DERGiSi

advertisement
DiYANET iŞLERI BAŞKANLIGI
YAYlNLARI
DİYANET
DERGiSi
DiNI, iLMi, EDEBi, MESLEKI
AYLlK DERGI
· İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşlerini
Fiilen İdare Eden Sorumlu Müdür
M. SAlM YEPREM Diyanet !ııleri Baı;ıkanlığı
Derleme ve Yayın Müdürü
.Ayyıldız Matbaaaı .A.Ş.
17 75 92 - 17 25 24
.Ankara
Mizanpaj
Grafik Stüdyo S 17 00 26 - .Ankara
MAYIS - HAZIRAN 1975
Ci LT: XIV - SAYI: 3
EY iNSANLAR!
DOGRUSU BIZ SIZLERI
BIR ERKEKLE
BIR· DiŞiDEN YARATTI K.
SiZi . MiLLETLER VE
. KABiLELER HALINE
KOYDUK KI
BiRBIRINIZI
'
KOLAYCA TANIYASINIZ.
ŞÜPHESiZ, ALLAH KATINDA
EN D~GERLINIZ,
O'NA KARŞI
GELMEKTEN EN ÇOK
SAKINANINIZDIR.
ALLAH BILENDIR,
HABERDARDIR.
(ei-HucOrat: 13) ·
ZAMANA UYMAK
Asrın akı§ına kendini
kaptırmı§,
öteki bağlar gibi İslAmi hayat prensip.
lerinin . de artık devri geçmi§ ( ! ) olduğuna inanın!§ ya da inanmak isteyen
ki§ilerin, dostlarımızın zaman zaman
"asra_ uyun!" tavsiyelerine muhatap olu·
m~. Bugünkü günde birtakım . dini kayıtlar tanımanın mantıksızlığını dinleriz. Üç günlük dünyada rahat etmek
için zamana uymak zorunda olduğumu­
zu, aksi halde ''medeni insan" olama.
ma tehlikesiyle ba§ba§a bulunduğumuzu
öğreniriz. Bu arada dostlarımızın acıma
ve merhamet duygularının üzerimizde
-bizim çıkarlarımiZ için- dola§tığını
hissederiz.
Yegane
Yaratıcı'nın
ilisan
ettiği
acıma ve merhamet hissini batıı adına;
kalmak, İslam . esasları
uyarınca ya§amak istiyenler için kullananlar ve bunu bir dostluk görevi sanan gafil ya da hain iradesizlerin propagandaları giderek etkili olmaya, hayata uyına meylini geli§tirmeye . mu. vaffak olmaktadır. Her gün müslümanlar biraz daha İslam dı§ı hayat biçimine kendilerini kaptırmakta, anormailere "normal" . yargısıyla kucak açmakta, bu yalancı merhamete kurban
hakka
bağlı
HAYAll
HAKKA
UYDURMAK·
olmaktadırlar.
yabu inanç dl§i nayat tipine zorlayıcı sosyo-ekonomik
müesseselerin bol miktarda kumlmu~
ve kUrulmakta ~lduğu gerçeği bu konudaki tehlikenin büyüklüğünü. en açık
ve acı §ekliyle gözler önüne sermekte.
dir.
Yapılan
asrilik
propagandaları
nında, müslümanları
rı
Bu noktada bugünkü müslümanlaiki netice beklemektedir:
1 - Zamanın akı§ında
sonsuz son'u kaybetmek,
erimek,
DiYANET
DERGiSi
SAYI:
2 - Zamanın akl§ına soylu ve kanun içi bir kar§! çıkı§la hayatını hakka uydurınak ve sonsuz son'u kazanmak.
)))o )
3
MAYIS
HAZiRAN
1975
141
GERÇEK MÜSLtlMAN
Bu iki zıt neticenin hangisini tercih ·etmemiz gerektiğini tesbit etmek
için bu yol ayrımmda bil' müddet durup Muhammed İkbal'in müslüman tarifini ·gözden geçireli.İn:
''l\lüslüman, dalgalarla sürüklenrnek ve insanlık kervamnın her yöneldiği ve yürüdÜğü yöne gitmek için yaratıl.nıı§tır. Çünkü o, risillet ve gerı;ek
ilmin sahibidir. DÜNYANIN . GİDİŞAT
VE İSTİKAMETİNDEN O SORUMLUDUR. O'nun makamı taklid etmek ve
uydu olmak derekesi değildir. · Onun
gerÇek mevkü; yöıi- vermek, irşad etmek, ·liderlik yapmak, . iyililı:le emretmek ve kötülükten nehyetmektir. Zaman değişir, toplum isyan ederek doğ­
ru yoldan dönerse, zilleti kabfil ederek
silahlarını bırakmak süretiyle boyun
eğip, devre teslim olmamalıdır. Mü'mine düşen. şey; Allah'ın hükmü tecelli
edinceye kadar, onunla mübareze etmek, tek başına da olsa onunla müca·dele etmek, savaşmaktır, Güç durumda kalır kalmaz hemen boyun eğmek,
kaza ve kaderi mazeret göstermek, zayıf ve bayağı kişilerin işidir. Gerçek
mü'ınin, bizatihi Allah'ın galip kazası
ve değişmeyen kaderidir."ı
Şimdi
tesbitimizi yapabiliriz. "Müs-
lüınan nerede bulunursa bulunsun, han-
gi §artlar altında olursa olsun, hayatı­
. nı hakka uydurma görevini ihmal etmiyecektir. İkınal edemese bile yapabildiği kadarıyla yapacak fıikat asla bu
§uur ve gayretten uzak kalmıyacaktır.
Zira müslüman varlığının isbatı buna
bağlıdır. Sadece buna...
KİŞİSEL HAYATIN ÖZELLİKLERİ
Hakka uydu~ak gayesinde olduğumuz .ki§isel hayatımız, öncelikle zorunlu bir hayattır. ·Hayata son verme
yetkisi ancak Allah'a Aittir. MüslÜman
dilediği an "artık yaşamak istemiyo.
rum" deyip hayatına son vermeye kalkı§amaz. futihar ıiaramdır. Allah'ın
takdir ettiği ana kadar mecburen ya§ayacaktır. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de §Öyle dile getirilmekteın:r:
.'Allah'ın izni (emri ve kazası) olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur.
O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır."-2
Allah'ın
bu
açık
emrine
~
:
Al-i
öte yandan hayata kasdetmenin
cezası, ancak yine kendi cinsinden bir
hayatlıt ödenebilmektedir. "Kısas" cezası bunuıı açık ve kesin ifadesidir.
Ki§isel hayatın önemini . ifadeye;
"kendi cinsinden ödenebilir'' alınası yeter.·
Bu iki özellik
göstermektedir ki,
İslam; müslümanın alnına sanki "sen
ölmeyeceksiıı" cüınlesini yazmı§, sonsuz mutlu bir. hayata aday kılınakla da
bu ölmezlik hükmünü tasdik etmi§tir.
Şiddetli olduğu kadar adaletli ve
toplum hayatı için gerekli nitelikte
müeyyidelerle korurimu§ · ve Itenilisine
sonsuz bir hayat eklenmi§ bulunan ki§i hayatının gayesi nedir?
"Allah'ın halifesi"4 sıfatiyle ya§anan bu hayat'ın amacı da elbette değeriyle mütenasip, ulvi ve mütekılmil­
dir. Bu, tek kelime ile; KULLUK'tur5 •
Kulluk ise; hayatı Allah emirlerine uy- .
durmak demektir.
Diğer taraftan . hayat
ihsanının,
ölüm fermanının gerekçesini ·Allah Teala §öyle açıklamı§tır:.
.
"0 (Allah), ıUı.nginizin daha güzel
amel (ve hareket) edeceğini imtihan etmei:r için ölümü de dirimi de takdir eden
ve yaratandır."o
!:mra.n; 145 ..
Bkz. 111\hl .Hadlsler, H. H. Erdem, s. 45, 2.. baskr, 1963, Ankara.
el-Bakara: 30•
et-Ttİı<: 56•
el-Mülk: 2.
bir dav-
§inin, ahirette; intihar ettiği aletle azab
olunacağı Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından haber verilnıi§tir3,
(1) Müslümanların Gerilemesiyle Dllnya Neler Kaybe~t, H. A. en-Nedevt, 12.
(2)
(3)
(4)
. (5)
. (6)
zıt
ran~§la kendi hayatını sona erdiren ki-
sö:NtTÇ
timdx YOLU BASAMA.KLAlıt
!mtihan sahnesinde bulunduğumuz,
KULLUK görevi ile yükümlü olduğu­ A) E Y L E M Y ' Ö N Ü
muz, yaşanınası zorunlu, tecavüzden
a - SORUMLULUK DUYGUSU
korunmU§, sonsuz bir _ hayata M.mile, sonlu bir hayata sahipliğimiz düToplumumuzun mevcut görünüm,
şünülecek ve değerlendirilecek olursa;
. tutum ve anlayı§lan içerisinde "hayatı
ba§an beratımızı hayata uymakla de- hakka uydurma" amacımızm gerçekleş­
ğil, hayatımızı hakka uydurmakla alamesi; her §eyden önce büyük, güçlü ve
bileceğimiz kesinlikle ortaya çıkacak­
yılmaz bir irade
istemektedir. Bunu
tır. Bu ise, iki ayn yolla gerçekleştiri­
doğuracak kaynak, saf bir imana dalebilir:
yalı bilinçli bir sorumluluk duygusudur.
1 - Tahkik Yolu,
Büyük gayeleri, kendi
içlerinde
2 - Taklid Yolu.
kendileriyle anla§mış insanlar gerçek1 - Tahkik Yolu iki· yönlü bir
le§tirebilir. Müslüman; iç güçlerinin hauygulamayı gerektirir:
reket yetenek ve imkanlarını sağlaya­
A) Eylem Yönü,
cak olan inançlanyla anla§mı§; onların
B) Söz (Propaganda) Yönü.
değer. ve kurtarıcılığına kesinlikle inanEylem Yönü, üç basamaktan te- . mış olmak zorundadır.
şekkül eder:
Bu noktadan sonradır ki, "sorumlu
a) Sorumluluk Duygusu (Proje,
davranı§lar" görülecek,
hayatı hakka
Hazırlık Safhası),
uydurma
gayesi
lif lif örülecek, o mutb) Doğruluk Düsturu (Uygulama,
lu son, nokta nokta belirecek, İslami
. Aksiyon Safhası),
c) Havf ve Reca İlkesi - Korku hayat adım adım gerçekle§ecektir.
ve Ümit
İlkesi.
(Kontrol, MuMÜSLÜl\'IANIN SORUMLULUGU
~sebe Safhası).
.-.
Söz Yönü; . iki tür uygulamayı gerektirir:
a) · İslam'ı anlatmak (aktif propaganda),
b) Susmak (pasif propaganda).
2 - Taklid Yolu, tek basamaklıdır.
Tek ifadelİdir.. Sünnete Uymak, Hakka
uydurulmu§ tek hayat, hiç kuşkusuz
örnek kul, yüce Rasru. Hz.· Muhammed (s.a.s.)'in hayat-ı mübarekler!dir.
O'nun sünnetiıle uymak, O'nun yaşama
tarzm.a yakla§mak demektir. Bu ise, kişiyi fazla düşünce ve tedbire muhtaç
etmeden hayatını hakka uydurma imkil.nlanna kavuşturucu en kesin ve en
kısa yoldur.
Aslında "Tahkik Yolu" basamaklarını a§mak; sünnete uymak'la neticelenir. Böylece iki yönlü gözüken uygu·lama, ·neti.cede birle§ir.
Şimdi bu iki yolun basamaklarını
tanımaya ve tırmanmaya Çalışalım.
(7) ez..Zumer: 7,
el-Fatır:
İnanç
esasıanınıza
göre; müslüman öncelikle ve yalnız kendi duygu,
niyet ve hareketlerinden sorumludur.
Ne babadan, atadan kalma bir suçla
itharn edilebilir, ne de bir başkası yerine sorumlu tutulabilir:
"Kimse kimsenin günıllıı.ın yüklenmez.''7
''Herkes işledikleri karşılığında bir
rehindir ."a
"İnsan, ancak çalıştığının karşılı­
ğını görür. Qnun
çalışması
şüphesiz
yakmda görülecektir. Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir."o
''Hepiniz çobansmız ve hepiniz (sadece) güttüklerinizden sorumlusunuz.''ıo
Müslümanın
sorumluluğ'unda
rakamla ifade edilebilecek taban- tavan
haddi de yoktur:
"Kim zerre ağırlığınca bir hayır
yaparsa onun mükafatını görecek. Kim
18.
(8) et-Tur: 21, el-Müddesslr: 38.
(9) en Necm: 39-41.
(10) Bkz. Ramuzu'l-ehadls, 343, Tecrld Tercemesl, SJ40.
de zerre
miktarı -ııer
yaparsa onun ce-
zasını görecek."ıı
Bu
hiçbir dünyevi
kıymet, mal, evlat, makam vb. hatta
Hz~ Peygamber (s.a.s,)'e yakınlık bile
sorumluluğu
kaldıramaz:
"Sizi, bize yaklaştıracak olan ne
ve ne de ı;ıocnklarınızdır. Yaliman edip yararlı işler yapanlar
mallarınız
nız
işte
onların
yaptıklarına kar§ılık
mü~
kiLfat kat kattır.''ı.t
''Ey, Mnbammed kızı Fatıma! Ey
Abdülmuttalip kızı balam Safiyye! Ey
Abdülmuttalip Oğnlları! Kendi malını­
dan arzu ettiğinizi benden isteyin vereyim. Fakat ben sizi .AlliUı'm azAbmdan kurtaramam. Kendinizi ateşten koruyunuz.''ıs
Baba-oğul,
ana-kız ve
sorumluluk noktasından hesap anında olumlu bir etkisi olamıyacağı, herkesin kendi ba§ı
derdille dü§eceği, birbirinden kaçacağı1·1
ayetle kesinlik kazanmı§ gerçeklerdendir.
Müslünıan ki§i gibi müslüman toplum da sadece kendi durumundan sorumludur. öteki toplumlarm hareketlerinin sorumluluğunu taııımamaktaclır.
Kendi sorumluluğunu da ba§ka toplumlara yükleme imkan ve iktidanna sahip değildir.
"Onlar vaktiyle gelmiş geı;ımiş ümmetlerdi. Onların yaptıkları onlara, sizin yaptığıniz da size aittir. Siz onlarm yaptıklarmdan mes'nl olacak değil­
lersiniz.''ıs
benzeri
karı-koca,
yakınlıklarm
"Nerede olursamz olun,
!"17
Allah'tan ·
sakının
"İtnanın
en faziletiisi (yararlı i§ler
yapmaya en elveri§lisi), nerede olursan
ol, .AJ.Iah'm seninle birlikte olduğunu
bilmendir.''ıs
"Sen O'nn görmüyorsan da O, seni
mutlaka görüyor.''..rs
Müslüman, sadece kendi i§lerinden
sorumlu olmasına rağmen; sorumsuz
davranıııian nedeniyle mei15up olduğu
milletin de sorumsuzluğa rağbet etmesini ve neticede de önceki mutlu hayat
düzenini kaybetmesini fiilen sağlamı§
olacağı için toplumun
sorumluluğunu
da yüklenmektedir. Böylece müslüman,
giderek büyüyen sorumluluk daireleri
içerisinde İkbil.l'in dediği gibi "dünyanm
gidişatından sorumlu" olmaktadır.
BU AÇlDAN DURUlU
Derin bir dikkat ve sürekli bir gayreti zorıınlu kılan adı geçen esaslarm
l§Iğı altında giinlük yaııantımızı inceleyecek olursak; gerçekten bozuk bir hayat düzeni ve seyri içerisinde olduğu­
muzu görürüz. Bu bozuk düzen çarklarının fert ve toplumun hayat biçimini
daha bir yozla§tırmaya, İslil.ıni motiflerden biraz daha uzakla§brmaya çalı§­
bğı da bir gerçektir.
Bu çalı§maların neticesidir ~. müslüman fertlerde, müslüman - ailelerde,
hayata uyma yönünde yeni birtakım
- duygular geli§ıneye; hakka yaklaııtıncı
eski giizel duygular, hayata bağlayıcı
ÖZEL .HAYAT YOKLUGU
çirkin yenlleriyle yer deği§tirroeye baıı­
lamıııtır. Böylece . günlerin eleme yapŞahsen sorunilu olan müslüman'ın
maksızın getirdiklerine yine seçme yapAllah'ından uzak kalabileceği kendine
maksızın kucak açmak, rıza göstermek
ait tek saniyesi yoktur:
''Nerede olursanız olnnuz Allah si- "medeni davranış" olarak yaygınla§­
ml§br.
zinle beraberdir.''ıs
r
(ll)
(12)
(13)
(14)
(15)
(16)
(17)
(18)
(19)
ez-Zilzal: 7-8.
frl. ·
Bkz. Milalim 1j76.
Abese: 34-37.
el-Bakara:: 134 ve 141.
el-Radld: 4.
Kırk Hadis, Nevevt, Mtr. A. Nalm: s. 24.
Muhtaru'l-ehadlsi'n, Nebevt: 25.
Kırk Radts, Nevevt, Mtr. A. Na!m, s: 11, 1967, Ankara, 2. baskı.
es-Sel:ıe':
Bu halin iç etkenlerinin ba§ID.da
sorumsuzluk; dı§ etkenlerinin önünde
ise; "sosyal ve iktisil.di kurumlar, bir kı­
sım kısı1;layı(!ı ideler ve bunların ~­
lük hayil.ta yansıyan beyin yıkayıcı uygulamaları gelmektedir.
"Hayatı Hakka Urdurma" gayesi
açısından mağlfrp ve peri§an bir görünüm arzeden günümüz · müslümanlan,
bu acı sona dı§ etkenlerden önce, kendi iç dünyaian tarafından itilıniıılerdir.
Zira Allah Teala bir millete verdiği dirlik, düzen ve nimetlerini ancak; o millet fertlerinin iç dünyalarını, sorumluluk duygularını, sorumlu davranıııiarını
bozmalan halinde deği§tireceğini2o · bildirmi§tir.
.
Kendi içinde sorumluluk duygusundan uzak kalını§ insan, günlük yaııantı­
sında dı§ etkenierin etki ve yetki alanına girmeyen i§lerde de mes'elesiz ve
g1l.yesizler gibi davranacaktır. Bu tip
davrariı§ ise, hiç kuııkusuz, müslümanı
daha . ilk elde hakka uyma imkan ve
idealinden uzaklaııtıracaktır.
PROJE·
"İyiliği
~·
eınreder,
kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. Çünkü Allli.h'a
inanıyorsıınuz.''2.ı
gerekçesiyle Allah
Teaıa., ümmet-i Muhaı;nmed'i insanlığa
''hayırlı, faydalı ümmet'' olarak takdim
etınektedir. Bu takdim, "lm.yırlı" sıfab.­
nın devamı için hareketlerin temelinde
imana dayalı bir sorumluluk duygusunıın bulunınası gereğini tescil etmekte. dir.
Derin ve bilinçli ·bir sorumlu~uk
duygusu; "hayatı hakka uydıırma" teııebbüsünün "Proje Safhası"dır. Bu duygu, tasavvuf ehlinin "rabıta"s.ıdır.
Geni§ tetkik, k~sin terelli ve ince
hesaplara dayalı mükemmel bir proje'ye sahip olıriak §imdilik, hayatını hakka. uydurma mahkfrmiyetinde olan Din
Görevlilerine ve öteki
müslümanlara
düııen ilk ve önemli bir görevdir.
Hayatı hakka uydurma davamız,
meslek ve i§ kollanna, yaııama ve yerIeııme ortamıarına göre, deği§ik proje
ve uygulamalan. gerektirebilir. !ııte bu
(20) el-Enfal: 53, er-Ra'd: 11.
(21) Al-1 :tmran: 110.
değiııik
ve
farklı
fakat mutlak;& gerekli
takdir ve icra edecek olan
en büyük ve yegane güç; yine sorumluluk duygusudur.
"Sorumsuzluk" ve "sorumsuz davranışlarda
bUlunmak" gerekçeleriyle
birtakım sosyal ve siyasi kunıJ.uııiarın,
üyelerini saflan dı§ID.da bıraktıklarına
sık sık ııahit olmaktayız.
Sorumluluk
duygusımdan ve sorumlu
davranııılar­
dan uzak kaldığımız takdirde, _nerede
ve hangi ııartlar aıtında btilıınursak bulunalım, ''hayatı hakka uydurma" mutItiluğuna enni§lerin saflan dı§ında kalmaktan, onlara uzaklardan bakmaktan
kendimizi kurtaramayız.
Dünyada "dli.ru'l-lslli.m"ın, ahirette
"dli.ru's-Selli.m"ın
in§ası,
sorumluluk
duygusu ile baıılar, doğruluk· düsturuna
riayetle icra safhasına atlar.
hareketıeri
b -
DOGRULUK DVSTURU
''Hayatı hakka uydurma" amacının
uygulama safhasında h§.kim ilke doğ­
ruluktur. Bu düstur, müslümanların
haysiyyet belirtisi olduğu kadar ba§kalanndan onlan ayıran özellikleriı;lir !le...
Bu, sanıldığı kadar kolay korunabilir bir
sıfat ve rahatlıkla
uygulanabilir bir
· san'at değildir. Güçlü bir azın, sürekli
bir irade, derin bir ilılı1s ve buyük bir
feragat i§idir.
Müslüman'ın hal dili doğruluğudur.
"Hayatı hakka uydurmak"tan anladı­
ğımız da; "hak gereklerince yaııaİnak"­
tır. O halde doğru olabilen amaca ula§ml§ demektir.
"Sorumluluk Projesi", ancak doğ­
ruluk uygulanıası ile değerlendirilebi­
lir. Doğruluk, temelde sorumililuk duygusunu; sorumluluk . duygusu anıelde
ve harekette doğruluk düsturunu gerek"
tirir. Birinin yokluğu; . ötekinin yokluğuna yeter sebeptir.
Müslümanlar, giderek daha büyÜk
güçlükleri göğüslemek zorunda kalmaktadırlar. SÜratle geli§en
haktan
uzaklaııma, batıla kucak
açma meyil
en ücra köylere kadar sirayet imkanını
maalesef btilmuııtur... Şimdi hemen her-
kes rahat ve kolay ya§amayı dܧÜn- · madığı gibi, doğru oİmadıkça da im§.mektedir. Hayatını kolaylaı:ıtıran, zev- nını isbat imkanını bulamaz. Bunun
kine zevk katan her §ey mukaddes, bu . içindir ki, örnek kul, yüce Rasül Hz.
konuda kendisine yardımcı olan herkes Muhanımed (s.a.s.)i "Ya Rasfıliillab, ba~
na İslam'ı öylesine tanıt ki, senden
dost ve karde§tir.
Bu anlayı§ın yaygınla§tığı bir top- ba§ka birine' daha sornıa ihtiyacını dny- ·
lum içinde İsliim'ı tanıtma · görevinde mayayım!" diyen sahiibiye;
"AJlah'a inandım de, sonra da doğ­
bulunanların etkisizliği, toplumun oldu- .
ru ol!"z3 cümlesiyle İsliim'ı tanıtını§;
ğu · kadar gizzat ya kendilerinin doğ­
ruluk düstu,runa uymamalarından ya doğruluğun iman'ın teziihürü ve korunda uyamamalarından ileri gelmektedir. ması için gerekli zarfı olduğıınu hatır­
latını§tır.
ݧ, ilme; dil, kalbe; söz, öz'e; zikir, fikHayatını doğruluk düsturu uyarın­
re uyma imkanını bulamazsa, toplum,
hakka bağlılık. adına hiçbir §ey va'det- ca yaı:ıayabilenlerin mutlu sonunu da
mez. Çünkü dava güdücüsü, muhatap-· Allah Teaiii §Öyle garantilemi§tir:
"Rabbımız Allah'dır, deyip_. de sonlaru;ıdan en az bir üst derecede olmak
ra hayatlarında doğruluktan · ayrılma­
zorundadır. "Dokuz köyden kovulma"
pahasına da olsa, doğru davranılırsa, . yanlara, ahirette hiçbir korku yoktur.
toplumdan geç· de olsa ilgi görrnek Dünyadan ayrılırken ·onlar malızun da
mümkündür. Ancak
"içlerinden biri" olınayacaklardı.i. Onlar, Cennetin yara·olmaktan öte gidememi§, fakat sözle- mdırlar. İşiernekte devam edegeldikleri
riyle bir §eyler ifade etmek isteyen iyi amel ve doğru hareketlerine mükii.ki§iye, hayret ve dedikodu sınırını a§- fat olmak üzere orada ebedi kalıcıdır­
lar.'':24
mı§ olumlu bir ilgi duyulmaz. Bu ilıti­
Yalan, yalan §iilıitliği, büyük güyacı hiç kimse hissetplez.
nah; sözün öze, ya da i§e uymaması
DiNDE DOGRULUK
aHimet-i nifak; aldatmak, ilıanet; İs­
Hak gereklerince yaı:ıamaktan, doğ­ lam toplumundan dı§ta kalmaktıı..zs.
ru hareketten aynlmı§ biitıl ve yanlı§
Anglikan Kilisesi'nin; "Daru'l-Hikyollara sapmı§ milletierin ir§iidı, isti• meti'l-İsliimiyye"ye sorduğu "İslam hakameti için "din" gönderrnek sünnet-i
yata ne vermi§tir?" sorusuna, bir İs­
iliihidir. Bu kural bile isbat eder ki;
lam alimi tek kelime ile cevap veriyor
din doğruluk için gönderilir. O halde
ve "İSTİKAMET!" diyordu.·
doğrUluk din'in
varlık
nedenlerinden
Müslüman ki§inin ya§antısının te- ·
biridir. Böyle olunca dindara da immeli, İslam toplum hayiitımn biricik
kiinlarını zorlama
pahasına da
olsa özelliği doğruluktan ayrılmak için can
doğru davraiınıak yara§ır.
tehlikesinden ba§ka hiçbir §ey mazeret
örnek kul, yüce Rasıil Hz. Muham-. niteliğini taı:ıımaz. Kar'dan zarar dü§üncesi; ya da ba§ka bir i§ tutma immed (s.a.s.); ''Emrolunduğıın gibi dosdoğru hareket et!" anlamındaki ayetkanı varken, "ne . yapalım ba§lanıış buten dolayı, ''Beni Sfıre-i Hfıd kocattı."2!
lunduk, deği§tiremeyiz, şu böyle der,
öteki şöyle konuşur''; veya "firma böybuyurrnu§, doğru olabilmenin pek zorlu bir i§ olduğunu kendisinin yoluna
le istiyor" gibi birtakım sözde gerekçeler, doğruluk esasının çiğnenmesi için
gönül verrni§ olanlara duyurrnuı:ıtur.
Doğruluk, doğru davranmak, inanç
yeter sebep olmaktan çok UZaktır. Bu
kadar önemli ve toplumda eseri görügibi küçük hesaplarla İslam dı§ı az da
. lebilen bir mefhumdur. İnsan, İslam
olsa pe§in çıkar sağlayıcı i§ler çeviresaslarına inanınayınca müslüman olameyi tercih edenleri
Yüce Allah;
(22) Hud: 1l2.
(23) Kırk Hadis, Nevevt, 21. Hadis, s: 27, 1967, Ankara, 2. baskı.
(24) el-.Ahkaf: 13-14.
(25) Bkz. es-Süneı:i, İbn-i Mace, c: .2, s: 15, 1313, Mısır, 1. baskı.
"Ayetlerimi az bir baba ile değişıneyin!
Zarar etmekten, müslümanca davrandı­
ğınız takdirde kayba uğramaktan değil,
ancak Ben'den . korkun Ben'den!"2e diye tevbih ve tenbih etmektedir.
İslam anlayı§ında,
Allah'a giden
yolun adı: sırat-ı müstaltiın, yani dosdoğru yol'dur.
Bu yolun yolcusunun
imandan sonra en mühim sıfatı da doğ­
ruluktur. Mü'minin doğruluğunun sını­
n yoktur. öz nefsi aleyhinde de olsa,
doğru konu§mak, doğru· olmak, gerçe.
. ği doğru §ekliyle ortaya koymak . zorundadır.
FERAGAT KANUNU
. "Hayatı Hakka Uydurma"
nın uygulamasının doğruluk'la
_,
amacı­
yürütülebileceğini kabUl etmek; bunun büyük
·ölçüde bir feragat i§i olduğ"unu da kabfile zorlar ki§iyi .. Çünkü feragat hayat
kanunudur. Feragatsiz yücelik, güzellik ve iyilik olamaz2•. Birçok kişiler,
dünyevi görevlerini yapabilmek ıçın
konfora, eğ-lenceye, servete hatta hayata veda etmek zorunda kalmı§lardır.
Feragat sadece kahraman ve velilere
ait bir meziyet değ"ildir. Hak bir gaye.
nin gerçekle§mesi, tüm müslümanların
gerçek çe§mesinden ab-ı hayat içmesi,
hayat'ın hakka yara§Ir bir biçime girmesi elbette büyük fedakarlıklann eseri olacaktır.
·
"Doğruların yardımcısının" cemiyet
değ"il "Allah olduğ"u"na tereddütsüz inamlabilirse, hak adına feragat olayları
görülür. Şairin dediğ"i gibi; "Bir darb-ı
meseldi dillerde evvel, 'sen doğru ol.
Eğri be:tasın bulur'. Tersinedir. §imdi o
darb-ı mesel; 'Sen eğri ol. Doğru belasm bulur'." zilıniyeti geçerli görülür ve
uygulamrsa, bu kez, maddi çıkarlar
· adına dini kişilikten vazgeçmeler, doğ-­
ruluktan kaçıp eğrilikte yer seçmeler
görülür.
Şunu da hemen belirtelim ki; müslüman için doğ"ruluk dini bir görevdir.
Aslında feragat niteliği ta§uuaz. Ancak günümüz §artları; bu görevin yerine getirilebilmesinde feragat faziletinin
de eklenmesine sebep olmu§tur.
"Hayatı
Hakka Uydurma" amacı­
uygulama safhası olduğu kadar
propaganda aracı da doğruluk'tur. Propaganda ve telkin'in en etkili vasıtası
inanmı§ ve inancnn
;ya§amakta olan
insandİr. Mevcut müslümanlar, inançlan doğ-rultusunda doğru davranı§la­
nyla hayatlarını sürdürme gayreti güderlerse, fazlaca bir zorlama ve sürtü§me olmadan sessiz ve fakat kestirme yoldan hakka uyına amacının gerçekle§tiğ"ini ve saflannın arttığını görmekte gecikmiyeceklerdir.
"Hayatı Hakka Uydurma" uygulamasının kontrolü; korku ve ümit ilkesi'nin anlam ve görev sınırları içinde
nın.
kalmaktadır.
c -
KORIW VE üMiT iLKESi
Sorumluluk Projesi ve doğruluk
uygulamasıyla
in§asına
ba§ladığuuız
Hakka Uydurma'' te§ebbüsünün geli§me Iuzım, destekleyiCi ve köstekleyici unsurlan kontrol etmek; ba§andan §UUarınamak; ba§arısızlıktan
ümitsizliğ"e dܧmemek olgunluğunu bize "Korku ve Ümit İlkesi" dini ifadesiyle "Havf ve Reca" esası sağ-layacak­
"Hayatı
tır.
Te§ebbüs; cihan çapında olumlu bir
netice, ciddiyet ve anlam arzetmektedir. Bu yüzden kontroliinün sürekli ve
müsamahasız yapılması gerekmektedir.
Ümit ve Korku; müslüman hayatı­
nın ( +) ve (-) kutup larıdır. "Hayat"
olayının devaııu için müslüman bu kutupları korumak zorundadır. Ye's halinde ümit kutbu; ltıninan ve emniyet
anlannda da korku kutbu müslümanı
''i'tidal noktasında ve hareket sahasın­
da" tutar. Hayatı Hakka Uydurma ça.
balaruuızın içten ya da dı§tan engelle
kar§ıla§tığı zaman ümitsizliğe dü§erek
te§ebbüsü yanda' bırakmaya ümit manidir. Ba§arı ile yürüdüğ"ümüzü görünce; "bu hep böyle gider" diye a§ırı bir
ümide kapılıp tedbir ve te§ebbüsü terketmeye de korku kar§l çıkar. Sürekli
bir "teyakkuz" hali; etrafı büyük ve
ciddi dü§manla sarılını§ olan küçük asıı:eri kuvvet için hayati yönden ne lia-
(26) el-Bakara: 41 ve devamı.
(27) İnsanlar .Uyanın, Alexis Carre!, s: 48, İstanbul, 1959, 3. basla.
1
dar Önemlı ~e; buglliıldi ortamda inanarak hayatı hakka uydurma · dü§Ünce
ve eyleminde bulunan müslümanlar için
de aynı ölçüde gereklidir.
DİNDE
KORKU VE ÜMİT
Dini ifadesiyle Havf ve Reca;
abid'in, Allah'ın azabından emin; güİıahkarın ~ah'ın rahmetinden ümitsiz
. olmamasını prensiple§tirir.
İnsan oiİnası dolayısıyla müslüman;
hata da i§ler sevap da.. Hata, rahmeti; sevab, azabı önleyici kesin sebep olmaktan uz!!ktır. Bu yiizden Allah Teala:
"AllAh'ın
rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Çünkü Allah şirk hariç bütün
günahları bağışlar."u
"Allii.h'ın
rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Zira AllAh'ın rahmetinden
·ancak kii.firler ümit keser,"2s buyurur.
Bir hadis-i kudside de; "Rahmetinin, gazabmdan azabından aşkın olduğunu"so duyurur.
''Gerçekten Rabbın; zulümlerine
rağmen, insanlar için mağfiret sii.hibidir.''J-Z Bu k<muda melekleri de insanlarm yanmda görmekteyiz: "Melekler,
Rablerine hanıd ile tesbih ediyorlar.
Yerdeki · kimselerin de yarlığanıİıasını
is-tiyorlar.''s~
hiçbir iılizn Ü inldsar ve ı:nihnet Ü hi.
tizar §aibesi kalmıyacak derecede safa ve beka aleminde ho§nud olacaksın."as anlamında garanti vernıi§tir~.Hz.
Muhammed (s.a.s.) ise; "Mü'minlere
erhanı, müzniblere eşfa' "dır3iı Bu, biz. ler için en Sağlam güvence ve dayanaktır. Hz. Muhammed (s.a.s.)'iıi müslümanlar için gerçekten en güvenill1
dayanak olduğunu Ebü Ca'fer Muhanı•
med b. Ali, Iraklllara hitaben söylediği
§U sözünde ne güzel dile getirir: "Siz,
Kur'an-ı Kerim'de en ümit verici ayet
olarak, "Ey nefislerini israf etmiş kulIarım, Allah'ın rahmetinden
ümidinizi
kesmeyin, Çünkü Allah şirk hariÇ bütün
günahları
yarlığar."
anlamındaki
ayetini kabiii edersiniz. Oysa ki biz ehl-i
beyt; ''Rabbm sana, sen ho~nuq olun•
caya_ dek her istediğini verecektir." ıı,n­
lamındaki ayetin en ümit
verici i:l.yet
olduğuna inanırız,"a7 Allah yarlı~ayıcı,
melekler duacı, Hz. Peygamber (s.a.s.)
§efaatçi olduktan sonra· müslümanlar
için ümitsizliğe dü§mek elbette ki yakı§maz. Bu yüzden müslümanda ümit
bitmez, hareket durmaz, gaye . unutulmaz ...
İslamiyette,
ba§arı
takva, salah, iyilik ve
korkusuzluğa,
Allah'ın
azabına
kar§ı korunmu§luğa sebep te§kil edeMüslümanın ümitvar olmasının sebeplerinden bir tanesi de Hz. Muham- mez. Her zaman herkes sonsuz bir
med ·(s.a.s.)'dir. Allah Teala, Kur'an-ı
"Allah korkusu"na sahip olacaktır.
·Kerim'de: ·
"Büyük zararı göze alanlardan başkası
· "Üstiinüze çok düşkün, mü'minleri Allah'ın hemen azap vermeyişinden süciddeıi esirgeyicidir, bağışlayıcıdır.''ss
reldi bir emniyet hissine kapılmazlar.''sa
diye takdim ve takdir ettiği örnek kul,
Korkusuzluk Allah'ı gereği gibi tammayüce Rasiil Hz. Muhammed (s.a.s.)'e;
mak ve bilmernekten doğar. Allil.h'ı bi"Ger!;tlktep. ·· Rabbın saıia; sen hoşnud . len, O'ndan korkmasını da bilir. "Allah'oluncaya kadar her şeyi, her istediğini dan,, kulları içinde ·ancak bilgin _kişiler
·verecektir·"s-> vaadinde · bulunmu§tur. korkar·"ss Bilgiye dayanan; sevgmın
kaybolması ihtimalinden doğan korku;
Yani; "bütün dilekierin husüle gelecek,
(28) ez-Zümer: · 53.
(29) Yusuf: 87.
(30) Kır;ıt Kudsi Hadis, Altrc, H. Hüsnü Erdem, ıı: 211, Ankara, 1963, 2. baski.
(31) er-Ra'd: 6,
(32) e~-Şüra: 5.
(33} et-Tevbe: 128.
(34) ı;ıd-Duha: 5.
(35) J3:ak Dinl Kıir'!l.n Dili, M .. H. Yıızır, 8j5893, 2. baskı ..
· (36) ·a.g~e·,, (Bkz. Ya.Sin Kutltiğ''un "Ya Bıisulellah" başlıklı N atı.)
(37) İhya, .M. Gazalt; 4f144, Hak Dini Kur'll.n Dili, M. H. Yazır, 8j5894, 2. baskı.­
(38) el-.A.'raf: 99.
(39) el-Fatır: 28,
soylu bir korku olduğu kadar kişiyi
..olumlu yönde ·etkileyen bir imant güçtür de... Aslında korlanaya · layık tek
varlık Allah'tır.
O'ndan başkasından
korkulmaz. ''Eğer inanmış kişilerseniz,
. sadece Ben'den korknnuz."4o Derin bir
Allah korkusu; öteki yaratıklara karşı
korkusuzluk sağlar. "Allah'tan korkan
kişiden her şey korkar. Allah'tan baş­
kasından korkan kişiyi ise Allah her
şeyden lrorkntnr.''-41
Allah korkusu, değerlidir, muhteremdir, elzemdir·: "Allah korkusu, her
türlü hayrın, hilonetiu başıdır.''12 örnek
kuİ, yüce Rasiil Hz. Muhammed (s.a.s.)
kendisini: ''Ben; sizin Allah'tan en çok
korkanınızım.''4s
Bir başka kez de;
"AJ.I§,h'a yemin ederim ki; ben, sizden
daha çok Allah'tan korkarmı, sizden
daha çok O'na saygı duyarmı."~~ şek­
linde tanıtır, bize de nasıl olmamız ge-·
rektiğini hatırlatır.
"Ümit ve korku konusunda müslümanlarm sahip· olması gerekli anlayışı
Hz. ömer (r.a.) şöyle dile getirir: ''Bir
kişi hariç bütiiJ:!. insanlar Cehenneme
girecekler dense; müslümanlarm her
biri o bir kişinin kendisi olduğu inanemi taşunalıdır. Yine bir kişi hariç bütiin insanlar Cennete girecekler dense;
yine her müslüman o mutluluktan mahrum kalacak tek kişinin kendisi olduğu korkusunu dnymalıdır.''4s Her iki
halde- de ihtimal ne kadar az gözükürse gözüksün; müslüman ·ne tamamen
ümidini kaybetmez, ne de tamamen
kendini . emniyette farz . ve kabUl edemez. En ümitsiz anlarda ümitli, en
korkusuz zamanlarda korkulu olmak
müslüman'ın hayat garantisidir.
Müslümanın imam gibi
ümidi ve
korkusu da asil, köklü ve süreklidir.
Hayatı Hakka ·Uydurma gaye ve gayretinde bu asil, köklü ve sürekli ümit
ve korkunun büyük yararını görmek
zorundayız. Murakabe ve kontrolümüzü
bu iki hissimize havale ederek, eylemimize devam edeceğiz.
Müslümanda ümit ve korku ltaynağmm sadece Allah olması; ona .hayat ve olayları karşısında büyük bir
irade ve hareket gücü verir. İman .hayatı adına pek az şey va'deden, mü'mine hareket iktidarının yokluğunu ilitar eden toplumlar içinde hile inançlı
kişi sonsuz ümidini tamamen yitirmez.
Beklenen şafağm bir karanlık geceden
sonra doğabileceğini düşünür.ve hakka
uyma yolunda çalı§lnalarma . devam
eder. "Hak bildiği yolda yalnız gitmeyi" göze almış inanç kahramanı kişiler
her şeyden önce böylesi bir ümid'İn
sevdalılandır.
Toplum ve hayat kendini hıı.klta
olarak günlük yaşantısına
devarr). edecek olsa mü'min; bu defa da
herhangi bir kasıtlı elin bu güzelim
düzene ili§lniyeceği kanı ve yargısına
kapılamaz. Korku, dipsiz korku, bu kez
de onu aksi ihtimaller üzerine eğilme­
ye ve dolayısıyla tedbirde kusur etinemeye zorlar. Bu ise, arzuya uygun hayat biçiminin daha sürekli ve uzun
ömürlü olmasını sağlar.
uydurmuş
Bu ölçüler içinde Hayll.tı Hakka
Uydurma teşebbüsünü yürütecek olan
Din Görevlileri ve öteki müslümanlar
karşılaşılacak engelleme ve destekleme
eylE~mleri karşısında bu sarsılmaz imll.nt
ümit ve korku kutuplarını . dikkatle
çalıştırmak zorundadırlar. İhtiyat, teenni adına; pısırıklık, eylemsizlik, peşin
maddi çıkar temini gibi birtakım iman
dışı davranışlara iltifat etınek, hayll.tın
hakka uydurulmasmı önleyici zll.Iim ha..
reketlerdir. Buhranlı zamanların büyük
mefh-ftreler için en uygun yayılma anları olduğu unutvıacak ve şahsi rahat
imkanlan aranacak olursa, bu yüce da·
v'll.da bir arpa boyu bile yol almak
mümkün olamaz. "Ümid; dll.va adamlannın potansiyel gücüdür. Doğ'ruluk bu
(40) Al-i !mran: 175.
(41) İhya ulfuni'd-Din, M. Gazall, 4j159.
(42) a.g.e.,
(43) a.g.e.,
'(44) a.g.e.,
·(45) a.g.e.,
4j158.
4jl52.
4jl52 (1. nolu dipnot)
4j162.
l
gucun, .toplum yaranna cömertçe sarfedilmesi demektir.
Ümit ve korku ilkesi, kendi görevlerimizin · ba§ka gruplar ve bize. aidiyeti ciddi §Üphelere konu olan siyasal
güçler tarafından yerine getirilmesini
beklemeye, böylesi boş ve anlamsız bir
eylemsizlik devresine girmeye manidir.
Sorumluluk projesi üzerinde
!
doğru­
olsa- aniatma çabalan ile yanlış bir
uygulama içindedirler. Böylece deği§ik
mevki ve mahfillerde aniatılma mutlu. luğunu 200 yıldır zaten yitirmi§ olan
İslam; kendi öz malı va'z kürsisi ve
minherden de gereği gibi yararlanamama bahtsızlığına -kendi elemanlan tarafından- dü§ürülmektedir. Aynı hata,
yeni yeni yaygınlaı:ımaya ba§layan konferanslar gibi cami-dı§ı faaliyetlerde de
etkisiz1iğe ve ba§ansızlığa
sebep ol-
luk uygulamasıyla yükseltıneye mecbur
ve mahkfım olduğumuz ''Hayatı Hakka maktadır.
Uydurma" her §eyden çok ümit ve kor- .
Oysa ki bir dava adamı için aifeku ilkeı:;ini benimsemiş, hareket ve davdilmeyecek hata; bir an bile olsa daram§larını
bu iki yetkili deneticinin
vasını anlatmaktan geri durmak, ya da
diraktifleri uyannca ayarlayan dipsiz
öz davasını aniatma imkanı varken karbir korku ta§ıyan korkusuz yürekler isşı görü§lerin çürütülmesi yolunda -üstemektedir.
telik dedi-kodu seviyesinde- konu§malarla vaktini geçirmektir. Çünkü
B) SÖZ {PROPAGANDA) dava adamı Aksiyoner olmak zorundaYÖNÜ
dır. Reaksiyonerlik dava
adamlarının
hayat lügatierinde bulunmayan bir kea - İSLAMI ANLATI\:IA
limedir. Hele öz müesseselerinin, kaX§l
Hayatı Hakka Uydurma amacımn
tezlerin propaganda ala,nı haline getigerçe:Iı:le§mesi hele toplumda yaygın bir·
rilmesi gibi izahı imkansız- bir ·duruma
mefkfıre haline gelebilmesi; yaşamaya
dü§mek, silahını dü§mana teslim etolduğu kadar bu amacın aniatılmasına
mektir. !ntihardır. İhanettir.
da muhtaçtır. Dilimizi bu yüce gayenin
Son yıllarda, İslami esaslardan dahizmetinde kılabilmenin yollarını bulha çok bazı zararlı ideolojilerin görü§mak için birtakım temel dü§üncelere
lerinin va'z kürsileri ve minberierden
sahip olmamız gerektir. Şimdi biz buncll.mi cemaatine anlatıldığı bir gerçeklan tesbite çalı§alım.
tir. "Zararlıdır" diye takdim edilmesine
Herhangi bir ideale gönül vermi§ rağmen; İslam'ın "yararlı" görü§lerinin
"dava güdücüsü'' ki§ilerin en belirgin aniatılmasım aksattığı ve az da olsa
özellikleri; hemen her yer ve zamanda,
cemaatte merak uyandıracağı ihtimali
hemen her fırsatta, hatta çok kez de dü§Ünülürse, hatanın büyüklüğü kolayfırsatı bizzat icadederek bağlı bulunca anla§ılır. Zira ''batılı iyice tasvir,
duğu davayı anlatmak,
tamtmak ve safi zihinleri idilll eder, sapıtır"· Çirkiduyurmaktır.
ni tamtmakta değil, güzeli örnek ver·
. Genel bir gözlem sonucu rahatlık­ mekte fayda vardır .
İslami esasları orta seviyede bile
la söyliyebiliriz ki; İslam'ı halka yeni
öğrenememiş cemaate, karşı cereyan.
bir biçim ve usulle aniatma mahkfımi­
lann
görü§ ve fikirlerini aktarmak ve
yetinde olan Din Görevlilerimizin çoğunluğu, -samimi olmalarına rağ- -bunlara kapılmamalarım söylemek; he. men- resmi görev yeri olan kürsi ve niiz tabanca kullanmasım öğreternedi­
minberin ötesinde bir mekan; vaaz ve ğİn adama, dü§manın makinalı tüfeği­
hutbe saatlan dı§ında bir zamanda "İs­ ni tamtıp "ondan kendini bu tabanca
ile koru!" demek kadar manılsız, endiIam'ı Anlatnia" görevini ısrarla -yap§e verici ve yıkıcıdır.
mamaktadırlar. Bazılan da -maalesef-· bu resmi görev yeri ve zamanTezini takdim . yerine, kar§i tezi
. lannı İslaİiı'ı. değil; İslam'a kar§ı olan · çürütmeyi ön plana alan münazaracı,
ideolojilerin görüşlerini -tenkit için de güzel konu§sa bile temel görevini yap- _
madığı
için
mağlO.biyetten
kurtulamaz.
Bı,ınun yanında, te,ıtini. gereği gibi, uygun üslüp ve usül ile takdim eden, kar§ı tezin hatasını da lüzümu kadar belirten münazaracı genellikle kazanır.
Kazanamasa bile, kendi. tezini anıatma
görevının dı§llla
taı:ımamanın
vicdan
huzürunu duyar.
Halk arasında çok kez anlamı dü§ünülmeden kullanılagelen bir söz vardır: "Cemaat. ne kadar kalabalık olursa olsnn, imam bildiğini okur." Bu söz,
imarnın tabii durumunu ifadenin ötesinde, dava adamlarının görev §Uurunu, çalı§ma düzenini, davasını takdim
zorunluluğunu duyurmaktadır.
Toplumun tutumu, ilgisi ve adedi ne olursa
olsun dava adamı, inandığı ve çok iyi
bildiği davasını anlatır. ݧi budur, bunu
yapar. Aksi; imarnın bilmediğini okumaya kalkı§ması demektir ki, yanıl­
ması, yarı yolda
kalması
kuvvetle
muhtemeldir.
öte yandan dava adamı, kar§ı grupların faaliyetini bekleyip onun tenkidini yapmayı ve kendi çalı§ffialarını
kar§l faaliyetlere göre ayarlamayı bir
i§ ve davası adına bir hizmet olarak
değerlendirmez. O, kendi ideali uğrun­
da ne yapması gerektiğine, nasıl yapacağına her §eyden çok önem verir.
Kendi hizmetini aksatmamak ·kaydıyla
kar§ı grup çalı§malanm da izler.
Müslümanlar, özellikle din göreylileri ... İslam' ı anıatma konusundakendilerini etkili ve sürekli çalııımalar
yapmaktan alıkoyucu giifil dost, hain
ve fakat sinsi dü§man talıriklerinin bulunabileceğini de hesaba katmak zorundadırlar.
Tahriklerin,
kı§kırtmalann
dozu ve rengi ne olursa olsun, dikkat
ve himmetin ana dava dı§ına taııma­
masma gereken hassasiyet gösterilmelidir. Tahrik ve tahkirlere ka.Pılmadan
İslam'ı anıatma görevine devam konusunda Şuara Süresinin 23-28. ayet-i kerimeleri dikkat. çekicidir. Meali §Öyledir:
''Fir'avn, Hz. Mftsa!ya: "Aleriılerin
Rabbı dediğin nedir 'l" Hz. Mftsa.: "Göklerin, yerin ve bımlarm arasmda buln-
nan her ııeyin Rabbıdır. Eğer bakikatı
yakinen bilmeye kabiliyetli kinıselerse~
niz!" Fir'avn, etrafında bulnnanlara:
"ݧitmiyor mıısnnnz ?"
İstibza etmek
istiyor. Hz. Mftsa, istibza edibnesine aldınnadan sözüne devamla: "O, sizin de,
evvelki atalannızın da Rabbıdır." Fir'avn, etrafındakilere: "Herhalde size
gönderilen bn peygamberiniz, mutlak
delidir.'' İstibza tesir etmeyince bakaret ediyor. Hz. Mftsa, yine alclı.riş etmeden devamla: "0, meıınkla mağribin
ve ikisi arasmda bulnnan her §eyin Rabhıdır. Eğer aklınızı lmllanırsanız! .."
Görüldüğü gibi Hz. MO.sii, "i§itmiyor musunuz, neler saçmalıyor" anlamında hafife alınması ve istilıza edilmesine, hatta "deli" diye hakaret edilmesine bile aldın§ etmeden, tam bir
dava adaım davram§llla; kendisine sorulan davası ile ilgili suale kesintisiz
cevap .verme gayretiyle ne güzel bir
örnek te§kil ediyor! ..
örnek kul, ,yüce RasO.l Hz. Muhammed (s.a.s.)'in hicret'i de bu konuda özel bir anlam ta§ımaktadır. Hz.
Peygamber'in bir tek gayesi vardı; İs­
lam'ıri yayılması .. Bu gaye, Mekke mü§İ'iklerinin baskılan ile doğru
orantılı
olarak bir müddet geli§mesine devam
etti. Aleyhteki görünümlere rağmen İs­
lam'ın yayılma grafiği
yükselmesine
devam ediyordu. Ne zaman ki baskı,
bu grafiğin geli§mesini durduracak derecede §iddet kazandı, i§te o zaman davanın duraklayan geli§:ı;nesini artan bir
· geli§me hızına kavuııturabilmek için
yeni imkanlar aranmaya baıılandı. Mü§rikler ·içinde kalıp dava adına geli§ffie
kaydedememektense öz yurdundan uzakla§ma pahasına da olsa davaya geli§me sağlamak gerçek dava adamı Hz.
Peygamber için en §erefli i§ti. O da bunu yaptı. Hicret etti: Davanın geli§mesini temin etti.
Günümüz müslümanlan -özellikle din görevlileri- İslam'ı, müslümanlar arasında pekle§tirme; zllıinlere yerle§tirme ·görevini yürütürken dava adaım
davranııı~arından
uzakla§ffiamaya
daha bir ·dikkat göııtennek zorundadır. lar. ztra · "bu ilden gitmek" ııansı kaybolmuş, ''deveyi gütmek, davayı yürütmek" zoruriluluğu ve sorumluluğu kalıfuştır'.
· Bu sorumluluk; fikri zikre hakim,
zikri (sözü) fikre (davaya) Mdim
'
.
kıl-
makla yerine getirilebilir. Hiç kuşkusuz
hizmetçi'ye hizmetteki başan ve .devamı ölçüsünde değer verilir.
Hasılı
söz; sonunda, "Söylediğimize
denilebilen sözdür.
Gerisi, dedi-kodu'dur...
Alialı
vekil'dir.".ıs
b - SUSMAK
Söz
kullanacak dilin iki
hali vardır: Susmak ve konuşmak.. Susmak pasif, konuşmak aktif _propaganda niteliğindedir.
silahını
Yıllarca
önce 40-50
renci grubuna;
-
kişilik
bir
öğ­
sadece bir kelime
deselerdi; bu bir ke-
Hayatınızda
konuşabileceksiniz,
limelik hakkınızı nasıl kullanırdınız·?
§eklinde bir soru açml§tım .. İlgi çekici
cevaplann yanında bir öğrenci de, "snsarını, konuıımam" diye
karşılık ver-
lurnda kendini ömür boyu süküta mah. kUm bilenler aJaylar kadardır. Çünkü
dün "sükftt ilirardan gelir"di. Bugiin
"süküt iııkitrdan" geliyor. Özlediği;
yıllarca gözlediği yeni ve mutlu hayata ilk adımını atmak üzere olan gelinlik kızlarm utangaç sükütu yok artık.
Aksine, gençlik yılianna eş; isteğince
yaşama ve yaşatma imkanlarının giderek yokluğa gömilldüğünü, dirilmemek
üzere öldüğünü, mesafe ve zaman duvarlan arkasında söndüğünü
gören
acO.Zelerin, dipsiz ümitsizlik kuyusundan gelen "hayır, hayır!" çığlıklannın.
kalıredici sükütu hakim dillere...
Bugiin, gerçek adına konuııma memuriyetinde olanlan; yetkisizliğe, ·peşinden etkisizlig-e iten toplum; gökten
inmediğine, yerden
bitmediğine göre;
giinümüze gelinceye dek yapılan konuşmalann, manalı ve planlı bir sükut
kadar samimi ve etkili olmadığının,
olamadığının açık dellli, acı sonucudur.
Musilddeki "sns''lann "ses"ler kadar önem ve değer taıııdığını bilmeyen
acemi şarkı okuyucusunun düşmesi
kaçınılmaz gülünç son; sus'ların susturmasıdır. Susturuci.ılaniı kan kustunnasıdır.
mişti.
tfadesizliğin dile getirebileceği manil:lann bulunduğu,· susmanın bir konuş­
ma yolu olduğunu, tüm ifadesizliklerin
sükütla ifadelendirilebileceğini, söylenınesi gerekli "tek keliıİıe"nin söylenemediği uzun nutuklardan derin bir sü. kütun daha bir anlam 've ağırlık taıııdığıni kalırolarak gördükçe, yıllarm arkasından adı. geçen. öğrenciye "en doğ­
ru cevabı sen vermişsin!" diye takdir
ve tebrikler sunmamak mümkün mü?
.
Herkesin konuştuğu, gerçeğin susya da susturulduğu ortamda konuşmamak; manasızlar ve manasızlık­
larla yapılan en anlamlı alaydır. "İd­
rak! basit olanlann sözlerine verilecek
cevap, . sükut-u mutlaktır." Şimdi toptuğu
(46). el-Kasas: 28, Bkz. Yusuf: 66.
Susturulmadan susmak,
Susturulmamak,
hakkı tanır.
konuşma
gereğince
Bülbülün
sesine rağmen susturulduğu; tavus'un, gösteri§ine, süsü- ·
ne tamahen çirkin sesiyle konuşturul­
duğu topluma ağlanır, hem çok ağlanır.
doğru
konuşmakla
cirmine
sağlanır.
bakıp tatlı
Susmak; kalabalıklar içindeki yaledebi. Gariplerin tek ve öz se-
nızlann
si...
Çağımızm
tifuklara sığmayıp ay'a
atıayan madeni seslerine dönüp bir kerecik olsun bakma arzusu duymayan,
elleri şakağında, başı kucağında meş-.
hur "düşünen. adam" heykeli ne kadar
anlamlı, ne derece endamlı;,.
Susmak; · tefekkür saraymda · gezinmek, marifet döşeğinde serinmek, iç
istiklill ile gerinmek belirtisi..
Susmak; söylemenin değil, söylenmenin meydanlardan odalara, odalardan kafalara akı§l ..
susmak; "medeni cesaret" adına.
"ilkel· nezaketsizlik" heveslerine kapıl­ le
maınak, bir anda bir pula satılınamak
disiplini...
Susmak; mil'ıninin yarariıyı söyliyerde; en yararlı işi, en karlı
gidi§i, zararlıyı ilgisizlilt çukuruna itişi, Peygaınger (s.a.s.)
emri ·önünde
saygıyla sini§i ... ·
yemediği
Dil; ki§i vicdanmda ve toplum hahak düzenini lif lif örgüle§tirmek, iplik iplik dokumak, motif motif
güzelleştirmek, taş taş ilbidele§tirmekle görevli.. Bu kutlu görevi; o mutlu
görevli yerinde konuşarak, deminde susarak görmeli... İşte örnek. kul, yüce
Rasill Hz. Muhammed (s.a.s.)'in şerefli
em:ri: ''Ya hayr söyle, ya da süküt eyle!"47
yatında
"Ne olur, Alliih'ı anmanın dışmda
dilsiz olsaydım." Hz. Ebü Bekr'in büyük duilsı4s.
dası,
Susmak; fikir çilesinin sessiz se. ma'sum edası.
Susmak; iç
da
kalınış
pazarlıgının kapı dışın­
"giriş
yasak"
levhası ..
Susmak, çocuğa ilk öğretilecek temel üikü. O, nasıl olsa ltonuşmasmı öğ­
renecektir çünkü.. Yerinde susmak, güzel konuşmaktan daha güzeldir. Bir
.milnillı süküt, bin boş söze gedeldir.
Konuşmak
taarruz, susmak savunmadır. Savunmasıni bilmeyenin taarruz
planlan hayaile avunmadır.
yağız
ters
delikanlının,
bakı§l ...
çılgın
çocuğu,
şehirliye
düşük"lerin
zehir-
Bela kar§lsmda susmak; sabır .ve
rıza alameti, milnevi rütbe ve makam
işareti.. Hıçkırılt burada, hiç'lik ifadesi.
Kahkaha; cinnet nişilnesi ...
Haksızlık karşısında
susmak; akıl,
ruh ve iman'ın "elveda" nefesi, insana
Peygamber eliyle giydirilen şeytan kisvesi.. İşte örnek kul , yüce Rasül'Un
şerefli sesi;
''Haksızlık
şeytan" değil
karşısında
susan dilsiz
de nedir? .•
dilsizlerin hill-i
l.ztıran,
Susmak; ötekilerin sun'u
ilıtiyilrı,
Susmak;
Yil Rab, ya söylet bize
Ya da sustur,
gayn! ..
TAKLİD
hayr'ı,
konuşmayalım 'hayr'm
YOLU
SÜNNETE UYMAK ÜLKÜSÜ
Hakka Uydurma'nın ikinci
ve taklidi yolu; sünnete uymaktır.
Hayatı
Susmak; ya huzur sarayının şah
odası ya da ıztırap apartmanının çatı
arası.. Kimbilir beiki de susturmak ~ni­
yetinin görev sahası ..
Susmak; ma'sum · Anadolu
Süsmak; "çenesi
pişmiş aşı ..
iik
· Sünnet; bütün yönleriyle bilinebil-·
diği kadar Hz. Muhammed'in öz hayat
modelidir.
, · Sorumluluk duygusu, doğruluk düsturu, korku ve ümit ilkesi uyannca bilinçli bir biçimde yaŞamak da aslında
kişiyi sünnete UYJI.laktan başka bir hedefe yöneltınez. Ancak bu yol, müslüman halkın çoğunluğu için yorucu ve
takibi güç gözükebilir. Oysa mÜslümanın hayatının da her hal ü karda
hakka uymak zorunluluğu vardır.
Bu zorunluluk ve o güçlük; daha
kolay uygulanır ve hakka götürür bir
(47) Kırk Hadts, Nevevi, Mtrc. A. Naim; s: 23.
(48) §:erh-u erbelıı. en-Nevevı, !. H. Bursevı, s: 148, 1. baskı; !staiıbul.
ikinci yol· aramayı gerekli kılar. İşte
bu ikinci yol; sünnete uymaktır.
Sünnete uymanın sağladı!\"ı faydaen büyüğünil Hz. Peygamber §ÖYle belirtmi§tir:
ların
İslami hükümlerin
olduğu kadar
müslüman hayatının da ikinci kaynağı
"Size iki şey bırakıyorum ki bunsünnet'tir. Bu yüzden Hz. Muhiımmed'in lara sıln sarıldığınız ve
gereklerince
yaşayış biçimini taklid ederek ya§ama.~ · yaşadığınız müddetçe yoldan çıkmıı.zsı­
müslümanlar için bir veeibe ve mah- mz; AllAh'ın kitabı ve Allah RasQJ.ü'·
nün sünneti.• "sı
kıimiyettir. Çünkü O'nun hayatı Kur'ıin-ı Kerim'in hayata intikalini canlanHayatın hakka uydurulmasını endıran yegane örnektir.
gellemeye çalı§an açık ya da gizli düş­
manlar karşısında yegane sığmak sünYa§antısında sünneti hakim kılma­
ya çalışan müslümanlar, başarılan öl- nete uymaktır:
.çüsünde hayatlarını -farkında olmasa"O gün, ziilhn kimse ellerini ısınp;
lar bile- hakka uydurmuş olacaklardır.
keşki Peygamber'le beraber bir yol tutTakip ve takilde değer yegane iz, saydım, vay b~ınıa gelene; keşki faHz. Muhammed'in izidir. Çünkü
O'nun lancayı dost edimneseydiın. Andolsun Id
.
izi Allii.h'a giden en doğru çizgidir; gi- bem, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı.
Şeytan insam yalmz ve yardımsız bı­
diştir. Bu gerçeği Allah böyle bildirmiş­
tir: "Gerçekten sen, dosdoğru bir yolu, rakıyor, der."•2
Allah yolunu... göstermektesin.''4s
Peygamber'i dost, sünnetini yol
edinıneyenin,
başkalarını dostluğa layık
Sünnete .uymak; İslam'ın tüm ilkegörenin acı sonu bu olunca; elbette ki
lerini yaşamak demektir.
müslümanlar sünneti yaşamayı iki dünHz: Muhammed'in "sünnet"
diye ya mutluluklan için yegane yol bileadlandırılan hayat modelini taklid etceklerdir. İlahi vahyi bize duyuran Hz.
mek; rastgele bir taklid anlamından Peygamber'in yolunu takip etmek, bir
çok uzak bir iman kişiliği meselesidir.
anlamda Kur'an-ı Kerim'e karşı ta'zim
Aslında taklid'de kişilik yoktur. Ancak
ve insaf borcunu ödemektir:
sünnete uymak'ta tam anlamıyla "İs­
''Rastil size neyi getirirse onu ahn,
lam kişiliği" bulunmaktadır.
neden de sizi men ederse onn da terk
Sünnete uyma ülküsü müslümana edin!"ss
devamlı bir iyiye yönelme, safla§ma ve
Aslında müslümaniann !slil.mt yönmüslümanca yaşama gayreti a§llar.
den değerleri, sünnet karşısındaki duTaklid'deki zihni ve bedeni tembellikrumlarına bağlıdır. Bir hadts-i §ertfte
ten kurtarır.
.
şöyle buyurulmaktadır:
Sünnete uymada.gerekçe arama ve
tereddüt yoktur. Gerekçe aramak ve
· birtakım ihtimalleri
değerlendirmek
için kaybedilecek zaman ve güç, i§ ve
yaşayış adına tasarruf edilmiş olmaktadır. Çünkü tembellik ve boş oturmak
!slamiyette yasaktır: "Boşaldın mı kalk
yorul, Rabbına doğrul.''•o
.r
(49) eş-Şura.: 52-53.
(50) el-!nııirah: 7-8.
(51) et-Taç, M. A. Nasıf, 1j47,
(52) el-Furkaıı: 27-29.
(53) el-Haşr:. 7.
(54) et-Taç, M. A..Nasıf, lj44,
Mısır.
Mısır.
"Kaçınanlardan
başka
ümmetimden herkes Cennete girmi§tir,
- Kaçınanlar klınlerdir? · diye sorulunca;
- Bana itaat eden, sünneti yaşa.
yanlar Cennete girmişlerdir. Bana uymayan, isyan edenler de ka~ınmış, sünnete yana§mamışlardır."54
Allah Teil.la da Hz. Peygamber'!
takdim etmiştir:
şöyle
"Andolsun ki, sizin i~in, Allah'a ve
ahiret gününe kavnşmayı umanlar ve
AIIah'ı ~ok ananlar i~iıı Allith'ın Rastı­
lünde güzel bir ·hayat modeli, örnek
vardır."ss
Müslüman. güzeliri,
lurnda
anlaşmazlıklar;
kişilerin
karşı­
lıİdı olarak biribirlerinin gayelerini aiı­
ya da yanlış anlamaMizaç farklılıklan da
deği§ik davranışlara götürür kişiyi .. Oysa yaşayışlarında aynı adet ve davranışlan uygulayan
kişilerin
genellikle
karşılıklı ili§kilerinin sevgi ve saygıya
dayandığı görülegelıniştir: ''Biribirine
kenetleıımiş bir bünye gibi toplum"u
böylesi ortak düşünce, davranı§ ve değer ölçüleri olan kişilerin toplumu olalamamalarından
larından doğar.
yakendisine böylesine bir örnek verdikten
sonra onu hayatma işlerneyi ya da hayatını o örneğe göre geçirmeyi ihmal . caktır.
edebilir mi?
Müslümanlar arasında "ortak davModel~in nasıl çizildiğini
düşün- . ranış"ı "sünnet"i yaşamak sağlar.
rneksizin kopyesini çıkarmak; modele
Ş~ halde müslüman toplumlar sünsahip olmak için nasıl yet1yorsa; sünneti yaşamak süretiyle bugün içinde
neti taklid etmek de bizi hakka uygun
bulunduklan ve gittikçe derinleşen ayyaşama neticesine
ula§tırmaya yeter.
rılıkları giderme ve güçlenme ve birÇünkü sünnete uymak; -otomatik haleşme imkanına da kavuşmuş olacakle gelmernek kaydıyla- ki§iyi sürekli
lardır.
ve düzenli bir yolla şuurluluk, dikkat,
Kişi ve toplum hayatının bir elde
tam bir uyanıklık ve kendine güven ve
hakka
uydurulmasını
sağlayacak olan
hakimiyet hali içinde yaşamaya alı§­
sünııet yerine birtakım· yabancı yaşa­
tırır. Alışkanlıklarda fşlerin büyük öneYl§
biçinılerini taklid etmek ne kadar
mi ve etkisi olduğu düşünülecek olursa; sünnet uyarınca yaşamanın küçük • düşüncesi,zliktir...
işlerde biİe kişiye ne dimli bir uyanıklık
Peygamb~rlerin sonuncusus7, Allah'vereceğini kestirrnek kolay olacaktır.
ın Sevgili Rasfllü5s, dünyalara rahmet59
Ç')te yandan sütmete uymak; gün-. ve büyük bir ahlak üzereso olan Hz.
lük hayatta her işi Allah Rasiilü'nün Peygamber'in sünneti; müslümanlar
için mutluluk reçetesidir.
yaptığı gibi yapma esasına dayanır. Bu
doğrunun,
rarlınm, hakkın peşindedir. Rabbı
ise, işierimize Peygamber'ın bir işini
örnek alma düşünce ve idealini gelişti­
rir. Bu yolla Allah Rasfllii'nün rUhaniyeti günlük hayat programımıza düzenleyici olarak girmiş olur. Günlük
hayatımıza manevi bir
rahatlık gelir.
Rühl gelişmemiz de olaylar arasmda
ezilmekten kurtulur, yükselişine ·devam
imkanı bulur...
Bu gelişme toplum
olumlu etkisini gösterir.
(55) el-Ahzab: 21.
(56) es-Saff: 4.
(57)
(58)
(59)
(60)
(61)
el-Ahzab: 40.
.Al-i !mra.n: 144.
ele-Enbiya: 107.
el-Kalem: 4.
el-Mü'min: 40.
da
ki, top-
hayatında
Şöyle
Bid'atlara
yaşamak;
kan§tırmadan
hayatı
yoldan hakka
en
kısa
süımeti
ve kestirme
uydurmaktır:
Gerek sorumluluk duygusu, · doğru­
luk düsturu, korku ve ümit ilkesini,
gerek sünnete uymayı gerçekleştirerek
hayatını hakka uydurma imkanını bulan müslümanların sonu elbette Cennet
olacaktırsı ..
Bu mes'ud sona ulaşan müslümanlara ne mutlu!..
Download