سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sa 1/ l1 YIL 1 / SAYI 11 ب ِ ْس ِم yi Yi ZILHICCE 1433/ KASIM 2012 Hediyemiz olsun! Aylık Islami, Siyasi ve kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk Ilmi Dergimiz.. Hicri Yeni yılınız Mübarek Olsun! (Rabbim) Şimdi bizi, içimizdeki O beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helak mı edeceksin?... (A´raf, 155) H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Yeni bir yıla girerken! Editör 3 Tefsir Dersleri Müddessir Suresi (20-31) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Müddessir Suresi (20-31) Ebu Abdurrahman 5 Fetva Köşesi Çeşitli Fetvalar Ebu Ensar 6 Fetva Köşesi Suçlu, suçluyu yargılayamaz! Ebu Ensar 7 Müslümanın Yılbaşısı Muhammed M. Müftüoğlu 8 Müslümanın Anayasası Kur´andır! (5) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Islam Rukünleri(1) Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamber Efendimiz(SAV) B. Çobanoğlu 11 Örtülü olmayan Bacılarımıza(5)! Fatıma Betül Hanım 12 Çağdaş Dinler: Demokrasi Misafir Kalemler 13 Bulmaca ve Fıkralar — 14 AKP nin Dindar Gençliği... — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Beyyineler Hanımlar Köşesi Sohbetler/Düşünceler Mizah Köşesi Basından Seçmeler Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: info@muhacirun.net Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI– Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/ yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gündem/Yorum Editör etmek isteniyor; 8- Çalışmanın karşılığını (yani nimeti ya dünyada verilir, Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü... ya da ahirete tehir edilir); 9- Dünyadaki nimet devlettir, ahiretteki de cennettir! ''Şüphesiz ki, Allah'ın göklerle yeri yarattığı günkü 10- İslam'ın devleti de dünyanın cennetidir! takdirinde, ayların sayısı, Allah indinde on iki aydır!'' (Tevbe, 36) 11- Hicret de İslam'ın devletine giden bir yoldur! Müslümanların yılbaşısı olan 1 Muharrem günü 12- Müslümanın yeni yılı hicrî yılıdır! yaklaşıyor. Yani 1 Muharrem 1421 kabili milâdî 5 Nisan 13- Müslümanın takvimi de Peygamberimiz'in Mekke'den 2000 Çarşamba gününe denk geliyor. Medine'ye hicretini esas alan Hicrî Takvim'dir! İçinde bulunduğumuz koca bir sene de tarihe ve maziye 14- 1 Muharrem müslümanın yılbaşısıdır! karışıyor. İşte müslümana düşen nedir? ''Geçen eski yılın 15- Müslümanın anayasası Kur'an, kanunu şeriat, devleti de İslam'dır! muhasebesini yapmak, gelecek yeni yılın da 16- Sarık sünneti de müslimle gayr-i müslim arasındaki müzakeresini yapmak!'' Buna binaen Hz. Ömer'in şu veciz sözüne kulak verelim: alâmet-i farika'dır, yani tanınma işaretidir! 17- Başörtü ve tesettür de müslüman hanımların ve ''Ölmeden önce kendinizi hesaba çekiniz!'' Geçen bir sene içerisinde ''Allah için ne yaptık?'' diye müslüman kızların namusudur! kendimize sorarak böylece kendimizi ölmeden önce 18- Müslümanın ahlâkı, Kur'an ahlâkı olan Peygamber hesaba çekmek; Yani yaptıklarımız hayır mı şer mi, sevap ahlâkıdır! mı yoksa günah mı, koca bir senemiz boşa mı gitti yoksa 19- Müslüman asla taviz yoluna gitmez! her gününü değerlendirip faydalandırdık mı, yani kârımız 20- Velhasıl; Müslümanın kimliği de belli, adı da belidir: mı oldu zararımız mı oldu?.. Hatta daha da ileri giderek her akşam Kimliği: İSLAM; yatağa girmeden kendimize bu sualleri Adı da: MÜSLÜMAN! bir bir sorup hesaba çektikten sonra Müslümanın kaynağı Kur'an, örneği de uyumaya başlamak lazımdır. Çünkü uyku Peygamber'dir, yani ahir zaman ölümün bir parçasıdır. Belki sabaha peygamberi olan Hz. Muhammed'dir! kalkmayabiliriz! Onun için biz de Hz. Muhammed'in şu Senenin sonunda da toptan muhasebesini sözüne kulak verip, ona göre hareket yapıp yeni bir yıla huzur ve sükûnetle, edelim: vakar bir şekilde girerek, geleceğin de ''İslam üstündür, hiç bir şey ona üstün müzakeresini yapmak lazımdır. Böylece olamaz!'' yine kendimizi ahiret yolculuğuna Bu hadis-i şerif fehvasınca İslam takvimi hazırlamamız lazımdır. Hicrî Takvim'dir. Hiç bir takvim ondan üstün olamaz! ''Dünya ahiretin tarlasıdır!'' sözü bir Peygamber Keza müslüman uydu olamaz, başkalarına uyamaz, sözüdür. Neyi ekersen, onu biçersin! (Keşf'ul-Hafa, c. 1) başkalarının arkasından gidemez. Onun şahsiyeti vardır, kendisinden olmayanlara tabi olamaz. Müslüman Kısa bir medhalden (girişten) sonra: önderdir, önde olmalıdır! Tabi olmak gerekirse başkaları Yeni yılımızın hayırlı, bereketli, verimli ve kazançlı bir yıl ona tabi olmalıdır! Bir müslümanın gayr-i müslimleri olabilmesi için yapacağım nasihatlara iyice kulak taklid ve takib etmesi onun ne manasına yakışır ne de veriniz: şahsiyetine!.. Buna binaen; şiarımızı bir kez daha tekrar eder ve 1- Şirksiz ve şeksiz bir iman (yani Tevhid inancı olacak); ''İslam'ın hem din hem devlet, hem ibadet hem de 2- İlim ve amel (yani maddî ve manevî ilim ve salih bir siyaset olduğunu'' bütün bir dünyaya duyurmanızı amel); dilerken, bu mübarek yeni yılımız tüm İslam âleminin 3- Takva (yani günahların en küçüğünden sakınıp, hayrın şuurlanıp, bu gerçekleri görmesine vesile olsun! Bunun da en küçüğünü işlemektir); yanında gayr-i müslim'lere de dua edelim de, 4- Tevekkül (bütün şartları yerine getirdikten sonra, hidayetlerine vesile olsun! gerisini Allah'a havale etmek); Ayriyeten de İslam'ın bu gerçeklerine inanan, gönül 5- Çalışmak bizden, muvaffakiyet Allah'tan olduğunu veren ve hayatlarında tatbik eden, Peygamberî olan bilmek; mübarek cemaatın saflarını ''Bünyan-i Mersus'' gibi 6- İslam'ın kolay tarafı; Neticeye varmak bizden dolduran siz kadın-erkek, hacı-hoca, genç-ihtiyar Allah istenmiyor; dostlarını selamlar, 1434 Hicrî yılbaşılarınızı yürekten 7- Bizden sadece o yola girmek ve bütün gücümüz sarf tebrik eder, hepinizi Allah'a emanet ederim! YENİ BİR YILA GİRERKEN... Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI ( ) َم َجعَ ْتَح َه ح َنمَ َن ًْ حم11( ِ َذ ْرنِى َم َن ْ َق َت ْ َح َم ) َمبَن ِ َ ح12 ) حثمَّ ط َ ْم ًَ ح14( ِ ) َم َنوَّ ْتح َه ح هَ ًْو13( ًهوح َّ سمح ْرهِ حح َ َّ َ َ َ َ )16( ِ ) كَّل ِن ح كمنَ َِطَمهِنم َ ن15( َ َنْ َيِط َ َّ) حثم19( ) َك حتِلَ َك ْ َ َر َّ َر18( ) ِ َّن ح َك َّر َ َم َر َّ َر17( ًصعح ) ثمَّح22( َ َ َ ) حثمَّ َ س َ َ َمب21( َ ) حثمَّ َن َر20( حرتِلَ َك ْ َ َر َّ َر ْ) ِن24( س ْْ ر ط ح ْ َث ح ْ َ ْ ب َ َ َم ِ ََّ ِ ) َك َملَ ِنْ ه ََا23( َ َ ستَ ْرس ) َم َنم َ ْ َرط َ َنم26( َ َ س ْ سمح َ ِ ِ صت َ )25( ِ َ َ ه ََا ِ ََّ َر ًْلح ْهس ) َ َت ْوَم29( ِ َ َ ) َه ًَّ َ رة ه ِ ْتس28( ) ََ هحسْ ِى َم ََ ه ََا حر27( س َ ح َ َ ْ َ َّ َ َّ مل هنمرِ َِ َنتَ ِ َرة َم َنم ْ َ ) َم َنم َجعَتنم30( َ َ َ ه ِ ْ عَة َ َْ ص َّ َ َ َجعَ ْت َنم ِ َّهَوح ْم ِ ََّ ك ِ ْت َنة ه ِ َّت ِاط َ َكف ح م ه ِ َ ْ تَ ْ ِ َ ه ِاط َ َمل َّه ِاط َ َمل َمط َ ْد َ َ َّه ِاط َ َ َن حنً ِط ًَمنم َم ََ ط َ ْ ه َ حمهحً ْهرِت َمل َم ْه حً ْ ِن حنًنَ َمه ِ َ حًلَ َّه ِاط َ كِى حر حتًبِو ِ ْم َن َ ر َ حمهحً ْهرِت َّ ي َل َّ َ َم ْه َرمك ِ ح منَ َن َمذ َ َر ه ح َن ْ ط َ َم ح ِ ه ح بِوَ َا َن ََِّل َك َاه ِ َ ط ح ََّ ِ َمط َ ْو ِى َن ْ ط َ َم ح َم َنم ط َ ْع َت حم حج حنً َ َربَ َ ِ ََّ حه ًَ َم َنم هِ َى )31( ِ َ َ ِذ ْك َ ى ه ِ ْتس 74- MÜDDESSİR SÛRESİ Mushaftaki Sıralamaya Göre 74. Sûredir. Mufassal Sureler Kısmının Altıncı Grubundaki Altıncı ve Son Sûredir. 56 âyettir. Mekke'de nazil olmuştur. Rahmân, Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Allah'ın Rasûlüne, aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz; bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işiten, her şeyi bilensin. BİRİNCİ FIKRA (11-31. ÂYETLER) 11. Bırak Beni ve yarattıklarımı tek başına. 12. Kendisine bol bol mal verdiğimi, 13. Gözönünde oğullar verdiğimi, 14. Ve kendisi için nimetleri yaydıkça yaydığımı. 15. Sonra o artırmamı umar. 16. Hayır. Çünkü o, âyetlerimize karşı alabildiğine bir inatçı kesildi. 17. Onu sarp bir yokuşa sardıracağım. 18. Çünkü o düşündü ve ölçüp biçti. 19. Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti. 20. Sonra yine kahrolası, nasıl da ölçüp biçti. 21. Sonra baktı. 22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. 23. Sonra da arka çevirip, büyüklük tasladı da; 24. Dedi ki: “Bu sadece rivayet olunagelen bir büyüdür. 25. “Bu, ancak bir insan sözüdür.” 26. Ben onu Sakar’a yaslayacağım. 27. Bilir misin Sakar’ın ne olduğunu? 28. O, ne geri bırakır, ne de azaptan vazgeçer. 29. İnsanın derisini kavurandır. 30. Üzerinde ondokuz bekçi vardır. 31. Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık. Onların sayılarını da ancak inkâr etmiş olanlar için bir imtihan Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– Ebu Abdurrahman vesilesi yaptık ki, Ehl-i Kitap kesin bilgi edinsin. İman edenlerin de imanları artsın. Hem kendilerine kitap verilmiş olanlar, hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. Bir de kalplerinde hastalık olanlarla kâfirler: “Bununla Allah neyi kasdetmiş?” desinler (diye). İşte böylece Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de doğru yola getirir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir. Zenginlik ve Nimet Verdiğim O Kimseleri Bana Bırak (11-15) "Bırak Beni ve yarattıklarımı tek başına." Beni onlarla başbaşa bırak. Yahut, beni ve yalnız başına ailesiz ve malsız bir halde yaratıp daha sonra mal verdiklerimi başbaşa bırak. Bu üç mânayı da Nesefî tefsirinde zikretmiştir. "Kendisine bol bol mal verdiğimi"; çok, yahut artan mal verdiğim şahsı, "gözönünde oğullar verdiğimi"; yanından ayrılmayan, daima hazır bulunan oğullar verdiğim kimseyi. İbn Kesîr: "Ticaret için başka yerlere gitmeyip yanında hazır bulunan oğullar verdiğim insanı. Hizmetçileri ve işçileri onların yerine bu işleri yapıp kendileri babalarının yanlarında oturan, onlardan uzun uzadıya faydalanan" demektedir. "Ve kendisi için nimetleri yaydıkça yaydığımı." Çeşitli mal ve makam imkânları tanıdığım adamı. Nesefî burada şöyle der: "Kendisine yüksek mevkiler ve riyaset bahşedip mal ve makam nimetlerini tamamladığım kimseyi. Çünkü bu iki nimete birlikte sahip olmak, dünyada yaşayanlara göre kemâl alametidir." "Sonra o artırmamı umar." Verdiğim nimetlere, İslama girme ve yükümlülüklerini yerine getirme şükrüyle karşılık vermediği halde, nimetleri artırmamı ister. Nesefî şöyle der: "Bu ifade, onun tama ve hırsını, şükretmediği halde Allah'tan mal ve çocuklarını artırma umudunu yadırgamadır." Çünkü O Âyetlerimize Karşı İnatçı Bir Hasımdır (Âyet 16-25) "Hayır"; katiyyen artırmayacağım. Nesefî: "Bu onu azarlamak ve artırma ümidini kesmektir" der. Daha sonra Alah Teâla onun ümidini kesme ve artma hırsını mümkün görmeme sebebini beyan etmek üzere: "Çünkü o, âyetlerimize karşı alabildiğine bir inatçı kesildi" buyurur. Buradaki inatçı, inkarcı anlamınadır. Nesefî bu konuda şöyle der: "Bu âyet söz başı yaparak yukarıdaki azarlamanın sebebini beyan etmektedir. Sanki biri: Niçin artırılmıyor? demiş ve bu söze cevab olarak: "Çünkü o nimetleri veren (Allah'ın) âyetlerini inkâr etmiş, bu hareketiyle O'nun nimetlerine nankörlük yapmıştır. Nankörün artırılmaya hakkı yoktur." denilmiş gibidir." "Onu sarp bir yokuşa sardıracağım." Sarp bir yokuş ifadesine Mücâhid, "azab sıkıntısı", Katâde ise, "rahat edilmeyen bir azab" anlamını verir. İbn Cerîr de Katâde'nin görüşünü tercih etmiştir. Nesefî ise; "Onu çıkılması zor bir yokuşa sardıracağım manasınadır" der. Bundan sonra inadının mahiyetini açıklamak için Allah Teâla şöyle buyurur: "Çünkü o düşündü ve ölçüp biçti." Kur'ân hakkında ne söyleyeceğini düşündü. Söyleyeceği şeyleri kendi nefsinde ölçtü ve hazırladı. Nesefî bu âyetle ilgili olarak şöyle der: "Bu âyet tehdidin sebebini bildiriyor. Sanki Allah Teâla, yanlış hareket ettiği için bu dünyada zenginlik ve itibar sahibi iken, ona fakirlik ve zillet vererek cezasını çabuklaştırmıştır. Âhirette de inkârda en ileri noktaya vardığı, Kur'ân'a sihir dediği için onu YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ en şiddetli azabla cezalandıracaktır." İbn Kesîr ise: "İmandan uzaklığı sebebiyle biz onu çetin bir azaba yaklaştırdık. O düşündü ölçüp biçti. Yani Kur'ân'dan sorulduğu zaman onun hakkında ne diyeceğini, nasıl bir söz uyduracağını düşündü taşındı" der. "Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti. Sonra yine kahrolası nasıl ölçüp biçti." İbn Kesîr: "Bu onun için bir bedduadır" der. Nesefî bu âyetteki ُقت ِ َلkelimesini َ= ُل ِعنlanet olası manasıyla açıklamış ve; "iki beddua arasında ثمkelimesinin gelişi, ikinci bedduanın daha şiddetli olduğunu bildirmek içindir" demiştir. "Sonra baktı." Tekrar düşündü. "Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. Sonra da" hakka "arka çevirip" bulunduğu mevkiden dolayı söylediği sözlerle "büyüklük tasladı da..." İbn Kesîr burada şöyle der: "Hak'tan yüz çevirip, Kur'ân'a boyun eğmekten vazgeçerek geri döndü. "Dedi ki: Bu sadece rivayet olunagelen bir büyüdür." Yani bu, Muhammed (s.a.v)'in başkalarından, yani kendisinden öncekilerden naklettiği bir sihirdir. O sebeple; "Bu ancak bir insan sözüdür"; Allah kelâmı değildir, dedi." artsın." Burada İbn Kesîr der ki: "Ehl-i Kitap bu peygamberin hak olduğunu ve onun yanlarında bulunan ve kendisinden önceki peygamberlere indirilmiş olan semavî kitaplara uygun konuştuğunu bilsinler; mü'minlerin de, peygamberleri Muhammed (s.a.v)'in verdiği haberlerin doğruluğunu görerek imanlarına iman eklensin diye." "Hem kendilerine kitap verilmiş olanlar hem de mü'minler..." İçindekilerin hak olduğunu görerek Kur'ân hakkında "...şüpheye düşmesinler. Bir de kalplerinde hastalık" münafıklık "olanlarla kâfirler: Bununla Allah neyi kasdetmiş? desinler (diye)." Nesefî bu âyeti şöyle mânalandırmıştır: "Allah bu ilginç sayıyla ne kasdeder? Meleklerin sayısını yirmi değil de ondokuz kılmakla ne murad eder? Şayet Kur'ân Allah katından olsaydı bu eksik sayıya yer verilmezdi, derler. Aslında maksatları tamamen inkâr ve Kur'ân'ın Allah katından olmadığını söylemektir." Onu Cehenneme Atacağım (Âyet 26-31) "Ben onu Sakar'a yaslayacağım. Bilir misin Sakar'ın ne olduğunu?" İbn Kesîr şöyle der: "Her tarafından onu cehennemde daldıracağım. Sakar, cehennemin özel isimlerinden biridir. "O ne geri bırakır, ne de azaptan vazgeçer." Cehennem onların etlerini, damarlarını, sinirlerini ve derilerini yutar. Sonra eski haline getirilip tekrar aynı azabı görürler. Bu durumda onlar ne ölürler, ne de yaşarlar." Nesefî aynı âyetle ilgili olarak: "Cehennem et de bırakmaz, kemik de" der. Bu sûre Mekke'de nazil olduğu halde münafıklardan bahsetmektedir. Halbuki münafıklık Medine'de ortaya çıkmıştır şeklindeki bir soruya şöyle cevap verilebilir: Âyeti şu şekilde anlayabiliriz: "İleride hicretten sonra Medine'de ortaya çıkacak olan münafıklarla Mekke'deki kâfirler. Buna göre; "Bununla Allah neyi kasdetmiş? desinler (diye)" âyeti, diğer gayb haberleri gibi ileride olacak bir şeyi önceden haber vermiş olur. Bu da sûrenin Mekke'de nazil olmasına bir engel teşkil etmez. Âyette geçen مرضkelimesinde maksadın -şüphe- olduğu da söylenmiştir. Çünkü Mekkelilerin çoğu şüphe içindeydi." "İşte böylece..." Nesefî der ki: "Münafıkların ve kâfirlerin; "Bununla Allah neyi kasdetmiştir?" diyecek kadar şaşırtılması ve mü'minlerin bu "İnsanın derisini kavurandır." Nesefî, "Âyette geçen ()بشرة, البشرsayıyı tasdik ederek ve onda bir hikmet görerek hidayete ermesi kelimesinin çoğuludur. بشرةderinin dış yüzü demektir. Buna gibi "Allah dilediğini şaşırtır..." sapıklığı ve sapıklığa götüren göre âyetin mânası: Derileri kapkara yapan ve yakan şeklinde yolları seçeceklerini bildiği için kullarından dilediğini şaşırtır; olur" der. İbn Kesîr de der ki: "Ebû Rezîn bu âyete şöyle mâna "dilediğini de doğru yola getirir." Hidayeti ve ona götüren verir: Deriyi bir alazlayış alazlayıp geceden daha karanlık yolları seçeceklerini bildiği için kullarından dilediğini doğru hale getiren." yola ulaştırır." Nesefî burada da şöyle der: "Bu âyet, Allah'ın "Üzerinde ondokuz bekçi vardır." Cumhura göre Sakar'ın işine kullarının fiillerini yarattığına ve Allah Teâlâ'nın hidayete bakan 19 melek vardır. Nesefî; ondokuzun, "Ondokuz sınıf, erdirmek ve saptırmakla tavsif edilebileceğine delildir." İbn ondokuz sıra veya ondokuz bekçi melek olduğu da Kesîr ise: "Bu sayı misâli, benzeri misâllerle bir kısım söylenmiştir" der. insanların kalbinde iman pekişir diğerlerinin imanı da sarsılır. Erişilmez hikmetler ve üstün gelen hüccetler yalnız "Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık." Cehennem Allah'ındır." bekçilerini karşı konamayan ve yenilmeyen zebanilerden yaptık. Nesefî: "Bunlar azab eden meleklerden ayrı cins Çokluğundan dolayı, "Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir." meleklerdir. Onlarda acıma ve merhamet duygusu yoktur. Nesefî der ki: "Allah'a cehennem bekçilerini yirmiye Yaratıkların en güçlüsüdürler. Onlardan birinin, bütün tamamlamak zor değildir. Fakat bu özel sayıyı vermesinden insanlar ve cinler kadar gücü vardır" der. sizin bilemeyeceğiniz bir hikmeti vardır." İbn Kesîr de: "Allah'ın ordularının sayısını ve çokluğunu, herhangi biri, "Onların sayılarını da ancak inkâr etmiş olanlar için bir onlar sadece ondokuzdur zannetmesin diye yalnız O bilir" der. imtihan vesilesi yaptık." Zebanilerin sayısının ondokuz yapılması sadece kâfirleri imtihan etmek içindir. Sayılarının "Bu...", İbn Kesîr: "Özellikleri belirtilen cehennem" Nesefî: zikredilmesinde kâfirler için bir imtihan olduğu gibi mü'minler "Sakar ve özellikleri" der; "...insanoğluna bir öğütten için de bu sayının zikredilmesinde imanların artması söz ibarettir." Nesefî burada başka bir görüş daha zikretmiştir. konusudur. İbn Kesîr şöyle der: "Onların sayılarının ondokuz Buna göre âyetin mânası: "Bu âyetler insanlar için öğütten olduğunu zikretmemiz sadece insanları imtihan etmek içindir." başka birşey değildir." Bununla Birinci fıkra sona ermiş oldu. "Ehl-i Kitap kesin bilgi edinsin, iman edenlerin de imanı Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Fetva Köşesi Ebu Ensar SUÇLU, SUÇLUYU YARGILAYAMAZ! sulh olmalarını tavsiye ve kabul eder. Islam aynı zamanda bir ideal hukuktur. Ideal hukuk Islam’da amme (kamu) hakları ile Allah hakları vardır. demek, akıl ve mantığa uyan, vicdanı tatmin eden, sağIslam aynı zamanda bir hukuk nizamıdır. Yegâne güzel duyuya hitab ederek adaleti temin eden, fert ve cemiyve âdil hukuk Islam hukukudur. Islam hukuku dinin et, devlet ve vatandaş arasındaki ilişkileri akl-ı selime dört bölümünden birisidir. uygun bir şekilde düzene koyan, aynı zamanda tabii ve Dinin muhtevasını şu dört maddede toplamak mümkün- pozitif ilimlerle asla çatışmayan, insan tabiatına tam dür: uygun düşen ve nihayet aranan ve arzu edilen bir hu1- Itikadât: (yani iman bölümü); kuk demektir. 2- Ibadât: (yani Islam’ın şartları bölümü); 3- Muamelât: (dünya ve devlet işleri aynı zamanda Işte böyle bir hukuk nizamını insanoğlu ancak Islam’„Islam Hukuku“ denir); da, Islam hukukunda bulur. Yani ideal hukuk Islam 4- Ukubât: (yani üzerine düşenleri yapmayanların veya hukukudur. Neden? Çünkü, zaman zaman söylediğim suç işleyenlerin görecekleri cezaları bildiren bölüm. gibi, Islam hukuku beşer hukukları gibi çeşitli nokBu bölüme ayriyeten „Ceza hukuku“ da denilmektesanlıklarla dolu olan ve sayısız ihtirasların zebunu budir)! lunan ve muhtelif etki ve tepkilerin tesiri altında kalabilen insan kafasının mahsulü değildir. Islam devletsiz, devlet de IsÇünkü Islam hukuku, Allah’ın lam’sız düşünülemez. Islam bir T.C devleti nasıl kurulmuştur? Kendileri de ilmine ve vahyine dayanır, ezenedir? bütündür asla parçalanamaz. lî ve ebedî ilmine dayanır; Bizi Gerek M. Kemal’in, gerekse kemalistlerin Islam’ın namazı, orucu, haccı bizden daha iyi bilen ve bize kurdukları devlet ve hükümetler meşru ne ise, devleti de odur. Müslübizden daha yakın olan Yaradeğildir, birer terör hükümetidir! man buna böyle inanacaktır ki, tan’ımızın hikmetine istinad Kendileri de birer isyankâr ve teröristtir! Islam’ın devleti varsa korumak eder. Buna binaen hukukşinas insanlara yoksa kurmak kadın-erkek her Islam hukukunun eksiği-gediği sesleniyor ve diyoruz ki: müslümana farzdır. Islam huyoktur, tastamamdır. Eşyanın kuku, kaynağını ne şarktan ne tabiatına, insanın ve insan Hâkim hırsız, mahkûm hırsız! de garptan almıştır. O, yalnız topluluğunun maddî-manevî Hırsız olan bir hâkim, hırsız olan bir Allah’ın vahyine dayanan ve yapısına tıpa-tıp uygundur. mahkûmu nasıl yargılayabilir? Ikisi de suçilhamını ondan alan nev’i Her yönüyle adalet terazisi ludur! Hukukun da âdilâne bir şekilde işlemesi için, dengededir; Siz kendiliğinizden şahsına münhasır bir hukuk suçsuz olan hâkimin suçlu olan bir mahkûnizamıdır. Islam hukukunun bir tarafa bir şey koyarsanız mu yargılaması gerekir. asıl kaynakları Kur’an, Sünnet, veya diğer taraftan bir şey Icma ve Kıyas olmak üzere kaldırırsanız, adalet terazisinin dörttür. Kur’an, Islam’ın anayasasıdır. Cezai müeyyi- dengesi bozulur. Çünkü, Islam hukuku bir bütündür, deler, canı, malı, aklı, nesli ve dini koruma gayesine her meselesi kendi modeline göre ayarlanmıştır. Şayet yöneliktir. Islam hukukunda kişi dokunulmazlığı siz onu inanç sistemiyle, ibadet sistemiyle, muamelât vardır. Mahkeme neticeleninceye kadar insan suçsuz- (dünya ve devlet işleri) sistemiyle ve ceza hukuku sistedur. Aynı zamanda Islam’da mahkeme kararı olmadan miyle alırsanız, o şaşmaz fonksiyonunu icra eder, sizi kimse öldürülemez prensibi vardır. Islam’da bir insanı huzur ve refaha götürür. Yoksa en ufak bir bölümünü öldürmek için üç yoldan biri tahakkuk etmesi lazımdır: ihmal ederseniz, parçaları modeline uymayan fabrika gibi tökezlemeye başlar, istediğiniz randumanı ala1- Kasdî olarak ve alet-i carihayla bir adam öldürme- mazsınız, hatta bir gün gelir o fabrika durur, siz de si, iflas edersiniz. Tıpki bugün Anadolu’da görüldüğü gi2- Zina etmesi; Muhsana olan kadına zina etmesi, bi, köhne T.C fabrikası tökezlemekte, yürüyememekte3- Mürted olması, yani dinden çıkması. dir. Tabi ki, bunlar mahkemenin kararıyla, devletin eliyle infaz edilir, yerine gelir. Islam hukuku dünyanın insaflı ilim adamlarının ve huIslam hukukunda cezalar kısas, ölüm veya misilleme kukçularının takdirlerine de mazhar olmuştur. Içlerincezası, para cezası, sopa cezası veya kınama cezasıdır. den sadece Marmaduke Piktchall’ı misal verelim: Islam hukuku, bilhassa cinayetlerde, paralı-parasız „Halik’ın hukukuyla mahlukatın hukukunu en mükemSayfa 6 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . mel surette ancak müslümanlık târif etmiştir!“ Kısa bir girişten sonra ma nahnü fiyhimiz olan esas meselemize gelelim: Gündemde Abdullah Öcalan olayı ve yargılanması meselesi vardır. Abdullah Öcalan için başta Italyan devleti olmak üzere Avrupa ülkeleri uluslararası bir mahkemede yargılanmasını istediler. T.C devleti ise Öcalan’ın kendilerine teslim edilmesini ve kendileri tarafından mahkeme edilmesini istedi. itibarladır ki, Kur’an beşerî hukuku, cahiliyet hukuku diye tavsif eder ve der ki: „Onlar hâlâ o cahillik devrinin hükmünü (hukukunu) mu istiyorlar? Kimmiş Allah’tan daha güzel hüküm verecek? Fakat bunu gerçek anlayış sahibi bir toplum bilir!“ (Maide, 50) Rabb’imiz başka bir ayette de yine beşerî hukukları heva ve hevesin mahsulü diye tavsif eder: „Ve şu emri de indirdik: Aralarında Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm ver, onların heva ve heveslerine T.C Abdullah Öcalan’ı „30 bin insanın katili!“ ve te- uyma ve Allah’ın sana indirdiği kanunların bir rörün başı diye suçlamaktadır. kısmından seni şaşırtırlar diye kendilerinden sakın. Sormak lazım: Acaba T.C devleti de kaç bin kişinin Eğer onlar, hükümleri (Allah kanunlarını) kabulden katilidir? yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onların bazı günahları „Anadolu Insanının Kemikleri Üzerine Kurulan 75 sebebiyle başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliySenelik Cumhuriyet’in Hesabını Kim Soracak?“ diye or. Her halde insanların çoğu fasıktırlar.“ (Maide, 49) bir bildiri kaleme alıp, dünya efkâr-ı umumiyesine neş- Islam adalet esasını getirmiş, „Adalet mülkün temeliretmiştik. Işte bu bildiride, dir!“ demiştir. T.C’nin işlemiş olduğu suçlarDoğudaki çatışmaların derhal dan bir nebze dahi olsa bahsetdurdurulmasını istiyorsak, bir miştik. daha kardeş kanının akmasını Aynı bildiride şöyle demiştik: istemiyorsak, her iki tarafı T.C devleti nasıl kurulmuştur? Kur’an etrafında sulh ve seleme Kendileri de nedir? davet ediyoruz. Ancak bu suretle Gerek M. Kemal’in, gerekse yaralar sarılıp, Islam kardeşliği kemalistlerin kurdukları devlet yeniden teessüs eder! ve hükümetler meşru değildir, Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız birer terör hükümetidir! KendiAllah’ındır! leri de birer isyankâr ve teröristtir! Bizler iki tarafın da Şeriat mahBuna binaen hukukşinas insankemesinde yargılanmasını üstlelara sesleniyor ve diyoruz ki: nebiliriz. Zaten Islam mahkemeHâkim hırsız, mahkûm hırsız! si alenî olduğu için, bütün dünya Hırsız olan bir hâkim, hırsız olan bir mahkûmu nasıl buna basınıyla-yayınıyla, ilim adamlarıyla hazır olup yargılayabilir? Ikisi de suçludur! izleyebilirler! Hukukun da âdilâne bir şekilde işlemesi için, suçsuz olan hâkimin suçlu olan bir mahkûmu yargılaması ge- Mahkeme: Şeriat (Kur’an) mahkemesi! rekir. Mahkeme makamı: Dünya! Onun için 75 senedir „Mafya-Çete-Terör“ üzerine kur- Mahkeme: Alenî (insanlık dünyası, ilim dünyası, fikir ulan ve terörist olan T.C devleti hukuk devleti değildir. dünyası, hukuk dünyası)! T.C’ye asla hukuk devleti denmez! Her ne kadar „Biz Müddei (davacı): Islam hâkimleri yani Kadılar! hukuk devletiyiz!“ deseler de, böyle demekle hem ken- Müddea aleyh (davalı): T.C devleti, Abdullah Öcalan, dilerini hem de başkalarını kandırmaya çalışıyorlar! Ergenekon, Balyoz! v.s. Son zamanlardaki olaylar T.C’nin mafya-çete bağHer şeyde asıl mercii Allah’ın kitabıdır! Din ve Şeriat lantılı bir cunta devleti olduğunu isbatlamaktadır. kaynağı ve her şeyin mercii Kur’an’a başvurulmalı ve Mızrak çuvala sığmayıp delmiştir. ondan sorulmalı, fetvasını ondan almalıdır. Zaten Yine hür dünyaya ve hukukşinas insanlara seslenerek Kur’an da bunu teşvik ediyor ve diyor ki: diyoruz ki: „... Ve şayet bir şeyde ihtilafa düşerseniz, Allah’ın kiGeliniz, cidden hakkın tecelli, adaletin tahakkuk etme- tabına, Peygamber’in sünnet’ine başvurun. Eğer Alsini istiyorsanız, ideal bir hukuk nizamı olan âdil bir lah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, hayırlısı budur, mahkemede Abdullah Öcalan, T.C devleti, Ergenekon, tevilce de en güzeli budur!“ (Nisa, 59) Balyoz! v.s.yargılansın! O hukuk da yegâne güzel ve Işte geliniz Kur’an’ın hâkemliğine başvuralım! âdil hukuk Islam hukukudur! Selam olsun hak ve hukuku savunup, ona tabi olanlaHiçbir zaman beşerî hukuklarda hak tecelli etmez! Bu ra!.. Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gençlerle Başbaşa MÜSLÜMANIN YILBAŞISI Aziz müslümanlar! Hicret demek; Peygamberimiz'in Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye göç etmesi demektir. Hicret, tarihî bir dönüm noktasıdır. Hicret, İslam devletine ilk atılan adımdır. Hicret, gerçekten dünyanın en büyük bir hadisesi ve yeni bir devrin başlangıcıdır. Hicrî yılı, bir takvim başlangıcıdır. Aynı zamanda müslümanların Hicrî yılbaşısıdır. Hicret'in dinî, siyasî, iktisadî, harsî ve ictimaî tesirleri de çok büyüktür. Hicret'le; din hürriyeti, yaşama hürriyeti, can ve mal emniyeti hasıl olmuştur. En tabi olan insan hakları hicretle sağlanmıştır. Hicret; cinayeti yasak ediyor, zulüm ve istibdadı yıkıyor, şirkin ve putpe-restliğin temeline dinamit koyuyor, her türlü haksızlığı kaldırıyordu. Hicret; müslümanların kurtuluşu ve İNKILAB-I KEBİR-İ İslam'ın, yani Büyük İslam ınkılabı'nın başlangıcı idi. Hicret ile bütün müslümanlar, putperestliğin, işkence, hakaret ve eziyetlerden kurtulma yoluna girmişlerdi. Aziz mü'minler! Niçin hicret ediyorlardı? Niçin mallarını mülklerini, evlerini ve barklarını, neleri varsa hepsini geride bırakıp, gurbet ellerine gidiyorlardı? Hiç düşündünüz mü? Bunlar hürriyet arıyorlardı, ama nasıl bir hürriyet? Bugünkü kendini bilmezlerin gibi bir hürriyet mi? Hayır! Hicret edenler; akide hürriyeti, vicdan hürriyeti, dinî inançlarını yaşama ve yaşatma hürriyeti istiyorlardı. Mekke'nin kâfirleri, onları tazyik altında boğmak istiyorlardı, en mukaddes varlıklarına, iman ve akidelerine saldırıyorlardı. Onlara, hayat hakkı, vicdan hürriyeti tanımıyorlardı. İman ve akide ise, her şeyden aziz ve üstündür. Din uğrunda mal, mülk ne varsa hepsinden vazgeçerek, taviz vermeden başka yerlere göçmek daha evladır, diye Habeşistan'a, daha sonra da Medine'ye hicret ettiler. Din; mülkiyet hakkını, hürriyet hakkını ve insanlık şerefini korumak için gelmiştir. Bu da ancak dinin söz sahibi olmasına bağlıdır. Yani İslam'ı devlet, Kur'an'ı anayasa yapmakla mümkündür. O halde ''Ben de müslüman bir mücahidim'' diyenlerin başta gelen vazifeleri, dini ve dinin prensiplerini korumak ve dini, hayata hâkim kılmak için bütün imkânlarını Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– Emîr’ul Mu’minîn seferber etmektir. Hicret hakikatte, işkence ve eziyetten dolayı kaçmak değildir; aksine zafer ve kurtuluş gelinceye kadar, çileyi değiştirmektir. Yaşadığı yerde, namaz, oruç, ezan ve hacc gibi (Şeair-i İslamiye'yi) yerine getirme imkânı olmadıği zaman, müslüman ne yapacak? Oradan, diğer yerlere hicret edecektir. Bu da müslümanlara farzdır. Aziz müslümanlar! O günün müslümanları; dinî inanç-larından dolayı nasıl işkence ve zulüm görüyorlardı ise, bugün de; laik rejimle idare edilen İslam ülkelerinde de durum aynıdır. Akide ve inançlarını yaşamada, işkence ve zulüm görüyorlar, şirk ve baskı altında bulunuyorlar. Ne yapmışlar? Laik rejimi getirmekle, devletin çarkını küfre ve kâfire doğru döndürmüşler, bütün müesseseleri tersine çevirmişlerdir. Bunlardan biri de takvim müessesesi ve yılbaşı meselesidir. İslam'a göre takvim Hicrî Takvim'dir. Yılbaşı, Hicrî yılbaşısıdır. Laik rejime göre ise; Takvim, miladî takvim, yilbaşısı ise miladî yilbaşısıdır. İslam; Peygamber'in, Medine'ye hicretini, yeni takvim başı olarak kabul etmiş olan bu takvim, son yarım asra kadar bütün İslam âleminde kullanıla gelmiştir. Bu takvimin adı Hicrî Takvim'dir, İslam takvimidir, müslüman takvimidir. Sene başı da 1 Muharrem'dir ve aynı zamanda 1 Muharrem, müslümanların yılbaşısıdır. Müslümanların bütün dinî ve dünyevî işlerini bu Hicrî Takvim'e göre yürütmeleri kendilerine bir vecibedir. Hicrî Takvim kullanmak her müslümana bir vecibedir. Malesef; Türkiye'de 70 seneden be-ri her şeyimizi yıktılar, örf ve adetleri-mizi değiştirdiler, yazımızı, Latin yazı-sıyla değiştirdiler, daha neler neler... Bu arada o güzelim takvimimize bile el sürdüler; Hicrî takvimin yerine, müslümanlarla, yakından ve uzaktan hiç ilgisi olmayan, Miladî takvimi getirmişlerdir. ışte biz müslümanlar olarak, gasb edilen haklarımızı tekrar almak ve devletin her müessesesini İslam'laştırmak için, şûra'nın kararıyla, bu seneden itibaren Hicrî esasa göre bir takvim hazırlama çalışmalarına girilmiş, aylarca çalışılarak siz müslümanlara takdim edilecek hale gelmiştir. Gayret bizden, tevfik Allah'dan! Sözlerimi burada noktalarken, Hicrî Yilbaşı'nızı tebrik ediyor ve böyle firsatı bizlere bahşettiğinden dolayı Rabb'ime şükrediyorum! YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu kanunlarına bağlanacaktır. Müslümanın imanı bunu MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..(5) gerektirir. (Yani Allah kanunlarına uyma, iman „Eğer hak, onların heveslerine tabi olsaydı gökler, meselesidir. İnsan ya şeriat kanunlarını kabul edecek ya da imanını kaybedip kâfir olacak. Bunun üçüncü bir yer ve aralarında bulunanlar bozulup giderdi.“ (Mü’min, 71) şıkkı yoktur. Yani bir taraftan „Ben müslümanım!“ Bunun içindir ki, hakkın muhakkak surette tecelli dersin, bir taraftan da şeriat kanunlarını kabul etmesi ve batılın mahvolması lazımdır. Her ne kadar etmezsin. İşte bu olmaz!..) hali hazırdaki durum bunun aksine ise de şüphesiz ki, „Allah ve Peygamberi bir işe hükmettiği zaman, ileride bu gerçek bütün açıklığıyla tecelli edecektir! iman eden erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yoktur!“ (Ahzab, 36) „Hayır, hakkı batılın tepesine (indirip) atarız da Şu halde mevzu pek ciddi! Bu mesele imanın esasını bunun beynini parçalar. Bir de görürsün ki, bu (batıl) yok olup gitmiştir!“ (Enbiya, 18) teşkil etmekte! Allah’ın sanat eserinin bir cüzü olan beşeriyetin yaratılış ve fıtratındaki kapalı tarafları Daha sonra Merhum Seyyid Kutub şöyle devam eder: ancak Allah’ın yarattığı kudret anahtarlarıyla „Fi-Zilal’il-Kur’an „Kur’an’ın açılabilir. Nasıl ki, hastalık ve Gölgesinde“ geçirdiğim hayat illetlerin tedavisi Allah’ın kudret müddetinde eriştiğim kesin sonuç şu elinden çıkan ilaçlardan başkası ile oldu: Yeryüzünde ıslahatın olmazsa, manevî hastalıkların sağlanabilmesi, şu beşerin huzura giderilmesi de ancak O’nun şaşmaz erebilmesi, şu insanoğlunun güven ve ilim ve sonsuz kudretine dayanan gönül rahatlığı içinde yaşayabilmesi, Kur’an kanunlarıyla mümkündür! hayatın kanunlarıyla tabiatın akışı Çünkü Allah (c.c.), bütün gizliliklerin arasında bağdaşma ancak ve ancak ve maddî-manevî dertlerin devasını Allah’a dönmek ve O’na yönelmekle ilahî nizamında ve şeriat mümkündür! kanunlarında gizlemiştir! Allah’a dönmenin ise bir tek çaresi „Biz Kur’an’dan peyder pey, ve bir tek yolu vardır. Başka yolu mü’minler için bir şifa ve bir rahmet yoktur, başka çaresi yoktur! Ve bu olanı indiriyoruz!“ (İsra, 82) çare hayata (bütün söz, fiil ve hareketlere, devlete ve devlet işlerine) Kur’an’ı hâkim kılmaktır. Allah’ın Mevzuyu şu satırlarla bitirelim: insanlık için çizdiği nizam ve düzene, Kur’an düzenine Bir biz varız, bir de bizi sıkı bir şekilde kuşatan kâinat dönmektir. Beşeriyetin hayatında yalnız bu kitabı var, kâinatın düzenini sağlayan kanunlar var. Fert ve hükümran kılmak ve bütün işlerinde ona başvurmayı cemiyet olarak, aile ve devlet olarak öyle kanunlara sağlamaktır. İşte tek çıkar yol budur!.. Aksi takdirde, sahip olmalıyız ki, kanunlar kâinata ve kanunlarına bu insanlık yeryüzünü fesada vermekten başka işe ters düşmesin. Yoksa kâinatın çarkları arasında ezilir yaramaz. ınsanoğlu yaratanından uzaklaşmış, şeytanî gideriz. Çatışmamasının tek yolu vardır: O da bu iki heva ve hevesinin kölesi olmuş tam bir vahşet ve çeşit kanunun aynı kaynaktan gelmesidir! Kâinatta cahiliyet bataklığına düşmüş olur! Allah’ın kanunları hâkim olduğuna göre insanlara da „(Ey Resulüm!) Eğer onlar sana uymazlarsa, onların yine Allah’ın kanunları hâkim olacaktır! sadece heveslerine uyduklarını bil. Allah’tan bir hidayet olmadan hevesine uyandan daha sapık kim O halde şeriat esastır, anayasa Kur’an’dır! vardır? Allah zalimler güruhunu şüphesiz ki doğru yola eriştirmez!“ (Kasas, 50) İslam’a göre hüküm koyma, kanun vaz etme yetkisi, hak ve selahiyeti tamamen Allah Teala’ya mahsustur. Şurası da bir gerçektir ki, Allah’ın kitabındaki Çünkü, İslam’a göre „Hâkimiyyet kayıtsız şartsız kanunlara bağlanmak ve onun hâkimiyyeti altında Allah’ındır!“ İnsan kanun koyma yetkisine ve gücüne yaşamak ne insanların gönül rızasına bırakılmış, ne de sahip değildir, acizdir ve cahildir, çok defa nefsanî diğer kanunlar arasından, bunu isterse seçer, isterse duygularının üstüne çıkamaz. seçmez şeklinde bir yetki verilmemiştir. Çünkü bu, Kanun koymada „Adalet“ esastır. Adaletin ise imanın ta kendisidir! Hoşuna gitmese de şeriat’ın dayandığı bir takım şartlar vardır: Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Islam/Ibadet Said Havva lim olmadıkça (kazanma yolları ve harcama yerleri gibi) diğer alanlarda Allah'a teslim olamaz. Öte yandan Oruç da nefsi Allah'ın emri uyarınca denetim altında tutmanın temelidir. Yüce Allah (C.C.) Cennet'e gire bilmeyi nefsi denetim ISLAMIN RUKÜNLERI-(Giriş) Islamın beş ruknü, Islamın altında bulunma şartına bağlayarak bütününün temel dayanaklarıdır. Bu şöyle buyuruyor: beş rukünden biri olan iki cümlelik Şahadet Kelimesi ise kendi dışınNefsini arıtan kurtuluşa ermiştir. daki tüm Islamın ana dayanağıdır, Onu kirleten ise husrana uğtemelidir. Insan Allah'tan başka ramıştır. (Şems, 9-10) ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in Kim Rabbinin huzuruna çıkacağı Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna andan korkar da nefsini kötü arzuşahadet etmedikçe Islama giremez. lardan alıkoyarsa gideceği yer Bu yüzden şahadet kelimesi temel Cennettir. (Naziat, 40-41) dayanakların ilkidir. Çünkü O, bir Nefsi denetim altında tutma görevi yandan diğer rukünlerin temel hem nefsin haram arzuları ile batıl dayanağı öbür yandan da Islam'ın içgüdülerini frenlemeyi hem onu bütününün temel dayanağıdır. Ditemiz ahlak çizgisinde tutmayı ve ğer dört rükne gelince bunların her hem de Allah'ın bütün, emirlerine biri de Islamın belirli bir kesiminin boyun eğmesini sağlamayı içerir. temel dayanaklarıdırlar. Oruç bütün bunların temelidir. Çünkü oruç, nefsi yasak isteklerinMesela Namaz, Islam'ın ibadet kesi- den uzak durma yatkınlığı kazansın minin temel dayana-ğıdır. Sebebine diye, Onu aslında mübah olan en gelince ibadete layık tek merci olan önemli isteklerinden alıkoyma yüce Allah (C.C.) bize zikrederek, eğitimidir. dua ederek, Kur'an okuyarak, tesbih ederek, hamd ederek ve istiğfar ede- Hacca gelince O da Allah yolunda rek kendisine ibadet etmemizi emihlasla emek ve mal harcamanın retmiştir. Bu ibadet türlerinin hepsi- temelidir. Bilindiği gibi yüce nin farz namazlarda biraraya gelAllah (C.C.) canla ve malla diğini görüyoruz. Buna göre insan cihad etmeyi farzlarından biri namaz kılmadıkça Allah'a ibadet saydı. Işte hacc, bu fedakaretme görevini gerçekleştiremez. lığın pratik bir eğitimi, bir alÇünkü namaz tüm ibadet amaçlı ıştırmasıdır. Nitekim Peygamdavranışların ana eksenidir. ber Efendimiz (SAV) şu hadisi ile bu gerçeğe işaret ediyor: Fakat Zekat da Islamın mali düzeninin en üstün cihad, şartlarına uygun temel dayanağıdır. Islamda mal olarak yapılan hactır. (Sünen) aslında Allahındır. Insanın eline vekil sıfatı ile ve geçici olarak veril- Bunun yanında hacc, miştir. Buna göre insan malı Almüslümanların tek ümmet oldukları lah'ın belirlediği yollardan giderek realitesinde ifadesini bulan Islam kazanmalı ve yine O'nun belirlediği siyaset sisteminin temeli olduğu gibi yolda harcamalıdır. Işte zekat malla ayrıca insanın Allah'dan gelen emir ilgili bu düzenlemelerin dayave yasakların gerçeklerini bilmese nağıdır.Başka bir deyimle insan bile Rabbine teslim oluşunun da zekat verme konusunda Allah'a tes- temelidir. Gerçekten hacc, emir ve Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 yasakların gerekçesini bilmeyi bir yana bırakarak Allah'ın buyruklarına teslim olmayı sembolize eden bir eylemdir. Bu rukünlerin her biri Islam'ın çeşitli cephelerinin gerçekleştirilmesi hususunda diğerlerine yardımcı olur. Mesela hacc, aynı zamanda en büyük ibadet türlerinden biridir. Oruç da öyle, zekat da öyle. Ayrıca bu rukünlerin tümü, her müslümanın kafasında kendi dışındaki bütün müslümanları kardeş sayma şuurunun kökleşmesine yardımcı olurlar. Yine bu rukünlerin tümü nefsi denetim altına almayı sağladıkları gibi, itiraz etmeksizin, kuşku duymaksızın ve gerekçe aramaksızın Allah'a teslim olma davasının da yardımcı faktörleridir. Ayrıca bu rukünlerin hepsi bir arada Islam binasının çesitli cephelerinin kamil örnekleri ile ilişki kurmayı sağlarlar. Bu yüzden hiç bir Müslüman bu rukünler olmadıkça Islam binasının meydana gelebileceğini düşünemez. Çünkü her bina gücünü temelinden alır. Temel ne kadar güclü olursa bina da O kadar muhkem olur. Buna karşılık temeli çürük olan bina aslında yok demektir. Bu yüzden Islam eğitiminin temel ilkesi, rukünleri sağlam tutmayı ön plana alır. Çünkü ancak ondan sonra bu rukünler üzerine Islam binası kurulacaktır. Yoksa gerek sağlam temellere dayanmaksızın sağlam bina kurmaya kalkışmak ve gerekse sağlam bir temel yaptıktan sonra üzerine bu temelin amacı olan binayı kurmamak mantıksız birer davranıştır. Bundan dolayı biz bu kitabın ilk bölümünü söz konusu rukünleri araştırmaya ayırdık ve arkasından Islam binasının çeşitli sistemlerini incelemeye geçtik. Işte şimdi teker teker bu Rukünleri incelemeye başlıyoruz. ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . B.Çobanoğlu Siyer/Davet 2- Resûlullah (SAV)'ın Şam'a Ilk Yolculuğu dur: Resûlü Ekrem (SAV) 12 yaşını tamamladığı vakit amcası Ebû Tâlib bir ticaret kervanının başında Şam'a doğru hareket etmişti. Kervan «Busra» denilen kasabada konaklayınca, burada Bahira denilen bir rahibe uğradılar. Rahib Bahira, İncil'i bilen, bir kişiydi. Hz. Peygamber (SAV)i burada gördü. Onun hakkında düşünmeye başladı. Sonra Ebû Tâlib'e döndü ve ona şöyle dedi.- Bu çocuk senin sulbünden midir? Ebû Tâlib de:Oğlumdur, dedi. (Ebû Tâlib, yeğenini çok sevdiğinden ve ona olan şefkatinden dolayı, oğlu olarak çağırıyordu.) Bunun üzerine Bahira, Ebû Tâlib'e:- O senin oğlun değildir. Bu çocuğun babası yaşıyor olmamalı, dedi. Ebû Tâlib de:- Evet, ben onun amcasıyım. Bahira:- Babası ne oldu? diye tekrar sordu. Ebû Tâlib:- Annesi ona hâmile iken babası öldü, dedi. Bu sefer Bahira:- Doğru söyledin. Onu hemen memleketine geri çevir. Yahudilerin ona zarar vermelerinden sakın. Vallahi, onlar bu çocuğu burada görecek olurlarsa, muhakkak ona zarar vermeye kalkışırlar. Çünkü yeğeninde çok büyük bir hâl ve şan vardır* dedi Bu sözler üzerine, Ebû Tâlib onunla birlikte Mekke'ye dönmeye acele etti. Yahudiler, Hz. Muhammed'in (sav) peygamber olarak gönderilişinden önce, Evs ve Hazrec kabilelerine karşı, ondan yardım umuyor ve şöyle diyorlardı: «Gerçekten, yakında bir peygamber gelecek, biz ona tâbi olacağız ve onunla birlikte sizi, Âd ve îrem kavimleri gibi öldüreceğiz». Yahudiler gelecek peygambere tâbi olacaklarına dair verdikleri sözü tutmayınca, Allah (c.c.) bu konuda şu âyeti indirdi : «Vaktaki, onlara Allah katından, beraberlerindekini tasdik eden Kur'an geldi. Halbuki Kur'an gelmeden önce o müşriklere karşı yardım istiyorlardı Işte o bildikleri tpeyganıber onlara gelince onu inkâr ettiler. Artık Allah'ın laneti o kâfirler üzerine olsun...(Bakara, 146) Geçimini sağlamak için çalışmaya koyuldu... Resûlullah kendinden bahsederken, Buhâri'nin rivayetine göre: «Ben ehl-i Mekke'nin Kararlt'in-de koyun gütmüştüm» buyurdu. Yüce Allah, Hz. Peygamber'i, bazı gençlerin yöneldiği oyun, eğlence ve boş yerlerden korudu. Aleyhissalâtü Vesselam kendi hayatını anlatırken şöyle buyurmuştur: «Ben câhiliyyet devri insanlarının işledikleri birşeyi, iki defa işlemeye teşebbüs etmiş idiysem de, Allah benimle işlemek istediğim şey arasına girip, beni ondan alıkoydu. Bundan sonra Allah, beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim.Teşebbüs ettiğim şeye gelince: Bir gece, Mekke'nin yukarı taraflarında Kureyş'ten bir gençle birlikte kendi koyunlarımızı otlatıyordum. Ben o gence: «Eğer koyunuma bakarsan, ben de diğer gençler gibi, Mekke'ye gidip gece masalları toplantılarına katılayım» dedim. Arkadaşım: «Olur, istediğini yap» dedi. Ben bu arzumu yerine getirmek üzere yola çıktım. Mekke'nin evlerinden ilk evin yanına. geldiğim zaman, çalgı sesleri işittim. «Bu nedir?» diye sorunca; «Falanın oğlu, falanın kızı ile evleniyor» dediler. Hemen oturup dinlemeye başladım. Bu esnada Allah, kulaklarımı tıkadı. Uyuyakalmtşım. Beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırdı. Hemen dönüp, arkadaşımın yanına geldim. Bana ne yaptığımı sordu. Ben de, ona basımdan geçenleri anlattım. Sonra yine başka bir gece arkadaşıma aynı şekilde ricada bulundum. O da, bu ricamı kabul etti. Yola çıkıp Mekke'ye geldiğimde; şu geçen geceki şeyler aynen başıma geldi Bundan sonra, bir daha da hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim». Kurtubî ve başkaları şunu rivayet ediyorlar: Allahü Teâlâ'nın, Kendilerine kitab verdiklerimiz, o Resulü, öz oğullarım tanır gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir topluluk, hak ve hakikati bile bile gizlerler»(Enam,20) âyet-i kerimesi inince, Hz. Ömer (r.a.) daha önce ehli kitabdan iken sonradan müslüman olmuş Abdullah bin Selâm'a: «Sen oğlunu tanıdığın gibi, Hz. Muhammed (SAV)'i tanır mısın?» diye sormuştu. O da: «Evet, belki daha çok. Allah gökteki eminini (Cebrail) yerdeki eminine (önceki peygamberlere) onun sıfatı (onu tanıtacak vasıflar) ile gönderdi. Buna göre, ben de onu tanıdım. Kendi öz oğluma gelince, annesinin bana hıyanet edip etmediğini bilmiyorum» diyerek cevap verdi. Selmân-ı Fârisî'nin müslümanlığı kabul edişinin sebebi de, Hz. Peygamber'in geliş haberini ve vasıflarını İncil'den, Ruhbanlardan ve ehl-i kitab âlimlerinden araştırması olmuştu. Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurarak «Onların bir kısmının okuyup yazması yoktu. Kitabı bilmezlerdi. Bildikleri sadece birtakım yalan ve kuruntulardı. Onlar ancak vehim içindedirler. Vay, kitab (Tevrat)'ı elleriyle yazıp sonra da onu az bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay, ellerinin yazdıklarından dolayı başlarına geleceklere! Vay, kazandıklarına!»(Bakara 78-79). Birinci Hakikat: Resûlullah (s.a.v.)de, her genç gibi, Yüce Allah'ın insanı, üzerinde yaratmış olduğu fıtrî temayüllerin birçoğunu kendinde buluyordu. O, eğlence ve gece sohbetinin anlamını idrak ediyor, … İkinci Hakikat: Bununla beraber, Allahü Teâlâ, Resûlü'nü her türlü sapıklık ve ahlâksızlıktan, da'vetiyle bağdaşmayacak davranışlardan korumuştu... Bu iki gerçeğin Resûlullah'ta bulunması, açıkça şuna işaret eder: Terbiye ve yönlendirme gibi basit vasıta ve sebebler olmadan; özel bir inâyet-i Rabbani, Resûlullah'ın elinden tutar ve yürütür. Şübhesiz ki, Allah'ın ona gençlik döneminde bile, câhiliyye karanlığını yırtacak nurlu bir yol çizmesinde lütfettiği İbretler Ve Öğütler bu özel himaye, onun peygamberlik için nasıl hazırlandığının Rahib Bahira'nın, Peygamberimizin durumundan haber verme- delili, aynı zamanda, hayatında takip ettiği fikrî, ahlakî ve hissi si -bu haber, bütün siyret âlimleri ve ravîlerinin rivayet ettiği tutum ve şahsiyetinin de temeli olan peygamberliğinin en büyük bir hadistir. Siyret âlimlerinin rivayet ettiklerinden biri de şu- isbatıdır... Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Hanımlar Köşesi Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(5) Modern sömürü dünyası çağdaşlık ilericilik kadın hakları demokrasi hürriyet eşitlik adına halkı müslüman olan ülkeleri sömürebilmek için tarih boyunca müslüman kadınları iffetlerinden soyutlamak ve aile bağlarını koparmakla emellerine ulaşmak istemişlerdir. Bu yazılarımız bu tuzaklara dikkat çekmek , tesettürlü Müslümanları uyandırmak ve tesettürlü olmayanları da uyarmaktır.. F.Betül Hanım HICAB UYGAR OLMAYAN BIR GÖRÜNTÜDÜR Hicabın toplumlardaki gerici görüntülerden biri olduğu ve uygar bir görünüm olmadığı söylenir. Yani: "Ne anlamı vardır sanki bu yürüyen kara çarşaflıların. Bu ancak insanlığın başladığı noktaya geri dönmesidir" Bu kendi kendisini çürüten bir şüphedir. Çünkü ilerleme giyim kuşam, yapılar vs. gibi şekilsel olaylarla ölçülemez. Toplumların ilerlemesini dış görünüşüne bakarak değerlendiren bir Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımların ve Genç kızların kendileri öne sürdükleri veya başkaları tarafından öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin başlıcaları şunlardır: 1)-Iman Kalptedir (Inanmak yeterlidir), 2)-Ikna noksanlığı (Farziyyetine ikna olamamak), 3)-Allah beni Hidayete erdirmedi, 4)-Evlenememe korkusu, 5)-Yaşın küçüklüğü bahanesi, 6)-Tesettürü Hicap olarak değil Adet/Moda olarak görmek, 7)-Cinsel Gücün bastırılması/ yok edilmesi, 8)-Süslenmekten Mahrum kalmak, 9)-Hicap toplumun yarısını işsiz bırakıyor, 10)-Hicap uygar olmayan bir görüntüdür, 11)-Beni Babam veya Kocam engelliyor , Sayfa 12 kimse gerçekçilikten ve mantıktan yoksun demektir. Çünkü uygarlık, bir milletin ahlakı, davranışları ve değerlerinin tamamı için kullanılan bir kelimedir. Dış görünüşe gelince, bunun uygarlıkla bir alakası yoktur. Olsa olsa medeniyet kapsamına girer. Hangi Avrupa ülkesi olursa olsun, herhangi bir otobüs terminaline gittiğinizde bir hafta süreli, saatine, dakikasına varıncaya kadar otobüs saatlerinin MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 bulunduğu tarifeleri bulabilirsiniz. Mesela ilk otobüsün saatinin pazartesi günü sabah saat 6.45' de olduğu yazılı diyelim. Vatandaş oraya gittiğinde otobüsün bir dakika bile gecikmeksizin tam zamanında orada olduğunu görecektir. Eğer bir iki dakika geçikmiş olsa her yerden şikayetler yağmaya başlar. Çalışmasındaki bu duraksama toplumda büyük bir kargaşaya sebebiyet verir. Verilen randevuya saygı da değerlerden biridir. Netice itibariyle Avrupanın gelişmişlik ve uygarlık ölçüsü yalnızca teknoloji değil sahip olduğu kıymetler ve prensipleri muhafaza etmesidir. Kıyaslarsak, toplumumuz geri kalmış bir toplum sayılabilir. Bunun sebebi yalnızca teknoloji eksikliğimiz değil, kökü yüce dinimize uzanan değer ve prensiplerden ödün vermemizdir. Kur´an ve Sünnete tabi olmayışımızdır. Peygamberimizi tanımayışımızdır. Işte bu sebeptendir ki toplumumuz zulmün en çok yaygınlaştığı, temel, kişisel hakların ihlal edildiği, kanunlara uymakta başkasına danışıp, fikrini dinleme gibi erdemler bakımından en geri kalmış Ülkelerden sayılabilir. Buna istinaden, Islami hicaba uymak da uygarlığı inşa yolunda bir adım sayılır. Çünkü adetler ve erdemlerimiz hanif dinimizden kaynaklanırlar ve iddia edildiği gibi uygar olmayan bir görüntü de değildir. Ve Allahın kesin emridir, Ibadettir. ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Sohbetler/Düşünceler Çağdaş/Batıl Dinler: Demokrasi Batının laiklik, özgürlük vb. hemen tüm kavramları gibi demokrasi kavramı da kaypaktır. Sınırı, tanımı çok belirgin değildir. İsteyen istediği yere çekebilir. Yöneticiler ve etkin güçler, içini istedikleri gibi doldurabilir. "Halkın kendi kendini yönetmesi" belki tek ortak tanım. Onun da nasıl olacağı belli değil... “Ver oyunu, gör oyunu!” “Kim daha fazla oy alıyor, oyalıyor?”"Oy, oy!" diye halktan rey dilenenler, iş başına geçtiklerinde halkı "of, of!" diye inletirler. Buna rağmen oyun devam eder. Demokrasi sâyesinde insan, ısırıldığı delikten bir değil; on kez ısırılır. Partilerin biri iner, biri çıkar. Hangi ideoloji, rejimde hâkimse, onun koyduğu kurallar işlemekte, hâkim gücün çarkının işlemesi için halkın desteğine ihtiyaç duyulduğundan, senaryosu önceden yazılmış oyunda, halka sadece figüran roller verilmektedir. Halkın seçmek mecbûriyetinde olduğu düzenin memurları, isteseler bile hâkim gücün sistemini değiştirme hakkına sahip olmadıklarından, halkı temsilen seçilenlere düşen iş, mevcut sistemin çarkının başında durmaktan öteye gitmez. Bu olayda halka düşen ise, düzenin bazı yerlerine idareciler tâyin ederek onların suçuna ortak olmaktır. Misafir Kalemler Bütün siyasî sistemlerin, ideolojilerin olduğu gibi, demokrasinin de can alıcı noktası; hâkimiyyet meselesidir. Hâkimiyyet, daha ilerisi düşünülemeyen, siyasal bir güç ve etkinliği ifade eder. Yani siyasal güç ve etkinliğin, iktidar ve muktedir oluşun en ileri derecesini ifade eder. Bu en üstün kabul edilen otorite, kanunları yapar. Yöneticiler ona göre belirlenir. Yönetimin nasıl olacağını ve bu esasların ayrıntılarını o belirler. Hâkimiyyet anlayışı itibarıyla İslâm bir tarafta, diğer bütün sistemler bir taraftadır. İslâm, hâkimiyyeti mutlak olarak sadece Allah’tan kabul eder; Allah’ın hakkı olarak bilir. Bunun dışındaki diğer bütün sistemler, hâkimiyyeti kimde görüyorlarsa ona göre isim alırlar. Demokrasi, hâkimiyetin halkın elinde olmasının adıdır. Krallık, hâkimiyetin kralın elinde olmasıdır. Teokrasi, hâkimiyyetin Allah adına konuştuğunu iddia eden din adamı sınıfının ya da kendini tanrı yerine koyanların elinde olmasıdır…Yani siyasî sistemler, hâkimiyyeti elinde bulunduranlara göre tanımlanır ve ona göre isimlerini alırlar. Yalnız İslâm, hâkimiyyeti Allah’ta görür, hâkimiyeti Allah’ın bir hakkı olarak kabul eder. Bunun dışındaki diğer bütün beşerî sistemlerin (dinlerin) özelliği ise, hâkimiyyeti Allah'ta görmeyip insanda görmeleridir. Hâkimiyyeti insanda görmek gibi ortak bir paydaya sahip olduktan sonra, bu insanların “kim veya kimler?” sorusuna verdikleri farklı cevaplara göre isim Demokrasi bir yönetim biçimidir; yönetimlerin şeklini belirle- alsalar da, müslümana göre bütün bunlar tâğutî ideolojilerme biçimi değil! Egemen güçler tarafından kuralları belirlen- dir, şeytanî düzenlerdir.Dinsiz(Kafir) düzenlerdir veya Şirk miş oyundur; oyun kurallarını belirleme işi değil! Demokrasi, (Iki dinli )düzenlerdir. kitabına uydurma rejimidir; Kitab’a uyma değil! Totaliter rejimlerde kral veya general; “Ben böyle istiyorum!” der; Demokraside yetki; milletindir. Yani, toplum, egemenliğe saDemokrasi ise, “sen böyle istiyorsun!” der. hip kabul edilir. Hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar, fertler, o hâkimiyyetin bir birimine, bir parçasına sahiptir. Yani Güçlünün hâkim olduğu rejimin adıdır demokrasi. Çağdaş bir 70 milyonluk bir ülkede hâkimiyyet, 70 milyon parçaya bölünmasaldan ibarettir. Her ne kadar tersi iddia ediliyor olsa bile, müş demektir. Bunun Kur’ânî ifadesi 70 milyon ilâh kabul seçenlerin ve hatta seçilenlerin değil; seçtirenlerin ve derinediliyor, demektir. Herkes hâkimiyyetin eşit bir parçasına dekilerin irâdesidir. Demokrasi, bir Truva atıdır. Halka, oy sahip olduğundan, zamanı gelince hâkimiyyet parçalarının vermeme hürriyeti bile vermeyen çağdaş dayatma rejimidir. sahipleri oylarını bir tarafta toplar(Imanını, Nikahını sandığa %51 delinin % 49 akıllıya gâlip getirilmesinin adıdır. Müslü- bırakıp eve döner) ve ittifakın mümkün olmadığı halde, manla Kâfirin, mücâhidle İslâm düşmanının, âlimle câhilin, çoğunluğu teşkil eden parçaların toplamı doğrultusunda icaydınla avamın eşit olduğu adâletsiz rejimin adıdır demokra- raatlar yapılır, kararlar alınır. Bu noktada hâkimiyyetin kulsi. Demokrasi açısından, oy veren insanlar, eşit olmasına eşit- lanılması gündeme gelir. tir, ama bazıları daha çok eşittir. Elli bir pirenin kırk dokuz file gâlip getirilmesidir demokrasi. Kazanan ve kaybedenin Müslüman olmayanlar açısından demokrasi, az zararlı (ehven maçtan önce belli olduğu şikeli bir karşılaşmadır. Hakka rağ- -i şerreyn- mecburiyet anında iki zararlıdan az zararlı olanı men halk idaresi olmasının yanında; aslında halka rağmen tercih) olabilir. Çünkü, Onlar Hakka/Kitaba inanmazlar. egemen çevrelerin halkın inancına ters dayatmalar rejimidir. Evet, Islâm diye bir din, o dinin bir devlet sistemi veya dünya Demokrasi, bilindiği gibi batı kültürünün ürünü olan bir görüşü olmasaydı zaruret halinde iki zararlı sistem içerisinsistemdir. Batı medeniyetinin en önemli özelliği, insanın ken- den az zararlı olanı tercih edilebilirdi. dini ilâhlaştırarak, tanrıya başkaldırı, nefse, hevâya ve şeytana tâbi olmaktır. Demokrasi anlayışında da bu özelliği görü- Peygamberlerin ve iman edenlerin, uğruna her fedâkârlıklara katlandıkları Islam söz konusu olmasaydı, "demokrasi mi, rüz: Yüce Allah’ın nizamını kabul etmeyip, yönetimde insanların hüküm koyması ve Allah'ın indirdiğini bırakıp kendi hü- başka rejim mi?" tartışılabilirdi. Allahın göndermiş olduğu Şeriat olmamış olsaydı şerrin en ehveni tercih edilebilirdi. kümleriyle kendilerini yönetmek istemeleridir. Bunu deAma, müslümanın teslim olduğu Rabb, Islâm diye bir din, o mokratların hal ifadeleriyle söyleyecek olursak: “Sen kim oluyorsun ey tanrı! Biz kendi hayatımızı kendimiz düzenleye- dinin içinde bir devlet sistemi göndermişken, hakk apaçık orbiliriz. Kendimiz düzenlemek için yöntemler buluyor ve uygu- tada iken asla olamaz. Çünkü batılın karşısında hakk var. luyoruz” demekteler. Basite indirgeyecek olursak demokratik Hakk varken batılı tercih, yapsa yapsa Müslümanı kafir veya Müşrik yapar. söylemin içeriği ve anlamı işte budur. Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Mizah Köşesi Aşağıdaki kelimelerin manalarını Bulmacamızda bulmaya çalışalım: 2- Hiroshima'ya atılan atom bombasi sizce dünyanin en büyük terör faaliyeti değil midir? 3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsu- Durum, Hapishane, Değer, Kötü, Yaratılmış, Kainat, nuz? Aniden zil çalar ve çocuklar tenefüsse çıkarlar. ÇoMuska, Insani, Karanlıklar, Örnek cuklar geri döndügünde bu sefer sözü küçük Tom alır. Benim beş sorum olacak: 1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz? 2- Hiroshima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın en büyük terör faaliyeti değil midir? 3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz? 4- Bugün neden zil 30 dakika erken çaldı? 5- Bob nerede? ———————————————- Mahiyet, Zindan, Kıymet, Bedbaht, Mahluk, Alem, Tılsım, Beşeri, Zulumat, Temsili ASTRONOT TEMEL NASA uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylık ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş. ALLAH BİLİYOR Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiğinde tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca bayat ekmeği dişi kesmeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye başlamış.Ev sahibinin gözü yerinden oynamış : -Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanın içini sıyırır, demiş. Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve : -Kimin içinin sıyrıldığını Allah biliyor, demiş. Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!" —————————————————— BOB NEREDE George Bush bir ilkokulu ziyaret eder. Çocuklara: - Sorusu olan var mı? der. Ve kücük Bob sözü alir. - Benim üç sorum olacak: 1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz? Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler AKP'nin dans eden dindar nesli(!) AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları'nın düzenlediği Gençlik Şöleni'ndeki görüntüler Milli Gazete tarafından Tv'ye alındı. Başbakan'ın 'dindar nesiller yetiştireceğiz' açıklamasına gönderme yapan gazete bakın ne yazdı. Başbakan'ın 'dindar nesiller yetiştireceğiz' açıklaması günlerce tartışıldı. Manşetlerde, köşelerde, ekranlarda konuşuldu. İktidar ve anamuhalefet için kılıçların karşılıklı çekileceği yeni bir gündemdi 'dindar nesil' tartışması. Bir tarafta dine dair her konunun karşısında kendisini bulan CHP, öbür tarafta 'zinayı suç saymayan' AKP'nin dindar nesil iddiası... AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları'nın düzenlediği Gençlik Şöleni'nde öyle görüntüler fotoğraf karelerine girdi ki... Bu kareler bir söylem maskesini daha düşürdü... Dindar nesil dediğiniz böyle bir şey mi? AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları organizatörlüğünde gerçekleştirilen gençlik şöleni AKP'nin maskesini bir kez daha düşürdü. Muhafazakar muteddeyyin kesimlerin oylarına göz diken, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın adını bile istismar etmekten geri durmayan AKP'nin politik duruşunu özetleyen fotoğraflara bir yenisi daha eklendi. Başbakan'ın 'Dindar nesil yetiştireceğiz' açıklamasının tribünlere oynamaktan öteye başka bir anlam ifade etmediğini, AKP'li gençlerin sarmaş dolaş dansı, ortaya çıkardı. bir Gençlik Kolları yaptı. Gecede konuşan AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları Başkanı Ali Madenci, "Onların sıkıntılarını, ihtiyaçlarını belirleyip gidermeye çalışıyoruz. Öğrencilerin sıkıntılarına çözüm bulmak, sürekli yanlarında olmak, rahat huzurlu bir ortam sunmak istiyoruz" dedi. Eski Öğretmenevi salonunda yapılan şölende, gecenin geç saatlerine kadar dans, ettiler.. Bu görüntü Başbakan'ın 'Dindar nesil yetiştireceğiz' sözlerinin içi boş olduğunu gösterdi. Başbakan'ın dindar gençliği Başbakan Erdoğan 31 Ocak 2012 tarihinde AK Parti genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada "Dindar nesil yetiştireceğiz" açıklamasında bulunmuştu. Gündemde geniş yer bulan bu ifadeler çokça tartışılmış ve Başbakan'ın dindar nesli, dindar gençliği nasıl yetiştireceği konusunda soru işaretleri oluşmuştu? Daha sonra 6 Şubat 2012 tarihinde FATİH Projesi'nin tanıtımında dindar gençliğe değinen Başbakan Erdoğan, "Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" demişti. Rakı içip göbek atmışlardı 2008 yılında AKP Artvin İl Başkanı Dilek Alkan'ın düzenlediği "basınla kaynaşma yemeği"nde su gibi alkol tüketilmiş, şarkıcıyla göbek atılmıştı. Artvin Koru Otel'de basın mensupları için verilen yemekte sahne alan kadın şarkıcıya eşlik eden AKP İl Başkanı Alkan, şarkıcıya para yapıştırmıştı. Öte yandan bol miktarda rakı tüketilen yemekte bazı AKP'liler bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da rakıyla Peki bu hangi nesil gençlik? Başbakan Erdoğan 31 Ocak tarihinde AKP'nin genişletilmiş dans eden şarkıcıyı seyretti. il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada "Dindar nesil Şampanyaların da patlatıldığı geceye katılan kadın partililer yetiştireceğiz" açıklamasında bulunmuş, gündemde geniş yer arasında başörtülü bulunmaması dikkat çekmişti. bulan bu ifadeler tartışma konusu olmuştu. Daha sonra 6 Şubat tarihinde FATİH Projesi'nin tanıtımında dindar genç- Dindar değil Müslüman nesil Sadet Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanı Fatih Aydın, liğe değinen Başbakan Erdoğan, "Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyan- AKP hükümetinin 'dindar nesil' yetiştiremeyeceğini söyleyekar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin mil- rek nedenlerini sıraladı. Başbakan'ı söylemden eyleme geçememekle suçlayan Aydın, "Başbakan güzel konuşuyor, li, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" diyerek, eleşti- 'dindar nesil yetiştireceğiz' diye. Ama yapılanlara bakıyoruz hiçbir şey yok. rilere sert çıkmıştı. Bari söylenilenle yapılan uyuşsun AKP'nin söyledikleriyle yaptığı ilk defa çelişmiyor. 2008 yılında AKP Artvin İl Başkanı Dilek Alkan'ın düzenlediği "basınla kaynaşma yemeği"nde su gibi alkol tüketilmiş, şarkılar eşliğinde göbek atılmıştı. Daha da ileri giden AKP İl Başkanı Dilek Alkan, kadın şarkıcıya para yapıştırmıştı. Öte yandan bol miktarda rakı tüketilen yemekte bazı AKP'liler bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da rakıyla dans eden şarkıcıyı tempo tutmuşlardı. Domuz etini kasaplık statüsüne koyanlar, zinayı serbest bırakanlar nasıl dindar gençlik yetiştirecek. Avrupa Birliği Bakanlığı kuran, İslam'a aykırı uygulamaları hemen kabul eden bir hükümet nasıl dindar nesilden bahsedebilir. İslam coğrafyasını kana bulayan ABD'yi kadim dost olarak gören iktidar partisi 'dindar nesil' söyleminin içini nasıl dolduracak. Başbakan'ın açıklamaları hiç samimi gelmiyor. Biz Saadet Partisi olarak 'dindar nesil' değil 'Müslüman nesil' yetiştirmenin peşindeyiz. Dindar diyor Başbakan. Peki, kime göre, hangi dine göre dindar? Biz buna 'Müslüman nesil' diyoruz" diye konuştu. Üniversiteyi yeni kazanan öğrencilerin birbirlerini tanımaları amacıyla yapılan 'Gençlik Şöleni'nde kızlar ve erkekler, dans ederek tanıştılar. Vakfıkebir MYO'nda okuyan bin 422 öğrencinin katıldığı şölenin organizatörlüğünü AKP Vakfıke- Sütunhaber Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 11 ZILHICCE 1433 / KASIM 2012