Tarihin tekerrürü Genç Türkleri yeniden gün yüzüne çıkardı

advertisement
Tarihin tekerrürü Genç Türkleri yeniden gün yüzüne çıkardı
Genç Türkler
Sayı 2 • Mayıs 2017
İN
Tİ
KAM
FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU ANISINA
SELAM SANA GENÇLIĞI HEBA
OLAN GENÇ
Gönülleri birleşenler!Selam sizlere!
Uzaklarda dertleşenler!Selam sizlere!
Selam sana hücrelerde benzi solan genç!
Selam sana ey yılları heba olan genç!
İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!
Istikbalin değil, ruhun Tanrı’ya yakın!
O yalancı istikbale bir perde indir!
Gerçek yarın unutma ki bir gün senindir!
Selam sana yavrusundan ayrılan kadın!
Kimbilir sen gizli gizli nasıl ağladın!
Ne bir damla gözyaşı dök, ne yasla dövün;
Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün!
H.Nihal Atsız
Mücadele ruhunun köreldiğini düşündüğümüz
olur. ‘’Aah nerede o eskiler...’’ dediğimiz olur.
Aslında gözümüzün önünde ki mücadeleyi göremeyiz. Çok çetin bir mücadele vardır. En başından
beri vardır. İdeolojiler değişir, insanlar değişir,
kültürler değişir ama o cevherin içinde kavrulan
vatan aşkı hiçbir zaman bitmez. Mücadele hiçbir
zaman bitmeyecektir. Selam olsun sana gençliği
heba olan genç. Selam sana amaç uğruna can
veren genç. Davan, davamızdır.
Yıl 1 Ocak 1991 gösterdiğinde Konyada bir oğlan
doğdu. Türk Cumhuriyeti için bir fedai daha
doğmuştu. Sapyalara dalmaktan ziyade vatanperver bir kişiliği benimsedi. Her Vatanperver
gencin ilgi duyduğu gibi o da Tarihe ilgi duyuyordu. Ege Üniversitesinde Tarih okumaya karar
vermişti. Üniversiteler eğitim yuvası olduğu
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 3
kadar bölge bölge bölücü terör örgütü mensubu
evlad-ı eşşekler ile dolmuştu ki bu vatanperver gençleri rahatsız etmekte idi. Genellikle ufak
çaplı gerginliklerin yaşandığı olaylar olur, polis vs,
müdahelesi ile olay kapatılırdı ama bu sefer olay
farklıydı. Cihan bağrına bir genci daha almaya
hazırlanmıştı.
Tarih 20 Şubat 2015’i gösterdiğinde Ege
Üniversitesinde Evlad-ı Eşşekler ile Vatanperver
gençler arasında çıkan tartışma bu sefer ileri gitmiş
ve yaralanmalar gerçekleşmişti. Yaralanmalardan
birisi ağırdı. Fırat Yılmaz Çakıroğlu, o gün
konçuy’una kavuştu. Davası uğruna canını feda
etmekten geri kalmadı.
Asıl önemli kısma gelirsek, canını feda etmiş
bir genç vatanperver olayın baş kahramanı. O
kansız or*spu çocuğu elini kolunu sallaya sallaya
gezdi. Yetmedi uzaklaştırıldığı üniversiteye geri
döndü. Canımızı vermeyi geçtim, gıkımızı bile
çıkarmadık. Beklemek zaaftır. Biz zaaflarımızdan
arınacağız. O Kalleşlerin ne toprağın üstünde ne
de altında yeri var. Gün yakındır. Ses çıkarmaktan
korkmamalıyız. Eğer biz korkacak isek kendimize
vatanperver demek zırvasından vazgeçmiliyiz.
Eğer diyeceksek hakkını vereceğiz!
Fırat Yılmaz Çakıroğlu bu memleketin verdiği
ilk şehit değildi. Sonuncusu da olmayacaktır. Ne
güzeldir vatan uğruna ölmek, ne güzeldir arkanda
seni anan kardeşler bırakmak. Selam olsun sana
Anadolunun Çakır oğlu, selam sana Gençliğini
heba eden genç.
SAMET PIŞKIN
Yazar: Kürşad Yavan
2. MEŞRUTIYET’E GIDEN YOL VE JÖN
İttihad ve Terakki, 1902 yılına kadar bir
Paris’te toplanan Birinci Jön Türk Kongresi,
fikir cemiyeti olarak kaldı. Kuruluşun
aldığı kararlar bakımından 2. Meşrutiyet’e
aydınları, çıkarttıkları dergiler ile Osmanlı
giden yolda büyük bir önem arz eder.
Devleti’ni ıslah etme amacı güttüler.
Bu kongrede, Ahmed Rıza’nın karşı
Sabahattin, Meşrutiyet’e ulaşmak için bir
Özellikle Mizancı Murad ve Ahmed Rıza
çıkmalarına rağmen, Harbiyelilerin cemi-
darbe tasarladı.Trablusgarp’ta kumandan
Bey, çıkarttıkları Meşveret ve Mizan der-
yete girmelerinin önü açılmıştır.
olan Arnavut Recep Paşa’nın, istibdata
2. Meşrutiyet
gileri ile Sultan Abdülhamid’e reform
Yalnız propaganda ve yayınlarla devrim
karşı olduğu söylentileri yayılmıştı. Bunun
önerileri sundular. Fakat Sultan, bu öner-
yapılamayacağını savunan İsmail Kemal’in
üzerine Sabahattin, Malta’ya gidip Recep
İkinci Meşrutiyet’i iyi analiz edebilmek için, Meşrutiyet’i ilan eden İttihad ve Terakki Cemiyeti’ni de incelememiz gerekir. İttihad ve Terakki
ilerin hiçbirini ciddiye almadı ve cemiy-
ortaya attığı Harbiyeli fikri çoğunluk
Paşa’nın yaveri Şevket Bey ile görüştü.
et üzerinde bir soruşturma başlattı. Bu
tarafından kabul edildi.
Bu kongreden
Bu görüşmelerden sonra Sultan’a bir
baskı sonucunda cemiyetin önde gelen-
sonra askeri gücün cemiyet içerisine
darbe yapmanın mantıklı olacağı kanaa-
leri başta Paris olmak üzere Avrupa’nın
davet edilmesi, 1908 devrimine kadar
tine vardı. Askeri plana göre, manevra
çeşitli şehirlerine kaçtılar ve yayınlarını
olacak olan şiddet eylemlerinin de başını
yapma bahanesiyle donanma Çanakkale
yurtdışında çıkartmaya başladılar.
çeker. Darbe planları, hafiyelere suikas-
Limanı’na girecek, oradan da
Yurtdışının getirdiği avantajları gören
tler ve sonunda 2. Meşrutiyet bu kararın
Ahırkapı’ya çıkartma yapacaktı. Askeri tak-
Jön Türkler, bunun üzerine bir Jön Türk
ürünüdür.
tik tamamlandıktan sonra, İsmail Kemal,
Kongresi toplamaya karar verdiler. Prens
2. Meşrutiyet’ten önceki yıllarda, İttihat
Paris’teki İngiliz elçiliğine giderek meseleyi
Sabahattin’in yaptığı bir çağrı üzerine
ve
açtı.
TÜRKLERIN ŞIDDET POLITIKALARI
Cemiyeti’nin ilk teşekkülü Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de gerçekleşti. Hilal-i Ahmer barakaları karşısındaki ağaçlar altında oturan İbrahim
Temo, İshak Sukuti, Mehmet Reşit ve Abdullah Cevdet, karşılıklı anlaşmalardan sonra memleketi kurtarmak için bir cemiyetin olmasını
kararlaştırarak İttihad ve Terakki’yi kurdular.
Cemiyet’in bir başka ortaya çıkış sebebi ise azgın istibdata karşı mücadele etmekti. Bu açıdan bakılınca İttihad ve Terakki’yi zaruri sebepler
doğurmuştur.
Medeni dünyanın her alanda ilerlemesini ve refaha kavuşmasını gören milliyetçiler çoğaldıkça, Sultan Hamid ve mensuplarının keyfi idaresinden ve halkı bir çukura sürüklemesinden şikayetçi olmaya da başlamışlardı. Aynı kitle, ordunun alaylı subaylar elinde aciz bir duruma
düşmesine de tanık olmuş ve bütün bu olanları bir cemiyet varlığıyla çözmeye karar vermişlerdi. Bu uğurda İttihad-i Osmani adı altında
bir yapılanmaya gittiler. İşte bu yapılanma daha sonra İttihad ve Terakki adını alacaktır.
Terakki’nin
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 5
önderlerinden
Prens
İstanbul,
Paris’teki İngiltere elçisi, darbe düşüncesine sıcak bakarak İsmail
Fakat Sebahattincilerin tarafında bulunduğu için İttihat ve Terakki
Kemal’e, Dışişleri Bakanı ile görüşebilmesi için bir mektup verdi.
tarafından fazla benimsenmedi ve yolunu değiştirerek Sultan’a
Fakat Dışişleri Bakanı’nın Londra dışında olması sebebiyle Müsteşar
suikast tertipledi. Fakat suikastı yapacak olan Arif Bey üzerindeki
ile görüşen İsmail Kemal, İngiltere’nin desteğini sağlayacağı mek-
bombayı yakalatınca bu plan da suya düştü.
tubunu aldıktan sonra harekete geçti. Plana göre İngiliz donanması
Fikirlerin dergi çıkarmak, propaganda yapmak dışında şiddete ve
da Beşike’de olacaktı. Olayın hemen duyulmaması içinde Odesa ve
yıldırıya da dönüşmesi, artık 2. Meşrutiyet’in yaklaştığını gösteri-
Köstence telgraf hattının kesilmesi kararlaştırılmıştır.
yordu.
İşin mali yönünü de Türkiye Milli Bankası’nın sahibi Sir Ernest
1908 Şubat ayında, Selanik Hukuk Mektebi öğrencilerinden biri,
Cassel üstlenmişti. Bunun yanı sıra İsmail Kemal, başka maddi
akrabasına kendisini gizli bir cemiyete girmeye davet ettikleri-
yardımlar bulmak maksadıyla Mısır’a gitti. Orada da Lord Kerri’den
ni mektupla yazarak bilgilendirdi. Öğrencinin akrabası adliyede
altın temin etti.
küçük bir memurdu ve bu olaydan Saray’a bahsetti. Bunun üzerine
Bütün bunlar olurken de Prens Sabahattin Atina’da gemileri
bir soruşturma açıldı ve hukuk öğrencilerinin birkaçı ile Üçüncü
bekliyordu. Fakat Arnavut Recep Paşa’nın tereddütte bulunması
Kolordu’ya mensup ufak bir grup asker tutuklandı. Bu tutukla-
ve darbeye yanaşmaması, Yunan Kralı’nın da darbecileri memle-
malardan bir hafta sonra sanıklar serbest bırakılsa bile Selanik
ketinden uzaklaşmaları konusunda uyarması girişimin başarısız
Polis Müdürü Nazım Bey, küçük rütbeli subaylardan birkaçını hala
olmasına yol açtı.
alıkoyuyordu.
Bu olay, Meşrutiyet’e giden yolda girilen ilk eylemdir. Bundan
1908 yılının Mayıs ayı geldiği vakit Cemiyet, çalışmalarını gizli
sonra Jön Türklerin şiddet politikası artacak ve bu düşünce
olarak sürdürmekten vazgeçip, Makedonya’ya hakim olmak
Abdülhamid’e suikast girişimi yapılmasına bile sebep olacaktır.
için açığa çıkmaya karar verdi. Bunun üzerine İttihatçılar bir
Fakat anlaşılıyor ki; Meşrutiyet, tıpkı Avrupa’daki ihtilaller gibi
manifesto hazırlayarak büyük devletlere gönderdiler. Bu mani-
kanlı ve silahlı bir şekilde olacaktı. Bunun en büyük göstergesi,
festonun temelinde, Şark meselesinin çözüm vaktinin geldiği,
Abdülhamid’in fikri olarak reformist olan insanları sürgün etmesi
Makedonya sorununun ancak İttihatçılar tarafından çözüleceği
ve kendisine karşı olan cemiyetleri, Hafiye Teşkilatı ile curnalleyip
yazıyordu. Bunun dışında Makedonya sorununa Rusya’nın müda-
cezalandırmasıydı. Gerçekten bu devir, karşıt görüşün nefes bile
hale edebileceği korkusu ve buna karşı yabancılardan da yardım
alamadığı bir devir olarak tarihe geçiyor, hakların kısıtlandığı
istenmesi de gündemdeydi.
yerde de şiddet çoğalmaya başlıyordu. Mizan ve Meşveret’te çıkan
Bu manifesto yayınlanırken, Selanik Polis Müfettişi Nazım Paşa da
çözüm önerilerinin dikkate alınmaması da İttihatçıları, artık kanlı
bir vapurla İstanbul’a yol alıyordu. Aynı vapurda Kazım Karabekir
bir devrimin kaçınılmaz olduğu fikrine sürüklüyordu.
ile karşılaşması ve Karabekir’in durumdan şüphelenmesi sonu-
1902 Kongresi’nin hemen ardından Harbiyeli sayısı cemiyet
cunda, cemiyet tarafından izlenmekte olan Nazım Paşa kara listeye
içinde arttı. Özellikle 1906 yılında Talat Paşa’nın kurduğu Osmanlı
alındı.
Hürriyet Cemiyeti, bölgedeki Harbiyelileri himayesi altına alarak
Daha önceden açığa çıkmayı kararlaştıran ve büyük devletlere
Paris’teki Terakki ve İttihad Cemiyeti ile birleşerek İttihat ve Terakki
manifesto gönderen cemiyet, bu devletlerden umduğunu
adını aldı.
bulamadı. Yasadışı bir gizli örgütün büyük devletler tarafından
O sıralarda, İstanbul’da Sultan Abdülhamid’e karşı bir suikast planı
desteklenmesi düşüncesi zaten olabilecek bir olay değildi ve
daha tertip edildi. Abdülhamid, Ramazan ayının 15’inde Topkapı
bu girişim İttihatçılar nezdinde başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat
Sarayı’na gidecek ve oradan da Karaköy Köprüsü’nü kullanarak
cemiyet, yine de açığa çıkma fikrinden vazgeçmedi ve bu suretle
Beyazıt’a, oradan dönüşünde de Sultanahmet Meydanı’na ve
Temmuz isyanı başlamış oldu.
Unkapanı Köprüsünü geçerek Taksim üzerinden Yıldız’a varacaktı.
İttihatçılar işte güzergah olarak kullanılan Karaköy ve Unkapanı
1908 isyanının ilk çıkış sebebi, cemiyetin varlığını korumaktı.
köprülerinden birini dinamit koyarak havaya uçurmayı planladılar.
Abdülhamid’in hafiyeler ağının başarılı çalışmaları sonucun-
Fakat Ramazan ayında böyle bir suikastin gerçekleştirilmesinin
da dara düşen cemiyet, bu hafiyelere karşı kesin ve acımasız
doğru olmadığı anlaşıldı ve plan iptal edildi. Bunun yerine Taksim
davranma kararı aldı. Artık İttihad ve Terakki’nin şiddet politikası
Kışlası’nda vazifeli Topçu Rıza Bey, bataryaların Yıldız’a çevrilerek
tamamıyla başlıyordu. Hafiyeler ağını ortadan kaldırmamak, cemi-
bombalanmasını önerdi. Fakat bu düşünce de yine reddedildi.
yetin kesin olarak bitmesine sebep olabilirdi. Daha önce, Selanik
Bu olaylara takriben, 1904 yılında Serhafiye Ahmed Celalettin
Polis Müfettişliği yapan Nazım Bey, yürüttüğü soruşturma sebebi-
Bey, Jön Türk oldu. Kendisi daha önce İttihat ve Terakki’nin
yle İttihatçılar tarafından kara listeye alınmıştı. Albay Nazım Bey’in,
Paris şubesine düzenlenen operasyonları yöneten kişiydi ve bu
cemiyet ile ilgili hazırladığı raporu Saray’a götürmek maksadında
operasyonlar sonucunda İttihat ve Terakki neredeyse kendini fes
olduğu anlaşılınca hakkında ölüm kararı alındı ve bu iş Enver Bey’e
edecekti. Bu olaylardan sonra Ahmed Celalettin, Abdülhamid’in
verildi. Albay Nazım Bey ise Enver Bey’in kardeşi Hasene Sultan ile
verdiği sözleri tutmamasına ve keyfi tutuklamalar yapmasına day-
evliydi.
anamayarak Mısır’a kaçtı. Burada Jön Türklere para yardımında
bulundu ve bir ihtimalle Jön Türklerin başına geçmeyi planladı.
Nazım Bey, Enver Bey’in planladığı suikast neticesinde evinin
yanlısı yerel yöneticiler de hiçbir şey yapamıyordu. Tüm bunlara zıt
önünde bir fedai tarafından vuruldu fakat kurşun bacağına isabet
olarak cemiyet, gittikçe güçleniyordu.
ettiği için ölmedi. Bu suikastten hemen sonra apar topar İstanbul’a
giderek cemiyet raporunu padişaha sundu.
ti destekliyor ve yardımlarda bulunuyordu. Müslüman halk da
destekçilerini ortadan kaldırıyorlardı. Öldürülenler genellikle polis
kazanılmak üzereydi. Böylece cemiyet, arkasında büyük bir güçle
müfettişleri ve alay imamlarıydı.
varlığını sürdürüyordu. Meşrutiyet’in ilanından 10 gün önce
Bu şiddet olayları küçük çapta etkiler yaratmaktan öteye geçmiyor-
Hilmi Paşa, Üçüncü Ordu’daki bütün askerlerin İttihatçı olduğunu
du. Asıl büyük girişim Saray’ın bizzat olaya el atmasıyla gerçekleşti.
yazıyor ve sarayda tutuklu bulunan iki subayın serbest bırakılması
Niyazi’nin dağa çıktığının haberi İstanbul’a ulaşınca Abdülhamid,
gerektiğini belirtiyordu. Bu iki subay hemen serbest bırakıldı.
Meşrutiyet hareketinin tahmininden daha çok yayıldığını fark etti
ve bir takım önlemler almaya karar verdi. İlk başlarda İstanbul
dizginlemekteydi. 6 Temmuz tarihinde Mahir Paşa’nın araştırma
erkanı, olayı sınırlı bir grubun başlattığı izlenimine kapıldılar
heyetinden Hakkı Bey Selanik’te öldürüldü. 10 Temmuz’da Manastır
ve işi sadece polis müfettişleriyle çözmeye çalıştılar. Fakat
Alay Müftüsü’ne İstanbul’a giderken ateş açıldı. 12 Temmuz’da
polis müfettişlerinin birbiri ardına öldürülmesi ve Meşrutiyet
Padişah’ın yaverlerinden Sadık Paşa, İstanbul’a gitmek için bindiği
hareketinin bir isyana dönüşmesi Sultan’ı müdahaleye sevk etti.
Sidon vapurunda öldürüldü. Manastır Garnizon Kumandanı
Bu yüzden çok güvendiği Alaylı Paşası Ferik Arnavut Şemsi Paşa’yı
Osman Hidayet Paşa’ya ise Padişah’ın iradesini okurken ateş edildi.
isyanı bastırmak üzere Makedonya’ya gönderdi.
20 Temmuz tarihinde Manastırlı Müslümanlar, Meşrutiyet isteriz
Ferik Şemsi Paşa, Abdülhamid’e sadık fakat bir o kadar da cahil
diyerek ayaklandılar ve silah depolarını bastılar. Manastır Valisi’nin
ve Alaylı bir paşaydı. Abdülhamid’in bu çok güvendiği paşasının
evi ise Tatar Osman tarafından kuşatılıyordu. Bunun üzerine
bölgeye gelmesi, cemiyet için çok büyük bir tehlike arz etmek-
Manastır Valisi Hıfzı Paşa Abdülhamid’e; “Manastır’da kulunuzdan
teydi. Cemiyetin uğraşması gereken kişi artık bir saray paşasıydı ve
başka herkes İttihatçıdır.” diye bir telgraf göndermiş ve durumun
engellenememesi durumunda cemiyetin ve Meşrutiyet’in mahvı
ciddiyetini belli etmiştir.
söz konusuydu.
Manastır’dan sonra; Gribava, Elesma, Kizano, Köyler ve Şerifiye’de
Şemsi Paşa, tam yetki ile donatılmış bir vaziyette Manastır’a
de isyanlar başladı. Arnavutlar ise Kosova eyaletine bağlı Firzovik’te
gelerek 7 Temmuz tarihinde Saray’a bir telgraf çekti. Bu telgrafın
toplanarak Meşrutiyet’i geri getirmek için ant içtiler ve Padişah’a
hemen ardından, postane kapısında bekleyen arabasına binmek
bir ültimatom göndererek Meşrutiyet’i ilan etmezse İstanbul’a
üzereyken bir cemiyet fedaisi tarafından öldürüldü. Güpegündüz
yürüyeceklerini ilan ettiler.
Makedonya’daki Bulgar halkının tamamı cemiye-
Cemiyet, Saray’a bağlı olan kişileri yine şiddet politikasıyla
bütün korumalar arasında Şemsi Paşa’yı vuran kişi Atıf Kamçıl’dı.
Kendisi hem Osmanlı Devleti’nde hem de Türkiye Cumhuriyet’inde
Makedonya’daki durum artık tümüyle Saray’ın kontrolünden
Çanakkale vekili olarak mecliste görev alacaktır.
çıkmıştı. Hilmi Paşa, Abdülhamid’e gönderdiği bir mektupta, artık
Şemsi Paşa’nın öldürülmesi, cemiyetin bu zamana kadar attığı
durumun çok ciddi olduğu ve Rumeli’ye göndermeye karar verdiği
en tehlikeli adımdır. Bir Saray hafiyesini öldürmekle bir paşayı
Müşir Şükrü Paşa ile Ferik Rahmi Paşa’yı göndermemesi gerektiğini
öldürmek arasında çok büyük bir fark vardı ve cemiyet bunu
izah etti. Fakat Hilmi Paşa bu uyarı için çok geç kalmıştı. O gece
başarmıştı. Abdülhamid ise en güvendiği paşasının öldürülmesi-
İttihatçılar tekrar kuvvet kullanmaya karar verdiler ve Müşir Osman
yle gerçeği fark edecek ve İttihatçıların ne kadar ciddi ve tehlikeli
Paşa’yı dağa kaldırdılar. Enver Bey de 22 Temmuz gecesi Köprülü’de
olduklarını anlayacaktır. Şemsi Paşa’nın öldürülmesi, 1902 yılından
yaptığı bir toplantıda Hürriyet’in ilan edilmesini kararlaştırdı. Artık
beri uygulanan şiddet politikasının bir meyvesidir ve Abdülhamid
Saray’ı kimse umursamıyordu.
despotluğuna indirilen en ağır darbedir.
Resneli Niyazi başta olmak üzere İttihatçılar, bu hamleden sonra
23 Temmuz sabahı Köprülü Hükümet Konağı’nda toplanıldı. Enver
daha sıkı çalışmaya başladılar. Şemsi Paşa’nın intikam almak
Bey, üç pare top atılmasını emretti. Önce papazlar ve imamlar
isteyen 30’a yakın koruması mevcuttu ve Saray, bundan sonra
dua ettiler. Ardından Enver Bey, Bulgarca ve Türkçe nutuk attı ve
daha sert önlemler alacağa benziyordu. Öte yandan hafiyeler
Meşrutiyet’i ilan etti. Emir olunduğu gibi üç pare top atıldı.
bir propaganda başlatarak İttihat ve Terakki’yi İslam düşmanı
Aynı sıralarda bir diğer Hürriyet ilanı da Manastır’da yapıldı.
bir cemiyetmiş gibi göstermeye başlamışlardı. Cemiyet ise bu
Erkan-ı Harp Binbaşısı Vehib Bey, bir top arabasının üzerine çıkarak
propagandaya karşı konsolosluklara bildiriler gönderiyordu. Bu
Meşrutiyet’i ilan etti.
bildirilerde hafiyelerin imparatorluk içerisinde kargaşa yaratmaya
çalıştığı, İstanbul’un başıbozuk askerler ile Hıristiyan tebaaya zul-
İttihat ve Terakki’nin merkezi Selanik olsa bile Meşrutiyet
metmeye çalıştığını ve cemiyetin Anayasayı ilan ederek kardeşlik
Manastır’da ilan edilmişti. 27 Temmuz tarihinde Selanik’te ilan
bağlarını güçlendireceği yazıyordu.
edilmesi kararlaştırılan Meşrutiyet, olayların hızı yüzünden erkene
Şemsi Paşa yerine atanan Müşir Osman Paşa 12 Temmuz 1908’de
alınmıştı. Manastır’da Meşrutiyet’in ilan edildiğini öğrenen Hilmi
Manastır’a geldi. Fakat bölgedeki asker artık söz dinlemiyordu. Bu
Paşa,
yüzden Osman Paşa da İttihatçılara karşı yetersiz kaldı. Hükümet
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 7
Padişah’ın halkın isteğine uyarak Meşrutiyet’i tekrar ilan ettiğini
duyurdu ve 24 Temmuz’da 101 pare top atışıyla 31 yıl sonra
Meşrutiyet tekrar ilan edildi.
Başkentte olayların gidişatı çok ilginçti. Şemsi Paşa’nın öldürülmesi
Saray üzerinde çok büyük bir endişe yaratmıştı. Hemen ardından
Anadolu askerinin isyanı bastırmayı reddetmesi de Saray’ın moralini bozan en büyük şeydi. Bunlardan sonra Abdülhamid, uzlaşmacı
bir politika takip etmek istemiş ve anlaşma yoluna gitmiştir.
Manastır’dan ve diğer Rumeli vilayetlerinden gelen Meşrutiyet
telgraflarının bütün gece okunması, artık Abdülhamid’in karşı
koyamayacağı Jön Türk devriminin gerçekleştiğini gösteriyordu.
Jön Türkler, 1889 yılından beri verdikleri mücadeleyi kazanmışlardı.
1876 Anayasası tekrar yürürlüğe girmişti.
Sonuç
Abdülhamid, paşalarına düzenlenen suikastler ve Yıldız’a gönderilen telgraflar karşısında hemen teslim olmuş ve şartları kabul
ederek Meşrutiyet’i kabul etmiştir. Fakat bunlardan daha önemli
olanı, Üçüncü Ordu’nun İstanbul’a yürüme tehdidiydi. Bu tehdit,
Abdülhamid’in vehmini daha da çok arttırmış ve saltanatını kaybetmenin verdiği korku ile Kanun-i Esasi’yi tekrar ilan etmiştir.
Bunun yanı sıra 31 sene önce kaldırdığı Anayasayı tekrar kendisinin
ilan etmesi, halkının önünde küçük düşmesini engelleyecek ve
kendi tesis ettiği Kanun-i Esasi’yi yine kendisinin tekrar yürürlüğe
koyması prestijini arttıracaktı.
SADAT
Enver Bey, Selanik’e gelerek Meşrutiyet’i burada kutlamaya devam
etti. O sırada kendisine Türkçe ve Bulgarca verilen Kanun-i Esasi’yi
avucuna alarak halkı selamladı. Meşrutiyet, Türk tarihine yeni bir
HAMZA DALGIÇ
isim kazandırmıştı. O isim Enver’di…
KAYNAKÇA
AHMAD, Feroz, İttihat ve Terakki, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013
AKŞİN, Sina, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Yayınları,
İstanbul, 2014
BARDAKÇI, Murat, Enver, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2015
CENGİZ, Halil Erdoğan, Enver Paşa’nın Anıları, İletişim Yayınları,
İstanbul, 1994
KARABEKİR, Kazım, İttihat ve Terakki Cemiyeti, YKY, İstanbul, 2009
SARAÇOĞLU, Ahmet Cemaleddin, Unutulan Meşhurlarımız Resneli
Niyazi, Şema Yayınları, İstanbul, 2006
TANSU, Samih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İlgi Kültür Yayınları,
İstanbul, 2011
TEMO, İbrahim, İttihat ve Terakki Anılarım, Alfa Yayınları, İstanbul,
2013
KÜRŞAD YAVAN
S
ADAT, TSK’da bir
zamanlar
görev
yapmış, emekli, AKP
hükümeti yanlısı
bir kaç subay ve generalin
yönettiği bir milis kuvvettir. AKP
gibi hükümetlerin kirli işlerini
yapması için sürekli bu ve
bunun gibi kuvvetlere ihtiyaç
duyduğu bir gerçektir. Ayrıca
bu milis kuvvet, yurt dışında,
özellikle Afrika bölgesinde bir
çok ülkenin silahlı kuvvetlerine
eğitim vermektedir. Kaldı ki bir
ülkenin resmi silahlı kuvveti
haricinde herhangi bir kuvvetin
yurt dışında eğitim vermesi de
dünya çapında yasaktır.
Bu kuvvetin kurucusu olan
Adnan TANRIVERDİ kadrosuzluktan emekliye sevk edilen eski
bir Tuğgeneraldir. Kendisi şu an
hem SADAT’ın lideri, hemde
Cumhurbaşkanı başdanışmanı
olarak görev yapmaktadır. Bu
kısa ve öz biyografi, bu köpekler
hakkında fikir sahibi olmak için
yeterlidir.
SADAT denen bu oluşum ideolojileri ve bağlı oldukları kişi
bakımından Türk milleti adına
büyük bir tehlikedir. Başındaki
kişiyi araştırmanız size onlar
hakkında fikir edinmek için
yeterli bilgiyi verecektir.
Herhangi bir iç karışıklıkta AKP
hükümetinin bu köpekleri
sahaya süreceğinden korkuyoruz. Özellik 15 Temmuz 2016
gecesi sokağa bu milislerin
bir çoğu çıkmıştır. Kişisel tahminim dövülerek, köprüden
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 9
atılarak ve boğazı kesilerek
öldürülen askerlerin, Türk milletinin evlatları tarafından değil
onlar tarafından öldürüldüğü
yönündedir.
Zamanında Mustafa Kemal’in
Diyarbakır
topraklarına
gömdüğü dağ farelerinin
tohumları, Suriye ve Irak’da
kol gezen islamcı teröristlerin
varisleri oldukları ideolojilerinden bellidir. Herhangi bir
karışıklık sırasında SADAT haricinde kimseden korkmayın.
Adam öldüre bilecek kapasitede olan tek kişiler bu SADAT
militanlarıdır.
olduğuna dair kayıtlarda ismine
rastlanmamıştır.
20. yüzyılın başından itibaren ise Orta Asya bölgesinde istihbarat savaşları yaşanmıştır. Bu dönemde
Osmanlı, Alman, İngiliz, Japon ve Asya’ya hükmeden Rusya ile Çin ajanları arasında kıyasıya bir
yarış başlamıştır.
Bu makalede Osmanlı İmparatorluğu ve Japon
İmparatorluğu’nun Asya üzerindeki siyasî ve kültürel emelleri ve bu emeller ışığında yaptıkları
propaganda faaliyetleri anlatılacaktır.
1.
Japonya Yeniden Dış Dünyaya Açılıyor
17. yüzyılın başlarından itibaren içine kapanan ve
dış dünya ile tamamen ilişkilerini koparan Japonya,
bu politikasını 1858’e kadar sürdürebilmiş, başta
Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batılı devletlerin baskıları sonucunda önemli limanlarını
yabancı devletlere açmak zorunda kalmıştı.
Mutsuhito’nun (Meiji) 13 Şubat 1867 yılında
imparatorluğun başına geçmesi ve 42 yıllık iktidarı
boyunca Japonya’da yaptığı yenilik ve gelişmeler
Meiji Restorasyonu olarak ifade edilmiş ve yenilikler sayesinde kazandığı güç ile birlikte Japonya,
gerçek bir Emperyal Devlet hâline gelmiştir.
ASYA’DA TÜRK-JAPON İSTIHBARAT FAALIYETLERI
Giriş
Asya coğrafyası, tarihin bilinen ilk zamanlarından
beri hakimiyet mücadelesinin yaşandığı bir yerdir.
Bölgede gerek Çin-Hun, gerekse Sasani-Göktürk
gibi devletlerin mücadelesi yaşanmıştır.
Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkıp, insan gücünün
yerini makine gücünün almasıyla beraber
Avrupa’da ham madde ve pazar ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ortamda emperyalist devletler,
zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip
fakat gelişmemiş başka ülkeler üzerinde hakimiyet kurmak istemişlerdir. Timur Devleti’nin
yıkılması sonrasında Türkistan bölgesinde Buhâra
Hanlığı, Hîve Hanlığı ve Hokand Hanlığı gibi üç
büyük siyasî yapı ortaya çıkmıştır. 16. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya’da genişleyen Rusya,
1877 yılına gelindiğinde Hazar Denizi ile Aral
arasındaki bölgeyi hakimiyeti altına almıştır.
1.
1. Çin-Japon Savaşı (1894-1895)
1885 yılında yapılan Tien-tsin Toplantısıyla
beraber her iki taraf da şu maddeler üzerinde
anlaşmıştı:
1.
Her iki taraf da Kore’deki güçlerini eş
zamanlı olarak çekecek.
2.
Kore Ordusunu eğitmek üzere eğitmen
gönderilmeyecek.
3.
Herhangi bir taraf Kore’ye askeri birlik
göndermeden önce diğer tarafı haberdar edecekti.
1893 yılında Japon asıllı Koreli devrimci Kim Ok-kyun, Şangay’da bir suikast sonucu
öldürülmüştür. 1893 yılı sonunda Kore’de baş
gösteren Tonghak İsyanı’nı bastırmak için Kore
kralı, Çin’den yardım istemiş, Çin Hükûmeti de,
Japon Hükûmetini bilgilendirerek bölgeye2800
asker göndermiştir. Fakat Kore Hükûmeti Tienstsin
Antlaşması’na aykırı olduğu gerekçesiyle 8000
kişilik Oshima Karma Birliğini bölgeye göndermiş
ve bu birlik, Kore kralı yerine Japon yanlısı bir
hükûmet iktidara getirmiştir. 1 Ağustos 1894 tarihinde iki ülke arasında resmen savaş ilan edildi.
Çin’in ağır bir yenilgi alması sonucu 10 Nisan
1895 tarihinde Shimonoseki’de barış antlaşması
imzalandı. Bu antlaşmaya göre:
1.
Kore tamamen bağımsız olacak.
2.
Formosa (Taiwan), Pescador adaları ve
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 11
Kuantung yarımadası Japonya’ya bırakılacak.
3.
Çin, savaş tazminatı olarak Japonya’ya
200.000.000 Tael ödeyecekti.
1.
2. Rus-Japon Savaşı (1904-1905),
Uzakdoğu’da Mançurya ile yetinmeyen Rusya,
Nisan 1903’de Kore’nin kuzeybatısında, Ya-lu
Nehri’nin ağzında bulunan Yongampo’yu işgal
ederek kereste kesim haklarında da önemli bir
kazanım sağlamıştır. 12 Ağustos 1903’de St.
Petersburg’da Japonya’nın konu ile ilgili hazırladığı
bir plân, Rusya’ya sunulmuştur. 3 Ekim’de bu defa
Rusya’nın hazırladığı karşı plân, Tokyo’da taraflara
sunulmuştur. Her iki taraf, defalarca yeni antlaşma
taslakları hazırlasa da aynı antlaşma tasarısı üzerinde oybirliğine varamamışlardır. 4 Şubat 1904’de
Japon Hükûmeti görüşmeleri askıya almıştır. 10
Şubat’ta ise iki ülke resmen birbirine savaş ilan
etmiştir.
Savaş sonunda Japonya, sınırlı bir zafer elde
etmesine rağmen Kore, Sahalin’in yarısı ve Güney
Mançurya’yı ele geçirmiş, Sibirya’nın pasifik
kıyılarında, balıkçılık yapma hakkı kazanmıştır.
2.
Japonya’nın Asya’daki Faaliyetleri
Bu savaşlarla beraber Japonya, Uzakdoğu’daki
hakim olduğu toprakları genişleterek emperyal devlet olmuştur. Her ne kadar İngiltere ve
Almanya, İslâm dünyasına yönelik politikalar
geliştirip, Müslümanların koruyucusu olmayı
hedeflemişlerse de Hristiyan ve Müslüman
toplumlar arasındaki kültürel ve felsefî farklılıklar
ve Avrupalı devletlerin İslâm coğrafyaları üzerindeki emelleri nedeniyle bu dinlere bağlı mensuplar ortak paydada buluşamamışlardır. Japonya ise
Doğu’nun parlayan güneşi olarak Müslümanlara
her konuda daha da yakın olmuştur. 1895 JaponÇin savaşının ardından Japonya, Müslümanlarla
komşu olduğunun farkına vararak Müslüman
toplulukları etkilemek için Müslüman bölgelerine seyyah ve ajanlar göndererek, Müslümanlar
ile Japonlar arasında kültürel bir bağ kurmaya çalışmıştır. Çin ve Rusya’nın, tarih boyunca
uyguladıkları yöntemler sebebiyle Müslümanlar
ile arasındaki sorunlar Japonya için büyük bir
avantaj doğurmuştur. 1905’te Rusya ile yapılan
savaştan galibiyetle ayrılan Japonya, büyük bir
prestij kazanmış ve bölgedeki Müslümanlarla, Rus
olmayan etnik grupların gözünde yeni şampiyon
olmuştur.
Özellikle önde gelen Tatar gazetelerinde, Kazan’da basılan
çalışmıştır. Tanaka, ilerleyen dönemlerde Müslüman olmuş ve
Beyanu’l-Hak, Orenburg’ta basılan Vakit, Kırım’da basılan Tercüman,
Tsinan Shangtung’ta bir camiide bir yıl boyunca İslâm dinini
Türkiye’de basılan İslâm Dünyası, Türk Yurdu ile Hindistan’da basılan
öğretmiştir. Buradan ayrıldıktan sonra Peiping ve Kalgan’a gitmiş,
San’at on Hirfat adlı gazete ve dergilerde Japonya’dan ve Pan-
1924’te bir Çinli Müslüman grubuna katılarak Mekke’ye gitmiştir.
Turanizmden bahseden makaleler çıkmıştır .
1925 yılında Mançurya Müslümanlarının arasında bulunduktan
sonra, Dai To Bunka Gakuin (Büyük Asya Kültür Enstitüsü)’de ders
2. 1. Rus Türkistan’ına Gönderilen İstihbarat Görevlileri
vermeye başlamıştır. Fui-kyo to Dai Ajiya Shugi (İslâm ve Büyük
Nishi Tokujiro : 1880 yılı Kasım ayında, önce Rus Türkistan’ında yer
Asyacılık) kitabı ile çeşitli makalelere imza atmıştır.
alan Alma Ata (Almatı) kentinde ardından da İli bölgesinde inceler
yapmıştır. Dönüş güzergâhında ise Sibirya’yı kullanmıştır.
2. 3. Dernekler
Otani Kozui: 1902 yılı Eylül’ünde önce Batı Türkistan’a ardından da
Genyousha: Adını ana kara ile Japonya arasındaki denizde
Kaşgar’a geçmiştir. Bu seyahati, Keşmir’e kadar uzanmıştır. Kozui,
alan Genyousha, Büyük Asyacılığı destekleyen en eski ve etki-
arkeolojik kazılar yapmış ve arkeolojik kazılarda ele geçirdiği belge
li kuruluşlardan biridir. Genyousha, Çin’de kurduğu cemiyetler
ve eserleri Japonya’ya götürmüştür.
aracılığı ile gizlice Asya ile ilgili istihbaratlar toplamıştır.
Hatano Yôsaku, Hida Yoshitaka, Hayashide Kenjiro : 1905 Rus-
Toa Dobunkai: Asya Bir (Tek) Derneği ismiyle kurulan bu dernek,
Japon Savaşı’nda Toa Dobunkai 2. Sınıf öğrencisi olan bu üç
adından da anlaşılacağı üzerinde Asya halklarını birleştirmeyi
genç, Rusya’nın faaliyetlerini gözlemlemişlerdir. Hatano 1905-1907
(Büyük Asyacılık) hedeflemiştir. Doğu Asya Derneği ve Bir (Tek)
arasında Urumçi’de Hida 1905-1906 arasında Kalbo (Moğolistan)’da,
Derneği’nin birleşmesi sonucu kurulmuştur. Görünür de Çin ile
Hayashi de 1905-1907 arasında İli (Doğu Türkistan)’de bulunmuştur.
Japonya’nın kültürel olarak yaklaşmasını amaçlıyor olsa da, esas
Yarbay Yasumasa Fukushima: Orduda görevli olan ve Japon-İslâm
hedefi, Çin’deki Müslümanlara nüfuz etmektir.
politikası ile Büyük Asyacılık faaliyetlerinde bulunan önemli sub-
Kokuryaki : Şubat 1901’de Ryouei Uchida tarafından kurulmuştur.
aylar arasındadır. 1883-1897 yılları arasında Kafkaslar, Volga böl-
Dernek üyelerini istihbaratçıların oluşturduğu Kokuryaki’nin
gesi, Alt Urallar, Sibirya ve Orta Asya’yı dolaşmıştır. Mançurya,
amacı, sınırları Amur nehrinin hemen üzerinde başlayan Rusya
Moğolistan, Türkiye, İran ve Afganistan’a da giden Fukushima, elde
ile savaşarak onu bu bölgeden çıkarmak olmuştur. Üye sayısını
ettiği bilgileri Japon makamlarına ulaştırmıştır.
on bin kişiye kadar çıkaran Kokuryukai, Tokyo’da “Milliyetçi Eğitim
Jiro Soejima: Uzun yıllar Türk dilleri ve kültürleri üzerinde çalışmalar
Akademisi” adıyla faaliyet gösteren okul kurmuştur.
yapmıştır. 1924 yılında Kırgız bölgesindeki faaliyetlerinin ardından
1926’da Japonya’ya dönmüştür.
2. 4. Dergi ve Gazeteler
Tachibana Zuico: 1908-1912 yılları arasında Doğu Türkistan,
İslâmî dergiler, Japon Dışişlerinin maddî desteği ile 1910 yılından
Afganistan, Kuzey Hindistan ve Sibirya’da istihbarat görevlerinde
itibaren Japonya’da yayınlanmaya başlamıştır. 1910’da Islamic
bulunmuştur.
Fraternity, 1914’de Islamic Unity dergileri ile 1911’de Islam gazetesi
Tokya’da basılarak Japonya’ya ve İslâm beldelerine gönderilmiştir.
2. 2. Çin Türkistan’ına Gönderilen İstihbarat Görevlileri
1929 yılında Tokyo’da Arap harfleri ile Tatarca olarak Yeni Yapon
Fukuda Kikio: İlk defa 1904 yılında Çin’e gitmiştir. Şanghay’da To
Muhbiri adlı bir dergi yayımlanmıştır. 1938 yılında Arap dilinde
Kom Kai (Doğu Işığı Cemiyetine) girmiştir. 1909’da Honnan eya-
yayımlayan Nippon adlı dergi basılmaya başlanmıştır. Orta Asya
letindeki Chou-chia-K’ou şehrine yerleşerek Müslüman çocukları
Türk lehçelerinde de makaleler içeren, Kaikyo Kenkyu ve Kaikyo-
için Tung-fangsüeh-t’ang adlı bir okul kurmuştur.
ken Kenkyu Sosho adlı süreli yayınlar 1937 ve 1938 yıllarında
Nakakuki Shinsu: 1906’da Hankow’a gitmiş ve 1910’da Yangtzen
yayımlanmıştır. Bu dergiler, Japon Dışişlerinin maddî katkılarıyla
River News Agency (Yangtze Haber Ajansı) kurmuştur. Çin’de
organize edilen yarı resmî, İslâm Araştırmaları Enstitüleri ve İslâm
başlayan Japon karşıtı hareketler üzerine Japonya’ya dönmüştür.
Kültürü Dernekleri’nin yayınlarıdır.
Kawamura Kyodo : Çin’deki Müslümanların durumunu izlemek
üzerine Çin’e gönderilmiştir. Mançurya, Peiping, Ordos, Sincan,
3.
Tsinghai, Lanchow, Changtu, Cunking, Kiangsu, Chekiang ve
1876 yılında tahta çıkan ve 33 yıl boyunca tahtta kalan Sultan
Kwangtung gibi bölgelerde faaliyet sürdürmüştür.
Abdülhamid, dış siyasette dengeli bir politika izlemeye çalışmıştır.
Sakuma Teijiro: Doğu Türkistan’a giderek burada Kazaklar, Tatarlar,
Tahsin Paşa, Abdülhamid döneminde izlenen dış siyaseti, “Rusya’yı
Tunganlar üzerine araştırmalar yapmıştır.
idare etmek, İngiltere ile asla mesele çıkarmamak. ” sözleriyle ifade
Nami Hidenari: Çin’in kuzeybatı ve güneydoğu eyaletlerinde faa-
etmiştir. Abdülhamid döneminde, Orta Asya ve orada yaşayan
liyetler yürütmüştür. Nami’nin temel amacı, Çin sınırları içerisinde
Müslümanlarla ilgili özel bir strateji belirlenmemiştir. Bu bağlamda
bağımsız bir Müslüman devleti kurmaktır.
Orta Asya ile olan ilişkilerde Pan-İslâmik bir faaliyet aramak abes
Tanaka İppei: Okul yıllarında Çin üzerine eğitim almış ve mezun
olur. Gerek diğer devletleri kışkırtmamak ve eldeki imkansızlıkların
olduktan sonra 1902’de bu ülkeye gitmiştir. 1904-1905 Rus-Japon
da etkisiyle Türkistan coğrafyasında aktif bir İslâmcı veya Osmanlıcı
Savaşı sırasında Kuzey Çin ve Mançurya’da tercüman ve ajan olarak
harekete girişilmemiştir.
Abdülhamid Döneminde Yapılan Faaliyetler
Orta Asya üzerinde yaşayan halklar ile gerek ırkî, gerek dinî
Ocakları , Türk Derneği olarak söylenilebilir.
akrabalıklar neticesiyle II. Abdülhamid, Hac mevsiminde kutsal
Trablusgarp’ta başarılı bir gerilla harekâtı veren Enver Paşa, 1914
toprakları ziyaret etmek için yola çıkan Türkistanlı hacılardan alınan
yılında Teşkilât-ı Mahsusa (Umûr-u Şarkiyye Dairesi)’nın kurul-
20 kuruş vize harcını iyi niyet göstergesi olarak kaldırmış, ikâmet
ma emrini vermiştir. Teşkilât-ı Mahsusa, Orta Asya, Hindistan,
ve ticaret gibi konularda kolaylık sağlanmış ve hatta kimi zaman
Afganistan, Kafkasya, Ortadoğu, Arap yarımadası ve Kuzey Afrika’da
Buhâra, Kâşgar gibi bölgelerden gelen hacıların yol masrafları da
faaliyet göstermiştir. Teşkilât-ı Mahsusa dışında ordu komutanlarına
devlet tarafından karşılanmıştır.
da verilen emirler neticesinde Kafkasya ve İran üzerine sefer-
II. Abdülhamid döneminde, Pan-İslâmcı sayabileceğimiz faa-
ler düzenlenerek, Türkistan bölgesiyle Osmanlı arasındaki engel
liyetleri şöyle sıralayabiliriz: Matbaalar kurulmuş
ayrıca kitap
kaldırılmak istenmiştir. Türk Genelkurmayı ve Enver Paşa’nın
ve gazeteler , yayımlanarak Müslümanlar arasında siyasî olma-
planlamasına göre Osmanlı Ordusu, önce Kafkasya’ya oradan da
sa da fikri birlik sağlanmaya çalışılmıştır. Müslümanların yoğun
Türkistan’a gitmek üzere harekete geçmiştir. 1. Kuvve-i Seferiye
olarak yaşadığı bölgelere gönderilen özel görevlilerle de halif-
Komutanı Kâzım (Karabekir) Paşa’ya verilen talimatlarla harekât
eye bağlılık arttırılmaya çalışılmış, Müslüman kardeşliği ve anti-
başlamıştır. İlk dönemlerde Rumye, Dilman ve Tebriz gibi yerler ele
Batı propagandaları yapılarak halk örgütlenmeye çalışılmıştır. Bu
geçirilmiş olsa da harekât başarısızlıkla sonuçlanmıştır .
tip faaliyetlerin yanı sıra bazı derneklerin kurulmaya başlandığı
I. Dünya Savaşı sırasında, Teşkilat-ı Mahsusa’nın yapacağı faaliyetler
gözlemlenmiştir. İstanbul’da kurulan Cemiyyet-i İhyâ-yı İslâm ve
belirlenmiştir. Bu faaliyet şöyle özetlenebilir:
Memâlik-i İslâmiye Coğrafya Cemiyeti bu türden derneklere örnek
olarak verilebilir. Ülke sınırları dışında da özellikle Müslümanların
1.
yoğun olduğu bölgelerde temsilcilikler açılmış ve heyetler gönder-
imparatorluk içindeki ayrılıkçı ve milliyetçi grupların düşmanla
ilerek halkla yakınlık kurulmaya çalışılmıştır. Bu faaliyetlerin hepsi
işbirliğini önlemek.
Batılılar tarafından Pan-İslâmcı faaliyetler olarak değerlendirilmiş
2.
ve engellemeye çalışılmıştır.
hücrelerin temelini oluşturmak üzere Fransız ve İngiliz sömürgel-
İç güvenlik tedbirleri; Yıkıcı faaliyetlere karşı savaşmak,
Deneyimli ve iyi eğitilmiş ajan kadrolarını, kurulacak
erine; özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun düşman işgaline
4.
İttihat ve Terakki Döneminde Yapılan Faaliyetler
uğrama olasılığı olan bölgelerine yerleşmek.
İttihat ve Terakki, 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’i ilan
3.
ettirmesine rağmen 1913 yılına kadar tam olarak yönetimde söz
neden olacak adımlar atmak. Bu faaliyetler, Osmanlı topraklarında
sahibi olmamış, 23 Ocak 1913’teki Bâb-ı Ali Baskını ile beraber
Rus ve Ermenilerin bağımsız Ermenistan kurma planlarını da suya
1918 yılı sonlarına kadar devlet yönetiminde tek başına söz sahibi
düşürecekti.
olmuştur. İmparatorluk topraklarındaki etkinlik ayaklanmaların
4.
artması ve kimi ayaklanmaların da bağımsızlıkla sonuçlanması ki
tarafından toplanmış ve eğitilmiş düzensiz güçlerle, çete baskınları;
bunlar ilk olarak Hristiyan tebaa arasında baş göstermiş, daha
sabotajlar, düşmanı şaşırtma hareketleri, düşmanın iletişim
sonra ise Türk olmayan Müslüman tebaa arasında da ayrılık fikirleri
ağlarının tahribi, casusluk ve takviye gereken yerlere gönderilebil-
doğmuştur. Bu isyan ve ayaklanmalar neticesinde Rumeli elden
ecek mobil müfreze birliklerinin oluşumu .
çıkmıştır. Rumeli’nin kaybedilmesi, Osmanlı ve Türkler için bir trav-
Orta Asya’ya Ahmet Kemal (İlkul), İsmail Hakkı Bey, Adil Hikmet Bey,
ma yaratmıştır. Çünkü Rumeli, imparatorluğun kalbi durumundaydı
Kuşçubaşı Selim Sami Bey, Hüseyin Emrullah (Barkan) , Hüseyin Bey
. En ileri ve en verimli eyaletler Rumeli’deydi. Rumeli’nin kay-
ve İbrahim (Haklıer) gibi subay kökenli ve siviller gönderilmiştir.
bedilmesiyle beraber İttihat ve Terakki’nin siyasetinde büyük bir
Ayrıca, I. Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düştükten sonra, esir
etki yaratmıştır. Rumeli topraklarında doğup, büyüyen İttihat ve
kamplarından kaçarak bölgeye gelen Türk subayları da açılan okul-
Terakki, artık siyasetinin ağırlık merkezini Anadolu’ya kaydırmıştı.
larda öğretmenlik yapmış ve öğrencilere Türklük şuuru aşılamaya
Çünkü topraklarının üçte birinin kaybı, beraberinde ulus devlet
çalışmışlardır .
için bir nüfus temeli sağlıyor, 24 milyonluk nüfustan çoğunluğu
Afganistan ve Hindistan’da da İngiliz aleyhinde faaliyetlerde
Türk olmayan 5 milyon nüfusun eksilmesiyle beraber nüfusun
bulunulmuştur. Enver Paşa, Hamidiye Kahramanı olarak
çoğunluğunu Türkler teşkil edecektir. Rumeli’nin kaybedilmesi ve
ün yapmış olan Hüseyin Rauf Bey’e verdiği yetkiyle Rauf Bey
Müslüman tebaanın bağımsızlık hareketlerine girişmesiyle bera-
Müfrezesi kurulmuştur. Müfrezede, Afgan, Hintli ve İranlı kişiler de
ber, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Osmanlı aydınları, Osmanlıcılık
bulunmuştur. Hindistan’a ulaşımın zorluğu Teşkilât-ı Mahsusa’nın
ve İslâmcılık fikirleri yerine, Türkçülük fikri etrafında birleşmeye
faaliyetlerini bir hayli zorlaştırmıştır. Karayolu ile İran ve Afganistan
başlamıştır. Türkçülük, sadece siyasî alanda değil kültürel alanda da
üzerinden Hindistan’a gidebilmek çok zor da olsa mümkün
etkisini göstermeye başlamıştır. Türkçü dergi, gazete ve dernekler
olabilmiş, fakat deniz yolu ile ulaşım sağlanamamıştır. Bununla
kurulmuştur. Kurulan derneklerin büyük bölümü İttihat ve Terakki
birlikte İstanbul’da Hindistan’ın bağımsızlığını savunan cemiyetler
Cemiyeti kontrolü altında iken, bir kısmı ise cemiyetten bağımsız
kurulmuştur. Bunlar: Genç Hindistan Cemiyeti Ve Seyfi Hindistan
hareket etmiştir. Bu dönemde kurulan Türkçü dernek ve yayınlar;
Cemiyeti’dir.
Türk Yurdu Cemiyeti , Genç Kalemler Dergisi , İslâm Mecmuası , Türk
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 13
Rus Türkistan’ında, Müslüman Türklerin ayaklanmasına
Çeşitli türden askeri operasyonlar. Teşkilât-ı Mahsusa
Bu cemiyetler, Türk Hükümeti’nin izin ve onayı olmaksızın hiçbir
rahatsız ettiğine ve bir şey yapmadan beklememize kıyasla onlara
girişimde bulunulmayacağını belirtmişlerdir
daha fazlaya mâl olduğuna inanıyoruz. İngiltere, Gelibolu’dan çekildikten sonra (Suriye ve Irak’a doğru) ilerlemek yerine Suriye’deki
Orta Asya ve Hindistan dışında Kafkasya üzerinde de faaliyetlerde
Osmanlı gücünü ve Mısır’a tehdidimizi gözünde fazla büyüttü. Aynı
bulunulmuş ve Ruslara, Kafkaslar’da darbe indirerek Türkistan
zamanda İngiltere’nin Mısır’da almak zorunda kaldığı tedbirler ora-
Türkleriyle birleşmeye çalışılmıştır. Erzurum’da Bahaddin Şakir,
daki problemlerini uzun vadede halletmesini daha da zorlaştırdı.
Van’da Ömer Naci ise Kafkasya ve İran Müslümanlarına birçok
Bu belki de bizim askeri mücadelemizin ve propaganda faaliy-
vaatlerde bulunan mektuplar göndermişlerdir. Bu mektupların
etimizin bir yan ürünüdür. Çok çalışmaya karşılık, bize bir faydası
amacı, halife ve Türk çatısı altında Ruslara karşı birleştirmeyi
dokunmayacak kadar geç gelen bir mükâfat… ”
sağlamak olmuştur. Mektuplardan bir örnek vermek gerekirse: “Yeryüzündeki 300 milyon İslâm’ın halifesi olan kudretli
Kaynakça
padişahımız siz biçare İslâmları esaretten kurtarmak ve gene
peygamber efendimizin mukaddes sancağı altında toplamak için
Ali Merthan Dündar – Pan-İslâmizm’den Büyük Asyacılığa, Ötüken
orduyu hümayunlarını silah altına topladı. Bununla beraber sizin
Neşriyat, İstanbul, 2006
de mücahit kardeşlerimizin galebesini kolaylaştırmak için düşmana
Kaori Komatsu– 100. Yıldönümü münasebetiyle Ertuğrul Fırkateyni
zarar verecek her türlü fedakarlıkta bulunmanız farzdır . 1918
Faciası, Ajames, 1990
yılı sonlarına doğru Enver Paşa’nın emri ile Kafkas İslâm Ordusu
Vahdet Keleşyılmaz – Teşkilât-ı Mahsusa’nın Hindistan Misyonu,
kurulmuş ve ordunun başına Enver Paşa’nın kardeşi Nuri (Killigil)
Ankara, 1999
Paşa getirilmiştir. Ordu, Kafkas Ordular Grubu’nun ve 9. Ordu ile
Phılıp H. Stoddart – Teşkilât-ı Mahsusa, Yarın, İstanbul, 2015
Şark Ordular Grubu’na bağlı bir kolordu olarak yapılandırılmıştır. 15
Vahdet Keleşyılmaz – Türk Ordusu’nda Bir Vefa Örneği ve Teşkilât-ı
Eylül 1918’de, Kafkas İslâm Ordusu’nun Bakü’yü fethi sonrası Enver
Mahsusa Belgeler, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1995
Paşa, kardeşi Nuri Paşa’ya, “Büyük Turan İmparatorluğu’nun Hazer
Arif Cemil – I. Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa, Arba Yayınları,
kenarındaki zengin bir konak yeri olan Bakü şehrinin zaptı haberini
İstanbul, 199
en büyük meserretle (sevinçle) karşılarım. Türk ve İslâm tarihi sizin
bu hizmetinizi unutmayacaktır. Gazilerimizin gözlerinden öper,
şehitlerimize Fatihalar ithaf (hediye etmek) ederim. ” mektubunu
MUSTAFA KEMAL KAYA
yollamıştır.
Sonuç
Teşkilât-ı Mahsusa, dünyadaki tüm Müslümanların Osmanlı’ya
savaşta desteklerini kazanmak ve Kuzey Afrika, Ortadoğu, Arap
Yarımadası, Orta Asya ve Hindistan gibi mevcut idarelere karşı isyanlar çıkartmaya çalışmıştır. Casusluk ve karşı casusluk için hücreler
ve gizli gruplar oluşturulmuştur. Askeri ve çete operasyonları için
düzensiz kuvvetleri toplamak, eğitmek ve kumanda etmek için
çete savaşında uzman kadrolar kuruldu. Fakat istenilen başarılar
tam olarak elde edilememiştir. Bunun nedenleri:
1.
Müslümanlar arasında birlik ve irtibat yoktu. Şiîlik, gizli
tarikatlar, Vahhabilik gibi dinî mezhepler nedeniyle Müslümanlar
arasında ayrılıklar meydana gelmiş, dinî duygular gevşemişti.
2.
Propaganda faaliyet ve çalışmalarının düzensiz yapılması
ve Teşkilât-ı Mahsusa’nın içinde yer alan düzensiz kuvvetlerin
sayısının çok fazla olması ve bu düzensiz kuvvetlerin tam olarak
eğitilememesinden kaynaklıdır.
Teşkilât-ı Mahsusa, her ne kadar büyük başarılar sağlayamamış olsa
da, I. Dünya Savaşı süresince uyguladığı Pan-İslâmcı ve Pan-Turancı
politikalar sayesinde, İtilaf Devletleri’ni rahatsız etmiş ve İtilaf
Devletlerinin, Mısır, Hindistan, Orta Asya ve Arap Yarımadası gibi
bölgelerde karşı casusluk faaliyetlerine ağırlık vermesi, düşman
ülke uyruklu kişilerin sınır dışı edilmesi gibi yollara başvurmuştur.
Eşref Sencer Kuşçubaşı ise yapılan propaganda ve casusluk faaliyetlerinin verdiği neticeleri şöyle açıklamıştır: “İttihad-ı İslâm
kampanyamız netice vermedi. Ama bu kampanyanın İngilizleri
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 15
Peki, madem öyleyse tüm bu hamlelerin sebepleri nelerdir? Biraz da bundan bahsetmek gerekiyor. Son 20 yılın siyasal yapısı ile ortaya çıkan
ve arkasından milyonları sürükleyen dillerden
düşmeyen “karizmatik lider” nedir? Doğmak için
hangi şartlara ihtiyaç duyar? Hangi durumlarda
güç kazanır? Hangi durumlarda yok olur?
KARŞI DEVRİM
METE
Ş
ehit ülkücü Fırat Çakıroğlu anısına çıkardığımız bu
sayıda, bana ayrılan bölümde milliyetçi gençliğin
içine çekildiği tuzaktan bahsetmeye çalışacağım.
Şehidimizin ruhu şad olsun, hesabını sormazsak
bizlere yazıklar olsun.
Çakıroğlu’nun şehit edilmesi, şehit edilmesi öncesi bölücü hainlerce yürüyüşlerde alenen hedef gösterilmesi, şehit edilme
esnası, ülkücü camianın önde gelenlerinin olaylar sonrası tavrı,
planlı şekilde delil karartılması gibi dört bir yandan organize
eilen hainlikleri ve hıyaneti; uğruna şehit olduğu dava(!) liderleri
ve yoldaiları unutsada biz unutmayacağız. Hesabını bizzat biz
soracağız. Bu hesabı dalkavuklara, koltuk değneklerine, döneklere
bırakmayacağız. Devre göre dönen pervanelere bu kutlu intikamı
tattırmayacağız!
Karizmatik lider hâlihazırdaki sisteme karşı çıkarak
sivrilir, taraftar toplar ve iktidar olur. Her karizmatik
lider küçük çaplı bir devrimdir aslında. Ülkemizde
karizmatik lider örneği denilince aklımıza bir kaç
isim geliyor. Oysa uçlarda bir siyasi tarihimiz
olduğu için ve tanımı gereği her lider hemen
hemen karizmatik lider kontenjanına dahil edilebilir. Sağ, sol yahut merkez olması önemli değildir,
hangisi iktidar ise hangisi” statüko” ise ona karşı
olandır karizmatik lider.
Karizmatik lider sürekli kendini ispatlamalıdır.
Yeni eylemler ve olaylarda ön planda olmalıdır.
Sürekli bir kahramanlık yapmalıdır. Sürekli o zalim
ve halkı ezen statükoya haddini bildirmelidir. Peki
bir karizmatik lider kaç yıl statüko denilen düzenle mücadele ederek karizmasını tekrar tekrar
tazeleyebilir? Muhakkak ki o lider bir süre sonra
statükonun ta kendisi olacaktır doğal olarak. Hem
de o minik devrim, karşı devrimle kendi evlatlarını
yemeye başladığında fark edecektir artık statükonun kendisi olduğunu, yani iş işten geçince.
Eriyen gücünü ve biriken muhalefeti düzmece
karşı devrimlerle savuşturmaya çalışır. Yoldaşlarını
yem eder, yeni politik apoletler takınır, yeni tavizler verir, pazarlıklar yapar… Fakat bunlar sadece
biraz daha zaman kazandırmanın ötesine gidemez. Tarih boyu böyle oldu ve böyle olmaya
devam edecek.
Konumuza gelecek olursak, özellikle son aylarda çok hızlı değişen
siyasi iklim milliyetçi gençlerin tarihi bir dönemece girmesine ve
taraf sebep olmuştur. Dergimizin ilk sayısından itibaren yazdığım
her sayıda dikkat çekmek istediğim ve değindiğim konu budur.
Ilımlı, yumuşak bir milliyetçilik isteniyor. Bunu defalarca belirttim. Birileri kendisine devrim muhafızı arıyor. Düzmece devrimi
beraber gerçekleştirdiğini sandığını kan emici sülüklerden fayda
gelmeyeceğini fark ediyor, yeni güçler arıyor. Yoksa tarihin tekerrüründe sonunun ne olacağını adı gibi bilen karizmatik lider karşı
devrim mi yapmayı planlıyor? Devrimin ve karşı devrimin başını
tutup, iki tarafı da tokuşturup yoluna bakacağını mı sanıyor?
Tarihte görülmüş müdür hiç?
Karşı devrim tanımlarından genel olarak sık
kullanılmayan karşılıklarından birisi olarak şu
tanımı bu vaziyete çok layık buluyorum; Ülkedeki
kaynak ve bolluğun, küçük ve yeni bir zümreye
ayrıcalıklı olarak akıtılması. Çok tanıdık değil mi?
Statüko, karizmatik lider, devrim, karşı devrim,
yeni bir karizmatik lider. Tarihin tekerrür zinciri…
Bahsettiğimiz zümre bu tekerrürü çok iyi biliyor.
Planlı bir şekilde bu tekerrür zincirinin ortasına
birisinin eli ile onları oraya koymuş olması onları
daha da tedirgin ediyor. Çünkü yaptıkları devrimin neferleri bu devrimden sadece nemalandı. Alt
tabakadan yükselen emek verilerek gerçekleşen
bir devrim değil, aksine bizatihi yukarıdan bir
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 17
el ile yapılan bir devrim olduğunu bilmeleri ve
bu sebeple de yandaşları yahut ta onların tabiri
ile yoldaşlarının hiçbir vasfı olmadığını çok çok
iyi biliyorlar. Onları korkudan çıldırtan durum
da bu işte. Aynı yolun yolcularının sonu çok
acıklı oldu. En yakından izleyip o acıklı yola taş
taşıyanlar da onlardan başkası değildi. Bunun için
evlatlarını yiyen devrime yeni evlatlar, suni, sahte
karşı devrimler, ucuz kahramanlıklar istiyorlar.
Bunun için aralarındaki çürük elmaları ortalığa
atıp, harcayıp bahsettiğimiz suni ve teatral karşı
devrimi oynuyorlar. Bu devrimcilik oyunu ile
onları devirecek olan asıl devrim ve karizmatik lideri yok edip parçalayacaklarını sansalar da
sadece zaman kazanıyorlar kendilerince. Bu tarihsel bir döngüdür ve kurnazlık işlemez, hile hiç
işlemez. Bizim burada defaten vurguladığımız
asıl konu bu düzmece devrimcilik oyunlarıdır.
Yobazlık, holiganlık, beyinsizlik üzerine kurulu bir
devrimin karşı devriminin meyvesi ancak ve ancak
riyakârlık olur. Beş çürük elmadan bir sağlam elma
olmaz. Sürekli bu ılımlı saflara çekilip, düzmece
devrime kurban edilmeye çalışılan milliyetçi kesime sitemimiz budur. Düzmece devrime muhafız
edilmeye çalışılıyorsunuz. Riyakârlık devriminin
kullanılmış, kandırılmış muhafızı olmak yerine,
göstere göstere gelen, tekerrür zincirinde nihayet
sırası gelen kutlu milliyetçi devrime er olarak
hizmet etmek daha onurludur. Tıpkı aziz şehidimiz
Fırat Çakıroğlu gibi…
Tarihi, akla hayale sığmayan zaferler ve
kahramanlıklar dolup taşan Türk genci! Az ile
yetinme, yanlışa razı olma, hasmınla uzlaşma,
hesaplaş!
ŞÖVALYE TARİKATLARI
KÜRŞAD GÖRGEN
D
Dinsel askeri cemiyetler olarak da bilinen şövalye
Bunlar Kudüsteki Hristiyan ordusunun temelini oluşturur. Bundan
tarikatları I. Haçlı Seferi döneminde, Kutsal
sonra bu iki tarikattan Aziz Lazarus ve Töton Şövalyeleri ortaya
Topraklardaki Hristiyanları savunmak ve Kudüse
çıktı.
giden hacıları korumak üzere ortaya çıkmıştır.
Hospitalier şövalyeleri, 1113 yılında, hastalanan hacıları tedavi
Her biri profesyonel savaşçı olan şövalyeler bu cemiyetlere gir-
etmek için Kudüste kurulan düşkünler evi ile başlar. Zamanla
erek dünyevi hayattan feragat edip kendilerini bu amaçlara
kapasitesini 2000 hastaya kadar genişleten hastane önemli bir
adamışlardır.
kurum olur. Asıl amacı hastalara yardım olan şövalyeler, Arapların
Kudüse saldırması üzerine, silahlanmışlardır. Diğer tarikatların
Bu yeni düzen, ilk başta İsa’nın Şövalyesi(Miles Christi) adında
aksine bugün bile varlığını sürdüren tek tarikat, Hospitalier’lerdir.
birleşerek meydana geldi. Şövalye, bir efendinin değil Tanrının hiz-
Hospitalier’ler Malta Şövalyelerine dönüşmüştür ve bugün bir
metinde olacaktı, böylece, baştan beri kavgacı, yabani, hurafelere
yardım kuruluşu olarak karşımıza çıkmaktadır.
inanan bir grubu eğitmesinin ve bu grupların daha iyi amaçlara
yönelmesinin önü açılmış oluyordu.
Templier Şövalyeleri ise hacıları korumak üzere 1114 yılında
kurulmuş ve zamanla bazı bölgeleri savunmayı kendine misyon
Kilise ve şövalyelik arasındaki ilişki daha başından sonuna kadar
edinmiştir. Kendilerine İsanın yoksul şövalyeleri diyen bu cemiyet
her alanda hissedilirdi. Eğitimin ilk başında başlar, eğitim boyunca
için misyonları bir tövbe niteliğindedir. Kendi içlerinde günahla
sürer, şövalyelik töreniyle taçlanır ve şövalye olduktan sonra
ve kötülükle mücadele ettikleri gibi düşmanla da mücadele
ömrünü Tanrıya adardı. Hatta bazıları yeterince iyi biri olduğunu
ederler. Bunlara Tapınak Şövalyeleri denmesinin sebebi, isimlerini
kanıtlarsa, rahip bile olabilirdi.
Süleyman tapınağının yanında konuşlanmış olmalarıdır.
Asillerin en önde gelenleri bile şövalye olmayı, bu tabakaya
Zaman içinde büyürler ve bankacılığa başlarlar. Kudüsün Araplar
katılmayı bir şeref saymıştı. Belli bir zaman sonra bu kurum
tarafından alınmasından sonra ise Avrupada faaliyete devam
dinselleşerek, soylular, şövalyeler ve kilise arasındaki gerginliği
ederler. Zamanla bozulan bu tarikat, 1312’de Fransa Kralı Philippe
yumuşatmıştı.
tarafından ortadan kaldırılır.
Başlangıçta iki tarikat vardır: Tapınak ve Hospitalier şövalyeleri.
Töton şövalyeleri ise Alman savaşçılar tarafından kurulmuştur.
Hospitalier’ler gibi hastalara yardım ederlerken, 1199’da resmi
Şövalyelik kurumunu Hristiyanlık ve kilise ile sıkı sıkıya bağdaştıran
hüviyet kazanırlar. Onlar da Kudüsten Kuzeydoğu Avrupaya
yazarlar şövalyelik yasaları ile On Emir arasında paralellik olduğunu
dönerler. Pagan Kültürünün hakim olduğu bu bölgeye 1230
savunmaktadır. Gautier, Chivalry adlı eserinde bu konu üzerinde
yılında yerleşen savaşçılar, 1202-1204 yılları arasından Fratres
durmuştur.
Militiae Christi tarikatı ile birleşmişlerdir.
Şövalye yasaları olarak bilinen on yasa şudur:
Bunların yanında başlangıçta sadece cüzzamlı hastaları tedavi
ve onlara hizmet için kurulan Aziz Lazarus Şövalyeleri de vardır.
1. Kilise öğretilerinin tamamına uy.
Merkezinde merhametin bulunduğu bu tarikat Kudüs zor durumda kaldığında Kudüsü korumakla görevlendirilmişlerdir.
İlk madde şövalyeleri kilisenin askerleri olarak tanımlanması,
eğitim süresince kayda değer dini eğitim almış olmaları ve kilise
Şövalye tarikatlarının bir diğer kuruluş yeri Güney İspanya’dır.
İberyayı
Hristiyanlaştırma
harekatı
olarak
ile bağlarını koparmamalarını açıklar.
tanımalanan
Reconquista, tarikatların varoluş nedenidir. 1158 ve 1175 yılları
2. Kiliseyi savun.
arasında Calatrava ve Santiaogo tarikatları İspanyasa faaliyete başlarken Portekizde ileride adı Avis Tarikatı olacak Evora
İlk madde ile bağlantılı görünen ikinci maddede, askerilik net bir
Şövalyeleri kurulmuştur.
biçimde vurgulanmıştır. James, bu ilişkiyi şu şekilde açıklıyor:
Rebah Kalesi Şövalyeleri, Afs Kalesi Şövalyeleri gibi geri aldıkları
Birkaç kelime ile özetlemek gerekirse şövalyelik hiçbir şekilde
kalenin ismi ile anılan tarikatlar da kuruldu ama bunlar zamanla
korumasız gerçeğin koruyucusundan başka bir şey olmamıştır ve
kralın orduları içinde eridiler.
olmayacaktır.
ŞÖVALYELİK YASALARI
3. Zayıfları Koru.
Şövalyelik kurumu ortaya çıktıktan sonra bir araya gelen şövalyeleri
Şövalyelik yemininin bir parçası olan “zayıfları korumak” olgusun-
belirli bir çizgide tutmak için bazı kuralların konulması zorunludur.
dan bahsederken burada Hristiyanlığa karşı gelenler tarafından
Şövalye yasaları(Code of Chivalry) olarak adlandırılan bu kuralların
şiddet gören insanların, yoksulların, hastaların bahsedildiği
hiçbiri yazıya dökülmemiş, sözde kalmıştır.
anlaşılmalıdır.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 19
. Yine farkedilmektedir ki, şövalyeliğin amacı bu zaman dilimi
ailenin erkek çocuğu neredeyse yürümeye başladığı anda binicilik
içerisinde gerçeği ve doğrusu savunmaktır.
ve silah kullanma konusunda eğitimle karşılaşırdı. Yedi veya sekiz
yaşında babasına bağlı lordların birine yada bir akrabasına eğitim
4. Ülkeni Sev.
için gönderilirdi. Kendisine page denilen aday burada askeriye ile
birlikte saray eğitimi alırdı.
Askeri alanla birlikte vatanseverliğin yoğunlukla vurgulandığı bu
Leydilerin istediklerini yapmaktan diğer şövalyelerin atlarına ve
madde ile şövalyelerin cesareti, vatan sevgisi ve atılganlıkları
malzemelerine bakmaya kadar pek çok konuda bilgili olması
vurgulanmaktadır.
beklenirdi.
On dört yaşına gelen aday artık squire olarak adlandırılırdı ve
5. Düşman karşısında geri çekilme.
eğitim daha zorlaşır, kendisinden savaş teknikleri ile uğraşarak
bedenini geliştirmesi beklenirdi. Eğitimlerini tamamlayanlar, bir
Bu kural ölüm pahasına olsa da geri çekilmemeyi teşvik etmektedir.
savaşta başarıya imza atarlarsa yapılan tören ile şövalye ilan edilirlerdi. Genellikle bu tören yirmili yaşlarda olurdu.
6. Sapkınlara karşı savaş.
AŞAMALAR
Birbiriyle yakından ilişkili 5. ve 6. maddeler o dönemdeki Müslüman
saldırıları söz konusu olduğunda çok önemlidir.
Genel hatları ile ele alındığında şövalye eğitiminin her üç aşamasında
temelde aynı konular üzerinde durulmakla birlikte her bir aşamada
7. Lorduna karşı görevini yerine getir.
temel üç ögenin –dini, askeri ve insani eğitim- farklı boyutlarda ve
farklı ağırlıklarda ele alındığı söylenebilir. Örnek vermek gerekirse
Lorduna karşı görevini yerine getirmek bir şövalyenin en büyük
bir page için değerler eğitimi çerçevesinde insani eğitim önemli
sorumluluklarından biridir. Bunun için fief-vassal ilişkisini bilmek
iken, bir squire için askeri konular ağırlıklıydı. Bununla birlikte her
gerekir.
üç aşamada da dini eğitim özellikle vurgulanırdı. Hatta verilen
eğitimlerde bazı durumlarda direkt dini örnekler verilirdi. Cömert
8. Yalan Söyleme.
ve nazik olup açgözlü olmamaktan bahsedilirken bu kavramların
dini referansları verilir, askeri eğitim alan bir squrie’e ise topraklarını
Evrensel bir kural olan yalan söylememek şövalyeler için de gerekli-
sarazenlerden korumaktan bahsedilirdi.
dir. Bu, zayıflık ve korkaklık işaretidir.
Bir şövalyenin eğitimi üç aşamada gerçekleşir. İlki page(7-14 yaş),
9. Sözünde Dur.
ikincisi squire(14-21 yaş) ve bu dönemin sonunda başarılı olduğu
takdirde aldığı şövalyelik unvanı.
Bu da diğeri gii evrensel bir değerdir ve itibara yardımcı olmaktadır.
1. Page Dönemi
10. Cömert Ol.
Şövalye eğitiminin temelinde yer alan üç ögeden birisi olan insani
Cömert olmak yasası yanlış anlaşılıp bu işi israf boyutuna getirenler
değerler bu dönemde öğretilirdi. Asillerin erkek çocukları yedi
de olmuştur.
yaşına geldiğinde başka bir asilin kalesine gönderilir, buralarda ger-
Sonuç olarak aslında her insanda bulunması gereken ve iyi bir
ekli eğitimi alırlardı. Page eğitimine başlama yaşı kaynaklarda yedi
insan ve vatandaş olmanın gerekliliği olan, ancak Ortaçağın ken-
olarak verilmektedir. Yedi yaşına kadar ailede kalan çocuklar diğer
dine has durumundan dolayı genel anlamda şövalyelere atfedilen
asillerin yanına gittiğinde ise insani değerler kadar yaşlarına uygun
kahramanlık, sadakat, nezaket, cesaret, kendine hakim olma, onur
askeri eğitim de almaktadırlar. Evin leydisinden nezaket kurallarını
ve dindarlık gibi özellikler şövalye yasalarının olmazsa olmazıdır.
ve davranış stillerini, evin Lordundan ise cesaret ve şövalyeliğin
olmazsa olmaz kurallarını öğrenirlerdi.
ŞÖVALYE EĞİTİMİ
Pageler zamanlarının büyük bir kısmını kale içerisinde ve buradaki
Şövalyelik kurumunun ve feodal sistemin halk tarafından benimsen-
kadınlarla geçirdikleri için nezaket, incelik, yabancı dil ve davranış
mesi ve kabul görmesi ile Charlemagne dönemi sonrası mecburiy-
konusunda yoğun bir eğitime tutulurdu.
etle ortaya çıkan iki olgudan biri şövalyeliğin sistemleştirilmesiydi.
İlk şövalyelerin cesaretleri, d,ndarlıkları ve merhametleri ile elde
ettikleri başarılar, şövalyelik kurumuna kayda değer bir prestij
kazandırınca şövalye olmak isteyen gençlerin sayısı arttı.
Küçük yaşta başlayan şövalye eğitimi uzun ve çetindir. Aristokrat
Pagelerin yapması gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
ve bu görevi üstlenmiş olurlardı. Aynı zamanda günlük talim-
Yanında kaldığı şövalyenin atının ve silahlarının bakımını yapmak
lerine de devam ederlerdi. Düzenlenen turnuvalar yeteneklerinin
Atları terbiye etmek
körelmemesi açısından bir önem oluştururdur hem de halka kend-
Saray dışında ona eşlik etmek
ilerini tanıtmış olurlardı.
Zırhını giyerken lorda yardım etmek
Şövalye adayları savaş alanında cesaret gösterdikleri halinde
Yemek yerken lorda ve leydiye refakat etmek
hemen o an şövalye ilan edilirlerdi.
Akşamları organize edilen ziyafetlere ve eğlencelere katılmak
Silahların temel özelliklerini öğrenmek
ŞÖVALYELİK TÖRENİ
Askeri talimlerde yer almak
Avcılık hakkında bilgi sahibi olmak
Şövalyeler için önemi tartışılmayacak bir diğer olgu da törendir.
Şövalyeliğe has törende şövalyenin beline kemeri ve kılıcı takılır ve
Şövalyeliğe girişin ilk adımı olarak tanımlanan page eğitiminin
omzuna lordun kılıcı ile hafifçe vurulurdu, böylece squire şövalye
başlangıcı, süresi, müfredatı, içeriği ve bitişi hakkında kaynaklar
ilan edilirdi. Zamanla bu törenler geliştirildi. Cubberley şu şekilde
hemen hemen benzerdir.
anlatmaktadır:
Squire yirmi bir yaşına geldiğinde kilisede düzenlenen etkileyici bir
2. Squire Dönemi
tören ile şövalye ilan edilirdi. Oruç tutan, günah çıkaran, tüm geceyi
zırhı ile kilisede geçiren ve sabahında ayine katılan şövalye adayı
Pageler eğitimlerini tamamlamaları halinde on dört yaşında squire
kılıcını papaza verir ve sonrasında şövalye olurdu. En son olarak
olurlardı. Kalkan taşıyıcı anlamına gelen bu kelime Fransızca ecuyer
törene katılanların önünde yemin edince papaz kılıcı şövalyeye
kelimesinden türemiştir. Onlar için kullanılan bir başka ifade de
verir ve onu “dul ve yetimleri korumak, ıssız yerleri canlandırıp
esquire’dir. Squire genel anlamda şövalye yardımcısı anlamını taşır.
gözetlemek, haksızlıkların intikamını almak ve erdemlere sahip
çıkmak”la görevlendirirdi. Şövalye lordunun önünde diz çökünce
Squire’lara, beden eğitiminin yanı sıra ahlak ve değerler eğitimi ile
lord “Tanrı adına, Meryem ana adına, Aziz Mikhael ve Aziz George
adabı muaşeret eğitimi de verilir. Şövalye adayları, page dönemi-
adına –biri savaşçı melek, diğer, savaşçı bir aziz- seni şövalye ilan
nde aldıkları yoğun değerler eğitiminin aksine bu dönemde yoğun
ediyorum; (omzunun birine dokunarak) cesur ol, (diğer omzuna
bir askeri eğitim alırlardı. Ancak bu durum değerler eğitiminin
dokunarak) cesur ol, (başına dokunarak) sadık ol” derdi.
tamamen unutulduğunu göstermez.
Bu olayın ardından papaz günün anlam ve öneminde binaen bir
vaaz verirdi.
Squire dönemi kendi içinde bazı kısımlara ayrılırdı: Saray içerisinde
çalışan squire’lar, ahırda çalışan squire’lar, mutfakta çalışan
ŞÖVALYE YEMİNİ
squire’lar, hizmet eden squire’lar ve sarayda yardımcı olan squire’lar.
Bu görevler, squire’ların bulunduğu sınıfa göre değişmektedir.
Tüm şövalyelerin ortak bir metin okuduğunu iddia etmek güçtür.
Farklı zamanlarda, farklı yerlerde farklı şekillerde yeminler edilmiştir.
Squire’lardan yapmaları beklenen diğer görevler arasında lordunu
Bununla birlikte tüm yeminlerde ortak birkaç nokta vardır.
her yerde ve her zaman dikkatli bir şekilde takip etmek ve ondan
olabildiğince şey öğrenmek yer almaktadır. Bu görevi yerine get-
Aldıkları eğitimin hakkını veren adaylar şövalye ilan edilir edilmez
irirken bir yandan askeri görevlerini de yerine getirir, bir yandan
herkesin önünde bir yemin ederlerdi. Örnek bir metin olarak şu
diğer şövalyelerle bir arada bulunarak kendini geliştirirlerdi.
verilebilir:
Kiliseyi savunacağıma, kötülerin karşısında olacağıma, kadınları
Askeri eğitimdeki talimler ise düzenli aralıklarla yapılırdı. Squire’lar
ve zayıfları koruyacağıma, ülkenin refahını sağlayacağıma, diğer
oluşturulan sahte savaş ortamında birbirlriyle savaşır, mızraklarını
şövalye kardeşlerimin uğruna kanımın son damlasına kadar
etkin bir şekilde kullanmak içim quintainlerde çalışırlardı. Quintain
savaşacağıma, dullara ve yetimlere sahip çıkacağıma, yanlışın ve
bir ucundaki düz tahtaya şövalyeye yakışır şekilde vurulmadığı
haksızın öcünü alacağıma ve erdemlerimi koruyacağıma ant içerim.
takdirde diğer tarafında bulunan tahta kılıç ile kişiyi yere düşüren
1. ATLAR
bir alettir.
Atın savaşlarda kullanılması, özellikle üzengi ile birlikte süvarilerin
savaştaki önemini arttırdı. Özellikle Charlemagne döneminden
Yeteri kadar eğitim aldığında ise lorduyla birlikte savaşa katılır ve
sonra dağılan siyasi birlik krallar arasındaki mücadeleyi kızıştırmış,
yeterli seviyeye ulaşırsa şövalye ilan edilirdi.
rakiplerine üstünlük sağlamak isteyenler süvari istihdam etmiş,
böylece feodal sistemin iyice yerleşmesi mümkün olmuştu. Feodal
3. Şövalyelik
Squire eğitimini başarılı bir şekilde tamamlayan gençler dini
temaların yoğunlukla kullanıldığı bir törenle şövalyeilan edilir
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 21
sistem yerleşince de doğal olarak şövalyeler önemli hale geldi.
Şövalyeler kendileri için büyük önem taşıyan at seçimlerini
Bununla birlikte bazı ailelerde bir kılıç nesilden nesile geçer ve aile
yaparken çoğunlukla Avrupa kökenli atları tercih ettiler. Zırhları ve
yadigarı olurdu. Bazı savaşçılar kılıçları ile gömülmüştür. Buna en
silahlarıyla fazlaca ağır olan şövalyeyi de başka bir at taşıyamazdı.
iyi örnek Napolyon’un taç giyme töreninde Charlemagne’ın kılıcını
Bu atlar gerçekten güçlüydüler.
kullanmış olmasıdır.
Şövalyelerin atları belirli bir kalitede olmak zorundaydı. Sadece ağır
Önemli şövalyeler kılıçları ile özdeşleştirilmişlerdir ve pek çok edebi
zırh giymiş ve silah kuşanmış şövalyeyi taşımakla kalmayıp aynı
eseri incelersek bu örneklerle karşılaşırız. Kılıçlara isim vermek de
zamanda aldığı yaralara dayanıklı olması, etrafındaki kargaşa ve
gelenektir. Hem doğuda hem batıda tüm büyük kahramanların
gürültüden ürkmemesi gerektiği göz önüne alınınca bu özen daha
kılıçlarının isimleri vardır ve meşhurlardır. İlk akla gelen örnek
rahat anlaşılır. Ortaçağda bu iş ticarete dönüşmüştür.
elbette King Arthur ve Excalibur’dur. Aynı şekilde Boewulf ve kılıcı
Hruntig, Charlemagne ve kılıcı Joyeuseile, Roland ve kılıcı Durendal
Şövalye teçhizatına bakıldığında elbette ilk dikkat çeken nokta
diğer örneklerdir.
atlardır. Şövalyeler eğitimlerinde atlar ve bakımları ile ilgili yoğun
eğitim alırlardı. Ata verilen bu önem, şövalyenin atı kullanırken
Kılıçların kabzaları(grip) da en az kılıçlar kadar önemliydi, şövalyenin
rahat olma gereksinimini beraberinde getirdi. Bu sebeple at için
kılıcı rahat kullanması için öncelikle sağlam bir biçimde kavraması
gerekli teçhizat da önem kazandı.
gerekmekteydi. Kullanan kişiye göre değişmekle birlikte kabzalar
a) Eyer
genellikle kısadır. Uzun kabzalı kılıçlar ise çift-ellidir.
Şövalyenin atının üzerinde en iyi ve en rahat hareket etme-
Kılıçların kabzasında bulunan top (pommel) ağır bir metalden
sini sağlayan şey eyerdir. Eyerin başında ve sonunda yer alan
yapıldığı zaman hem kılıcın daha dengeli olmasını sağlardı hem
parçalar(pommel ve cantle) şövalyenin at üzerinde sabit kalmasını
de düşmanı etkisiz hale getirecek bir silah olabilirdi. Zaman içinde
sağlıyordu. Oturak kısmı ise şövalyeyi olduğu gibi zırhı da koruy-
kabza ile kılıcın keskin metal kısmını birbirinden ayıran balçak-
ordu. Eyerlerin diğer önemli parçası da üzengidir. Şövalyenin atın
larda da (crossguard) farklılık meydana gelmiştir. En göze çarpan
üzerinde sabit kalmasını ve binicinin ayaklarının direkt olarak ata
değişiklik kılıcın keskin kısmının bittiği yere işaret parmağının
değmemesini sağlardı.
geçirildiği bir halka eklenmesidir.
b) Dizgin
Mızrak ve kargıdan farklı olarak kılıç bir kına (scabbard) ihtiyaç
duymaktaydı. Bu kın ya beldeki kemere takılır ya da omzun üzeri-
Şövalyelerin sadece savaş ve turnuvalarda değil günlük hayatta da
nde taşınırdı böylece şövalye uzun kılıcı taşımakta zorlanmazdı.
at sırtında oldukları düşünülürse atları kolay biçimde yönetmek
Kın genellikle tahtadan yapılırdı, deri bir kayışa bağlanırdı ve kürk
önemlidir. Burada devreye atın başına takılan ve ağzına geçirilen
veya yün ile astarlanırdı. Kılıcın muhafaza edilmesi gereksinimi göz
koşum takımo girmekteydi.
önüne alınırsa kın önemlidir. Kının ağız kısmına yerleştirilen metal
koruma (locket) da kılıcın zarar görmesini engellerdi. Kınlar sahibin
SİLAHLAR
sosyal statüsüne göre çeşitli şekilde süslenirdi.
Şövalyelik kurumunun kendi içinde farklılaşması ve dönemsel
2. Mızrak(Lance/ spear)
değişimler sonucu silahlarda belirgin bazı değişiklikler olmuştur.
Her ne kadar Türkçede ikisine de mızrak denilse de lance ve spear
1. Kılıç
iki farklı savaş aletidir. Bu kargaşanın önüne geçmek için bazı yerlerde İngilizce terim kullanacağım.
Şövalyenin en temel silahı kılıçtır. Öldürücü darbelerin kılıçlardan
Lance süvariler tarafından kullanılan gövde kısmı tahtadan uç
çıkması savaşçı şövalyeler için kılıcın önemini ortaya koyar. Kılıcın
kısmı ise metalden yapılma bir savaş aletidir. Orijinalinde fırlatmak
başka bir önemi de dini referanslardır. Mesela kılıcın kabzası haç
veya taşımak için yapılmış lance, koltuk altına sıkıştırılarak düşmana
şeklindedir. Şövalyeler savaşta ve eğitimde birçok silah kullanırken
sağlamak için kullanılmaya başlanmıştır.
bu dini ögeler en çok kılıçta görülmekteydi. Bunun yanı sıra uzun
bir eğitim alan şövalye adaylarının büyük bir heyecanla bekledikleri
Mızrak genellikle at üzerinde kullanıldığı için şövalyenin denge-
şövalyelik töreninden bir gece önce kılıcı ve zırhıyla geceyi kilisede
sini bozmaması önemliydi. Bir ucunda keskin demir olan mızrağın
geçirmeleri ve
diğer ucunda şövalyenin elini koruyan koni şekilnde bir demir
tören sırasında omuzlarına ve başlarına kılıçla
dokunulması, kılıcın önemini gösteriyor.
(vomplate) bulunurdu. Burada bir halka da (grapper) bulunurdu ve
bu halka zırhlarda bulunan bir mızrak takacağına (Lance rest yahut
Kılıcın önemine başka bir referans da saygıdeğer kişilerin kılıçlarını
arrest) dayandırılırdı. Böylelikle vücut sabit kalır ve mızrağın etkisi
önemli bir olay sonrasında hak eden kişiye hediye etme geleneğidir.
artardı.
Lance ve spear arasındaki en belirgin farklar şöyle sıralanabilir:
Düşmanları karşısında kendini koruması gereken şövalyeler için
Lance, spear’a kıyasla daha uzun ve daha kalındır. Lance 2.5 ile 3.5
page ve squire döneminden itibaren zırhlar mühimdir. Bir bütün
metre, spear 1.5 ile 2.5 metre arasındadır. Boyu daha uzun olan
olarak zırh diye adlandırılan elbisenin kısımları dönemden döneme
lance dahaçok süvariler tarafından kullanılırken, spear ise piyadeler
göre değişmektedir. Beden ve kısmen kolları koruyan gömlek (hau-
tarafından tercih edilir.
berk), kapşon (coif ), eldivenler (mufflers veya gauntlets), çorabın
üzerine giyilen ve genellikle demir/çelik olan çoraplar(chausses),
Mızrağa kıyasla kısmen kısa ve hafif olan kargı (javelin) adı da lit-
tozluklar(mail leggings) ve kafa kısmını koruyan miğfer(helmet).
eratürde mızrak olarak geçmektedir. Boyu bir ile iki metre arasında
Ayrıca şövalyeler bir içlik (aketon) ve tanınmalarını sağlayacak bir
değişen kargılar genellikle uzun mesafede bulunan düşmanlara
pelerin (surcoat) giyerlerdi. Zırhın tamamı yaklaşık 18 kilo gelme-
atılmak amacıyla kullanılırdı.
ktedir.
Hem süvariler hem piyadeler
tarafından tercih edilirdi.
2. Miğfer(Helmet)
3. Kama(dagger)
Şövalyeler vücutlarını zincir veya levha zırhlar ile korurlarken
Şövalyeler için önem arzeden bir diğer silah ise kamalardır.
başlarını korumak için de miğref kullanırlardı. Miğfer, kafayı koruy-
Kılıca kıyasla küçük olan iki tarafı da keskin bu aletin kılıcın
an kısım (headpiece) ve siper (visor) olmak üzere iki kısımdan
tasarlanmasına önayak olduğu söylenegelmiştir. Küçük ve keskin
oluşurdu. Görüş alanı sağlayan siper, bazen bir yiv bazen de bir
olduğu için savunma ya da günlük hayatta kullanılırdı. Hatta XIV.
mil yardımıyla açılır kapanır işlev kazanırdı. Nefes almayı sağlayan
Yüzyıla kadar bir savaş aleti değil bıçak gibi kullanılmıştır. Kamanın
boşluklar da (bever veya ventayle) bulunurdu. Miğferler çok sayıda
savaşta görülmesi levha zırhların çıkışından sonradır.
bağ ile gömlek zırha bağlandığı için savaşırken kafadan çıkamazdı.
Kılıçlar gibi kamalar da bir kın (sheath) içerisinde korunur ve bu
kın kemere takılırdı. Kılıç kınlarından farklı olarak bunu siviller
3. Kalkan(shield)
kullanırdı. Kamanın günlük hayatta kullanımı bir gereksinimdir.
Bununla birlikte şövalyelerin kama kınları süslü ve gösterişlidir.
Zırha bağlı olmamasına rağmen zırhın en önemli parçalarından
Ayrıca kılıçlar gibi dikey pozisyonda değil yatay takılırlardı.
biri de kalkandır. Kalkanlar şövalyelerin kendilerini savunmasında
ve kendilerini koruma anlamında oldukça önemli olmakla birlikte
Kamaların kullanımı ile ilgili en dikkat çekici şey ise kamalara isim
kalkanın asıl önemi taşıdığı anlamdadır. Şövalyeler kendileri için
verme geleneğidir. Zaman içinde verilen bir isim mesela dagger
önemli olayları yahut kişileri kılıçlarına işletebilirdi. Benzer bir
of mercy ismidir. Ancak kılıçlara verilen isim adeti kadar yaygın
uygulama kalkan için de geçerlidir. Şövalyelerin bağlı bulunduğu
değildi.
krallık veya aile sembolü (heraldy) kalkanın üzerinde yer alırdı. Bu
sebeple, kalkanı düşürmek veya kaybetmek onursuzluktu.
ZIRHLAR
Bazı şövalyeler ise sevdikleri kadına olan aşklarından o kişinin
Şövalye denilince akla gelen ilk hususlardan bir diğeri de zırhtır.
resmini veya ona ait bir imgeyi zırhlarının üzerine kazırlardı. Bu
Zırh geleneği Roma dönemine dayanmaktadır. Ortaçağda ilk
kalkanlar genellikle turnuvalarda kullanılırdı. Böylece şövalye aşkı
kullanılan zırhlar tipik olarak birbirine geçmiş demir halkalardan
için savaştığını ve aşktan kuvvet aldığı mesajını verirdi. Ayrıca savaş
oluşmaktaydı. Kısa kollu ve kapşonu olan bir gömlek zırhda yaklaşık
alanında ölen şövalyeler genellikle kalkanlarından tanınırdı.
35.000 ile 40.000 demir halka bulunmaktadır. 1300’lü yıllarda gömlek zırh dizlerin üzerine kadar gelmektedir ve hareket özgürlüğü
Şövalyeler iki farklı şekilde kalkan kullanmışlardır: Bunlardan ilki
bakımından ön tarafında ve bazen arkada açıklık bulunmaktadır.
uçurtma şeklindedir, diğeri ise ortası bombeli bir yuvarlaktır.
Gömlek zırhın uzun kollu olması halinde bilekten deri bir kayış ile
Kalkanın şeklinde meydana gelen bu değişiklik levha zırhlardan
tutturulmuş eldivenleri de bulunmaktaydı.
kaynaklanmaktadır. Ortası bombeli ve yuvarlak olan kalkan ilkine
göre daha küçüktür.
Her ne kadar Ortaçağ şövalyeleri zırhlar ile özdeşleştirilse de
şövalyelerin giydikleri zırhları tam anlamıyla tasvir etmek mümkün
değildir. Bu durum o dönem yazarlarının objektif olmamasından
kaynaklıdır. Yazarlar, zırhları ve bazen silahları tasvir ederken hayal
ürünü bazı unsurlar eklemişlerdir. Doğal olarak tutarsızlık söz
konusudur.
1. Zırh(Mail)
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 23
KÜRŞAD GÖRGEN
Irak Cephesi’nde Şuaybe
Muharebesi’nde komutası
altındaki birliklerin 14
Nisan 1915 tarihinde İngiliz
Ordusu’na mağlup olması
üzerine tabancasıyla intihar etti.
Adana Aladağ yurt yangını
ÉŞREF SENCER
KUŞCUBAŞI
E
HALIL BAKI ÇELEN
şref
Sencer
Kuşçubaşı
Modern anlamda
ilk
Türk
gizli servisi Teşkilat-ı
Mahsusa’dır.
Osmanlı
Devleti’nin son yıllarında
ayrılıkçı hareketleri önlemek ve yabancı ülkelerin
Ortadoğu’daki istihbarat ve
gerilla faaliyetlerine karşı
koymak amacıyla kurulan
teşkilat mensupları Birinci
Dünya Savaşı boyunca
Trablusgarp’ta, Basra’da,
Mısır’da gerilla hareketlerini örgütledi.
Eşref Kuşçubaşı, İttihat
ve Terakki Cemiyeti’nin
sahadaki üyelerindendir.
İlk Türk gizli servisi olan
Teşkilat-ı
Mahsusa’nın
kurucusu olarak geçer.
Ancak hakkında yapılan
araştırmalarda teşkilatın
kurucusu olarak resmi
belgelerde
ismine
rastlanmamıştır. Onun yerine Süleyman Askeri Bey’in
adı teşkilatın kurucusu
olarak geçer.
Süleyman Askeri BEY
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya
Savaşı’na
Almanya’nın
safında üzerine Teşkilât-ı
Mahsusa
Başkanlığı
görevinin yanında 20
Aralık 1914 tarihinde Irak
ve Havalisi Genel Komutanı
olarak atandı
Eşref Kuşçubaşı Özellikle
Adapazarı
civarındaki
Kuvay-i Milliye başarıları
ona
mal
edilmiştir.
O
bölgede
direniş
hareketlerini
organize
etmeye çalışmıştır ancak
halktan ağır paralar talep
etmesi ve bunları zorla elde
etmeye kalkması üzerine
Batı Cephesi komutanı
olan Ali Fuat Paşa bir telgraf göndererek bölgeden
uzaklaştırılmasını istemiştir.
İddia edildiği gibi Kuleli’den
veya Harbiye’den mezun
olduğuna dair kayıtlarda
ismine rastlanmamıştır.
Kardeşinin adı Mustafa
Kemal’e
düzenlenen
İzmir suikastinde geçer.
Kendisinin
yapmadığı
şeylerle anılmasının sebebi
Cemal Kutay’ın ve Amerikalı
istihbaratçı Philip Hendrick
Stoddard’ın kitaplarıdır.
Gerçek yakın zamanda
resmi arşivler taranarak
anlaşılmıştır.
Anadolu Osmanlı İhtilal
Komitesi’nin
kurucusu
olduğuna dair söylentiler de vardır. Kendisi
Çerkez Ethem’le birlikte
Yunanlılara teslim olan
grubun içindedir. Bu duru-
mu kanıtlayan bir fotoğraf
basına da yansımıştır.
Ancak bütün bunlara karşın
Eşref Kuşçubaşı’nın bir
istihbaratçı olduğu iddia
edilmektedir. Her ne kadar
bunun doğru olmadığı
ortaya çıksa da mevzubahis
meslek dalının çok hassas
olması sebebiyle gerçekten
istihbaratçı olup olmadığı
kolaylıkla bilinememektedir.
Aksini gösteren delillerin varlığında bile Eşref
Kuşçubaşı’nın
aslında
Kuleli ve Harbiye’nin resmi
kayıtlarında olmaması veya
isminin silinmesi elbette ki
göreviyle ilgili olabilir. Keza
Çerkez Ethem’le birlikte Yunanlılara sığınması
da mesleğinin gerektiği
şekilde yapılmış bir hamle
olabilir. Kendisi Çerkez
kökenlidir ve Kurtuluş
savaşında Çerkez Ethemle
beraber harekat ettiği
görülmektedir.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 25
KÜR ŞADDAN MUSTAFA’YA İHTILAL
TUNAHAN BAYRAKTAR
M
ayıs ayının önemi
büyüktür tarihimizde... 13 asır arayla
Türk tarhinde iki
büyük dönüm noktasıdır 19
Mayıs... Yurdu için her şeyinden
vazgeçen iki milli kahraman,
Kür Şad ve Gazi Müşir Mustafa
Kemal Paşa...
Çinlilerin garip bir huyu var,
kroniklerinde bahsi geçen isimleri hep kendi dillerinde telaffuz
ederler, tabi ki Çin kroniklerinde
Kür Şad olarak geçmiyor ismi,
Ashina Ki-Şe-So olarak geçiyor.
A-shih-na Kür Şad’ın mensubu
olduğu Göktürk hanedanının
ismi yani Asena. So kelimesinin geleneksel Çinceye Türkçe
Şad kelimesinden geçmiş
olabileceği iddiaları var. [1]
Bildiğiniz gibi Şad eski Türkçede
veliaht prens demektir.
27 Mart 630’da Yin Dağları
(Eski Türkçesi Çogay) civarında
yapılan muharebede İllig Kağan
esir düştü ve Doğu Göktürk
Kağanlığı tarih sahnesinden
çekildi. 631’de ise Çinlilerin
Doğu Türklerine atadığı genel
vali Tölis Kağan’ın ölümüyle yerine Ashina Ho-lo-ku (muhtemel
Türkçesi Hülagü) atandı.[2]
634 senesinden itibaren
Türkleri parçalar halinde Çin
eline zorunlu iskana tabii tuttular. Şehirde yaşamayı pek
bilmeyen Türkleri kalabalık Çin
şehirleri içinde asimile etmeyi
planlıyorlardı... [3]
Aşina soyundan gelen Kür Şad
umutsuz durumda olduklarını
ama bir şey yapmazlarsa
sonlarının ne olacağını iyi biliyordu.
639 senesinde zorunlu iskana tabii tutulan Türklerden 40
yandaşı kazanıp imparatora suikast girşimi düzenleme kararı
aldı. Yaptıklarının taht uğruna
değil, Türk Milleti uğruna
yaptığının bilinmesi için tahttan
feragat etti ve başarılı olması
durumun da Ho-lo-ku’yu kağan
yapmak için anlaştılar. Tarihin
muhtemelen hiç bir zaman
çözemeyeceği bir soru işareti
var, Kür Şad, Çin imparatorunu
öldürmek mi istiyordu yoksa
rehin alıp fidye olarak Türklerin
ata yurtlarına dönüşüne müsaaede edilmesini mi? [4]
Tai-tsung soyundan gelen
imparator
Li-sihimin’in
akşamları şehirde yürüyüş
yapmak gibi bir huyu vardı.[5]
Kür Şad ve can yoldaşlarının
planı da bu yürüyüş esnasında
harekete geçmekti. Kader cilvesini 19 Mayıs 639 akşamı gösterdi. Klasik bir muson yağmuru
başka bir gün yokmuş gibi bu
mukaddes günde yağmaya
başladı...[6] Geç kalınırsa ifşa
olacağından
endişelenen
Kür Şad, imparatorun yazlık
sarayı olan Chiu-ch’eng’e taarruz etme emrini verdi. Kanlı
bir vuruşma sonunda geri
çekilmek zorunda kaldılar.[7]
İmparatorun ahırından atları
aldılar ve vuruşarak ricat etmeye başladılar. Eski Tang Tarihine
göre ahırdan 20 at kaçırıldı, yani
yurdu için bu hareketin içine
giren çerilerin yarısı çoktan
uçmağa varmıştı...[8] At sürmekte Çinlilerden ustaydık ama
yağmurda kabaran Vey Nehri
önümüze doğal bir set çekmişti,
19 Mayıs 639’da kader her şeyi
ile Türklerin yolunu kesiyordu...
Nehri geçemeyeceğini anlayan
yiğitler teslim olmadı, vuruşarak
bir bir uçmağa vardılar...[9]
İsyan bastırılmıştı, fakat Çinliler
Türkeri asimile etmenin o kadar
da kolay olmadığını kavamıştı.
Türkleri yeniden ait oldukları
yere, Sarı Irmağın kuzeyine
iskan ettiler. Böylece 681’deki
Türk istikalinin temelleri attılmış
oldu. Kür Şad ölmüş fakat
attan düşmemişti, ölmüş fakat
yenilmemişti!
Bİr diğer milli kahramanımız
ise Gazi Müşir Mustafa Kemal
Paşa...
Mustafa Kemal Paşa, henüz
paşa olmadan askeri hünerlerini Trablussgarp’ta gösterdi ilk
olarak. 25 Nisan 1915’te kurmay
zekasını da gösterdi, Liman von
Sanders’ın savunma planının
yanlış olduğunu söylemişti ve 25
Nisan’da tarih, Mustafa Kemal’in
haklı olduğunu göstermişti...
[10] Aldığı insiyatif ile Türk
ordusuna 24 saat gibi kritik bir
zaman kazandırmıştı Mustafa
Kemal. Nablus hezimetinden
sonra Mondros Mütarekesi
imzalanmış, Mustafa Kemal
Paşa’nın komutasında ki 7. ordu
lağvedilmiş ve Paşa İstanbul’a
çağırılmıştı.[11]
Mütareke döneminde, 6 ay
İstanbulda kalan Mustafa Kemal
Paşa kurtuluşun burdan mümkün olmadığı kanısına varınca
Anadolu’ya geçme fırsatı kollamaya başladı. Tarih, Mustafa
Kemal Paşa’nın siyasi zekasını
da bu 6 aylık sürede göstermişti.
Padişah, sadrazam Ahmet
İzzet Paşa’dan kabinede ki
ittihatçı bakanları tasfiye etmesini istemiş, bunu şahsi mesele
olarak gören Ahmet İzzet Paşa
ve kabinesi istifa etmiş, yeni
kabineyi kurmakla Tevfik Paşa
görevlendirilmişti.[12] Ahmet
İzzet Paşa ile görüşen Mustafa
Kemal Paşa, böyle zamanlarda
şahsi kaprislerin memlekete
zarar vereceğini belirtmiştir.
[13] Mustafa Kemal Paşa’ya
göre Ahmet İzzet Paşa’nın
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 27
sadarete tekrar dönebilmesi
için evvela Tevfik Paşa hükümetinin güven oyu alamaması
gerekiyordu. Mecliste mebuslarla önce toplu, sonra da bire
bir görüşme yapmış, yeni hükümetin güven oyu alamaması
halinde meclisin lağvedileceğini
söyleyen vekillere meclisin
her halükarda dağıtılacağını,
ancak güven oyu vermeyerek zaman kazanılabileceğini
söylemişti[14]
16 Mart 1920’de tarih
Mustafa Kemal’i bir daha haklı
göstermişti…[15]
Politik mücadelesinde kullanabilmek
için
Minber
Gazetesinin ortağı olmuş ve
bu gazetede ingilizler lehine
yazdıklarıyla Maltaya sürülmek
yerine 9. Ordu Komutanlığı ve
Anadolu Genel Müfettişliğine
atanabilmişti.
Yani
Milli
Mücadeleye katılabilmesi için
ihtiyacı olan bahaneye…
16 Mayıs 1919’da 18 kişilik
heyeti ile yola çıkmış, kutlu
19 Mayıs günü ise Samsun’a
ulaşmıştı. Milli Mücadele’nin
örgütlenme,
hakimiyetin
sağlanması, muharebeler ve
barış görüşmeleri evrelerinde
liderliğin ağır yükünü başarıyla
taşıyan Mustafa Kemal Paşa,
yeni Türk devletinin liderliğini
de 15 sene boyunca yapmıştır.
Tinleriniz şad, durağınız uçmağ
olsun…
Tunahan Bayraktar
Download