T.B.M.M. B:8 13.10.1995 0:1 Ancak, muhalefetin büyük bir kesimi "işçi ne istiyorsa ver" diyor, işçiyi tahrik ediyor, devletine ve ülkesine karşı kışkırtıyor. Onların maksadı, işçiyi mutlu etmek arzusundan çok, oy desteğini kopar­ mak değil midir! Bu ülkenin geleceği, bu milletin menfaatları, politik hesaplar uğruna tehlikeye atılmıyor mu; ancak, hiçbir politik hesap, hiçbir gerekçe, bizi, bu ülkeye hizmetten alıkoyamayacaktır. Bizim için herkes, teker teker her vatandaşımız birdir; çiftçi, memur, işçi, esnaf, emekli, hepsine karşı sorumluluğumuz var. Yeri gelmişken, şimdi, son günlerin en güncel konusu olan bu konuyla ilgili olarak, görüşleri­ mizi, biraz ayrıntılı olarak ortaya koymak istiyorum. Artık herkes biliyor, Türkiye'de, ücretli ke­ simler arasında kendi içinde büyük bir ücret dengesizliği mevcuttur. Geçmişte uygulanmış kamu ücret politikalarındaki hatalar nedeniyle, ücretlilerarası gelir dağılımı öylesine bozulmuştur ki, bu durum, insanların adalet duygusunu zedelemekte, gelir çekişmesini artırmakta, en yüksek geliri alan işçi dahi halinden memnun olmamaktadır. Ücretlerin belirlenmesinde verimlilik, kıdem ve li­ yakat gibi ölçüler kullanılmamakta, iş tanım ve değerlendirmelerine dayanılmamaktadır. 1988 sonrasında ücretlerde büyük artışlar yaşanmıştır. 1994 yılında yaşanan ekonomik sıkın­ tılarda bile, ücretlerin reel düzeyi, 1989 ve 1990 yıllarına göre negatife dönmemiştir. 1990-1994 döneminde özel sektör işçisinin reel maliyeti yüzde 50, asgarî ücret yüzde 18, memur maliyeti yüz­ de 2 artmıştır. Buna karşılık, kamu işçisinin reel maliyetindeki artış yüzde 104 olmuştur. Bu neden­ le, 1995 yılında, memurlar ile asgarî ücretlilerin durumunu iyileştirmeye öncelik verilmiştir, insa­ nî ve doğal olan bu tercihle, asgarî ücretli ve memur aleyhine bozulmuş ücret dengesizliği azaltıl­ ması hedeflenmiştir. Sosyal açıdan, sürdürülebilir bir gelişmeyi sağlamak için başka bir seçenek de yoktur; çünkü, 1994 yılında konsonsolide bütçeden maaş alan 1 milyon 542 bin memurun devlete yıllık maliyeti 227 trilyon TL iken, memurların ancak yüzde 40'ı kadar olan 600 bin kamu işçisi­ nin maliyeti 235 trilyon TL olmuştur. Aynı yılda, bir kamu işçisinin devlete ortalama aylık maliyeti 32,5 milyon TL iken, bir devlet memurunun maliyeti 12,3 milyon TL, asgarî ücretlinin aylık maliyetiyse 5,1 milyon TL olarak ger­ çekleşmiştir. Net ele geçen ücret açısından karşılaştırıldığında, 1994 yılı ortalama işçi ücretinin, memur ay­ lığının 2,8 katma, net asgarî ücretin de 7,2 katına ulaştığı görülmektedir. 1994 sonu itibariyle, memur statüsünde olan bir genel müdürün aylık net maaşı 18,5 milyon TL iken, işçi statüsünde olan şoförünün net ücreti 21 milyon TL'dir. Aynı tarihte, işçi statüsünde çalışan bir bekçinin aylık net ücreti 15,1 milyon TL iken, aynı kı­ deme sahip memur statüsündeki bekçinin net maaşı 4 milyon TL olmuştur. Bunları görmezlikten gelemezsiniz muhterem milletvekilleri. Öncelik asgarî ücretlilere ve memurlara verilmekle birlikte, toplusözleşme görüşmeleri devam eden kamu işçileri için devletin bütün imkânları zorlanmaktadır. Ancak, kamu işçisinin ortalama net aylığı, sona eren sözleşmelere göre 20 milyon lira iken, bu zorlamanın, kamu dengelerini altüst edecek boyutlarda olamayacağı açıktır; çünkü, 1988-1994 döneminde, kamu işçilerinin ortalama reel ücretleri 3,8 katına çıkmıştır. Reel ücretlerde, 1989 ve 1991 yıllarında yüzde 98,2 ve yüzde 71,6 gibi çok yüksek oranlı artışlar görülmüştür. BAŞKAN - Efendim, Sayın Ercan... Lütfeder misiniz... Sayın Saraçlar da konuşacak. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Tabiî, bu süreye sığdırmak oldukça güç; ben, zorunlu olarak bazı bölümleri atlayacağım. Biz diyoruz ki, tüm kesimler bizden hizmet bekliyor. Memurlar, işçi emeklileri, Bağ-Kur'lular, memur emeklileri aylıklarına zam bekliyor. Tarım kesimi, esnaf, küçük sanayici bizden kredi bekliyor. Bütün kesimleri elimizin tersiyle itip, devletin bütün kaynaklarını bir kesime, 600 bin iş­ çiye nasıl aktaracağız... -460-