bosna soykırım kararı birleştirilmiş - Ankara Üniversitesi Açık Erişim

advertisement
T.C.
AKARA ÜĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ESTĐTÜSÜ
ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER
AABĐLĐM DALI
SOYKIRIM SUÇU VE DEVLETĐ ULUSLARARASI
SORUMLULUĞU: ULUSLARARASI ADALET
DĐVAI’I BOSA-HERSEK SOYKIRIM DAVASI
KARARI
TEZSĐZ YÜKSEK LĐSANS PROGRAMI
DÖNEM PROJESĐ
Hüseyin ÇAKAN
Ankara-2009
ĐÇĐNDEKĐLER
ĐÇĐNDEKĐLER .............................................................................................................Đ
KISALTMALAR ........................................................................................................ V
ABSTRACT...............................................................................................................VI
GĐRĐŞ ........................................................................................................................... 1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM ....................................................................................................... 2
ULUSLARARASI ADALET DĐVANI’NIN BOSNA-HERSEK SOYKIRIM
DAVASI KARARI TEMELĐNDE SOYKIRIM SUÇU........................................... 2
I. DAVANIN TARĐHÇESĐNE ĐLĐŞKĐN ÖZET.................................................. 2
II. TARAFLARIN ĐDDĐALARI, DAVALININ KĐMLĐĞĐ VE UAD’NĐN
YETKĐSĐ .............................................................................................................. 5
A. Tarafların Yazılı Aşama Đleri Sürdüğü Đddialar .......................................... 5
1.Davacı Bosna-Hersek’in Đddiaları............................................................. 5
2.Davalı Federal Yugoslavya Cumhuriyetinin Đddia ve Savunmaları: ........ 7
B. Tarafların Sözlü Aşamada Đleri Sürdüğü Đddialar ve Savunmalar: ............. 8
1.Davacı Bosna-Hersek’in Đddiaları:............................................................ 8
2.Davalı Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin Đddia ve Savunmaları: ....... 9
C. Davalı Tarafın Kimliği: ............................................................................. 10
D. Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler Đle Đlişkisi ve
Divan’ ın Davalı Üzerindeki Yargılama Yetkisi............................................ 12
III. SOYKIRIM SUÇU VE SOYKIRIM SÖZLEŞMESĐ’NDE TARAFLARA
YÜKLENEN YÜKÜMLÜLÜKLER................................................................. 16
A. Genel Olarak Soykırım Suçu: ................................................................... 16
i
1.Soykırım Sözleşmesi’nde Korunan Gruplar ve Divan’ın Bu Konudaki
Değerlendirmeleri ...................................................................................... 19
2. Soykırım ve Zulüm Suçunun Karşılaştırılması ...................................... 21
3.Soykırım ve Etnik Temizlik.................................................................... 22
B.Soykırım Sözleşmesinde Devletlere Yüklenen Yükümlülükler Bağlamında
Tarafların Đddiaları ve Devletlerin Soykırım Đşlememe Yükümlülüğü Olup
Olmadığı Sorunu ............................................................................................ 24
1. Davacının Đddiaları:................................................................................ 24
2. Davalının Đddiaları: ................................................................................ 24
3.Soykırım Sözleşmesi Temelinde Divanın Değerlendirmeleri: ............... 26
IV. SOYKIRIM SÖZLEŞMESĐ ÇERÇEVESĐNDE GERÇEKLEŞTĐĞĐ ĐDDĐA
EDĐLEN OLAYLAR VE BU OLAYLARDA YER ALAN OLUŞUMLAR ĐLE
ĐLGĐLĐ ĐDDĐALAR............................................................................................ 30
A.Bosna-Hersek’te Meydana Gelen Olayların Arka Planı: ........................... 30
B.Olaylarda Yer Alan Oluşumlar Đle Đlgili Đddialar: ...................................... 32
C.Eylemelere Đlişkin Kanıtların Değerlendirilmesi : ..................................... 34
1.Đspat Yükü: .............................................................................................. 35
2.1.Grubun Üyelerini Öldürme: ............................................................. 36
2.2. Grup Üyelerine Ağır Bedensel ve Psikolojik Zarar Verme: ........... 37
2.3. Grubu Fiziksel Olarak Tamamen Veya Kısmen Yok Etmeye
Yönelik Hayat Şartlarına Kasten Tabi Tutmak:..................................... 38
2.4.Grup Đçinde Doğumları Önlemeye Yönelik Önlemler Alma:.......... 42
2.5.Grubun Çocuklarını Zorla Başka Bir Yere Nakletme:..................... 42
2.6. Srebrenica Soykırımı: ..................................................................... 43
ii
ĐKĐNCĐ BÖLÜM........................................................................................................ 45
SREBRENĐCA’DA MEYDANA GELEN EYLEMLERĐN DAVALI DEVLETE
ATFEDĐLEBĐLĐRLĐĞĐ VE DEVLETĐN SORUMLULUĞU ................................ 45
I.Soykırım Sözleşmesi’nin III/a Maddesi Çerçevesinde Srebrenica Soykırımının
Davalı Devlete Atfedilebilirliği.......................................................................... 47
A.Devlet Organlarının Eylemleri Temelinde Srebrenica Soykırımının Devlete
Atfedilebilirliği............................................................................................... 47
1.Fiili (De Facto) Devlet Organlarının Eylemleri Temelinde Devletin
Sorumluluğu............................................................................................... 50
2.Srebrenica’ da Faaliyet Gösteren Paramiliter Grupların Eylemleri
Temelinde Devletin Sorumluluğu .............................................................. 51
B. Devletin Talimatı ve Kontrolü Altında Gerçekleştirilen Eylemlerden
Dolayı Devletin Sorumluluğu ........................................................................ 53
II.Soykırım Sözleşmesi’nin III/b-e Maddesi Çerçevesinde Srebrenica
Soykırımının Davalı Devlete Atfedilebilirliği ................................................... 59
A.Soykırım Suçuna Katılma Temelinde Devletin Sorumluluğu.................... 59
III.Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Yükümlülüğünden Kaynaklanan
Devletin Uluslararası Sorumluluğu.................................................................... 62
A.Soykırımı Önleme Yükümlülüğü ............................................................... 64
B.Soykırımı Cezalandırma Yükümlülüğü...................................................... 68
IV. Geçici Önlem Kararlarının Đhlalinden Kaynaklanan Sorumluluk ............... 72
V. Zararın Tazmini............................................................................................. 74
SONUÇ ...................................................................................................................... 80
KAYNAKÇA............................................................................................................. 84
iii
KĐTAPLAR ............................................................................................................... 84
MAKALE ................................................................................................................. 85
KARARLAR .............................................................................................................. 86
iv
KISALTMALAR
a.g.e
: Adı geçen eser
a.g.m
: Adı geçen makale
AÜHFD
: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AÜSBFD
: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi
Bkz
: Bakınız
BM
: Birleşmiş Milletler
BMGK
: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
EYUCM
: Eski Yugoslavya Đçin Uluslararası Ceza Mahkemesi
FYC
: Federal Yugoslavya Cumhuriyeti
ILC
: International Law Commission
JNA
: Yugoslav People’s Army
RUCM
: Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi
SFYC
: Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti
TCK
: Türk Ceza Kanunu
UAD
: Uluslararası Adalet Divanı
USAD
: Uluslararası Sürekli Adalet Divanı
UNPROFOR : United Nations Protection Force
VJ
: Yugoslav Army
VRS
: Army of the Republica Srpska
v
ABSTRACT
In ıts judgement of 26 February 2007 in the Case Concerning the Application
of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, the
International Court of Justice ( ICJ) discussed several issues regarding crime of
genocide and state responsibility for genocide. The ICJ adjudicated alleged violations
by the Federal Republic of Yugoslavia ( Serbia) of Genocide Convention examining
whether genocide occured during the secession of Bosnia and Herzegovina and, if it
did, whether those actions could be atributed the Serbia. The ICJ found that Serbia
had not committed genocide, but had violated obligations under Article I of
Genocide Convention, namely the duties of prevention and punisment. But ICJ
denied any causal link between Serbia’s conduct and the losses resulting from the
Srebrenica genocide, and contented itself with a declaratory judgement as a form of
satisfaction.
vi
GĐRĐŞ
Uluslararası toplum 20. yüzyılda insanlığın vicdanını derinden yaralayan çok
sayıda uluslararası nitelikli çatışmaya ve iç çatışmalara tanıklık etmiştir. Özellikle
20. yüzyılın sonlarına doğru uluslararası toplum iki büyük insanlık trajedisini
yaşamıştır. Bu insanlık trajedilerinden bir tanesi; Ruanda’da Tutsiler ve Hutular
arasında yaşanan ve yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği iç savaş esnasında,
diğeri ise; Eski Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin dağılma süreci
sonrasında 1992-1995 tarihleri arasında Bosna-Hersek’te yaşanan savaş sırasında
yaşanmıştır. Bu iki bölgede de uluslararası toplumu bir bütün olarak ilgilendiren
soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçları gibi çok ağır suçlar
işlenmiştir. Đşlenen bu suçların siyasi olduğu kadar çok sayıda hukuki sonuçları da
olmuştur. Bu hukuki sonuçlardan bir tanesini de inceleme konumuzu oluşturan ve 20
Mart 1993’te Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin, Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun
Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin1 ihlal edildiği gerekçesiyle dönemin
Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’ne karşı Uluslararası Adalet Divanı (UAD)
huzurunda açmış olduğu ve uzun bir zaman sonra 26 Şubat 2007 tarihinde nihai
olarak karara bağlanan dava olmuştur. Soykırım Sözleşmesi’nin IX. maddesi,
soykırımı yasaklamakta olup bu sözleşmenin uygulanması ve yorumu konusunda
taraf devletler arasında çıkacak uyuşmazlıkların tek-taraflı başvuru yolu da dahil
Divan önüne getirilebileceğini öngörmektedir. Bosna-Hersek Cumhuriyeti’ de
1
Bundan sonra sadece Soykırım Sözleşmesi veya Sözleşme olarak geçecektir. 9 Aralık 1948’de
imzalanan ve 12 Ocak 1951’ de yürürlüğe giren “ Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması
Sözleşmesi ” (Soykırım Sözleşmesi)’nin orijinal metni için bkz. United Nations, Treaty Series,
Vol.78, p.277, http://untreaty.un.org/ENGLISH/bible/englishinternetbible/partI/chapterIV/treaty1.asp
( 02.06.2008)
1
Sözleşme’nin IX. maddesi temelinde sorunu Divan’a getirmiştir.2 Soykırım Suçunun
Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin Uygulanması Davası veya BosnaHersek Soykırım Davası3 olarak da adlandırabileceğimiz bu davada çok sayıda fiili
ve hukuki uyuşmazlık konusu ele alınmıştır. Özellikle de; UAD’nin soykırım suçu
bakımından davalı devlet üzerinde yargı yetkisine sahip olup olmadığı ve sonrasında
Bosnalı Müslümanlar’a yönelik olarak soykırım suçunun işlenip işlenmediği ve bir
soykırım işlenmişse davalı devletin bu suçun işlenmesindeki rolünün ve
sorumluluğunun ne olduğu hakkında bir karar verilmiş olup, bu çalışmamızda da
öncelikli olarak davanın kısa bir tarihçesi anlatıldıktan sonra olayların gelişimi ve
arka planı üzerinde durularak tarafların iddiaları ve bu iddialar temelinde UAD’nın
vermiş olduğu karar incelenecektir.
BĐRĐCĐ BÖLÜM
ULUSLARARASI ADALET DĐVAI’I BOSA-HERSEK SOYKIRIM
DAVASI KARARI TEMELĐDE SOYKIRIM SUÇU
I. DAVAI TARĐHÇESĐE ĐLĐŞKĐ ÖZET :
20.03.1993 tarihinde Bosna-Hersek Cumhuriyeti, Federal Yugoslavya
Cumhuriyeti’nin 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından
2
Pazarcı, Hüseyin, “ Bosna-Hersek Sorununda Uluslararası Yargının Rolü ”, AÜSBFD, Cilt: 51, No:
1-4, Ocak-Aralık 1996.
3
Nihai kararın orijinal metni için bkz., Application of the Convention on the Prevention and
Punishment of the Crime of Genocide (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro), Judgment
of 26 February 2007, http://www.icj-cij.org/docket/files/91/13685.pdf (06.05.2009)
2
kabul edilen Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini iddia ederek UAD’ye
başvurmuştur. Bu başvuru Soykırım Sözleşmesi’nin UAD’nin yargı yetkisine ilişkin
olan IX. maddesi temelinde yapılmıştır. Bu başvuru UAD Statüsü’nün 40/2. maddesi
gereğince davalı FYC’ye, 63. maddesi gereğince de; uyuşmazlık, taraflardan başka
devletlerin de taraf olduğu bir sözleşmenin yorumlanmasına ilişkin olduğundan
Soykırım Sözleşmesi’ne taraf diğer devletlere de bu dava bildirilmiştir.4
Bu
başvurudan
hemen
sonra
Bosna-Hersek,
UAD’den
haklarını
koruyabilmesi için geçici önlemler alması talebinde bulunmuştur. UAD bu talep
üzerine tarafları dinledikten sonra 08 Nisan 1993 tarihli ara kararıyla Soykırım
Sözleşmesi’ndeki hakların korunması amacıyla
geçici önlemleri belirlemiş ve
taraflardan mevcut uzlaşmazlıklarını ağırlaştıracak veya genişletecek herhangi bir
girişimde bulunmamalarını istemiştir.5 27 Haziran 1993 tarihinde Bosna-Hersek
Cumhuriyeti’nin Divan’dan tekrar geçici önlemler alması talebinde bulunması
üzerine, Divan 13 Eylül 1993 tarihli ara kararıyla daha önce almış olduğu geçici
önlemler kararının acilen ve etkili bir şekilde uygulamaya konulmasını istemiştir.6
Geçici önlem kararlarının verilmesini takiben FYC’nin UAD’nın davayı
görme ve başvurunun kabul edilebilirliği konusunda yetkili olmadığını ileri sürmesi
üzerine Divan bu iddiayı incelemek için 14 Temmuz 1995 tarihinde duruşmaları
askıya almıştır.7 Keza, UAD Statüsü’nün 41. maddesine göre Divan’a herhangi bir
başvuru karşısında eğer kendisinden geçici koruma önlemleri kararı alınması
istenmişse, Divan öncelikle bu isteği ele almaktadır. Bundan sonra da, eğer Divan’ın
4
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 1-3.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 4. ; bu konuda ayrıca bkz., Elekdağ,
Sevinç, “ 13 Yıldır Beklenen Karar: Soykırım Sözleşmesi’ne Dayanılarak Uluslararası Adalet
Divanı’nın Önüne Getirilen Đlk Dava”, Uluslararası Suçlar ve Tarih: Altı Aylık Uluslararası Hukuk ve
Tarih Dergisi, ASAM, Đnsanlığa Karşı Suçlar Araştırma Enstitüsü, Sayı 1, Ankara,2006, s.215.
6
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 7-8.
7
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 10.
5
3
yargı yetkisine itiraz varsa, Divan ikinci olarak yetkili olup olmadığını incelemekte
ve eğer yetkili ise son olarak da davanın esasına ilişkin incelemesini yaparak kararını
vermektedir.8
UAD, 11 Temmuz 1996 tarihinde verdiği ara kararla da yargı yetkisine ilişkin
ön itirazları reddetmiştir. UAD, Soykırım Sözleşmesi’nin IX. maddesi gereğince
uyuşmazlık hakkında davaya bakma yetkisi olduğunu ve davacı tarafından yapılan
başvurunun kabul edilebilir olduğunu açıklamıştır.9
Ancak 1 Kasım 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) üyeliğine kabul
edilen FYC, bu gelişme dolayısıyla, 20 Nisan 2001 tarihinde UAD’nin kendi
üzerinde kişi bakımından (ratio personae) yargılama yetkisi olmadığını ileri sürerek
UAD’den 11 Temmuz 1996 tarihli kararını yeniden gözden geçirmesini istemiştir.
FYC, 1 Kasım 2000 tarihinden önce UAD Statüsü’ne taraf olmadığını ayrıca
Soykırım Sözleşmesi’ne de taraf olmadığını, bu Sözleşme’ye 8 Mart 2001 tarihinde
taraf olduklarını ve Sözleşme’nin IX. maddesine çekince koyduklarını belirtmiş ve
bu hususta karar verilinceye kadar duruşmalara ara verilmesini istemiştir. BosnaHersek ise; bu iddianın fiilen ve hukuken bir temeli olmadığını belirterek bu talebin
kabul edilmemesini talep emiştir.10 Ancak UAD, 3 Şubat 2003 tarihli ara kararıyla11
FYC’nin UAD Statüsü’nün 61. maddesi12 çerçevesinde yapmış olduğu 11 Temmuz
8
Pazarcı, Hüseyin, a.g.m., s.384.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 12.
10
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras.26-28.
11
Ara kararın tam metni için bkz., Application for Revision of the Judgment of 11 July 1996 in the
Case concerning Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of
Genocide (Bosnia and Herzegovina v. Yugoslavia), Preliminary Objections, Judgment of 3 February
2003, http://www.icj-cij.org/docket/files/122/8248.pdf (16.05.2009)
12
UAD Statüsü madde 61/1: “Hükmün yenilenmesi isteği ile Divan'a başvurulması ancak, kesin bir
etki yapabilecek nitelikte olup hükmün açıklanmasından önce Divan'ca ve hükmün yenilenmesini
isteyen taraflarca bilinmeyen bir olayın keşfedilmiş olması nedeniyle ve olayın bilinmemesi anılan
tarafın kusurundan ileri gelmemişse mümkündür.”; Statute of the International Court of Justice,
International
Court
of
Justice-Basic
Documents,
http://www.icjcij.org/documents/index.php?p1=4&p2=2&p3=0 (19.05.2009), Türkçe çevirisi için bkz., Gündüz,
Aslan, Milletlerarası Hukuk, 5. Bası, Beta, Kasım 2003, Đstanbul, s.137-147.
9
4
1996 tarihli ara kararın yeniden gözden geçirilmesi talebini kabul edilemez
bulmuştur. Çünkü UAD, FYC’nin 2000 yılında BM’ye üye olarak kabul edilmesini
1996 tarihli ara karar verildiğinde bilinmeyen ve daha sonradan ortaya çıkan yeni bir
olgu olarak kabul etmemiştir.13
UAD tarafların tüm ön itirazlarını karara bağlayarak yazılı ve sözlü aşamanın
tamamlanmasından sonra esasa ilişkin nihai kararını ise 26 Şubat 2007 tarihinde
açıklamıştır.
Davanın açılmasıyla, Divan’nın kararını açıklaması arasında 14 yıllık bir süre
bulunmaktadır. Bu süreç içerisinde Divan’a başvuruyu yapan Bosna-Hersek
Cumhuriyeti’nin yerine, Dayton Anlaşmaları ile “Bosna-Hersek” devleti geçmiş; ilk
başvuruda davalı konumda olan FYC’ nin adı önce 4 Şubat 2003’te “SırbistanKaradağ” olmuş, daha sonra bu ad da değişmiş ve 3 Haziran 2006 tarihinde davalı
taraf Sırbistan Cumhuriyeti olmuştur.14
II. TARAFLARI ĐDDĐALARI, DAVALII KĐMLĐĞĐ VE UAD’Đ
YETKĐSĐ
A. Tarafların Yazılı Aşama Đleri Sürdüğü Đddialar:
1.Davacı Bosna-Hersek’in Đddiaları
Bosna-Hersek UAD’ye yapmış olduğu başvurusunda ve yazılı aşamadaki
diğer dilekçelerinde özetle; FYC’nin doğrudan veya kontrolü altındaki kurum ve
13
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 31, paras. 108-113.
Aybay, Rona, “ Bosna Hersek Đnsan Hakları Mahkemesi’nin Srebrenitza Tolukıyımı Kararı ”,
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı:2 (2007/2), 2007, s.67.
14
5
birimler vasıtasıyla Bosna-Hersek topraklarında fakat bu topraklarla sınırlı
olmayacak şekilde ulusal, etnik veya dini grupları kısmen veya tamamen yok ederek
veya yok etmeye teşebbüs ederek Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini iddia etmiştir.
Bosna-Hersek; FYC’nin, grup üyelerini öldürmek, grup üyelerine ağır bedensel ve
zihinsel zararlar vermek, kasıtlı olarak grup üyelerini tamamen veya kısmen yok
etmeye yönelik
yaşam koşulları altına koymak ve grup içerisinde doğumları
engellemeye yönelik önlemler dayatmak suretiyle Soykırım Sözleşmesi’nden
kaynaklanan yükümlülükleri ihlal ettiğini belirtmiştir. Davacı ayrıca FYC’nin
soykırım işlemek için anlaşma yaparak, soykırım suçuna iştirak ederek, bu suça
teşebbüs ederek ve soykırım işlemek için aleni ve doğrudan kışkırtma yaparak da
Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiği görüşündedir. Davacıya göre; FYC soykırım
eylemlerini gerçekleştiren kişi ya da gruplara yardım ve teşvikte bulunarak,
Sözleşme’den
kaynaklanan
soykırım
eylemlerini
önleme
ve
cezalandırma
yükümlülüğünü ihlal etmiştir. Davacı bu nedenlerle başvurusunda ve diğer yazılı
dilekçelerinde, Divan’dan FYC’nin bu eylemleri derhal ve etkili bir şekilde sona
erdirecek önlemleri almasını talep etmiştir. Davacıya göre; FYC, Soykırım
Sözleşmesi’nden
kaynaklanan
yükümlülüklerine
uymalı
ve
gerçekleştirdiği
uluslararası hukuka aykırı eylemlerinin sonuçlarını kaldırarak Sözleşme’nin
ihlalinden önce varolan durumu tekrar tesis etmelidir. Davacı, Sözleşme’nin yukarıda
belirtilen şekilde ihlal edilmesinden doğan uluslararası sorumluluğun bir sonucu
olarak, kendisi ve vatandaşları adına, yargılama aşamasında
Divan tarafından
belirlenecek zarar ve kayıpları için FYC’den tazminat istemeye hakkı olduğunu ve
FYC’nin bunu karşılaması gerektiğini iddia etmiştir.15
15
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 64-65.
6
2.Davalı Federal Yugoslavya Cumhuriyetinin Đddia ve Savunmaları:
Bosna-Hersek’in bu iddialarına cevaben FYC yazılı savunmalarında ilk
olarak; Müslümanlara ve Hırvatlara karşı Soykırım Sözleşmesi’nden kaynaklanan
hiçbir yükümlülüğün ihlal edilmediğini ileri sürmüştür. Davalı, Bosna-Hersek
tarafından gerçekleştiği iddia edilen eylemlerin iddia edildiği şekilde ve boyutta
işlenmediği görüşünü savunmuştur. Davalıya göre; Bosna-Hersek tarafından
gerçekleştiği iddia edilen eylemlerden bir kısmı işlenmiş olsa bile bu eylemler
soykırım kastıyla işlenmemiştir. Davalı savunmalarında ayrıca bu eylemlerin,
özellikle etnik veya dinsel bir gruba karşı gerçekleştirilmediğini, bir etnik veya
dinsel
gruba
üye
olmalarından
dolayı
grup
üyelerine
yönelik
olarak
gerçekleştirilmediğini belirterek gerçekleştirilen eylemlerin soykırıma ve Soykırım
Sözleşmesi’nde yasaklanan diğer eylemlere vücut vermeyeceğini savunmalarında
belirtmiştir. FYC, ikinci olarak ise; Bosna-Hersek’in iddia ettiği eylemlerin kendisine
atfedilemeyeceğini belirtmiştir. Çünkü, gerçekleştiği iddia edilen eylemlerin FYC
topraklarında ve kendi organları tarafından işlenmediğini ve bu eylemlerin kendi
emri ile ya da kendi kontrolü altında olan organlar tarafından gerçekleştirilmediğini
iddia etmiştir. Davalıya göre; gerçekleştirilen eylemlerin kendi eylemleri olarak
kabul edilebilmesi için uluslararası hukuk kurallarına dayanan yasal bir zemin
bulunmamaktadır. Bu nedenlerle de FYC, UAD’ndan davacının tüm iddialarının
reddedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.16
Bosna-Hersek gerek ilk başvurusunda gerekse yazılı aşamada Divan’a
sunduğu diğer yazılı dilekçelerinde; FYC’nin, gerek insan haklarının uluslararası
16
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 65.
7
korunmasına ilişkin
gerekse silahlı
çatışma
hukukuna ilişkin
uluslararası
yükümlülükleri de ihlal ettiğini iddia etmiştir. Ancak Divan’ın bu davadaki yargı
yetkisi sadece Soykırım Sözleşmesi’nin IX. maddesine dayanmaktadır.17 Bu
bakımdan divan taraflar arasındaki uyuşmazlıklardan sadece Sözleşme’nin IX.
maddesinde belirtilenler hakkında bir karar verebilecektir. Bu nedenle Divan’ın
Sözleşme’nin IX. maddesinde belirtilen hususlar dışındaki yükümlülüklerin ihlal
edildiği iddiaları bakımından bir karar verme yetkisi bu davada bulunmamaktadır.
B. Tarafların Sözlü Aşamada Đleri Sürdüğü Đddialar ve Savunmalar:
1.Davacı Bosna-Hersek’in Đddiaları:
Bosna-Hersek sözlü aşamada, yazılı aşamada ileri sürmüş olduğu iddialardan
farklı olarak; FYC’nin grubun çocuklarını zorla başka yere nakletme eylemini de
gerçekleştirdiğini, ayrıca bu eylemleri gerçekleştiren kişi ve oluşumlara yardım ve
teşvikte bulunduğunu iddia etmiştir. Davacıya göre; FYC soykırımı önlemede
başarısız olarak sözleşmeden kaynaklanan soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal
etmiştir. Davacı ayrıca, FYC’nin soykırım ve Soykırım Sözleşmesi’nde yasaklanan
diğer eylemleri cezalandırmada başarısız olduğunu belirterek FYC’nin soykırımla ya
da Soykırım Sözleşmesi’nde yasaklanan diğer eylemlerle suçlanan kişileri Eski
Yugoslavya Đçin Uluslararası
Ceza Mahkemesi’ne (EYUCM)
teslim etme
konusunda ihmal gösterdiğini ve bu nedenle EYUCM ile tam bir iş birliği içerisinde
olmadığını da ileri sürmüştür. Davacı gerçekleştiğini iddia ettiği eylemlerin davalıya
17
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 147
8
atfedilebilir uluslararası hukuka aykırı fiiller olduğunu ve bunun davalının
uluslararası sorumluluğuna yol açacağı görüşündedir. Bu nedenle de davacı
uluslararası sorumluluğun bir gereği olarak FYC’nin, soykırım ve Soykırım
Sözleşmesi’nde yasaklanan diğer eylemleri yasaklayarak, bu eylemlerle suçlanan
kişilerin EYUCM’ne nakledilmesi için gerekli ve etkili adımları atması gerektiğini
ileri sürmektedir. Davacı bu aşamada da, FYC’nin Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal
etmesi sonucu meydana gelen haksız eylemlerinin sonuçlarını gidermesi gerektiğini
vurgulamıştır.
Davacı
zararın
tazmini
kapsamında
özellikle;
Soykırım
Sözleşmesi’nin III. maddesinde sayılan eylemlerle gerçek kişilere verilen zararların,
suçtan zarar görenlerin veya hayattaki mirasçılarının ve suçtan zarar görenlerin
bakmakla yükümlü oldukları kişilerin çektikleri acılardan kaynaklanan manevi
zararların, gerçek ve tüzel kişilerin mülklerine verilen maddi zararların, suçtan zarar
görenlerin bu zararlarını karşılamak ve hafifletmek için kendisi tarafından yapılan
harcamalara ilişkin maddi zararların davalı tarafından karşılanması gerektiğini iddia
etmiştir. Ayrıca davalının, iddia edilen bu haksız eylemlerini tekrarlamaması için
şekli UAD tarafından belirlenecek özel tazminat ve garantilerin davalı tarafından
verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bosna-Hersek’e göre davalı, UAD’nın aldığı geçici
önlem kararlarına aykırı davranmak suretiyle de bir uluslararası yükümlülüğü ihlal
etmiştir. Davacı geçici önlem kararlarının ihlali nedeniyle de miktarı Divan
tarafından belirlenecek bir tazminatın davalı tarafından kendisine ödenmesine
hükmedilmesini istemiştir.18
2.Davalı Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin Đddia ve Savunmaları:
18
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 66.
9
Davalı sözlü aşamada öncelikli olarak UAD’nin davalının müracaatına açık
olmadığını ileri sürmüştür. Davacı, bu savunmasına alternatif olarak ise; Soykırım
Sözleşmesi’ne taraf olmadığını ve bu Sözleşme’nin IX. maddesi ile bağlı olmadığını
ve bu nedenle de UAD’nin kendi üzerinde yargılama yetkisi olmadığını ileri
sürmüştür. Ancak UAD’nin, bu davada yargılama yetkisi olduğunu belirlemesinden
sonra ise; davacının ileri sürdüğü suçlamaların hukuki ve fiili temeli olmadığını, bu
nedenle reddedilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Davalı gerçekleştiği iddia edilen icrai
ve ihmali eylemler dolayısıyla kendisine hiçbir sorumluluk atfedilemeyeceği
görüşünü savunmuştur. Davalı ayrıca Bosna-Hersek tarafından iddia edilen
hususlarla ilgili olarak UAD’nin yetkisinin, sadece Soykırım Sözleşmesi’ni doğru
yorumlayarak bir tespit kararı (declatatory judgement) vermekle sınırlı olduğunu
belirtmiştir.
Geçici
önlem
kararlarının
ihlalinden
kaynaklanan
uluslararası
sorumluluk konusunda ise davalı, Divan’ın bu konuda uygun bir tazminat belirleme
yetkisinin olmadığı düşüncesindedir.19
C. Davalı Tarafın Kimliği:
UAD duruşmalar başlamadan önce davalının kimliği ile ilgili sorunu
değerlendirmiştir. Sözlü aşamanın bitmesinden sonra 3 Haziran 2006 tarihli bir
dilekçe ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ni bilgilendiren Sırbistan
Cumhuriyeti, bağımsızlık deklarasyonunun 3 Haziran 2006 tarihinde Karadağ
Meclisi tarafından kabul edildiğini, Birleşik Sırbistan-Karadağ devletinin BM
üyeliğinin ve BM sistemindeki tüm kuruluş ve kurumlardaki üyeliğinin Sırbistan19
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 66.
10
Karadağ Anayasası’nın 60. maddesi temelinde Sırbistan Cumhuriyeti tarafından
devam ettirileceğini ve bundan sonra BM’deki “Sırbistan-Karadağ” ismi yerine
Sırbistan Cumhuriyeti (Republic of Serbia) isminin kullanılacağını belirtmiştir.
Ayrıca Birleşik Sırbistan-Karadağ devletinin BM Andlaşması’ndan kaynaklanan tüm
hak ve yükümlülüklerinden kendisinin sorumlu olacağını bildirmiştir. Sırbistan 16
Haziran 2006’ da tekrar BM Genel Sekreterliği’ne sunduğu dilekçeyle de; SırbistanKaradağ’ın taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan hakları kullanmaya
devam edeceğini ve bu sözleşmelerden kaynaklanan taahhütlere saygı göstereceğini
belirterek yürürlükteki tüm uluslararası andlaşmalara Sırbistan-Karadağ yerine
kendisinin taraf olduğunun teyid edilmesini istemiştir. Ayrıca Sırbistan-Karadağ
tarafından taahhüt edilen tüm uluslararası yükümlülüklerin kendisi tarafından yerine
getirileceğini, tüm deklarasyon, çekince ve uyarıların Sırbistan Cumhuriyeti
tarafından sürdürüleceğini belirtmiştir. 28 Haziran 2006’da BM Genel Kurulu’nun
60/264 sayılı kararı ile Karadağ Cumhuriyeti yeni bir BM üyesi olarak kabul
edilmiştir20. Bu gelişmelerin sonucunda UAD taraflardan görüşlerini kendisine
bildirmesini istemiştir. Bosna-Hersek; bu gelişmelerin devletin sorumluluğuna ilişkin
uygulanabilecek
kurallara
bir
etkisinin
olmadığını/olamayacağını,
soykırım
işlendiğinde Sırbistan-Karadağ’ın tek bir devlet olduğunu, bu nedenle hem Sırbistan
hem de Karadağ’ın müştereken ve müteselsilen sorumlu olması gerektiğini
belirtmiştir. Karadağ ise; egemen bir devlet olarak uluslararası sorumluluklarının
ileri sürülmesiyle kendi rızaları dışında bu davanın bir tarafı haline getirilmek
istendiğini
belirtmiştir.
Ayrıca,
21
Mayıs
2006’da
Karadağ
Meclisi’nde
bağımsızlıklarını ilan ettiklerini ve Birleşik Sırbistan-Karadağ devletine halefiyetin
20
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 67-69.
11
Anayasa’nın 60. maddesinde düzenlendiğini ve bu devletin halefinin Sırbistan
Cumhuriyeti olduğunu, bu nedenle kendisine karşı bir sorumluluğun ileri
sürülemeyeceğini belirterek bu davada davalı olma ehliyetinin olmadığını ileri
sürmüştür.21
UAD ise; kendi yargı yetkisinin devletlerin rızasına bağlı olduğunu
görüşündedir. Tarafların iddialarını değerlendirdikten sonra sonuç olarak; bir devleti
kendisine başvurması için zorlayamayacağını belirten Divan, 11 Temmuz 1996
tarihli ara kararında da belirttiği üzere FYC bakımından (daha sonra hukuki
kişiliğinde herhangi bir değişiklik olmasızın Sırbistan-Karadağ adını alan) böyle bir
rızanın olduğunu söylemiştir. Yukarıda anlatılan gelişmeleri dikkate alan Divan,
Karadağ Cumhuriyeti’nin, Sırbistan-Karadağ’ın tüzel kişiliğini devam ettirmediğini,
bu nedenle Karadağ Cumhuriyeti’nin bu davada davalı statüsüne sahip olmadığı
görüşündedir. Divan ayrıca Karadağ’ın bu dava ile ilgili olarak kendi yargı yetkisine
ilişkin bir rızasının bulunmadığını belirterek bu davanın davalısının Sırbistan
Cumhuriyeti olduğunu belirtmiştir.22
D. Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler Đle Đlişkisi ve
Divan’ ın Davalı Üzerindeki Yargılama Yetkisi
FYC, Sosyalist
Federal Yugoslavya Cumhuriyeti (SFYC) Soykırım
Sözleşmesi’ne taraf devletlerden biri olsa da kendisinin SFYC’nin ardıl devleti
olmadığını, bu nedenle de dava açıldığında Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olmadığını
ileri sürmüştür. FYC ayrıca başvurunun yapıldığı tarihte BM’ye üye olmadığından
21
22
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 70-72.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 76-77.
12
UAD Statüsü’ne de taraf olmadığını belirterek Divan’ın kendi üzerinde kişi
yönünden yargılama yetkisi olmadığını ileri sürmüştür.23
UAD bu konuya ilişkin olarak 1996 tarihli ara kararında özetle; SFYC’nin
1992’ de parçalanmasından sonra FYC’nin, SFYC’nin ardılı olduğunu ve bu nedenle
SFYC’nin BM üyeliğini sürdürdüğünü belirtmiştir. Ancak FYC, 2000 yılında BM’ye
üye olduğunu belirterek, 1992-2000 yılında BM üyesi olmadığını ve dolayısıyla
UAD Statüsü’ne de taraf olmadığını ve dava açıldığı tarihte Soykırım Sözleşmesi’ne
de taraf olmadıkları itirazını tekrarlamıştır. FYC bu iddiasını desteklemek için 29
Nisan 1999’ da sekiz NATO üyesine karşı açmış olduğu Kuvvet Kullanmanın Hukuki
'iteliğine Đlişkin Dava’lar hakkından verilen 15 Aralık 2004 tarihli kararları da
emsal göstermiştir. Çünkü Divan bu davalarda; FYC’nin dava tarihinde BM üyesi
olmadığını, UAD Statüsü’ne de taraf olmadığını, bu nedenle de yargı yetkisi
olmadığını karara bağlamıştır. Ancak bu noktada hemen belirtmek gerekir ki; Divan
bu davalarda FYC’nin Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olup olmadığı ile ilgili bir
belirleme yapmamıştır.24
Buradaki temel sorun dava açıldığında, davalının SFYC’nin ardıl devleti olup
olmadığıdır. Bu sorunu çözmek için Divan 1992 – 2000 yılları arasında FYC’nin BM
ile olan tarihsel ilişkilerini incelemiştir.
SFYC 1980’li yılların başında, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Karadağ,
Makedonya, Sırbistan ve Slovenya’dan oluşan bir devlet olup, BM’nin kurucu
üyelerinden biridir. Ancak SFYC’nin 1990’lı yıllarda içine girdiği parçalanma süreci
sonucunda 25 Haziran 1991’de Hırvatistan ve Slovenya, 17 Eylül 1991’de
23
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 80.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 81-83; Kuvvet Kullanmanın Hukuki
Niteliğine Đlişkin Dava’larda yetkisi olmadığına ilişkin verdiği kararlarla ilgili örnek için bkz.,
Legality of Use of Force (Serbia and Montenegro v. Belgium), Preliminary Objections, Judgment of
15 December 2004, para. 129.
24
13
Makedonya, 6 Mart 1992’de ise Bosna-Hersek bağımsızlıklarını ilan etmiştir. 8
Nisan 1992’de Makedonya, 22 Mayıs 1992’de ise Bosna-Hersek, Hırvatistan ve
Slovenya BM üyesi olarak kabul edilmiştir. 27 Nisan 1992’de yapılan SFYC Meclisi
birleşik oturumunda Sırbistan ve Karadağ bir deklarasyon yayımlayarak, FYC’nin,
SFYC’nin uluslararası
hukuki ve siyasal tüzel kişiliğinin devamı olduğunu,
SFYC’nin üstlendiği tüm uluslararası sorumluluklara uyacağını, SFYC’nin üyesi
olduğu tüm uluslararası kuruluş ve organizasyonlara ilişkin yükümlülükleri yerine
getireceğini belirtmişlerdir.25 Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK),
30 Mayıs 1992 tarih ve 757 sayılı kararı ve 19 Eylül 1992 tarih ve 777 sayılı kararı
ile YFC’nin, SFYC’nin BM üyeliğini otomatik olarak devam ettirdiğine ilişkin bu
deklarasyonunun genel olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. 24 Eylül 2000’de
FYC devlet başkanı seçilen Kostunica 27 Ekim 2000’ de BM Genel Sekreterliği’ne
gönderdiği resmi mektupla BMGK’nın 777 sayılı kararı çerçevesinde BM’ye üye
olarak kabul edilmelerini talep etmiştir. YFC’nin BM üyesi olup olmadığına ilişkin
bu tartışmalı sürecin sonunda FRY, 1 Kasım 2000 tarihinde BM üyeliğine kabul
edilmiştir.26
FYC 1 Kasım 2000’de BM’ye yeni üye olarak kabul edilmesinin yeni bir
olgu olduğunu belirterek Divan’dan UAD Statüsü’nün 61. maddesi çerçevesinde
1996 tarihli ara kararını yeniden gözden geçirmesini istemiştir. FYC 2000 yılında
BM’ye üye olarak kabul edilmesinin kendisinin 1993 yılında BM üyesi olmadığı ve
bu nedenle UAD Statüsü’ne de taraf olmadığı anlamına geldiğini belirterek bu
davada Divan’ın yetkili olmadığını belirtmiştir.27 Ancak UAD, FYC’nin BM’ye üye
olarak kabul edilmesini 1996 tarihli ara karar zamanında bilinmeyip sonradan ortaya
25
United Nations doc. A/46/915, Ann.II
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 88-99.
27
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para.108.
26
14
çıkan bir olgu olarak kabul etmemiş ve UAD Statüsü’nün 61. maddesindeki şartların
oluşmadığını belirtmiştir.28
Bosna-Hersek, davalının Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olup olmadığına
ilişkin iddialarının reddedilmesi gerektiğini, çünkü bu hususa ilişkin iddiaların 1996
tarihli ara kararda kesin olarak hükme bağlandığını belirtmiştir.29 Davacı, UAD’nin
1996 tarihli ara kararının kesin hüküm niteliğinde olduğunu ve bu kararı
değiştirebilecek herhangi bir kararın kesin hüküm ilkesine ve UAD Statüsü’nün 5961. maddelerine aykırı olacağını, 1996 tarihli ara karara ilişkin olarak sadece bu
hükmün
yorumlanması
veya
yargılanmanın
yenilenmesi
için
Divan’a
başvurulabileceğini belirtmiştir.30 FYC (Sırbistan-Karadağ) ise; Divan’ın yetkisine
ilişkin olarak yaptıkları ön itiraz üzerine 1996 yılında verilen ara kararın davayı
sonuca bağlayan kararlarla aynı etkiye haiz olmadığını ileri sürmüştür. Ancak bu
iddia Divan tarafından kabul görmemiştir. Çünkü UAD Statüsü’nün 36/6. maddesine
göre; Divan’ın yargı yetkisine ilişkin olarak verdiği kararlar da hüküm niteliğindedir
ve UAD Statüsü’nün 60. maddesine göre de; Divan’ın verdiği hükümler kesin ve
nihaidir. Divan’a göre; UAD Statüsü’nün 60. maddesinde Divan’ın yetkisine,
davanın kabul edilebilirliğine ilişkin verilen kararlarla, davanın esasına ilişkin verilen
kararlar arasında bir ayrım yapılmamıştır. Ayrıca Divan, 1996 yılında verdiği ara
kararda da belirttiği üzere SFYC’nin herhangi bir çekince koymaksızın Soykırım
Sözleşmesi’ne taraf olduğunu ve FYC’nin de 27 Nisan 1992 tarihli bildirisiyle
kendisini SFYC’nin devamı olarak ilan ettiğini belirtmiştir. FYC, aynı tarihte BM
Genel Sekreterliğine gönderdiği resmi notayla da; SFYC tarafından imzalanan
uluslararası anlaşmalara bağlı kalmaya devam edeceğini bildirmiştir. Divan’a göre;
28
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para.110.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para.85.
30
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 114.
29
15
bu bildiri ve notada FYC’nin Soykırım Sözleşmesine taraf olmaya ilişkin bir itirazı
bulunmamaktadır. Bu nedenlerle Divan FYC’nin de Soykırım Sözleşmesi’nin
hükümleri ile bağlı olduğunu belirtmiştir.31 Divan sonuç olarak; Soykırım
Sözleşmesi’nin IX. maddesi temelinde konu bakımından bu davada yetkili olduğuna
karar vermiştir.32
III. SOYKIRIM SUÇU VE SOYKIRIM SÖZLEŞMESĐ’DE TARAFLARA
YÜKLEE YÜKÜMLÜLÜKLER
A. Genel Olarak Soykırım Suçu:
Soykırım (genocide) kavramı ilk kez Polonyalı bir hukukçu olan Raphael
Lemkin’in 1944 yılında yayımlanan “Axis Rule in Occupied Europe” kitabında
kullanılmıştır. Lemkin tarafından eski bir uygulamanın modern görünümünü ifade
etmek için yaratılan “soykırım” kelimesi, Yunanca’ da ırk, kabile, klan manalarına
gelen “genos” kelimesi ile Latince’de öldürmek manasına gelen “cide” kelimelerinin
birleştirilmesi suretiyle oluşturulmuştur.33
BM Genel Kurulu’nun 9.12.1948 tarih ve 260 A (III) sayılı kararıyla kabul
edilen ve 12.1.1951 tarihinde yürürlüğe giren Soykırım Sözleşmesi soykırımın bir
uluslararası hukuk suçu olduğunu belirtmiştir. Ayrıca UAD, 28.5.1951 tarihli
Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne Çekinceler
Konulmasına Đlişkin Danışma Görüşü’nde, anılan Sözleşme’nin temelindeki ilkelerin
31
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 117, paras. 120-121.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para.132.
33
Rafael Lemkin, Axis Rule in Occupied Europe: Laws of Occupation-Analysis of GovermentProposals for Redress, Washington,D.C.: Carnegie Endowment for International Peace, Chapter IX,
1944, s. 79-95, http://www.preventgenocide.org/lemkin/AxisRule1944-1.htm( 20.05.2009)
32
16
devletleri her türlü sözleşme bağının dışında da bağlayan uygar uluslarca tanınan
ilkeler olduğunu bildirmek suretiyle, soykırımın yasaklanmasının bir hukuk genel
ilkesi olduğunu da teyit etmiştir.34
Soykırım Sözleşmesi’nin I. Maddesine göre; ister savaş zamanında ister barış
zamanında olsun tüm taraf devletlerin soykırımı uluslararası hukuka göre bir suç
olarak kabul edeceği ve bu suçu önlemek ve cezalandırmak için gerekli önlemleri
alma yükümlülüğü olduğu düzenlenmiştir.
Soykırımın tanımı ise; Sözleşme’nin II.maddesinde yapılmış olup, bu
maddeye göre soykırım; “Bir ulusal, etnik, ırksal veya dinî grubu, sırf bu niteliği
nedeniyle (as such) tamamen veya kısmen yok etmek kastıyla; grup üyelerini
öldürme, grup üyelerine ağır bedensel veya psikolojik zarar verme, grubu fiziksel
olarak tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik hayat şartlarına kasten tabi tutmak,
grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak ya da grubun
çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek”tir. Aynı Sözleşme’nin 3. maddesi
gereğince ise; soykırımda bulunmak, soykırım işlemek için anlaşma yapmak,
soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak, soykırımda
bulunmaya
teşebbüs
etmek,
soykırıma
iştirak
etmek
eylemlerinin
de
cezalandırılacağı belirtilmiştir.35 Soykırım suçunun işlenmesine yönelik emir
verenler ve bu emirleri uygulayanlar sorumlu oldukları gibi, suçun işlenmesine
yönelik çalışmalar yapan bilim adamları, suçun işleniş ve uygulanış şekillerini
planlayanlar, suçun işlenebilmesi için yazılar yazanlar suça iştirak etmiş oldukları
34
Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Güncelleştirilmiş 4. Bası, Turhan Kitapevi, Ankara, 2006, s.
202-203.
35
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 142-143.
17
için ulusal ya da uluslararası mahkemelerde Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal etmekten
dolayı sorumlu tutulacak ve yargılanacaklardır.36
Soykırım suçunun bu tanımı Ruanda, Eski Yugoslavya ve en son olarak da
1998 Roma Konferansı’nda kabul edilen Uluslararası Ceza Divanı Statüsü’nde de
aynen
benimsenmiştir.
1948’den
bu
yana
soykırıma
dair
bütün
hukuki
düzenlemelerde aynı tanım benimsenmiş olup, uluslararası yargı içtihatlarında da bu
tanım yorumlanarak sonuçlara varılmıştır.37
Bu tanım ışığında soykırımdan söz edebilmek için üç ana unsurun varlığından
söz etmek gereklidir. Bunlardan ilki; ulusal, ırksal, etnik veya dinsel bir grubun
hedef alınması ikincisi; grup üyelerini tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik
olarak Sözleşme’nin II.maddesinde sayılan eylemlerden birini ya da birkaçını
gerçekleştirmek- ki bu suçun maddi unsurunu( actus reus) oluşturmaktadır. Üçüncü
unsur ise; II. maddede sayılan eylemlerin korunan grup üyelerinden birisini bir bütün
olarak tamamen veya kısmen yoketme kastıyla gerçekleştirilmesi gereklidir- ki buna
da özel kast( dolus specialist) denilmektedir.38
Sözleşme’nin IV. maddesine göre ise; soykırım suçunu işleyenler veya III.
maddede sayılan eylemlerden birini gerçekleştirenler anayasal bakımdan sorumlu
yöneticiler,
kamu
görevlileri
veya
özel
kişiler
olmalarına
bakılmaksızın
cezalandırılacak, VII. Maddeye göre ise bu kişiler suçun işlendiği yer devletinin
yetkili mahkemesi veya taraf devletlerin yargılama yetkisini kabul etmiş olduğu bir
uluslararası ceza mahkemesi tarafından yargılanacaktır. Sözleşme’nin IX. maddesine
36
Aydın, Devrim, “ Uluslararası Ceza Hukukunun Gelişimi ”, AÜHFD, Cilt:51, Sayı: 4, 2002, s. 161.
Akün, Verda Neslihan, “ Uluslararası Hukukta ve Türk Hukuku’nda Soykırım (Jenosid) Suçu”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni( Prof.Dr.Sevin Toluner’e Armağan),
Sayı:1-2, 2004, s. 56-57.
38
Elekdağ, a.g.m., s. 224-225; soykırım suçunun maddi ve manevi unsuru hakkında ayrıntılı bilgi için
ayrıca bkz., William A.Schabas, Genocide in International Law, Cambrıdge Unıversty Press,
Cambrıdge, 2000, s. 150-256.
37
18
göre ise taraf devletler Sözleşme’nin yorumlanması veya uygulanması konusundaki
anlaşmazlıklarını ve ayrıca II. ve III. maddede belirtilen eylemlerin herhangi birinden
bir devletin sorumluluğu ile ilgili olarak ortaya çıkan uyuşmazlıklarını UAD’ye
götürebilecektir.39
Sözleşme’nin V. maddesinde, ayrıca taraf devletlerin, Sözleşme hükümlerini
uygulamaya geçirebilmesi için kendi anayasalarına uygun olarak gerekli yasal
düzenlemeleri yapması ve özellikle de soykırım ve Sözleşme’nin III.maddesinde
sayılan eylemlerle suçlanan kişiler için etkili cezalar uygulaması öngörülmüştür.40
1.Soykırım Sözleşmesi’nde Korunan Gruplar ve Divan’ın Bu Konudaki
Değerlendirmeleri
Soykırım suçundan söz edilebilmesi için yok etme kastının Soykırım
Sözleşmesi’nin II. maddesinde sayılan dört gruba yönelik olması gerekmektedir.
Bunlar ise; ulusal, ırksal, etnik ve dini gruplardır. Soykırım Sözleşmesi’nde bu
grupların tanımı yapılmamıştır. Ayrıca Ad Hoc uluslararası ceza mahkemelerinin ve
Uluslararası Ceza Divanı’nın statülerinde de bu grupların tanımı yapılmadığı gibi bu
grupların tanımında kullanılacak kriterlere de yer verilmediği görülmektedir.
Sözleşme’nin hazırlık çalışmalarından anlaşılan, Sözleşme’yi kaleme alanlar,
üyeliğin kalıcı bir şekilde oluştuğu ve doğumla belirlendiği değişmez, sabit nitelikli
(stable) grupları seçmişler, siyasi, iktisadi gruplar gibi, gruptan çıkmanın kişinin
39
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 144-145.
Soykırım Sözleşmesi’ne 1950 yılında taraf olan Türkiye, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237
sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’ nun 76. maddesi ile soykırımı bir suç olarak düzenlemiştir.
Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’nin metni için bkz., Resmi Gazete: 29.03.1950, Sayı: 7469.; Türk
hukukunda düzenlenen soykırım suçu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Bayraktar, Köksal, “ Soykırım
Suçu”, Đstanbul Barosu Türk Ceza Hukuku Dergisi ( Şükrü Alpaslan Armağanı), Mayıs 2007, s. 271282.
40
19
iradesine bağlı olduğu değişken nitelikteki grupları metne dahil etmemişlerdir.
Soykırım Sözleşmesi’nin koruduğu dört grup bakımından ortak ölçüt, bu gruplara
üyeliğin, grup üyelerince reddi kabil olmayan, doğum ile kendiliğinden, gayrı iradilik
ve süreklilik arz etmesidir.41
Soykırım Sözleşmesi’nde sayılan bu dört grubun neyi ifade ettiğine ilişkin
tanımlar Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (RUCM)’nde görülen davalarda
yapılmıştır. Akayesu davasında ırksal grup; dile ilişkin faktörler ile kültürel, ulusal
veya dini faktörler dikkate alınmadan, sıklıkla coğrafi bir bölge ile tanımlanan
kalıtımsal fiziksel özellikler taşıyan topluluk olarak tanımlanmıştır. Etnik grup ise;
genel olarak üyeleri ortak bir dil ve kültürü paylaşan grup olarak belirlenmiştir.
Dinsel grup da bu davada, mezhep veya ibadet biçimi içeren bir grup ya da ortak
inançları paylaşan bir grup şeklinde tanımlanmıştır. Son olarak ulusal grup ise;
karşılıklı hak ve görevlerle bir araya gelen ve ortak vatandaşlığa dayanan bir yasal
bağı paylaştığına ilişkin algılama olan insan topluluğu olarak belirlenmiştir.42 UAD
önünde görülen bu davada da taraflar korunan grubun belirlenmesi hususunda
anlaşamamıştır.
Bosna-Hersek nihai sunumumda kendi topraklarındaki ve dışındaki, özellikle
Müslüman nüfusu içeren Sırp olmayan ulusal, dinsel veya etnik gruplara atıf
yapmıştır. Davalı devlet ise bu formülasyona iki noktada itiraz etmiştir. Đlk olarak;
korunan grubun davacı tarafından net olarak tanımlanmadığını, bu tanımda grubun
Sırp olmayan kişilerden oluştuğunu, Müslüman nüfusun ise Sırp olmayan nüfusun
41
Akün, a.g.m., s. 57.; Cassese, Antonio, Internatıonal Crımınal Law, Oxford Unıversıty Press, 2003,
s. 101.
42
Çoban, Ebru, “ Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu ve Suça Zemin Hazırlayan Toplumsal Yapılar:
Raunda Örneği ”, Uluslararası Đlişkiler ( Üç Aylık Ulusal Süreli Yayın ), Cilt:5, Sayı: 17, Bahar 2008,
s. 54.; Prosecutor v.Jean-Paul Akayesu ( Case No.ICTR-96-4-T), Trial Chamber Judgement, 2
September 1998, paras. 512-514, http://69.94.11.53/default.htm( 06.05.2009)
20
sadece bir kısmını oluşturduğunu belirtmiştir. Đkinci olarak ise; grubun bir kısmını
yok etme kastıyla ilgili olarak davacı tarafından grubun hangi kısmının
hedeflendiğinin belirtilmediğini vurgulamıştır.43 Divan grubun tanımı yapılırken
pozitif yaklaşımın esas alınması gerektiğini, buna göre grubun kendine has, ayırt
edici, yerleşik ve değişmez özelliklerinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
Davacının yaptığı gibi; grubun, Sırp olmayan nüfus şeklinde tanımlanmaması
gerektiğini belirten UAD, davacının Sırp olmayan nüfusa Bosnalı Müslümanlara
göre daha sınırlı bir atıf yaptığını yani esas itibariyle Bosnalı Müslümanlara yönelik
eylemleri daha çok vurguladığını belirterek somut davada ulusal bir grup olarak
Bosnalı Müslümanlara karşı soykırım suçunun işlenip işlenmediğini incelemiştir.44
UAD, ayrıca korunan grubun belirli bir coğrafya ile sınırlı olarak mı
tanımlandığı hususuna ilişkin olarak ise; soykırımın belirli bir coğrafi alanda bulunan
grubu yok etme kastıyla da işlenebileceğini, dünyanın her yerinde yaşayan grup
üyelerini yok etmeye yönelik bir kasta gerek olmadığını belirterek grup üyelerini
tamamen veya kısmen yok etme kastı belirlenirken failin kontrolünde bulunan ve
faaliyette bulunduğu bölgenin esas alınacağını belirtmiştir. Divana göre; yok etme
kastının en azından grubun önemli bir kısmına yönelmesi gerekmektedir. Hedef
alınan grubun “bir kısmının” grubun üzerinde etki doğuracak kadar önemli olması
gerekmektedir. Hedeflenen grubun belirli bir kısmı eğer grubu temsil eden kişilerden
oluşuyorsa veya o grubun varlığı için gerekli kişilerse bu durumda da grubun önemli
bir kısmının hedef alındığı kabul edilmektedir.45
2. Soykırım ve Zulüm Suçunun Karşılaştırılması
43
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 191.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 194-196, 296.
45
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 198-200.
44
21
Soykırım suçu, özellikleri ve unsurları itibariyle UAD tarafından insanlığa
karşı işlenen suçlardan olan zulüm suçu ile kıyaslanmıştır.
UAD’ye göre hem soykırım hem de zulüm suçu belirli bir grubun üyelerine
karşı bu grubun üyesi olması nedeniyle işlenmektedir. Her iki suçta da bir ayrımcılık
kastı bulunmaktadır. Çünkü her iki suç da insanların etnik, dinsel ve ırksal
karakterlerinden dolayı işlenebilmektedir. Zulüm suçu soykırımdan farklı olarak
siyasal temelde de işlenebilmektedir. Zulüm suçunda ayrımcılık kastı adam
öldürmeyi de içeren çeşitli insanlık dışı eylemlerle kendini açıkça göstermektedir.
Fakat soykırım suçunda bu kasta grubu tamamen ya da kısmen yok etme kastı da
eklenmektedir. Bu nedenle Divan manevi unsur açısından soykırımın zulüm suçunun
en insanlık dışı biçimi olduğu kanaatindedir.46
3.Soykırım ve Etnik Temizlik
1992-1995 yılları arasında Bosna-Hersek’te yaşanan ve bu davanın inceleme
konusu oluşturan olaylardan bahsedilirken gerek BM organlarının kararlarında
gerekse uluslararası yargı kararlarında-özellikle de EYUCM kararlarında- etnik
temizlik (ethnic cleansing) kavramına çok sık atıfta bulunulmuştur. Hemen belirtmek
gerekir ki; bu kavramın tanımına, ne Soykırım Sözleşmesi’nde ne de Ad Hoc
uluslararası ceza mahkemelerinin statülerinde ne de Uluslararası Ceza Divanı
Statüsü’nde yer verilmiştir.
46
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 188.
22
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 47/121 sayılı kararının önsözünde etnik
temizliğin soykırımın bir türü olarak nefret uyandıran bir politika olduğu
belirtilmiştir. Uygulamada etnik temizlik, belirli bir bölgeyi ya da alanı etnik
bakımdan homojen hale getirmek için hedef alınan grup üyelerini tehditle veya güç
kullanarak bu bölgeyi ya da alanı terk etmeye zorlamak anlamında kullanılmaktadır.
Bu durum Soykırım Sözleşmesi’nde düzenlenmemektedir.47 Ancak bu tür bir eylem
Soykırım Sözleşmesi’nde yasaklanan eylem kategorilerinden birinin içerisinde yer
alırsa bu durumda, etnik temizliğin de soykırımın bir türü olduğu düşünülebilecektir.
Ne bir bölgeyi etnik olarak homojen hale getirme kastı ne de böyle bir politikayı
gerçekleştirmek için gerçekleştirilen eylemler tek başına soykırım suçunu
oluşturmamaktadır. Ancak bu durum etnik temizlik olarak tanımlanan eylemlerin
soykırım suçunu oluşturmayacağı anlamına da gelmemektedir. Keza, Sözleşme’nin
II. maddesinde sayılan eylemlerden birinin ve özel kastın somut olayda mevcut
olması durumunda etnik temizliğin soykırıma dönüştüğü kabul edilebilecektir.48
47
Soykırım Sözleşmesi’nin hazırlık çalışmaları sırasında Suriye, “grup üyelerine yönelik olarak grup
üyelerini yaşadıkları yeri terk etmeye yönelik önlemler dayatma” eyleminin de Sözleşme’nin II.
maddesi kapsamında soykırım suçu olarak kabul edilmesi için bir değişiklik teklifinde bulunmuş,
ancak bu öneri tasarıyı hazırlayanlar tarafından kabul edilmemiştir. Bu konuda bkz, Cassese, a.g.e., s.
98-99.
48
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 190.
23
B.Soykırım
Bağlamında
Sözleşmesinde
Tarafların
Đddiaları
Devletlere
ve
Yüklenen
Devletlerin
Yükümlülükler
Soykırım
Đşlememe
Yükümlülüğü Olup Olmadığı Sorunu
1. Davacının Đddiaları:
Bosna-Hersek, Soykırım Sözleşmesi’nin evrensel bir devlet sorumluluğu
yarattığını ve bu davanın esasında tamamen devlet sorumluluğuna ilişkin bir dava
olduğunu belirtmektedir. Bu kapsamda da özellikle Sözleşme’nin IX. maddesinin
açık bir şekilde devletlere soykırım işlememesi veya soykırıma yardımda
bulunmaması için doğrudan sorumluluk yüklediğini görüşündedir. Davacı ayrıca
Sözleşme’nin I. maddesinde belirtilen yükümlülüğün ihlal edilmesi durumunda
devletin işlenen soykırımdan sorumlu olacağını, devletin soykırım suçunu işlemesi
halinde zaten soykırımı önleme yükümlülüğünü de ihlal etmiş olacağını iddia
etmiştir.49
2. Davalının Đddiaları:
Davalı ise; Bosna-Hersek’in bu iddialarına cevaben öncelikli olarak
Sözleşme’de devletler için öngörülen sorumluluğun, sadece soykırımı önleme ve
cezalandırmadaki
Sözleşme’de
başarısızlıktan
soykırım
kaynaklanan
eylemleri
bir sorumluluk
bakımından
devletin
olduğunu
ve
sorumluluğunun
düzenlenmediğini belirtmiştir. Soykırım Sözleşmesi’nde devlet için öngörülen
49
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 155.
24
yükümlülükler soykırımın bireyler tarafından işlenmesiyle ilgili olarak bu suçun
işlenmesini önleme ve cezalandırma ile ilgili yükümlülüklerdir. Bu nedenlerle de
davalıya göre Sözleşme’nin IX. madde çerçevesinde UAD’nin konu bakımından
(ratione materiae) yetkisi bulunmamaktadır. Davalı soykırımın önlenmesi ve
cezalandırılması ile ilgili olarak devletlere bu kapsamda yükümlülükler getiren
Sözleşme’nin I., IV., VI., ve IX. maddelerinin taraf devletlerden birinin soykırım
eylemleri nedeniyle sorumluluğuna genişletilemeyeceği görüşündedir. Davalı
devletin sorumluluğuna ilişkin olarak ayrıca Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde
devletin sorumluluğundan bahsedebilmek için öncelikle soykırımın ceza hukuku
kurallarına göre her türlü şüpheden uzak bir şekilde kanıtlanması ve bireysel cezai
sorumluluk temelinde
soykırım suçunu işleyen kişi ya da kişilerin devletle
ilişkilendirilebilir olması gerektiğini vurgulamıştır.50
FYC’ne
göre;
Soykırım
Sözleşmesi
bireylerin
soruşturulması
ve
cezalandırılması odaklı bir sözleşme olup, devletlerin sorumluluğunu içermeyen
standart bir uluslararası ceza hukuku sözleşmesidir. Ayrıca Sözleşme’nin III-VII.
maddelerinde bireylerin yükümlülüklerine ve sorumluluklarına vurgu yapılmakta
olup bu maddelerdeki yükümlülüklerin ihlali durumunda devletin sorumluluğundan
bahsedilmemektedir.51
FYC bu konuya ilişkin olarak özetle; Soykırım Sözleşmesi’nin IX.
maddesinde öngörülen sorumluluğun Sözleşme’nin V-VII. maddelerinde de
tasarlandığı
gibi
sadece
devletin
soykırımı
önleme
ve
cezalandırmadaki
başarısızlığından kaynaklanan bir sorumluluk olduğunu, soykırımın bizzat devlet
tarafından işlenmesi durumunda bundan kaynaklanan devletin sorumluluğunun bu
50
51
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 156-157.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 171.
25
kapsam içerisinde yer almadığını, Sözleşme’nin hiçbir yerinde devletlerin de
soykırım suçunu işleyebileceğinden bahsedilmediğini belirtmiştir.
3.Soykırım Sözleşmesi Temelinde Divanın Değerlendirmeleri:
UAD’na göre taraflar arasında Sözleşme’nin IX. maddesinde atıf yapılan
sözleşmenin yorumlanması, uygulanması ve yerine getirilmesine ilişkin bir
uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ayrıca Sözleşme’nin V, VI ve VII. maddeleri
bakımından da taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Keza bu
maddelerde belirtilen hususlar esas itibariyle Sözleşme’nin I. maddesinde düzenlenen
soykırımı önleme yükümlülüğü ile ilgilidir. Soykırımı önleme yükümlülüğü diğer
maddelerdeki yükümlülükleri tamamlayan ve teşvik eden bir işleve sahiptir.52
Soykırımın uluslararası hukukta yasaklanan bir suç olduğu UAD’nın
Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne Çekince Konulmasına
Đlişkin Danışma Görüşünde de teyit edilmiştir.
Bu danışma görüşünde Divan; uluslararası hukuka aykırı bir suç olan
soykırım suçunun insan gruplarının varlığını sürdürme hakkını tehdit eden, insanlığın
vicdanını derinden sarsan ve insanlığın çok büyük kayıplara uğramasına yol açan,
ahlaka ve BM’in amaçlarına ve ruhuna aykırı bir suç olduğunu belirtmiştir. Bu
yaklaşımın birinci sonucu; bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklerin, herhangi bir
sözleşmede düzenlenmese bile tüm çağdaş dünya tarafından tanınması gereken ve
devletleri bağlayan yükümlülükler olduğudur. Đkinci sonucu ise; soykırımın
cezalandırılması ve bu tür büyük felaketlerin tekrar yaşanmaması için işbirliği
52
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 159.
26
yapılmasının evrensel bir gereklilik olduğudur. Soykırım Sözleşmesi uygar ve
insancıl amaçlarla kabul edilmiştir. Sözleşme ile bir yandan belirli insan gruplarının
korunması bir yandan da temel etik değerlerin desteklenmesi amaçlanmıştır.53 Divan
danışma görüşünde ayrıca Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan ilkelerin, uygar
ülkelerce, herhangi bir bağıtsal yüküm olmadan da bağlayıcı olduğuna dikkat çekmiş
ve bu ilkelerin tek tek devletlerin çıkarlarını ilgilendirmekten çok uluslararası
toplumun ortak çıkarına olduğunu vurgulamıştır.54 UAD bu davadaki kararında da bu
hususları tekrar vurgulayarak soykırımın yasaklanmasının uluslararası hukukun
emredici bir kuralı (jus cogens)55 olduğunu belirtmiştir.
Sözleşme’nin amacı ve soykırımın yasaklanmasının bu emredici niteliği
Soykırım Sözleşmesi’nin I. maddesinin yorumunda kullanılması gereken hususlardır.
Sözleşme’nin I. maddesiyle taraf devletlere soykırımı bir suç olarak kabul etme ve bu
suçun işlenmesini önleme ve cezalandırma yükümlülüğü getirilmiştir. Soykırımın
yasaklanması ayrıca uluslararası hukukun emredici bir kuralı niteliğindedir. Bu
maddede devletlere yüklenen yükümlülükler kesin olup, diğer maddelerde belirtilen
yükümlülüklerden
ayrı
fakat
bu
yükümlülüklerin
de
üzerinde
olan
yükümlülüklerdir.56
53
Reservations to the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide,
Advisory Opinion of 28 May 1951, p.23,
http://www.icj-cij.org/docket/files/12/4283.pdf
(04.05.2009)
54
Denk, Erdem, “Uluslararası Antlaşmalar Hukukunda Jus Cogens Kurallar”, AÜSBFD., 56(2),
Nisan-Haziran 2001.
55
1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin Jus Cogens kuralların tanımını yapan 53.
maddesine göre; “ Bu sözleşme amaçları bakımından genel uluslararası hukukun buyruk kuralı,
devletlerin uluslararası topluluğun bütününce aksine hiçbir kuralın konulması olanağı bulunmadığı
ve ancak genel uluslararası hukukun aynı nitelikteki yeni bir kuralıyla değiştirilebileceği kabul edilen
ve tanınan kuraldır.”,1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin metni için
bkz.,http://untreaty.un.org/ilc/texts/english/ conventions/1_1_1969.pdf (17.05.2009), Türkçe çevirisi
için bkz., Gündüz, a.g.e., s. 183-208.
56
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 161-162.
27
Divan, Soykırım Sözleşmesi hükümlerinin Viyana Antlaşmalar Hukuku
Sözleşmesi’nin 30 ve 31. maddelerinde belirtilen yorum kurallarına göre
yorumlanması gerektiğini, buna göre; Soykırım Sözleşmesi’nde devletlere yüklenen
yükümlülüklerin,
sözleşme
hükümlerinin
olağan
anlamı
dikkate
alınarak
belirlenmesi, sözleşmedeki belirsiz ve muğlak ifadeler için ise sözleşmenin hazırlık
çalışmalarına bakılması gerektiğini belirterek57 taraf devletlerin Sözleşme’nin IX.
maddesi çerçevesinde soykırım işlememe yükümlülüğü olup olmadığını incelemiştir.
Sözleşme metninde devletlerin de soykırım suçunu işlememe yükümlülüğü olduğuna
ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak Bosna-Hersek Sözleşme’nin IX.
maddesinden hareketle böyle bir yükümlülüğün varolduğunu ileri sürmüştür. Fakat
Divan Sözleşme’nin IX.maddesinin yetkiye ilişkin bir madde olduğunu belirterek
Sözleşme’nin diğer maddelerinde devletler için bu yönde bir yükümlülük öngörülüp
öngörülmediğini incelemiştir. Divan, her ne kadar I. maddede devletlere bu yönde bir
yükümlülük yüklenmiş olmasa da, Sözleşme’nin düzenlenme amacı dikkate
alındığında I. maddenin esasında devletlere de soykırım suçunu işlememe
yükümlülüğü
getirdiğini, devletler bakımından da bu suçun işlenmesinin
yasaklandığını belirtmiştir. Divan’a göre I. maddede soykırımın uluslararası hukuka
göre suç olduğu düzenlenmekte olup mantık olarak da devletlerin soykırım suçunu
işlememe yükümlülükleri vardır. Soykırımı önleme yükümlülüğü soykırımın
işlenmesinin yasaklanmasını da içermektedir. Ayrıca Divan, devletlerin eylemleri
kendisine atfedilebilir kişi, grup ya da organlar vasıtasıyla soykırım suçunu ve III.
maddede belirtilen diğer eylemleri işlememe yükümlülüğü altında olduğunu
kararında belirtmiştir.58
57
58
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 160.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 166-167.
28
FYC uluslararası hukukta kural olarak devletlerin cezai sorumluluğunun
kabul edilmediğini belirtmektedir. Soykırım Sözleşmesi’nde de bu yönde bir hüküm
bulunmamaktadır.
Davalıya
göre bir
devlet
sadece
uluslararası
hukuktan
kaynaklanan bir yükümlülüğün ihlali durumunda sorumlu tutulabilecektir. Ancak
Divan bu konuya ilişkin olarak; Sözleşme’de düzenlenen yükümlülükler ve bu
yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden kaynaklanan sorumlulukların uluslararası
sorumluluktan kaynaklanan yükümlülük ve sorumluluklar olduğunu ve bunların
cezai doğasının olmadığını belirtmiştir.59
Divan, Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi’nin bir hükmünde belirtmiş
olduğu; “ insanlığa karşı işlenen suçlar soyut oluşumlar tarafından değil, gerçek
kişiler tarafından işlenmektedir.” ifadesini dikkate alarak davalının, Sözleşme’nin
III. maddesinde belirtilen eylemlerin sadece bireyler tarafından ihlal edilebileceği
iddiasına ilişkin olarak ise; Nürnberg Mahkemesi’nin, bu hükmü verirken
uluslararası hukukun sujesinin sadece devletler olduğu ve uluslararası hukukun
bireyler için bir ceza öngöremeyeceği, iddiasının doğruluğu incelediğini ve Nürnberg
Mahkemesi’nin bu iddiayı reddederek uluslararası hukukun sadece devletlere değil
bireylere de bir takım yükümlülükler getirdiğine karar verdiğini belirtmiştir.60
Divan
ayrıca
Uluslararası
Ceza
Divanı(UCD)
Statüsü’nün
25/4.
maddesinde61; “ bu statüdeki bireysel cezai sorumlulukla ilgili hiçbir hükmün,
devletlerin uluslararası hukuka göre sorumluluğunu etkilemeyeceği” hususunun
düzenlendiğini, ayrıca Devletlerin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk
Komisyonu Kurallarının 58. maddesinde de madalyonun bir diğer yüzüyle bu
59
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 170.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 172.
61
UCD Statüsü’nün tam metni için bkz., http://www.un.org/law/icc/index.html (17.05.2009), Türkçe
çevirisi için bkz., Bozkurt, Enver, Türkiye’nin Uluslararası Hukuk Mevzuatı, 2. Baskı, Nobel
Yayınları, Ankara, 1999, s. 609-679.
60
29
hususun teyit edildiğini belirtmiştir. Bu maddenin açıklamasında Komisyon devlet
görevlileri tarafından uluslararası hukuka aykırı suçların işlendiği durumlarda
genellikle devletin de söz konusu suçlardan veya bu suçların işlenmesini önleme ve
cezalandırmadaki eksikliklerinden dolayı sorumlu olduğunu, bireysel cezai
sorumluluğun devletin sorumluluğundan ayrı bir ilke olduğunu belirtmiştir. Sonuç
olarak Divan; Soykırım Sözleşmesi’nin bireylerle ilgili V-VII. maddelerinden
hareketle taraf devletlerin soykırım ve Sözleşme’nin III. maddesinde sayılan
eylemleri işlememe yükümlülüğüne tabi olmadığının söylenemeyeceğini, bireysel
sorumlulukla ilgili sözleşme maddelerinin lafzından ve yapısından ayrıca bu
maddelerin hazırlık çalışmalarından böyle bir anlam çıkartılamayacağı belirtmiştir.62
Divan ayrıca devletlerin eylemleri kendilerine atfedilebilir olan kişi, organ ya da
grupları kullanarak soykırım ve III. maddede sayılan diğer soykırım eylemlerini
işlememe yükümlülüğü olduğunu, buna aykırı hareket edilmesi durumunda devletin
uluslararası sorumluluğunun meydana geleceğini kararında belirtmiştir.63
IV. SOYKIRIM SÖZLEŞMESĐ ÇERÇEVESĐDE GERÇEKLEŞTĐĞĐ ĐDDĐA
EDĐLE OLAYLAR VE BU OLAYLARDA YER ALA OLUŞUMLAR ĐLE
ĐLGĐLĐ ĐDDĐALAR
A.Bosna-Hersek’te Meydana Gelen Olayların Arka Planı:
Divan önüne getirilen bu davada ,zamanında SFYC’nin bir parçası olan fakat
şuanda bağımsız iki devlet olan Bosna-Hersek ve Sırbistan arasındaki tarafı oldukları
62
63
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 173-175.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 179.
30
bir uluslararası andlaşmanın uygulanması ve yerine getirilmesi ile ilgili olarak ileri
sürülen hukuki ve fiili suçlamalar inceleme konusu olmuştur.
Devlet Başkan’ı Tito’nun 1980’deki ölümünün ve Sovyetler Birliği’nin
1989’da dağılmasının ardından, altı federal cumhuriyetten oluşan SFYC’de o zamana
kadar bastırılmış olan tarihsel düşmanlıklar su üstüne çıkmaya başlamıştır. 1990’da
Sırplar, Slovenler, Hırvatlar ve Arnavutlar milliyetçiliklerini açıkça ortaya koymaya
başlamıştır.64 Tito’nun ölmesiyle, 1974 tarihli SFYC Anayasası doğrultusunda bir
başkanlık rotasyonu uygulanmaya başlamıştır. Bu süreçte ülkede yaşanan ve on
yıldan fazla süren ekonomik krizler ve halk arasında milliyetçiliğin giderek artması
ve farklı etnik ve ulusal gruplar arasındaki gerilim SFYC’nin parçalanmasına neden
olmuştur. 25 Haziran 1991’ de Slovenya ve Hırvatistan, 17 Eylül 1991’de
Makedonya bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Daha sonra patlak verecek olan savaştan
önce yapılan son seçimlere göre ise; Bosna-Hersek’te ki nüfusun %44’ü
Müslümanlardan, %31’i Sırplardan ve %17’si ise Hırvatlardan oluşmaktadır.65
14
Ekim
1991’de
Bosna-Hersek
parlamentosu
aldığı
bir
kararla
bağımsızlığını ilan etmiştir. Ancak parlamentonun almış olduğu bu kararın
geçerliliğine Bosna-Hersek’teki Sırplar tarafından itiraz edilmiştir. Ve bu sürecin
devamında Bosna-Hersek parlamentosunun Sırp kökenli üyeleri “Bosna-Hersek Sırp
Halkı Ulusal Sırp Meclisi” adında bir meclis kurduklarını ilan etmiştir. 9 Ocak 1992’
de ise Bosna-Hersek’in bağımsızlık deklarasyonunun tanınması durumunda BosnaHersek Sırp Halk Cumhuriyeti’nin (Republica Srpska) kurulacağı ilan edilmiştir. 28
Ocak 1992’ de ise Bosna-Hersek Sırp Halk Cumhuriyeti Anayasası kabul edilmiştir.
64
Keskin, Funda, Birleşmiş Milletler ve Türkiye ( Uluslararası Barış ve Güvenliğe Đlişkin Sorunlar),
Ekin Yayınları, Nisan, 2005, s. 188-189.
65
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 232; Eski Yugoslavya’ da çatışma öncesi
yaşanan gelişmeler ve çatışma süreci hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz., Alpkaya, Gökçen, Eski
Yugoslavya Đçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, Turhan Kitapevi, Ankara, 2002, s. 11-37.
31
Ancak bu devlet uluslararası alanda tanınan bir devlet olmayıp fiili bağımsızlığı olan
bir devlet olmuştur. 29 Ocak ve 1 Mart 1992 tarihleri arasında Bosna-Hersek’in
bağımsızlığı ile ilgili bir referandum66 düzenlenmiş olup, 6 Mart 1992’ de resmi
olarak bağımsızlığını ilan eden Bosna-Hersek, 7 Nisan 1992’ de Avrupa Topluluğu,
27 Nisan 1992’ de ise ABD tarafından tanınmıştır. Bu süreç sonucunda 27 Nisan
1992’ de ise Sırbistan ve Karadağ Cumhuriyeti’nden oluşan Federal Yugoslavya
Cumhuriyeti Anayasası ilan edilmiştir.67
B.Olaylarda Yer Alan Oluşumlar Đle Đlgili Đddialar:
Bosna’da gerçekleşen olaylara Republica Srpska kuvvetleri dışında çok
sayıda daha alt seviyedeki oluşumun katıldığı her iki taraf tarafından kabul edilmekle
beraber taraflar bu oluşumların gerçekleştirdiği eylemlerin önemi ve mahiyeti
hususunda anlaşamamıştır.
Bosna-Hersek, davalının politik ve finansal açıdan, ayrıca Republica Srpska
ordusunun yönetimi ve kontrolü konusunda, Republica Srpska yöneticileri ile çok
yakın ilişki içerisinde olduğunu ve davalının Bosna-Hersek’teki Sırpları koruma
kisvesi altında esasında Büyük Sırbistan’ı (Greater Serbia) gerçekleştirme için
soykırım suçunu işleyen kişi ve gruplara destek verdiğini iddia etmektedir. Davacı bu
iddiasını Bosnalı Sırp lider Karadziç’in FYC meclisinde açıklanan Stratejik
Hedeflerine (Stratejik Goals) ve bunun daha sonra Republica Srpska resmi
gazetesinde yayımlanmasına dayandırarak, Sırp askeri ve paramiliter güçlerinin Sırp
66
Mart 1992’ de yapılan bu referandum sonucunda katılanların %63’ ü Yugoslavya’dan ayrılma ve
bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır.Bu konuda bkz., Aybay, a.g.m., s. 68.
67
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 233-234.
32
olmayan Bosnalılara karşı gerçekleştirdiği yoğun eylemlerin de özel kastın varlığını
gösterdiğini ileri sürmüştür.68
Divan, 8 Mayıs 1992 tarihinde SFYC’nin ordusu olan Yugoslavya Halk
Ordusu’nun
(J'A) Bosna kökenli olmayan tüm askerlerinin, Bosna-Hersek’ten geri
çekildiğini belirtmiştir. Ancak Bosnalı Sırplardan olan
JNA askerlerinin ise 12
Mayıs 1992’de kurulan Republica Srpska ordusuna (VRS) dönüştüğünü veya bu
orduya katıldıklarını vurgulamıştır. Divan ayrıca JNA’da görev yapan ve BosnaHersek’ten başka bir yere gönderilmiş olan Bosnalı Sırp askerlerin de VRS’ye
katıldığını, geriye kalan JNA güçlerinin ise FYC ordusu olan Yugoslav Army
(VJ)’ye dönüşmüş olduğunu ve bu ordunun 19 Mayıs 1992’ de resmi olarak BosnaHersek’ten çekilmiş olduğunu belirtmektedir. Davacının bir diğer iddiası ise; 1993
tarihinden itibaren 1800 civarında VRS subayının merkezi Belgrad’da bulunan VJ
Personel Merkezi tarafından idare edildiğidir. Davacı bu subayların terfilerinin ve
bunlara yapılan ödemelerin bu merkez tarafından gerçekleştirildiğini ileri
sürmektedir. Davacı ayrıca JNA’nın resmi olarak Bosna’dan çekilirken tüm askeri
ekipmanını VRS’ye bıraktığını, savaş sürecince ise Belgrad’ın VRS’ye silah ve
ekipman sağladığını da ileri sürmüştür. Davacıya göre; FYC ve Republica Srpska
hükümetleri arasında ekonomik bir birlik bulunmakta olup bu sayede FYC, VRS ve
diğer oluşumları silahlandırmıştır. Bu hususa ilişkin olarak davacı, Belgrad
hükümetinin kontrolü altında olan Yugoslavya Ulusal Bankası’ nın Republica Srpska
hükümetini finanse ettiğini de iddia etmiştir. Bu iddialar karşında davalı temel
68
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 237. Tam adı “ Decision on The Strategic
Goals of the Serbıan People ın Bosnnıa and Herzegovına” olan ve 12 Mayıs 1992’ de Republica
Srpska Ulusal Meclisi başkanı olan Momcilo Krajisnik tarafından Republica Srpska Resmi
Gazetesi’nde yayımlanan bu belgede özetle; Bosna-Hersek’te yaşayan Sırpların önceliklerinin ve
stratejik hedeflerinin bağımsız bir devlet haline gelmek olduğundan, Sırp kökenli devletler arasındaki
sınırların kaldırılmasından bahsedilmektedir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz., Bosnia and
Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 371.
33
olarak; davacının esas itibariyle VRS subaylarının kendi subayları olduğunu iddia
ettiğini ancak bunu ispatlayan herhangi bir delil olmadığını ileri sürmüştür. VRS’nin
yaklaşık 14.000 subayı mevcut olup, davalı bunun çok küçük bir kısmının davacının
iddia ettiği merkezle bağlantılı olduğunu vurgulamıştır. Davalıya göre; davacının
iddialarında belirttiği gibi VRS’ye bir silah ve ekipman yardımı yapılmış olsa bile
Bosna-Hersek ordusu da dost ülkelerden yardım almış olup, bu yardım mutad ve
güvenliğe ilişkin iki taraflı bölgesel andlaşmaların bir parçası niteliğindedir. Davalı
ayrıca Yugoslavya Ulusal Bankası’nın özel amaçlarla kullanılabilir fonları olduğunu
ve bu fonların, Republica Srpska’yı savaşın olumsuz etkilerinden korumak için
kullanıldığını belirterek Republica Srpska bütçesinin kendisi tarafından finanse
edildiğinin açık bir şekilde ortaya konamadığını ve gönderilen fonların kontrolünün
tamamen alıcısına yani Republica Srpska’ya ait olduğunu belirtmiştir.69
C.Eylemelere Đlişkin Kanıtların Değerlendirilmesi :
Divan esas itibariyle davalının Republica Srpska’ya kayda değer askeri ve
finansal destekte bulunduğunu kabul etmektedir. Fakat verilen bu desteğin ve
yardımın hangi çerçevede sağlandığı ve bu durumun hukuki sonucunun ne olacağı,
gerçekleştiği iddia edilen eylemler temelinde Divan tarafından değerlendirilmiştir.
Divan bu çerçevede ilk olarak Bosna-Hersek’in Srebrenica dışındaki başlıca
bölgelerindeki ve özellikle toplama kamplarındaki
Bosnalı Müslümanlara karşı
soykırım
eylemlerin
ve
Sözleşme’de
yasaklanan
diğer
gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediğini, eğer bu tür eylemler gerçekleştirilmişse özel kastı ortaya
69
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 238-240.
34
koyan kanıtlar olup olmadığını incelemiştir. Divan ikinci olarak ise; Srebrenica’ da
Bosnalı Müslümanlara karşı gerçekleştirilen eylemlerin soykırım suçunu oluşturup
oluşturmadığını, bu bölgedeki eylemler soykırım suçunu oluşturuyorsa bu eylemlerin
davalı devlete atfedilebilir olup olmadığını dolayısıyla da devletin uluslararası
sorumluluğunun oluşup oluşmadığını taraflar tarafından ortaya konulan deliler
temelinde incelemiştir.
1.Đspat Yükü:
Genel bir hukuk kuralı olarak kabul edildiği üzere davacı iddiasını ispatla
mükelleftir. Divan’ın 'ikaragua’da Askeri ve Yarı-Askeri Faaliyetler Davası’nda
verdiği kararda da belirtildiği üzere; bir iddianın doğruluğunu ispat etmek davacıya
aittir.70 Ayrıca, Divan devletlere yöneltilen olağanüstü ağırlıktaki suçlamaların kesin
delillerle (fully conclusive) ispatlanması gerektiğini ve
soykırım suçu
ve
Sözleşme’de yasaklanan diğer eylemlerin işlendiğine yönelik iddiaların ve bunların
devlete atfedilebilirliğinin ikna edici olması gerektiğini belirtmiştir. Davacının,
davalının soykırımı önleme, cezalandırma ve soykırımla suçlanan kişileri iade
etmeme
yükümlülüklerini ihlal ettiğine ilişkin iddialarının ise suçlamaların
ağırlığına uygun olarak yüksek seviyede bir ispatı gerektirdiğini vurgulamıştır.71
70
Military and Paramilitary Activities in and against Nicaragua (Nicaragua v. United States of
America),
Judgment
of
26
November
1984,
para
101,
http://www.icjcij.org/docket/files/70/6485.pdf(08.05.2009) ; Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro,
para.204.
71
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 209-210.
35
2.Divanın Gerçekleştiği Đddia Edilen Eylemlerle Đlgili Olarak Deliller
Temelinde Vardığı Sonuçlar:
2.1.Grubun Üyelerini Öldürme:
Divan, “grup üyelerinin öldürülmesi” eyleminin çatışmalar boyunca bütün
Bosna- Hersek topraklarında yaygın bir şekilde gerçekleştirildiğini kabul etmiştir.
Özellikle de; SarayBosna, Zvornik ve toplama kampları olan; Susica, Foça KP Dom,
Batkoviç, Omarska, Karatern, Trnopolje, Manjaka ve Luca kamplarında EYUCM’nin bu yerlerde yaşanan ölüm olaylarıyla ilgili verdiği kararlara da atıf
yaparak- çok sayıda Bosnalı Müslümanın öldürüldüğü sonucuna varmıştır.72 Divan,
Bosna-Hersek coğrafyasında çatışma sırasında belirli bölgelerde ve tutuklama
kamplarında büyük çapta adam öldürme eyleminin gerçekleştiğini gösteren çok
kuvvetli kanıtlar olduğunu, ayrıca öldürülenlerin büyük çoğunluğunun korunan grup
üyeleri olan Bosnalı Müslümanlar olduğunu belirtmiştir. Davalının da BosnaHersek’te korunan grup üyelerinin öldürüldüğü gerçeğine itiraz etmediğini belirten
Divan, Soykırım Sözleşmesi’nin II (a) maddesinde ki; “ grup üyelerinin öldürülmesi”
suçunun maddi unsurunun gerçekleştiğini kabul etmektedir. Ancak Divan bu
eylemlerin savaş suçu yada insanlığa karşı işlenen suç olarak vasıflandırılabileceğini
fakat kendisinin bunu belirleme yetkisinin olmadığını, toplanan deliller dikkate
alındığında bu öldürme eylemlerinin bir grubu tamamen veya kısmen yok etme
kastıyla gerçekleştirildiğinin ispatlanamadığını kararında belirtmiştir.73
72
Bosna-Hersek coğrafyasında ve özellikle toplama kamplarında gerçekleştirilen “grup üyelerini
öldürme” eylemleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Bosnia and Herzegovina v. Serbia and
Montenegro, paras. 245-275.
73
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 276-277.
36
2.2. Grup Üyelerine Ağır Bedensel ve Psikolojik Zarar Verme:
Bosna-Hersek toplu öldürme eylemleri dışında Sırp olmayan nüfusa karşı
sistematik bir şekilde ciddi bedensel ve ruhsal zararlar verildiğini de ileri sürmüştür.
Davacı Bosnalı Müslümanlar üzerinde korku uyandıran, onlara acı veren ve onları
küçük düşürücü eylemlerin gerçekleştirildiğini, özellikle işkence ve tecavüz
eylemlerinin çatışma sırasında Bosnalı Müslümanlara karşı gerçekleştirilen
soykırımsal eylemler olduğunu iddia etmiştir.74
Stakic davasında EYUCM; işkence, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele,
cinsel şiddet, tecavüz, dayak atarak sorgulama yapma, ölümle tehdit etme, yaralama
ve sağlığa zarar vermenin ağır bedensel ve ruhsal zarara yol açtığını75, Akayesu
davasında ise RUCM; tecavüz ve cinsel saldırının mağdurları üzerinde ağır bedensel
ve ruhsal zarara yol açtığını76 belirtmiştir. Bu davada da taraflar özel kastın ispat
edilmesi durumunda tecavüz ve cinsel şiddetin soykırım suçunu oluşturacağını kabul
etmektedir. Ancak davalı özellikle bu kamplarda insancıl hukukun ve savaş hukuku
kurallarının ihlal edildiğini kabul etmekle beraber bu kamplardaki koşulların davacı
tarafından iddia edildiği kadar olmadığını ve burada gerçekleştirilen tecavüz, cinsel
taciz, işkence, dayak vb. fiziksel ve ruhsal şiddet eylemlerinin özel kastla
işlenmediğini savunmuştur.77
BM Genel Kurulu’nun, BM Genel Sekreterliği’nin ve BMGK’nin çeşitli
kararlarında da Bosnalı Sırp güçlerin kontrolünde bulunan Bosna-Hersek
topraklarında meydana gelen cinsel şiddet, tecavüz, işkence, dayak, evlerin yıkılması
74
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 298.
Prosecutor v.Mılomır Stakic ( Case No.IT-97-24-T), Trial Chamber II Judgement, 31 July 2003,
para.516, http://www.icty.org/x/cases/stakic/tjug/en/stak-tj030731e.pdf ( 06.05.2009)
76
Prosecutor v.Jean-Paul Akayesu, para. 731.
77
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 299-300, 318.
75
37
ve insanların yaşadıkları yerleri terk etmeye zorlamak için yapılan eylem ve şiddet
tehditleri kınanmıştır.78 Divan da “grup üyelerine ağır bedensel veya psikolojik zarar
verme” eylemlerinin çatışmalar sırasında Bosna-Hersek coğrafyasında ve toplama
kamplarında gerçekleştiğini karara bağlamıştır.79 Divan bu konuda kendisine sunulan
delilleri ve EYUCM’nin vermiş olduğu kararları da dikkate alarak; Bosnalı
Müslümanların sistematik bir şekilde maruz kaldıkları kötü muamele, dayak, tecavüz
ve işkence sebebiyle özellikle tutuklama kamplarında ağır bedensel ve ruhsal zarara
uğradıklarının kesin olarak ispat edildiğini kabul etmiştir. Ancak Divan elde edilen
deliller temelinde savaş suçu veya insanlığa karşı suç olarak vasıflandırılabilecek bu
eylemlerin korunan grubun üyelerini tamamen veya kısmen yok etme kastıyla
işlendiği hususunun yani özel kastın ispatlanamadığını belirtmiştir.80
2.3. Grubu
Fiziksel Olarak Tamamen Veya Kısmen Yok Etmeye
Yönelik Hayat Şartlarına Kasten Tabi Tutmak:
Davacı bu suçlama ile ilgili ilk olarak; Bosnalı Sırp güçlerinin halkın açlıktan
ölmesi için köyleri, kasabaları ve tüm bölgeyi ablukaya aldığını, buraları
bombaladığını ve bölgeye gelen tüm yardımları engellediğini iddia etmiştir. Đkinci
olarak; Bosnalı Sırp güçlerin işgal ettikleri yerlerde yaşayanları sınır dışı etmeye
çalıştığını belirten davacı son olarak ise; Bosnalı Sırp güçlerin aralarında tarihsel ve
dinsel yapılarında bulunduğu tüm kültürel eserleri yıkarak yok etmeye çalıştığını ve
bu suretle grubu fiziksel olarak tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik hayat
78
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 301-304.
Bosna-Hersek coğrafyasında ve özellikle tutuklama kaplarında gerçekleştirilen “grup üyelerine ağır
bedensel veya psikolojik zarar verme” eylemleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Bosnia and
Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 305-317.
80
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 319.
79
38
şartlarına kasten tabi tuttuğunu iddia etmiştir.81 Bu iddialara karşılık olarak; kaynağı
ne olursa olsun ileri sürülen olayların, bir savaş sırasında meydana geldiğini, bu
nedenle herhangi bir silahlı çatışma durumunda sivil halkın yaşam koşullarının
bozulmasının normal olduğunu belirten davalı savaş koşulları dikkate alındığında
Müslüman grubu yada Sırp olmayan grubu kasıtlı olarak tamamen veya kısmen yok
etmeye yönelik koşullar altına koymanın söz konusu olmadığını belirtmiştir.82
Divan sırasıyla davacının üç temel iddiası çerçevesinde korunan gruba karşı,
bu grubu fiziksel olarak tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik hayat şartlarına
kasten tabi tutmak
suçunun gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini ve toplama
kamplarındaki yaşam koşullarını incelemiştir.
Davacının ilk iddiasının nedenini esas itibariyle Saraybosna’nın kuşatılması
olayı oluşturmaktadır. Bosna-Hersek’in Avrupa Topluluğu tarafından tanınmasıyla
birlikte Nisan 1992’de Saraybosna’da silahlı çatışmalar patlak vermiştir. Nisan 1992
ile 28 Şubat 1994 tarihleri arasında öldürülen ve kaybolan çok sayıda insana ek
olarak yaklaşık 56.000 kişi yaralanmış
ve kuşatma boyunca şehir her gün
bombardımana tabi tutulmuştur. Sürekli bir endişe içerisinde yaşamak zorunda
bırakılan halk sadece gerekli olduğunda evlerinden dışarı çıkmıştır. Elektrik ve su
dağıtım şebekelerinin çalışmadığı şehirde halkın temel ihtiyaç ve yiyecek maddeleri
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin havadan yaptığı ve UNPROFOR tarafından
korunan
yardımlarla sağlanmıştır.83 Davalı bu hususa ilişkin savunmalarında;
BMGK tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen yerlerin Bosna ordusu tarafından
silahsızlandırılmadığını, ayrıca Bosna ordusu askerlerinin, sivil kıyafetler giyerek
üslerini, tanklarını ve diğer mühimmatlarını sivil alanlara konuşlandırmış olduğunu
81
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 320.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 321.
83
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 323.
82
39
iddia etmiştir. UAD ise; davacının ilk iddiasında belirtmiş olduğu olayların uygun ve
yeterli delillerle ispat edilmiş olduğunu belirtmiştir. Divan Bosnalı Sırp güçlerin
Bosna ordusu tarafından sivillere saldırı için provoke edilmiş olabileceğini fakat
böyle bir durum olsa bile bunun sivillere yapılacak bir saldırıyı hiçbir zaman haklı
kılmayacağını vurgulamıştır. Divan kendisine sunulan delillerin incelenmesi sonucu
Saraybosna ve diğer şehirlerde, korunan grubun üyelerinin kasıtlı olarak hedef
alındığını, ancak bu eylemlerin Sözleşme’nin II (c) maddesinin “grubu
fiziksel
olarak tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik hayat şartlarına kasten tabi tutmak”
cümlesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorununu saklı tutmakla
beraber bu eylemlerin grubun üyelerini tamamen veya kısmen yok etme kastıyla
yapıldığını gösterir kesin delillerin olmadığına hükmetmiştir.84
Davalı devlet, sınır dışı etme iddiasına ilişkin olarak ise; askeri gereklilikler
ve sivil halkın korunmasının gerektirdiği ölçüde halkın yerinden edilmesinin Savaş
Zamanı Sivil Halkın Korunmasına Đlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin85 17. ve 49/2.
maddelerindeki yükümlülüklerin bir gereği olabileceğini savunmuştur. Davalı ayrıca
halkın yerinden edilmesinin taraflar arasındaki çatışmayı sona erdirmek için
yapıldığını ve bu nedenle sadece grup üyelerinin yerlerinden edilmesinin soykırım
olarak vasıflandırılamayacağını ileri sürmüştür. UAD ise bu hususa ilişkin olarak;
Bosna-Hersek’te grup üyelerinin sınır dışı edildiğine ve yerlerinden edildiklerine
ilişkin yeterli ve inandırıcı delillerin bulunduğunu ancak bu eylemlerin Soykırım
Sözleşmesi’nin II (c) maddesinin maddi unsuru kapsamında değerlendirilebileceği
84
85
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 326-328.
Sözleşmenin tam metni için bkz., http://www.un-documents.net/gc-4.htm (17.05.2009)
40
varsayılsa bile bu eylemlerin grubun üyelerini tamamen veya kısmen yok etme
kastıyla yapıldığını gösterir kesin delillerin olmadığını karara bağlamıştır.86
Tarihi, kültürel ve dini yapıların yıkılması iddialarına ilişkin olarak ise Divan;
çatışma sırasında bu tür yapıların yıkılmış veya tahrip edilmiş olduğunu kabul
etmekle beraber bu yapıların yıkılmasının grubu yok etmeye yönelik yaşam koşulları
altına kasten koyma olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Divan’ göre bu tür
eylemler grubun kültürel ve dini kimliğine yönelik izlerin yok edilmesine yönelik
olsa bile, bu eylemler Sözleşme’nin II. maddesi kapsamında yer almamaktadır.
Divan
Sözleşme’nin
hazırlık
çalışmaları
sırasında
da
kültürel
soykırıma,
cezalandırılacak eylemler arasında yer verilmediğini belirtmiştir.87
Toplama kamplarındaki yaşam koşullarına ilişkin olarak EYUCM’ nin ilgili
kararlarına da atıf yapan UAD, bu kamplarda tutulanların çok zor ve yetersiz yaşam
koşulları altında tutulduğunu sonucuna varmıştır. Örneğin; kamplardaki hijyen
koşullarının çok kötü olduğunu, burada tutulanların banyo yapma olanaklarının
olmadığını, tuvalet olanaklarının yeterli olmadığını, aynı odada çok fazla kişinin bir
arada tutulduğunu, verilen yiyeceklerin bozuk olduğunu, kış aylarında odalara kasıtlı
olarak ısıtıcı konulmadığını belirtmiştir. Ancak Divan bu eylemlerin grubun üyelerini
tamamen yada kısmen yok etme kastıyla yapıldığının kesin olarak ispatlanamadığını,
EYUCM’nin de vermiş olduğu kararlarda bu kamplarla ilgili olarak yargılanan
sanıkların hiçbirinin özel kastla hareket ettiğinin tespit edilmediğini belirtmiştir.88
86
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 333-334.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 344.
88
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 346-354.; Bu konuda ayrıca, Eylül 1992’
de AGĐT’in oluşturduğu on kişilik bir inceleme komisyonunun üyesi olarak Yugoslavya’ya giden
Rona Aybay’ın toplama kamplarına ilişkin izlenimleri için bkz., Aybay, a.g.m., s. 68-69.
87
41
2.4.Grup Đçinde Doğumları Önlemeye Yönelik Önlemler Alma:
Bosna-Hersek Soykırım Sözleşmesi’nin II (d) maddesine aykırı olarak grup
içerisinde doğumları önlemeye yönelik bazı uygulamalar yapıldığını iddia etmiştir.
Davacı ilk olarak; Sırp güçleri tarafından işgal edilen yerlerdeki Bosnalı Müslüman
erkek ve kadınların zorla birbirlerinden ayırıldıklarını, bunun grup içerisindeki
doğum oranını düşürmek için yapıldığını iddia etmiştir. Fakat Divan bu iddiayı
destekleyen hiçbir delil olmadığını belirtmiştir. Davacı ikinci olarak; kadınlara
yapılan tecavüzün ve cinsel şiddetin neden olduğu psikolojik travmanın mağdurların
üreme yeterliliklerine zarar verdiğini ve bazı durumlarda bu saldırıların kısırlığa
neden olduğunu, ayrıca erkeklere karşı yapılan cinsel saldırıların da grup içerisindeki
doğumları engellediğini iddia etmiştir. Ancak Divan bu iddialar bakımından da kesin
ve yeterli delil bulunmadığı sonucuna varmıştır.89
2.5.Grubun Çocuklarını Zorla Başka Bir Yere akletme:
Grubun çocuklarının zorla başka bir yere nakledilmesi ile amaçlanan esas
itibariyle grubun çocuklarını ailelerinden kopararak, o grubun dışında yetişmesi, ait
oldukları grubun kültüründen, geleneklerinden ve yaşam alışkanlıklarından
uzaklaştırmak, başka
bir grubun özelliklerine baskın bir ortamda bu özellikleri
benimseyerek o kimliği taşımalarını sağlamaktır.90
89
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 355-360.; Akayesu davasında RUCM
tecavüze uğrayan kişilerin yaşadıkları travma nedeniyle çocuk sahibi olmayı reddetmeleri durumunda
tecavüzün grup içerisinde doğumları engellemeye yönelik bir araç haline geldiğini belirtmiştir.Bu
konuda bkz, Prosecutor v.Jean-Paul Akayesu, para. 508.
90
Akün, a.g.m., s.63.
42
Davacı, Sırplar tarafından Bosnalı Müslüman kadınlara yönelik yapılan
tecavüzlerin, Müslüman kadınları bu suretle hamile bırakarak demografik dengeyi
etkileme aracı olarak kullanıldığın ileri sürmüştür. Ayrıca zorunlu gebelikler sonucu
doğan çocukların grubun bir parçasını oluşturmayacağını
ve bu eylemlerin
faillerinin amacının doğmamış olan bu çocukları Bosnalı Sırpların grubuna
nakletmek olduğunu iddia etmektedir. Davalı bu iddiaya tecavüze uğrayan
Müslüman kadınların çocuklarını Müslüman topraklarında dünyaya getirdiğini,
sonuç olarak bu çocukların Sırplardan değil de Müslümanlardan olmuş olabileceğini
ileri sürerek cevap vermiştir. Divan bu iddialarla ilgili olarak; elde edilen delillere
göre zorla hamile bırakma gibi bir politikanın olmadığını ayrıca grubun çocuklarının
zorla başka bir gruba nakledilmesi amacının ispatlanamadığını karara bağlamıştır.91
2.6. Srebrenica Soykırımı:
Divan, 1991-1995 yılları arasında, 1995 yılında Srebrenica’ da meydana
gelen olaylar hariç, Bosna-Hersek’te yaşanan olaylara ilişkin olarak her bir olayda
soykırım işlemek için gerekli olan özel kastın kesin olarak ispatlanamadığını
sonucuna varmıştır. Divan EYUCM önünde görülen soykırımla ilgili davalarda da,
Srebrenica
ile
ilgili
olanlar
hariç,
özel
kastın
varlığının
kesin
olarak
ispatlanamadığını belirtmiştir.
Srebrenica’da meydana gelen mezalim EYUCM’nin Krstic kararında92
özetlenmiştir. Bu kararda da belirtildiği üzere; BMGK’nin Srebrenica’yı “Güvenli
Bölge” ilan etmesine rağmen VRS buraya saldırarak ele geçirmiştir. Birkaç gün
91
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 362-367.
Prosecutor v. Krstic, (Case No.IT-98-33 "Srebrenica-Drina Corps"), Trial Chamber Judgement, 2
August 2001, para.1, http://www.icty.org/x/cases/krstic/tjug/en/krs-tj010802e.pdf ( 06.05.2009)
92
43
içerisinde aralarında çocukların, kadınların ve yaşlıların da bulunduğu yaklaşık
25.000 Bosnalı Müslüman oturdukları yerlerden çıkarılarak Bosnalı Sırp güçleri
tarafından zorla otobüslere bindirilerek başka bir bölgeye nakledilmiştir. Askerlik
çağındaki Bosnalı Müslüman erkekler ise farklı bir akıbete maruz kalmış olup,
bunlardan binlercesi, kaçmaya çalışırken yakalanarak çok ağır koşullarda
hapsedilmiş ve daha sonra ise idam edilmiştir. Yaklaşık 7000’ den fazla kişiden bir
daha haber alınamamıştır.93
EYUCM,
Krstic
ve
Blagojevic
davalarında
Srebrenica’nın
ele
geçirilmesinden sonra yaklaşık 7000 Bosnalı Müslümanın Bosnalı Sırplar tarafından
öldürüldüğünü, bu eylemlerin Soykırım Sözleşmesi’nin II. maddesinin “ grubun
üyelerini öldürme “ ve “grup üyelerine ağır bedensel veya psikolojik zarar verme”
suçlarının maddi unsurunu oluşturduğunu kabul etmiştir. Bosna-Hersek Soykırım
Davası’nda da Divan’ın kabulü bu yönde olmuştur.94
EYUCM, Kristic kararında elde edilen delillere göre; Srebrenica’nın Temmuz
1995’te Bosnalı Sırplar tarafından ele geçirilmesinden sonra Bosnalı Sırp güçlerin
mümkün olduğunca askerlik çağındaki Bosnalı Müslümanları öldürmek için bir plan
tasarladığını ve bu planı uyguladığını belirtmiştir. Öldürme eylemlerinin tümünde
sivil yada asker olduğuna bakılmaksızın askerlik çağındaki Bosnalı Müslümanlar
sistematik bir şekilde hedef alınmıştır. Başlangıçta VRS tarafından askerlik
çağındaki erkekler hedef alınırken
daha sonra tüm Müslümanları ele geçirerek
öldürme kararı alınmıştır. Askerleri sivillerden ayırt etmek için hiçbir çabanın
gösterilmediğini belirten EYUCM elde edilen delillerin Srebrenica’daki katliamın
93
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 278-288.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para.290; Prosecutor v. Krstic, para.543;
Prosecutor v.Blagojevic, ( Case No.IT-02-60-T), Trial Chamber Judgement, 17 January 2005, paras.
644-654, http://www.icty.org/x/cases/blagojevic_jokic/tjug/en/bla-050117e.pdf (06.05.2009)
94
44
planlı olduğunu gösterdiğini belirtmiştir. Operasyonlar sırasında bu eylemlere ilişkin
bilgilerin aktarılmasında askeri ve paramiliter kuvvetler tarafından standart olarak
şifreli bir dil kullanılması, uygulanan şiddetin miktarı, niteliği ve geniş çaplı olması,
ayrıca öldürme/infaz metodlarının sürekli ve değişmez nitelikte olması askerlik
çağındaki Bosnalı Müslümanların öldürülmesi konusunda bir kararın alınmış
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla EYUCM bu eylemlerin bir grubu tamamen
veya kısmen yok etme hedefine yönelik olduğunu ve bu eylemlerin soykırım olarak
tanımlanabileceğini, soykırım eylemlerinin önceden tasarlanmasının şart olmadığını,
özel kastın bir operasyon sırasında sonradan da ortaya çıkabileceğini belirtmiştir.95
Divan da yaptığı inceleme sonucu elde edilen delillere göre 13 Temmuz 1995’ten
itibaren VRS güçleri tarafından Srebrenica’da Bosnalı Müslümanlara karşı grubun
bir kısmını yok etmek kastıyla Soykırım Sözleşmesi’nin II. maddesinin “grubun
üyelerini öldürme” ve “grup üyelerine ağır bedensel veya psikolojik zarar verme”
suçlarının gerçekleştirildiğini kabul etmiştir.96
ĐKĐCĐ BÖLÜM
SREBREĐCA’DA MEYDAA GELE EYLEMLERĐ DAVALI DEVLETE
ATFEDĐLEBĐLĐRLĐĞĐ VE DEVLETĐ SORUMLULUĞU
Divan Srebrenica’ da meydana gelen olaylar sebebiyle davalının uluslararası
sorumluluğunun olup olmadığını tespit etmek için, ilk olarak; devletlerin uluslararası
sorumluluğuna ilişkin uluslararası örf-adet hukuku çerçevesinde soykırım teşkil eden
95
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 292; Prosecutor v. Krstic, paras. 87, 547,
571-573.
96
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 295.
45
eylemlerin davalıya atfedilebilir olup olmadığı, yani bu eylemlerin sorumluluğu
davalıya atfedilebilir kişi ya da organlar tarafından işlenip işlenmediğini incelemiştir.
Đkinci olarak ise; Soykırım Sözleşmesi’nin III. maddesindeki soykırım dışındaki
eylemlerin ( III.maddenin b-e bentlerindeki eylemlerin) davalıya atfedilebilir kişi ya
da organlar tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği üzerinde durmuştur.
Divan son olarak ise; davalının
Soykırım Sözleşmesi’nin I. maddesinden
kaynaklanan soykırımı önleme ve cezalandırma yükümlülüğünü yerine getirip
getirmediğini incelemiştir.
UAD’ye göre; Soykırım Sözleşmesi’nin II ve III/a maddeleri çerçevesinde bir
eylemin devlete atfedilebilirliği tespit edilemezse Soykırım Sözleşmesi’nin III/b-e
madde ve bendlerindeki eylemlerden dolayı devletin sorumluluğunun oluşup
oluşmadığı tespit edilebilir. Özellikle soykırıma katılma suçu bakımından devlete bir
sorumluluk atfedilebilir. Ancak eylemleri devlete atfedilebilir kişi veya birimler
(entity) tarafından işlenen bir soykırım eyleminden dolayı devletin sorumluluğu söz
konusu olursa bu durumda devletin soykırımı önleme yükümlülüğüne uyup
uymadığını araştırmaya gerek kalmayacaktır. Mantıken de devletin de içinde yer
aldığı bir soykırım eyleminde devletin soykırımı önleme yükümlülüğünü yerine
getirdiğinden söz edilemez. Ancak Soykırım Sözleşmesi’nin III. maddesinde sayılan
eylemlerden dolayı bir devletin sorumluluğu söz konusu olmasa bile bu durum,
devletin soykırım yada III. maddede sayılan eylemleri önleme yükümlülüğünü ihlal
edip etmediğinin araştırılmasına engel teşkil etmeyecektir.97
97
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 382-383.
46
I.Soykırım Sözleşmesi’nin III/a Maddesi Çerçevesinde Srebrenica
Soykırımının Davalı Devlete Atfedilebilirliği
UAD ilk olarak Srebrenica’da gerçekleştirilen ve Soykırım Sözleşmesi’nin
III/a maddesindeki suçu oluşturan eylemlerin tamamen ya da kısmen davalı devlete
atfedilebilir olup olmadığını incelmiştir. Bu sorunun iki farklı yönü olup, bu hususlar
Divan tarafından ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Bunlardan ilki; Srebrenica’da
gerçekleştirilen eylemlerin devlet organları veya eylemleri devlete atfedilebilir kişi
ya da birimler tarafından işlenip işlenmediğini tespit etmektir. Đkinci husus ise; bu
eylemlerin devlet organları veya eylemleri devlete atfedilebilir kişi ya da birimler
tarafından işlenmediği belirlenirse bu eylemlerin devletin organı olmamakla birlikte
devletin talimatı veya yönlendirmesiyle hareket eden ya da kontrolünde bulunan kişi
ya da birimler tarafından işlenip işlenmediği tespit etmektir.
A.Devlet Organlarının Eylemleri Temelinde Srebrenica Soykırımının
Devlete Atfedilebilirliği
Uluslararası hukukun devletlerin uluslararası sorumluluğuna ilişkin en
yerleşik kurallarından birisi; herhangi bir devlet organının eyleminin, devletin eylemi
olarak kabul edilmesidir. Dolayısıyla gerçekleştirilen eylem bir uluslararası
yükümlülüğün ihlalini oluşturuyorsa bu durum devletin uluslararası sorumluluğunun
doğmasına yol açacaktır. Uluslararası örf adet hukuku kurallarından biri olan bu
kural, Devletin Uluslararası Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu
47
Kuralları’nın98 ( ILC Articles on State Responsibility) 4. maddesinde de; “ Tüm
devlet organlarının eylemleri uluslararası hukukta o devletin eylemi olarak kabul
edilir.Bir eylemi gerçekleştiren devlet organının yasama, yürütme ve yargı organı
olup olmamasının veya devletin kuruluşu içerisindeki yeri veya devletin merkezi ya
da yerel örgütlenmesi içerisinde yer alıp almadığının bir önemi yoktur. Bir devlet
organı o devletin iç hukukuna göre bir statüsü olan tüm gerçek ve tüzel kişilerdir.”
şeklinde düzenlenmiştir.99
Bu çerçevede, Divan Srebrenica’daki soykırımın devletin organı sıfatına
sahip kişi ya da oluşumlar tarafından işlenip işlenmediğini incelediğinde; bu durumu
doğrulayan herhangi bir delilin bulunmadığını belirtmiştir. Ne VJ’nin ne de FYC
devlet adamlarının bu mezalimin planlanması ve hazırlanmasına yardım ettikleri
ispatlanamamıştır. Srebrenica’daki olaylardan önce Bosna-Hersek topraklarında
gerçekleştirilen askeri operasyonlara Bosnalı Sırp güçlerle beraber VJ’nin de
katıldığı ve bu katılımın BM siyasi organları tarafından birkaç kez kınanarak FYC’
den eylemlerini sonlandırmasının istendiği bir gerçektir. Ancak Divan Srebrenica’da
gerçekleştirilen mezalime davalı devlet organlarının bir katılımının olduğunun
ispatlanamadığını belirtmiştir. Ayrıca Divana göre; ne Republica Srpska ne de VRS,
FYC’nin hukuken organı statüsüne sahip değildir. Çünkü FYC’nin
iç hukuk
düzenine göre her ikisi de bir devlet organı statüsüne sahip değildir.100
Ancak Bosna-Hersek, General Mladic dahil tüm VRS subaylarının FYC
ordusunun idaresi altında hareket ettiğini ve 2002 yılına kadar maaşlarının Belgrad
hükümeti tarafından verildiğini iddia etmiştir. Dolayısıyla davacıya göre bu VRS
98
Bkz.,U.N. Doc. A/RES/56/83, 28 January 2002,
http://daccessdds.un.org/doc/UNDOC/GEN/N01/477/97/PDF
/N0147797.pdf?OpenElement (18.05.2009)
99
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 385.
100
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 386.
48
subayları davalının hukuki organıdır ve bu subaylar Bosna-Hersek topraklarında
görev yapmaları için davalı tarafından görevlendirilmiştir. Davacı bu durumun, söz
konusu subayların VRS’nin yanı sıra VJ’nin de subayları olduğunu gösterdiğini iddia
etmektedir. FYC ise bu iddialara karşılık olarak; VRS subaylarından sadece bir
kısmının ücret, yükselme ve diğer ödemelerinin kendisi tarafından yürütüldüğünü
belirtmektedir. Bosna-Hersek, Mladic’in generalliğe terfisinin 24 Haziran 1994’te
davalı tarafından gerçekleştirildiğini ispat etmiştir. Fakat FYC bunun sadece
Republica Srpska otoriteleri tarafından karar verilen bir terfinin idari amaçlı bir
teyidi olduğunu savunmuştur. Divan FYC’nin Republica Srpska’ya kayda değer bir
finansal destek sağladığını
ve VRS subaylarının maaşlarının davalı tarafından
ödendiğini kabul etmiştir. Ancak Devletin Uluslararası Sorumluluğuna Đlişkin
Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın 4. maddesinde belirtilen “devlet
organı” kavramının devlet adına hareket eden ve devletin teşkilatını oluşturan kişi ve
birimler için kullanılabileceğini belirten UAD, bu desteğin VRS’yi kendiliğinden
FYC’nin organı haline getirmediğini belirtmiştir. Divan ayrıca VRS subaylarının
Republica Srpska tarafından atandığını, bu subayların Republica Srpska’nın ve
VRS’nin emir komutası altında olduğunu ve bu subayların Republica Srpska’ya ait
kamu gücünü kullandığını belirterek
ne General Mladic’in ne de diğer VRS
subaylarının FYC iç hukukuna göre davalının bir organı olduğu konusunda bir delil
olmadığını karara bağlamıştır.101
101
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 387-388.
49
1.Fiili (De Facto) Devlet Organlarının Eylemleri Temelinde Devletin
Sorumluluğu
Bir devletin milli hukukuna göre o devletin hukuki olarak organı sıfatına
sahip olmayan ancak bu devlete sıkı bir şekilde bağlı olan kişi yada birimlerin
eylemlerinin
de
devlete
atfedilebilir
olup
olmadığı
tartışılması
gereken
noktalardandır.
Bazen kişi, birim ve grupların bir devletin içi hukukuna göre o devletin
organı sıfatına sahip olmasa bile uluslararası sorumluluk bakımından o devletin
organları ile denk bir seviyede olduğu kabul edilmektedir. Ancak bunun için bu kişi,
birim ya da gruplarla o devlet arasında sıkı bir ilişkinin olması gerekmektedir. Böyle
bir durumda eylemi gerçekleştiren kişi ile devlet arasındaki gerçek ilişkiyi anlamak
için sadece eylemi gerçekleştiren kişinin hukuki statüsüne bakılmamalıdır. Sadece
eylemi gerçekleştiren kişi ya da birimin hukuken devletin organı statüsüne sahip olup
olmadığına bakmak devletin kendisine hukuken bağlı olmayan kişi ya da birimleri
kullanarak sorumluluktan kaçmasına yol açabilecektir. Ancak devletin iç hukukuna
göre devlet organı sıfatına sahip olamayan kişi veya birimleri devlet organlarıyla
denk kabul etmek istisna olup, bunun için devletle bu kişi veya birimler arasında
“tam bir bağımlılık” (complete dependence) ve sıkı bir ilişki olmalı ve bu durumun
ispat edilmesi gereklidir.102
Bu açıklamalar çerçevesinde Divan tarafından Srebrenica’daki soykırım
eylemlerini gerçekleştiren kişi ve birimlerle FYC arasında böyle bir bağın olup
olmadığı incelenmiştir. Çünkü FYC ile bu kişi yada birimler arasında tam bir
102
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 391-393.
50
bağımlılık varsa bu kişi ya da grupların uluslararası sorumluluk bakımından devletin
organları ile denk bir seviyede olduğu ve bu kişi ya da birimlerin uluslararası hukuka
aykırı eylemleri dolayısıyla devletin uluslararası sorumluluğunun oluştuğu kabul
edilebilecektir.
Divan, kararında bu soruya olumsuz yönde cevap vermiştir. Divan olayların
yaşandığı Haziran 1995’te ne Republica Srpska ne de VRS’nin FYC tarafından araç
olarak kullanılmadığını belirtmiştir. Divan ; VJ ile VRS arasında
ve Belgrad
hükümeti ile Republica Srpska arasında güçlü ve yakın siyasi, askeri ve lojistik
bağlar olmasına ve bu bağların dava konusu olaylar zamanında da mevcudiyetini
korumasına rağmen, Bosnalı Sırp siyasi ve askeri kurum ve birimlerinin FYC’nin
organları ile denk bir konumda olduğunun kabul edilemeyeceği sonucuna
varmıştır.103
2.Srebrenica’ da Faaliyet Gösteren Paramiliter Grupların Eylemleri
Temelinde Devletin Sorumluluğu
Srebrenica’da faaliyet gösteren Scorpions gibi paramiliter grupların
eylemlerinden dolayı FYC’nin sorumluluğunun oluşup oluşmadığı hususunda Divan
Scorpions’un davalı devletin hukuki veya fiili organı statüsünde olup olmadığını da
incelemiştir.
Taraflar arasında bu paramiliter güçlerin tam olarak ne zaman davalı devlet
güçlerine katıldığı hususunda karşılıklı iddialarda bulunulmuştur. Bosna-Hersek; bu
katılımın 1991 yılında olduğunu, FYC ise; bu katılımın tamamen 1991 yılında
103
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 394.
51
Hırvatistan’daki savaşla ilgi olduğunu, bu paramiliter güçlerin 1992 yılında BosnaHersek’te kaldığını gösterir bir delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Bu hususa ilişkin
olarak Divan 1992-1995 yılları arasında Scorpions’un hukuki durumunu incelemiştir.
Bosna-Hersek tarafından Divan’a sunulan belgelerde Scorpions’a, Sırp Đçişleri
Bakanlığı’nın bir birimi olarak atıf yapılmıştır. Ancak davalı bu belgeleri yazan
kişilerin Republica Srpska’nın polis teşkilatında yer alan kişiler olduğunu
belirtmiştir. Divan da yaptığı inceleme sonucu bu belgelerin davalıya yönelik
olmadığını belirterek bu belgelerin 1995 yılı ortalarında Scorpions’un davalı devletin
hukuki bir organı olduğunu göstermediğine hükmetmiştir.104
Bosna-Hersek ayrıca Scorpions, Red Berets, Tigers ve White Eagles adı
verilen paramiliter grupların da FYC’nin fiili (de facto) organları olduğunu, bu
nedenle Srebrenica’da gerçekleştirilen eylemlerin davalı devlete atfedilmesi
gerektiğini, gerçeğin görünüşe üstün olması gerektiğini belirtmiştir. Scorpions’un
davalı devletle sıkı bir ilişki içerisinde hareket edip etmediğini inceleyen Divan,
davalı devletle bu paramiliter gruplar arasındaki tam bağımlılığı ve sıkı ilişkiyi
ispatlayan delillerin kendinse sunulmadığını belirtmiştir.105
Divan böylece Srebrenica’da işlenen soykırım fiillerinin hukuken veya fiilen
davalıya bağlı kişi, birim ve gruplar tarafından işlenmediğini ve bu nedenle davalının
uluslararası sorumluluğunun bu yönlerden oluşmadığı sonucuna varmıştır.
104
105
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 389.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 390,395.
52
B. Devletin Talimatı ve Kontrolü Altında Gerçekleştirilen Eylemlerden
Dolayı Devletin Sorumluluğu
Uluslararası hukukta genel kural, özel şahısların ya da birimlerin eylemlerinin
devlete izafe edilemeyeceği ve devletin bunların eylemlerinden sorumlu olmayacağı
şeklindedir. Ancak, özel aktörlerin eylemleri kamu yetkisinin kullanılmasıyla
bağlantılandırılırsa, özel aktörlerin eylemlerinden devlet sorumlu tutulacak ve bu
eylemler devletin eylemi sayılacaktır.106
Divan da bu hususa ilişkin olarak Srebrenica’da meydana gelen soykırımı
gerçekleştiren kişilerin devletin organı sıfatına sahip olmasalar bile, bu eylemlerin
devletin talimatı, yönlendirmesi ve kontrolü altında olan kişi ya da birimler
tarafından işlenip işlenmediğini incelemiştir.
Bu konu, soykırımı işleyen kişilerin, devletin organı sıfatına sahip olması
veya devletin organı sıfatına sahip olmasa bile devletin organlarıyla denk bir
seviyede olması durumlarından farklı bir sorundur. Bu soruya olumlu cevap
verilmesi durumunda soykırımı işleyen kişiler, devletin organı olarak kabul
edilmeyeceği gibi devlet organlarıyla aynı seviyede de kabul edilmeyecektir. Böyle
bir durum sadece uluslararası bir yükümlülüğü ihlal eden eylemin işlenmesi emrini
veren
veya
yönlendiren
devlet
organının
davranışından
dolayı
devletin
sorumluluğunun doğmasına yol açacaktır.107
Devletin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın
8. maddesine göre de; eğer kişi ya da gruplar devletin yönlendirmesi, talimatı veya
106
Taşdemir, Fatma, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi,USAK
Yayınları, 1. Baskı, Ankara, Nisan, 2006, s. 174-175.
107
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 397.
53
kontrolünde bazı eylemleri gerçekleştiriyorsa bu eylemler devletin eylemi olarak
kabul edilmektedir.
UAD, 1986 tarihli 'ikaragua’da Askeri
ve Yarı-Askeri Faaliyetler
Davası’nda; insancıl hukuk ve insan haklarına aykırı eylemlerin işlenmesi için
devletin bir yönlendirmesi, talimatı ya da zorlaması olmuş ise, bu durumun
kanıtlanması
halinde
devletin
uluslararası
sorumluluğunun
doğabileceğini
belirtmiştir. Aynı davada Divan böyle bir davranışın ABD’nin sorumluluğuna neden
olabilmesi için
iddia edilen eylemlerin gerçekleştirildiği askeri ve paramiliter
operasyonlar üzerinde ABD’nin etkin kontrolünün (effective control) ispatlanması
gerektiğini vurgulamıştır.108
Bu durumda uluslararası hukuku ihlal ettiği iddia edilen eylemi gerçekleştiren
kişi ya da birimin devlete tam bağlı olması şartı aranmamaktadır. Sadece bu kişi ya
da birimlerin her somut olayda devletin talimatı ve etkin kontrolü ile hareket ettiğinin
ispatlanması gerekmektedir.109 Eğer devletin bazı kişi ya da birimler üzerinde etkin
kontrolü olsa da; uluslararası hukuka aykırı eylemin gerçekleştiği sırada devletin bu
kişi ve birimler üzerinde etkin kontrolü yoksa bu durumda devletin uluslararası
sorumluluğu oluşmayacaktır.
Bosna-Hersek, soykırım suçunun çok sayıda eylemden oluşabilen bir suç
olduğunu, zaman ve mekansal açıdan büyük veya küçük çapta işlenebildiğini, bu
nedenle bu suçun kendine özgü özel bir doğası olduğunu belirtmiştir. Bosna-Hersek’
e göre; soykırım suçunun bu özel doğası gereğince devletin etkin kontrolünün, her
bir
somut
olay temelinde
değil
de,
108
soykırım
eylemlerinin
gerçekleştiği
Military and Paramilitary Activities in and against Nicaragua (Nicaragua v. United States of
America), Judgment of 27 June 1986, paras. 64-65, http://www.icj-cij.org/docket/files/70/6503.pdf
(08.05.2009), Taşdemir, a.g.e., s. 175.
109
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 400.
54
operasyonların bütünü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak
UAD’ye göre; soykırım suçunun kendine özgü özellikleri, 'ikaragua’da Askeri ve
Yarı-Askeri Faaliyetler Davası’nda ayrıntılandırılan kriterden ayrı bir değerlendirme
yapmayı haklı kılmamaktadır. Uluslararası hukuka aykırı eylemlerin devlete
atfedilebilirliğine ilişkin kurallar buna ilişkin özel bir kural olmadıkça hukuka aykırı
eylemin doğasına göre değişiklik göstermez. Eğer soykırım teşkil eden eylemler
devletin organı olmamakla birlikte devletin etkin kontrolü altında olan kişi ya da
birimler tarafından işlenmişse gerçekleştirilen hukuka aykırı eylemin devlete
atfedilebilir olduğu kabul edilecektir.110
Bosna-Hersek, 'ikaragua’da Askeri ve Yarı-Askeri Faaliyetler Davası’nda
benimsenen kriterin bu davada kullanılmasına EYUCM Temyiz Dairesinin Tadic
davasında verdiği karara atıfta bulunarak itiraz etmiştir.
Bu davada Temyiz Dairesi; Bosna-Hersek’teki silahlı çatışmanın uluslararası
bir silahlı çatışma olup olmadığını belirlemede ve Bosnalı Sırplar tarafından
gerçekleştirilen eylemlerin devletin sorumluluğu hukuku çerçevesinde FYC’ne
atfedilebilirliği hususunda “bütünsel kontrol” (overall control) kriterini uygulayarak,
bu kriterin somut davada gerçekleştiğini belirtmiştir. Bir başka deyişle, Temyiz
Dairesi; FYC’nin Republica Srpska ve VRS üzerinde bütünsel kontrolü olduğunu
belirterek Bosnalı Sırplar tarafından işlenen eylemlerin FYC’nin uluslararası
sorumluluğuna yol açtığını, uluslararası hukukun ihlal edildiği her bir operasyonun
FYC’nin etkin kontrolü veya talimatı altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin ispat
edilmesinin gerekli olmadığını karar altına almıştır.111
110
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 401.
Bosnia and Herzegovina v.Serbia and Montenegro, para. 402.;Prosecutor v. Dusko Tadic, (Case
No.IT-94-1-A),
Appeal
Chamber
Judgement,
15
July
1999,
para.
145,
http://www.icty.org/x/cases/tadic/acjug/en/tad-aj990715e.pdf (08.05.2009)
111
55
UAD’nin etkin kontrol testi ile karşılaştırıldığında, Tadic davasında kabul
edilen “bütünsel kontrol” testinin, özel aktörlerin eylemlerini devlete isnat etmek için
gereken eşiği düşürmüş olduğu görülmektedir. Zira bütünsel kontrol testine göre,
devletin kendi adına hareket eden grupların operasyonlarının tümünü planlaması,
operasyonların hedeflerini seçmesi ya da Đnsani Hukuku ihlal eden eylemlere özel bir
emir vermesi zorunlu değildir. Bütünsel kontrol ölçütünün gerektirdiği denetim,
devletin gruba finansman sağlaması, grubu eğitmesi ve teçhiz etmesi yanında grubun
eylemlerini örgütlemesi, koordine etmesi ya da planlamasıdır. Bununla birlikte her
iki yaklaşımın mihenk taşı, devletlerin, özel aktörleri basitçe destekleme, teşvik etme
ya da bunlara müsamaha göstermekten ziyade özel aktörleri yönlendirmek ya da
kontrol etmek zorunda olmasıdır.112
UAD, EYUCM Temyiz Dairesi’nin bu kararını dikkatlice incelemiş ancak bu
karara iştirak etmemiştir. Çünkü Divan’a göre; Tadic davasında EYUCM’ne devletin
sorumluluğuna ilişkin bir sorunun çözümü için başvurulmamıştır. EYUCM’nin cezai
yargı yetkisi olup, bu yetkisini kişiler üzerinde kullanmaktadır. Dolayısıyla EYUCM,
yargı yetkisi içinde zorunlu olmadığı bir konuda görüşünü belirtmiştir. Divan’a göre
“bütünsel denetim” testi bir silahlı çatışmanın uluslararası nitelikte olup olmadığını
belirlemede kullanılmalıdır. Tadic davasında Temyiz Dairesi’nin bu testi kullanarak
çözümlemesi gereken tek sorun da budur. EYUCM bütünsel denetim testinin aynı
şekilde devletin sorumluluğu hakkında da uygulanabileceğini belirtmiştir. Ancak
Divan’a göre bu görüş doğru değildir. Mantıken de birbirinden farklı iki konunun
çözümünde aynı testin kullanılmasının doğru olmadığı açıktır. Bir çatışmanın
uluslararası nitelikte olup olmadığını belirlemek için gerekli olan; bir devletin başka
112
Taşdemir, a.g.e., s. 177.
56
bir devletin topraklarında gerçekleşen bir silahlı çatışmaya katılımının derecesi ve
doğası ile bir çatışma sırasında gerçekleştirilen eylemlerin devletin sorumluluğuna
yol açıp açmadığını belirlerken devletin bu çatışmaya katılımının derecesi ve doğası
birbirinden farklılık gösteren iki ayrı olgudur.113
Ayrıca bütünsel denetim testi uygulamasının devletin sorumluluğu konusuna
da genişletilmesi uluslararası sorumluluk hukukunun temel ilkeleri bakımından da
sakıncalı
olacaktır.
Çünkü
uluslararası
hukukta bir devlet
sadece kendi
davranışlarından ve hangi temelde olursa olsun kendi adına hareket edenlerin
davranışlarından sorumludur.Yukarıda da ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere bir devlet
kendi resmi organları tarafından gerçekleştirilen eylemlerden, iç hukukuna göre
resmi olarak organı kabul edilmeyen fakat devletle arasında tam bir bağımlılık
olmasından dolayı devlet organlarıyla denk bir seviyede olduğu kabul edilen kişi ve
birimlerin gerçekleştirdikleri eylemlerden ve Devletin
Sorumluluğuna Đlişkin
Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın 8. maddesinde belirtilen koşulların
varlığı halinde diğer kişi ve grupların eylemlerinden sorumludur. Bu bağlamda
bütünsel denetim testi uluslararası sorumluluk ile bir devlet organının eylemi
arasındaki bağlantıyı kesecek kadar genişlettiği için bu testin devletin sorumluluğu
konusuna da uygulanmasının uygun olmadığı söylenebilir.
Bu hukuki tartışmalar ve açıklamalardan sonra Divan kendi içtihatları
temelinde ve Devletin
Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu
Kuralları’nın 8. maddesinde yazılı hale getirilen uluslararası örf-adet hukuku kuralı
çerçevesinde davalı devletin uluslararası sorumluluğunun oluşup oluşmadığını
incelemiştir.
113
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 403-405.
57
FYC, EYUCM’nin Srebenica soykırımına ilişkin verdiği hükümlerde,
liderlerinden hiçbirinin suçlu bulunmadığını vurgulamıştır. Bosna-Hersek ise; bu
hususa itiraz etmemekle birlikte EYUCM’nin önünde buna ilişkin bir davanın
görülmediğine dikkat çekmiştir. UAD ise; BM Genel Sekreterliği tarafından
hazırlanan raporlarda Başkan Milosevic’in Srebrenica soykırımına doğrudan
katılımının saptanmadığını belirtmiştir. Davalı ayrıca FYC yönetiminin saldırıların
planlanmasına ve Sırp olmayanların öldürülmesi eylemlerinin kışkırtılmasına bir
katılımının olmadığını, saldırıları gerçekleştirenlerle Belgrad hükümeti arasında
siyasi veya askeri bir irtibat olmadığını söylemiştir. Divan ise; Srebrenica’ da
meydana gelen soykırım eylemlerinde davalının bir yönlendirmesi ya da kontrolünün
olduğunun ispat edilemediği sonucuna varmıştır.114 Divan ayrıca FYC’nin resmi
organları ve yetkilileri tarafından
özel kastla soykırım fiillerinin işlenmesi için
talimatlar ve emirler verildiğinin ispatlanamadığını belirterek, Srebrenica’daki
yetişkin Bosnalı Müslüman erkeklerin öldürülmesi kararının, FYC’nin talimatı veya
etkin kontrolü olmaksızın VRS Genelkurmayının bazı üyeleri tarafından alındığını
belirtmiştir. Özellikle Trnova’da Scorpions tarafından gerçekleştirilen öldürme
eylemlerinin, bu eylemler Srebrenica soykırımının bir parçası olsabile- ki EYUCM
tarafından verilen kararlarda buna ilişkin bir tespitte bulunulmamıştır.- bu paramiliter
örgütün
FYC
organlarının
talimatı
veya
kontrolü
ile
hareket
ettiğinin
ispatlanamadığına karar vermiştir.115
Sonuç olarak Divan Srebrenica soykırımının davalı devlete atfedilebilmesi
bakımından Devletin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu
Kuralları’nın 4. ve 8. maddelerinde belirtilen durumlardan hiçbirinin somut davada
114
115
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 408-411.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 413.
58
gerçekleşmediğini belirtmiştir. Dolayısıyla da Srebrenica’da gerçekleştirilen
soykırım eylemlerinin devlete atfedilebilir olmadığı ve bu nedenle devletin bu
eylemler temelinde sorumluluğunun oluşmadığına karar vermiştir.
II.Soykırım Sözleşmesi’nin III/b-e Maddesi Çerçevesinde Srebrenica
Soykırımının Davalı Devlete Atfedilebilirliği
UAD bu davada FYC organlarının ve FYC devlet organlarının talimatı veya
etkin kontrolü altında hareket eden kişilerin soykırım işlemek için anlaşma ve
soykırım işlemek üzere doğrudan ve aleni kışkırtma olarak vasıflandırılabilecek
eylemler işlediğinin tespit edilemediğini belirtmiştir. Soykırım girişimi hususunda ise
Bosna-Hersesk’in final sunumunda bu hususa ilişkin bir iddiada bulunmadığını
belirten Divan esas itibariyle Soykırım Sözleşmesi’nin III/e maddesinde düzenlenen
soykırım suçuna katılma (iştirak) olarak vasıflandırılabilecek eylemlerin davalı
devletin organlarına veya devletin talimatı veya etkin kontrolü altında hareket eden
kişilere atfedilebilir olup olmadığı üzerinde durmuştur.116
A.Soykırım Suçuna Katılma Temelinde Devletin Sorumluluğu
Soykırım suçuna katılma, soykırım eylemlerinin devlet organlarının etkin
kontrolü veya talimatı ve yönlendirmesiyle işlenmesinden farklı bir konudur. Bazı
ulusal ceza hukuku sistemlerinde bir suçun işlenmesi için emir ve talimat verme suça
katılma/iştirak olarak kabul edilir. Ancak soykırım suçunda uluslararası sorumluluk
116
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 416-418.
59
hukukunun
uygulanması
çerçevesinde
soykırım
eylemlerinin
bir
devletin
yönlendirmesi veya talimatıyla işlendiği tespit edilebilirse bunun sonucu bu eylemin
devlete atfedilebilir olması ve bu eylemlerden dolayı devletin doğrudan sorumlu
olmasıdır. Böyle bir durumda suça katılma konusu tartışılmayacaktır. Soykırım
Sözleşmesi’nin III/e maddesi bakımından “katılma” kavramının anlamı suçun
işlenmesini kolaylaştırma veya yardımda bulunmadır. Divanın esas itibariyle
inceleyeceği hususlarda esasında bunlardır. Katılma kavramı bu anlamıyla
uluslararası sorumluluk hukukunun mevcut terminolojisi içerisinde yer almasa da bu
kavramın bir devletin başka bir devletin hukuka aykırı fiil işlemesine yardım ve
katkıda bulunmasını yasaklayan uluslararası örf-adet hukuku kurallarına benzer bir
kategoride yer aldığını söylemek mümkündür.117
Devletin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın
“Uluslararası Hukuka Aykırı Bir Eylemin Đşlenmesine Yardım ve Katkıda Bulunma”
başlıklı 16. maddesine göre; bir devletin başka bir devletin hukuka aykırı eylemine
katkıda/yardımda bulunmasından dolayı sorumlu olabilmesi iki koşulun varlığına
bağlanmıştır. Birinci koşul; yardımda bulunan devlet bu yardımının yardım edilen
devlet tarafından uluslararası hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirilmesinde
kullanılacağını biliyor olmalıdır. Đkinci koşul ise; söz konusu uluslararası hukuka
aykırı eylem bizzat yardım eden devlet tarafından gerçekleştirilse bile uluslararası
hukuka aykırı olmalıdır. Ancak bu madde iki devlet arasındaki ilişkiyi
nitelendirdiğinden doğrudan bu davaya ilişkin bir kural değildir.Çünkü Soykırım
Sözleşmesi’nin III/e maddesinde başka bir devlete göndermede bulunulmamaktadır.
Fakat Divan Soykırım Sözleşmesi’nin III/e maddesinde düzenlenen suça katılma ile
117
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 419.
60
Devletin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın 16.
maddesinde düzenlenen başka bir devletin uluslararası hukuka aykırı eylemine
katkıda/yardımda bulunma arasında esasa ilişkin bir ayrım yapmayı gerekli
görmemiştir.118
Bu açıklamalar çerçevesinde Soykırım Sözleşmesi’nin III/e maddesi
çerçevesinde FYC’nin sorumlu olup olmadığını tespit etmek için davalı devlet
organlarının veya devlet organlarının talimatı veya etkin kontrolü ile hareket eden
kişi ya da birimlerin Srebrenica’da işlenen soykırım suçuna yardım/katkıda bulunup
bulunmadığını incelemesi gereken UAD bu hususu incelemeden önce soykırım
suçuna özelliğini veren özel kast ( dolus specialis) ile suça katılan kişinin saiki
arasındaki bağlantıyı incelemiştir.
Bu konuda tartışılması gereken husus suça katılanların, soykırım suçunun asli
failinin ya da faillerinin özel kastını paylaşması gerekip gerekmediğidir. Bu sorunun
cevabı ne olursa olsun soykırım suçunun failine katkıda veya yardımda bulunan kişi
ya da organın eyleminin soykırıma katılma olarak kabul edilebilmesi için yardımda
bulunanın soykırım suçunun asli failinin özel kastının farkında olması gerekir. Bu
şart gerçekleşmedikçe yapılan yardım ve katkı soykırıma katılma olarak kabul
edilemeyecektir. Bu nedenle Divan somut davada bu şartın yani davalının soykırım
eylemlerini gerçekleştirenlerin özel kastını bilip bilmediğinin üzerinde durmuştur.119
UAD, FYC’nin Srebrenica’daki trajik olaylar yaşanmadan önce ve bu olaylar
yaşanırken Bosnalı Sırplara önemli derecede askeri, politik ve finansal yardımda
bulunduğunu kabul etmekle beraber Srebrenica soykırımının, FYC’nin yürüttüğü
yardım politikası sonucunda gerçekleştiği konusunda küçük de olsa bir şüphenin
118
119
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 420.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 421.
61
olduğu kanaatindedir. Ancak Divan belirli şartlara tabi olan hukuki sorumluluğun
davalı bakımından gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemekle görevlidir. Ve bu
şartlardan birisi bu davada gerçekleşmemiştir. Buna göre UAD, FYC yetkililerinin
soykırımın işlendiği ya da işlenmek üzere olduğunu fark ettiklerinde bu soykırım
eylemlerini gerçekleştiren veya gerçekleştirilmesi kararını veren VRS liderlerine
yardım edip etmediğinin her türlü şüpheden uzak bir şekilde kanıtlanamadığını
kararında belirtmiştir. Srebrenica’daki yetişkin Müslüman erkeklerin yok edilmesi
kararı alındığında Belgrad yetkililerinin bu karardan haberinin olduğu kesin olarak
kanıtlanamamıştır. Dolayısıyla FYC’nin, yapılan yardımların soykırım eylemlerinin
işlenmesinde kullanılacağının bilincinde olarak soykırım faillerine yardım ve katkıda
bulunduğu sübuta ermemiştir. Bu nedenle de Divan’a göre; Soykırım Sözleşmesi’nin
III/e maddesi çerçevesinde soykırıma katılma eylemlerinden dolayı davalı devletin
uluslararası sorumluluğu oluşmamıştır.120
III.Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Yükümlülüğünden Kaynaklanan
Devletin Uluslararası Sorumluluğu
Soykırım Sözleşmesi’nin I. maddesinde düzenlenen soykırımı önleme ve
cezalandırma yükümlülüğü birbiriyle bağlantılı olsa da birbirlerinden bağımsız iki
ayrı yükümlülük olup bu yükümlülükler ve bu yükümlülüklerin ihlalinden
kaynaklanan uluslararası sorumluluk Divan tarafından sırasıyla incelenmiştir.
120
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 422-424.
62
Soykırım Sözleşmesi’nin I.maddesine göre; “ Taraf devletler ister savaş ister
barış zamanında olsun soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu kabul
eder ve bu suçu cezalandırma ve önleme yükümlülüğünü alırlar.”
Kuşkusuz ki; ceza hukukuna konu fiilleri önlemenin en etkili yollarından biri
de kural olarak bu tarz fiilleri işleyen kişileri cezalandırmak ve başkalarının da bu
suçları işlemesini engellemek amacıyla bu cezaları etkili bir şekilde uygulamaktır.
Sözleşme’nin III. ve VII. maddelerinde cezalandırma yükümlülüğü daha da
ayrıntılandırılsa da kural olarak I. maddede düzenlenen önleme yükümlülüğüne
sadece VIII. maddede tekrar değinilmiştir.
Sözleşme’nin VIII. maddesine göre; “ taraf devletlerden biri soykırım veya
Soykırım Sözleşmesi’nin III.maddesinde sayılan diğer eylemlerin önlenmesi ve
durdurulması için BM organlarını BM antlaşması çerçevesinde gerekli tedbirleri
almaya davet edebilir.”
Cezalandırma ve önleme yükümlülüğünün birbirleriyle bağlantılı olması,
önleme yükümlülüğünün ayrı bir hukuksal varlığının olmadığı, bu yükümlülüğün
cezalandırma yükümlülüğü içerisinde
eridiği manasına gelmemektedir. Taraf
devletlerden her biri için önleme yükümlülüğü bir kuraldır ve zorunludur. Önleme
yükümlülüğü soykırımı cezalandırma yükümlülüğü içerisinde yer alan, onun
içerisinde eriyen veya bu yükümlülüğün bir parçasını oluşturan bir yükümlülük
değildir. Önlem yükümlülüğü Sözleşme’nin VIII. maddesinde de öngörülenin
ötesinde kendine özgü bir kapsamı olan bir yükümlülüktür. Sözleşme’nin VIII.
maddesi kapsamında BM organlarına başvurmak taraf devletleri soykırımı önlemek
63
için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünden kurtarmamaktadır. Bu nedenle Divan
davalının soykırımı önleme yükümlülüğüne ne ölçüde uyduğunu incelemiştir.121
A.Soykırımı Önleme Yükümlülüğü
Soykırım Sözleşmesi, bu sözleşmede yasaklanması amaçlanan eylemlerin
önlenmesi için taraf devletlere belirli yükümlülükler getiren tek uluslararası
enstrüman değildir. Soykırım Sözleşmesi dışında pek çok uluslararası sözleşmede
çeşitli şekillerde benzer hükümler içermektedir.122Önleme yükümlülüğünün içeriği
önlenmesi arzu edilen eylemlerin doğasına bağlı olarak ve ilgili sözleşme
hükümlerinin kapsamına göre farklılık göstermektedir.Divana göre; uluslararası
hukukun belirli kurallarına aykırı eylemlerin işlenmesini önleme konusunda
devletlerin genel bir yükümlülüğü vardır.Ancak Divan bu davada vereceği kararın,
devletlere bazı eylemleri önleme yükümlülüğü getiren bağlayıcı hukuk normlarının
ve sözleşmelerin söz konusu olduğu tüm davalar için genel olarak uygulanabilecek
bir karar olmadığını belirterek vereceği kararın soykırımı önleme yükümlülüğü ile
sınırlı olduğunu vurgulamıştır.123
Đkinci olarak bu yükümlülük bir netice yükümlülüğü olmayıp bir davranış
yükümlülüğüdür. Yani şartlar ne olursa olsun bir devletin soykırım suçunun
işlenmesini önlemede başarılı olma yükümlülüğü yoktur. Taraf devletler daha çok,
soykırımı mümkün olduğunca önlemek için alınması kendilerinden beklenebilecek
121
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 427.
Bu konuda örneğin bkz.; 10 Aralık 1984 tarihli Đşkenceye ve Diğer Zalimane, Đnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muameleye Karşı Sözleşme’nin 2.maddesi, 14 Aralık 1973 tarihli Uluslararası Olarak
Korunan Kişilere Karşı Đşlenen Suçların Cezalandırılması ve Önlenmesi Sözleşmesi’nin 4. maddesi, 9
Aralık 1994 tarihli Birleşmiş Milletler ve Yardımcı Personelinin Güvenliği Sözleşmesi’nin 11.
maddesi ve 15 Aralık 1997 tarihli Terörist Bombalamaların Önlenmesine Dair Uluslararası
Sözleşme’nin 15. maddesi.
123
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 429.
122
64
önlemleri almakla yükümlüdür. Soykırım suçunda istenilen sonuca ulaşılamazsa
doğal olarak devletinde soykırımı önleme yükümlülüğü bakımından sorumluluğu
oluşmayacaktır. Ancak devlet soykırımın önlenmesi için kendisinden beklenen özeni
göstermez ve
gerekli önlemleri
uygulamada başarısız olursa, soykırımında
gerçekleşmesi durumunda devlet, soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlalden dolayı
sorumlu olacaktır. Bu konuda “gerekli özen”(due diligence) kavramı hayati bir
önem taşımaktadır. Bu yükümlülüğün gerektiği gibi ifa edilip edilmediğini
değerlendirmede çeşitli ölçütler kullanılmaktadır. Bunlardan ilki; bir devletten
diğerine büyük farklılık gösteren, soykırımı işleyen ya da işlemesi olası kişiler
üzerinde devletin etkili bir şekilde nüfuzunu kullanabilme ehliyetidir. Bu ehliyet
soykırım eylemlerinin ana aktörleri ile taraf devlet arasındaki diğer ilişkilerin yanı
sıra siyasi ilişkilerin güçlü olup olmamasına ve taraf devletin coğrafi uzaklığına
bağlıdır. Devletin nüfuzunu kullanma ölçütü ayrıca hukuki ölçütlerle de
değerlendirilmelidir. Çünkü her devlet uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde
hareket edebilir. Diğer taraftan sorumluluğu iddia edilen devletin gerekli tüm özeni
gösterse bile bu durumun soykırımın işlenmesine bir etkisinin olamayacağını iddia
etme olanağı yoktur.Yani bir devlet gerekli tüm özeni gösterse ve soykırımın
önlenmesi
için
gerekli
tüm
önlemleri
alsa
bile
soykırımın
işlenmesini
engelleyemeyeceğini savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü soykırımı önleme
yükümlülüğü tüm devletlerin ortak çabalarıyla yerine getirilmiş ve soykırımın
işlenmesi engellenmiş olabilir. 124
Üçüncü olarak; bir devlet, soykırımın fiilen işlenmesi durumunda soykırımı
önleme
124
yükümlülüğünü
ihlal
etmesinden
dolayı
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 430.
65
sorumlu
tutulabilir.
Bu
yükümlülüğün ihlalinin soykırım veya Soykırım Sözleşmesi’nin III. maddesinde
sayılan diğer eylemlerin işlendiği an başladığı ve Devletin Sorumluluğuna Đlişkin
Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın 14/3. maddesi gereğince de;
uluslararası hukuka aykırı eylem devam ettiği sürece yani soykırım eylemleri
işlendiği sürece de devam edeceği söylenebilir.125
Dördüncü ve son olarak ise; bir devleti Soykırım Sözleşmesi’nin I. maddesi
çerçevesinde soykırımı önleme yükümlülüğünden sorumlu tutmak için gerekli şartlar
ile Soykırım Sözleşmesi’nin III/e maddesi çerçevesinde soykırıma katılmadan dolayı
sorumlu tutmak için gerekli olan şartlar arasındaki farklılıkları vurgulamakta fayda
vardır. Bunlar arasında iki temel farklılık olup bunlardan ilki; suça katılmada daima
soykırım faillerine yardım ve katlıda bulunmak için pozitif yönde bazı eylemlerin
mevcudiyeti gerekirken, soykırımı önleme yükümlülüğünün ihlalinde ise; soykırımın
işlenmesini önleyici gerekli tedbirlerin benimsenerek uygulamaya geçirilmesindeki
eksiklikler söz konusu olmaktadır. Keza Soykırım Sözleşmesi’nin III. maddesinde
devletlere negatif bir yükümlülük yüklenmektedir. Yani bu maddede sayılan
eylemler taraf devletlerden yapmamaları istenen eylemlerdir. Halbuki soykırımı
önleme yükümlülüğü devletleri pozitif yükümlülükler altına sokmaktadır. Devletler
soykırımı
önleme
yükümlülükleri
nedeniyle
Soykırım
Sözleşmesi’nin
III.
maddesinde sayılan eylemlerin meydana gelmemesi için ellerinden geleni yapmakla
yükümlüdürler. Đkinci temel farklılık ise; devlet organlarının bir soykırımın işlendiği
ya da işlenmekte olduğunun bilincinde olmadan ve bunun bilincinde olarak soykırım
suçunun faillerine yardım ve katkıda bulunmadan soykırım suçuna katılma
dolayısıyla devletin sorumlu olması mümkün değildir. Fakat soykırımı önleme
125
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 431.
66
yükümlülüğünde ise; devletin sorumlu olabilmesi için soykırımın işlenebileceği
tehlikesinin
farkında
olması
veya
farkında
olmasının
gerekmesi
şartının
gerçekleşmesi gerekir.126
Bu açıklamalar çerçevesinde Divan somut davada soykırımı önleme
yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediğini incelemiştir. Divan ilk olarak, Soykırım
Sözleşmesi’ne taraf diğer devletlerin aksine FYC’nin Republica Srpska ve VRS ile
arasında güçlü askeri, finansal ve politik ilişkiler olmasından dolayı davalının
Srebrenica’daki soykırımı planlayanlar ve gerçekleştiren Bosnalı Sırplar üzerinde
etkili olabilecek bir pozisyonunun olduğunu vurgulamıştır.
Ayrıca divanın 1993 yılında verdiği geçici önlemlere ilişkin iki kararda da
FYC’ye bazı özel yükümlülükler getirilmiştir. Özellikle, 8 Nisan 1993 tarihli geçici
önlem kararında; FYC’den, kontrolü, yönetimi ve nüfuzu altında bulunan kişi ve
birimlerin yanı sıra, kendisi tarafından desteklenebilecek tüm askeri, paramiliter ve
düzenli olmayan silahlı birimlerin soykırım ya da yasaklanan soykırım eylerinden
hiçbirini işlememesinin sağlanması istenmiştir.127 Divanın bu kararda nüfuz/etki
(influence) kavramını kullanması, özellikle bu geçici önlemler kararının sadece,
eylemleri FYC’ye atfedilebilir kişi veya birimlere yönelik olmadığı bunun yanı sıra
FYC’nin yakın ilişki içerisinde olduğu ve üzerlerinde nüfuzunu kullanabildiği
kişilere de yönelik olduğunu ortaya koymaktadır.128
UAD soykırımın çok yakın bir zamanda işlenebileceği bilgisinin Belgrad
otoritelerine ulaştığının saptanamadığını ancak VRS güçlerinin Srebrenica’yı işgal
126
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 432.
Case Concerning Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime
of Genocide (Bosnia and Herzegovina v.Yugoslavia), Request For the Indication of Provisional
Measures, Order of 8 April 1993, p.24, para.52 A.(2), http://www.icj-cij.org/docket/files/91/7305.pdf
(08.05.2009)
128
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 435.
127
67
ettiğinde ciddi bir soykırım riskinin az da olsa farkına varılmış olması gerektiğini
belirterek kendisine sunulan bilgi ve belgelerden FYC’nin bu tehlikenin farkında
olduğu sonucuna varmıştır. Divan göre; FYC sahip olduğu bilgi ve nüfuzu
doğrultusunda kendi yetkisi dahilinde soykırımı önlemek için elinden gelenin en
iyisini
yapmamıştır.
FYC
yönetiminin
ve
özellikle
Başkan
Milosevic’in
Srebrenica’daki Müslümanlar ve Sırplar arasındaki gerilimin tamamen farkında
olduğunu belirten Divan, Srebrenica’da ciddi bir soykırım tehlikesi olduğunu ve bu
tehlikenin bilindiğini, fakat davalının meydana gelen olayları engellemek için hiçbir
girişim ve eylemde bulunmadığını belirtmiştir. UAD’ ye göre; davalının yaşananları
önleyebilecek gücü olmadığı yönündeki savunması, FYC’nin VRS üzerindeki bilinen
nüfuzu ile bağdaşmamaktadır. Keza bir devletin soykırımı önleme yükümlülüğünü
ihlalden dolayı sorumlu olabilmesi için devletin soykırımı önleme gücünün
olduğunun ispatlanmasına gerek yoktur. Devletin soykırımı önleyebilecek gerekli
vasıtalara sahip olması ve fakat bu vasıtaları kullanmaktan imtina etmesi devletin
sorumluluğunun doğması için yeterlidir. Bu nedenlerle Divan davalının Srebrenica
soykırımını önleme yükümlülüğünü ihlal ettiğini ve bu nedenle de sorumluluğunun
oluştuğu kanaatine varmıştır.129
B.Soykırımı Cezalandırma Yükümlülüğü
Bosna-Hersek
esasa
ilişkin
nihai
iddialarında;
davalının
Soykırım
Sözleşmesi’nin III. maddesinde sayılan eylemleri cezalandırmadığını ve bu
eylemlerle suçlanan şüphelileri EYUCM’ne göndermediğini ve EYUCM ile tam bir
129
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras.436-438.
68
işbirliği içerisinde hareket etmediğini iddia etmiştir. Davacı bu iddiaları temelinde
davalının Soykırım Sözleşmesi’ndeki yükümlülüklerini ihlal ettiğini ve halen de ihlal
etmekte olduğunu belirttiğinden Divan bu iddialar çerçevesinde Soykırım
Sözleşmesi’nin I.maddesi ve diğer ilgili maddelerinden kaynaklanan soykırımı
cezalandırma yükümlülüğünün davalı devlet tarafından ihlal edilip edilmediğini
incelemiştir.
Divana göre; davacının bu iddialarında zımni olarak Soykırım Sözleşmesi’nin
VI. maddesine de bir atıf yapılmaktadır. Bu maddeye göre; “Soykırım veya Soykırım
Sözleşmesi’nin III. maddesinde sayılan diğer eylemlerle suçlanan kişiler, suçun
işlendiği yer devletinin yetkili mahkemeleri tarafından veya sözleşmeye taraf
devletlerin yargılama yetkisini kabul ettiği bir uluslararası ceza mahkemesinde
yargılanacaktır.” Bu kapsamda Divan, Srebrenica’da gerçekleştiği iddia edilen
soykırım eylemlerinin davalının topraklarında işlenmediğini ve bu nedenle davalının,
Srebrenica soykırımını gerçekleştirenleri ve bu suça katılanları kendi mahkemeleri
huzurunda yargılamadığı gerekçesiyle suçlanamayacağını belirtmiştir. Sırbistan milli
hukuku bu suçun faillerini yargılama yetkisini kendi yerel ceza mahkemelerine
vermiş olsa bile davalının EYUCM ile işbirliği yapma yükümlülüğü olup, Soykırım
Sözleşmesi’nin VI. maddesinden Sırbistan ulusal mahkemelerinin Srebrenica
soykırımının faillerini yargılamakla yükümlü olduğu sonucu çıkarılamaz.130
Sözleşme’nin VI. maddesi taraf devletleri bu suç bakımından mülki ceza yetkisi131
kullanmaya zorunlu kılmaktadır.
130
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 442.
Ceza kurallarının yer bakımından uygulanması hususundaki temel ilkelerden biri de mülkilik
(ülkesellik) prensibidir. Ceza kurallarının mülkiliğinde, suçun işlendiği ülke önemlidir. Bu ilkeye
göre; bir devletin ülkesinde kim suç işlerse işlesin o ülkenin kanunları uygulanır. Suçu işleyenin hangi
ülkenin vatandaşı olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanunu (TCK) da esas itibariyle
mülkilik prensibini kabul etmiştir. 5237 sayılı TCK’nun 8. maddesine göre; Türkiye’de işlenen suçlar
131
69
Soykırım Sözleşmesi’nin VI. maddesinde aynı zamanda taraf devletlerin bir
uluslararası ceza mahkemesi ile işbirliği yapma yükümlülüğünden bahsedilmektedir.
Bu madde, böyle bir uluslararası ceza mahkemesi kurulduğunda taraf devletlere
yetkisini kabul ettikleri bu mahkeme ile işbirliğinde bulunma yükümlülüğü
getirmekte olup, bu yükümlülük soykırım suçu kendi topraklarında işlenmese dahi
kendi ülkesinde bulunan soykırım suçu faillerini
tutuklamayı ve bu failleri
yargılanmaları için uluslararası ceza mahkemesine teslim etmeyi de içermektedir.132
UAD, davalının bu yükümlülüğü yerine getirip getirmediği belirleyebilmek
için öncelikle şu iki ön sorunun cevabını incelemiştir. Bunlar; EYUCM’nin
Sözleşme’nin IV. maddesi kapsamında bir uluslararası ceza mahkemesi olup
olmadığı sorunu, diğeri ise; bu madde kapsamında davalı devletin EYUCM’nin yargı
yetkisini kabul edip etmediği sorunudur.
Divana göre ilk soruya verilecek cevap kesinlikle olumlu olmalıdır. Soykırım
Sözleşmesi’nin VI. maddesi çerçevesinde “uluslararası ceza mahkemesi” kavramı en
azından Soykırım Sözleşmesi kabul edildikten sonra oluşturulan uluslararası ceza
mahkemelerini kapsamalıdır. Ancak bu uluslararası ceza mahkemelerinin soykırım
veya Soykırım Sözleşmesi’nin III. maddesinde sayılan eylemleri yargılama
yetkisinin olması gereklidir. Bu manada böyle bir uluslararası ceza mahkemesini
kuran yöntemin bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan Divan, BMGK’nin BM
Andlaşması’nın VII. Bölümü çerçevesinde aldığı bir kararla kurulan EYUCM’ni bir
uluslararası ceza mahkemesi olarak kabul etmemenin Sözleşme’nin VI. maddesinin
amacına aykırı olabileceğini belirtmiştir. Divan Soykırım Sözleşmesi tasarısını
hakkında, failin vatandaş veya yabancı olmasına bakılmaksızın Türk kanunları uygulanır. Bu
durumun, devletin egemenlik haklarının bir sonucu olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda bkz.,
Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2005, s. 130131; Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ekim 2005, s .69-70.
132
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 443.
70
hazırlandığında bu tasarıyı hazırlayanların muhtemelen sözleşmeyle bir uluslararası
ceza mahkemesinin de kurulacağını düşünmüş olabileceği kanaatindedir.133
Davalının EYUCM’nin yargı yetkisini Soykırım Sözleşmesi’nin VI. maddesi
kapsamında kabul edip etmediği hususunda ise Divan; davalının BMGK kararı
gereğince kurulan EYUCM’nin yargı yetkisini kabul etmekle ve bu mahkeme ile
işbirliği yapmakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. EYCM ile işbirliği yapmak hem
BMGK kararlarından ve BM Andlaşması’ndan kaynaklanan bir yükümlülük hem de
Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olmaktan kaynaklanan bir zorunluluktur.134
Bu dava çerçevesinde Divan sadece FYC’nin EYUCM ile işbirliği yapma
yükümlülüğü olup olmadığını
belirlemek zorundadır. Eğer davalının böyle bir
yükümlülüğü varsa bu yükümlülüğün hukuki temeli ve ne zamandan itibaren
başladığı da belirlenmelidir.
Divana göre; FYC’nin en azından Bosna-Hersek, Hırvatistan ve FYC
arasında imzalanan Dayton Anlaşması’nın135 yürürlüğe girdiği 14 Aralık 1995
tarihinden itibaren EYUCM ile işbirliği yapma yükümlülüğü olduğunu söylemek
mümkündür. Bu Anlaşma’nın 2. maddesi ile uyulması zorunlu hale getirilen EK
1A’sı tarafların EYUCM ile işbirliği yapmasını taraflar bakımından zorunlu hale
getirmiştir. Bu nedenle en azından 14 Aralık 1995 tarihinden itibaren FYC’nin
133
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 445.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 446.; EYUCM’ nin yargı yetkisine giren
konularda Türk adli makamlarının yetkisi ve bu uluslararası ceza mahkemesi ile işbirliği hususu
01.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren “ Eski Yugoslavya’da Đşlenen Bazı Suçların Kovuşturulması
Hakkında Kanun” başlıklı 4912 sayılı kanunla düzenlenmiştir. Bu kanunun 3. maddesine göre;
“Uluslararası Mahkemenin yargı yetkisine giren ve Statüde belirtilen bir suçu işleyen kimse,
Türkiye'de bulunduğu takdirde, Türk Ceza Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca Türk mahkemelerinde
yargılanır. Bu konuda Ankara mahkemeleri yetkilidir. Ancak, Uluslararası Mahkemenin yetki
yönünden ulusal yargıya önceliği vardır.” 4912 sayılı kanunun tam metni için bkz, Resmi Gazete:
01.07.2003, Sayı: 25155.
135
Dayton Anlaşması’nın tam metni için bkz., http://www.nato.int/IFOR/gfa/gfa-frm.htm
(17.05.2009)
134
71
Soykırım Sözleşmesi’nin VI. maddesi çerçevesinde EYUCM’nin yargı yetkisini
tanıdığı kabul edilmelidir.136
Divan, davalının özellikle Srebrenica soykırımı sonrasında kendi ülkesinde
bulunan ve soykırımla suçlanan kişileri tutuklayarak ve EYUCM’ne teslim ederek
EYUCM ile tam bir işbirliği yapıp yapmadığı hususuna ilişkin olarak ise şu
tespitlerde bulunmuştur.
Davalı devlet sözlü aşamada, 2000 yılında Belgrad’da meydana gelen rejim
değişikliği sonrasında işbirliği yapma yükümlülüğüne uyduğunu belirtmiştir. Divana
göre davalı bu açıklamasıyla zımnen bu tarihe kadarki süreçte bu yükümlülüğe
uyulmadığını kabul etmiştir. Divan Srebrenica soykırımı faillerinden General
Mladic’in önceki yıllarda defalarca davalı devletin topraklarında bulunduğunu ancak
Sırp otoritelerin General Mladic’in tam olarak nerede yaşadığını belirlemek ve onu
tutuklamak için yapabileceği şeyleri yapmadığını belirtmiştir. Bu nedenle Divan,
davalının EYUCM ile tam bir işbirliği yapmadığını ve bu durumun Dayton
Anlaşması ve BM Andlaşması’nın da bir ihlalini oluşturduğunu, aynı zamanda
Soykırım Sözleşmesi’nin VI. maddesinin de ihlal edildiğini belirterek Soykırım
Sözleşmesi’nin I. ve VI. maddelerinden kaynaklanan soykırımı cezalandırma
yükümlülüğünün ihlal edildiğini karara bağlamıştır.137
IV. Geçici Önlem Kararlarının Đhlalinden Kaynaklanan Sorumluluk
Bosna-Hersek ilk başvurusunda davalının Divan tarafından 8 Nisan 1993 ve
13 Eylül 1993 tarihlerinde verilen geçici önlem kararlarına uymadığını ve bu nedenle
136
137
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 447.
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 448-449.
72
de bir uluslararası yükümlülüğü ihlal ettiğini iddia ederek, kendisine miktarı Divan
tarafından belirlenecek sembolik bir tazminatın ödenmesini istemiştir.
Divan’a göre UAD Statüsü’nün 41. maddesine göre geçici önlem kararları
bağlayıcı bir etkiye sahiptir. Geçici önlem kararları Divan’ın nihai kararına kadar
taraflardan her birinin haklarını korumayı amaçlamaktadır. 8 Nisan ve 13 Eylül 1993
tarihli her iki geçici önlem kararı da taraflara uyulması gereken yükümlülükler
yüklemiştir. 8 Nisan 1993 tarihli geçici önlem kararında; FYC hükümetinin, derhal
soykırımın işlenmesini önlemek için imkanları dahilinde tüm önlemleri alması
gerektiği, ayrıca FYC’nin kontrolü, yönetimi ve nüfuzuna tabi kişi ve grupların yanı
sıra FYC tarafından yönetilen ve desteklenen askeri, paramiliter veya düzensiz silahlı
birimlerin Bosnalı Müslümanlara veya diğer dini, etnik, ulusal ve ırksal bir gruba
karşı soykırım eylemlerini işlemesinin önlenmesi istenerek taraflardan uyuşmazlığın
çözümünü zorlaştıracak eylemlerden kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir. Divan bu
hususları 13 Eylül 1993 tarihli geçici önlem kararında da tekrar teyit etmiştir.
Davalının bu kararlarda kendisine yüklenen yükümlülüklere uyup uymadığını
değerlendiren Divan; dava konusu diğer uyuşmazlıklara ilişkin değerlendirmelerinde
de belirttiği üzere, davalının Haziran 1995 tarihinde gerçekleşen Srebrenica
soykırımı bağlamında bu geçici önlem kararlarında da belirtilen imkanları dahilinde
soykırım suçunun işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri alması ve nüfuzu
altında bulunan kişi veya grupların soykırım eylemlerini işlemesinin önlenmesini
sağlaması hususundaki yükümlülüklerini ihlal etmiştir.138
Davalının bu yükümlülükleri ihlal etmesinden dolayı miktarı Divan
tarafından belirlenecek sembolik bir tazminatı davacıya vermesi gerektiği yönündeki
138
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 452-456.
73
talebe ilişkin olarak ise Divan; geçici önlem kararlarındaki yükümlülüklerin ihlal
edilmesinden dolayı davalının davacıya verdiği zararın tazmini sorununu Soykırım
Sözleşmesi’nde düzenlenen yükümlülüklerin ihlal edilmesinden kaynaklanan zararın
giderilmesi sorunu ile aynı kapsamda ele almıştır.
V. Zararın Tazmini
Divan davalının soykırımı önleme ve cezalandırma yüklülüğü ile geçici
önlem kararlarından kaynaklana yükümlülüklerini ihlal ettiğini ve bu nedenle
uluslararası sorumluluğunun meydana geldiğini tespit etmiştir. Dolayısıyla davalının
bu yükümlülüklerinin ihlali sonucu verdiği zararın ya da zararların giderilmesi
konusu da Divan tarafından ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Bosna-Hersek
esasa
ilişkin
iddialarında
özetle;
davalının
Soykırım
Sözleşmesi’nde kendisine yüklenen yükümlülükleri ihlal etmesinden dolayı meydana
gelen uluslararası sorumluluğun bir sonucu olarak, uluslararası hukuka aykırı
eylemlerinin sonuçlarını gidermesi gerektiğini belirtmiştir.Davacı bu nedenle gerek
kendisi gerekse vatandaşları adına bu zararın giderilmesini talep etmeye yetkili
olduğunu belirterek, davalının uluslararası hukuka aykırı eylemlerinden kaynaklanan
tüm zarar ve kayıpları gidermesi gerektiğini söylemiştir. Davacı ayrıca Divan’dan;
Sırbistan-Karadağ’ın soykırım ve Soykırım Sözleşmesi’nde yasaklanan diğer
eylemlerin cezalandırılması ve bu eylemlerle suçlanan kişileri EYUCM ile tam bir
işbirliği ilişkisi içerisinde bu uluslararası ceza mahkemesine nakletmesi gerektiğine
karar verilmesini talep etmiştir.139
139
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 66, 459.
74
Uluslararası hukuka aykırı eylemin sonuçlarının giderilmesine ilişkin bu
talepler sadece soykırımı önleme ve cezalandırma yükümlülüğünün ihlaline ilişkin
olarak talep edilmemiştir. Bu talepler ayrıca davalının soykırıma yardım ve
yataklıkta bulunduğu, soykırım işlememe yükümlülüğünü ihlal ettiği, bunların yanı
sıra soykırım suçuna katıldığı, soykırım işlemek için kışkırtmada bulunduğu,
soykırım işlemek üzere anlaştığı iddiaları nedeniyle de talep edilmiştir. Divan bu
çerçevede soykırımın önlenmesi ve cezalandırılması yükümlülüğünün ihlalinden
kaynaklanan
zararın tazmini ile Soykırım Sözleşmesi’nde belirtilen diğer
yükümlülüklerin ihlalinden kaynaklanan zararın tazmini için en uygun tazmin
şeklinin( appropriate form of reparation) ne olabileceği üzerinde durmuştur.
Uluslararası hukuka aykırı eylemin sonucunda meydana gelen zararın
giderilmesi konusundaki temel ilke Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nın(USAD)
Chorzow Fabrikası Davası’nda verdiği kararda belirtilmiştir. Buna göre; zararın
giderilmesi, mümkün olduğunca hukuka aykırı eylemin tüm sonuçlarının yok
edilmesi
ve
mümkün
olduğunca
söz
konusu
hukuka
aykırı
eylemin
gerçekleştirilmesinden önceki durumu yeniden tesis etmektir.140
Devletin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın
31. maddesinde de; uluslararası hukuka aykırı eyleminden dolayı sorumlu olan
devletin bu eyleminden kaynaklanan maddi ve manevi zararları da içeren tüm
kayıpların tamamını gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Divan bu davada somut davanın özelliği gereği
davalının eski hale getirme (
restitutio in integrum) yükümlülüğünün söz konusu olamayacağını belirtmiştir.141
140
Case Concerning The Factory of Chorzow,Permanent Court of International Justice, 13 September
1928, p. 47, http://www.icj-cij.org/pcij/serie_A/A_17/54_Usine_de_Chorzow_Fond_Arret.pdf
(08.05.2009)
141
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 460.
75
Eski hale getirme mümkün olmasa da UAD’nin Gabcikovo- 'agymaros Projesi
Davası’nda; zarara uğrayan devletin zarara neden olan uluslararası hukuka aykırı
eylemi gerçekleştiren devletten tazminat alma hakkı olduğunun uluslararası hukukun
yerleşik bir kuralı olduğu belirtilmiştir.142
Devletin Sorumluluğuna Đlişkin Uluslararası Hukuk Komisyonu Kuralları’nın
36. maddesinde de; eski hale getirmenin mümkün olmadığı zaman uluslararası
hukuka aykırı eylemin sonucunda meydana gelen zararı sorumlu olan devletin
tazmin etmekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
UAD bu dava da davalı devletin soykırımı önleme ve cezalandırma
yükümlülüğünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Peki bu yükümlülüklerin ihlalinin
sonuçları ne olacaktır ve bu ihlal sonucu ne gibi zararların oluştuğu söylenebilir?
Soykırımı önleme yükümlülüğü esas itibariyle kendi imkanları dahilinde
soykırımın işlenmesinin önlenmesine katkıda bulunabilecek tüm devletlere hitap
eden bir yükümlülüktür. Bu bakımdan Divan soykırımın önlenmesi için gerekli tüm
özen gösterilmesine rağmen soykırımın meydana gelip gelmeyeceğini araştırmak
zorunda değildir. Çünkü bu yükümlülük devletlere soykırım suçunun işlenmesini
önlemede başarılı olunması yükümlülüğünü yüklememektedir. Dolayısıyla davalı
devletin, eğer bu yükümlülüğünü ihlal etmemiş olsaydı Srebrenica soykırımının
meydana getirdiği büyük acıların yaşanmayacağını söylemek mümkün değildir.143
UAD, davacı tarafından iddia edilen zararın davalı devletin uluslararası
hukuka aykırı eyleminin bir sonucu olup olmadığı ve bu zararın ne ölçüde davalı
tarafından giderilmesi gerektiğini uluslararası hukuk kuralları temelinde incelemiştir.
Bu çerçevede davalının Srebrenica’da işlenen soykırımı önlemeye çalışsa bile
142
Gabcikovo-Nagymsros Project (Hungary/Slovakia),Judgement of 25 September 1997, p. 81, para.
152, http://www.icj-cij.org/docket/files/92/7375.pdf (08.05.2009)
143
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 461.
76
soykırımın meydana gelip gelmeyeceği hususu, davalının hukuka aykırı eyleminin
bir sonucu olarak oluşan zararı gidermesi yükümlülüğünün kapsamının belirlenmesi
bakımından önem taşımaktadır. Bu bağlamda tartışılması gereken husus; davalının
soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal etmesi ile Srebrenica’da meydana gelen
soykırım dolayısıyla Bosna-Hersek’in oluşan tüm maddi ve manevi zararı arasından
doğrudan bir ilyet bağı olup olmadığıdır. Böyle bir ilyet bağının söz konusu
olabilmesi içinde, davalının soykırımı önleme yükümlülüğünü yerine getirmiş olması
halinde Srebrenica’da yaşanan soykırımın meydana gelmeyeceğinin ispatlanması
gereklidir. Davalının Srebrenica’ da meydana gelen soykırımı önlemeye çalışma
hususunda kullanabileceği ve kullanmasının gerektiği önemli araçlar olduğu, Bosnalı
Sırp askeri ve siyasi otoriteleri üzerinde nüfuzunun olduğu bir gerçektir. Ancak
Divan meydana gelen olaylar çerçevesinde
yükümlülüğüne uygun hareket etmesi durumunda
davalının soykırımı önleme
sonuca ulaşılmasının yani
soykırımın önlenmesi sonucunun gerçekleşebileceği hususunun belirlenemediğini
belirtmiştir. Bu nedenle Divan davalının soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal
etmesiyle Srebrenica soykırımından kaynaklanan zarar arasında bir ilyet bağı
olduğunun ispatlanamadığını ve bu nedenle de maddi tazminatın soykırımı önleme
yükümlülüğünün ihlali bakımından
uygun bir giderim şekli olmadığını
belirtmiştir.144
Ancak davacı buna rağmen en uygun giderim şekli olarak divan tarafından
verilen hükümde davalının soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal ettiğinin deklare
edilmesini isteme hakkına sahiptir.UAD’nin Korfu Boğazı Davası’nda da belirttiği
144
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 462.
77
gibi bu tür bir deklarasyon en uygun giderim şekli olup davacı da divandan bu yönde
bir karar vermesini talep etmiştir.145
Davacı bu çerçevede soykırımı cezalandırma yükümlülüğünün de halen ihlal
edilmekte olduğunu ileri sürerek Divan’dan bu hususu da kararında deklare etmesini
talep etmiştir. Divan’a göre; soykırımı
önleme yükümlülüğünde olduğu gibi
soykırımı cezalandırma yükümlülüğünün de ihlal edildiğinin deklare edilmesi uygun
bir giderim şeklidir. Ancak davacı; Sırbistan-Karadağ’ın soykırım ve Soykırım
Sözleşmesi’nde yasaklanan diğer eylemleri cezalandırma yükümlülüğüne ve bu
eylemlerle suçlanan kişilerin EYUCM’ye nakledilmesi hususundaki yükümlülüğüne
tam olarak uyum sağlayacak adımları derhal atması gerektiğini belirterek Divan’dan
bu yönde bir karar vermesini de talep etmiştir. Divan bu hususa ilişkin olarak da;
davalının soykırımı cezalandırma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, özellikle General
Mladic bakımından Soykırım Sözleşmesi’nin I. ve VI. maddelerine uyum sağlaması
için soykırım ve Soykırım Sözleşmesi’nde yasaklanan diğer eylemlerle suçlanan
kişileri EYUCM’ye nakletmesi gerektiğini belirterek verilen kararda bu hususların
deklare edilmesinin en uygun giderim şekli olduğuna karar vermiştir.146
Davacı taraf ayrıca esasa ilişkin nihai iddialarında; dava konusu uluslararası
hukuka aykırı eylemlerin gelecekte tekrarlanmaması için şekli Divan tarafından
belirlenecek güvence ve teminatların davalı tarafından verilmesi gerektiğini
belirterek divandan bu konuda da bir karar vermesini istemiştir. Ancak şu hususu
belirtmek gerekir ki; davacının bu talebi de davalının Soykırım Sözleşmesi’ndeki
bütün yükümlülükleri ihlal ettiği iddiasıyla birlikte yapılmıştır. Ancak Divan bu
145
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 463; bu konuda ayrıca bkz., The Corfu
Channel Case (United Kingdom v. Albania), Merits, Judgement of 9 April 1949, p.35, 36,
http://www.icj-cij.org/docket/files/1/1645.pdf (09.05.2009)
146
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, paras. 464-465.
78
iddiaların hepsine olumlu yönde bir cevap vermemiştir. Divan soykırımı önleme ve
cezalandırma yükümlülüğüne ilişkin olarak bu yükümlülüklerin ihlalinin tekerrür
etmemesi için davalı tarafından özel garanti ve teminatların verilmesinin gerekip
gerekmediğini
değerlendirdiğinde
ise;
verilen
kararda
soykırımı
önleme
yükümlülüğünün ihlal edildiğinin, cezalandırma yükümlülüğünün ise ihlal edilmekte
olduğu hususunun kararda deklare edilmesinin yeterli olduğa karar vermiştir.147
Divan, davacının davalının geçici önlem kararlarını ihlal ettiği ve bu nedenle
miktarı Divan tarafından belirlenecek sembolik bir tazminatı ödemesine karar
verilmesi yönündeki talebine ilişkin olarak ise; UAD Statüsü’nün 41. maddesine
göre; geçici önlem kararlarının bağlayıcı nitelikte olduğunu ancak bu kararların nihai
hükmün verilmesiyle ortadan kalkacağını belirtmiştir. Divan, Haziran 1995’ te
Srebrenica’da gerçekleştirilen soykırım bakımından davalının geçici önlem kararında
belirtilen yükümlülükleri yerine getirmediğini belirtmiştir. Ancak Divan geçici
önlem kararlarında ihlal edilen hususların soykırımı önleme ve cezalandırma
yükümlülüğüne ilişkin yükümlülükler olduğunu
ve bu nedenle sembolik bir
tazminata hükmedilmesinin uygun olmayacağı belirtilerek, verilen hükümde
davalının geçici önlemlere ilişkin verilen kararları ihlal ettiğinin deklare edilmesinin
en uygun giderim şekli olduğuna karar verilmiştir.
147
Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, para. 466.
79
SOUÇ
Soykırım Sözleşmesi’nin uygulanması ve yorumlanmasına ilişkin olarak ilk
kez önüne gelen bu davada Uluslararası Adalet Divanı, 1992-1995 tarihleri arasında
Bosna-Hersek’te yaşanan savaş sırasında meydana gelen olaylar ile ilgili olarak
temelde birbiriyle bağlantılı olan iki farklı konuda hükmünü açıklamıştır.
Kararda tartışma konusu yapılan hususlardan ilki; Sırbistan’ın Bosnalı Sırp
paramiliter gruplar tarafından gerçekleştirilen eylemlerden dolayı Soykırım
Sözleşmesi çerçevesinde sorumlu olup olmadığıdır. Divan bu hususa ilişkin olarak;
Sırbistan hükümeti ile Bosnalı Sırplar -özellikle de Republica Srpska- arasında çok
yakın bir ilişki olsa da aralarında tam bir bağımlılık olmadığı ve Sırbistan’ın
Republica Srpska üzerinde yeterli derecede etkin kontrolünün olmadığını belirterek
Sırbistan’ın hukuki bir sorumluluğunun olmadığına karar vermiştir.
Divan ikinci olarak ise; Sırbistan devletinin Soykırım Sözleşmesi’nin I.
maddesinde düzenlenen soykırımı önleme ve cezalandırma yükümlülüğünü ihlal edip
etmediğini incelemiştir. Divan bu hususa ilişkin olarak; Sırbistan’ın soykırımın
gerçekleşmesini önlemek için nüfuzunu kullanabilecek bir durumda olmasına
rağmen nüfuzunu kullanmadığını ve bu nedenle Sırbistan’ın soykırımı önleme
yükümlülüğünü ihlal ettiğini karara bağlamıştır. Cezalandırma yükümlülüğü ile ilgili
olarak ise Divan; Sırbistan’ın işlenen soykırım suçları ile ilgili olarak soruşturma
yapma yükümlülüğü olmamasına rağmen, Soykırım Sözleşmesi’nin I. maddesini
ihlal ettiğini, çünkü Sırbistan’ın kendi topraklarına kaçan soykırım suçu faillerini
tutuklamadığını belirtmiştir.
80
Divan çatışma süresince Bosna-Hersek coğrafyasının belirli bölgelerinde ve
toplama kamplarında toplu öldürmelerin gerçekleştirildiği hususunun çok kuvvetli
delillerle ispatlandığını belirtmiştir. Ancak kasıt konusunda ise Divan; Srebrenica
haricinde korunan grup üyelerine karşı gerçekleştirilen toplu öldürmelerin özel kasıt
( dolus specialis) ile işlendiğinin ispatlanamadığını belirtmiştir. Kuşkusuz, soykırım
konusunda Divan’ın en çarpıcı değerlendirmesi Srebrenica’da meydana gelen
olaylarda herhangi bir Sırbistan bağlantısının bulunamaması olmuştur. Divan, BosnaHersek coğrafyasında ve özellikle de Srebrenica’ da soykırım suçunun gerçekleşip
gerçekleşmediğini belirlemede EYUCM’nin kararlarına sıkı sıkıya bağlı kalarak
kendisini sınırlandırmıştır. Dolayısıyla Divan’ın soykırım suçuna ilişkin tespitlerinin
EYUCM kararlarının bir adım bile olsa ötesine geçemediğini söylemek yanlış
olmasa gerektir.
Soykırım suçu ceza yargılamasını gerektiren bir suç olup, ceza yargılaması
kapsamında; Soykırım Sözleşmesi’nde belirtilen eylemlerin gerçek kişiler tarafından
gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği araştırılmaktadır. Halbuki devletin uluslararası
sorumluluğu, kapsamı daha geniş olan devlet eylemi ile ilintilidir. Ancak Divan
soykırım suçunun gerçek kişiler tarafından işlenip işlenmediği hususunda ayrıntılı bir
inceleme yapmadığı gibi Divan’ın soykırım suçu konusunda verdiği karara devletin
sorumluluğu konusuna ilişkin yapmış olduğu değerlendirmeler dayanak teşkil
etmiştir. Divan sadece belirli bir bölgede- Srebrenica’da- ve çok kısa bir zaman
diliminde gerçekleşen olaylara odaklanarak soykırımdan dolayı devletin sorumluluğu
gibi geniş bir konuda kararını vermiştir.
Srebrenica soykırımının tespit edilmesinden sonra işlenen soykırımdan dolayı
Sırbistan’ın sorumlu olup olmadığı konusunu Devletin Sorumluluğuna Đlişkin
81
Uluslararası Hukuk Komisyonu Kurallarına göre inceleyen Divan sırasıyla; Bosnalı
Sırp güçlerin Sırbistan yönetiminin fiili ya da hukuki organı olmadığını, bu güçlerin
davalı devletin yönetimi ve kontrolü altında bulunmadığını ve son olarak da
Sırbistan’ın bu güçlere yardım ve katkıda bulunmadığına hükmetmiştir.
Bosnalı Sırp güçlerin davalı devletin fiili organı olup olmadığı hususunda bu
güçlerle Sırbistan arasında “tam bağımlılık” olması durumunda bu güçlerin
Sırbistan’ın fiili olarak organı olduğunun kabul edilebileceğini belirtmesine rağmen
“tam bağımlılık” testinin hangi şartları gerektirdiği ve neden bu testin kullanıldığı
soruları verilen kararın açık ve net olmayan hususlarındandır.
Bosnalı Sırp güçlerin davalı devletin yönetimi ve kontrolü altında hareket
edip etmediği konusunda ise Divan, EYUCM Temyiz Dairesinin Tadic davasında
benimsediği “bütünsel kontrol” testi yerine yaptığı yorumla 'ikaragua’da Askeri ve
Yarı-Askeri Faaliyetler Davası’nda benimsenen “etkin kontrol” testini somut davaya
uygulamıştır. Ancak davalı ile soykırım faillerinin aynı etnik kimliğe sahip olması,
aynı ideolojiyi paylaşmaları ve hedeflerinin aynı olması karşısında Divan’ın
Nikaragua davasından farklı bir duruma etkin kontrol testini uygulaması şüphesiz
kararın en çok tartışılan ve eleştirilen noktalarından birisini oluşturmaktadır.
Soykırım suçundan dolayı devletin sorumluluğuna ilişkin olarak ilk kez Divan
önünde görülen bu davada verilen karar, devletlerinde soykırım suçunu işlememe
yükümlülüğü olduğunun tespiti bakımından önemlidir. Ancak Divanın kullandığı
metadoloji ve yaptığı yorumlar gelecekte işlenebilecek benzer eylemler bakımından
devletler üzerinde pek de caydırıcı bir etki yapmayacak nitelikte bir kararın
verilmesine neden olmuştur. Zira bu karar devletlerin eylemlerinin insan haklarını
ihlal etmemesi ve hukuka uygun olması gerektiğini devletlere öğretmekten ziyade
82
devletlere sorumluluktan nasıl kaçılacağını öğreten bir yol haritası olabilecek
mahiyettedir.
83
KAYAKÇA
Kitaplar
Alpkaya,Gökçen, Eski Yugoslavya Đçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, Turhan
Kitapevi,Ankara,2002
Bozkurt, Enver, Türkiye’nin Uluslararası Hukuk Mevzuatı, 2. Baskı, Nobel
Yayınları, Ankara, 1999
Cassese, Antonio, Internatıonal Crımınal Law, Oxford Unıversıty Press, 2003
Demirbaş,Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 2. Baskı, Ankara,
2005
Gündüz,Aslan, Milletlerarası Hukuk, 5. Bası, Beta, , Kasım 2003, Đstanbul
Keskin, Funda, Birleşmiş Milletler ve Türkiye ( Uluslararası Barış ve Güvenliğe
Đlişkin Sorunlar), Ekin Yayınları, Nisan, 2005
Rafael Lemkin, Axis Rule in Occupied Europe: Laws of Occupation-Analysis of
Goverment- Proposals for Redress, Washington,D.C.: Carnegie Endowment for
International Peace, Chapter IX, 1944
84
Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Güncelleştirilmiş 4. Bası, Turhan Kitapevi,
Ankara, 2006
Taşdemir, Fatma, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma
Yetkisi,USAK Yayınları, 1. Baskı, Ankara, Nisan, 2006
Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ekim 2005
William A.Schabas, Genocide in International Law, Cambrıdge Unıversty Press,
Cambrıdge, 2000
Makale
Akün, Verda Neslihan, “ Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım(
Jenosid) Suçu”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni(
Prof.Dr.Sevin Toluner’e Armağan), Sayı:1-2, 2004
Aybay, Rona, “ Bosna Hersek Đnsan Hakları Mahkemesi’nin Srebrenitza Toplukıyım
Kararı”, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı 2, 2007
Aydın,Devrim, “ Uluslararası Ceza Hukukunun Gelişimi ”, AÜHFD, Cilt:51, Sayı: 4,
2002
85
Bayraktar,Köksal, “ Soykırım Suçu”, Đstanbul Barosu Türk Ceza Hukuku Dergisi(
Şükrü Alpaslan Armağanı), Mayıs 2007
Çoban, Ebru, “ Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu ve Suça Zemin Hazırlayan
Toplumsal Yapılar: Ruanda Örneği”, Uluslararası Đlişkiler ( Üç Aylık Ulusal Süreli
Yayın), Cilt 5, Sayı 17, Bahar 2008
Elekdağ,Sevinç, “ 13 Yıldır Beklenen Karar: Soykırım Sözleşmesi’ne Dayanılarak
Uluslararası Adalet Divanı’nın Önüne Getirilen Đlk Dava”, Uluslararası Suçlar Ve
Tarih: Altı Aylık Uluslararası Hukuk ve Tarih Dergisi, ASAM,Đnsanlığa Karşı Suçlar
Araştırma Enstitüsü, Sayı 1, Ankara,2006
Pazarcı,Hüseyin, “Bosna-Hersek Sorununda Uluslararası Yargının Rolü”, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,Cilt:51, No:1-4, Ocak-Aralık 1996
Kararlar
Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of
Genocide (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro), Judgment of 26
February 2007, http://www.icj-cij.org/docket/files/91/13685.pdf (06.05.2009)
Case Concerning Application of the Convention on the Prevention and Punishment
of the Crime of Genocide (Bosnia and Herzegovina v.Yugoslavia),Request For the
86
Indication of Provisional Measures,Order of 8 April 1993, http://www.icjcij.org/docket/files/91/7305.pdf (08.05.2009)
Application for Revision of the Judgment of 11 July 1996 in the Case concerning
Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of
Genocide (Bosnia and Herzegovina v. Yugoslavia), Preliminary Objections,
Judgment
of
3
February
2003,
http://www.icj-
cij.org/docket/files/122/8248.pdf(16.05.2009)
Case Concerning The Factory of Chorzow,Permanent Court of International
Justice,13
September1928,http://www.icjcij.org/pcij/serie_A/A_17/54_Usine_de_Chorzow_Fo
nd_Arret.pdf (08.05.2009)
The Corfu Channel Case (United Kingdom v. Albania), Merits, Judgement of 9 April
1949, http://www.icj-cij.org/docket/files/1/1645.pdf (09.05.2009)
Gabcikovo-Nagymsros Project (Hungary/Slovakia),Judgement of 25 September
1997, http://www.icj-cij.org/docket/files/92/7375.pdf (08.05.2009)
Legality of Use of Force (Serbia and Montenegro v. Belgium), Preliminary
Objections,
Judgment
of
15
December
2004,
http://www.icj-
cij.org/docket/index.php?p1=3&p2=3&code=ybe&case=105&k=d6 (02.06.2008)
Military and Paramilitary Activities in and against Nicaragua (Nicaragua v. United
States
of
America),
Judgment
of
26
87
November
1984,
http://www.icj-
cij.org/docket/index.php?p1=3&p2=3&k=66&case=70&code=nus&p3=4
(08.05.2009)
Prosecutor v. Dusko Tadic,(Case No.IT-94-1-A),Appeal Chamber Judgement, 15
July
1999,
http://www.icty.org/x/cases/tadic/acjug/en/tad-aj990715e.pdf
(08.05.2009)
Prosecutor v.Jean-Paul Akayesu ( Case No.ICTR-96-4-T), Trial Chamber
Judgement, 2 September 1998, http://69.94.11.53/default.htm( 06.05.2009)
Prosecutor v. Krstic, (Case No.IT-98-33 "Srebrenica-Drina Corps"), Trial Chamber
Judgement, 2 August 2001, http://www.un.org/icty/cases-e/index-e.htm( 7.6.2008)
Prosecutor v.Blagojevic, ( Case No.IT-02-60-T), Trial Chamber Judgement, 17
January 2005, http://www.un.org/icty/cases-e/index-e.htm.( 7.6.2008)
Prosecutor v.Mılomır Stakic ( Case No.IT-97-24-T), Trial Chamber II Judgement, 31
July 2003,http://www.icty.org/x/cases/stakic/tjug/en/stak-tj030731e.pdf (06.05.2009)
Reservations to the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of
Genocide,Advisory
Opinion
of
28
cij.org/docket/files/12/4283.pdf (04.05.2009)
88
May
1951,http://www.icj-
Download