Tarihin tekerrürü Genç Türkleri yeniden gün yüzüne çıkardı Genç Türkler Sayı 2 • Mayıs 2017 İN Tİ KAM FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU ANISINA SELAM SANA GENÇLIĞI HEBA OLAN GENÇ Gönülleri birleşenler!Selam sizlere! Uzaklarda dertleşenler!Selam sizlere! Selam sana hücrelerde benzi solan genç! Selam sana ey yılları heba olan genç! İstikbalim gitti diye yaslanma sakın! Istikbalin değil, ruhun Tanrı’ya yakın! O yalancı istikbale bir perde indir! Gerçek yarın unutma ki bir gün senindir! Selam sana yavrusundan ayrılan kadın! Kimbilir sen gizli gizli nasıl ağladın! Ne bir damla gözyaşı dök, ne yasla dövün; Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün! H.Nihal Atsız Mücadele ruhunun köreldiğini düşündüğümüz olur. ‘’Aah nerede o eskiler...’’ dediğimiz olur. Aslında gözümüzün önünde ki mücadeleyi göremeyiz. Çok çetin bir mücadele vardır. En başından beri vardır. İdeolojiler değişir, insanlar değişir, kültürler değişir ama o cevherin içinde kavrulan vatan aşkı hiçbir zaman bitmez. Mücadele hiçbir zaman bitmeyecektir. Selam olsun sana gençliği heba olan genç. Selam sana amaç uğruna can veren genç. Davan, davamızdır. Yıl 1 Ocak 1991 gösterdiğinde Konyada bir oğlan doğdu. Türk Cumhuriyeti için bir fedai daha doğmuştu. Sapyalara dalmaktan ziyade vatanperver bir kişiliği benimsedi. Her Vatanperver gencin ilgi duyduğu gibi o da Tarihe ilgi duyuyordu. Ege Üniversitesinde Tarih okumaya karar vermişti. Üniversiteler eğitim yuvası olduğu Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 3 kadar bölge bölge bölücü terör örgütü mensubu evlad-ı eşşekler ile dolmuştu ki bu vatanperver gençleri rahatsız etmekte idi. Genellikle ufak çaplı gerginliklerin yaşandığı olaylar olur, polis vs, müdahelesi ile olay kapatılırdı ama bu sefer olay farklıydı. Cihan bağrına bir genci daha almaya hazırlanmıştı. Tarih 20 Şubat 2015’i gösterdiğinde Ege Üniversitesinde Evlad-ı Eşşekler ile Vatanperver gençler arasında çıkan tartışma bu sefer ileri gitmiş ve yaralanmalar gerçekleşmişti. Yaralanmalardan birisi ağırdı. Fırat Yılmaz Çakıroğlu, o gün konçuy’una kavuştu. Davası uğruna canını feda etmekten geri kalmadı. Asıl önemli kısma gelirsek, canını feda etmiş bir genç vatanperver olayın baş kahramanı. O kansız or*spu çocuğu elini kolunu sallaya sallaya gezdi. Yetmedi uzaklaştırıldığı üniversiteye geri döndü. Canımızı vermeyi geçtim, gıkımızı bile çıkarmadık. Beklemek zaaftır. Biz zaaflarımızdan arınacağız. O Kalleşlerin ne toprağın üstünde ne de altında yeri var. Gün yakındır. Ses çıkarmaktan korkmamalıyız. Eğer biz korkacak isek kendimize vatanperver demek zırvasından vazgeçmiliyiz. Eğer diyeceksek hakkını vereceğiz! Fırat Yılmaz Çakıroğlu bu memleketin verdiği ilk şehit değildi. Sonuncusu da olmayacaktır. Ne güzeldir vatan uğruna ölmek, ne güzeldir arkanda seni anan kardeşler bırakmak. Selam olsun sana Anadolunun Çakır oğlu, selam sana Gençliğini heba eden genç. SAMET PIŞKIN Yazar: Kürşad Yavan 2. MEŞRUTIYET’E GIDEN YOL VE JÖN İttihad ve Terakki, 1902 yılına kadar bir Paris’te toplanan Birinci Jön Türk Kongresi, fikir cemiyeti olarak kaldı. Kuruluşun aldığı kararlar bakımından 2. Meşrutiyet’e aydınları, çıkarttıkları dergiler ile Osmanlı giden yolda büyük bir önem arz eder. Devleti’ni ıslah etme amacı güttüler. Bu kongrede, Ahmed Rıza’nın karşı Sabahattin, Meşrutiyet’e ulaşmak için bir Özellikle Mizancı Murad ve Ahmed Rıza çıkmalarına rağmen, Harbiyelilerin cemi- darbe tasarladı.Trablusgarp’ta kumandan Bey, çıkarttıkları Meşveret ve Mizan der- yete girmelerinin önü açılmıştır. olan Arnavut Recep Paşa’nın, istibdata 2. Meşrutiyet gileri ile Sultan Abdülhamid’e reform Yalnız propaganda ve yayınlarla devrim karşı olduğu söylentileri yayılmıştı. Bunun önerileri sundular. Fakat Sultan, bu öner- yapılamayacağını savunan İsmail Kemal’in üzerine Sabahattin, Malta’ya gidip Recep İkinci Meşrutiyet’i iyi analiz edebilmek için, Meşrutiyet’i ilan eden İttihad ve Terakki Cemiyeti’ni de incelememiz gerekir. İttihad ve Terakki ilerin hiçbirini ciddiye almadı ve cemiy- ortaya attığı Harbiyeli fikri çoğunluk Paşa’nın yaveri Şevket Bey ile görüştü. et üzerinde bir soruşturma başlattı. Bu tarafından kabul edildi. Bu kongreden Bu görüşmelerden sonra Sultan’a bir baskı sonucunda cemiyetin önde gelen- sonra askeri gücün cemiyet içerisine darbe yapmanın mantıklı olacağı kanaa- leri başta Paris olmak üzere Avrupa’nın davet edilmesi, 1908 devrimine kadar tine vardı. Askeri plana göre, manevra çeşitli şehirlerine kaçtılar ve yayınlarını olacak olan şiddet eylemlerinin de başını yapma bahanesiyle donanma Çanakkale yurtdışında çıkartmaya başladılar. çeker. Darbe planları, hafiyelere suikas- Limanı’na girecek, oradan da Yurtdışının getirdiği avantajları gören tler ve sonunda 2. Meşrutiyet bu kararın Ahırkapı’ya çıkartma yapacaktı. Askeri tak- Jön Türkler, bunun üzerine bir Jön Türk ürünüdür. tik tamamlandıktan sonra, İsmail Kemal, Kongresi toplamaya karar verdiler. Prens 2. Meşrutiyet’ten önceki yıllarda, İttihat Paris’teki İngiliz elçiliğine giderek meseleyi Sabahattin’in yaptığı bir çağrı üzerine ve açtı. TÜRKLERIN ŞIDDET POLITIKALARI Cemiyeti’nin ilk teşekkülü Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de gerçekleşti. Hilal-i Ahmer barakaları karşısındaki ağaçlar altında oturan İbrahim Temo, İshak Sukuti, Mehmet Reşit ve Abdullah Cevdet, karşılıklı anlaşmalardan sonra memleketi kurtarmak için bir cemiyetin olmasını kararlaştırarak İttihad ve Terakki’yi kurdular. Cemiyet’in bir başka ortaya çıkış sebebi ise azgın istibdata karşı mücadele etmekti. Bu açıdan bakılınca İttihad ve Terakki’yi zaruri sebepler doğurmuştur. Medeni dünyanın her alanda ilerlemesini ve refaha kavuşmasını gören milliyetçiler çoğaldıkça, Sultan Hamid ve mensuplarının keyfi idaresinden ve halkı bir çukura sürüklemesinden şikayetçi olmaya da başlamışlardı. Aynı kitle, ordunun alaylı subaylar elinde aciz bir duruma düşmesine de tanık olmuş ve bütün bu olanları bir cemiyet varlığıyla çözmeye karar vermişlerdi. Bu uğurda İttihad-i Osmani adı altında bir yapılanmaya gittiler. İşte bu yapılanma daha sonra İttihad ve Terakki adını alacaktır. Terakki’nin Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 5 önderlerinden Prens İstanbul, Paris’teki İngiltere elçisi, darbe düşüncesine sıcak bakarak İsmail Fakat Sebahattincilerin tarafında bulunduğu için İttihat ve Terakki Kemal’e, Dışişleri Bakanı ile görüşebilmesi için bir mektup verdi. tarafından fazla benimsenmedi ve yolunu değiştirerek Sultan’a Fakat Dışişleri Bakanı’nın Londra dışında olması sebebiyle Müsteşar suikast tertipledi. Fakat suikastı yapacak olan Arif Bey üzerindeki ile görüşen İsmail Kemal, İngiltere’nin desteğini sağlayacağı mek- bombayı yakalatınca bu plan da suya düştü. tubunu aldıktan sonra harekete geçti. Plana göre İngiliz donanması Fikirlerin dergi çıkarmak, propaganda yapmak dışında şiddete ve da Beşike’de olacaktı. Olayın hemen duyulmaması içinde Odesa ve yıldırıya da dönüşmesi, artık 2. Meşrutiyet’in yaklaştığını gösteri- Köstence telgraf hattının kesilmesi kararlaştırılmıştır. yordu. İşin mali yönünü de Türkiye Milli Bankası’nın sahibi Sir Ernest 1908 Şubat ayında, Selanik Hukuk Mektebi öğrencilerinden biri, Cassel üstlenmişti. Bunun yanı sıra İsmail Kemal, başka maddi akrabasına kendisini gizli bir cemiyete girmeye davet ettikleri- yardımlar bulmak maksadıyla Mısır’a gitti. Orada da Lord Kerri’den ni mektupla yazarak bilgilendirdi. Öğrencinin akrabası adliyede altın temin etti. küçük bir memurdu ve bu olaydan Saray’a bahsetti. Bunun üzerine Bütün bunlar olurken de Prens Sabahattin Atina’da gemileri bir soruşturma açıldı ve hukuk öğrencilerinin birkaçı ile Üçüncü bekliyordu. Fakat Arnavut Recep Paşa’nın tereddütte bulunması Kolordu’ya mensup ufak bir grup asker tutuklandı. Bu tutukla- ve darbeye yanaşmaması, Yunan Kralı’nın da darbecileri memle- malardan bir hafta sonra sanıklar serbest bırakılsa bile Selanik ketinden uzaklaşmaları konusunda uyarması girişimin başarısız Polis Müdürü Nazım Bey, küçük rütbeli subaylardan birkaçını hala olmasına yol açtı. alıkoyuyordu. Bu olay, Meşrutiyet’e giden yolda girilen ilk eylemdir. Bundan 1908 yılının Mayıs ayı geldiği vakit Cemiyet, çalışmalarını gizli sonra Jön Türklerin şiddet politikası artacak ve bu düşünce olarak sürdürmekten vazgeçip, Makedonya’ya hakim olmak Abdülhamid’e suikast girişimi yapılmasına bile sebep olacaktır. için açığa çıkmaya karar verdi. Bunun üzerine İttihatçılar bir Fakat anlaşılıyor ki; Meşrutiyet, tıpkı Avrupa’daki ihtilaller gibi manifesto hazırlayarak büyük devletlere gönderdiler. Bu mani- kanlı ve silahlı bir şekilde olacaktı. Bunun en büyük göstergesi, festonun temelinde, Şark meselesinin çözüm vaktinin geldiği, Abdülhamid’in fikri olarak reformist olan insanları sürgün etmesi Makedonya sorununun ancak İttihatçılar tarafından çözüleceği ve kendisine karşı olan cemiyetleri, Hafiye Teşkilatı ile curnalleyip yazıyordu. Bunun dışında Makedonya sorununa Rusya’nın müda- cezalandırmasıydı. Gerçekten bu devir, karşıt görüşün nefes bile hale edebileceği korkusu ve buna karşı yabancılardan da yardım alamadığı bir devir olarak tarihe geçiyor, hakların kısıtlandığı istenmesi de gündemdeydi. yerde de şiddet çoğalmaya başlıyordu. Mizan ve Meşveret’te çıkan Bu manifesto yayınlanırken, Selanik Polis Müfettişi Nazım Paşa da çözüm önerilerinin dikkate alınmaması da İttihatçıları, artık kanlı bir vapurla İstanbul’a yol alıyordu. Aynı vapurda Kazım Karabekir bir devrimin kaçınılmaz olduğu fikrine sürüklüyordu. ile karşılaşması ve Karabekir’in durumdan şüphelenmesi sonu- 1902 Kongresi’nin hemen ardından Harbiyeli sayısı cemiyet cunda, cemiyet tarafından izlenmekte olan Nazım Paşa kara listeye içinde arttı. Özellikle 1906 yılında Talat Paşa’nın kurduğu Osmanlı alındı. Hürriyet Cemiyeti, bölgedeki Harbiyelileri himayesi altına alarak Daha önceden açığa çıkmayı kararlaştıran ve büyük devletlere Paris’teki Terakki ve İttihad Cemiyeti ile birleşerek İttihat ve Terakki manifesto gönderen cemiyet, bu devletlerden umduğunu adını aldı. bulamadı. Yasadışı bir gizli örgütün büyük devletler tarafından O sıralarda, İstanbul’da Sultan Abdülhamid’e karşı bir suikast planı desteklenmesi düşüncesi zaten olabilecek bir olay değildi ve daha tertip edildi. Abdülhamid, Ramazan ayının 15’inde Topkapı bu girişim İttihatçılar nezdinde başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat Sarayı’na gidecek ve oradan da Karaköy Köprüsü’nü kullanarak cemiyet, yine de açığa çıkma fikrinden vazgeçmedi ve bu suretle Beyazıt’a, oradan dönüşünde de Sultanahmet Meydanı’na ve Temmuz isyanı başlamış oldu. Unkapanı Köprüsünü geçerek Taksim üzerinden Yıldız’a varacaktı. İttihatçılar işte güzergah olarak kullanılan Karaköy ve Unkapanı 1908 isyanının ilk çıkış sebebi, cemiyetin varlığını korumaktı. köprülerinden birini dinamit koyarak havaya uçurmayı planladılar. Abdülhamid’in hafiyeler ağının başarılı çalışmaları sonucun- Fakat Ramazan ayında böyle bir suikastin gerçekleştirilmesinin da dara düşen cemiyet, bu hafiyelere karşı kesin ve acımasız doğru olmadığı anlaşıldı ve plan iptal edildi. Bunun yerine Taksim davranma kararı aldı. Artık İttihad ve Terakki’nin şiddet politikası Kışlası’nda vazifeli Topçu Rıza Bey, bataryaların Yıldız’a çevrilerek tamamıyla başlıyordu. Hafiyeler ağını ortadan kaldırmamak, cemi- bombalanmasını önerdi. Fakat bu düşünce de yine reddedildi. yetin kesin olarak bitmesine sebep olabilirdi. Daha önce, Selanik Bu olaylara takriben, 1904 yılında Serhafiye Ahmed Celalettin Polis Müfettişliği yapan Nazım Bey, yürüttüğü soruşturma sebebi- Bey, Jön Türk oldu. Kendisi daha önce İttihat ve Terakki’nin yle İttihatçılar tarafından kara listeye alınmıştı. Albay Nazım Bey’in, Paris şubesine düzenlenen operasyonları yöneten kişiydi ve bu cemiyet ile ilgili hazırladığı raporu Saray’a götürmek maksadında operasyonlar sonucunda İttihat ve Terakki neredeyse kendini fes olduğu anlaşılınca hakkında ölüm kararı alındı ve bu iş Enver Bey’e edecekti. Bu olaylardan sonra Ahmed Celalettin, Abdülhamid’in verildi. Albay Nazım Bey ise Enver Bey’in kardeşi Hasene Sultan ile verdiği sözleri tutmamasına ve keyfi tutuklamalar yapmasına day- evliydi. anamayarak Mısır’a kaçtı. Burada Jön Türklere para yardımında bulundu ve bir ihtimalle Jön Türklerin başına geçmeyi planladı. Nazım Bey, Enver Bey’in planladığı suikast neticesinde evinin yanlısı yerel yöneticiler de hiçbir şey yapamıyordu. Tüm bunlara zıt önünde bir fedai tarafından vuruldu fakat kurşun bacağına isabet olarak cemiyet, gittikçe güçleniyordu. ettiği için ölmedi. Bu suikastten hemen sonra apar topar İstanbul’a giderek cemiyet raporunu padişaha sundu. ti destekliyor ve yardımlarda bulunuyordu. Müslüman halk da destekçilerini ortadan kaldırıyorlardı. Öldürülenler genellikle polis kazanılmak üzereydi. Böylece cemiyet, arkasında büyük bir güçle müfettişleri ve alay imamlarıydı. varlığını sürdürüyordu. Meşrutiyet’in ilanından 10 gün önce Bu şiddet olayları küçük çapta etkiler yaratmaktan öteye geçmiyor- Hilmi Paşa, Üçüncü Ordu’daki bütün askerlerin İttihatçı olduğunu du. Asıl büyük girişim Saray’ın bizzat olaya el atmasıyla gerçekleşti. yazıyor ve sarayda tutuklu bulunan iki subayın serbest bırakılması Niyazi’nin dağa çıktığının haberi İstanbul’a ulaşınca Abdülhamid, gerektiğini belirtiyordu. Bu iki subay hemen serbest bırakıldı. Meşrutiyet hareketinin tahmininden daha çok yayıldığını fark etti ve bir takım önlemler almaya karar verdi. İlk başlarda İstanbul dizginlemekteydi. 6 Temmuz tarihinde Mahir Paşa’nın araştırma erkanı, olayı sınırlı bir grubun başlattığı izlenimine kapıldılar heyetinden Hakkı Bey Selanik’te öldürüldü. 10 Temmuz’da Manastır ve işi sadece polis müfettişleriyle çözmeye çalıştılar. Fakat Alay Müftüsü’ne İstanbul’a giderken ateş açıldı. 12 Temmuz’da polis müfettişlerinin birbiri ardına öldürülmesi ve Meşrutiyet Padişah’ın yaverlerinden Sadık Paşa, İstanbul’a gitmek için bindiği hareketinin bir isyana dönüşmesi Sultan’ı müdahaleye sevk etti. Sidon vapurunda öldürüldü. Manastır Garnizon Kumandanı Bu yüzden çok güvendiği Alaylı Paşası Ferik Arnavut Şemsi Paşa’yı Osman Hidayet Paşa’ya ise Padişah’ın iradesini okurken ateş edildi. isyanı bastırmak üzere Makedonya’ya gönderdi. 20 Temmuz tarihinde Manastırlı Müslümanlar, Meşrutiyet isteriz Ferik Şemsi Paşa, Abdülhamid’e sadık fakat bir o kadar da cahil diyerek ayaklandılar ve silah depolarını bastılar. Manastır Valisi’nin ve Alaylı bir paşaydı. Abdülhamid’in bu çok güvendiği paşasının evi ise Tatar Osman tarafından kuşatılıyordu. Bunun üzerine bölgeye gelmesi, cemiyet için çok büyük bir tehlike arz etmek- Manastır Valisi Hıfzı Paşa Abdülhamid’e; “Manastır’da kulunuzdan teydi. Cemiyetin uğraşması gereken kişi artık bir saray paşasıydı ve başka herkes İttihatçıdır.” diye bir telgraf göndermiş ve durumun engellenememesi durumunda cemiyetin ve Meşrutiyet’in mahvı ciddiyetini belli etmiştir. söz konusuydu. Manastır’dan sonra; Gribava, Elesma, Kizano, Köyler ve Şerifiye’de Şemsi Paşa, tam yetki ile donatılmış bir vaziyette Manastır’a de isyanlar başladı. Arnavutlar ise Kosova eyaletine bağlı Firzovik’te gelerek 7 Temmuz tarihinde Saray’a bir telgraf çekti. Bu telgrafın toplanarak Meşrutiyet’i geri getirmek için ant içtiler ve Padişah’a hemen ardından, postane kapısında bekleyen arabasına binmek bir ültimatom göndererek Meşrutiyet’i ilan etmezse İstanbul’a üzereyken bir cemiyet fedaisi tarafından öldürüldü. Güpegündüz yürüyeceklerini ilan ettiler. Makedonya’daki Bulgar halkının tamamı cemiye- Cemiyet, Saray’a bağlı olan kişileri yine şiddet politikasıyla bütün korumalar arasında Şemsi Paşa’yı vuran kişi Atıf Kamçıl’dı. Kendisi hem Osmanlı Devleti’nde hem de Türkiye Cumhuriyet’inde Makedonya’daki durum artık tümüyle Saray’ın kontrolünden Çanakkale vekili olarak mecliste görev alacaktır. çıkmıştı. Hilmi Paşa, Abdülhamid’e gönderdiği bir mektupta, artık Şemsi Paşa’nın öldürülmesi, cemiyetin bu zamana kadar attığı durumun çok ciddi olduğu ve Rumeli’ye göndermeye karar verdiği en tehlikeli adımdır. Bir Saray hafiyesini öldürmekle bir paşayı Müşir Şükrü Paşa ile Ferik Rahmi Paşa’yı göndermemesi gerektiğini öldürmek arasında çok büyük bir fark vardı ve cemiyet bunu izah etti. Fakat Hilmi Paşa bu uyarı için çok geç kalmıştı. O gece başarmıştı. Abdülhamid ise en güvendiği paşasının öldürülmesi- İttihatçılar tekrar kuvvet kullanmaya karar verdiler ve Müşir Osman yle gerçeği fark edecek ve İttihatçıların ne kadar ciddi ve tehlikeli Paşa’yı dağa kaldırdılar. Enver Bey de 22 Temmuz gecesi Köprülü’de olduklarını anlayacaktır. Şemsi Paşa’nın öldürülmesi, 1902 yılından yaptığı bir toplantıda Hürriyet’in ilan edilmesini kararlaştırdı. Artık beri uygulanan şiddet politikasının bir meyvesidir ve Abdülhamid Saray’ı kimse umursamıyordu. despotluğuna indirilen en ağır darbedir. Resneli Niyazi başta olmak üzere İttihatçılar, bu hamleden sonra 23 Temmuz sabahı Köprülü Hükümet Konağı’nda toplanıldı. Enver daha sıkı çalışmaya başladılar. Şemsi Paşa’nın intikam almak Bey, üç pare top atılmasını emretti. Önce papazlar ve imamlar isteyen 30’a yakın koruması mevcuttu ve Saray, bundan sonra dua ettiler. Ardından Enver Bey, Bulgarca ve Türkçe nutuk attı ve daha sert önlemler alacağa benziyordu. Öte yandan hafiyeler Meşrutiyet’i ilan etti. Emir olunduğu gibi üç pare top atıldı. bir propaganda başlatarak İttihat ve Terakki’yi İslam düşmanı Aynı sıralarda bir diğer Hürriyet ilanı da Manastır’da yapıldı. bir cemiyetmiş gibi göstermeye başlamışlardı. Cemiyet ise bu Erkan-ı Harp Binbaşısı Vehib Bey, bir top arabasının üzerine çıkarak propagandaya karşı konsolosluklara bildiriler gönderiyordu. Bu Meşrutiyet’i ilan etti. bildirilerde hafiyelerin imparatorluk içerisinde kargaşa yaratmaya çalıştığı, İstanbul’un başıbozuk askerler ile Hıristiyan tebaaya zul- İttihat ve Terakki’nin merkezi Selanik olsa bile Meşrutiyet metmeye çalıştığını ve cemiyetin Anayasayı ilan ederek kardeşlik Manastır’da ilan edilmişti. 27 Temmuz tarihinde Selanik’te ilan bağlarını güçlendireceği yazıyordu. edilmesi kararlaştırılan Meşrutiyet, olayların hızı yüzünden erkene Şemsi Paşa yerine atanan Müşir Osman Paşa 12 Temmuz 1908’de alınmıştı. Manastır’da Meşrutiyet’in ilan edildiğini öğrenen Hilmi Manastır’a geldi. Fakat bölgedeki asker artık söz dinlemiyordu. Bu Paşa, yüzden Osman Paşa da İttihatçılara karşı yetersiz kaldı. Hükümet Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 7 Padişah’ın halkın isteğine uyarak Meşrutiyet’i tekrar ilan ettiğini duyurdu ve 24 Temmuz’da 101 pare top atışıyla 31 yıl sonra Meşrutiyet tekrar ilan edildi. Başkentte olayların gidişatı çok ilginçti. Şemsi Paşa’nın öldürülmesi Saray üzerinde çok büyük bir endişe yaratmıştı. Hemen ardından Anadolu askerinin isyanı bastırmayı reddetmesi de Saray’ın moralini bozan en büyük şeydi. Bunlardan sonra Abdülhamid, uzlaşmacı bir politika takip etmek istemiş ve anlaşma yoluna gitmiştir. Manastır’dan ve diğer Rumeli vilayetlerinden gelen Meşrutiyet telgraflarının bütün gece okunması, artık Abdülhamid’in karşı koyamayacağı Jön Türk devriminin gerçekleştiğini gösteriyordu. Jön Türkler, 1889 yılından beri verdikleri mücadeleyi kazanmışlardı. 1876 Anayasası tekrar yürürlüğe girmişti. Sonuç Abdülhamid, paşalarına düzenlenen suikastler ve Yıldız’a gönderilen telgraflar karşısında hemen teslim olmuş ve şartları kabul ederek Meşrutiyet’i kabul etmiştir. Fakat bunlardan daha önemli olanı, Üçüncü Ordu’nun İstanbul’a yürüme tehdidiydi. Bu tehdit, Abdülhamid’in vehmini daha da çok arttırmış ve saltanatını kaybetmenin verdiği korku ile Kanun-i Esasi’yi tekrar ilan etmiştir. Bunun yanı sıra 31 sene önce kaldırdığı Anayasayı tekrar kendisinin ilan etmesi, halkının önünde küçük düşmesini engelleyecek ve kendi tesis ettiği Kanun-i Esasi’yi yine kendisinin tekrar yürürlüğe koyması prestijini arttıracaktı. SADAT Enver Bey, Selanik’e gelerek Meşrutiyet’i burada kutlamaya devam etti. O sırada kendisine Türkçe ve Bulgarca verilen Kanun-i Esasi’yi avucuna alarak halkı selamladı. Meşrutiyet, Türk tarihine yeni bir HAMZA DALGIÇ isim kazandırmıştı. O isim Enver’di… KAYNAKÇA AHMAD, Feroz, İttihat ve Terakki, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013 AKŞİN, Sina, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Yayınları, İstanbul, 2014 BARDAKÇI, Murat, Enver, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2015 CENGİZ, Halil Erdoğan, Enver Paşa’nın Anıları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994 KARABEKİR, Kazım, İttihat ve Terakki Cemiyeti, YKY, İstanbul, 2009 SARAÇOĞLU, Ahmet Cemaleddin, Unutulan Meşhurlarımız Resneli Niyazi, Şema Yayınları, İstanbul, 2006 TANSU, Samih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İlgi Kültür Yayınları, İstanbul, 2011 TEMO, İbrahim, İttihat ve Terakki Anılarım, Alfa Yayınları, İstanbul, 2013 KÜRŞAD YAVAN S ADAT, TSK’da bir zamanlar görev yapmış, emekli, AKP hükümeti yanlısı bir kaç subay ve generalin yönettiği bir milis kuvvettir. AKP gibi hükümetlerin kirli işlerini yapması için sürekli bu ve bunun gibi kuvvetlere ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Ayrıca bu milis kuvvet, yurt dışında, özellikle Afrika bölgesinde bir çok ülkenin silahlı kuvvetlerine eğitim vermektedir. Kaldı ki bir ülkenin resmi silahlı kuvveti haricinde herhangi bir kuvvetin yurt dışında eğitim vermesi de dünya çapında yasaktır. Bu kuvvetin kurucusu olan Adnan TANRIVERDİ kadrosuzluktan emekliye sevk edilen eski bir Tuğgeneraldir. Kendisi şu an hem SADAT’ın lideri, hemde Cumhurbaşkanı başdanışmanı olarak görev yapmaktadır. Bu kısa ve öz biyografi, bu köpekler hakkında fikir sahibi olmak için yeterlidir. SADAT denen bu oluşum ideolojileri ve bağlı oldukları kişi bakımından Türk milleti adına büyük bir tehlikedir. Başındaki kişiyi araştırmanız size onlar hakkında fikir edinmek için yeterli bilgiyi verecektir. Herhangi bir iç karışıklıkta AKP hükümetinin bu köpekleri sahaya süreceğinden korkuyoruz. Özellik 15 Temmuz 2016 gecesi sokağa bu milislerin bir çoğu çıkmıştır. Kişisel tahminim dövülerek, köprüden Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 9 atılarak ve boğazı kesilerek öldürülen askerlerin, Türk milletinin evlatları tarafından değil onlar tarafından öldürüldüğü yönündedir. Zamanında Mustafa Kemal’in Diyarbakır topraklarına gömdüğü dağ farelerinin tohumları, Suriye ve Irak’da kol gezen islamcı teröristlerin varisleri oldukları ideolojilerinden bellidir. Herhangi bir karışıklık sırasında SADAT haricinde kimseden korkmayın. Adam öldüre bilecek kapasitede olan tek kişiler bu SADAT militanlarıdır. olduğuna dair kayıtlarda ismine rastlanmamıştır. 20. yüzyılın başından itibaren ise Orta Asya bölgesinde istihbarat savaşları yaşanmıştır. Bu dönemde Osmanlı, Alman, İngiliz, Japon ve Asya’ya hükmeden Rusya ile Çin ajanları arasında kıyasıya bir yarış başlamıştır. Bu makalede Osmanlı İmparatorluğu ve Japon İmparatorluğu’nun Asya üzerindeki siyasî ve kültürel emelleri ve bu emeller ışığında yaptıkları propaganda faaliyetleri anlatılacaktır. 1. Japonya Yeniden Dış Dünyaya Açılıyor 17. yüzyılın başlarından itibaren içine kapanan ve dış dünya ile tamamen ilişkilerini koparan Japonya, bu politikasını 1858’e kadar sürdürebilmiş, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batılı devletlerin baskıları sonucunda önemli limanlarını yabancı devletlere açmak zorunda kalmıştı. Mutsuhito’nun (Meiji) 13 Şubat 1867 yılında imparatorluğun başına geçmesi ve 42 yıllık iktidarı boyunca Japonya’da yaptığı yenilik ve gelişmeler Meiji Restorasyonu olarak ifade edilmiş ve yenilikler sayesinde kazandığı güç ile birlikte Japonya, gerçek bir Emperyal Devlet hâline gelmiştir. ASYA’DA TÜRK-JAPON İSTIHBARAT FAALIYETLERI Giriş Asya coğrafyası, tarihin bilinen ilk zamanlarından beri hakimiyet mücadelesinin yaşandığı bir yerdir. Bölgede gerek Çin-Hun, gerekse Sasani-Göktürk gibi devletlerin mücadelesi yaşanmıştır. Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkıp, insan gücünün yerini makine gücünün almasıyla beraber Avrupa’da ham madde ve pazar ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ortamda emperyalist devletler, zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip fakat gelişmemiş başka ülkeler üzerinde hakimiyet kurmak istemişlerdir. Timur Devleti’nin yıkılması sonrasında Türkistan bölgesinde Buhâra Hanlığı, Hîve Hanlığı ve Hokand Hanlığı gibi üç büyük siyasî yapı ortaya çıkmıştır. 16. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya’da genişleyen Rusya, 1877 yılına gelindiğinde Hazar Denizi ile Aral arasındaki bölgeyi hakimiyeti altına almıştır. 1. 1. Çin-Japon Savaşı (1894-1895) 1885 yılında yapılan Tien-tsin Toplantısıyla beraber her iki taraf da şu maddeler üzerinde anlaşmıştı: 1. Her iki taraf da Kore’deki güçlerini eş zamanlı olarak çekecek. 2. Kore Ordusunu eğitmek üzere eğitmen gönderilmeyecek. 3. Herhangi bir taraf Kore’ye askeri birlik göndermeden önce diğer tarafı haberdar edecekti. 1893 yılında Japon asıllı Koreli devrimci Kim Ok-kyun, Şangay’da bir suikast sonucu öldürülmüştür. 1893 yılı sonunda Kore’de baş gösteren Tonghak İsyanı’nı bastırmak için Kore kralı, Çin’den yardım istemiş, Çin Hükûmeti de, Japon Hükûmetini bilgilendirerek bölgeye2800 asker göndermiştir. Fakat Kore Hükûmeti Tienstsin Antlaşması’na aykırı olduğu gerekçesiyle 8000 kişilik Oshima Karma Birliğini bölgeye göndermiş ve bu birlik, Kore kralı yerine Japon yanlısı bir hükûmet iktidara getirmiştir. 1 Ağustos 1894 tarihinde iki ülke arasında resmen savaş ilan edildi. Çin’in ağır bir yenilgi alması sonucu 10 Nisan 1895 tarihinde Shimonoseki’de barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre: 1. Kore tamamen bağımsız olacak. 2. Formosa (Taiwan), Pescador adaları ve Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 11 Kuantung yarımadası Japonya’ya bırakılacak. 3. Çin, savaş tazminatı olarak Japonya’ya 200.000.000 Tael ödeyecekti. 1. 2. Rus-Japon Savaşı (1904-1905), Uzakdoğu’da Mançurya ile yetinmeyen Rusya, Nisan 1903’de Kore’nin kuzeybatısında, Ya-lu Nehri’nin ağzında bulunan Yongampo’yu işgal ederek kereste kesim haklarında da önemli bir kazanım sağlamıştır. 12 Ağustos 1903’de St. Petersburg’da Japonya’nın konu ile ilgili hazırladığı bir plân, Rusya’ya sunulmuştur. 3 Ekim’de bu defa Rusya’nın hazırladığı karşı plân, Tokyo’da taraflara sunulmuştur. Her iki taraf, defalarca yeni antlaşma taslakları hazırlasa da aynı antlaşma tasarısı üzerinde oybirliğine varamamışlardır. 4 Şubat 1904’de Japon Hükûmeti görüşmeleri askıya almıştır. 10 Şubat’ta ise iki ülke resmen birbirine savaş ilan etmiştir. Savaş sonunda Japonya, sınırlı bir zafer elde etmesine rağmen Kore, Sahalin’in yarısı ve Güney Mançurya’yı ele geçirmiş, Sibirya’nın pasifik kıyılarında, balıkçılık yapma hakkı kazanmıştır. 2. Japonya’nın Asya’daki Faaliyetleri Bu savaşlarla beraber Japonya, Uzakdoğu’daki hakim olduğu toprakları genişleterek emperyal devlet olmuştur. Her ne kadar İngiltere ve Almanya, İslâm dünyasına yönelik politikalar geliştirip, Müslümanların koruyucusu olmayı hedeflemişlerse de Hristiyan ve Müslüman toplumlar arasındaki kültürel ve felsefî farklılıklar ve Avrupalı devletlerin İslâm coğrafyaları üzerindeki emelleri nedeniyle bu dinlere bağlı mensuplar ortak paydada buluşamamışlardır. Japonya ise Doğu’nun parlayan güneşi olarak Müslümanlara her konuda daha da yakın olmuştur. 1895 JaponÇin savaşının ardından Japonya, Müslümanlarla komşu olduğunun farkına vararak Müslüman toplulukları etkilemek için Müslüman bölgelerine seyyah ve ajanlar göndererek, Müslümanlar ile Japonlar arasında kültürel bir bağ kurmaya çalışmıştır. Çin ve Rusya’nın, tarih boyunca uyguladıkları yöntemler sebebiyle Müslümanlar ile arasındaki sorunlar Japonya için büyük bir avantaj doğurmuştur. 1905’te Rusya ile yapılan savaştan galibiyetle ayrılan Japonya, büyük bir prestij kazanmış ve bölgedeki Müslümanlarla, Rus olmayan etnik grupların gözünde yeni şampiyon olmuştur. Özellikle önde gelen Tatar gazetelerinde, Kazan’da basılan çalışmıştır. Tanaka, ilerleyen dönemlerde Müslüman olmuş ve Beyanu’l-Hak, Orenburg’ta basılan Vakit, Kırım’da basılan Tercüman, Tsinan Shangtung’ta bir camiide bir yıl boyunca İslâm dinini Türkiye’de basılan İslâm Dünyası, Türk Yurdu ile Hindistan’da basılan öğretmiştir. Buradan ayrıldıktan sonra Peiping ve Kalgan’a gitmiş, San’at on Hirfat adlı gazete ve dergilerde Japonya’dan ve Pan- 1924’te bir Çinli Müslüman grubuna katılarak Mekke’ye gitmiştir. Turanizmden bahseden makaleler çıkmıştır . 1925 yılında Mançurya Müslümanlarının arasında bulunduktan sonra, Dai To Bunka Gakuin (Büyük Asya Kültür Enstitüsü)’de ders 2. 1. Rus Türkistan’ına Gönderilen İstihbarat Görevlileri vermeye başlamıştır. Fui-kyo to Dai Ajiya Shugi (İslâm ve Büyük Nishi Tokujiro : 1880 yılı Kasım ayında, önce Rus Türkistan’ında yer Asyacılık) kitabı ile çeşitli makalelere imza atmıştır. alan Alma Ata (Almatı) kentinde ardından da İli bölgesinde inceler yapmıştır. Dönüş güzergâhında ise Sibirya’yı kullanmıştır. 2. 3. Dernekler Otani Kozui: 1902 yılı Eylül’ünde önce Batı Türkistan’a ardından da Genyousha: Adını ana kara ile Japonya arasındaki denizde Kaşgar’a geçmiştir. Bu seyahati, Keşmir’e kadar uzanmıştır. Kozui, alan Genyousha, Büyük Asyacılığı destekleyen en eski ve etki- arkeolojik kazılar yapmış ve arkeolojik kazılarda ele geçirdiği belge li kuruluşlardan biridir. Genyousha, Çin’de kurduğu cemiyetler ve eserleri Japonya’ya götürmüştür. aracılığı ile gizlice Asya ile ilgili istihbaratlar toplamıştır. Hatano Yôsaku, Hida Yoshitaka, Hayashide Kenjiro : 1905 Rus- Toa Dobunkai: Asya Bir (Tek) Derneği ismiyle kurulan bu dernek, Japon Savaşı’nda Toa Dobunkai 2. Sınıf öğrencisi olan bu üç adından da anlaşılacağı üzerinde Asya halklarını birleştirmeyi genç, Rusya’nın faaliyetlerini gözlemlemişlerdir. Hatano 1905-1907 (Büyük Asyacılık) hedeflemiştir. Doğu Asya Derneği ve Bir (Tek) arasında Urumçi’de Hida 1905-1906 arasında Kalbo (Moğolistan)’da, Derneği’nin birleşmesi sonucu kurulmuştur. Görünür de Çin ile Hayashi de 1905-1907 arasında İli (Doğu Türkistan)’de bulunmuştur. Japonya’nın kültürel olarak yaklaşmasını amaçlıyor olsa da, esas Yarbay Yasumasa Fukushima: Orduda görevli olan ve Japon-İslâm hedefi, Çin’deki Müslümanlara nüfuz etmektir. politikası ile Büyük Asyacılık faaliyetlerinde bulunan önemli sub- Kokuryaki : Şubat 1901’de Ryouei Uchida tarafından kurulmuştur. aylar arasındadır. 1883-1897 yılları arasında Kafkaslar, Volga böl- Dernek üyelerini istihbaratçıların oluşturduğu Kokuryaki’nin gesi, Alt Urallar, Sibirya ve Orta Asya’yı dolaşmıştır. Mançurya, amacı, sınırları Amur nehrinin hemen üzerinde başlayan Rusya Moğolistan, Türkiye, İran ve Afganistan’a da giden Fukushima, elde ile savaşarak onu bu bölgeden çıkarmak olmuştur. Üye sayısını ettiği bilgileri Japon makamlarına ulaştırmıştır. on bin kişiye kadar çıkaran Kokuryukai, Tokyo’da “Milliyetçi Eğitim Jiro Soejima: Uzun yıllar Türk dilleri ve kültürleri üzerinde çalışmalar Akademisi” adıyla faaliyet gösteren okul kurmuştur. yapmıştır. 1924 yılında Kırgız bölgesindeki faaliyetlerinin ardından 1926’da Japonya’ya dönmüştür. 2. 4. Dergi ve Gazeteler Tachibana Zuico: 1908-1912 yılları arasında Doğu Türkistan, İslâmî dergiler, Japon Dışişlerinin maddî desteği ile 1910 yılından Afganistan, Kuzey Hindistan ve Sibirya’da istihbarat görevlerinde itibaren Japonya’da yayınlanmaya başlamıştır. 1910’da Islamic bulunmuştur. Fraternity, 1914’de Islamic Unity dergileri ile 1911’de Islam gazetesi Tokya’da basılarak Japonya’ya ve İslâm beldelerine gönderilmiştir. 2. 2. Çin Türkistan’ına Gönderilen İstihbarat Görevlileri 1929 yılında Tokyo’da Arap harfleri ile Tatarca olarak Yeni Yapon Fukuda Kikio: İlk defa 1904 yılında Çin’e gitmiştir. Şanghay’da To Muhbiri adlı bir dergi yayımlanmıştır. 1938 yılında Arap dilinde Kom Kai (Doğu Işığı Cemiyetine) girmiştir. 1909’da Honnan eya- yayımlayan Nippon adlı dergi basılmaya başlanmıştır. Orta Asya letindeki Chou-chia-K’ou şehrine yerleşerek Müslüman çocukları Türk lehçelerinde de makaleler içeren, Kaikyo Kenkyu ve Kaikyo- için Tung-fangsüeh-t’ang adlı bir okul kurmuştur. ken Kenkyu Sosho adlı süreli yayınlar 1937 ve 1938 yıllarında Nakakuki Shinsu: 1906’da Hankow’a gitmiş ve 1910’da Yangtzen yayımlanmıştır. Bu dergiler, Japon Dışişlerinin maddî katkılarıyla River News Agency (Yangtze Haber Ajansı) kurmuştur. Çin’de organize edilen yarı resmî, İslâm Araştırmaları Enstitüleri ve İslâm başlayan Japon karşıtı hareketler üzerine Japonya’ya dönmüştür. Kültürü Dernekleri’nin yayınlarıdır. Kawamura Kyodo : Çin’deki Müslümanların durumunu izlemek üzerine Çin’e gönderilmiştir. Mançurya, Peiping, Ordos, Sincan, 3. Tsinghai, Lanchow, Changtu, Cunking, Kiangsu, Chekiang ve 1876 yılında tahta çıkan ve 33 yıl boyunca tahtta kalan Sultan Kwangtung gibi bölgelerde faaliyet sürdürmüştür. Abdülhamid, dış siyasette dengeli bir politika izlemeye çalışmıştır. Sakuma Teijiro: Doğu Türkistan’a giderek burada Kazaklar, Tatarlar, Tahsin Paşa, Abdülhamid döneminde izlenen dış siyaseti, “Rusya’yı Tunganlar üzerine araştırmalar yapmıştır. idare etmek, İngiltere ile asla mesele çıkarmamak. ” sözleriyle ifade Nami Hidenari: Çin’in kuzeybatı ve güneydoğu eyaletlerinde faa- etmiştir. Abdülhamid döneminde, Orta Asya ve orada yaşayan liyetler yürütmüştür. Nami’nin temel amacı, Çin sınırları içerisinde Müslümanlarla ilgili özel bir strateji belirlenmemiştir. Bu bağlamda bağımsız bir Müslüman devleti kurmaktır. Orta Asya ile olan ilişkilerde Pan-İslâmik bir faaliyet aramak abes Tanaka İppei: Okul yıllarında Çin üzerine eğitim almış ve mezun olur. Gerek diğer devletleri kışkırtmamak ve eldeki imkansızlıkların olduktan sonra 1902’de bu ülkeye gitmiştir. 1904-1905 Rus-Japon da etkisiyle Türkistan coğrafyasında aktif bir İslâmcı veya Osmanlıcı Savaşı sırasında Kuzey Çin ve Mançurya’da tercüman ve ajan olarak harekete girişilmemiştir. Abdülhamid Döneminde Yapılan Faaliyetler Orta Asya üzerinde yaşayan halklar ile gerek ırkî, gerek dinî Ocakları , Türk Derneği olarak söylenilebilir. akrabalıklar neticesiyle II. Abdülhamid, Hac mevsiminde kutsal Trablusgarp’ta başarılı bir gerilla harekâtı veren Enver Paşa, 1914 toprakları ziyaret etmek için yola çıkan Türkistanlı hacılardan alınan yılında Teşkilât-ı Mahsusa (Umûr-u Şarkiyye Dairesi)’nın kurul- 20 kuruş vize harcını iyi niyet göstergesi olarak kaldırmış, ikâmet ma emrini vermiştir. Teşkilât-ı Mahsusa, Orta Asya, Hindistan, ve ticaret gibi konularda kolaylık sağlanmış ve hatta kimi zaman Afganistan, Kafkasya, Ortadoğu, Arap yarımadası ve Kuzey Afrika’da Buhâra, Kâşgar gibi bölgelerden gelen hacıların yol masrafları da faaliyet göstermiştir. Teşkilât-ı Mahsusa dışında ordu komutanlarına devlet tarafından karşılanmıştır. da verilen emirler neticesinde Kafkasya ve İran üzerine sefer- II. Abdülhamid döneminde, Pan-İslâmcı sayabileceğimiz faa- ler düzenlenerek, Türkistan bölgesiyle Osmanlı arasındaki engel liyetleri şöyle sıralayabiliriz: Matbaalar kurulmuş ayrıca kitap kaldırılmak istenmiştir. Türk Genelkurmayı ve Enver Paşa’nın ve gazeteler , yayımlanarak Müslümanlar arasında siyasî olma- planlamasına göre Osmanlı Ordusu, önce Kafkasya’ya oradan da sa da fikri birlik sağlanmaya çalışılmıştır. Müslümanların yoğun Türkistan’a gitmek üzere harekete geçmiştir. 1. Kuvve-i Seferiye olarak yaşadığı bölgelere gönderilen özel görevlilerle de halif- Komutanı Kâzım (Karabekir) Paşa’ya verilen talimatlarla harekât eye bağlılık arttırılmaya çalışılmış, Müslüman kardeşliği ve anti- başlamıştır. İlk dönemlerde Rumye, Dilman ve Tebriz gibi yerler ele Batı propagandaları yapılarak halk örgütlenmeye çalışılmıştır. Bu geçirilmiş olsa da harekât başarısızlıkla sonuçlanmıştır . tip faaliyetlerin yanı sıra bazı derneklerin kurulmaya başlandığı I. Dünya Savaşı sırasında, Teşkilat-ı Mahsusa’nın yapacağı faaliyetler gözlemlenmiştir. İstanbul’da kurulan Cemiyyet-i İhyâ-yı İslâm ve belirlenmiştir. Bu faaliyet şöyle özetlenebilir: Memâlik-i İslâmiye Coğrafya Cemiyeti bu türden derneklere örnek olarak verilebilir. Ülke sınırları dışında da özellikle Müslümanların 1. yoğun olduğu bölgelerde temsilcilikler açılmış ve heyetler gönder- imparatorluk içindeki ayrılıkçı ve milliyetçi grupların düşmanla ilerek halkla yakınlık kurulmaya çalışılmıştır. Bu faaliyetlerin hepsi işbirliğini önlemek. Batılılar tarafından Pan-İslâmcı faaliyetler olarak değerlendirilmiş 2. ve engellemeye çalışılmıştır. hücrelerin temelini oluşturmak üzere Fransız ve İngiliz sömürgel- İç güvenlik tedbirleri; Yıkıcı faaliyetlere karşı savaşmak, Deneyimli ve iyi eğitilmiş ajan kadrolarını, kurulacak erine; özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun düşman işgaline 4. İttihat ve Terakki Döneminde Yapılan Faaliyetler uğrama olasılığı olan bölgelerine yerleşmek. İttihat ve Terakki, 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’i ilan 3. ettirmesine rağmen 1913 yılına kadar tam olarak yönetimde söz neden olacak adımlar atmak. Bu faaliyetler, Osmanlı topraklarında sahibi olmamış, 23 Ocak 1913’teki Bâb-ı Ali Baskını ile beraber Rus ve Ermenilerin bağımsız Ermenistan kurma planlarını da suya 1918 yılı sonlarına kadar devlet yönetiminde tek başına söz sahibi düşürecekti. olmuştur. İmparatorluk topraklarındaki etkinlik ayaklanmaların 4. artması ve kimi ayaklanmaların da bağımsızlıkla sonuçlanması ki tarafından toplanmış ve eğitilmiş düzensiz güçlerle, çete baskınları; bunlar ilk olarak Hristiyan tebaa arasında baş göstermiş, daha sabotajlar, düşmanı şaşırtma hareketleri, düşmanın iletişim sonra ise Türk olmayan Müslüman tebaa arasında da ayrılık fikirleri ağlarının tahribi, casusluk ve takviye gereken yerlere gönderilebil- doğmuştur. Bu isyan ve ayaklanmalar neticesinde Rumeli elden ecek mobil müfreze birliklerinin oluşumu . çıkmıştır. Rumeli’nin kaybedilmesi, Osmanlı ve Türkler için bir trav- Orta Asya’ya Ahmet Kemal (İlkul), İsmail Hakkı Bey, Adil Hikmet Bey, ma yaratmıştır. Çünkü Rumeli, imparatorluğun kalbi durumundaydı Kuşçubaşı Selim Sami Bey, Hüseyin Emrullah (Barkan) , Hüseyin Bey . En ileri ve en verimli eyaletler Rumeli’deydi. Rumeli’nin kay- ve İbrahim (Haklıer) gibi subay kökenli ve siviller gönderilmiştir. bedilmesiyle beraber İttihat ve Terakki’nin siyasetinde büyük bir Ayrıca, I. Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düştükten sonra, esir etki yaratmıştır. Rumeli topraklarında doğup, büyüyen İttihat ve kamplarından kaçarak bölgeye gelen Türk subayları da açılan okul- Terakki, artık siyasetinin ağırlık merkezini Anadolu’ya kaydırmıştı. larda öğretmenlik yapmış ve öğrencilere Türklük şuuru aşılamaya Çünkü topraklarının üçte birinin kaybı, beraberinde ulus devlet çalışmışlardır . için bir nüfus temeli sağlıyor, 24 milyonluk nüfustan çoğunluğu Afganistan ve Hindistan’da da İngiliz aleyhinde faaliyetlerde Türk olmayan 5 milyon nüfusun eksilmesiyle beraber nüfusun bulunulmuştur. Enver Paşa, Hamidiye Kahramanı olarak çoğunluğunu Türkler teşkil edecektir. Rumeli’nin kaybedilmesi ve ün yapmış olan Hüseyin Rauf Bey’e verdiği yetkiyle Rauf Bey Müslüman tebaanın bağımsızlık hareketlerine girişmesiyle bera- Müfrezesi kurulmuştur. Müfrezede, Afgan, Hintli ve İranlı kişiler de ber, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Osmanlı aydınları, Osmanlıcılık bulunmuştur. Hindistan’a ulaşımın zorluğu Teşkilât-ı Mahsusa’nın ve İslâmcılık fikirleri yerine, Türkçülük fikri etrafında birleşmeye faaliyetlerini bir hayli zorlaştırmıştır. Karayolu ile İran ve Afganistan başlamıştır. Türkçülük, sadece siyasî alanda değil kültürel alanda da üzerinden Hindistan’a gidebilmek çok zor da olsa mümkün etkisini göstermeye başlamıştır. Türkçü dergi, gazete ve dernekler olabilmiş, fakat deniz yolu ile ulaşım sağlanamamıştır. Bununla kurulmuştur. Kurulan derneklerin büyük bölümü İttihat ve Terakki birlikte İstanbul’da Hindistan’ın bağımsızlığını savunan cemiyetler Cemiyeti kontrolü altında iken, bir kısmı ise cemiyetten bağımsız kurulmuştur. Bunlar: Genç Hindistan Cemiyeti Ve Seyfi Hindistan hareket etmiştir. Bu dönemde kurulan Türkçü dernek ve yayınlar; Cemiyeti’dir. Türk Yurdu Cemiyeti , Genç Kalemler Dergisi , İslâm Mecmuası , Türk Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 13 Rus Türkistan’ında, Müslüman Türklerin ayaklanmasına Çeşitli türden askeri operasyonlar. Teşkilât-ı Mahsusa Bu cemiyetler, Türk Hükümeti’nin izin ve onayı olmaksızın hiçbir rahatsız ettiğine ve bir şey yapmadan beklememize kıyasla onlara girişimde bulunulmayacağını belirtmişlerdir daha fazlaya mâl olduğuna inanıyoruz. İngiltere, Gelibolu’dan çekildikten sonra (Suriye ve Irak’a doğru) ilerlemek yerine Suriye’deki Orta Asya ve Hindistan dışında Kafkasya üzerinde de faaliyetlerde Osmanlı gücünü ve Mısır’a tehdidimizi gözünde fazla büyüttü. Aynı bulunulmuş ve Ruslara, Kafkaslar’da darbe indirerek Türkistan zamanda İngiltere’nin Mısır’da almak zorunda kaldığı tedbirler ora- Türkleriyle birleşmeye çalışılmıştır. Erzurum’da Bahaddin Şakir, daki problemlerini uzun vadede halletmesini daha da zorlaştırdı. Van’da Ömer Naci ise Kafkasya ve İran Müslümanlarına birçok Bu belki de bizim askeri mücadelemizin ve propaganda faaliy- vaatlerde bulunan mektuplar göndermişlerdir. Bu mektupların etimizin bir yan ürünüdür. Çok çalışmaya karşılık, bize bir faydası amacı, halife ve Türk çatısı altında Ruslara karşı birleştirmeyi dokunmayacak kadar geç gelen bir mükâfat… ” sağlamak olmuştur. Mektuplardan bir örnek vermek gerekirse: “Yeryüzündeki 300 milyon İslâm’ın halifesi olan kudretli Kaynakça padişahımız siz biçare İslâmları esaretten kurtarmak ve gene peygamber efendimizin mukaddes sancağı altında toplamak için Ali Merthan Dündar – Pan-İslâmizm’den Büyük Asyacılığa, Ötüken orduyu hümayunlarını silah altına topladı. Bununla beraber sizin Neşriyat, İstanbul, 2006 de mücahit kardeşlerimizin galebesini kolaylaştırmak için düşmana Kaori Komatsu– 100. Yıldönümü münasebetiyle Ertuğrul Fırkateyni zarar verecek her türlü fedakarlıkta bulunmanız farzdır . 1918 Faciası, Ajames, 1990 yılı sonlarına doğru Enver Paşa’nın emri ile Kafkas İslâm Ordusu Vahdet Keleşyılmaz – Teşkilât-ı Mahsusa’nın Hindistan Misyonu, kurulmuş ve ordunun başına Enver Paşa’nın kardeşi Nuri (Killigil) Ankara, 1999 Paşa getirilmiştir. Ordu, Kafkas Ordular Grubu’nun ve 9. Ordu ile Phılıp H. Stoddart – Teşkilât-ı Mahsusa, Yarın, İstanbul, 2015 Şark Ordular Grubu’na bağlı bir kolordu olarak yapılandırılmıştır. 15 Vahdet Keleşyılmaz – Türk Ordusu’nda Bir Vefa Örneği ve Teşkilât-ı Eylül 1918’de, Kafkas İslâm Ordusu’nun Bakü’yü fethi sonrası Enver Mahsusa Belgeler, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1995 Paşa, kardeşi Nuri Paşa’ya, “Büyük Turan İmparatorluğu’nun Hazer Arif Cemil – I. Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa, Arba Yayınları, kenarındaki zengin bir konak yeri olan Bakü şehrinin zaptı haberini İstanbul, 199 en büyük meserretle (sevinçle) karşılarım. Türk ve İslâm tarihi sizin bu hizmetinizi unutmayacaktır. Gazilerimizin gözlerinden öper, şehitlerimize Fatihalar ithaf (hediye etmek) ederim. ” mektubunu MUSTAFA KEMAL KAYA yollamıştır. Sonuç Teşkilât-ı Mahsusa, dünyadaki tüm Müslümanların Osmanlı’ya savaşta desteklerini kazanmak ve Kuzey Afrika, Ortadoğu, Arap Yarımadası, Orta Asya ve Hindistan gibi mevcut idarelere karşı isyanlar çıkartmaya çalışmıştır. Casusluk ve karşı casusluk için hücreler ve gizli gruplar oluşturulmuştur. Askeri ve çete operasyonları için düzensiz kuvvetleri toplamak, eğitmek ve kumanda etmek için çete savaşında uzman kadrolar kuruldu. Fakat istenilen başarılar tam olarak elde edilememiştir. Bunun nedenleri: 1. Müslümanlar arasında birlik ve irtibat yoktu. Şiîlik, gizli tarikatlar, Vahhabilik gibi dinî mezhepler nedeniyle Müslümanlar arasında ayrılıklar meydana gelmiş, dinî duygular gevşemişti. 2. Propaganda faaliyet ve çalışmalarının düzensiz yapılması ve Teşkilât-ı Mahsusa’nın içinde yer alan düzensiz kuvvetlerin sayısının çok fazla olması ve bu düzensiz kuvvetlerin tam olarak eğitilememesinden kaynaklıdır. Teşkilât-ı Mahsusa, her ne kadar büyük başarılar sağlayamamış olsa da, I. Dünya Savaşı süresince uyguladığı Pan-İslâmcı ve Pan-Turancı politikalar sayesinde, İtilaf Devletleri’ni rahatsız etmiş ve İtilaf Devletlerinin, Mısır, Hindistan, Orta Asya ve Arap Yarımadası gibi bölgelerde karşı casusluk faaliyetlerine ağırlık vermesi, düşman ülke uyruklu kişilerin sınır dışı edilmesi gibi yollara başvurmuştur. Eşref Sencer Kuşçubaşı ise yapılan propaganda ve casusluk faaliyetlerinin verdiği neticeleri şöyle açıklamıştır: “İttihad-ı İslâm kampanyamız netice vermedi. Ama bu kampanyanın İngilizleri Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 15 Peki, madem öyleyse tüm bu hamlelerin sebepleri nelerdir? Biraz da bundan bahsetmek gerekiyor. Son 20 yılın siyasal yapısı ile ortaya çıkan ve arkasından milyonları sürükleyen dillerden düşmeyen “karizmatik lider” nedir? Doğmak için hangi şartlara ihtiyaç duyar? Hangi durumlarda güç kazanır? Hangi durumlarda yok olur? KARŞI DEVRİM METE Ş ehit ülkücü Fırat Çakıroğlu anısına çıkardığımız bu sayıda, bana ayrılan bölümde milliyetçi gençliğin içine çekildiği tuzaktan bahsetmeye çalışacağım. Şehidimizin ruhu şad olsun, hesabını sormazsak bizlere yazıklar olsun. Çakıroğlu’nun şehit edilmesi, şehit edilmesi öncesi bölücü hainlerce yürüyüşlerde alenen hedef gösterilmesi, şehit edilme esnası, ülkücü camianın önde gelenlerinin olaylar sonrası tavrı, planlı şekilde delil karartılması gibi dört bir yandan organize eilen hainlikleri ve hıyaneti; uğruna şehit olduğu dava(!) liderleri ve yoldaiları unutsada biz unutmayacağız. Hesabını bizzat biz soracağız. Bu hesabı dalkavuklara, koltuk değneklerine, döneklere bırakmayacağız. Devre göre dönen pervanelere bu kutlu intikamı tattırmayacağız! Karizmatik lider hâlihazırdaki sisteme karşı çıkarak sivrilir, taraftar toplar ve iktidar olur. Her karizmatik lider küçük çaplı bir devrimdir aslında. Ülkemizde karizmatik lider örneği denilince aklımıza bir kaç isim geliyor. Oysa uçlarda bir siyasi tarihimiz olduğu için ve tanımı gereği her lider hemen hemen karizmatik lider kontenjanına dahil edilebilir. Sağ, sol yahut merkez olması önemli değildir, hangisi iktidar ise hangisi” statüko” ise ona karşı olandır karizmatik lider. Karizmatik lider sürekli kendini ispatlamalıdır. Yeni eylemler ve olaylarda ön planda olmalıdır. Sürekli bir kahramanlık yapmalıdır. Sürekli o zalim ve halkı ezen statükoya haddini bildirmelidir. Peki bir karizmatik lider kaç yıl statüko denilen düzenle mücadele ederek karizmasını tekrar tekrar tazeleyebilir? Muhakkak ki o lider bir süre sonra statükonun ta kendisi olacaktır doğal olarak. Hem de o minik devrim, karşı devrimle kendi evlatlarını yemeye başladığında fark edecektir artık statükonun kendisi olduğunu, yani iş işten geçince. Eriyen gücünü ve biriken muhalefeti düzmece karşı devrimlerle savuşturmaya çalışır. Yoldaşlarını yem eder, yeni politik apoletler takınır, yeni tavizler verir, pazarlıklar yapar… Fakat bunlar sadece biraz daha zaman kazandırmanın ötesine gidemez. Tarih boyu böyle oldu ve böyle olmaya devam edecek. Konumuza gelecek olursak, özellikle son aylarda çok hızlı değişen siyasi iklim milliyetçi gençlerin tarihi bir dönemece girmesine ve taraf sebep olmuştur. Dergimizin ilk sayısından itibaren yazdığım her sayıda dikkat çekmek istediğim ve değindiğim konu budur. Ilımlı, yumuşak bir milliyetçilik isteniyor. Bunu defalarca belirttim. Birileri kendisine devrim muhafızı arıyor. Düzmece devrimi beraber gerçekleştirdiğini sandığını kan emici sülüklerden fayda gelmeyeceğini fark ediyor, yeni güçler arıyor. Yoksa tarihin tekerrüründe sonunun ne olacağını adı gibi bilen karizmatik lider karşı devrim mi yapmayı planlıyor? Devrimin ve karşı devrimin başını tutup, iki tarafı da tokuşturup yoluna bakacağını mı sanıyor? Tarihte görülmüş müdür hiç? Karşı devrim tanımlarından genel olarak sık kullanılmayan karşılıklarından birisi olarak şu tanımı bu vaziyete çok layık buluyorum; Ülkedeki kaynak ve bolluğun, küçük ve yeni bir zümreye ayrıcalıklı olarak akıtılması. Çok tanıdık değil mi? Statüko, karizmatik lider, devrim, karşı devrim, yeni bir karizmatik lider. Tarihin tekerrür zinciri… Bahsettiğimiz zümre bu tekerrürü çok iyi biliyor. Planlı bir şekilde bu tekerrür zincirinin ortasına birisinin eli ile onları oraya koymuş olması onları daha da tedirgin ediyor. Çünkü yaptıkları devrimin neferleri bu devrimden sadece nemalandı. Alt tabakadan yükselen emek verilerek gerçekleşen bir devrim değil, aksine bizatihi yukarıdan bir Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 17 el ile yapılan bir devrim olduğunu bilmeleri ve bu sebeple de yandaşları yahut ta onların tabiri ile yoldaşlarının hiçbir vasfı olmadığını çok çok iyi biliyorlar. Onları korkudan çıldırtan durum da bu işte. Aynı yolun yolcularının sonu çok acıklı oldu. En yakından izleyip o acıklı yola taş taşıyanlar da onlardan başkası değildi. Bunun için evlatlarını yiyen devrime yeni evlatlar, suni, sahte karşı devrimler, ucuz kahramanlıklar istiyorlar. Bunun için aralarındaki çürük elmaları ortalığa atıp, harcayıp bahsettiğimiz suni ve teatral karşı devrimi oynuyorlar. Bu devrimcilik oyunu ile onları devirecek olan asıl devrim ve karizmatik lideri yok edip parçalayacaklarını sansalar da sadece zaman kazanıyorlar kendilerince. Bu tarihsel bir döngüdür ve kurnazlık işlemez, hile hiç işlemez. Bizim burada defaten vurguladığımız asıl konu bu düzmece devrimcilik oyunlarıdır. Yobazlık, holiganlık, beyinsizlik üzerine kurulu bir devrimin karşı devriminin meyvesi ancak ve ancak riyakârlık olur. Beş çürük elmadan bir sağlam elma olmaz. Sürekli bu ılımlı saflara çekilip, düzmece devrime kurban edilmeye çalışılan milliyetçi kesime sitemimiz budur. Düzmece devrime muhafız edilmeye çalışılıyorsunuz. Riyakârlık devriminin kullanılmış, kandırılmış muhafızı olmak yerine, göstere göstere gelen, tekerrür zincirinde nihayet sırası gelen kutlu milliyetçi devrime er olarak hizmet etmek daha onurludur. Tıpkı aziz şehidimiz Fırat Çakıroğlu gibi… Tarihi, akla hayale sığmayan zaferler ve kahramanlıklar dolup taşan Türk genci! Az ile yetinme, yanlışa razı olma, hasmınla uzlaşma, hesaplaş! ŞÖVALYE TARİKATLARI KÜRŞAD GÖRGEN D Dinsel askeri cemiyetler olarak da bilinen şövalye Bunlar Kudüsteki Hristiyan ordusunun temelini oluşturur. Bundan tarikatları I. Haçlı Seferi döneminde, Kutsal sonra bu iki tarikattan Aziz Lazarus ve Töton Şövalyeleri ortaya Topraklardaki Hristiyanları savunmak ve Kudüse çıktı. giden hacıları korumak üzere ortaya çıkmıştır. Hospitalier şövalyeleri, 1113 yılında, hastalanan hacıları tedavi Her biri profesyonel savaşçı olan şövalyeler bu cemiyetlere gir- etmek için Kudüste kurulan düşkünler evi ile başlar. Zamanla erek dünyevi hayattan feragat edip kendilerini bu amaçlara kapasitesini 2000 hastaya kadar genişleten hastane önemli bir adamışlardır. kurum olur. Asıl amacı hastalara yardım olan şövalyeler, Arapların Kudüse saldırması üzerine, silahlanmışlardır. Diğer tarikatların Bu yeni düzen, ilk başta İsa’nın Şövalyesi(Miles Christi) adında aksine bugün bile varlığını sürdüren tek tarikat, Hospitalier’lerdir. birleşerek meydana geldi. Şövalye, bir efendinin değil Tanrının hiz- Hospitalier’ler Malta Şövalyelerine dönüşmüştür ve bugün bir metinde olacaktı, böylece, baştan beri kavgacı, yabani, hurafelere yardım kuruluşu olarak karşımıza çıkmaktadır. inanan bir grubu eğitmesinin ve bu grupların daha iyi amaçlara yönelmesinin önü açılmış oluyordu. Templier Şövalyeleri ise hacıları korumak üzere 1114 yılında kurulmuş ve zamanla bazı bölgeleri savunmayı kendine misyon Kilise ve şövalyelik arasındaki ilişki daha başından sonuna kadar edinmiştir. Kendilerine İsanın yoksul şövalyeleri diyen bu cemiyet her alanda hissedilirdi. Eğitimin ilk başında başlar, eğitim boyunca için misyonları bir tövbe niteliğindedir. Kendi içlerinde günahla sürer, şövalyelik töreniyle taçlanır ve şövalye olduktan sonra ve kötülükle mücadele ettikleri gibi düşmanla da mücadele ömrünü Tanrıya adardı. Hatta bazıları yeterince iyi biri olduğunu ederler. Bunlara Tapınak Şövalyeleri denmesinin sebebi, isimlerini kanıtlarsa, rahip bile olabilirdi. Süleyman tapınağının yanında konuşlanmış olmalarıdır. Asillerin en önde gelenleri bile şövalye olmayı, bu tabakaya Zaman içinde büyürler ve bankacılığa başlarlar. Kudüsün Araplar katılmayı bir şeref saymıştı. Belli bir zaman sonra bu kurum tarafından alınmasından sonra ise Avrupada faaliyete devam dinselleşerek, soylular, şövalyeler ve kilise arasındaki gerginliği ederler. Zamanla bozulan bu tarikat, 1312’de Fransa Kralı Philippe yumuşatmıştı. tarafından ortadan kaldırılır. Başlangıçta iki tarikat vardır: Tapınak ve Hospitalier şövalyeleri. Töton şövalyeleri ise Alman savaşçılar tarafından kurulmuştur. Hospitalier’ler gibi hastalara yardım ederlerken, 1199’da resmi Şövalyelik kurumunu Hristiyanlık ve kilise ile sıkı sıkıya bağdaştıran hüviyet kazanırlar. Onlar da Kudüsten Kuzeydoğu Avrupaya yazarlar şövalyelik yasaları ile On Emir arasında paralellik olduğunu dönerler. Pagan Kültürünün hakim olduğu bu bölgeye 1230 savunmaktadır. Gautier, Chivalry adlı eserinde bu konu üzerinde yılında yerleşen savaşçılar, 1202-1204 yılları arasından Fratres durmuştur. Militiae Christi tarikatı ile birleşmişlerdir. Şövalye yasaları olarak bilinen on yasa şudur: Bunların yanında başlangıçta sadece cüzzamlı hastaları tedavi ve onlara hizmet için kurulan Aziz Lazarus Şövalyeleri de vardır. 1. Kilise öğretilerinin tamamına uy. Merkezinde merhametin bulunduğu bu tarikat Kudüs zor durumda kaldığında Kudüsü korumakla görevlendirilmişlerdir. İlk madde şövalyeleri kilisenin askerleri olarak tanımlanması, eğitim süresince kayda değer dini eğitim almış olmaları ve kilise Şövalye tarikatlarının bir diğer kuruluş yeri Güney İspanya’dır. İberyayı Hristiyanlaştırma harekatı olarak ile bağlarını koparmamalarını açıklar. tanımalanan Reconquista, tarikatların varoluş nedenidir. 1158 ve 1175 yılları 2. Kiliseyi savun. arasında Calatrava ve Santiaogo tarikatları İspanyasa faaliyete başlarken Portekizde ileride adı Avis Tarikatı olacak Evora İlk madde ile bağlantılı görünen ikinci maddede, askerilik net bir Şövalyeleri kurulmuştur. biçimde vurgulanmıştır. James, bu ilişkiyi şu şekilde açıklıyor: Rebah Kalesi Şövalyeleri, Afs Kalesi Şövalyeleri gibi geri aldıkları Birkaç kelime ile özetlemek gerekirse şövalyelik hiçbir şekilde kalenin ismi ile anılan tarikatlar da kuruldu ama bunlar zamanla korumasız gerçeğin koruyucusundan başka bir şey olmamıştır ve kralın orduları içinde eridiler. olmayacaktır. ŞÖVALYELİK YASALARI 3. Zayıfları Koru. Şövalyelik kurumu ortaya çıktıktan sonra bir araya gelen şövalyeleri Şövalyelik yemininin bir parçası olan “zayıfları korumak” olgusun- belirli bir çizgide tutmak için bazı kuralların konulması zorunludur. dan bahsederken burada Hristiyanlığa karşı gelenler tarafından Şövalye yasaları(Code of Chivalry) olarak adlandırılan bu kuralların şiddet gören insanların, yoksulların, hastaların bahsedildiği hiçbiri yazıya dökülmemiş, sözde kalmıştır. anlaşılmalıdır. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 19 . Yine farkedilmektedir ki, şövalyeliğin amacı bu zaman dilimi ailenin erkek çocuğu neredeyse yürümeye başladığı anda binicilik içerisinde gerçeği ve doğrusu savunmaktır. ve silah kullanma konusunda eğitimle karşılaşırdı. Yedi veya sekiz yaşında babasına bağlı lordların birine yada bir akrabasına eğitim 4. Ülkeni Sev. için gönderilirdi. Kendisine page denilen aday burada askeriye ile birlikte saray eğitimi alırdı. Askeri alanla birlikte vatanseverliğin yoğunlukla vurgulandığı bu Leydilerin istediklerini yapmaktan diğer şövalyelerin atlarına ve madde ile şövalyelerin cesareti, vatan sevgisi ve atılganlıkları malzemelerine bakmaya kadar pek çok konuda bilgili olması vurgulanmaktadır. beklenirdi. On dört yaşına gelen aday artık squire olarak adlandırılırdı ve 5. Düşman karşısında geri çekilme. eğitim daha zorlaşır, kendisinden savaş teknikleri ile uğraşarak bedenini geliştirmesi beklenirdi. Eğitimlerini tamamlayanlar, bir Bu kural ölüm pahasına olsa da geri çekilmemeyi teşvik etmektedir. savaşta başarıya imza atarlarsa yapılan tören ile şövalye ilan edilirlerdi. Genellikle bu tören yirmili yaşlarda olurdu. 6. Sapkınlara karşı savaş. AŞAMALAR Birbiriyle yakından ilişkili 5. ve 6. maddeler o dönemdeki Müslüman saldırıları söz konusu olduğunda çok önemlidir. Genel hatları ile ele alındığında şövalye eğitiminin her üç aşamasında temelde aynı konular üzerinde durulmakla birlikte her bir aşamada 7. Lorduna karşı görevini yerine getir. temel üç ögenin –dini, askeri ve insani eğitim- farklı boyutlarda ve farklı ağırlıklarda ele alındığı söylenebilir. Örnek vermek gerekirse Lorduna karşı görevini yerine getirmek bir şövalyenin en büyük bir page için değerler eğitimi çerçevesinde insani eğitim önemli sorumluluklarından biridir. Bunun için fief-vassal ilişkisini bilmek iken, bir squire için askeri konular ağırlıklıydı. Bununla birlikte her gerekir. üç aşamada da dini eğitim özellikle vurgulanırdı. Hatta verilen eğitimlerde bazı durumlarda direkt dini örnekler verilirdi. Cömert 8. Yalan Söyleme. ve nazik olup açgözlü olmamaktan bahsedilirken bu kavramların dini referansları verilir, askeri eğitim alan bir squrie’e ise topraklarını Evrensel bir kural olan yalan söylememek şövalyeler için de gerekli- sarazenlerden korumaktan bahsedilirdi. dir. Bu, zayıflık ve korkaklık işaretidir. Bir şövalyenin eğitimi üç aşamada gerçekleşir. İlki page(7-14 yaş), 9. Sözünde Dur. ikincisi squire(14-21 yaş) ve bu dönemin sonunda başarılı olduğu takdirde aldığı şövalyelik unvanı. Bu da diğeri gii evrensel bir değerdir ve itibara yardımcı olmaktadır. 1. Page Dönemi 10. Cömert Ol. Şövalye eğitiminin temelinde yer alan üç ögeden birisi olan insani Cömert olmak yasası yanlış anlaşılıp bu işi israf boyutuna getirenler değerler bu dönemde öğretilirdi. Asillerin erkek çocukları yedi de olmuştur. yaşına geldiğinde başka bir asilin kalesine gönderilir, buralarda ger- Sonuç olarak aslında her insanda bulunması gereken ve iyi bir ekli eğitimi alırlardı. Page eğitimine başlama yaşı kaynaklarda yedi insan ve vatandaş olmanın gerekliliği olan, ancak Ortaçağın ken- olarak verilmektedir. Yedi yaşına kadar ailede kalan çocuklar diğer dine has durumundan dolayı genel anlamda şövalyelere atfedilen asillerin yanına gittiğinde ise insani değerler kadar yaşlarına uygun kahramanlık, sadakat, nezaket, cesaret, kendine hakim olma, onur askeri eğitim de almaktadırlar. Evin leydisinden nezaket kurallarını ve dindarlık gibi özellikler şövalye yasalarının olmazsa olmazıdır. ve davranış stillerini, evin Lordundan ise cesaret ve şövalyeliğin olmazsa olmaz kurallarını öğrenirlerdi. ŞÖVALYE EĞİTİMİ Pageler zamanlarının büyük bir kısmını kale içerisinde ve buradaki Şövalyelik kurumunun ve feodal sistemin halk tarafından benimsen- kadınlarla geçirdikleri için nezaket, incelik, yabancı dil ve davranış mesi ve kabul görmesi ile Charlemagne dönemi sonrası mecburiy- konusunda yoğun bir eğitime tutulurdu. etle ortaya çıkan iki olgudan biri şövalyeliğin sistemleştirilmesiydi. İlk şövalyelerin cesaretleri, d,ndarlıkları ve merhametleri ile elde ettikleri başarılar, şövalyelik kurumuna kayda değer bir prestij kazandırınca şövalye olmak isteyen gençlerin sayısı arttı. Küçük yaşta başlayan şövalye eğitimi uzun ve çetindir. Aristokrat Pagelerin yapması gerekenler şu şekilde sıralanabilir: ve bu görevi üstlenmiş olurlardı. Aynı zamanda günlük talim- Yanında kaldığı şövalyenin atının ve silahlarının bakımını yapmak lerine de devam ederlerdi. Düzenlenen turnuvalar yeteneklerinin Atları terbiye etmek körelmemesi açısından bir önem oluştururdur hem de halka kend- Saray dışında ona eşlik etmek ilerini tanıtmış olurlardı. Zırhını giyerken lorda yardım etmek Şövalye adayları savaş alanında cesaret gösterdikleri halinde Yemek yerken lorda ve leydiye refakat etmek hemen o an şövalye ilan edilirlerdi. Akşamları organize edilen ziyafetlere ve eğlencelere katılmak Silahların temel özelliklerini öğrenmek ŞÖVALYELİK TÖRENİ Askeri talimlerde yer almak Avcılık hakkında bilgi sahibi olmak Şövalyeler için önemi tartışılmayacak bir diğer olgu da törendir. Şövalyeliğe has törende şövalyenin beline kemeri ve kılıcı takılır ve Şövalyeliğe girişin ilk adımı olarak tanımlanan page eğitiminin omzuna lordun kılıcı ile hafifçe vurulurdu, böylece squire şövalye başlangıcı, süresi, müfredatı, içeriği ve bitişi hakkında kaynaklar ilan edilirdi. Zamanla bu törenler geliştirildi. Cubberley şu şekilde hemen hemen benzerdir. anlatmaktadır: Squire yirmi bir yaşına geldiğinde kilisede düzenlenen etkileyici bir 2. Squire Dönemi tören ile şövalye ilan edilirdi. Oruç tutan, günah çıkaran, tüm geceyi zırhı ile kilisede geçiren ve sabahında ayine katılan şövalye adayı Pageler eğitimlerini tamamlamaları halinde on dört yaşında squire kılıcını papaza verir ve sonrasında şövalye olurdu. En son olarak olurlardı. Kalkan taşıyıcı anlamına gelen bu kelime Fransızca ecuyer törene katılanların önünde yemin edince papaz kılıcı şövalyeye kelimesinden türemiştir. Onlar için kullanılan bir başka ifade de verir ve onu “dul ve yetimleri korumak, ıssız yerleri canlandırıp esquire’dir. Squire genel anlamda şövalye yardımcısı anlamını taşır. gözetlemek, haksızlıkların intikamını almak ve erdemlere sahip çıkmak”la görevlendirirdi. Şövalye lordunun önünde diz çökünce Squire’lara, beden eğitiminin yanı sıra ahlak ve değerler eğitimi ile lord “Tanrı adına, Meryem ana adına, Aziz Mikhael ve Aziz George adabı muaşeret eğitimi de verilir. Şövalye adayları, page dönemi- adına –biri savaşçı melek, diğer, savaşçı bir aziz- seni şövalye ilan nde aldıkları yoğun değerler eğitiminin aksine bu dönemde yoğun ediyorum; (omzunun birine dokunarak) cesur ol, (diğer omzuna bir askeri eğitim alırlardı. Ancak bu durum değerler eğitiminin dokunarak) cesur ol, (başına dokunarak) sadık ol” derdi. tamamen unutulduğunu göstermez. Bu olayın ardından papaz günün anlam ve öneminde binaen bir vaaz verirdi. Squire dönemi kendi içinde bazı kısımlara ayrılırdı: Saray içerisinde çalışan squire’lar, ahırda çalışan squire’lar, mutfakta çalışan ŞÖVALYE YEMİNİ squire’lar, hizmet eden squire’lar ve sarayda yardımcı olan squire’lar. Bu görevler, squire’ların bulunduğu sınıfa göre değişmektedir. Tüm şövalyelerin ortak bir metin okuduğunu iddia etmek güçtür. Farklı zamanlarda, farklı yerlerde farklı şekillerde yeminler edilmiştir. Squire’lardan yapmaları beklenen diğer görevler arasında lordunu Bununla birlikte tüm yeminlerde ortak birkaç nokta vardır. her yerde ve her zaman dikkatli bir şekilde takip etmek ve ondan olabildiğince şey öğrenmek yer almaktadır. Bu görevi yerine get- Aldıkları eğitimin hakkını veren adaylar şövalye ilan edilir edilmez irirken bir yandan askeri görevlerini de yerine getirir, bir yandan herkesin önünde bir yemin ederlerdi. Örnek bir metin olarak şu diğer şövalyelerle bir arada bulunarak kendini geliştirirlerdi. verilebilir: Kiliseyi savunacağıma, kötülerin karşısında olacağıma, kadınları Askeri eğitimdeki talimler ise düzenli aralıklarla yapılırdı. Squire’lar ve zayıfları koruyacağıma, ülkenin refahını sağlayacağıma, diğer oluşturulan sahte savaş ortamında birbirlriyle savaşır, mızraklarını şövalye kardeşlerimin uğruna kanımın son damlasına kadar etkin bir şekilde kullanmak içim quintainlerde çalışırlardı. Quintain savaşacağıma, dullara ve yetimlere sahip çıkacağıma, yanlışın ve bir ucundaki düz tahtaya şövalyeye yakışır şekilde vurulmadığı haksızın öcünü alacağıma ve erdemlerimi koruyacağıma ant içerim. takdirde diğer tarafında bulunan tahta kılıç ile kişiyi yere düşüren 1. ATLAR bir alettir. Atın savaşlarda kullanılması, özellikle üzengi ile birlikte süvarilerin savaştaki önemini arttırdı. Özellikle Charlemagne döneminden Yeteri kadar eğitim aldığında ise lorduyla birlikte savaşa katılır ve sonra dağılan siyasi birlik krallar arasındaki mücadeleyi kızıştırmış, yeterli seviyeye ulaşırsa şövalye ilan edilirdi. rakiplerine üstünlük sağlamak isteyenler süvari istihdam etmiş, böylece feodal sistemin iyice yerleşmesi mümkün olmuştu. Feodal 3. Şövalyelik Squire eğitimini başarılı bir şekilde tamamlayan gençler dini temaların yoğunlukla kullanıldığı bir törenle şövalyeilan edilir Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 21 sistem yerleşince de doğal olarak şövalyeler önemli hale geldi. Şövalyeler kendileri için büyük önem taşıyan at seçimlerini Bununla birlikte bazı ailelerde bir kılıç nesilden nesile geçer ve aile yaparken çoğunlukla Avrupa kökenli atları tercih ettiler. Zırhları ve yadigarı olurdu. Bazı savaşçılar kılıçları ile gömülmüştür. Buna en silahlarıyla fazlaca ağır olan şövalyeyi de başka bir at taşıyamazdı. iyi örnek Napolyon’un taç giyme töreninde Charlemagne’ın kılıcını Bu atlar gerçekten güçlüydüler. kullanmış olmasıdır. Şövalyelerin atları belirli bir kalitede olmak zorundaydı. Sadece ağır Önemli şövalyeler kılıçları ile özdeşleştirilmişlerdir ve pek çok edebi zırh giymiş ve silah kuşanmış şövalyeyi taşımakla kalmayıp aynı eseri incelersek bu örneklerle karşılaşırız. Kılıçlara isim vermek de zamanda aldığı yaralara dayanıklı olması, etrafındaki kargaşa ve gelenektir. Hem doğuda hem batıda tüm büyük kahramanların gürültüden ürkmemesi gerektiği göz önüne alınınca bu özen daha kılıçlarının isimleri vardır ve meşhurlardır. İlk akla gelen örnek rahat anlaşılır. Ortaçağda bu iş ticarete dönüşmüştür. elbette King Arthur ve Excalibur’dur. Aynı şekilde Boewulf ve kılıcı Hruntig, Charlemagne ve kılıcı Joyeuseile, Roland ve kılıcı Durendal Şövalye teçhizatına bakıldığında elbette ilk dikkat çeken nokta diğer örneklerdir. atlardır. Şövalyeler eğitimlerinde atlar ve bakımları ile ilgili yoğun eğitim alırlardı. Ata verilen bu önem, şövalyenin atı kullanırken Kılıçların kabzaları(grip) da en az kılıçlar kadar önemliydi, şövalyenin rahat olma gereksinimini beraberinde getirdi. Bu sebeple at için kılıcı rahat kullanması için öncelikle sağlam bir biçimde kavraması gerekli teçhizat da önem kazandı. gerekmekteydi. Kullanan kişiye göre değişmekle birlikte kabzalar a) Eyer genellikle kısadır. Uzun kabzalı kılıçlar ise çift-ellidir. Şövalyenin atının üzerinde en iyi ve en rahat hareket etme- Kılıçların kabzasında bulunan top (pommel) ağır bir metalden sini sağlayan şey eyerdir. Eyerin başında ve sonunda yer alan yapıldığı zaman hem kılıcın daha dengeli olmasını sağlardı hem parçalar(pommel ve cantle) şövalyenin at üzerinde sabit kalmasını de düşmanı etkisiz hale getirecek bir silah olabilirdi. Zaman içinde sağlıyordu. Oturak kısmı ise şövalyeyi olduğu gibi zırhı da koruy- kabza ile kılıcın keskin metal kısmını birbirinden ayıran balçak- ordu. Eyerlerin diğer önemli parçası da üzengidir. Şövalyenin atın larda da (crossguard) farklılık meydana gelmiştir. En göze çarpan üzerinde sabit kalmasını ve binicinin ayaklarının direkt olarak ata değişiklik kılıcın keskin kısmının bittiği yere işaret parmağının değmemesini sağlardı. geçirildiği bir halka eklenmesidir. b) Dizgin Mızrak ve kargıdan farklı olarak kılıç bir kına (scabbard) ihtiyaç duymaktaydı. Bu kın ya beldeki kemere takılır ya da omzun üzeri- Şövalyelerin sadece savaş ve turnuvalarda değil günlük hayatta da nde taşınırdı böylece şövalye uzun kılıcı taşımakta zorlanmazdı. at sırtında oldukları düşünülürse atları kolay biçimde yönetmek Kın genellikle tahtadan yapılırdı, deri bir kayışa bağlanırdı ve kürk önemlidir. Burada devreye atın başına takılan ve ağzına geçirilen veya yün ile astarlanırdı. Kılıcın muhafaza edilmesi gereksinimi göz koşum takımo girmekteydi. önüne alınırsa kın önemlidir. Kının ağız kısmına yerleştirilen metal koruma (locket) da kılıcın zarar görmesini engellerdi. Kınlar sahibin SİLAHLAR sosyal statüsüne göre çeşitli şekilde süslenirdi. Şövalyelik kurumunun kendi içinde farklılaşması ve dönemsel 2. Mızrak(Lance/ spear) değişimler sonucu silahlarda belirgin bazı değişiklikler olmuştur. Her ne kadar Türkçede ikisine de mızrak denilse de lance ve spear 1. Kılıç iki farklı savaş aletidir. Bu kargaşanın önüne geçmek için bazı yerlerde İngilizce terim kullanacağım. Şövalyenin en temel silahı kılıçtır. Öldürücü darbelerin kılıçlardan Lance süvariler tarafından kullanılan gövde kısmı tahtadan uç çıkması savaşçı şövalyeler için kılıcın önemini ortaya koyar. Kılıcın kısmı ise metalden yapılma bir savaş aletidir. Orijinalinde fırlatmak başka bir önemi de dini referanslardır. Mesela kılıcın kabzası haç veya taşımak için yapılmış lance, koltuk altına sıkıştırılarak düşmana şeklindedir. Şövalyeler savaşta ve eğitimde birçok silah kullanırken sağlamak için kullanılmaya başlanmıştır. bu dini ögeler en çok kılıçta görülmekteydi. Bunun yanı sıra uzun bir eğitim alan şövalye adaylarının büyük bir heyecanla bekledikleri Mızrak genellikle at üzerinde kullanıldığı için şövalyenin denge- şövalyelik töreninden bir gece önce kılıcı ve zırhıyla geceyi kilisede sini bozmaması önemliydi. Bir ucunda keskin demir olan mızrağın geçirmeleri ve diğer ucunda şövalyenin elini koruyan koni şekilnde bir demir tören sırasında omuzlarına ve başlarına kılıçla dokunulması, kılıcın önemini gösteriyor. (vomplate) bulunurdu. Burada bir halka da (grapper) bulunurdu ve bu halka zırhlarda bulunan bir mızrak takacağına (Lance rest yahut Kılıcın önemine başka bir referans da saygıdeğer kişilerin kılıçlarını arrest) dayandırılırdı. Böylelikle vücut sabit kalır ve mızrağın etkisi önemli bir olay sonrasında hak eden kişiye hediye etme geleneğidir. artardı. Lance ve spear arasındaki en belirgin farklar şöyle sıralanabilir: Düşmanları karşısında kendini koruması gereken şövalyeler için Lance, spear’a kıyasla daha uzun ve daha kalındır. Lance 2.5 ile 3.5 page ve squire döneminden itibaren zırhlar mühimdir. Bir bütün metre, spear 1.5 ile 2.5 metre arasındadır. Boyu daha uzun olan olarak zırh diye adlandırılan elbisenin kısımları dönemden döneme lance dahaçok süvariler tarafından kullanılırken, spear ise piyadeler göre değişmektedir. Beden ve kısmen kolları koruyan gömlek (hau- tarafından tercih edilir. berk), kapşon (coif ), eldivenler (mufflers veya gauntlets), çorabın üzerine giyilen ve genellikle demir/çelik olan çoraplar(chausses), Mızrağa kıyasla kısmen kısa ve hafif olan kargı (javelin) adı da lit- tozluklar(mail leggings) ve kafa kısmını koruyan miğfer(helmet). eratürde mızrak olarak geçmektedir. Boyu bir ile iki metre arasında Ayrıca şövalyeler bir içlik (aketon) ve tanınmalarını sağlayacak bir değişen kargılar genellikle uzun mesafede bulunan düşmanlara pelerin (surcoat) giyerlerdi. Zırhın tamamı yaklaşık 18 kilo gelme- atılmak amacıyla kullanılırdı. ktedir. Hem süvariler hem piyadeler tarafından tercih edilirdi. 2. Miğfer(Helmet) 3. Kama(dagger) Şövalyeler vücutlarını zincir veya levha zırhlar ile korurlarken Şövalyeler için önem arzeden bir diğer silah ise kamalardır. başlarını korumak için de miğref kullanırlardı. Miğfer, kafayı koruy- Kılıca kıyasla küçük olan iki tarafı da keskin bu aletin kılıcın an kısım (headpiece) ve siper (visor) olmak üzere iki kısımdan tasarlanmasına önayak olduğu söylenegelmiştir. Küçük ve keskin oluşurdu. Görüş alanı sağlayan siper, bazen bir yiv bazen de bir olduğu için savunma ya da günlük hayatta kullanılırdı. Hatta XIV. mil yardımıyla açılır kapanır işlev kazanırdı. Nefes almayı sağlayan Yüzyıla kadar bir savaş aleti değil bıçak gibi kullanılmıştır. Kamanın boşluklar da (bever veya ventayle) bulunurdu. Miğferler çok sayıda savaşta görülmesi levha zırhların çıkışından sonradır. bağ ile gömlek zırha bağlandığı için savaşırken kafadan çıkamazdı. Kılıçlar gibi kamalar da bir kın (sheath) içerisinde korunur ve bu kın kemere takılırdı. Kılıç kınlarından farklı olarak bunu siviller 3. Kalkan(shield) kullanırdı. Kamanın günlük hayatta kullanımı bir gereksinimdir. Bununla birlikte şövalyelerin kama kınları süslü ve gösterişlidir. Zırha bağlı olmamasına rağmen zırhın en önemli parçalarından Ayrıca kılıçlar gibi dikey pozisyonda değil yatay takılırlardı. biri de kalkandır. Kalkanlar şövalyelerin kendilerini savunmasında ve kendilerini koruma anlamında oldukça önemli olmakla birlikte Kamaların kullanımı ile ilgili en dikkat çekici şey ise kamalara isim kalkanın asıl önemi taşıdığı anlamdadır. Şövalyeler kendileri için verme geleneğidir. Zaman içinde verilen bir isim mesela dagger önemli olayları yahut kişileri kılıçlarına işletebilirdi. Benzer bir of mercy ismidir. Ancak kılıçlara verilen isim adeti kadar yaygın uygulama kalkan için de geçerlidir. Şövalyelerin bağlı bulunduğu değildi. krallık veya aile sembolü (heraldy) kalkanın üzerinde yer alırdı. Bu sebeple, kalkanı düşürmek veya kaybetmek onursuzluktu. ZIRHLAR Bazı şövalyeler ise sevdikleri kadına olan aşklarından o kişinin Şövalye denilince akla gelen ilk hususlardan bir diğeri de zırhtır. resmini veya ona ait bir imgeyi zırhlarının üzerine kazırlardı. Bu Zırh geleneği Roma dönemine dayanmaktadır. Ortaçağda ilk kalkanlar genellikle turnuvalarda kullanılırdı. Böylece şövalye aşkı kullanılan zırhlar tipik olarak birbirine geçmiş demir halkalardan için savaştığını ve aşktan kuvvet aldığı mesajını verirdi. Ayrıca savaş oluşmaktaydı. Kısa kollu ve kapşonu olan bir gömlek zırhda yaklaşık alanında ölen şövalyeler genellikle kalkanlarından tanınırdı. 35.000 ile 40.000 demir halka bulunmaktadır. 1300’lü yıllarda gömlek zırh dizlerin üzerine kadar gelmektedir ve hareket özgürlüğü Şövalyeler iki farklı şekilde kalkan kullanmışlardır: Bunlardan ilki bakımından ön tarafında ve bazen arkada açıklık bulunmaktadır. uçurtma şeklindedir, diğeri ise ortası bombeli bir yuvarlaktır. Gömlek zırhın uzun kollu olması halinde bilekten deri bir kayış ile Kalkanın şeklinde meydana gelen bu değişiklik levha zırhlardan tutturulmuş eldivenleri de bulunmaktaydı. kaynaklanmaktadır. Ortası bombeli ve yuvarlak olan kalkan ilkine göre daha küçüktür. Her ne kadar Ortaçağ şövalyeleri zırhlar ile özdeşleştirilse de şövalyelerin giydikleri zırhları tam anlamıyla tasvir etmek mümkün değildir. Bu durum o dönem yazarlarının objektif olmamasından kaynaklıdır. Yazarlar, zırhları ve bazen silahları tasvir ederken hayal ürünü bazı unsurlar eklemişlerdir. Doğal olarak tutarsızlık söz konusudur. 1. Zırh(Mail) Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 23 KÜRŞAD GÖRGEN Irak Cephesi’nde Şuaybe Muharebesi’nde komutası altındaki birliklerin 14 Nisan 1915 tarihinde İngiliz Ordusu’na mağlup olması üzerine tabancasıyla intihar etti. Adana Aladağ yurt yangını ÉŞREF SENCER KUŞCUBAŞI E HALIL BAKI ÇELEN şref Sencer Kuşçubaşı Modern anlamda ilk Türk gizli servisi Teşkilat-ı Mahsusa’dır. Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ayrılıkçı hareketleri önlemek ve yabancı ülkelerin Ortadoğu’daki istihbarat ve gerilla faaliyetlerine karşı koymak amacıyla kurulan teşkilat mensupları Birinci Dünya Savaşı boyunca Trablusgarp’ta, Basra’da, Mısır’da gerilla hareketlerini örgütledi. Eşref Kuşçubaşı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sahadaki üyelerindendir. İlk Türk gizli servisi olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucusu olarak geçer. Ancak hakkında yapılan araştırmalarda teşkilatın kurucusu olarak resmi belgelerde ismine rastlanmamıştır. Onun yerine Süleyman Askeri Bey’in adı teşkilatın kurucusu olarak geçer. Süleyman Askeri BEY Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Almanya’nın safında üzerine Teşkilât-ı Mahsusa Başkanlığı görevinin yanında 20 Aralık 1914 tarihinde Irak ve Havalisi Genel Komutanı olarak atandı Eşref Kuşçubaşı Özellikle Adapazarı civarındaki Kuvay-i Milliye başarıları ona mal edilmiştir. O bölgede direniş hareketlerini organize etmeye çalışmıştır ancak halktan ağır paralar talep etmesi ve bunları zorla elde etmeye kalkması üzerine Batı Cephesi komutanı olan Ali Fuat Paşa bir telgraf göndererek bölgeden uzaklaştırılmasını istemiştir. İddia edildiği gibi Kuleli’den veya Harbiye’den mezun olduğuna dair kayıtlarda ismine rastlanmamıştır. Kardeşinin adı Mustafa Kemal’e düzenlenen İzmir suikastinde geçer. Kendisinin yapmadığı şeylerle anılmasının sebebi Cemal Kutay’ın ve Amerikalı istihbaratçı Philip Hendrick Stoddard’ın kitaplarıdır. Gerçek yakın zamanda resmi arşivler taranarak anlaşılmıştır. Anadolu Osmanlı İhtilal Komitesi’nin kurucusu olduğuna dair söylentiler de vardır. Kendisi Çerkez Ethem’le birlikte Yunanlılara teslim olan grubun içindedir. Bu duru- mu kanıtlayan bir fotoğraf basına da yansımıştır. Ancak bütün bunlara karşın Eşref Kuşçubaşı’nın bir istihbaratçı olduğu iddia edilmektedir. Her ne kadar bunun doğru olmadığı ortaya çıksa da mevzubahis meslek dalının çok hassas olması sebebiyle gerçekten istihbaratçı olup olmadığı kolaylıkla bilinememektedir. Aksini gösteren delillerin varlığında bile Eşref Kuşçubaşı’nın aslında Kuleli ve Harbiye’nin resmi kayıtlarında olmaması veya isminin silinmesi elbette ki göreviyle ilgili olabilir. Keza Çerkez Ethem’le birlikte Yunanlılara sığınması da mesleğinin gerektiği şekilde yapılmış bir hamle olabilir. Kendisi Çerkez kökenlidir ve Kurtuluş savaşında Çerkez Ethemle beraber harekat ettiği görülmektedir. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 25 KÜR ŞADDAN MUSTAFA’YA İHTILAL TUNAHAN BAYRAKTAR M ayıs ayının önemi büyüktür tarihimizde... 13 asır arayla Türk tarhinde iki büyük dönüm noktasıdır 19 Mayıs... Yurdu için her şeyinden vazgeçen iki milli kahraman, Kür Şad ve Gazi Müşir Mustafa Kemal Paşa... Çinlilerin garip bir huyu var, kroniklerinde bahsi geçen isimleri hep kendi dillerinde telaffuz ederler, tabi ki Çin kroniklerinde Kür Şad olarak geçmiyor ismi, Ashina Ki-Şe-So olarak geçiyor. A-shih-na Kür Şad’ın mensubu olduğu Göktürk hanedanının ismi yani Asena. So kelimesinin geleneksel Çinceye Türkçe Şad kelimesinden geçmiş olabileceği iddiaları var. [1] Bildiğiniz gibi Şad eski Türkçede veliaht prens demektir. 27 Mart 630’da Yin Dağları (Eski Türkçesi Çogay) civarında yapılan muharebede İllig Kağan esir düştü ve Doğu Göktürk Kağanlığı tarih sahnesinden çekildi. 631’de ise Çinlilerin Doğu Türklerine atadığı genel vali Tölis Kağan’ın ölümüyle yerine Ashina Ho-lo-ku (muhtemel Türkçesi Hülagü) atandı.[2] 634 senesinden itibaren Türkleri parçalar halinde Çin eline zorunlu iskana tabii tuttular. Şehirde yaşamayı pek bilmeyen Türkleri kalabalık Çin şehirleri içinde asimile etmeyi planlıyorlardı... [3] Aşina soyundan gelen Kür Şad umutsuz durumda olduklarını ama bir şey yapmazlarsa sonlarının ne olacağını iyi biliyordu. 639 senesinde zorunlu iskana tabii tutulan Türklerden 40 yandaşı kazanıp imparatora suikast girşimi düzenleme kararı aldı. Yaptıklarının taht uğruna değil, Türk Milleti uğruna yaptığının bilinmesi için tahttan feragat etti ve başarılı olması durumun da Ho-lo-ku’yu kağan yapmak için anlaştılar. Tarihin muhtemelen hiç bir zaman çözemeyeceği bir soru işareti var, Kür Şad, Çin imparatorunu öldürmek mi istiyordu yoksa rehin alıp fidye olarak Türklerin ata yurtlarına dönüşüne müsaaede edilmesini mi? [4] Tai-tsung soyundan gelen imparator Li-sihimin’in akşamları şehirde yürüyüş yapmak gibi bir huyu vardı.[5] Kür Şad ve can yoldaşlarının planı da bu yürüyüş esnasında harekete geçmekti. Kader cilvesini 19 Mayıs 639 akşamı gösterdi. Klasik bir muson yağmuru başka bir gün yokmuş gibi bu mukaddes günde yağmaya başladı...[6] Geç kalınırsa ifşa olacağından endişelenen Kür Şad, imparatorun yazlık sarayı olan Chiu-ch’eng’e taarruz etme emrini verdi. Kanlı bir vuruşma sonunda geri çekilmek zorunda kaldılar.[7] İmparatorun ahırından atları aldılar ve vuruşarak ricat etmeye başladılar. Eski Tang Tarihine göre ahırdan 20 at kaçırıldı, yani yurdu için bu hareketin içine giren çerilerin yarısı çoktan uçmağa varmıştı...[8] At sürmekte Çinlilerden ustaydık ama yağmurda kabaran Vey Nehri önümüze doğal bir set çekmişti, 19 Mayıs 639’da kader her şeyi ile Türklerin yolunu kesiyordu... Nehri geçemeyeceğini anlayan yiğitler teslim olmadı, vuruşarak bir bir uçmağa vardılar...[9] İsyan bastırılmıştı, fakat Çinliler Türkeri asimile etmenin o kadar da kolay olmadığını kavamıştı. Türkleri yeniden ait oldukları yere, Sarı Irmağın kuzeyine iskan ettiler. Böylece 681’deki Türk istikalinin temelleri attılmış oldu. Kür Şad ölmüş fakat attan düşmemişti, ölmüş fakat yenilmemişti! Bİr diğer milli kahramanımız ise Gazi Müşir Mustafa Kemal Paşa... Mustafa Kemal Paşa, henüz paşa olmadan askeri hünerlerini Trablussgarp’ta gösterdi ilk olarak. 25 Nisan 1915’te kurmay zekasını da gösterdi, Liman von Sanders’ın savunma planının yanlış olduğunu söylemişti ve 25 Nisan’da tarih, Mustafa Kemal’in haklı olduğunu göstermişti... [10] Aldığı insiyatif ile Türk ordusuna 24 saat gibi kritik bir zaman kazandırmıştı Mustafa Kemal. Nablus hezimetinden sonra Mondros Mütarekesi imzalanmış, Mustafa Kemal Paşa’nın komutasında ki 7. ordu lağvedilmiş ve Paşa İstanbul’a çağırılmıştı.[11] Mütareke döneminde, 6 ay İstanbulda kalan Mustafa Kemal Paşa kurtuluşun burdan mümkün olmadığı kanısına varınca Anadolu’ya geçme fırsatı kollamaya başladı. Tarih, Mustafa Kemal Paşa’nın siyasi zekasını da bu 6 aylık sürede göstermişti. Padişah, sadrazam Ahmet İzzet Paşa’dan kabinede ki ittihatçı bakanları tasfiye etmesini istemiş, bunu şahsi mesele olarak gören Ahmet İzzet Paşa ve kabinesi istifa etmiş, yeni kabineyi kurmakla Tevfik Paşa görevlendirilmişti.[12] Ahmet İzzet Paşa ile görüşen Mustafa Kemal Paşa, böyle zamanlarda şahsi kaprislerin memlekete zarar vereceğini belirtmiştir. [13] Mustafa Kemal Paşa’ya göre Ahmet İzzet Paşa’nın Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 27 sadarete tekrar dönebilmesi için evvela Tevfik Paşa hükümetinin güven oyu alamaması gerekiyordu. Mecliste mebuslarla önce toplu, sonra da bire bir görüşme yapmış, yeni hükümetin güven oyu alamaması halinde meclisin lağvedileceğini söyleyen vekillere meclisin her halükarda dağıtılacağını, ancak güven oyu vermeyerek zaman kazanılabileceğini söylemişti[14] 16 Mart 1920’de tarih Mustafa Kemal’i bir daha haklı göstermişti…[15] Politik mücadelesinde kullanabilmek için Minber Gazetesinin ortağı olmuş ve bu gazetede ingilizler lehine yazdıklarıyla Maltaya sürülmek yerine 9. Ordu Komutanlığı ve Anadolu Genel Müfettişliğine atanabilmişti. Yani Milli Mücadeleye katılabilmesi için ihtiyacı olan bahaneye… 16 Mayıs 1919’da 18 kişilik heyeti ile yola çıkmış, kutlu 19 Mayıs günü ise Samsun’a ulaşmıştı. Milli Mücadele’nin örgütlenme, hakimiyetin sağlanması, muharebeler ve barış görüşmeleri evrelerinde liderliğin ağır yükünü başarıyla taşıyan Mustafa Kemal Paşa, yeni Türk devletinin liderliğini de 15 sene boyunca yapmıştır. Tinleriniz şad, durağınız uçmağ olsun… Tunahan Bayraktar