya, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet, 04. 01. 2005. Aydın, Mustafa, “Foucault’s Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus”, Turkish Studies, Cilt 5, Sayı 2, Yaz 2004, s. 1-22. Bedirhanoğlu, Pınar, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Bahar 2002, s. 217-233. 93 Bhatty, Robin ve Bronson, Rachel, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 129-145. Cornell, Svante E., “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, Middle Eastern Studies, Cilt 34, Sayı 1, Ocak 1998, s. 51-72. Cornell, Svante E., “Geopolitics and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 2, Haziran-Ağustos 1999, s. 100-125. Croissant, Cynthia M., ve Croissant, Michael P., “Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996-97, s. 23-40. Croissant, Michael P., “US Interests in the Caspian Sea Basin”, Comparative Strategy, Sonbahar 1997, s. 353-367. Dumanlı, Cihangir, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6-7. Erhan, Çağrı, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s. 123-149. “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5, 2000, s. 1-14. Gasımov, Musa, “Rusya’nın Azerbaycan Politikası”, Avrasya Dosyası, KazakistanKırgızistan Özel, Cilt 7, Sayı 4, Kış 2001-2002, s. 253-269. Girgin, Kemal, “Rusya Faktörü ve Üç Boyutlu Dış Politika”, Stratejik Öngörü, Sayı 5, 2005, s. 26-48. Gökay, Bülent, “Caspian Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”, Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart - Mayıs 1998, s. 49-66. Gül, Nazmi ve Gökçen Ekici, “Stratejik Ortaklar Arasında Bir Sorun mu Var?: Putin’in Ermenistan Ziyareti ve Moskova-Erivan İlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 19, Kasım 2001, s. 32-38. 94 Gürses, Emin, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 250-273. Gürses, Emin, “NATO ve Genişletilmiş (Büyük) Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 72-82. İşcan, İsmail Hakkı, “Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, s. 47-79. Kanbolat, Hasan, “Avrasya İşbirliği Eylem Planı: Türkiye ile Rusya Federasyonu Arasında Yeni Bir Dönem Mi?”, Stratejik Analiz, Nisan 2003, s. 48-52. Kanbolat, Hasan, “Abhazya’da Çözülen Rus Etkinliği”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 14-15. Kanbolat, Hasan, “Azerbaycan Genel Seçimleri `Devrim`mi `Evrim`mi Getirecek?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 71, 07. 11. 2005, s. 16-17. Kasım, Kamer, “The Nagorno – Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace Process”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 2, Haziran – Temmuz – Ağustos 2001, s. 170-185. Klare, Michael, “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003, s. 51-56. Kona, Gamze Güngörmüş, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 97-115. Köni, Hasan, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran 2003, s. 81-83. Lepingwell, John W. R., “The Russian Military and Security Policy in the `Near Abroad`”, Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 70-92. Mackinder, Halford J., “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, s. 595-605. 95 Mangott, Gerhard, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 479-507. Manisalı, Erol, “AGİT, Kafkasya ve Avrasya”, Cumhuriyet, 24. 11. 1999. Mayemerova, Aynur, “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, s. 9-10. Nassibli, Nasib, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999-Ocak 2000, s. 97-119. Naumkin, Vitaly, “The Russian-Iranian Relations: Present Status and Prospects for the Future”, Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart-Mayıs 1998, s. 67-85. Oğan, Sinan ve Hasan Kanbolat, “`Kafkasya Terazisi`nde Yeni Dengeler: Putin’in Azerbaycan Ziyareti”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 10, Şubat 2001, s. 34-40. Oğan, Sinan ve Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan veya Bitmeyen Soğuk Savaş”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 13, Mayıs 2001, s. 25-31. Oğan, Sinan, “Russia’s Changing Baku-Ceyhan Policy and Regional Strategic Balances”, Insight Turkey, Cilt 4, Sayı 2, Nisan-Haziran 2002, s. 95-99. Pala, Cenk ve Hasan Kanbolat, “Bakü-Tiflis-Ceyhan 21. Yüzyılın İpek Yolu”, Stratejik Analiz, Haziran 2005, s. 18-25. Pamir, Necdet, “Bakü-Tiflis-Ceyhan: Bir Uzun Yolculuk”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 13, 27. 09. 2004, s. 4-5. Primakov, Yevgeniy, “The World on the Eve of the 21st Century”, International Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1996, s. 2-14. Sandıklı, Atilla, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Projesi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, s. 4-19. Sever, Ayşegül, “Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet ve İşbirliği”, Avrasya Dosyası Özbekistan Özel, Cilt 7, Sayı 3, 2001, s. 227-248. 96 Shashenkov, Maxim, “Russian Peacekeeping in the `Near Abroad`”, Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 46-69. Tellal, Erel, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, Mülkiye, Cilt XXIV, Sayı 225, 2000, s. 85-109. Tellal, Erel, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005, s. 1-33. Thomas, Timothy L. ve John Shull, “Russian National Interest and the Caspian Sea”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999-Şubat 2000, s. 75-95. “Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Avrasya İşbirliği Eylem Planı (İki Taraflı İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa)”, Perspektif, Yıl 6, Sayı 29, Kış 2001, s. 6-8. Uslubaş, Fevzi, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik, Yıl 4, Sayı 13, Şubat 2005, s. 54-58. Uzgel, İlhan, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003, s. 53-70. Uzgel, İlhan, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, Mülkiye, Cilt XXVIII, Sayı 243, Bahar 2004, s. 7-20. Veliev, Cavid, “Moskova’nın Zorunlu Müttefiki: İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 36, 07. 03. 2005, s. 8-9. Yapıcı, Merve İrem, “Rusya’nın Ortadoğu’daki Vazgeçilmez Müttefiği: İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 18, 01. 11. 2004, s. 20-21. Yapıcı, Merve İrem, “NATO-Rusya İlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005, s. 18-19. Yapıcı, Utku, “Putin’in Türkiye Ziyaretinin Düşündürdükleri: Çok Boyutlu İşbirliği”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 10-11. Yaşın, Gözde Kılıç, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005, s. 12-13. 97 Yıldırım, Mustafa, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük İşgal”, Cumhuriyet, 08. 10. 2005. Yıldızoğlu, Ergin, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet, 20. 09. 2004. Zabcı, Filiz Çulha, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 227-248. C. Gazeteler Cumhuriyet Milliyet D. İnternet A National Security Strategy for a New Century May 1997, <http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm> (01. 02. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Armenia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm> (30. 09. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “Background Note: <http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm> (05. 10. 2005). Armenia”, ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Armenia-Fiscal Year 2003”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm> (05. 10. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm> (05. 10. 2005). 98 ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Azerbaijan”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm> (30. 09. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm> (10. 09. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm> (05. 10. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures – Georgia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm> (30. 09. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm> (05. 10. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm> (10. 09. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “The United States and the Conflict Over NagornoKarabakh”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/41401.htm> (30. 07. 2005). ABD Dışişleri Bakanlığı, “Background Note: <http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/2909.htm> (05. 10. 2005). Azerbaijan”, ABD Dışişleri Bakanlığı, “The Abkhazia <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53745.htm> (12. 10. 2005). Conflict”, ABD Dışişleri Bakanlığı, “The South Ossetian <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53721.htm> (12. 10. 2005). Conflict”, ABD Enerji Bakanlığı, “Caspian Sea Region Country Analysis Brief”, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30.07.2005). Aksay, Hakan, “Dugin’le Röportaj”, <http://www.rutam.org/turk/Ankara.php> (01. 06. 2005). 99 BOTAŞ, <http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/btc.asp> (14. 08. 2005). Cohen, Ariel, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”, 24 Haziran 1997, <http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm> ( 01. 02. 2005). Cohen, Ariel, “`The New Great Game`: Pipeline Politics in Eurasia”, <http://www.ourworld.compuserve.com/homepages/usazerb/213.htm> (06. 08. 2005). Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts, <http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html> (21. 03. 06). GUUAM, <http://www.guuam.org/general/history.html> (24. 08. 2005). Jones, Elizabeth, “U.S. Foreign Assistance <http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm> (05. 10. 2005). Programs”, National Security Strategy of the United States August 1991, <http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm> (21. 03. 2006). Nichol, Jim, “Transcaucasus Newly Independent States: Political Developments and Implications for U.S. Interests”, CRS Issue Brief, 20 Aralık 1996, <http://www.fas.org/man/crs/95.024.htm> (27. 03. 2005). Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, <http://www.fas.org/man/docs> (21. 03. 06). Rusya Federasyonu’nun Türkiye Büyükelçiliği, “Rus-Türk Yüksek Seviyeli Ortak Çalışma Grubu’nun Toplantısına İlişkin Açıklama”, <http://www.turkey.mid.ru/text_t1.html> (19. 11. 2005). “Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon”, <http://www.turkey.mid.ru/text_t73.html> (19. 11. 2005). 100 “Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçisi P.V.Stegniy’in `Orta Asya Ekseninde Rusya ve Türkiye` Konferansında Yaptığı Konuşma Notları”, <http://www.turkey.mid.ru/text_tur.html> (19. 11. 2005). Silk Road Strategy Act of 1999, in Azerbaijan”, <http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html> (11. 02. 2005). “USA Plans to Expand Military Presence <http://www.energybulletin.net/6074.html> (16. 03. 2006). T.C. Dışişleri Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/Bölgeler/Kafkasya/Ermenistan> (08.07. 2005). T.C. Dışişleri Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/Dispolitika/AnaKonular/TurkiyeninEnerjiPolitikasi > (23. 08. 2005). The National Security Strategy of the United States of America September 2002, <http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004). The National Security Strategy of the United States of America September 2002, <http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004). TPAO, <http://www.tpao.gov.tr/yurt_dısı_projeler.html> (14. 08. 2005). 101 ÖZET Bu tez, Soğuk Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve Rusya Federasyonu’nun (RF) Güney Kafkasya politikalarını incelemektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, on dokuzuncu yüzyılın “Büyük Oyun”unun yeni bir versiyonu Güney Kafkasya’da çok sayıda ve çeşitte oyuncuyla başladı. Güney Kafkasya bölgesel alt sistemindeki esas oyuncular, uluslararası sistemde hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD ve ABD hegemonyasına karşı çok kutupluluğu savunan RF olmuştur. Potansiyel rakiplerinin, gerçek rakipleri olmasını engellemeyi amaçlayan ABD, stratejik/ekonomik açıdan önemli bölgelerde “boşluklar”ı doldurmaya çalışmaktadır. Böylece, 1990’ların ikinci yarısından itibaren ABD, Güney Kafkasya’yı “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmiş ve RF’yi çevrelemiştir. 11 Eylül saldırılarının ve “Kadife Devrim”in ardından ABD, bölgedeki etkinliğini arttırdı. Diğer esas oyuncu –RF- ise, 1993’ten itibaren Güney Kafkasya’yı kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmiştir. 2000’lerde Putin yönetimiyle birlikte RF, bölgedeki ABD etkinliğine karşı bölge devletleriyle işbirliği yapmaktadır. Ermenistan’ın ABD’yle ilişkileri; RF’nin Azerbaycan ve Türkiye’yle ilişkileri bölgedeki iki rakip grubun/kutbun (bir tarafta RF, İran, Ermenistan; diğer tarafta ABD, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan) kesinleşmediğini göstermektedir. 102 ABSTRACT This thesis analyzes the United States’ (US) and the Russian Federation’s (RF) policies in the Southern Caucasus after the Cold War. After the collapse of the Soviet Union, a new version of the nineteenth century “Great Game” began in the Southern Caucasus with numerous and various players. The main players in the Southern Caucasus regional sub-system have been the US, which wants to maintain its hegemony in the international system, and the RF, which defends multipolarity against US hegemony. The US, which aims to prevent its potential rivals to become real ones, tries to fill the “vacuums” in strategically/economically important regions. Thus, the US has announced the Southern Caucasus “a region of vital US interests” and it has contained the RF since the second half of 1990s. Following September 11 attacks and the “Velvet Revolution”, the US increased its activity in the region. The other main player -the RF- has announced that it considers the Southern Caucasus “a region of vital Russian interests” since 1993. In the 2000s, with Putin administration, the RF cooperates with regional states against the US activity in the region. Armenia’s relationship with the US, the RF’s relationship with Azerbaijan and Turkey shows that two rival groups/polars in the region (the RF, Armenia, Iran on one side and the US, Turkey, Azerbaijan, Georgia on the other) is not certain. 103