SADECE YILDIZLAR IŞIK SAÇMAZ Bazı insanlar bulundukları her ortamda bir yıldız misali parlarlar. En ücra köşelerden bile kolaylıkla fark edilebilirler çünkü onları fark etmemek asla mümkün değildir. Bu insanlardan bazıları milletlerin kaderini değiştirmiş adını tarihin tozlu sayfalarına yazdırmış önemli figür ve liderlerken; bazıları ise o ışıltılarıyla az sayıda olsa da yine de yadsınamayacak bir şekilde insanın hayatını değiştirmiştir. Belki de bizim hayatımızın dümenini bile yüz seksen derece döndürmüş bir kişi karşımıza çıkmıştır. Bu insanları diğerlerinden ayıran nedir peki? Daha da merak edilen soru ise “Böyle birisiyle tanıştığım da onu nasıl tanırım” galiba. Fikrimce o âdeta kutsanmış özel insanları ışıltılarıyla kolaylıkla fark edebiliriz. Eğer bana daha bariz bir işaret lazım diye haykırıyorsanız sonraki satırlarımı bir kez daha dikkatlice okuyun. Hayatımızda büyük farklılıklar yaratacak bu özel insanları bulmak istiyorsanız işte size kolay yol: Teker teker onları arayın. Evet, doğru duydunuz. Kolay yolu ise asıl şimdi söylüyorum. Listede ilk bakmanız gereken kişiler otoritelerin nefret kustuğu insanlar olmalı. Bu otoriteler kimdir diye merak ediyorsanız onun cevabı daha da kolay; ister bir ülke başkanı olsun isterse de belediye başkanı hatta apartman yöneticisi dahi bir otorite olabilir. Çikolata filminde de altı çizildiği gibi otoritelerin bu etrafına umut ve farklılık saçan insanları sevmemelerinin başlıca sebebi şüphesiz değişiklikten hoşlanmamalarıdır çünkü bir düzeni temsil eden bu insanlar için en önemli olgu sabitliktir “ Seni uyarmalıyım: Bizimle arkadaş oluyorsun fakat diğer herkesle de düşman”(Çikolata,2000). Durağanlık ne kadar fazlaysa, onlar diğer insanları o kadar kolay kontrol edebilirler. Ne zaman ki tam tersi gerçekleşir, yani düzen değişir ve insanlar başlarına buyruk yaşamaya başlar, artık onlar için halkı ya da diğer insanları kontrol etmek o kadar zorlaşır. Bu durumda da otoriteler açısından seçilmesi gereken en kolay yol bu değişimin kaynağının yok edilmesi ve her şeyin eski hâline bir an önce geri dönmesi. Düzene aykırı insanlar her zaman hedef tahtasının tam ortasında kendilerine yer edinmiştir. Buna tarih de ön sıradan tanıklık etmiştir. Her zaman düzene karşı olmak iyidir demiyorum ama eğer aksaklıkları fark edip bunu değiştirmek uğruna büyük fedakârlıklar yapmaya gönülden razı insanlarsa bunu yapanlar, onları sonuna kadar takip etmekte açıkçası bir sakınca görmüyorum. Tabii ki önemli olan nokta bunu bir bilinç çerçevesinde yapabilmek. Bu bilinçliliğe ulaşabilmek için de ilk olarak bizim bu yanlışları kendi gözlerimizle fark etmemiz gerekli. Bu aksaklıkları başkalarını yönlendirmesiyle görmenin durumu içselleştirmekte yeteri kadar etkili olamayacağı bir sorun. Bunun yanı sıra o kişilerin kötü kullanımlarına maşa olmak da mümkün ne de olsa kendi çıkarları için insanların yapamayacağı bir şey yok. Bu sebeple ilk olarak işe çevremizde olanlara duyarlı olmakla başlamalıyız. Bunu ilk başta yapmak zor olabilir ne de olsa başımızı öteki yana çevirmek çok daha kolay ama bir yerden başlamak lazım. Öncelikle eleştirel bakış açısı kazanmak gerekli fikrimce. Bu da sonradan öğrenilecek bir şey değil maalesef. İlkokul sıralarından başlanmalı bu bakış açısına sahip olmak için çalışmalara. En önemlisi de sorgulamak. Soru sormaktan çekinmemeli kimse. Bunu da herkese aşılamamız gerekli. Belki bu farkındalık seviyesine tıpkı o özel insanlar gibi ulaşabilmek için kırk fırın ekmek yememiz gerekir ama sonucun buna değeceğine eminim. Sonuç olarak bilinçli her birey etrafında olan bitene biraz da olsa hakimdir. Çevresinde olan bitene hakim olan bir insan bile çevresine ışık saçmaya başlar ve aksaklıkları fark etmeye ve bunları düzeltmek için çaba sarf etmeye çalışır. DENİZ ERGÜN