sayı 149 / 1 haziran 2005 • İMO Başkanı Taner Yüzgeç’in Oktay Ekinci’ye verdiği Yanıt 2’de • Eğitim Sen Kapatılamaz TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI YAYIN ORGANIDIR 6’da • Brüksel Zirvesi Kararlarına Yönelik Bazı Saptamalar 7’de • TMMOB Su Politikaları Kongresi 8’de IMF Emrediyor AKP Özelleştiriyor • TÜPRAŞ, TELEKOM, TEKEL, Seydişehir Alüminyum özelleştiriliyor. • İşçi sendikaları özelleştirmeye karşı top yekun mücadele başlattı. • TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve KİGEM’in ortaklaşa düzenlediği “20. Yılında Türkiye’de Özelleştirme Gerçeği” konulu sempozyum, çalışan kesimlerin özelleştirmeye karşı tepkisinin ifadesi oldu. Yoksulluk artıyor • Sempozyumda bir konuşma yapan TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı “Özelleştirmeleri durdurabiliriz.” dedi. IMF emrediyor, AKP yerine getiriyor. Türkiye’nin karlı kuruluşları birer birer yerli ya da yabancı sermaye gruplarına satılıyor. AKP iktidarı, IMF direktifleri doğrultusunda bir taraftan eğitim, sağlık gibi temel insan haklarını paralı hale getirmeye çalışırken, bir taraftan da Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hayatında köklü değişiklikler anlamında gelecek özelleştirmeleri yapmak için yoğun çaba harcıyor. Asgari ücreti bile yüksek bularak azaltılmasını isteyen IMF, Türkiye’yle yaptığı anlaşmalarda, ülkenin tüm değerlerinin uluslararası sermaye gruplarına peşkeş çekilmesini dayatıyor. AKP iktidarı, özelleştirmeye çalıştığı kurumların zarar ettiği, kamuya yük getirdiğini iddia ederek, toplumsal meşruiyet sağlamaya çalışıyor. Kapitalist küreselleşme sürecinin en önemli sacayaklarından birisi olan özelleştirme, ulusal ekonomilerin borç ilişkisiyle kıskaç altında tutulması ve dışa bağımlı hale getirilmesini öngörüyor. Dış borç konusunda oldukça sıkıntılı olan Türkiye’nin, IMF ve Dünya Bankası’ndan gelen dayatmalara boyun eğmemesi mümkün görünmüyor. Dayatmanın başında da kamusal alanın daraltılması ve özelleştirmeler geliyor. Dikkat edilmelidir; AKP iktidarı stratejik, karlı ve verimli bir şekilde faaliyetlerini sürdüren, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, SEKA, Erdemir, Tekel, Petkim, Tüpraş, THY, Telekom, Şeker fabrikaları, enerji santralleri, SSK, Köy Hizmetleri gibi kuruluşları ya özelleştiriyor ya da kapatıyor. Hiç kuşkusuz, bu işletmeler devre dışı bırakılınca, kamusal değerlerimizde kayda değer bir azalma olacağı açıktır. Özelleştirme ve/veya kapatma süreci ekonomik ve sosyal hayatta büyük bir alt üst oluşa ve yıkıma yol açacaktır. Özelleştirmenin, kamusal alanı daraltmanın işsizlik, yoksulluk, açlık olarak geri döneceğinden ise hükümet kanadı hiç söz etmiyor. Uluslararası sermayenin Türkiye’ye biçtiği rol belli: Türkiye ucuz işgücü cenneti haline getirilecek. Ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginlikleri, IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı sömürü programlarıyla talan edilecek. Bu ülkenin öz kaynaklarıyla yaratılan birbirinden önemli, birbirinden değerli kurumlar haraç mezat satılacak. Şu noktaya vurgu yapmakta fayda bulunuyor. Ülkemiz büyük ve küresel bir oyunla karşı karşıyadır. AKP düşen bu oyunun sahnelenmesinden başka bir şey değildir. 4’te Yoksulluk artıyor. Artma eğilimi içinde olan bir başka gösterge ise işsizlik. Tüm toplumsal kesimlerle birlikte yoksulluk ve işsizlik mühendisleri de vuruyor. İnşaat mühendislerinin yüzde 30’una yakını işsizlik kıskacında bulunuyor. İş bulup çalışanlar ise yoksulluk sınırının altında ücret alıyor. Bütün bunlar yoruma hacet bırakmayacak oranda anlaşılır oranlardır. Siyasal iktidarın ‘ekonomik ve sosyal hayat iyiye gidiyor’ şeklinde açıklamasını yalanlayan verilerdir. Siyasal iktidar büyüyen işsizliği, yaşam standartları arasındaki devasa uçurumu ve yoksulluk, açlık sınırında ücret alan milyonlarca insanı görmezden geliyor. Bir halkın mutlu olup olmadığını açığa çıkartmak için başka kriterlere ihtiyaç bulunur mu? Yoksulluk ve işsizliğin arasında bunalan bir halk mutlu değildir. Bu halkı ne ekonominin büyüdüğüne dair rakamlar ikna edebilir ne de enflasyonun düşük seviyelerde çıkması. Büyüyen ekonominin sonuçları ve düşük enflasyon düzeyi aile bütçesine yansımadığı sürece, Başbakanın TV’lere çıkıp, toz pembe bir tablo çizmesi artık inandırıcı olmuyor. Bu olumsuz tabloyu kamuoyunun dikkatine sunan yine devletin kendi kurumları oluyor. Hükümet kanadından yapılan iyimser açıklamaları devletin kurumları dayanaksız bırakıyor. Yine aynı şekilde, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde gerçekleştirilen değişiklikler ve demokratikleşme söylemine karşın, bu siyasal iktidar döneminde ancak askeri darbe dönemlerinde görülen sendika kapatma işi gerçekleşmek üzere. 200 bin üyeli öğretmen sendikası, eğitim biliminin vazgeçilmezlerinden olan anadilde eğitimi savunduğu için kapatılmayla karşı karşıya bulunuyor. Yeni çıkartılan Türk Ceza Kanunu ‘nun özellikle basınla ilgili bölümleri bir öncekinden daha baskıcı ve ağırlaştırılmış hükümler içeriyor. Bu arada hükümetin, seçim öncesi seçmenine verdiği sözleri yerine getirmek için fırsat kolladı anlaşılıyor. Türban, kesintisiz eğitim, kaçak kuran kursları konularındaki açıklama ve girişimler kaygı yaratıyor. Özellikle eğitim ve adalet alanındaki kadrolaşma kamuoyundaki bu kaygıyı pekiştiriyor. IMF yetkililerinin ‘asgari ücreti çok gördüğüne’ dair açıklamaları kamuoyuna yansıdı. Tabi bunun bir de gerçek hayattaki karşılığı olacaktı. Ki, ilk gösterge işçi kesimi ile hükümet arasında başlayan toplu sözleşme sürecinde açığa çıktı. Hükümet kamuda çalışan işçilere yüzde 4 zam önerdi. Son dönemde hız kazanan özelleştirme süreci, bir bakıma AKP iktidarının ekonomik krizi aşma, kamusal alanın sınırlarını daraltma, soysal devlet anlayışını ortadan kaldırma hedefinin ifadesi olarak değerlendirilebilir. Elbette özelleştirmeci zihniyetin dayanak aldığı yalnızca ekonominin yaşadığı sıkıntılar değildir. AKP tüm ekonomik ve soysal hayatı değiştirmek, Anadolu coğrafyasında başka bir hayatı inşa etmek istemektedir. Bu, küreselleşmeci ve paranın belirleyici olduğu bir hayattır. Uluslararası sermaye güçleri tarafından dayatılan ve AKP eliyle uygulanmaya çalışılan bu hayata karşı tüm emek güçlerinin, “bir başka hayatın” olduğuna dair iddialarını kuvveden fiile geçirmeleri gerekiyor. Taner Yüzgeç Başkan