Kimya Dergisi - WordPress.com

advertisement
Kimya
Dergisi
İNOVATİF
Kimya Dergisi
YIL:3 SAYI:25 AĞUSTOS 2015
Makrohalkalı Bileşikler ve Ftalosiyaninlerin Kullanım Alanları
Suyun Gizli Mesajı
Aldoz Redüktaz Enzimi ve Diyabet ile İlişkisi
PSI (Pisi) Schrödinger Denklemi Elektron ve Kuantum Mekaniği
Haberler
Faydalı Linkler
Bulmaca
Sözlük(İng-Trk)
Element Tanıma
Önsöz
Hakkımızda
İnovatif Kimya Dergisi Haziran 2013’te çalışmalarına başlayan Ağustos 2013’te ilk sayısını çıkaran,
internet ortamda faaliyet gösteren, Kimya ve Kimya
Sektörü hakkında yazılar yazılan, yazarlarını online
ortamdan edinen bir e-dergidir.
Dergimiz Kimya ile ilgili yazılarınızı online ortamda
sizlerden alarak sizi tanıtmayı, sektörden olan arkadaşlara kimya dergisi okumanın keyfini yaşatmayı,
kimya ile ilgili piyasada çok okunan bir dergi olabilmeyi kimyayı seven, kimyayı takip eden, kimya
ile ilgili bildiklerini paylaşan bir kesim oluşturmayı
hedef edinmiştir.
Dergimizde kimya üzerine bölüm okuyan, mezun
herkes bize yazabilir. Kimya ile ilgili bir bölüm
bitirmiş olmanız yeterli.
Dergimizde yazarlarımızın yazdığı yazılar kısmı,
haber kısmı, bulmaca kısmı, elementleri tanıyalım
kısmı, kimya sözlüğü kısmı ve faydalı web siteleri
kısmı adlı bölümler vardır.
Eğlenerek ve öğrenerek okumanız, bize yazmanız
dileğimizle...
İNOVATİF KİMYA Dergisi Yönetimi
Sahibi :
Yavuz Selim Kart
Genel Yayın Yönetmeni :
Yavuz Selim Kart
Yayın Danışmanı :
Yavuz Selim Kart
Dergi Editörleri :
Yavuz Selim Kart
Ebru Çetinkaya
Haber Bölümü :
Yavuz Selim Kart
Ebru Çetinkaya
Hatile Moumintsa
Facebook Yönetimi
ve Bilgi Araştırma :
Yavuz Selim Kart
Hatile Moumintsa
Twitter Yönetimi :
Yavuz Selim Kart
Instagram Yönetimi :
Yavuz Selim Kart
Dergi Tasarımı :
Yavuz Selim Kart
KURALLAR
Dergimiz Hakkında
1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir
makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını
aldığınız kişiye mail atarak haber vermek durumundasınız. Kullanmış olduğunuz bu yazıların
kaynağını bu dergi olarak belirtmek zorundasınız.
2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci
derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun
yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.
3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu
değildir.
4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde
kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır. Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine ulaşarak
hallediniz. Çünkü bizim yazarlarımızdan ricamız
telif haklarına riayet ederek resimlerini dökümanlarına eklemeleri. Buradan çıkacak problemlerden
doğrudan yazarlar sorumludur. Dergi sorumlu
değildir.
5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız
var ise. Yazılarınız için lütfen Yavuz Selim KART ile
konuşun. Dergi ile iletişim kurmak için
www.facebook.com/groups/147842018740235/
Grubu aracalığı iletişim kurabilirsiniz. Bu grup
aracılığı ile bizimle iletişimde kalabilirsiniz.
6. Elimize çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı
yayımlamaya gayret edeceğiz. Amacımız hem yazan
bir kesim sağlamak, hem bilgilerinizi 3. şahıslara
yaymak hem de sizleri en iyi şekilde tanıtmaktır.
7. Sayfamızda yayınlanmasını istediğiniz yazıları
inovatifkimyadergisi@gmail.com mail adresine
göndermeniz rica olunur. Bu mail adresine gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editörlerimiz
tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size
geri dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca
bunu kendinizi küçümsemek olarak görmeyin.
Amaç daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.
8. Dergimize göndereceğiniz yazılar en fazla 6 sayfa
olabilir. 6 Sayfayı geçmemeye çalışın.
9. Dergimize yapacağınız eleştirileri de arkadaşlarımıza saygısız bir biçimde değilde ölçülü bir
biçimde sayfalarda yapmaya dikkat ediniz. Bu işi
herkes gönüllü yapıyor. Lütfen saygıda kusur etmeyiniz.
10. Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Bu
dergi ilk kurulduğu andan beri böyledir. Dergi
ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır.
Gelen herkese en başta bu kural söylenir. Görevini
yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen, ben kafama göre
hareket ederim diyen herkes ekipten çıkarılır.
11. Dergimizde yazabilecceğiniz konular
aşağıda listelenmiştir.
* Akademik Makaleler
* Endüstriyel Konular
* Üniversite Hayatındaki Sıkıntılar Sorunlar
(Kimya üzerine bölümler için)
* İş Hayatındaki Sıkıntılar Sorunlar
* Laboratuvar Üzerine Yazılar
* Kimya Sanayi Uygulamaları
* Teorik Kimya Üzerine Makaleler
* Ülkemizdeki Kimya ile ilgili Kanunlar Üzerine
Yazılar
* Kimya Sektöründe Güvenlik Önlemleri ve Dikkat
Edilecek Husular Üzerine Yazılar
* Kimya Sektöründe Bilgisayar Uygulamaları
Üzerine Yazılar
temel konular bunlar. Bu konular ile ilgili bize yazıp
gönderebilirsiniz. Göndereceğiniz şeyler Kimya
Dünyası ile alakalı olmalı yoksa yayımlanmaz.
12. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz. Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da
herhangi bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz
konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi
yayımlamama hakkını elinde tutar. Bu konuda son
söz dergi yöneticisine aittir.
13. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu arkadaş
buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine
sahiptir.
14. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları
kabul etmiş sayılırlar.
İNOVATİF KİMYA Dergisi Yönetimi
Ekibimiz
BİZ KİMİZ
Yavuz Selim
KART
EBRU
ÇETINKAYA
Hatile
MOUMINTSA
Kimya
Dergisi
https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi
https://twitter.com/InovatifKimya
http://www.linkedin.com/profile/view?id=299289606
Instagram
http://www.instagram.com/inovatifkimyadergisi
Editörden
Merhaba
İNOVATİF KİMYA Dergisi Okuyucuları
Değerli Okuyucularımız;
Gönüllülük esasına göre işleyen dergimizde sizlerin gönderdiği yazılarla 25. Sayıyı çıkarmanın keyfini yaşıyoruz. Gün geçtikçe daha da büyüyoruz ve büyüyeceğiz. Desteklerinizi esirgemediğiniz için gönülden teşekkürler.
Online ortamda e-dergi yapmak zor olduğu kadar keyif verici. Buraya yazı gönderenler de
sonradan bu keyfi yaşıyorlardır. Kimya üzerine bölüm okuyan herkesin bir arada bulunarak yazması
ise cidden sevindirici. Yazmayanların da bize yazıp, yazılarını tarafımıza ileterek bu sevince ortak
olmasını diliyorum.
Bu ay E-Dergimizde 5 farklı yazı bulunmakta. Bize bu ay gönderilen yazılar. Makrohalkalı
Bileşikler ve Ftalosiyaninlerin Kullanım Alanları yazısında, ftalosiyaninler ve kullanım alanları
hakkında içerikli bir yazı okuyacaksınız. Suyun Gizli Mesajı yazısı, su hakkında ilgi çekici bir yazı.
Tehlike Sembolleri ve Kimya yazısı, bu ayın kapak konusu. Aldoz Redüktaz Enzimi ve Diyabet ile
İlişkisi yazısı, enzim ve diyabet ilişkisini anlatan içerikli bir yazı. PSI (Pisi) Schrödinger Denklemi
Elektron ve Kuantum Mekaniği yazısında ise kuantum kimyası dünyası hakkında bilgileneceksiniz.
Element Tanıma kısmınında bu ay sırada Alüminyum Elementi var. Yurttan ve Dünyadan Kimya
Haberleri ile de gündemi takip edeceksiniz. Her ay web siteleri kısmı ile bu ay da birçok web sitesi keşfedeceksiniz. Sözlük kısmında İngilizce-Türkçe Kimya kelimelerini öğreneceksiniz. Bulmaca
kısmında ise hem eğlenip hem öğreneceksiniz.
Umarız memnun kalarak okursunuz. Bize yazı gönderen emek harcayan meslektaşlarımıza, takipçilerimize, sevenlerimize teşekkürü bir borç biliyoruz. Kimya üzerine bölüm okuyan, çalışan her kesimden ve sektörden bilgilendirici yazılar bekliyoruz. Bir sonraki ay görüşmek üzere. Sevgiyle kalın.
Yavuz Selim Kart
Dergi Editörü
IÇINDEKILER
Makrohalkalı Bileşikler ve
Ftalosiyaninlerin Kullanım 7
Alanları
Suyun Gizli Mesajı
11
Tehlike Sembolleri 15
ve Kimya
Aldoz Redüktaz
. Enzimi ve 21
Diyabet ile Ilişkisi
PSI (Pisi) Schrödinger Denklemi 25
Elektron ve Kuantum Mekanigi
Element Tanıyalım 30
Sözlük (Ing-Trk) 31
Haberler 32
Faydalı Siteler 40
Kimya Bulmaca 41
Kimya Bulmaca Çözüm (Önceki Ay) 42
Sizde Yazarımız Olun 43
Ahmet ÇETINKAYA
a.cetinkaya@msn.com
MAKROHALKALI
BİLEŞİKLER VE
FTALOSİYANİNLERİN
KULLANIM ALANLARI
E
n az dokuz üye ve en az üç hetero atom
içeren bileşiklere makrohalkalı bileşikler
denir. Makrohalka tetrapirol türevleri pek
çok kimyasal mekanizmada yer alan porfirin
türevleri ile yakın anologları olan porfirazin,
ftalosiyanin ve tetrabenzoporfirinleri kapsarlar.
Ftalosiyaninler yapısal olarak porfirinlere ben-
Yüksek
Kimyager
(Doktora
Ögrencisi)
zemektedirler. Porfirin yapısı dört pirol biriminin metil karbonlarının π konjugasyonu
ile oluşmuştur. Ftalosiyanin molekülü ise
yapısındaki dört isoindolin grubunun aza azotları ile bir arada tutulması ile oluşur ve 18-π
elektronlu iç çekirdekteki delokalizasyon periferal benzo grupları ile daha iyi olmaktadır.
7
a) Porfirin b) Porfirazin c) Tetrabenzoporfirin d) Ftalosiyanin
Yirminci yüzyılın başlarında bir dizi rastlantı
sonucu elde edilen porfirin türevi makrohalkalı
bileşik sınıfından ‘’ftalosiyaninlerin’’ merkezine
yetmişten fazla farklı metal atomunun koordine
kovalent bağlarla değişik şekillerde bağlanabiliyor
olması, aromatik karakterinin olması, asit, alkali,
ısı ve nem gibi dış etkenlere karşı oldukça kararlı
olması bir çok kimyasal ve fiziksel özelliğe sahip
olmasına neden olmaktadır. Ftalosiyaninler yalnızca boyar madde olarak kullanılmak üzere 2001
yılında 80.000 ton civarında üretilmiştir. Ftalosiyaninlerin, yapı olarak yeşil yapraklı bitkilerin
pigmenti olan klorofil ve kana renk veren hemin
ile yakın benzerliği vardır.
Ftalosiyanin çekirdeği üzerine çeşitli sübstitüentlerin ve merkezine çeşitli metal iyonlarının
bağlanmasıyla, fotodinamik tümör terapisi için,
katalizör, elektro-katalizör, gaz sensör, güneş
pilleri, sıvı kristal ve bilgi depolama sistemlerinde
kullanılmak üzere özel amaçlı maddelerin elde
edilmesi mümkündür.
Metalli ve Metalsiz Ftalosiyanin Bileşiği Yapıları
Bahsedilen çeşitli özelliklerinden dolayı, ftalosiyanin türevlerinin sahip olduğu bazı uygulama alanları
şunlardır:
Fotodinamik Terapi
8
Günümüzde kanser tedavisinde
bütün dünyada yaygın olarak
kullanılan üç ana yöntem; ameliyat, kemoterapi, ve radyoterapidir. Kanserli dokunun tümü
ya da bir kısmı ameliyatla alınabilir. Büyük bir ameliyat geçiren
kişilerin iyileşmeleri haftalar ya
da aylar sürebildiği gibi ameliyat sonrası ağrı olabilir. Cerrahi müdahele sonrası hastaya
gerekli görülürse kemoterapi
veya radyoterapi uygulanabilir.
Kemoterapi, normal hücrelere
olası en az zararı vererek, kanserli hücreleri öldürebilen bir
ilaç tedavisi yöntemidir. Mide
bulantısı, kusma, saç dökülmesi,
halsizlik gibi birçok yan etkisi
vardır.
Radyoterapi ışınla (x-ışını) tedavi yöntemidir. Vücudun içinden
ve dışından ışınlama olarak ikiye
ayrılır. Bazı hastalarda radyoterapiden sonra yorgunluk, deride
kızarıklık ya da yanma hissi,
mide bulantısı, kusma ve ishal
gibi yan etkiler görülebilir. Bu
üç ana kanser tedavi yöntemine
alternatif olabilecek olan fotodinamik terapi (photodynamic
therapy (PDT)) A.B.D, Almanya,
Japonya, İngiltere, Fransa, Hollanda, Kanada gibi birçok ülke
sağlık kurumu tarafından birçok
kanser tedavi uygulamaları için
onaylanmıştır.
PDT 1960’ların başında şekillenmeye başlamış, 1980’lerin
başında Amerikan Yiyecek
ve İlaç Kurulu’nun (Food and
Drug Administration (FDA))
hematoporphyrin (HpD) türevi
olan Photofrin isimli ilacın klinik uygulamalarına onay vermesiyle birçok kanserin tedavisinde
uygulanmaya başlanmıştır.
Bilim adamları ftalosiyaninlerle
yüksek absorpsiyon katsayısı
yüzünden çok ilgilenmişlerdir
(650-680 nm) ve doku içine
işlemede ideal olduğunu göstermişlerdir. Doku tahribatları,
singlet oksijen (1O2), superoksit
radikali(O2-) gibi reaktif oksijen türleri (ROS) tarafından
oluşturulur. ROS, PDT’nin
protein, lipit gibi biyomolekülleri
parçalaması ile oluşturulan foto
ürünleridir. ROS, hücresel toksisiteyle fotoalgılayıcı çevresinde
bulunan doku arasına girerler
ve bunlar hızlı büyüyen tümör
hücreleri için etkilidir.
Fotodinamik terapide ilaç uygulaması
Tekstil Uygulamaları
Non-lineer Optik Cihazlar
Tekstil baskı mürekkepleri için iyileştirilmiş reçinelerin geliştirilmesiyle birlikte,
ftalosiyanin pigmentleri, bu tür tekstil
uygulamalarında artan bir kullanım alanı
bulmuştur. Ftalosiyanin pigmentlerine en
yaygın tekstil uygulaması ise, iplik eğirmede boyamadır. Asit, alkali ve çözücülere
karşı mükemmel dayanıklılıklarından
ötürü, ftalosiyaninler çok faydalıdır.
Optiğin bir dalı olan non-lineer
optik, ışığın non-lineer ortamdaki davranışını incelemektedir.
Günümüzde non-lineer optik cihazların gelişiminde yarı iletken kuantum yapılı cihazlar baskın olmasına
rağmen ftalosiyaninli cihazlar da
ağırlığını artırmaya başlamışlardır.
Ftalosiyaninler yüksek oranda konjuge makrohalkanın delokalize π
elektronlarından kaynaklanan yüksek
non-lineerite gösterirler. Bu kullanım
alanında ftalosiyaninlerin başta telekomünikasyon olmak üzere elektronik
sektörler de yıldızı parlamaktadır.
Moleküler Güneş Pilleri
Ftalosiyaninler, etkin foton hasadı, zengin
redoks kimyası ve p-tipi yarıiletkenlik özelliklerini sağlayan 700 nm civarında yüksek
uyarılma katsayısını sağlayan bileşiklerdir.
Ayrıca bu bileşikler yüksek kararlılığa,
yüksek LUMO enerji seviyesine ve görece
yüksek boşluk hareketliliğine sahiptirler.
Bu özellikleri nedeniyle ftalosiyaninler,
güneş enerji dönüştürme sistemlerindeki
uygulamalar için üzerinde en çok çalışma
gerçekleştirilen bileşik sınıfını oluşturmaktadırlar.
Kimyasal Sensör Yapımı
Ftalosiyaninler ve metal kompleksleri
tek ya da çoklu kristal tabakalar şeklinde
sensör cihazlarında kullanıldıklarında
azot oksitleri (NOx) gibi gazlar ve organik
çözücü buharlarını hissederler.
Elektrokromik Görüntüleme
Ftalosiyanin komplekslerinin sahip oldukları kimyasal ve termal kararlılık, iletkenlik, ve redoks aktiflik gibi özelliklerinin
değiştirilebilir olması uygulama alanlarının
Optik Veri Depolama
Optik veri depolama, optik
tekniklerde bilginin depolanması ve
geri çağrılmasıdır. Ftalosiyaninler
çok iyi kimyasal kararlılıkları ve yarı
iletken diod lazerleri için uygunlukları yüzünden bu alanda çok geniş bir
kullanıma sahiptir. İnce film haline
getirilen ftalosiyanin malzeme üzerine
verilen noktasal lazer ısıtma bu malzemeyi noktasal olarak süblimleştirir.
Bu şekilde ortaya çıkan delik de optik
olarak fark edilerek okuma ya da yazma işi gerçekleştirilir.
geliştirilmesine fırsat sunmaktadır. Geliştirilen uygulama alanlarından biri de elektrokromik görüntüleme tekniğidir.
9
Elektrokromizm bir elektrik alanı uygulandığında
malzemenin renginin değiştiği çift yönlü işlemler için kullanılan bir terimdir. Elektrokromik
bileşikler görüntülü panolarda, akıllı malzeme
yapımında, otomobil aynaların renginin hava
koşullarına göre otomatik olarak değişiminde,
güneş gözlüklerinde, binalarda kullanılan pencere
camlarında ve saat ekranlarında kullanılmaktadır.
Yaygın olarak elektrokromik özellik gösteren
ftalosiyaninler nadir toprak elementlerinin bisftalosiyanin bileşikleridir. Bu komplekslerin sentezlenmeleri sonucu nötral yeşil bir ürün olan ve
formülü olan LnPc2 elde edilir ve bu üründen de
nötral mavi bir ürün olan LnHPc2 förmülündeki
ürün elde edilebilir.
Kaynaklar :
Tayyaba H., Bernhard O. , Anne C.E.M., Brian W.P., Radiation Oncology, 9:40, 605-622.
Prasad P. N., (2003). “Introduction to Biophotonics”, John Wiley and Sons, Inc., NJ, Canada.
Zheng H., (2005). “A Review of Progress in Clinical Photodynamic Therapy” Technol Cancer Res Treat.
Patrice T.,( 2003). Comprehensive Series in Photochemistry and Photobiology. The Royal Society of
Chemistry, Cambridge, UK.
10
Aysen BAYARSLAN
aysen.bayarslan@gmail.com
Suyun
Gizli Mesajı
Kimyager
(Mezun)
KRİSTAL YAPILAR : YAŞAM
KAYNAĞIMIZ OLAN SUYUN
BİLİNMEYEN YÖNLERİ
B
ir element veya bileşiğin kristali,
atom,molekül veya iyonları kapsayan ve
simetrik olmayan birimlerin düzenli
tekrarı gibi düşünülebilir.Kristal yapının kendisi
her örgü noktasıyla simetrik olmayan özdeş birimin birleştirilmesiyle elde edilir.
İyon,atom veya molekül olarak katıları oluşturan
birimler çok çeşitli şekillerde düzenlenirler. Katıların
farklı yapılarını tanımlamak amacıyla birim hücre
kavramı önerilmiştir.
Bir kristalin birim hücresi, kristalin bütününü
oluşturabilen sanal paralel kenarlı bölgedir; bunun
ötelenmesiyle bütün kristal elde edilebilir. Bir
birim hücrenin büyüklüğünü ve şeklini, birbirini kesen üç eksen boyunca a, b, c uzaklıkları ve
bu eksenler arasındaki açılar belirler. Yedi temel
birim hücre vardır: kübik, tetragonal, ortorombik,
rombohedral, hekzagonal, monoklinik ve triklinik.
11
PEKİ; YAŞAM KAYNAĞIMIZ OLAN SUYUN KRİSTAL YAPISI
NASILDIR?
Su, insan vücudunun yaşamsal
faaliyetlerini devam ettirebilmek için gerekli olan,dünyamızın dörtte üçlük kısmını
kaplayan,yapısı incelendiğinde bizi
sürprizlerle karşılaştıran yegane
bir varlıktır. Teknoloji geliştikçe
su hakkında her gün yeni bir şey
öğrenilebilmekte ve günümüzün
ve belkide geleceğin en önemli
problemi olan susuzluğa çareler
aranmaktadır.
Buz, suyun katı halidir ve kar
da su kristallerinden oluşan bir
yağış şeklidir.Birbirleriyle gevşek
bir şekilde bağlanarak kar tanesini meydana getiren kristallerin
yapıları birbirinin aynısı değildir.
Bunun nedeni,kar tanelerini mey-
dana getiren su moleküllerinin
moleküler özelliği ve kar kristallerinin buna bağlı olarak
farklı geometrik yapılarda oluşmalarıdır.
12
Şekil 1:
Bazı yaygın kristal yapıları:
a) NaCl (Kübik Sıkı İstiflenme)
b) CsCl (Hacim Merkezli Küp)
c) Florür (Yüzey Merkezli Kübik)
d) Çinko (Kübik Sıkı İstiflenme)
e) Wurtzit (Hekzagonal)
Bir kar tanesi küçük bir toz tanesi etrafında oluşmaya başlar. Bu sadece birkaç mikron büyüklüğündedir.
Meydana gelen bu mikroskobik şekil altıgendir,bu yapı buzun kendi yapısından,yani suyun moleküler
özelliklerinden kaynaklanır. Oluşan bu kristal gitgide büyüyerek köşelerinden itibaren küçük kollar
oluşturmaya başlar. Hava soğudukça bu oluşum hızlanır. Hava değişimlerine maruz kaldıkça, oluşan bu
yapı üzerinde kılcal uzantılar gelişir. Tek bir kar tanesindeki her kol aynı gelişmeyi yaşadığından bütün
kollar birbirine benzer ve son derece kompleks bir yapı meydana gelir. Meydana gelen altıgenle bağlantılı
olarak altının katlarına bağlı bir simetri oluşur ve kristal üç boyutlu yapısını kazanmış olur. (Hekzagonal)
Nadiren yaklaşık -2°C’ de kar taneleri simetrik üçgen şekilde,
İnce ve düz şekilli kristaller hava 0°C ile -3°C arasında,-3°C
ile -8°C arasında kristaller iğne, içi boş sütunlar veya prizmalar (uzun ince kalem şekli) şeklinde oluşur. -8 °C ile -22 °C
arasında tabak şekline döner ve bazen dallı ve dendritik özellikler taşır. Sıvı ile buz arasındaki buhar basıncının maksimum
farkı yaklaşık -15 °C derecede görülür ve bu ısıda kristaller sıvı
damlacıklarını tüketerek hızla büyürler. -22 °C derece altında
kristaller sütun şekline girer ancak çok daha karmaşık büyüme
modellerine de sahiptir. Sütunlar, düzlemler, yan-düzlemler,
kurşun-rozetler gibi şekiller oluşur. Eğer bir kristal yaklaşık
−5 °C derecede sütun şeklinde bir büyüme eğiliminde ise, bu
sütunlar daha sıcak bir havaya rastladığında sütunun sonunda
bir tabak-plaka veya dendritik şekiller oluşur, ve bu kristallere
"şapkalı sütun" denir.
SU KRİSTALLERİ ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR
Sudaki dalgalanma değişimlerinin üzerine yıllardır
araştırma yapan Japon
bilim adamı Dr. Masaru
Emoto, üç yıl kadar önce
mikroskopla yaptığı araştırmalarda, donmuş su kristallerinin dış tesirler karşısında
çok değişik şekillerde reaksiyon gösterdiğini keşfetti.
Yaptığı araştırmalara göre
suyun kopyalama ve hafızada tutma becerisine sahip
olduğunu ve çevreden gelen en küçük titreşimlerden
bile etkilendiğini ortaya
koydu.
Doktora göre: ‘Bütün evren titreşim halindedir ve her varlık kendi frekansını oluşturur. Kuantum
mekaniği genel anlamda maddenin titreşimden ibaret olduğunu ortaya koymuştur. Maddeyi en
küçük parçalara ayırdığımızda onların atomlardan oluştuğunu ve her atomunda çevresinde
elektronlar dönen bir çekirdeği bulunduğunu görürüz. Bu elektronlarla yörüngelerinin şekli ve
sayısı her maddeye özel bir titreşim frekansı verir. Herşeyin titreşim halinde olması, aynı zamanda
herşeyin bir ses oluşturduğunu anlamına da gelir. İnsan kulağı genellikle 15 Hertz ile 20.000 Hertz
arasındaki frekansları duyma yeteneğine sahiptir. Su ise bütün frekansları duyabilir. Yer yüzündeki
frekanslara aşırı duyarlı olan su, dış dünyayı oldukça detaylı ve etkili bir biçimde yansıtır’ demektedir.
Bunu ispatlamak için elli ayrı petri kabına değişik su numuneleri koyan doktor,kapları -20 derecede üç
saat boyunca derin dondurucuda donduruyor. Kabın 1 mm kadar içerisinde sathi basıncın oluşturduğu buz damlaları elde ediyor.Buz damlasının taç kısmına ışık verildiğinde kristali gözlemlemiş oluyor. Sesin su üzerindeki titreşimlerini ölçmek için düz bir platformun üzerine iki hoparlör yerleştirip
tam ortalarına bir şişe su yerleştiriyor ve seside, bir insanın normal koşullarda müzik dinleyebileceği
düzeyde açıyor. Deneyde bir önceki su numunelerini kullanıyor.
Doktor aynı zamanda görüntünün
de etkisini ölçmek için bir kağıt
parçasının üzerine kelimeler yazıp
su dolu şişeye sararak ölçüyor. Yan
taraftaki fotoğrafta da görüldüğü
üzere su,çevresindeki her frekansı
algılayıp belli bir tepki veriyor.
Yapılan deneylerin tekrarlanabilirliğinin zorluğu aşikar fakat doktor
Masaru Emoto bu bilgilerden yola
çıkarak depremin önceden tespit
edilebileceğini, zira deprem bölgelerinde yer altında meydana gelen
değişikliklerin bir anda olmayıp,
günler; hatta haftalarca sürdüğünü
ve bu değişikliğin oradaki su kristallerinden takip edilebileceğini ileri
sürmüştür.
13
Kaynaklar :
http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2011/12/kar_kristalleri_grafik.jpg
Anorganik Kimya: Prof. Dr. Namık Kemal TUNALI, Prof. Dr. Saim Özkar
Anorganik Kimya D.F. Shriver,P.W. Atkins
Masaru Emoto-Suyun gizli mesajı
14
Yavuz Selim KART
kim_muhselim@hotmail.com
Tehlike
Sembolleri
ve Kimya
Kimya
Mühendisi
(Mezun)
Merhaba Sevgili İnovatif Kimya Dergisi Okurları,
Bu yazımda sizlere kimya sektöründe karşılaşabileceğiniz tehlike sembollerinden bahsetmek istiyorum.
Bu sembolleri kullandığınız kimyasal şişelerde, işyerinizde, hammaddelerin üzerinde görmeniz mümkün.
Bir sorum olacak. Bu işaretleri tanıyor musunuz? Cevap evet zaten tanıyorum ya da hayır ilk kez gördüm
olacaktır ya da böyle sembolde mi varmış ya diyenlerde olabilir. Cevabınız evet de olsa hayır da olsa bu
işaretlere her gün göz gezdirmeniz de yarar var. Bu işaretler hayati önem taşıyor. Kısacası ben buradayım
bak tehlikeliyim, patlayabilirim vb. İşte bu yazıyı okuyunca bunları öğrenmiş olacaksınız.
Tehlike sembolleri, özel sembollerdir. Bu semboller, insanları tehlikeye karşı uyarmak amacıyla kullanılmaktadır. Bunlar genellikle resim-yazı(piktogram)'lardır. Semboller nasıl bir tehlike olduğu hakkında bilgi verir.
Şekil 1 : Kimyasalların üstünde gözüken işaretler
15
Ürünlerin üzerinde bulunan turuncu zemin üzerinde siyah baskı ile gösterilen işaretler, kimyasal tehlike işaretleridir.
Bu işaretler ürünün kimyasal açıdan sahip olduğu tehlike özelliğini gösterirler.
Avrupa Birliği tehlikelere karşı uyaran, anlaşılması kolay semboller benimsemiştir.
Aşağıdakiler kimyasallarla ilgili sembollerdir:
1-) PATLAYICI
Bu işaret bize o maddenin ya da karışımın, alev etkisi altında patlayabileceğini ya da şoklara ve sürtünmeye karşı hassas olduğunu ifade eder.
Bu maddeler belirli bir sıcaklık ve basınç altında, kendi kendilerine
kimyasal reaksiyon vererek hızla gaz oluşmasına neden olabilirler.
Örnek : Trinitrotoluen(TNT)
16
2-) OKSİTLEYİCİ
Bir maddenin oksitleyici özellikte olması demek; diğer maddelerle,
özellikle de yanıcı maddelerle temas halinde yüksek oranda ısı açığa
çıkartacak tepkimeler gösterebilmesi demektir.
Yanıcı olup olmadığına bakılmaksızın, oksijen vererek diğer maddelerin yanmasına sebep olan ya da katkıda bulunan maddelere oksitleyici maddeler diyoruz.
Örnek: Oksijen
3-) ALEVLENİR
Bu tehlike işareti bir maddenin alevlenebilir özellikte olduğunu
göstermek için kullanılır. Alevlenebilir kelimesi “tutuşabilen” kelimesi ile aynı anlamdadır. Bu maddeler kolayca alevlenebilirler.
Bazen bu işaretin sağ alt ya da sol üst köşesinde bir “F” harfi de
bulunabilir.
Örnek : Etil Alkol
4-) ÇOK KOLAY ALEVLENİR
Bir maddenin alevlenebilir özellikte olduğunu gösteren tehlike
işaretinin üzerinde “F+ “ ibaresi varsa, bu bize o maddenin çok
kolay alevlenebileceğini gösterir.
Örnek : Hidrojen
5-) ZEHİRLİ (TOKSİK)
Hepimizin de bildiği gibi bu işaret bize o maddenin tehlikeli
yani zehirli olduğunu anlatır.
Soluduğumuzda veya yuttuğumuzda ya da derimize nüfuz ettiğinde, sağlık yönünden ciddi, akut veya kronik risk oluşturan
ve hatta ölüme neden olan madde veya karışımlara toksik ya da
diğer adıyla zehirli maddeler diyoruz.
Örnek : Baryum Klorür
6-) ÇOK ZEHİRLİ (TOKSİK)
Eğer zehirli olduğunu gösteren tehlike işaretinin üzerinde “T ” ibaresine rastlarsak, buradan o maddenin çok zehirli olduğunu anlayabiliriz.
+
Örnek : Nikotin
7-) ZARARLI
Bazen kanserojen ya da mutajen özellikteki maddeleri belirtmede de kullanılan bu tehlike işareti daha sıklıkla zararlı maddeleri
ifade etmede kullanılır.
Soluduğumuzda veya yanlışlıkla yuttuğumuzda ya da derimize nüfuz ettiğinde belirli bir sağlık riski içeren fakat ölümcül
sonuçlara neden olmayan madde ve karışımlara da zararlı maddeler diyoruz.
Örnek : Kafein
17
8-) TAHRİŞ EDİCİ
Bir maddenin zararlı olduğunu gösteren tehlike işaretinin sağ alt kısmında "İ" harfi bulunuyorsa, bu bize o maddenin tahriş edici özellikte olduğunu, derimize ve gözlerimize zarar verebileceğini ifade eder.
Örnek : Fumarik Asit
9-) KANSEROJEN
Bu sembol, bazı durumlarda bize o maddenin zehirli olduğunu
değil de kanserojen olduğunu göstermek için kullanılır.
Soluduğumuzda, yanlışlıkla yuttuğumuzda ya da derimize nüfuz ettiğinde, kansere yol açan/yakalanma ihtimalini arttırıcı rol oynayan
maddelere kanserojen maddeler diyoruz.
18
10-) MUTAJEN
Bu işaret bize o maddenin mutajen özellikte olduğunu ifade eder.
Herhangi bir malzemenin zararlı olduğunu ifade eden tehlike
işaretinden farkı sağ alt köşesinde “Xn” ibaresini bulundurmasıdır.
Soluduğumuzda, ağız yoluyla aldığımızda veya derimize nüfuz
ettiğinde kalıtımsal genetik hasarlara yol açabilen veya bu etkinin
oluşumunu hızlandıran maddelere mutajen maddeler diyoruz.
11-) AŞINDIRICI
(KOROZİF)
Bu işaretle karşı karşıya kaldığımızda o maddenin aşındırıcı olduğuna
dair bir uyarı almış oluruz. Temas etmemiz halinde kimyasal olarak
canlı dokularımıza ciddi zararlar verebilen ya da tamamıyla tahrip
edebilen madde veya karışımlara aşındırıcı ya da diğer adıyla korozif
maddeler diyoruz.
Örnek: Hidroklorik Asit, Çeşitli Asitler
12-) CİLT TEMASI İLE ALERJİK
Bu simgeyi gördüğümüzde o maddenin cilt teması ile alerjik özellikte olduğunu anlarız. Bir malzemenin zararlı olduğunu ifade eden
tehlike işaretinden farkı sağ alt köşesinde “Xi” ibaresini bulundurmasıdır.
Bu tür maddelerle temas etmemiz durumunda vücudumuzda aşırı
derecede hassasiyet meydana getirirler ve daha sonra olumsuz
etkilerin ortaya çıkmasına neden olurlar.
Bir önceki işarete benzer şekilde bu simge de bize o maddenin
soluma yolu ile alerjik özellikte olduğunu ifade eder. Bir malzemenin zararlı olduğunu ifade eden tehlike işaretinden farkı sağ
alt köşesinde bulunan “Xn” ibaresidir.
13-) SOLUMA İLE
ALERJİK
Bu tür maddeleri solumamız durumunda vücudumuzda aşırı
derecede hassasiyet meydana getirirler ve daha sonra olumsuz
etkilerin ortaya çıkmasına neden olurlar.
14-) ÇEVREYE ZARARLI (EKOTOKSİK)
Çevrenin bir veya daha fazla kesimi üzerinde ani veya gecikmeli
olarak zararlı etkiler gösteren veya gösterme riski taşıyan maddelere
ekotoksik ya da diğer bir deyişle çevreye zararlı maddeler diyoruz.
Ekotoksik maddeler canlılar üzerinde birikim yapabilirler.
Örnek: Tarım İlaçları, Lindan
Bu sembolleri bilmekle birlikte aşağıdaki belirttiğim bilgilere de dikkat edilmeli;
1-) Laboratuvar güvenliğine her zaman uyulmalı.
2-) Kimyasalların depolanmasına dikkat edilmeli. Katı ve sıvı kimyasallar ayrı kategorilerde sınıflandırılarak depolanmalı.
3-) Laboratuvarda basınçlı tüplerin kontrolü yapılmalı. Dolu boş ayrımı gözetilmeli. Yanıcı ve yakıcı
gazlar birbirine yakın depolanmamalı.
4-) Laboratuar kazaları için göz banyosu ve laboratuar duşu olmalı. Temel acil müdahale yöntemleri
bilinmeli ve temel sağlık ekipmanları olmalı.
19
Son belirtmiş olduğum maddeler daha teferruatlı biçimde çeşitli kaynaklarda var. Semboller konusunu
ile beraber hepsini bir bütün alarak laboratuar güvenliğinizi daha doğrusu kendi güvenliğinizi sağlamış
olursunuz. Bu sembolleri kimya üzerine bölüm okuyan her birey öğrenmeli. Neyin nerede ihtiyaç olduğunu bilemezsiniz.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.
Kaynaklar :
http://www.slideshare.net/melosel/kimyasal-tehlike-aretleri
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tehlike_sembolleri
http://www.muhfak.hacettepe.edu.tr/LabGKlavzDosya/labg.pdf
20
Sercan ÇADIRCI
cadircisercan@gmail.com
ALDOZ REDÜKTAZ
ENZİMİ VE
DİYABET İLE
İLİŞKİSİ
A
ldoz redüktaz (AR, EC: 1.1.1.21), indirgenmiş formdaki NADPH’ı kofaktör olarak
kullanan ve aldo-keto redüktazlar süper
ailesine dahil monomerik bir enzimdir(Srivastava vd. 2005). Hücre sitozolünde yer alan enzim
yaklaşık 36 kDa ağırlığında olup 325 aminoasit
dizisinden oluşmaktadır(Kumar ve Reddy 2007).
Uzman
Biyolog
Aldo-keto redüktaz süper ailesindeki diğer enzimler gibi, aldoz redüktaz da α/β fıçı modelindedir
(Şekil 1). Bu modelin merkezinde birbirinin ucuna
eklenmiş olarak bulunan sekiz beta zincirinin
etrafını, sekiz alfa heliksin sarmasıyla (α/β)8 fıçı
yapısı oluşmaktadır (Bohren vd. 2005).
Aldoz redüktaz, glikoz metabolizmasındaki polyol yolağının ilk ve
hız kısıtlayıcı basamağını oluşturan
glikozun çevrimini katalizler. Polyol yolu (Şekil 2) glikozun sorbitole
dönüşümünü sağlayan sorbitol
dehidrogenaz ile tamamlanır ve
böylelikle NADPH’ın kullanımı ve
NADH’ın üretimiyle birlikte polyol
yolunda, glikoz fruktoza çevrilmiş
olur (Petrash 2012).
Şekil 1 : Aldoz Redüktaz Enziminin Üç Boyutlu Yapısı
Şekil 2 : Polyol metabolik yolunun ilk iki basamağı (Lee vd. 2008 )
21
Normal şartlarda, glikolizde, glikoz molekülü,
heksokinaz enzimi aracılığıyla fosforillenerek
glikoz-6-fosfata dönüştürülür. Bu koşullarda aldoz
redüktaz enziminin glukoz için afinitesi oldukça
düşük olduğundan, fosforilize olmamış glikozun
yaklaşık % 3’ü polyol yolağına dahil edilerek sorbitol ve fruktoza metabolize edilir. Oluşan sorbitol
böbreklerde osmotik düzenlemeyi sağlarken
(Şekil 3), fruktoz ise sperm hücrelerine enerji kaynağı olarak hizmet eder (Kumar ve Reddy 2007).
Kan şekerinin normal seviyesinin çok üzerine
çıktığı durumlarda çeşitli dokularda aldoz redük-
taz aktivitesi artar (Setter vd. 2003). Bu durumda
heksokinaz enzimi doygunluğa ulaştığı için toplam glikozun % 33’ü polyol yolu ile metabolize
edilir. Dolayısıyla diyabetik komplikasyonların
meydana gelmesinde glikozun aldoz redüktaz
enzimi tarafından artan kullanımı önemli rol
oynar (Chandra vd. 2002). Enzim glikozu sorbitole çevirir ve sorbitol hücre zarından geçemediği
için hücre içerisinde birikerek insüline bağımlı
olmayan periferal sinir hücreleri, retina ve böbrek
dokularına zarar verip diyabetik komplikasyonların oluşumuna zemin hazırlar (Tanimoto vd.
1998).
22
Şekil 3 : Aldoz redüktaz enziminin glukoz ile ilişkisi
(http://pharmrev.aspetjournals.org/content/50/1/21/F1.expansion
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a0/Glycolysis.svg)
Öte yandan aldoz redüktaz enziminin aktivitesinin
aşırı artışı ile hücre içerisindeki NADPH ve NADH
koenzimlerinin miktarı da değişerek, antioksidan
savunma mekanizmalarına ait enzimlerin gen ifadesi engellenir. Bu durumda hücrede oksidatif stres
oluşur (Hodgkinson vd. 2003).
Lens dokusunda meydana gelen oksidatif stres,
polyol yolağının aktivasyonu ile NADPH konsantrasyonunun ve glutatyon redüktaz enzim aktivitesinin azalmasından ileri gelir (Kubo vd. 1999).
Epitel hücrelerde oluşan oksidatif stres ve peroksidasyon ile meydana gelen toksik aldehitler ile doku
zarar görür ve opaklaşma meydana gelir.
23
Şekil 4 : Aldoz redüktaz enziminin diyabetik komplikasyonlarla ilişkisine genel bakış
(Srivastava vd. 2005)
Diyabetik nöropati, periferal sinir kayıplarıyla
ilgili semptomlarla kendini gösteren bir hastalıktır. Patolojik karakterizasyonu ağrı, hastalıklara
duyarlılık, sinir ve duyu kayıpları ile ilişkilendirilir
(Yagihashi vd. 2007). Glikoz konsantrasyonunun
artması ile aktive olan polyol metabolik yolağı
ve dolayısıyla hücre içerisinde biriken fruktoz ve
sorbitol, sodyum ile beraber hücreye alınan miyoinozitolün hücredeki konsantrasyonunu azaltır. Bu
sebeple miyoinozitolün metaboliti olan fosfoinositid seviyesindeki azalma nedeniyle sinyal yolağı
bozulur, Na/K ATPaz aktivitesi azalır ve sinirsel
iletim hızı yavaşlar ( Podwall ve Gooch 2004).
Diyabetik nefropati, böbreği besleyen damar sistemindeki hasarlar ile oluşur. Bu hasar verici süreç
ilerlediğinde ise böbrek yetmezliği gelişir (Dunlop
2000).
Kaynaklar :
Srivastava, S. K., Ramana, K. V. and Bhatnagar, A. 2005. Role of Aldose reductase and
oxidative damage in diabetes and the consequent potential for therapeuticoptions. Endocrine Reviews,
26(3); 380–392.
Kumar, P.A. and Reddy, GB. 2007. Focus on molecules: Aldose reductase.
Experimental Eye Research, 739-740.
Bohren, K. M., Brownlee, J. M., Milne, C. A., Gabbaya, K. H., and Harrison, D. H.
T.2005. The structure of Apo R268A human aldose reductase: Hinges and latches that control the kinetic
mechanism. Biochimica et Biophysica Acta, 201-212.
Petrash, J.M., Akileshwari C., Muthenna P., Nastasijevic B.,Joksic, G. and Reddy GB.
2012. Inhibition of Aldose Reductase by Gentiana lutea Extracts. Experimental Diabetes Research, Vol.
2012, Article ID 147965, 8 pages, doi:10.1155/2012/147965.
Kumar, P.A. and Reddy, GB. 2007. Focus on molecules: Aldose reductase.
Experimental Eye Research, 739-740
Setter, S. M., Campbell, R. K. and Cahoon, C. J. 2003. Biochemical pathways formicrovascular complications of diabetes mellitus. The Annals of Pharmacotherapy, 37; 1858-1866.
Tanimoto, T., Maekawaa, K., Okadaa, S. and Yabe-Nishimurab, C. 1998. Clinical
analysis of aldose reductase for differential diagnosis of the pathogenesis of diabetic complication. Analytica Chimica Acta, 365; 285-292.
.
Chandra, D., Jackson, E. B., Ramana, K. V. Kelley, R., Srivastava, S. K. and Bhatnagar,
A.2002. Nitric oxide prevents aldose reductase activation and sorbitol accumulation during diabetes.
Diabetes, 51; 3095–3101.
24
Hodgkinson, A. D., Bartlett, T., Oates, P. J., Millward, B. A. and Demaine, A. G. 2003.
The response of antioxidant genes to hyperglycemia is abnormal in patientswith type 1 diabetes and diabetic nephropathy. Diabetes., 52; 846–851.
Kubo, E., Miyoshi, N., Fukuda, M. and Akagi, Y. 1999. Cataract formation through the
polyol pathway is associated with free radical production. Experimental Eye Research, 68; 457-464.
Yagihashi, S., Yamagishi, S.I. and Wada, R. 2007. Pathology and pathogenetic
mechanisms of diabetic neuropathy: Correlation with clinical signs and symptoms. Diabetes Research
and Clinical Practice, 77; 184–189.
Podwall, D. and Gooch, C. 2004. Diabetic neuropathy: Clinical features, etiology, and
therapy. Current Neurology and Neuroscience Reports, 4; 55–61.
Dunlop, M. 2000. Aldose reductase and the role of the polyol pathway in diabetic
nephropathy. Kidney International, 58 (77); 3-12.
Lee, YL., Jian, SY., Lian, PY., Mau, JL. 2008. Antioxidant properties of extracts
from a white mutant of the mushroom Hypsizigus marmoreus. J. Food Comp. Anal., 21, 116-124.
Mustafa ALTUNKAYNAK
altunkaynakmustafa@gmail.com
PSİ (PİSİ)
SCHRÖDİNGER DENKLEMİ
ELEKTRON VE KUANTUM
MEKANİĞİ
Kimyager
(Kimya Ög.)
Değerli okuyucular; yukarıdaki sembol Psi sembolüdür. Elektronun kuantum hareketliliğinin açıklanasında Schrödinger denkleminde uzay dalga fonksiyonunun sembolüdür. Schrödinger kendi denklemini zaman-bağımlı ve zaman-bağımsız olarak oluşturmuş elektronun dalga ve kuantum hareketliliğini
incelemiştir. Sizlere çeşitli kaynaklardan derlediğim elektron ve kuantum mekaniği ile dalga hareketini
açıklayacağım.
SCHRÖDİNGER DENKLEMİ VE
KUANTUM MEKANİĞİ
Schrödinger denklemi, bir kuantum sistemi hakkında
bize her bilgiyi veren araç dalga fonksiyonu adında bir
fonksiyondur. Dalga fonksiyonunun uzaya ve zamana
bağlı değişimini gösteren denklemi ilk bulan Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger’dir. Bu yüzden denklem Schrödinger denklemi adıyla anılır. 1900 yılında
Max Planck'ın ortaya attığı varsayımlarının ardından,
1924 de ortaya atılan de Broglie varsayımı ve 1927'de
ortaya atılan Heisenberg belirsizlik ilkesi bilim dünyasında yeni ufukların doğmasına sebep olmuştur.
Bu gelişmeler Max Planck'ın kuantum varsayımları
ve Schrödinger'in dalga mekaniği ile birleştirilerek
kuantum mekanik kuramını ortaya çıkarmıştır. Üstteki
denklem Schrödinger in zaman bağımlı denklemidir.
Bu denklemde; m parçacığın kütlesidir, V potansiyel enerjidir,
Laplasyendir, ve Ψ (psi) dalga fonksiyonudur. (Daha kesin bir ifadeyle, bu "konum
uzay-dalga fonksiyonu" olarak adlandırılır). Sade bir dille, bu "toplam enerji; kinetik enerji ve potansiyel enerji toplamına eşittir". Schrödinger denklemi kapalı formda şöyle ifade edilebilir:
25
Burada H, Hamiltonyen' i temsil eder. Hamiltonyen, parçacığın toplam enerjisini veren bir operatördür
ve
şeklinde ifade edilir. İlk terim kinetik enerjiyi, ikinci terim ise
potansiyel enerjiyi temsil eder. Momentum operatörü
denklemde yerine konursa Schrödinger denkleminin sol tarafı elde edilir.
Bu zamana bağlı Schrödinger denklemidir. Denklemin sağ tarafının sıfıra eşit olması durumunda zamandan bağımsız Schrödinger denklemi karşımıza çıkar. Burada
26
değerinde Planck sabiti, m; parçacığın kütlesi, V; potansiyel enerji, ; parçacığa eşlik eden dalga fonksiyonudur. Parçacığın kinetik enerjisinin hareket etmezken sahip olduğu iç enerjisinden oldukça büyük
olması durumunda enerjisi göreli olarak ifade edileceğinden
şeklinde olur. Bu sayede elde edilen Schrödinger denklemine, Relativistik (göreli) Schrödinger Denklemi
denir ve
olmak üzere şu formda yazılır.
ELEKTRONUN DALGA VE PARÇACIK (KUANT) ÖZELLİĞİ
1894 Herman Helmholtz’un
1881 yılında varsaydığı “elektrik atomuna George Johnstone Stoney “elektron” adını
verdi. 1897 Ocak ayında emil
Wiechert, katot ışınlarının
eski elektrik yüklü temel
parçacıklardan oluştuğunu ve bu
parçacıkların en küçük atomdan
çok daha hafif olduklarını kanıtladı. Nisan ayında, J.J.Thomson, katot ışınlarının yük/kütle
(e/m) oranının iyonlarınkinden
1000 kez daha küçük olduğunu
buldu. Kasım ayında, Willy
Wien, Thomson’un bulgularını
doğruladı. Elektronun keşfi, aynı
sıralarda ortaya çıkan bir başka
olayla desteklendi. Bu, Ekim
1896 ve Ekim 1897 yılları arasında Peter Zeeman tarafından
gösterilen, bir manyetik alanda atomik spektral çizgilerin
üçlü yarılmaları idi. Zeeman
etkisi adı verilen bu olgu, Eylül
1897’de Hendrik Antoon Lorentz tarafından teorik olarak
açıklandı.
Elektronun hem dalga hem de
kuant yani tanecik özelliğinin
kısa tarihi şöyledir; Aristotle
ışığın doğası hakkında hipotez kuran ilk kişilerden biriydi
ve ışığı havadaki elementlerin
ayrışması olarak düşünüyordu
(dalga teorisi). Diğer bir yanda ise Democritus ışıkta dahil
olmak üzere evrendeki her
şeyin daha küçük ayrılamaz
parçalardan oluşması yargısına karşı geldi. 11. Yüzyılın
başlarında, Arap bilim adamı
Alhazen optik üzerine; kırılma, yansıma ve ufak boyuttaki
mercekleri kullanarak ışınların
çıkış noktasından göze gelene
kadarki yolunu anlatan konular
hakkındaki ilk kapsamlı tezi
yazdı. Bu ışınların birleşik ışığı
oluşturduğu iddiasında bulundu.
1630’da René Descartes’in ışık
üzerine yazdığı tezindeki ters
dalga tanımı ışığın davranışının
dalga dağılımı modellemesiyle
ışığın tekrar yaratılabileceğini
gösterdi. 1670’in başlarında ve
30 yıllın üzerindeki çalışmayla
Isaac Newton parçacık hipotezini sunarak ışığın yansımasının
gösterdiği düz çizgiyle sadece
parçacıkların böyle bir düz
çizgi üzerinde gidebileceğini
savundu. Işığın kırılmasını ise
daha yoğun bir ortama geçen
ışığın hızlandığını varsayarak
açıkladı. Yaklaşık olarak aynı
zamanda, Newton’un çağdaşları
Robert Hooke ve Christiaan
Huyhens ve sonrasında Augustin-Jean Fresnel matematiksel
olarak dalga görüşünü farklı
ortamlarda farklı hızlarla giden
ışığın kırılmasının ortama bağlı
olduğunu gösterdi. Huygens_
fresnel prensibinin sonuçları
ışığın davranışını belirlemede
oldukça başarılıydı ve sonradan
Thomas Young’un çift girişim
deneyiyle ise ışığın parçacık old-
uğu görüşünün sonu başlamış
oldu. 19. yüzyılın bitiminde,
fizik yoluyla atomun doğasına ve
kimyasal reaksiyonların işleyişine karar vermek atom teorisinde indirgemeciliğin atomun
kendi içine ilerlemesini sağladı.
İlk başta akışkan sanan elektrik
daha sonradan elektron ismi
verilen parçacıklardan oluştuğu
anlaşıldı. İlk defa J. J. Thomson
tarafından 1897 yılında katot
ışın tüpü kullanarak vakumlu
ortamda elektrik yüklerinin
hareketi gözlemlendi. Vakum
elektrik akışkanına hareket için
ortam sağlamadığından dolayı
bu buluş sadece negatif yüklü
parçacığın vakumlu ortamda
hareketi sayesinde açıklanabilir.
Elektronlar yıllardır elektriği
akışkan olarak gören klasik
elektrodinamikle karşı karşıya
geldi. Daha da önemlisi, elektrik yükü ve elektromanyetizma
arasındaki yakın ilişki Michael
Faraday ve James Clerk Maxwell
tarafından belgelenmiş oldu.
Elektromanyetizmanın değişen
bir elektrik veya manyetik alan
tarafından oluşturulan bir dalga
olarak bilinmesinden beri elektrik ve yükün atomik/parçacık
tanımı yersizdi. Dahası, klasik
elektrodinamik tamamlanmayan
tek klasik teori değildir.
27
Atomu oluşturan parçacıkların davranışlarını açıklamak için günümüzde, temelleri 1924’te L. De Broglie
tarafından kurulan dalga mekaniği kuramı kullanılır. Broglie, ışık parçacıklardan oluşmuş gibi kabul
edilirse, atomu oluşturan parçacıklarında dalga özelliği gösterebileceğini önermiştir. Einstein, daha önce,
m parçacığının enerji eşdeğerinin, c ışık hızı olarak;
E=mc2
Bağıntısı ile bulunabileceğini belirtmiştir. O halde enerjisi E olan bir fotonun etkin kütlesi m dir. Planck,
diğer taraftan bir fotonun enerjisinin;
E=hν=hc/λ
Olduğunu göstermiştir. Burada ν ve λ, sırasıyla fotona eşlik eden ışımanın frekansı ve dalga boyudur. h
ise Planck sabitidir.
28
hc/λ=mc2 ve λ=h/mc
Bulunur. Yukarıdaki son eşitlik Broglie bağıntısıdır.
Örneğin;
Kütlesi 10,0 µg olan ve 0,01 ms-1 hızla hareket eden bir kum tanesinin (elektron gibi düşünelim) dalga
boyu nedir?
Şeklindeki bir soru şu şekilde çözülebilir;
λ=h/mv
h=6,6310-34js ve m= 10,0µg=1,0x10-8 kg ve v=0,01m/s olduğundan dalga boyu;
λ= 6,63x10-34 js / ( 1,0x10-8 kg x 0,01 m/s ) = 6,6x10-24 m
olarak bulunur.
Bu dalga boyunun her hangi bir yolla ölçülemeyecek kadar kısa olduğu görülüyor.
“Kuantum mekaniği konusunda çok çalışmak gerekir. Ama içimden bir ses bana bunun her şeyin
çözümü olmadığını söylüyor. Bu teoriyle birçok şey açıklanıyor; ama hala O'nun sırrını çözebilmiş
değiliz. Ben yine de, O'nun zar atıp kumar oynadığını, hiç mi hiç zannetmiyorum”
Albert Einstein
Kaynaklar :
Temel Üniversite Kimyası - Sayfa 70-71
tr.wikipedia.org/wiki/Schrödinger Denklemi
tr.wikipedia.org/wiki/Kuantum Mekaniği
www.kimyasanal.com
www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1196&Bilgi=elektron
www.dersimiz.com
http://www.eba.gov.tr/
29
ELEMENT
TANIYALIM
Alüminyum
Simgesi:
Grubu:
Atom numarası:
Bağıl atom kütlesi:
Oda sıcaklığında:
Erime noktası:
Kaynama noktası:
Yoğunluğu:
Keşfi:
Atom çapı:
Elektronegatifliği:
Elektron dizilimi:
Yükseltgenme basamağı (sayısı):
Radyoizotopları:
30
Al
3A (Metal)
13
26,98154
Katı
660,25°C
2467°C
2,702 g/cc
1825 - Hans Christian
Oersted
1,82 Å
1,61
1s22s2p63s2p1
3
Yok
Alüminyum (veya aluminyum, Simgesi Al). Gümüş renkte sünek bir metaldir. Atom numarası 13 tür.
Doğada genellikle boksit cevheri halinde bulunur ve oksidasyona karşı üstün direnci ile tanınır. Bu
direncin temelinde pasivasyon özelliği yatar. Endüstrinin pek çok kolunda milyonlarca farklı ürünün
yapımında kullanılmakta olup dünya ekonomisi içinde çok önemli bir yeri vardır. Alüminyumdan
üretilmiş yapısal bileşenler uzay ve havacılık sanayii için vazgeçilmezdir. Hafiflik ve yüksek dayanım
özellikleri gerektiren taşımacılık ve inşaat sanayiinde geniş kullanım alanı bulur.
Alüminyum’un Elde Edilmesi
Alüminyum reaktif bir metal olup cevherinden (alüminyum oksit, Al2O3) kazanımı çok zordur. Örneğin,
karbonla doğrudan redüksiyonu, alüminyum oksitin ergime sıcaklığı yaklaşık 2000 °C olduğundan
ekonomik olmaktan uzaktır. Dolayısıyla, alüminyum elektroliz yöntemiyle kazanılır. Bu yöntemde
alüminyum oksit, ergimiş kriyolit içinde çözündürülür ve daha sonra saf metale redüklenir. Bu yöntemde redüksiyon hücrelerinin çalışma sıcaklığı 950-980 °C civarındadır. Kriyolit, Grönland adasında
bulunan doğal bir mineraldir fakat alüminyum üretimi için sentetik olarak yapılır. Kriyolit, alüminyum
ve sodyumun florürlerinin bir karışımı olup formülü Na3AlF6 şeklindedir. Alüminyum oksit (beyaz toz),
yaklaşık %30-40 demir içerdiği için kırmızı renkli olan boksitin rafinasyonu ile üretilir. Bu işlemin adı
Bayer işlemidir ve daha önceleri kullanılmakta olan Deville işleminin yerini almıştır.
Kullanım Alanları
Alüminyum kolay soğuyup ısıyı emen bir metal olması nedeniyle soğutma sanayinde geniş bir yer bulur.
Bakırdan daha ucuz olması ve daha çok bulunması, işlenmesinin kolay olması ve yumuşak olması nedeniyle birçok sektörde kullanılan bir metaldir.
Alüminyum genel manada soğutucu yapımında, spot ışıklarda, mutfak gereçleri yapımında, hafiflik esas
olan araçların yapımında (uçak, bisiklet, otomobil motorları, motosikletler vb.) kullanılır. Bunun yanında sanayide önemli bir madde olan alüminyum günlük hayatta her zaman karşımıza çıkan bir metaldir.
SÖZLÜK
Ingilizce-Türkçe
Dry Distillation
Drier
Kuru Damıtma
Kurutucu Makine
Entropy
Entropi
Enrich
Zenginleştirmek
Epsom Salt
Acı Tuz
Explosive
Patlayıcı
Gas Coke
Gaz Koku
Gas Oil
Gaz Yağı
Gas Welding
Halide
Gum
Grinding
Gaz Kaynağı
Halojenür
Sakız, Zamk
Öğütme
Graphite
Grafit
Intensity
Şiddet Yoğunluk
Intoxication
Zehirlenme
Mild Steel
Yumuşak Demir
Micropore
İnce Gözenek
Metric
Oxoacid
Orifice
Oscillate
Procedure
Retard
Metrik
Oksijen içeren asit
Delik
Salınmak
Yordam, Yöntem
Geciktirmek
31
HABERLER
Yurttan Kimya Haberleri
MEYVE VE SEBZELERDE İLAÇ KALINTISI ALARMI
32
Akdeniz Üniversitesi Gıda
Güvenliği ve Araştırma
Merkezi’nin iki yılı aşkın
bir süredir yaptığı bir
araştırmaya göre meyve
ve sebzeler üzerinde yasal
mevzuatın çok üzerinde
ilaç kalıntısı tespit edildi.
Akdeniz Üniversitesi Gıda
Güvenliği ve Araştırma
Merkezi’nin Ar-Ge projesi kapsamında gıdalar
üzerinde kalan pestisit
kalıntıları incelendi. 2012
yılında başlayan, 2013 ve
2014 yıllarında sürdürülen
çalışma kapsamında
ürünün tüketiciyle buluşma noktası olan semt
pazarlarından rastgele
seçilen ürünler, laboratuvar ortamında incelendi.
2013’te domates, biber,
salatalık, kabak ve çilekten oluşan yaklaşık 400
örneğin yüzde 21’inde,
maksimum değerin üzerinde pestisit kalıntılarına
(ilaç kalıntısı) rastlandı.
2014’te bu ürünlere patlıcan ve portakal eklenerek
309 üründe daha analiz
yapıldı.
2014’te maksimum kalıntı
değerini aşan ürün oranı yüzde 25’e ulaştığını
belirten proje yürütücüsü
Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık,
“Gıda Tarım ve Hay-
vancılık Bakanlığı oranın yüzde 1’in altında
olduğunu belirtse de
bariz bir fark var. Bu fark
üreticilerin aşırı miktarda pestisit kullanması,
analizlerde çok sayıda
pestisitin kalıntısına
bakılmaması gibi durumlardan kaynaklanıyor
olabilir. Ürünlerde birden fazla sayıda pestisitin kullanıldığını, yasal
sınırın altında bile olsa
bir üründe çok sayıda
pestisit bulunmasının
sorun oluşturabileceğini
düşünmeliyiz” dedi.
YERLI ÜRETIME İLAÇ OLACAK
Dünya ilaç devi Merck, yerli
üretim için Sağlık Bakanlığı ile
çalışma başlattı. Direktör Getrost, “Türkiye’ye ‘Greater Turkey’ diyoruz. Yerli üreticilerle
işbirliği başladı” dedi
Dünyanın en büyük ilaç ve
kimya devleri arasında yer
alan Merck, Türkiye’de Sağlık
Bakanlığı ve KOBİ’lerle yerli ilaç
üretimi için düğmeye bastı. Türkiye’yi son dönemde ilaç sektörü
için ‘Greater Turkey’ (Büyük
Türkiye) olarak tanımladıklarını
anlatan Merck Millipore’un
Pazarlama Direktörü Matthias
Getrost, “Sağlık Bakanlığı ve
TÜBİTAK ile ortak çalışmalar yürütüyoruz. Ayrıca yerli
üreticilerle işbirliği içindeyiz.
Personelin yetişmesinden, ekipman ve teçhizata kadar destek
sunuyoruz” dedi. SABAH’a
konuşan Getrost sözlerini şöyle
sürdürdü: “Baktığımızda Türkiye, bölgesinde merkez oldu.
Azerbaycan, Gürcistan, Ermen-
istan, Özbekistan, Tacikistan,
Kırgızistan, Türkmenistan
Türkiye’den yönetiliyor. Ayrıca Ortadoğu Bölgesi ülkeleri
de yakın zamanda Türkiye’ye
bağlandı. Merck Grup’un ilaç
bölümleri Merck Serono’dan
sonra Merck Millipore için
de ‘Greater Turkey’ ve Ortadoğu’nun merkezi Türkiye
diyebiliriz.”
Her Aşamada Destek
Türk ilaç ve kimya firmalarıyla
planlanan işbirliklerinin öncelikli hedefleri arasında olduğunu
yineleyen Getrost, “Türkiye ilaç
pazarına A’dan Z’ye her aşamada destek vermeye hazırız.
Yerli ilaç üretiminizi optimize
etmeye, verimliliği ve ihracatı
artırmaya yönelik destek olmak
istiyoruz. Özellikle istenmeyen hastalıklarla ilgili devletin
büyük bir öoeme yükü var.
Cari açığa neden olan bu yükü
kaldırmak yönünde yerli ilaç
firmaları üretim konusunda
destekleniyor” diye konuştu.
Firmanın bu amaçla
TÜBİTAK’la yakın temas
halinde çalıştığını anlatan Getrost, Sağlık Bakanlığı’nın yerli
üretim stratejisine uygun şekilde
‘monoklonal antikor’ ve ‘rekombinant protein’ üretimi üzerinde çalışan Türk şirketlerine
kapılarının açık olduğunun da
altını çizdi. Getrost, “Destekte
sınır yok” dedi.
33
YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ’NDE BOR VE HİDROJENLİ SIVI YAKIT GELİŞTİRDİLER
34
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Mükerrem Şahin
başkanlığındaki ekip tarafından,
benzinli ve dizel araçlarda
doğrudan kullanılabilecek bor
ve hidrojen içeren sıvı yakıt
geliştirildi. Alevi yeşil renkteki “green gas” adındaki sıvı
yakıt, karbon emisyonlarını
azalttığından çevreye duyarlı
özelliğiyle dikkati çekiyor. Sıvı
yakıtın her depoda benzine ya
da dizele doğrudan katkı olarak
karıştırılarak ya da ek bir yakıt
tankıyla kullanımı öngörülüyor.
Yakıtın, uzun menzilli roketlerde
de kullanımı hedefleniyor.
Yrd. Doç. Dr. Mükerrem Şahin, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, üniversite ile özel
sektör işbirliğinde, yapısında
hidrojen ve bor bulundurabilen
yeni bir yakıt sentezlediklerini
bildirdi. Geliştirilen yerli ürünün
başlangıçta benzin ve dizel yakıt
katkısı olarak ya da tümüyle
yakıt olarak kullanılabileceğini
belirten Şahin, motorlu taşıtlarda yakıta eklendiğinde yüzde
20-25 oranında yakıt tasarrufu
sağladığını, yarış arabalarında
ise tümüyle tercih edilebileceğini
söyledi. Şahin, “Proje, gelecek
yakıt teknolojilerinde içten
yanmalı motorlarda borun
ve hidrojenin doğrudan yakıt
olarak kullanılabilmesine olanak sağlayacak” dedi.
Yakıt konseptinde özgün
yer edinme potansiyeli
sağlayacak
Geliştirdikleri yakıt için patent
başvurusu yaptıklarını bildiren
Şahin, şöyle devam etti:
“Geliştirilen yerli yakıt için yalnızca ülkemizdeki kaynakların
kullanılmış olması, dışa bağımlılığın azaltılması için oldukça
önemli. Yeni yakıt, doğrudan
petrole bağımlı olmadan, yerli
imkanlarla sentezlenebiliyor.
Elde edilen yakıt, hidrojen
depolama kapasitesi, en yüksek
yüzde 19,1 olan aminoboran
bileşiği içeriyor ve birim hacminin enerji değeri oldukça
yüksek. Bu tür bileşiklerin
üretilmesi ileri teknoloji gerektiriyor. Proje, ülkemizin bor
teknolojileri konusunda yüksek teknolojiye sahip olmasını
sağlayacağı gibi, gelecek yakıt
konseptinde özgün bir yer edinme potansiyelini taşıyor.”
Savunma sanayinde
rekabet gücünü artıracak
Şahin, geliştirilen yakıtın uzun
menzilli sıvı yakıtlı roketlerde
ve içten yanmalı motora sahip insansız hava araçlarında
da etkin olarak kullanılabileceğini söyledi. Sıvı yakıtın, bu
araçların havada kalma süresini
artırdığından ülkenin savunma
sanayi rekabet gücünü de artıracağını ifade eden Şahin, “Yüksek
enerjili yakıtlar, normal hava,
kara ve savunma araçlarında
kullanıldığında havada kalma
süresini arttırır. Aynı yakıtla
daha uzun yol almak önemli bir
avantaj sağlar. Bu teknolojinin
bu yönüyle savunma sanayinde de karşılık bulacağını
bekliyoruz. Yalnızca yüzde 2-3
oranında katkı ile bile insansız
hava araçlarının yüzde 20 oranında havada kalma süresini
artırdığı tespit edildi” bilgisini
verdi.
Projenin diğer bir çıktısının da
sıvı yakıtın gerektiğinde LPG ve
CNG sistemlerine de gazlaştırılıp
verilebilmesi olduğunu bildiren
Şahin, “Test sonuçlarına göre,
yeni yakıt kullanıldığında, kuru
yakıt olarak kabul edilen CNG
ve LPG’nin motorda meydana
getirdiği yüksek hararet ve aşırı
sürtünme gibi olumsuz etkilerinin azaldığı, motor gücü
ve performanslarının arttığı
ve yakıt tüketim değerlerinin
azaldığı belirlenmiştir” ifadesini
kullandı.
Mükerrem Şahin, yakıtın kullanılması için arabalara LPG tanklarına benzer şekilde ikinci bir yakıt
tankı modifikasyonun yapılması
gerektiğini, tank modeli için de
bir Avusturya firması ile ortak
çalıştıklarını ifade etti.
Petrol şirketleriyle
görüşmeler sürüyor
Yakıtın içinde karbonmonoksit
oranının çok düşük seviyelere
indiğini belirten Şahin, “O nedenle yakıtımızın isminin ‘green
gas’ olarak piyasaya çıkmasını
bekliyoruz. Çünkü alevi de yeşil,
kendisi de yeşil bir yakıt” dedi.
Laboratuvar ölçeğinden çıkardıkları yakıtı, endüstriyel
ölçekte reaktörlerde üretmeye
başladıklarını kaydeden Şahin, “Büyük çaplı talepleri
karşılamak için hazırlıklarımızı
sürdürüyoruz. Altyapımız hazır.
Petrol şirketleriyle yakıtın büyük
ölçekte üretimi ve ticarileştirilmesi hususunda görüşmeler devam
ediyor” diye konuştu.
Dünya genelinde yapılan yakıt
katkısı çalışmalarında pahalı
bileşenler kullanılmadığını dile
getiren Şahin, geliştirdikleri
bileşiği, kolay ve ucuz bir yöntemle yaptıklarından büyük avantajlı
konuma geldiklerini söyledi.
Şahin, yöntemleriyle ilgili patent
başvurusunu yaptıklarını belirterek, sıvı yakıtı piyasaya sunmak
için hazırlık içinde olduklarını
sözlerine ekledi.
İHTIYAÇ DUYULAN PETROLÜN YÜZDE 20’SİNİ ATIKLARDAN ÜRETEBİLİRİZ
35
Enerji yatırımları ile bilinen
Altaca Grubu’nun Başkanı Hasan
Alper Önoğlu, Türkiye’de hayvan
gübresi, anız, dal, yaprak, kabuk,
çay, meyve kabuğu, sebze artığı,
pirinç sapı gibi atıkların yüzde
20’sinin kullanılması halinde
ihtiyaç duyulan petrolün yüzde
20’sinin üretilebileceğini vurguladı.
Enerji yatırımları ile bilinen
Altaca Grubu’nun Başkanı Hasan
Alper Önoğlu, Türkiye’de hayvan
gübresi, anız, dal, yaprak, kabuk,
çay, meyve kabuğu, sebze artığı,
pirinç sapı gibi atıkların yüzde
20’sinin kullanılması halinde
ihtiyaç duyulan petrolün yüzde
20’sinin üretilebileceğini vurguladı.
Önoğlu, bu üretimle enerji ithalatına ödenen parayı önemli oranda gerileyeceğini dile getirdi.
Önoğlu, Altaca Grubu’nun gübreden sentetik petrol üretimi için
Gönen’de devreye aldığı fabrikanın
açılış töreninde yatırımlarından da
söz etti.
Gönen’de 400 ton atığı bertaraf
ederek çevre kirliliğinin önüne
geçtiklerini anlatan Hasan Alper
Önoğlu, “Ar-Ge alanımızda pilot
ölçekli, Gönen’de açtığımız yerle
demo ölçekli sentetik petrol
üretebileceğimizi kanıtladık. Sıra
endüstriyel boyuta geldi. Türkiye’nin ayrı bölgelerinde bu fabrikanın 2,5 katı büyüklüğünde
tamamen endüstriyel amaçlı
200 fabrika açmak hedefimiz.”
açıklamasını yaptı.
Dünyadan Kimya Haberleri
SÜPER AKIŞKAN ELDE ETMEK İÇİN BAKTERİLER KULLANILDI
36
Fransa’daki Université Paris-Sud ve Université P.M.
Curie/Université Paris-Diderot üniversitelerinden bilim
insanları, normal sıvılara
eklenebilecek bazı bakteri
türleri sayesinde viskoziteyi düşürerek süper akışkan
oluşturulabileceğini kanıtladı.
Physical Review Letters dergisinde yayınlanan araştırmada, ekip eski bir rheometreyi
modifiye ederek, bakterilerin
viskoziteyi nasıl değiştirdiğine
ilişkin verileri ortaya koyuyorlar.
Viskozite sıvıların akışkanlığa
karşı koyduğu direnç anlamına geliyor.(Örneğin,yağ ve
suyun akışkanlık farkı gibi)
Viskozite, sıvıları oluşturan
bileşenlerin sürtünme etkilerinden kaynaklanıyor.Bilim
insanları yıllardır sıvılardaki
bir bakteri türünün viskoziteyi
değiştirebileceğinden şüpheleniyorlardı, fakat bunu kanıtlayamamışlardı.Araştırmacılar
bunu kanıtlamak için, rheometreyi(viskozite ölçme cihazı)
bilgisayara bağlanacak şekilde
modifiye ettiler.
Daha sonra su-besin karışımına E.Coli ilave ederek farklı
dönüş hızlarında viskoziteyi
takip ettiler. Cihaz bakterinin viskoziteyi giderek
düşürdüğünü gösterdi. Daha
fazla bakteri eklendiğinde
viskozite sıfır değerini gösterirken,sonrasında eksi değerlere düştü.Viskoziteye sahip
olmayan sıvılara SÜPER
AKIŞKAN denir.Çünkü bu
sıvılar hiç sürtünme olmadan
akarlar.
Bilim insanları, bakterilerin
akıntıya karşı kuyruklarının
hareketiyle viskozitenin
değişmesine neden olduğunu
düşünmektedirler. Araştırmacılar, bu sayede küçük
rotorlara konulacak bakterilerin viskoziteyi düşürerek
belki de küçük cihazlara güç
verebilecek sistemler kurulabileceğini belirtti.
AYNI ANDA HEM YALITKAN HEM İLETKEN OLABİLEN MADDE
Cambridge Üniversitesi araştırmacıları, aynı anda hem yalıtkan
hem iletken olabilen bir malzeme keşfettiler.
maddesinin iç yapısında gözlendi. Geçenlerde keşfedilen
bu materyaller hem iletken hem
de yalıtkan gibi davranabiliyor.
SmB6 ve faklı materyaller hakCambridge Üniversitesi’nden
kında bilgi edinmek için Prof.
araştırmacılar materyalde eleSuchitra Sebastian ve ekibi maktronların izlediği yolun izini
teryallerde elektronların gittiği
sürerek, aynı anda iletken ve
yolu izledi. Geometrik yüzeyde
yalıtkan özellikleri gösterecek bir elektronların orbitallerinin nedmateryal olmasının muhtemel
en olduğu Fermi yüzeyi bulunolduğunu keşfettiler.
maya çalışıldı. Kuantum salınım
ölçümlerinden temel alan teknik
Mutlak sıfıra (-273,15 0C) yakın kullanılarak güçlü manyetik
alan içinde , materyalin parmak
sıcaklıklarda metallerin tüm
özelliklerine aykırı davranış ser- izi niteliğindeki izi arandı. Bu
gileniyor. Bu gizemli davranışa
sayede en saf şekilde ölçülerek
esasen neyin neden olduğu
elektronlardan doğan minimal
bilinmese de, yalıtkanlık ile ilet- kusurlar ayıklandı. Araştırma
National High Magnetic Field
kenlik arasında üçüncü bir faz
Laboratuvarı’nda yapıldı.
olması olasılığını akla getiriyor.
İletken ve yalıtkan özellikler
Samaryum Heksaborat(SmB6)
SmB6 Kondo yalıtkanları sınıfına ait , yani iletken ve yalıtkan
davranış sınırındalar. Bu materyaller ağır fermiyon materyalleri adı verilen büyük bir gruba
aittir. Bunlarda f ve elektronları
yüksekte konumlanıyor. İşte
bu iki elektron tipi arasındaki
korelasyonlar nedeniyle SmB6
yalıtkan davranış sergiliyor.
Prof. Suchitra Sebastian “Buna
ikilik(dikotomi) denir. Yüksek elektrik direnci açığa
çıktığından yalıtkandır, fakat
Fermi yüzeyi bize maddenin iyi
bir iletken olduğunu gösteriyor” dedi.
37
KANSERDE BÜYÜK UMUT: YÜZEN NANOBOT GELİŞTİRİLDİ
38
Nanobotların insan vücuduna
sokularak, çeşitli rahatsızlıkların
tanılanmasında ve iyileştirilmesinde kullanılmasına yönelik
çalışmalar uzun denilebilecek bir
süreden beri devam ediyor. İşte
bu defaki gelişme mevcut gidişatı
bir ileri aşamaya taşıyan türden.
Uzun denilebilecek bir süreden
beri nanobotların (ultra ölçüde
mini robotlar) insan vücuduna
sokularak, çeşitli rahatsızlıkların
tanılanmasında ve iyileştirilmesinde kullanıldığını biliyoruz.
Lakin bu defaki gelişme mevcut
gidişatı bir ileri aşamaya taşıyan
türden.
Technion Bilim Enstitisü’nde
görevli bilim ekibi bu nanobotların vücuda nüfuzunu
kolaylaştıracak çok pratik ve
işlevsel bir buluşa imza atmayı
başardılar. Yüzen-botlar ismi
verilen geliştirilen bu yeni nanobotlar isimlerinden de belli
olduğu üzere vücudun içerisinde
yüzme yeteneğine sahipler.
Polimer ve manyetik nanokablolar kullanılarak üretilen ipek
fiber formundaki bu yüzer-botlar, kan benzeri akışkan bir
sıvının içine yerleştirildikten
sonra haricen oluşturulan dalgalı
manyetik alan üzerinden vücutta
istenilen bölgeye yönlendiriliyorlar. Burada atlanmaması
gereken bir diğer önemli ayrıntı
ise alan modülasyonu sayesinde
nanobotların doğrudan istenilen
organa yerleştirilip orayı tarayabilmesi.
Faydası ne olacak?
Şöyle bir örnek verelim: Başımız
ağrıdığında bir ağrı kesici alırız
ama ağrı hemen geçmez. Çünkü
ağrı kesici -ne kadar güçlü olursa
olsun- yine de çözülmesi, kana
karışması, etkisini göstermesi, beynin ağrı çekilen bölgeye
‘uyuştur’ komutu vermesi gibi
aşamalardan geçmek durumundadır. Haliyle baş ağrımızın
geçmesi muhakkak belirli bir
süre alır.
İşte bir nev’i ‘ilaç kuryesi’ olarak
tanımlayabileceğimiz bu nanobotlar, içerilerine zerk edilen
ilacı, ihtiyaç duyulan organa hızlı
bir biçimde taşıyarak iyileştirme
süresini çok daha kısaltacaklar.
Nanobotların en çok işe yarayacağı alan başta kanser olmak
üzere süreli ilerleyen hastalıklar
olacakken bunun yanısıra
yukarıda da belirttiğimiz gibi
teşhis veyahut acil yardım gibi
senaryolarda da kullanılabilecekler.
PATLAMA TEHLİKESİ OLDUĞUNDA UYARI VEREN AKILLI PİL
Patlayan akıllı telefon haberleri
son dönemde artış göstermeye
başladı. Şarjdayken telefonu
yoğun kullanan kişiler veya orijinal olmayan kalitesiz aksesuarlarla telefonu şarj etmek isteyen
kullanıcılar söz konusu patlama
olaylarıyla karşı karşıya kalıyor.
Kullanıcıların bu korkulu rüyasını sona erdirmek için geliştirilen
akıllı pil, patlamaların önüne
geçmeyi hedefliyor.
Stanford Üniversitesi araştırmacılarının geliştirdiği akıllı
lityum-iyon pil, diğer pillerden
farklı olarak ekstra bir katmanla
birlikte geliyor. Bakırdan üretilen
bu katman, anot ve polimer
ayırıcı arasında voltajı ölçüyor
ve düzenliyor. Eğer elektrik bu
bakır katmana kadar ulaşırsa
voltaj anında sıfıra indiriliyor ve
patlama riskinden kurtulunmuş
oluyor.
Ayrıca polimer katmanın tehlikede olduğu ve pilin değiştirilmesi
gerektiği bilgisini kullanıcılara
aktarıyor. Şu anda çalışmaların devam ettiği teknolojinin
ne zaman yaygın olarak kullanılacağı henüz bilinmiyor.
39
Kaynaklar :
http://www.gizmag.com/samarium-hexaboride-conductor-insulator/38335/
http://phys.org/news/2015-07-bacteria-superfluids.html
http://www.inovatifkimyadergisi.com/kimya-haberleri/yerli-uretime-ilac-olacak.html
http://www.inovatifkimyadergisi.com/kimya-haberleri/meyve-ve-sebzelerde-ilac-kalintisi-alarmi.html
http://www.inovatifkimyadergisi.com/kimya-haberleri/patlama-tehlikesi-oldugunda-uyari-veren-akilli-pil.
html
http://www.inovatifkimyadergisi.com/kimya-haberleri/kanserde-buyuk-umut-yuzen-nanobot-gelistirildi.
html
www.inovatifkimyadergisi.com/kimya-haberleri/yildirim-beyazit-universitesinde-bor-ve-hidrojenli-sivi-yakit-gelistirdiler.html
www.inovatifkimyadergisi.com/kimya-haberleri/ihtiyac-duyulan-petrolun-yuzde-20sini-atiklardan-uretebiliriz.html
FAYDALI
LINKLER
Organik Kimya hakkında bilgiler bulabileceğiniz bir web sitesi. Web sitesi altında her
başlık için çeşitli bilgiler bulunmakta. Site
ingilizce olmasına karşın incelemenizi öneriyoruz.
https://www2.chemistry.msu.edu/faculty/reusch/VirtTxtJml/intro1.htm#contnt
40
3 Boyutlu molekül yapılarını incelemek her
zaman daha faydalı olmuştur. Bu web sitesi
altında 3 boyutlu polimer ve organik kimya
ile alakalı birçok görsel mevcut. İncelemenizi
öneriyoruz.
http://www.chemtube3d.com/polymer/
Çocuklara kimyayı sevdirmek için hazırlanmış bir web sitesi. Bu sitede çocuklar
için kimya ile ilgili materyaller ve bilgiler
bulacaksınız. Site ingilizce olmasına karşın
sizler için faydalı olacaktır. İyi incelemeler
http://www.chem4kids.com/
BULMACA
Kimya Bulmacasi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Soldan Saga
3. Yaglarin bazlarla etkilesmesi olayi. Ürünleri gliserin ve
sabun olan tepkime.
6. Bir kimyasal reaksiyonun gerçeklestirilmesinde kullanilan
baslangiç maddeleri.
7. Küçük miktarlarda asit veya baz ilavelerinde pH
degisimine direnen çözelti.
9. Elementlerin bilesik olusturma egilimi.
10. 0,239 g suyun sicakligini 1°C artirmak için gerekli olan
isiya denir.
Yukaridan Asagiya
1. Bir maddenin uyarilmasi sonucu ortamdan uyarici
kaldirilsa da bir süre daha isima yapmasi.
2. Bir moleküle açil grubunun baglanmasi.
4. Yükseltgenlerle renk veren maddelerin renginin
giderilmesi.
5. Proton ve nötron gibi atom çekirdegini olusturan temel
parçaciklar
8. Kendiliginden gerçeklesen bir kimyasal tepkime
sonucunda açiga çikan enerjiyi elektrik enerjisine çeviren
araçlardir.
41
BULMACA
Geçen Ayın Çözümü
Kimya Bulmacasi
1
3
4
N
D
A
M
S
U
R
F
A
K
T
W
F
T
A
2
A
N
T
L
G
U
R O
S
O
L
Y
O
N
G
L
I
N
L
5
B
D O
i
M
T
E
6
M
A
E
A
A
7
8
9
42
K
I
S
K
Y
O
R O
L
N
i
Z
O
I
T
Soldan Saga
1. Partikül madde ve su arasindaki yüzey gerilimini
düsüren, böylece yüzeyde birikimi önleyen çözünebilir
yüzey aktif madde [SURFAKTANT]
4. Kapali kimyasal formülü C10H8 olan, aromatik
hidrokarbondur. [NAFTALIN]
5. Sogutma kulesi içinde hava ve suyun temas süresini ve
yüzeyini artirmak için kulenin içine yerlestirilen bir yapi
[DOLGU]
6. Sogutma kulesinden çikan hava içinde asili kalmis su
zerrecikleri [AEROSOL]
7. Maddenin kinetik ve potansiyel enerjilerinin toplamidir.
[ISi]
9. Kimyasal reaksiyon sonucu metalin asinmasi. Genellikle su
içinde CO2, asit ya da O2 varliginin sebep oldugu bir
durumdur. [KOROZYON]
Yukaridan Asagiya
1. Su sistemlerinin yüzeylerinde, boru çeperlerinde olusan
biyofilmden alinan süprüntü örnek [SWAB]
2. Çok ince toz zerreciklerinin bir araya gelerek daha
büyük parçalar olusturmasi [AGLOMERASYON]
3. Bir sivinin, önce buharlastirilip sonra tekrar
yogunlastirarak yapilan ayirma islemine denir.
[DAMiTMA]
8. Bir maddenin sivi içerisinde asili kalmasi sonucu olusan
karisimlara denir [KOLOIT]
E-Dergide
Yazarlık
SİZDE YAZARIMIZ
OLUN
-- Yazacağınız konuyu belirleyin. (Kimya içeriği olan herhangi bir konu olabilir) Örnek: Polimerden
ya da organikten bir konu ya da sanayide gördüğünüz bir şey ile ilgili bir konu. Kendi cümleleriniz
ile olması şart. Alıntı alıyorsanız kesinlikle kaynak belirtmelisiniz ki aksi durumda yazınız kopya yazı sıfatı
görür yayımlanmaz.
-- Konuda kullanılan resimlerin kaynakları belirtilmeli. Aksi durumda sorumluluk yazardadır.
-- Yazılar Facebook üzerinden bizlere gönderilmemeli. Bu bizim işimizi zorlaştırıyor.
Yazılar inovatifkimyadergisi@gmail.com adresine gönderilmeli.
-- Yazmayı düşünen arkadaşlarımız
Yavuz Selim Kart adlı arkadaşımıza ulaşması gerekmektedir.
-- Yazıları gönderdikten sonra kendiniz ile ilgili bilgileri de mail ile bize göndermelisiniz. Yoksa yazınız
yayımlanmayacaktır.
--Ad Soyad
Ulaşılabilecek Mail Adresi(Hızlı ulaşılabilecek sık kullanılan bir mail olmalı)
Bitirdiğiniz ya da okumakta olduğunuz üniversite ismi
Dergiye koyabileceğimiz türden bir profil resminiz.
43
-- 2015 Eylül ayı sayısı için yazılarınızın son teslim tarihi. 20 Ağustos 2015’tir.
Her ayın son yazım tarihi 20. de bitecektir. 20. den sonra göndereceğiniz yazılar bir sonraki ay yayımlanacaktır.
-- Kopyala-Yapıştır ile yazıyı ben yazdım gönderiyorum derseniz yazınız kesinlikle yayınlanmaz. Bu şekilde
yazı olmaz. Böyle uyanıklık yapıp kolaya kaçmak fark edilmeyecek bir şey değil. Sonuçta yazılarınızı okunuyor ve araştırılıyor.
-- Yazılarınızı word dosyası halinde maile atacaksınız. Yazdığınız yazı en az bir kaç görsel içersin.Fikir
düşünce yazılarında olmayabilir ama diğer konularda en az bir kaç tane olmalı çünkü görsellik yazıya çok şey
katıyor.
-- Herhangi bir sorun olursa yazı gönderen meslektaşımıza ulaşırız. Gerekli düzeltmeleri yapması için
bildirimler yaparız. Gerekli görüldüğü takdirde yazınızın güzel görünmesi adına küçük değişiklikler yaparız
ve sizi bu durumdan haberdar ederiz.
-- İnovatif Kimya Dergisi gönderdiğiniz yazıların yayınlanıp yayınlanmaması hakkını elinde tutar.
İNOVATİF KİMYA Dergisi Yönetimi
Download