tc ankara ün vers tes sosyal bl mler enst tüsü uluslararası l şk ler

advertisement
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
ANABİLİM DALI
SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE RUSYA FEDERASYONU’NUN
GÜNEY KAFKASYA POLİTİKALARI
(1991-2005)
Yüksek Lisans Tezi
Burçin Canar
Ankara-2006
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
ANABİLİM DALI
SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE RUSYA FEDERASYONU’NUN
GÜNEY KAFKASYA POLİTİKALARI
(1991-2005)
Yüksek Lisans Tezi
Burçin Canar
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Mustafa Aydın
Ankara-2006
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ.........................................................................................................................1
I. SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SİSTEM VE GÜNEY
KAFKASYA ALT SİSTEMİ......................................................................................5
A. Uluslararası Sistemde Değişiklikler, ABD ve RF..........................................5
B. Bölgesel Sorunlar ve Güney Kafkasya Devletleri........................................18
1. Bölgesel Çatışmalar..........................................................................18
A. Dağlık Karabağ..............................................................................19
B. Güney Osetya ve Abhazya.............................................................26
2. Enerji Sorunu.......................................................................................32
A. Hazar’ın Statüsü.............................................................................33
B. Boru Hatları...................................................................................37
II. ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI.................................................43
A. Bölgenin ABD İçin Önemi.............................................................................43
B. ABD’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu..........................................56
C. ABD’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu..................................................59
III. RF’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI...................................................62
A.Bölgenin RF İçin Önemi.................................................................................62
B. RF’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu...............................................72
C. RF’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu......................................................81
SONUÇ......................................................................................................................85
KAYNAKÇA............................................................................................................89
ÖZET.......................................................................................................................102
ABSTRACT............................................................................................................103
i
KISALTMALAR
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
AGİT: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
AHC: Azerbaycan Halk Cephesi
AIOC: Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi
AKKA: Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması
BDT: Bağımsız Devletler Topluluğu
BİO: Barış İçin Ortaklık
BLACKSEAFOR: Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gücü
BTC: Bakü-Tiflis-Ceyhan
BTE: Bakü-Tiflis-Erzurum
BOTAŞ: Boru Hatları ile Taşımacılık Anonim Şirketi
CTR: Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı
EBRD: Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası
EUH: Ermeni Ulusal Hareketi
EXBS: İhracat Kontrolü ve İlgili Sınır Güvenliği
FMF: Dış Askeri Finansman
GUUAM: Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan, Moldova
IIP: Uluslararası Bilgi Programları
IMET: Uluslararası Askeri Eğitim ve Yetiştirme
IMF: Uluslararası Para Fonu
KAİK: Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi
KEİ: Karadeniz Ekonomik İşbirliği
ii
KİP: Kafkasya İstikrar Paktı
NATO: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
NED: Demokrasi İçin Ulusal Vakıf
OPIC: Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi
RF: Rusya Federasyonu
SOCAR: Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi
ŞİÖ: Şanghay İşbirliği Örgütü
TPAO: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
UNOMIG: Gürcistan’daki Birleşmiş Milletler Gözlemci Misyonu
USAID: ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı
USDA: ABD Tarım Bakanlığı
iii
GİRİŞ
1991’de SSCB’nin dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından yeniden
yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde, yeni bağımsız devletlerin katılımıyla
Güney Kafkasya gibi yeni bölgesel alt sistemler ortaya çıkmıştır.1 Nitekim,
SSCB’nin dağılmasıyla Kafkasya, devletler arasındaki sınırlarla kuzey ve güney
olarak iki bölgeye ayrılmıştır. Kuzey Kafkasya, Rusya Federasyonu’nun (RF) parçası
iken, Güney Kafkasya, üç bağımsız devleti –Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistankapsamaktadır. Güney Kafkasya’ya “Moskova’dan bakıldığında Kafkas dağlarının
ardında kaldığı için Kafkas-ötesi”2 anlamına gelen Transkafkasya da denir.
1
Sistem, “aralarında herhangi bir nedenle ilişkiler bulunan öğe veya birimler seti” şeklinde
tanımlanabilir. Uluslararası İlişkilerde ilk olarak Morton Kaplan tarafından kullanılan sistem
yaklaşımı doğa bilimlerinden kaynaklanmaktadır. Sistem yaklaşımına göre, daha büyük (üst) sistem
içinde daha küçük sistemler, başka bir deyişle, alt sistemler bulunabilir. Örneğin, bölgesel alt sistemler
ve uluslararası örgütleri kapsayan fonksiyonel alt sistemler, uluslararası sistemin alt sistemleri olarak
ele alınabilir. Sınırları belirlenen bir sistemin birimlerinin etkileştiği alan o sistemin iç çevresini, bu iç
çevrenin sınırları dışında kalan ama o sistemi etkileyen her şey de sistemin dış çevresini oluşturur. Dış
çevreden gelen uyarılardan etkilenen sistemler açık sistem, etkilenmeyen sistemler ise –aslında sadece
kuramsal olarak vardır- kapalı sistemdir. Açık sistemler dinamik bir denge yapısına sahip olup, sürekli
değişim içindedirler. Öte yandan sistem, birimlerinin ilişkilerini sona erdirmeleri, birim niteliğini
kaybetmeleri, sistemin varlığını gerektiren görevleri yapamaması ve bu görevleri daha iyi yapabilen
başka bir sistemin gelişmesi durumunda çöker. Hasan Köni, Genel Sistem Kuramı ve Uluslararası
Siyasetteki Yeri, Ankara, ASAM, 2001, s. 6-30; ve Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış
Politika
Analizi, 3. B., İstanbul, Filiz, 2000, s. 80-82.
2
Erel Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, Mülkiye, Cilt XXIV, Sayı 225, 2000,
s. 86; ve Christian Neef, Kafkasya, Rusya’nın Kanayan Yarası, çev. Özalp Göneralp, İstanbul, Yeni
Hayat, 2004, s. 76.
Sovyet çekilmesinin ardından, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yakınlığıyla,
Karadeniz ve Hazar havzası arasındaki konumuyla stratejik/ekonomik açıdan çekici,
“Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya’da3 “güç ve etki boşluğu”nu kimin dolduracağı
sorusu/sorunu ortaya çıktı. Bu çerçevede, bölgede 19. yüzyılda İngiliz ve Rus
İmparatorluklarının Kafkasya ve Orta Asya’nın kontrolü için mücadelelerine benzer
bir mücadeleden, başka bir deyişle, ikinci bir “Büyük Oyun”dan bahsedilmeye
başlandı. İkinci “Büyük Oyun”da, ilkinden farklı olarak, AB gibi uluslarüstü
oluşumların, NATO gibi uluslararası örgütlerin, Lukoil gibi ulusal, BP gibi çokuluslu
şirketlerin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), RF, Türkiye, İran, Çin, İsrail,
Hindistan gibi devletlerin katılımıyla çok sayıda ve çeşitte oyuncu yer aldı.4
Bu çalışmada, bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanları” ilan ederek bölgede
“resmen rakip güçler” haline gelen, yeni “Büyük Oyun”un iki esas oyuncusu ABD
ve RF’nin5 Güney Kafkasya politikaları incelenecektir. Bu çerçevede, ABD ve
RF’nin Güney Kafkasya’yı “yaşamsal çıkar alanı” olarak görmelerinin nedenleri, bu
iki esas oyuncunun bölge politikalarındaki amaçları ve araçları, bölgedeki etkinlikleri
değerlendirecektir.
Erol Manisalı, “AGİT, Kafkasya ve Avrasya”, Cumhuriyet, 24. 11. 1999.
Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası,
Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, 3. B., İstanbul, İletişim, 2002,
s. 368, 392; Fırat Gazel, Mavi Akım, İstanbul, Metis, 2004, s. 277-279; ve Ergin Yıldızoğlu, Kötü
Sonsuzda
Gezintiler, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2000, s. 39, 40.
5
Nurşin Ateşoğlu Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde
Türkiye’ye Bakışı”, Mustafa Türkeş ve İlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları, Ankara, İmge,
2002, s. 337, 363; ve Gülten Kazgan, “Batı ile İlişkilerin Gölgesinde Türkiye-Rusya İlişkileri”, Gülten
Kazgan ve Natalya Ulçenko (der.), Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya, Politik, Ekonomik ve
Kültürel İlişkiler, İstanbul, Bilgi, 2003, s. 148, 149.
3
4
2
Bu amaçla öncelikle, çalışmanın birinci bölümünde Soğuk Savaş sonrasında
uluslararası sistem ve Güney Kafkasya bölgesel alt sistemi incelenecektir. Bu
bölümde ilk olarak, uluslararası sistemdeki değişiklikler ele alınarak, söz konusu
değişikliklerin, bu çalışmanın da konusu olan uluslararası sistemin iki katılımcısına
(ABD ve RF) etkisine, bu çerçevede iki ülkenin temel dış politika hedeflerine
değinilecektir. ABD ve RF’nin temel dış politika hedeflerinin belirlenmesi, iki
ülkenin Güney Kafkasya politikalarının anlaşılması açısından önemlidir. İkinci
olarak, Güney Kafkasya bölgesel alt sistemi bölgesel sorunlar çerçevesinde
incelenecektir. Bölgede halen kalıcı çözüme kavuşmamış bölgesel çatışmaların
(Dağlık Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya) yanı sıra, Hazar’ın statüsü ve enerji
kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması sorunu Güney Kafkasya
devletlerinin hem iç hem de dış politikalarını etkilemektedir. Dolayısıyla,
Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’daki gelişmeler ve bu devletlerin izledikleri
dış politika bölgesel sorunlar çerçevesinde ele alınacaktır.
İkinci bölümde, ABD’nin Güney Kafkasya politikası incelenecektir. Bu
amaçla, bölgenin ABD için önemi saptanacak ve bu doğrultuda ABD’nin bölgede
RF, İran ve Türkiye’nin etkinliğine bakışı değerlendirilecektir. Ayrıca, ABD’nin
amaçları ve araçları belirtilerek, Güney Kafkasya’ya damgasını vuran sorunlara
yönelik tutumu incelenecektir. Bu bağlamda çalışmanın temel varsayımlarından biri,
Güney Kafkasya’da İran’ın yanı sıra RF’nin etkinliğine karşı olan ABD’nin
1990’ların ikinci yarısından itibaren, ama özellikle 11 Eylül’ün ardından ve “Kadife
Devrim” süreciyle bölgede artan askeri ve siyasi varlığıyla RF’yi çevrelediğidir.
3
Çalışmanın üçüncü bölümünde, RF’nin Güney Kafkasya politikası
incelenecektir. Bu çerçevede, öncelikle bölgenin RF için önemi ve bu başlık altında
RF’nin bölgede ABD, İran ve Türkiye’nin etkinliğine bakışı değerlendirilecektir.
Ayrıca, RF’nin bölgedeki amaçları ve araçları da ele alınarak, bölgesel çatışmalar ve
enerji sorununa yönelik tutumu incelenecektir. Bu bağlamda çalışmanın bir başka
temel varsayımı, özellikle Putin yönetimiyle birlikte çok kutuplu dünyayı hedefleyen
aktif bir dış politika izleyen RF’nin, bölgede artan ABD etkinliğine karşı, bölge
devletleriyle işbirliğine önem verdiğidir. Buradan hareketle, Güney Kafkasya’da bir
tarafta ABD-Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, diğer tarafta RF-İran-Ermenistan
gruplaşması/kutuplaşmanın6 kesinleşmediği varsayımı bu çalışmanın da7 öne
sürdüğü temel varsayımlardan biridir.
6
Bu saptama için bkz., Ayşegül Sever, “Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet
ve İşbirliği”, Avrasya Dosyası Özbekistan Özel, Cilt 7, Sayı 3, 2001, s. 241, 242; Mustafa Aydın,
New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus: Causes of Instability and Predicament,
Ankara, SAM, 2000, s. 71; Timothy L. Thomas ve John Shull, “Russian National Interest and the
Caspian Sea”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999-Şubat 2000, s. 78; Michael P. Croissant, “US
Interests in the Caspian Sea Basin”, Comparative Strategy, Sonbahar 1997, s. 360; ve Mert
Gökırmak, “Düşük Yoğunluklu Demokrasi ve Kafkaslar’da Güvenlik”, Gamze Güngörmüş Kona
(der.), Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, İstanbul, IQ, 2005, s. 247.
7
Bu gruplaşma/kutuplaşmanın kesinleşmediğini öne süren çalışmalar için bkz., Tellal, “Güney
Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 107, 108; V. K. Yegorov, “Rusya-Türkiye İlişkilerinde
Hazar Denizi Bölgesi Sorunu”, Kazgan ve Ulçenko (der.), Türkiye ve Rusya, s. 305; ve Esra
Hatipoğlu, “Orta Asya’da Son Gelişmeler ve Türkiye”, Kona (der.), Türkiye’nin Güvenliği, ibid., s.
344.
4
I. SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SİSTEM VE GÜNEY
KAFKASYA ALT SİSTEMİ
A. Uluslararası Sistemde Değişiklikler, ABD ve RF
1989’da Berlin duvarının yıkılması ve 1991’de Doğu Bloku ile SSCB’nin
dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından uluslararası sistem, günümüzde
hâlen devam eden, yeniden yapılanma sürecine girdi. İki kutuplu uluslararası yapının
ortadan kalktığı bu süreçte, istikrarsızlık kaynakları ortaya çıktı. Bir yandan zengin
ve fakir ülkeler arasındaki ekonomik uçurumun hızla açılmasıyla Doğu-Batı
karşıtlığı yerini Kuzey-Güney ayrımına bırakırken, diğer yandan bölgesel çatışmalar
pek çok bölgede gerginliğe yol açtı.8 Güney Kafkasya da bu bölgelerden biridir.
Nitekim, SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ideolojik boşluğun saldırgan
milliyetçilikle doldurulmasıyla9 su yüzüne çıkan bölgesel çatışmalar –Dağlık
Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış
politikalarını etkilemeye devam etmektedir.
Doğu Bloku ve SSCB’nin dağılmasının ardından iki kutuptan, iki süper
güçten birinin ortadan kalkmasıyla birlikte tek süper güç olarak kalan ABD’nin
üstünlüğü ve bunun devamının “gerekliliği”, hem “tarihin sonu”10, “medeniyetler
Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, 10. B., Ankara, İmge, 2002, s. 585, 586; ve Aydın,
“Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 367, 368.
9
Oral Sander, “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”, Faruk Sönmezoğlu
(der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., İstanbul, DER, 2001, s. 608.
10
1989’da The National Interest’de yayınlanan çalışmasında Fukuyama, “sadece Soğuk Savaşın değil,
insanlığın ideolojik evriminin sonuna, tarihin sonuna şahit olabileceğimizi” ileri sürerek, “Batının ve
Batı liberalizminin zaferi”ni ilan etti. “Liberalizmin fikirler alanındaki zaferi henüz maddi dünyada
gerçekleşmemiş olsa da, zamanla dünyayı Batı liberalizmi yönetecek”ti. Francis Fukuyama, “The End
of History?”, Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending Paradigms
in International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999, s. 1-25.
8
çatışması”11, “büyük satranç tahtası”12 gibi tezlerin ortaya atılmasıyla13, hem de
Amerikan ulusal güvenlik stratejisi belgeleri aracılığıyla vurgulandı. Örneğin,
SSCB’nin henüz resmen yıkılmadığı dönemde, Körfez Savaşı’nın ardından Ağustos
1991’de açıklanan ulusal güvenlik stratejisinde, “yeni güç merkezlerinin ortaya
çıkmasına rağmen ABD siyasal, ekonomik ve askeri boyutta gerçek anlamda küresel
gücü, erişimi ve etkisi olan tek devlettir” değerlendirilmesi yapılmakta, ayrıca
“1990’larda Amerikan liderliğinin yerine geçecek bir liderlik olmadığı”nın altı
çizilmekteydi.14 Yine, 1996 stratejisinde “ABD’nin dünya liderliğinin daha önce hiç
olmadığı kadar gerekli olduğu” vurgulanıyor,15 2002’ye gelindiğinde de ABD’nin
“büyük ekonomik ve siyasal etkisi ve eşsiz askeri gücü”nün altı çiziliyordu.16
11
1993’te Foreign Affairs dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, “geleceğin en önemli çatışmaları,
Batı, Konfüçyüsçü, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerikan ve Afrikalı uygarlıkları
birbirinden ayıran kültürel fay hatları boyunca meydana gelecek”ti. Samuel P. Huntington, “The Clash
of Civilizations”, ibid., s. 67-91. “Huntington iyi okunduğunda, Sovyetler Birliği çöktükten sonra,
Batı uygarlığının diri tutulması ve gelişmesini sürdürebilmesi için yeni bir düşmana gereksinme
duyulduğu ve bu düşmanın İslam uygarlığı olarak ilan edildiği görülecektir.” Emre Kongar,
Demokrasi
ve Vampirler, İstanbul, Remzi, 2002, s. 250.
12
Brzezinski’ye göre, ABD’nin üstünlüğünün sona ermesi “yoğun bir uluslararası istikrarsızlığa yol
açacaktır.” Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertuğrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık,
İstanbul, Sabah, 1998, s. 31. Bu kitap, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır.
13
İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 246.
14
National Security Strategy of the United States August 1991,
<http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm> (21. 03. 2006).
15
A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, The White House, Washington
D.C., Şubat 1996’dan aktaran Çağrı Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”,
Refet Yinanç ve Hakan Taşdemir (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara,
Seçkin, 2002, s. 66.
16
The National Security Strategy of the United States of America September 2002,
<http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004).
6
Böylece Soğuk Savaş sonrasında üstünlüğünün “önemini” vurgulayan ABD,
yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde hegemonyasını17 yeniden
üreterek sürdürmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, “çok taraflı” (multilateral)
politikalar izleyen Clinton yönetimiyle, “tek taraflı” (unilateral) politikalar izleyen
Bush yönetimi arasında “amaç” açısından bir fark yoktur.
17
Hegemonya için “ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik bir yayılma ve belirleyicilik” gereklidir.
Filiz Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt
XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 229. Dolayısıyla, “Para biriminin uluslararası alanda geçerli olması,
dünyanın her yerinde üsler ve müttefikler bulundurması, bölgesel kriz ve çatışmalara müdahale ederek
liderliğini göstermesi, nükleer silahlara sahip olması” hegemon bir gücün özellikleridir. Tarihsel
süreçte hegemonlar değişmiştir, çünkü hegemon gücün karşısına daima bir meydan okuyucu
(challenger) çıkar. Hegemon güç olmak için deniz gücü olmanın önemine işaret eden George
Modelski’nin geliştirdiği “başat güç” (dominant power) kuramına göre, 15. ve 16. yüzyıllarda
Portekiz ve İspanya, 17 yüzyılda Hollanda, 18. yüzyılda Fransa, 19 yüzyılda İngiltere ve 20. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ABD başat güçtür. İktisadi analize dayanan, Immanuel Wallerstein’ın başını
çektiği dünya sistemi yaklaşımına göre ise, başlıca üç hegemon güç; Birleşik Hollanda Eyaletleri,
Birleşik Krallık ve Birleşik Amerika’dır. İlhan Uzgel, “Hegemon Güç” kutusu, Türk Dış Politikası,
Cilt I, 2.B., 2001, s. 31; İ. Uzgel, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”,
Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003, s. 55; ve Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan
1918’e), Cilt I, 7. B., Ankara, İmge, 1999, s. 86, 87. Wallerstein’a göre, ABD “1945-70 yılları
arasında olduğu gibi hegemonik bir güç değildir. Hegemonik bir güç olmak, ekonomik açıdan
diğerleriyle arayı gerçekten kayda değer ölçüde açmış olmak” ve “askeri güç yolunu kullanmak
zorunda kalmamak demektir.” Immanuel Wallerstein, Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz
Hakyemez ve Barış Yeldiren, İstanbul, Aram, 2001, s. 16; I. Wallerstein, Amerikan Gücünün
Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, çev. Tuncay Birkan, İstanbul, Metis, 2004. Hegemon güçle
ilgili bir başka önemli nokta da Antonio Gramsci’nin hegemonya tanımında da belirttiği gibi,
hegemonya için sadece gücün yeterli olmaması, rızanın da gerekli olmasıdır. Joseph Nye’ye göre de
“sert gücün” yanı sıra “yumuşak güç” gereklidir. Ergin Yıldızoğlu, Hegemonyadan İmparatorluğa,
İstanbul, Everest, 2003, s. xix; ve Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev. Gürol Koca,
İstanbul, Literatür, 2003.
7
Hegemonyasını sürdürmeyi amaçlayan ABD, kendisine küresel ya da
bölgesel rakipler istemediğini, 1990’lardan itibaren çeşitli belgelerle dünyaya
duyurmaktadır. Örneğin, 1992’de dönemin savunma bakanlığı müsteşarı olan Paul
Wolfowitz’in hazırlanmasında önemli rol oynadığı, basına sızdırılan ama tepkiler
üzerine geri çekilen taslak Savunma Planlaması Rehberi’yle (Defense Planning
Guidance), esas amacın ABD’ye rakip bir ülkenin ortaya çıkmasını engellemek
olduğu belirtilmişti.18 Ayrıca, 1997’de açıklanan “Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal
Güvenlik Stratejisi”nde, Washington’un “ABD için büyük önem taşıyan kritik
bölgelerde düşman bir gücün hakim olmadığı bir dünya arayışında” olduğu
vurgulanıyordu.19 Yine, 1997’de açıklanan, 2015’e kadar ABD’nin savunma
ihtiyaçlarını ortaya koymak amacıyla hazırlanan Dört Yıllık Savunma Stratejisi’ne
(Quadrennial Defense Review) göre, “bugünün tek süper gücü ABD, bu konumunu
1997-2015 döneminde koruyacak”tı. Bununla birlikte, belgede “2015 sonrası
dönemde bölgesel bir büyük gücün veya küresel bir rakibin oluşma olasılığı”ndan
bahsedilerek, “Rusya ve Çin’in, gelecekleri belirsiz olsa da, bu türden rakipler olma
potansiyeline sahip güçler olarak görüldükleri” vurgulanıyordu. Bu saptamanın
ardından ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin “dünyayı tehlikeli hale getireceği”
belirtilerek, “düşman bir bölgesel koalisyonun ya da hegemonun ortaya çıkmasının
engellenmesi” ABD’nin “yaşamsal ulusal çıkarları” arasındaki yerini bir kez daha
P. F. Tyler, “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New York Times, 08.
03. 1992’den aktaran Emin Gürses, “NATO ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan
Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 75; Uzgel, “ABD Hegemonyasının
Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, Mülkiye, Cilt XXVIII, Sayı 243, Bahar 2004, s. 9; Michael
Klare, “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003, s. 53; ve Gilbert Achcar,
“Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”, Tarık Ali (der.), Evrenin Efendileri, çev. Yavuz Alogan,
İstanbul, Om, 2001, s. 163.
19
A National Security Strategy for a New Century May 1997,
<http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm> (01. 02. 2005).
18
8
alıyordu.20 Ayrıca, Aralık 2000’de Ulusal İstihbarat Konseyi (National Intelligence
Council) tarafından hazırlanan “Küresel Eğilimler 2015” (Global Trends 2015) adlı
raporda, “ABD’nin büyük bir güç olmaya devam edeceği” ve “Amerikan küresel
ekonomik, teknolojik, askeri ve diplomatik etkisinin 2015’te eşsiz olacağı”
belirtilmekle birlikte, hegemonyasının devamını arzulayan ABD’nin olası rakiplerine
de değiniliyordu. Rapora göre, “dünya sahnesinde Amerikan liderliğini
güçlendireceği kadar, ona meydan okuyacak Çin, Rusya, Hindistan, Meksika ve
Brezilya gibi devletler; AB gibi bölgesel örgütler, çokuluslu şirketler, kâr amacı
gütmeyen örgütler gibi önemli aktörler” olacaktı.21
Yine, 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan
saldırılardan bir yıl sonra Eylül 2002’de açıklanan yeni ulusal güvenlik stratejisiyle22
de ABD, kendisine rakip istemediğini ilan etti. Belgeye göre ABD, önalıcı (preemptive) ve önleyici (preventive) saldırıda bulunabilecek, başka bir deyişle,
kendisine yönelik bir saldırının gerçekleşmesi olasılığı üzerine, bir ülkeye
saldırılabilecekti.23 Böylece, SSCB’nin yokluğunda hegemonyasının devamı için
“yeni bir düşman bulmak zorunda” kalan ABD,24 bu belgeyle düşmanının -“belli bir
coğrafi bölge ya da ülkelerle sınırlı” olmayan- terörizm25 olduğunu açıkça belirterek,
“terörizme karşı savaş”ı başlattı. Nitekim, belgeye göre savaş alanı Afganistan’la
sınırlı değildi; “Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve
Asya’da binlerce eğitimli terörist bulunuyor”du. Ayrıca, belgede terörizmin yanı sıra
20
21
Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, <http://www.fas.org/man/docs> (21. 03. 2006).
Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts,
<http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html> (21. 03. 2006).
22
The National Security Strategy of the United States of America September 2002,
<http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004).
23
Uzgel, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, s. 68.
24
Hasan Köni, “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler ve Türkiye”, Uluslararası
Alanları
ve Türkiye’nin Güvenliği, s. 395.
25
Uzgel, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, s. 68.
9
Çatışma
1990’larda ortaya çıkan “serseri devletler”le (rogue states)26 mücadelenin de altı
çiziliyordu. Böylece bir kez daha, “Amerika’nın büyük stratejisinin Amerika’nın
üstünlüğünü koruması ve kendisine karşı her hangi bir rakibin yükselmesini önlemek
olduğu” dünyaya duyuruldu27 ve ABD, “başatlığını devam ettirmek için planlama
aşamasından eylem aşamasına” geçti.28 Nitekim, “terörizmle mücadele” gerekçesiyle
Afganistan’ın ardından Irak’ı işgal eden ABD, enerji kaynakları açısından büyük
önem taşıyan, bölgesel güçlerle çevrili Orta Asya ve Orta Doğu’da denetimi elinde
tutmaya çalışarak, potansiyel rakiplerinin gerçek rakipler olarak ortaya çıkmalarını
ve hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeyi hedeflemektedir. Büyük
Orta Doğu Projesi ya da sonradan değiştirilen adıyla “Genişletilmiş Orta Doğu ve
Kuzey Afrika Projesi” de “ABD’nin yeni teknikler ve ittifaklar içinde hegemonik
liderliğini sürdürebilme senaryosudur.”29
26
1990’ların ikinci yarısından itibaren ulusal strateji belgelerinde küreselleşmenin tanımını yapmaya
başlayan ABD; demokrasi, serbest pazar ekonomisi, insan hakları gibi “Amerika’nın temel
değerleri”yle eşanlamlı gördüğü “küreselleşme”ye karşı çıkan, “serseri devletler”le -Irak, İran, Kuzey
Kore, Libya gibi- mücadele edeceğini belirtmişti. Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik
Algılamaları”, s. 70, 72 ve 73.
27
Hasan Köni, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran 2003, s. 82.
28
Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, s. 57.
29
Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 229-232; ve Erol
Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2. B., İstanbul, Derin, 2003, s. 134, 135. Haziran
2004’te Sea Island, Georgia’da yapılan G-8 zirvesi öncesinde, ABD “Büyük Ortadoğu” şeklinde
tanımladığı, 22 ülkeyi kapsayan projeyi, dünya kamuoyunun tepkilerini öğrenmek amacıyla Al-Hayat
dergisine sızdırdı. Demokratikleşme, kadın haklarının gelişimi, okur yazar oranının artması, eğitim
düzeyinin yükselmesi, girişimci sınıf yaratılması gibi unsurları içeren proje, bölge devletlerinin
tepkisine yol açtı. G-8 zirvesinde ABD, projenin adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika”
olarak değiştirdi. İlhan Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, s. 18.
10
Öte yandan, SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ABD’nin izlediği
politikalar “tek kutuplu dünya”yı çıkarlarına aykırı bulan aktörlerin seslerini
yükseltmelerine neden olmaktadır.30 Bu aktörlerden biri de 1991’de uluslararası
sisteme SSCB’nin varisi olarak katılan RF’dir.
Demokratik parlamenter düzeni kurmaya ve serbest piyasa ekonomisine
geçmeye çabalayan Yeltsin yönetimi, başlangıçta Batı’yla işbirliğine ağırlık veren bir
dış politikaya yöneldi. Fakat, içeride toprak bütünlüğünü koruma sorununun yanı
sıra, 1998 ekonomik bunalımıyla doruğa çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal
sorunlarla karşılaşan RF,31 Batı’dan yeterli destek bulamadığını gördü. Dışarıda ise,
NATO’nun genişlemesi, ABD’nin 1972 tarihli ABM (Anti-Ballistic Missile)
anlaşmasından çekilerek kendi ulusal füze savunma sistemini kurma yönündeki
politikaları, 1998’de ABD’nin Afganistan, Sudan ve Irak’a yönelik füze saldırıları,
NATO’nun 1999’da Yugoslavya’yı bombalaması, ABD’nin RF’nin “yakın
çevre”sine yönelik artan ilgisi, Rus güvenlik çıkarları açısından önemli bölgelerde
RF’nin zayıflığından yararlanarak ABD’nin etkinliğini arttırması şeklinde
değerlendirildi.32 Böylece, RF’de “tek kutupluluğa” karşı sesler yükselmeye başladı.
“Çok kutuplu bir dünya”, 1993’ten itibaren RF’de tartışılmasına karşın,
özellikle eski Dışişleri Bakanı (Ocak 1996-Ağustos 1998) ve eski Başbakan (Eylül
1998-Mayıs 1999) Yevgeniy Primakov tarafından savunulmuştur. Güvenlik
Konseyi’nde RF’nin veto hakkına sahip olduğu BM’i “iki kutuplu dünyadan çok
30
Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, s. 57.
Bu konuda bkz., Pınar Bedirhanoğlu, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve
Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Bahar 2002, s. 217-233.
32
Thomas Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the
Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001, s. 46, 48-52; Robert H.
Donaldson ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, 2. B., Londra, M. E. Sharpe, 2002, s.
328; Gamze Güngörmüş Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, s. 98; ve
Yevgeniy Primakov, “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoğlu, -, Ring, 2002, s. 170-190 ve 214221.
31
11
kutuplu dünyaya geçişi sağlayacak temel mekanizma” olarak gören Primakov,
ayrıca Moskova’nın Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle de ilişkilerinin gelişmesinin
gerekliliğini, özellikle de RF-Çin-Hindistan işbirliğinin önemini vurguluyordu.33
“Çok kutupluluk” hedefi, 1990’ların ikinci yarısında RF dış politikasında öne
çıkmakla birlikte, özellikle Yeltsin sonrasında Vladimir Putin yönetimiyle temel dış
politika hedefi haline gelmiş, 2000’de yayınlanan yeni milli güvenlik konsepti, askeri
doktrin ve dış politika konseptinde vurgulanmıştır. Nitekim, 10 Ocak 2000’de
yürürlüğe giren RF Milli Güvenlik Konsepti’nde, “birbirini dışlayan iki eğilim”e (tek
kutupluluk ve çok kutupluluk) değinilerek, uluslararası alanda RF’nin ulusal
çıkarının, “egemenliğinin güvenceye alınması ve Rusya’nın büyük bir devlet ve çok
kutuplu bir dünyanın etkili merkezlerinden biri olarak mevkiinin takviye
edilmesi”nde olduğu belirtilmektedir.34 21 Nisan 2000’de yürürlüğe giren RF Askeri
Doktrini’nde yine çok kutuplu dünya hedefi vurgulanarak, BM’in merkezi rolüne
değinilmiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan gerçekleştirilen
müdahalelerin uluslararası güvenliği sağlayan temel mekanizmaları, başka bir
deyişle, BM’i güçsüzleştireceği belirtilmiştir. NATO’nun Yugoslavya’yı
bombalamasına yapılan bu göndermenin yanı sıra, bu örgütün genişlemesine duyulan
tepki de doktrinde temel dış tehditler arasında yerini almıştır.35 28 Haziran 2000’de
açıklanan Dış Politika Konsepti’ne göre, RF çok kutuplu bir dünya sisteminin
oluşmasını hedeflemektedir. ABD’nin gerek ekonomik yolla gerekse de güç
33
Ambrosio, ibid., s. 53, 54 ve 59; Yevgeniy Primakov, “The World on the Eve of the 21st Century”,
Sayı 6, 1999, s. 2-5 ve 10-12; ve Erhan Büyükakıncı, “ Vladimir Putin
Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, Erhan Büyükakıncı (der.),
Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix, 2004, s. 149.
34
“Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Yılmaz Tezkan (haz.), Kadim Komşumuz Yeni
Rusya
, İstanbul, Ülke, 2001, s. 212, 214 ve 216.
35
“Rusya Federasyonu’nun Askeri Doktrini”, Osman Metin Öztürk, Rusya Federasyonu Askeri
Doktrini, Ankara, ASAM, 2001, s. 60, 61.
International Affairs, Cilt 5,
12
kullanarak egemen olacağı “tek kutuplu bir dünya yapılanmasına doğru bir eğilim”e
dikkat çekilerek bu eğilimin, RF’nin “ulusal çıkarlarına yönelik yeni bir tehdit ve
meydan okuma” olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca, “tek taraflı hareket etme
stratejisinin” BM Güvenlik Konseyi’ni zayıflattığına işaret edilerek, BM’in
dolayısıyla da, Güvenlik Konseyi’nin uluslararası ilişkilerdeki merkezi rolünün
devamı RF’nin küresel öncelikleri arasında ilk sırayı almaktadır.36
Böylece RF, Putin’le birlikte ABD hegemonyasına karşı çok kutuplu dünyayı
hedefleyen bir dış politika izlemektedir. “Çok kutupluluk” hedefi, “çok boyutlu dış
politika”yı da gerekli kılmakta37, bu çerçevede RF, uluslararası sistemin tüm
katılımcılarıyla işbirliği yapmaktadır.38 Nitekim, Dış Politika Konsepti’nde bölgesel
öncelikler başlığı altında, BDT üyesi ülkelerden Çin’e, Hindistan’dan Japonya’ya,
İran’dan Afrika ülkelerine, AB’den ABD ve Latin Amerika ülkelerine, NATO’dan
“Şanghay Beşlisi”ne kadar çok sayıda aktörle ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin
RF açısından önemi vurgulanmaktadır.39 Dolayısıyla RF, tamamen Batı yanlısı ya da
tamamen Batı karşıtı olarak nitelendirilemeyecek, dengeli bir dış politika
izlemektedir. Nitekim, Putin’in Azerbaycan, Kuzey Kore, Çin, Hindistan, Küba,
İngiltere, Almanya gibi pek çok ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretler ve imzalanan
çeşitli anlaşmalar, belgeler dengeli ve aktif dış politikanın göstergesidir.40
Putin döneminde izlenen çok boyutlu dış politika çerçevesinde Batı’yla
işbirliğine verilen önem devam etmektedir. Bu noktada özellikle Avrupa ile ilişkiler
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5, 2000,
s. 2-5.
37
Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya,
İstanbul, Otopsi, 2004, s. 116.
38
Erel Tellal, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005, s. 10.
39
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, s. 9-13.
40
Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 331, 334, 337 ve 338; ve Gazel, Mavi
Akım, s. 90.
36
13
öne çıkmakta, “Batı Avrupa ülkeleriyle özellikle Fransa, Almanya, Büyük Britanya
ve İtalya gibi etkili olanlarıyla karşılıklı ilişkiler, Rusya’nın Avrupa’daki ve dünya
olaylarındaki ulusal çıkarlarını desteklemek ve Rus ekonomisinin istikrarı ve
büyümesi için önemli bir kaynak” olarak görülmektedir.41 Nitekim, çok kutuplu
dünya hedefi doğrultusunda RF, özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere ile ilişkilerini
geliştirmeye çalışmaktadır.42
RF dış politika konseptinde “ciddi ve temel farklılıklar”ın varlığına rağmen
ABD’yle işbirliğinin önemi de vurgulanmakta, özellikle “stratejik nükleer silahların
azaltılması ve kısıtlanması sorunları”nın ABD’yle diyalog kurularak çözülebileceği
belirtilmektedir.43 Dolayısıyla RF, ulusal çıkarlarını gözardı etmeden, ABD’yle de
işbirliği yapmaktadır. Nitekim RF, NATO’nun genişlemesi, Yugoslavya’nın
bombalanması, ABM gibi konularda ABD ile arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, 11
Eylül’ün ardından ABD’yle bu çerçevede yakınlaştı. Dünya Ticaret Merkezi ve
Pentagon’a yapılan saldırılar sonrasında ABD’ye desteğini bildiren ilk devlet başkanı
Putin olmuş,44 ABD önderliğinde oluşturulmaya çalışılan “uluslararası terörizm
karşıtı koalisyon”a ve Afganistan’a yönelik askeri harekâta RF, başından itibaren
destek vermişti. Ayrıca RF, Afganistan’la ilgili istihbarat bilgilerini paylaşmış ve
Orta Asya’da eski Sovyet cumhuriyetlerinde ABD askeri üslerini onaylamıştı.
RF’nin bu tutumunda, köktendinci, ayrılıkçı İslamı kendisine tehdit olarak görmesi
ve Çeçenlerinin terörist olduklarını kabul ettirme çabası rol oynamıştı.45 11 Eylül’ün
41
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, s. 11.
Tellal, Rusya Federasyonu, s. 17.
43
“Foreign Policy Concept of Russia”, s. 12.
44
Primakov, “Kapalı Kutu” Rusya, s. 12.
45
Tellal, Rusya Federasyonu, s. 18, 19; Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 334,
340 ve 341; ve Esra Hatipoğlu, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin Orta Asya Politikası”, Değişen
Dünyada Rusya ve Ukrayna, s. 287.
42
14
ardından ABD ve RF arasındaki yakınlaşma, Aralık 2001’de RF’nin, ABD’nin
ABM’den çekilmesini “anlayışla karşılaması”yla devam etti. 2002’ye gelindiğinde
de Mayıs ayında Bush’un Moskova ziyaretinde iki ülke arasında nükleer silah
başlıklarının azaltılmasına ilişkin anlaşma ve bir dizi belge imzalandı. Öte yandan,
ABD ve RF arasındaki yakınlaşma, “terörizme karşı savaş”ın Afganistan’la sınırlı
kalmaması, Irak’a yönelik askeri harekâtın gündeme gelmesiyle sona erdi. ABD’nin
Irak petrollerini denetimi altına almasıyla ekonomisi olumsuz yönde etkilenebilecek
olan RF, Fransa ve Almanya’yla birlikte ABD’nin karşısında yer aldı.46
Mayıs 2002’de ABD ve RF arasında imzalanan anlaşmanın ardından, 28
Mayıs’ta Roma’da, 1997’de kurulan NATO-RF Sürekli Ortak Konseyi yerini
NATO-RF Konseyi aldı. Böylece, NATO’nun 5. maddesi RF için işletilmeyecek olsa
da ve RF’nin veto yetkisi bulunmasa da, NATO’nun karar alma sürecine RF de
katılmış oldu.47 RF’nin, örgütün genişlemesinden duyduğu rahatsızlık devam
etmekle birlikte, Roma Bildirisi’yle NATO ile yakınlaşması da çok boyutlu dış
politika, dolayısıyla hem Doğu hem de Batı’yla yakın ilişkiler geliştirilmesi
çerçevesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, bir yandan NATO’yla ilişkilerini geliştiren RF,
diğer yandan da Şanghay İşbirliği Örgütü’nde (ŞİÖ) yer aldı.48
Çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok boyutlu dış politika izleyen RF,
bu çerçevede önde gelen Asya ülkeleriyle, özellikle de Hindistan ve Çin’le de
ilişkilerini geliştirmeye önem vermektedir.49 RF’nin, çok kutuplu dünya hedefini
paylaştığı Çin’le ilişkileri 1990’lardan günümüze gelişti. “ABD tarafından yönetilen
46
Tellal, ibid., s. 19 ve Hatipoğlu, ibid., s. 287, 288.
Tellal, ibid., s. 20.
48
Merve İrem Yapıcı, “NATO-Rusya İlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji, Yıl
2, Sayı 57, 01. 08. 2005, s. 18, 19.
49
“Foreign Policy Concept of Russia”, s. 12.
47
15
bir dünya fikri”ne karşı olan RF ve Çin,50 Aralık 1992’de yapılan Yeltsin-Yiang
zirvesinin ardından Eylül 1994’te gerçekleştirilen ikinci zirvede, “çok kutuplu bir
dünya”dan yana olduklarını açıkladılar.51 Nisan 1996’da imzalanan “Stratejik
Ortaklık Bildirisi”ni izleyen Nisan 1997 tarihli “Çok Kutuplu Uluslararası Sistem
Bildirisi” ile de RF ve Çin, ABD hegemonyasına karşı tutumlarını bir kez daha dile
getirdiler.52 Bu bağlamda, aralarındaki sınır anlaşmazlıklarını çözen RF ve Çin,
NATO’nun genişlemesine, 1998’de Sudan, Afganistan ve Irak’a yönelik füze
saldırılarına,Yugoslavya’nın bombalanmasına, ABD’nin ABM’e yönelik politikasına
karşı ortak tavır sergileyerek birbirlerine yaklaştılar. 2001’e gelindiğinde ise, iki ülke
arasında “İyi Komşuluk Dostane İlişkiler ve İşbirliği” anlaşması imzalandı.53
RF ve Çin’in ABD hegemonyasına karşı tutumları, ikili ilişkilerinin yanı sıra
ŞİÖ çerçevesinde de sürmektedir. Nitekim, 1996’da bölgede sınır güvenliğinin ortak
korunması, ayrılıkçı ve aşırı İslamcı hareketlerin önlenmesi amacıyla yaşama
geçirilen Şanghay Beşlisi (RF, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan), 15 Haziran
2001’de Özbekistan’ın katılımıyla bir işbirliği örgütüne dönüştürülerek, amacının
“Hazar ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarının ortak denetimi ve tek kutupluluğa
karşı savaşım” olduğu açıklanmıştır.54
2005’e gelindiğinde, ŞİÖ’nün 5 Temmuz’da Astana’da gerçekleştirilen
Devlet Başkanları Zirvesi’nde önemli kararlar alındı. Birincisi, gözlemci statüsüyle
örgüte katılan devletlerin sayısı dörde yükseldi. 2004’te gözlemci statüsü elde eden
50
Gerhard Mangott, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”,
International
Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 495.
51
Gilbert Achcar, “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”, s. 193.
Mangott, “A Giant on its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”, s. 494.
53
Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold
War”, s. 56-59; ve Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, s. 277, 278.
54
Tellal, Rusya Federasyonu, s. 21; ve Donaldson ve Nogee, ibid., s. 279.
52
16
Moğolistan’ı bu zirveyle İran, Pakistan ve Hindistan izledi. ABD’nin “serseri
devlet” olarak nitelendirdiği, dünya çapında yalnızlaştırmaya çalıştığı,
Ahmedinecad’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından baskılarını daha da arttırdığı
İran’ın ŞİÖ’ye katılması, “ABD’nin küresel gücüne karşı açıkça bir meydan
okumadır.”55 İkincisi, terörizmle mücadele çerçevesinde Afganistan’da operasyonları
devam eden ABD, buradaki geniş ölçekli askeri operasyonlarına son vermeye ve
bölgede edindiği üslerden çekilme takvimi açıklamaya davet edildi. “Tek
kutupluluğa karşı savaşım”ı amaçlayan ŞİÖ’nün aldığı bu karar da ABD’ye verilen
önemli bir mesaj olmuştur. Ayrıca, Astana Zirvesi’nin ardından ŞİÖ çerçevesi
dışında, 18-25 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen Çin-Rus ortak askeri
tatbikatı da, yeniden yapılanan uluslararası sistemin “tek kutuplu yapısının varlığını
sürdürmekte giderek zorlanacağını göstermektedir.”56
Barış Adıbelli, “Şanghay İşbirliği Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2,
Sayı 55, 18. 07. 2005, s. 15, 16.
56
Barış Adıbelli, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 15.
55
17
B. Bölgesel Sorunlar ve Güney Kafkasya Devletleri
1. Bölgesel Çatışmalar
SSCB’nin dağılmasında milliyetler sorunu da rol oynamış, bu bağlamda, 1975’te
Helsinki Nihai Senedi’nin57 imzalanmasıyla başlayan süreç, milliyetlerin kendilerini
ifade etmeleri yolunda önemli bir adım olmuştu.58 1980’lerin ikinci yarısına
gelindiğinde ise SSCB’de Gorbaçov döneminde gerek ekonomik bunalımı aşmak
için uygulamaya konan yeniden yapılanma (perestroyka), gerekse siyasette açıklık
(glastnost) politikalarının etkisiyle ortaya çıkan ideolojik boşluk, ayrılıkçı milliyetçi
akımların güçlenmesine yol açtı.59 Güney Kafkasya da bu süreçten etkilendi.
Yeniden yapılanma ve açıklık politikalarının etkisiyle60 Ermeni-Azeri çatışması,
1980’lerin sonunda Dağlık Karabağ’da milliyetçiliğin patlak vermesiyle tekrar
başlarken, Gürcistan da milliyetçi akımların güçlenmesiyle etnik çatışmalara sahne
oldu. Bu çatışmalar sonucu ortaya çıkan çok sayıda yerinden edilmiş insan sorunu,
üç Kafkas devletini olumsuz etkilemeyi sürdürüyor.61 Kafkas devletlerinin hem iç
57
Helsinki Belgesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferanslarının en yüksek noktasıydı. Soğuk
Savaş’ın yumuşama döneminde imzalanan bu belge, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da
oluşan sınırsal statükonun kabulü anlamına geliyordu. Helsinki Nihai Senedi, “sepet” adı verilen üç
ana bölümden (Güvenlik, Ekonomik – Teknolojik İşbirliği, İnsan Hakları) oluşuyordu. Sander, Siyasi
Tarih
(1918 – 1994), s. 455 - 461.
58
Örneğin, 1976 yılında Zviad Gamsahurdia (1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığının ardından bu
ülkenin ilk devlet başkanı oldu) “Helsinki Nihai Senedi ilkelerinin uygulanmasına yönelik “Helsinki
Grubu”nu kurmuştur.” Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya,
İstanbul, Bağlam, 2003, s. 119.
59
Erel Tellal, “SSCB’yle İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt 2, s. 158 - 160.
60
Fahrettin Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar,
İstanbul, Sinatle, 1998, s. 142; ve Svante E. Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh:
A Delicate Balance”, Middle Eastern Studies, Cilt 34, Sayı 1, Ocak 1998, s. 53, 54.
61
Edmund Herzig, The New Caucasus: Armenia, Azerbaijan and Georgia, Londra, The Royal
Institute of International Affairs, 1999, s. 59; ve Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış
Politikaları”, s. 87, 98.
18
hem de dış politikalarını etkileyen bu bölgesel çatışmalara halen kalıcı bir çözüm
bulunamamıştır.
A. Dağlık Karabağ
Azerbaycan toprakları içinde yer almakla birlikte Ermenilerin çoğunlukta olduğu bir
bölge olan Dağlık Karabağ odaklı sorun, 1980’lerin sonunda yeniden ortaya çıktı.62
20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Sovyeti’nin, Azerbaycan’dan
ayrılıp Ermenistan’a bağlanma isteğini Azerbaycan, Ermenistan ve SSCB
Sovyetlerine bildirmesi ve Azerbaycan’ın bunu reddetmesinin ardından gösteriler ve
şiddet olayları birbirini izledi. Sorun, 23 Mart 1988’de SSCB Yüksek Sovyeti’nin
Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılma isteğini reddetmesi buna karşın,
Ermenistan Yüksek Sovyeti’nin 15 Haziran 1988’de Karabağ’ın Ermenistan’a
bağlanması yönünde karar almasıyla devam etti. 1989’un ilk yarısı, Ermeni Ulusal
Hareketi (EUH) ve Azerbaycan Halk Cephesi’nin (AHC) oluşturulmasına sahne
olurken, 1 Aralık 1989’da Ermenistan parlamentosunun Dağlık Karabağ’ın
Ermenistan’la birleştiğini ilan etmesiyle taraflar arasında gerginlik tırmandı.63
1990’a gelindiğinde Azeri ve Ermeniler arasındaki çatışmalar devam
ediyordu. 13 Ocak’ta bir Ermeni’nin Bakü’de iki Azeriye saldırmasının ardından
gerginlikler arttı ve AHC’nin sağ kanadının saldırısında 34 Ermeni öldürüldü. SSCB
Yüksek Sovyeti ise Azerbaycan’da denetimini kaybetmek istemiyordu ve Sovyet
62
Azeriler ve Ermeniler arasındaki çatışmalar 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Bu konuda
bkz. Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, s. 52, 53.
63
Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu, çev. Şirin
Tekeli, 5.B., İstanbul, İletişim, 2002, s. 440-449; Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 401;
Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 162, 163; ve Cornell, ibid., s. 54,
55.
19
birlikleri 20 Ocak’ta Bakü’ye girdi.64 Müdahalenin ardından sorun, 3 Eylül 1991’de
Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle sürdü. 26 Kasım’da Azerbaycan
Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ’ın özerklik statüsüne son verdi. “Dağlık Karabağ
Cumhuriyeti”ndeki Ermenilerin buna yanıtı, 8 Aralık’ta düzenlenen referandumla
bağımsızlık kararı almak oldu.65
1992’nin başlarında sorun açık bir savaşa dönüşmüş, Dağlık Karabağ ve
çevresindeki geniş bir alanın Ermeniler tarafından ele geçirilmesiyle Azerbaycan
topraklarının %20’si işgal edilmişti. 1994’te Moskova’da imzalanan ateşkese ve
sorunun çözümü için yapılan diplomatik girişimlere rağmen varlığını hâlâ sürdüren
Dağlık Karabağ sorunu, 1991’de bağımsızlığını kazanan Azerbaycan ve
Ermenistan’ın gerek iç politikalarını gerekse de dış politikalarını etkilemektedir.
Azerbaycan’ın cephede aldığı yenilginin etkisiyle istifa eden Ayaz
Muttalibov’un ardından 7 Haziran 1992’de bağımsızlık sonrası bu ülkede yapılan ilk
devlet başkanlığı seçimlerini AHC lideri Ebülfez Elçibey kazandı.66 Elçibey’in, BDT
anlaşmasını67 onaylamayı reddetmesi ve “beş yıl içinde Azerbaycan’ın birleşeceği”ni
söylemesi,68 RF’nin yanı sıra, ülkesinde Azeri nüfusa sahip İran’ı rahatsız etti.
Elçibey döneminde RF ve İran karşıtı dış politika izleyen Azerbaycan, Batı’yla
özellikle de Türkiye’yle ilişkilerin geliştirilmesine önem verdi. Elçibey’in dış
politikasında ilk sıraya oturttuğu Türkiye’nin başlangıçta eski Sovyet coğrafyasına
Çiloğlu (haz.), Rusya
Nazım Cafersoy, Elçibey
Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 147; ve
Dönemi Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992 – Haziran 1993) Bir
Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, Ankara, ASAM, 2001, s. 22 – 25.
65
Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 452, 453.
66
64
Kamer Kasım, “The Nagorno – Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace Process”,
Ermeni
Araştırmaları, Sayı 2, Haziran – Temmuz – Ağustos 2001, s. 175.
67
8 Aralık 1991’de Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya devlet başkanları tarafından Minsk’te ilan edilen
BDT’nin kurucu antlaşması 21 Aralık 1991’de Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’da imzalandı. BDT,
çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır.
68
Dilip Hiro, “The Azerbaijan Question”, The Nation, 14 Eylül 1992’den aktaran Cornell, “Turkey
and the Conflict in Nagorno Karabakh”, s. 59.
20
yönelik politikasındaki aşırı heyecan ve duygusallığa “21. yüzyıl Türk yüzyılı” ve
“Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası” söylemleri eşlik etti.69
Azerbaycan’ın Türkiye’yle ilişkileri her alanda gelişirken, Dağlık Karabağ
sorunu iki ülke ilişkilerinde önemli bir yere sahip oldu. Öyle ki, Türkiye’nin bu
ülkedeki “imajı” bu sorundaki tutumuna bağlı kaldı. Başlangıçta bu sorunda tarafsız
kalmak ve arabulucu olmak isteyen Türkiye, 1992’de Hocali katliamının ardından
gerek kamuoyunun gerekse de muhalefetin etkisiyle, özellikle de dönemin
Cumhurbaşkanı Özal’ın “Ermenilerin birazcık korkutulmaları gerekir” şeklindeki
sözleriyle tarafsızlığını sürdüremedi. Öte yandan, Azerbaycan hiçbir zaman
Türkiye’den bu soruna müdahalede bulunmasını resmi olarak talep etmediği gibi,
Türkiye de böyle bir askeri müdahalede bulunmadı.70
Dağlık Karabağ sorunu, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde de etkili oldu.
Türkiye, Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladığı ekonomik ambargoya katıldığı gibi
Ermenistan’la diplomatik ilişki kurmayarak Azerbaycan toprakları işgal altında
kaldığı sürece bu ülkeyle ilişkilerini normalleştirmeyeceğini vurguladı.71 Öte yandan,
Türkiye, Ermenistan’la yakınlaşma yolunu da açık tuttu. Örneğin, Türkiye bazı
durumlarda Ermenistan’la olan sınırını açtı. EUH’nin önde gelenlerinden olan ve
Ekim 1991’deki devlet başkanlığı seçimlerini kazanan Levon Ter Petrosyan
69
Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal 21. yüzyılın “Türk yüzyılı” olacağını belirtmiş, dönemin
Başbakanı Süleyman Demirel de “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası”nı The Economist’te
çıkan bir yazıdan etkilenerek ilan etmişti. Gül Turan ve İlter Turan, “Türkiye’nin Diğer Türk
Cumhuriyetleriyle İlişkileri”, Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, s. 406; ve Aydın,
“Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 388.
70
Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, s. 60, 61.
71
Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 402. Öte yandan, Türkiye’nin Ermenistan’la
diplomatik ilişki kurmasını engelleyen başka sorunlar da vardır. Sözde Ermeni soykırımı iddialarının
yanı sıra Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesinde Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi
için “Batı Ermenistan” ifadesine yer verilmekte, Ermenistan Anayasası’nın 13. maddesinin 2.
paragrafında, Devlet Arması’nda Ağrı Dağı’nın bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca Ermenistan,
Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı belirleyen 1921 tarihli Kars ve Gümrü Antlaşmalarının
yürürlükte
olmadığını
ileri
sürmektedir.
T.C.
Dışişleri
Bakanlığı,
<http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/Bölgeler/Kafkasya/Ermenistan> (08.07. 2005).
21
döneminde, enerji sıkıntısı çeken Ermenistan’la 300 milyon kilovatsaatlik bir
anlaşma imzalandı. Fakat, bu anlaşma Türk kamuoyunda Azerbaycan’ın “arkadan
bıçaklanması” olarak görüldüğü için uygulanmaya konulmadan iptal edildi.72
Dağlık Karabağ sorununun etkisiyle Azerbaycan ve Türkiye’yle sorunu olan
Ermenistan, bölgede İran ve RF’yle yakınlaştı.73 Azerbaycan ve Gürcistan’ın aksine
Ermenistan’ın RF’yle işbirliği bu ülkenin kendi isteğiyle gerek ikili düzeyde gerekse
de BDT çerçevesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca RF’nin Ermenistan’da Erivan ve
Gümrü şehirlerinde askeri üsleri ve sayıları 12.000 ile 15.000 arasında tahmin edilen
askeri bulunmaktadır.74
Ermenistan’ın iç ve dış politikasında Ermeni diasporasının da önemli bir rolü
vardır. Azerbaycan ve Gürcistan’ın aksine Ermenistan, başta Avrupa ülkeleri ve
ABD olmak üzere pek çok ülkede güçlü bir diasporaya sahiptir.75 Varlığını sözde
Ermeni soykırımı iddiası sayesinde sürdüren Ermeni diasporası, soykırımın
tanınması için lobi faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca, diasporanın üçüncü
ülkelerin Dağlık Karabağ sorununa yönelik tutumlarında da etkili bir rolü vardır.
Dağlık Karabağ sorunu Azerbaycan’ın iç politikasını 1993’de de etkilemeyi
sürdürdü ve cephede devam eden yenilgiler Elçibey yönetiminin de sonunu getirdi.76
Elçibey’in darbeyle devrilmesinin ardından SSCB döneminin önemli isimlerinden
72
Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate Balance”, s. 62.
Ayşegül Sever makalesinde, Rusya’nın Ermenistan’ı Türkiye’nin de Azerbaycan’ı desteklediğini
belirterek Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili “Kafkaslarda Türkiye – Azerbaycan ve Rusya – İran –
Ermenistan kutuplaşması”nın devam ettiğini ileri sürmektedir. Bu saptama çalışmanın ilerleyen
bölümlerinde tartışılacaktır. Bkz., Ayşegül Sever, “Türkiye – Rusya Federasyonu İlişkilerinde
Çatışma, Rekabet ve İşbirliği”, s. 241, 242.
74
Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 94; Nurşin Ateşoğlu Güney, “Rusya
Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı”, s. 350; ve Jim Nichol,
“Transcaucasus Newly Independent States: Political Developments and Implications for U.S.
Interests”, CRS Issue Brief, 20 Aralık 1996, <http://www.fas.org/man/crs/95.024.htm> (27.03. 2005).
75
Herzig, The New Caucasus, s. 97, 98; ve Tellal, ibid., s. 94 ve 98.
76
Ermenilerin cephedeki başarılarında hem RF’nin hem de Ermenistan’ın desteğinin etkisi olmuştur.
Herzig, The New Caucasus, s. 66, 67.
73
22
olan, AHC ve Elçibey yönetimine muhalif Yeni Azerbaycan Partisi lideri Haydar
Aliyev ülkenin yeni cumhurbaşkanı seçildi ve “ülkeyi özenle eski yönetim stiline
geri döndürdü.”77 Aliyev döneminde Elçibey döneminin aksine Azerbaycan, bölge
dengelerini göz önüne alan bir dış politika izledi. Aliyev, Azerbaycan’ın BDT
üyeliğinin meclisten geçmesini sağladı, fakat ülkesinde Rus askeri üslerine izin
vermedi.78
Ermenistan iç politikasında da Dağlık Karabağ sorunu belirleyici rolünü
sürdürdü. Sorunun çözümü için gerek BM gerekse de AGİT çerçevesinde diplomatik
girişimler gerçekleştirildi. AGİT çerçevesinde 11 üyeli Minsk grubu oluşturuldu.79 2
Aralık 1996’da Lizbon’da gerçekleştirilen AGİT Devlet Başkanları Zirvesi’nde işgal
edilen Azerbaycan topraklarının boşaltılması ve Dağlık Karabağ’a Azerbaycan
içinde en yüksek düzeyde özerklik sağlanmasını öngören planın Ermenistan
tarafından da 26 Eylül 1997’de kabul edilmesi, Ter Petrosyan’ı istifaya götüren
süreci başlattı. Erivan yönetimi ve Stepanakert (bağımsızlığını ilan eden Dağlık
Karabağ’ın başkenti) yönetimi farklı düşünüyordu. İç siyasetteki uygulamaları ve
Minsk grubu kararlarını kabul ettiği için Ter Petrosyan eleştirilirken, Dağlık Karabağ
Ermenilerinin lideri ve kamuoyunun baskısıyla Petrosyan’ın başbakan yaptığı Robert
Koçaryan bu kararlara itirazını dile getiriyordu. Ayrıca Petrosyan Taşnaksutyun
Partisinin faaliyetlerini yasaklamıştı. Bu nedenle, Taşnak lobisi 1997’deki
Neef, Kafkasya, s. 97, 98; Kasım, “The Nagorno Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace
Process”, s. 176. Aliyev, Azerbaycan’da KGB başkanlığı ve 1969 –1982 yılları arasında Komünist
Parti Birinci Sekreterliği görevlerinde bulunmuş, ayrıca Moskova’da Politbüro üyeliği yapmıştır.
Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 98, 99.
78
Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 91; ve İdil Tuncer, “Rusya
Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: `Yakın Çevre` ve Türkiye”, Gencer Özcan ve Şule Kut
(der.), En Uzun On Yıl, 2.B., İstanbul, Büke, 2000, s. 449, 450.
79
1992’de o dönemdeki adıyla AGİK üyesi 11 devlet ( Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, RF,
İtalya, ABD, Fransa, Almanya, Türkiye, İsveç ve Çekoslavakya) Minsk’te bir araya gelerek sorunun
çözümü için bir girişim başlattılar. Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da
Etnik Çatışmalar, s. 155.
77
23
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin demokratik olmadığı konusunda lobi faaliyetlerini
yürütmüştü. Sonuçta, muhalefetin baskısıyla Ter Petrosyan Şubat 1998’de istifa
etmek zorunda kaldı ve Robert Koçaryan Ermenistan’ın yeni cumhurbaşkanı
seçildi.80
1999’dan beri Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorununun
çözümüne yönelik ikili görüşmeler devam etmektedir. Koçaryan ve Aliyev 1999’da
İstanbul’daki AGİT Zirvesi öncesinde de biraraya gelmişlerdi. Öte yandan bu sorun
Ermenistan’nın iç politikasına olan etkisini bir kez daha gösterdi. Nitekim, Dağlık
Karabağ sorununun çözümü için adımlar atılırken, 27 Ekim 1999’da Ermenistan
Parlamentosuna Ermeni milliyetçileri tarafından baskın düzenlenmiş, Başbakan
Vazgen Serkisyan ve Meclis Başkanı Karen Demirciyan’ın da aralarında bulunduğu
milletvekilleri öldürülmüştür.81 Ermenistan’da halen devam eden Koçaryan
döneminde gerek ülkedeki iç siyasal ve sosyo-ekonomik gelişmelerin etkisiyle,
gerekse de “Karabağ meselesi zamanında çözülemediği” için muhalefetin sesi
yükselmeye devam etmektedir.82 Dış politikada ise, Koçaryan döneminde de
Azerbaycan’la savaş halinde bulunan, Türkiye’yle sorunları olan Ermenistan’ın,
Batı’yla ilişkileri83 gelişmekle birlikte, RF ve İran’la yakın ilişkileri de sürmektedir.
Güvenlik kaygısı taşıyan Ermenistan ayrıca 90’lı yılların başından itibaren bölge
80
Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 401; Nesrin Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki
Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, Alaeddin Yalçınkaya (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol
Boru Hatları, İstanbul, Bağlam, 1998, s. 23 – 28; Kasım, “The Nagorno-Karabakh Conflict From Its
Inception to the Peace Process”, s. 178-180; ve Herzig, The New Caucasus, s. 68-70.
81
Emin Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7,
Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 261.
82
Araz Aslanlı, “Azerbaycan Ermenistan Gerginliğine `Ateş`siz Çözüm Arayışı”, Cumhuriyet
Strateji
, Yıl 1, Sayı 1, 05. 07. 2004, s.6.
83
Ermenistan’ın özellikle ABD’yle ilişkileri, bölgedeki gruplaşma/kutuplaşmanın kesinleşmediğinin
bir göstergesidir. Bu konuda bkz., Svante E. Cornell, “Geopolitics and Strategic Alignments in the
Caucasus and Central Asia”, Perceptions, Cilt 4, sayı 2, 1999, s. 124; ve Tellal, “Güney Kafkasya
Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 107.
24
dışından alternatifler de aramaya başlamış ve Yunanistan’la işbirliğini geliştirmiştir.
Bu çerçevede, 12 Haziran 1999’da Ermenistan, İran ve Yunanistan bir askeri işbirliği
antlaşması imzalamışlardır.84
Azerbaycan’da ise Haydar Aliyev’in ölümünün ardından Ekim 2003’te oğlu
İlham Aliyev cumhurbaşkanı seçilmiştir. İlham Aliyev döneminde Azerbaycan’ın
bölge dengelerini göz önüne alan dış politika izlemeye devam ettiği söylenebilir. İç
politikaya gelince, bu yönetime karşı da muhalefet sesini yükseltmektedir.85 Nitekim,
6 Kasım 2005’te Azerbaycan’da yapılan genel (parlamento) seçimlere, Gürcistan’la
başlayan Ukrayna ve Kırgızistan’la devam eden “renkli devrimler”den etkilenen
Azeri muhalefeti birleşerek katıldı. Fakat, gerek muhalefetin Azerbaycan’da halktan
destek görmemesi, gerekse de uluslararası petrol şirketlerinin yatırımları için
istikrarlı ülke arzusunun etkisiyle ülkede “devrim” gerçekleşmedi.86
Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 113, 114.
Muhalefet, Kasım 2005’te yapılacak parlamento seçimlerinde yönetimin hile karıştırması
durumunda “halk devrimi”nin gerçekleştirileceği mesajını vermişti. Cumhuriyet, 25.06.05; Üç
Kafkas devleti de “demokrasi geleneği olmayan, güçlü lider devleti görünümündeler.” Tellal, “Güney
Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 97. Öte yandan, Batı özellikle de Soğuk Savaşın bitişiyle
“Yeni Dünya Düzeni”ni ilan eden ABD, bu düzenin üç temel ayağının (insan hakları, serbest piyasa
ekonomisi ve demokrasi) eski Sovyet coğrafyasına yerleşmesine büyük önem vermektedir. Nitekim,
2003’ten itibaren ilk olarak Gürcistan’da gerçekleşen “Kadife Devrim”le birlikte, eski Sovyet
coğrafyasına “demokrasi” yerleşmeye başlamıştır. Bu konu ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla
tartışılacaktır.
86
Hasan Kanbolat, “Azerbaycan Genel Seçimleri `Devrim`mi `Evrim`mi Getirecek?”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 2, Sayı 71, 07. 11. 2005, s. 16, 17.
84
85
25
B. Güney Osetya ve Abhazya
SSCB döneminde Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Güney Osetya özerk
bölgesinden ve iki özerk cumhuriyetten -Abhazya ile Acarya’dan 87- oluşuyordu.
1980’lerin sonunda su yüzüne çıkan milliyetçi akımlardan Gürcistan da etkilendi.
1991’de bağımsızlığını kazanmasından bu yana toprak bütünlüğü sorunu yaşayan
Gürcistan’a etnik ve politik sorunlar damgasını vurmaktadır.
Gorbaçov döneminde uygulamaya konan yeniden yapılanma politikası,
Osetler’de de milliyetçi hareketlenmeye yol açmıştı. 1986’da ilk Genel Sekreteri
Alan Şoşiev döneminde anti-Komünist olmaktan çok anti-Gürcü bir yaklaşımı
benimseyen Halk Forumu’nun oluşturulmasını, 1989’da Oset Halk Cephesi’nin
kurulması izledi ve Abhaz hareketinin desteklendiği açıklandı. Öte yandan, Zviad
Gamsahurdia’nın partisinin de aralarında bulunduğu Gürcü muhalefet partilerinden
dördü “Uzlaşmazlar” olarak bilinen bir grup oluşturdu ve Osetlerle ilk çatışmalar
başladı.88
Gürcü milliyetçiler tüm ülkede Tiflis yönetiminin ve Gürcü dili ve kültürünün
üstünlüğünü, Oset milliyetçiler ise özerkliklerini ve Kuzey Osetya’yla bağlarını
vurguluyorlardı. Sorun, 1989 ilkbaharında Güney Osetya’da, Kuzey Osetya Özerk
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile birleşmek için başlayan kampanya ile devam etti.
Eylül 1990’da Güney Osetya Demokratik Sovyet Cumhuriyeti’nin ilanına Tiflis’te
yeni seçilen parlamento başkanı Gamsahurdia’nın verdiği yanıt, Güney Osetya’nın
87
Her ne kadar Acarya, Güney Osetya ve Abhazya gibi çatışmalara sahne olmayıp, “politik
kargaşanın ortasında bir istikrar adası” olarak kalsa da federatif statüsü belirsizdi. Neef, Kafkasya, s.
95.
88
Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 189, 190; ve Yerasimos,
Milliyetler ve Sınırlar, s. 434.
26
özerklik statüsünü kaldırmak oldu. 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından Kuzey
ve Güney Osetya iki ayrı devlet sınırıyla ayrılmış oldu. 1992’ye gelindiğinde Ocak’ta
yapılan referandum ile Güney Osetya’da halkın %99’u Gürcistan’dan ayrılmak ve
Kuzey Osetya’yla başka bir deyişle RF’yle birleşmek yönünde oy kullandı. Ayrıca,
1990’ın sonlarından itibaren şiddetlenen çatışmalar aralıklarla 1992 yazına kadar
devam etti.89
1992’nin Haziran ayında RF’nin gözetiminde ateşkes imzalanarak Rus, Gürcü
ve Osetler’den üçlü bir barış gücü oluşturuldu. Mayıs 1996’da Güney Osetya ile
Gürcistan arasında güç kullanımı ve tehdidinden sakınılması, mülteci sorununun
çözülmesi ile diyalog ve müzakereye devam edilmesine ilişkin bir memorandum
imzalandı. Öte yandan sorun, Güney Osetya’da Gürcistan tarafından reddedilen 1996
devlet başkanlığı seçimleri, Mayıs 1999 parlamento seçimleri ve 2001’de Edvard
Kokoyev’in kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasıyla sürdü. Halen
Güney Osetya sorunu varlığını sürdürmektedir.90
Abhazya’da ise, 1978’deki ilk milliyetçi hareketlenmenin ardından 1980’lerin
sonunda Gürcistan’dan ayrılma isteği yeniden dile getirildi. Tiflis, Gürcü
yönetiminin, dilinin ve kültürünün üstünlüğünü ileri sürerek Abhazya’ya Gürcü
göçünü cesaretlendirirken, Abhazlar Rusya ve Kuzey Kafkasyalı halklarla ilişkilerini
güçlendirdiler. 1989’da Abhaz, Adige, Abaza, İnguş, Kabarda, Çerkez ve Çeçen
halklarının temsilcileri “Kafkasya Dağlı Halkları Konfederasyonu”nun ilk
toplantısını gerçekleştirdi. 1990 yazında Abhazya Yüksek Sovyeti’nin Abhazya’nın
Gürcistan’dan bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan etme kararı almasıyla Abhazlar
ve Gürcüler arasında gerginlik tırmandı. 1992’de taraflar arasında çatışmalar
89
90
Herzig, The New Caucasus, s. 74, 75; ve Neef, Kafkasya, s. 84, 85 ve 94.
Herzig, ibid., s. 74, 75; Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 192, 193.
27
şiddetlenirken
Abhazlar,
hem
Rusların
hem
de
Kafkas
Halkları
Konfederasyonu’nun desteğini aldılar. Sonuçta, Abhazya’daki Gürcüler bölge dışına
sürülürken, yine RF’nin arabuluculuğu ile taraflar arasında imzalanan ateşkes
sonrasında soruna kalıcı bir çözüm bulunamadı.91
Milliyetçi Gürcü lider Zviad Gamsahurdia 26 Mayıs 1991’de yapılan
Abhazlar ve Osetlerin katılmadığı seçimler sonucu Gürcistan Devlet Başkanı oldu.
Gürcistan’ı “Gürcüleştirme”yi hedefleyerek milliyetçi politikalar izleyen
Gamsahurdia’nın Rus karşıtı olması, BDT’ye katılmayı reddetmesi de iktidarının
sonunu getirdi. 2 Ocak 1992’de Kitovani, Iosseliani ve Sigua’dan oluşan üçlü
yönetim (triumvira) başkanı görevden aldı. 1972–1985 arasında Gürcistan Komünist
Partisi birinci sekreteri, ardından da SSCB’nin son dışişleri bakanı olan Eduard
Şevardnadze, Ekim 1992’de yapılan seçimleri kazanarak Gürcistan devlet başkanı
oldu. Şevardnadze’nin devlet başkanı olmasıyla dış politikasını RF’ye yaklaştıran
Gürcistan, hem Güney Osetya hem de Abhazya’da ateşkesin sağlanması karşılığında
23 Aralık 1993’te BDT’ye katıldı ve böylece ülkedeki Rus askeri varlığı onaylandı.92
Şevardnadze döneminde Gürcistan, Batı’yla ilişkilerinin gelişmesine de
önem verdi. Bu bağlamda, Şevardnadze ülkesinin NATO’ya girme arzusunu da dile
getirmişti. Şevardnadze’nin Batı’ya verdiği önem karşılıksız değildi. Şöyle ki, etnik
ve politik sorunlarının istikrarsızlaştırdığı Gürcistan, bölgeye damgasını vuran bir
başka sorun olan enerji sorunu çerçevesinde değerlendirildiğinde stratejik konumuyla
Herzig, ibid., s. 76 – 78; Demir, ibid., s. 177, 178; Çiloğlu (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve
Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 205, 206, 208; Neef, Kafkasya, s. 74 ve 90; ve Oktay
Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, Türkiye’nin Komşuları, s.
398.
92
Demir, ibid., s. 178, 179; Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 456 – 459; Tellal, “Güney
91
Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 95, 96; ve Tanrısever, ibid., s. 398, 399 ve 401.
28
son derece önemli bir ülkedir. Bu nedenle, bu ülkedeki gelişmeler Batı tarafından
dikkatle takip edilmektedir. Ayrıca, Batı’yla ilişkilerini geliştirmeye çalışan
Gürcistan için Türkiye de önemli bir ülkedir. İki ülke ilişkileri her alanda gelişmiş,
Türkiye Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklemiştir.
Diğer Kafkas Devletleri Azerbaycan ve Ermenistan’la işbirliği yapan
Gürcistan’da93 Şevardnadze yönetimi, Güney Kafkasya’da istikrarı sağlamak
amacıyla “huzurlu Kafkasya” fikrini ortaya attı. Aliyev’in Mart 1996’da
gerçekleştirdiği Gürcistan ziyareti sırasında iki ülke arasında imzalanan deklarasyon
da bu fikri destekliyordu. Zamanla Ermenistan’ın da katıldığı Güney Kafkasya’daki
istikrar arayışlarına RF, Türkiye, İran gibi bölgesel güçler ve ABD ve AB gibi bölge
dışı güçler de dahil oldular. Mart 1999’da Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan
Oskanyan tarafından “3+3” yani, RF, Türkiye, İran ve üç Kafkas devletini kapsayan
“Bölgesel Güvenlik ve İşbirliği Paktı” önerisi ortaya atıldı. Bölge devletlerini
kapsayan bu öneriyi, Aralık 1999’da AGİT İstanbul zirvesinde Aliyev tarafından
gündeme getirilen üç Kafkas devleti, RF ve Türkiye’yle birlikte bu defa İran’ın
yerine ABD’yi içeren “Kafkasya Güvenlik Paktı” önerisi izledi. Bu gelişmelerin
ardından, bölgede istikrar arayışlarına Türkiye de katıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı
Demirel, 16 Ocak 2000’de gerçekleştirdiği Tiflis ziyareti sırasında AGİT
gözetiminde “Kafkasya İstikrar Paktı”nın (KİP) hayata geçirilmesini gündeme
getirdi. Bu doğrultuda Demirel’in 12 devlet başkanına gönderdiği mektuba AB ve
ABD’nin yanı sıra Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve RF özde olumlu yanıt
93
Dağlık Karabağ sorununda tarafsız kalan Gürcistan, hem Azerbaycan hem de Ermenistan için
önemli bir ülkedir. Azerbaycan – Gürcistan ilişkileri özellikle enerji alanında gelişmektedir. Ayrıca,
Gürcistan’ın Ermenistan’la da iyi ilişkileri vardır. Azerbaycan ve Türkiye’yle sorunları olan
Ermenistan için Gürcistan, RF ve Karadeniz’le bağlantısı açısından önemlidir. Dolayısıyla,
Gürcistan’da nüfusun %90’nı Ermenilerin oluşturduğu Cavaheti bölgesi meselesi, Ermenistan için
ikinci plandadır. Herzig, The New Caucasus, s. 46 ve 96.
29
verdi. Öte yandan, KİP’in ardından RF yeni bir işbirliği modelini ortaya attı. Fakat,
bu Kafkasya Dörtlüsü ya da “1+3” (RF + Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan)
modeline RF’yle “baş başa kalmak” istemeyen Azerbaycan ve Gürcistan sıcak
bakmadılar. Bu iki ülkenin aksine modele olumlu yaklaşan Ermenistan ayrıca,
Kafkasya G8’i ya da “3+3+2” (Kafkas devletleri + RF, Türkiye, İran + AB, ABD)
modelini gündeme getirdi. Sonuçta, hangi devletleri kapsayacağı konusunda görüş
birliğine varılamayan tüm istikrar paktı kurma girişimleri bölgedeki etkinlik
mücadelesinin göstergesi olarak başarısız oldu. RF, bölgedeki işbirliği girişimlerini
kendi denetiminde tutmaya çalışırken, İran’ı devre dışı bırakan işbirliği modelleri
üzerinde duran Batılı devletler, istikrarın sağlanması için bölgenin Batıya açık olması
gerektiğinin altını çizmektedirler.94
Şevardnadze döneminde de Güney Osetya sorunu gibi Abhazya sorunu da
aralıklarla yeniden alevlenerek Gürcistan’ı etkilemeyi sürdürdü. 1993’te yeniden
başlayan çatışmalar sonrasında BM’in himayesinde 1 Aralık’ta Cenevre’de Gürcistan
ve Abhazya arasında görüşmeler yapıldı. Taraflarca kabul edilen memoranduma
göre, ateşkes sağlanacak, uluslararası barış gücünün varlığı kabul edilecek,
mültecilerin geri dönüşüne izin verilecekti. 4 Nisan 1994’te Moskova’da Gürcistan
ile Abhazya arasında imzalanan deklarasyonu, mültecilerin ve yerlerinden edilmiş
kişilerin yurtlarına dönmelerine imkan veren Dörtlü Antlaşmanın Abhazlar,
Gürcüler, Ruslar ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)
tarafından imzalanması izledi. Ağustos 1997’de yayınlanan Tiflis Deklarasyonu da
sorunun çözümüne yönelik bir diğer önemli gelişmeydi. Şevardnadze ile Abhazya
94
Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 418, 419; Tamaz Gamkrelidze, “Views From the
Region: Georgia”, Seminar on Russia and NIS, Ankara, SAM, 1996, s.100; ve Yapıcı, Orta Asya
ve Kafkasya, s. 225 – 227.
30
lideri Ardzinba, sorunun çözümü için silaha başvurmayacaklarını duyurdular. Fakat,
Mayıs 1998’de çatışmalar yeniden başladı. Taraflar arasında tekrar imzalanan
ateşkesin ardından sorunun çözümüne yönelik girişimler devam etti. Öte yandan
sorun, Ardzinba’nın 1999 seçimlerinde yeniden başkanlığa seçilmesinin ardından
bağımsızlık kararı için yapılan oylamada halkın %97’sinin Abhazya’nın bağımsızlığı
yönünde oy kullanması ve Mart 2002’de de Abhazya’da parlamento seçimlerinin
yapılması ile sürdü.95
Güney Osetya ve Abhazya sorunları varlığını sürdürürken, Gürcistan’da
2003’de meydana gelen siyasi gelişmeler ülkeyi bir kez daha istikrarsızlığa
sürükledi. 2 Kasım 2003’teki seçimlere hile karıştırıldığı iddialarının ardından
Şevardnadze, muhalefetin baskıları sonucu istifa etti. Ülkede gerçekleştirilen bu
“Kadife Devrim” sürecinin sonunda muhalefet lideri Mikhail Saakaşvili Gürcistan’ın
yeni cumhurbaşkanı seçildi. Dışarıda Batı’yla, özellikle de ABD’yle, ilişkilerin
geliştirilmesine önem veren Saakaşvili, içerde ülkenin toprak bütünlüğünü sağlama
çabalarına Acarya’dan başladı.96 Acarya liderinin tasfiyesinin ardından Saakaşvili
birlik vurgusu yaparak Güney Osetya’yla birlikte Abhazya’ya da mesaj göndermiş,
Abhazya başbakanı Raul Hacimba ise bunun kolay olmayacağını söyleyerek Tiflis
yönetimine meydan okumuştu.97
Kadife Devrim’den Abhazya’da Ardzinba iktidarı rahatsız olmuştu. 3 Ekim
2004’te yapılan Abhazya Devlet Başkanlığı seçimlerini, her iki aday da Abhazya’nın
Gürcistan’dan ayrılmasını savunmakla birlikte, Ardzinba, RF ve Abhazya
Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 181 - 188.
Acarya’nın lideri Aslan Abaşidze, Şevardnadze’ye de muhalifti. Neef, Kafkasya, s. 95. Öte yandan,
Saakaşvili’nin Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Tiflis yönetimiyle Acarya
arasındaki gerginlik gittikçe arttı. Acarya lideri, Saakaşvili’nin “istifa ve sürgün” teklifini kabul
etmesinin ardından Moskova’ya gitti. Cumhuriyet, 07. 05. 2004.
97
Milliyet, 07. 05. 2004.
95
96
31
Ermenilerinin desteklediği Raul Hacimba’nın kaybedip Sergey Bagapş’ın
kazanması iç çatışma olasılığını arttırdı. RF’nin müdahalesiyle Hacimba’nın Devlet
Başkan Yardımcısı, Bagapş’ın Devlet Başkan adayı olarak gireceği seçimlerin
yenilenmesine karar verildi.98 12 Ocak 2005’te yenilenen seçimleri kazanan Bagapş,
“Abhazya Cumhuriyeti”nin uluslararası alanda kabul görmesi için çabalarına devam
etmektedir.99
2. Enerji Sorunu
SSCB’nin dağılmasının ardından Güney Kafkasya’da ortaya çıkan “etki boşluğu”nu
doldurmak için ulusal ve çok uluslu şirketlerin yanı sıra AB ile ABD’den
Japonya’ya, RF’den İsrail’e uzanan devletlerin rekabetinin arkasında yatan
nedenlerden biri de Hazar havzasının sahip olduğu petrol ve gaz potansiyelidir.
Enerji kaynakları açısından yeni bir Orta Doğu olmasa da Kuzey Denizi’nin yerini
almaya aday olması, Hazar havzasının dolayısıyla da Güney Kafkasya’nın
çekiciliğini arttırmıştır.100 Nitekim, SSCB sonrası bölgedeki enerji kaynaklarından
kimin daha fazla pay alacağı ve böylece kimin bölgede ekonomik/stratejik etkinlik
kuracağı sorusu/sorunu gündeme gelmiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan Hazar’ın
Hasan Kanbolat, “Abhazya’da Çözülen Rus Etkinliği”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20.
12. 2004, s. 14, 15.
99
Mitat Çelikpala, “Kuzey Kafkasya’da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye”, Mustafa Aydın ve
Çağrı Erhan (der.), Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal, 2006, s. 89.
100
ABD Enerji Bakanlığı verilerine göre, Hazar bölgesi (Rapor, beş kıyıdaş devlet Azerbaycan,
Kazakistan, Türkmenistan, RF ve İran’ın yanı sıra bölgenin en büyük doğalgaz üreticisi Özbekistan’ı
da kapsıyor.) ispatlanmış/üretilebilir petrol rezervleri 17 ile 33 milyar varildir. Öte yandan, potansiyel
değerlerle birlikte rezervin 203 ile 219 milyar varil arasında olduğu ileri sürülmektedir. Bölgenin
ispatlanmış doğalgaz rezervlerinin ise, 232 trilyon metre küp olduğu tahmin edilmektedir. “Caspian
Sea Region Country Analysis Brief”, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html>
(30.07.2005.); ve Mustafa Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 46.
98
32
statüsü tartışması ve enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara taşıyacak boru hatları
konusundaki mücadele, Güney Kafkasya’ya damgasını vuran “enerji sorunu”nun
parçalarıdır.
A. Hazar’ın Statüsü
SSCB döneminde Hazar’a kıyıdaş iki devlet (SSCB ve İran) vardı. SSCB’nin
dağılmasının ardından kıyıdaş devlet sayısının beşe yükselmesiyle (RF, İran,
Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) Hazar’ın statüsü sorunu ortaya çıktı.
Hazar’ın deniz mi yoksa göl mü olduğu tartışmasının temelinde, enerji
kaynaklarından kimin ne kadar yararlanacağı, dolayısıyla kimin bölgede nüfuzunu
arttıracağı sorunu yatmaktaydı.101
Hazar’ın statüsü tartışmasında RF ilk başta, açık denizlerle doğal bağlantısı
olmayan Hazar’a Deniz Hukuku’nun uygulanamayacağını belirterek, Hazar’ın bir
“göl” olduğu ve kıyıdaş devletlerin eşit ortak kullanımında olması gerektiği görüşünü
benimsemişti. Ayrıca, 20 millik karasuları ve takip eden 20 millik ulusal ekonomik
bölgelerin dışında kalan alanın ortak sahipliğini savunan RF,102 hem Hazar’ın
sektörel bölünmesinin doğal çevreye zarar vereceğini hem de İran’la imzalanan tarihi
anlaşmalara göre Hazar’ın bölünemeyeceğini ve ortak sahiplenilmesi gerektiğini ileri
101
Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 33; ve Cynthia M.
Croissant ve Michael P. Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, Avrasya
Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996-97, s. 37.
102
Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 49, 50; Bülent Gökay, “Caspian
Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”, Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart - Mayıs 1998, s.
56.
33
sürdü.103 5 Ekim 1994’te RF tarafından BM’ye sunulan ve bu görüşleri içeren
memorandumda ayrıca, “Hazar Denizi’yle ilgili tek taraflı bir eylem hukuk dışıdır ve
yasal düzeni sağlamak ve tek taraflı eylemlerin sonuçlarını gidermek için gerekli ve
uygun önlemleri alma hakkını kendisine saklayan Rusya Federasyonu’nca
tanınmayacaktır” denilmekteydi.104 Fakat, Hazar’ın statüsü tartışmasında RF’nin
görüşlerinde zamanla değişiklikler oldu.105
Hazar’da RF gibi sınırlı, verimli olmayan enerji yataklarının bulunduğu
kıyılara sahip İran da RF’yle birlikte Hazar’ın sektörel bölünmesine karşı çıktı. En
önemli gelir kaynağı petrol ihracatı olan bu ülke, zengin enerji kaynaklarına sahip
Azerbaycan’ın ve Kazakistan’ın yakın gelecekte petrol piyasasında kendisine rakip
olma potansiyelinden ve Batılı devletlerinin (özellikle ABD) ve petrol şirketlerinin
bölgeye yönelik ilgilerinden rahatsız oldu. Bu nedenle İran, Hazar’ın statüsü sorununda
103
1828 tarihli Türkmençayı Antlaşması ile Hazar sınır tespitine maruz kaldı. 26 Şubat 1921’de
imzalanan, bütün Sovyet ve İran gemilerinin serbest seyrini sağlayan Dostluk Antlaşması, Hazar
üzerindeki egemenlik hakları üzerine çok az şey içermektedir. 27 Ağustos 1935 tarihinde imzalanan
anlaşma ile 10 millik balıkçılık bölgesi kurulmuş, fakat resmi bir sınır çizimi yapılmamıştı. 25 Mart
1940 tarihli antlaşma da seyrüsefer özgürlüğünü tekrarlamıştır. Aralık 1991 Alma-Ata
Deklarasyonu’nun SSCB ve bütün eski Sovyet cumhuriyetlerince imzalanmış olan bütün anlaşmaların
geçerliliğini tanıyan bir madde içermesi, bu anlaşmaları da geçerli kılıyordu. Hiçbir zaman resmen
feshedilmeyen, Hazar’ın sınırlarının çizilmesiyle ilgili herhangi bir resmi hüküm içermeyen bu
antlaşmalara göre RF, kendi görüşünün meşru haklılığını ileri sürmektedir. Croissant, “Hazar
Denizi’nin Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, s. 27, 28 ve 30.
104
Croissant, ibid., s. 34; Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 50.
105
RF’nin bu soruna yönelik politikası, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde incelenecektir.
34
“ortak sahipliği” savunsa da, Azerbaycan’ın Şah Deniz Projesi’nden %10 pay
aldıktan sonra Nisan 1998’de eşit paylara bölünürse, Hazar’ın sektörel bölünmesini
kabul edebileceğini açıkladı. Bu da Hazar’da İran’a %10 yerine %20’lik bir alan
bırakılması anlamına geliyordu. İran halen, Hazar’ın kıyıdaş ülkeler arasında eşit
şekilde paylaşılması gerektiği görüşünü savunmaya devam etmektedir. 106
Hazar’a kıyıdaş devletlerden Azerbaycan’ın, diğer Kafkas devletleri
Gürcistan ve Ermenistan’ın aksine zengin enerji kaynaklarına sahip olması dış
politikasında önemli bir rol oynamakta ve dikkatleri bu ülkenin üzerine
çekmektedir.107 Sahip olduğu enerji kaynaklarıyla ekonomisini de düzeltmeye çalışan
Azerbaycan, Hazar’ın statüsü tartışmasında “ortak sahiplik” (condominium) yerine
“bireysel sahipliği” savunmuş, bu bağlamda “sınır göl” yaklaşımını benimsemiştir.
Buna göre Hazar, uluslararası kara sınırlarının ortay hatta kadar uzatılmasıyla ulusal
sektörlere bölünecek ve kıyıdaş devletler kendi sektörlerinde biyolojik kaynaklar,
deniz ulaşımı, su yüzeyi ve deniz dibi üzerinde mutlak egemenliğe sahip olacaktı. Bu
yaklaşımın kabul edilmesi, Hazar’daki petrol açısından en zengin alanların
Azerbaycan ve Kazakistan’a ait olacağı anlamına gelmektedir. “Sınır gölü”
yaklaşımının yanı sıra Azerbaycan’ın bu sorunda benimsediği bir diğer yaklaşım da
Hazar’ın “açık deniz” olarak tanımlanmasıdır. Azerbaycan, 16 Kasım 1994’te
yürürlüğe giren 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin
106
Sarıahmetoğlu, “ Kafkas-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 33; Necdet Pamir,
Bakü – Ceyhan Boru Hattı, Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun, Ankara, ASAM, 1999,
s.42, 43 ve 47; Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 42 ve 54; Croissant,
“Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımaları”, s. 34, 35; ve Araz Aslanlı, “Paylaşılamayan
Hazar”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 26, 27. 12. 2004, s. 21.
107
Herzig, The New Caucasus, s. 92. Özellikle, başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin
Azerbaycan’ın enerji kaynaklarına ilgisinin zamanla daha da artması, bu ülkelerin bölgeye yönelik
politikalarında etkili olmuştur. Azerbaycan da uzun dönemde Ermeni lobisinin karşısında Enerji
lobisinin etkili olacağını düşünerek elindeki bu “enerji kozunu” oynamaktadır. Tellal, “Güney
Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 89, 90 ve 93; ve Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde
Rusya’nın Kafkasya Politikası”, s. 392.
35
Hazar’a uygulanabileceğini ileri sürmüştür. Buna göre, 12 millik kara suları ve
ortay hattı ihlal etmeyecek şekilde 200 mili geçmeyen münhasır ekonomik bölgeler
belirlenmelidir. Azerbaycan ayrıca, RF’nin tarihi anlaşmalarla ilgili ileri sürdüğü
görüşlerine karşılık, bu anlaşmaların sadece deniz ulaşımı ve balıkçılık konularını ele
aldığını belirterek, deniz yatağının işletilmesiyle ilgili açık bir madde olmadığını ileri
sürmüştür. 108
Kazakistan, Hazar’ın statüsü tartışmasında genel olarak Azerbaycan’ın
görüşünü desteklemekle birlikte, münhasır ekonomik bölgelerin karşı kıyı hatlardan
eşit uzaklıkta olan merkezi hatta göre belirlenmesini savunmuştur. Diğer kıyıdaş
devlet Türkmenistan ise başlangıçta, RF’nin görüşüne paralel bir yaklaşım
benimsemiştir. Daha sonra, Şubat 1998’de Azerbaycan’la aralarındaki sınırın ortay
hat prensibine göre belirlenmesini kabul ettiğini açıklamış, fakat, iki ülke bu hattın
nereden geçeceği konusunda anlaşamamışlardır. Ayrıca, Ekim 1998’de
Türkmenistan Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesini kabul etmiş, fakat bir ilerleme
sağlanamamıştır.109
Temmuz 1998’de RF ve Kazakistan arasında imzalanan, Azerbaycan’ın
olumlu bulduğu, İran ve Türkmenistan’ın ise karşı çıktığı anlaşma, Hazar’ın
kuzeyindeki deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyinin ise ortak sahipliğini
içeriyordu. Böylece Hazar’ın uluslararası hukuk açısından deniz olarak
değerlendirilmesinin önü açılmış oldu.110 Bu anlaşmanın ardından 30 Kasım 2001’de
Azerbaycan ile Kazakistan, 23 Eylül 2002’de RF ile Azerbaycan arasında imzalanan
Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 49 ve 52; Gökay, “Caspian
Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”, s. 57; ve Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu:
İçeriği ve Yansımaları”, s. 27.
109
Aydın, ibid., s. 52, 53; Gökay, ibid., s.58.
110
Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, s. 34; Yapıcı, Orta
Asya ve Kafkasya, s. 247.
108
36
ikili anlaşmalar ile 14 Mayıs 2003’te Azerbaycan, RF ve Kazakistan arasında
imzalanan üçlü anlaşma, Hazar’ın dibine ilişkin üç ülke arasındaki sınırları
belirlerken su yüzeyinin ortak paylaşımını öngörmüştür. Öte yandan, 2001 yazında
Azerbaycan ve İran arasında gerginliğe neden olan111 bu sorunda, halen beş kıyıdaş
devlet arasında görüş birliği sağlanamamıştır.
B. Boru Hatları
Güney Kafkasya’ya damgasını vuran enerji sorununun başka bir ayağı, bölgedeki
enerji kaynaklarının işletilerek uluslararası pazarlara ulaştırılması konusunda verilen
mücadeledir. Zengin enerji kaynaklarına sahip Azerbaycan’ın doğrudan denize
çıkışının olmaması, çıkartılan kaynakları uluslararası pazarlara taşıyacak boru
hatlarının hangi ülkelerden geçeceği ve böylece bölgede ekonomik/stratejik etkinliği
kimin kuracağı sorusunu/sorununu gündeme getirdi.
Azerbaycan’da Elçibey’in iktidara gelmesinin ardından Hazar havzasının
Azerbaycan’a ait Azeri, Çıraklı ve Güneşli yataklarının işletilmesi için Batılı petrol
şirketleriyle görüşmelere başlandı. Batı yanlısı ve Türkiye’ye ağırlık veren bir dış
politika izleyen Elçibey, enerji konusunda RF’yi dışlıyordu. Amoco, Unocal,
McDermott (Amerikan), BP, Ramco (İngiliz) ve Statoil (Norveç) şirketleriyle
yapılan görüşmelere Türkiye adına Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)
katıldı. Sonuçta, BP, Statoil (%37 hisse), Amoco (%24), Pennzoil (%17), Unocal
(%16), McDermott (%3.5) ve TPAO’dan (%2.5) oluşan konsorsiyum, Azerbaycan
devlet petrol şirketi SOCAR’la bir işletme şirketi kurdu. Ön anlaşma 11 Haziran
111
Issues and Opinions on Foreign Policy Questions and Answers, Ankara, SAM, Aralık 2002, s.
120, 121; ve Aslanlı, “Paylaşılamayan Hazar”, s. 21.
37
1993’te imzalandı, fakat Elçibey protokolü imzalamak için Londra’ya gitmek
üzereyken iktidardan düşürüldü. Elçibey’in iktidarı kaybetmesinde RF’nin bu sürecin
dışında kalmasının da rol oynadığı iddia edilmiştir. Nitekim, Haydar Aliyev iktidara
geldikten sonra Batılı şirketlerle yapılan anlaşmaları geçersiz ilan etti.112 Bu
gelişmelerin ardından, Rus şirketi Lukoil’ın da %10’luk payla katıldığı yeni
konsorsiyum AIOC (Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi) ve SOCAR arasında
20 Eylül 1994’te Bakü’de, Azeri, Çıraklı, ve Güneşli petrol sahalarının geliştirilmesi
ve işletilmesine yönelik “yüzyılın petrol anlaşması” imzalandı.113 Bu anlaşmayı diğer
yatakların işletilmesi için imzalanan çeşitli anlaşmalar izledi.114
Yüzyılın anlaşmasına göre, Azeri, Çıraklı ve Güneşli petrol sahalarından
ana üretimden önce, deneme niteliğinde çıkarılacak petrol, “erken üretim petrolü”
olarak tanımlandı. Bölge petrolünün uluslararası pazarlara kesintisiz ulaştırılıp
ulaştırılamayacağını, müşterisinin olup olmayacağını görmek amacıyla geliştirilen
“erken petrol” kavramına göre, ilk aramalarda elde edilecek petrol, deneme niteliğinde
Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, s. 492, 493 ve 498, 499; ve Nasib Nassibli, “Azerbaijan’s
Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999 – Şubat 2000, s. 116.
113
AIOC içindeki ülkeler, şirketleri ve hisseleri şöyledir: İngiltere BP (%17), Ramco (%2), ABD
Amoco (%17), Pennzoil (%4.8), Unocal (%9.5), Exxon (%5), Norveç Statoil (%8.5), Japonya Itochu
(%7.45), Suudi Arabistan Delta (%1.6), RF Lukoil (%10), Türkiye TPAO (%6.75), Azerbaycan
SOCAR (%10). AIOC içinde başlangıçta %30 hisseyle birinci olan SOCAR, %10 hissesini Lukoil’e,
%5’ni TPAO’ya (böylece Türkiye’nin payı %6.75’e yükseldi) verdi. İran’la da ilişkileri geliştirmeye
çalışan Aliyev, %5 hisseyi de İran’a önerdi. Öte yandan, ABD İran’ın katılımına itiraz edince
Azerbaycan’ın %5’lik hissesi Amerikan Exxon şirketine verildi. Lale Sarıibrahimoğlu, Kurt
Kapanında Kısır Siyaset, Ankara, İmge, 1997, s. 28, 29 ve 137 – 139; Demir, Türk Dış Politikası
Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 254; ve Gökay, “Caspian Uncertainties: Regional Rivalries and
Pipelines”, s. 53, 54.
114
Haydar Aliyev enerji konusunda da bölge dengelerini göz önüne alan bir dış politika izliyordu.
Örneğin, 1996 yılında imzalanan Şah Deniz Projesi, hiçbir Amerikan şirketinin yer almadığı, İran’ın
dahil edildiği ilk proje oldu. Demir, ibid., s. 254, 255; ve Pamir, Bakü-Ceyhan Boru Hattı, s. 47.
112
38
boru hatlarıyla uluslararası pazarlara taşınacak, bunun sonucuna göre ana ihraç
boru hattının kurulup kurulmayacağına karar verilecekti. AIOC, 9 Ekim 1995’te
erken Azeri petrolünün RF’nin Karadeniz’deki Novorossisk limanı üzerinden
1997’den başlayarak uluslararası pazarlara taşınmasına karar verdi. Bakü –
Novorossisk hattının yanı sıra erken petrolün bir kısmının da Gürcistan’ın Supsa
limanı üzerinden taşınması benimsendi.115
Takip eden dönemde bölge, boru hatları konusunda RF ve Türkiye
arasındaki mücadeleye sahne oldu. Ana ihraç boru hattı konusunda RF Bakü–
Novorossik hattını, Türkiye ise Bakü–Tiflis–Ceyhan (BTC) projesini savunuyordu.
Bakü – Novorossisk hattı (kuzey hattı), petrolün Novorossisk limanından tankerlerle
Karadeniz ve Boğazlardan geçerek uluslararası pazarlara ulaştırılmasını
öngörüyordu. Öte yandan, Boğazlarda petrol tankeri trafiğinin artmasının büyük
tehlike yaratmasından endişe duyan Türkiye, kuzey hattıyla Boğazların ana petrol
ihraç rotasına dönüşmesini önlemeye çalıştı.116 Türkiye, erken petrol güzergahı için
de Bakü–Novorossisk’e karşı Bakü–Supsa hattını (batı hattı) desteklemişti. Öte
Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s. 16, 17; ve Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla
İlişkiler”, s. 420. 1995’de RF’nin baskılarına rağmen Bakü – Supsa projesini onaylayan Şevardnadze,
birbiri ardına gelen suikastlardan kurtuldu ve RF’den bağımsızlaşmaya başladı. Tiflis’in petrol boru
hatları konusunda Batı güzergahını desteklemesiyle 1997’de Cavaheti bölgesindeki Ermeniler
muhtariyet talebiyle ortaya çıktılar. Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar
Petrolleri”, s. 32; ve Yıldızoğlu, Kötü Sonsuzda Gezintiler, s. 41.
116
Türkiye’nin 1994’te çıkardığı, geçiş güvenliğini arttırıcı düzenlemeler öngören tüzük RF’nin
tepkisini çekti ve Türkiye’nin tutumu Rus basını tarafından kuzey hattı seçeneğini gözden düşürmek
için atılan bir adım şeklinde yorumlandı. RF ve Türkiye arasındaki boğazlar konusundaki gerginlik,
Türkiye’nin 1998 yılında tüzükte yaptığı bazı değişikliklerin ardından, Mayıs 1999’da Uluslararası
Denizcilik Örgütünün Boğazlarda 1994 – 1999 arasında meydana gelen deniz kazalarında azalma
olduğu sonucuna varmasıyla önemli ölçüde yatışmıştır. Duygu Bazoğlu Sezer, “Türk – Rus İlişkileri:
Düşmanlıktan Fiili Yakınlaşmaya”, Alan Makovsky ve Sabri Sayarı (der.), Türkiye’nin Yeni
Dünyası, İstanbul, ALFA, 2002, s. 142 – 144; Kudret Özersay, “Boğazlar Konusu”, Türk Dış
Politikası, Cilt II, s. 587 – 599; ve Sever, “Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet
ve İşbirliği”, s. 238.
115
39
yandan, kuzey hattı gibi batı hattı da Boğazlara tehdit oluşturuyordu. Ayrıca, BaküSupsa hattının Bakü–Novorossisk’le birlikte, 12 Haziran 1997’de AIOC’nin aldığı
kararla ana petrol boru hattı için Türkiye’nin savunduğu BTC projesine rakip olması,
ülke içinde eleştirilmiş, Supsa hattının BTC’nin şansını azalttığı ileri sürülmüştür.117
Öte yandan, ana petrol boru hattı mücadelesinde zamanla iki güzergah ön
plana çıktı: Bakü–Novorossisk ve BTC. RF ve Türkiye’nin yanı sıra diğer bölge
devletlerinin, bölge dışı güçlerin, ulusal ve çokuluslu şirketlerin katıldığı boru hatları
mücadelesinin118 temelinde, daha önce de belirtildiği gibi, bölgede
ekonomik/stratejik etkinlik kurma hedefi yatmaktaydı. Dolayısıyla, devletler için
esas mesele, bölgedeki enerji kaynaklarının en kısa yoldan uluslararası pazarlara
ulaştırılması değil, bu kaynakları taşıyacak boru hatlarının “uygun” ülkelerden
geçmesiydi. Bölgenin RF’den bağımsızlaşması hedefinin yanı sıra, transit ülke olarak
Azerbaycan’ın Ermenistan’a, ABD’nin de İran’a karşı çıkması, Gürcistan ve
Türkiye’nin önemini arttırdı.
Bölgeyi Türkiye ve Akdeniz’e bağlaması planlanan Doğu–Batı Enerji
Koridorunun önemli bir parçası olan BTC ya da Hazar–Akdeniz Ham Petrol Boru
Hattı, Azeri ve Kazak petrolünün Gürcistan üzerinden Türkiye’nin Ceyhan’daki
deniz terminaline buradan da tankerlerle uluslararası pazarlara ulaştırılmasını
hedefleyen bir projedir. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın yanı sıra ABD
tarafından da desteklenen BTC projesinin hisse dağılımı şöyledir: BP (%30.10),
Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s.17, 18 ve s. 49 – 72; ve Demir, Türk Dış
Politikası
Perspektifinden Güney Kafkasya, s. 262, 263.
118
117
Dağlık Karabağ sorunun yanı sıra enerji sorunuyla da ilgili olarak bölgede, devletler arasında iki
rakip grubun; bir tarafta RF – İran – Ermenistan, diğer tarafta da ABD – Türkiye – Azerbaycan –
Gürcistan “kutuplaşması”nın varlığı öne sürülmüştür. Bkz., 6. dipnot. Bu saptama çalışmanın
ilerleyen bölümlerinde tartışılacaktır.
40
SOCAR (%25), ChevronTexaco (%8.90), Statoil (%8.71), TPAO (%6.53), Total
(%5), Eni/Agip (%5), Itochu (%3.40), ConocoPhillips (%2.50), Inpex (%2.50) ve
Amerada Hess (%2.36).119 1990’ların sonunda BTC projesinin gerçekleştirilmesine
yönelik önemli adımlar atıldı. 29 Ekim 1998’de ABD Enerji Bakanı Bill
Richardson’ın da gözlemci sıfatıyla katıldığı törende Türkiye, Azerbaycan,
Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan arasında imzalanan Ankara Bildirgesiyle
tarafların ana ihraç boru hattı olarak BTC’nin gerçekleştirilmesine ilişkin
kararlılıkları teyit edildi. Kasım 1999’da BTC hattının yapımına ilişkin Azerbaycan,
Gürcistan, Kazakistan ve Türkiye arasında imzalanan İstanbul Bildirgesini, AGİT
İstanbul Zirvesi için Türkiye’ye gelen ABD başkanı Clinton gözlemci sıfatıyla
imzaladı. Bu gelişmelerin ardından, 18 Eylül 2002’de Bakü’de düzenlenen BTC
hattının temel atma törenini, 26 Eylül 2002’de Ceyhan’da Azerbaycan, Gürcistan ve
Türkiye cumhurbaşkanlarının katılımı ile gerçekleşen temel atma töreni izledi ve 25
Mayıs 2005’te BTC’nin resmen işletmeye açılma töreni gerçekleştirildi.120
BTC’nin yanı sıra Doğu–Batı Enerji koridorunun başka bir ayağını da Güney
Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (Bakü–Tiflis–Erzurum (BTE) ya da Azerbaycan–
Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı) oluşturmaktadır. BTE projesinin hisse
dağılımı şöyledir: BP (%25.5), Statoil (%25.5), SOCAR (%10), Rus–İtalyan girişimi
LukAgip (%10), İran Nico (%10), Fransa Total (%10) ve TPAO (%9). Bu proje,
Azerbaycan gazının Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşınmasını hedeflemektedir. 12
Mart 2001’de Azerbaycan doğal gazının Türkiye’ye sevkine ilişkin Hükümetlerarası
119
ABD Enerji Bakanlığı, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30. 07. 2005); BOTAŞ,
<http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/btc.asp> (14. 08. 2005); Pamir, Bakü-Ceyhan Boru
Hattı, s. 18; ve TPAO, <http://www.tpao.gov.tr/yurt_dısı_projeler.html> (14. 08. 2005).
120
Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 437;Yapıcı, Orta Asya ve Kafkasya, s. 239; ve
Cenk Pala ve Hasan Kanbolat, “Bakü-Tiflis-Ceyhan 21. Yüzyılın İpek Yolu”, Stratejik Analiz,
Haziran 2005, s. 18.
41
Anlaşma ile BOTAŞ ve SOCAR arasında 15 yıl süreli Doğal Gaz Alım Satım
Sözleşmesi imzalandı. Projenin 2006’da tamamlanması beklenmektedir.121
121
ABD Enerji Bakanlığı, <http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30. 07. 2005); BOTAŞ,
<http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/azerbaycan.asp> (14. 08. 2005); ve T.C. Dışişleri
Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/TurkiyeninEnerjiPolitikasi> (23.
08. 2005).
42
II. ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI
A. Bölgenin ABD İçin Önemi
Soğuk Savaş sonrasında bir yandan uluslararası sistemin yeniden yapılanma süreci
devam ederken, diğer yandan ABD bu süreçte hegemonyasını sağlamlaştırmaya,
sürdürmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD, çeşitli belgelerle kendisine küresel ya
da bölgesel rakipler istemediğini açıklamış, bu gelişmelere paralel olarak, ABD
üstünlüğünün önemini vurgulayan “tarihin sonu”, “medeniyetler çatışması” gibi
tezler ortaya atılmıştı.122 Eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik
danışmanı Zbigniev Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” tezi de bunlardan
biriydi. Brzezinski, “ilk ve tek küresel güç” ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin
“küresel bir anarşiye” yol açacağını öne sürerek, Avrasya’ya egemen olarak ABD’ye
meydan okuyabilecek bir rakibin ya da bölgesel ittifakların ortaya çıkışını önleyecek
stratejiyi geliştirmeye çalıştı.123 Bu çerçevede, “hangi yeni Avrasya koalisyonları
olasıdır, hangileri ABD çıkarları için en tehlikeli olabilir ve bunların önüne geçmek
için ne yapılabilir?” sorusuna yanıt arayan Brzezinski’ye göre, “Amerikan
hegemonyasına içerleyen” RF ve Çin’in İran’la “anti-hegemonyacı” koalisyonu en
122
Bkz., I. bölüm.
Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, s. VI, 13, 31, 38 ve 47. Brzezinski, jeopolitik kuramlardan
hareketle, üstünlüğünü sürdürmek isteyen ABD’ye yol gösteriyordu. Jeopolitiğin kurucusu sayılan
Halford J. Mackinder, dünyaya hakim olmak için şu formülü geliştirmişti: Doğu Avrupa’ya hakim
olan Merkez Bölgeyi (heartland) denetler. Merkez Bölgeye hakim olan Dünya Adasına, Dünya
Adasına hakim olan da dünyaya hakim olur. Halford J. Mackinder, “The Round World and the
Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, s. 595-605. Jeopolitik kuramlar için
bkz.: Çağrı Erhan, “Jeopolitik Kuramlar” kutusu, Türk Dış Politikası, Cilt 1, s. 562; ve İsmail Hakkı
İşcan, “Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası
İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, s. 47-79.
123
tehlikeli senaryoydu.124 Dolayısıyla, Avrupa devletlerinden Japonya’ya uzanan,
dünya nüfusunun yüzde 75’ini, dünya gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde
60’ını ve bilinen enerji kaynaklarının yüzde 75’ini kapsayan Avrasya’yı,
hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD için önemli kılan, bu özelliklerinin yanı sıra,
kendisine meydan okuyabilecek potansiyel rakipleri barındırmasıdır. Denetimi ele
geçirmeye çalışan, bu nedenle de bölge ülkelerinin aralarında işbirliği yapmalarına
karşı olan ABD, hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeye
çalışmaktadır.125
SSCB ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından ABD, Doğu Avrupa,
Balkanlar, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan “boşluklar”ı
doldurmak için harekete geçti. Bu bağlamda özellikle, dünya petrol ve doğalgaz
rezervlerinin ağırlıklı olarak yer aldığı Körfez ve Hazar Havzası bölgesi ABD için
önemliydi. Wolfowitz’in sözleriyle, “doğal kaynakları kontrol edildiği takdirde bir
küresel güç üretebilecek herhangi bir bölgede düşman bir gücün egemen olması
engellenmeliydi.”126 Dolayısıyla, bölgesel güçler RF, Türkiye ve İran’la çevrili
“Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya,127 gerek Hazar bölgesi enerji kaynaklarının
uluslararası pazarlara ulaştırılması gerekse Orta Asya ve Orta Doğu’ya yakınlığı
açısından sahip olduğu stratejik konumuyla, hegemonyasını sürdürmeyi amaçlayan
124
Brzezinski, ibid., s. 23, 47 ve 53. Konuya başka bir açıdan yaklaşmakla birlikte, bölge devletlerinin
aralarında işbirliği yapmalarını ABD çıkarları açısından “tehlikeli” olarak nitelendiren bir başka isim
de, ABD’nin eski BM Büyükelçisi Richard Holbrooke’dur. Nitekim, Holbrooke 16 Şubat 2005’te
Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında (bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacak
olan) RF-Türkiye yakınlaşmasının ABD için “tehlikeli” olduğunu belirtmişti. Cumhuriyet, 17. 02.
2005; ve Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 242.
125
Brzezinski, ibid., s. 32; Vassilis K. Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, çev. Ali Çakıroğlu,
İstanbul, Aykırı, s. 28, 42 ve 154; Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, s. 155; Çulha
Zabcı, ibid., s. 229, 230; ve Yaşar Hacısalihoğlu, “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye,
Sorunlar, İlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, s. 297–300.
126
Ergin Yıldızoğlu, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet, 20. 09. 2004.
127
Erol Manisalı, “AGİT, Kafkasya ve Avrasya”; Manisalı, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve
Türkiye, s. 149; ve Klare, “The New Geopolitics”, s. 54, 55.
44
ABD için önemlidir. “Uluslararası sistemin hızlı değişim geçirdiği bu dönemde
ABD bu boşluğu doldurabilmek, olası rakiplerinin bu yeni bağımsızlığını kazanan
ülkeleri denetimleri altına almasını önlemek ya da kendisi de etkili olabilmek için
hızla harekete geçme ihtiyacını hissetti.”128 Nitekim, kendisine küresel ya da bölgesel
rakipler istemeyen ABD, ekonomik/stratejik açıdan çekici olan Güney Kafkasya’da,
İran’ın ve RF’nin etkinlik kurmasına karşıdır. Dolayısıyla, ABD’nin bölgedeki temel
hedefi RF’yi kontrol altına almaktır; çünkü RF’nin bölgede etkinlik kurması,
“uluslararası sistemde ABD hegemonyasının sağlamlaştırılması önündeki engellerin
sayısının artmasına” neden olacaktır.129
SSCB’nin dağılmasının ardından ABD, nükleer gücüyle önemli bir ülke olan
RF’nin uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini destekliyor, Çin ve
Hindistan’la ittifak oluşturmasına karşı çıktığı, Batı sistemi içinde yer almasını
istediği bu ülkenin “kışkırtılmaması” için bölgede “Önce Rusya” (Russia First)
stratejisini izliyordu.130 Bununla birlikte ABD, bölge ülkelerinin RF’den
bağımsızlığını da destekliyordu. Öte yandan, zaman içerisinde Güney Kafkasya’nın
çekiciliğine daha fazla kapılmaya başlayan ABD, tutumunu değiştirdi. Bunda, Hazar
havzasının enerji kaynakları açısından sahip olduğu potansiyelin yanı sıra, 1993’te
RF’nin “yakın çevre”sini “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmesi rol oynamıştı. Dönemin
BM Temsilcisi Madeleine Albright’ın Eylül 1994’te Bakü ziyareti sırasında yaptığı,
128
İlhan Uzgel, “Türkiye ve Balkanlar: Bölgesel Güç Yanılsamasının Sonu”, Beş Deniz Havzasında
Türkiye, s. 221.
129
Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 252.
İlker Aktükün, “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, Toktamış Ateş (der.), ABD Dış Politikasında
Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit, 2004, s.258; Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk
Dış Politikası, Cilt 2, s. 248; Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası...”, s. 359; ve
Sinan Oğan ve Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan veya Bitmeyen Soğuk Savaş”,
Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 13, Mayıs 2001, s. 25.
130
45
“ABD RF’nin Kafkaslarda özel rolü olduğunu kabul edemez” açıklamasıyla,131
bölgenin ABD’nin “ilgi alanı” olduğu dünyaya duyuruldu.132 Böylece, bölgeye ilgisi
giderek artan ABD, Birinci Çeçenya savaşının ardından RF’nin askeri açıdan
zayıflığının ortaya çıkmasıyla 1996’da Kafkaslar ve Hazar bölgesini kendi “yaşamsal
çıkar alanı” ilan etti.133
Soğuk Savaşın ardından uluslararası kapitalist sisteme eklemlenen ve
zamanla ABD’nin ilgi alanına giren Güney Kafkasya’da ABD, 1990’da Körfez
Savaşı sırasında dönemin ABD başkanı George Bush’un ilan ettiği, “yeni dünya
düzeni”nin üç temel taşının “demokrasi, serbest pazar ekonomisi ve insan hakları”nın
gelişmesini desteklemektedir. ABD’nin bu konuya verdiği önem ilk kez, dönemin
ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın 12 Aralık 1991’de Princeton Üniversitesinde
yaptığı konuşmada dile getirildi.134 1991 sonunda eski Sovyet cumhuriyetlerinin
bağımsızlığını tanıyan ABD, güvenlik, demokrasi, sınır ve insan hakları
politikalarına bağlı kalacağı güvencesini veren ülkelerle diplomatik ilişki kuracağını
belirtti. ABD, Kafkas devletlerinden ilk olarak Ermenistan’la, ardından da Nisan
1992’de, bu “güvence”yi veren Azerbaycan ve Gürcistan’la diplomatik ilişkiler
kurdu. Yeni bağımsız devletlerle diplomatik işbirliğinin yanı sıra bu devletlere
askeri, güvenlik ve siyasi desteği içeren “İpek Yolu” stratejisi, ABD’nin Avrasya’da
ekonomik ve stratejik çıkarlarının teminat altına alınması açısından önemliydi. Böyle
bir strateji, Kafkasya ve Orta Asya devletlerinin genelde “Batı yanlısı”, özelde
131
Nassibli, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, s. 117.
Yıldızoğlu, “Al Birini Vur Ötekine...”
133
Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 100; Cornell, “Geopolitics and Strategic
Alignments in the Caucasus and Central Asia”, s. 123; ve Oğan ve Ağacan, “Güney Kafkasya’da
Yeniden Başlayan veya Bitmeyen Soğuk Savaş”, s. 26.
134
Baker bu konuşmasında, ABD’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine gerek “Soğuk Savaş döneminin
askeri mirasının denetim ve imhasında”, gerekse “totalitarizm harabeleri üzerinde siyasal çoğulculuğa
dayanan rejimler kurma” ve “serbest piyasa ekonomisine geçiş”te yardımcı olması gerektiğinin altını
çizdi. Cafersoy, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 134 – 136.
132
46
“Amerikan yanlısı” olmalarına “yardımcı” olacaktı. Bu çerçevede, Temmuz
1999’da ABD Kongresi’nden geçen “İpek Yolu Strateji Yasası”, bölgede insan
haklarına saygı ile demokrasi ve serbest pazar ekonomisinin gelişmesinin önemine
işaret ediyordu. Bu yasayla, tarihi İpek Yolu’nun Orta Asya ve Kafkasya
devletlerinden geçtiği günümüzde, İpek yolu üzerindeki halkların tarihi ilişkilerini ve
ekonomik bağlarını tekrar tesis etmelerinin, hem egemenliklerinin teminat altına
alınması, hem de demokratik ve pazar reformlarının başarısı açısından önemi
vurgulandı. Ayrıca “güneyden, kuzeyden ve doğudan” 135 gelen siyasi ve ekonomik
baskılara maruz kalan bölgede, istikrarın Güney Kafkasya, Orta Asya ülkeleri ve Batı
arasında siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin gelişmesiyle sağlanacağı
belirtildi. Pazar ekonomileri ve demokratik sistemlerin bölge ülkelerinde
gelişmesinin uluslararası özel sektör yatırımcılarının bölgeye girişlerini teşvik
edeceği vurgulandı. Ayrıca bu yasaya göre, ABD dış politikası ve uluslararası
yardımları, bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasal bağımsızlıkları kadar, bölgede
demokrasi inşası, serbest pazar politikaları, insan hakları ve bölgesel ekonomik
bütünleşmeyi desteklemeliydi. 136
Güney Kafkasya devletlerinin demokrasiye ve serbest pazar ekonomisine
geçmesini isteyen ABD’nin, bölgeye yönelik hedeflerinin gerçekleşmesinde
kullandığı önemli bir araç yardım programları oldu. Zaman içerisinde Amerikan
yardımları, ABD’nin bölgeye artan ilgisine paralel olarak yoğunlaştı ve bölgenin
135
İran, RF ve Çin kastedilmektedir.
Nichol, “Transcaucasus Newly Independent States...”; Çağrı Erhan, “ABD’nin Orta Asya
Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s. 133, 134;
Ariel Cohen, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”, 24 Haziran
1997, <http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm> (01. 02. 2005); ve Silk
Road Strategy Act of 1999, <http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html> (11. 02.
2005).
136
47
ABD’nin “yaşamsal çıkar alanı” ilan edilmesinin ardından, Mayıs 1997’de dönemin
ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “stratejik konumdaki enerji zengini Orta
Asya ve Kafkasya demokrasilerine yapılacak yardımın, ABD’nin ulusal çıkarına”
olduğunu belirtti.137
Bölge ülkelerine doğrudan yapılan Amerikan yardımları, Özgürlüğü
Destekleme Yasası (Freedom for Russia and Emerging Eurasian Democracies and
Open Markets (FREEDOM) Support Act) kapsamında ABD Uluslararası Kalkınma
Ajansı (U.S. Agency for International Development - USAID) ve ABD Tarım
Bakanlığı (U.S. Department of Agriculture - USDA), Dışişleri Bakanlığı gibi çeşitli
bakanlık ve ajanslarıyla yapılmaktadır. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin (Rusya,
Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan,
Türkmenistan, Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna) insani yardım ihtiyaçları için ve
bölgede demokrasi, serbest pazar ekonomisine geçiş, ticaret ve yatırımın gelişmesi
için dört yüz altmış milyon dolar yardımı öngören Özgürlüğü Destekleme Yasası, 24
Ekim 1992’de ABD Kongresi tarafından onaylandı.138 Bu yasayla ABD, eski Sovyet
coğrafyasında demokratikleşme, pazar reformu, hukuksal reformlar, sağlık ve
barınma alanlarında programlar teşvik etmektedir.139
137
Erhan, ibid., s. 136; Robin Bhatty ve Rachel Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus
and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 134; ve Elizabeth Jones, “U.S. Foreign
Assistance Programs”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm> (05. 10. 2005).
138
Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın Azerbaycan’a yardım yapılmasını engelleyen 907. bölümü,
zamanla askıya alındı. Bu konu, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır.
139
Erhan, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, s. 137; Bhatty ve Bronson,
“NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, s. 133, 134; Nichol “Transcaucasus
Newly Independent States...”; Cafersoy, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 144; “U.S.
Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and
Performance Measures – Azerbaijan”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm> (30. 09. 2005);
“U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and
Performance Measures – Georgia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm> (30. 09. 2005); “U.S.
Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and
Performance Measures – Armenia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm> (30. 09. 2005); ve
“Background Note: Armenia”, <http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm> (05. 10. 2005).
48
Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın kapsamına girmeyen, ABD Savunma
Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı (Cooperative Threat Reduction –
CTR) yardımları; USDA’nın gıda yardımları; Dışişleri Bakanlığı’nın İhracat
Kontrolü ve İlgili Sınır Güvenliği (Export Control and Related Border Security –
EXBS), Dış Askeri Finansman (Foreign Military Financing – FMF), Uluslararası
Bilgi Programları (International Information Programs – IIP), Uluslararası Askeri
Eğitim ve Yetiştirme (International Military Education and Training – IMET)
yardımları gibi yardımlar da bulunmaktadır. Bölge ülkelerine doğrudan yapılan
yardımların yanı sıra, bölgede yatırım yapacak Amerikan şirketlerini teşvik etmek
amacıyla, USDA satış ve hibeleri, USAID kredileri, ABD İhracat-İthalat Bankası
(Export-Import Bank – Eximbank) kredileri, Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi
(Overseas Private Investment Corporation – OPIC) kredileri bulunmaktadır. Ayrıca,
Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund – IMF), Dünya Bankası
(World Bank), Avrupa Yeniden Yapılanma ve Gelişme Bankası (European Bank for
Reconstruction and Development- EBRD) tarafından da eski Sovyet
cumhuriyetlerine krediler sağlanmaktadır.140
ABD’nin Güney Kafkasya devletlerine yönelik yardım programları, genel
olarak dört başlıkta toplanmaktadır; demokrasi, ekonomik reform, güvenlik ve hukuk
reformu ve insani yardım. Bölge devletlerine yönelik demokrasi programı; seçim
sürecinin iyileştirilmesini, yerel yönetimleri güçlendirmeyi, hukukun üstünlüğü
ilkesi, bağımsız medya ve sivil toplumu desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda,
Erhan, ibid., s. 138; ABD Dışişleri Bakanlığı, ibid.;Silk
Nichol, ibid.
140
49
Road Strategy Act of 1999, ibid.;
ve
Avrasya Vakfı (Eurasia Foundation)141 ile Bakü, Tiflis ve Erivan’daki ABD
büyükelçilikleri tarafından yönetilen programlar, hükümet-dışı örgütlerin bölgeye
yerleşmesini desteklemektedir. Ayrıca, Ulusal Demokratik Enstitü (National
Democratic Institute), Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü (International Republican
Institute), Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı (International Foundation for
Electoral Systems), Demokrasi için Ulusal Vakıf (National Endowment for
Democracy-NED), diğer geçiş ülkelerinde olduğu gibi, Kafkas devletlerinde de
“özgür ve adil seçimlerin yapılmasına yardımcı” olmaktadırlar.142
Öte yandan, bu vakıf ve kuruluşlar aracığıyla bölgede etkinliğini arttırmayı,
denetimi elinde tutmayı amaçlayan ABD’nin “demokrasi” söylemi; gerçekte, ABD
yanlısı liderlerin iktidarda olması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, başta CIA
bağlantılı NED ve Quantum Fonu Grubu’nun143 baş yatırım danışmanı olan Soros
Fund Management başkanı, spekülatör George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü
(Open Society Institute), özellikle eski Sovyet coğrafyasında “demokratikleşme”
faaliyetlerine destek sağlamaktadırlar. ABD kaynaklı bu vakıf ve kuruluşlar; gerek
Hazar havzası kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması, gerekse de RF ve
İran arasındaki konumuyla ekonomik/stratejik açıdan önemli bir ülke olan
Gürcistan’ın, 2003’te başlayan “Kadife Devrim” ya da “Gül Devrimi” olarak
141
Parasal desteğini ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan (USAID) alan ve yeni bağımsızlığını
kazanan devletlerde bürolar açan Avrasya Vakfı, bölge ülkelerinin “demokrasiye” geçişlerinde
merkezi bir rol üstlenmiştir. Bkz. Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük İşgal”,
Cumhuriyet, 08. 10. 05.
142
Jones, “U.S Foreign Assistance Programs”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm> (05. 10. 2005); “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal
Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm> (10. 09. 2005); “U.S. Assistance to
Armenia-Fiscal Year 2003”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm> (05. 10. 2005); “U.S.
Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm> (05. 10.
2005);
“U.S
Assistance
to
Azerbaijan
–
Fiscal
Year
2002”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm> (10. 09. 2005); ve “U.S. Assistance to Azerbaijan –
Fiscal Year 2004”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm> (05. 10. 2005).
143
Quantum, George Soros’un temsilciliğini yaptığı bankerler şirketidir. Bkz. Yıldırım, “Sivil
Örümceğin Ağında Büyük İşgal”.
50
adlandırılan “demokratikleşme” sürecinde önemli rol oynadılar. ABD’nin
Gürcistan’ın demokrasiye geçişinde “muazzam bir ilerleme” olarak tanımladığı “Gül
Devrimi” için; ABD büyükelçisi Richard Miles’ın yanı sıra Freedom House,
Uluslararası Demokrasi Enstitüsü ve Soros Vakfı “alt yapı” çalışması gerçekleştirdi.
Muhalefeti desteklemek amacıyla özel Rustavi-2 televizyonu ve gençlik örgütü
Kmara (Yeter) Soros Vakfı tarafından finanse edildi. Ayrıca, Kasım 2003’teki
seçimlere hile karıştırıldığını öne süren vakfın, Soros’un sözleriyle “değişime katkısı;
halkın hükümetin açıkladığı sonuçlara değil, vakfınkine güvenmesi” oldu.144 Sürecin
sonunda, ABD’de eğitim gören muhalefet lideri Mikhail Saakaşvili, Gürcistan’ın
yeni cumhurbaşkanı seçildi. Saakaşvili gibi, aralarında Başbakan Zhvania ve
Dışişleri, Savunma, Tarım, Ekonomi, İçişleri, Adalet bakanlarının da bulunduğu,
bakanlar kurulunun on dört üyesi, ABD’nin değişim programlarına katılmışlardı.
Sonuç olarak, “Kadife Devrim” ABD nüfuzunun RF sınırlarına taşınması ve böylece
ABD’nin RF’yi çevreleyerek bölgede etkinliğini arttırmasına yol açtı.145 Mayıs
2005’te Gürcistan’ı ziyaret eden ABD başkanı Bush “devrimler”in süreceği mesajını
verdi.146
ABD, etkinliğini arttırmak amacıyla “açık toplumlar”ın yanı sıra “açık
pazarlar”ı desteklemekte, özellikle enerji kaynakları açısından çekici bölgelerde,
serbest pazara dayalı, yabancı sermayeye açık ekonomilerin gelişmesine önem
144
Milliyet, 12. 05. 2005.
Türkkaya Ataöv, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet, 04. 01. 2005; “U.S. Government
Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia – Georgia”; Jones, “U.S. Foreign Assistance
Programs”; Cumhuriyet, 30. 03. 2005; Aynur Mayemerova, “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, s. 9, 10; ve Ahat Andican, “Sovyet Sonrası
Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005, s. 10, 11.
146
Bush, Gürcistan’ı “özgürlük feneri” ilan ederek, eski Sovyet cumhuriyetlerine “devrim yapmaları”
çağrısında bulundu. Bush: “Ama Irak’ta pembe devrim, Ukrayna’da turuncu devrim ya da Lübnan’da
sedir devriminden önce Gürcistan’da gül devrimi vardı. Şimdi Kafkasya’da, Orta Asya’da ve
Ortadoğu’da kalpleri aynı özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var. Özgürlük istiyorlar ve özgür
olacaklar!” Milliyet, 11. 05. 2005.
145
51
vermektedir. Bu çerçevede ABD, Güney Kafkasya’ya Amerikalı yatırımcıların
güvenli biçimde girmeleri için ekonomik liberalleşme programlarını teşvik
etmektedir. ABD’nin pazar reformu programları; tarımda ve diğer hedef alanlarda
özel küçük ve orta girişimlerin gelişmesine odaklanmaktadır. Ayrıca, bankacılık
idaresi, vergi ve borç reformu, toprağın özelleştirilmesiyle özel yatırımın
geliştirilmesi de hedeflenmektedir. OPIC, Ticaret ve Kalkınma Ajansı (Trade and
Development Agency-TDA) ve Eximbank aracılığıyla Azerbaycan’a yönelik
Amerikan ihracatı ve yatırımı desteklenmektedir. USDA’nın başlattığı pazarlama
yardım programı da Gürcistan ve Ermenistan’da tarım sektörüne yardım
etmektedir.147
Bölge ülkelerine yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde, FMF ve IMET
programları; profesyonel askeri eğitime ve İngilizce eğitime odaklanmaktadır. ABD
Savunma Bakanlığı’nın CTR programı ve Dışişleri Bakanlığı’nın EXBS programı,
bölge devletlerine uyuşturucunun ve kitle imha silahlarının yayılmasının
önlenmesinde yardımcı olmayı, bölge ülkelerinin “sınırlarını koruma yeteneklerini”
güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, ABD’nin güvenlik konusunda bölgeye
desteği bunlarla sınırlı değildir. 11 Eylül sonrasında El Kaide ile bağlantılı oldukları
öne sürülen Çeçen militanlarla mücadele gerekçesiyle ABD, Gürcistan’ın Pankisi
147
Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 232; Atilla
Sandıklı, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Stratejisi”, Stratejik
Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, s. 6, 7; “U.S Asistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”; “U.S.
Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”; “U.S.
Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2003”; ve
“U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”.
52
bölgesine asker göndermiş, böylece RF’nin bu bölgeye yönelik olası operasyonunu
engellemiştir.148
ABD’nin bölgeye yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde ayrıca, Hazar
Bölgesi Güvenlik Girişimi’nden (Caspian Guard Initiative) de söz edilebilir. ABD
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in Nisan 2005’teki Azerbaycan ziyareti sırasında
yeniden gündeme gelen, ortak hava savunması, denizin kontrolü, sınır güvenliğinin
arttırılması gibi tedbirleri içeren, merkezi Bakü’de olacak bu projeyle ABD
bölgedeki askeri varlığını pekiştirmeyi amaçlamaktadır. BTC hattının güvenliğini
“garantiye almak”, “Hazar Muhafızları”nın temel hedefi olacaktır. Ayrıca,
Azerbaycan’ın terörizm, uyuşturucu ve silah ticareti ile mücadelesinde bu ülkeye
“yardım” edilmesi öngörülmektedir.149
ABD’nin bölge ülkelerine yönelik insani yardım programı çerçevesinde
USAID ve USDA gıda yardımında bulunmaktadır. Bölge ülkelerine verilen gıda,
giysi, tıbbi malzeme yardımlarının yanı sıra, Barış Gönüllüleri’nin (Peace Corps)
faaliyetleri de bu programın kapsamında yer almaktadır. Gürcistan ve Ermenistan’da
faaliyet gösteren Barış Gönüllüleri, Azerbaycan’da 2003’te çalışmaya başlamıştır.
ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA’in ortak çalışmasıyla oluşturulan ve 1962’de
resmen çalışmaya başlayan Barış Gönülleri, ABD’nin yakın ilişki içinde olduğu
gelişmekte olan ülkelerdeki okullarda ders veren, İngilizce öğreten ve teknik
uzmanlık yardımları sunan gönüllü öğretmenlerdir. Öte yandan, bu görünürdeki
148
“U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year
2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”; ve Kona, “Rusya Federasyonu’nun
Kafkasya Politikası”, s. 103.
149
“USA
Plans
to
Expand
Military
Presence
in
Azerbaijan”,
<http://www.energybulletin.net/6074.html> (16. 03. 2006); İlyas Kamalov, Putin’in Rusyası,
İstanbul, Kaktüs, 2004, s. 147; ve Cihangir Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6.
53
amacın altında ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek kuşaklar yetiştirmek,
bulundukları ülkelerde haber alma faaliyetlerinde yer almak gibi görevleri olduğu da
öne sürülmektedir.150
ABD “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği bölgede etkinliğini arttırmak amacıyla
yardım programlarının yanı sıra Batı yanlısı oluşumlara da destek vermektedir. Bu
bağlamda ABD, eski Sovyet coğrafyasında hegemonyasını kurmak için NATO’nun
doğuya doğru genişlemesini desteklerken, Barış için Ortaklık (BİO) projesiyle de
bölge ülkelerinin RF’ye bağımlılığını azaltmayı amaçlamaktadır.151 Bölgenin Batı
dünyasıyla bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adım da NATO’yla ilişkilerinin
geliştirilmesiydi. Bu amaçla ilk olarak, 1991’de Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi
(KAİK) oluşturularak, eski Sovyet cumhuriyetleriyle işbirliği çağrısı yapıldı. 1992
Haziranında Gürcistan’ın ve Arnavutluk’un katılımıyla KAİK’in üye sayısı 38’e
yükseldi. ABD tarafından önerilen, NATO’ya üye olmak isteyen devletlere bu yolu
açan, KAİK’in askeri ve güvenlik boyutu olarak ifade edilen BİO projesi ise Ocak
1994’te geliştirildi. RF’nin yanı sıra üç Kafkas devleti de BİO’yu imzaladılar.
1997’ye gelindiğinde KAİK yerini Avrupa Atlantik İşbirliği Konseyine bırakırken,
BİO’nun güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, 2004’te İstanbul’da gerçekleştirilen
NATO zirvesinde Kafkasya’da temsilcilik açma kararı alındı.152
150
“U.S. Assistance to Azerbaijan”; “U.S. Asistance to Georgia”; “U.S. Assistance to Armenia”; ve
Erhan, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül”, s. 137.
151
Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 272; Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve
Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, s. 230; Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, s. 26; ve Nichol,
“Transcaucasus Newly Independent States...”
152
Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 309; Uzgel, “ABD
Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, s. 14; Faruk Sönmezoğlu (der.) Uluslararası
İlişkiler Sözlüğü, 2.B., İstanbul, DER, 1996, s. 79; Bhatty ve Bronson “NATO’s Mixed Signals...”, s.
130 – 135; Revaz Adamia, “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”, Perceptions,
Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 97; ve NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information
and Press, 2001, s. 67 – 80.
54
BİO’nun yanı sıra bölgede RF etkinliğine karşı bir başka oluşum olan
GUUAM’ı destekleyen ABD, bu şekilde de RF’yi çevrelemektedir. GUUAM,
1990’ların ikinci yarısında kurumsallaştı. 10 Ekim 1997’de Strasbourg’da Avrupa
Konseyi zirvesinde Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova, GUAM’ı oluşturan
bildiriyi imzaladılar. Bölgedeki çatışmaları RF’nin kışkırttığını ileri süren bu dört
devlet, bölgedeki enerji kaynaklarını batıya ulaştıracak boru hatları üzerinde yer
almalarıyla Batı (özellikle ABD) için önemliydi. Bu girişim, 24 Nisan 1999’da
Washington’da NATO’nun 50. yıl kutlamalarına denk gelen toplantıda Özbekistan’ın
katılımıyla, GUUAM adını aldı. Bölgede RF’nin etkinliğine karşı Batı yanlısı ve
ABD’yi “stratejik ortak” olarak kabul eden bir oluşum olan GUUAM’a NATO da
destek vermektedir. İpek yolu projesi çerçevesinde Avrupa–Kafkasya–Asya ulaşım
koridorunu destekleyen GUUAM üyeleri ile NATO arasındaki askeri işbirliği, ABD
ve BİO kanalıyla gelişmektedir. 13–19 Nisan 1999’da Bakü–Supsa hattının açılışıyla
eş zamanlı olarak Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan birlikleri, ilk askeri
tatbikatlarını gerçekleştirdi. Öte yandan, 2002’de Özbekistan’ın üyeliğini askıya
alması ardından da 2005’te ayrılması, bu oluşumun geleceği hakkında tartışmalara
yol açtı.153
Bölgede ABD’nin desteklediği bir diğer Batı yanlısı oluşum, “renkli
devrimler”in gerçekleştiği Gürcistan ve Ukrayna’nın liderleri tarafından Aralık
2005’te açıklanan Demokratik Seçim Topluluğu’dur. Topluluğa Gürcistan ve
153
GUUAM, <http://www.guuam.org/general/history.html> (24. 08. 2005); Cornell, “Geopolitics and
Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, s. 108 – 111; Taras Kuizo, “Bağımsız
Devletler Topluluğu İçinde Jeopolitik Çoğulculuk: GUUAM’ın Ortaya Çıkışı”, Kadim Komşumuz
Yeni Rusya, s. 99, 100 ve 114; Erhan Büyükakıncı, “Bağımsızlık Sürecinde Ukrayna – Rusya
İlişkileri”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, s. 430; ve Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla
İlişkiler”, s. 418.
55
Ukrayna’nın yanı sıra Baltık devletleri, Moldova, Romanya, Makedonya ve
Slovenya üyedir.154
Son olarak, ABD’nin Güney Kafkasya’yı kendi “yaşamsal çıkar alanı” olarak
değerlendirmesinde Hazar havzasının yanı sıra Karadeniz’in de etkili bir rol
oynadığını belirtmek gerekir. Bulgaristan ve Romanya’da üsler oluşturan, Gürcistan
ve Ukrayna’da “renkli devrimler”le Batı, özelde de ABD yanlısı yönetimlerin iş
başına gelmesinde rol oynayan ABD, böylece Hazar bölgesinin yanı sıra
Karadeniz’den de RF’yi çevreleme girişimlerini sürdürmektedir.155 Bütün bu
gelişmeler ABD’nin, Mayıs 2002’de RF’yle birlikte bölgede “Büyük Güç rekabetini”
reddettiğini açıklasa da,156 etkinliğini arttırma çabasının devam ettiğini
göstermektedir.
B. ABD’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu
ABD bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettikten sonra, hem Dağlık Karabağ
sorunun hem de Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit eden Abhazya ve Güney
Osetya sorunlarının çözüm sürecine aktif olarak katıldı. Eski ABD Dışişleri Bakan
Yardımcısı Strobe Talbott’un sözleriyle “200 milyar varillik petrolün üzerinde
oturan” Güney Kafkasya ve Orta Asya’da, ABD istikrarsızlık istemiyordu.
Dolayısıyla, Batılı şirketlerin, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da yaşamsal öneme
sahip petrol ve gaz rezervlerine ulaşmasını tehdit eden bölgesel çatışmalara, Batı’nın
154
Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşmalar”, s. 7.
Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”, s. 13, 14; ve Gözde Kılıç
Yaşın, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005, s. 12, 13.
156
Cumhuriyet, 25. 05. 2002. Mayıs 2002’de ABD başkanı George Bush ve RF devlet başkanı
Vladimir Putin, Moskova’da stratejik nükleer silahların azaltılması anlaşması ile bir dizi belge
imzaladılar.
155
56
çıkarları doğrultusunda çözüm bulunmalıydı. Ayrıca ABD, RF’nin Güney
Kafkasya’da etkinliğinin sürmesini sağlayan bu çatışmaların çözümüyle, bölgedeki
Rus etkinliğini sona erdirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle, yine Talbott’un
sözleriyle “ABD’nin birincil görevi”, çatışmaları önleme politikaları izlemektir.157
Ermenistan’ın iç ve dış politikasını etkileyen diaspora başlangıçta, ABD’nin
bu ülkeye ve Azerbaycan’a yönelik politikalarında da önemli rol oynadı. Örneğin,
Azerbaycan Ermenistan’a abluka uygulamaya başlayınca, ABD’deki Ermeni
lobisinin etkisiyle kişi başına en yüksek ABD insani yardımından yararlanan ülke
Ermenistan oldu. Ayrıca Ermeni lobisi, Ekim 1992’de “Ermenistan ve Dağlık
Karabağ’a her türlü saldırı ve ablukayı durdurduğunu gösterecek adımlar atana
kadar” Azerbaycan’a ABD’nin yardım yapmasını engelleyen Özgürlüğü Destekleme
Yasası’nın 907. bölümünün Kongre’den geçmesini sağladı. Öte yandan, ABD
yönetimi hükümet dışı örgütler aracılığıyla Azerbaycan’a yardıma devam etti. Zaman
içerisinde, Azerbaycan’ın sahip olduğu enerji kaynakları ABD’nin tutumunun
değişmesinde etkili oldu. Bu bağlamda, 907. bölümün kaldırılması, dönemin
Azerbaycan cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in 27 Temmuz-7 Ağustos 1997’deki
ABD ziyaretinde gündeme geldi. Azerbaycan petrol şirketi ile ABD’nin Chevron,
Exxon, Mobil, Amoco petrol şirketleri arasında önemli sözleşmelerin imzalandığı
ziyarette; Azerbaycan’ın zengin doğal kaynaklarını ve jeostratejik önemini
vurgulayan dönemin ABD başkanı Bill Clinton, ABD Kongresi’nin 907. bölüme
ilişkin görüşünün değiştiğini belirtti. 907. bölümün kaldırılması, bu ziyaretin
ardından da birçok defa gündeme geldi. Temmuz 1999’da ABD Kongresi’nden
Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s. 126 – 128; Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası
Rekabet”, s. 261, 262; ve Ariel Cohen, “`The New Great Game`: Pipeline Politics in Eurasia”,
<http://www.ourworld.compuserve.com/homepages/usazerb/213.htm> (06. 08. 2005).
157
57
geçen İpek Yolu Strateji Yasası’nda, ABD başkanı söz konusu kısıtlamanın
ABD’nin ulusal çıkarına olmadığına karar verip bunu da Kongre’ye belgelerse, bu
kısıtlamanın uygulanmayacağı belirtiliyordu. Bush dönemine gelindiğinde 2002’de
907. bölümün uygulaması askıya alındı.158
Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle Ermenistan’ın RF’den uzaklaşmasını
amaçlayan ABD, bu bağlamda Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı ablukaya itiraz
etmekte ve Türkiye Ermenistan sınırının açılmasını istemektedir. Ayrıca ABD,
bölgede İran ve Rus etkisinin engellenmesi için diğer bölgesel çatışmalar gibi Dağlık
Karabağ sorununda da arabulucu işleve sahip olmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede,
Minsk Grubu’nun RF ve Fransa’yla birlikte 1997’de eş başkanı olan ABD, Dağlık
Karabağ sorununun çözülmesi için çaba göstermektedir. Talbott’un Haziran
1997’deki Bakü ziyaretinde, işgal edilen topraklardan Ermenilerin çekilmesi
çağrısında bulunmasının ardından, Aliyev’in Washington ziyaretinde Clinton, Dağlık
Karabağ sorununun çözümü için ABD’nin etkin rol oynayacağını belirtti. 1999’dan
itibaren doğrudan görüşmelere başlayan Aliyev ve Koçaryan’ın, Mart 2001’de
Paris’te Fransa cumhurbaşkanı Chirac’la biraraya gelmelerinin ardından, dönemin
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Aliyev ve Koçaryan’ı Florida eyaletinin Key
West beldesine davet etti. Aliyev ve Koçaryan, Nisan 2001’de Key West’te Minsk
Grubu eş başkanlarıyla biraraya geldi, fakat soruna kalıcı bir çözüm bulunamadı.
ABD, halen sorunun barışçıl bir şekilde çözülmesini ve Minsk Grubu sürecine destek
vermeyi sürdürmektedir.159
Aydın, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 65; Haydar Aliyev, Dünya
Siyasetinde Azerbaycan Petrolü, çev. Abdullah Çiftçi ve Ergun Kocabıyık, İstanbul, Sabah
Kitapları, 1998, s. 32, 33, 97 ve 98; ve Silk Road Strategy Act of 1999.
159
Yapıcı, Orta Asya ve Kafkasya, s. 179; Aydın, ibid., s. 65; Aliyev, ibid., s. 33; Gürses,
158
“Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, s. 262; ABD Dışişleri Bakanlığı, “Background Note:
58
Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü destekleyen ABD, Güney Osetya ve
Abhazya sorunlarının da kalıcı olarak çözümü için aktif yaklaşımını sürdürmektedir.
Bu bağlamda, Gürcistan’daki Birleşmiş Milletler Gözlemci Misyonu’na (the United
National Observer Mission in Georgia- UNOMIG) katılan ABD; Fransa, Almanya,
RF ve İngiltere’den oluşan BM Genel Sekreteri’nin Dostlar Grubu’nun (Group of
Friends) da üyesidir.160 Gürcistan’da “Kadife Devrim”in ardından, toprak
bütünlüğünü sağlama çabalarına Acarya’dan başlayan ve Güney Osetya ile
Abhazya’ya da mesaj veren ABD yanlısı Saakaşvili yönetimine, ABD’nin desteği bu
konuda da devam etmektedir.
C. ABD’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu
ABD’nin bölgedeki enerji sorununa yönelik politikası uzun vadeli ekonomik/stratejik
hedefler üzerine kurulmuştur. Şöyle ki, Soğuk Savaş sonrasında hegemonyasına karşı
küresel ya da bölgesel rakipler istemeyen ABD, bu çerçevede enerji konusunda
bölgede RF ve İran’ın etkinlik kurmasını önleyecek bir politika izlemektedir.
Hazar’ın statüsü tartışmasında ABD, başlangıçta bu sorunun kıyıdaş
devletlerin karar vereceği bir konu olduğunu belirtiyse de, zaman içerisinde bu
tutumunu değiştirdi. Bunda, RF’nin 12 Kasım 1996’da yaptığı teklif etkili olmuştu.
Her bir ülke için 45 millik münhasır off-shore ekonomik bölgenin tanınması fikrini
ortaya atan RF ayrıca, 45 millik limitin ötesindeki rezervler üzerinde ulusal yetkiyi
Azerbaijan”, <http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/2909.htm> (05. 10. 2005.); ve “The United States and
the Conflict Over Nagorno-Karabakh”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/41401.htm> (30. 07. 2005).
160
“The Abkhazia Conflict”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53745.htm> (12. 10. 2005.); “ The
South Ossetian Conflict”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53721.htm> (12. 10. 2005); ve Nichol,
“Transcucasus Newly Independent States...”
59
tek tek ülke temelinde tartışmaya istekli olduğunu; diğer bütün rezervlerin kıyıdaş
devletlerin şirketleri aracılığıyla “ortak mülkiyet” altında olabileceğini açıklamıştı.
ABD, bu teklife cevabını BDT Özel Büyükelçisi James Collins’in Aliyev’e
gönderdiği ABD’nin “Hazar Denizi’nin sektörel bölünmesi fikrini savunduğu”
mesajıyla verdi.161 Böylece, 1994’te bölgeyi ilgi alanı ilan eden ABD, bölgede
RF’nin ve İran’ın etkinliğini arttıracak ortak sahiplik yaklaşımına karşı olduğunu
açıkladı.
ABD için Hazar havzası, petrol temin etme seçeneklerini çoğaltmak ve Basra
Körfezi’ne bağımlılıktan kurtulmak; kısaca, Clinton’ın sözleriyle “ülkenin enerji
ürünleri donanımını çeşitli yollardan sağlamak” açısından önemlidir.162 Dolayısıyla
ABD, bölgedeki enerji kaynaklarının çıkartılmasında ve taşınmasında belirleyici
olmak istemektedir. Ayrıca, bölgedeki enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara
ulaştıracak boru hatlarının bölgede ekonomi/stratejik etkinlik kurmanın önemli bir
aracı olması, ABD için bu hatların hangi ülkelerden geçeceği sorusu/sorununun
önemini arttırmaktadır. Bu nedenle ABD, bölgedeki iki temel rakibi; İran ve RF’yi
eleyerek enerji kaynaklarının üretimini ve ulaşımını kontrol etmeyi hedeflemektedir.
Bu bağlamda, ABD “serseri devlet” olarak tanımladığı İran’ı enerji konusunda devre
dışı bırakmak için 1995’te İran Dış Petrol Yaptırımları Yasası ve 1996’da İran-Libya
Yaptırım Yasası’nı çıkartarak, Amerikan petrol şirketlerinin İran’ı içeren herhangi
bir projeye katılmalarını yasakladı. Ayrıca, bölgenin RF’den bağımsızlaşmasını
isteyen ABD, bu amaçla “çoklu boru hatları” politikasını izledi. Bölge petrolünün
birden fazla hatla taşınmasıyla Rus tekelinin kırılmasını hedefleyen ABD, erken
161
Cynthia M. Croissant ve Michael P. Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu”, s. 35, 36; ve Aydın,
New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, s. 50, 55.
162
Aliyev, Dünya Siyasetinde Azerbaycan Petrolü, s. 46.
60
üretim petrolü için Bakü-Novorossisk’in yanı sıra Bakü-Supsa’yı ikinci hat olarak
benimsedi. Ayrıca ABD’nin ana ihraç boru hattında da RF ve İran’ı devre dışı
bırakmak istemesi, ABD için bölgede Türkiye’nin önemini arttırıyordu. Bu nedenle,
ABD Güney Kafkasya’ya yerleşmek ve bölgede etkinliğini arttırmak için
Türkiye’nin işbirliğine ihtiyaç duydu. Dolayısıyla, bölgeye yönelik politikasını kısa
vadeli şirket kârları üzerine kurmayan ABD, diğer alternatif güzergahlara (BaküNovorossisk ve Bakü-Supsa) göre daha uzun olan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattını
desteklemiştir.163
Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, s. 40; Dinçer Taşçıkar, “Orta Asya’daki Ekonomik
Reformlar ve Yeni Büyük Oyun”, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, s. 241;
Sarıibrahimoğlu, Kurt Kapanında Kısır Siyaset, s. 73; Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, s. 280
– 282; Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 102; ve Cohen, “US Policy in the
Caucasus and Central Asia...”.
163
61
III. RF’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI
A. Bölgenin RF İçin Önemi
1991’de uluslararası sisteme SSCB’nin varisi olarak katılan RF, bağımsızlığın
ardından içeride demokrasiye ve serbest pazar ekonomisine, dışarıda Batı’yla
işbirliğine yöneldi. Dönemin Dışişleri Bakanı Andrei Kozirev ve Başbakan vekili
Yegor Gaidar’a göre, Batı demokrasileri RF için “ideal bir model ve ortak”tı.
Dolayısıyla RF, eski Sovyet cumhuriyetlerine ağırlık veren bir dış politikadan, BDT
içerisinde “lider rolü” üstlenmekten kaçınmalıydı çünkü; RF ekonomisinin eski
Sovyet cumhuriyetleriyle yeniden bütünleşmesi, pazar yönelimli reformların yanı
sıra Atlantik ve Avrupa ekonomik kurumlarıyla bütünleşmeyi de yavaşlatacaktı.164
Böylece, RF’nin gelişmiş Batılı devletler arasına, Batılı örgütlere katılmasını
savunan Kozirev’in ve Dışişleri Bakanlığı’nın sözcülüğünü yaptığı, dönemin Devlet
Başkanı Boris Yeltsin’in de desteklediği “Atlantikçilik” yaklaşımı, bağımsızlığının
ardından RF’nin izlediği dış politikaya yön verdi. Öte yandan zaman içerisinde,
önceliği Batı’yla işbirliğine veren bu yaklaşım çerçevesinde izlenen dış politika ülke
içinde eleştirilmeye başlandı. Batı karşıtı, SSCB dağıldığı için duyulan hayal
kırıklığını yansıtan muhafazakar bir yaklaşımı benimseyen komünistler ve “SlavOrtodoks işbirliği”ni vurgulayan aşırı milliyetçiler seslerini yükselttiler. Bununla
birlikte, eleştiriler arasında RF dış politikasına yön verecek alternatif bir yaklaşım
olarak “Avrasyacılık” ön plana çıktı. 165
Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, N. Y., M. E. Sharpe, 1998, s. 112-114.
Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye”, s. 437-439;
ve Büyükakıncı, “Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve
Fırsatlar”, s. 144-155. 1917 Ekim devrimi ve sonrasında ortaya çıkan Avrasyacılık, Rus fikir
164
165
Yeltsin’in dış politika danışmanı Sergei Stankeviç’in sözcülüğünü yaptığı
“Avrasyacılık” yaklaşımı RF dış politikasında önceliği Batı’ya değil, on dört eski
Sovyet cumhuriyetine, başka bir ifadeyle, “yakın çevre”ye (blijniy zarubejnıye, near
abroad) veriyordu. Bu bağlamda, Yeltsin’in Başkanlık Konseyi’nin eski üyesi
Andranik Migranyan’a göre, RF kendi “Monroe Doktrini”ni ilan etmeli, başka bir
deyişle, eski SSCB topraklarının RF’nin “yaşamsal çıkar alanı” olduğu dünyaya
duyurulmalıydı.166 Nitekim, 1992’nin sonlarına doğru eski Sovyet cumhuriyetleri RF
tarihindeki diğer büyük akımlardan (Batıcılık ve Slav milliyetçiliği) farklıdır. Çok kutupluluğa
dayanan, Batı’nın hegemonyasını ve bireyciliğini reddeden Avrasyacılık, SSCB sonrasında RF’de
Atlantikçi yaklaşıma muhalefet olarak ortaya çıktı. 1990’ların ikinci yarısında Atlantikçi ve Avrasyacı
yaklaşımlar arasında sağlanan denge, 1998 ekonomik bunalımının etkisiyle Avrasyacılardan yana
değişmeye başladı. Atlantikçi-Avrasyacı akımların sentezlendiği Putin döneminde de, Avrasyacılığın
etkisi sürmektedir. Bkz., Erel Tellal, “Avrasya’da Türkiye-Rusya İlişkileri”, Beş Deniz Havzasında
Türkiye, s. 35-38. Günümüz Rusya’sında Avrasyacılık yaklaşımının önemli bir temsilcisi Aleksandr
Dugin’dir. Rus Jeopolitiği isimli çalışmasında, “Amerika’dan ibaret olan Batı”yı, bir başka deyişle,
deniz medeniyetinin, “Atlantikçiliğin merkezi”ni, kara medeniyeti Avrasyacılığın, Avrasya ile
özdeşleştirdiği Rusya’nın “jeopolitik düşmanı” olarak gören Dugin, merkezde Rus (Rusya merkezli),
güneyde Orta Asya (İran merkezli), Batıda Avrupa (Almanya merkezli) ve Doğuda Pasifik (Japonya
merkezli) “Avrasya İmparatorluğu” projesini geliştirmektedir. Bkz., Aleksandr Dugin, Rus
Jeopolitiği, Avrasyacı Yaklaşım, 2. B., İstanbul, Küre, 2004, s. 10, 81-83, 188 ve 194. Öte yandan,
zamanla Dugin’in bazı düşünceleri değişmiştir. Örneğin, Rus Jeopolitiği’nde, Çin’le birlikte
Türkiye’yi “potansiyel jeopolitik hasım” olarak gören Dugin, günümüzde Türkiye ve Rusya’nın
yakınlaşması gerektiğini savunmaktadır. Bkz., Hakan Aksay, “Dugin’le Röportaj”,
<http://www.rutam.org/turk/Ankara.php> (01. 06. 2005).
166
Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, 1998, s. 114, 115.
63
dış politikasında öncelikli bir yer edinmeye başlamış, “yakın çevre”nin “yaşamsal
önemi” Avrasyacı yaklaşımın yanı sıra Batı yanlısı grup tarafından da paylaşılan bir
görüş olarak RF’nin dış politika konsepti ile askeri doktrinine yansımıştır. Nisan
1993’te Yeltsin tarafından onaylanarak yürürlüğe giren dış politika konsepti, RF dış
politikasında önceliği “yakın çevre”ye vererek, tüm sorunlarına rağmen “büyük güç”
olmayı sürdüren RF’nin eski SSCB topraklarındaki “hakları ve sorumlulukları”na
işaret etmektedir.167 Ayrıca konseptte, RF’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine yönelik,
“gönüllü katılım” ve “karşılıklılık” ilkelerine dayanan, “mümkün olan en büyük
entegrasyonun” sağlanmasını amaçlayan bir politika izlediği belirtilmişti. Yine, BDT
içinde etkili bir kollektif güvenlik sisteminin oluşturulması, BDT’nin dış sınırlarının
korunması, BM veya AGİT çatısı altında çalışacak bir barışı koruma mekanizmasının
geliştirilmesi vurgulanmaktaydı. Dış politika konseptinin yanı sıra Kasım 1993’te
açıklanan askeri doktrinde, RF’nin nükleer silahları ilk kullanan ülke olmama
ilkesinden vazgeçtiği vurgulanarak, önceliğin BDT ülkelerine (“yakın çevre”)
verildiği belirtilmişti. Ayrıca RF ve BDT’nin güvenliği için ülke dışına da Rus askeri
güçlerinin konuşlanabileceğine işaret edilerek, çıkarlarını tehdit altında hissettiğinde
RF’nin “yakın çevre”ye “askeri müdahalede bulunma hakkı” ilan edilmişti.168
Böylece 1993’te “yakın çevre”sini ve bu arada Güney Kafkasya’yı “yaşamsal
çıkar alanı” ilan eden RF, SSCB sonrasında bölgedeki “boşluğu” sadece kendisinin
doldurabileceğini dünyaya duyurdu. Bu mesaj, bölgenin çekiciliğine kapılan
uluslararası sistemin tüm birimlerine ama özellikle İran ve Türkiye’ye yönelikti.
Başlangıçta, İran kaynaklı Pan-İslamizm tehlikesine karşı Türkiye’nin Güney
167
Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini...”, s. 438-445; ve Donaldson ve Nogee,
ibid., s. 118.
168
Donaldson ve Nogee, ibid., s. 114-118, 144, 155 ve 172; Tuncer, ibid., s. 438-445; ve Ambrosio,
“Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post-Cold War Era”, s. 51.
64
Kafkasya ve Orta Asya’daki etkisine olumlu yaklaşan RF, zamanla Türkiye’nin
İran’dan daha aktif politikalar izlediğini görmüş, özellikle de bu çerçevede dile
getirilen “21. yüzyıl Türk yüzyılı”, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası”
söylemlerinden rahatsız olmuştu. Ayrıca, Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta
Asya’ya açılımı RF tarafından “bölgedeki Amerikan ve NATO girişimlerinin bir
uzantısı” olarak değerlendirilmişti.169
RF’nin Güney Kafkasya bölgesini “yaşamsal çıkar alanı” ilan ederek
bölgedeki “boşluğun” sadece kendisi tarafından doldurulabileceğini vurgulamasının
altında, bölgenin güvenlik, stratejik ve ekonomik açıdan RF için taşıdığı önem
yatmaktaydı. Öncelikle, Kafkasya’nın kuzeyindeki Çeçenlerin başını çektiği ayrılıkçı
hareketlere karşı toprak bütünlüğünü koruma kaygısı, RF’nin Kafkasya’nın güneyine
yönelik politikasını etkilemiştir. Kafkasya’nın, devletler arasındaki sınırlarla kuzey
ve güney olarak ikiye ayrılmakla birlikte coğrafya açısından bir bütün olması, kuzey
ve güneydeki gelişmelerin karşılıklı olarak birbirlerini etkilemesine yol açmaktadır.
Bu nedenle, Güney Kafkasya devletlerinin Kafkasya’nın kuzeyindeki ayrılıkçı
hareketlere destek vermemesi ve bölgeyi etkisi altına alacak olası Pan-Türkizm veya
Pan-İslamizmin önlenmesi RF için önemliydi. Bölgeyi etkileyecek olası bir ırkçı
Türkçülük veya İslamcı köktendinciliğin Kafkasya’nın kuzeyine de yayılma ihtimali,
kendi topraklarında Türkî ve Müslüman nüfusa sahip RF’yi endişelendirmekteydi.
Dolayısıyla RF, toprak bütünlüğünü koruma kaygısıyla, sınırında yer alan Güney
Kafkasya’daki gelişmeleri denetimi altında tutmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan
Güney Kafkasya, Hazar havzası ve Karadeniz arasındaki stratejik konumu ile
169
Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 423; Mensur Akgün, “Türkiye’den Bakarak TürkRus İlişkileri”, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, s. 217; Nikolai Hovanissian, “Views
From the Region: Armenia”, Seminar on Russia and the NIS, s. 94; ve Güney, “Rusya
Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı”, s. 369.
65
Ortadoğu ve Orta Asya’ya yakınlığıyla da RF için “yaşamsal”dır. Bölgedeki petrol
ve doğalgaz kaynaklarından yararlanmayı hedefleyen RF için ayrıca, bölgenin
Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleriyle bağlantısını sağlayacak bir “köprü” olup
olmayacağı sorusu da önem taşımaktadır. Dolayısıyla RF, güvenlik, stratejik ve
ekonomik açıdan “yaşamsal” olarak nitelendirdiği Güney Kafkasya’yı etki alanında
tutmaya çalışmakta; bu nedenle de bölgenin çekiciliğine kapılan diğer güçlerin,
özellikle de 1990’ların ikinci yarısında bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan
ederek politikasını aktifleştiren ABD’nin etkinliğini önlemeye çalışmaktadır.170
Bu hedeflerle Güney Kafkasya’ya yaklaşan RF için İran zamanla önemli bir
ortak haline gelmiştir. Dolayısıyla iki ülke arasında, bölgesel işbirliğinden nükleer
işbirliğine uzanan ilişkilerde sadece ekonomik etkenler -RF’nin silah ihraç ettiği
ülkeler arasında İran üçüncü sıradadır- rol oynamamaktadır. RF ve İran, olası PanTürkizm tehdidinin yanı sıra, Batının, özelde de ABD’nin Güney Kafkasya’da
etkinliğini arttırma girişimlerine karşı birbirlerine yakınlaşmışlardır. “Çok kutuplu
dünya” hedefi doğrultusunda ABD hegemonyasına karşı çıkan ve bu çerçevede
nükleer işbirliğini sürdüren RF ve İran,171 sınırlarında yer alan, stratejik ve ekonomik
açıdan önemli bir bölge olan Güney Kafkasya’da ABD etkinliğine karşıdırlar.172
170
Tellal, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, s. 99; Oktay F. Tanrısever, “Sovyet
Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, Türkiye’nin Komşuları, s. 409; Hovanissian,
ibid., s. 94, 95; Mustafa Aydın, “Foucault’s Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus”,
Turkish Studies, Cilt 5, Sayı 2, Yaz 2004, s. 8; Thomas ve Shull, “Russian National Interest and the
Caspian Sea”, s. 83; ve Fevzi Uslubaş, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik, Yıl 4, Sayı 13, Şubat 2005, s. 57.
171
RF ve İran arasında nükleer işbirliği yolundaki ilk adım 1989’da atılmış; 1992’de taraflar arasında
imzalanan bu konudaki ikinci anlaşmayı, 1995’te RF’nin İran’ın Buşehr kentinde nükleer tesis
yapmayı ve tesisin çalışması için gereken yakıtı vermeyi üstlendiği anlaşma izlemiştir. ABD ise,
nükleer faaliyetlerinden kuşku duyduğu İran’ın RF’le işbirliği yapmasından rahatsızdır. Bu bağlamda,
1995’te ABD Başkan Yardımcısı Al Gore ile RF Başbakanı Viktor Çernomırdin arasında imzalanan
anlaşma uyarınca RF ile İran arasında 31 Aralık 1999’a kadar olan silah anlaşmalarının dışında yeni
bir anlaşma imzalanmayacaktı. Fakat, Putin döneminde RF, Kasım 2000’de 1 Aralık 2001’den
itibaren resmi olarak Gore-Çernomırdin Anlaşması’ndan vazgeçeceğini belirtti ve Mart 2001’de
Hatemi’nin Moskova ziyaretinde RF ve İran arasında nükleer enerjinin barışçıl amaçla kullanılması
anlaşması imzalandı. 2005’e gelindiğinde Şubat ayında taraflar arasında imzalanan anlaşma, RF’nin
66
RF’nin “yakın çevre”sinin dış politikadaki önceliği Putin döneminde de
sürmektedir. Nitekim, dış politika konseptinde BDT ülkeleri bölgesel önceliklerde ilk
sırayı almakta, söz konusu ülkelerin tümüyle “stratejik ortaklık ve iyi komşuluk
ilişkilerinin gelişmesine özel önem” verildiği vurgulanmakta, böylece bölgenin
RF’nin “yaşamsal çıkar alanı” olduğu mesajı verilmeye devam edilmektedir.173
BDT’yle ilişkilerin geliştirilmesine ülke güvenliği açısından da önem verilmektedir.
Bu çerçevede askeri doktrinde, BDT içinde “kollektif güvenlik sisteminin
güçlendirilmesine” öncelik verildiği belirtilmektedir.174 Güvenlik konseptine göre de
BDT içinde “etkili bir işbirliği”nin sağlanması, ülkenin askeri güvenliği açısından
önemlidir. Konseptte ayrıca, “belirli şartlarda dünyanın bazı stratejik öneme sahip
bölgelerinde Rusya’nın askeri mevcudiyeti”nin ülke güvenliğinin sağlanmasında
gerekli olabileceği belirtilmektedir.175
İran’a nükleer tesislerde kullanacağı yakıtı satmasını öngörmektedir. Bkz., Cavid Veliev,
“Moskova’nın Zorunlu Müttefiki: İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 36, 07. 03. 2005, s. 8, 9; ve
M. Ehsan Ahrari, “Iran, China and Russia: The Emerging Anti-US Nexus?”, Security Dialogue, Cilt
32, Sayı 4, 2001, s. 455, 456 ve 463.
172
Ahrari, ibid., s. 453, 463; Merve İrem Yapıcı, “RF’nin Ortadoğu’daki Vazgeçilmez Müttefiki:
İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 18, 01. 11. 2004, s. 20, 21; Gökhan Çetinsaya, “İran ve
Güvenlik Algılamaları”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, s. 154, 155; ve Vitaly
Naumkin, “The Russian-Iranian Relations: Present Status and Prospects for the Future”, Perceptions,
Cilt 3, Sayı 1, Mart-Mayıs 1998, s. 68.
173
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, s. 9.
174
“Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, s. 63.
175
“Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, s. 221, 222.
67
Putin’le birlikte çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok yönlü, aktif dış
politika izleyen RF, “yaşamsal çıkar alanı”na da bu çerçevede yaklaşmaktadır.
Güney Kafkasya’da artan ABD etkinliğine karşı RF, bölge devletleriyle işbirliğine
önem vermekte, başka bir deyişle, “tüm Kafkasya coğrafyasına yayılabilecek ABD
hegemonyası olasılığına karşı bölgesel çapta destek bulma arayışında”dır.176
Bu çerçevede, “Sovyetler’in dağılması sonrasında tek süper güç kalan ve
giderek dünya egemenliğini kovalayan ABD’ye karşı, bölgede Türkiye’yi kendi
tarafına çekebilme ya da en azından tamamen ABD safına itelememe düşüncesi”177
ile RF’nin özellikle 1990’lar boyunca rakip olduğu Türkiye’yle ilişkilerini
geliştirmesi, iki bölgesel gücün rekabetten işbirliğine geçmesi önemlidir. Başlangıçta
bölgeye aşırı bir iyimserlik ve duygusallıkla yaklaşan Türkiye de 1990’ların ikinci
yarısından itibaren, bölgedeki gruplaşmanın/kutuplaşmanın tehlikesinin de bilincinde
olarak, RF’yi dışlamayan daha gerçekçi bir politika izleme ve RF’yle ilişkilerini
güçlendirme çabasında olmuştur.178 Bununla birlikte, RF ve Türkiye arasında
doğalgaz alımı179, ticaret, turizm, müteahhitlik hizmetleri gibi geniş bir alanda
gelişen işbirliğine karşın, iki ülke 2000’lere kadar Güney Kafkasya’da rakip olmayı
sürdürmüşlerdir.
Öte yandan, Türkiye’nin girişimiyle 2 Nisan 2001’de kurulan ve 2 Kasım
2003’te tüm taraf ülkeler arasında (Türkiye, RF, Gürcistan, Romanya, Bulgaristan ve
Ukrayna) yürürlüğe giren “Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gücü”
(BLACKSEAFOR), 2000’lerde daha da gelişen ve bölgeye de yansıyan Türk-Rus
176
Utku Yapıcı, “Putin’in Türkiye Ziyaretinin Düşündürdükleri: Çok Boyutlu İşbirliği”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 10.
177
Necdet Pamir, “Bakü-Tiflis-Ceyhan: Bir Uzun Yolculuk”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 13,
27. 09. 2004, s. 5.
178
Aydın, “Foucault’s Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus”, s. 18.
179
Bu konuda bkz., Gazel, Mavi Akım.
68
işbirliğinde önemli bir adım olmuştur. BLACKSEAFOR, Karadeniz’e kıyısı olan
ülkelerin deniz kuvvetleri arasında işbirliğinin geliştirilmesiyle denizde aramakurtarma, insani yardım, çevre koruma, mayın temizleme operasyonları ve “üye
ülkeler tarafından kararlaştırılacak diğer görevlerin gerçekleştirilmesi”ni
amaçlamaktadır.180 ABD’nin Karadeniz’e de ilgisine karşın, RF bölge dışından
müdahalelere karşı çıkmaktadır. Örneğin, 2004’te Romanya ve Bulgaristan’ın NATO
gücünün Karadeniz’de görevlendirilmesi önerisi, Türkiye’nin yanı sıra RF tarafından
da reddedilmiştir.181
Güney Kafkasya bölgesini de kapsayan RF-Türkiye işbirliğinin ilk ve önemli
adımı ise, 16 Kasım 2001’de New York’ta dönemin RF Dışişleri Bakanı İgor İvanov
ve Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in Avrasya İşbirliği Eylem Planı’nı
imzalamalarıyla atılmıştır.182 11 Eylül sonrasında imzalanmakla birlikte temeli bu
olaydan önce, İvanov’un 7-8 Haziran 2001’deki resmi Türkiye ziyaretiyle atılan, “İki
Taraflı İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa” alt başlığını taşıyan bu belgeyle RF ve
Türkiye, Avrasya’da ve dolayısıyla Güney Kafkasya’da da rekabetten işbirliğine
geçmiştir. Her iki ülkenin de “Avrasyalı kimliğini” vurgulayan bu belgede, RF ve
Türkiye arasındaki “diyaloğun ve Avrasya’daki işbirliğinin bu bölgelerdeki
ihtilafların barışçıl, adil ve kalıcı bir şekilde giderilmesine ve tartışmalı konuların
siyasi çözüme kavuşturulmasına yardımcı olacağı” belirtilmektedir. Ayrıca, taraflar
arasında uluslararası terörizmle mücadele, ekonomi, KEİ ve BLACKSEAFOR gibi
180
T. C. Dışişleri Bakanlığı, <http://www.mfa.gov.tr> (09. 12. 2005). BLACKSEAFOR’dan önce
Türkiye’nin Karadeniz bölgesine yönelik ilk girişimi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) oldu.
KEİ’yle ilgili değerlendirme için bkz., İlhan Uzgel, “Balkanlarla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt
II, s. 519-522; ve Çağrı Erhan, “Türkiye ve Bölgesel Örgütler”, Beş Deniz Havzasında Türkiye, s.
414-417.
181
Tellal, Rusya Federasyonu, s. 23.
182
“Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Avrasya İşbirliği Eylem Planı (İki Taraflı
İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa)”, Perspektif, Yıl 6, Sayı 29, Kış 2001, s. 6-8.
69
geniş bir alanda işbirliğinin altı çizilmektedir. Bunun yanı sıra Eylem Planı’yla, her
iki ülkenin Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinden oluşacak, “çok boyutlu ortaklığın”
geliştirilmesinde önemli bir rol oynayacak, yaptığı çalışmalar hakkında Dışişleri
Bakanlarına rapor verecek üst düzey Ortak Çalışma Grubu’nun, gerekli görüldüğü
taktirde de alt grupların oluşturulması kararlaştırılmıştır. Nitekim, Ortak Çalışma
Grubu’nun 9 Nisan 2002’de Moskova’da gerçekleştirilen ilk toplantısında, Güney
Kafkasya bölgesinde “istikrarın sağlanması ve ihtilafların kalıcı çözümüne katkıda
bulunma imkanlarının belirlenmesi” amacıyla Güney Kafkasya Alt Grubu
oluşturulmuştur. Güney Kafkasya Alt Grubu’nun ilk , Ortak Çalışma Grubu’nun da
ikinci toplantısı 17-18 Aralık 2002’de Ankara’da yapılmıştır.183
Böylece Avrasya İşbirliği Eylem Planı’yla 1990’lar boyunca bölgede rakip
olan RF ve Türkiye’nin işbirliğine geçmesi, Güney Kafkasya’daki ABD-TürkiyeAzerbaycan-Gürcistan ve RF-İran-Ermenistan gruplaşması/kutuplaşması184 göz
önüne alındığında önemlidir ve bu gruplaşmanın/kutuplaşmanın kesinleşmediğinin
bir göstergesidir. Ayrıca belge, “çok kutupluluğu” ve BM’in “merkezi rolünü”
vurgulamasıyla da dikkat çekmektedir. Nitekim Avrasya İşbirliği Eylem Planı’yla,
Rusya ve Türkiye, XXI. yüzyıldaki dünya düzeninin, anahtar sorunların kolektif şekilde
çözümlenmesi mekanizmalarına ve uluslararası ilişkilerde hukukun öncülüğüne dayanması gerektiği
inancından yola çıkarak, ilişkilerini çok kutuplu uluslararası ilişkiler çerçevesinde inşa etme niyetinde
olduklarını teyit etmektedirler. Ayrıca her iki ülke de Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün amaç ve
prensiplerine olan bağlılıklarını ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün daha da güçlenmesine ve dünyada
yerine getirdiği merkezi rolün sağlamlaşmasına yardımcı olma isteklerini bir kez daha ifade
183
“Avrasya İşbirliği Eylem Planı”, s. 6-8; Hasan Kanbolat, “Avrasya İşbirliği Eylem Planı: Türkiye
ile Rusya Federasyonu Arasında Yeni Bir Dönem Mi?”, Stratejik Analiz, Nisan 2003, s. 50-52; ve
“Rus-Türk Yüksek Seviyeli Ortak Çalışma Grubu’nun Toplantısına İlişkin Açıklama”,
<http://www.turkey.mid.ru/text_t1.html> (19. 11. 2005).
184
Bkz., 6. dipnot.
70
etmektedirler. Taraflar özellikle
ülkelerin bağımsızlıklarına, egemenliklerine
ve toprak
bütünlüklerine saygı gösterilmesi ilkesinin vazgeçilmezliğini teyit etmektedirler.185
RF-Türkiye arasındaki işbirliği, Eylem Planı’nın ardından da devam etti.
Putin’in, Eylül 2004’de Beslan’daki okul baskınından dolayı ertelediği, 5-6 Aralık
2004’te gerçekleştirdiği “tarihi” nitelikteki Türkiye ziyaretinde taraflar arasında altı
anlaşmanın186 yanı sıra, Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine
İlişkin Ortak Deklarasyon187 Türkiye adına Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve
RF adına Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalandı. Bu deklarasyonda
yine, RF ve Türkiye’nin Avrasyalı iki ülke olduğuna dikkat çekilerek her iki ülkenin
“uluslararası ve bölgesel birçok soruna ilişkin temel yaklaşımlarının birbirine benzer
veya yakın olduğu” belirtilmektedir. Ayrıca Eylem Planı’nda olduğu gibi bu
deklarasyonda da “tek taraflılığa” karşı çıkılarak ABD’ye mesaj verilmektedir.
Nitekim, gerek uluslararası ilişkilerde ana sorunların çözümünde gerekse bölgesel
ihtilafların önlenmesinde ve çözümünde, “çok taraflı yaklaşımlara dayanan
mekanizmaların” altı çizilerek BM’in merkezi rolü vurgulanmaktadır. Yine
deklarasyon, taraflar arasında terörizmle mücadeleden enerji alanındaki işbirliğine,
ticari ve ekonomik ilişkilerden sosyal ve kültürel ilişkilere uzanan geniş bir alandaki
işbirliğinin altını çizmektedir. Ayrıca, iki ülke işbirliğini “Avrasya boyutu”na taşıyan
185
“Avrasya İşbirliği Eylem Planı”, s. 6.
“Karasularının Ötesinde Tehlikeli Olayların Önlenmesi Anlaşması”, “Askeri-Teknik İşbirliği
Kapsamında Mübadele Edilen Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarının Karşılıklı Korunması Anlaşması”,
“Savunma Sanayiinde İşbirliği Kapsamında Mübadele Edilen Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemenin
Korunması Anlaşması”, “Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi ile Rusya Federasyonu
Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisi Arasında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı”, “BOTAŞGAZPROM Enerji İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Türk-Rus Eximbank’ları İşbirliği Protokolü”.
Kemal Girgin, “Rusya Faktörü ve Üç Boyutlu Dış Politika”, Stratejik Öngörü, Sayı 5, 2005, s. 44,
45; ve <http://www.turkey.mid.ru> (19. 11. 05).
187
“Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın
Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon”, <http://www.turkey.mid.ru/text_t73.html> (19. 11.
2005).
186
71
Eylem Planı’na ve bu çerçevede üst düzeyde oluşturulan Ortak Çalışma Grubu’na
işaret edilerek, RF ve Türkiye’nin bu bölgedeki işbirliği bir kez daha
vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra deklarasyonla “Hazar-Karadeniz bölgesinin
hidrokarbon kaynakları dahil, ihracat ve transit potansiyelinin geliştirilmesine
katkıda bulunma” arzularını belirten ve bu çerçevede karşılıklı çıkarlara dayalı
işbirliğinin altını çizen taraflar, Montrö Boğazlar Sözleşmesine bağlılıklarını
vurgulamaktadırlar. Ayrıca, her iki ülke de KEİÖ’nün daha da güçlendirilmesini
desteklediklerini belirterek, BLACKSEAFOR’da olduğu gibi kıyıdaş ülkeler
arasındaki işbirliğinin altını çizmektedirler.188
B. RF’nin Bölgesel Çatışmalara Yönelik Tutumu
1993’te yakın çevre politikasıyla Güney Kafkasya’yı yaşamsal çıkar alanı ilan eden
RF, uluslararası sistemdeki diğer tüm aktörlerin bölgedeki olası etkisini önlemeyi
amaçlıyordu. Bu bağlamda Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın BDT üyeliği 189
188
“Rusya Federasyonu İle Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın
Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon”, ibid.
189
8 Aralık 1991’de Minsk’te Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya devlet başkanları tarafından ilan
edilen BDT’nin kurucu antlaşması, 21 Aralık 1991’de Alma Ata’da imzalandı. Topluluk üye devletler
arasında ekonomik, sosyal, mali ve kültürel alanlarda işbirliğini gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.
1993’te ortak pazarı ve tek para birimini kabul eden ekonomik birlik anlaşması imzalandı. Ayrıca,
BDT içinde ortak bir güvenlik politikası ile ortak savunma sisteminin geliştirilmesi düşünülmüştü. 15
Mayıs 1992’de Taşkent’te RF, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasında
Ortak Güvenlik Antlaşması imzalandı. 1993’te Beyaz Rusya, Azerbaycan ve Gürcistan tarafından da
imzalanan bu antlaşma, 1990’ların ikinci yarısında Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan’ın
çekilmesiyle etkisini kaybetti. Ayrıca, Azerbaycan ve Ermenistan örneğinde görüldüğü gibi, üyeleri
arasında savaşa varan sorunların yaşandığı BDT içerisinde tam bir bütünleşme sağlanamadı. Bkz.,
Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini...”, s. 435, 437; ve Sönmezoğlu (der.),
Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, s. 71; ve Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik
Politikası...”, s. 347, 349.
72
Moskova için önemliydi. Öte yandan, bağımsızlıklarının ardından Güney Kafkasya
devletlerinden sadece Ermenistan BDT’ye üye olmuş; Gürcistan BDT Anlaşması’nın
dışında kalırken, söz konusu anlaşma Azerbaycan Parlamentosu tarafından
onaylanmamıştı. Gürcistan ve Azerbaycan’a yönelik özellikle Batılı devletlerin artan
ilgisini göz önüne alan Moskova, bölgesel çatışmalardan yararlanarak söz konusu
devletlerin BDT üyeliğini ve RF’ye yakınlaşmasını sağlamaya, böylece bölgede
denetimi elinde tutmaya çalıştı.
Ermenistan’ın RF’yle ilişkileri gerek ikili düzeyde gerekse de BDT
çerçevesinde hızla gelişti. 1997’de Ermenistan ve RF arasında imzalanan Dostluk,
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması’nı, 5000 Rus askerinin Ermeni
topraklarında konuşlanmasını sağlayan anlaşma izledi. Bu çerçevede RF,
Ermenistan’ın Erivan ve Gümrü şehirlerinde askeri üsler edindi. Ayrıca Ermenistan
sınırları Rus askerleri tarafından korunmaya başlandı.190 Yakın çevre politikası
çerçevesinde bölgede etkinliğini arttırmayı amaçlayan Moskova için, BDT’nin yanı
sıra askeri üsler de önemli bir araçtı.
RF’nin Ermenistan’la işbirliğinin hızla gelişmesine karşın Azerbaycan’la
ilişkileri sorunlu oldu. Muttalibov döneminde RF’ye ağırlık veren bir dış politika
izleyen Azerbaycan, bağımsızlık sonrasında yapılan ilk devlet başkanlığı seçimlerini
Elçibey’in kazanmasıyla RF’den uzaklaşmaya başladı. RF karşıtı bir dış politika
izleyen, bu çerçevede BDT Anlaşması’nın onaylanmasına karşı çıkan ve Azeri
petrolünün uluslararası pazarlara taşınması konusunda RF’yi devre dışı bırakan
Elçibey, dış politikada önceliği Batı’ya özellikle de Türkiye’ye veriyordu. Bu
dönemde Azerbaycan’ın izlediği dış politikadan ve Batı’nın Azeri petrolüne
190
Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, s. 412; ve Nichol, “Transcaucasus Newly
Independent States...”
73
gösterdiği ilgiden rahatsız olan RF, Azerbaycan’ın BDT’ye katılmasını sağlamak ve
böylece bölgede denetimi elinde tutmak amacıyla, Ermenilere destek vererek
Karabağ sorununu Azerbaycan’a karşı baskı aracı olarak kullandı. Böylece, 1991’den
itibaren açık bir savaşa dönüşen çatışmada Ermenilerin askeri başarılarında rol
oynayan RF, Elçibey’in bir darbeyle devrilip191 Haydar Aliyev’in devlet başkanı
seçilmesinin ardından Azerbaycan’ın Rus askeri üslerine karşı çıkmayı sürdürmekle
birlikte, 1993’te BDT üyeliğini parlamentoda onaylamasıyla bu kez Ermenistan’a
baskı yapmaya başladı ve RF’nin aracılığıyla taraflar arasında 1994’te ateşkes
imzalandı. Ayrıca, sorunun AGİT Minsk Grubu çerçevesindeki görüşülme sürecinde
RF “ağırlıklı” bir rol üstlendi. Dolayısıyla, Dağlık Karabağ çatışmasında RF çoğu
kez Ermenistan yanlısı politikalar izlemekle birlikte, koşullara göre taraflarla
ilişkilerinde dengeyi sağlamaya çalışmış ve bu sorunu hem Azerbaycan’a hem de
Ermenistan’a karşı baskı aracı olarak kullanarak bölgede denetimi elinde tutmayı
amaçlamıştır.192
Nitekim, RF ateşkesin imzalanmasının ardından Ermenistan yanlısı
politikasında değişikliğe gitti. Bunda, Çeçen savaşının başlamasının ardından
Kafkasya’nın güneyindeki istikrarın Moskova için önemli hale gelmesinin de etkisi
vardı. Ayrıca bu değişiklikte Primakov’un Dışişleri Bakanı olması ve RF’deki enerji
lobisi rol oynadı. Aliyev döneminde, Lukoil’ın AIOC’ye %10’luk payla katılmasının
ardından enerji çıkarları, RF Dışişleri Bakanlığı’nın Karabağ sorununda
191
Rus gizli servislerinin ve Rus askerlerinin bu darbede rol oynadıkları iddia edilmektedir. Bkz..,
Neef, Kafkasya, s. 97.
192
Kasım, “The Nagorno-Karabakh Conflict from Its Inception to the Peace Process”, s. 175, 176 ve
180; Tanrısever, “Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası”, s. 391, 393 ve 394;
Donaldson ve Nogee, The Foreign Policy of Russia, 1998, s. 179, 180; Aydın, New Geopolitics of
Central Asia and the Caucasus, s. 32 ve 63; Tuncer, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik
Doktrini...”; ve Herzig, The New Caucasus, s. 69.
74
“Azerbaycan’a yakın bir çözüm” konusunda ikna olmasında etkili olmuştu. Nitekim
RF, 2 Aralık 1996 AGİT Lizbon zirvesinde alınan Azerbaycan toprak bütünlüğünün
korunmasına ilişkin kararı destekledi. Fakat, Azerbaycan ana ihraç boru hattı
konusundaki tercihinin açıkça BTC olduğunu belirtince, RF AGİT Minsk Grubu
çerçevesindeki çözüm sürecinde Azerbaycan ve Karabağ arasında bir çeşit ortak
devlet kurulmasını önerdi. Azerbaycan ise bu öneriyi Lizbon kararlarına aykırı
olduğu gerekçesiyle reddetti.193
1990’ların ikinci yarısı, ABD’nin Kafkaslar ve Hazar bölgesini kendi
“yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği dönemdi. Dolayısıyla ABD, bölgedeki enerji
kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılmasını “engelleyen” bölgesel
çatışmalarla da yakından ilgileniyordu. Bu çerçevede, 1997’de ABD Fransa’yla
birlikte AGİT Minsk Grubu eşbaşkanı olarak RF’ye eşlik etmeye başlayınca
Moskova, sorunun çözüm sürecindeki “ağırlıklı” rolünü kaybetti. ABD’nin bölgeye
özellikle de Azerbaycan enerji kaynaklarına artan ilgisine karşılık RF, Ermenistan’la
yakınlaştı ve iki ülke arasında 29 Ağustos 1997’de Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşması imzalandı. Böylece RF, Batılı devletlere özelde de ABD’ye
“bölgedeki etkinliğinin devam ettiği” mesajını verdi.194 Öte yandan, Ekim 1997’de
Azerbaycan’ın Gürcistan’la birlikte, ABD’yi “stratejik ortak” olarak nitelendiren
GUAM’ı oluşturan bildiriye imza atması, bölgede BDT’nin, başka bir deyişle RF’nin
etkinliği konusunda soru işaretlerine neden oldu.
Bununla birlikte BDT, 2000’de açıklanan yeni RF Dış Politika Konsepti
belgesinde de vurgulandığı gibi dış politikadaki önceliğini sürdürmektedir. Bu
Aydın, ibid., s. 63, 64; Herzig, The New Caucasus, s. 107; ve Kasım, ibid., s. 137 ve 178.
Herzig, ibid., s. 69; Güney, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde
Türkiye’ye Bakışı”, s. 367; ve Cumhuriyet, 30. 08. 1997.
193
194
75
bağlamda, bölge ülkeleriyle gerek ikili düzeyde gerekse de BDT çerçevesinde çok
taraflı ilişkilerin geliştirilmesine, BDT içindeki bütünleşme hareketlerine önem
verilmektedir. Nitekim, 28 Nisan 2003’te gerçekleştirilen BDT zirvesinde Ortak
Güvenlik Antlaşması RF, Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve
Tacikistan’ın katılımıyla örgüte dönüştürüldü. Ayrıca, Nisan 2003’te RF, Beyaz
Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın oluşturduğu Avrasya Ekonomik
Topluluğu zirvesinde Ermenistan’a gözlemci statüsü verilmesi kararlaştırıldı.195
Bununla birlikte, BDT içinde bütünleşmeyi sağlama ve bu örgütü etkinleştirme
çabaları sınırlı kalmaya devam etmektedir. Güney Kafkasya devletlerinden sadece
Ermenistan bu bütünleşme hareketlerinde yer almıştır.
Öte yandan, RF Azerbaycan’la ilişkilerini geliştirmeye çalışmış, bu amaçla
Putin’le birlikte Azerbaycan’la ikili ilişkilerde önemli adımlar atılmıştır. 9-11 Ocak
2001’de ilk kez bir RF Devlet Başkanının Azerbaycan ziyaretinde taraflar arasında
Hazar’da İşbirliği Ortak Bildirisi ve Bakü Deklarasyonu’nun da aralarında
bulunduğu çeşitli belgeler imzalandı.196 Bakü Deklarasyonu, gerek RF’nin Karabağ
sorununda Ermenistan’ı destekleyen tutumu197 gerekse de RF’nin temel dış politika
hedefi göz önüne alındığında önemlidir. Şöyle ki, iki ülke ilişkilerinin geniş
çerçevesinin çizilmesinin ardından deklarasyonun bölgesel sorunlarla ilgili
bölümünde, “iki devlet başkanı Kafkasya devletleri arasında barışın sağlanması için
devletlerin toprak bütünlüğü, uluslararası sınırlarının dokunulmazlığını kesin
195
Hatipoğlu, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin Orta Asya Politikası”, s. 289, 290; ve “Rusya
Federasyonu Türkiye Büyükelçisi P.V.Stegniy’in `Orta Asya Ekseninde Rusya ve Türkiye`
Konferansında Yaptığı Konuşma Notları”, <http://www.turkey.mid.ru/text_tur.html> (19. 11. 2005).
196
Ziyarette taraflar arasında, Ulaştırma ve Telekomünikasyon Alanında İşbirliği, Vergi Hizmetlerinde
İşbirliği, Basın Mensuplarının Karşılıklı Statülerinin Belirlenmesi, Olağanüstü Hal Durumunda
İşbirliği, Güvenlik Servislerinin Karşılıklı İşbirliği, Zığ ve Hövsan Petrol Sahalarının Ortak İşletimi
başlığı altında anlaşmalar da imzalandı. Bkz. Sinan Oğan ve Hasan Kanbolat, “`Kafkasya Terazisi`nde
Yeni Dengeler: Putin’in Azerbaycan Ziyareti”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 10, Şubat 2001, s. 36.
197
Tellal, Rusya Federasyonu, s. 11.
76
biçimde savunduklarını belirtmekte; Dağlık Karabağ sorununun BM Güvenlik
Konseyi kararları ve AGİT çerçevesinde çözülmesini desteklemekte; sorunların
çözülmesinde Rusya’nın hem bireysel, hem de AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanı
sıfatıyla faaliyet göstermesini temenni etmektedirler” denilmektedir. Ayrıca,
deklarasyonda taraflar, “BDT’de çok taraflı işbirliği, serbest ticaret bölgelerinin
kurulması ve ortak ekonomik bölgenin gelişmesine büyük önem verdiklerini; BM’in
uluslararası sorunlarda ve çok kutuplu dünyada barış ve güvenliğin sağlanmasındaki
rolünün güçlendirilmesine yardım edeceklerini belirtmektedirler.”198 Haydar
Aliyev’in 24-26 Ocak 2002’de gerçekleştirdiği RF ziyaretinde ise taraflar arasında
2010 Yılına Kadarki Dönem İçin Uzun Süreli Ekonomik İşbirliği Anlaşması’nın yanı
sıra ilk defa askeri konularda işbirliği yapılmıştır. Gebele Radyo Lokasyon
İstasyonu’nun Statüsü ve Ondan Yararlanmanın İlkeleri Anlaşması ile istasyonun
taşınmazları Azerbaycan’ın, taşınabilir mülk RF’nin malı olarak kabul edilmiş ve RF
10 yıllığına yıllık 7 milyon dolara üssü kiralamıştır.199
Öte yandan, RF-Ermenistan ilişkileri Putin’le birlikte ikili düzeyde de
gelişmeyi sürdürdü. RF devlet başkanı 14 Eylül 2001’de gerçekleştirdiği Erivan
ziyaretiyle SSCB’nin dağılmasının ardından bu ülkeyi ziyaret eden ilk Rus lider
oldu. Taraflar arasında 2010’a kadar geçerli olacak Uzun Dönem Ekonomik İşbirliği
Anlaşması imzalandı ve Ermenistan’daki Rus askeri üslerinin güçlendirilmesi
kararlaştırıldı.200
198
Musa Gasımov, “Rusya’nın Azerbaycan Politikası”,
Özel, Cilt 7, Sayı 4, Kış 2001-2002, s. 259, 260.
199
Avrasya Dosyası, Kazakistan-Kırgızistan
Araz Aslanlı, “Denge Politikasının Doğal Sonucu: Aliyev’in Moskova Ziyareti”, Stratejik Analiz,
Cilt 2, Sayı 23, Mart 2002, s. 52.
200
Nazmi Gül ve Gökçen Ekici, “Stratejik Ortaklar Arasında Bir Sorun mu Var?: Putin’in Ermenistan
Ziyareti ve Moskova-Erivan İlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 19, Kasım 2001, s. 32, 35-37.
77
Bölgedeki etkinliğini arttırmak isteyen RF, Dağlık Karabağ sorununun yanı
sıra Gürcistan’daki etnik çatışmalardan da yararlanmıştır. Aslında, Abhazya’nın
bağımsız olması, Güney Osetya’nın Kuzey’le birleşmesi ve böylece Gürcistan’ın
toprak bütünlüğünü kaybetmesi, RF içerisinde olmaktan hoşnut olmayan halklar için
“örnek” olabilecek ve böylece RF’nin toprak bütünlüğüne de tehdit
oluşturabilecektir. Dolayısıyla, gerek Abhazya’nın bağımsız olması gerekse de
Güney Osetya’nın Kuzey’le birleşmesi, bağımsızlığından bugüne toprak
bütünlüğünü kaybetme kaygısı taşıyan RF’nin çıkarlarına aykırıdır. Öte yandan
Moskova, bu çatışmaları kullanarak Hazar havzası enerji kaynaklarının uluslararası
pazarlara ulaştırılması sorununda stratejik konumuyla önemli bir ülke olan
Gürcistan’daki gelişmeleri denetimi altında tutmaya çalışmıştır.
Gürcistan’ın ilk devlet başkanı Zviad Gamsakhurdia döneminde, içeride aşırı
milliyetçi politikalar izleyen Tiflis yönetimi, dışarıda BDT’ye katılmayı reddedip
Rus askeri üslerine de izin vermeyerek RF’yi karşısına almıştı. Güney Osetya ve
Abhazya sorunlarının yanı sıra Gamsakhurdia’nın ülkeden ayrılıp Şevardnadze’nin
davet edilmesi sürecinde politik istikrarsızlığa da sahne olan Gürcistan’daki iç
karışıklıklardan ve çatışmalardan yararlanan RF, böylece ülkede etki kurmayı
hedeflemişti. Nitekim, Gürcülerin Abhazya’daki yenilgisinde RF’nin Abhazları
desteklemesinin rol oynadığı iddia edildi. Bu iddialar RF Savunma Bakanlığı
tarafından reddedilse de, Rus kuvvetlerinin Abhazlara yardım ettiğine dair kanıtlar
bulundu.201 Ayrıca, Abhazya lideri Ardzinba’nın destekçileri arasında Devlet Başkan
201
Örneğin, “Mart 1993’te Abhazlar Suhumi’yi geri almak için Rus markaları açıkça görülen
uçaklarla yoğun bir saldırı başlattıklarında savaş keskin bir biçimde şiddetlendi. 19 Mart’ta Gürcü
kuvvetleri Rus Hava Kuvvetleri mensubu olan bir pilotun kullandığı Rus savaş uçağını düşürdüğünde,
Rusların ve Rus ordusunun çatışmaya doğrudan katıldığı kanıtlanmış oldu.” Çiloğlu (haz.), Rusya
Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 212.
78
Yardımcısı Aleksander Rutskoy ve Parlamento Başkanı Ruslan Hasbulatov da
vardı. Güney Osetya sorununda ise, ayrılıkçı hareketin kendi topraklarına
yayılmasından endişe duyan Moskova’nın baskısıyla Şevardnadze, Yeltsin’in yanı
sıra Kuzey ve Güney Osetya’dan temsilcilerle görüşmeyi kabul etti. Sonuçta, hem
Abhazya hem de Güney Osetya çatışmasında ateşkesin sağlanması karşılığında
Gürcistan 1993’te BDT’ye katıldı. Güney Osetya’da görev yapan Rus, Gürcü ve
Osetlerden oluşan barış koruma gücü gerçekte RF’nin denetiminde olduğu gibi,
Abhazya’ya da BDT Ortak Barış Gücü adı altında Rus askeri konuşlandı. BDT
üyeliği ve barış koruma gücünün yanı sıra Gürcistan, Rus askeri üslerine (Batum,
Ahılkelek, Vaziani, Gudauta) de onay vermek zorunda kaldı.202
202
John W. R. Lepingwell, “The Russian Military and Security Policy in the `Near Abroad`”,
Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 75, 76; Maxim Shashenkov, “Russian Peacekeeping in
the `Near Abroad`”, Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 52; Donaldson ve Nogee, The
Foreign Policy of Russia, s. 176, 177; Çiloğlu (haz.), ibid., s. 208-216; ve Kona, “Rusya
Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 113.
79
Öte yandan, 1999’da AGİT İstanbul zirvesinde alınan kararla RF,
Gürcistan’da konuşlanan top sistemi, tank ve zırhlı araç sayısını indirmeyi ve
Gürcistan’daki dört üssünden ikisini kapatmayı kabul etti.203 Gürcistan’dan çektiği
silahların bir bölümünü Ermenistan’daki Gümrü üssüne taşıyan RF, Vaziani ve
Gudauta üslerinden çekilme işlemlerini tamamlamakla birlikte diğer iki üsten
çekilmemekte ısrar etti. 204 Öte yandan, 30 Mayıs 2005’te RF ve Gürcistan arasında
imzalanan anlaşmayla Moskova, Ahılkelek ve Batum’daki üslerini 2008’e kadar
kapatmayı kabul etti.205
RF, Gürcistan’ı denetiminde tutmak amacıyla başka baskı araçları da
kullandı. Rus askeri üsleri sorununun yanı sıra RF’nin Aralık 2000’den itibaren
Abhazya ve Güney Osetya’yı kapsam dışında bırakarak Gürcistan’a vize uygulamaya
başlaması ve Gürcistan’ın RF’ye enerji bağımlılığını kullanarak doğal gazı sık sık
kesmesiyle RF-Gürcistan ilişkileri, 2000’li yıllarda da sorunlu olmaya devam etti.206
Ayrıca, RF’nin Ağustos 2002’de Pankisi geçidinden Çeçen savaşçılara destek
verdiğini ileri sürerek Gürcistan’ı bombalamasıyla iki ülke ilişkileri bir kez daha
gerginleşti. Son olarak, Kasım 2003’te başlayan “Kadife Devrim” süreciyle ABD
yanlısı Saakaşvili’nin Gürcistan devlet başkanı seçilmesi, ardından da, Abaşidze’nin
tasfiyesiyle RF’nin etkinliği azaldı.
203
1996 koşullarında Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA) konusunda Batı RF’ye
ödün verse de 1999’a gelindiğinde bu kez RF’nin ödün vermesi sağlandı. Bhatty ve Bronson,
“NATO’s Mixed Signals...”, s. 130, 131. 1992’nin sonundan itibaren güneyinden algıladığı güvenlik
kaygılarını öne süren RF, AKKA’da kanatlarla ilgili getirilen sınırlamalara uymayacağını belirtmişti.
RF, sınırlamaları aşarak Kafkaslar'ın kuzeyindeki askeri varlığını güneyindeki ülkelere karşı baskı
unsuru olarak kullanmayı amaçlıyordu. Ayrıca, AKKA kanatlar sorunu NATO’nun genişlemesiyle de
bağlantılı bir sorundu. Batı, özelde de ABD, NATO’nun genişlemesini garantiye almak için RF’ye
AKKA konusunda ödün verdi ve 1996’da Viyana’da yapılan konferansta Kuzey Kafkasya da
antlaşma dışı bölge ilan edildi. Bkz. Nurşin A. Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve
Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun Onyıl, s. 165-191.
204
Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 113.
205
Tellal, Rusya Federasyonu, s. 11; ve Cumhuriyet, 01. 06. 2005.
206
Kamil Ağacan, “Bağımsızlığının 10. Yılında Gürcistan: ABD’nin Kafkasya’daki Kalesi mi?”,
Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 11, Mart 2001, s. 36.
80
C. RF’nin Enerji Sorununa Yönelik Tutumu
Güney Kafkasya’ya damgasını vuran enerji sorununun, başka bir deyişle Hazar’ın
statüsü ve Hazar havzası enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara taşıyacak boru
hatlarının hangi ülkelerden geçeceği sorusu/sorununun altında, bölgede kimin
etkinlik kuracağı sorusu/sorunu yatmaktadır. Dolayısıyla, yakın çevre politikası
çerçevesinde denetimi elinde tutmaya çalışan RF, bölgedeki enerji kaynaklarının
çekiciliğine kapılan uluslararası sistemdeki diğer tüm aktörlerin olası etkinliğini
önlemeyi amaçlamıştır.
SSCB’nin dağılmasının ardından, enerji kaynakları açısından Kuzey
Denizinin yerini almaya aday Hazar’a kıyıdaş devlet sayısının beşe yükselmesiyle
ortaya çıkan statü tartışmasında RF, başlangıçta İran’la birlikte Hazar’ın “göl”
olduğunu, başka bir deyişle “ortak sahipliği” savundu. RF’nin ve İran’ın görüşüne
karşılık, Hazar’ın deniz olduğunu, dolayısıyla da “bireysel sahipliği” savunan
Azerbaycan, statü konusundaki belirsizliğin sürmesine karşın, ulusal sektöründeki
petrolün keşfi ve geliştirilmesi konusunda uluslararası petrol şirketleriyle
müzakerelere başladı. RF bu adımlardan rahatsız olmakla birlikte, Rus şirketlerinin
Hazar petrol sözleşmelerine katılmalarına karşı çıkmadı. RF, Rus şirketlerinin
projelere katılma olasılığı söz konusu olduğunda statü konusundaki tutumunu
değiştirmiştir.207
207
Fiona Hill, “Caspian Conundrum: Pipelines and Energy Networks”, Lenore G. Martin ve Dimitris
Keridis (ed.), The Future of Turkish Foreign Policy, Cambridge, MIT Press, 2004, s. 226, 227;
Croissant, “Hazar Denizi Statüsü Sorunu”, s. 26, 27.
81
1994’ten sonra RF’nin statü konusunda değişmeye başlayan tutumunda,
Hazar’ın kuzeyinde kendi sektöründe petrol rezervlerinin keşfedilmesi rol oynadı.
1996’da da RF Dışişleri Bakanlığı, statüyle ilgili “katı” tutumundan geri adım
atmaya başladı. Bununla birlikte, RF su yüzeyinin “ortak kullanımı”nı savunmayı
sürdürdü. Nitekim, Temmuz 1998’de RF ve Kazakistan arasında Hazar’ın
kuzeyindeki deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyi içinse ortak sahipliği
içeren anlaşma imzalandı. Ayrıca, RF Azerbaycan’la da anlaşmaya vardı. Ocak
2001’de Putin’in Bakü ziyaretinde taraflar arasında imzalanan Hazar Denizi’nde
İşbirliğine İlişkin Ortak Bildiri’de, “Hazar Denizi’nin dibinin ilgili sınırdaş ve karşı
devletler arasında sektörlere bölünmesi” kabul edildi. Bu çerçevede, Kasım 2001’de
Kazakistan ve Azerbaycan arasında imzalanan anlaşmayı, Eylül 2002’de BTC’nin
temel atma töreninin ardından gerçekleşen Aliyev’in Moskova ziyaretinde RF ve
Azerbaycan arasında imzalanan anlaşma izledi. Mayıs 2003’te ise RF, Kazakistan ve
Azerbaycan arasında anlaşma imzalandı. Böylece, Hazar’ın kuzey kesiminde deniz
dibine ilişkin üç ülke arasındaki sınırlar belirlenmiş, su yüzeyinin ise ortak kullanımı
öngörülmüştür.208
Batılı devletlerin Hazar havzası enerji kaynaklarına artan ilgisi ve RF’nin
denetimi elinde tutma çabası nedeniyle bölge, enerji kaynaklarını uluslararası
pazarlara taşıyacak boru hatları konusunda da mücadeleye sahne oldu. Bölgede
etkinliğini arttırmayı amaçlayan RF, kendi topraklarından geçen Bakü-Novorossisk
hattını savunurken, ABD boru hatlarının sadece -bölgede etkinliğini sürdürmesine
karşı olduğu- RF üzerinden geçmesini istemiyordu. Bu nedenle de ABD, erken petrol
208
Hill, ibid., s. 227; Gasımov, “Rusya’nın
<http://www.turkey.mid.ru> (19. 11. 2005).
82
Azerbaycan
Politikası”,
s.
261;
ve
boru hattı konusunda Bakü-Novorossisk’in yanı sıra Bakü-Supsa’yı desteklemişti.
Ana ihraç petrol boru hattı konusunda ise ABD’nin tercihi BTC hattı oldu.
RF’nin zaman içerisinde BTC’ye yönelik politikasında da değişiklik oldu.
Bunda, 16 Kasım 2001’de RF ve Türkiye arasında imzalanan Avrasya İşbirliği
Eylem Planı’yla iki ülkenin rekabetten işbirliğine geçmeleri rol oynadı. Nitekim RF,
BTC projesini destekleyebileceğini belirtirken, Türkiye de RF’nin Azerbaycan’da 10
yıllığına kiraladığı Gebele radar üssü konusunda sessiz kaldı.209 Bu bağlamda ayrıca,
Ocak 2002’de RF ve Azerbaycan arasında Gebele radar üssüyle ilgili imzalanan
askeri anlaşmanın öncesinde, 15 Ocak 2002’de RF Genelkurmay Başkanı Anatoli
Kvaşnin’in Türkiye ziyaretinde RF ve Türkiye arasında imzalanan Askeri Alanda
İşbirliği Çerçeve Anlaşması ve Askeri Personel Eğitim İşbirliği Anlaşması önemlidir.
İmzalanan anlaşmalara göre, iki ülke savunma sanayiinde işbirliği yapacak, RF
Türkiye’ye askeri teknoloji verecek ve Türkiye üretimi kendisi yapabilecekti. RF ve
Türkiye’nin karşılıklı olarak PKK ve Çeçen ayrılıkçıları terörist ilan ettikleri bu
anlaşmalara göre ayrıca, Afganistan konusunda işbirliği yapılacaktı. Son olarak, BTC
birlikte savunulacaktı. Böylece, Kafkasya petrollerinin Türkiye üzerinden nakli
konusunda işbirliği yapılması öngörülmekteydi.210
Moskova’nın BTC’ye yönelik değişen tutumunda Türkiye’nin petrol
tankerlerinin Boğazlardan geçişine karşı çıkması da etkili oldu. Ayrıca, ABD
tarafından desteklenen BTC projesinin, RF’nin desteği olsa da olmasa da yaşama
geçirileceğinin farkında olan ve bölgedeki enerji kaynaklarının Batı pazarlarına
ulaştırılması sürecinin –RF’deki enerji lobisinin de etkisiyle- dışında kalmak
209
Sinan Oğan, “Russia’s Changing Baku-Ceyhan Policy and Regional Strategic Balances”, Insight
Turkey, Cilt 4, Sayı 2, Nisan-Haziran 2002, s. 97.
210
Erol Manisalı, Soğuk Savaş Sonrasında Türkiye’nin Seçenekleri,
2002, s. 169; ve Tellal, “ Avrasya’da Türkiye-Rusya İlişkileri”, s. 60.
83
İstanbul, Derin Yayınları,
istemeyen Moskova, rekabet yerine işbirliğine yönelen bir politika izlemeye
başladı.211 Bu bağlamda, öncelikle Türkiye’yle işbirliğine yönelen RF, ABD’yle de
işbirliğine gitti. 25 Mayıs 2002’de Moskova’da, ABD ve RF arasında stratejik
nükleer silahların azaltılması anlaşması ve bir dizi belgenin imzalanmasının ardından
yapılan basın toplantısında Bush, “Enerji alanında yeni bir ortaklık dönemi
başlatıyoruz. Özel firmalarımız, Rusya’nın ve Hazar Havzasının büyük enerji
yataklarının işletilmesinde, bu kaynakların, Hazar Enerji Konsorsiyumu (TengizNovorossisk) ve Bakü-Ceyhan gibi birden çok güzergahla dünya pazarlarına
çıkarılmasında öncü rol oynayacaklardır” ifadesini kullandı.212
211
212
Oğan, “Russia’s Changing Baku-Ceyhan Policy and Regional Strategic Balances”, s. 98 ve 99.
Cumhuriyet, 25 Mayıs 2002.
84
SONUÇ
Soğuk Savaş sonrasında yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde,
bağımsızlıklarını kazanan eski Sovyet cumhuriyetlerinin –Azerbaycan, Ermenistan,
Gürcistan- katılımıyla yeni bir alt sistem, Güney Kafkasya bölgesel alt sistemi ortaya
çıktı. SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ideolojik boşluğun milliyetçilikle
doldurulmasıyla yeniden su yüzüne çıkan ve ateşkese rağmen halen kalıcı çözüme
kavuşmamış çatışmalar –Dağlık Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- bölgeye
damgasını vurmaktadır. Bölgesel çatışmaların yanı sıra, Hazar havzası enerji
kaynaklarından kimin yararlanacağı sorusu/sorunu çerçevesinde ortaya çıkan
Hazar’ın statüsü ve boru hatları tartışmaları, Güney Kafkasya devletlerinin hem iç
hem de dış politikalarını etkilemektedir.
Orta Asya ve Ortadoğu’ya yakınlığıyla, Hazar havzası ve Karadeniz
arasındaki konumuyla stratejik/ekonomik açıdan çekici olan Güney Kafkasya,
uluslararası sistemin tüm aktörlerinin ilgisini çekmiş; böylece, 19 yüzyılda İngiliz ve
Rus İmparatorluklarının Kafkasya ve Orta Asya’nın kontrolü için mücadelelerine
benzer bir mücadelede, yeni “Büyük Oyun”, SSCB’nin dağılmasının ardından çok
sayıda ve çeşitte oyuncunun katılımıyla başlamıştır. Güney Kafkasya bölgesel alt
sistemindeki ikinci “Büyük Oyun”un esas oyuncuları ise, uluslararası sistemde
hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD ile ABD hegemonyasına karşı çok
kutupluluğu savunan RF olmuştur.
Soğuk Savaş sonrasında kendisine küresel ya da bölgesel rakipler
istemediğini çeşitli belgelerle dünyaya duyuran ABD, hegemonyasını yeniden
üreterek sürdürmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede ABD, potansiyel rakiplerinin
gerçek rakiplere dönüşmesini engellemek amacıyla stratejik/ekonomik açıdan çekici
bölgelerde SSCB ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ortaya çıkan “boşluklar”ı
doldurmaya yönelmişti. RF, İran ve Türkiye’yle çevrili Güney Kafkasya bu
bölgelerden biriydi. Güney Kafkasya’nın uluslararası kapitalist sisteme
eklemlenmesini destekleyen ABD, bu çerçevede “demokrasi, insan hakları, serbest
pazar ekonomisi” söylemi eşliğinde bölgeye “yardım” ederek, Güney Kafkasya’nın
Batı’yla bağlarının güçlenmesini amaçlamaktadır.
Bu bağlamda ABD, bölgede başlangıçta, RF’nin bütün güç kaybına rağmen
hâlâ nükleer bir güç olduğunu göz önüne alarak, “Önce Rusya” politikası izlemekle
birlikte, Güney Kafkasya devletlerinin RF’den bağımsız olmalarını desteklemiştir.
Zamanla, RF’nin bölgeyi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmesi ve bölgedeki enerji
kaynaklarının etkisiyle Güney Kafkasya’nın çekiciliğine daha fazla kapılan ABD,
bölgeyi önce ilgi alanı, ardından da kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti. Böylece
ABD, “yaşamsal çıkar alanı”nda RF ve İran’ın etkinliğini önlemek amacıyla, boru
hatlarının sadece RF üzerinden geçmesine karşı çıkıp, İran’ı da bu konuda devre dışı
bırakmış, bu çerçevede BTC hattını desteklemiştir. Yine, RF’nin etkinliğini önlemek
amacıyla ABD, bölgeyi kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettikten sonra bölgesel
çatışmaların çözüm sürecine aktif olarak katılmaya başlamıştır. 11 Eylül’ün ardından
da ABD, Gürcistan’a askeri danışmanlar göndererek, “Kadife Devrim” sürecinde rol
oynayarak bölgede etkinliğini arttırmıştır. BİO, GUAM, Demokratik Seçim
Topluluğu gibi oluşumlarla da RF etkinliğini önlemeyi amaçlayan ABD, böylece
bölgede artan askeri ve siyasi varlığıyla RF’yi çevrelemektedir.
Yeni “Büyük Oyun”un diğer esas oyuncusu SSCB’nin varisi RF’dir.
Başlangıçta Batı’ya ağırlık veren bir dış politika izleyen RF, içte ve dışta yaşanan
86
gelişmelerin etkisiyle dış politikasında ağırlığı “yakın çevre”sine kaydırdı. Nitekim,
RF, 1993’te yakın çevre doktriniyle, Güney Kafkasya’yı güvenlik açısından ve
stratejik/ekonomik açıdan “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti. “Yakın çevre”sindeki
devletlerin BDT üyeliğine önem veren RF, bölgesel çatışmaları bölge devletlerine
karşı baskı aracı olarak kullanarak ve boru hatlarının kendi topraklarından geçmesini
amaçlayarak, “yaşamsal çıkar alanı”nında denetimi elinde tutmaya çalıştı.
Hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD’nin “yakın çevre”sine artan ilgisi,
ayrıca, NATO’nun genişlemesi, ABM gibi konularda ABD’nin izlediği politikalar,
RF’de “tek kutupluluğa” karşı seslerin yükselmesine neden oldu. Özellikle eski
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Primakov tarafından savunulan “çok kutuplu dünya”
hedefi, özellikle Yeltsin sonrasında RF’nin izlediği dış politikaya yön vermektedir.
Putin’le birlikte, çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok yönlü, aktif bir
dış politika izlemeye başlayan RF, Güney Kafkasya’da etkisini giderek hissettiren,
kendisini çevreleyen ABD hegemonyasına karşı bölgesel destek aramaktadır.
Nitekim bölge dışından müdahaleleri önlemek amacıyla, bir taraftan, katılım belli
devletlerle sınırlı kalmaya devam etse de, Ortak Güvenlik Antlaşması Örgütü ve
Avrasya Ekonomik Topluluğu aracılığıyla BDT ülkeleriyle çok taraflı ilişkilerini
sürdüren, İran ve Ermenistan’la işbirliğine devam eden RF, diğer taraftan da
Azerbaycan ve Türkiye’yle işbirliğine yönelmiştir.
Ocak 2001’de RF ve Azerbaycan arasında imzalanan Hazar’da İşbirliği
Ortak Bildirisi ve Bakü Deklarasyonu, RF’nin gerek 1990’ların başında Hazar’ın
statüsü tartışmasındaki tutumu, gerekse Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ı
destekleyen politikaları göz önüne alındığında önemlidir. Ayrıca, Bakü
Deklarasyonu “çok kutuplu dünya” vurgusuyla da dikkat çekmektedir. Yine, RF ve
87
Türkiye arasında imzalanan “çok kutuplu dünya”yı vurgulayan 16 Kasım 2001
tarihli Avrasya İşbirliği Eylem Planı ve 15 Ocak 2002 tarihli Askeri Alanda İşbirliği
Çerçeve Anlaşması ile Askeri Personel Eğitim İşbirliği Anlaşması, 1990’lar boyunca
iki bölgesel gücün rekabeti ve RF’nin bölgesel sorunlara yönelik tutumu göz önüne
alındığında önemlidir. Eylem Planı çerçevesinde taraflar arasında oluşturulan Güney
Kafkasya Alt Çalışma Grubu, Planı’nın belge olarak kalmayıp, uygulamaya
geçirilmesinde önemli bir adım olmuştur. Putin’in Aralık 2004’teki Türkiye
ziyaretiyle de taraflar arasında Eylem Planı’nın devamı niteliğinde benzer içerikli bir
metin, Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak
Deklarasyon imzalanmıştır. Dolayısıyla, bölgede Ermenistan ve ABD arasında
gelişen işbirliğinin yanı sıra, RF’nin Azerbaycan ve Türkiye’yle geliştirdiği işbirliği,
bir tarafta ABD-Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, diğer tarafta RF-İran-Ermenistan
gruplaşmasının/kutuplaşmasının kesinleşmediğini göstermektedir.
88
KAYNAKÇA
A. Kitaplar
Ali, Tarık, (der.), Evrenin Efendileri, çev. Yavuz Alogan, İstanbul, Om, 2001.
Aliyev, Haydar, Dünya Siyasetinde Azerbaycan Petrolü, çev. Abdullah Çiftçi ve
Ergun Kocabıyık, İstanbul, Sabah Kitapları, 1998.
Aydın, Mustafa, New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus: Causes of
Instability and Predicament, Ankara, SAM, 2000.
Aydın, Mustafa ve Çağrı Erhan, (der.), Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara,
Siyasal, 2006.
Ateş, Toktamış, (der.), ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara,
Ümit, 2004.
Brzezinski, Zbigniev Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertuğrul Dikbaş ve Ergun
Kocabıyık, İstanbul, Sabah, 1998.
Büyükakıncı, Erhan (der.), Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix,
2004.
Cafersoy, Nazım, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992 –
Haziran 1993) Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, Ankara,
ASAM, 2001.
Çiloğlu, Fahrettin, (haz.), Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik
Çatışmalar, İstanbul, Sinatle, 1998.
Demir, Ali Faik, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, İstanbul,
Bağlam, 2003.
89
Donaldson, Robert H., ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, N.Y.,
M. E. Sharpe, 1998.
Donaldson, Robert H., ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, 2. B.,
Londra, M. E. Sharpe, 2002.
Dugin, Aleksandr, Rus Jeopolitiği, Avrasyacı Yaklaşım, çev. Vügar İmanov, 2. B.,
İstanbul, Küre, 2004.
Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending
Paradigms in International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999.
Fouskas, Vassilis K., Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul,
Aykırı, 2004.
Gazel, Fırat, Mavi Akım, İstanbul, Metis, 2004.
Herzig, Edmund, The New Caucasus: Armenia, Azerbaijan and Georgia, Londra,
The Royal Institute of International Affairs, 1999.
Issues and Opinions on Foreign Policy Questions and Answers, Ankara, SAM,
2002.
Kamalov, İlyas, Putin’in Rusyası, İstanbul, Kaktüs, 2004.
Kazgan, Gülten ve Natalya Ulçenko, (der.), Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya,
Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, İstanbul, Bilgi, 2003.
Kona, Gamze Güngörmüş, (der.), Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin
Güvenliği, İstanbul, IQ, 2005.
Kongar, Emre, Demokrasi ve Vampirler, İstanbul, Remzi, 2002.
Köni, Hasan, Genel Sistem Kuramı ve Uluslararası Siyasetteki Yeri, Ankara,
ASAM, 2001.
Manisalı, Erol, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2.B., İstanbul, Derin,
2003.
90
Martin, Lenore G. ve Dimitris Keridis, (ed.), The Future of Turkish Foreign
Policy, Cambridge, MIT Press, 2004.
Makovsky, Alan ve Sabri Sayarı, (der.), Türkiye’nin Yeni Dünyası Türk Dış
Politikasının Değişen Dinamikleri, İstanbul, ALFA, 2002.
NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001.
Neef, Christian, Kafkasya, Rusya’nın Kanayan Yarası, çev. Özalp Göneralp,
İstanbul, Yeni Hayat, 2004.
Nye, Joseph, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev. Gürol Koca, İstanbul, Literatür,
2003.
Oran, Baskın, (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt I, 2. B., İstanbul, İletişim, 2001.
Oran, Baskın, (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt II, 3. B., İstanbul, İletişim, 2002.
Özcan, Gencer ve Şule Kut, (der.), En Uzun On Yıl, 2.B., İstanbul, Büke, 2000.
Öztürk, Osman Metin, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, Ankara, ASAM, 2001.
Pamir, Necdet, Bakü – Ceyhan Boru Hattı, Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen
Oyun, Ankara, ASAM, 1999.
Primakov, Yevgeniy, “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoğlu, -, Ring, 2002.
Sander, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), Cilt I, 7. B., Ankara, İmge, 1999.
Sander, Oral, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt II, 10. B., Ankara, İmge, 2002.
Seminar on Russia and the NIS, Ankara, SAM, 1996.
Sönmezoğlu, Faruk, (der.), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, 2. B., İstanbul, DER,
1996.
91
Sönmezoğlu, Faruk, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, 3. B., İstanbul,
Filiz, 2000.
Sönmezoğlu, Faruk, (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., İstanbul, DER,
2001.
Tezkan, Yılmaz, (haz.), Kadim Komşumuz Yeni Rusya, İstanbul, Ülke, 2001.
Türkeş, Mustafa ve İlhan Uzgel, (der.), Türkiye’nin Komşuları, Ankara, İmge,
2002.
Wallerstein, Immanuel, Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve
Barış Yeldiren, İstanbul, Aram, 2001.
Wallerstein, Immanuel, Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada
ABD, çev. Tuncay Birkan, İstanbul, Metis, 2003.
Yalçınkaya, Alaeddin, (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları,
İstanbul, Bağlam, 1998.
Yapıcı, Utku, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya
ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi, 2004.
Yerasimos, Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu,
çev. Şirin Tekeli, 5.B., İstanbul, İletişim, 2002.
Yıldızoğlu, Ergin, Kötü Sonsuzda Gezintiler, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2000.
Yıldızoğlu, Ergin, Hegemonyadan İmparatorluğa, İstanbul, Everest, 2003.
Yinanç, Refet ve Hakan Taşdemir, (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve
Türkiye, Ankara, Seçkin, 2002.
B. Makaleler
92
Adamia, Revaz, “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”,
Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 96-102.
Adıbelli, Barış, “Şanghay İşbirliği Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005, s. 15-17.
Adıbelli, Barış, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 14-15.
Ağacan, Kamil, “Bağımsızlığının 10. Yılında Gürcistan: ABD’nin Kafkasya’daki
Kalesi mi?”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 11, Mart 2001, s. 32-38.
Ahrari, M. Ehsan, “Iran, China and Russia: The Emerging Anti-US Nexus?”,
Security Dialogue, Cilt 32, Sayı 4, 2001, s. 453-466.
Ambrosio, Thomas, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign
Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001,
s. 45-67.
Andican, Ahat, “Sovyet Sonrası Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005, s. 10-11.
Aslanlı, Araz “Denge Politikasının Doğal Sonucu: Aliyev’in Moskova Ziyareti”,
Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 23, Mart 2002, s. 47-54.
Aslanlı, Araz, “Azerbaycan Ermenistan Gerginliğine `Ateş`siz Çözüm Arayışı”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 1, 05. 07. 2004, s. 6.
Aslanlı, Araz, “Paylaşılamayan Hazar”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 26, 27. 12.
2004, s. 20-21.
Ataöv, Türkkaya, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet, 04. 01. 2005.
Aydın, Mustafa, “Foucault’s Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus”,
Turkish Studies, Cilt 5, Sayı 2, Yaz 2004, s. 1-22.
Bedirhanoğlu, Pınar, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve
Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Bahar 2002, s. 217-233.
93
Bhatty, Robin ve Bronson, Rachel, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and
Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 129-145.
Cornell, Svante E., “Turkey and the Conflict in Nagorno Karabakh: A Delicate
Balance”, Middle Eastern Studies, Cilt 34, Sayı 1, Ocak 1998, s. 51-72.
Cornell, Svante E., “Geopolitics and Strategic Alignments in the Caucasus and
Central Asia”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 2, Haziran-Ağustos 1999, s. 100-125.
Croissant, Cynthia M., ve Croissant, Michael P., “Hazar Denizi Statüsü Sorunu:
İçeriği ve Yansımaları”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996-97, s. 23-40.
Croissant, Michael P., “US Interests in the Caspian Sea Basin”, Comparative
Strategy, Sonbahar 1997, s. 353-367.
Dumanlı, Cihangir, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2,
Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6-7.
Erhan, Çağrı, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”,
Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s. 123-149.
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46,
Sayı 5, 2000, s. 1-14.
Gasımov, Musa, “Rusya’nın Azerbaycan Politikası”, Avrasya Dosyası, KazakistanKırgızistan Özel, Cilt 7, Sayı 4, Kış 2001-2002, s. 253-269.
Girgin, Kemal, “Rusya Faktörü ve Üç Boyutlu Dış Politika”, Stratejik Öngörü, Sayı
5, 2005, s. 26-48.
Gökay, Bülent, “Caspian Uncertainties: Regional Rivalries and Pipelines”,
Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart - Mayıs 1998, s. 49-66.
Gül, Nazmi ve Gökçen Ekici, “Stratejik Ortaklar Arasında Bir Sorun mu Var?:
Putin’in Ermenistan Ziyareti ve Moskova-Erivan İlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt 2,
Sayı 19, Kasım 2001, s. 32-38.
94
Gürses, Emin, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası Azerbaycan
Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 250-273.
Gürses, Emin, “NATO ve Genişletilmiş (Büyük) Ortadoğu Projesi: Hattı
Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 72-82.
İşcan, İsmail Hakkı, “Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş
Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, s. 47-79.
Kanbolat, Hasan, “Avrasya İşbirliği Eylem Planı: Türkiye ile Rusya Federasyonu
Arasında Yeni Bir Dönem Mi?”, Stratejik Analiz, Nisan 2003, s. 48-52.
Kanbolat, Hasan, “Abhazya’da Çözülen Rus Etkinliği”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1,
Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 14-15.
Kanbolat, Hasan, “Azerbaycan Genel Seçimleri `Devrim`mi `Evrim`mi Getirecek?”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 71, 07. 11. 2005, s. 16-17.
Kasım, Kamer, “The Nagorno – Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace
Process”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 2, Haziran – Temmuz – Ağustos 2001, s.
170-185.
Klare, Michael, “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003,
s. 51-56.
Kona, Gamze Güngörmüş, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”,
Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 97-115.
Köni, Hasan, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran
2003, s. 81-83.
Lepingwell, John W. R., “The Russian Military and Security Policy in the `Near
Abroad`”, Survival, Cilt 36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 70-92.
Mackinder, Halford J., “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign
Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, s. 595-605.
95
Mangott, Gerhard, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global
Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 479-507.
Manisalı, Erol, “AGİT, Kafkasya ve Avrasya”, Cumhuriyet, 24. 11. 1999.
Mayemerova, Aynur, “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji,
Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, s. 9-10.
Nassibli, Nasib, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, Perceptions, Cilt
4, Sayı 4, Aralık 1999-Ocak 2000, s. 97-119.
Naumkin, Vitaly, “The Russian-Iranian Relations: Present Status and Prospects for
the Future”, Perceptions, Cilt 3, Sayı 1, Mart-Mayıs 1998, s. 67-85.
Oğan, Sinan ve Hasan Kanbolat, “`Kafkasya Terazisi`nde Yeni Dengeler: Putin’in
Azerbaycan Ziyareti”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 10, Şubat 2001, s. 34-40.
Oğan, Sinan ve Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan veya
Bitmeyen Soğuk Savaş”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 13, Mayıs 2001, s. 25-31.
Oğan, Sinan, “Russia’s Changing Baku-Ceyhan Policy and Regional Strategic
Balances”, Insight Turkey, Cilt 4, Sayı 2, Nisan-Haziran 2002, s. 95-99.
Pala, Cenk ve Hasan Kanbolat, “Bakü-Tiflis-Ceyhan 21. Yüzyılın İpek Yolu”,
Stratejik Analiz, Haziran 2005, s. 18-25.
Pamir, Necdet, “Bakü-Tiflis-Ceyhan: Bir Uzun Yolculuk”, Cumhuriyet Strateji,
Yıl 1, Sayı 13, 27. 09. 2004, s. 4-5.
Primakov, Yevgeniy, “The World on the Eve of the 21st Century”, International
Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1996, s. 2-14.
Sandıklı, Atilla, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu
Projesi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, s. 4-19.
Sever, Ayşegül, “Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkilerinde Çatışma, Rekabet ve
İşbirliği”, Avrasya Dosyası Özbekistan Özel, Cilt 7, Sayı 3, 2001, s. 227-248.
96
Shashenkov, Maxim, “Russian Peacekeeping in the `Near Abroad`”, Survival, Cilt
36, Sayı 3, Sonbahar 1994, s. 46-69.
Tellal, Erel, “Güney Kafkasya Devletlerinin Dış Politikaları”, Mülkiye, Cilt XXIV,
Sayı 225, 2000, s. 85-109.
Tellal, Erel, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005, s. 1-33.
Thomas, Timothy L. ve John Shull, “Russian National Interest and the Caspian Sea”,
Perceptions, Cilt 4, Sayı 4, Aralık 1999-Şubat 2000, s. 75-95.
“Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Avrasya İşbirliği Eylem
Planı (İki Taraflı İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa)”, Perspektif, Yıl 6, Sayı 29,
Kış 2001, s. 6-8.
Uslubaş, Fevzi, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik, Yıl 4, Sayı 13, Şubat 2005, s. 54-58.
Uzgel, İlhan, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”,
Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003, s. 53-70.
Uzgel, İlhan, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Orta Doğu ve NATO”,
Mülkiye, Cilt XXVIII, Sayı 243, Bahar 2004, s. 7-20.
Veliev, Cavid, “Moskova’nın Zorunlu Müttefiki: İran”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1,
Sayı 36, 07. 03. 2005, s. 8-9.
Yapıcı, Merve İrem, “Rusya’nın Ortadoğu’daki Vazgeçilmez Müttefiği: İran”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 18, 01. 11. 2004, s. 20-21.
Yapıcı, Merve İrem, “NATO-Rusya İlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005, s. 18-19.
Yapıcı, Utku, “Putin’in Türkiye Ziyaretinin Düşündürdükleri: Çok Boyutlu İşbirliği”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 25, 20. 12. 2004, s. 10-11.
Yaşın, Gözde Kılıç, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05.
12. 2005, s. 12-13.
97
Yıldırım, Mustafa, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük İşgal”, Cumhuriyet, 08. 10.
2005.
Yıldızoğlu, Ergin, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet, 20. 09. 2004.
Zabcı, Filiz Çulha, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”,
Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 227-248.
C. Gazeteler
Cumhuriyet
Milliyet
D. İnternet
A National Security Strategy for a New Century May 1997,
<http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm> (01. 02. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Government Assistance to and Cooperative
Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures –
Armenia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm> (30. 09. 2005).
ABD
Dışişleri
Bakanlığı,
“Background
Note:
<http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm> (05. 10. 2005).
Armenia”,
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Armenia-Fiscal Year 2003”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm> (05. 10. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm> (05. 10. 2005).
98
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Government Assistance to and Cooperative
Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures –
Azerbaijan”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm> (30. 09. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm> (10. 09. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm> (05. 10. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Government Assistance to and Cooperative
Activities with Eurasia, Country Assessments and Performance Measures –
Georgia”, <http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm> (30. 09. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm> (05. 10. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”,
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm> (10. 09. 2005).
ABD Dışişleri Bakanlığı, “The United States and the Conflict Over NagornoKarabakh”, <http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/41401.htm> (30. 07. 2005).
ABD
Dışişleri
Bakanlığı,
“Background
Note:
<http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/2909.htm> (05. 10. 2005).
Azerbaijan”,
ABD
Dışişleri
Bakanlığı,
“The
Abkhazia
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53745.htm> (12. 10. 2005).
Conflict”,
ABD Dışişleri Bakanlığı, “The South Ossetian
<http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/53721.htm> (12. 10. 2005).
Conflict”,
ABD Enerji Bakanlığı, “Caspian Sea Region Country Analysis Brief”,
<http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/caspian.html> (30.07.2005).
Aksay, Hakan, “Dugin’le Röportaj”, <http://www.rutam.org/turk/Ankara.php> (01.
06. 2005).
99
BOTAŞ, <http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/btc.asp> (14. 08. 2005).
Cohen, Ariel, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk
Road”,
24
Haziran
1997,
<http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm> ( 01. 02. 2005).
Cohen, Ariel, “`The New Great Game`: Pipeline Politics in Eurasia”,
<http://www.ourworld.compuserve.com/homepages/usazerb/213.htm> (06. 08.
2005).
Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment
Experts, <http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html> (21. 03.
06).
GUUAM, <http://www.guuam.org/general/history.html> (24. 08. 2005).
Jones,
Elizabeth,
“U.S.
Foreign
Assistance
<http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm> (05. 10. 2005).
Programs”,
National Security Strategy of the United States August 1991,
<http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm> (21. 03. 2006).
Nichol, Jim, “Transcaucasus Newly Independent States: Political Developments and
Implications for U.S. Interests”, CRS Issue Brief, 20 Aralık 1996,
<http://www.fas.org/man/crs/95.024.htm> (27. 03. 2005).
Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, <http://www.fas.org/man/docs>
(21. 03. 06).
Rusya Federasyonu’nun Türkiye Büyükelçiliği, “Rus-Türk Yüksek Seviyeli Ortak
Çalışma
Grubu’nun
Toplantısına
İlişkin
Açıklama”,
<http://www.turkey.mid.ru/text_t1.html> (19. 11. 2005).
“Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu
Ortaklığın
Derinleştirilmesine
İlişkin
Ortak
Deklarasyon”,
<http://www.turkey.mid.ru/text_t73.html> (19. 11. 2005).
100
“Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçisi P.V.Stegniy’in `Orta Asya Ekseninde
Rusya ve Türkiye` Konferansında Yaptığı Konuşma Notları”,
<http://www.turkey.mid.ru/text_tur.html> (19. 11. 2005).
Silk
Road
Strategy
Act
of
1999,
in
Azerbaijan”,
<http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html> (11. 02. 2005).
“USA Plans to Expand Military Presence
<http://www.energybulletin.net/6074.html> (16. 03. 2006).
T.C.
Dışişleri
Bakanlığı,
<http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/Bölgeler/Kafkasya/Ermenistan> (08.07.
2005).
T.C.
Dışişleri
Bakanlığı,
<http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/Dispolitika/AnaKonular/TurkiyeninEnerjiPolitikasi
> (23. 08. 2005).
The National Security Strategy of the United States of America September 2002,
<http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004).
The National Security Strategy of the United States of America September 2002,
<http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html> (09. 02. 2004).
TPAO, <http://www.tpao.gov.tr/yurt_dısı_projeler.html> (14. 08. 2005).
101
ÖZET
Bu tez, Soğuk Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve Rusya
Federasyonu’nun (RF) Güney Kafkasya politikalarını incelemektedir. Sovyetler
Birliği’nin dağılmasının ardından, on dokuzuncu yüzyılın “Büyük Oyun”unun yeni
bir versiyonu Güney Kafkasya’da çok sayıda ve çeşitte oyuncuyla başladı. Güney
Kafkasya bölgesel alt sistemindeki esas oyuncular, uluslararası sistemde
hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD ve ABD hegemonyasına karşı çok
kutupluluğu savunan RF olmuştur. Potansiyel rakiplerinin, gerçek rakipleri olmasını
engellemeyi amaçlayan ABD, stratejik/ekonomik açıdan önemli bölgelerde
“boşluklar”ı doldurmaya çalışmaktadır. Böylece, 1990’ların ikinci yarısından itibaren
ABD, Güney Kafkasya’yı “yaşamsal çıkar alanı” ilan etmiş ve RF’yi çevrelemiştir.
11 Eylül saldırılarının ve “Kadife Devrim”in ardından ABD, bölgedeki etkinliğini
arttırdı. Diğer esas oyuncu –RF- ise, 1993’ten itibaren Güney Kafkasya’yı kendi
“yaşamsal çıkar alanı” ilan etmiştir. 2000’lerde Putin yönetimiyle birlikte RF,
bölgedeki ABD etkinliğine karşı bölge devletleriyle işbirliği yapmaktadır.
Ermenistan’ın ABD’yle ilişkileri; RF’nin Azerbaycan ve Türkiye’yle ilişkileri
bölgedeki iki rakip grubun/kutbun (bir tarafta RF, İran, Ermenistan; diğer tarafta
ABD, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan) kesinleşmediğini göstermektedir.
102
ABSTRACT
This thesis analyzes the United States’ (US) and the Russian Federation’s (RF)
policies in the Southern Caucasus after the Cold War. After the collapse of the Soviet
Union, a new version of the nineteenth century “Great Game” began in the Southern
Caucasus with numerous and various players. The main players in the Southern
Caucasus regional sub-system have been the US, which wants to maintain its
hegemony in the international system, and the RF, which defends multipolarity
against US hegemony. The US, which aims to prevent its potential rivals to become
real ones, tries to fill the “vacuums” in strategically/economically important regions.
Thus, the US has announced the Southern Caucasus “a region of vital US interests”
and it has contained the RF since the second half of 1990s. Following September 11
attacks and the “Velvet Revolution”, the US increased its activity in the region. The
other main player -the RF- has announced that it considers the Southern Caucasus “a
region of vital Russian interests” since 1993. In the 2000s, with Putin administration,
the RF cooperates with regional states against the US activity in the region.
Armenia’s relationship with the US, the RF’s relationship with Azerbaijan and
Turkey shows that two rival groups/polars in the region (the RF, Armenia, Iran on
one side and the US, Turkey, Azerbaijan, Georgia on the other) is not certain.
103
Download