Yaklaşım Sayı: 9, 1993 Ekonomik Cilt: 4, AVRUPAENTEGRASYONU HalUk GÜNUGUR* GİRİŞ Günümüzde uluslararası ilişkiler olağanüstü hızlı değişimler gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasından, uluslararası düzeye egemen olan "yılgı dengesi" ve iki kutuplu dünya düzeni yerini, "tek merkezli dünya" ve yumuşamaya (detant) terketmiş görünüyor. Küreselleşme ya da "globalizasyon" ise, bu gelişmenin bir türevi olarak karşımıza çıkıyor. SSCB'nin dağılması, Doğu Bloku'nun çöküşü, Varşova Paktı ve Comecan'un dünya gündeminden çıkması sonrasında, siyasal ve ekonomik dengeler alt üst olmuş ve yeni bir dünya düzeni, hatta kimi düşünüdere göre "dünya düzensizliği" ortaya çıkmıştır. 2000'li yıllara doğru dünya düzenine egemen olan yaklaşım, belki bir paradoksu, bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Çağdaşlığın beşiği olarak bilinen Avrupa Kıtasının doğusundaki bütünleşme çözülüyor, birçok bağım­ sız devlet doğuyor, buna karşılık, aynı kıtanın batısında yer alan bağımsız devletler egemen yetkilerinin bir kısmını Avrupa Topluluğu gibi "süpranasyona1'~ bir başka deyimle, uluslarüstü bir örgüte devretmek suretiyle, önce ekonomik sonra da siyasal bütünleşmeye gidiyor. İşin ilginç yanı, Doğudaki sosyalist bütünleşme olgusundan yakalarını yeni kurtaran ülkeler, bu kez özgür piyasa ekonomisinin ve rekabetin egemen olduğu çoğulcu "Batı entegrasyonu"na doğru koşuyor. Biz bu yazımızda Avrupa entegrasyonunun temel nedenlerini, geliş­ mesini ve günümüzde ulaştığı düzeyi inceleyecek ve bu gelişmeler ışığında geleceğe yönelik kimi projeksiyonlar yapmaya çalışacağız. I- AVRUPA ENTEGRASYONUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ 1 -AVRUPA ENTEGRASYONUNUN TEMEL NEDENLERİ A -Ekonomik Nedenler İkinci Dünya Savaş1 henüz bitmiş, yeneni ile, yenileniyle Avrupa devletleri bu uzun savaştan güçsüz çıkmıştı. Yıkılmış Avrupa'nın yeniden ayak- (*) Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, 11BF, Uluslararasıllişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı 48 Haluk GÜNllGUR ları üzerine kal kabilmesini sağlayabilmek bakımından, ünlü Marshall Planı çerçevesinde ve kurulacak bir uluslararası örgüt aracılığı ile (bu örgüt daha sonra OECD olacaktır), ABD, Avrupa'ya önemli destek sağlamayı vaadetti. O tarihlerde güçsüz ve çaresiz Batı Avrupa, "q.enize düşen yılana sarılır" yaklaşımı içinde bu desteğe alkış tutmuştur. ünceleri OEEC, daha sonra OECD adını alan örgütün yapacağı yardımların yanı sıra, savaşın pek yıp­ ratmadığı bu dev ülkenin özel sektörü de Avrupa'ya akacaktı. Perişan Avrupa o yıllarda o denli cazip bir yatırım alanıydı ki, bir koyan kısa bir süre sonra üç alabilecekti. Nitekim de öyle oldu. Ancak, ABD'nin gerek kamu sektörünün, gerekse özel kesiminin sağladığı bu ekonomik desteğin, sonraki yıllarda yaşlı kıtayı ABD ekonomisine giderek daha bağımlı hale getireceği anlaşıldı. Bir benzetmeyle; ABD ekonomisi hapşırsa, Avrupa ekonomisi verem olma riskiyle karşı karşıya kalıyordu. Bu durumda ekonomik bağımlılığı minimize etmek için yapılacak şey, Avrupa'daki irili ufaklı devletlerin, sınır~ı da olsa ekonomik güçlerini biraraya getirecek bir "ortak pazar" kurmaktı. Işte "ekonomik patentli" bu olgular, Batı Avrupa devletlerini entegrasyona itmiştir. B - Politik Nedenler Avrupa Entegrasyonu'nun 9 Mayıs 1950 tarihinde ünlü "Schuman Deklarasyon u" ile yola çıkışında, o tarihlerde Doğu'sundan algıladığı "siyasal ve askeri tehdit" önemli bir rol oynamıştır. Gerçekten, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Stalin yönetimindeki SSCB, Doğu Avrupa'da "yayılımcı" (expansionniste) bir politika izlemeye başlamış, kıtanın bu yöresinde bulunan devletler, birbiri ardından SSCB'nin siyasal ve askeri etki alanı içine düşmüş­ lerdir. Bu gelişme, Batı Avrupa'yı giderek daha çok korkutmuş ve -"acaba sıra bize ne zaman gelecek" sorusu, bu devletlerin siyaset adamlarını ve kamu oyunu allak bullak etmeye yetmiştir. Batı Avrupa'nın doğusundan algıladığı bu tehdide karşı bulabiirliği en önemli çözüm, "siyasal ve askeri bütünleşme" dir. İşte Avrupa bütünleşmesinin siyasal boyutunu Doğu'dan algıladığı bu tehdit oluşturmaktadır. C - Fransa ile Almanya'yı Aynı Örgüt İçinde Birbirlerine Yakıniaştırma Amacı Fransa ile Almanya, Avrupa'nın en güçlü iki devletidir. Bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşında Fransa Almanya tarafından işgal edilmiş, bu olgu iki ülke arasındaki uçurumu daha da arttırmıştı. Savaş sonrasında bu iki büyük Avrupa ülkesi, aynı örgüt içinde biraraya gelirlerse, yaşlı kıtada daha kalıcı bir barış sağlanabilir ve aralarındaki rekabet ve hatta liderlik kavgası sona erebi1irdi. Bu olgu da, Batı Avrupa'nın kendi dinamikleri içinde, bütünleşme gereksinmesinin bir başka nedenini oluşturmaktadır. 2 - ENTEGRASYON YOLUNDA ATlLAN ADIMLAR A- Schuman Deklarasyonu ve AKÇT'nin Kuruluşu Yukarıda değindiğimiz bu temel nedenler doğrultusunda, devrin Fransa Dışişleri Bakam Robert Schunıan tarafından, Fransa'nın Dışişleri Ekonomik Yaklaşım 49 Bakanlığı olarak bilinen "Quai d'Orsay"de, ünlü "Schuman Deklarasyonu" 9 1950'de ilan ediliyordu. Bu deklarasyonla, İkinci Dünya Savaşının iki düşman kardeşi Fransa ve Almanya'nın, Ruhr Bölgesinde bulunan kömür ve çelik madenierini birlikte işletecek "uluslarüstü" bir örgüt kurdukları ve bu örgüte, demokratik rejimiere sahip tüm Avrupa ülkelerinin katılabilecekleri kabul ediliyordu. Aslında bu deklarasyon metni, bugün "Avrupa'nın Babası" olarak bilinen JeaP.- Monnet tarafından hazırlanmıştır. Monnet o tarihlerde Fransa Planlama Orgütünün başında görev yapmaktaydı. Mayıs B - Bir Başarısızlık, Avrupa Savunma Topluluğu Schurnan Deklarasyonu'na, daha sonra İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg olumlu yanıt vermişler ve bu altı ülke arasında 1951 yılında Paris Antlaşmasıyla "Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu" (AKÇT) kurulmuş­ tur. Bu Topluluğun yönetim organı olan ve üye devletler hükümetlerinin üstünde yetkilerle donatılmış bulunulan Yüksek Otorite (Haute Autorite) nin başkanlığına da Jean Monnet getirilmiştir. AKÇT, Avrupa bütünleşmesi yolunda atılan ilk ve en önemli adımdır. Bu adımı, 1954 yılında, yine aynı altı devlet arasında gündeme gelen "Avrupa Savunma Topluluğu" (AST) izlemiş­ tir. Bu Topluluk, SSCB'ye karşı, NA"rO'nun yanında Avrupa savunması gibi oldukça iddialı bir misyonla gündeme gelmiştir. Ancak bu Antlaşma, onay için üye devletlerin ulusal parlamentoianna sunulduğunda, Fransa Parlamentosu'nda De Gaulle'cü milletvekillerinin vetosu ile reddedilmiş ve yürürlüğe girememiştir. Veto nedeni, Almanya'nın bu Antlaşmayla yeniden silahlanmasıdır. Henüz Fransa o tarihlerde bu oluşuma hazır değildir. C - AET ve AAET'nin Kuruluşu Avrupa entegrasyonu yolunda karşılaşılan bu olumsuz gelişme, üye devletlerin, iyi işleyen ve başarılı sonuçlar alan AKÇT'ye daha sıkı sarılma­ larına yol açmıştır. Bu örgüt, deneyimi "alt yapı" olan ekonomik entegrasyon yolunda başarılı olmuştur. Ancak, 1955'ten itibaren Topluluğun siyasal !iderleri, iki sektörle sınırlı olan bu deneyimi, bu kere ekonominin tümüne yaymak gereğini duymuşlardır. İşte 1955 yılında İtalya'nın Messina kentinde toplanan üye devletlerin Dışişleri Bakanları, "Avrupa Atılımı" (Relance Europeenne) yolunda "siyasal karar" almışlar ve Belçika Dışişleri Bakanı Paul Henri Spaak başkanlığında bir komisyon kurmuşlardır. Bu komisyonun görevi, ekonominin tümünü kapsayacak bir entegrasyon modeli oluşturmaktır. Spaak Komisyonu, iki yıla yakın bir süre çalıştıktan sonra, 25 Mart 1957 tarihinde Roma kentinde imzalanacak iki Antlaşmanın taslağını hazırlamıştır. Bunların ilki, AET Antlaşması, ikincisi ise Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) Antlaşmasıdır. Antlaşmalar 1 Ocak 1958'de yürürlüğe girecek ve "Avrupa'nın yazgısı" değişmeye başlayacaktır. 1965 yılında kabul edilen "Birleştirme Antlaşnıası" (Traite de Fusion) ile AKÇT, AET ve AAE'r'nin kimi organlan birleştirilrniş ve entegrasyon yolunda önemli bir aşama daha geride bırakılmıştır. 50 Haluk GÜNUGUR D -Avrupa Topluluğunun a - Kuzeye Genişlemesi Genişleme Görüldüğü gibi İngiltere, bu bütünleşme hareketinin başlangıcından beri dışta kalmayı yeğ tutmuştur. Oysa İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, 1946 yılında, "Avrupa Birleşik Devletleri" adını ilk kez Churchill kullanmıştı. Buna karşın, "uluslarüstülük" ve bu olgunun doğal sonucu olan, "egemen yetkilerin devri"ne, geleneksel tutucu tavrı ile İngiltere hiç. de sıcak bakmamıştır. Aslında Churchil1'in çağrısıyla İngilterenin geleneksel tutuculuğu bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ada devleti, daha sonra 1959 Stockholm Antlasmasıyla EFTA'yı kuracak ve AT dışında kalan Avrupa devletlerini bu örgüt içinde biraraya getirecek, hatta AT ile rekabete başlayacak­ tır. Ancak bu rekabette, AT gibi iddialı olmayan ve son derece sınırlı hedefleri bulunan, yalnızca "malların özgür dolaşımı"nı amaçlayan bir "serbest dolaşım bölgesi" olan EFTA, kaybeden taraf olmuştur. İngiltere, 1963-1966 yılları arasında iki kere AT'a tam üye olmak için başvurmuş ve fakat her iki başvuru da De Gaulle Fransa'sının vetosuyla karşılaşmıştır. Ancak De Gaulle'ün Fransa siyaset sahnesinden çekilmesinden ve yeni ılımlı lider Pompidu'nun vetoyu kaldırınasından sonradır ki, İngiltere, Danimarka ve İrlanda'yla birlikte 22 Ocak 1972 tarihinde imzalanan ve 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katılma Antlaşmasıyla AT'a girebilmiştir. Aynı Antlaşmayı Norveç de imzalamış, ancak halk oylamasıyla bu ülke AT dışında kalmayı yeğ tutmuş­ tur. Bu ilk genişlemeye Topluluğun kuzeye genişlemesi adı verilir. b- Güneye Genişleme Topluluk, başından beri "çoğulcu demokratik ülkeler"i arasına almaya ayrı bir özen göstermiştir. Bu bağlamda Franco İspanya'sı, Salazar Portekiz'i va Albaylar Cuntasmın Yunanistan\ tam üyelik başvurusunu yapamamış­ lardır. Ancak 1975 yılından sonra bu ülkelerde, Batılı anlamda demokrasilerin "yeşermesi" sonucunda, Yunanistan 1975, İspanya ve Portekiz de 1977 yılında Topluluğa tam üyelik için başvurmuşlardır. Katılma görüşmeleri sonrasında yapılan antlaşmalarıyla Yunanistan 1981, İspanya ve Portekiz ise 1986 başında AT'a katılmışlardır. Bu ikinci ve üçüncü genişlernelere de Topluluğun güneye genişlemesi adı verilir.- c - Yeni Katılma Başvuruları genişleme sonrasında, 1987 tarihinden başlayarak yeni katı lma başvuruları AT'm gündemine gelmiştir. Bunların ilki 14 Nisan 1987 tarihinde Türkiye'nin başvurusudur. 'Bu başvuruyu, Malta, Kıbrıs Rum Kesimi, Bu iki Avusturya, İsveç ve Finlandiya izlemiştir. Norveç de kapıdadır. AT bu baş­ vurulardan sonra üçüne "yeşil ışık" yakmıştır. EFTA ülkeleri olan bu devletlerle AT arasında zaten Avrupa Ekonomik Alanı kurulmaktadır. Bu alan içinde, kişiler, mallar, sermaye ve hizmetler (dört özgürlük) serbestçe dola- 51 Ekonomik Yaklaşım şacaktır. Bir başka deyişle, bu EFrA ülkeleri AT'la ekonomik entegrasyon süreci içine zaten girmişlerdir. Şimdilerde yürütülen katılma görüşmeleriyle yapılmak istenen şey, ekonomik entegrasyona "siyasal şapka" giydirmektir; ll-GÜNÜMÜZDEAVRUPAENTEGRASYONU İncelememizin başında, Avrupa entegrasyonunun temel nedenleri arasında, Batı Avrupa Devletlerinin, Doğudan, bir başka deyişle SSCB'den algıladıklan siyasal ve askeri tehditten söz etmiştik. Günümüzde bu tehdit algılamasının ortadan kalkmış olmasına karşın, "Avrupa Treni", bütünleşme yolunda hızla ilerliyor. Ünlü "Tek Pazar", 31 Aralık 1992 gecesi, saatler 24. OO'ü gösterirken yürürlüğe girdi. Şimdi Avrupa'nın gündeminde Maastricht Antiaşması var. 1991 yılı sonunda imzalanan, ancak Danimarka'da 2 Haziran 1992 tarihinde yapılan referandum sonucunda, % 50.7 oyla ve to edilen bu Antlaşma daha sonra, Fransa'da çok az bir oy farkıyla (% 51) referandumla onaylanmıştır. İngiltere ise onay prosedürünü, Danimarka'nın yeniden gideceği yeni bir referandum sonrasına bırakmıştır. Hukuksal açıdan bakıldığında, Maastricht Antlaşmasının yürürlüğe ginııesi, "tüm üye devletler tarafından onaylanma" koşuluna bağlı olduğu için, Danimarka vetosu, Avrupa entegrasyonuna "ipotek" koymuştur. Bu ipoteğin kaldırılması amacıyla 16 Ekim 1992 tarihinde, Birmingham Zirvesinde bu ülkeye, "Avrupa Vatandaşlığı, Avrupa Para Birliği ve Vize uygulamaları" gibi ulusal egemenlik yetkilerinin devrini öngören konularda kimi ayncalıklar tanın­ mıştır. Bu ayrıcalıklarla Topluluk "iki vitesli Avrupa"ya doğru gitmiştir. Nihayet Danimarka, 18 Mayıs 1993 tarihinde ikinci referandunıa gitmiş ve bu kere Antlaşma yüksek bir katılım oranıyla (% 86), halkın% 56.8'inin olumlu oyu ile onaylanmıştır. Bu yeni gelişme sonrasında 20 Mayıs 1993 günü İn­ giltere'de Lordlar Kamarası, Maastricht Antlaşmasını onaylamıştır. Şimdi tüm gözler "Avam Kamarası"na çevrilmiş durumda ... Bu onay işlemi de tamamlanırsa, Antlaşma 1 Temmuz 1993'de yürürlüğe girebilecek. Maastricht Antlaşması'nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Avrupa'nın önünde yeni bir dönem açılmış olacak. Gümrük birliği ile başlayan, daha sonra dört özgürlüğün (malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin, üye devletler arasında özgür dolaşımı) sağlanmasıyla devam eden, nihayet Tek Pazar'm yürürlüğe girmesi ile önemli bir aşama kaydeden Avrupa Bütünleş­ mesi, Maastricht Antiaşması'nın uygulamaya konulmasıyla doruk noktasına ulaşacak. Bu aşamada Avrupa Topluluğu, "Avrupa Birliği" adını alarak siyasal entegrasyona, bir başka deyişle federal ya da konfederal yapıda "Avrupa Birleşik Devletleri" ne doğru hızla yol alacak 1 • 1 Bu değcdendirınelerinıiz ekli tabloda şenıatik olarak gösterilıiıiştir. Haluk GÜNUGUR 52 AVRUPA BiRLEŞiK DEVLETLERİ FEDERAL YA DA KONFEDERAL ı • • • SIYASAL BIRLIK Maastricht Antiaşması EKONOMİK BİRLİK ORTAK DIŞ POLİTİKA VE VATANDAŞLIGI GÜVENLİK ADLİ VE İD ARİ İŞBİRLİGİ Madde: G/8 - 8e Madde: J Madde: K AVRUPA e • ., EKONOl\IIK BIRLIK EKONOMİK PARASP..L BiRLiK ENTEGRASYON MA. Md.: G/102a ve 109m AVRUPA MERKEZ BANKASI ECU EKONOMİK ENTEGRASYON Roma Antiaşması Madde: 9/130 T DİGER ORTAK POLİTİKALAR 4ÖZGÜRLÜK 4 ÖZGÜRLÜGÜN SAÖLANMASI (TEK PAZAR OLGUSU) Roma Antiaşması Madde: 9/73 MALLARlN KİSİLERİN SERMAYENİN HiZMETLERiN SERBEST DOLAŞIMI MALLARll~ SERBEST DOLAŞIMI Roma Antiaşması Madde: 9/37 ı Gümrük Birliği Miktar Kısıtlamalarının Kaldırılması GÜMRÜK BİRLİGİ Roma Antiaşması Madde: 12/29 .Gümrük ve Eş Etkili Vergilerin KALDIRILMAS I Roma Antiaşması Madde: 12/17 MA. : Maastricht Antıaşması Ortak Gümrük Tarifesinin KABULÜ Roma Antiaşması Madde: 18/29 ve 8e Ekonomik Yaklaşım 53 SONUÇ Avrupa entegrasyonu günümüzde "siyasal boyutu" ağır basan bir oluolarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Avrupa henüz son hedef olan "Avrupa Birleşik Devletleri"ne ulaşabilmiş değildir. Bu hedef için, alt yapı olan "ekonomik entegrasyon"un tamamlanması ve bu entegrasyonun, "parasal birlik"le güdümlü kılınması gerekmektedir. Maastricht Antiaşması'nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, ekonomik birlik, bir süre sonra "siyasal birlik"le taınamlanacaktır. Avrupa vatandaşlığı, ortak dış politika ve savunma politikası, üye devletler arasmda adli ve idari işbirliği gibi uygulamalar siyasal birlik amacına hizmet edecektir. şum Topluluğun ekonomik açıdan 7 güçlü ülkesi (Almanya, Fransa, İtalya, Danimarka, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg), 1996 yılında kurulacak olan Avrupa Merkez Bankası'nın basacağı ECU (European Currency U nit) yü, bir başka deyişle Avrupa Para Birüni'ni 1997 sonunda uygulamaya koyacaklar. Bu ülkelere, o tarihe kadar Topluluğa tam üye olacak olan Avusturya, İsveç ve Finlandiya, hatta, N orveç de katılacak. Buna karşılık, ekonomileri nisbeten zayıf olan dört ülke (Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İrlanda) ECU'yü bu çağın sonunda (31 Aralık 1999) yürürlüğe koyacaklar. İngiltere ise şim­ dilik bu gelişmenin dışında kalmayı yeğ tuttu. Ancak 2000'li yıllara kadar bu gelişmenin dışında kalması pek olası değil. Aksi halde, "çok vitesli Avrupa" ortaya çıkabilir ki bu olguya, Topluluğun izin vermesi pek söz konusu olamaz. Avrupa, 2000'li yıllardan itibaren "Birleşik Devletler" boyutuna ulaşa­ bilecek. Günümüzde Maastricht Antlasmasıyla amaçlanan hedef de zaten bu boyuttaki bir entegrasyon ...