T.C. GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TARĠH ANABĠLĠM DALI ORTAÇAĞ BĠLĠM DALI II. KILIÇ ARSLAN ZAMANINDA TÜRKĠYE SELÇUKLU DEVLETĠ’NĠN DIġ SĠYASETĠ (1155-1192) YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Hazırlayan Rifat DAĞLI Tez DanıĢmanı Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK Ankara-2011 T.C. GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TARĠH ANABĠLĠM DALI ORTAÇAĞ BĠLĠM DALI II. KILIÇ ARSLAN ZAMANINDA TÜRKĠYE SELÇUKLU DEVLETĠ’NĠN DIġ SĠYASETĠ (1155-1192) YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Hazırlayan Rifat DAĞLI Tez DanıĢmanı Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK Ankara-2011 ONAY Rifat DAĞLI tarafından hazırlanan “II. Kılıç Arslan Zamanında Türkiye Selçuklu Devleti’nin DıĢ Siyaseti (1155-1192)” baĢlıklı bu çalıĢma, 10/06/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile baĢarılı bulunarak jürimiz tarafından Tarih Anabilim, Ortaçağ Bilim dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiĢtir. Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK Doç. Dr. Güray KIRPIK Yrd. Doç. Dr. Nihat YAZILITAġ ÖNSÖZ Türkiye Selçukluları devrinde Anadolu’nun tarihinde dönüm noktası olarak nitelendirdiğimiz, II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı dıĢ siyasetin diğer Selçuklu sultanlarından farklı olan yönleri, devrin önemli tarih yazıcıları ve tetkik eserler incelenerek belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Ayrıca Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Kılıç Arslan ile beraber yükselme dönemine girmesinde etkili olan siyasi faaliyetlerin neler olduğunu ortaya koymak ve Kılıç Arslan’la beraber devletin daha önceki siyasetinde ne gibi değiĢikliklerin yapıldığına değinilmektedir. Bu çalıĢmada II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Türk ve yabancı unsurlarla (Ermeniler, Süryaniler) iliĢkileri Anadolu’da Selçuklu hâkimiyeti altında siyasi birliğin sağlanması perspektifinde değerlendirilmiĢtir. Bizans Ġmparatorluğu, Haçlılar ve Zengi Hanedanı ile iliĢkiler ise çalıĢmamızın dıĢ politikaya bakıĢ açısını oluĢturmuĢtur. II. Kılıç Arslan’ın saltanatının sonu baĢlığı altındaki üçüncü bölümde de refahı artırma çabaları, ülkeyi oğulları arasında taksimi ve bu uygulamanın sebep olduğu sıkıntılara değinilmiĢtir. ġahsiyeti ve ölümü üzerinde durulduktan sonra çalıĢma sonuç kısmıyla tamamlanmıĢtır. Kaynaklardan elde edilen veriler ilmi metotlara göre tahlil edilmiĢ ve modern araĢtırmalarla karĢılaĢtırılarak bu dönemde uygulanan dıĢ siyasetin önemi vurgulanmıĢ ve bu siyasette yol gösteren unsurlar tespit edilmiĢtir. Söz konusu araĢtırmanın eksik yönleri, hataları ve gözden kaçırdığımız yanları olabilir. Amacımız çalıĢtığımız döneme dair kaynak ve tetkik eserlerin ıĢığında daha geniĢ bir bakıĢ açısı oluĢturmaktı. Tezin hazırlanmasında ve düzenlenmesinde emeği geçen, fikirleri ve yol göstericiliği ile çalıĢmamda her an desteğini hissettiğim danıĢman hocam Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK’a teĢekkürü bir borç bilirim. Kendilerini ihmal etmekten hep hicap duyduğum ama desteklerini de benden esirgemeyen eĢim Fatma DAĞLI’ya ve kızım Berrin Nisa’ya teĢekkür ederim. Ayrıca bu çalıĢmamda maddi ve manevi desteğini esirgemeyen okul müdürüm Alparslan ÇEVĠK’e ve meslektaĢım Kaan DEMĠRÖRS’e de teĢekkür ederim. Rifat DAĞLI ii ĠÇĠNDEKĠLER ÖNSÖZ………………………………………………………………………………… i ĠÇĠNDEKĠLER……………………………………………………………………........ii KISALTMALAR…………………………………………………………………….....iv GĠRĠġ…………………………………………………………………………………...1 A- Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Kılıç Arslan’a Kadar Genel Durumu…....1 B- II. Kılıç Arslan’a Kadar Selçuklu Siyasetine Yön Veren Unsurlar….........19 BĠRĠNCĠ BÖLÜM SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN ANADOLU’DA SELÇUKLU HÂKĠMĠYETĠ ALTINDA SĠYASĠ BĠRLĠĞĠ SAĞLAMASI A- Meliklik Dönemi ve Selçuklu Tahtına ÇıkıĢı…………………………….....24 B- II. Kılıç Arslan’ın Ġktidarının Ġlk Yıllarında Anadolu’nun Siyasi Vaziyeti....30 C- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Türk Beylikleriyle ĠliĢkileri………………..32 1- DaniĢmendlilerle ĠliĢkileri………………………………………………...32 2- Artuklularla ĠliĢkileri……………………………………………………….39 3- Saltuklularla ĠliĢkileri……………………………………………………...41 4- Mengücüklerle ĠliĢkileri…………………………………………………...42 D- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Diğer Unsurlarla ĠliĢkisi…………………...44 1- Ermenilerle ĠliĢkileri…………………………………………………………...44 2- Süryanilerle ĠliĢkileri...........................……………………………………....46 ĠKĠNCĠ BÖLÜM SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN DIġ SĠYASETĠ A- Bizans Ġmparatorluğu’nun Durumu…………………………………….......50 1- Bizans ile ĠliĢkileri………………………………………………………...55 1.1- Bizans Önderliğinde Selçukluya KarĢı OluĢturulan Ġttifaklar…………………………………………………....55 1.2- II. Kılıç Arslan’ın Ġstanbul’u Ziyareti ve Ġttifakları Etkisiz Hale Getirme Çabaları………………………………......64 iii 1.3- II. Kılıç Arslan’ın 1162-1174 Yılları Arasında Anadolu’da Yeniden Hakimiyet Kurması ve Miryokefalon SavaĢı’nı Hazırlayan Sebepler…….............................................67 1.4- 17 Eylül 1176 Miryokefalon (Myriokephalon) Zaferi…………………………………………………......71 1.5- Miryokephalon Zaferinin Önemi ve Sonuçları.….........80 1.6- Miryokephalon Zaferi Sonrası Selçuklu - Bizans ĠliĢkileri…………………………………………………....84 B- III. Haçlı Seferi ve Sultan II. Kılıç Arslan’ın Haçlılarla ĠliĢkileri…….........86 C- Musul Atabegi Nureddin Mahmud Ve Eyyûbîler Ġle ĠliĢkileri……............93 1- Nureddin Mahmud Ġle ĠliĢkileri…………………………………...........93 2- Eyyûbîler Ġle ĠliĢkileri………………………………………………........97 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM II. KILIÇ ARSLAN’IN SALTANATININ SONU A- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da Huzur ve Refahı Arttırma Gayretleri.....….104 B- II. Kılıç Arslan’ın Ülkeyi Oğulları Arasında Taksimi ................................112 C- II. Kılıç Arslan’ın ġahsiyeti ve Ölümü …………………………………....118 SONUÇ……………………………………………………………………….....123 KAYNAKÇA………………………………………………………………….....127 ÖZET……………………………………………………………………….........143 ABSTRACT………………...……………………………………………….......144 iv KISALTMALAR AÜDTCFD: Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi a.g.e.: Adı geçen eser a.g.m.: Adı geçen makale bkz: bakınız çev.: çeviren DGBĠT: DoğuĢtan Günümüze Büyük Ġslam Tarihi Ed: Editör haz.: hazırlayan ĠA: Ġslam Ansiklopedisi s: sayfa TDVĠA: Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi vb: ve benzeri vd: ve diğerleri GĠRĠġ A- Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Kılıç Arslan’a Kadar Genel Durumu Alparslan’ın 1071’de Malazgirt ovasında kazandığı zaferden itibaren Türk tarihinin akıĢı değiĢmiĢ, bu zafer, Anadolu’nun Türk vatanı haline gelmesini sağlamıĢ ve bugünkü Anadolu Türklüğünün oluĢmasının temeli atılmıĢtır. Anadolu’da Selçuklu dönemi1 (1071-1308) değerlendirilirken sadece bölgede hakimiyet kurmuĢ ve bölgeyi ele geçirmiĢ bir hanedan olarak değil, bunun yanında Anadolu’ya sürekli olarak gelmekte olan Türkmenler’in bu coğrafyayı yurt edinmelerini de sağlayan, onları buralara yerleĢtiren, yeni yerleĢim merkezleri kuran, Ģehir ve kasabaları imar eden bir Türk devlet teĢkilatını ve onun tarihi serüvenini göz önünde bulundurmak gerekir. Selçuklulara bağlı Türkmenler’in Anadolu’yu yurt tutmasıyla beraber Anadolu’nun TürkleĢmesi süreci baĢlamıĢ ve bu süreç büyük ölçüde Türkiye Selçukluları döneminde tamamlanmıĢtır. Bu sürecin sonunda coğrafyanın vatan haline gelmesi beraberinde zamanla Türklerin ve insanlık tarihinin en muazzam devletlerinden biri olan Osmanlı Devletinin tarih sahnesine çıkmasına zemin hazırlamıĢtır. Selçukluların XI. ve XIII. yüzyıllar arasında giriĢtikleri coğrafyayı vatan haline getirme hâkimiyetinin 1 çabaları, tesis Anadolu’nun edilmesi olmak fethi üzere ve iki buralarda ayrı özelliği Selçuklu içinde Anadolu’nun Selçuklu devri tarihi ile ilgili yerli ve yabancı (Arap, İran, Süryani, Ermeni, Gürcü, Grek ve Latin) kaynaklar hakkında bkz: Mehmet Fuat Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları Umumi Bir Bakış”, Tarih Araştırmaları I, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 74161; Mehmet Fuat Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, c. VII, sayı 27, Ankara, 1943; Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1944, s. 8-18. 2 barındırmaktadır. 1040 yılında kazanılan Dandanakan SavaĢı Selçukluların Horasan ve Ġran’da devlet teĢkilatının temellerini oluĢturmalarını sağlamıĢtı. Orta Asya’dan sürekli olarak Türk boylarının göç etmesi Horasan ve Azerbaycan’da yoğun bir Türk nüfusunun birikmesine yol açtı. Buradaki Türk nüfusunu devamlı olarak besleyen Türkistan’ın varlığı, Anadolu’nun TürkleĢmesindeki en önemli etkendi. Çünkü Selçuklu politikasının beĢeri dayanağını göçlerle sürekli gelen bu Türk boylarına yeni bir yurt bulma zorunluluğu oluĢturmaktaydı. Anadolu’nun TürkleĢmesinde en önemli etkenlerden biri Azerbaycan yoluyla Anadolu’ya yoğun bir Ģekilde göç eden insan dalgalarıdır. Bu durum tamamen mecburiyetten kaynaklanmakta ve Selçuklu sultanları da doğal olarak gözlerini batıya çevirmek durumunda kalmaktaydılar. Anadolu’nun fethi öncesinde Bizans’ın Doğu Anadolu’da uyguladığı askeri, siyasi ve hepsinden önemlisi iktisadi uygulamalar kendisine karĢı bölgedeki etnik ve manevi birliği sarsmıĢtı. Bu uygulama, buralarda yaĢayan Ermeniler, Süryaniler vesair beĢeri unsurları Bizans’a karĢı Türkleri tercih etme noktasına getiriyordu2. XII. asırda Bizans idaresindeki Anadolu’nun sair bölgelerinde yaĢayan halk kitleleri arasında bir ahengin olmadığı anlaĢılmaktadır. Rumlar, Ģehirlere yerleĢmiĢ küçük bir azınlık halinde yaĢarken, Ermenilerle aralarında sürekli bir çekiĢme yaĢanmaktaydı. Anadolu’da Bizans yönetiminin, hür köylüleri derebeylerin elinde köleleĢtirdiği, çeĢitli etnik unsurları kendine küstürdüğü ve bunun sonucu olarak kendi yanında dıĢarıdan gelen müdahalelere karĢı koyacak bir milli ve etnik güç bırakmadığı görülmektedir. Bu durumundan dolayı XI. yüzyıl sonlarında Anadolu’nun kapılarına dayanan Türklerin karĢısında etkili bir varlık gösteremedi3. Ġmparatorluğun içinde bulunduğu zafiyetlerden dolayı Türk akınları ve seferleri o kadar çoğalmıĢtı ki Bizans, Türk akınlarına son vermek ve Türkleri geldikleri yere atmak isteyince, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan ve Bizans 2 Osman Turan, Türkler Anadolu’da, Hareket Yayınları, İstanbul, 1973, s. 50-53; Abdulhaluk Çay, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 7-8. 3 Çay, a.g.e., s. 10; Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, 8. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, s. 209-210; Işın Demirkent, Bizans Tarihi Yazıları, Dünya Kitapları A.Ş., İstanbul, 2005, s. 4-5. 3 Ġmparatoru Romanos Diogenes’in karĢı karĢıya gelmeleri kaçınılmaz olmuĢtu. Anadolu’nun Türk yurdu olmasını sağlayacak olan Malazgirt meydan muharebesi, Malazgirt Ovası’nda 26 Ağustos 1071 Cuma günü, Alparslan’ın zaferi ile neticelenmiĢ ve bu zaferden sonra, tarihin akıĢı Türkler lehine geliĢmeye baĢlamıĢtır4. Kazanılan bu zaferle Anadolu Türk fetihlerine açık bir hale gelirken, Anadolu’daki siyasi ortam da tamamen Türkler lehine geliĢmeye baĢlamıĢtı. Aynı zamanda Malazgirt Zaferi Doğu Anadolu’nun yeni gelen Türkmen gruplarının toplanma sahası olmasını da sağlamıĢtır. Ayrıca bu zafer, Anadolu’nun TürkleĢtirilmesi ve vatanlaĢtırılması hususuna hız kazandırmıĢ, dolayısıyla muzaffer sultan Alparslan tarafından görevlendirilen Türk fatihlerce sistematik bir fetih süreci baĢlamıĢtır. Bu fetihler sürecinde hanedandan olan KutalmıĢ oğullarının temellerini attığı Türkiye Selçuklu Devleti’nin Anadolu’nun Türk vatanı haline gelmesi hususunda müstesna bir yeri vardır. KutalmıĢ-oğlu Süleyman ġâh’ın sevk ve idaresinde 1075-1085 yılları arası Anadolu’da gerçekleĢen Türk fetih hareketleri sonunda büyük baĢarılar elde edilmiĢ, bu baĢarılar sonucunda Türk fetihleri Ege ve Marmara kıyılarına kadar ulaĢmıĢtır5. Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluĢu, KutalmıĢ oğullarından Süleyman ġâh ve kardeĢlerinin Anadolu’ya geliĢleri ve buradaki faaliyetleriyle baĢlar. Sultan Alparslan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra esir düĢen Romanos Diogenes ile yapılan antlaĢmanın hükümsüz kalması üzerine, Selçuklu Türkmen beylerine Anadolu’nun fethi emrini vermiĢtir6. Anadolu’nun fethine memur edilen bu Türk beyleri süratle Anadolu’yu fetih ve iskâna baĢlamıĢlardı. Anadolu’da fetihler yapan ve beylikler kuran ilk fatihler arasında Saltuk, GümüĢ-tekin Ahmed (DaniĢmend) Gazi, Mengücük Gazi, AfĢin ve Artuk beyler bulunmaktadır7. 4 Salim Koca, Sultan I. İzzeddin Keykavus(1211-1220), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s. 2. 5 Çay, a.g.e., s. 11-12. 6 Salim Koca, Türkiye Selçukluları Tarihi, II.cilt, Karam Yayınları, Çorum, 2003, s. 33-35; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2005, s. 75. 7 Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 80. 4 Hanedana mensup KutalmıĢ oğullarından Süleyman ġâh ve üç kardeĢinin8 Malazgirt zaferinin hemen ardından Anadolu’da göründükleri, Süleyman ġâh ve Mansur kardeĢlerin Bizans’ın içinde bulunduğu taht mücadelelerinden faydalanarak ele geçirdikleri Ġznik Ģehrinde Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu’na bağlı olarak Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurdukları bilinmektedir(1078)9. Böylece, Türkler Anadolu’da yerleĢmeye baĢladılar ve Ġslam ülkelerinden sürekli gelen, özellikle 1080 yılında Azerbaycan’dan kalabalık Türk kitleleri, Anadolu’ya sürekli akmaya baĢladı ve dolayısıyla Anadolu’da bu Türkmen göçleriyle Türk nüfusu süratle arttı. Böylece Anadolu’nun etnik yapısı, yavaĢ yavaĢ Türkler lehine değiĢmeye baĢladı10. Anadolu’da kurulan Türkiye Selçuklu Devleti tarihini üç döneme ayırabiliriz: 1- Türkiye Selçuklu Devleti’nin Büyük Selçuklu Devleti’ne tabi olduğu dönem11 (1078-1157). Bu dönemi Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluĢu, Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya yerleĢmeleri ve burada varlıklarını korumaya çalıĢtıkları dönem olarak vasıflandırabiliriz. 2- Türkiye Selçuklu Devleti’nin tam bağımsız olduğu dönem (11571243). Bu dönem Türkiye Selçuklu Devleti’nin geliĢme, yükselme ve en parlak dönemidir. 3- Türkiye Selçuklu Devleti’nin Moğolların hakimiyeti altında bulunduğu dönem(1243-1308)12. Türkiye Selçuklu Devleti tarihinin bu Ģekilde tasnif edilmesi konunun anlaĢılmasında bize yardımcı olacaktır. Çünkü çalıĢmamızın sınırlılığını 8 Mansur, Alp-Yölük(veya ilek) ve Devlet(ve Dolat). Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 2; Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 117; V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. Azer Yaran, Onur Yayınları, Ankara, 1988, s. 40. 10 Sevim, a.g.e., s.118. 11 Türkiye Selçuklu Devletinin kuruluş döneminde Büyük Selçuklu İmparatoru adına hutbe okunması ve para bastırılması gibi en klasik tabilik şartları dışında başka mükellefiyetleri yerine getirmediği “asgari tabilik statüsü” nü koruduğu ve Türkiye Selçuklu hükümdarlarının bu ilk dönemlerde Büyük Selçuklu İmparatorlarına itaat ve sadakat göstermekten başka çarelerininde olmadığı görülmektedir. Bkz. Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, 4. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2004, s. 104. 12 Köymen, a.g.e., s. 104. 9 5 yukarıda verdiğimiz tasnifin ikinci bölümünde yer alan, 1155-1192 yıllarında hüküm sürmüĢ II. Kılıç Arslan’ın iktidar yılları belirlemektedir. Türkiye Selçuklu Devleti kurulduktan sonra sultan II. Kılıç Arslan’a kadar(1155) devletin baĢında sırasıyla: 1- I. Süleyman ġâh (1078-1086), 2- Ebû’l Kasım ve Ebû’l Gazinin I. Kılıç Arslan’ın Anadolu’ya geliĢine kadarki niyabet dönemi (1086-1092), 3- I. Kılıç Arslan (1092-1107) 4- ġâhin ġâh (1107-1116) 5- I. Mes’ûd (1116-1155) geçmiĢtir. ġimdi sırasıyla bu sultanlara kısaca değinelim: Süleyman ġâh ve kardeĢleri 1072 yılında Güneydoğu Anadolu Bölgesine gelerek Birecik üs olmak üzere, Diyarbakır-Urfa arasındaki bölgeye yerleĢtiler. KutalmıĢ oğullarının Anadolu’ya geldikleri ilk dönemde, kardeĢler arasında iĢbirliği ve ortak faaliyet gösterdikleri dönem söz konusu iken, daha sonra olayların akıĢı Süleyman ġâh’ın 1078 de tek baĢına hükümdar olması ile sonuçlandı13. Bizans’ın bu dönemde içinde bulunduğu iktidar mücadeleleri14, Süleyman ġâh’ın iĢini büyük ölçüde kolaylaĢtırmıĢ ve 1080 yılında, Azerbaycan’dan Anadolu’ya çok büyük bir Türk nüfusunun gelmesi Anadolu’da rahat bir Ģekilde geniĢlemesini sağlamıĢtı. Ayrıca Bizans’ta yaĢanan bu iç buhranların meydana getirdiği huzursuzluk ortamıyla, çeĢitli ırklardan oluĢan yerli halk (Rum, Ermeni, Gürcü, Süryani vb. gibi) Süleyman ġâh’ın yönetimini benimsemiĢ ve daha müreffeh bir hayat yaĢamaya baĢlamıĢlardı. Çünkü topraksız olan bu köylülere Süleyman ġâh ve halefleri eski Türk göçebe ananesine göre, toprakları dağıtıyor böylece köylülerde toprağa ve hürriyete kavuĢmuĢ oluyordu. Selçuklular böylece Anadolu’da devlet mülkiyeti altında Miri toprak rejimini uyguluyorlardı15. 13 Köymen, a.g.e., s.102-114. O kadar ki Süleyman-şah ve Mansur kardeşlerin bu dönemde Bizans tahtında belirleyici faaliyetler içinde oldukları da göze çarpmaktadır. 15 Sevim, a.g.e., s.118 ; Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s. 421-423; Turan, a.g.e., s. 84-86; İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1972, s. 62. 14 6 Süleyman ġâh Ġstanbul Boğazı’na kadar ilerlemiĢ ve sürekli olarak akıncı birlikleri ile Bizans’ı sıkıĢtırmaya devam etmiĢtir. Tam bu sıralarda batıdan (Ġtalya’dan) Bizans topraklarına bir istila hareketi baĢladı. Bizans Ġmparatoru Aleksios, ülkesini ve tahtını korumak için Süleyman ġâh ile antlaĢma yapmak zorunda kaldı. Bu antlaĢma Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk milletler arası antlaĢması idi. 1081 yılında yapılan Dragos Çayı antlaĢması ile Türkiye Selçuklu Devleti Bizans tarafından hukuken tanınmıĢtır. Bu antlaĢma sonucunda Süleyman ġâh, Bizans’a Marmara Denizi kıyılarına kadar olan Anadolu topraklarına fiilen hakim olduğunu16 kabul ve tasdik ettirmiĢ oluyordu. Artık Ġstanbul Boğazı Selçuklular ile Bizanslılar arasında hudut olmuĢtu. Süleyman ġâh fetihlerine Güney-Doğu Anadolu’da bir Ermeni Prensliği kurulması üzerine17, 1082/83 yıllarında Çukurova (Kilikya) bölgesine inerek Tarsus, Adana, Misis (Masisa), Anazarba ve yörelerini, 1085’te de Antakya’yı fethederek devam etmiĢtir. Süleyman ġâh bundan sonra kendisinin de sonunu hazırlayacak olan Kuzey Suriye’de geniĢleme siyaseti güderek, Büyük Selçuklu Devleti’nin vassalları ile mücadeleye girmiĢtir. Önce Musul Halep hakimi ġerefüddevle Müslim ile mücadele etmiĢ ve onu bertaraf etmiĢ sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin ġam Meliki TutuĢ ile girdiği mücadeleyi kaybederek savaĢ meydanında hayatını kaybetmiĢtir18. Sonuç olarak Süleyman ġâh bağımsız bir sultan19 gibi hareket ederek, 1086 yılında Büyük Selçuklu sultanı Melik ġâh ile rekabete girmiĢ Melik ġâh 16 Süleyman-şah’ın, dönemin kaynaklarının sınırlarını tam olarak çizmemesine rağmen, tüm Anadolu’ya hakim olduğunda hemfikirdirler. Bkz. Turan, a.g.e., s. 95-96. 17 Ermeni prensi Philaretos, Harput’tan Kilikya’ya kadar uzayan Malatya, Maraş, Göksun, Tarsus, Anazarba, Masisa, Ra’ban, Antakya ve Urfa şehirlerini içine alan oldukça büyük bir beylik(prenslik) kurdu. Süleyman-şah’ın Anadolu’da hâkimiyetini yayması ve güneye doğru yönelmesi Philaretos’u endişelendiriyor ve onun Melikşah’a yaklaşmasını sağlıyordu. Bu amaçla Philaretos bizzat Melikşah’a giderek hâkimiyet alanlarını tasdik gayesiyle İslamiyeti kabul ediyordu. İşte Türkiye Selçuklu Devletinin doğusunda Melikşah’ın desteğini kazanan bir Ermeni prensliğinin kurulması endişeli bir durum yaratıyor ve Süleyman-şah’ı bu yönde bir sefere mecbur bırakıyordu. Bkz. Turan, a.g.e., s.98; Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 44. 18 Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977, s.144-145; Turan, a.g.e., s. 90-91, 98; Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, 6. baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2005, s. 56; Sevim, a.g.e., s. 119; Sevim, Merçil, a.g.e., s.424-425; Ahmet Toksoy, “Süleyman Şah’ın Güney Seferi ve Ölümü” , Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt 6, sayı 2, 2004, s. 41-44. 19 Türkiye Selçuklu Devletinin kurulması ile İslam dünyasında, biri İran’da ve biri Anadolu’da olmak üzere iki Selçuklu sultanlığı vücuda geldi. Bkz. Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 57. 7 da komutanı TutuĢ vasıtasıyla vassalını cezalandırmıĢtır. Büyük Selçuklu Sultanı Melik ġâh, Kuzey-Suriye hâkimiyeti uğruna imparatorluğun vassalları arasında ortaya çıkan mücadeleleri bertaraf etmek amacıyla Kuzey Suriye seferine çıkmıĢtı. Bu sefer sırasında Antakya’ya geldiği zaman Süleyman ġâh’ın veziri Tahiroğlu Hasan’ın yanında bulunan Süleyman ġâh’ın oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’ı tutsak olarak Büyük Selçuklu Devleti’nin merkezi Ġsfahan’a götürdü. Bundan sonra da Anadolu’da meydana gelen otorite boĢluğunu gidermek için Melik ġâh, komutanları Bozan ve Porsuk’u Anadolu’ya göndererek Bizans’la yeni antlaĢmalar yapmıĢtır20. Süleyman ġâh’ın ölümünden sonra, Antakya seferine çıkarken baĢkent Ġznik’te yerine vekil olarak bıraktığı Ebû’l Kasım hemen yönetimi ele aldı ve bir boĢluk oluĢmasına engel oldu. Ancak devlet 1086-1092 yılları arasında altı yıl hükümdarsız kaldı. Ebû’l Kasım muhtemelen Selçuklu hanedanına mensuptu ve Süleyman ġâh ile akraba idi. Ebû’l Kasım ve Ebû’l Gazi kardeĢler Türkiye Selçuklu Devleti baĢkenti Ġznik ve devlet teĢkilatını büyük bir özveri ile hayatları pahasına korumuĢlardır. Ebû’l Kasım bir yandan Bizans’ın saldırılarına karĢı koymaya çalıĢırken diğer yandan da Sultan Melik ġâh’ın Anadolu’yu itaat altına almak için gönderdiği Porsuk komutasındaki 50.000 kiĢilik orduya karĢı varlığını korumaya çalıĢtı. Nitekim o, Porsuk’un 3 ay Ġznik’i kuĢatmasına kararlı bir Ģekilde direnip onu geri püskürtmeyi baĢarmıĢtı. ġehri ve kaleyi düĢüremeyeceğini anlayan Porsuk kuĢatmayı kaldırıp geri döndü. Melik ġâh bu sefer de Ebû’l Kasım üzerine Urfa valisi Bozan’ı gönderdi(1087). Bozan’da Ebû’l Kasım’ı Ġznik’te kuĢattı. Ebû’l Kasım Melik ġâh’tan Anadolu’nun kendisine verilmesini istemek için Ġsfahan’a gitti. Ancak buradan istediğini elde edemeden geri döndü. DönüĢ yolunda da Bozan tarafından yakalanarak yay kiriĢi ile boğularak öldürüldü. Emir Bozan Ebû’l Kasım’ı bertaraf etmeyi baĢarsa da Türkiye Selçuklu Devleti’ni, Büyük Selçuklu’ya katamadan geri döndü. Ġznik’teki Selçuklu iktidarı ise, Ebû’l 20 5. Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 103-105; Sevim, a.g.e., s. 129; Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 8 Kasım’ın kardeĢi Ebû’l Gazi tarafından Süleyman ġâh’ın oğlu ve halefi I. Kılıç Arslan Anadolu’ya gelene kadar baĢarı ile korundu21. Melik ġâh’ın 1092’de ölümünden sonra ortaya çıkan karıĢıklıklardan faydalanarak Anadolu’ya kaçan I. Kılıç Arslan, babasının teĢkilatını aynen korunmuĢ olarak kendisini kabule hazır bulmuĢtur22. Ebû’l Gazi bir süreden beri Bizans ordusunun kuĢatması altında bulunuyordu. Uzunca bir süre Ġznik’i savunmuĢ ve Bizans’ı oyalamayı baĢarmıĢtı. Tam bu sırada Kılıç Arslan ve Kulan Arslan kardeĢler arkalarında kalabalık Türkmen kitleleri ile beraber Ġznik’e gelerek Ģehri ve kaleyi savunan Türklerin rahat bir nefes almasını sağlamıĢlardı. Ebû’l Gazi hemen babalarının mirası olan Ġznik’i Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’a teslim etti. Kılıç Aslan da kendisini “sultan” ilan ederek devletin baĢına geçti. Kılıç Arslan’ın ilk iĢi Bizans’ı Ġznik önlerinden defetmek oldu. Süleyman ġâh’ın ölümünden sonra Çaka Bey (Çakan)23 tarafından Ġzmir bölgesinde müstakil bir beylik kurulmuĢtu. Kılıç Arslan, Çaka Bey ile temasa geçerek onunla dostluk ve ittifak kurdu. Çaka Bey’in kızını kendisine eĢ olarak almak suretiyle de bu dostluğu sıhrî bağlarla geliĢtirdi. Kılıç Arslan Bizanslıların taarruza geçerek Marmara sahillerini ele geçirmeye baĢlamaları karĢısında Çaka Bey ile müttefik olarak karĢı savaĢa giriĢti. Daha sonraki olayların geliĢimiyle Bizans’ın Türk’ü Türk’e kırdırma politikası neticesinde Çaka Bey Kılıç Arslan tarafından öldürülmüĢtür. Bu çok önemli bir siyasi hataydı. Kılıç Arslan’ın siyasi hatası bununla da kalmadı ve o batıyı dıĢ politika hedefleri arasından çıkardı. Bizans Ġmparatoru ile antlaĢma yaparak arkasını emniyet altına aldı. 21 Ali Öngül, Selçuklular Tarihi II, Emek Matbaası, Manisa, 2007, s. 16-19; Sevim, Merçil, a.g.e., s. 427; Sevim, a.g.e., s. 127-128; Turan, a.g.e., s. 113- 117. 22 Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 5. Süleyman-şah’ın ölümünden(1086) I. Kılıç Arslan’ın sultan (1092) olmasına kadar hükümdarsız kalan Türkiye Selçuklu Devletinin Melikşah’a ve Bizans’a rağmen mevcudiyetini ve istiklalini muhafaza edebilmesi yeni kurulan bu devletin ne kadar sağlam esaslar üzerine kurulduğunu göstermektedir. Bkz. Turan, a.g.e., s. 106. 23 Anadolu savaşlarının birinde Bizanslılara esir düşüp İstanbul sarayında yetişen Çaka Bey, 1081’de İstanbul’dan kaçıp İzmir’e gitmişti. Bu bölgedeki Türkleri kısa sürede idaresi altında toplamış ve bir devlet kurmuştu. Sahil Rumlarını da adaletli idaresinden dolayı beyliğinde toplayarak kuvvetli bir donanma oluşturmayı başarmıştı. Bkz. Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 57. 9 Kılıç Arslan, kardeĢi Kulan Arslan’ı Ġznik’te bırakarak 1095 yılı sonlarında Malatya seferine çıktı24. Büyük Selçuklu Devleti’nde Melik ġâh’ın ölümünden sonra baĢlayan taht mücadelesi öyle görünüyor ki, Kılıç Arslan’ın baĢına yeni geçtiği devlette yapacağı birçok iĢi bulunmasına rağmen, Malatya'yı fethe giriĢmek suretiyle doğuya giden yolları açmaya teĢebbüs etmesine sebep olmuĢtur. Lakin 1096 yılında I. Haçlı Seferleri'nin baĢlaması, Kılıç Arslan'ı, bu iç mücadeleye karıĢmaktan alıkoymuĢtur. Gerçekten de Kılıç Arslan’ın, Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu tahtı için yapılan mücadelelere karıĢmaması, Türkiye Selçukluları Ġmparatorluğu bu iç Devleti'nin hayrına mücadeleler olmuĢtur. yüzünden Büyük prestijinden Selçuklu çok Ģey kaybederken, Anadolu'daki devlet iç bünyesini ve birliğini kuvvetlendirmiĢ, Haçlıların karĢısına kudretli bir siyasî teĢekkül olarak çıkmıĢtır. Ayrıca görüleceği üzere, Haçlılara karĢı kazanılan zaferler, Türkiye Selçuklu Devleti'ni Ġslâm dünyasının gözünde çok yükseltmiĢtir. Kılıç Arslan'ın, haklı olarak sahip bulunduğu bu prestijini, ileride Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu’nun baĢına geçmek yolunda kullanmak istediği görülecektir 25. Kılıç Arslan, Haçlı tehlikesinin Ġznik önlerine kadar geldiğini duyunca Malatya kuĢatmasından vazgeçmek zorunda kaldı ve geri döndü. 1096 yılında Haçlı seferlerinin baĢlangıcını oluĢturan ilk kitleler KeĢiĢ Pierre’in önderliğinde olup baĢıbozuk, yağmacı, disiplinsiz insan yığınlarından oluĢmaktaydı. Ġmparator Aleksios bu yağmacı barbarları, gemilerle Anadolu yakasına geçirdi. Kılıç Arslan’ın kardeĢi Kulan Arslan 60.000 kiĢi civarında olduğu anlaĢılan bu baĢıbozuk kalabalığı Ġzmit’e varmadan etkisiz hale getirdi. Daha sonra büyük ve muntazam esas haçlı ordusu, kontların ve düklerin kumandasında sayıları 100.000’i bulan miğferli ve zırhlı askerler ile onların kadın ve çocuklarından oluĢan 600.000 kiĢiden oluĢan büyük bir kalabalık geliyordu. 1097 yılında bu Haçlı orduları da Bizans imparatorunun yardımı ile Anadolu yakasına geçmiĢlerdi. Sayıları 600.000’e ulaĢan bu haçlı ordusunun ilk hedefi Türkiye Selçuklu Devleti’nin baĢkenti 24 25 Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 117, 124, 126-131; Sevim, a.g.e., s.129-130. Köymen, a.g.e., s. 110. 10 Ġznik idi. Ġznik ısrarla müdafaa edilmiĢ ise de bu büyük ordu karĢısında dayanmak çok güçtü. Bundan dolayı da Kılıç Arslan Ģehri Bizans’a teslim ederek mücadeleye surlar dıĢında yıldırma ve yıpratma taktiği ile devam etmeye karar verdi. 1097’de Haçlılarla, EskiĢehir’de meydan muharebesine giriĢen Kılıç Arslan kendine özgü Türk savaĢ taktiklerini çok iyi uygulamasına rağmen Haçlı ordusuna büyük kayıplar verdirerek 4 Temmuz 1097’de geri çekilmek zorunda kaldı. Haçlıların sayı ve silah yönüyle üstün olması nedeniyle Selçuklu ordusu zayıf kalmaktaydı. Kılıç Arslan, Haçlı ordusunu meydan muharebesi ile yenemeyeceğini çok iyi kavramıĢtı. Bundan sonra Sultan düzenli ordu savaĢından gerilla savaĢına geçerek taktik değiĢtirdi ve yeni bir savaĢa yöneldi. Bundan böyle Selçuklu ordusu Haçlı ordusunun yol güzergâhı üzerinde bulunan kuyulara ve pınarlara hayvan leĢleri atarak suları içilmez hale getirerek, her türlü yiyecek maddesini imha ederek, Ģehirleri boĢaltarak, Haçlı ordusunu açlığa ve susuzluğa mahkûm etme yolunu tercih etti. Bu arada Türk kuvvetleri boĢ durmayıp küçük müfrezeler halinde yaptıkları ani hücumlarla haçlı ordusuna büyük kayıplar verdirdiler. Kılıç Arslan’ın uyguladığı bu taktik amacına ulaĢtı ve Haçlı ordusu periĢan bir vaziyette kuvvetlerinin yarısından fazlasını Ġç Anadolu’da kaybederek Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı26. Kılıç Arslan, Türkiye Selçuklu Devleti’ni ciddi olarak sarsan I. Haçlı seferinin sona ermesinden sonra baĢkent Ġznik’in Bizans’ın eline geçmesinden dolayı Konya’yı baĢkent yaptı ve Türkleri, Orta Anadolu’da toplamaya baĢladı. I. Haçlı seferi, Kılıç Arslan’ın dört yıldan beri uğraĢtığı Türkiye Selçuklu Devleti’nin geliĢmesine büyük darbe vurdu. Ege ve Marmara kıyılarına kadar olan topraklar kaybedildi. Çukurova’nın kaybı Toros Dağları’nda bulunan Ermenilerin bölgeye yerleĢmesine imkân verdi. Ayrıca 1098 yılındaki I. Haçlı Seferi’nin bir sonucu olarak Urfa ve Antakya’da birer Haçlı kontluğu kuruldu 27. 26 Turan, a.g.e., s. 128-129. Işın Demirkent, “Kılıç Arslan I”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 25. cilt, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 397; Sevim, a.g.e., s. 132; Turan, a.g.e., s. 133; Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 59. 27 11 Sultan Kılıç Arslan Anadolu’yu Haçlı tehlikesine karĢı kahramanca savunmuĢ ve önemli bir baĢarı elde etmiĢtir(1101). Haçlı tehlikesinin geçmesinden sonra Kılıç Arslan, Bizans ile antlaĢma yaparak arkasını güven altına aldıktan sonra yönünü doğuya çevirdi. Elbistan ve MaraĢ’ı alarak Ermenileri himayesine aldı. 1105’te GümüĢ-tekin Ahmed Gazi’nin ölümü üzerine DaniĢmendli topraklarına girerek Malatya’yı kuĢattı ve Doğu Anadolu’nun bu önemli Ģehri 1105/1106’da kılıç kuvveti ile değil, antlaĢma yolu ile Kılıç Arslan’ın eline geçti28. Malatya’yı aldıktan sonra Kılıç Arslan’ın doğuda yayılma siyaseti, Selçuk’un torunları Arslan Yabgu ve Mikail oğulları arasındaki ailevi rekabet ve mücadele onu tehlikeli bir mecraya çekiyordu. Bunun yanında Ġslam medeniyeti sınırları içinde geliĢen Ģarkın, Orta Anadolu’dan daha müreffeh ve çok daha ileri bir medeniyete sahip olması da Kılıç Arslan’ın doğuya yönelmesinde etkiliydi. 1107 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Mehmed Tapar, Musul’un idaresini ÇökermiĢ (ÇökürmüĢ)’ten alıp, komutanlarından Çavlı’ya vermiĢti. Çavlı’nın ÇökermiĢ’i öldürmesine rağmen Musul’un ileri gelenleri ÇökermiĢ’in oğlu Zengi’ye itaat ettiler ve Musul’u müdafaa etmeye devam ettiler. Zengi’nin adamları Malatya’ya Kılıç Arslan’a haber göndererek Musul’u kendisine teslim edeceklerini bildirdiler. Bu iki komutan arasındaki mücadeleye dâhil olan I. Kılıç Arslan 1107 yılı baĢlarında Musul’u teslim almak için Malatya’dan ordusu ile hareket etti. Çavlı, Kılıç Arslan ile Nusaybin’de karĢılaĢtı ve yenildi. Böylece Kılıç Arslan Musul’u ele geçirdi. Kılıç Arslan’ın gayesi Büyük Selçuklu Sultanı Mehmet Tapar’ı tahtan indirip, Büyük Selçuklu tahtına geçmek idi. Bu amaçla da Büyük Selçuklu Devleti’nin iç iĢlerine karıĢmakta mahzur görmüyordu. Kılıç Arslan’ın Doğu Anadolu’daki beylikleri hâkimiyeti altına alması neticesinde Büyük Selçuklu ve Türkiye Selçukluları sınır komĢusu olmuĢ ve Selçuk’un torunları arasındaki ananevi rekabet ve hakimiyet mücadelesi canlanmıĢtı. Kılıç Arslan da babası ve dedesi gibi Büyük Selçuklu Sultanları ile rekabete girmiĢ, 28 Gregory Abû’l Farac, Abû’l Farac Tarihi, II. cilt, Çev. Ömer Rıza Doğruol, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s. 345; Sevim, a.g.e., s. 134; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 136; Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 70. 12 yüzünü doğuya çevirmiĢ ve batının kıymetini anlayamamıĢtır. Doğu istikametinde yaptığı geniĢleme siyaseti onun da babası Süleyman ġâh gibi; 1107 de daha önce karĢılaĢıp yendiği Çavlı, TutuĢ’un oğlu Halep Meliki Rıdvan ve Artuk beyin oğlu Mardin Emiri Ġl-Gazi’nin kuvvetlerinden oluĢan ordu ile yaptığı savaĢta yenilmesine ve hayatını kaybetmesine sebep olmuĢtu29. Kılıç Arslan, Haçlı taarruzlarına karĢı mücadelenin yanında Anadolu’da kurulmuĢ feodal durumdaki beylikleri hâkimiyeti altına alarak, bu topraklarda Türk birliğini kurmak amacıyla çok çaba harcamıĢtı. Kısa zamanda kendisini ve milletini toplayan sultan, sahilleri Bizans’a bırakmak zorunda kalsa da sınırlarını Musul’a kadar geniĢletmiĢti. Öldüğünde ise geride ġâhin ġâh, Mes’ûd, Arap ve Tuğrul Arslan adlı dört oğul bırakmıĢtı30. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Türkiye Selçuklu tahtı üç yıl boĢ kaldı. Büyük Selçuklu Devleti’nin merkezinde göz hapsinde tutulan Sultan’ın en büyük oğlu ġâhin ġâh, 1110 tarihinde kaçarak Konya’da babasının tahtına oturdu. KardeĢleri Mes’ûd ve Arap’ı tutuklatarak hapse koydu. Ancak Ģehzadeler fırsatını bulunca kaçtılar. Bunlardan Mes’ûd DaniĢmendlilerin yanına sığındı ve Emir Gazi’nin kızı ile evlendi. Arap da Ankara’ya gelip orada yerleĢti. ġâhin ġâh Bizans’la mücadeleye devam ederek Selçuklu ülkesinde otoritesini kurdu ve dağılmıĢ olan Selçuklu teĢkilatını yeniden kısa zamanda toparladı. Ancak kardeĢi Mes’ûd ile girdiği taht kavgasını kaybederek tarih sahnesinden çekilmiĢtir31. Sonuç itibariyle 1096-1097 ve 1101 yıllarında geliĢen I. Haçlı seferleri Bizans’ın nefes almasını sağlamıĢ ve Haçlı orduları sayesinde Bizans, kaybettiği bazı yerleri geri almıĢtı. Bizans, Komnenos hanedanına mensup imparatorların gayretleri ve Türk beyliklerinin kendi aralarındaki siyasi rekabetten faydalanarak Anadolu’daki Türk hâkimiyetini tehlikeye düĢürmüĢtü. Orta Anadolu’yu elinde tutan Türkiye Selçuklularında sırasıyla baĢa geçen I. Kılıç Arslan(1092-1107), ġâhin ġâh (1110-1116) ve I. Mes’ûd 29 Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 146-148; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 345-347; Sevim, a.g.e., s. 134; Turan, a.g.e., s. 136-137; Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 5 30 Sevim, a.g.e., s.135, Turan, a.g.e., s. 139. 31 Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 98-99. 13 (1116-1155)’un büyük mücadeleleri sonunda Haçlılara, Bizans’a ve düĢman Türkmen beylerine üstün gelmeleri Anadolu’daki Türk varlığının yok olmasını engellemiĢtir. Sultan I. Mes’ûd zamanında DaniĢmendli hükümdarı Melik Muhammed’in ölümü (1143) , Bizans’ın 1146’da Konya önlerinde, Haçlı ordusunun da EskiĢehir yakınlarında 1147’de mağlup edilmesi Orta Anadolu’nun kesin olarak Türklerin elinde kalmasını sağlamıĢtır32. Sultan Mes’ûd ilk yıllarında (1116-1134) kayınpederi DaniĢmendli hükümdarı Emir Gazi’nin desteği ve himayesinde kardeĢi ġâhin ġâh’ı bertaraf edebilmiĢ ve Konya’da tahta oturabilmiĢti. Ġktidarının ilk yıllarında kardeĢlerinden Tuğrul Arslan’ın Malatya’daki, Arab’ın da Ankara’daki hâkimiyetine dokunabilecek gücü yoktu. Türkiye Selçuklu saltanatının bu bölünmüĢ hali Sultan Mes’ûd’un iktidarının ilk yıllarında devam etmiĢtir. Mes’ûd, ilk yıllarında ülkesini birleĢtirebilecek güce sahip olmadığı gibi dıĢarıdan gelecek saldırılara karĢı durabilecek durumda da değildi33. Sultan Mes’ûd’un Türkiye Selçuklu tahtına geçmesinden iki yıl sonra 1118’de Aleksios Komnenos’un ölümü üzerine yerine geçen II. Ioannes, Selçuklu ülkesinin bu vaziyetinden faydalanarak Türklerin elinde bulunan Denizli’yi almak üzere harekete geçti ve 1119’da Ģehri kolayca ele geçirdi. Ġmparator Ioannes 1121 yılında Batı Anadolu’ya bir sefer daha düzenledi. Bu defa hedefi Uluborlu idi. Ġmparator, Uluborlu’ya sahip olduktan sonra Antalya yörelerine doğru ileri harekâtına devam etti, pek çok Ģehir ve kale ele geçirdi. Peçeneklerin Balkanlarda, Makedonya’da ve Trakya’da yaptıkları akınlar, Ġmparatoru Anadolu’dan dönmeğe mecbur etti34. Böylece, Selçuklular, Batı Anadolu’daki son dayanak ve direniĢ noktalarını kaybederek, ileri hareketlerinde geri emniyetlerini sağlayan üsleri kaybetmiĢlerdi. Bundan dolayı Ġç Anadolu savunmasız bir duruma gelmiĢti. Bizans’ın Balkanlarda önce Peçeneklerle sonra Macarlarla savaĢları Sultan Mes’ûd ile kayınpederi DaniĢmendli Emir Gazi’nin Anadolu’da rahat 32 Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 60. Koca, a.g.e., s. 109. 34 Sevim, a.g.e., s. 137; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 187; Koca, a.g.e., s. 110-111; Alptekin, a.g.m., s. 237; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, e yayınları, İstanbul, 1979, s. 105. 33 14 kalmalarını ve doğuda meydana gelen olaylarla uğraĢmalarını 35 kolaylaĢtırmıĢtı . Selçukluların, toprak kaybı sadece Bizans karĢısında değildi. DaniĢmendlilere de toprak kaybetmeye baĢladılar. Emir Gazi Tuğrul Arslan’ın elinde olan Malatya’yı almak üzere Ģehri kuĢattı. Mes’ûd bu durumda sessiz kalmayı tercih etmiĢti. Çünkü Mes’ûd, Selçukluların toprak kaybetmesine rağmen küçük kardeĢi Tuğrul Arslan’dan kurtulmuĢ olacaktı. Sonuçta 1124 yılında DaniĢmend hükümdarı Emir Gazi Ģehri ele geçirdi. Malatya’nın DaniĢmendliler eline geçmesine ve Mes’ûd’un da Emir Gazi tarafında yer almasına kızan Ankara, Çankırı ve Kastamonu meliki Arab, 30.000 kiĢilik bir kuvvet toplayarak Mes’ûd’un üzerine yürüdü(1126). Yapılan çarpıĢma sonucunda Mes’ûd yenildi. Mes’ûd, kayınpederi Emir Gazi’den yardım istemek zorunda kaldı. Mes’ûd ve Emir Gazi kuvvetlerini birleĢtirerek, Arab’ın üzerine yürüdüler. Melik Arab, bu sefer baĢarılı olamadı ve kaçıp Çukurova’daki Ermeni Baron’u Thoros’a sığındı(1126). Melik Arab, mücadeleden vazgeçmedi birkaç kez daha harekete geçti ise de baĢarılı olamayarak Bizans’a sığındı. Bundan sonra da faaliyeti görülmedi36. Sultan Mes’ûd, böylece kardeĢlerinden DaniĢmendli Emir Gazi’nin desteği sayesinde kurtulmuĢtu. Ancak kendisine Konya ve çevresinde pek az bir toprak kalmıĢtı. Öyle ki çevresi DaniĢmendliler, Bizanslılar ve Ermeniler tarafından kuĢatılmıĢ bir vaziyette idi37. Sultan Mes’ûd’un 1116-1143 yılları arasındaki saltanatını kısaca özetlersek, Mes’ûd DaniĢmendli Emir Gazi’nin desteği ile Selçuklu tahtına çıkabilmiĢ ve iktidarını 1134 yılında Emir Gazinin ölümüne kadar aynı destekle sürdürmüĢtür. Büyük toprak kayıplarına rağmen kardeĢlerini de bu süreçte bertaraf etmiĢti38. Mes’ûd, Emir Gazi’nin himayesi altında onunla birlikte Haçlılara, Bizanslılara ve Ermenilere karĢı müĢterek bir dıĢ siyaset takip etti39. Bizans’a karĢı Emir Gazi ve ölümünden sonra oğlu Melik 35 Turan, a.g.e., s. 188. Koca, a.g.e., s. 111. 37 Turan, a.g.e., s. 196. 38 Koca, a.g.e., s. 111-112; Alptekin, a.g.m., s. 238-239. 39 Alptekin, a.g.m., s. 238. 36 15 Muhammed ile beraber hareket ederek mücadeleye devam etmiĢti. Emir Gazi’nin ölümünden sonra DaniĢmendlilerin üzerindeki vesayetinden kurtularak, bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmeye baĢladı. Sultan Mes’ûd, artık Melik Muhammed ile eĢit ve müttefik bir hükümdar durumuna gelmiĢti. 1143 yılında, Sultan Mes’ûd’un önüne, Anadolu’da siyasi güç ve üstünlüğü DaniĢmendlilerin elinden almasını kolaylaĢtıracak tarihi bir fırsat çıktı. DaniĢmendli hükümdarı Muhammed’in ölümüyle, DaniĢmendlilerle Türkiye Selçukluları arasındaki iĢbirliği sona erdi. Bu yılda, Melik Muhammed’in yerine oğlu Zunnûn geçti. Fakat Sivas’a yerleĢen amcası Nizameddin Yağıbasan (Yakup Arslan), kardeĢinin dul eĢiyle evlenerek, yeğeninin hükümdarlığını tanımadı. Amcasından korkan Zunnûn, Sivas’ı terk ederek Zamantı’ya kaçtı. Sonra bir fırsatını bularak Kayseri’ye gelip yerleĢti ve burada hükümdarlığını ilan etti. Bu sırada, Melik Muhammed’in kardeĢi Aynu’d Devle de, Malatya’ya el koydu. Böylece DaniĢmendliler, devleti ve saltanatı Sivas, Kayseri ve Malatya Ģubeleri olmak üzere üçe parçalanmıĢ oldu40. ġimdi DaniĢmendlilerin koruyucusu olarak ortaya çıkma sırası Mes’ûd’a gelmiĢti. Mes’ûd, DaniĢmendli ailesinin en büyüğü ve aile reisi olmaya en uygun olan Yağıbasan’ı desteklemiĢti (1143-44). Sivas ve Kayseri’yi de Zunnûn’a bırakmıĢtı. Bundan da anlaĢılıyor ki Anadolu’daki güçler dengesini ve siyasi oluĢumları bizzat I. Mes’ûd belirlemeye baĢlamıĢtı41. DaniĢmendiler arasındaki ihtilaflardan yararlanan Mes’ûd, 1144 yılında Elbistan’ı almıĢ veliahdı Kılıç Arslan’ı bölgeye melik tayin etmiĢti. Kılıç Arslan, Elbistan melikliğine getirildikten sonra bölgedeki haçlı devletlerine karĢı mücadelelere giriĢmiĢ ve Göksun (Keysun) ile MaraĢ bölgesine sürekli akınlar yapmıĢtı42. Bu sırada doğuda Atabeg Ġmadeddin Zengi (1127-1146), 1144 senesinde, Urfa Haçlı Kontluğunu ortadan kaldırınca Avrupa’da Alman 40 Turan, a.g.e., s. 204. Cahen, a.g.e., s. 109. 42 Turan, a.g.e., s. 205. 41 16 Ġmparatoru III. Kondrad ve Fransa kralı VII. Louis idaresinde ilk defa hükümdarlar seviyesinde ikinci Haçlı Seferi oluĢturulmuĢtu. Olaylar böyle geliĢince Sultan Mes’ûd, 114643 yılında Bizans ordusunun, 1147 yılında da Haçlı ordularının tehdidi ile karĢılaĢmıĢtı44. Ġmparator Manuel 1146 yılında Konya önüne kadar gelmiĢ ve karargâh kurmuĢtu. Bunun sonucunda ortaya çıkan tehlikeli durum Anadolu Türk birliği çabasını engellemiĢ ve Selçuklular bu tehlikelerin bertaraf edilmesi için çetin bir mücadelenin içine girmiĢti. Sultan Mes’ûd, Türk savaĢ taktiğini ustalıkla uygulayarak, önce Bizans ordusunu yıpratmıĢ; sonra bu orduyu periĢan edip, Konya önlerinden defetmiĢti45. Aynı Ģekilde Alman Haçlı ordusunu EskiĢehir’de imha edercesine bozguna uğratmıĢ ve Fransız Haçlı ordusunu da büyük bir kuvvet olmaktan çıkararak hem Anadolu’yu hem de Ortadoğu Ġslam ülkelerini büyük bir tehlikeden kurtarmıĢtır. Böylece Bizans’a ve Batı’ya karĢı Türk tarihinin en çetin ve baĢarılı vatan savunmalarından birini yapmıĢtır46. Bu zaferlerle artık Anadolu Türkleri için buhran dönemi geçmiĢ, istikrar ve ilerleme devri baĢlamıĢtır47. Batı dünyası artık Anadolu’nun bir Türk yurdu olduğu gerçeğini kabul ve tasdik etmek zorunda kalmıĢtır. Bunun sonucu olarak da Batı dünyası, II. Haçlı seferi sırasında Türklerle dolu olarak gördükleri Anadolu’dan, kendi kaynaklarında Türkiye (Turkhia, Turquia) adıyla bahsetmeye baĢlamıĢtır48. 43 1146’da Manuel, Anadolu ile daha fazla meşgul oluyordu. Bithynia sınırlarındaki Türklerin giriş noktalarının nasıl önlenebileceği hususunda araştırmalar yapıyordu. Bu bölgedeki kalelerin ihmal edilmiş olması Türklerin girişlerini kolaylaştırmıştı. Fakat Manuel bu eksiğin farkına vararak oralarda birçok şehir kurdu ve kaleleri onardı. Bkz. Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176),Yayına Haz. Işın Demirkent, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s. 33. 44 Turan, a.g.e., s. 206-211; Alptekin, a.g.m., s. 244. 45 Bu sırada Batılı milletlerin hazırladığı Haçlı ordularının hareket ettiği ve İstanbul’a gelmek üzere olduğu haberleri duyuluyordu. Manuel’in, Konya kuşatması için daha büyük bir hazırlık gerektirdiğini düşünmesi yanında, Frankların gelişi de her iki hükümdarın barış yapmasında etkili olmuştur. Bkz. Kinnamos, a.g.e., s. 40. 46 Turan, a.g.e., s. 206-211; Koca, a.g.e., s. 142; İbrahim Kafesoğlu, “Selçuklular”, İslam Ansiklopedisi, 10.cilt, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1966, s. 380; Alptekin, a.g.m., s. 244. 47 Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 63. 48 Koca, a.g.e., s. 142; Malazgirt’ten itibaren Anadolu’ya yoğun bir şekilde gelen Türk akınları burada icra edilen faaliyetin Türk işgali olarak değerlendirilmesinden ziyade başka bir olgunun tezahürü olarak yani Anadolu’nun Türk ülkesi olması olarak değerlendirilmektedir. Bkz. Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi Pasifikten Akdenize 2000 Yıl, 3. Baskı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 227. 17 Sultan Mes’ûd, 1145-1148 yıllarında batıda maruz kaldığı dıĢ istilalar yüzünden doğu ile ilgilenmeye fırsat bulamamıĢtı. Öte taraftan, Ġmadeddin Zengi’nin yerini alan oğlu Nureddin Mahmud (1146-1174) bölgedeki Haçlılarla baĢarılı mücadeleler yapmaktaydı. Bu arada Sultan Mes’ûd’un kızı Selçuk’a Hatun’u kendisine eĢ olarak alan Nureddin Mahmud Türkiye Selçuklu Devleti’nin de desteğini sağlamıĢ oluyordu. 1144 yılında Ġmadeddin Zengi Urfa Haçlı Kontluğu’nu yıkmıĢ ve Kont Jocselin ise Tell BaĢir’e yerleĢmiĢti. Ancak Jocselin ile mücadele Nureddin Mahmud döneminde de devam etmiĢti. Doğuda yaĢanan bu olaylara Sultan Mes’ûd fazla ilgisiz kalmadı ve Jocselin üzerine yürüdü49. Sultan’ın ilk hedefi MaraĢ oldu ve 1149’da Ģehri kuĢatarak aldı. 1149 yılında MaraĢ’ın Haçlıların elinden alınmasıyla ilgili olarak dönemin kaynaklarında Sultan Mes’ûd’un yanında oğlu II. Kılıç Arslan’ın da bulunduğundan bahsedilmektedir. Sultan Mes’ûd, bir yıl sonra 1150 yılında eski Urfa Kontu Jocselin’in üzerine tekrar yürüdü. Suriye Haçlılarını mağlup ederek Göksun, Behisni, Göynük, Ayıntâb, Dulûk, Merzubân ve Ra’ban gibi önemli Ģehir ve kaleleri birer birer ele geçirdi. Sultan Mes’ûd, Doğu Akdeniz bölgesinde Ermeni ve Franklardan yeni alınan bu Ģehirlerin idaresini, bütün seferlerinde yanında bulunan Elbistan Meliki olan oğlu II. Kılıç Arslan’a vermiĢtir50. Haçlılarla bu mücadeleler olurken 1152 yılında Malatya DaniĢmendli Meliki Aynu’d Devle ölmüĢ ve yerine oğlu Zulkarneyn geçmiĢti. DaniĢmendlilerin 1143 yılında üç Ģube halinde bölünmeleri zamanında Kayseri Meliki Zunnûn Sultan Mes’ûd’un tabiiyetine girmiĢti. 1152 yılında ortaya çıkan yeni durumda Sivas DaniĢmendli Meliki Yağıbasan, yeğeni Zulkarneyn ile Sultan Mes’ûd’a karĢı ittifak yaptılar. Bunun üzerine Sultan Mes’ûd onların kendisine tabi olmamak hususunda mutabık kaldıklarını anlayınca, hiddetlenip önce Yağıbasan üzerine yürüdü. Yağıbasan sultanın 49 Çay, a.g.e., s. 16. Urfalı Mateos Vakayi-Namesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 301, 303-304; Süryani Patrik Mihail’in Vakainamesi, II. kısım: 1042-1195, çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesindeki Nüsha, İstanbul, 1944, s. 155; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 386; Sevim, a.g.e., s. 144; Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 63; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 213; Koca, a.g.e., s. 143-144; Alptekin, a.g.m., s. 245. 50 18 büyük ordusunu görünce çok korktu ve Sultan Mes’ûd’a itaatini arz ederek geri adım attı. Sonuçta DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesinden sonra Sivas Ģubesi de Türkiye Selçuklu Devleti’ne tabi hale gelmiĢ oldu. Bundan sonra Sultan Mes’ûd Anadolu Türk birliğini pekiĢtirmek amacıyla Malatya Meliki Zulkarneyn üzerine yürüdü. ġehri kuĢattı ve Zulkarneyn’i itaate zorladı. Zulkaryneyn kuĢatmaya dayanamayarak Mes’ûd’a itaatini arz etti. Böylece Mes’ûd, DaniĢmendlilerin Malatya Ģubesini de kendisine bağlayarak, Anadolu’nun en güçlü sultanı haline geldi51. Bu sıralarda Bizans Ġmparatoru batıda giriĢtiği mücadeleler yüzünden Anadolu ile pek ilgilenememiĢti. Bu durumdan faydalanan Çukurova Ermenilerinin lideri Thoros, Anazarba, Misis, Adana ve Tarsus gibi Ģehirleri de ele geçirerek Bizans’ın Çukurova ve çevresindeki hakimiyetine tamamen son vermiĢti (1151). Ancak Manuel, Ermenilerle ilgilenecek durumda değildi. Bundan dolayı Manuel, Konya sarayına bol miktarda altın ve hediyeler göndererek Sultan Mes’ûd’u Ermeniler üzerine sefere teĢvik etti. Thoros sadece Bizans topraklarını iĢgal etmekle kalmıyor aynı zamanda Türk topraklarına da saldırılarda bulunuyordu. Nihayet Sultan Mes’ûd, Ermeni Ģefi Thoros’un topraklarını gittikçe geniĢletmesi ve saldırgan tutumu karĢısında daha fazla sessiz kalamadı ve 1153 yılında damadı Yağıbasan’la birlikte harekete geçti52. Neticede Thoros, Selçuklu ordusu karĢısında tutunamadı ve Sultan Mes’ûd’a itaatini arz ederek ona tabi oldu53. Thoros, maruz kaldığı baskılardan dolayı her ne kadar Mes’ûd ile dostluk anlaĢması imzalayıp itaatini arz etse de saldırgan tutumunu değiĢtirmeyip, bir yıl sonra 1154’te Bizans’a ağır bir yenilgi daha yaĢatmıĢtı. Ġmparator, Sultan Mes’ûd’a daha büyük miktarda altın ve gümüĢ meblağlar gönderip Ermenilerden öcünü almasını istedi. 1154 yılında Sultan Mes’ûd evvelki seferinden daha büyük bir ordu ile Thoros üzerine tekrar harekete geçti ve Çukurova’ya vardı. Selçuklu kuvvetleri Tell Hamdûn’u muhasara edip 51 Süryani Mihail, a.g.e., s. 166; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 215; Sevim, a.g.e., s. 144; Alptekin, a.g.m., s. 245. 52 Sevim, a.g.e., s. 144-145.; Turan, a.g.e., s. 216-217; Alptekin, a.g.m., s. 245. 53 İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l Ala’iye (Selçuk Name I), Çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s. 13. 19 burasını hücumları ile tazyik etti. Bu sırada orada bir salgın hastalık atları ve insanları hasta etti. Bu ikinci sefer sırasında sıcaklar ve salgın hastalıklar Selçuklu ordusunu güç duruma düĢürmüĢtü, Thoros, Selçuklu ordusunun bu durumunu fırsat bilip maiyetindeki silahlı Ermenilerle beraber dağlardan indiler ve Selçuklu ordusunu bozguna uğrattılar. Neticede Ermeni seferi baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtı. Sultan Mes’ûd, ikinci Ermeni seferinden sonra, 10 ay daha yaĢadı. Ölümünün yakın olduğunu hisseden Sultan, oğullarını Konya’da topladı. Eski Türk ananesine göre, oğullarının her birisinin idaresine bir bölge ve Ģehir verdi. Oğullarından Elbistan ve MaraĢ Meliki Kılıç Arslan’ı kendisine veliaht tayin etti. Sultan Mes’ûd’un 39 yıl süren saltanat dönemi 1155 yılında hayata gözlerini yumması ile son buldu ve yerini veliaht tayin ettiği oğlu Kılıç Arslan aldı54. B- II. Kılıç Arslan’a Kadar Selçuklu Siyasetine Yön Veren Unsurlar Türkler için Anadolu topraklarında 1071 yılında kazanılan Malazgirt zaferiyle birlikte baĢlayan coğrafyanın vatanlaĢtırılması süreci, 1075 yılında Süleyman ġâh tarafından Türkiye Selçuklu Devleti’nin temelinin atılmasıyla yeni bir ivme kazandı. Yeni kurulan bu devletin temel siyasetini; Anadolu’nun fethedilmesi, Türk vatanı haline getirilmesi, TürkleĢtirilmesi ve bu devletin korunması ve savunulması meseleleri oluĢturuyordu. Süleyman ġâh ve onun halefleri (I. Kılıç Arslan, ġâhin ġâh ve I. Mes’ûd) Türkiye Selçuklu Devleti’ni Bizans taarruzlarına, Ermeni saldırılarına ve Haçlı ordularına karĢı baĢarıyla savunarak, bu siyasetin gerçekleĢmesinde büyük badireleri baĢarıyla bertaraf ettiler. KuruluĢ dönemi Selçuklu sultanlarını uğraĢtıran en önemli sıkıntı kuĢkusuz vatanın savunulmasıydı. Onlar doğal olarak temel siyasetlerini bu yönde oluĢturmuĢlardır. I. Haçlı seferinden sonra Türkiye Selçuklu sultanlarını meĢgul eden en önemli meselelerden biri de, Anadolu’da siyasi bütünlüğü sağlamak ve devleti tabii sınırlarına ulaĢtırmak olmuĢtur. 54 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 307-309,312; Süryani Mihail, a.g.e., s.170-173; Sevim, a.g.e., s. 144-145; Turan, a.g.e., s. 217-218; Alptekin, a.g.m., s. 245-246. 20 Süleyman ġâh tarafından Batı ve Orta Anadolu toprakları üzerinde, Ġznik baĢkent olmak üzere kurulan Türkiye Selçuklu Devleti, I. Haçlı Seferlerinden sonra bütün sahilleri Bizans’a kaptırmıĢ ve bu olumsuz geliĢmelerden sonra I. Kılıç Arslan baĢkenti Konya’ya taĢımak zorunda kalmıĢtı. Ayrıca devlet Ġç Anadolu’ya sıkıĢmıĢ, etrafı da dört bir yandan sarılmıĢ bir kara devleti haline gelmiĢti. Bundan sonraki süreçte iĢ baĢına gelen sultanlar devletin yeniden eski sınırlarına ulaĢtırılması ve Anadolu Türk siyasi birliğinin sağlanması için pek çok çaba sarf etmek ve pek çetin mücadelelere giriĢmek zorunda kaldılar. Aynı zamanda Türkiye Selçuklu idaresi bu dönemde Anadolu’ya gelen göçebe Türkmenleri toprağa yerleĢtirerek zirai ve ticari faaliyetlerin geliĢtirilmesi için de titizlikle çalıĢıyorlardı. Böylece eski kent ve kasabaları canlandırmak, yeni merkezler kurmak ve buralarda beĢeri ve iktisadi canlanmayı sağlamaya çalıĢtılar55. ġimdi konunun diğer bir cephesine bakmakta fayda var. Öncelikle Ģunu tespit etmeliyiz; Türkiye Selçuklu Devleti 1040 yılında kurulan Büyük Selçuklu Devleti’nin birinci dereceden vassalı iken, geliĢen olaylar neticesinde Irak Selçuklu Devleti’ne bağlanarak ikinci dereceden vassal, yani vassalın vassalı haline getirilmiĢti56. Ancak bu statüsü Sultan Sancar’ın ölümünden sonra değiĢmiĢ ve tam bağımsız bir devlet olarak Anadolu’da siyasi yaĢamına devam etmiĢtir. Anadolu topraklarında kurulan Türkiye Selçuklu Devleti, teĢkilat ve medeniyet bakımından Büyük Selçuklu Devleti’nin devamı niteliğinde bir devlettir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluĢundan Malazgirt zaferine kadar süren otuz yıllık gaza ve savaĢlar Anadolu’da Bizans direniĢini kırma ve burada yerleĢme imkânını hazırlamak açısından büyük bir önem taĢımaktadır. Büyük Selçuklu Devleti’ni kuruluĢundan beri uğraĢtıran Bizans ile mücadelenin yanında bir diğer mesele de Türkmen göçebelerine yurt bulmak, onları Anadolu’da yerleĢtirmek ve beslemekti. Bu amaçla; Büyük Selçuklu Devleti sultanları 55 56 Koca, a.g.e., s. XI-XIV. Türkiye Selçuklu Devletinin vasallık derecesi hakkında bakınız: Köymen, a.g.e., s. 99-114. 21 emniyetsizlik ve asayiĢsizlik sebebi olan bu Türkmen kitlelerini57 Anadolu gazalarına sevk etmekle, hem Ġslam ülkelerini akınlardan kurtarıyor hem Bizans’a karĢı kuvvet olarak bu kitlelerden faydalanıyor, hem de Türklere yeni bir yurt ve geçim kaynağı sağlıyorlardı. Anadolu’da da durum farklı değildi, siyasi ömrü boyunca Türkiye Selçuklu Sultanları da bu göçmen Türkmenlerin iskânı58 meselesiyle 59 TürkleĢmesi ve ĠslamlaĢması uğraĢmıĢlardı. ĠĢte Anadolu’nun bu siyaset ve zaruretler neticesinde ortaya 60 çıkmıĢtır . II. Kılıç Arslan’a kadar Türkiye Selçuklu Devleti’nin siyasetine yön veren unsurlar arasında devletin geniĢleme siyasetinde yön olarak nereyi tercih ettiği de önemliydi. Bu geniĢleme hareketi Batı’ya Bizans toprakları üzerine mi yoksa Doğu’ya Büyük Selçuklu Sultanlarının hakim olduğu topraklar üzerine mi olacaktı61? Her nedense devletin ilk kurucusu konumunda olan Süleyman ġâh ve oğlu I. Kılıç Arslan önce Batı yönünde geniĢleme siyaseti gütseler de sonra hayatlarını ve devletin bekasını da tehlikeye düĢürecek olan Doğu’ya doğru hareket etme siyasetine yönelmiĢlerdir. Ġlk olarak Süleyman ġâh 1085’te Antakya ve akabinde 57 Göçebe Oğuz kabilelerinin hukuki ve içtimai vaziyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Fuad Köprülü, “Ortazaman Türk-İslam Feodalizmi” , Belleten, cilt V, sayı 19, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s. 319-334. 58 Eski Türk devletlerinden itibaren hükümdarların yerine getirmek zorunda oldukları bazı görevleri vardı. 1-Devleti kurmak ve düzene koymak, 2- Türk töresini düzenlemek ve korumak, 3- Halkını doyurmak ve giydirmek, 4- Yeni alınan yerlere “kondurmak” yani iskan politikasını yürütmek. Burada zikredilen iskân politikası Anadolu’nun Türkleşmesinde çok önemli bir paya sahiptir. İskan politikasının Anadolu’nun Türkleşmesine katkısına ayrıntılı bilgi için bakınız: Osman Çetin, “İskânlarla Anadolu’nun Türk Vatanı Hâline Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 260-268. 59 Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması hakkında geniş bilgi için bakınız: Osman Turan, Türkler Anadolu’da, s. 45-61; Mükrimin Halil Yinanç, “Anadolu’nun Fethi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 194-202; Mehmet Şeker, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991; Mehmet Şeker, “Anadolu’nun Türk Vatanı Haline Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 269-282; Mutafa Kafalı, “Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 177193; Salim Koca, “Diyâr-ı Rûm”un (Roma Ülkesi=Anadolu) “Türkiye” Haline Gelmesinde Türk Kültürünün Rolü”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayı 23, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, , Bahar 2008, s.1-53; Çetin, a.g.m., s. 260-268. 60 Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s.48. 61 Selçuk’un torunları Arslan Yabgu ve Mikail oğulları arasındaki ailevi rekabet ve mücadele doğu yönünde yayılma siyasetini tetikliyor. Aynı zaman da İslam medeniyeti içinde gelişen şarkın, Orta Anadolu’dan daha ileri bir medeniyete sahip olması da II. Kılıç Arslan’a kadar oluşturulan siyasette etkilidir. Bkz. Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 136. 22 Musul ve Halep’i ele geçirince Kuzey Suriye bölgesinde yerleĢerek ileri harekâtına devam etmek niyetindeydi. Bu durum Süleyman ġâh’ın Büyük Selçuklu Ġmparatoru Melik ġâh ile çatıĢmasını kaçınılmaz hale getiriyordu. Neticede Süleyman ġâh, Büyük Selçuklu Devleti’nin ġam Meliki TutuĢ ile yaptığı savaĢta yenildi ve hayatını kaybetti62. Süleyman ġâh gibi, I. Kılıç Arslan da Büyük Selçuklu Sultanları ile rekabete girmiĢ, o da Süleyman ġâh gibi batıda iĢleri yoluna koyduktan sonra yüzünü doğuya çevirmiĢti. Doğu istikametinde giriĢtiği geniĢleme siyaseti onun da babası Süleyman ġâh gibi; 1107’de Büyük Selçuklu Devleti’nin vassalları ile yaptığı savaĢta yenilmesine ve hayatını kaybetmesine sebep olmuĢtu63. Türkiye Selçuklu Devleti’nin bu iki sultanının doğuda yaptığı bu teĢebbüsler, tam bir baĢarısızlıkla neticelendi. Birinci teĢebbüste hedef tam olarak belli olmamakla beraber, Melik ġâh tarafından baĢında bulunduğu imparatorluğa karĢı giriĢilmiĢ bir hareket olarak telâkki edilmiĢ ve ona göre tedbirler alınmıĢtı. Kılıç Arslan'ın giriĢtiği ikinci teĢebbüste ise hedef daha açıktır. Bu amaç Büyük Selçuklu imparatoru Mehmed Tapar'ı tahttan indirerek, imparatorluk tahtına oturmaktı. Siyasi güç ve iktidarlarını sağlam temeller üzerine bina etmeden kendilerinden daha güçlü rakiplerle girdikleri mücadeleler, ağır sonuçlar doğurmuĢtur. Bundan sonra Türkiye Selçuklu Devleti, kendi içine kapanmıĢ, Anadolu kıtası ötesinde maceralar peĢinde koĢmaktansa, Anadolu birliğini temin yolunda faaliyet göstermiĢtir. Böylece ağır tecrübelerden sonra, gerçekçi olmayan siyaset terk edilerek, ”realist” siyasete dönülmüĢtür. ġu halde XII. asrın baĢından itibaren Türkiye Selçukluları Devleti'nin dıĢ siyasetinde büyük bir değiĢiklik olmuĢtur ki, bu I. Mes’ûd ve II. Kılıç Arslan ile birlikte çok iyi tatbik edilmiĢtir64. Sonuç olarak Türkiye Selçuklu Devleti'nin, Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu ile kendi arasında perde vazifesini gören DaniĢmendoğulları, Artukoğulları, 62 Mengücükoğulları, Saltukoğulları vb. devletleri Koca, a.g.e., s.49. Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 345-347; Sevim, a.g.e., s. 134; Turan, a.g.e., s. 136-137. 64 Köymen, a.g.e., s. 113. 63 ortadan 23 kaldırarak, Anadolu birliğini kurmak için ne kadar gayret gösterdiğini, böylece batıda müdafaa, doğuya doğru ise hücum siyaseti takip ettiğini, daha devletin kuruluĢ safhalarında iki büyük Türkiye Selçuklu hükümdarının Süleyman ġâh ve I. Kılıç Arslan’ın hayatlarını bu yolda feda ettiklerinden açıkça anlamaktayız65. 65 Köymen, a.g.e., s. 103. BĠRĠNCĠ BÖLÜM SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN ANADOLU’DA SELÇUKLU HÂKĠMĠYETĠ ALTINDA SĠYASĠ BĠRLĠĞĠ SAĞLAMASI A- Meliklik Dönemi ve Selçuklu Tahtına ÇıkıĢı Anadolu’daki Türk hâkimiyetini perçinleyecek olan II. Kılıç Arslan’ın, tahta geçtiğinde 40 yaĢlarında olduğu tahmin edilmektedir. II. Kılıç Arslan ile ilgili ilk bilgilere Sultan Mes’ûd (1107-1155)’un, DaniĢmendli Melik Muhammed’in ölümü (1143)’nden sonra Anadolu’da giriĢtiği mücadeleler sırasında rastlıyoruz. DaniĢmendli hükümdarı Melik Muhammed’in ölümü Selçuklular için bir dönüm noktası olmuĢ ve o öldükten kısa bir süre sonra Orta Anadolu’da Selçuklu hakimiyeti tesis edilmiĢtir66. DaniĢmendlilerin kendi arasındaki ihtilaflardan faydalanan ve Anadolu’nun en güçlü hükümdarı haline gelen Sultan Mes’ûd, 1144 yılında Elbistan’ı, Haçlıların elinden alarak büyük oğlu ve veliahdı Kılıç Arslan’ı bölgeye melik tayin etmiĢti. Böylece Mes’ûd, hâkimiyet sahasını güney ve doğu istikametinde geniĢletmeye devam ediyordu. Kılıç Arslan, Elbistan melikliğine getirildikten sonra bölgedeki Haçlı devletlerine karĢı mücadelelere giriĢmiĢ ve Göksun ile MaraĢ bölgesine sürekli akınlar yapmıĢtı. Ancak 1146’da Bizans Ġmparatoru Manuel’in taarruza geçmesi ve 1147’de II. Haçlı Seferi’nin yarattığı tehlikeli durum doğudaki seferlerin bir süre durmasına sebep olduğu gibi, Anadolu Türk birliği çabasını da aksatmıĢ oluyordu. Bundan sonra Selçuklular bu tehlikelerin bertaraf edilmesi için çetin bir mücadelenin içine girmiĢtir. Haçlı ordularının imhasından sonra Anadolu’dan 66 Osman Turan, “Kılıç Arslan II. İzz Al-Din”, İslam Ansiklopedisi, 6 cilt, Maarif Basımevi, İstanbul, 1955, s. 688,699; Çay, a.g.e., s. 15. 25 artık Türkiye olarak bahsedilmeye baĢlanmıĢtır 67. Kılıç Arslan ve babası 1149 yılında MaraĢ’ı Haçlıların elinden kurtarmıĢlardır68. Ertesi yıl da (1150-51) yine babası ile birlikte sefere çıkan Kılıç Arslan’ın Franklardan Göksun, Behisni, Ra’ban ve Ayıntâb’ı aldığını görüyoruz. Sultan Mes’ûd, Ermeni ve Franklardan yeni alınan bu yerleri de Kılıç Arslan’ın idaresine katmıĢtı. Böylece Kılıç Arslan, meliklik yıllarını çok iyi değerlendirmiĢ, babasıyla beraber Selçuklu ordusunun bütün seferlerine ve savaĢlarına katılarak, kendisini yetiĢtirmiĢti 69. Sultan Mes’ûd 1155 yılında Çukurova seferinden dönüĢte hastalanmıĢtı70. BaĢkentine varınca, ülkesinin geleceği ile ilgili önemli kararlar aldı. Üç oğlunu emirleri huzurunda topladı. Eski göçebe Türk feodal devlet telakkisine göre, hâkimiyeti altında bulunan yerleri üç oğluna taksim etti. Bu taksime göre, büyük oğlu Kılıç Arslan’ı Konya sultanı ve diğer oğullarını da ona tabi melikler olarak tayin etti. Sultan Mes’ûd emirlerin huzurunda tahttan inerek, yerine Kılıç Arslan’ı çıkardı. Sultan Mes’ûd tarafından, II. Kılıç Arslan’ın baĢına taç konması ve bütün emirlerin huzurunda eğilmesi suretiyle cülus merasimi ifa edildi. O, bununla ileride oğulları arasında doğabilecek her türlü anlaĢmazlığı önlemek düĢüncesindeydi. 1155’te Sultan Mes’ûd ölünce Kılıç Arslan, hiçbir güçlükle karĢılaĢmadan Konya’da Selçuklu tahtına çıktı ve babasına ait bütün toprakların hakimi oldu. Sultan Mes’ûd’un küçük oğlu ġâhin ġâh’a Ankara ve Çankırı bölgesinin verildiği biliniyor ise de, ortanca oğlu Devlet (Dolat)’e kesin olarak nerelerin verildiği bilinmiyor. Sultan Mes’ûd bu taksimde tabiiyetinde ve maiyetinde bulunan damadı DaniĢmendli Emiri Yağıbasan’a esasen bu aileye ait bulunan Sivas, Amasya, Niksar ve çevresini, Yağıbasan’ın yeğeni diğer DaniĢmendli Emiri Zunnûn’a Kayseri’yi vererek, onları da Kılıç Arslan’ın 67 Sevim, a.g.e., s. 145; Ali Sevim, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s.130. 68 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 386. 69 Turan, a.g.m., s. 688. 70 Süryani Mihail, a.g.e., s. 176. 26 tabiiyeti altına soktu71. Kılıç Arslan tahta çıktığında babasının yaptığı taksim gereğince Anadolu’daki meliklerin hukuken metbuu idi. Ancak bilahare kardeĢler arasında taht mücadelesi baĢlamıĢtı. Kılıç Arslan’ın kardeĢlerine karĢı tavrı çok sert oldu. Zira o, kendisine tabii olsalar bile kardeĢlerinin varlığını, iktidarı önünde ciddi bir tehdit olarak görmekteydi. Bundan dolayı kardeĢlerini ve onları destekleyen devlet adamlarını bertaraf etme yoluna gitti72. Kaynaklardan kendinden daha üstün meziyetlere sahip bir Ģehzade olduğu anlaĢılan, ortanca kardeĢi Devlet’i hemen boğdurmak suretiyle bertaraf etmiĢtir. Küçük kardeĢi ġâhin ġâh ise, aynı akıbete uğramamak için tam zamanında kendi meliklik bölgesi olan Ankara ve Çankırı yöresine kaçarak kurtulabilmiĢtir73. Kılıç Arslan bununla da yetinmemiĢ; icraatına karĢı çıkan devlet adamlarından ve komutanlardan birçok kimse daha öldürtmüĢtür. Bunlar arasında, babasının kâtibi ile büyük komutanlardan Bahaeddin de bulunuyordu74. Kılıç Arslan, kendi iktidarını kurarken çok kapsamlı bir kadro değiĢikliğine gitmiĢtir. Bu durum tahta yeni çıkmıĢ bir hükümdar için hiç de iyi bir baĢlangıç olmamıĢtır. Nitekim yeni Sultanın bu hareket tarzı, özellikle de dıĢ siyaset bakımından kötü sonuçlar doğurmuĢtur75. YaĢanan sultan değiĢiminin ardından Türkiye Selçuklu Devleti’nin sürüklendiği bu iç çekiĢmeler ve taht mücadelelerinden faydalanmak isteyen komĢu hükümdarlar da fırsatı kaçırmadan hemen harekete geçmiĢlerdi 76. Türkiye Selçuklu Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan faydalanmak isteyenlerden biri de DaniĢmendli Emiri Yağıbasan idi. Yağıbasan, Selçuklu 71 Bibi, a.g.e., s. 13; Turan, a.g.e., s. 223; Turan, a.g.m., s. 688; Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s. 115. 72 Sevim, Yücel, a.g.e., s.130. 73 Süryani Mihail, a.g.e., s. 177; Kafesoğlu, a.g.m., s. 380. 74 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 313. 75 Koca, a.g.e., s. 156-157; Turan, a.g.m., s 688; Sevim, a.g.e., s. 145; Abdulhaluk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası: Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli (Myrıokefalon) Zaferi (17 Eylül 1176), Orkun Yayınevi, İstanbul, 1984, s. 33-34; Çay, II. Kılıç Arslan, s. 24. 76 Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 34. 27 hanedan üyesi ġâhin ġâh’ı da yanına alarak, yeğeni Zunnûn ve diğer DaniĢmendli emirleri ile birlikte Kılıç Arslan’a karĢı bir ittifak cephesi oluĢturdu. Büyük bir kuvvetle Kayseri’ye girdi ve oralardan mühim sayıda Hıristiyan halkı memleketine nakletti77. Bu haberi alan Kılıç Arslan ordusu ile Yağıbasan üzerine yürüdü. Ġki ordu karĢılaĢınca, her iki tarafa mensup din adamlarının araya girmesiyle savaĢı önlediler ve iki hükümdar antlaĢma yaparak geri çekildiler78. Fakat Yağıbasan bir müddet sonra gizlice gidip Elbistan’ı iĢgal etti. Kılıç Arslan süratle Yağıbasan’ın üzerine tekrar yürüdü. Ancak Yağıbasan, Kılıç Arslan kendisine yetiĢemeden, o bölgeden hızla ayrılırken beraberinde hürriyetlerine dokunmamak kaydıyla, 70.000 kiĢiyi de dolambaçlı yollardan sürüp79, memleketine götürdü. Onları Sivas’a yerleĢtirdikten sonra, tekrar dönüp Kılıç Arslan’ın karĢısına çıktı. Yine her iki tarafın din adamları tekrar araya girip muharebeye mani oldular, fakat Sultan hayli bir zaman bekledikten sonra hiddetlenip, Ģiddetle onun üzerine yürüdü. Din adamları, onun ayaklarına kapanıp: “Müslüman milletini kırma” diye yalvardılar. Sultan, onların ricalarına razı olup madde madde tespit edilmek suretiyle bir barıĢ antlaĢması imzaladı80. AntlaĢma genel hatları ile Kılıç Arslan’ın lehinde olmakla beraber, tehcir edilen halkın iadesi söz konusu olmadı. Kılıç Arslan ve DaniĢmendliler arasındaki bu son karĢılaĢmanın yeri kesin olmamakla beraber 1155/56 yılında Aksaray’da olduğu ve Kılıç Arslan’ın galip geldiği söylenebilir. Böylesine hiddetlenmiĢken aslında Kılıç Arslan’ı DaniĢmendli meliki Yağıbasan ile barıĢa zorlayan sebep, iki tarafın din adamlarının araya girmesinden ziyade memleketin diğer düĢmanları tarafından tecavüze uğraması idi. Gerçekten de Ermeni kralı II. Thoros’un kardeĢi Stefan’da, Selçuklu Devleti’nin içine girdiği bu karıĢık durumundan faydalanarak sultanın topraklarına saldırıya geçti. 1156’da MaraĢ beyinin bir Ermeni köyüne girmesi üzerine MaraĢ’a giderek tahrip ve yağma etti, Hıristiyan halkı esir etti ve 77 Turan, a.g.m., s. 688. Turan, a.g.m., s. 689; Sevim, Yücel, a.g.e., s. 130. 79 Bu devirde görülen bir şehrin veya bir bölge halkının topluca sürülmesi, tamamen ekonomik sebeplere dayanmaktadır. O dönemde Anadolu’da nüfus seyrek olduğu için, böyle bir hareket diğer devletlerin üretim gücünü zayıflatmayı amaçlıyordu. Bkz. Çay, a.g.e., s. 35. 80 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 314-315. 78 28 suçsuz halkı katletti. Aslında daha çok bu geliĢmeden dolayı DaniĢmendliler ile mücadeleye son veren Kılıç Arslan bizzat Göksun bölgesine girdi. Yerlerinden kaçmıĢ olan Hıristiyan halkı geri getirdi, onlara Ģefkatle muamelede bulundu ve yurtlarına yerleĢtirdi. Aynı yıl Behisni beyine karĢı ayaklanan Hıristiyan halk Stefan’ı davet etti. Kılıç Arslan durumdan haberdar olunca Hıristiyan halkın bir kısmı Stefan’ın memleketine göçtü. Ancak Sultan gelince bu ahaliyi de getirterek yerlerinde iskân etti. Sultan ile mücadeleyi göze alamayan Stefan, onunla iyi geçinmek için, Pertus kalesini de Selçuklulara teslim etmek zorunda kaldı. Sultanın adaleti sayesinde Hıristiyan halk barıĢa ve selamete kavuĢtu81. Bundan sonra Ermenilerden gelecek tehlikelere karĢı devletin güney sınırını güven altına almak için; Ereğli’ye Sancar ġâh’ı, Niğde’ye Argun ġâh’ı ve Elbistan’a Tuğrul ġâh’ı melik olarak atadı82. Kılıç Arslan DaniĢmendli meselesini çarçabuk hallettikten sonra önce Ermenilerle sonra Zengî Atabegliği hükümdarı Nureddin Mahmud ile uğraĢmak zorunda kaldı. Nureddin Mahmud, Selçuklularla akraba, yani Sultan Mes’ûd’un damadı ve Sultan Kılıç Arslan’ın eniĢtesi idi. Ancak bu sıhrî bağa rağmen o, kayınbiraderinin içinde bulunduğu buhranlı durumu fırsat bilerek Selçuklu topraklarına taarruza geçti. Ayıntâb, Ra’ban ve Merzubân’ı hiçbir güçlükle karĢılaĢmadan iĢgal etti83. Kılıç Arslan Ermenilerle olan sorunu hallettikten sonra Konya’ya döndü. Franklar ve Ermeniler ile yapmıĢ olduğu sulh ve dostluğun takviyesi hususunda ricali ile istiĢarede bulundu. Sultan, ricalinin de desteği üzerine her iki tarafın arzusu mucibince sıkı bir dostluk antlaĢması yapmak üzere Kudüs’e, Antakya’ya ve Thoros’a elçiler gönderdi. Ermenilerle ve Franklarla yapılan ittifaklar geliĢi güzel anlaĢmalar olarak yapılmamıĢtır. Bunun asıl sebebi, Zengi’nin oğlu ve aynı zamanda Sultanın kız kardeĢinin kocası olan Halep Emiri Nureddin Mahmud’a karĢı kuvvetli bir destek vücuda getirmekti. Zira Sultan Mes’ûd’un ölümünden sonra Nureddin Mahmud, Kılıç Arslan’ı 81 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 315-316; Turan, a.g.m., s. 689; Sevim, a.g.e., s. 146; Turan, a.g.e., s. 225. Sevim, a.g.e., s. 145-146. 83 Süryani Mihail, a.g.e., s. 176; Turan, a.g.m., s. 689; Çay, a.g.e., s. 35. 82 29 küçümseyerek Hıristiyan topraklarını zaptetmiĢ, Kılıç Arslan’ın hudutlarına tecavüz etmiĢ ve metin kaleler olan Ayıntâb, Ra’ban ve Merzubân’ı havalisinde bulunan bütün köylerle beraber zaptetmiĢti. Kılıç Arslan eniĢtesine birçok defa mektup yazarak: “Haksızlık yapma ve babam tarafından ikimizin arasında hudut olarak tayin edilmiĢ olan sınırı ihlal etme aldığın toprakları iade et” demiĢti. Fakat o, uyarılara kulak asmayıp bilakis aksi bir tavır 84 ĢiddetlenmiĢti. takınıyordu. Her iki taraf arasında mücadele iyice Kılıç Arslan Ermeni ve Franklardan baĢka DaniĢmendli meliki Zunnûn’u da yanına çekmeğe muvaffak oldu. Bu müsait ortamı hazırladıktan sonra Kılıç Arslan, 1157 yılında büyük bir ordu ile Ayıntâb’ı kuĢatarak ve surlarını tahrip ederek ele geçirdi, oradan da Ra’ban üzerine yürüdü. Tam bu sırada Kudüs kralı ile Antakya Prinkepsi de Nureddin Mahmud’un memleketine hücuma geçtiler. MüĢkül duruma düĢen Mahmud bu vaziyet karĢısında özür dileyip bu yerleri Kılıç Arslan’a iade ettiğini bildirerek, Halep’e doğru çekildi85. Böylece Kılıç Arslan iki yıl içinde saltanatı önünde tehlike oluĢturacak engelleri ortadan kaldırmıĢ, rakipleri ve düĢmanları karĢısında kuvvetli bir duruma geçmiĢti. Ġktidarının ilk aylarında yaĢanan nazik durumdan yararlanmak isteyen Ermenileri ve etrafındaki Türkmen beylerini kısa zamanda yenerek Selçuklu ülkesinde birliği temin etmiĢ ve 1157 sonu itibariyle ülkeye tam anlamıyla hakim olmuĢtu. Ancak, Sultan’ın 1157’deki bu baĢarısı, o yıl sonunda Türk-Bizans iliĢkilerinin bozulmasıyla kısmen tesirini yitirdi. 84 85 Urfalı Mateos, a.g.e., s.318-319; Turan, a.g.m., s. 689. Turan, a.g.m., s. 689; Sevim, Yücel, a.g.e., s. 130. 30 B- II. Kılıç Arslan’ın Ġktidarının Ġlk Yıllarında Anadolu’nun Siyasi Vaziyeti Türk fütühatından önce Anadolu topraklarına Bizans Ġmparatorluğunun hakim olduğu bilinmektedir. II. Kılıç Arslan’ın tahta geçtiği zamanda Anadolu’nun siyasi vaziyetine bakılırken, Bizans’ın bu topraklar üzerinde hala müessir bir güç olduğunun bilinmesinde fayda vardır. Bizans’ın Anadolu’daki temel idari yapısı yerel birimlerden, orijinal adıyla “thema”lardan86 yani eyalet sisteminden oluĢmaktaydı. 12. yüzyılda Anadolu’daki Bizans idaresi 21 thema (eyalet) halinde teĢkilatlanmıĢtı. Ġmparator I. Manuel Komnenos (1143-1180) zamanında ve II. Kılıç Arslan’ın Selçuklu sultanı olduğu tarihlerde bu themaların siyasi vaziyeti Ģöyleydi: Thrakesion theması (merkez Efes, diğer Ģehirler Aydın, Manisa, UĢak, Denizli); Optimaton (merkez Ġzmit, diğer Ģehirler Kocaeli, Sakarya ve civarı); Opsikion (merkez Ġznik, diğer Ģehirler Bursa, EskiĢehir, Balıkesir, Çanakkale, Bilecik); Khaldea (merkez Trabzon diğer Ģehirler Rize); Kolonea (merkez ġebinkarahisar, diğer Ģehirler GümüĢhane, Ordu, Giresun); Kibrreoteen (merkez Antalya, diğer Ģehirler Muğla); Sami (merkez Ġzmir, diğer Ģehirler Midilli, Sakız, Sisam); Kıbrıs (merkez Bafos). Çukurova’da Ermeni hakimiyeti kurulmuĢ olup ancak Tarsus ve çevresinde Selekya themasının çok az bir kısmı Bizanslılar’ın elinde idi. Suriye theması ise Latinler ve mahalli müslüman beyliklerin eline geçmiĢti 87. Ayrıca I. Haçlı seferlerinden sonra Latinler; Urfa Haçlı Kontluğunu(1098), Antakya Prinkepsliğini(1098), Kudüs Krallığını(1099) ve TrablusĢam Kontluğunu(1109) kurdular. Urfa Kontluğu 1144 yılında Musul-Halep Atabegi Zengi tarafından ortadan kaldırıldı, ancak diğerleri aĢağı-yukarı 200 yıl kadar bölgede varlıklarını sürdürdüler 88. Bu devletçiklerin en önemlisi Antakya Latin Prinkepsliği idi. Geriye kalan 86 Thema, askeri birlik veya ordu demektir. Fakat burada askeri birliklerin yerleştirildiği iskan sahasına verilen isim olmuştur. Bkz. Demirkent, a.g.e., s. 3; Thema sistemi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. M. Murat Baskıcı, Bizans Döneminde Anadolu İktisadi ve Sosyal Yapı, Phoenix Yayınları, Ankara, 2009, s. 115-129. 87 Çay, a.g.e., s. 23. 88 Koca, a.g.e., s. 86. 31 Anadolu toprakları tamamen Türklerin elinde olup buralar da Selçuklularla DaniĢmendliler arasında paylaĢılmıĢtı. Orta Anadolu’ya sokulmuĢ bulunan Türkler, bölgenin orta bölümünün sahipleri olarak siyasi hakimiyetlerini Bizans aleyhine geniĢletmekte idiler. Selçuklular Sultan I. Mes’ûd (1116–1155)’la birlikte DaniĢmendlilere de üstünlüklerini kabul ettirerek yükselme devrine girmiĢ ve Anadolu’da kendilerine bağlı bir Türk birliği kurmuĢlardı89. Yine Sultan Mes’ûd döneminde Musul Atabegi Nureddin Mahmud ile de akrabalık iliĢkileri kurularak devletin bu cihetten bir sıkıntıya uğraması önlenmiĢti. Ancak, 1155 yılında I. Mes’ûd’un ölümü üzerine onun sağlığında kurulan bu denge kısa bir süre sonra bozuldu. Yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan saltanatının ilk yıllarında DaniĢmendliler, Ermeniler, Nureddin Mahmud ve Bizans ile mücadele etmek zorunda kalmıĢ bundan dolayı da Selçuklular kendisini yeniden var olma ve yok olma mücadelesinin içinde bulmuĢtu90. Bunun yanında Kılıç Arslan’ın, bu mücadelede babasına göre daha az engelle karĢılaĢmıĢ olması, hem DaniĢmendlilerin kendi aralarında bölünmüĢ olmalarından, hem de Bizans’ın izlediği siyasetten91 kaynaklanmaktadır92. II. Kılıç Arslan tahta çıktığında Kayseri dahil bütün Kapadokya(Tuz gölünden Fırat’ın yukarı bölümüne kadar olan bölge, kuzey sınırını ise, Çukurova, MaraĢ, Elbistan ve çevresini içine alan bölge), Amasya ve Malatya Türkiye Selçuklu Devleti’nin elinde idi. Ege havzasında ise Türkmenler Denizli, Afyon, Kütahya ve çevresine kadar ilerlemiĢler buralarda yağmalarda bulunmuĢlardı. Trabzon’dan Rize’ye kadar Paflagonya(Kastamonu ve çevresi) Bizans’ın elinde idi. Çukurova’da Ermeni kralı II. Thoros, Ermeni hakimiyetini kurmuĢ, ancak Tarsus ve çevresinde Selekya vilayetinin çok az bir kısmı Bizans’ın elinde kalmıĢtı. Suriye vilayeti ise I. ve II. Haçlı Seferleri sırasında Bizans’ın elinden çıkmıĢ, buralar da Latinler ile Müslüman beylikler 89 Erdoğan Merçil, “Türkiye Selçukluları”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 510. 90 Çay, II. Kılıç Arslan, s.14. 91 Bizans bu zamanda Güneydeki düşmanları Ermenileri ve Haçlı Prensliklerini itaat altına almak istiyor. 92 Cahen, a.g.e., s. 112. 32 arasında paylaĢılmıĢtı. Yukarıda belirtilen sınırlardan anlaĢılacağı üzere Türkiye Selçuklu Devleti, Bizans tarafından çepeçevre sarılmıĢ Orta Anadolu’ya hakim bir vaziyetteydi93. C- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Türk Beylikleriyle ĠliĢkileri 1- DaniĢmendlilerle ĠliĢkileri DaniĢmendli Melik Muhammed’in ölümünden (1143) sonra bu hanedan üyeleri arasında yaĢanan taht mücadelesi neticesinde DaniĢmendliler devleti ve saltanatı Sivas, Kayseri ve Malatya olmak üzere üç Ģubeye bölünmüĢtü 94. II. Kılıç Arslan Selçuklu tahtına çıktığında DaniĢmendliler arasında en kudretli ve hırslı karaktere sahip olan Yağıbasan, Sivas’ta hüküm sürmekteydi. Yağıbasan, Konya sultanı Mes’ûd’un damadı ve II. Kılıç Arslan’ın eniĢtesi idi. Sivas ve Amasya’da hüküm sürmüĢtür. Yağıbasan’ın Kayseri’de hüküm süren yeğeni Zunnûn ise, Sultan Mes’ûd’un diğer bir kızını almıĢtı. Yağıbasan, Türkiye Selçuklularına karĢı her zaman sorun olmuĢtu. Öyle ki imparator Manuel ile birlikte Selçuklulara karĢı hareket etmekten hiç çekinmemiĢ ve her fırsatta Bizans’ın yanında Selçuklulara karĢı birlikte hareket etmiĢti. Bu durum II. Kılıç Arslan döneminde de devam etmiĢti 95. Sultan I. Mes’ûd ölmeden önce oğlu II. Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmiĢ ve DaniĢmendli hanedanına mensup iki damadından Yağıbasan’a Amasya, Ankara ve Kapadokya, Zunnûn’a ise Kayseri ile Sivas Ģehirlerini vererek onları Kılıç Arslan’a tabi kılmıĢtı. II. Kılıç Arslan tahta geçince babası zamanında DaniĢmendliler ile düzelmiĢ olan iliĢkiler yeniden bozuldu. Bunun nedeni Yağıbasan'ın, Anadolu'da DaniĢmendli hakimiyetine son vererek, Bizans dâhil bölgedeki 93 94 Çay, a.g.e., s.18. Sivas Kolu emiri Yağıbasan(1143-1175), Kayseri kolu Emiri Zunnûn, Malatya kolu Emiri önce Aynu’d Devle sonra Zulkarneyn. 95 Mükrimin Halil Yinanç, “Danişmendliler” , İslam Ansiklopedisi, cilt 3, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1963, s. 472. 33 tüm siyasi güçleri dize getiren Sultan I. Mes’ûd'un ölümüyle meydana gelen kargaĢadan faydalanarak, kaybettiği toprakları geri almak istemesi idi 96. Sultan Mes’ûd’un ölümünden sonra kardeĢler arasında yaĢanan taht mücadelesi Yağıbasan’a bu fırsatı verdi. Bu amaçla Yağıbasan, yeğeni Zunnûn'un yaĢadığı Kayseri'ye saldırarak burasını tahrip etmiĢtir. Bunun üzerine II. Kılıç Arslan, Zunnûn’un metbusu sıfatıyla Yağıbasan'a karĢı harekete geçmekte bir beis görmedi97. Kılıç Arslan’ın tahta çıktığı ilk yıllarda giriĢtiği bu mücadeleden yukarıda bahsedildi. 1158-59 yıllarında, II. Kılıç Arslan’a karĢı yeni bir ittifak kuran Bizans imparatoru Manuel’in etrafında toplanan DaniĢmendli beyleri ile olan mücadeleye ileride ayrıntısı ile değinilecek. Malatya Meliki Zulkarneyn, 1160 veya baĢka bir rivayete göre 1162 yılında ölmüĢ ve yerine oğlu Nâsırüddin Muhammed geçmiĢti. Yağıbasan ise Kılıç Arslan ile nikâh kıyılan ve zengin çeyizleriyle birlikte Erzurum’dan Konya’ya gönderilen Erzurum Selçuklu Hükümdarı Ġzzeddin Saltuk Bey’in kızını ele geçirip Kayseri meliki olan yeğeni Zunnûn ile evlendirmiĢti. Bu ağır hakaret karĢısında II. Kılıç Arslan, Yağıbasan üzerine yürüdüyse de Bizans kuvvetleri tarafından desteklenen DaniĢmendli ordusu önünde mağlûp oldu ve Elbistan Yağıbasan’ın idaresi altına girdi. (1162)98. Ġleride detaylarına değinileceği üzere II. Kılıç Arslan Ġstanbul’u ziyaret etmek suretiyle kendisine karĢı oluĢturulan ittifak çemberinden kurtulmuĢ ve hareket serbestisi kazanmıĢtı. Kılıç Arslan’ın Bizans tarafından tehdit edilmemesi, ona DaniĢmendlilere karĢı yürüteceği faaliyetlerde büyük bir kolaylık sağladı. Hiç vakit kaybetmeden Ġmparator ile yaptığı antlaĢmanın sağladığı avantajla Yağıbasan ile mücadeleye yeniden giriĢti. Kılıç Arslan’ın bu defa amacı, sadece Yağıbasan’ı ortadan kaldırmaktan ibaret değildi. Türkiye Selçuklu 96 Muharrem Kesik, “Türkiye Selçukluları İle Danişmendliler Arasındaki İlişkiler”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 542; Abdulkerim Özaydın, “Danişmendliler”, TDVİA, Cilt 8, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993, s. 471-472; Yinanç, a.g.m., s. 472; Koca, a.g.e., s. 157. 97 Sefer Solmaz, “Danişmendliler” Türkler, 6. cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 436. 98 Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991, s. 258; Özaydın, a.g.m., s. 472. 34 Devleti’ni her zaman uğraĢtırmıĢ, Anadolu Türk birliği önünde en büyük engel olmuĢ DaniĢmendliler Beyliğini ortadan kaldırmak ve Selçuklu hâkimiyeti altında Anadolu Türk birliğini kurmaktı. Kılıç Arslan, bu düĢünce ile Yağıbasan’a karĢı zamanında kendisine karĢı oluĢturulan ittifak cephesi gibi bir cephe oluĢturmuĢtu. Çünkü, Yağıbasan, sadece Selçuklu ülkesine değil, aynı zamanda Artuklu beylerinin topraklarına da tecavüzde bulunmuĢ idi. Kılıç Arslan bu durumu çok iyi değerlendirmiĢti. Kendisi, Yağıbasan üzerine harekete geçince müttefikleri; Harput Emiri Kara Arslan, Mardin Emiri Necmeddin Alpı, Erzen ve Bitlis Emiri Fahreddin DevletĢâh’dan oluĢan Artuklu beyleri ile beraber kısa bir kuĢatmadan sonra Malatya’yı ele geçirdiler. Daha sonra Yağıbasan’ın merkezi olan Sivas üzerine yürüdüler. Kılıç Arslan, ilk hücumda Sivas’ı aldı(1163). Yağıbasan, Kılıç Arslan’ın ve müttefiklerinin güçlü ordusuna karĢı koyamadı; Sivas’tan çekilerek damadı ve aynı zamanda Kılıç Arslan’a karĢı taht iddiacısı olan Ankara ve Çankırı Meliki ġâhin ġâh’a sığındı. Yağıbasan’ın amacı damadı Çankırı Selçuklu Meliki ġâhin ġâh ile güçlerini birleĢtirip, tekrar Kılıç Arslan’ın karĢısına çıkmaktı. Fakat Yağıbasan’ın buna ömrü yetmedi; 4 Ağustos 1164 tarihinde Çankırı’da öldü. Cenazesi getirilip, Sivas’ta defnedildi99. Böylece Kılıç Arslan, saltanatının baĢından beri ardı arkası kesilmeyen tecavüzleriyle kendisini çok sıkıntıya sokmuĢ olan rakibi Yağıbasan’dan tamamen kurtulmuĢ oldu. Kılıç Arslan’ın Sivas’tan çekilmesinden sonra, Yağıbasan’ın yerine DaniĢmendli meliklerinden Ġsmail geçti. Melik Ġsmail, Yağıbasan’ın yeğeni Ġbrahim’in oğlu olup, bu sırada henüz 6 yaĢında idi100. Sultan II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın ortadan kalkmasından sonra bu defa da, sürekli sorun olarak karĢısına çıkan Ankara ve Çankırı meliki olan kardeĢi ġâhin ġâh’ın üzerine yürüdü101. ġâhin ġâh da Kılıç Arslan’a karĢı koymaya cesaret edemedi, kaçmak suretiyle Musul-Halep Atabegi Nureddin Mahmud’a sığındı. Böylece Kılıç Arslan, Ankara ve Çankırı’yı 99 Süryani Mihail, a.g.e., s. 191,196,198; Özaydın, a.g.m., s. 472. Koca, a.g.e., s. 169. 101 Çay, a.g.e., s. 42. 100 35 kolayca ele geçirdi. ġâhin ġâh’ın oğullarını, yani yeğenlerini tutuklayıp, hapse koydu102. Yağıbasan’ın ölümü üzerine DaniĢmendliler arasında taht mücadelelerinin daha da kızıĢması Kılıç Arslan’ın iĢini kolaylaĢtırdı ve DaniĢmendlileri ortadan kaldırmak için müsait bir ortam hazırladı 103. Kılıç Arslan, bundan sonra tekrar yönünü, DaniĢmendli meliklerine çevirdi: DaniĢmendlilerin elinde bulunan Elbistan yöresini, Darende ile Gedük bölgelerini ve Tohma çayı vadilerini ele geçirdi (1165). Hareketine devam eden Kılıç Arslan Nureddin Mahmud tarafından iĢgal edilmiĢ olan MaraĢ, Göksun ve Behisni’yi de topraklarına kattı (1166-67). Buradan da baĢlangıçta Yağıbasan’a karĢı müttefiki olan ancak, daha sonra Ġmparator Manuel’in etkisi ile düĢman durumuna geçen Melik Zunnûn’un üzerine yürüdü. Kayseri ve Zamantı’yı alarak, DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesine son verdi. Melik Zunnûn da, tıpkı ġâhin ġâh gibi Kılıç Arslan’ın karĢısında tutunamayarak kaçtı ve Nureddin Mahmud’a sığındı(1169)104. DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesinden sonra sıra Malatya Ģubesine geldi. 1172 yılında, Malatya’daki karıĢıklıklardan faydalanmak isteyen Kılıç Arslan, Malatya üzerine sefer düzenledi105. Kılıç Arslan’ın önüne Anadolu’da Selçuklu hakimiyetini perçinlemek için çok iyi bir fırsat çıktı. Bu tarihte, DaniĢmendli Ferîdûn ve Muhammed kardeĢler arasında Malatya melikliği yüzünden anlaĢmazlık meydana geldi. KardeĢine karĢı girdiği mücadeleyi kaybeden Melik Muhammed, kaçıp Kılıç Arslan’a sığındı ve Malatya’ya sefer düzenlemesi hususunda Sultanı sürekli olarak teĢvik etti. Kılıç Arslan da, siyasetinin gereği olarak tarihin önüne çıkardığı bu fırsatı kaçırmadı. Melik Muhammed’in idaresine Ereğli’yi vererek, onu yanına aldı. Kendisi de ordusu ile Malatya önlerine gelip, Ģehri kuĢattı. Kılıç Arslan’a karĢı koyamayacağını anlayan Melik Ferîdûn, Nureddin Mahmud’a baĢvurarak, yardım istedi. Nureddin Mahmud, Malatya’nın Kılıç Arslan’ın eline geçmesi 102 Koca, a.g.e., s. 170. Turan, a.g.m., s. 691. 104 Süryani Mihail, a.g.e., s. 199-200,206,209; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 402, 406; Turan, a.g.e., s. 228229; Turan, a.g.m., s. 691; Özaydın, a.g.m., s. 472; Kesik, a.g.m., s. 543-544. 105 Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, s.79. 103 36 halinde ticaret yollarının ve Fırat bölgesinin tehlikeye gireceğini düĢünerek, Ferîdûn’a yardım etmeye karar verdi. Orta Anadolu’daki iĢlerini bitirmeden Nureddin Mahmud gibi kuvvetli bir hasım ile çatıĢmayı uygun bulmayan Kılıç Arslan, hemen kuĢatmayı kaldırıp, yöre halkından 12 bin kiĢiyi sürgün ederek, Kayseri’ye döndü106. Bu defa Kılıç Arslan’ın hedefi, DaniĢmendlilerin Sivas Ģubesi oldu. Fakat burada da, Kılıç Arslan’ın karĢısına, yine Nureddin Mahmud çıktı. Nureddin Mahmud, Kılıç Arslan’ın DaniĢmendlileri koruma altına aldı. kuvvetlenmesini istemediği için Nureddin Mahmud, tıpkı daha önce Bizans Ġmparatoru Manuel’in yaptığı gibi, Kılıç Arslan’a karĢı etrafında toplanan DaniĢmendli emirlerinden, Selçuklu Meliki ġâhin ġâh’tan, Mardin ve Harput Artuklu beylerinden ve Sivas DaniĢmendli hükümdarından oluĢan bir ittifak cephesi oluĢturmuĢtu107. Böylece Nureddin Mahmud, müttefiklerinden oluĢturduğu ordusunu DaniĢmendli Melik Ġsmail’e destek vermek için Sivas’a sevk ederken, diğer yandan elçisini Kayseri’de bulunan Kılıç Arslan’a göndererek, ondan Zunnûn’a topraklarını geri vermesini, Malatya yöresinden sürgün ettiği halkı memleketlerine iade etmesini ve ġâhin ġâh’ın hapiste bulunan çocuklarını da serbest bırakmasını istemiĢti. Öyle anlaĢılıyor ki, Nureddin Mahmud’un bu isteklerinin arka plânında, Kılıç Arslan’ı durdurmak ve hakimiyetini Anadolu’ya yaymak gibi bir düĢünce yatmaktaydı. Nureddin Mahmud’un Anadolu ile ilgili siyasi tasavvuru, Selçuklu hakimiyetinde birleĢmiĢ bir Anadolu yerine Türk beylikleri arasında pay edilmiĢ bir Anadolu, Ģeklinde olsa gerek. Musul Atabegi’nin niyetini çok iyi anlamıĢ olan Kılıç Arslan, karĢısındaki cepheyi büyütmemek ve Nureddin Mahmud’u yumuĢatmak için biraz tavizkâr davranmak zorunda kaldı. Mesela, Malatya yöresinden getirdiği halkı geri gönderdi. KardeĢi ġâhin ġâh’a da yıllık 10 bin dinarlık bir tahsisat ayırdı. Fakat, toprak hususunda en ufak bir tavizde bulunmadı. Nureddin Mahmud’un elçisini bütün yaz boyunca Kayseri’de oyaladıktan sonra nihayet ret cevabı vererek, geri gönderdi. Bunun üzerine derhal harekete geçen 106 107 Süryani Mihail, a.g.e., s. 223; Koca, a.g.e., s. 170-171 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 409; Turan, a.g.e., s. 229; Çay, a.g.e., s. 45. 37 Nureddin Mahmud, Selçuklulara ait Merzubân, MaraĢ, Göksun ve Behisni Ģehirlerini iĢgal etti. 1173 yılında Anadolu’da çok Ģiddetli bir kıĢ meydana geldi. AĢırı derecede yağan kar yüzünden bütün yollar kapandı. Sivas üzerine yürümek niyetinde olan Kılıç Arslan, Kayseri’den dıĢarı çıkamadı. Özellikle, Sivas Ģehrinde ağır kıĢ Ģartlarının yarattığı açlık ve kıtlık, tahammül edilmez bir hale geldi. Erzak depoları dolu olduğu halde, Melik Ġsmail ve eĢi halka yardım etmek istemedi. Bu yüzden ayaklanan Sivas halkı, yiyecek yardımında bulunmayarak, kendilerini açlığa mahkûm etmiĢ olan Melik Ġsmail’i, eĢini ve 500 kadar adamını öldürüp, yerine Nureddin Mahmud’a sığınmıĢ bulunan Zunnûn’u davet etti. Nureddin Mahmud, Zunnûn’a Abdü’l-Mesih komutasında 3 bin kiĢilik bir destek kuvveti verdi. Zunnûn da, Nureddin Mahmud’un bu fiilî desteği ile gelip, Sivas’ta DaniĢmendli tahtına çıktı108. Ortaya çıkan bu yeni durum Kılıç Arslan’ın DaniĢmendliler meselesini daha sonraki bir zamana ertelemesine sebep oldu. Kılıç Arslan, Nureddin Mahmud ile hesaplaĢmak üzere çetin kıĢ Ģartlarına rağmen Kayseri’den ordusunu harekete geçirdi. Fakat, ağır kıĢ Ģartları, her iki tarafı da aynı ölçüde barıĢa zorlamaktaydı. Aynı zamanda Haçlıların da taarruza geçmesi Nureddin Mahmud’u güç duruma düĢürmüĢtü. Neticede iki tarafın devlet adamları araya girerek, her iki Türk hükümdarını da savaĢtan vazgeçirip, anlaĢmaya ikna ettiler. Türk hükümdarları arasında yapılan antlaĢmaya göre, Nureddin Mahmud, iĢgal ettiği yerlerin tamamını Kılıç Arslan’a iade ediyordu. Buna karĢılık Kılıç Arslan da Zunnûn’un Sivas’ta hüküm sürmesini kabul ediyordu 109. Ayrıca, Nureddin Mahmud’un daha önce Abdü’l-Mesih komutasında Sivas’a göndermiĢ olduğu 3 bin kiĢilik destek birliği de Zunnûn’u korumak için Sivas’ta kalıyordu110. Kılıç Arslan, bu antlaĢma ile DaniĢmendli meselesini daha uygun bir zamanda halledebilmek için, ileri bir tarihe ertelemeyi uygun gördü. 108 Süryani Mihail, a.g.e., s.224-227; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 414; Turan, a.g.e., s. 230. Süryani Mihail, a.g.e., s. 227; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 148. 110 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, Çev: Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 23. 109 38 Bu antlaĢmadan sonra her iki Türk hükümdarı da geri çekildi. Böylece, Kılıç Arslan’ın Selçuklu hakimiyeti altında Anadolu Türk birliğini kurma faaliyeti, Nureddin Mahmud faktörü yüzünden bir süre ertelenmiĢ oldu. Fakat, bu erteleme çok uzun sürmedi. DaniĢmendli ve Selçuklu meliklerinin en büyük koruyucusu ve destekçisi olan Nureddin Mahmud, Mısır meselesi ile ilgilendiği sırada 1174 yılında öldü. Nureddin Mahmud’un ölümü ile güçlü bir rakibinden kurtulan Kılıç Arslan’ın önündeki en büyük engel de kendiliğinden ortadan kalkmıĢ oldu. Kılıç Arslan, karĢısına çıkan bu fırsatı değerlendirmekte gecikmedi. 1175 yılında kaldığı yerden faaliyetine devam ederek, Sivas, Niksar, Komana, Tokat (Kapadokya’nın Ģehirlerini) ve diğer DaniĢmendli topraklarını zaptetti ve DaniĢmendli beyliğine son verdi. Son DaniĢmendli Meliki Zunnûn ve onunla birlikte hareket eden ġâhin ġâh, Kılıç Arslan’a karĢı koyamadılar ve her iki melik de son çare olarak sultandan kaçarak Bizans’a sığındı111. Bizans Ġmparatoru Manuel, Selçuklulara karĢı önemli bir denge unsuru oldukları için DaniĢmendlilerin kaybettikleri topraklara tekrar hakim olmalarını istiyordu. Bu maksatla Gavras adlı kumandanını 30.000 kiĢilik bir ordu ile Amasya ve Niksar’a sevk ettiyse de bir sonuç alamadı. Rivayete göre Zunnûn, 1175 yılında Kılıç Arslan’ın emriyle Bizans hapishanelerinde zehirlenerek öldürülmüĢtür. Aksarâyî’ye göre ise Kılıç Arslan’ın Sivas’ı istilâ etmesi üzerine öfkeyle Niksar’a gitmiĢ ve orada ölmüĢtür112. Kılıç Arslan, vaktiyle kendisini bir hayli sıkıntıya sokmuĢ olan Yağıbasan’ın ailesine iyi davrandı. Özellikle, Yağıbasan’ın oğullarından Bedreddîn Yusuf, Zahîreddîn Ġli ve Muzafferüddîn Mahmud kardeĢleri batı uclarına yerleĢtirerek, onların gazâ ve akın faaliyetlerindeki tecrübelerinden yararlanarak Selçuklu hizmetine girmelerini sağladı. Böylece, DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesinden sonra Sivas Ģubesine de Kılıç Arslan tarafından son verilerek, toprakları Selçuklu Devletine katılmıĢ oldu. DaniĢmendlilerin 111 birer birer ortadan kaldırılması, Türkiye Selçuklu Süryani Mihail, a.g.e., s. 233; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 418; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149; Turan, a.g.e., s. 230. 112 Aksarayi, a.g.e., s. 23. 39 hükümdarlarının Anadolu’da Türk birliğini kurmalarına kuvvetli bir temel oluĢturdu. Bunun sonucu olarak da Anadolu’da siyasi birlik sağlanabilecekti 113. Diğer yandan, Sultan II. Kılıç Arslan kendisine sığınan DaniĢmendli Muhammed (eski Malatya emiri)’i Konya Ereğlisi Beyliği’ne tâyin etmiĢti. Emir Muhammed, bilâhare Nureddin Mahmud’a esir düĢmüĢ ve onun emriyle Bîre’de hapsedilmiĢti. Nureddin’in ölümünden sonra bir fırsatını bularak hapisten kaçmayı baĢaran Muhammed, Malatya’ya gelmiĢ ve burada Barsuma Manastırı papazları ile halkın yardımını sağlamıĢ ve daha sonra saraya bir baskın düzenleyerek kardeĢi Malatya Emiri Ferîdûn’u öldürerek tekrar beyliğinin baĢına geçmiĢti (1175). Sultan II. Kılıç Arslan, Malatya’yı bu DaniĢmendli melikinin elinden ancak 1178 tarihinde alabilecektir 114. II. Kılıç Arslan Miryokefalon zaferinden sonra Bizans tehlikesini bertaraf etmiĢ ve tekrar yönünü doğuya çevirme imkanı bulmuĢtu. Ġlk fırsatta da Malatyayı kuĢattı. ġehri savunan DaniĢmendli Meliki Muhammed dört ay gibi uzun bir süre direndi. Ancak Ģehirde baĢ gösteren açlık ve kıtlıktan dolayı daha fazla dayanamadı ve hayatının bağıĢlanması Ģartıyla Ģehri Kılıç Arslan’a teslim etti. DaniĢmendlilerin Malatya Ģubesinin ortadan kaldırılmasıyla beraber Türkiye Selçuklu Devleti’nin sınırları Fırat havzasına kadar geniĢlemiĢ ve Anadolu Türk birliği önündeki önemli bir engel daha ortadan kaldırılmıĢ oldu(1178)115. 2- Artuklularla ĠliĢkileri Türkiye Selçuklu sultanları, Artuklu beyleriyle akrabalık yoluyla iyi münasebetler kurmuĢlardır. Olaylar ve Ģartların geliĢimine göre bu iyi iliĢkilerin bozulduğu da görülmektedir. Örneğin 1163 yılında Sultan II. Kılıç Arslan ile Yağıbasan arasındaki mücadelede Artuklular, Sultan Kılıç Arslan’ın müttefiki durumundaydılar. Kılıç Arslan’ın Yağıbasan üzerine sefere 113 Sevim, a.g.e., s.148. Çay, a.g.e., s. 48. 115 Süryani Mihail, a.g.e., s. 251-252; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 424; Bibi, a.g.e., s. 14; Merçil, a.g.e., s. 259-260. 114 40 çıkmasından hemen sonra Artuklu Kara Arslan, Mardin Emiri Necmeddin Alpı ile Erzen ve Bitlis Emiri Fahreddin DevletĢâh birleĢerek, II. Kılıç Arslan ile beraber Malatya’yı ele geçirmiĢlerdi. Ardından Sivas’a kadar ilerlediler. Böylece müttefik güçler ve Kılıç Arslan DaniĢmendli ülkesine yürüyüp Sivas’ı iĢgâl etti 116. 1173’te II. Kılıç Arslan’ın Hısn-ı Keyfa topraklarına saldırması üzerine Ģehrin Artuklu hakimi Nureddin Muhammed, Musul Atabegi Nureddin Mahmud’dan yardım istedi. Atabeg derhal harekete geçerek II. Kılıç Arslan’ın kuvvetlerini geri çekilmek zorunda bıraktı. II. Kılıç Arslan’ın bölgedeki geniĢleme faaliyetleri, diğer beyliklerle beraber Nureddin Mahmud’u da endiĢelendirmekteydi. Bu olaylar II. Kılıç Arslan’a karĢı bir ittifakın oluĢmasına zemin hazırladı. Yağıbasan’a karĢı Kılıç Arslan ile birlikte hareket eden Artukluları Hısn-ı Keyfa olayının ardından bu sefer de, 1173 yılında, Nureddin Mahmud’un Kılıç Arslan’a karĢı oluĢturduğu ittifakın içinde görüyoruz. Onların bu tutumunun bir diğer nedeni de DaniĢmendlilerin Selçuklu topraklarına katılması ile sıranın kendilerine geleceği düĢüncesiydi. Kılıç Arslan’ın Anadolu Türk birliğini sağlama yolunda girdiği mücadelede, Artukluları da itaat altına almak istemesi onların bu tutumunu doğrulamaktaydı. Nureddin Mahmud, kendisine rakip olarak gördüğü Sultan II. Kılıç Arslan’ın güçlenmesini istemediği için 1173 yılında, Sultan II. Kılıç Arslan’a karĢı DaniĢmendli beyleri ve içinde Mardin ve Harput Artuklularının da bulunduğu bir ittifak meydana getirmiĢti 117. Lakin müttefikler, 1174 yılında Nureddin Mahmud’un ölümü üzerine uzun süre birlikte hareket etme imkanı bulamadılar. Nureddin Mahmud’un ölümünden sonra Doğu’da rahatlayan Sultan II. Kılıç Arslan, Bizans’tan kaynaklanan gailelerden dolayı Batı’ya yöneldi. 1176 yılında kazanılan Miryokefalon zaferinden sonra Bizans tehlikesine son veren Kılıç Arslan, Anadolu birliğini kurmak için yönünü 116 117 Turan, a.g.e., s. 228; Koca, a.g.e., s. 169. Turan, a.g.e., s. 229. 41 tekrar doğuya çevirerek Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da ilerleme faaliyetlerine hız verdi. Bunun üzerine Artuklu beyleri de Mısır ve Suriye hükümdarı Selâhaddîn Eyyûbî’nin himayesine girdiler. Artuklu hükümdarı Kara Arslan’ın oğlu olan Hısn-ı Keyfa ve Diyarbakır hakimi Nureddin Muhammed Anadolu Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın kızı ile evlenmiĢti. Fakat, onun sonradan Ģarkıcı bir kadına âĢık olup eĢine kötü davranması, II. Kılıç Arslan’ı kızdırmıĢ ve çeyiz olarak verdiği yerleri geri almak için harekete geçmesine sebep olmuĢtu. Bu durum karĢısında metbuu Selâhaddîn’e sığınıp ondan yardım isteyen Hısn-ı Keyfa hükümdarı devrin iki büyük gücünü savaĢın eĢiğine getirmiĢti(1180)118. 3- Saltuklularla ĠliĢkileri Gürcüler 1161 yılında Ani’yi iĢgal edince, Doğu Anadolu Türk beyleri119 hep birlikte Gürcü seferine çıkmıĢlardı. Ancak yapılan bu seferde Erzurum Saltuklu hükümdarı Ġzzeddin Saltuk’un rolü pek gözükmemekteydi. Çünkü; Ġzzeddin Saltuk’un daha önce Gürcülerle yapılan bir savaĢta esir düĢtüğü ve bu esaretten kurtulmak için de Gürcü kralı Dimitri ve çocuklarına bir daha saldırmayacağına dair yemin ettiği rivayet edilmektedir. Bundan dolayı Ġzzeddin Saltuk diğer Türk beylerine haber vermeden savaĢ meydanından ayrılmıĢtı. Onun diğer Türk beyleri ile istiĢare etmeden gizlice ayrılması üzerine müttefik Türk beylikleri mağlup olmuĢlar ve pek çok kiĢi de esir düĢmüĢtü120. Bu durum onun komĢu Türk beyleri arasında itibarının sarsılmasına sebep olmuĢtu. Ġtibarını geri kazanmak amacıyla Ġzzeddin Saltuk, kızını II. Kılıç Arslan’a verip onun tabiiyetine girdi. Böylece Kılıç Arslan’ın nüfuzundan 118 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi II: Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Yay. Ali Öngül, Akademi Kitabevi, İzmir, 2001, s. 22; Turan, a.g.e., s. 238; Coşkun Alptekin, “Artuklular”, DGBİT, 8. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu, Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, s. 178; Aydın Usta, “Artuklular”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 477. 119 Ahlatşahı II. Sökmen, İzzeddin Saltuk, Erzen ve Bitlis beyi Devletşah, Mardin ve Artuklu Emiri Necmeddin Alpı vd. 120 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Turan Neşriyat, İstanbul, 1973, s. 12; Abdulkerim Özaydın, “Saltuklular”, DGBİT, 8. Cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, s. 161. 42 faydalanarak, komĢu Türk beylerine karĢı mevkiini korumaya çalıĢtığı söylenebilir. Sonuçta Erzurum hükümdarı Ġzzeddin Saltuk’un da, Mengücük ve Artuklular gibi Kılıç Arslan’a itaat ettiğini görüyoruz121. Bu evlilik birtakım hadiselerin zeminini oluĢturdu. Anadolu Selçuklu sultanı II. Kılıç Arslan 1160/62 yılında Ġzzeddin Saltuk’un kızına talip olmuĢ ve nikâhları kıyılmıĢtı. Nikâh kıyıldıktan sonra gelin çeyizi ile birlikte Erzurum’dan Konya’ya gitmek üzere yola çıkarılmıĢtı. Selçukluların düĢmanı olan DaniĢmendli beyi Yağıbasan bunu haber alınca, gelin alayına saldırarak gelini ele geçirmiĢ ve yeğeni Kayseri meliki olan Zunnûn’a nikâhlamak üzere götürmüĢtü. Gelin II. Kılıç Arslan’a nikâhlı olduğu için Ġslâm hukukuna göre baĢkasıyla evlenmesi caiz değildi. Yağıbasan fakihlerden bir hile yapmalarını istedi. Buna göre gelin Ġslâmiyet’ten çıktıktan ve yeniden Müslüman olduktan sonra Zunnûn ile evlendirildi. Bu ağır saldırı karĢısında öfkelenen II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın üzerine yürüdüyse de mağlup olup geri döndü122. 4- Mengücüklerle ĠliĢkileri Mengücük Emiri Ġshak’ın ölümünden sonra Mengücüklerin KemahErzincan kolunun baĢına Davud geçti. Emir Davud, Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın taraftarı olduğu için DaniĢmendli Yağıbasan tarafından 1162 tarihinde öldürülmüĢtür123. Davud’dan sonra yerine oğlu Fahreddin Behram ġâh geçti. Hanedanın Ġshak’ın ölümünden sonra iki kola ayrılması onları oldukça zayıflatmıĢ ve çevredeki devletler karĢısında güçsüz düĢürmüĢtü. II. Kılıç Arslan DaniĢmendlileri ortadan kaldırdığı gibi Mengücük Beyliği’ni de nüfûzu altına aldı. Erzincan Mengücük beyliği de, Erzurum Saltuklu 121 Turan, Doğu Anadolu..., s. 16. İbnü’l-Esir, İslam Tarihi: El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev. Abdulkerim Özaydın, cilt 11, Bahar Yayınları, İstanbul, 1987, s. 257-258; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 19; Süryani Mihail, a.g.e., s. 189-190; Merçil, a.g.e., s. 281; Ali Öngül, “Saltuklular”, Türkler, 6. cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 465; Özaydın, “Saltuklular”, s. 162. 122 123 Abdulkerim Özaydın, “Mengücükler”, DGBİT, 8. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, s. 143-144. 43 hükümdarı gibi kendi isteğiyle Kılıç Arslan’a tâbi oldu. Bu dönem Mengücükler için bir huzur ve refah dönemi oldu. Fahreddin Behram ġâh, II. Kılıç Arslan’ın damadı idi. Bu akrabalık iki hanedan arasındaki iliĢkilerin iyi yönde geliĢmesine zemin hazırladığı gibi tabiiyet ve metbuiyet münasebetlerinin de çok sağlam bir mahiyet almasını sağlamıĢtır124. Behram ġâh’ın dikkati çeken faaliyetlerinden biri de kayınpederi II. Kılıç Arslan ile oğlu Sivas ve Aksaray Meliki Kutbeddin Melik ġâh arasında 1188 yılında vuku bulan mücadelede arabuluculuk yapmasıdır. Ġki tarafı barıĢtırmak için teĢebbüse geçen Behram ġâh, Konya’ya giderek bu anlaĢmazlığa sebep olan vezir Ġhtiyâreddin Hasan’ı tutuklayıp Sivas’a götürmek için sultanı ikna etti. Birlikte yola çıktılar, fakat vezir yolda giderken ona karĢı derin bir kin besleyen Türkmenler tarafından yanındaki aile ve efradından oluĢan 200 kiĢilik bir kafile ile birlikte öldürüldü125. Mengücük beyliğinin emirlerinden ġâhin ġâh’ın bastırdığı üç sikke günümüze kadar gelmiĢtir. Bu sikkelerden birisinde metbu hükümdar olarak II. Kılıç Arslan’ın ikincisinde ise Rükneddin Süleyman ġâh’ın adı vardır126. Kılıç Arslan’ın adının parada basılması Diviriği Mengücüklerinin de II. Kılıç Arslan’a tabi olduğunu göstermektedir127. II. Kılıç Arslan’ın hüküm sürdüğü yıllarda, Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde hakimiyet tesis etmiĢ olan Türk beyliklerinin varlıklarını devam ettirebilmek için kendilerini koruyacaklarına inandıkları güçlü devletlerin himayesine girdikleri görülmektedir. Artuklu, Saltuklu ve Mengücük beyleri de ya kendi istekleri ile ya da zorla bu iktidar mücadelesinde bir saf tercih etmek zorunda kalmıĢlardır. Dönemin en güçlü devletleri olan Zengiler, Türkiye Selçukluları veya Eyyûbî’lere tabi olarak yaĢamıĢlardır. Bu beylikler 124 Turan, a.g.e., s. 61. Ali Öngül, “Mengücekler”, Türkler, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 453-456; Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998, s. 5-6. 126 Özaydın, “Mengücükler”, s. 150; Turan, a.g.e., s. 63; Sümer, Selçuklular Devrinde..., s. 10. 127 Merçil, a.g.e., s. 277. 125 44 varlıklarını ancak siyasi duruma göre uyguladıkları tabilikler sayesinde devam ettirebilmiĢlerdir. Sonuç olarak doğuda bir tampon bölge oluĢturarak Anadolu topraklarının Gürcü krallığı tarafından saldırıya uğramasına engel olan ve bu uğurda daima mücadele ve müdafaa içinde bulunan Doğu Anadolu Türk Beylikleri Ġran Selçuklu sultanlarının bu bölgede nüfuzlarını kaybetmeleri üzerine II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı merkezileĢme siyasetine paralel olarak Türkiye Selçuklu Devleti’nin yüksek hakimiyetini tanımak zorunda kalmıĢlardır128. D- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Diğer Unsurlarla ĠliĢkisi 1- Ermenilerle ĠliĢkileri I. Mes’ûd ve oğlu Kılıç Arslan tarafından 1149 yılında MaraĢ’ın, Haçlıların elinden alınmasından 129 sonraki süreçte bölgede Türkler ile Ermeniler arasında zaman zaman sorunlar yaĢandığı görülmektedir130. Sultan I. Mes’ûd'un 1155 yılında ölümü üzerine Selçukluların iç mücadelelerinden faydalanan Çukurova Ermeni Baronu II. Thoros'un kardeĢi Stefan, MaraĢ Beyi'nin bir Ermeni köyüne girmesini bahane ederek, 1156 yılında ağabeyinin onayını almadan MaraĢ'a saldırdı. Ancak II. Kılıç Arslan’ın, Göksun'a ulaĢtığını öğrenince Stefan ve adamları Ģehri yağma ettiler, evleri ve götüremeyecekleri her Ģeyi yaktılar, ahâlinin çoğunu yanlarına alarak kaçtılar131. Kılıç Arslan, hiçbir direniĢle karĢılaĢmadan Göksun’u ele geçirdi ve MaraĢ’a tekrar sahip oldu. II. Kılıç Arslan, geride kalmıĢ olan Hıristiyanlara iyi muamele etmiĢ, geri dönen Ermenilerin evlerini, bağlarını ve tarlalarını da kendilerine vermiĢtir. Aldığı tedbirlerle bölgede huzur ve emniyeti temin etmiĢtir132. Bundan sonra Ermeni Baronu Thoros, Kılıç Arslan’ın husumetini üzerine çekmemek ve onun dostluğunu kazanmak için, hemen harekete 128 Yinanç, a.g.e., s. 3-4. Urfalı Mateos, a.g.e., s. 301. 130 Ersan, a.g.e., s. 45. 131 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 395; Süryani Mihail, a.g.e., s. 179. 132 Süryani Mihail, a.g.e., s. 180; Koca, a.g.e., s. 158; Çay, a.g.e., s. 26-27. 129 45 geçip, daha önce kardeĢi Stefan tarafından iĢgal edilen Pertus Kalesini sultana teslim etti. Buna karĢılık Sultan da kaledeki Ermeni askerlerini serbest bıraktı133. Kılıç Arslan MaraĢ'taki meseleyi hallettikten sonra Behisni'ye yönelmek zorunda kaldı. Çünkü, II. Kılıç Arslan'ın Hıristiyanlara karĢı iyi davranılması hususundaki emirlerine uymayan sultanın amcası Behisni hakimi Gök Arslan, papazlara, Ģehrin ileri gelenlerine ve diğer Hıristiyanlara kötü muamele ediyordu. Halkı ağır vergiler altında eziyordu. Gök Arslan’ın yaptığı eziyet ve uyguladığı ağır vergiler yüzünden zulme maruz kalan halk, II. Thoros'un kardeĢi Stefan'ı davet etmeye karar vermiĢ, ancak içlerinden biri onlara ihanet ederek durumu Behisni Emiri Gök Arslan’a ihbar etmiĢti. Durumdan bu Ģekilde haberdar olan Gök Arslan, tertipçilerin kayalardan atılarak öldürülmelerini emretti. Bunun üzerine halk, yerlerini, yurtlarını bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Behisni halkı bu seferde Gök Arslan’ı Kılıç Arslan’a Ģikayet ederek ondan yardım istediler. II. Kılıç Arslan duruma müdahale etti. Hıristiyan halk Kılıç Arslan’ın çok iyi muamelesinden dolayı birbiri arkasına geri geldi ve boĢalmıĢ olan Ģehir tekrar doldu ve canlandı. Sultanın kendisini cezalandırmasından korkan Gök Arslan, kaçtı ve Nureddin Mahmud’a sığındı. Bunun üzerine Kılıç Arslan, Behisni’ye yeni bir emir tayin etti. Böylece vaktiyle "Melik" olarak bulunduğu bu bölgeyi huzura kavuĢturan Sultan, 1157 Ağustosu'nda Konya'ya geri döndü. Ancak kısa bir süre sonra yeniden bölgeye gelmek zorunda kaldı 134. Bununla birlikte Kılıç Arslan, devletinin güney sınırlarını Ermeni saldırılarından korumak amacıyla, SancarĢah'ı Ereğli ve güney uç bölgesine, ArslanĢah'ı Niğde'ye ve TuğrulĢah'ı da Elbistan’a melik olarak atamıĢtır 135. Ermeniler yapılan bu ilk mücadeleler sırasında sindirilmiĢler ve Kılıç Arslan da tüm gücü ile Nureddin Mahmud ve DaniĢmedlilere yönelmiĢtir. II. Kılıç Arslan’ın, DaniĢmendliler ile olan mücadelesinden yararlanmak isteyen Nureddin Mahmud, vaktiyle Sultan I. Mes’ûd ile 133 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 315-316; Turan, a.g.m., s. 689. Urfalı Mateos, a.g.e., s. 317; Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002, s. 23-24; Koca, a.g.e., s. 159; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 225; Ersan, a.g.e., s. 45-46; Turan, a.g.m., s. 689. 135 Sevim, Genel Çizgileriyle..., s. 24. 134 46 Haçlılara karĢı yaptığı ittifakı bozdu ve Selçuklu topraklarına girdi. Sırasıyla Ayıntâb, Ra'bân, MaraĢ, Behisni ve Göksun'u ele geçirdi. II. Kılıç Arslan Konya'ya döndükten sonra, Kudüs, Antakya ve Sis'e elçiler gönderdi. Ermeniler ve Haçlılar ile anlaĢma yapma yoluna giderek, onlardan gelebilecek tehlikeyi önledikten sonra, ordusunun baĢında hareket edip, önce Ayıntâb'ı aldı. Sultan, Ra'bân üzerine hareket ettiği sırada Nureddin Mahmud, Haçlıların saldırı haberini aldığından geri çekildi ve ele geçirdiği yerleri, Ra'bân hariç olmak üzere Selçuklu Sultanına iade etti136. Ermeni prensi Mıleh Khodoron'un 1175'de Sis(Kozan)’te öldürülmesi üzerine, yerine geçen II. Ruben (1175-1187), Bizans’ın, Kılıç Arslan'a yenilmesi (Eylül 1176 Myriokephalon zaferi) sonucunda, Misis ve Adana kentlerini iĢgal etmekten baĢka, para ödemek suretiyle Çukurova'da hayvanlarını otlatıp kıĢlayan göçebe Türkmenlere saldırılarda bulunmuĢtur. Bunun üzerine harekete geçen Sultan, Eyyûbî hükümdarı Selâhaddîn’in de destek ve yardımını sağladı. Böylece Kılıç Arslan ve Selâhaddîn, Ermenilere karĢı askerî harekâta giriĢtiler. Selâhaddîn Eyyûbî, 1180 yılı yazında, MaraĢ yönünden Ermeni topraklarına girdi. Selâhaddîn ve Kılıç Arslan'a karĢı direnmeye cesaret edemeyen Ruben, “Aldığı Türkmen tutsaklarını salıverme ve tazminat ödeme” karĢılığında barıĢ isteğinde bulundu. Ġsteği kabul edilip barıĢ yapıldıktan sonra Selçuklu ve Eyyûbî kuvvetleri memleketlerine dönmüĢlerdir137. 2- Süryanilerle ĠliĢkileri II. Kılıç Arslan, Anadolu topraklarında yaĢayan Hıristiyan halka karĢı, Türk devlet ananesine uygun olarak, her zaman iyi muamelede bulunmuĢ ve onlardan yerleĢik hayatın gerektirdiği alanlardaki tecrübelerinden faydalanma yoluna gitmiĢtir. 1178 yılında Malatya’yı ele geçirdiğinde Süryani Mihail ile aralarında bir dostluk baĢlamıĢtı. Mihail, II. Kılıç Arslan’ın Ģehri 136 137 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 318; Ersan, a.g.e., s. 46; Koca, a.g.e., s. 160. Sevim, a.g.e., s. 24-25. 47 almasıyla Hıristiyan halkın rahat yüzü gördüğünü, yiyeceğin çoğaldığını ve her bakımdan refaha kavuĢtuğunu ifade etmektedir. Malatya’daki gayrimüslimlerin huzur içinde olduklarının bir diğer önemli göstergesi de, Sultan II. Kılıç Arslan’ın 1181 yılında Malatya’ya gittiğinde huzuruna davet ettiği Süryani Mihail’in Ģehre giriĢi ve daha sonra yaĢanan geliĢmelerdir138. Sultanın daveti üzerine 1182 Temmuz’unda Malatya civarına gelen Süryani Mihail ve yanındakileri, Hıristiyanların kabul merasimlerine uygun bir Ģekilde bizzat II. Kılıç Arslan karĢılamıĢtır. II. Kılıç Arslan’ın tabiiyeti altındaki Hıristiyan halka ve Ermenilere nasıl muamele ettiği hakkında bilgi vermesi açısından Ermeni vakanüvist Süryani Patrik Mihail’in II. Kılıç Arslan ile olan buluĢmasını ve Kılıç Arslan’ın daha sonra kendisine gönderdiği mektubu eserinden aynen veriyoruz: “1181 tarihinde, sultan Kılıç Arslan Malatya’ya geldi ve bu aciz müellifi ile alakadar oldu. Sultan bana, dostane bir mektupla bir asa ve yirmi altın dinar gönderdi. Bu herkesi hayret içinde bıraktı. Ertesi sene, sultan tekrar geldi. O oraya girmezden evvel, Theodorus bar Wahbun’un isyanından haberdar oldu. Bize kendi taraflarından adamlarla bir mektup gönderdi ve acizlerini Malatya’ya yanına davet etti. Ben fevkalade Ģeyden dolayı hayret içine düĢtüm. Ben tereddüt içinde iken, ertesi gün, Ģerefli bir maiyet olarak, üç emirle birçok atlılar aniden geldiler. Doğrusunu söylemek lazım gelirse, ben, bu tatlının içinde acıda bulunacağını düĢünerek korku içine düĢtüm. 1182’nci yılın Temmuz ayının 8’ine tesadüf eden PerĢembe günü akĢamı, Malatya’nın civarına geldik. Sabahleyin, sultan, ordusunun büyük bir kısmını ve bütün Ģehir halkı ile beraber bizi bizzat karĢıladı. O, önden gönderdiği haberciler vasıtasıyla : “Sultanın emiridir: Patriğin kabul merasimi Hıristiyan kanunları mucibince ve haçla Ġncil ile olacaktır.” diye haber verdi. Bunun üzerine, Hıristiyanlar mumları çoğalttılar, mızraklara haçlar geçirdiler ve yüksek sesle kasideler okumaya baĢladılar. Sultan, acizlerini karĢılayınca, atımdan inmeme müsaade etmedi. Elini de tutmağa razı olmadı ve acizlerini kucakladı. Bir 138 Ersan, a.g.e., s. 80. 48 tercüman vasıtasıyla konuĢmaya baĢlayınca, o beni memnuniyetle dinledi. Onun beni dikkatle dinlediğini görünce, sözleri mi, Kitaptan ve tabiattan zikrettiğim misallerle uzattım. KonuĢmamız o kadar yürekten oldu ki gözlerinden yaĢ aktı ve biz Allah’ın kudretine Ģükrettik. Bütün Hıristiyanlar, haçın, sultanın ve Müslüman halkın baĢları üzerinde törenle götürüldüğünü görünce, Allah’ı methüsena ettiler. Bu suretle kiliseye girdik. Halka hitap ettiğimiz birçok nasihat sözlerinden sonra, sultan ve halk için dua yaptık. Ertesi gün, sultan, manastırın vergisini lağvettiğini bize bildirdi ve buna ait beratı verdi. Pazar günü de, büyük havari S. Petrus’un bakiyesini hamil mücevherlerle inci iĢlemeli saf altından bir el gönderdi. Tam bir ay Malatya’da kaldık. Sultan her gün bize hediyeler gönderiyordu ve aramıza efendimiz Hazreti Ġsa ile peygamberler, havaryün ve diğer mevzular hakkında sual ve cevaplar teati ediliyordu. Sultan Malatya’dan gittiği vakit, emirleri mucibince bizde beraber gittik. Yolda, sultanın emri ile ve kendilerinin huzurunda, beliğ bir Ġranlı olan kendi filozofları Kemaleddin ile Ġncil’deki sözler hakkında mükâlemeler yaptık. O, Süryanilerin hikmetini methedince, sultan memnun oldu. Cenabı Allah, bütün bu Ģeyleri bizim hürmete layık bir adam olduğumuz için değil, Bar Wahoun’un isyanı sebebiyle zayıflamıĢ olan kendi halkından kalan kısmı ile kilisesini teselli edip korumak için bir anne Ģefkati ile yapmıĢtır.” 139 II. Kılıç Arslan’ın Süryani Mihail’e gönderdiği mektup: “Kapadokya, Suriye ve Ermenistan’ın büyük sultanı Kılıç Arslan, sultanlığımıza dost olup zaferimiz için dua eden ve Mar Bar Çauma manastırında ikamet edip sultanlığımızın zaferinden sevinen filan patriğe, cenabı Allah’ın, saltanatımızın bu devirdeki yükseliĢini onun duaları sayesinde bahĢettiğini biliyoruz. Hakikaten de, Romalılar imparatorunun yeğeni(Jean Vatace olabilir) çocukları ile birlikte, meĢhur Philadelphia’dan hareket edip yanımıza 139 Süryani Mihail, a.g.e., s. 263-264. 49 gelmiĢtir. O, zatı Ģahanemizin tahtının önünden geçmiĢ ve bize tabi olmuĢtur. Onu, kırk bin askerle beraber sevk ettik. Bundan haberdar olan düĢmanlar, büyük bir Ģehrin içinde on binlerce miktarda toplandılar ve muharebeye tutuĢtular Cenabı Allah bizim askerlerimize zafer bahĢ etti. Onlar, saltanatımızın düĢmanlarını takip ederek bozguna uğrattılar ve o kadar kırdılar ki uzun zaman baĢ kaldıramayacaklardır. Askerlerimiz, bundan dolayı, Diadion büyük müstahkem mevkiini zapt ettiler ve böylelikle, bu mevkiden deniz kıyısına kadar olan bütün memleketleri sultanlığımızın hükmü altına koydular. Biz, Ģimdiye kadar hiçbir vakit Türklerin eline geçmemiĢ olan bu topraklar üzerine, imparatorluk kanunu mucibince hâkimiyet icra ettik. Cenabı Allah’ın bütün bu Ģeyleri senin duaların sayesinde bize bahĢettiğini itiraf ediyoruz. Binaenaleyh, sultanlığımız için dua etmeye devam etmenizi rica ediyoruz. Sağ olasın.” Mihail bu mektuptan baĢka birçok mektup daha aldığını söylemektedir140. 140 Süryani Mihail, a.g.e., s. 268. ĠKĠNCĠ BÖLÜM SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN DIġ SĠYASETĠ A- Bizans Ġmparatorluğunun Durumu Bizans’ın son dört yüz yıllık dönemindeki en tehlikeli düĢmanlarının Türkler olduğu çok açıktır. 1071 yılında Malazgirt’te Bizans kuvvetlerini bozguna uğratan Türkler, Ġmparatorluk için çok kötü sonuçlar doğuran bir felakete sebep olmuĢlardır. Türkler, 1176 yılında Miryokefalon’da Bizans’ın Anadolu’yu yeniden ele geçirmeye yönelik tüm çabalarına son vermekle kalmadılar. Bizans’ın Daha elinde sonraki kalan yıllarda topraklara Anadolu’nun da hakim sahil bölgelerinde oldular ve ileri harekatlarına devam ederek Balkanları da fethettiler. Nihayet 1453 yılında Ġstanbul’u ele geçirmiĢler ve XVIII. yüzyıla kadar Güneydoğu Avrupa’yı hakimiyetleri altında tutmuĢlardır. Bu nedenle, Grek-Türk iliĢkilerinin tarihi, ardı arkası kesilmeyen Türk saldırıları ile bunun karĢısındaki Grek savunması Ģeklinde tezahür etmiĢtir141. Bununla beraber Selçuklu-Bizans iliĢkilerinin baĢladığı devir olan XI. yüzyıl, Bizans tarihinde bir dönüm noktasını oluĢturur. Yüzyılın baĢlarında II. Basileios (976-1025) ile gücünün doruğuna ulaĢan imparatorluk, aynı yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızlı bir çöküĢ yaĢayacaktır. 1018’de Batı Bulgar Krallığını ortadan kaldıran ve Sırpları hakimiyeti altına alan II. Basileios, hükümdarlığının son dönemlerinde imparatorluğun doğusu ile de ilgilenip, 1021/22’de düzenlediği bir sefer ile Gürcistan’ın bir kısmı ve Vaspurakan bölgesini topraklarına kattı. Ancak II. Basileios’un 1025 yılındaki ölümüyle imparatorluğun görkemli dönemleri son buldu. 141 Ralph-Johannes Lilie, “XII. Yüzyılda Bizans ve Türk Devletleri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, cilt XX, sayı 1, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2005, s. 197. 51 Bizans imparatorluğundan bahsederken elbette 1100 yıllık koca bir tarihin ayrıntılarını burada vermek mümkün değildir. Biz burada yalnız Bizans imparatorluğunun, çalıĢmamızla ilgili olduğunu düĢündüğümüz Komnenoslar hanedanı (1080-1204) döneminin çalıĢmamızla ilgili kesitleri hakkında bilgi verilecektir. Kronolojik olarak çalıĢmamızda yoğunlaĢtığımız dönemde Bizans Ġmparatorluğu’nun baĢında Komnenoslar hanedanından sırasıyla, 10811118 I. Aleksios, ardından oğlu II. Ioannes Komnenos(1118-1143), sonra da onun oğlu I. Manuel Komnenos(1143-1180) adlı Ģahıslar hüküm sürdüler.142 Aristokrat ve asker bir aileden gelen Komnenoslar hanedanı imparatorları, her Ģeyden önce birer asker Ģahsiyet idiler. Kudret ve kuvvetini yitirmiĢ imparatorluğa yeniden ihtiĢam ve zaferler kazandırmaya çalıĢtılar 143. Aleksios Komnenos’un tahta çıkıĢı ile II. Basileios’un ölüm tarihi arasında kalan devrede Bizans’ın dıĢ siyasetine baktığımızda; Anadolu’da Ġmparatorluğun kudretli durumu iyice zayıflamıĢ, Ġtalya’da sahip olduğu araziler kesin olarak elden çıkmıĢtı. Balkan yarımadası üzerindeki Bizans nüfuzu da büyük ölçüde gerilemiĢtir. Bu devreye iç siyaset açısından bakıldığında ise; merkezi iktidar etkisini kaybetmiĢ, ekonomi çökmüĢ, para değerini kaybetmiĢ ve halk ağır vergiler altında ezik hale gelmiĢti. Sonuçta Bizans devletinin iktisadi-sosyal sistemi çözülmeye baĢlamıĢtı.144 I. Aleksios, devleti içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmak için köklü değiĢikliklere girmek zorunda kaldı. Ancak bütün gayretlerine rağmen sonuç geçici bir çözüm olmuĢ ve sonun gelmesini biraz geciktirmekten baĢka bir iĢe yaramamıĢtı. I. Aleksios 1081-1085 yılları arasında bütün gücünü Normanlarla mücadeleye harcadı. Normanlarla olan mücadelesinde baĢarıya ulaĢmak içinde Venedik Cumhuriyeti’ne ticari imtiyazlarda bulunmuĢ ve 142 Kinnamos, a.g.e., s. 4, Paul Lemerle, Bizans Tarihi, çev. Galip Üstün, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s. 88. 143 Charles Diehl, Bizans İmparatorluğu Tarihi, çev. Tevfik Bıyıklıoğlu, Vakıf Matbaası, İstanbul, 1928, s. 124-125. 144 Çay, a.g.e., s.20; M.V. Levtchenko, Bizans, çev. Erdoğan Berktay, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1979, s. 273. 52 böylece hem devletini hem de tacını koruyabilmiĢti. Bu dönemde Venedik, sömürge imparatorluğunun temellerini atarken, Bizans’ın da ticaret sistemi derin bir yara alıyordu.145 Aleksios Komnenos döneminde Bizans, savunma gücünden yoksun, her tarafı düĢmanlarla (Normanlar, Peçenekler, Selçuklular) çevrili bir vaziyetteydi. Bu durumun verdiği zaruretle imparatorluğun en büyük gelirlerini ve en iyi askerlerini sağladığı Anadolu’nun zengin bölgeleri Türklerin eline geçmiĢti. Bu durumda Anadolu’daki Türk hâkimiyetini tasdik etmekten baĢka çaresi kalmamıĢtı146. I. Aleksios devrinde Bizans devleti artık içten içe tükenmiĢti. Çünkü yüzyıllar içinde, kudretinin dayandığı sistem mahvolmuĢ ve iktidarının ana temeli olan Anadolu’yu da istemeye istemeye elinden çıkarmıĢtı. 1090’lara gelindiğinde ise Norman tehdidi ortadan kalkmıĢtı. Ancak bu sefer de imparatorluğu uzun seneler uğraĢtıracak olan Peçenekler ve Ġzmir’de Çaka Bey ortaya çıktı. Bu tehlikeleri de Türk’ü Türk’e kırdırmak siyasetini uygulayarak yani, Peçenek Türklerini Kuman Türklerine kırdırarak, Çaka Beyi de I. Kılıç Arslan’a öldürterek ortadan kaldırdı147. 1096 yılına gelindiğinde Bizans’ı doğuda ve batıda tehdit eden unsurlar bertaraf edilmiĢti. Tam rahat bir nefes alıp, Türkler arasındaki bölünmüĢlükten de faydalanarak Anadolu’yu tekrar ele geçirme planları yapmaya baĢlamıĢtı ki bu sefer de Haçlı orduları Ġstanbul önlerinde gözüktü. Her taraftan toplanmıĢ ne idüğü belirsiz yağmacı bir güruh Balkanlara, Ġstanbul’a ve oradan da Anadolu’ya geçti. Önlerine gelen bütün Ģehirleri yağma ve talan etmekten baĢka gayeleri olmayan bu haçlı ordusu Anadolu’da Türkler tarafından imha edildi. Haçlı seferlerinin Bizans açısından önemli bir neticesi Ġznik’in ve Ege sahillerinin Türklerden alınması oldu(1097). Haçlı seferleri neticesinde Latinler Antakya’da, Kudüs’te ve Urfa’da 145 Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 331; Lemerle, a.g.e., s. 90; Diehl, a.g.e., s.133-134. 146 Levtchenko, a.g.e., s. 273; Diehl, a.g.e., s. 130; Bizans İmparatoru Aleksios ile Türkiye Selçuklu Devletinin kurucusu Süleymanşah arasında 1081 yılında imzalanan Dragos Çayı Antlaşmasıyla, Aleksios’un bütün Anadolu’yu Selçuklu idaresine bıraktığını ve yeni kurulan Türkiye Selçuklu Devletinin siyasi varlığını resmen tanıdığını kabul etmiş oluyordu., Bkz. Koca, a.g.e., s.43. 147 Ostrogorsky, a.g.e., s.329,332-333; Lemerle, a.g.e., s.89 53 prenslikler kurmuĢlar, böylece de Bizans’la aralarındaki iĢbirliği de son bulmuĢtu148. Hemen hemen kırk yıllık aralıksız bir mücadele sonunda Aleksios Komnenos Bizans devletinin kudretini büyük ölçüde yeniden ihya etmiĢ bulunuyordu. Güney Ġtalya Normanlarının reisi Robert de Guiskard’a karĢı Venedik’i, Çaka Kumanların Bey’e karĢı rakip emîrleri kullanmıĢ, Peçenekleri yardımıyla yenmiĢ, Türklere karĢı haçlıları ve haçlı devletlerine karĢı da Türkleri kendi siyasetine baĢarıyla âlet etmiĢti. Aleksios Komnenos döneminde devleti yeniden ihya etme giriĢimleri neticesinde Bizans ordusu iyice zayıf düĢmüĢ, sikkelerin ayarı bozulmuĢtu. Bundan dolayı da derin bir iktisadi bunalıma girilmiĢti. Bu durumdan kurtulmak için de yeni vergiler getirilmiĢ, bu da halkın ağır vergi yükü altında ezilmesine sebep olmuĢtu. Kısacası gittikçe ağırlaĢan hayat Ģartlarının zorluğunu vergi mükellefi çekmekte idi 149. Bizans Ġmparatorluğu’nda malî durumun bu kadar zayıf olduğu bu dönemde askeri vaziyet de oldukça sıkıntılıydı. Gerçekten de bu devrenin Bizans ordusu Varaeg, Rus, Peçenek, Kuman, Türk, Fransız, Alman, Ġngiliz, Bulgar, Abaza ve Alanlardan oluĢan karma karıĢık bir ücretli askerler topluluğu görünümündeydi150. I. Aleksios’un ölümü üzerine Bizans’ın baĢına daha önce babası tarafından veliaht gösterilen II. Ioannes Komnenos (1118-43) geçti151. Onu da birçok sorun bekliyordu. Gerek Sicilya’daki Norman problemi ve gerekse sokmuĢtu Balkan 152 . yarımadasında Yine bu dönemde Sırp sorunu, Peçenekler devleti zor Tuna’yı yağmalayarak Makedonya ve Trakya’ya kadar sarktı duruma geçip etrafı 153 . Ancak bu Bizans’ın gördüğü son Peçenek akını oldu. II. Ioannes Peçenekleri korkunç bir bozguna (1122) uğrattı ve devleti bu tehditten kesin olarak kurtardı. II. Ioannes, Peçenekleri mağlup ettikten sonra, balkanlarda sürekli 148 Ostrogorsky, a.g.e., s. 334-337.; Lemerle, a.g.e., s.92-93; Diehl, a.g.e., s.136-137. Diehl, a.g.e., s. 142-143; Ostrogorsky, a.g.e., s. 349. 150 Ostrogorsky, a.g.e., s. 342. 151 Kinnamos, a.g.e., s. 5. ; 152 Ostrogorsky, a.g.e., s. 348 153 Kinnamos, a.g.e., s. 7-8. 149 54 sorun çıkaran Sırplarla ve yeni bir güç olarak ortaya çıkan Macaristan’la uğraĢmak zorunda kaldı154. 1130 yılı civarında da balkanlardaki karıĢıkları bertaraf ettikten sonra, doğudaki Ermeni ve Haçlı krallıkları ile mücadeleye giriĢti. II. Ioannes, 1137 yılına gelindiğinde Ermeni ve Haçlı krallıklarını tabiiyeti altına almıĢ ve Çukurova bölgesinde hakimiyet tesis etmiĢti155. II. Ioannes 1143 yılında ölünce, imparatorluk tacını dördüncü ve en küçük oğlu Manuel giydi 156. I. Manuel (1143–80) parlak ve çok yönlü kabiliyetlere sahip bir hükümdar idi. II. Ioannes, nasıl babası I. Aleksios’un siyasetini devam ettirmiĢ ise, Manuel de babasının siyasetini sürdürmüĢtür. Ioannes devrinde olduğu gibi, Manuel zamanında da sorunların ön plânında Bizans - Norman ihtilâfı bulunmakta olup bundan sonra, sınırları Akdeniz havzası olan genel bir Avrupa siyaseti devresi baĢlamıĢtı. Buna mukabil Manuel zayıflamıĢ Lâtin doğu devletlerine (Antakya Prinkepsliği, Kudüs krallığı) karĢı, önemli baĢarılar elde etti ve onları itaat altına aldı. Çukurova’da sağlamca yerleĢmiĢ ve Antakya hükümdarı Reinauld ile ittifak etmiĢ bulunan Ermeni hükümdarı Thoros 1158 yılında itaat altına alındı. Bizans’ın, Haçlı devletlerinin kurulması ile karĢı karĢıya kaldığı, I. Aleksios ve II. Ioannes’in onyıllar boyunca uğraĢtıkları sorunlar çözülmüĢ ve Bizans hegemonyası tekrar kurulmuĢ gibi görünmekteydi. Manuel devrinde doğudaki Lâtin devletlerine karĢı zaferler kazanılmıĢ, Macaristan’da parlak baĢarılar elde edilmiĢ ve geçici olarak Ġtalya’da büyükçe bir bölge iĢgal edilmiĢti. Fakat bütün bu bölgelerde devamlı olarak üstünlüğünü muhafaza etmek ve bütün Avrupa ve Önasya sahnesinde aktif ve hattâ saldırgan bir siyaseti yürütmek mümkün olmadı. Kısa bir süre sonra Ġmparatorluk her cihetten ağır darbeler almaya baĢladı. Doğudaki kudretli durumu temelden sarsılmıĢ ve batıda da Bizans, Ġtalya’dan kesin olarak kovulmuĢtu. Bundan sonra tecrit edilmiĢ bir Ģekilde, 154 Ostrogorsky, a.g.e., s. 348-349; Diehl, a.g.e., s. 128-129; Auguste Baily, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Nokta Kitap Yayınları, İstanbul, 2006, s. 235. 155 Kinnamos, a.g.e., s. 14-16. 156 Kinnamos, a.g.e., s. 21. 55 eski gücünden yoksun, batı devletlerinin düĢman koalisyonu karĢısında bulunuyordu. Ölçüsüz güç israfının sonuçları dıĢ siyasetten çok, devletin iç siyaseti, dinamikleri ve ekonomisi bakımından ağır oldu. Büyük çaptaki teĢebbüslerin ve uzun süreli savaĢların getirdiği maddi yük o zamanki Bizans devletinin imkânlarını aĢmıĢtı. Ġktisadî ve askerî bakımdan imparatorluk tamamen tükenmiĢti. Ordu, devlet içinde, kendisini halka besleten hakim tabaka idi. Komnenoslar öncesi devreye nazaran durum temelinden değiĢmiĢti. Komnenos hanedanından önceki devirde (Dukas’ların memurlar hakimiyeti devrinde) halk askerlik yapmaktan kaçıyordu, hatta orduda asker olanlar silâhlarını bir kenara bırakarak avukat ve hukukçu oluyorlardı. ġimdi ise herkes orduya koĢuyordu. Askerî hizmet o zamanda kazanç getiren yegâne meslek olmuĢtu. ġehirlerde birçok kimse, bir büyüğün hizmet ve himayesine girmek için hürriyetini satmakta idi. Manuel, bu duruma kendisini esarete satmıĢ doğuĢtan hür olanlara hürriyetlerini iade eden bir kanunla karĢı çıktı. Ġmparator Manuel ortaya çıkan bu duruma karĢı çıksa da, daha geniĢ tabakaların hürriyetlerinin elinden gidip köle olmalarına ve büyük toprak sahiplerinin oluĢmasına engel olamadı. Bu durum feodal yapıyı güçlendirirken, Bizans devlet yapısını zayıflattı ve ülkenin savunma gücünü temelinden sarstı. Manuel döneminin sahte parlayıĢı aslında Bizans Ġmpartorluğu’nun çöküĢünü engellemenin ötesinde, içten içe çöküĢüne sebep oldu 157. 1- Bizans ile ĠliĢkileri: 1.1- Bizans Önderliğinde Selçukluya KarĢı OluĢturulan Ġttifaklar Sultan II. Kılıç Arslan, taht iddiacısı kardeĢlerine karĢı mücadele ederken çıkan karıĢıklıktan faydalanarak Selçuklu topraklarına saldıran 157 Ostrogorsky, a.g.e., s.351, 352,357, 362, 364. 56 diğer Türk beylikleri ile mücadelesini 1157 yılı sonunda baĢarı ile sonuçlandırmıĢ ve Bizans’a karĢı, Anadolu’nun büyük bir bölümünde, güçlü bir Türk birliğini sağlamıĢtı. Yine bu yıllarda Ermenilerle ve Nureddin Mahmud ile olan sorun da Kılıç Arslan lehine çözülmüĢtü. Böylece iki yıl kadar süren (1155-1157) mücadele sonunda Kılıç Arslan duruma hakim olmuĢ, iktidarını kuvvetlendirip, sağlamıĢtı. Orta Anadolu’da Selçuklu hakimiyetini tekrar 1158 yılında Bizans topraklarına giren Türkmenler, Batı Anadolu’da Türk-Bizans sınırı boyunca, Bizans topraklarını istila ederek kendilerine yeni yurt aramaktaydılar. Bu durum zamanla iki devlet arasında baĢlıca anlaĢmazlık unsuru olarak ortaya çıktı. Ġmparator Manuel bu Türk yayılmasını önleyebilmek için tedbir almak lüzumunu hissetti158. Aynı yıllarda Bizans topraklarına bir saldırı da DaniĢmendli Sivas Meliki Yağıbasan’dan geldi. Yağıbasan, Karadeniz sahillerine yönelerek, Ünye ve Bafra gibi, bölgenin önemli Ģehirlerini ele geçirdi159. Bizans Ġmparatoru Manuel Komnenos, batıda Normanlarla olan mücadeleden zaferle çıkmıĢ ve bu rahatlıkla 1158 yılı sonlarına doğru yönünü doğuya çevirmiĢti. Manuel’in batı ile meĢgul olduğu yıllarda Ermeniler Çukurova’daki hemen hemen bütün Ģehirleri ele geçirmiĢ ve bölgede iyice yerleĢmiĢti160. Ayrıca Ermeni Kralı Thoros, bir de Antakya Prinkepsi Reinauld ile ittifak kurmuĢtu 161. Manuel, 1159’da Çukurova’yı iĢgal etmiĢ olan Ermeni Baronu Thoros’u cezalandırmak ve Musul-Halep Atabegi Nureddin Mahmud’a karĢı mücadele veren Haçlılara destek vermek amacıyla ordusunun baĢında Çukurova’ya doğru sefere çıktı162. Sultan Kılıç Arslan’dan aldığı izinle Selçuklu topraklarını sorunsuz geçen Manuel, ordusu ile Çukurova’ya girdi.163. 158 Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 47; Koca, a.g.e., s. 161. Kinnamos, a.g.e., s. 129. 160 Kinnamos, a.g.e., s. 130; Niketas Khoniates, Hıstorıa, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s. 70; Ostrogorsky, a.g.e., s. 357. 161 Çay, a.g.e., s.47; Ostrogorsky, a.g.e., s. 357. 162 Kinnamos, a.g.e., s. 131; Koca, a.g.e., s. 161. 163 Koca, a.g.e., s. 161. 159 57 Ġmparatorun karĢısına çıkmaya cesaret edemeyen Thoros, Bizans ordusu karĢısında tutunamayarak Toros dağlarına kaçtı. Tarsus ve Anazarba gibi Ģehirler Ġmparator Manuel’in eline geçti164. Böylece çaresiz kalan Thoros, Ġmparator’a sığınarak af diledi. Ġmparator Manuel affettiği Ermeni kralını bir vassalı olarak kabul etti. Thoros’u güneyde sahil Ģeridi üzerindeki Bizans Ģehirlerinin ordu komutanlığına tayin etti. Antakya hükümdarı Reinauld da kısa zamanda Ermeni Kralı Thoros’un akıbetine uğradı. Antakya prinkeps’liğinin kesin olarak itaate alınması Manuel açısından büyük bir önem taĢıyordu. Antakya Prinkepsi Bizans imparatorluğunun yüksek hakimiyeti altına girdi. Ayrıca imparatora yardımcı birlikler vermeyi de kabul etti. Ġmparator bundan baĢka Antakya patriğini tayin etmek hakkını da muhafaza etmekteydi. Böylece Antakya Latin prinkeps’liği Manuel’in dinî ve din-dıĢı alanlardaki yüksek hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Ġtaatinin delili olarak Reinauld yalın ayak, baĢı kabak, kolları dirseklerine kadar çıplak, boynunda bir ip, kılıcını sol elinde taĢıyarak imparatorun karargâhına geldi. Kudüs kralı III. Baudouin’de imparatoru ziyaret ederek onun yüksek hakimiyetini tanıdı. Bizans imparatorunun Lâtin doğuda sahip olduğu üstün mevki, Manuel’in 1159 yılında törenle Antakya’ya giriĢinde kendini gösterdi. BaĢtan aĢağı imparatorluk alâmetleriyle süslenmiĢ olarak imparator, atının üstünde ilerliyordu; Kudüs kralı atının üstünde ve fakat hiçbir hükümdarlık alâmeti taĢımadan büyük bir mesafe ile onu takip ediyordu; Antakya prinkepsi imparatorun atı yanında yaya yürüyor ve “onun üzengisini tutuyordu”. Manuel böylece Lâtin doğudaki Haçlı devletlerine Bizans’ın üstünlüğünü tekrar kabul ettirmiĢ oluyordu165. Manuel Çukurova seferi ile elde ettiği baĢarılardan sonra Haçlı hükümdarlarıyla bir araya gelerek, Nureddin Mahmud’a karĢı ortak mücadele etme hususunda onlarla bir ittifak oluĢturdu. Bu ittifaka affedilmesinde aracı oldukları Ermeni baronu Thoros’uda dahil ettiler 166. 164 Çay, a.g.e., s.48. Ostrogorsky, a.g.e., s. 357; Çay, a.g.e., s.48. 166 Süryani Mihail, a.g.e., s. 184. 165 58 Nureddin Mahmud’a karĢı Bizans, Frank ve Ermeni Hıristiyanları, Halebi, DımaĢk’ı ve bütün Çukurova’yı tabiiyetleri altına almak üzere birleĢtiler ve aralarında antlaĢma yaptılar. Daha sonra müttefikler Nureddin Mahmud’a karĢı harekete geçtiler. Müttefik Haçlı ordusu ġam üzerine yürüdü. Buna karĢı Nureddin Mahmud’un komutasındaki Türk - Ġslâm kuvvetleri Halep’in doğusunda toplanmıĢtı. Fakat bu sırada Manuel, Ġstanbul’da Ģahsına karĢı bir komplo düzenlenmiĢ olmasından dolayı seferini yarıda kesmek zorunda kaldı ve derhal geri döndü. Bu suretle Hıristiyanların tanzim ettikleri plan suya düĢtü167. Manuel aslında mesafe olarak kendine ve topraklarına bir hayli uzak olan Nureddin Mahmud’un varlığından çok da rahatsız değildi. Manuel’in gerçek amacı, Nureddin’i yenmekten çok (ki böyle bir Ģey yapacak olsa Frankların onun yardımına gerek duymaları için artık bir neden kalmayacaktı), Anadolu’da gittikçe güçlenen Kılıç Arslan’a karĢı Nureddin’i kullanmaktı168. Nureddin Mahmud, Frankları her an rahatsız etmekte ve onların zaman zaman Bizans’tan yardım istemelerine sebep olmaktaydı. Ġmparator Manuel, Ġstanbul’da kendisine karĢı planlandığını duyduğu komplo haberi ve Nureddin ile gireceği mücadelenin çıkarları bakımından gereksizliği mülahazalarıyla anlaĢma yolunu tercih etti. 1159 Mayıs ayının sonunda baĢlayan müzâkereler neticesinde varılan mutabakata göre Ġmparator, Nureddin Mahmud ile Kılıç Arslan'a karĢı ittifak yaptı. Bunun üzerine Nureddin, daha önce esir aldığı Frankları serbest bırakmayı da kabul etti169. Ġmparator Manuel, komplocuları bir an önce cezalandırmak ve iktidarını emniyet altına almak için hassa ordusunu yanına alarak, süratle Ġstanbul’a döndü170. Bizans Ġmparatoru payitahtına dönerken Kılıç Arslan’ın topraklarından geçmek zorundaydı. Türkmenler Bizans ordusunu takip ederek fırsatını 167 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 324; Kinnamos, a.g.e., s. 139; Süryani Mihail, a.g.e., s. 184-185. Cahen, a.g.e., s. 113. 169 Çay, II. Kılıç Arslan, s. 31. 170 Koca, a.g.e., s. 162. 168 59 buldukları yerlerde onlara saldırıyorlardı171. Bizans birlikleri önce Karaman (Lârende)’da, daha sonra Kütahya’da olmak üzere iki defa Türkmenlerin baskınına uğradı. Kaynaklar bu baskınlar esnasında Bizans ordusunun ağır kayıplara uğratıldığını bildirmektedir172. Türkmenler böylece içlerinde imparatorun kayın pederinin de bulunduğu pek çok Bizans askerini telef ettiler, onlardan 20.000 civarında at ve katır aldılar. Bizans imparatoru, zaten Anadolu’da birliği sağlayarak gittikçe gücünü arttıran Sultan II. Kılıç Arslan’a karĢı, yaĢanan bu son olayların ardından iyice düĢmanlık beslemeye baĢladı173. 1159 yılında Çukurova seferinden Ġstanbul’a dönerken ordusunun Türkmenler tarafından hayli zayiata uğratılması Manuel’in ertesi yıl (1160), Türkmenlerden intikam almak için ordusunun baĢında sefere çıkmasına sebep oldu. EskiĢehir civarına kadar geldi. Manuel’in geldiği haberini alan Türkmen savaĢçıları bölgeyi çoktan terk etmiĢ ve Ġç Anadolu’ya çekilmiĢlerdi. Manuel, karĢısında muharip bir güç bulamayınca Türkmen ailelerini ve sürülerini bölgeden sürüp çıkardı. Bu arada Türkmen ailelerle Rumlar arasında Ģiddetli çarpıĢmalar meydana geldi ve Türkmen aileleri oldukça ağır zayiat verdiler. Bu haberi alan Türkmen savaĢçıları gruplar ve topluluklar halinde geri gelmeye baĢladılar 174. Bizans ordusuna karĢı çete savaĢı veren Türkmenler gece baskın yaparak, gündüz çekilerek oldukça 171 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 327; Kinnamos, a.g.e., s. 140. On iki bin asker kılıçtan geçirilmiş ve yirmibin civarında at ve katır ele geçirilmiş.Bkz. MüverrihVardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269)”, Tarih Semineri Dergisi, ½, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1937, s. 204; Süryani Mihail, a.g.e., s. 185; Turan, a.g.e., s. 226; Erol Güngör, Tarihte Türkler, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1990, s. 97. 173 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 327; İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri Ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, cilt 1, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1974, s. 293; Turan, a.g.m., s. 690. İmparator Manuel, doğu seferine çıktığı zaman, Sultan II. Kılıç Arslan, Bizans harekâtının kendisine karşı yapılmadığını görerek, karşılıklı bir saldırmazlık anlaşması yapmaya razı olmuştu. Böylece Bizans ordusu tehlikesizce Selçuklu topraklarından geçmişti. Manuel YakınDoğu’da Bizans egemenliğini tekrar sağladıktan sonra, Bizans başkentinde kendisine karşı bir ihtilâl hazırlandığını haber alarak alelacele geri dönmek zorunda kaldı. Manuel, ister istemez. Kendisiyle sulh anlaşması yaptığı II. Kılıç Arslan’ın topraklarından geçe rek en kısa yoldan başkente ulaşmak istedi. Aralarındaki saldırmazlık anlaşmasına rağmen Bizans ordusuna bu saldırının yapılması, Sultan II. Kılıç Arslan’ın tehlikeli rakibi Musul Atabeği Nureddin Mahmud Zengî ile İmparator Manuel arasındaki ittifakı öğrenmesiyle açıklanabilir. Kılıç Arslan’ın İmparator Manuel’i, Nureddin’le anlaşması sebebiyle cezalandırmak istemiş ola bilir. Bkz.:Çay, a.g.e., s. 3132. 174 Kinnamos, a.g.e., s. 140. 172 60 ağır zayiat verdirdiler. KıĢın sert geçmesi ve yoğun kar yağıĢı Bizans ordusunun hareketini kısıtladığından dolayı Manuel, baĢkentine geri dönmek zorunda kaldı. Bu savaĢlar sırasında da Bizans zayiatının175 on binleri bulduğu ileri sürülmektedir176. Bu arada Kılıç Arslan, uç beylerinden Süleyman’ı Manuel’e elçi olarak gönderdi. Ġmparatora barıĢ teklifinde bulundu. Ancak, Türkmenlere çok kızgın olan Ġmparator elçiye konuĢma hakkı bile vermeyerek, Kılıç Arslan’ın barıĢ teklifini Ģiddetle reddetti177. Ġmparator Manuel ordusu ile Ġstanbul’a geri dönerken de sık sık Türkmenlerin saldırılarına uğradı ve ağır kayıplar verdi. Türkmenler bununla da yetinmemiĢ Bizans ordusunun çekilmesini fırsat bilerek Batı Anadolu istikametinde, Isparta ve Denizliyi de içine alan bölgeyi yağma etmiĢlerdi 178. Manuel bu baĢarısızlık ve Bizans aleyhine geliĢen durum karĢısında daha iyi bir hazırlık yaparak 1161 yılında tekrar Anadolu’ya girdi. Manuel, bu sefer EskiĢehir bölgesinden değil, AlaĢehir bölgesinden harekete geçmiĢti. II. Kılıç Arslan ve Türkmenler Bizans ordusuna karĢı güçlü bir direniĢle karĢı koydular. Türk birlikleri dağlık bölgelerde Bizanslılara tekrar ağır zayiat verdirdiler. Menderes Nehri’nin kaynaklarına doğru imparatorun üstünlüğü ile devam eden savaĢlar onun Ġstanbul’a dönmesiyle sona erdi. Bizans ordusunun arkasından ilerleyen Türkler, Kara Ağaç Ovası’nın güneyinde bulunan Dodurga (Fileta)’yı aldıktan sonra yakınındaki Denizli’yi de aniden basarak Ģehrin halkını esir ettiler. Böylece Manuel’in 1161 seferi de Bizans açısından istenilen sonucu vermedi179. Son iki yıllık sürede yaĢanan Selçuklu-Bizans mücadeleleri Kılıç Arslan’ın Manuel karĢısında güçlü bir duruma gelmesini sağlamıĢtı. Buraya kadar yaĢanan olaylar, Manuel’e, Kılıç Arslan’ın yükseliĢini ve savaĢla durdurulamayacağını gösterdi. O da bundan sonra Kılıç Arslan’a 175 Bizans ordusuna Müslüman kaynaklara göre on binlerce, Hıristiyan kaynaklara göre 20.000 kişi zayiat verdiler. Bkz. Turan, a.g.m., s. 690. 176 Konyalı, a.g.e., s. 293; Turan, a.g.m., s. 690. 177 Kinnamos, a.g.e., s. 142, ; Koca, a.g.e., s. 163. 178 Konyalı, a.g.e., s. 293; Turan, a.g.m., s. 690. 179 Çay, a.g.e., s.33-34. 61 karĢı ordularını değil, Bizans’ın ustalaĢmıĢ siyaset mekanizmasını harekete geçirdi180. Ġmparator Manuel Komnenos, Sultan II. Kılıç Arslan’ın rakiplerini alt ederek kazandığı güçlü durumdan endiĢe duymaktaydı. Çünkü imparatorluğunun selameti bakımından Anadolu’da Selçuklu idaresinde oluĢan güçlü bir Türk birliği yerine, bölünmüĢ, parçalara ayrılmıĢ, beyliklerden oluĢan Türk varlığı iĢine daha uygun gelmekteydi. Bu sebeple bir yandan Türk yayılmasını önleyecek tedbirler almaya çalıĢırken diğer yandan sultana karĢı Anadolu’da müttefik aramaya baĢladı 181. Ġmparator Manuel, Sultan II. Kılıç Arslan’ın bu güçlü durumu karĢısında, Selçuklular’a karĢı olan diğer Türk beylikleriyle anlaĢtı. Onları, Kılıç Arslan’a karĢı kurduğu ittifak çemberinin içine aldı. Daha sonra Suriye’deki Franklar ile anlaĢtı, böylece haçlılarda güneyden saldırıya geçtiler. Ġmparator Manuel ile Nureddin Mahmud Zengî arasında daha önce (1159) bir antlaĢma yapılmıĢtı. Manuel, bu ittifak zincirine DaniĢmendli Meliki Yağıbasan’ı da dahil etti. Ayrıca Ġmparator, Sultan II. Kılıç Arslan’ın kardeĢi, Ankara ve Çankırı bölgesinin Meliki ġâhin ġâh’ı da Selçuklu tahtına çıkarmayı vaad ederek kendi tarafına çekti. Kayseri Meliki DaniĢmendli Zunnûn ile Malatya’daki DaniĢmendli Zulkarneyn, Sultan II. Kılıç Arslan’a tâbi ve onun müttefiki idiler. Bu melikler de kendilerine Selçuklu topraklarından pay verileceği vaadi ile bu ittifaka dahil edildiler182. Böylece Ġmparator Manuel, Türk hükümdarları arasındaki rekabeti kendi lehine değerlendirmek suretiyle askeri yollarla yapmadığını siyaset yoluyla elde etmiĢ ve Kılıç Arslan’ı tam bir ittifak sarmalı ile kuĢatmıĢtı183. Ġmparator, 1161 yılında Sultan II. Kılıç Arslan’a karĢı oluĢturduğu bu güçlü ittifak zinciri ile Anadolu topraklarında Bizans’ın daima arzu edegeldiği siyasi planı hayata geçirmiĢ oluyordu 184. Kılıç Arslan bir anda 180 Koca, a.g.e., s. 164. Çay, a.g.e., s.28. 182 Sevim, Anadolu’nun Fethi..., s. 147. 183 Koca, a.g.e., s. 164. 184 Çay, a.g.e., s. 34. 181 62 birkaç cepheden müttefik güçlerin saldırısına uğradı185. 1161 yılına gelindiğinde, Kılıç Arslan’ın, 1157 yılının sonlarına doğru elde ettiği siyasi ve askeri üstünlük dağılmaya baĢladı. Bunun sonucu olarak da Anadolu’daki Türk birliği tekrar bozuldu. Ancak yapılan bu görüĢmeler, gizlilik içinde yürütülemediğinden aleyhine kurulan ittifakı Sultan II. Kılıç Arslan çok çabuk öğrendi. Bu ittifakı bertaraf edebilmek için hemen bazı teĢebbüslerde bulundu 186. Bu ciddi durum karĢısında Kılıç Arslan, önce imparatora Bitinya Emiri Atabeg Süleyman’ı elçi olarak gönderdi. Manuel’e elinde bulunan esirleri serbest bırakacağını bildirerek barıĢ teklifinde bulundu. Ancak teklifine imparatordan ret cevabı geldi. Bu arada Yağıbasan da Bizans’dan aldığı cesaretle Elbistan yöresini iĢgal etti. Çünkü Manuel açık açık Yağıbasan’ı desteklemekteydi. Ona karĢılıksız para ve silahlar gönderdi. Yağıbasan, Ġmparatora güvenerek Kılıç Arslan üzerine yürüdü (1160) ve Kılıç Arslan ile aralarında çok sayıda çatıĢma oldu. Her iki taraftan da pek çok kan döküldükten sonra zafer Yağıbasan’a güldü 187. Kılıç Arslan bu zor Ģartlar altında Yağıbasan’ı ittifaktan ayırabilmek için Elbistan yöresini, ona bıraktı188. Tam bu sıralarda Yağıbasan’ın, Saltuklu ailesinden Kılıç Arslan ile nikâhlanan gelini kaçırması üzerine, Kılıç Arslan Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. Fakat Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın Bizans ve diğer DaniĢmendli melikleri ile destekli ordusu karĢısında yenildi189. Diğer yandan bu ittifakın diğer üyesi Nureddin Mahmud da, Doğu Anadolu bölgesine girdi. Behisni, Rab’an ve MaraĢ gibi Selçuklulara ait Ģehirleri birer birer iĢgal etti. Tam bu sırada Kılıç Arslan’a bir darbe de ittifakın baĢı olan Bizans’tan geldi. Ġmparator, Anadolu’nun güneyine indi ve Menderes üzerinden Kılıç Arslan üzerine yürümeye baĢladı. Bir yandan da 185 Koca, a.g.e., s. 164. Çay, a.g.e., s. 34. ; 187 Niketas, a.g.e., s. 81. 188 Sultan Kılıç Arslan, Elbistan şehrini havalisiyle beraber Yağıbasan’a terk etmek zorunda kaldı. Bu bölge, vaktiyle babasına ait olup onun topraklarından idi ve Yağıbasan, Kılıç Arslan’la yaptığı mücadelelerde sürekli burasını talep ediyordu. Bkz: Urfalı Mateos, a.g.e., s. 329. 189 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 257-258; Turan, a.g.m., s. 690; Sevim, a.g.e., s. 147; Muharrem Kesik, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’u Ziyareti Ve Türkler’in Tarihteki İlk Uçuş Denemesi(1162)”, Belleten, Cilt 66, Sayı 247, Aralık, 2002, s. 1. 186 63 Ġmparator Manuel’den aldığı emirle Haçlı ve Ermeni kuvvetlerini birleĢtiren Bizans komutanı Kontostephanos, güneyden Toros dağlarını aĢıp Selçuklu topraklarına girdi. Bunun üzerine Kılıç Arslan kuvvetlerini bölmek zorunda kaldı. Fakat sultan, Kontostephanos ile girdiği mücadeleyi kaybetti. Birden çok cephede savaĢmasının mümkün olmadığını anlayan Kılıç Arslan, savaĢmaktan vazgeçti. Ġmparatora bir mektup yazarak, kendisiyle barıĢ anlaĢması yapıldığı takdirde, son yıllarda ele geçirdiği bütün Bizans Ģehirlerini geri vermeyi, sınırlara riayet etmeyi, yağma akınlarına son vererek imparator ne zaman bir talepte bulunacak olursa onun emrinde savaĢmak üzere bir birlik hazır bulundurmayı vaad ve teklif etti. Ġmparator Manuel, Kılıç Arslan’ın tekliflerinin hepsini kabul ederek, savaĢı durdurdu ve Ġstanbul’a döndü. Fakat aralarında bir barıĢ antlaĢması da yapılmadı. Manuel, sözlerin yerine getirilmesini sağlama almak için, kendisine sığınmıĢ bulunan, sultanın asi kardeĢi ġâhin ġâh’ı yanında muhafaza etmekle yetindi190. Bizans Ġmparatoru Manuel’in planı tutmuĢ ve Kılıç Arslan dört tarafı düĢmanla sarılmıĢ bir vaziyette, düĢürüldüğü ittifak çemberi içinde dört cephede birden savaĢmak zorunda kalmıĢtı. Ancak bu zor durumdan çıkmak için Kılıç Arslan, Anadolu siyasetinde geri adımlar atmak ve Bizans Ġmparatoru’na boyun eğmek gibi ağır tavizler verdi191. Sadece Bizans’a değil Yağıbasan’a da tavizler vermek zorunda kalmıĢtır. Bu tavizlere rağmen ittifakı bir süre parçalayamamıĢtır. GeliĢmelere Bizans Ġmparatoru açısından bakıldığında ise Bizans’ın Anadolu siyaseti önünde en büyük engel olan Türkiye Selçuklu Devleti tamamen etkisizleĢtirilmiĢti. Bu baĢarı Manuel’in kudret ve itibarını yükseltmiĢti. Sultan II. Kılıç Arslan, Anadolu’daki Türk beylikleri ile hesaplaĢmadan önce kesin olarak Bizans’ın tarafsızlığını sağlamak zorundaydı. Ġmparatorun dostluğunu ve tarafsızlığını elde edebilmek için bunun tek çözüm yeri olan Ġstanbul’a gitmeye karar verdi. Bunun için Rum kâtibi Kristofer’i Manuel’e göndererek, Ġstanbul’a gelmek istediğini bildirdi. Bu isteği kabul edildikten sonra Kılıç Arslan Nureddin 190 Kinnamos, a.g.e., s. 145; Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, cilt 2, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987, s. 298. 191 Erol Güngör, a.g.e., s. 97. 64 Mahmud’un kardeĢi olan Nusreddin Emir Mîrân ile beraber yaklaĢık bin kiĢilik büyük bir heyetle Ġstanbul’a hareket etti192. 1.2- II. Kılıç Arslan’ın Ġstanbul’u Ziyareti ve Ġttifakları Etkisiz Hale Getirme Çabaları Kılıç Arslan’ın Bizans’a geliĢi ve Ġstanbul’da kaldığı sürede yaĢadıkları Niketas Khoniates’in eserinde ayrıntısı ile tasvir edilmektedir. Kılıç Arslan’ın Ġstanbul’a geliĢi, Bizanslılarca tâbi bir hükümdarın davranıĢı olarak kabul edilmekteydi. Manuel, bizzat huzuruna gelen ve dolayısıyla Bizans’ın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalan Kılıç Arslan’ı dostça ve Ģanına layık bir surette kabul etti. Ġmparator onun burada bulunuĢundan nasıl sevinç duyuyorduysa, sultan da, hiçbir isteğini karĢılıksız bırakmayan bu konukseverlikten memnun kalmıĢtı193. Böylece Ġmparator, Bizans’ın dıĢ politikasının temel ilkesi olan zayıfı destekleyerek kuvvetler dengesini kendi lehinde tutmuĢ olacaktı194. Manuel, sultanın Ġstanbul’a geliĢini kendisinin doğudaki hakimiyetini oldukça iyileĢtirebileceğini ve bundan baĢka kiĢisel hükümdarlık ününü de yükselteceğini düĢünmekteydi. Ġmparator, sultanın Ģehre geliĢini oldukça gösteriĢli bir törenle gerçekleĢtirmek istedi. Bizans’ın gücünü gözler önüne sermek amacıyla, Ġstanbul’a sultan ile birlikte girmek üzere Akrapol’dan Ayasofya’ya kadar bir zafer alayı tertipledi. Ancak tam bu sırada bir deprem olmuĢ, Ģiddetli fırtınalar çıkmıĢtı. Bu dehĢetli durum herkesi kendi varlığını düĢünmeye ittiğinden dolayı zafer geçidi ile hiç kimse ilgilenememiĢti. Yine dini sebeplerle Patrik bu teĢebbüse karĢı çıkmıĢ ve bu debdebeli karĢılama töreninin yapılmaması için imparatoru nezdinde hayli çaba sarfetmiĢti195. Kılıç Arslan ve maiyeti Ġstanbul’da 80 gün kaldı196. Sultan, 192 Süryani Mihail, a.g.e., s. 190; Turan, a.g.e., s. 227; Turan, a.g.m., s. 689; Koca, a.g.e., s. 165-167; Kesik, a.g.m., s. 1. 193 Niketas, a.g.e., s. 81; Çay, a.g.e., s. 38; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 57. 194 Koca, a.g.e., s. 167. 195 Niketas, a.g.e., s. 81; Kesik, a.g.m., s. 2. 196 Süryani Mihail, a.g.e., s. 188; Turan, a.g.m., s. 690. 65 Bizans imparatoru ile görüĢtükten sonra Bizans sarayında kendisine ayrılan odaya yerleĢti197. Kılıç Arslan, imparatorun yanında kaldığı sürede özellikle at yarıĢlarıyla ilgilendi198. Bu arada kendisine Ġstanbul’un sarayları gezdirildi, onuruna ziyafetler verildi, eğlenceler düzenlendi. Ġmparator tarafından Kılıç Arslan’a hatırı sayılır birçok hediyeler verildi199. Kılıç Arslan ve maiyetindekilere Ġstanbul’da kaldığı süre boyunca her gün, günde iki defa, altın ve gümüĢ sofra takımı ile yemek gönderiliyor ve takımlar geri alınmıyordu. Böylelikle, her gün iki defa yeni sofra takımları getiriliyordu. Kılıç Arslan Ġstanbul’da kaldığı son gün, Ġmparatorla aynı sofrada yemek yediler. Yemekten sonra, sofrada bulunan bütün takımla beraber tezyinat eĢyası ve diğer hediyeler sultana verildi 200. Birlikte yedikleri son yemekten sonra Ġmparator Manuel, sarayının muhteĢem salonlarından birisine, sultana hediye etmeyi tasarladığı bütün Ģeyleri sıra sıra yerleĢtirtti. Bunlar birçok altın ve gümüĢ sikke, muhteĢem giysiler, gümüĢ vazolar ve altın kadehler, değerli zarif kumaĢlar ve diğer seçkin mücevherlerden oluĢuyordu. Ġmparator salona girerek sultanı da çağırttı ve ona burada sergilenen hazineden kendisine bir Ģeyler verilmesini arzu edip etmediğini sordu. Sultan, imparatorun hediye etmek lûtfunu göstereceği her Ģeyin kendisince makbul olduğu cevabını verince imparator tekrar soruya geçerek sultana, eğer herhangi bir düĢman bu hazineyi kendi ordusu ve ücretli askerleri için Kinnamos, Sultan Kılıç Arslan’ın istanbul’da kaç gün kaldığından bahsetmez. Bkz: Kinnamos, a.g.e., s. 149-150. Niketas, onun istanbul’da uzun bir süre kaldığını kaydederse de herhangi bir rakam vermez.Bkz: Niketas, a.g.e., s. 81. Sultan, istanbul’da Ebu’l-Ferec’e göre 8 gün kalmıştır. Bkz: Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 399. Georg Ostrogorsky, üç ay kaldığını kaydeder. Bkz: Ostrogorsky, a.g.e., s. 361. Osman Turan, Erdoğan Merçil ve Salim Koca Süryani Mikhail’in kaydını kabul ederek sultanın istanbul’da 80 gün kaldığını belirtirler. Sultan II. Kılıç Arslan ve Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası Miryokefalon Savaşı adlı eserlerinde Abdülhalûk Çay ise, 80 gün misafir edildiğini belirtmektedir. Bkz: Çay, II. Kılıç Arslan, s. 39; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 57. 197 Kesik, a.g.m., s. 3. 198 Bu yarışlar sırasında bir olay oldu. Bir Türk yarış yerinin seyir sıraları üstünde yükselen sütuna tırmandı. Çok çok uzun ve geniş, içine takılan çemberlerle şişirilmiş beyaz bir giysiye bürünmüştü. Ancak bu uçuş denemesi başarısızlıkla neticelendi. Niketas’ın eserinde bu olay ayrıntısı ile anlatılmaktadır. Bkz: Niketas, a.g.e., s. 81-82. Ayrıca bu konu ile ilgili bir çalışmada Muharrem Kesik tarafından yapılmıştır. Bkz: Muharrem Kesik, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’u Ziyareti Ve Türkler’in Tarihteki İlk Uçuş Denemesi(1162), Belleten, Cilt 66, Sayı 247, Aralık, 2002. 199 Koca, a.g.e., s. 168. 200 Süryani Mihail, a.g.e., s. 188,191; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 399; Turan, a.g.m., s. 690. 66 kullanabilecek olsaydı bu düĢmanın Bizans'ın bir saldırısına karĢı koyup koyamayacağını sordu. Sultan büyük bir hayranlık içinde, eğer kendisi bizzat bu kadar büyük hazinelere malik olmuĢ olsaydı Ģimdiye kadar etrafındaki bütün düĢmanlarını itaate zorlamıĢ olabileceği cevabını verdi. Bunun üzerine imparator “Bütün bunların hepsini sana hediye etmekle Ģeref duyarım, ta ki sen benim ne kadar severek ve ne kadar bol hediyeler verdiğimi göresin ve bu kadar çok ve değerli malı yalnızca bir kiĢiye hediye edebilen kimsenin ne kadar zengin ve kudretli olduğunu bilesin!” dedi. Sultan imparatora Sivas (Sebasteia) ve buna bağlı bölgeyi terk edeceği vaadinde bulundu. Manuel onun bu vaadini sevinçle kabul ederek, sözünde durduğu takdirde ona baĢka hazineler de vermeyi vaadetti201. Ayrıca Kılıç Arslan’a bol miktarda para yardımı da yapıldı. Böylece, Kılıç Arslan, aleyhindeki ittifakı bozarak, kuvvetli bir durumda ülkesine dönebilecekti. Kılıç Arslan, misafirlik süresini bitirdikten sonra, Ġmparator ile bir antlaĢma yaptı ve Konya’ya geri döndü 202. 1162 yılında imzalanan AntlaĢma hükümlerine göre: 1- Kılıç Arslan, ömrü boyunca Ġmparatorun dostuna dost, düĢmanına da düĢman olacaktı. 2- Ġmparatorun düĢmanlarının hiçbiri ile antlaĢma yapmayacaktı. 3- Bizans’ın bütün savaĢlarında ordusu ile Ġmparatorun yanında yer alacaktı. Avrupa’da olduğu kadar Anadolu’da da Manuel’in yaptığı seferlere yardım gönderecekti. 4- Bizans’tan aldığı Ģehirleri ve yerleri geri verecekti. Özellikle Sivas ve buna bağlı yöreyi iade edecekti. 5- Türkmenlerin Bizans topraklarına olan akınlarını önleyecekti ve gerekirse Türkmenleri cezasız bırakmayacaktı203. AntlaĢma maddeleri tamamen Kılıç Arslan’ın aleyhinde Ģartlar içermektedir. Ancak Bizans’ın Avrupa’daki meĢguliyeti boyunca 11 yıl kadar süren bu anlaĢma Sultan II. Kılıç Arslan’ın, çok iĢine yaramıĢtır. Sultan bu 201 Niketas, a.g.e., s. 83. Urfalı Mateos, a.g.e., s. 334; Konyalı, a.g.e., s. 294; Turan, a.g.m., s. 690; Koca, a.g.e., s. 168. 203 Kinnamos, a.g.e., s.151; Niketas, a.g.e., s. 83; Konyalı, a.g.e., s. 294. 202 67 Ģartları kabul etmekle Ġmparatoru ittifaktan ayırabilmiĢti. Böylece, Bizans’tan gelebilecek tehdidi ortadan kaldırdı ve Anadolu’da rakiplerine karĢı hareket serbestisi elde etti. Bundan sonra Kılıç Arslan, Anadolu’da Türk birliğini kurmak için amansız bir mücadele içine girdi204. 1.3- II. Kılıç Arslan’ın 1162-1174 Yılları Arasında Anadolu’da Yeniden Hakimiyet Kurması ve Miryokefalon SavaĢını Hazırlayan Sebepler Kılıç Arslan, Bizans önderliğinde kurulan ittifakı dağıtmak için, 1162 yılında Ġstanbul’a gitmiĢ ve Ġmparator’la bir dostluk anlaĢması imzalamıĢtı. 1162’de Manuel Komnenos ile imzaladığı antlaĢma sayesinde, Bizans’la arasında yaklaĢık on iki yıl sürecek olan bir barıĢ ortamı oluĢtu. Ġstanbul’dan döndükten sonra, Bizans gibi önemli bir düĢmanı saf dıĢı bırakan Kılıç Arslan, zamanında kendisine düĢmanlık yaparak kendisini zor duruma düĢüren DaniĢmendlilerle, Nureddin Mahmud ve müttefikleriyle hesaplaĢma fırsatını elde etti ve Anadolu’da Selçuklu hakimiyeti altında Türk birliğini kurmak amacıyla harekete geçti. Nitekim bu düĢünce ile Ġstanbul’dan döndükten hemen sonra Yağıbasan ile mücadeleye giriĢti. Sırasıyla 1164 yılında Yağıbasan ve ġâhin ġâh’ı, 1169’da da Zunnûn’u etkisiz hale getirdi. DaniĢmendli melikleriyle giriĢtiği mücadeleler onu Nureddin Mahmud ile karĢı karĢıya getirdi. Ancak, Anadolu’da Türk Birliğinin önünde önemli bir engel olan Nureddin Mahmud’un 1174 yılında ölümü üzerine bu tehlike de kendiliğinden ortadan kalktı205. Bundan sonra 1175 yılında Kılıç Arslan diğer DaniĢmendli topraklarının büyük bir kısmını kolayca ele geçirdi ve topraklarını iki katına çıkararak Anadolu’ya hakim oldu 206. Bu da Türkiye Selçuklu Devleti’nin 204 Koca, a.g.e., s. 168; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 59. Kafesoğlu, a.g.m., s. 381. 206 Bibi, a.g.e., s. 13. 205 68 siyasi ve askeri gücünün yanında iktisadi ve mali kaynaklarının da artmasını sağladı. Bizans Ġmparatoru Manuel ise 1162-1173 yılları arasında kendini tamamen batıdaki mücadelelere kaptırmıĢ, özellikle Macaristan’daki hakimiyet meselesi onu uzun ve yıpratıcı bir mücadelenin içine çekmiĢti. Manuel’in Macaristan’daki bu 10 yılı aĢkın mücadelesi, Anadolu’daki olaylar ile ilgilenememesine yol açarak, II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da daha rahat hareket etmesini sağladı. Bu sayede Kılıç Arslan Anadolu’daki iktidarını sağlamlaĢtırmaya muvaffak oldu207. Diğer yandan II. Kılıç Arslan, Bizans’la yaptığı antlaĢmanın kendisine yüklediği sorumluluklardan bir an önce kurtulmak istiyordu. AntlaĢmanın yapılmasından birkaç yıl sonra, komutanlarına ve Türkmen reislerine Bizans’a ne kadar Ģiddetli saldırır ve ne kadar çok zarar verirlerse, Manuel’den o nispette taviz koparabileceklerini telkin ediyordu. Ġmparator bir kaç defa, büyük kitleler halinde Bizans arazisine ya yılan Türkmenleri zorla ülkeden çıkardı ise de, Türkmenler, Ġmparatorla savaĢa girmediklerinden, Ġmparator da elde ettiği ganimetlerle geri döndü 208. Bu suretle II. Kılıç Arslan, Anadolu’nun batısındaki Türkmen yayılmasını ve fetihlerini dolaylı yollardan desteklerken, diğer yandan Bizans’a gönderilen Türk elçileri ile Ġmparatora hediyeler sunuyor ve Türk Bizans dostluğuna kendisinin verdiği önemi belirtmeye çalıĢıyordu. Bu sayede II. Kılıç Arslan, Anadolu’daki Türk birliğini sağlayıncaya kadar Bizans’la arasındaki antlaĢmaya mümkün mertebe uymaya gayret etti ve Ġmparatorun Anadolu’da geniĢ çaplı bir askeri faaliyet göstermesini önlemiĢ oldu 209. Diğer taraftan Bizans sınırlarında, özellikle EskiĢehir yörelerinde, sayıları 100.000 kadar olduğu anlaĢılan yoğun bir Türkmen kitlesi, Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar Bizans memleketlerine akınlarda bulunmaktaydılar. Türkmenler kendilerine yer ve mera bulmak amacıyla Rum 207 Ostrogorsky, a.g.e., s. 361. Niketas, a.g.e., s. 85-86. 209 Çay, II. Kılıç Arslan, s. 50. 208 69 Ģehir ve köylerini iĢgal ile kaleleri tahrip ediyorlardı. Türkmenlerin bu Ģekilde Bizans sınırını aĢmaları her iki devlet arasındaki barıĢın artık uzun sürmeyeceğinin göstergesiydi. Manuel yaĢanan bu geliĢmelerden endiĢe duymaya baĢlamıĢtı210. Ġmparator, kendilerine uygun yaylaklar arayarak kalabalık hayvan sürüleriyle büyük gruplar halinde Bizans sınırlarını aĢmayı âdet edinmiĢ olan Türkmenlerin akınlarına kayıtsız kalmadı ve önce Gudelios Tzykandeles, daha sonra da Mikhail Angelos'u (1173 veya 1174’ de), Türkmenlerin üzerine gönderdi. Bizans komutanları ordunun en iyi askerlerinden birlikler teĢkil ederek Türkmenlerin üzerine ufak tefek birçok sefer düzenlediler 211. Türkmenlerin sınırları aĢarak yaptığı tacizler, Ġmparatoru artık daha büyük bir sefer hazırlığına sevk edecekti. Kılıç Arslan, bunu önceden sezmiĢ olmalı ki, daima ihtiyatı elden bırakmadığı için, Süleyman adlı mahir bir elçiyi mühim hediyelerle imparatora göndererek, 1162 yılındaki antlaĢmaya sadâkatini ve bunu yenilemeyi teklif etti. Ayrıca Türkmenler tarafından iĢğal edilen yerlerin iade edileceğini de bildirmiĢti 212. Fakat imparator, “Bizans’a sığınan DaniĢmendli Emiri Zunnûn ile Ģehzade ġâhin ġâh’ın daha önce yönetiminde bulunan memleketlerin Bizans’a bırakılması” Ģartlarıyla buna razı olacağını Sultan’a bildirdi213. Bu Ģartları kabule yanaĢmayan Sultan, atlı kuvvetler sevk edip Denizli yörelerine kadar olan Bizans topraklarını ağır bir Ģekilde tahrip ettirdi (1175)214. Bunun üzerine, Manuel daha kesin çözüm üretmek için EskiĢehir yöresine indi ve buradan Türkmenleri uzaklaĢtırdı. Ġmparator bundan sonra EskiĢehir’de, Türkmenler tarafından yıkılan eski kalenin harabeleri üzerine yeni bir kale inĢasına baĢladı215. 1175 yılına gelindiğinde Bizans ile sınırı EskiĢehir ve Seydigâzî çiziyordu. Fakat Ġmparatorun burada kale inĢası, pek kolay olmadı. Türkmenler EskiĢehir ovasını terketmek zorunda kalmalarına kızıyorlardı. Bu yüzden de EskiĢehir (Dorylaion) kalelerinin 210 Bibi, a.g.e., s. 13; Turan, a.g.m., s. 692; Sevim, a.g.e., s. 148. Niketas, a.g.e., s. 86. 212 Turan, a.g.m., s. 692. 213 Süryani Mihail, a.g.e., s. 246. 214 Sevim, a.g.e., s. 149. 215 Bibi, a.g.e., s. 14. 211 70 inĢaatını engellemek için sık sık baskınlar yapıyorlardı. Manuel, bundan dolayı zaman zaman inĢaatı bırakıp, Türkmenlerle uğraĢmak zorunda kaldı. Türkmenler, çevredeki bütün ekinleri ve kulübeleri yakarak, yiyecek ve yakacak maddeleri aramak için kaleden dıĢarı çıkan, Ģehirlere gidip gelen Bizans askerlerini kılıçtan geçirmek suretiyle Ġmparatora zor anlar yaĢattılar. Ġmparator, bu güç Ģartlar altında EskiĢehir kalesinin inĢaatını bitirip, savunmasını sağlamak amacıyla içine bir garnizon yerleĢtirdikten sonra Menderes nehrinin kaynak havzasına indi. Burada, eski GümüĢsu (Sublaion=Homa) kalesinin harabeleri üzerinde yeni bir kale daha inĢa edip içine bir garnizon yerleĢtirdikten sonra Ġstanbul’a geri döndü216. Manuel Ġstanbul’a geri döndü ama faaliyetleri son bulmadı. Ġmparator bu defa da, elinde koz olarak tuttuğu ġâhin ġâh’ı ve Zunnûn’u Kılıç Arslan’a karĢı kullanma yoluna gitti217. Önce ġâhin ġâh’ı bir Bizans ordusu ile Amasya’ya gönderdi. Fakat ġâhin ġâh EskiĢehir’den Amasya’ya doğru giderken, EskiĢehir yakınlarında Selçuklu kuvvetleri tarafından pusuya düĢürüldü. Bizans ordusu bozguna uğradı ve birçok Bizans askeri öldürüldü. Zorlukla kurtulabilen ġâhin ġâh, korku içinde Ġmparatorun yanına kaçtı. Öte yandan, Ġmparator, Gabras ve Zunnûn komutasında 30.000 kiĢilik baĢka bir orduyu da Amasya üzerine göndermiĢti. Amasya önlerine gelen Bizans ordusu, yakında bulunan Selçuklu kuvvetlerinden korktuğu için Ģehre giremedi ve hemen geri çekildi218. Sonra az bir kuvvetle korunan Niksar kalesini kuĢattı. Büyük bir dirençle kaleyi savunan Selçuklu komutanının, uyguladığı baĢarılı bir savaĢ hilesi Bizans ordusunun dağılmasına sebep oldu. Bu savaĢ hilesi Ģu idi: Selçuklu komutanı, Grekçe bir mektup yazdırdı ve bir okun ucuna geçirip Bizans karargâhının içine fırlattı. Güya Hıristiyanlar tarafından gönderilen mektupta Bizans komutanı Gabras’a Ģehirdeki Hıristiyanların ağzından Ģöyle deniyordu: “Yanınızda getirdiğiniz bu emir Zunnûn size ihanet ediyor. O, ırkdaĢları olan Türklerle haberleĢmektedir. Sizi mahvetmeye hazırlanıyor.” Bizans ordusu, ihanete uğradıklarını sanarak, 216 Niketas, a.g.e., s. 121-122. İbnu’l-Ezrak, Meyyâfârikin ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), çev. Ahmet Savran, Atatürk Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum, 1992, s. 182. 218 Kinnamos, a.g.e., s. 211; Turan, a.g.m., s. 692. 217 71 korku ve panik içinde kaçmaya baĢladı. Bu durumu gören Selçuklu kuvvetleri kaleden çıkıp, saldırıya geçtiler. Türkler Bizans ordusunu takip etti ve birçoğunu kılıçtan geçirdi. Niksar hezimetinde ölenler arasında Ġmparatorun yeğeni de bulunuyordu. Bizans komutanı Gabras, kendileriyle birlikte kaçmıĢ olan Zunnûn’u ihanet suçlamasıyla tutuklayıp, yargılanmak üzere Ġstanbul’a götürdü219. Bundan sonra Selçuklu Meliki ġâhin ġâh ve DaniĢmendli Meliki Zunnûn bir daha Kılıç Arslan’ın karĢısına çıkamadı. DaniĢmendli Melikleri bir bir bertaraf edilince, Anadolu’da Kılıç Arslan’ın karĢısında durabilecek hiçbir güç kalmamıĢtı. Böylece Bizans’ın dıĢ siyasetinin temelini oluĢturan kuvvetler dengesini daima kendi lehinde tutma politikası 10 yıl gibi kısa bir süre içinde iĢe yaramaz hale getirilmiĢti. Durum böyle olunca, Ġmparator Manuel, Türkiye Selçuklu Devleti’ni yıkmak ve Türkleri Anadolu’dan tamamen atmak üzere bir kere daha büyük hazırlıklar baĢlattı220. Bu geliĢme Bizans ordusu ile Selçuklu ordusu arasında büyük bir savaĢı kaçınılmaz hale getiriyordu. 1.4- 17 Eylül 1176 Miryokefalon (Myriokephalon) Zaferi Genel bir kabulle tarihe; “Myriokephalon” adıyla geçen 221 bu savaĢın adı ve savaĢın yapıldığı yer üzerinde bugüne kadar kesin bir hükümle, bütün tarihçilerin ittifak edemediği görülmektedir. Çünkü Ģu an elimizde Miryokefalon savaĢının oluĢunu, bütün ayrıntıları ile anlatan iki kaynak var: Birincisi, Bizans’ın 1118 ile 1180 yılları arasındaki olaylarını anlatan Niketas Khoniates’in Historia’sı ve ikincisi Manuel Komnenos'un Ġngiltere Kralı II. Henri’ye yazdığı mektuptur. Süryani Mihail de Vakainamesinde savaĢın yerini kısaca Konya’ya bir günlük mesafede dağların arasında dar ve susuz bir yer222 olarak tarif ediliyor. 219 Süryani Mihail, a.g.e., s. 246-247-248; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 421-422; Turan, a.g.m., s. 692. Mehmet Altay Köymen, “801. Yıldönümü Münasebetiyle Miriyokefalon Meydan Muharebesi”, Milli Kültür Dergisi, Cilt I, Sayı 9, Eylül, 1977, s. 28. 221 Hüseyin Şekercioğlu bu isim yerine “Gelendost”, “Miryokaflon”, “Miryo Fatlın” Zaferi olarak isimlendirmektedir. Bkz. Hüseyin Şekercioğlu, “17 Eylül 1176 Gelendost - Miryofatlın Zaferinin 796. Yılı”, Türk Kütürü, sayı 119, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Eylül, 1972, s. 1174(14). 222 Süryani Mihail, a.g.e., s. 249. 220 72 Miryokefalon savaĢının yeri hakkında ileri sürülen görüĢler Ģunlardır: “Düzbel”223, “Gelendost”224, “Karamıkbeli”225, KıkbaĢ köyü ile KaramıkAkharım arasında uzanan vadi226, “Denizli civarı Hoyran Gölü yakını”227, “Kötürnek ve Fatlın”228, “Çivril ve Kufi Çayı vadisi”229, “Kumdanlı”230 gibi birçok yer adı tarihçiler arasında savaĢın yapıldığı yer olarak gösterilmiĢtir. Görüldüğü kadarıyla savaĢın yapıldığı yer olarak Eğirdir ve Hoyran gölü çevresinde birleĢilmiĢ ve bu mıntıkada aranmıĢtır. Ancak son bir çalıĢma bu görüĢlerin belki de hepsini tamamlayacak bir görüĢ olarak ortaya çıkmıĢtır. Ramazan Topraklı’nın “DeğiĢen Coğrafya ve Miryokefalon SavaĢı” adlı çalıĢmasında bize sunduğu iddialarla olaya farklı bir cepheden bakmamıza yardımcı olmuĢtur231. Buradan hareketle savaĢın cereyan ettiği yer olarak Miryokefalon kalesinden sonra Türk topraklarının baĢladığı ve savaĢ yerinin de Türklere ait topraklarda gerçekleĢtiğini söylememiz gerekiyor. Yukarıda 223 Feridun Dirimtekin; Düzbel Meydan Muharebesi diyerek savaşın yapıldığı yer olarak Düzbel’i söylemektedir. Bkz. Feridun Dirimtekin, “Selçukluların Anadolu’da Yerleşmelerini ve Gelişmelerini Sağlayan İki Zafer”, Malazgirt Armağanı, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 252-254; Ayrıca bkz. Feridun Dirimtekin, Konya Düzbel (1146-1176), Ahmet Sait Matbaası, İstanbul, 1944. 224 Hüseyin Şekercioğlu; Savaşı, Bizanslılar tarafından Miryon şehri adı verilen Gelendost kasabasının 3 km. kuzeyinde bulunan, Kafalon veya Kafalonga deresi arasında cereyan ettiğini ve Miryokefalon savaşının yapıldığı yer olarak da Gelendost ilçesini söylemektedir. Bkz. Hüseyin Şekercioğlu, “17 Eylül 1176 Gelendost Zaferinin 800. Yılı”, Hayat Tarih Mecmuası, sayı 9, Eylül 1976, s. 85-89. 225 Abdulhaluk Çay, savaşın cereyan ettiği yer olarak Karamık-Beli geçidini söyler ve kitabında Miryokefalon’un yeri hakkındaki diğer görüşleri de vermektedir. Bkz. Çay, Anadolunun Türkleşmesinde..., s. 87-89. 226 Eickhoff Ekkehard, “Der Ort der Schlact von Mriokephalon”, VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 679-687. 227 Denizli civarında Hoyran gölü yakınındaki dar ve sarp Myriokephalon vâdisi der Kafesoğlu kitabında. Bkz. Kafesoğlu, a.g.e., s. 95. 228 Hüseyin Şekercioğlu, Gelendost Tarihi, İstanbul, 1989, s. 348. 229 Bilge Umar, makalesinde savaşın geçtiği yollar ve savaşın yeri hakkında diğer görüşleri de verdikten sonra kendi görüşünü destekleyen kanıtları sırayla çalışmasında vermektedir. Bkz: Bilge Umar, “Myriokephalon Savaşının Yeri: Çivril Yakınında Kufi Çayı Vadisi” , Belleten, Cilt LIV, Sayı 209, Nisan 1990, s. 99-116; Kudret Ayiter’de makalesinde “Bizans ordusunun Çivril, Işıklı Dinar arasındaki bölgeye gelmiş olduğu kesin olarak kabul ediyor. Ancak araştırmalarının devam ettiğini de makalesinin sonunda ilave ediyor. Bkz: Kudret Ayiter, “Myriokephalon Savaşı Nerede Olmuştur?”, VIII. Türk Tarih Kongresi , Kongreye Sunulan Bildiriler Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 693. 230 Osman Turan, savaşın yapıldığı yer olarak Kumdanlı (Miryokefalon) geçidi diye yazmakta. Bkz. Turan, a.g.e., s. 235. 231 Faruk Sümer, Fuad Köprülü gibi tarihçilerin sık olarak kullandığı bir metod olan mekan tarihçiliğinin burada da ne kadar fayda sağladığını görmekteyiz. Çünkü onlar bir olay hakkında bir şey yazacaklarsa öncelikle olayın geçtiği mekanı gezer ve bu olayı yerinde, gerçekleşme şeklini hayal ederlermiş. Biz bu tür ihtilaflarda “Değişen Coğrafya’nın” tarih araştırmalarında artık daha çok dikkat edilmesi gerektiğini bu anlamda kavramış oluyoruz. 73 savaĢın nerede yapıldığı hakkında görüĢleri sıraladık. Ramazan Topraklı’nın çalıĢmasında savaĢın merkezi olarak gösterdiği mevki: “Kemer boğazı, Dedelik Vadisi, Yenice Köyü, Yenice – AfĢar – Köke – Bağlı – Gelendost arasında kalan Cazgır, Fatlın ve bugün göl suları altında kalan ovalardır.” 232 Manuel’in Miryokefalon SavaĢı’nın yapıldığı yere giderken izlediği tarihi yol üzerinde de birçok görüĢ bulunmaktadır233. Eğirdir ve Hoyran göllerinin bugünkü durumu göz önüne alınarak (her iki göl birleĢmiĢ durumda) Miryokefalon SavaĢı’nın yapıldığı yere giden yol hep Hoyran Gölü’nün kuzeyinden Kumdanlı’ya doğru çizilmiĢtir. Ancak 12. yüzyılda her iki gölün ayrı ayrı göller234 olduğu, aralarında 10-15 km uzunluğunda bir ırmak ile bağlandığı düĢünülebilir. Yine aradan geçen yıllar içinde, her iki gölün içindeki su seviyesinin, azar azar yükselerek iki gölün birleĢmesi mümkün gibi görünmektedir235. Bu görüĢün doğruluğunu kabul edersek yolun kuzeyden değil de iki gölün arasından, Yenice Köprüsü’nden geçtiğini söyleyen Ramazan Topraklı’nın çalıĢmasında verdiği güzergâhın daha doğru olduğu düĢünülebilir. Buna göre Miryokefalon’a giden yol: “Yalvaç’a giden tarihi yolun Kumdanlı üzerinden değil, Kemer Boğazı veya Yenice Köyü Köprüsü-Çaltı’nın güneyindeki Köke köyü-KoraĢi Öreni- üç gözlü Roma dönemi köprü (eski Köprülü köyü) ve Hüyüklü kasabası üzerinden geçmektedir”236. 232 Ramazan Topraklı, Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı, Semih Ofset, Ankara, 2010, s. 124. 233 Bu yollar ile ilgili ayrıntılı bilgiye şu kaynaklardan ulaşabilirsiniz: V.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Çev: Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1960; Çay, a.g.e., s. 86-87; Umar, a.g.m., s. 99-116; Ayiter, a.g.m., s. 689-701; Hüseyin Şekercioğlu, “Mryofatlon Zaferi ve Yerin Stratejik Önemi” , Türk Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Sayı 59, Eylül, 1967, s. 831-836, Topraklı, a.g.e., s. 47-68. 234 Dolayısı ile insanlık tarihi sürecinde Eğirdir Gölü'nün iki ayrı göl olduğu fikri önemsenmesi ve dikkate alınması gereken bir hipotez olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhittin Görmüş, Ramazan Topraklı’nın tezini Jeoloji Mühendisliği araştırmaları ile de desteklemektedir. Bkz. Muhittin Görmüş, “Eğirdir Gölü’nün Geçmişi Üzerine Bir Yorum”, Sdugeo e- Dergi, sayı 2, Süleyman Demirel Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yayınları, Nisan-Haziran, 2010, s. 10. 235 Topraklı, a.g.e., s. 30-31; Yine Ramazan Topraklı kitabında; 438 Nu. Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defterinin 314. Sayfasında “vakf-ı köprü-yi garye-i yenice, nakid 400(akçenin) ripinden hasıl olan meremmetine sarf oluna diyu meşruttur” diye geçen vakıf kaydındaki Yenice Köprüsünün sular altında kaldığını ispat etmeye çalışmaktadır. 236 Topraklı, a.g.e., s. 124. 74 Tarihi yolların nereden geçtiğinin bulunmasıyla iĢ bitmiyor. Bir de Niketas’ın eserinde geçen eski ve terk edilmiĢ Miryokefalon kalesi237nin yeri hakkında da net bir görüĢ yoktur. Ancak yine burada Ramazan Bey’in çalıĢmasına baĢvurduğumuzda burasının: “Yenice Köyü Köprüsü’nün yaklaĢık 4 km batısında Akkeçili köyünün Karababa Mahallesi ve 947 Rakımlı Karababa Tepesi olduğunu söylemektedir 238. II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da çok kuvvetli bir duruma gelmesi, Bizans’ın uyguladığı güçler dengesi siyasetini alt üst etmiĢti. Miryokefalon savaĢı öncesi Türkmenlerin Bizans hudutlarında yaptıkları akınları bahane eden Ġmparator Manuel, Kılıç Arslan ile hesaplaĢmak için çok kapsamlı bir sefer hazırlığına giriĢti. Kılıç Arslan, imparatora birkaç defa elçiler göndererek barıĢ teklifinde bulundu. Ancak, Manuel, barıĢ tekliflerini geri çevirerek hemen sefer hazırlıklarına baĢladı. Bunun için, Bursa ile Balıkesir arasında bulunan Kocasu çayı239(Kirmasti çayı=Rhyndakos) mevkiinde karargâh kurdu. Bütün ordu birlikleri burada toplanacaktı. Ġmparator, Bizanslı muntazam kuvvetlerden baĢka ordusunu güçlendirmek amacıyla Macar, Sırp, Frank, Uz, Peçenek ve Kuman Türklerinden oluĢan ücretli askerler de topladı. Manuel, askerlere ve atlara gerekli malzemeyi taĢımak için Trakya’daki köylerden çok sayıda öküz ve üç binden fazla araba topladı240. Ayrıca, vassalı olan Antakya Haçlı Prinkepsi Baudouin’i de yardımına çağırdı. Böylece, Manuel’in ordusu ücretli askerler ve yardımcı kuvvetlerle birlikte sayısı 70.000 ile 100.000’i buluyordu241. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra Ġmparator, ordusunu Kocasu’daki karargâhından, EskiĢehir istikametinde harekete geçirdi. Ġmparatorun niyeti, doğrudan Konya’yı 237 Niketas, a.g.e., s. 123. Topraklı, a.g.e., s. 73. 239 Kocasu Çayı = Kirmasti Suyu: Bu akarsuyun adı günümüzde Mustafa Kemal Paşa suyu olarak da bilinir. Marmara bölgesinin güney Marmara bölümündedir. İç batı Anadolu’dan çıkıp gelen iki kolun güney Marmara bölümünde birleşmesiyle oluşur. Çeşitli kesimlerde Çavdarhisar Çayı, Tavşanlı Çayı, Koca Çay adıyla bilinir. Daha sonra Orhaneli Çayı olarak da adlandırılmış. Bizans kaynağında bahsedilen “Rhyndakos” mevkii bu akarsuyun geçtiği mevkidir. Bkz: Reşat İzbırak, HidrografyaAkarsu ve Göller, Harita Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1971, s. 124; Reşat İzbırak, Türkiye, cilt I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1996, s. 167. 240 Kinnamos, a.g.e., s. 214; Niketas, a.g.e., s. 123; Turan, a.g.m., s. 693. 241 Koca, a.g.e., s. 177. İbnül Ezrak’ın eserinde bu sayı abartılı olarak 700.000 asker ve 70.000 araba olarak verilmiş. İbnül Ezrak, a.g.e., s. 182. 238 75 kuĢatmaktı242. Bundan sonra imparator tarihi Roma yolunu takip ederek terk edilmiĢ yıkık bir kale olan Miryokefalon’a geldi. Bu arada Sultan da savaĢ için büyük hazırlıklar yapmıĢtı. Niketas, Kılıç Arslan’ın Mezopotamya’dan ve ülkenin iç kısımlarında yaĢayan Türklerden yardım istediğini söylemektedir243. Bizans kaynakları Sultan’ın doğudaki Türk devletlerinden yardım aldığını söylüyorlar ise de; onun asıl kuvvetlerini kendi Selçuklu askerleri ile bölgedeki Türkmenlerden oluĢturduğu daha doğru bir bilgidir 244. Muhtemelen Kılıç Arslan, Manuel’e Miryokefalon kalesinde iken bir kez daha barıĢ istemek için elçilerini gönderdi. Elçileri vasıtasıyla imparatorun bütün Ģartlarını, ne olursa olsun kabul edeceğini bildirmekteydi. Manuel’in savaĢ deneyimli komutanları, özellikle Türklerle savaĢta tecrübe sahibi olanlar ve yaĢlı ileri görüĢlü danıĢmanları, Kılıç Arslan’ın önerisini kabul etmesi yönünde imparatora ısrarlı ricalarda bulundular. SavaĢın büyüklüğünü düĢünmesi, Türk topraklarında nelerle karĢılaĢacaklarını bilmediklerini, ülkenin kolayca geçilemeyeceğini göz önünde bulundurması, bütün Türk savaĢ gücünün ne kadar kuvvetli ve ne kadar iyi atlara sahip olduğunu ve Bizans ordusunu müĢkül duruma sokan salgın hastalığı hesaba katmasının gerektiğini söylediler. Ancak, Ġmparator bu tecrübeli komutanlarının söylediklerine önem vermeyerek kulağını tamamıyla akrabalarına, özellikle de o zamana kadar hiç savaĢ tecrübesi olmayan, maceraperest genç komutanlara çevirdi ve Sultan’ın elçileri hiçbir baĢarı elde edemeden geri döndüler245. Ġmparator, Miryokefalon'dan hareket ettikten sonra Hoyran ve Eğirdir Gölü’nün arasındaki Kemer Boğazı veya Yenice Köyü Köprüsünden geçererek246 “Tzybritze (Sybrize247, Sivri’l simân-i – Sivri’l Semmanî – Yağcı Sivrisi248, Cybrilcymani249, Tzibrelitzemani250 ) geçidine” geldi251. 242 Burada Kinnamos, a.g.e., s. 214. Niketas, a.g.e., s. 123. 244 Turan, a.g.m., s. 693. 245 Niketas, a.g.e., s. 123-124; Turan, a.g.m., s. 693. 246 Topraklı, a.g.e., s. 102. 247 Turan, a.g.e., s.234. 248 Topraklı, a.g.e., s. 81-83. 249 Manuel’in mektubunda bu şekilde geçiyor. Bkz: Çay, Anadolunun Türkleşmesinde..., s. 107 250 Kinnamos, a.g.e., s. 41. 243 76 yine Ģunu belirtmekte fayda var; Manuel’in ordusu ile geçmek istediği geçit hakkında Bizans kaynaklarında anlatıldığı gibi çok tehlikeli korkunç bir yer olarak tasvir edilen geçitin, aslında “Kayaağzı- kemer boğazı-dedelik geçidiçimenlik tepesi” arasındaki 16 km’lik oldukça rahat bir yol olduğu son araĢtırmalarla ortaya çıkmıĢtır. Yani Manuel’in ordusu, Bizans kaynaklarında söylenenin aksine çok düzgün bir araziye sahip olan Dedelik yatırı252 mevkisinde ilerleyiĢine devam etmektedir. Yine Niketas’ın 253 verdiği bilgiden yola çıkarsak: “Ġmparator bütün yol boyunca sıkı bir düzen kurmuĢ, her geceleme yerinde karargâhın etrafına manialar yapmıĢ, her yürüyüĢ baĢlangıcını düĢünerek tespit etmiĢ ve savaĢ sanatının bütün kurallarını göz önünde bulundurmuĢtu. Ancak savaĢ makinelerini çeken yük hayvanlarıyla, sayıları çok olmakla birlikte hepsi de savaĢ için iĢe yaramayan adamlardan oluĢan sürücüler yüzünden pek yavaĢ ilerleyebiliyordu. Ayrıca Türkler de görünmüĢlerdi ve küçük çarpıĢmalarla Bizanslılara saldırmaktaydılar. 254” diyerek Ġmparatorun aldığı tedbirleri görmezden gelmek ve yine Türkmenlerin ufak tefek saldırılarda bulunduğunu gören bir komutanın hiçbir t edbir almadan tehlikeli bir geçide girmesini söylemek önemli bir çeliĢki arz etmektedir. Burada yine Ģunu belirtelim Niketas, Manuel’i eleĢtirmek kaygısı ile gerçeklerden biraz uzaklaĢmıĢtır. 251 Niketas, a.g.e., s. 124. Topraklı, a.g.e., s. 102. 253 Niketas’ın Historia adlı eserinin 124-130 sayfalarında anlatılan Miryokefalon savaşı ile ilgili bölümleri değerlendirirken, şunu ön planda tutmak gerekir. Öncelikle Niketas bir Bizans tarihçisidir. Her tarihçi kendi tarihini yazarken olaylara kendi açısından bakar ve bu noktada Niketas’ın Historia’sının bazı bölümlerinde gerçeklerden tam olarak bahsetmediği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Olayları anlatırken, bu savaşta bizzat bulunmadığına göre mübalağa yapmış olması ihtimal dahilinde tutulmalıdır. Özellikle Miryokefalon yenilgisinin müsebbibi olarak gördüğü Manuel’i acımasızca eleştirmek uğruna gerçeklerden uzaklaşmıştır. Ayrıca Niketas, 1176 Miryokefalon savaşını kaybeden bir devletin vatandaşı ve tarihçisidir. Bu yenilgiyi anlatırken herhalde “Türkler çok iyi hazırlanmış, teçhiz edilmiş, çok mahir, döneminin en güçlü, donanımlı ve savaş sanatında usta ordusundan oluşan birlikleri ile bizi yendiler” demesi beklenemezdi. O bu yenilgiyi kendi ordusunu en az rencide edecek şekilde, coğrafi şartlara, hastalıklara, arabaların arasında kalıp sıkışmaya, dar geçitlere, kum fırtınalarına, yarlardan düşüp ölen askerler şeklinde anlatarak kendi ordusunun Türk ordusundan daha güçsüz olduğunu kabullenmemiş oluyordu. Burada daha az hissi yazıldığına inandığımız Manuel’in İngiltere kralına yazdığı mektubundaki ifadeleri Niketas’ın anlatımı ile karşılaştırırsak bu mektup daha objektif bilgiler veriyor gibi gözükmektedir. 254 Niketas, a.g.e., s. 123. 252 77 Niketas’ın verdiği Ģu malumatın da doğruluğuna Ģüphe ile bakmak gerekir: “ Türkler, Bizanslıların önünden giderek, bunların hayvanlarına yem bulamamaları için yol boyunca bütün meraları yakmıĢlar ve içecek su bulamamaları için de kaynak ve kuyuları pislemiĢlerdi. Bi zanslılar da esasen orduda salgın halini alan bir hazım hastalığından muzdariptiler.”255 Ancak, Manuel’in Ġngiltere Kralı II. Henri’ye yazdığı mektupta256: “...Ordumuz daha kendi ülkemizde iken, daha Türk düĢmanlarımızdan kimse bizi harple meĢgul etmezken, zapt edilmesi son derece güç olan bir hastalık bizi yakaladı ve herhangi bir askerin olabileceğinden çok daha tehlikeli olarak, askerlerimiz arasında süratle yayılarak büyük kayıplar verilmesine yol açtı. Dolayısıyla bu büyüyen hastalık bizi son derece güçsüz bir duruma getirdi...”257 demektedir. Burada Ģunu da belirtelim: Kılıç Arslan’ın Manuel’e Miryokefalon’a geldiği zamanda bile elçi gönderdiği ve hâlâ barıĢ ümidi taĢıdığını söylemiĢtik. Kılıç Arslan belki de barıĢ yapılacağını düĢündüğünden savaĢ öncesi birkaç kez barıĢ için elçi göndermiĢ biri olarak Bizans topraklarında bu tür faaliyetlere girdiğini söylemek biraz insafsızlık olur. Zaten Manuel’in Ġngiliz kralına yazdığı mektupta; “...ordumuz kendi ülkemizde iken...” diyerek ifade ettiği salgın hastalığın en baĢta var olduğu, düĢünülmesi gereken bir husustur. Yine bu düĢüncemize destek olacağını düĢündüğümüz Kinnamos’un kaydını da değerlendirirsek: “Ġlkbahar gelince [1176] imparator Anadolu’ya geçti ve her zaman olduğu gibi birliklerini Kocasu çayı mevkiinde topladı. Fakat müttefik Macarlar ve Roma tebaası olan Sırplar vaktinde gelmediler ve imparatorun ancak yaz aylarında sefere çıkabilmesine sebep oldular bu yüzden de imparatorun iĢleri periĢan oldu258.” Niketas Bizans ordusunun yollardaki pis suları içerek kısa bir sürede hasta olduklarını kaydediyor. Ancak yine bir Bizans tarihçisi Kinnamos’un kaydında orduların zamanında toplanamadıkları ve uzun bir süre karargâh kurdukları Kocasu çayı 255 Niketas, a.g.e., s. 123; Turan, a.g.m., s. 693. İmparator Manuel Komnenos’un İngiltere kralı II. Henri Plantegenet’e gönderdiği mektubun tercümesi için bakınız: Çay, Anadolunun Türkleşmesinde..., s. 106-110. 257 Çay, a.g.e., s. 107-108. 258 Kinnamos, a.g.e., s. 214. 256 78 mevkiinde beklediklerini yazıyor. Bu bekleme süresince bahsedilen bağırsak rahatsızlığının meydana çıkması da mümkün gözüküyor. Kısacası suların içilemez hale getirilmesi mümkün olduğu gibi olayın yukarıda söylediğimiz Ģekilde cereyan etmesi de hesaba katılmalıdır. Diğer taraftan Kılıç Arslan, Türkmenleri beĢ-on bin kiĢilik birlikler hâlinde düĢman ordugâhına ve yürüyüĢ kollarına saldırtarak, Bizans ordusunu yıpratmıĢtı geniĢ çaplı bir meydan muharebesine girmeden önce 259 . Bizans ordunun önünde Konstantinos Angelos’un iki oğlu Ioannes ve Andronikos ve onların yanında da Konstantinos Makrodukas ve Andronikos Lapardas bulunuyordu. Bunların arkasında, sağ kanada imparatorun kayınbiraderi Antakya kralı Baudouin, sol kanada ise Theodoros Mavrozomes kumanda ediyorlardı. Bunların arkasından ağırlıklar ve ordunun hizmetkârları, kuĢatma âletlerini taĢıyan arabalar, daha sonra da asıl çekirdek kuvvetlerle imparator gelmekteydi. Artçıların komutanı Andronikos Kpontostephanos idi. Ġmparator Manuel Tzybritze geçidine daha girmeden evvel Kılıç Arslan, burada hakim mevkilere bütün Bizans ordusunu kuĢatacak Ģekilde okçu birlikleri ve sayıları 30.000 ile 50.000’e varan Türkmeni 16 km boyunca Yenice Köyü Köprüsü, Tzybritze ve Akdağ arası güzergahda yamaçlarda ve Sivri tepe mevkiinde dağ eteklerine yerleĢtirdi. Türkmenler çok iyi gizlenmiĢ olmalılar. Esas Selçuklu ordusunu da iki-üç kol halinde saldıracak Ģekilde Tzybritze geçidinden sonra Köke köyü tarafında Kum ini, Kanlıkaya taraflarında konuĢlandırdı. Böylece Ġmparatorun etrafı sarılmıĢ ve tam bir çember içine alınmıĢ oldu. Sayısı 100.000’e yaklaĢan Bizans ordusu Yenice Köyü Köprüsü ve Fatlın arasında 16 km boyunca yürüyüĢüne devam ediyordu. SavaĢın, Bizans ordusunun yarıya yakın kısmının, Tzybritze’yi geçip Yenice-AfĢar-Köke-Fatlın ovasını doldurduktan sonra baĢladığı görülüyor260. Tzybritze geçidini Ioannes, Andronikos, Makrodukas ve Lapardas’tan oluĢan öncü birlikler hiçbir saldırıya 259 260 Turan, a.g.m., s. 693. Topraklı, a.g.e., s. 87. 79 uğramadan geçip ilerlediler 261. Ancak Ġmparatorun savaĢın cereyan ettiği savaĢ alanına girmeden önce ordunun çekirdek kuvvetleri ile öncü kuvvetleri arasında yerleĢtirdiği savaĢ arabaları orduyu ikiye böldüğünden savaĢ baĢladığında öncü birlikler ile aradaki bağlantının kopmasına sebep oldu. Baudouin ve Theodoros Mavrozomes’in yaya kuvvetleri dağların engebeli uzantısına doğru Dedelik vadisine girmiĢlerdi. Kılıç Arslan’ın emriyle Selçuklu ordusu iki kol halinde taarruza geçti. Bir kol Tzybritze’nin (Yenice Sivrisi) kuzeyinde bulunan Mavrozomes ve Baudouin’in birlikleri üzerine saldırırken, diğer kol da AfĢar-Köke arasında bulunan Makrodukas ve Lapardas’ın birliklerini arkadan ve yandan kuĢatıp, geri ile olan irtibatlarını kesmeye çalıĢıyorlardı. Türkmenler de mevzilerinden çıkarak Akdağ-Köprü arasında yürüyüĢ halinde olan Bizans ordusunun Mavrozomes, Baudouin, Manuel ve Kpontostephanos’in birliklerine bütün güçleri ile saldırıya geçtiler. Çaltı köyünde konuĢlanmıĢ olan Selçuklu ordusunun iki kolu da Cazgır ve Fatlın ovasında bulunan Ioannes ve Andronikos’un üzerine saldırdılar 262. AkĢam saatlerine kadar süren savaĢta Bizans ordusu büyük oranda zayi olmuĢtu. SavaĢın ertesi güne sarktığı gece Manuel çok zor durumda olduğunun farkına vardı. Ġmparator içine düĢtüğü bu feci durumdan kurtulabilmek için Kılıç Arslan’a barıĢ teklifinde bulundu. Sultan Kılıç Arslan, Ġmparatorun barıĢ teklifini görüĢmek üzere komutanlarıyla bir toplantı yaptı. Gece karanlığında yapılan değerlendirmelerde Ġmparatorun barıĢ teklifi kabul edildi 263. AntlaĢma hükümlerine göre: 1) Ġmparator, derhal EskiĢehir ve GümüĢsu kalelerini yıkacaktı. 2) Selçuklu Devletine büyük miktarda (100 bin dinar, 100 bin dirhem, at ve kumaĢ v.s.) savaĢ tazminatı ödeyecekti264. Kılıç Arslan’ın, Manuel’i büyük hezimete uğratmasına rağmen sınırlarında bir geniĢleme yani toprak kazancı olmamıĢtır 261 265 . Niketas, a.g.e., s. 125. Topraklı, a.g.e., s. 87-90. 263 Süryani Mihail, a.g.e., s. 249; Turan, a.g.m., s. 693. 264 Niketas, a.g.e., s. 131; Süryani Mihail, a.g.e., s. 250. 265 Turan, a.g.m., s. 693; Dirimtekin, a.g.m., s. 257. 262 80 Manuel, antlaĢma imzalandıktan sonra, Türkmenlerin taarruzlarına karĢı Anadolu’yu güven içinde terk etmesi için üç Selçuklu beyinin refakatinde Ġstanbul’a döndü266. Ancak Manuel’in Ġstanbul’a dönüĢü pek de kolay olmadı. Yol boyunca antlaĢma hükümlerinden memnun olmayan Türkmenlerin hücumuna uğradı267. Miryokefalon zaferi, Selçuk ve Bizans tarihinin önemli dönüm noktalarından birini teĢkil eder. Bu zafer ile Bizans’ın Anadolu’yu tekrar alma ümidi kırılmıĢ oldu. Kılıç Arslan’ın eline gerçekten önemli miktarda savaĢ ganimeti geçti. Kılıç Arslan zafer sonrasında baĢta Abbasi halifesi olmak üzere birçok müslüman devletin hükümdarına ve Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa’ya zafername ve hediyeler gönderdi. Miryokefalon savaĢında Türklerin varını yoğunu harcayarak düĢmana hücum etmeleri Anadolu topraklarının Türkler tarafından vatan olarak sahiplenildiğinin önemli bir kanıtıdır. Türk tarihinin en önemli vatan savunmalarından biri gerçekleĢtirilmiĢ oldu268. 1.5- Miryokefalon Zaferi’nin Önemi ve Sonuçları Miryokefalon SavaĢı Türk ve Bizans tarihi açısından bakıldığında önemli dönüm noktalarından birini oluĢturur. Miryokefalon zaferi sonuçları itibariyle Türk tarihini etkilediği gibi Bizans tarihinin de akıĢını değiĢtirmiĢtir. Bu zaferle tarihin seyri Türkler lehine geliĢirken, Bizans için sonun belki de baĢlangıcı olmuĢtur. Bundan sonra Türkler savunma durumundan taarruza, Bizans ise taarruzdan savunmaya geçmiĢtir. Miryokefalon SavaĢı’nın sonuçlarını belli baĢlı baĢlıklar altında toplarsak: Malazgirt zaferi neticesinde imzalanan antlaĢmanın, Bizans tarafından yok sayılması ile baĢlayan Anadolu’nun vatanlaĢtırılması sürecinde kurulan Türkiye Selçuklu Devleti, Miryokefalon zaferiyle korunmuĢtur. Bizans Ġmparatoru Manuel, gücünün zirvesinde iken, 1176 yılında çıktığı bu seferle, Türkleri Anadolu’dan çıkarmak ve Türkiye 266 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 422; Niketas, a.g.e., s. 131. Niketas, a.g.e., s. 131. 268 Turan, a.g.m., s. 693; Sevim, a.g.e., 150; Salim Koca, Selçuklular’da Ordu ve Askeri Kültür, Berikan Yayınevi, Ankara, 2005, s. 226. 267 81 Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak niyetindeydi. Kazanılan bu zafer sayesinde Anadolu’nun kazanmıĢtır 269. 1071 TürkleĢtirilmesi Malazgirt süreci zaferiyle önemli Anadolu’ya bir ivme yerleĢmeye baĢlayan Türkler, Miryokefalon zaferinden sonra Anadolu’nun kesin olarak bir Türk vatanı olmasını sağlamıĢtır 270. Bu zafer sayesinde Türkler bu vatanın ebedi sahibi olmuĢlardır. Miryokefalon zaferi Türkler için “devlet ve vatan koruyan zafer” olarak, tarihteki gerçek yerini ve değerini almıĢtır271. Claude Chane’in ifadesi ile “Kılıç Arslan’ın Miryokefalon’dan sonraki ölçülülüğü Arsparslan’ın Malazgirt’ten sonraki ölçülülüğü kadar hayranlık uyandıracak niteliktedir.” 272 Her iki savaĢ sonucunda kazanılan zaferle, yapılan antlaĢma arasında bir denge bulunmamaktadır. Kılıç Arslan’ın talepleri, kazandığı zaferin büyüklüğü yanında çok yetersiz kalmıĢtır. Yapılan antlaĢma ile sınırlarda da hiçbir değiĢiklik olmamıĢtır. Bu bakımdan Miryokefalon ile Malazgirt meydan muharebesi arasında tam bir paralellik vardır. Kazanılan zafer çok büyük ancak elde edilenler çok küçük kalmıĢtır 273. Uygun bir antlaĢma yapılamamasına rağmen, Miryokefalon zaferi çok önemli sonuçlar doğurmuĢtur. Her Ģeyden önce bu zafer, Bizans’ın Türkleri Anadolu’dan sürüp çıkarma plânını tamamen çökertmiĢtir. Bu zafer sonucunda, güya Anadolu’ya yeniden hakim olmak isteyen Bizans’ın bütün çaba ve giriĢimleri sona erdirilerek artık bundan sonra Selçuklular karĢısında savunmada kalması sağlanmıĢ ve dolayısıyla üstünlük yeniden Türkiye Selçuklu Devleti’ne geçmiĢtir274. BaĢka bir ifade ile, bu zafer Bizans’ın, Anadolu’yu Türklerin elinden geri alma 269 planlarına son Mehmet Altay Köymen, “SELÇUK'un Torunları Bu Vatanın Ebedi Sahibidirler”, Birlik Dergisi, sayı 12, 1959, s. 27; Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 194; Koca, a.g.m., s.14. 270 Turan, Türkler Anadolu’da, s. 41; Ebru Altan, “Myriokephalon (Karamıkbeli) Savaşı’nın Anadolu Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 633. 271 Köymen, a.g.m., s. 27. 272 Cahen, a.g.e., s.116. 273 Mehmet Altay Köymen, “801. Yıldönümü Münasebetiyle Miriyokefalon Meydan Muharebesi”, Milli Kültür Dergisi, I. Cilt, Sayı 9, Eylül 1977, s. 29; Köymen, a.g.e., s. s. 277. 274 Dirimtekin, a.g.e., s. 258; Sevim, a.g.e., s. 150. 82 veriyordu275. Miryokefalon’dan sonra tarihin akıĢı Bizans’ın aleyhine, Selçukluların da lehine dönmüĢtür. Ġlk Haçlı seferlerinin ortaya çıkardığı buhran ve kötü sonuçlar bu zaferle bertaraf edilmiĢtir. Bu tarihe kadar saldırı üstünlüğünü elinde tutan Bizans, bundan böyle sürekli savunmada Türkler de taarruz ve ilerlemede bulunacaktır 276. Tıpkı Batılılar gibi Bizans da bu yenilgiden sonra Türklerin iĢgali altındaki memleket olarak telakki edilen Anadolu’yu, bir Türk vatanı olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıĢtır. Anadolu’daki yerli Hıristiyan halk da bu savaĢ sonrası Bizans’tan ümitlerini kesmiĢler ve Türklere tabi olmak zorunda olduklarını anlamıĢlardır277. Miryokefalon’dan sonra Türkiye Selçuklu Devleti, sadece Anadolu’nun değil, aynı zamanda Orta ve Yakın Doğu’nun da en güçlü devleti haline gelmiĢtir278. Miryokefalon zaferiyle Anadolu’da siyasi üstünlük ve güç, Bizans’tan Selçuklulara geçtiği gibi bu zaferden sonra Bizans Ġmparatorluğunun Batı Anadolu’daki güçlü durumu tamamen çökmüĢtür. Özellikle batı sınırlarında toplanmıĢ olan kalabalık Türkmen kitlelerinin önü açılmıĢtır. Artık, Bizans ordusunun tehdit ve tehlikesinden kendisini büyük ölçüde kurtarmıĢ olan Türkmen kitleleri, baĢlamıĢlardır sahillere doğru yayılmaya 279 . Kılıç Arslan Anadolu’da Türk birliğini sağladıktan kısa bir süre sonra, Bizans’ın elinde kalan kıyı bölgeleri ile Ġstanbul arasındaki bağlantıyı da kopardı. Öyle ki Türkmenler Rodos’un karĢısında kıyılara kadar ulaĢtılar280. Böylece Anadolu’nun fethi ve TürkleĢme hareketi hız kazanmıĢtır. Daha da önemlisi, bu yayılmanın sonunda, Anadolu Türk beyliklerinin temelleri atılmıĢ olduğu gibi, Batı Anadolu ile sahillerin fethine ve TürkleĢtirilmesine de uygun zemin ve Ģartlar hazırlanmıĢ oldu281. Kısacası 275 Kafesoğlu, a.g.e., s. 95 Turan, a.g.m., s. 694. 277 Kafesoğlu, a.g.e., s. 95; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 235; Köymen, a.g.m., s. 30; Kafesoğlu, a.g.m., s. 381. 278 Köymen, a.g.m., s. 30. 279 Koca, a.g.m., s. 14. 280 Claude Cahen, Haçlılar Zamanında Doğu ve Batı, çev. Mustafa Daş, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 205. 281 Koca, a.g.m., s. 14. 276 83 Miryokefalon SavaĢı, Anadolu’nun TürkleĢmesi açısından da bir dönüm noktası teĢkil etmektedir282. Miryokefalon zaferinden sonra Anadolu’da medeni ve iktisadi yükseliĢin yolu açılmıĢtır. Bundan sonraki süreçte Anadolu’nun dıĢ emniyeti, asayiĢi, ve siyasi birliğinin temeli kurulduktan sonra dünya ticaret yolları Türkiye üzerinde toplanmaya baĢlamıĢtır283. Miryokefalon zaferi ile Kılıç Arslan’ın itibarı son derece yükselirken, Bizans Ġmparatoru’nun itibarı ise büyük ölçüde sarsılmıĢtır. Manuel’in uğradığı bu baĢarısızlık, imparatorluğu, batıda maruz kaldığı darbelerle aynı zamana rastladığı için daha da zor duruma sokmuĢtu. Macaristan’da elde ettiği baĢarılar etkisini yitirmiĢ, Ġtalya’dan da kovulmuĢtur. Bu hezimetin ne kadar Ģiddetli olduğunu Manuel’in bu sıralarda I. Friedrich’ten aldığı bir mektup göstermektedir: Manuel’e “Greklerin kralı” Ġmparatorluğu’ndan diye hitap alan ediyor Alman ve “gücünü, Ġmparatorlarının ihtiĢamını Roma sadece Roma Ġmparatorluğuna değil, Grek krallığına da hükmedebilecek güçte olduğu”nu bu sebepten, “Manuel’in batı Ġmparatorunun yüksek hakimiyetini tanımasını ve otoriteyi Papa’ya devretmesini istiyordu. Neticede Manuel’in dıĢ politikasında uyguladığı siyaset çöktüğü gibi “büyük Roma’yı ihya” etme gayretleri de boĢa çıkmıĢ oluyordu 284. Miryokefalon yenilgisi, Ġmparator Manuel’in ruhi hayatı üzerinde de olumsuz etki yapmıĢ; halet-i ruhiyesi tamamen bozulmuĢtur. Bu yenilgiden sonra Ġmparatorun eski neĢeli halinden eser kalmamıĢtır. Manuel, hiçbir Ģeyden zevk almadan, azap içinde yaĢamıĢ ve kendisini bir daha hiç toparlayamamıĢtır285. Bu yenilgi sadece Ġmparatora ağır bir darbe vurmamıĢtır. Miryokefalon yenilgisi Komnenos hanedanının da sonunu hazırlamıĢtır. Manuel’in ölümünden sonra, 1185 yılında Komnenos hanedanı son bulmuĢ ve yerine Angelos hanedanı geçmiĢtir. Bundan sonra, 1204 yılında IV. Haçlı 282 Altan, a.g.m., s. 633. Şeker, a.g.e., s. 52. 284 Ostrogorsky, a.g.e., s. 361-362; Turan, a.g.e., s. 236; Çay, II. Kılıç Arslan, s. 85. 285 Baily, a.g.e., s. 241. 283 84 seferi sırasında Latinlerin Ġstanbul’u ele geçirmesiyle beraber Bizans Ġmparatorluğu’nun siyasi hayatı yarım asırlık bir kesintiye uğramıĢtır286. Miryokefalon Zaferi Sonrası Selçuklu - Bizans ĠliĢkileri 1.6- Türkiye Selçuklu Devleti, I. Haçlı seferleri ile beraber sahil Ģeridindeki topraklarını kaybetmiĢ ve Ġç Anadolu yaylasına çekilmek zorunda kalmıĢtı. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti, dört bir tarafı düĢmanla çevirili bir kara devleti haline gelmiĢti. Bu da devletin geliĢmesini ve savunmasını güçleĢtirmekteydi. Bundan dolayı devleti kuĢatılmıĢ olmaktan kurtarmak, tabii sınırlarına ulaĢtırmak ve Anadolu’nun siyasî bütünlüğünü sağlamak amacıyla Kılıç Arslan ve onu takip eden Selçuklu sultanları sürekli olarak denizlere doğru fetihler gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bu meselenin önemini çok iyi anlayan II. Kılıç Arslan bu amaçla ilk ciddi teĢebbüste bulunan Selçuklu sultanıdır287. Bizans Ġmparatoru Manuel, Miryokefalon SavaĢı’ndan sonra, Ġstanbul’a dönerken, yapılan antlaĢma uyarınca GümüĢsu kalesini yıktırdı, ancak EskiĢehir kalesine dokunmadı. Kılıç Arslan, aralarında yapılan antlaĢma gereğince kalelerin her ikisini de yıkması yönünde Manuel’i uyardı. Manuel, Kılıç Arslan’a mecburiyet içinde kabul ettiği bir antlaĢmayı önemsemediğini bildirdi. Kılıç Arslan ise bu cevaba karĢılık 1177 yılında yirmi dört bin kiĢilik bir ordu oluĢturdu. Ordusunun baĢına da Atabeg (Atapakos, Atapakis) adında bir komutanını tayin edip Ege denizine kadar olan bölgeyi ve Ģehirleri istila etmesini emretti. Atabeg verilen emir gereği Menderes bölgesini tahrip ederek Aydın’a kadar ilerledi. Atabeg, elde ettiği birçok ganimetle beraber geri dönerken Bizans askerlerinin pususuna düĢtü. Menderes ırmağını geçip, kendisini ve emri altındaki askerleri kurtarmak istediyse de, giriĢtiği mücadelede hayatını ve birliklerinin büyük bir kısmını kaybetti288. Bu olumsuz duruma rağmen Selçuklu Devleti’ne tabi Türkmenlerin Bizans hudutlarına olan akınları aralıksız devam etti. Ġmparator 286 Koca, a.g.e., s. 197. Koca, a.g.e., s. 202-203. 288 Niketas, a.g.e., s. 133-135; Sevim, a.g.e., s. 150; Turan, a.g.e., s. 239; Altan, a.g.m., s. 632. 287 85 Manuel bu akınlara son vermek ve kaybettiği itibarını yeniden kazanmak düĢüncesi ile 1178 ve 1179 yıllarında bizzat ordusunun baĢında iki kez daha sefere çıktıysa da bu seferler sırasında ufak tefek baĢarılar dıĢında kalıcı bir sonuç elde edemedi289. Kılıç Arslan, Miryokefalon SavaĢı’ndan sonra Batı Anadolu’da fetih hareketlerine hız verdi. Manuel’in 1180 yılında ölümü ile beraber Bizans’ta yaĢanan karıĢıklıklar üzerine Ġmparatorluğun zayıflaması sultanın iĢini daha da kolaylaĢtırdı savunma sisteminin 290 . Kılıç Arslan, Manuel’in ölümünden (1180) iki yıl sonra 1182’de Uluborlu (Sozopolis), Kütahya, EskiĢehir, AlaĢehir kalelerini ve çevresini fethederek Selçuklu sınırlarını Denizli’ye kadar ulaĢtırmıĢtı. Hatta bir ara Antalya’yı da uzun bir süre kuĢatma altında tuttu ancak fethedemedi291. Sultan bulduğu her fırsatta Batı Anadolu üzerine akınlar düzenlemeye devam etti. Kılıç Arslan, bu amaçla, 1185 yılında Bizans Ġmparatoru Andronikos’un ölümü ve Ġsak’ın tahta çıkıĢı sırasında ortaya çıkan karıĢıklıktan da faydalanarak Bizans topraklarına, Sami (Sa-mes) adında komutanının idaresinde bir ordu daha gönderdi. Selçuklu ordusu AlaĢehir ve ilerisine kadar fetihlerine devam etti ve Bizans imparatorunu on yıllık vergiye bağlayarak geri döndü 292. 1188’de Türklerin önüne yeni bir fırsat daha çıktı. Ġmparator III. Aleksios’in ölümü ile beraber Bizans’ta tekrar baĢlayan iç mücadeleler Türklerin Bizans aleyhinde geniĢlemelerine yardım etti. AlaĢehir (Philadelphia) de bulunan Ioannes Komnenos’un oğulları Kılıç Arslan’ın yardımına baĢvurdu. Kılıç Arslan hazırladığı 40.000 kiĢilik bir Selçuklu ordusunu Batı Anadolu’ya gönderdi. Bu ordu Ege denizine kadar ilerleyerek birçok kale ve yer fethetti. Sultan daha önce Malatya patriği 289 Niketas, a.g.e., s. 135; Yusuf Ayönü, “Selçuklu-Bizans İlişkileri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 606; Ayrıntılı bilgi için aynı müellifin doktora tezi için bakınız: Yusuf Ayönü, Selçuklu-Bizans Münasebetleri (1116-1308), Basılmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2007. 290 Şahin Kılıç, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans İlişkileri”, Türkler, Cilt 6, Editör: Salim Koca Vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 619. 291 Turan, a.g.e., s. 239; Sevim, a.g.e., s. 150. 292 Turan, a.g.e., s. 240. 86 vakanüvist Süryani Mihail’e yazdığı bir mektupta bu zaferlerini anlatırken Rumlardan 72 kalenin fethedildiğini bildirir293. 1182-1185 yılları arasında Batı Anadolu üzerine yapılan akınlar ile Bizans Ġmparatorluğu’nun savunma sistemi iyice yıpratılmıĢ ve son direnme noktaları da tahrip edilmiĢti. Böylece uclarda toplanan Türkmen kitlelerine yeni sahalar açılmıĢtır 294. Bundan sonraki süreçte Selçuklu - Bizans iliĢkilerinde bir durgunluk söz konusudur. Çünkü bu yıllarda (1188) II. Kılıç Arslan, devleti onbir oğlu arasında paylaĢtırarak kendisi Konya’ya çekilerek son zamanlarını istirahat ederek geçirmek istemiĢtir295. B- III. Haçlı Seferi ve Sultan II. Kılıç Arslan’ın Haçlılarla ĠliĢkileri 1096 yılında baĢlayan Haçlı Seferleri, 1291’de Latin Hıristiyanların Doğu’da son merkezi olan Akka’dan sökülüp atılmasına kadar süren yaklaĢık iki yüz yıllık bir dönemi kapsar. Bu dönem içinde dokuz büyük sefer yapılmıĢtır296. Haçlı Seferleri, XI. yüzyılın sonlarında Papalık makamının, Avrupa’daki tüm güçleri bir çatı altında birleĢtirip, kutsal toprakları yani Kudüs’ü Türklerden kurtarmak; Türkleri Anadolu’dan atmak ve bütün yakın doğuyu ele geçirmek için baĢlattıkları siyasi ve askeri amaçlı seferler bütünüdür297. Batı dünyası, Haçlı Seferleri’nin asıl nedenini dini unsurlara dayandırmaktadır. Ancak Haçlı Seferleri’nin temelinde ortaçağ Avrupa toplumunun içinde bulunduğu açlık, sefalet ve anarĢi vardır. Bu dönem Avrupa’sı siyasi, sosyal ve ekonomik yönden sıkıntı içindedir 298. Dini propaganda ise barbar Avrupa toplumunun galeyana gelmesinde itici bir güç olmuĢtur. Kutsal toprakları kurtarma sloganı ise bu hareketin asıl amacı gibi empoze edilmiĢtir. Böylece Haçlı seferlerinin siyasi amaçları ve asıl hedefi, 293 Süryani Mihail, a.g.e., s. 268. Koca, a.g.e., s. 204. 295 Çay, a.g.e., s. 96. 296 Işın Demirkent, “Haçlılar”, TDVİA, cilt 14, İstanbul, 1996, s. 525. 297 Işın Demirkent, “Haçlı Seferleri ve Türkler”, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, cilt 4, Ed. Ali Birinci, Yeni Türkiye Yayınları, İstanbul, 2000, s. 193. 298 Işın Demirkent, “Haçlılar”, s. 525. 294 87 dini motiflerle gizlenmeye zenginliklerine olan ihtirastır çalıĢılmıĢtır. Ancak, asıl amaç doğunun 299 . Haçlı seferlerinin oluĢturulmasında XI. yüzyıl Avrupa’sının toplumsal ve ekonomik koĢullarının yetersizliği çok etkili olmuĢtur. Nüfus hızla artmıĢ, iĢlenebilir topraklar azalmıĢ, para ekonomisi sarsılmıĢ ve Ġtalyanlar Akdeniz’de hakim duruma gelmiĢti. Bu koĢullar altında kilise, kısmen topraksız soyluların ve maddi imkânsızlıklar içinde yaĢayan yoksul halkın doğu’nun cazibesine kapılmalarını sağladı. Böylece Kudüs’e yapılan hac yolculuğunun güvenli Ģekilde yapılmasını sağlamak ve tarafından ezildikleri sanılan Doğu Hıristiyanlarına Müslümanlar yardım götürmek düĢüncesiyle daha çok insanın bu sefere katılması sağlanmıĢtı300. 1096 yılında baĢlayan ilk Haçlı Seferi I. Kılıç Arslan, 1147’de ki II. Haçlı seferi I. Mes’ûd ve 1189’da baĢlayan III. Haçlı seferi de II. Kılıç Arslan zamanında Anadolu topraklarındaki çetin çarpıĢmalardan sonra buralardan savuĢturulabilmiĢti. Bu ilk üç haçlı seferinin verdiği tecrübe ile Avrupalılar Anadolu üzerinden öyle kolayca geçmenin mümkün olmadığını anladılar ve bundan sonraki Haçlı seferlerini daha güvenli olan deniz yoluyla yaptılar 301. Kılıç Arslan ve Friedrich Barbarossa arasındaki dostluk Miryokefalon SavaĢı öncesine dayanmaktadır. 1162 yılında yapılan Türk-Bizans barıĢ antlaĢmasının bozulma sebepleri arasında Sultan II. Kılıç Arslan’la Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa arasındaki ittifakın etkisinin de olabileceği muhtemeldir302. Türkler ile Almanlar arasında ilk dostluk münasebeti Alman imparatorunun akrabasından olan Saksonya dukası Henri’nin 1171’de Anadolu yolu ile Filistin’den Almanya’ya dönüĢüyle baĢlar. Tarsus’tan Ereğli’ye gelen Alman dukası, sultanın gönderdiği 400 kiĢilik bir süvari alayı ile sınırda karĢılandı. Oradan merasimle Aksaray’a getirilen Henri, Kılıç Arslan tarafından yüksek bir iltifat gördü. Aralarında çeĢitli mevzular ve dinler üzerinde sohbetler yaptılar ve Sultan onu yolcu yaparken de 299 Işın Demirkent, “Haçlı Seferleri ve Türkler”, s. 194. Cecile Morrisson, Haçlılar, Dost Yayınları, Ankara, 2005, s. 10-11. 301 Enver Benhan Şapolyo, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1972, s. 152. 302 Çay, a.g.e., s. 52. 300 88 kendisine hil’atler, ipekli kumaĢlar, at ve parslar hediye etti. Alman ve Bizans imparatorları arasında Ġtalya’da çıkan ihtilâf nedeniyle, Kılıç Arslan ile Friedrich Barbarossa arasında karĢılıklı olarak elçi ve hediyeler gönderilerek bir dostluk kurulmuĢtur 303. Friedrich Barbarossa Bizans’ın, Kılıç Arslan’a karĢı uyguladığı siyasetin bir benzerini Bizans’a karĢı uygulamak istedi. Bu amaçla Bizans’ın doğudaki en tehlikeli düĢmanı olan II. Kılıç Arslan ile görüĢmeler baĢlattı. Friedrich Barbarossa bu sayede Manuel’in ilgisini Anadolu’ya çekerek, onu Avrupa siyasetinden uzaklaĢtırmaya çalıĢmıĢtır304. Sultan II. Kılıç Arslan, Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa’nın dostluk teklifini geri çevirmemiĢ, hattâ bu dostluk çatıĢmalara rağmen III. Haçlı seferinde de devam etmiĢtir. Kılıç Arslan, 1176 Miryokefalon zaferinden sonra Friedrich Barbarossa’ya da bir elçi heyeti göndererek, zaferini müjdelemiĢ ve bu vesile ile de daha evvel dostane münasebetlere giriĢtiği Alman imparatoruna ittifak teklifinde bulunmuĢtur. Hatta sultanın imparatorun kızı ile evlenmesi kararlaĢtırıldığı; lâkin kızın ölümünün izdivaca imkân vermediği de rivayet olunmuĢtur305. Selâhaddin Eyyûbi’nin Suriye’de Haçlılara karĢı, ünlü Hıttin306 meydan savaĢında elde ettiği büyük zaferler ve kısa bir süre sonra 1187 yılında Kudüs’ü fethetmesi, Avrupa’da Ģok etkisi yaratmıĢ ve bu etki ile üçüncü bir Haçlı seferi düzenlenmesine sebep olmuĢtu 307. 1187 yılında Sur’da toplanan Franklar Batıdan acil yardım çağırmak için, Sur baĢpiskoposu Josias’ı Sicilya kralı II. Guillaume’ye gönderdiler. II. Guillaume hiç vakit kaybetmeden amiral Margaritus komutasında bir filoyu Suriye sahillerine gönderdi. Sur ve Trablus Ģehirleri bu yardım sayesinde Frankların elinde kaldı. Josias Sicilya kralının yardımını sağladıktan sonra, Sicilya’dan sonra Roma’ya geçti. Olan biteni Papa’ya anlattı ve Papa III. Urbanus duyduğu haberlerin üzüntüsüyle öldü. Yerine geçen papa VIII. Gregorius, hemen bir 303 Konyalı, a.g.e., s. 305; Turan, a.g.e., s. 246. A.A. Vasiliev, History of the Byzantıne Empıre, cilt 2, Canada, 1952, s. 429. 305 Turan, a.g.m., s. 694; Turan, a.g.e., s. 236, 246. 306 “Hıttin” ile ilgili bkz: Ramazan Şeşen, “Hıttin’de Salahaddin’in Ordusu”, Belleten, cilt 54, sayı 28, Ankara, 1990, s. 427-434. 307 Merçil, “Türkiye Selçukluları”, s. 512; Turan, a.g.e., s. 245. 304 89 bildiri yayınlayarak bütün Batı Hıristiyanlarını yeni Haçlı seferine çağırdı. Ancak oda iki ay sonra öldü. Yerine seçilen Papa III. Clemens ise hemen Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa ile temasa geçti. Bu arada Ġngiliz ve Fransız Krallarıyla da görüĢtü. Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa ve krallar yeni haçlı seferini kabul ettiler ama ülkelerindeki sorunlar yüzünden hemen yola çıkamadılar. Üçüncü Haçlı Seferi için kralların hazırlanması üç yıl sürdü308. Nihayet, 1189 yılında Kudüs’e doğru yola çıkan, sayısı 100.000309 kadar olan Haçlı ordusunun baĢında Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa bulunuyordu. Friedrich Barbarossa’nın ordusu o zamana kadar sefere çıkan savaĢ birliklerinin içinde en muazzam olanıydı310. Kudüs’e gidebilmek için Ġngiliz ve Fransız kralları deniz yolunu kullanırken, Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa kara yolunu tercih etti. Bu duruma göre, Alman Haçlı ordusunun Kudüs’e gidebilmesi için Selçuklu ülkesinden geçmesi gerekmekteydi311. Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa sefer için hazırlıklar yaparken diğer taraftan da arazilerinden geçmeyi tasarladığı ülkelerin hükümdarlarına; Macar kralına, Bizans imparatoru Isaakios Angelos’a ve Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’a mektuplar yazdı. Ayrıca bir elçisini de Selâhaddîn Eyyûbî’ye göndererek Filistin’in Hıristiyanlara geri verilmesini istiyor ve Selâhaddîn’i 1189 Ekiminde Zoan meydanında savaĢa davet ediyordu. Macar kralı ve Selçuklu Sultanından olumlu cevap gelmiĢti312. Birinci ve Ġkinci Haçlı seferlerinin düzenlenmesinde temel dayanak olan din unsuru, Üçüncü Haçlı Seferi ile beraber yerini askeri ve iktisadi niteliğe bırakarak dengelerin değiĢmesini sağlamıĢtı. Üçüncü Haçlı seferi, dini amaçları ortadan kaldırırken bundan sonra yapılan haçlı seferleri tamamen siyasi ve iktisadi bir Ģekle büründü. Hatta ilk iki haçlı seferinde Bizanslılar ile Haçlılar savaĢın eĢiğinden dönmüĢlerdi. Üçüncü Haçlı seferinin amacı da 308 Işın Demirkent, Haçlı Seferleri, Dünya Yayınları, İstanbul, 1997, s. 145; Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 4-8. 309 Morrisson, a.g.e., s. 56. 310 Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 9. 311 Koca, a.g.e., s. 208. 312 Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 10. 90 Bizans ile Batı Ġmparatorunu birbirine yaklaĢtırmadı. Frederich Barbarossa Ġstanbul’da iyi karĢılanmayacaktı313. Alman ordusu Macaristan’ı geçip Bizans topraklarına girdiğinde Balkanlar’da bazı tatsız olaylar yaĢandı314. Bizans ile beraber Sırplar, Bulgarlar, Rumlar ve Uzlar topraklarından üçüncü defa geçen bu Haçlı ordusundan hiç memnun değillerdi. Buldukları her fırsatta Haçlı askerlerini taciz edip, yollarını kesip öldürmüĢlerdi. Haçlı ordusu Rum ve Bulgarların yaĢadığı yerleĢim yerlerine gelmeden önce yöre halkı değirmenleri tahrip etmiĢ ve hiçbir yiyecek maddesi bırakmadan orayı terk etmiĢlerdi315. Hatta memnuniyetsizliğin göstergesi olarak, Bizans ile Selâhaddîn Eyyûbî arasında 1189 yılında ortak düĢmanlara yani Haçlılara ve Türkiye Selçuklularına karĢı bir ittifak antlaĢması dahi imzalanmıĢtı. Bu antlaĢmaya göre Ġstanbul Camii’nde hutbe Selâhaddîn Eyyûbî adına okunacaktı 316 . Alman Ġmparatoru Edirne’ye gelince Bizanslılar zayıf bir durumda bulundukları için mücadeleye giriĢemedi. Bizans Ġmparatoru önce karĢı koydu ise de sonra bu büyük ordu karĢısında duramayacağını anladı ve antlaĢmak zorunda kaldı. Isaakios Angelos, Selâhaddîn Eyyûbî ile antlaĢmasına rağmen Haçlı ordusunun ülkesinden geçmesine mani olamadı. Fakat, Haçlı ordusunun erzak ikmali yapmasına da müsaade etmedi. Bu yüzden sonraki süreçte Alman ordusu yiyecek sıkıntısı çekti. Barbarossa, Bizans’tan sağladığı gemilerle ordusunu Çanakkale boğazı üzerinden Anadolu’ya, Selçuklu topraklarına geçirdi317. Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa, Üçüncü Haçlı ordusu baĢında, 1190 yılında Selçuklu sınırına geldiği zaman, II. Kılıç Arslan yetmiĢ yaĢını aĢmıĢ318 ve ülkesini oğulları arasında bölüĢtürmüĢtü. Uzun yıllar kurmak için mücadele ettiği Selçuklu Türkiyesi siyasî birliğini kaybetmiĢ; Ģehzadeler saltanat mücadelelerine giriĢmiĢti. Sultan Kılıç Arslan da Konya’da oğlu Kutbeddin Melik ġâh elinde esir vaziyetine 313 Cahen, Haçlılar Zamanında..., s. 209. Demirkent, Haçlı Seferleri, s. 150. 315 Raşid Erer, Türklere Karşı Haçlı Seferleri, Üsküdar, 2002, s. 51. 316 Turan, a.g.e., s. 245. 317 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 51; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 454. 318 Muhtemelen 75 yaşındaydı. Çünkü 1155’de tahta çıktığında 40 yaşında olduğunu ve 1192’de öldüğünü kabul edersek bu yaşta olması gerekiyor. 314 91 düĢmüĢtü. Kutbeddin Melik ġâh babasını saltanatı kendisine vermesi için zorlamıĢ ve Kılıç Arslan’a karĢı sonu yenilgiyle sonuçlanan bir savaĢa bile giriĢmiĢti 319. Nitekim II. Kılıç Arslan’ın içinde bulunduğu vaziyet onun Friedrich Barbarossa ile antlaĢmasını zorunlu kılıyordu. Kılıç Arslan ve oğlu Kutbeddin Melik ġâh'ın elçileri Friedrich Barbarossa’ya Edirne'de ulaĢmıĢ ve iki taraf arasında Alman ordularının Selçuklu topraklarından serbestçe geçmesi, erzak ve diğer ihtiyaç maddeleri satın alması hususunda anlaĢma yapılmıĢtı (ġubat 1190). Friedrich Barbarossa ve emrindeki ordu AlaĢehir ve Denizli'den geçerek Selçuklu ülkesine girdi320. Sultan Kılıç Arslan ile dost olması ve beraberinde Selçuklu elçilerinin de bulunması sebebiyle kolayca yoluna devam edebileceğini umuyordu321. BaĢlangıçta her Ģey normal gitmiĢ, Türkmenler Haçlı ordusuna saldırmamıĢ, hatta onlara yiyecek maddeleri ve hayvan satmıĢtı. Ama bu çok uzun sürmedi. Uc Türkmen’leri evvelâ Haçlı ordularının geçecekleri yollardan dağlara çekilmiĢlerdi. Bir müddet sonra Haçlılar Uluborlu bölgesinde Türkmenlerin saldırısına uğradı. Türkmenler, Haçlıların soğuktan, kardan ve erzak azlığından sıkıntıya düĢtüklerini görünce onlara çete harbi açtılar322. Ana ordudan ayrılan Almanları yakalayıp öldürüyor ve ele geçirebildikleri malları ganimet alıyorlar sonra ortadan kayboluveriyorlardı. Mevsim kıĢtı ve kar kalınlığı çok fazlaydı. Bundan dolayı yörede Ģiddetli soğuklar hüküm sürmekteydi. Soğuk, açlık ve bir yandan da Türkmenler, Alman ordusuna epeyce zayiat verdirmiĢti. Alman ordusu ilk Selçuklu ordusu ile AkĢehir'de karĢılaĢmıĢtı323. Burada, Aksaray Meliki Kutbeddin Melik ġâh, Kılıç Arslan’ın Almanlarla yapılacak savaĢa razı olmamasına rağmen Ankara Meliki Muhiddin Mes’ûd ve muhtemelen Uluborlu Meliki Giyâseddin Keyhüsrev’in baĢında bulunduğu Selçuklu kuvvetleri, birden Haçlı ordusunun karĢısına çıktı. Fakat, Selçuklu kuvvetleri, 319 Konyalı, a.g.e., s. 305; Cahen, Osmanlılardan Önce..., s. 122-123; Turan, a.g.e., s. 245. Turan, a.g.e., s.246-247. 321 Öngül, a.g.e., s. 87. 322 Konyalı, a.g.e., s. 305. 323 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12 ,s. 51. 320 92 AkĢehir ovasında yapılan çarpıĢmada pek baĢarılı olamadılar324. Selçuklular, 1190 yılı Mayıs ayında, Haçlı ordusu karĢısında Ilgın’dan Konya’ya doğru çekilmeye ve son müdafaayı Konya önünde yapmaya karar verdiler. Almanlar da Melik ġâh’ın idaresindeki Selçuklu kuvvetlerini takiple ilerliyor ve Sultan’ın oğulları ile savaĢarak Konya’ya yaklaĢıyorlardı325. Alman ordusu Konya’ya geldiğinde Meram Bağları’nda karargâh kurdu. Alman Ġmparatoru Konya’ya saldırmak niyetinde değildi. Ancak, Alman ordusu açlık, hastalık ve yorgunluktan periĢan bir vaziyette idi. Bu Ģekilde yoluna devam etmesi mümkün gözükmüyordu. Bu sebeplerden dolayı aralarında yaptıkları müzakerelerden sonra Konya’yı zaptetmek kararı aldılar. Konya Muharebesi nihayet baĢlıyordu. Türkler Konya önünde mânialar ve hendekler vücuda getirip ok yağmuru ile zırhlı Alman ordusunu durdurmağa çalıĢtı. Friedrich’in oğlu Suab dukası Ģehre saldırırken Ġmparator Friedrich de dıĢarıdaki Türk kuvvetleri ile savaĢa giriĢti. Hendekleri ve surları aĢmak isteyen düĢman ordusu birkaç defa Selçukluların Ģiddetli müdafaaları ve verdirdikleri kayıplar ile püskürtüldü. Fakat, kahramanca yapılan savunma Haçlı ordusu tarafından aĢıldı ve Haçlılar Ģehre girmeyi baĢardı. ġehre giren Haçlı ordusu çarĢı ve dükkânları yağma ederek Ģehri tahrip ettiler. Aldıkları erzak ve ganimetlerle ihtiyaçlarını giderdiler ve çok insan öldürdüler. Hayatının en büyük darbesini yemiĢ olan Kılıç Arslan, bu zor durum karĢısında barıĢ istemek zorunda kaldı. Selçuklu topraklarında mücadele ve iĢgâlin zorluğunu gören Alman Ġmparatoru barıĢ teklifini kabul etti. Ġmparator, Selçuklu topraklarından emniyetle geçiĢi temin etmesi Ģartıyla barıĢı kabul etti. Bunun yanında Selçuklu topraklarını terk edene kadar Selçuklu beylerinden yirmi beĢ kiĢiyi rehine olarak yanında bulunduracaktı. Melik ġâh’ın sevmediği emirleri rehine olarak verdiği söylenir. Bu suretle Haçlı ordusu Konya ordugâhında beĢ gün kaldıktan sonra elde ettiği ganimetlerle birlikte Haziran ayı ortalarında Karaman istikametinde hareket etti. Böylece Kılıç Arslan oğlunun tahakkümünde ve memleketin kardeĢ mücadeleleri içinde bulunduğu bir zamanda gelen büyük Haçlı ordusu, 324 325 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 454; Koca, a.g.e., s. 209. Turan, a.g.e., s. 248. 93 mühim kayıplara uğrayarak ve Türklere de aynı derecede kayıplar verdirerek Selçuk topraklarından ayrıldı; fakat Alman imparatoru da Silifke çayında boğuldu. Alman Ġmparatoru’nun ölümü ile ordusu dağıldı. Zaten yolda birçoğu ölmüĢtü. Bu moral bozukluğu içinde ordunun bir kısmı gemilere binerek Avrupa’ya geri döndü. Çok az bir kısmı Akka’ya ulaĢtı 326. Alman Haçlı ordusunun bu Ģekilde erimesinden dolayı Selâhaddîn Eyyûbî rahat bir nefes almıĢtı327. C- Musul Atabegi Nureddin Mahmud Ve Eyyûbiler Ġle ĠliĢkileri 1- Nureddin Mahmud Ġle ĠliĢkileri Musul Atabegliği (Zengiler, 1127-1233) Büyük Selçuklu ve Irak Selçuklu Devletlerine bağlı olarak kurulmuĢ bir atabeglik olup, Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra bağımsız hale gelmiĢtir. Kuzey Irak, Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de hüküm sürmüĢlerdir. Kurucusu Ġmadeddin Zengî’dir. Ġmadeddin Zengî’nin ölümünden sonra Musul Atabegliği oğulları Seyfeddin Gazi ve Nureddin Mahmud arasında paylaĢıldı. Seyfeddin Gazi Musul merkez olmak üzere Fırat nehrinin doğusunda kalan yerleri alırken, Nureddin Mahmud, Haleb merkez olmak üzere Fırat nehrinin batısında kalan yerleri aldı. 1146-1174 yılları arasında hüküm süren Nureddin Mahmud, özellikle Haçlılara karĢı verdiği mücadele ile ün kazanmıĢtır328. Nureddin Mahmud ile II. Kılıç Arslan arasındaki ilk münasebetler, Sultan I. Mes’ûd’un 1155’te ölümünü müteakip Nureddin Mahmud’un Anadolu’da Selçuklu ile DaniĢmendli melikleri arasında cereyan eden mücadelelere müdahale etmesiyle baĢlar. II. Kılıç Arslan Sivas hakimi DaniĢmendli meliki Yağıbasan’ı Aksaray’da mağlup ettiği zaman bu 326 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 52; Turan, a.g.e., s.248-249; Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 13; Koca, a.g.e., s. 209-210; Öngül, a.g.e., s. 87. 327 Amın, Maalouf, Arapların Gözünde Haçlı Seferleri, çev. Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006, s. 192. 328 Coşkun Alptekin, “Musul Atabegliği”, DGBİT, 7. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, s. 533,550; İbrahim Kafesoğlu, “Atabegliğler”, Türk Dünyası El Kitabı, cilt 1, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992, s. 296-297. 94 durumdan yararlanan Nureddin Mahmud da Ayıntâb, Dulûk ve Merzubân’ı topraklarına kattı329. Kılıç Arslan, DaniĢmendli Yağıbasan ve Ermenilerle olan mücadeleyi baĢarıyla sonuçlandırdıktan sonra, güneyden Selçuklu topraklarını tehdit eden Nureddin Mahmud Zengi’ye karĢı Kudüs, Antakya Haçlı krallıkları ve Ermeni Baronu Thoros ile anlaĢarak bir ittifak oluĢturdu ve ona karĢı büyük bir ordu ile harekete geçerek önce Ayıntâb’ı ele geçirdi. Sonra Ra’ban üzerine yürüdü, tam bu sırada Sultan’ın müttefiki Kudüs ve Antakya kralları da Nureddin Mahmud’un topraklarına saldırıya geçtiler. Ġki cephede birden savaĢamayacağını anlayan Nureddin Mahmud, Kılıç Arslan’dan özür dileyip, aldığı toprakları iade ederek Haleb’e geri çekildi. Bundan sonra kısa süreliğine de olsa iki Müslüman hükümdar arasında dostane münasebetler tesis edilmiĢtir 330. II. Kılıç Arslan, 1162 yılında kendisine karĢı oluĢturulan ittifak çemberini yok etmek için Ġstanbul’a gitmiĢ ve Bizans imparatoru ile barıĢ antlaĢması imzalamıĢtı. Bu antlaĢma sayesinde Kılıç Arslan Bizans’tan gelebilecek tehdidi engelledi. Bundan sonra yapacağı faaliyetlerde hareket serbestisi elde etmiĢ oldu. Anadolu Türk birliği önünde engel teĢkil eden DaniĢmendli melikleri ve kardeĢi ġâhin ġâh ile daha rahat bir Ģekilde mücadele edebilecekti. Böyle de oldu. Kılıç Arslan kendisine sorun çıkaran meliklerle bir bir hesaplaĢtı. II. Kılıç Arslan karĢısında tutunamayan DaniĢmendli Zunnûn ile ġâhin ġâh, Nureddin Mahmud Zengî’ye sığınmak zorunda kaldılar(1169). Kılıç Arslan, DaniĢmendliler aleyhine geniĢleme siyasetine devam etti. 1171 yılında Malatya’da ortaya çıkan karıĢıklıktan faydalanarak Malatya’yı ele geçirmek için sefere çıktı. Kılıç Arslan’a karĢı koyamayacağını anlayan Malatya Emiri Ferîdûn’da Nureddin Mahmud’a sığındı. Nureddin Mahmud, Malatya’nın Kılıç Arslan’ın eline geçmesi durumunda ana yolların ve Fırat boylarının tehlikeye düĢeceğini düĢünerek müdahaleye karar verdi. Nureddin Mahmud’un harekete geçmesi üzerine Kılıç Arslan Malatya kuĢatmasını kaldırdı 329 M.K. Setton, “Nureddin’in Faaliyeti”, Tarih Araştırmaları Dergisi IV, çev. Kazım Yaşar Kopraman, 6-7. sayı, Ankara, 1966, s. 512. 330 Urfalı Mateos, a.g.e., s. 318-319; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 225-226; Sevim, Anadolu’nun Fethi..., s. 146; Merçil, “Türkiye Selçukluları”, s. 511. 95 ve bu bölgeden 12.000 kiĢiyi sürgün ederek Kayseri’ye döndü. Nureddin Mahmud, müslüman Türk hükümdarlarının kendi aralarında yaĢadıkları çekiĢmelerden pek hoĢnut değildi. Çünkü o, Haçlılarla mücadelenin daha mühim olduğuna inanıyordu. Öte yandan da kendisine rakip olarak gördüğü Kılıç Arslan’ın kuvvetlenmesini de istemiyordu. Bundan dolayı Nureddin Mahmud, Anadolu’da Selçuklu hakimiyetinde bir Türk birliği yerine, çeĢitli beyliklerden oluĢan çok baĢlı bir yapıyı siyasetine daha uygun buluyordu. Bu gibi sebeplerle Nureddin Mahmud bir yandan DaniĢmendlileri desteklerken diğer yandan II. Kılıç Arslan’a karĢı bir ittifak manzumesi oluĢturmaya çalıĢtı. OluĢturulan bu ittifaka, kısa bir süre içinde DaniĢmendliler, Mardin ve Harput Artukluları ve ġâhin ġâh dâhil oldular. Kendisini tehlikede gören Sivas DaniĢmendli hükümdarı Ġsmail de onlara katıldı. Kılıç Arslan’a karĢı hazırlanan kuvvetler Sivas’ta toplandılar(1172). Kayseri’de bulunan Kılıç Arslan, yaz aylarında Nureddin Mahmud’un elçileri ile temasa geçti. Nureddin Mahmud’un elçileri Kılıç Arslan’dan ġâhin ġâh’a ve Zunnûn’a ait bütün memleketlerin geri verilmesini, Malatya seferinde esir alınan halkın ve ġâhin ġâh’ın çocuklarının iadesini istediler. Fakat Kılıç Arslan, elçilerin isteklerini reddetmemesine rağmen yerine de getirmeyerek Nureddin Mahmud ve müttefiklerini yaz sonuna kadar oyaladı. Yaz boyunca aldatıldıklarını anlayan müttefik güçler, çok geç olmadan Kayseri’ye doğru harekete geçtiler. KıĢın yaklaĢmakta olması ve Kılıç Arslan’ın muharebeye pek niyetli olmaması her iki tarafın da yumuĢamasını ve taleplerin tekrar müzakere edilmesini sağladı. Kılıç Arslan kardeĢine yılda 10.000 dinar tahsis etmeyi ve Malatya yöresinden sürüp getirdiği esirleri iade etmeyi kabul etti. Ancak yeğenlerinin talep edilmesine çok öfkelenerek yeğenlerinden birini öldürtüp331 çocukların babası ġâhin ġâh’a gönderdi. Bu taleplerinde ısrar ederlerse ġâhin ġâh’ın diğer çocuklarınında akıbetinin aynı olacağını bildirdi. Bununla beraber Kılıç Arslan bir karıĢ toprak dahi vermeyeceğini ifade etti. KıĢın iyice kendini 331 Süryani Patrik Mihail Vakainamesinde bu öldürülme olayı şöyle anlatılır: “Kardeşinin oğullarına gelince, sultan bunlar hakkında vahşetle hareket etti. Onlardan birisini öldürttü, kebap ettirdi ve ekmekle beraber bir tabağa koyup, bu yemeği babasına gönderdi ve diğer üçünü de taleb ederse onlara da aynı şeyi yapacağını tehdit makamında bildirdi. Türkler, bunu görünce, korku içine düştüler.” Bkz. Süryani Mihail, a.g.e., s. 224 96 hissettirmesi, her iki tarafında zor durumda olması onları antlaĢmaya mecbur bıraktı. Bu olaylar neticesinde her iki taraf muharebeye girmeden geri çekildiler. 1173 yılının kıĢ mevsimi o kadar çetin geçmiĢti ki; Sivas yöresinde ciddi bir kıtlık ve akabinde açlık baĢgösterdi. Yöre halkı uzun bir zamandan beri Sivas’ta hüküm süren açlıktan ve sert kıĢtan çok etkilenmiĢ ve Sivas Emiri Ġsmail’den yiyecek istemiĢlerdi. O, Ģehirdeki erzak ambarları dolu olduğu halde, onlara hiç birĢey vermedi. Bunun üzerine, halk, açlığın tesiri altında isyan ederek kendilerini ve çocuklarını doyurmak için erzak ambarlarını yağmaladılar. Ayrıca Sivas Emiri Ġsmail’i, sultan Kılıç Arslan’ın kızı olan karısı ile beĢ yüz akraba ve yakın adamını öldürdüler. Bu katliamı gerçekleĢtiren yöre halkı aynı aileye mensup, Nureddin Mahmud’un yanında olan Zunnûn’u, 1173’te DaniĢmendli tahtına davet ettiler. Zunnûn, Nureddin Mahmud’un yanına verdiği kuvvetlerle beraber Sivas’a geldi. Kılıç Arslan, bunu önlemek için Sivas üzerine yürürken, bu sırada Nureddin Mahmud’un da sultanın amcası Göksun Beyi Gök Arslan’ı da kendi tarafına alarak Merzubân, Behisni, Göksun ve MaraĢ taraflarını iĢgal ettikten sonra, Ceyhan nehrinin yukarılarına doğru ilerlediğini öğrendi. Bunun üzerine süratle dönerek Kayseri yakınlarında Nureddin Mahmud’a karĢı çıktı. Ġki ordu, 1173 Haziran’ında, karĢı karĢıya geldilerse de birbirlerine saldırmaya cesaret edemediler. Ġki ordu da oldukça kuvvetliydi, ancak Ģiddetli bir kıĢ sonrası erzak azlığının yanı sıra hastalıklar nedeniyle de durum anlaĢmayı zaruri kılıyordu332. Diğer yandan Nureddin Mahmud Haçlıların bir tecavüzünü de öğrenmiĢ bulunuyordu. Yapılan antlaĢmaya göre, Nureddin Mahmud iĢgal ettiği bütün yerleri Kılıç Arslan’a iade ediyor, Kılıç Arslan da Zunnûn’un Nureddin Mahmud’un himayesinde DaniĢmendli ilinde (Sivas ve havalisi) hakimiyetini tanıyordu. Kılıç Arslan’a karĢı onu emniyete almak için Nureddin Mahmud, Sivas’ta Fahreddin Abdü’l Mesih kumandasında 3000 kiĢilik askeri 332 Süryani Mihail, a.g.e., s. 223-227; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 314-315; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 414; Ramazan Şeşen, “İmad Al-Din Al-Katib Al- İsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle İlgili Bahisler”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III (Malazgirt Zaferi Özel Sayısı 900. Yıl), Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 262-264. ; Turan, a.g.m., s. 691; Feda Şamil Arık, “Selçuklu Devletinde Siyaseten Katl (1075-1243)”, Belleten, LXIII cilt, sayı 236, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s.82-83; Ali Üremiş, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Babil Yayıncılık, Ankara, 2005, s. 118-122. 97 birlik bulundurmayı ihmal etmedi. Bu birlik, Nureddin Mahmud ölünceye kadar Zunnûn’u Kılıç Arslan’a karĢı himaye etmek maksadıyla Sivas’ta kaldı333. DaniĢmendli ve Selçuklu meliklerinin en büyük koruyucusu ve destekçisi olan Nureddin Mahmud, 1174 yılında öldü. Musul Atabegi Nureddin Mahmud’un 1174 yılında ölümü Selçuklu sultanını bu kudretli rakibinden kurtardı. Artık onun için erteleyip durduğu DaniĢmendlileri ortadan kaldırarak, Anadolu’da Türk birliğini sağlamak için ortam çok müsait bir hale gelmiĢti334. 2- Eyyübiler Ġle ĠliĢkileri II. Kılıç Arslan, 1174 yılında Nureddin Mahmud’un ölümü ve ardından 1176 senesinde Bizans’ın Miryokefalon SavaĢı’nda ağır bir hezimete uğratılması ile hem doğuda hem de batıda daha rahat ilerleme imkânı bulmuĢtu. Bu sayede birkaç yıl içinde DaniĢmendli emirlerinin elinde kalan son toprakları da ele geçirip, DaniĢmend ülkesini kendi topraklarına kattı. Anadolu’da Türk birliğini sağlama ve Doğu Anadolu’ya hakim olma yolunda önündeki engelleri birer birer bertaraf etti. Böylece Doğu Anadolu beylikleri ile komĢu olarak, bu Türk beyliklerine doğrudan nüfuz etme imkanı buldu. Ancak doğuda Kılıç Arslan’ı memnun eden bu dönem Nureddin Mahmud’un ölümünü müteakip onun yerine geçen Selâhaddîn Eyyûbî’nin335 güttüğü siyasetle yeniden bozuldu336. Kılıç Arslan’ın DaniĢmendli Beyliği’ne tamamen son verip büyük bir güç haline gelmesi üzerine, Doğu Anadolu’daki Erzincan Mengücük ve Erzurum Saltuklu hükümdarları kendi istekleriyle Kılıç Arslan’a tâbi oldular. Kılıç Arslan’ın doğu yönündeki ilerleyiĢi Artuklu beylerini korkuttu. Artuklu beyleri Selâhaddîn Eyyûbî’ye elçi gönderip himaye edilmelerini istediler. 333 Aksarayi, a.g.e., s. 23. Turan, a.g.m., s. 691. 335 Zengiler hükümdarı Atabeg Nureddin Mahmud 1174’te öldükten sonra, yerine kumandanlarından Selahaddin Eyyubi Eyyubiler Devletini kurdu. Erdoğan Merçil, “Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Anadolu’daki Türk Devletleriyle Münasebetleri”, Belleten, cilt 54, sayı 209, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990, s. 417. 336 Üremiş, a.g.e., s. 127. 334 98 Kılıç Arslan’ın Doğu Anadolu’da geniĢleme siyaseti gütmesinden rahatsız olan Selâhaddîn Eyyûbî, Artuklu beylerini destekleme kararı verdi337. Böylece Orta Doğu’nun iki büyük Türk hükümdarı karĢı karĢıya geldi. Sultan Kılıç Arslan, daha önce Atabeg Nureddin Mahmud’un iĢgal etmiĢ olduğu Ra’bân kalesini geri almak istiyordu. Nureddin Mahmud’un yerini alan oğlu Melik Salih, Kılıç Arslan’ın bu isteğini uygun bulmuĢtu. Bu amaçla sultan Kılıç Arslan, 1179 yılında Selâhaddîn Eyyûbî’ye bir elçi gönderip iĢgal edilen Ra’ban kalesinin kendisine iadesini bildirdi ve Ra’ban’ı teslim almak üzere harekete geçti. Fakat Selâhaddîn Eyyûbî bu talebi Ģiddetle reddetti. Bunun üzerine 20.000 kiĢilik Selçuklu ordusu kaleyi kuĢattı. Selâhaddîn Eyyûbî’ye ait bir birlik de kaleyi savunmak için Ra’ban’a gelmiĢti. Kılıç Arslan, kaleyi teslim almak için ısrarla kuĢatmaya devam etti ve bu arada Ra’ban ve çevresini de tahrip etti. Ancak Selçuklu ordusu Selâhaddîn Eyyûbî’nin yeğeni Tâkiyyüddin’in emrindeki 1000 kiĢilik birlik karĢısında yenilgiye ugradı ve geri çekilmek zorunda kaldı(1180). Tâkiyyüddin bu zaferle iftihar etmiĢ ve haklı olarak; “Bin kiĢilik bir kuvvetle yirmi bin kiĢilik orduyu yendim.”338 demiĢtir. Kılıç Arslan, 1180 yılı içinde Ra’bân önlerinde Eyyubî birliği karĢısında uğradığı baĢarısızlıktan sonra Konya’ya dönmedi. Çünkü, onun Doğu Anadolu’daki iĢleri henüz bitmiĢ değildi. Ordusu ile Malatya’ya çekildi339. 1178 yılında Sultan II. Kılıç Arslan’ın Malatya’yı ele geçirmesini müteakip, Sultan’ın Selâhaddîn’in damadı himayesine Artuklu girmiĢti. Meliki Damadının Nureddin bu Muhammed davranıĢını kabul edemeyen Sultan II. Kılıç Arslan, gene damadının sebep olduğu bir olayı bahane ederek Nureddin Muhammed üzerine yürüdü. Sultan II. Kılıç Arslan’ın ileri sürdüğü bahane kızı Selçuka Hatun’a damadının fena davranıĢıydı. Öyle anlaĢılıyor ki bu bahane ile Sultan II. Kılıç Arslan Artuklu ülkesini de topraklarına katmayı düĢünüyordu. Süratle ilerleyen Selçuklu 337 ordusu kısa zamanda Artuklu ülkesini iĢgale baĢladı. Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 237. İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 366; Şeşen, a.g.m., s. 266-267; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 22; Turan, a.g.e., s. 237. 339 Koca, a.g.e., s. 198. 338 99 Kayınpederinin bu tehdidi karĢısında endiĢeye kapılan Nureddin Muhammed, Mısır ve Suriye’nin en güçlü hükümdarı olan Selâhaddîn Eyyûbî’ye baĢvurarak, kayınpederi ile arasını bulması için ondan yardım istedi. Ra’ban kalesinin iadesi yüzünden iki hükümdar arasında yaĢanan gerginlik, henüz etkisini yitirmeden, bu iki hükümdar arasındaki iliĢkiler Artuklu hükümdarı Kara Arslan’ın oğlu Nureddin Muhammed yüzünden daha da gerginleĢti340. Bu gerginliğin sebebi Ģudur: Hısn-ı Keyfa ile Diyarbekir hakimi olan Nûreddin Muhammed b. Kara Arslan b. Dâvûd, Sultan Kılıç Arslan’ın kızı Selçuka Hatun ile evlenmiĢ ve gelin bir müddet onun yanında kalmıĢtı. Nureddin Muhammed daha sonra bir Ģarkıcıya gönül verdi ve onunla evlenerek kendini ona kaptırdı. Kılıç Arslan’ın kızından yüz çevirdi, onu kendi haline terk etti. Kılıç Arslan, kızının baĢına gelen bu olayı öğrenince Nureddin Muhammed’in üzerine yürüyüp ülkesini almaya karar verdi. Bunun üzerine Nureddin de Selâhaddîn’in himayesine sığındı, ondan Kılıç Arslan’ın kendisine yapacağı saldırıya mani olmasını ve kayınpederi Kılıç Arslan ile arasını düzeltmesi hususunda kendisine yardım etmesini istedi. Bunun üzerine Kılıç Arslan, Selâhaddîn’e bir mektup gönderdi. Kılıç Arslan, Selâhaddîn Eyyûbî’den bu meselenin ailevi bir mesele olduğunu ve ondan tarafsız davranmasını istiyordu. Diğer yandan mektubunda damadından da kızıyla evlendiği zaman kendisine çeyiz olarak verdiği birkaç kalenin iadesini istiyordu. Ayrıca Kılıç Arslan Nureddin Muhammed’in kendisinin gazabından korunabilmesi Selâhaddîn için Eyyûbî, bu kalelerden Kılıç vazgeçmesini Arslan’ın bu ısrarla meydan bildiriyordu. okuyan sözleri karĢısında Nureddin Muhammed’in bütün sorumluluğunu üstlenerek, karĢı bir meydan okuma ile cevap verdi: “Nureddin Muhammed’e dokunamazsın. Biz onunla anlaĢma yaptık. Verdiğimiz sözü yerine getirmekten 340 vazgeçmeyiz. Onu bırakırsan, Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 425; Çay, II. Kılıç Arslan, s. 99. iyiliği kabul ederiz. 100 Üzerine yürüyecek olursan, atlarımızın dizginlerini onun yardımına çeviririz” dedi341. Bu karĢılıklı meydan okumadan sonra iki Türk hükümdarı arasındaki gerginlik doruk noktasına ulaĢtı. Meseleyi çözmek için aralarında elçiler gidip geldi fakat iki Türk hükümdarı arasında bir türlü anlaĢma sağlanamadı. Haçlı hükümdarlarıyla bir antlaĢma yaparak, ġam tarafını emniyet altına alan Selâhaddîn Eyyûbî, Nureddin Muhammed’e destek vermek gayesiyle Anadolu’ya yöneldi. Ra’bân’a gelerek, Nureddin Muhammed ile kuvvetlerini birleĢtirdi. Artık, iki hükümdar arasında çatıĢma kaçınılmaz gözüküyordu. Fakat, Kılıç Arslan bu meselede, cepheyi büyütmek istemiyordu. Meseleyi bir kere daha Selâhaddîn Eyyûbî’ye anlatmak ve onu Nureddin Muhammed’i desteklemekten vazgeçirmek için son derece yetenekli bir siyasetçi olan veziri Ġhtiyâreddin Selâhaddîn Hasan’ı Ra’bân’a gönderdi. Ġhtiyâreddin Eyyûbî ile görüĢtü fakat onu ikna edemedi. Hasan, Nureddin Muhammed’i desteklemekte son derece kararlı gözüken Selâhaddîn Eyyûbî, Kılıç Arslan’a arz edilmek üzere Selçuklu elçisine Ģunları söyledi: “Efendine söyle! Eğer geri dönmezse, Allah’a yemin ederim ki, Malatya üzerine yürüyeceğim. Malatya’ya iki günlük mesafedeyim, oraya varmadan da atımdan inmeyeceğim. Sonra da bütün ülkesine saldırıp, elinden alacağım”. Ġhtiyâreddin Hasan, bu tehdit ve ültimatom niteliğindeki cevaptan sonra Selâhaddîn Eyyûbî’nin karargâhını gezdi. Eyyûbî ordusunun sayı ve teçhizat bakımından Kılıç Arslan’ın komutasındaki Selçuklu ordusundan çok ve üstün olduğunu gördü ve bir hayli telâĢlandı. Bu defa Kılıç Arslan’ın elçisi olarak değil, kendi adına randevu alarak, tekrar Selâhaddîn Eyyûbî’nin karĢısına çıktı. Meseleyi Ģu etkili sözlerle Selâhaddîn Eyyûbî’ye bir kere daha izah etti: “Ey efendimiz! Bu çirkin iĢ senin gibi bir Sultana yakıĢmaz! Sen sultanların en ulu, en büyük, en Ģanlılarından birisin. Halkın, senin Haçlılarla anlaĢma yaptığını, cihadı terk edip, ülkenin çıkarlarını bir kenara ittiğini, sana, emrindeki halka ve bütün Müslümanlara faydalı bir iĢten yüz çevirdiğini, uzak yakın her taraftan asker toplayıp, senin ve askerlerinin bir aĢüfte Ģarkıcı için 341 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 371; Şeşen, a.g.m., s. 268-269. 101 yollara düĢüp, büyük masraflar ettiğini duyması kadar büyük bir kötülük düĢünebiliyor musunuz? Yarın Allah teâlâya ne mazeret beyan edeceksin? Sonra Halifenin, diğer Müslüman hükümdarların ve bütün halkın nezdindeki itibarın ne olur? Onlara bunu nasıl anlatırsın? DüĢün ki, hiç kimse senin yüzüne karĢı bunları söylemez, fakat onlar meselenin böyle olduğunu bilmezler mi? Sonra farz et ki, Kılıç Arslan öldü, bu kızı da beni sana gönderdi. O, sana sığınıyor ve eĢinden hakkını almanı istiyor. Zaten senden beklenen de budur, sen bunu reddetmezsin”. Ġhtiyâreddin Hasan’ın büyük bir cesaret göstererek yaptığı bu açıklama, Selâhaddîn Eyyûbî üzerinde son derece etkili oldu. Meselenin aslını öğrenerek ikna olan Sultan, bu husustaki fikrini Ģu sözlerle açıkladı: “Yüce Allah’a yemin olsun ki, mesele senin dediğin gibidir. Fakat, bu adam (Nureddin Muhammed) yanıma geldi ve bana sığındı. ġimdi onu terk etmek bana yakıĢmaz. Sen onunla görüĢ ve aranızdaki meseleyi istediğiniz gibi halledin. Ben bu meselede size yardımcı olur ve onun yanında yaptığı iĢin kötü olduğunu söylerim” dedi ve kendi tarafından her türlü iyiliği göstereceğine de söz verdi. Bundan sonra Ġhtiyâreddin Hasan, Nureddin Muhammed’in yanına giderek, Selâhaddîn Eyyûbî ile yaptığı görüĢmenin sonucunu ona nakletti ve kendisinden de yaptığı hatadan dönmesini istedi. Artık, gerçek ortaya çıkmıĢtı ve Nureddin Muhammed’in yapabileceği bir Ģey kalmamıĢtı. Bunun üzerine Artuklu Bey’i Nureddin Muhammed, her iki Türk hükümdarından da özür dileyerek, hatasını düzelteceğini bildirdi. Nureddin ile Ġhtiyâreddin Hasan arasında yapılan antlaĢmaya göre: Nureddin Muhammed, bir yıl sonra bu Ģarkıcıyı bırakacak, Ģayet bunu yapmazsa Selâhaddîn ona yardım etmekten vazgeçecekti. Bu Ģartlarda anlaĢtılar. Bundan sonra Selâhaddîn Eyyûbî Suriye (ġam)’ye, Nureddin de kendi ülkesine döndü. Bir yıllık müddet dolunca Nureddin bu Ģarkıcıyı bıraktı. Bu kadın Bağdad’a gitti ve ölene kadar orada kaldı. Böylece, iki Türk hükümdarı arasında Ģiddetli gerginliğe yol açmıĢ olan bu mesele fazla büyümeden ve bir savaĢ yapılmadan çözüme kavuĢmuĢ oldu342. 342 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 370-372; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 425-426; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 102 Ġhtiyâreddin Hasan343, iki Türk hükümdarını çatıĢma noktasına getiren bu meseleyi çözmekle kalmadı ve bu iki hükümdarı Ermenilere karĢı birleĢtirdi. Zira Ermeni prensi Mıleh Khodoron'un 1175'te Sis’te (Kozan) öldürülmesi üzerine, yerine geçen III. Rupen (1175-1187), sultanın Bizans’a karĢı Miryokefalon SavaĢı ile meĢgul olmasından yararlanarak Misis ve Adana kentlerini iĢgal etti. III. Rupen, 1179 yılında para ödemek Ģartıyla Çukurova'ya giren Türkmenlere hayvanlarını otlatmalarına ve bu bölgede kıĢı geçirmelerine önce izin verdi. Fakat daha sonra bu göçebe Türkmenlere saldırarak bir çoğunu öldürttü, kadınlarını ve çocuklarını esir alıp, baĢta sürüleri olmak üzere mallarına da el koydu344. Bunun üzerine Ġhtiyâreddin Hasan’ın çabasıyla 1180’de yapılan Ġttifak gereğince, Sultan Kılıç Arslan ile Selâhaddîn Eyyûbî ortak hareket ederek Ermeniler üzerine yürüdü. Kılıç Arslan kuzeyden, Selâhaddîn Eyyûbî de güneyden Ermeni topraklarına girdi. Ermeni Baronu Rupen, Türk hükümdarlarına karĢı koyamadı. Gönderdiği elçi ile, esirleri geri vereceğini ve savaĢ tazminatı olarak birçok altın göndereceğini bildirmek suretiyle barıĢ istedi. Türk hükümdarları Ermeni Baronu’nun barıĢ talebini kabul ettiler. Bunun üzerine II. Kılıç Arslan Malatya’ya, Selâhaddîn Eyyûbî de Mısır’a geri döndü345. Fakat, iki Türk hükümdarı arasındaki dostluk ve müttefiklik iliĢkisi uzun süre devam etmedi. Güney-Doğu Anadolu bölgesinde yayılma ve geniĢleme politikası güden Selâhaddîn Eyyûbî, 1182 yılında harekete geçerek, Diyarbakır (Âmid), Birecik, Urfa (Ruha), Harran, Silvan (Meyyâfârikîn), Dara, Rakka, Hâbur, Karkîsiya, Mâkisîn, Dûrin, Arabân, ġemsâniyye, Husayn, Fudayn, Micdal, Buk’a, Balat ve Nusaybin gibi 23-24; Süryani Mihail, a.g.e., s. 265; Merçil, “Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Anadolu’daki Türk Devletleriyle Münasebetleri”, s. 418-419. 343 İhtiyareddin Hasan II. Kılıç Arslan’ın veziridir. 1176-1190 yılları arasında ondört yıl gibi uzun bir süre görev yaptı. İhtiyareddin Hasan ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz: Refik Turan, Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması(Vezir ve Divan), Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 37-41, 80, 94-95, 113-117, 132-137. 344 Sevim, Genel Çizgileriyle..., s. 24; Ersan, a.g.e., s. 146-147. 345 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 426; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, s. 255-256; Öngül, a.g.e., s. 82-83; Mehmet Ersan, “Selçuklu-Ermeni İlişkileri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 638-639. 103 bölgenin en önemli Ģehirlerini ve kalelerini ele geçirdi. Böylece, iki Türk hükümdarı arasındaki iyi iliĢkiler bozuldu ve eski rekabet tekrar baĢladı346. 346 Koca, a.g.e., s. 202. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM II. KILIÇ ARSLAN’IN SALTANATININ SONU A- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da Huzur ve Refahı Arttırma Gayretleri 1071 Malazgirt zaferini müteakip ortaya çıkan Selçuklu fethi, Anadolu'nun tarihinde yeni bir dönemin baĢlamasına zemin hazırladı. Türklerin Anadolu üzerine olan fetih hareketleri baĢlamadan önce SasaniBizans ve onu takip eden Arap-Bizans mücadelesi bu coğrafyayı harap ve periĢan bir duruma düĢürmüĢtü347. Aynı Ģekilde Türk-Bizans mücadelesi ve Haçlı saldırılarının sebep olduğu tahribat Anadolu’nun ıssızlaĢmasına, yerli halkın göç etmesine sebep olmuĢtu. Bu topraklar, uzun süren bir hengamenin ardından 1176 yılında II. Kılıç Arslan’ın Bizans’a karĢı kazandığı büyük zaferle nispeten sükunete kavuĢtu348. Bu dönemde Selçuklu sultanları Anadolu’daki feodal Türk unsurlarını da hâkimiyet altına alarak, idari ahengi sağlamıĢtı. Kılıç Arslan’ın elde ettiği bu baĢarılar sayesinde Türkiye Selçuklu Devleti artık iç ve dıĢ emniyetini büyük ölçüde sağlamıĢ, bu sayede uzun süren karıĢıklıkların ardından Anadolu’da siyasi istikrar ve refah dönemi baĢlamıĢtı. Bu siyasi istikrara paralel olarak II. Kılıç Arslan döneminden itibaren imar ve iskân faaliyetlerinin yanında eğitim, kültür ve ekonomi alanlarında birçok faaliyetlere giriĢilerek Anadolu’nun imar sürecine hız verilmiĢtir. II. Kılıç Arslan ile baĢlayan siyasi istikrara paralel olarak Anadolu’dan geçen dünya ticaret yolları da daha sağlıklı iĢlemeye baĢlamıĢtır349. Böylece Türk fetih hareketi ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin inkiĢafı özellikle Orta Anadolu’da büyük bir geliĢmeye vesile oldu. Bizans 347 Faruk Sümer, “Türkiye Kültür Tarihine Umumi Bir Bakış”, AÜDTCFD, cilt 20, sayı 3-4, 1962, s. 221. 348 Turan, Türkler Anadolu’da, s. 41. 349 Osman Turan, Selçuklular Tarihi Ve Türk-İslam Medeniyeti, 6. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1997, s. 359; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 258-259. 105 devrinde birer sönük kasaba mahiyetinde olan Orta Anadolu Ģehirleri Selçuklu devrinde içlerinde her türlü medeni faaliyetlerin cereyan ettiği büyük merkezler haline geldi350. Milletlerarası ticaretin geliĢmesi, zirai ve sınai ürünlerin artması sayesinde Türkiye Selçuklu Devleti çok yüksek bir iktisadi seviyeye ulaĢtı351. Kısacası Anadolu’da Türk medeniyetinin kurulması ve inkiĢafı, Türkiye Selçuklu sultanlarının bir asır süren dıĢ ve iç mücadelelere son vermesiyle baĢlar. Özellikle II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı dahiyane siyaseti, yenilme bilmeyen azim ve iradesi ile kırk yıldan fazla süren mücadelesi sayesinde Anadolu’da Türk birliğini kurup Bizans’a da 1176’da büyük bir darbe vurduktan sonra Anadolu’da medeni ve iktisadi faaliyetler süratle geliĢmiĢtir. Bunun en güzel maddi delilleri hemen bu tarihten sonraki süreçte inĢa edilen ve günümüze kadar intikal eden abidevi yapılardır352. Türkiye Selçuklu Sultanları Anadolu’da birçok saray, cami, imaret, han, hamam, darüĢĢifa, medrese, hankah, künbet, çeĢme, kervansaray, kale, sur, ribat vb. eserler yaptırtmıĢlardı. Türk çinileri ile kaplanmıĢ kubbe kenarları, minber, mihrap ve Ģadırvanlardaki Türk mermer taĢ iĢçiliği, kapılardaki Türk kakmacılığı ve oymacılığının en güzel örneklerini Anadolu’daki Türk Ģehirlerinde Türk usta ve sanatkarları tarafından yapılmıĢ eserlerin hemen hepsinde ve özelikle Türkiye Selçuklu Devleti’nin baĢkenti Konya’daki eserlerde görmek mümkündür353. Daha XII. yüzyılın sonlarında Konya yabancı ziyaretçiler tarafından "muhteĢem ve güzel bir Ģehir" olarak tasvir edilmekteydi. Haçlı yazarları, III. Haçlı seferi sırasında bizzat gördükleri Konya’nın büyük ve muhteĢem bir Ģehir olduğunu Almanya’nın Köln Ģehrine benzediğini söylemektedirler. Türkler Anadolu’daki harab olmuĢ birçok Ģehirleri neredeyse yeniden inĢa etmiĢler ve bazı yeni Ģehirler de kurmuĢlardır. Türkler tarafından imar edilen Ģehirlerden birisi olarak bilhassa Aksaray, Konya ile her bakımdan rekabet edecek derecede geliĢmiĢtir 354. 350 Sümer, a.g.m., s. 221. Şevki Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, Eren Yayınları, İstanbul, 2000, s. 2. 352 Turan, Türkler Anadolu’da, s. 57. 353 Recep Dikici, “XIII. Yüzyılda Konya ve Çevresinde Kültür Faaliyetleri”, III. Uluslar Arası Mevlâna Kongresi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 2004, s. 149. 354 Sümer, a.g.m., s. 221; Turan, a.g.m., s. 701; Koca, a.g.e., s. 220. 351 106 Konya’daki Selçuklu sarayı ve Alâeddin Camii II. Kılıç Arslan tarafından yaptırılmıĢtır355. Alâeddin Keykubad zamanında yeniden inĢa edilen Konya surlarını da ilk defa II. Kılıç Arslan yaptırmıĢtı356. II. Kılıç Arslan, 1170/71’de yeniden inĢâ ettirdiği Aksaray Ģehrini askeri bir üs hâline getirirken, bu Ģehirde câmiler, medreseler, kervansaraylar ve pazarlar yaptırdı. Azerbaycan’dan gaziler, âlimler ve tacirler getirterek buraya yerleĢtirdi357. Aksaray’da ġifahane Mahallesi olarak bilinen yerde bir DarüĢĢifa yaptırdığı bilinmektedir. Kendi sarayının yanına bir hamam yaptırdığı, günümüzde Eski Hamam olarak bilinen hamamın da Kılıç Arslan tarafından yaptırıldığı ileri sürülmektedir 358. Bir ordugâh ve gâza üssü hâline getirdiği bu Ģehirde Ġslâm ruhu ve gâza mefkûresinin bozulmaması için de, kötü insanlar ile Rum ve Ermenilerin Aksaray’a girmelerine müsaade etmedi. Kılıç Arslan çoğu defa bu Ģehirde oturduğu ve seferlerine buradan baĢladığı için, onun zamanındaki kaynaklarda, ortaçağ Anadolu’sunun diğer payitaht Ģehirleri gibi Aksaraya da bu özelliğinden dolayı Dâru’z-zafer, bazen Dâru’l-cihâd veya Dâru’r-ribât ünvanları verilmiĢti 359. Niğde’nin de Kılıç Arslan tarafından imar edildiğine dair mermer bir kitabenin Ģehrin Ereğli kapısında 14. asırda mevcut olduğu bilinmektedir 360. II. Kılıç Arslan zamanında geliĢme gösteren baĢlıca Ģehirler Ģunlardır: Konya, Aksaray, Ankara, Kayseri, Sivas, Amasya, Tokat, Niğde, KırĢehir, Erzincan, Kastamonu. Bu Ģehirler birçok saraylar, köĢkler, camiler ve ticaret hanları ile mamur edildiler361. II. Kılıç Arslan’ın siyasi istikrarı sağlamak için giriĢtiği mücadeleler sırasında Türkiye Selçuklu Devleti’nde birçok yerler yıkılmıĢ, Ģehirler 355 Mehmet Ali Uz, Mehmet Doğan, “Belgelerle Adım Adım Eski Konya(2)”, Akademik Sayfalar, cilt 9, sayı 6, Merhaba Gazetesi Yayınları, Konya, 2010, s. 82. 356 Turan, a.g.m., s. 701. 357 Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 257. 358 Nevzat Topal, Anadolu Selçukluları Devrinde Aksaray Şehri, Aksaray Valiliği Yayınları, Aksaray, 2009, s. 93-96. 359 Turan, a.g.m., s. 701; Yusuf Küçükdağ, Caner Arabacı, Selçuklular ve Konya, 2. Baskı, Mikro Yayınları, Konya, 1999, s. 89. 360 Turan, a.g.e., s. 258. 361 Sümer, a.g.m., s. 221-222. 107 boĢalmıĢ, zirai hayat ve üretim de çok zarar görmüĢtü. Anadolu’da bulunan Türkmenlerin büyük bir kısmı da henüz göçebe veya yarı-göçebe bir hayat sürmekteydi. Bir yandan da devamlı suretle Anadolu’ya doğru yeni Türk nüfusu gelmekteydi. II. Kılıç Arslan iktisadi, zirai ve imar faaliyetlerinin yanında Anadolu’ya gelen Türkmen kitlelerini de sistematik bir Ģekilde bu coğrafyanın müsait yerlerine yönlendirdi. Bu göçebe Türkmenler yaĢamlarını genelde hayvancılıkla idame ettiriyorlardı. Ancak medeniyetin inkiĢaf edeceği bir devlette halkın her alanda faaliyet göstermesi ve yerleĢik hayata geçmesi zorunluydu. ĠĢte bu gaye ile Kılıç Arslan, DaniĢmendliler ile savaĢlarında, onlar gibi, Hıristiyan çiftçileri kitle hâlinde sürüp kendi memleketinde iskân ederken imâr ve üretim siyaseti güdüyordu. Gerçekten bu zamanda hem Selçuklular ve hem de DaniĢmendliler kitle hâlinde Hıristiyan çiftçileri kendi memleketlerine nakl ve iskân etmiĢlerdir. Böylece göçebeler de artık toprağa yerleĢiyor ve çiftçilikle uğraĢıyorlardı. Göçebelerin bir kısmı Konya’ya yerleĢirken diğer bir kısmı da Konya çevresinde yeni köyler kurarak yerleĢik hayata geçmekteydi. Konya civarında oluĢan Ay-tekin, Gün-doğdu, Arpa-çimen, Kozlu-dere, Turgut gibi yeni kurulan yerleĢim yerleri II. Kılıç Arslan zamanında kurulan köylerdi. Bu durum Türklerin artık yoğun olarak yerleĢik hayata geçtiğini göstermektedir362. Anadolu’da Ģehirler imar edilirken bir yandan da aĢama aĢama medreseler kurulmaya baĢlamıĢ ve bu medreselerde ders verecek alimler edipler ülkeye davet edilmiĢtir. II. Kılıç Arslan'dan sonra gelen Selçuklu hükümdarlarının hepsi tahsilli insanlar idiler. Memleketin Ģartları dolayısı ile II. Kılıç Arslan tahsil görmemiĢ olmasına rağmen ilim adamlarına son derecede itibar gösterir ve onlara huzurunda münazaralar yaptırırdı 363. Selçuklularda ilk medreseler, siyasi istikrarın teessüsü ile kültür faaliyetlerinin baĢladığı II. Kılıç Arslan devrinde kurulmuĢtur. Kılıç Arslan'ın babası I. Mes'ud'un (öl. 1155) herhangi bir medrese inĢa ettiği hakkında bilgi yok ise de bu hükümdarın 362 Osman Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I: Şemseddin Altun-aba Vakfiyyesi ve Hayatı”, Belleten, cilt XI, sayı 42, Nisan, 1947 s. 223-235; Turan, a.g.e., s. 259; Turan, “Kılıç Arslan II. İzz Al-Din”, s. 701. 363 Sümer, a.g.m., s. 223. 108 çağdaĢı DaniĢmend Meliki Yağıbasan'ın Niksar'da bir medrese yaptırmıĢ olduğunu biliyoruz. Medresesi(Sultaniye Kılıç Arslan Medresesi) ve biri diğeri Konya’da Kılıç Aksaray'da Arslan Muzafferiye Medresesi olmak üzere iki medrese yaptırdığı gibi, emirlerinden Altun-Aba da yine Konya'da bir medrese inĢa ettirmiĢtir. Bu medreselere ait bir kütüphane ve kütüphaneye kitap alınması için vakıftan buraya pay ayrıldığı da bilinmektedir. Aksaray medreselerinden yetiĢen âlimler, XIV. yüzyılda Suriye ve Mısır'da bile büyük bir itibar görmüĢlerdir364. ġıhabeddin Suhreverdi Pertev-nâme adlı eserini yazarken Sultan II. Kılıç Arslan’dan destek görmüĢtür. Kılıç Arslan’ın temellerini attığı bu medreselerde yine Sadreddin-i Konevi ve Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi meĢhur alimler yetiĢmiĢtir365. Selçuklu fetihlerinden önce Anadolu coğrafyası dünya ticaret yollarının dıĢında kalıyordu. Ancak Selçukluların geliĢiyle beraber Akdeniz ticaretinde büyük bir geliĢme yaĢandı. Müslüman ve Hıristiyan kavimler arasında, DoğuBatı yönünde baĢlayan büyük mübadele faaliyetleri Anadolu’yu milletlerarası ticaretin içine alıyordu. II. Kılıç Arslan zamanında, özellikle Miryokefalon zaferinden sonra, Anadolu’da ortaya çıkan emniyet ortamıyla beraber dıĢ ticaretin baĢlaması için gereken Ģartlar hazırlanmıĢtı. Kılıç Arslan, müslüman ülkelerden ticaretin geliĢmesi için tacirler de getirtmiĢti. II. Kılıç Arslan zamanında Konya, Aksaray ve Kayseri arasındaki kervan yolu artık iĢlemeye baĢladı. Bu yollar üzerinde Anadolu’da ilk defa olarak II. Kılıç Arslan devrinde kervansaray inĢa edilmiĢtir. Bu kervansarayın (Kılıç Arslan Kervansarayı) Aksaray civarında yapıldığı bilinmektedir. Yine Kılıç Arslan’ın emirlerinden Altun-aba da kendi namına kervansaray inĢa ettirmiĢtir. Akdeniz sahilleri henüz Türkiye Selçuklu topraklarına katılmamıĢtı, ancak ileride Kılıç Arslan’ın halefleri zamanında buralar da Türkiye Selçuklu topraklarına dahil edilecektir. Bu sahillerde yabancı tüccarların gidip gelmesi buradaki ticari faaliyetlerin Ġç 364 Sümer, a.g.m., s. 224; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, s. 48. 365 Yaşar Bedirhan, Zeki Atçeken, Selçuklu Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi, Eğitim Kitabevi, Konya, 2004, s. 129. 109 Anadolu’ya intikaline zemin hazırlayacaktı366. Kısacası II. Kılıç Arslan zamanında Konya ile Kayseri arasında yaptırılan bu ilk kervansaraylar ile, Anadolu topraklarına ticaret alanında yeniden doğuĢun ilk nüveleri de atılmıĢ oluyordu367. Anadolu coğrafyasında çok sayıda “kervansaray” inĢa edilmesi, Anadolu Selçuklu Sultanlarının takip etmiĢ oldukları ticari ve iktisadi politikalarının ve Anadolu coğrafyasının sahip olduğu jeopolitik konumun tabi bir sonucudur. Sultanların ve devlet adamlarının bu çabaları neticesinde Anadolu, daha o devirlerden itibaren kıtalararası transit ticaret merkezi368 olmuĢtur. Bu geliĢme Selçuklular döneminde kervansarayları hem iktisadi ve ticari açıdan hem de mimari açıdan en önemli yapılar konumuna getirmiĢtir. Gerçekten de Türkiye Selçukluları döneminde, Anadolu’da ticari ve iktisadi hayatın en önemli unsurlarından biri “kervansaraylar” olmuĢtur. Sultanlar ve devlet adamları da Anadolu’da iktisadi ve ticari hayatta canlılığın sağlanmasında kervansarayların rolünü çok iyi kavramıĢlardır. Selçuklu hükümdarları memleketin iktisadi hayatını geliĢtirmek için büyük gayretler saffettiler. Ticaretin hazine gelirinin artmasında ne kadar mühim bir âmil olduğunu anlayarak bunu geliĢtirmenin çarelerini aradılar. Bu cümleden olarak ticaret erbabını himaye ettiler369. ġehir ve kasabalarda yeni çarĢılar ve imalathaneler kurdurdular. XII. yüzyılın son çeyreğinde Konya’da Eski çarĢı, Yeni çarĢı, Aliâme çarĢısı, boyahane, kârhane, sabunhane gibi imalâthaneler, Ġslâm dünyasından gelmiĢ birçok kimselere ait ticarethaneler kurulmuĢtur. Bu geliĢmeye paralel olarak Konya’da nüfus o kadar çok artmıĢ ki Ģehir sûrlar dıĢına taĢmıĢ; Hutenî, el-Haç Ġsa bin Mahmud, Meydani 366 Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında..., s. 121-122; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 259; Topal, a.g.e., s. 40-41. 367 Claude Cahen, “13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret”, Cogito, sayı 29, Güz 2001, s. 133. 368 Selçuklu Sultanları devletin kuruluş yıllarından beri milletler arası ticaret yollarının önemini biliyorlardı. Askeri seferlerini düzenlerken de bu durumu dikkate alıyorlardı. Özellikle Akdeniz, Türkiye Selçukluları için mühim bir çıkış yolu idi. Türk tacirleri yurt dışına ihraç edecekleri malları, Mısır ve Avrupalı tacirlerde Anadolu’ya getirecekleri malları Antalya Limanı üzerinden gerçekleştiriyorlardı. Bu amaçla Türkiye Selçuklu için önem taşıyan Antalya’nın fethi için ilk olarak II. Kılıç Arslan harekete geçmiş ancak başarılı olamamıştır. Türkiye Selçuklularının Akdeniz Siyaseti ile ilgili ayrıntılı bilgili için bkz. Hüseyin Algül, “Türkiye Selçukluları Devrinde Akdeniz Siyasetine Genel Bir Bakış”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 645-649. 369 Sümer, a.g.m., s. 223; Bedirhan, Atçeken, a.g.e., s. 120. 110 ve Bakırcı Yusuf bin Süleyman mahalleleri teĢekkül etmiĢ, iĢ hanları (Bedreddin Yalman hanı) ve yolcu hanları vücuda getirilmiĢtir370. Ġlk olarak II. Kılıç Arslan’ın inĢa ettirdiği “Kılıç Arslan Kervansarayı” ve ondan sonra gelen sultanların inĢasına devam ettiği bu kervansaraylarda, yolcuların yıkanmalarına tahsis edilmiĢ hamamlar, ibadet etmeleri için imamı ve müezzini bulunan mescitler olduğu gibi, yolcuların ayakkabılarını yine ücretsiz olarak tamir eden eskiciler, tabibler ve baytarlar da bulunuyordu. Hattâ yolcuları eğlendirmek için bu kervansaraylardan bazılarında çalgı takımı ile Ģarkıcılar ve rakkaseler de vardı. Kervansarayların bahsedilen bütün bu hizmetlerini ifa edebilmesi için geniĢ bir memur ve müstahdem kadrosuna ihtiyaç göstereceği tabiidir. Bunların mühim bir meblâğ tutan masrafları tahsis edilen zengin vakıflar ile karĢılanıyordu.371. Türkiye Selçuklu Sultanları ticareti teĢvik için her türlü tedbire baĢvurup, tacirleri desteklerken bir yandan da sağlam bir para politikası takip ediyorlardı. Nitekim altın, gümüĢ ve mücevherat gibi kıymetli madenlerin hudut dıĢına çıkarılmalarını yasaklamıĢlardı. Selçuklular iktisaden yükselince altın ve gümüĢ paralar kestirtmiĢler, Selçuklu altınları (dinarları) büyük ve yüksek ayarlı; Selçuklu akçaları ( dirhemleri) de halis olduklarından dolayı Mısır’da, Bizans’ta ve diğer yabancı memleketlerde rağbetle aranmıĢtır 372. II. Kılıç Arslan devrinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin sağlam iktisadi temellere oturmuĢ olduğunun bir baĢka delili de bu dönemde bastırılan paralardır. Türkiye Selçuklularında ilk altın paraları bastırtan, 1185-86 senesinden baĢlayarak ilk defa gümüĢ sikkeler darbettirten II. Kılıç Arslan’dır. Kılıç Arslan, ayrıca daha sonra Selçuklu sikkelerine has bir özellik olacak olan süvari tasvirli bakır paralar da kestirtmiĢtir373. Daha önce Selçuklular’da sadece bakır felsler bastırılırken, II. Kılıç Arslan zamanından itibaren altın, gümüĢ ve bakır madenleriyle yeni 370 Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I”, s. 220-221; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 258; Koca, a.g.e., s. 221. 371 Sümer, a.g.m., s. 223. 372 Turan, Selçuklular Tarihi ve..., s. 380; Aykut, a.g.e., s. 3. 373 Aykut, a.g.e., s. 101; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 260; Sümer, a.g.m., s. 222; Şakir Batmaz, Türkiye Selçukluları’nda İktisadi Yapı(1155-1243), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1994, s. 6. 111 birimlerde sikkeler bastırılmaya baĢlanılmıĢtır. Bu sebeple Türkiye Selçuklularında para darbedilmesi hususunda ilk defa II. Kılıç Arslan döneminde çok önemli çalıĢmaların yapıldığı anlaĢılmaktadır. Bu çalıĢmalarla sikke klasikleĢip değiĢmez normlara kavuĢturulmuĢtur. Kılıç Arslan, altın ve bakır sikkelerinde “Kılıç bin Mes’ûd” ( Mes’ûd’un oğlu ) ibaresini kullanmıĢ olduğu halde gümüĢlerinde sadece “Kılıç Arslan” ibaresini kullanmıĢtır. Ġslami sikke geleneğine uyularak darb edildiği Ģehir ve tarih Arapça yazılmıĢtır. 1188-89 yılından itibaren bastırılmıĢ olan paralarda altına dinar ve gümüĢe dirhem denilmeye baĢlanılmıĢtır. Altın dinarlar 22 kırat ve gümüĢ dirhemler 900 ayar olarak kararlaĢtırılmıĢtır374. II. Kılıç Arslan zamanında Türkiye Selçuklu Devleti’nde medeni ve kültürel geliĢmelerin yanında bilim alanının çok önemli bir dalı olan tıp (tababet)da Anadolu’da çok ilerideydi375. Selçuklular, tıbba da çok ehemmiyet vermiĢler ve hemen her Ģehirde daruĢĢifa, daru'l-âfiye ve daru's-sıhha gibi adlar verilen hastaneler vücuda getirmiĢlerdi. II. Kılıç Arslan tarafından yaptırıldığı iddia edilen Konya daru’Ģ-Ģifasının Konya’nın kuzeyinde, Musalla’da Gömeç Hatun Türbesi ve KesikbaĢ Türbesi’nin bulunduğu alanda olduğu tahmin edilmektedir. Bu hastanenin Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında ayakta olduğu ancak Karamanoğulları Beyliği’ne ulaĢmadığı bilinmektedir. Bu hastanelerin birçoklarında birden fazla tabib bulunduğu anlaĢılıyor. Selçuklu Türkiye'sinde tıp tahsili hastanelerde yapılmakta idi. Yine Ģehirlerde eczaneler mevcut olup, bunlarda Hindistan'dan gelmiĢ tıbbi nebatlar bile bulunuyordu376. Sultan Kılıç Arslan, oğullarını ileri bir kültür ile yetiĢtirebilmiĢ ve bunların bir kısmı da Ģâir olmuĢtu. Bu sebeple henüz bir uç Ģehri sayılan küçük Ankara (Engüriye)’da Muhiddin Mes’ûd’un yanında birtakım Ģâir ve edibler bulunmuĢtur377. 374 Halit Erkiletlioğlu, Oğuz Güler, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 1996, s.49. 375 Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında...,s. 53-54. 376 Sümer, a.g.m., s. 224; Bedirhan, Atçeken, a.g.e., s. 112. 377 Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 259. 112 II. Kılıç Arslan 1155’te tahta çıktığında etrafı düĢmanlarla çevrili, küçük bir ülkeye sultan olmuĢtu. Kılıç Arslan uzunca bir mücadelen sonra rakiplerini etkisiz hale getirmiĢ, iç ve dıĢ emniyeti sağlamıĢ, sınırları çok geniĢletmiĢ, maddi ve manevi bakımdan yükselme ivmesi yakalamıĢ bir ülke kurmuĢtu. Kurduğu bu sağlam düzen sayesinde ülkesini oğulları arasında paylaĢtırmasından sonra oğulları arasında kıyasıya saltanat mücadelesi yaĢanmasına rağmen Türkiye Selçuklu Devleti hiçbir sarsıntıya uğramadan bu olumsuz durumdan rahat bir Ģekilde çıkmıĢtır 378. B- II. Kılıç Arslan’ın Ülkeyi Oğulları Arasında Taksimi II. Kılıç Arslan, Türk tarihinin en önemli Ģahsiyetlerinden ve sultanlarından biri olarak 1185 yılına gelindiğinde saltanatının 30 yılını doldurmuĢ bulunuyordu. Saltanatı boyunca devamlı mücadele etmiĢ; ömrü, savaĢ ve seferlerde geçmiĢti. Bu sürede çok yorulmuĢ ve ihtiyarlamıĢtı. Ölümünden bir müddet önce (takriben 1185-1188 yılları arasında) 1188 yılında, idaresi altıdaki toprakları, Türk devlet geleneğine uygun olarak, on bir379 oğlu arasında taksim380 (üleĢtirme) etti. Mülkiyeti ve hakimiyet hakları doğrudan doğruya idarecisine ait olmak üzere her oğluna bir Ģehir veya bölge verdi381. Kaynaklarda bu Ģehzadeler ve idarelerine bırakılan Ģehirler Ģöyledir: 1- Kutbeddin Melik ġâh: Sivas ve Aksaray. 2- Rükneddin Süleyman ġâh: Tokat ve çevresi. 378 Turan, “Kılıç Arslan II. İzz Al-Din”, s. 702; Abdulkerim Özaydın, “Kılıç Arslan II” TDVİA, cilt 25, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 402. 379 Kaynaklar Kılıç Arslan’ın oğullarının sayısı hakkında birkaç faklı görüş vermektedir. İmad Al-Din Al-Katib Al- İsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle İlgili Bahisler adlı çeviride on çocuğu vardı denmektedir. Bkz. Şeşen, a.g.m., s. 360. İbn Bibi’de onbir oğlu olduğu yazmaktadır. Bkz. Bibi, a.g.e., s. 14; Süryani Patrik Mihail’in Vakainamesi, II. kısım’da ve Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah; Camiu’d-Düvel’in de on iki oğlu olduğunu söylemektedir. Bkz. Süryani Mihail, a.g.e., s.289; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 25; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, s. 257. 380 Tuncer Baykara; II. Kılıç Arslan’ın yaptığı bu taksim olayını, bir bakıma Selçuklular tarafından ülkenin idari bölünmesine atılan ilk adım olarak yorumlamaktadır. Ortaya çıkan dağınık durum ilerleyen süreçte kuvvetli bir merkezi idareye gidildiğini göstermektedir. Bkz. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi: Üzerinde Araştırmalar, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1990, s. 44-45. 381 Nejat Kaymaz, “Anadolu Selçuklularının İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü I-II”, Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt II, sayı : 2-3, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1964, s. 111. 113 3- Nasreddin BerkyarukĢâh: Niksar ve Koyluhisar. 4- Nizameddin Argun ġâh: Amasya. 5- Mugiseddin Tuğrul ġâh: Elbistan. 6- Mu’izeddin Kayser ġâh: Malatya. 7- Nureddin Sultan ġâh: Kayseri 8- Muhiddin Mes’ûd: Ankara, Çankırı, Kastamonu, EskiĢehir. 9- Arslan ġâh: Niğde. 10- Sancar ġâh: Ereğli. 11- Gıyâseddin Keyhüsrev: Ulu-borlu (Borgulu) ve Kütahya çevresi382. Yine kaynaklardan II. Kılıç Arslan’ın en büyük oğlunun Kutbeddin Melik ġâh383, en küçük oğlunun da Gıyâseddin Keyhüsrev384 olduğu anlaĢılmaktadır. AraĢtırmacılar II. Kılıç Arslan’ın uzun ve çetin mücadelelerden sonra çok zor Ģartlarda kurmuĢ olduğu Türk birliğini, ülkeyi oğulları arasında taksim etmek suretiyle kendi eliyle parçalaması hakkında değiĢik görüĢler ortaya atmıĢ ve bu konu ile ilgili çeĢitli sebepler ileri sürmüĢlerdir. Lakin onların ileri sürdüğü görüĢleri eldeki kaynakların bu konuda ayrıntılı bilgi vermemesinden ötürü kesin bir hükme bağlamak mümkün gözükmemektedir. Kesin olarak söylenemese de bu hadisede birtakım zorlayıcı faktörlerin olduğu düĢünülebilir. Bu faktörlerden belki de en önemlisi bu sırada Kılıç Arslan’ın, Ģahsi gücünü -yaĢı ve sağlık durumu nedeniyle- kullanmaktan yoksun bir vaziyette olmasıdır. Bütün saltanat hayatı boyunca, içerde ve dıĢarda mücadeleler yapmıĢ bir hükümdarın, siyasi birliğin sağlandığı ve her alanda inkiĢafın baĢladığı bir devrede, bütün yapılanları boĢa çıkaracak böyle bir icraata girdiğini düĢünmek, ona karĢı haksızlık etmek olur. Tabi burada Ģu gerçeği de unutmamak lazım: II. Kılıç Arslan’ın babasının ve diğer Türk 382 Bibi, a.g.e., s. 41; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83; Aksarayi, a.g.e., s. 23; Müneccimbaşı, a.g.e., s.25-26; Turan, a.g.m., s. 696; Paul Wittek, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, çev. Mihin Eren, 1970, s.194-198; Ali Sevim, Yaşar, Yücel, Türkiye Tarihi, (Fetih, Selçuklu Ve Beylikler Dönemi), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s. 135. 383 Süryani Mihail, a.g.e., s.289; Şeşen, a.g.m., s. 360. 384 Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149. 114 hükümdarlarının uyguladığı gibi, Türk devlet geleneğine uyarak ülkeyi oğulları arasında üleĢtirme yoluna gitmesi garipsenecek bir durum değildir385. II. Kılıç Arslan, Büyük Selçuklu Devleti, Karahanlılar ve Göktürkler’de olduğu gibi, hanedanın bütün mensuplarına kendi hisselerine düĢen toprakları dağıtarak386 “müĢterek hakimiyet hakkını” uygulamaya koymuĢtur. Bu uygulama neticesinde ortaya çıkan durum, nazari ve hukuki bakımdan değerlendirildiğinde, Anadolu Selçuklu Devleti on iki devletten oluĢan siyasi bir bütün teĢkil etmektedir387. Kılıç Arslan, yaptığı bu icraatla devletini “Melik” olarak evlatlarına bölmüĢ ve kendisi de sultan sıfatı ile Konya’da metbû hükümdar mevkiinde388 onlara nezâret ediyordu. Veziri Ġhtiyâreddin Hasan, sultan namına, devlet iĢlerine bakıyordu. Bununla beraber, 11 kardeĢten her biri, melik olarak, mülkiyet hakları ve geliri tamamen kendilerine ait olan Ģehirde hüküm sürüyor, kendi namına para bastırıyor, inĢa ettirdikleri binaların kitabelerine kendi isimlerini hakkettiriyor ve hutbede, tabii babasının adından sonra da, kendi ismini okutuyordu. Yine meliklerin hükümet merkezlerinde kendilerine mahsus idare ve teĢkilatları vardı. Maiyetlerinde ordu, saraylarında âlim ve Ģairler bulunuyor, vergileri kendi memurları tahsil ediyor, tebaanın iĢleri bizzat onların divânına bağlı kalıyordu. Her yıl bir defa da babalarının huzuruna gelmek suretiyle Kılıç Arslan’a olan itaatlerini ifade etmiĢ oluyorlardı 389. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti Kılıç Arslan’ın yüksek hakimiyetini tanımıĢ ve ona tabi on bir hükümete bölünmüĢ idi. Kılıç Arslan’ın bu icraatının ilk neticesi olarak saltanat üzerinde aynı derecede hakka sahip bulunan on bir oğul tam bir hareket serbestisi 385 Kaymaz, a.g.m., s. 112-113. Hanedan üyelerinin ülke yönetimine iştiraki ve metbu-tabi hükümdarların statüleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Köymen, a.g.e., s. 11-13; Konu ile ilgili yine aynı müellifin bkz. Mehmet Altay Köymen, “Selçuklular’da Devlet”, Belleten, cilt LI, sayı 201, 1988, s. 1359-1373; Mehmet Altay Köymen, “Selçuklular’da Devlet: III. Tarihi ve Siyasi Bakımlardan”, Belleten, cilt LIV, sayı 209, 1990, s. 403-415. 387 Kaymaz, a.g.m., s. 113. 388 Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Üzerinde Araştırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003, s. 34. 389 Bibi, a.g.e., s. 41; Kaymaz, a.g.m., s. 114; Turan, a.g.m., s. 696; Sevim, Yücel, a.g.e., s. 136. 386 115 kazanmıĢ oldular. Sonuçta, kısa bir süre sonra Türkiye Selçuklu Devleti, on bir melikten en az beĢinin ve bizzat Sultan’ın da içinde olduğu bir saltanat kavgası içine girdi. BaĢlangıçta Kılıç Arslan ülkesini kendisine itaat edeceklerini umarak oğullarına paylaĢtırmıĢtı. Ancak oğulları, özellikle en büyük oğlu Kutbeddin Melik ġâh, ona muhalefet edip, zorbalık yaptı ve emirlerine karĢı geldi390. Metbu hükümdar konumunda olan Kılıç Arslan, bu saltanat kavgasını önleyecek kuvvet ve imkândan mahrum bulunuyordu 391. Sivas ve Aksaray Meliki Kutbeddin Melik ġâh ile Kılıç Arslan arasındaki iliĢkiler iyice bozuldu. Vezir Ġhtiyâreddin Hasan, Kılıç Arslan’a oğlunu dizginlemesi için sürekli telkinde bulunuyordu. Ġki taraf arasındaki ihtilaf savaĢa kadar vardı. Her iki tarafın kuvvetleri 1188 yılında Kayseri civarında karĢı karĢıya geldiler. Ancak Melik ġâh’ın askerleri ihtiyar sultana silah çekmekten vazgeçince savaĢ yapılmadı, o da meliklik bölgesi Sivas’a dönmek zorunda kaldı392. Kılıç Arslan ile oğlu Melik ġâh arasında yaĢanan bu olayda, Kılıç Arslan, oğlunun yanında yer alan ve sayıları 4000 kadar olan Türkmenlerin ihanetine hiddetlenip öldürülmelerini emretti. Çünkü bu Türkmenler evvelce Sultana bağlı oldukları halde, sonradan taraf değiĢtirerek Kutbeddin Melik ġâh’ın ordusuna katılmıĢlar ve düĢman sıfatıyla Kılıç Arslan’ın karĢısına çıkmıĢlardır393. Bu esnâda sultanın damadı ve tâbii olan Mengücüklerden Erzincan Meliki Behram ġâh, baba ile oğul arasını bulmak için, fakat hakikatte Melik ġâh’ın tarafını tutarak, sultanı, iki tarafın arasını bozan vezir Ġhtiyâreddin Hasan’ın görevinden uzaklaĢtırılmasına ikna etti. Vezir 200 kadar maiyeti ve aile efradı ile birlikte giderken, Melik ġâh’a tâbî Türkmenler tarafından Sivas yolunda öldürüldüler. Cesedi parçalanarak köpeklere atıldı. Ahâli bu duruma kayıtsız kalamadı cesedi aldı ve vezirin Kayseri’deki medresesinin yanına defnedilmesini sağladı394. Ġhtiyâreddin Hasan’ın ortadan kaldırılması 390 İbn Kesîr, Büyük İslam Tarihi: El Bidaye Ve'n-Nihaye, cilt 13, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1996, s. 68; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83 391 Kaymaz, a.g.m., s. 115-116. 392 Öngül, a.g.e., s. 90. 393 Arık, a.g.m., s. 63. 394 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 450; Süryani Mihail, a.g.e., s.289; Süryanî Mihael ve Gregory Abû’l Farac, İhtiyâreddin’in 200 kişilik maiyetiyle ayrılıp giderken yolda Türkmenler tarafından, 1189’da, 116 Melik ġâh’a kolaylıkla Konya’yı iĢgâl etme imkânını verdi. Gittikçe kızıĢan saltanat mücadelesini kendi lehine sonuçlandırmak isteyen Sivas ve Aksaray Meliki Kutbeddin Melik ġâh, kendisini veliaht tayin etmesi için babasına baskısını daha da artırdı. Saltanat kavgalarının Ģiddetlendiği bu sırada baĢka bir tehlike de batıdan gelmekteydi. Selâhaddin Eyyûbi’nin Kudüs’ü fethetmesi üzerine Avrupa’da III. Haçlı seferi hazırlıkları baĢlamıĢ ve ilk Haçlı ordusu Friedrich Barbarossa komutasında 1189 yılında Anadolu topraklarına gelmiĢti. Ancak bu tehlike Kılıç Arslan’ın Melik ġâh’ın fiili iktidarına karĢı kayıtsız kalmasıyla biraz güçlükle de olsa atlatıldı. III. Haçlı seferinin yarattığı tehlike de bertaraf edildiğinden, Melik ġâh, kendi iktidarı etrafında siyasi birliği tesis etmek amacıyla kardeĢleri üzerine yöneldi395. Burada Ģunu söylemekte de fayda var: Kutbeddin Melik ġâh’ın saltanat mücadelesi esnasındaki faaliyetlerine genel olarak bakıldığında, o, sadece saltanatı ele geçirmeye uğraĢmakla kalmıyor, aynı zamanda, birçok parçaya bölünmüĢ olan devleti yeniden, tek bir çatı altında toplamak içinde gayret etmiĢ oluyordu. Melik ġâh’ın taht için diğer kardeĢlerinden daha hırslı olması, emri altında daha fazla kuvvete sahip olması ve babasına karĢı isyan etmesinde, en büyük oğul olması hasebiyle Türk devlet geleneğinde var olan büyük evlat teamülünün kendisine tanıdığı hakkı kullanmak istediği görülüyor396. Bu istek ve hırsla Kutbeddin Melik ġâh, kardeĢlerini bertaraf etmek üzere iktidarına engel olacak unsurları etkisiz hale getirmek üzere harekete geçmiĢ ve öncelikle Orta Anadolu’da bulunan Malatya Meliki Mu’izeddin Kayser ġâh’ı tehdit ederek Selâhaddîn Eyyûbî’ye sığınmaya mecbur etmiĢti parçalanarak öldürüldüğünü söylerse de Kayseri’de ona aid 589 (1193) tarihli medresesi kitâbesi bunun yanlış olduğu, Kayseri melik’i Nureddin Sultanşâh’a gidip onun vezirliğini yaptığı, Melikşâh Kayseri’yi alınca kardeşi ile onu öldürdüğü gözüküyor. Bkz. Osman Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 250. 395 Koca, a.g.e., s. 210. 396 Kaymaz, a.g.m., s. 116. Mikail Bayram Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar adlı eserinde: Bu dönemde ortaya çıkan kardeşler arasındaki mücadelenin temelinde Tokat ve Malatya çevresinde birbirinden farklı ve birbiriyle zıtlaşan ve rekabet halinde olan iki ayrı fikri ve kültürel çevrenin siyasi rekabeti olarak da değerlendirmektedir. Bkz. Mikâil Bayram, Türkiye Selçuklukları Üzerine Araştırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003, s. 34-36. 117 (1191). Lakin kısa bir süre sonra Kayser ġâh’ın Selâhaddin’in kızı ile evlenerek Malatya’ya dönmesinin ardından ona müdahale etmeye cesaret edememiĢti397. Bundan sonra diğer kardeĢi Kayseri Meliki Nureddin Sultan ġâh’ın üzerine yürüdü. Kutbeddin Melik ġâh’ın, Kayseri’de kardeĢini kuĢattığı sırada, yanında babası Kılıç Arslan da bulunuyordu398. Kutbeddin Melik ġâh, babasına tutsak muamelesi yapıyor ve onu yanından ayırmıyordu. Babasını diğer kardeĢlerine karĢı, baskı unsuru ve koz olarak kullanıyordu. Kılıç Arslan, ömrünün son yıllarında oğulları arasındaki taht mücadelesi yüzünden çok meĢakkatli günler geçirdi. Buna rağmen Kılıç Arslan’ın, her ne kadar siyasi ve askeri gücünü yitirse de, hâlâ manevî itibarı çok büyüktü. Kayseri önlerinde, kardeĢler arasında çarpıĢma baĢlar baĢlamaz bir fırsatını bulan Kılıç Arslan tahtını, hazinelerini ve her Ģeyini terk ederek, Melik ġâh’ın yanından kaçıp, bu defa Kayseri Meliki Sultan ġâh’a sığındı. Melik ġâh da muvaffak olamayarak geri döndü. Bundan böyle, babası adına yönetimi bırakarak, doğrudan doğruya kendisini sultan ilân etmek cesaretini gösterdi399. Öte yandan, Sultan II. Kılıç Arslan, oğlu Nureddin Sultan ġâh’tan beklediği ilgiyi göremedi. O da, tıpkı Melik ġâh gibi, tahtı ve iktidarı kendisine devretmesi için babasına baskı yapmaya baĢladı. Kılıç Arslan, “melûn” olarak nitelendirdiği bu oğlunun yanından da kaçarak bir süre Melik ġâh’a karĢı kendisine yardım edecek birisini bulmak için bütün oğullarının merkezlerini dolaĢtı. Fakat hiçbiri kendisine gereken ilgiyi göstermedi. Beklediği alakayı en küçük oğlu Uluborlu Meliki Gıyâseddin Keyhüsrev’in yanında buldu. Kılıç Arslan, Selçuklu ülkesini oğulları arasında bölüĢtürmüĢ olmaktan çok piĢmandı. Bu durumu düzeltmek için tahtını ve iktidarını evlatlarının içinde en vefakâr olarak400 olarak nitelendirdiği Gıyâseddin Keyhüsrev’e devretmek ve parçalanmıĢ Selçuklu ülkesini onun idaresi altında birleĢtirmek istemiĢtir. Bu 397 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 458; Turan, a.g.e., s. 252. Şeşen, a.g.m., s. 360. 399 Kaymaz, a.g.m., s. 117. 400 İbni Bibi, Gıyaseddin Keyhüsrev için: “11 kardeşi arasında daima babasına yoldaşlık etmesi dolayısıyla hususi bir sevgiye mazhar olan küçük oğlu…” diyerek bunu teyit etmektedir. Bkz. İbni Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, çev. M. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara, 1941, s. 21 398 118 arada Melik ġâh Konya’da tahtı gasbetmiĢti (1189). Kılıç Arslan onun bu kaba davranıĢına karĢılık küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’i veliaht tayin ederek cevap verdi(1190/91)401. Kılıç Arslan, Gıyâseddin Keyhüsrev’i veliaht ilan ettikten sonra, onunla birlikte, Melik ġâh’tan intikam almak için, Konya üzerine yürüdü. ġehir halkının gösterdiği destek sayesinde Kılıç Arslan tahtına tekrar kavuĢtu. Kutbeddin Melik ġâh da kendi meliklik bölgesi olan Aksaray’a çekilmek zorunda kaldı 402. Sultan, veliahtı Keyhüsrev ile beraber büyük oğlu Melik ġâh’ın peĢini bırakmadı ve Aksaray’ı kuĢattı. Bu kuĢatma sırasında hastalandı ve Konya’ya dönerken 1192 yılında yolda öldü. C- II. Kılıç Arslan’ın ġahsiyeti ve Ölümü II. Kılıç Arslan’ın Ģahsiyetiyle ilgili bir analiz yapabilmek için o döneme ait ana kaynaklardan faydalanılması gerekmektedir. Bu kaynaklarda onunla ilgili anlatılan vakalardan yola çıkarak onun Ģahsiyetiyle ilgili öne çıkan özelliklerine değinmeye çalıĢacağız. II. Kılıç Arslan’ın tahta çıkmadan önce, tarihe geçen, kayda değer bir Ģahsi baĢarısından söz edilmemektedir. Melikliği devresinde babasına bağlı, onun sevgi ve takdirlerini kazanmıĢ, babasının sevk ve idaresinde faaliyet göstermiĢ yumuĢak baĢlı, itaatkâr bir oğul olarak görülmektedir403. O dönemde yazılmıĢ kaynaklar II. Kılıç Arslan’ın tahta çıkmasından itibaren giriĢtiği mücadelelerin, savaĢların, uyguladığı siyasi faaliyetlerin yanı sıra bize onun baĢından geçen olaylar karĢısında takındığı tutumlara dair kiĢilik özelliklerini buldurmaya yönelik ipuçları da sunmaktadır. Buradan hareketle ilk olarak 1155’te tahta çıktığında kardeĢlerine karĢı tavrı, onun iktidarının önünde tehdit olabilecek her engeli ortadan kaldırabilecek azim ve kararlılıkta olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda 401 Abû’l Farac, a.g.e., II, s.463; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83; Koca, a.g.e., s. 211. 402 Süryani Mihail, a.g.e., s. 289, 292; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s.149; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83 403 Koca, a.g.e., s. 212. 119 ortanca kardeĢi Devlet’i boğdurarak bertaraf etmesi ve yine küçük kardeĢi ġâhin ġâh’ın üzerine yürümesi onun bu özelliğinin bir göstergesidir. II. Kılıç Arslan, zor Ģartlarda dahi yılgınlık göstermeyen, mücadelesinden geri adım atmayan, üstün bir siyasi dehaya sahip, bir yönüyle de kurnaz bir Ģahsiyetti. Saltanatının ilk yıllarında tesis ettiği siyasi birlik, 1159 yılından itibaren Bizans imparatorunun önderliğinde DaniĢmendli Melikleri, kardeĢi ġâhin ġâh ve Musul Atabegi Nureddin Mahmud’un da bulunduğu bir ittifak girdabının içine düĢmesiyle sarsılmıĢtı. Bu durumda doğudan ve batıdan aynı anda sıkıĢtırılmıĢ iken, Bizans Ġmparatoru Manuel’in siyaset oyununu boĢa çıkaracak, zeki bir siyasi taktik geliĢtirmiĢtir. Manuel’in isteklerine boyun eğmiĢ gibi görünerek onu saf dıĢı bırakarak, kendisine daha rahat hareket etme imkânı sağlamıĢ ve böylece doğudaki rakipleri ile mücadele imkânı bulabilmiĢtir. Tavizkar olarak nitelenebilecek bu siyaseti onun ve saltanatının kurtulmasını sağlamıĢtır. O aynı zamanda devletinin geleceği için, kendi ihtiras ve gururundan vazgeçebilecek kadar vatan sevdalısı bir Ģahsiyetti. 1162 yılında gururundan ödün vererek, Manuel’in kendisine karĢı kurduğu ittifakı dağıtmak için, onun ayağına kadar gitmeyi göze almasını bilmiĢtir. Bir baĢka açıdan değerlendirildiğinde bu davranıĢları, onun karĢılaĢtığı zor ve sıkıntılı durumlarda doğru ve isabetli kararlar verebilme yeteneğini de gözler önüne sermektedir. II. Kılıç Arslan sabırlı, sebatkâr, idealist, ileri görüĢlü ve amacını gerçekleĢtirmekten asla vazgeçmeyen bir sultandır. Onun bu özelliklerini Anadolu’da Selçuklu çatısı altında bir Türk birliği sağlamak için girdiği mücadelelerde görmekteyiz. Pes etmeyen tavrı ve bu yolda yapacağı faaliyetleri önceden planlayıp zamana yayarak, usanmadan hareket etmesi, onu baĢarıya götüren en önemli kiĢilik özelliği olmuĢtur. II. Kılıç Arslan, çevresine güçlü ve cesur kumandanlar toplayabilmiĢtir. Onları kendi ülküsü doğrultusunda yönlendirebilme yeteneğine sahip, akıllı, basiretli, ihtiyatlı ve karizmatik bir sultandır. ÇağdaĢ Bizans tarihçisi Niketas, Kılıç Arslan ve Bizans Ġmparatoru Manuel’i karĢılaĢtırırken; Sultan’ın daha akıllı ve basiretli olduğunu, daima büyük bir ihtiyatla hareket ettiğini, cesur ve 120 kudretli kumandanları sayesinde sürekli zinde kalabildiğini ve bu sayede zaferler kazandığını söyleyerek bu hususu teyit etmektedir404. II. Kılıç Arslan’ın devletin bekası söz konusu olduğunda veya bir olay karĢısında hiddetlendiğinde ne kadar acımasız, kendisinden korkulan, gözü kara bir Ģahsiyet olduğunu da söylemek mümkündür. Bu hükme Ģu hadiseler ıĢığında kolayca varılabilmektedir. 1173 yılında Nureddin Mahmud ve müttefikleriyle Kayseri’de karĢı karĢıya geldiklerinde, Kılıç Arslan’dan kardeĢi ġâhin ġâh’ın oğullarını talep etmeleri üzerine hiddetlenmiĢ ve çocuklardan birini öldürterek cesedini babasına göndermiĢ ve diğerlerini de istemekte ısrar ederlerse onların da baĢına aynı Ģeylerin geleceğine yemin etmiĢtir. Yine 1189 yılında oğlu Kutbeddin Melik ġâh ile girdiği saltanat mücadelesinde kendisine karĢı oğlunun yanında yer alarak ona ihanet eden 4000 kadar Türkmen’in katl emrini vermesi bu meyanda gösterilecek diğer bir örnektir. Kılıç Arslan, 1176 yılında Bizans’ı Miryokefalon’da ağır bir hezimete uğratırken, Anadolu Türklüğü açısından en büyük vatan savunmalarından birini vermiĢti. Kılıç Arslan, Türk devlet geleneğine bağlı bir hükümdardı. Her ne kadar planlı, ihtiyatlı bir sultan olsa da ihtiyarlığın da vermiĢ olduğu yorgunlukla ülkesini oğulları arasında taksim ederek önemli bir siyasi hata yapmıĢtır. 1188 yılında, ihtiyarlamasının ve mücadele ile geçen bir ömrün yorgunluğu ile hayatının geri kalan kısmında huzur içinde yaĢamak maksadıyla ülkesini on bir oğluna taksim etmiĢti. Bu zamansız ve isabetsiz kararı onun çok sıkıntılı günler geçirmesine sebep oldu. Oğulları arasında bir esir hayatı yaĢadı. Ancak hatasını anlayarak, son bir gayretle bu hatasını gidermek amacıyla en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’i veliaht ilan edip, devleti içinde bulunduğu bölünmüĢlükten çıkarmak için yine onun Ģahsında mündemiç hale gelmiĢ olan azim ve mücadele hırsıyla bir kez daha silahını kuĢanmıĢtır. Neticede bu amacına ulaĢamadan ebedi âleme göçüp gitmiĢtir. Hıristiyan kaynaklar Kılıç Arslan’dan etrafına dehĢet veren 405 bir kiĢi olarak bahsetse de yine aynı kaynaklar onun Türklerde mevcut 404 Niketas, a.g.e., s. 121. 121 ananenin bir örneği olarak tebaasına baba Ģefkati ile muamele ettiğini, Hıristiyanlara karĢı merhametle hareket edilmesi hususunda emirleri olduğunu yazmıĢtır 406. Aynı Ģekilde Hıristiyan tebaaya çok geniĢ bir dini müsamaha göstermiĢtir. Bu da onun hür fikirli ve hoĢgörülü bir hükümdar olduğunu gösterir. Malatya Süryani patriği olan Mihail ile olan dostluğu buna en güzel örnektir. 1181 tarihinde, sultan Kılıç Arslan Malatya’ya geldiğinde, bu dostluğunun bir göstergesi olarak Mihail’e dostane bir mektupla bir asa ve yirmi altın dinar gönderdi. Kılıç Arslan, 1182 yılında Malatya’ya tekrar geldiğinde ise Süryani Mihail’i yanına davet etti ve onu bizzat kendisi karĢıladı. Kılıç Arslan daha sonra Mihail’e gönderdiği mektubunda patriğin duaları sayesinde zaferler kazandığını belirtecek kadar geniĢ ve hür düĢünceli biriydi. Her dinden tebaayı kendisine gönülden bağlayabilecek kadar da büyük bir siyasi zekâya sahipti407. Kılıç Arslan, ilim adamları ve filozoflara da saygı gösteren bir hükümdardı. Huzurunda sık sık ilmi ve felsefi sohbetler tertip etmesi ve yanında sürekli Kemaleddin adında Ġranlı bir filozof bulundurması hür düĢüncesinin baĢka bir göstergesidir408. Kılıç Arslan, hükümdarları gibi bütün bu hür müneccimlere düĢüncesine inanmaktan rağmen geri devrin duramamıĢtır. Dönemin müneccimleri 1186 yılında büyük bir tufanın olacağını, büyük kasırgalar, depremlerle doğanın harap insanların helak olacakların ı dile getirmiĢlerdi. Bu kehanet baĢka ülkelerde de itibar görmüĢ ve tedbirler alınmıĢtı. Kılıç Arslan da bu olaya fazlaca inanarak yer altında mustahkem evler yaptırarak gereksiz yere para harcadı. Sultan, belirtilen günün sakin geçmesi ve bahsedilen felaketlerin yaĢanmaması nedeniyle müneccimbaĢısını çağırarak neden yalan söylediklerini sormuĢ ve onu görevinden azletmiĢtir 409. 405 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 463. Urfalı Mateos, a.g.e., s.317; Süryani Mihail, a.g.e., s. 263-264 407 Süryani Mihail, a.g.e., s. 263-264,268. 408 Süryani Mihail, a.g.e., s. 264; Turan, a.g.e., s. 255; Mikâil Bayram, “Danişmend Oğulları’nın Dinî ve Millî Siyaseti” , Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, sayı 18, Güz 2005, s. 139. 409 Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 438-439; Turan, a.g.e., s. 257. 406 122 Bizans tarihçisi Niketas eserinde, Kılıç Arslan’ın vücut yapısının düzgün olmadığını, el ve ayaklarının rahatsız olduğunu belirtmiĢ, bu halinden dolayı da savaĢlara ve yolculuklarına araba ile gittiğini yazmıĢtır 410. Ancak onun, el ve ayaklarındaki bu rahatsızlığın ihtiyarlık dönemine ait bir durum olduğu akla daha yatkın gelmektedir411. Kılıç Arslan, hükümdarlık müddeti boyunca, iyi bir idare sergilemiĢ, heybetli ve adaletli bir sultan olmuĢtur412. Bu özellikleri ile beraber 30 yılı aĢan saltanatı süresince Ġslamiyet’e ve gaza mefkûresine bağlı bir Ġslam gazisi olarak tarihe geçmiĢtir413. II. Kılıç Arslan, veliahtı Gıyâseddin Keyhüsrev ile beraber büyük oğlu Kutbeddin Melik ġâh’ı, giriĢtikleri taht mücadelesi sırasında Aksaray’da kuĢatmıĢtı. Ancak Kılıç Arslan bu kuĢatmada, 1192 yılında öldü. Babasının ölümü üzerine Gıyâseddin Keyhüsrev kuĢatmaya son vererek Konya’ya döndü. Keyhüsrev babasının cesedini dedesi Sultan I. Mes’ûd’un bugünkü Alâeddîn tepesinde yaptırmıĢ olduğu Alâeddin Câmii’nin bitiĢiğindeki türbeye (künbed-hâne ) defnetti. Kılıç Arslan tahta çıktığında yaklaĢık olarak 40 yaĢlarında olup öldüğünde ise 80 yaĢına yaklaĢmıĢtı. Ülkeyi oğulları arasında taksim etmesinin ardından kendisinin ölümüne kadar devam eden zorlu iç mücadelenin ardından Selçuklu tahtı en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’e kalmıĢ oldu. Gıyâseddin Keyhüsrev, iktidarını kurup sağlamlaĢtırmak için babasının ölümünü kardeĢlerinden bir süre saklamak zorunda kaldı414. 410 Niketas, a.g.e., s. 84. Turan, a.g.e., s. 254. 412 İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83. 413 Turan, a.g.e., s. 258. 414 Turan, a.g.m., s. 699. 411 SONUÇ II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı siyasi faaliyetlerin Anadolu’nun TürkleĢmesinde ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin sağlam temeller üzerine oturmasında çok önemli bir yeri vardır. Kılıç Arslan’ın siyaseti; duruma göre hareket yeteneği gösteren, karĢısına çıkan fırsatları uygun koĢullar sağlandığında en iyi Ģekilde değerlendirebilen kıvrak ve parlak bir zekâ üzerine kuruluydu. Onun siyasetinde erteleme asla bir vazgeçiĢ anlamına gelmemekteydi. Kılıç Arslan’ın dıĢ politikada takip ettiği yöntemlere bakacak olursak o, siyasi atmosferi iyi analiz eden, uygulayacağı siyasetin sonuçlarını kestirebilen ve bu yetenekleri sayesinde kesin ve cesurca kararlar alabilen bir liderdi. Kılıç Arslan devletinin bekasını tehlikeye düĢürebilecek Ģartlarla karĢı karĢıya geldiğinde ileri görüĢlülüğü sayesinde daha yumuĢak, daha esnek bir politika uygulamıĢ, içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulduktan sonra gerçek niyeti doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmüĢtür. Bununla beraber Kılıç Arslan savaĢ stratejisini belirlerken aynı anda birkaç cephede savaĢmaktan her zaman kaçınmıĢtır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucu sultanları olan Süleyman ġâh ve I. Kılıç Arslan’ın henüz devletin Anadolu’da temelleri sağlamlaĢmadan, doğuya doğru geniĢleme siyaseti güdüp, ya doğrudan Büyük Selçuklu sultanlığı ile ya da onun vassallarıyla mücadeleye girerek, bu siyaset uğruna hayatlarını kaybetmiĢ olmaları öngörüden uzak bir siyaset gibi gözükmektedir. Nitekim onların bu tutumu Türkiye Selçuklu Devleti’ni zayıflatmıĢ ve hatta geleceğini tehlikeye düĢürmüĢtür. YaĢanan bu ağır tecrübelerden dersler çıkaran halefleri I. Mes’ûd ve II. Kılıç Arslan, daha ihtiyatlı politikalar takip ederek öncelikle Anadolu’da hâkimiyetlerini sağlamlaĢtırmaya büyük önem vermiĢlerdir. II. Kılıç Arslan, iktidarının önünde bir engel olarak gördüğü kardeĢi ġâhin ġâh’ı ve DaniĢmendliler Beyliği’ni aĢama aĢama ortadan kaldırarak hâkimiyetini sağlamlaĢtırma yolunda ilk önemli adımı atmıĢtır. Ġktidarının ilk 124 yıllarından itibaren sürekli mücadele içinde olduğu DaniĢmendli beyliğinin önce Sivas ve Kayseri Ģubelerini son olarak da 1178 yılında Malatya Ģubesini ortadan kaldırarak Türkiye Selçuklu Devleti’nin hâkimiyet sahasını ve sınırlarını Fırat havzasına kadar geniĢletmiĢtir. Kılıç Arslan daha sonra da diğer Türk beyliklerini itaat altına almaya çalıĢmıĢtır. II. Kılıç Arslan ile Selâhaddîn Eyyûbî arasında Güney ve Doğu Anadolu Türk beylikleri üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesi yüzünden sık sık gerginlik yaĢanmaktaydı. Ancak Selçuklu Sultanı Orta Doğu’da önemli bir güç haline gelen Selâhaddîn Eyyûbî ile direk mücadeleden çekindiği için bu beylikleri sadece itaat altına almakla yetinmiĢtir. Ayrıca Artuklular, Saltuklular ve Mengücüklerle olan iliĢkilerde bu beyliklerle kurulan akrabalık bağları önemli bir yere sahiptir. II. Kılıç Arslan’dan sonra gelen Selçuklu sultanları da Anadolu’nun birleĢtirilmesi ve merkezileĢtirilmesi yönündeki bu siyaseti rehber edinmiĢler ve bu beylikleri zamanla hâkimiyetleri altına almıĢlardır. Yine Anadolu topraklarında yaĢayan Ermeniler Kılıç Arslan’ın Anadolu’da siyasi birliği sağlamak amacıyla hâkimiyet altına alınmıĢtır. Buna karĢın diğer Hıristiyan unsurlardan olan Süryaniler ise Kılıç Arslan’ın uyguladığı hoĢgörü siyaseti neticesinde kendi iradeleriyle Sultan’a itaat etmiĢlerdir. Kılıç Arslan’ın Anadolu sınırları içinde ortaya koyduğu hakimiyet mücadelesi onun dıĢ siyasetinde uygulayacağı faaliyetlerin temelini oluĢturmuĢtur. Kılıç Arslan dıĢ siyasetini uygularken etrafındaki düĢmanları ile olan iliĢkilerinde yaptığı barıĢ antlaĢmaları ve verdiği tavizlerle bu unsurları dengelemeye çalıĢmıĢtır. Kılıç Arslan, 1159’dan itibaren Bizans önderliğinde aleyhine oluĢturulan ittifakı ancak 1162 yılında Ġstanbul’a giderek etkisiz hale getirmeyi baĢarmıĢtı. Ustaca uyguladığı bu politika sayesinde uzunca bir süre Bizans’dan gelecek tehlikeleri önleyebilmiĢti. Aleyhine oluĢan ittifakı bozmayı baĢardıktan sonra ilk etapta içerideki düĢmanlarını etkisiz hale getirmeye yoğunlaĢmıĢtır. Bu Ģekilde içeriye dönük bir siyaset izlenmesi devletin ciddi anlamda güç kazanmasını sağlamıĢtı. Bu dönemde meydana gelen olayları kesin çizgilerle iç ve dıĢ siyaset olayları olarak ayırmak çok güçtür. Bu arada dıĢ politikada kendisini çok meĢgul edecek olan Musul Atabegi Nureddin Mahmud meselesinden ciddi bir çaba harcamadan kurtulmuĢtur. Musul 125 Atabegi Nureddin Mahmut ile Kılıç Arslan arasındaki iliĢkiler, Nureddin Mahmud’un Kılıç Arslan-DaniĢmendli çatıĢmasında DaniĢmendliler lehinde tutum sergilemesi ile tehlikeli bir seyir almıĢ, ancak 1174 yılında Nureddin Mahmud’un ölümüyle bu tehlike kendiliğinden ortadan kalkmıĢtır. Kılıç Arslan, Anadolu’da hakim bir konuma geldikten sonra dıĢ siyasette daha etkin bir politika takip etme imkânı bulmuĢtur. DıĢ politikada hareket kabiliyetini sınırlayan en önemli düĢmanı Bizans Ġmparatoru, geçen zaman içinde kendini hızla toparlayan II. Kılıç Arslan’a karĢı yeniden harekete geçmiĢ ve büyük bir sefer hazırlığına baĢlamıĢtı. Çünkü Bizans, Anadolu’da hiçbir zaman çok güçlü bir siyasi yapının oluĢmasını istemiyordu. 1176 yılında Miryokefalon’da ortaya konan mücadele, Türkler için Anadolu’da bir var olma savaĢı olarak tarihe geçmiĢtir. Bu savaĢla II. Kılıç Arslan Bizans Ġmparatorluğuna karĢı Türk tarihinin en önemli vatan savunmasını yapmıĢ ve kazandığı zaferle Bizans’ın Anadolu’yu tekrar ele geçirme hayallerine son vermiĢtir. II. Kılıç Arslan’ın amacı, I. Haçlı Seferleri neticesinde sahillerden çekilerek bir kara devleti haline gelen Türkiye Selçuklu Devleti’ni Ege, Akdeniz ve Karadeniz’e kadar geniĢleterek, etrafı çepeçevre düĢmanla çevrilmiĢ bir kara devleti olmaktan kurtarmaktı. Kılıç Arslan’ın bu yolda ilk ciddi teĢebbüsü, komutanlarından Atabeg ve Sami’yi Ege Bölgesi’nin fethine göndermesidir. Kısa bir süre sonra bizzat kendisi de Antalya’nın fethine çıkarak devletin sınırlarını Akdeniz’e ulaĢtırmak istemiĢ fakat bu iki giriĢiminden de Ģimdilik bir sonuç alınamamıĢtır (1182). II. Kılıç Arslan’ın oğullarından Rükneddin Süleyman ġâh henüz melik iken Samsun ve çevresini fethederek babasının bu politikasını kuzeyde baĢarıya ulaĢtırsa da Türkiye Selçuklu tahtı için mücadeleye girmesiyle bu bölgeden çekilmiĢ ve akabinde bu sahil bölgesi elden çıkmıĢtır. Eyyûbîlerle olan iliĢkilerin temelinde ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Türk Beylikleri üzerindeki hâkimiyet mücadelesi yatmaktadır. Birkaç kez karĢı karĢıya gelen iki devlet büyük çapta bir savaĢa tutuĢmamıĢlardır. Ancak bu çekiĢme ve mücadele Kılıç Arslan’ın vefatından sonra Kılıç Arslan’ın oğulları döneminde de devam etmiĢtir. 126 Selâhaddîn Eyyûbî’nin Kudüs Haçlı Kontluğu’na son vermesi üzerine Avrupa’da yeni bir haçlı seferi düzenlenmiĢ ve bu seferin öncüsü olarak Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa komutasındaki Alman Haçlı ordusu Ġstanbul üzerinden Selçuklu topraklarına geçmiĢti. Sultanın, Haçlılarla bir mücadeleyi düĢünmemesine ve bunun diplomatik altyapısını hazırlamasına rağmen, oğlu Aksaray meliki Kutbeddin Melik ġâh’ın hesapsız davranıĢı yüzünden zorunlu hale gelen 1190 yılındaki mücadeleyi en az zararla bertaraf etmeyi baĢardı. DıĢ politikada karĢılaĢtığı büyük sıkıntıların üstesinden gelmeyi baĢaran II. Kılıç Arslan, Anadolu’nun imarına ve iskânına da büyük önem vermiĢtir. Aksaray gibi büyük bir Ģehrin kurulmasını sağlayan Selçuklu sultanı baĢta bu Ģehir olmak üzere diğer Selçuklu Ģehirlerinde de pek çok han, hamam, cami yaptırmıĢtı. Yine onun döneminde ilk defa medrese ve kervansaray inĢa edilmiĢ ve Türkiye Selçuklu Devleti’nde eğitim ve ekonominin alt yapısı kurulmuĢtur. Ayrıca doğudan batıya doğru geliĢen Türkmen muhaceretinde de kendisinden önceki Selçuklu Sultanları gibi sistematik bir iskân siyaseti takip etmiĢtir. 127 KAYNAKÇA Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, Ġstanbul, 1977. ALGÜL, Hüseyin, “Türkiye Selçukluları Devrinde Akdeniz Siyasetine Genel Bir BakıĢ”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 645650. ALPTEKĠN, CoĢkun, “Artuklular”, DGBĠT, cilt 8, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd.,, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 170-193. ________________, “Musul Atabegliği”, DGBĠT, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., cilt 7, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s.533-578. ________________, “Türkiye Selçukluları”, DGBĠT, cilt 8, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 209-406. ALTAN, Ebru, “Myriokephalon (Karamıkbeli) SavaĢı’nın Anadolu Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 630-634. ARIK, Feda ġamil, “Selçuklu Devletinde Siyaseten Katl (1075-1243)”, Belleten, LXIII cilt, sayı 236, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s. 43-95. 128 AYĠTER, Kudret, “Myriokephalon SavaĢı Nerede OlmuĢtur?”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 689-701. AYKUT, ġevki Nezihi, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, Eren Yayınları, Ġstanbul, 2000. AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklu-Bizans Münasebetleri (1116-1308), BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġzmir, 2007. ________________, “Selçuklu-Bizans ĠliĢkileri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 598-615. BAĠLY, Auguste, Bizans Ġmparatorluğu Tarihi, Nokta Kitap Yayınları, Ġstanbul, 2006. BASKICI, M. Murat, Bizans Döneminde Anadolu Ġktisadi ve Sosyal Yapı, Phoenix Yayınları, Ankara, 2009. BATMAZ, ġakir, Türkiye Selçukluları’nda Ġktisadi Yapı(1155- 1243), BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1994. BAYKARA, Tuncer, Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve Ġktisadi Tarihi: Üzerinde AraĢtırmalar, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġzmir, 1990. 129 ________________, Türkiye Selçukluları Üzerinde AraĢtırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003. BAYRAM, Mikâil, “DaniĢmend Oğulları’nın Dinî ve Millî Siyaseti” , Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü, sayı 18, Güz 2005, s. 131-147. ________________, Türkiye Selçuklukları Üzerine AraĢtırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003. BEDĠRHAN, YaĢar, ATÇEKEN, Zeki, Selçuklu Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi, Eğitim Kitabevi, Konya, 2004. CAHEN, Claude “13. Yüzyılın BaĢında Anadolu’da Ticaret”, Cogito, sayı 29, Güz 2001, s. 132-143. ________________, Haçlılar Zamanında Doğu ve Batı, Çev: Mustafa DaĢ, Yeditepe Yayınevi, Ġstanbul, 2010. ________________, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, e yayınları, Ġstanbul, 1979. ÇAY, Abdulhaluk, Anadolu’nun TürkleĢmesinde Dönüm Noktası: Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli (Myrıokefalon) Zaferi (17 Eylül 1176), Orkun Yayınevi, Ġstanbul, 1984. ________________, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987. 130 ÇETĠN, Osman, “Ġskânlarla Anadolu’nun Türk Vatanı Hâline Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 260-268. DEMĠRKENT, IĢın, “Haçlı Seferleri ve Türkler”, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, 4. cilt, Ed. Ali Birinci, Yeni Türkiye Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 193-221. ________________, “Haçlılar”, TDVĠA, 14. cilt, Ġstanbul, 1996, s.525546. ________________, “Kılıç Arslan I”, TDVĠA, 25. cilt, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. ________________, Bizans Tarihi Yazıları, Dünya Kitapları A.ġ., Ġstanbul, 2005. ________________, Haçlı Seferleri, Dünya Yayınları, Ġstanbul, 1997. DĠEHL, Charles, Bizans Ġmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevfik Bıyıklıoğlu, Vakıf Matbaası, Ġstanbul,1928. DĠKĠCĠ, Recep, “XIII. Yüzyılda Konya ve Çevresinde Kültür Faaliyetleri”, III. Uluslar Arası Mevlâna Kongresi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 2004, s. 149160. DĠRĠMTEKĠN, Feridun, Konya Düzbel (1146-1176), Ahmet Sait Matbaası, Ġstanbul, 1944. 131 ________________, “Selçukluların GeliĢmelerini Anadolu’da Sağlayan Ġki YerleĢmelerini Zafer”, ve Malazgirt Armağanı, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 231-258. EKKEHARD, Eickhoff “Der Ort der Schlact von Mriokephalon”, VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 679-687. ERKĠLETLĠOĞLU, Halit, GÜLER, Oğuz, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 1996. ERSAN, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007. ________________, “Selçuklu-Ermeni ĠliĢkileri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 635-644. GORDLEVSKĠ, V., Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. Azer Yaran, Onur Yayınları, Ankara, 1988. Gregory Abû’l Farac, Abû’l Farac Tarihi, II. cilt, Çev. Ömer Rıza Doğruol, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999. GÜNGÖR, Erol, Tarihte Türkler, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 1990. Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176),Yayına Haz. IĢın Demirkent, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001. 132 Ġbni Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, Çev. M. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara, 1941. ________________, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l Ala’iye (Selçuk Name I), Çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996. Ġbn Kesîr, Büyük Ġslam Tarihi: El Bidaye Ve'n-Nihaye, cilt 13, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1996. Ġbnu’l-Ezrak, Meyyâfârikin ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), Çev. Ahmet Savran, Atatürk Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum, 1992. Ġbnü’l-Esir, Ġslam Tarihi: El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev. Abdulkerim Özaydın, 11-12. cilt, Bahar Yayınları, Ġstanbul, 1987. Ġbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri Ve Kitabeleri Ġle Niğde Aksaray Tarihi, 1. cilt, Fatih Yayınevi Matbaası, Ġstanbul, 1974. Ġzbırak, ReĢat, Hidrografya-Akarsu ve Göller, Harita Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1971. ________________, Türkiye, I. cilt, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1996. KAFALI, Mutafa, “Anadolu’nun Fethi ve TürkleĢmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 177-193 133 KAFESOĞLU, Ġbrahim, “Atabegliğler”, Türk Dünyası El Kitabı, 1. cilt, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992, s. 295-297. ________________, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1972. ________________, “Selçuklular”, Ġslam Ansiklopedisi, 10.cilt, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1966, s. 353-416. . KAYMAZ, Nejat, “Anadolu Selçuklularının Ġnhitatında Ġdare Mekanizmasının Rolü I-II”, Tarih AraĢtırmaları Dergisi, cilt II, sayı: 2-3, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1964, s. 91-155. Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, Çev: Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. KESĠK Muharrem, “Türkiye Selçukluları Ġle DaniĢmendliler Arasındaki ĠliĢkiler”, Türkler, 6. cilt, Editör: Salim KOCA vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 537-546. ________________, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın Ġstanbul’u Ziyareti Ve Türkler’in Tarihteki Ġlk UçuĢ Denemesi(1162), Belleten, Cilt 66, Sayı 247, Aralık, 2002, s. 839-848. ________________, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003. 134 KILIÇ, ġahin, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans ĠliĢkileri”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca Vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 618-628. KOCA, Salim, “Diyâr-ı Rûm”un (Roma Ülkesi=Anadolu) “Türkiye” Haline Gelmesinde Türk Kültürünün Rolü”, Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, sayı 23, Selçuk Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü, , Bahar 2008, s. 153. ________________, Selçuklular’da Ordu ve Askeri Kültür, Berikan Yayınevi, Ankara, 2005. ________________, Sultan I. Ġzzeddin Keykavus(1211-1220), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1997. ________________, Türkiye Selçukluları Tarihi, II.cilt, Karam Yayınları, Çorum, 2003. KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuad, “Ortazaman Türk-Ġslam Feodalizmi”, Belleten, cilt V, sayı 19, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s.319-334. ________________, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları Umumi Bir BakıĢ”, Tarih AraĢtırmaları I, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, ss. 74-161. ________________, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, cilt VII, sayı 27, Ankara, 1943, s. 379-458. 135 KÖYMEN, Mehmet Altay, “801. Yıldönümü Münasebetiyle Miriyokefalon Meydan Muharebesi”, Milli Kültür Dergisi, Cilt I, Sayı 9, Eylül, 1977, s. 26-30. ________________, “Selçuklular’da Devlet: III. Tarihi ve Siyasi Bakımlardan”, Belleten, cilt LIV, sayı 209, 1990, s. 403-415. ________________, “Selçuklular’da Devlet”, Belleten, cilt LI, sayı 201, 1988, s. 1359-1373. ________________, “SELÇUK'un Torunları Bu Vatanın Ebedi Sahibidirler”, Birlik Dergisi, sayı 12, 1959, s. 2729. ________________, Selçuklu Devri Türk Tarihi, 4. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2004. KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, ARABACI, Caner, Selçuklular ve Konya, 2. Baskı, Mikro Yayınları, Konya, 1999. LEMERLE, Paul, Bizans Tarihi, çev. Galip Üstün, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1994. LEVTCHENKO, M.V., Bizans, çev. Erdoğan Berktay, Milliyet Yayınları, Ġstanbul, 1979. LĠLĠE, Ralph-Johannes, “XII. Yüzyılda Bizans ve Türk Devletleri”, Tarih Ġncelemeleri Dergisi, cilt XX, sayı 1, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2005, s. 197-209. 136 MAALOUF, Amın, Arapların Gözünde Haçlı Seferleri, çev. Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 2006. MERÇĠL, Erdoğan, “Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Anadolu’daki Türk Devletleriyle Münasebetleri”, Belleten, cilt 54, sayı 209, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990, s.417-425. ________________, “Türkiye Selçukluları”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim KOCA vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 503-536. ________________, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991. MORRĠSSON Cecile, Haçlılar, Dost Yayınları, Ankara, 2005. Muhittin GörmüĢ, “Eğirdir Gölü’nün GeçmiĢi Üzerine Bir Yorum”, Sdugeo e- Dergi, sayı 2, Süleyman Demirel Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yayınları, Nisan-Haziran, 2010, s. 4-10. MüneccimbaĢı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi II: Anadolu Selçukluları ve Beylikler Yay. Ali Öngül, Akademi Kitabevi, Ġzmir, 2001. Müverrih Vardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269)”, Tarih Semineri Dergisi, ½, çev. Hrant D. Andreasyan, Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġstanbul, 1937, s. 153-255. Niketas Khoniates, Hıstorıa, çev. Fikret IĢıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. 137 OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret IĢıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981. ÖNGÜL, Ali, Selçuklular Tarihi II, Emek Matbaası, Manisa, 2007. ________________, “Mengücekler”, Türkler, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 452-460. ________________, “Saltuklular”, Türkler, 6. cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 461-470. ÖZAYDIN, Abdulkerim, “DaniĢmendliler”, TDVĠA, 8. cilt, Diyanet Vakfı Yayınları, Ġstanbul, 1993, s. 469-480. ________________, “Kılıç Arslan II” TDVĠA, 25. cilt, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 399-403. ________________, “Mengücükler”, DGBĠT, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., 8. cilt, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 141154. ________________, “Saltuklular”, DGBĠT, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., 8. cilt, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 155-169. RAMSAY, V.M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri PektaĢ, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1960. ROUX, Jean-Paul, Türklerin Tarihi Pasifikten Akdenize 2000 Yıl, 3. Baskı, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2007. 138 RUNCĠMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, cilt 2, çev. Fikret IĢıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987. SETTON, M.K., “Nureddin’in Faaliyeti”, Tarih AraĢtırmaları Dergisi IV., çev. Kazım YaĢar Kopraman, 6-7. sayı, Ankara, 1966, s. 505-520. SEVĠM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. ________________, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni ĠliĢkileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002. SEVĠM, Ali, YÜCEL, YaĢar, Türkiye Tarihi (Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989. SEVĠM, Ali, MERÇĠL, Erdoğan Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, TeĢkilat ve Kültür, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. SOLMAZ, Sefer, “DaniĢmendliler” Türkler, 6. cilt, Editör: Salim KOCA vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 430-451. Süryani Patrik Mihail’in Vakainamesi, II. kısım: 1042-1195, çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesindeki Nüsha, Ġstanbul, 1944. SÜMER, Faruk, “Türkiye Kültür Tarihine Umumi Bir BakıĢ”, AÜDTCFD, cilt 20, sayı 3-4, 1962, s. 213-244. 139 ________________, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998. ġAPOLYO, Enver Benhan, Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1972. ġEKER, Mehmet, “Anadolu’nun Türk Vatanı Haline Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 269-282. ________________, Fetihlerle Anadolu’nun TürkleĢmesi ve ĠslamlaĢması, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Yayınları, Ankara, 1991. ġEKERCĠOĞLU, Hüseyin, “Mryofatlon Zaferi ve Yerin Stratejik Önemi”, Türk Kültürü, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü, Sayı: 59, Eylül 1967, s. 831-836. ________________, “17 Eylül 1176 Gelendost Zaferinin 800. Yılı”, Hayat Tarih Mecmuası, sayı 9, Eylül 1976, s. 8589. ________________, “17 Eylül 1176 Gelendost - Miryofatlın Zaferinin 796. Yılı”, Türk Kütürü, sayı 119, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü, Eylül, 1972, s. 1172-1177. ________________, Gelendost Tarihi, Ġstanbul, 1989. ġEġEN, Ramazan, “Hıttin’de Salahaddin’in Ordusu”, Belleten, cilt 54, sayı 28, Ankara, 1990, s. 427-434. 140 ________________, “Ġmad Al-Din Al-Katib Al- Ġsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle Ġlgili Bahisler”, Selçuklu AraĢtırmaları Dergisi III (Malazgirt Zaferi Özel Sayısı 900. Yıl), Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 249-369. TOKSOY, Ahmet, “Süleyman ġah’ın Güney Seferi ve Ölümü” , Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt 6, sayı 2, 2004, s. 63-70. TOPAL, Nevzat, Anadolu Selçukluları Devrinde Aksaray ġehri, Aksaray Valiliği Yayınları, Aksaray, 2009. TOPRAKLI, Ramazan DeğiĢen Coğrafya ve Miryokefalon SavaĢı, Semih Ofset, Ankara, 2010. TURAN, Osman, “Kılıç Arslan II. Ġzz Al-Din”, Ġslam Ansiklopedisi, 6. cilt, Maarif Basımevi, Ġstanbul, 1955, s. 688-703. ________________, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I: ġemseddin Altun-aba Vakfiyyesi ve Hayatı”, Belleten, cilt XI, sayı 42, Nisan, 1947, s. 197-235. ________________, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Turan NeĢriyat, Ġstanbul, 1973. ________________, Selçuklular Tarihi ve Türk-Ġslam Medeniyeti, 6. baskı, Boğaziçi Yayınları, Ġstanbul, 1997. ________________, Selçuklular ve Ġslamiyet, Yayınları, Ġstanbul, 2005. 6. baskı, Ötüken 141 ________________, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 2005. ________________, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988. ________________, Türkler Anadolu’da, Hareket Yayınları, Ġstanbul, 1973. TURAN, Refik, Türkiye Selçuklularında Mekanizması(Vezir ve Divan), Hükümet Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ġstanbul, 2005. UMAR, Bilge, “Myriokephalon SavaĢının Yeri: Çivril Yakınında Kufi Çayı Vadisi” , Belleten, Cilt LIV, Sayı 209, Nisan 1990, s. 99-123. Urfalı Mateos Vakayi-Namesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, Çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. USTA, Aydın “Artuklular”, Türkler, 6. Cilt, Ed. Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 471-483. UZ, Mehmet Ali, DOĞAN, Mehmet, “Belgelerle Adım Adım Eski Konya(2)”, Akademik Sayfalar, cilt 9, sayı 6, Merhaba Gazetesi Yayınları, Konya, 2010, s. 81-83. ÜREMĠġ, Ali, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Babil Yayıncılık, Ankara, 2005. 142 VASĠLĠEV, A.A., History of the Byzantıne Empıre, cilt 2, Canada, 1952. WĠTTEK, Paul, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu AraĢtırmaları Dergisi I, çev. Mihin Eren, 1970, s. 193-244. YĠNANÇ, Mükrimin Halil, “Anadolu’nun Fethi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 194-202. ________________, “DaniĢmendliler” , Ġslam Ansiklopedisi, 3. cilt, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1963, s. 468-479. ________________, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 1944. Ġstanbul 143 ÖZET DAĞLI, Rifat, “II. Kılıç Arslan Zamanında Türkiye Selçuklu Devleti’nin DıĢ Siyaseti (1155-1192)”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011. II. Kılıç Arslan’ın yürüttüğü dıĢ siyasetin amacı Anadolu coğrafyasında Büyük Selçuklu Devleti’nin vassalı olarak kurulan Türkiye Selçuklu Devleti’nin bağımsız bir devlet olma hüviyetini kazanmasını sağlamaktı. ÇalıĢma Türkiye Selçuklu Devletinde II. Kılıç Arslan’ın (1155-1192) iktidar yılları ile sınırlandırılmıĢtır. ÇalıĢmada birinci elden ve ikinci elden kaynaklardan yararlanılmıĢtır. Siyasi olaylar tahlil edilirken, dönemin kaynakları öncelikle kendi içlerinde sonra günümüz tetkik eserleriyle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bununla birlikte olaylar eldeki bilgiler ıĢığında dıĢ siyaset cephesiyle yorumlanmaya çalıĢılmıĢtır. II. Kılıç Arslan’ın 1155’te tahta çıkıĢıyla beraber 37 yıllık bir saltanat devresini incelediğimiz bu çalıĢma, GiriĢ ve üç bölümden oluĢmaktadır. II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı siyasi faaliyetler onu kendinden önceki Türkiye Selçuklu sultanlarından ayırmıĢ ve bu siyasi manevralar Türkiye Selçuklu Devleti açısından bir dönüm noktası olmuĢtur. Onun döneminde içeride ve dıĢarıda yapılan baĢarılı mücadeleler neticesinde devlet istikrara kavuĢmuĢ ve bunun sonucunda devlet her alanda geliĢme dönemine girmiĢtir. 1176 yılında kazanılan Miryokefalon zaferi sayesinde Anadolu’nun TürkleĢtirilmesi süreci önemli bir ivme kazanmıĢtır. 1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu’ya yerleĢmeye baĢlayan Türkler Miryokefalon zaferinden sonra Anadolu’nun kesin olarak bir Türk vatanı olmasını sağlamıĢtır. Kılıç Arslan döneminde Anadolu’da siyasi üstünlük, Bizans’tan Selçuklulara geçmiĢtir. Böylece Anadolu’nun fethi ve TürkleĢmesi hız kazanmıĢtır. Anahtar Sözcükler: II. Kılıç Arslan, Selçuklular, Miryokefalon, Siyaset, Ġstikrar 144 ABSTRACT DAĞLI, Rifat, "The Foreign Policy of Türkiye Seljuks State In the period of II. Kılıç Arslan (1155-1192) ", Master Thesis, Ankara, 2011 The purpose of external politics conducted by II. Kılıç Arslan was to provide the statute of being an independent state to Türkiye Seljuks State which was established in Anatolian geography as a vassalage of the Great Seljuks Empire. The study is limited by the years of II. Kılıç Arslan’s ruling period (1155-1192) in Türkiye Seljuks State. First-hand and second-hand sources are used in this study. The sources of the period are primarily analysed in themselves and then by comparing with current scrutinning sources, events are interpreted in the light of the current informations with external political views. This study, in which we review a 37 year reign beginning with the II. Kılıç Arslan’s accession to the throne in 1155, consists of an introduction and three other parts. These political activities conducted by II. Kılıç Arslan set him apart from his predecessors and this political maneuvers became a turning point for Türkiye Seljuks State. In his time, as a result of the successful struggles at home and abroad, the state gained stability, consequently the state entered a period of development in all areas. Thanks to the Miryokefalon victory won in 1176, the process of Anatolia’s Turkification gained an important momentum. The Turks who began to settle in Anatolia with 1071 Malazgirt victory, insured Anatolia as a Turkish land after Miryokefalon victory for certain. The political hegemony of Anatolia changed hands from Byzantine to Seljuks in the period of II. Kılıç Arslan. Thus, the conquest of Anatolia and the movement of Turkification gained momentum. Key Words: II. Kılıç Arslan, the Seljuks, Miryokefalon, Policy, Stability