Burhan 138.indd - Burhan Dergisi

advertisement
¾ËWh¸?™h¸??¾lG
´‡A ÅBÆjI •A ÓËçA ÅAjZJºA ľ
¾ËWh¸?™h¸??¾lG
³†@ÄAÅiH”@Òʦœ@Ä@iYI¹@ý Editörden
ÀÍYjºA ějºA A ÀnI
²…@ÃAÄhH“@ÑÉÁ¥›@Ã@hYI¸@¼
¿mH
Annelerin ayaklarının altına yüz sürülen bir kültürden geliyoruz. “Ana” denildiği
vakit akan suların durduğu bir kültürden besleniyoruz. Her şeyin temeline “ana”
kavramını yerleştiriyoruz: Ana vatan, anayasa, ana tema gibi… Ana kavramının kutsal olduğu
bir medeniyetin temsilcileriyiz. Ana, bizde cennet ayaklarının altına serilen yüce bir
varlıktır. Üzerimizde herkesten daha çok hakkı bulunan bir kişidir analarımız. Bizi dokuz ay
boyunca karınlarında taşıyan, canlarıyla, kanlarıyla bizleri besleyen, sonra en şiddetli doğum
sancılarıyla bizi doğuran, bebekliğimiz döneminde hizmetin, sevginin, şefkatin en yücesini
gösteren, ta ki büyüyüp ayaklarımız yere sağlam basana kadar hatta ömrümüzün ahirine kadar
bize kol kanat geren, bizim koruyucu meleklerimizdir annelerimiz. Onlar babalarımızla birlikte
ailenin temelidir. Tüm bunlara rağmen nasıl oldu, ne oldu da son zamanlarda anne ve baba
katilleri türedi? Eksik olan ne?
¿ÌXi¹@Úi¹@@¿mH
¾ËXh¸@™h¸@@¾lH
Eğitim diye çocuklara ve gençlere “din” vermezseniz ve dinî eğitim taleplerini “irtica”
çığlıklarıyla bastırmaya çalışıp “dindarlaşmayı” gericilik diye itham ederseniz sonuçta “anne ve
baba katili üreten” bir sistem oluşturursunuz. Kalıbını, midesini doldurup ruhunu aç bıraktığınız
bu nesil kimin eseridir? Gönlüne Allah korkusunu koymadığınız, ahiret inancından
soyutladığınız ve kendisini sadece bu dünyaya ait hisseden bir gençlik yetiştirince
aynı zamanda anne ve baba katili yetiştirdiğinizi ne zaman anlayacaksınız? Kendisini
secde de, Allah’a kullukta aramayan gençlik nerede arayacaktır? Anne kalbi, baba kalbi
kırmanınne demek olduğunu bilmeyen bir gencin eline bıçağı siz veriyorsunuz. O genci suça
siz itiyorsunuz. Sonra da bu ahlaksızlıktan şikâyet ediyorsunuz. Medyadaki köşelerinizden
bu milletin diniyle, tarihiyle, kültürüyle savaşacaksınız sonra da boşluğa attığınız
kurbanlarınızı ahlaksızlıkla, şununla bununla suçlayacaksınız.Dünyanın neresinde
kendi eserini suçlayan insan görülmüştür. Ey köşelerinden gençlerin yüzde altmışı
Cuma namazına gidiyormuş deyip namaza dolayısıyla dine kin kusan azılı güruh!
Bu milletin dininden, tarihinden kültüründen elinizi çekin. Bırakın, bırakında bu millet aslî
mayasına dönsün. Dönsün de görün insanlığı, görün edebi, görün erdemi…
Saygıdeğer okurlar,
Medyadaki bir takım yayınlarla aile yapımız tarumar edilmek istenmektedir.
Özellikle bünyemize uygun olmayan televizyon dizileriyle, filmleriyle aile yapısı
aile ortamı adeta dinamitlenmektedir. Günden güne toplumumuzda aile kurumu
yozlaştırılmaktadır. Bunlar toplumumuzun “dönüştürülme” projeleridir. Her geçen gün
aranmaktadır. Bu konuya dikkat çekmek için bizde Burhan dergisi olarak bu ayki dosyamızı
“aile” olarak sizlere sunuyoruz. Dosya yazıları ve diğer yazılarla hakikaten dergimiz bu ayda
dolu dolu… Beğeneceğinizi umuyoruz.
Daha iyi Burhan’larda buluşabilmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz.
İçindekiler
AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ
Yıl: 12
Sayı: 138
Mart
2017
Sıcak YUVAMIZ 4
Prof. Dr. Mustafa Ağırman
SAHİBİ
Burhan Basın Yayın
Eğitim ve Tur. Ltd. Şti.
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Serdar TAŞAR
YAYIN DANIŞMANLARI
Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
Yard. Doç. H. Murat KUMBASAR
YAYIN KURULU
Yusuf ELİBOL
Ramazan ÇAKIR
Aydın BAŞAR
Salih AYDIN
Musa KARACA
GRAFİK TASARIM
Talha AKA
Aile Toplumların Temelidir 8
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK
İslam Bize Nasıl Bir Aile Tablosu Sunuyor? 14
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYA
İslamî Esaslara Göre Oluşturulmuş Bir Aile 18
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sami YILDIZ
Kur’an Ailesi 28
Prof. Dr. Ali AKPINAR
DAĞITIM ORGANİZASYONU
Talha AKA
Gsm: 0541 580 1969
F�yatı
Tek Sayı: 8 TL
1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 96 TL
Yurtdışı
1 Yıllık Abone: 75 Euro
Abonel�k İç�n Hesap Numaraları
Posta Çeki No: 5091167
Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti.
Kuvettürk Sultanbeyli Şubesi
Hesap No: 826718 - 1
İBAN: TR51 0020 5000 0008 2671 8000 01
Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi
Müşteri No: 291928
IBAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01
Ziraat Bankası Sultanbeyli Şubesi
Hesap No: 1673–44165588-5002
IBAN:TR690001001673441655885002
YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ
Mehmet Akif Mah.
Kuran Kursu Cad.No: 87
Sultanbeyli / İST.
Tel: +9 (0216) 498 94 00
Faks: +9 (0216) 398 94 69
İNTERNET ADRESİ
burhandergisi@hotmail.com
www.burhandergisi.com
BASKI
Milsan A.Ş. 0212 697 1000
Hikmet Damlası 32
Ailede Huzuru Yakalamak 34
İslam’ın Şubesi Olan Ev 44
Ailede Şuur Gerek 48
Kibâr-ı Kelâm (Ehlullahın Dilinden...) 52
İslam Devleti 54
Evde Kaybettiğini Dışarıda Aramak 66
Hz. Pîr Seyyid Ahmed er-Rufai (k.s)
Abdullatif ACAR
Fatih Sultan SEMİZ
Ersan BİLGİN
Ubeyd FAKİRULLAH
Nureddin YILDIZ
Hatice FURHAN
YAYIN TÜRÜ
Aylık Süreli Yayın
Gönder�len yazılarda ed�tör ve yayın kurulu
değ�ş�kl�k yapab�l�r. Gönder�len yazılar �ade
ed�lmez. Yazılardan kaynak göster�lerek
alıntı yapılab�l�r.
Yayınlanan reklamlardak� ürün ve h�zmetler�n sorumluluğu reklam verene a�tt�r.
El-Esmâ’Ül-Hüsnâ 68
Burhan Çocuk 70
Hamza MERT
Musa KARACA
14
İslam Bize Nasıl Bir Aile Tablosu
Sunuyor?
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYA
44
İslam’ın Şubesi Olan Ev
Fatih Sultan SEMİZ
48
Ailede Şuur Gerek
Ersan BİLGİN
54
İslam Devleti
Nureddin YILDIZ
Sıcak YUVAMIZ
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
4
............. / 2017
Müslüman âilelerin evleri sıcak bir yuva ve bir eğitim merkezi
olmanın yanında bir câmi ve bir dergâh olmalıdır. Âile fertleri, bu yuvada
devamlı Kur’ân-ı Kerîm okumalı, sohbetler yapmalı ve dînî hayatı canlı
bir şekilde yaşamalıdırlar. Zaman zaman vakit namazları cemaat halinde
kılınmalı ve küçük çocuklar da cemaate katılmalıdırlar. Çocuklara ilmihal
bilgileri bu evde tatbikatlı bir şekilde verilmelidir. Çocuklar, câmiye ve
cemaate bu evde hazır hâle getirilmelidir. Dışarıya çıktığı zaman nereye
gideceği ve kiminle birlikte olacağı bu evde öğretilmelidir.
E
vlilik, Yüce Allah’ımızın emri, peygamber
efendimizin de sünnetidir. İlk peygamber
Hz. Âdem babamızdan bizim peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselâma kadar
gelen bütün peygamberler (bir veya ikisi hariç)
evlenmiş ve yuva kurmuşlardır. Hemen hepsi, çoluk-çocuk sahibi oldu ve çocuklarından
dolayı hem sıkıntı çekti hem de güzel günler
gördüler. Hz. Âdem ve Hz. Nûh oğullarından sıkıntı
çekerken, Hz. Nûh ve Hz. Lût’un hanımları kendilerine inanmadılar. Hz. İbrahim, insanlara tevhid akîdesini anlatabilmek
için eşleri ile diyâr diyâr gezdi.
Hanımlarının ve oğullarının
desteği ile uzun yıllar ayakta kalabildi. İsmâil isimli
oğlu Kureyş kabilesinin ve
Hz. Peygamber efendimizin dedesi olurken, İshâk
isimli oğlu da İsrâil oğulları
ve peygamberlerinin atası oldu. Süleyman aleyhisselâm, babası Hz. Dâvûd’un
mîrasını ve saltanatını büyüterek
yaşattı. Bizim peygamberimizin evinden de kıyâmete kadar bütün dünyayı aydınlatacak “ehl-i beyt” gibi bir nesil zuhur etti. Biz,
peygamber efendimize salât ve selâm gönderirken
ehl-i beyti de işin içine katarak gönderiyoruz. Peygamberimizin evi, hem eşleri ve çocukları için
sıcak bir yuva hem de geleceği omuzlayacak
nesli yetiştiren bir mekteptir.
Yüce Allah’ın, insanlar içinden seçip insanlara peygamber olarak gönderdiği önderlerin evleri hem sıcak bir yuva, hem güzel bir
mektep, hem de içinde manevî hava barındıran
bir mâbed olmuştur. Peygamberler de asıl bu yönleriyle ümmetlerine örnek olmuşlardır. Biz müminler
de evlerimizi bu hale getirmeliyiz. Her birimizin evi bu
üç özelliğe sahip olmalıdır.
Evet, Müslüman âilelerin evleri sıcak
bir yuvadır. Eşler, yaşlılar ve çocuklar
orada tam manasıyla rahat ederler.
Balıkların suyun içinde, bir çocuğun annesinin kucağında,
müminlerin de cennette rahat ettiği gibi rahat ederler. Çalışan erkekler,
günün
yorgunluğunu
eşleri tarafından güler
yüzle karşılandıkları sıcak yuvalarında giderir
ve dinlenirler. Çocuklar,
derslerini ve ödevlerini evde
yapar, okula gülerek ve oynayarak giderler. Hanımlar, akşama
kadar hasretle bekledikleri eşlerini
ve çocuklarını güler yüzle karşılar ve özenerek yaptıkları yemekleri onlara ikram ederken
zevk alır ve bu yemekleri yaparken çektikleri
yorgunlukları unuturlar. Bu şekilde akşam yemeğinde bir araya gelen âile fertleri sıcak yuvalarında ne
kadar da mutludur, değil mi?
Mart / 2017
5
Evlilik, Yüce Allah’ımızın emri, peygamber efendimizin de
sünnetidir. İlk peygamber Hz. Âdem babamızdan bizim peygamberimiz
Hz. Muhammed aleyhisselâma kadar gelen bütün peygamberler
(bir veya ikisi hariç) evlenmiş ve yuva kurmuşlardır. Hemen hepsi,
çoluk-çocuk sahibi oldu ve çocuklarından dolayı hem sıkıntı çekti
hem de güzel günler gördüler.
Bu cümleleri yazarken rahmetli dedemi hatırladım. Erzurum ilinin Oltu ilçesinin İnci köyünde evli üç
oğlu ve torunları ile birlikte otururken akşam namazından sonra herkesin evde bulunmasını şart
koşardı. Dedemiz, ninemiz, iki amcamız ve çocukları ile birlikte oturduğumuz o güzel yıllarda akşam
namazından sonra evimizde iki büyük sofra
kurulurdu. Erkekler bir sofraya, kadınlar da diğerine otururdu. Her iki sofrada da aynı yemekler
olurdu. Erkek çocuklar babalarının yanına, kız çocuklar da annelerinin yanına otururlardı. Sofraya akşam
namazından sonra oturulurdu. Erkekler, köyümüzün
câmiinde akşam namazını kıldıktan sonra eve döner
ve sofraya otururlardı. Biz çocuklar da onları ev
ile câmi arasında bir yerde bekler, eve birlikte girerdik. Yemekten sonra dedem, bu gün yapılan işler hakkında bilgi alır, sonra da yarınki işlerin
planlamasını yapardı. Herkes yarın ne iş yapacağını
öğrendikten sonra erkekler yatsı namazı için câmiye
giderler, kadınlar da büyük evde namazlarını kıldıktan
6
Mart / 2017
sonra odalarına çekilirlerdi. Misâfir konağımız ayrıydı,
evin dışında müstakil bir yerdi. Misafir gelince dedem,
babam ve amcalarım misâfirle yemek yerler, biz erkek
çocuklar da büyük evde kurulan kadınların sofrasına
otururduk. Kadınlar sofrasında da ninem bizi annemize bırakmaz, kendisi ilgilenir ve karnımızı doyururdu.
Müslüman âilelerin evleri bir mekteptir,
medresedir, okuldur, eğitim merkezidir; çocuklar orda yetişirler. Anneler ve babalar öğretmendir, dedeler ve nineler başöğretmendir.
Ben, ilk dersimi annemden aldım. Helali-haramı, eğriyi-doğruyu annem öğretti bana. Daha
küçük bir çocukken namaz sûrelerini ninemden
öğrendim. İlkokula başlamadan önce, dört-beş yaşlarında bir çocukken devam ettiğim medresede köy
imamının verdiği ezberleri ninem veya dedem ezberletirdi bana. Dedem ve ninem, devamlı seferberlik
hâtıralarını anlatırlardı. Biz de onlarla birlikte yaşardık
o günleri. Dedemin küçük kardeşi Osman Çavuş,
Osmanlı’nın son dönemlerinde on iki sene askerlik yapmış; Osmanlı-Rus savaşlarında bulunmuş. Kâzım Karabekir’in özel çavuşuymuş.
Ruslara esir düşmüş. Sonra kurtulup köye gelmiş.
Ben doğmadan biraz önce vefat etmiş. Vücudunda
bir kurşun varmış, vücudunu dolaşırmış. Bugün ayaklarındaysa yarın kollarında olurmuş. Görenler hep
öyle anlatırlardı. Kurşun vücudundan ayrılıp dışarı
çıkınca dedemizde vefat etmiş yani şehid olmuş. Evimizde devamlı onun anlattığı hâtıralar tekrar edilirdi.
Biz de anlatılanları gözyaşları ile dinler ve görmediğimiz Osman dedemize çok saygı duyar
ve hürmet beslerdik.
Dedesinden ve ninesinden ayrı yaşayan çocuklara çok acıyorum. Bu şekildeki dede ve ninelere
de acıyorum. Dedesinden ve ninesinden masal dinleyemeyen çocuklara, torunlarına masal ve hikâye anlatamayan, onların kokusunu alamayan yaşlılara da çok
acıyorum. Çocuklar, âileleri hakkındaki bilgileri
bu büyüklerinden alırlardı. Âilenin gelenekleri
dedelerden torunlara intikal ederdi. Modern âile
bunu da kesip attı. Hiç olmazsa yaz tatillerinde çocuklar dedelerinin ve ninelerinin yanında yaşasalar.
melidir. Dışarıya çıktığı zaman nereye gideceği ve
kiminle birlikte olacağı bu evde öğretilmelidir.
Saygı değer okuyucularım! Bizim böyle yuvalarımız olsa, bize top değse kâr etmez, değil mi?
Yani hiçbir düşman bize zarar veremez. Öyle ise, işin
başı âile yuvalarına el atmak ve oralara İslâm’ı
hâkim kılmaktır. Âile yuvası vatandır, nâmûstur; her türlü saldırıya karşı korunması gereken öncelikli bir yerdir.
Saygı değer okuyucularım! Geliniz, hep bera27 Mayıs 1960 ihtilâli olduğu zaman altı-yedi yaşber evlerimizi birer eğitim merkezi haline geti- larında bir çocuktum. O günlerin sıkıntısını büyüklerirelim. Çocuklarımızı önce yuvamızda eğitelim. mizin evde konuştuğu şeylerden ve hissettiklerimden
Her akşam onların dersleri ile ilgilenelim. Ba- hatırlayabiliyorum. 12 Mart muhtırasında İmam-Haşarılı oldukları zaman ölçülü bir şekilde mükâfatlan- tip okulu öğrencisiydim. O günleri çok iyi hatırlıyodıralım. Mükâfat ve hediye konusunda da sakın rum. 12 Eylül’de öğretmen, 28 Şubat’ta ise Üniversitede öğretim üyesiydim.
aşırı gitmeyelim. Eğitim
Bu darbelerin en ağırı ve
derken sadece okumayı,
yazmayı, ezberlemeyi anGeliniz, hep beraber evlerimizi en şiddetlisi 28 Şubat’tı.
lamayalım. Çocuk, bunbirer eğitim merkezi haline getirelim. Hem Kur’ân kurslarımız kapatılmış, hem de
ların yanında annesinden
Çocuklarımızı
önce
yuvamızda
İmam-Hatip liselerimiz
ve babasından daha çok
eğitelim. Her akşam onların dersleri ile ve İlâhiyat fakültelerişeyler öğrenmelidir. Kız
çocuğu, iffet ve hayâilgilenelim. Başarılı oldukları zaman mize tırpan vurulmuştu.
Müslümanların destekleyı, temizlik ve çalışölçülü bir şekilde mükâfatlandıralım.
diği parti de kapatılmışkanlığı, hayatı boyuntı. Herkesin ümitsizliğe
ca güler yüzlü olmayı,
düştüğü o kara günlerdindâr olmayı ve buna
benzer bütün güzellikleri annesinden öğren- de ben, sohbetlerimde şöyle diyordum: “Evlerimiz
melidir. Erkek çocuk ise, dindâr ve mücâhid mektep, medrese ve dergâh olmaya devam etolmayı, namazları câmide kılmayı, erken yatıp tiği müddetçe üzülmeyin! Bak göreceksiniz,
erken kalkmayı, eve erken gelmeyi, helâl lok- yüce Allah bize daha güzel günler gösterecek.
ma kazanmayı ve buna benzer güzellikleri ba- Sakın gevşemeyin, savrulmayın, dâvânızı evde
basından öğrenmelidir.
çocuklarınıza anlatın. Okullarımızı ve Kur’ân
kurslarımızı kapatanlar evlerimizi de kapataMüslüman âilelerin evleri sıcak bir yuva ve maz ya! Evlere dönün, evlerde çalışmalara debir eğitim merkezi olmanın yanında bir câmi vam edin!”
ve bir dergâh olmalıdır. Âile fertleri, bu yuvada
devamlı Kur’ân-ı Kerîm okumalı, sohbetler
Saygı değer okuyucularım! Şimdi de aynı şeyleyapmalı ve dînî hayatı canlı bir şekilde yaşa- ri söylüyorum. Evlerin terkini vermeyin! Evleri
malıdırlar. Zaman zaman vakit namazları cemaat terk etmeyin! Evleri ihmâl etmeyin! Özellikle
halinde kılınmalı ve küçük çocuklar da cemaa- ev reisleri, babalar ve dedeler! Sizlere söylüte katılmalıdırlar. Çocuklara ilmihal bilgileri bu yorum ve diyorum ki, asrımızın cihâdı eve ve
evde tatbikatlı bir şekilde verilmelidir. Çocuklar, evdekilere sahip olmaktır. Lütfen, cihâd cepcâmiye ve cemaate bu evde hazır hâle getiril- helerimizi düşmanlara terk etmeyiniz.
Mart / 2017
7
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK
Aile Toplumların Temelidir
“
Toplum
olarak,
hayırlı nesiller yetiştirmek
istiyorsak bunu ilk adımı
hayırlı bir eş seçimi ile başlar.
Hayırlı eş seçiminden sonra,
anne karnındaki çocuğun
eğitimiyle devam eder ve
hayat boyu sürer.
8
Mart / 2017
”
A
ile toplumların temelidir. Toplumlarda aile yapısı
ne kadar sağlamsa toplumun yapısı da o derece sağlamdır. Aile yapıları sağlam olan toplumda
nesiller bedenen ve ruhen daha sağlıklı olur.
Huzurlu bir aile ilk önce sağlıklı bir eş seçimiyle başlar. Allah Rasûlü, insanların eş seçiminde farklı ölçüleri olduğunu fakat tercih edilmesi gerekenin dindarlık ve
ahlak güzelliği olduğunu bildirmektedir: “Kadın dört şey
için nikâh edilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini. Sen
dindar olanlarına talip ol ki huzurlu bir hayat yaşayasın!” (Buhârî, Nikah, 15/5090; Müslim, Radâ, 53/1466,
54/1467). Allah Rasûlü bir başka hadisinde de şöyle buyurdu: “Çocuklarınıza eş seçiminde seçici davranın,
hem kendiniz hem de onlar için denkliği gözetiniz.”
İbn Mâce, Nikah, 46/1968).
Toplum olarak, hayırlı nesiller yetiştirmek istiyorsak bunu ilk adımı hayırlı bir eş seçimi ile
başlar. Hayırlı eş seçiminden sonra, anne karnındaki çocuğun eğitimiyle devam eder ve hayat
boyu sürer. Özellikle çocuklar anne sevgi ve şefkatinden uzak tutulmamalıdır. Çocuk
hem anne sütünden hem de
anne ilgisinden mahrum bırakılmamalıdır.
Yeri gelmişken şunu
belirtmek isterim ki, Avrupa’yı örnek alarak çocukları
bakıcılara,
kreşlere, babaannelere
veya anneannelere bırakmak bir çözüm yolu
değildir. Aileler, çocuklarına bir başkastının bakması için
özendirilmesi ve desteklenmesi yerine annelerin kendi çocuklarına kendilerinin bakması özendirilmelidir. Bu anlamda
çalışmayan anneler bunu en güzel şekilde yapmaktadırlar. Bundan dolayı çalışmayan, hayatını adeta
çocuklarına adayan anneler desteklenmelidir. Çalışan annelere çocuk bakımı için destek vermek bir yerde çalışmayan ve hayatını çocuklarına adamış annelere haksızlık olmaktadır.
Adeta onlara sen niye çocuklarına bakıyorsun -eğer
sen çalışırsan çocuklarınla ilgilenemezsen biz çocuklarınla ilgilenemediğin için sana destek de veririzdemektir. Şunu herkes bilmektedir ki çocuk için,
hiçbir besin anne sütünün yerini tutmadığı
gibi kim olursa olsun annenin çocuğuna verdiği sevgi ve şefkati babaanne veya anneanne
olsa dahi veremeyecektir. Bu anlamda anneler çalış-
tırılmaya değil; sağlıklı nesiller için kendilerini
çocuklarına adamak özendirilmelidir.
Anne sütü, sevgisi ve şefkatiyle yetiştirdiğimiz
gençlerimize ve kendimize iyi örnekler seçmeliyiz. Bu anlamda genç kızlar için Hz.
Şuayb’ın haya örneği kızı unutulmamalıdır. (Kasas, 28/25).
Kadınlar için ise en güzel örnek iffetin ve dürüstlüğün timsâli Hz.
Meryem’dir. (Âl-i Imrân,
3/42; Enbiyâ, 21/91). Erkekler için ise bütün
peygamberler olmakla
birlikte Yusuf sûresinde
anlatılan iffetin timsâli
Hz. Yusuf’tur. Ve ayrıca her
yaştan Müslümana örnek olabilecek Allah Rasûlü, ailesi ve güzide
sahabilerinde her ailede bulunması gereken en güzel sevgi ve saygı örnekleri vardır. İşte
Allah Rasûlü’nün eşi Âişe’ye duyduğu sevgiye dair
bir örnek. Bu hadiste farklı erkek ve kadın örnekleri
vardır. Yine her bir kimsenin eşine veya kendine ait
bazı örnekler bulacağı bir hadis.
Allah Rasûlü’nün
Eşine Sevgisi
Evlilikte eşler bir birlerine sevgi ve saygı ile
muamele etmeleri gerekir. Belki bu anlamda Allah
Rasûlü’nün Mü’minlerin annesi Âişe annemize duyduğu sevgi gibi denebilir. Hz. Âişe’den rivayet edil-
Anne sütü, sevgisi ve şefkatiyle yetiştirdiğimiz gençlerimize ve
kendimize iyi örnekler seçmeliyiz. Bu anlamda genç kızlar için
Hz. Şuayb’ın haya örneği kızı unutulmamalıdır. (Kasas, 28/25). Kadınlar
için ise en güzel örnek iffetin ve dürüstlüğün timsâli Hz. Meryem’dir.
(Âl-i Imrân, 3/42; Enbiyâ, 21/91).
Mart / 2017
9
Erkekler için ise bütün peygamberler olmakla birlikte Yusuf
sûresinde anlatılan iffetin timsâli Hz. Yusuf ’tur. Ve ayrıca her
yaştan Müslümana örnek olabilecek Allah Rasûlü, ailesi ve güzide
sahabilerinde her ailede bulunması gereken en güzel sevgi ve saygı
örnekleri vardır.
diğine göre eşine tutkuyla bağlanan bir erkek örneğini Allah Rasûlü şöyle vermektedir: “On bir kadın
oturmuşlar da kocalarının haberlerinden hiç
bir şeyi gizlememeye yemin etmişler. Birincisi:
“Benim kocam sarp dağ başında arık deve eti gibidir. Düz değildi ki çıkılsın! (Deve) Semiz değildir ki
götürülsün!” demiş. İkincisi: “Kocamın haberini ifşa
edemem, çünkü korkarım. Onu anlatmaya başlarsam (bitirmeden) bırakamam. Onu anarsam irisini
ufağını söylerim” demiş. Üçüncüsü: “Kocam uzun
boyludur. Konuşursam boşanırım, susarsam muallakta bırakılırım” demiş. Dördüncüsü: “Kocam tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuk, (Ondan) Ne
korkulur, ne bıkılır!” demiş. Beşincisi: “Kocam (içeri)
girerse pars; (dışarı) çıkarsa aslan kesilir. Emniyet ettiği şeyi sormaz” demiş. Altıncısı: “Kocam yedi mi üst
üste katlayıp yer, içti mi sömürür yattı mı da sabahlara kadar uyur benimle ilgilenmez” demiş. Yedincisi:
“Kocam tohumsuzdur. Erlik yapmaktan acizdir. (Ahmaklığından) İşleri üzerine yığılmıştır. Her dert onu
bulur. Baş yarığı mı yahut kol kırığı mı istersin yahut
ikisini de sana bir araya toplayıversin!” demiş. Sekizincisi: “Kocamın kokusu zaferan, teni de tavşandır!”
demiş. Dokuzuncusu: “Kocam direği yüksek, kını
uzun, külü çok, evi meclise yakın bir adamdır” demiş. Onuncusu: “Kocam Mâlik’dir. Amma ne Mâlik!
Mâlik bundan çok daha hayırlıdır. Onun çok çöken,
az dolaşan develeri vardır. Ud sesini işittiler mi helak olduklarını anlarlar” demiş. On birincisi: “Kocam
Ebû Zer’dir. Amma ne Ebû Zer! Ziynetle kollarımı
ve kulaklarımı doldurdu. Pazularımı yağla doldurdu. Beni sevindirdi. Benim de gönlüm ferah oldu.
Beni dağ başında bir koyun sürüsü başında buldu
da beni atları kişneyen develeri böğüren, ekinleri sürülen daneleri harmanlanan müreffeh ve mesut bir
aileye getirdi. Akşam yatar, sabaha kadar uyurum.
Doya doya süt içerim. Ebû Zer’in annesi de ne Ebû
Zer annesi! Ambarları büyük, evi geniş.,. Ebû Zer’in
oğlu da ne Ebû Zer oğlu! Yatağı soyulmuş hurma
lifi gibi. Kendisini bir kuzunun budu doyurur. Ebû
Zer’in kızı da ne Ebû Zer kızı! Annesine babasına
itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur, endamıyla kuma ve ekranlarını çatlatır. Ebû Zer’in cariyesi
de ne Ebû Zer cariyesi! Bizim lâflarımızı (ortalığa)
yaymaz. Zahiremizi döküp, saçmaz. Evimizi de kuş
yuvasına çevirmez.
Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için beklerken bir gün Ebû Zer çıktı (gitti). Ve bir kadına rastladı ki, yanında pars gibi iki çocuğu var. Vücudu elbisesini doldurur, endamıyla kuma akranlarını çatlatır!
Hemen beni boşayıp onunla evlendi. Ben de ondan
sonra eşraftan bir adama kocaya vardım ki, yürüyüşlü bir ata biner. Hatta mızrağını alır, akşamüstü deve
ve sığırları alır sürer getirirdi. Getirdiği her hayvandan bana bir çift verirdi.
10
Mart / 2017
“Ey Ümmü Zer! Akrabana da ver!” derdi.
“Ama onun bana verdiği her şeyi toplasam Ebû
Zer’in kaplarının en küçüğünü doldurmaz” demiş.
rüsünden sorumludur.” (Buhârî, Cuma, 11/893,
Husûmât, 20/2409, Itk, 17/2554, 19/2558, Vesâyâ,
9/2751, Nikah, 81/5188, 90/5200, Ahkâm, 1/7138;
Müslim, İmâre, 20/1829). Dolayısıyla herkes sorumluluğu altındakilere karşı sorumludur ve sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. “Ey inananlar!
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna
karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 66/6).
Allah Rasûlü bu olayı anlattıktan sonra Hz. Aişe’ye dönerek şöyle “Ben de sana Ümmü Zer’e
göre Ebû Zer gibiyim. Şu farkla ki, Ebû Zer,
Ümmü Zer’i boşamıştır, ben seni boşamadım
beraber yaşayacağız.” buyurur. (Buhârî, Nikah,
82/5189; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 92/2448). Hadiste çok farklı eş örnekleri sayılmıştır. Allah Rasûlü bunlardan kendisine hangisinin uygun olduğunu
bildirmiştir. Acaba biz eşimizin nazarında hangi sınıf
Anne baba çocuklarının bütün davranışlarını
eş grubuna girmekteyiz? Bir başka hadiste Allah gözetlemek zorundadır. İnsan hangi yaşta olursa olRasûlü eşi Âişe’ye sevgisinin kördüğüm gibi olduğu- sun hata yapabilir ve dolayısıyla anne baba yaşadığı
nu bildirmektedir. (Ebû Nuaym el- Isbahânî, Ahmed sürece onlara tecrübelerini aktarmak durumundadır.
b. Abdillah b. Ahmed,
Çocuğunun kimlerle
Hılyetü’l-Evliyâ ve Taarkadaşlık kurduğunAllah
Rasûlü
bu
olayı
anlattıktan
bakâtü’l-Esfıyâ, I-X, Mıdan, eve kaçta gelip
sır, 1394/1974, II, 44).
sonra Hz. Aişe’ye dönerek şöyle “Ben kaçta gittiğinden, yeAllah Rasûlü’nün eşlede sana Ümmü Zer’e göre Ebû Zer diğinden içtiğinden
ri bu sevgi karşısında
namazından niyazıngibiyim. Şu farkla ki, Ebû Zer, Ümmü
kendisine bir eş olarak
dan sorumludur.
en büyük sevgiyi verZer’i boşamıştır, ben seni boşamadım
mişler ve O’nun (s.a.v.)
Bu anlamda anne
beraber yaşayacağız.” buyurur. (Buhârî,
son hastalığı sırasında
Nikah, 82/5189; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, baba, çocukları üzeHz. Safiyye “Keşke
rinde gözetimini, na92/2448)
senin yerinde ben
sihatlerini bıkmadan
olsaydım” diye üzünusanmadan sürdürmetüsünü dile getirmişlidir. Kur’an-ı Kerim’de
tir. (İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d, bildirildiğine göre Lokman’ın (a.s.) oğluna nasihatleri
et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir meşhurdur.
Atâ, I-VIII, I. Basım, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut,
1410/1990, VIII, 101).
Oğula Öğütler
Huzurlu bir ailede herkes üzerine düşen vazifeyi
bilir ve ona göre hareket eder. Abdullah b. Ömer’den
rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden
sorumludur. İnsanlara hükmeden emir bir çobandır; o halkından sorumludur. Kişi ailesi
fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur.
Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobandır; o da onlardan sorumludur. Köle, sahibinin malına çobandır; o da ondan sorumludur.
Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sü-
Kur’an’da Lokman’a (a.s.) “hikmet” verildiği (Lokman, 31/12) bildirilmiştir. Buna atfen Allah
Rasûlü’nün Yemen’den gelen bir heyeti karşılarken
onlara, “İman Yemenli’dir, hikmet Yemenli’dir”
(Müslim, İman, 88-90) şeklindeki iltifatıyla Lokman’ın
Yemen’deki Ad kavmine mensubiyetine atıfta bulunduğu öne sürülmüştür. Lokman Hakîm diye bilinen
Lokman (a.s.) oğluna iman, amel, ahlak ve görgü
kurallarıyla ilgi nasihatte bulunmaktadır. “Lokman,
oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a or-
Mart / 2017
11
tak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür,
demişti.” (Lokman, 31/13). “(Lokman, öğütlerine
devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın
iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın
içinde veya göklerde yahut yerin
derinliklerinde bulunsa, yine
de Allah onu (senin karşına)
getirir. Doğrusu Allah,
en ince işleri görüp
bilmektedir ve her
şeyden
haberdardır.
Yavrucuğum! Namazı
kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye
çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu
bunlar, azmedilmeye
değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini
beğenmiş övünüp duran kimseleri
asla sevmez. Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman, 31/16-19). Ayrıca Lokman
(a.s.) oğluna şu tavsiyede de bulunmuştur: “Oğlum!
Âlimlerle düş kalk, hatta imkânın varsa yanlarından hiç ayrılma! Çünkü ölü arzın bol
yağmurla hayat bulması gibi kalpler de âlimin
hikmetli söz ve davranışlarıyla hayat bulur!”
(Mâlik, Muvatta, İlim, 1).
İmam Gazâlî’nin (v. 505/1111), İhyây-ı Ulûmiddin adlı eserinde bildirdiğine göre Alkâme el-Utâridî ölüm döşeğinde oğluna iyi arkadaş edinmesi
konusunda şu tavsiyede bulunmaktadır: “Oğlum!
Kendisine hizmet ettiğinde gıyabında seni ko-
{
ruyacak, sana şeref kazandıracak, sıkıntıya
düştüğünde sana yardım edecek kimselerle
arkadaşlık et! İyilik elini uzattığında karşılıkta bulunan, senden bir iyilik gördüğünde
unutmayan, kötülük gördüğünde
unutan kimse ile arkadaşlık et!
Bir isteğin olduğunda isteğini yerine getiren, konuşmadığında halini soran,
başına bir sıkıntı geldiğinde seni ondan
kurtarmaya
çalışan
kimse ile arkadaşlık
et! Seni yalan çıkarmayan, bir işe girdiğinizde sana yardımcı
olan, ayrıştığınız konularda da senin görüşünü tercih eden kimse
ile arkadaşlık et!” (Gazâlî,
Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, İhyây-ı Ulûmiddin, I-IV,
Dâru’l- Ma’rife, Beyrut, ts., II, 171).
Böyle bir arkadaş bulmak kolay mı? Elbette kolay
değil; ama en azından biz kendimiz böyle bir arkadaş olabiliriz.
Damada ve
Yöneticilere Öğütler
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye
kayınpederi Şeyh Edebali (v. 726/1326) şöyle tavsiyede bulunmuştur.
“Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize;
uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma
sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Aciz-
}
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın
kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini
yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 66/6).
12
Mart / 2017
lik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız,
haksız yorum bize; bağışlama sana...”
“Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...”
“Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün
kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana
yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek
akıl ve kalp versin.”
“Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vadedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.”
“Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini
bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham
armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.”
Osmanlı Devleti’nin kurucusu
Osman Gazi’ye kayınpederi Şeyh
Edebali (v. 726/1326) şöyle tavsiyede
bulunmuştur.
“Sabır çok önemlidir. Bir bey
sabretmesini bilmelidir. Vaktinden
önce çiçek açmaz. Ham armut
yenmez; yense bile bağrında kalır.
Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut
gibidir.”
“Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön
lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin
gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa
kavuşturur.”
“Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından
ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.”
“Milletin kendi irfanı içinde yasasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de,
diri tutan da bu irfandır.”
“Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam.
Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye
kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.”
“En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.”
“Durmaya, dinlenmeye hakkımız
Çünkü zaman yok, süre az...”
yok.
“Ülke, idare edenin, oğullan ve kardeşleriyle
bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare
edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin
idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar,
yaşatamadılar..”
“Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını
bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa
da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.”
“İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay
kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur.
Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya
dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah
etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar
kesilir...”
“Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...
“Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek
ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.”
Selam ve dua ile…
Mart / 2017
13
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYA
İslam
Bize Nasıl Bir Aile Tablosu Sunuyor?
“
Müslümanlar
olarak
sıcak yuvalarımızın kıymetini
bilelim,
aile
geleceğimizin
hayatını
olduğunun
devamında
farkında
bir
yaşam sürelim. Zor şartlarda
kurulan yuvaları bir anlık
sinire,
incir
doldurmayan
kurban
14
çekirdeğini
bahanelere
vermeyelim.
Mart / 2017
”
A
ile Allah’ın bizlere bahşettiği sayısız nimetlerden sadece biridir. (İbrahim 14/34). Maalesef ki
bizlere verilen diğer nimetler gibi bu ihsanın da kadrini yeterince idrak edebildiğimiz söylenemez. Çok azımız
şefkat dolu bir dünyaya gözlerini açmanın ve sıcak,
huzurlu bir yuvada yaşam sürmenin şükrünü layıkıyla îfâ edebiliyor. Çoğumuz ise bırakınız şükrünü îfâ bazen elimizdeki nimetin farkında bile olamıyoruz. İşte
bu şükürsüzlüğümüz sebebiyledir ki bizler, bazılarının buğulu gözlerle hayalini kurduğu dünya cenneti yuvalarımızı hiç
yoktan cehenneme çeviriyor ya da tarumar ediyoruz. Oysaki o yuvalar, Allah katında kendi varlığına bir nişane
olarak O’nun muhabbet ve merhametin tecelligahıdır
bir bakıma (Rum 30/21). Bir diğer ifadeyle aile, Allah’ın
rahmetinin bir çatı altında bizlere sunulmuş halidir
aslında. Biz bu yazıda, İslam’ın evlilik ve aile hayatına dair
bakış açısını genel hatlarıyla sunmaya çalışacağız.
1. Evlilik Zorlaştırılmamalı
Kolaylık dini İslam’da (Bakara 2/185; Buhari,
İman, 28) evlilik tavsiye edilmiş, Peygamberimiz
“Seven ve doğurgan bayanlarla evleniniz. Ben
kıyamet günü sayenizde diğer peygamberlere sayıca üstün olacağım.” (Ahmed b. Hanbel,
Müsned, 3/245) hadisiyle gençleri evliliğe teşvik etmiştir. Başka bir hadiste de, evliliğin birçok günahın önünde kalkan olduğu belirtilmiştir.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/393). Bununla birlikte dinimiz daha baştan
insanları evlilikten soğutan ağır
külfetlere girmekten sakındırmıştır. Kur’an’da hali
vakti yerinde olmayan
gençlerin,
zenginler
tarafından evlendirilmeleri de teşvik edilmiştir. (Nur 24/32). Hz.
Peygamber de insanları evlilik konusunda
aşırılıktan sakındırmış,
kendisi de sade törenlerle
evlenerek, ümmetine bu konuda örnek olmuştur. (Beyhâkî, Süneni
�‫ا‬
Kübra, 7/249). Oysaki bizler, Allah,
ُ ّ ‫ي ُ ِري ُد‬
‫“ بِ ُك ـ ُم ا ْليُسْ ـ َر َو�َ يُ ِري ـ ُد بِ ُك ـ ُم ا ْلعُسْ ـ َر‬Allah sizin için kolaylığı
ister, zorluğu istemez.” (Bakara 2/186), Rasulü
de ‫ وبشــروا و� تنفــروا‬،‫“ ســروا و� تعســروا‬Kolaylaştırınız,
zorlaştırmayınız, sevdiriniz nefret ettirmeyiniz.” (Buhari, İlim, 11) buyururken bizler sanki bu
tavsiyeleri hiç duymamış gibi gereksiz harcamalarla
hayırlı bir iş adım atmadan onları çiftleri borç yükü
altında eziyor ve evlenmek isteyenleri de bu hayırlı
işten soğutuyoruz. Ağır borç yükünün altında yapı-
lan evlilikler de ya yürümüyor, yürüse de o ailede
sağlıklı bireyler yetişmiyor. Hz. Peygamberin evinin
“hane-i saadet” olmasındaki etmenlerin belki de
başında sadeliğin altında zarafet yatmaktadır.
2. Evlenirken Dini
Hassasiyetler Gözetilmeli
Eş seçiminde birçok etmen bulunmakla birlikte,
dini hassasiyetin tercih sebebi olması dinimizde tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber eş seçiminde
kişilerin malı, soyu, güzelliği ve
dinin tercih sebebi olduğunu
belirttikten sonra, ailede
saadet için dindar olanın
seçilmesini tavsiye etmiştir. (Buhari, Nikâh,
16) Bu vasıfların ilk üçü
dünyaya ait olan geçici
vasıflardır. Bu özelliklerin sona ermesiyle evliliğin de yıkıldığı örnekler
her geçen gün daha fazla
karşımıza çıkmaktadır. Ama
din insanın her iki cihanda da
mutluluğunu esas alır. Hz. Peygamber dine vurgu yaparak, gerçek
mutluluğun maddede değil manada olduğunu da ifade etmiştir. Hasan Basrî’den kızını
kime vermesi konusunda tavsiye isteyen bir babaya
“Allah’tan korkanla evlendir. Sevmese de ona
zulmetmez.” şeklindeki cevabı da bu açıdan önem
taşımaktadır. Bu hassasiyetin ömür boyunca devam
ettirilmesi gerektiği zaten tüm Müslümanların malumu olmakla birlikte değinilmesi gereken bir diğer husus da düğünlerde de bu hususa riayet edilmesinin
gerekliliğidir. Maalesef artan refah seviyesine
bağlı olarak biz Müslümanlardaki dini hassa-
Peygamberimiz “Seven ve doğurgan bayanlarla evleniniz.
Ben kıyamet günü sayenizde diğer peygamberlere sayıca üstün
olacağım.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/245) hadisiyle gençleri evliliğe
teşvik etmiştir.
Mart / 2017
15
Hz. Peygamber eş seçiminde kişilerin malı, soyu, güzelliği ve
dinin tercih sebebi olduğunu belirttikten sonra, ailede saadet için
dindar olanın seçilmesini tavsiye etmiştir. (Buhari, Nikâh, 16)
siyet gittikçe azalmaktadır. Öyle ki, düğünlerde
tesettürlü (!) bayanların eşleriyle kadın erkek
demeden herkesin önünde dans etmelerine
kadar uzanan bu gevşekliğe bir an önce son
vermeli ve özümüze dönmeliyiz. Evlilik öncesi
hakkında dinimizin tavsiyelerine kısaca değindikten
sonra evlilik hayatındaki tavsiyelerine geçelim. Gerek
Kur’an’da gerekse hadislerde mutlu bir aile yuvası için
şu ilkelere dikkat çekilmiştir:
3. Aile Sevgi ve Saygı
Temeline Kurulmalı
Bu iki değer sadece eşler için değil tüm bireyler için önem arz etmektedir. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak insan (Bakara 2/30) olarak
saygın, mükerrem bir varlıktır (İsra 17/70). Bu
sebeple insanların birbirilerine güzel muamele etmeleri öğütlenmiştir. (Bakara 2/83) Hz.
Peygamber de Müminlerin birbirini sevmesinin
imanın kemali için önemli olduğunu ifade etmiştir. (Ebû Davud, Sünen, Edeb, 142). Aile içinde
de durum aynıdır. Sevgi üzerine inşa edilen evliliğin
sevgi ile sürdürülmesi gerekmektedir. Aişe validemizin sevdiğinden emin olduğu halde Hz. Peygambere, kendisini sevip sevmediği sorusu üzerine aldığı
“Kördüğüm gibi…” şeklindeki cevapla daha sonra “Kördüğüm ne âlemde?” sorusuna aldığı “İlk
günkü gibi…” şeklindeki cevap (Ebû Nuaym el-Isbahânî, Hılyetü’l-Evliya, 2/44)1 Rasulullahın örnekliğinde aile hayatında sevginin önemini gösterdiği
gibi, eşler arasındaki diyaloğun resmi değil, samimi
ve içten olması gerektiğini de bizlere göstermektedir.
Zira nahif bir varlık olan kadın sevilmeye meyyaldir, beylerin bu konuda da dikkatli olması gereklidir.
Çoğumuzun belki de dine mal ederek yanlış olduğunu düşündüğümüz bu konuda Hz. Peygamberin
nezaketini örnek almalıyız. Aynı durum çocuklarımız
için de geçerlidir. Çocuklarımıza da sevgi ve saygıyla
muamele etmeli onları sevdiğimizi ve onlara değer
verdiğimizi göstermeliyiz. Bu durum özellikle kız çocuklarımızın sevgiyi yanlış yerde aramalarının önüne
de geçecektir. Hz. Peygamberin, çocuğunu sevip
okşamayan babayı merhametsizlikle nitelemesi (Buhari, Edeb, 18) oldukça düşündürücüdür.
Ayrıca aile bireylerinin birbirilerine karşı merhametli
ve iyi davranmaları ayet ve hadislerde belirtilmiştir.
Kur’an’da “Eşlerinize iyi muamelede bulunun.”
(Nisa 4/19) Yine peygamberimizin “Sizin en hayırlınız ailesine iyi davranandır.” (Tirmizi, Menâkıb, 57) şeklindeki tavsiyeleri eşler arasında beşeri
ilişkilerde sevgi ve saygının ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Hz. Peygamberin veda
haccında ashaba kadınların hakkının gözetilmesi,
onlara iyi davranılması konusunda hatırlatmada bulunduğu görülmektedir. (İbn Mace, Nikah, 3).
Kur’an’da sadece eşler arasında değil, diğer aile
bireyleri için de merhametli ve nazik olunması emredilmektedir. Allah’a ibadetten sonra anne babaya güzel söz söylenip onlara iyi muamelede
bulunulmasının emredilmesi, onlara “öf” bile
16
Mart / 2017
denmemesinin gerektiğinin ifade edilmesi (bk. İsra
17/23; Ankebut 29/8; Lokman 31/14); böyle yapanların kaybedenlerden olduğunun belirtilmesi
(Ahkaf 46/18); ayrıca Hz. peygamberin elindeki büyük fırsatı iyi değerlendirememesi sebebiyle anne
babası yanında yaşlanmışken Cennete giremeyen kimseyi şiddetle kınaması da (Müslim, Birr
ve Sıla, 3) anne babanın Allah katındaki değerini göstermesi ve merhamet ve hürmetle davranılması gerektiğini hatırlatmak için yeterlidir.
4. Ailede Herkes Üzerine Düşen
Sorumluluğu Yerine Getirmeli
66/6) ayette bu sorumluluğa dikkat çekilmiştir. Özetle
aile, bir ticarethane olarak değil, bir saadet yuvası olarak görmeli ve kendine düşen vazifeleri
yapmalıdır. (Bakara 2/233) Yerine getirilen bu vazifelerin Allah tarafından ödüllendirileceği unutulmamalıdır. Bu konuda evinin işleriyle meşgul olan,
söküğünü diken, ayakkabısını yamayan peygamber ile (Buharî, Ezan, 44; Ahmed b. Hanbel,
6/241),buğday öğütürken elleri nasır tutan Fatıma annemizin (Ebû Davud, Edeb, 101) kurduğu
denge örnek alınmaya değerdir. Bu itibarla aile
fertleri, ev işlerini görev bilinciyle değil, beraber kaliteli vakit geçirmenin aracı olarak görmeli, birbirilerine
ortak yaşam alanı olan yuvalarında yardım etmelidir.
5. Ailede Mahremiyete
Dikkat Edilmelidir.
Kur’an’da göre evin yönetim işleri fıtrata uygunluğu sebebiyle erkeğe verilmiştir. (Nisa 4/34)
Tabi bu durum İslam’da erkeğin kadına üstün görüldüğü değil kendisine daha çok sorumluluk yüklendiği
şeklinde algılanmalıdır ki,
Çocuklara değerdinimize göre insanler eğitiminin verilmeların üstünlüğünü besinde anne babanın
Hasan Basrî’den kızını kime
lirleyen tek kıstas takönemi büyüktür. Ebevermesi
konusunda
tavsiye
isteyen
bir
vasıdır (Hucurat 49/13).
veyn çocukların ilk
Yani erkek evini geçinbabaya “Allah’tan korkanla evlendir. ve en çok örnek aldıdirmek, aile fertlerinin
Sevmese
de
ona
zulmetmez.” ğı rol modellerdir. Bu
geçimini temin için
sebeple anne baba davşeklindeki
cevabı
da
bu
açıdan
önem
helalinden para kazanranışlarıyla çocuklarına
taşımaktadır.
manın yanı sıra, evin
örnek olmanın yanı sıra
her türlü ihtiyaçlarıyla
onlara ahlaki değerleri
da ilgilenmelidir (Bakade aşılamalıdır. Kur’an’da
ra 2/233). Hz. Peygamber
bu anlamda aile içi mahde “Kişiye, bakmakla yükümlü olduğu bireyle- remiyete dikkat edilmesi konusuna değinilmektedir.
ri ihmal etmesi günah olarak yeter.” (Ahmed b. Nur suresi 58 ila 60. ayetler arasında bu konuda uzun
Hanbel, 2/194) hadisiyle erkeğin bu sorumluluğuna bilgi verilmektedir. Buna göre, yatak odasına girvurgu yapmaktadır. Bununla birlikte bir başka hadiste meden evvel çocuklar yaşları ne olursa olsun
de ev halkı için yapılan infakı en sadaka ola- ebeveynden üç defa izin istemeli, ev halkı girak tanımlamıştır (Buhari, İman 41). Evin hanımı yim kuşamına dikkat etmeli, bireyler arasında
da aynı şekilde üzerine düşen görevleri severek ye- mahremiyet korunmalıdır. Hadiste de on yaşınrine getirmelidir. Nisa suresi 34. ayetin sonunda ev dan itibaren çocukların yataklarının ayırılması
hanımının itaatkâr ve iffetli oluşuna da dikkat gerektiği belirtilmiş (Hâkim, Müstedrek, 1/311),
çekilmiş, Hz. peygamber de vazifelerini ihmal çocukların cinsel dürtülerinin bu yaşlarda hareeden hanımlar konusunda uyarılarda bulun- kete geçtiğine dikkat çekilerek, bu anlamda ermuştur (Müslim, Nikâh, 20; İbn Mace, Nikâh, 3).
ken hareket edilmesi gerektiği hatırlatılmıştır.
Maddi sorumluğumuzun yanı sıra manevi sorumluluklarımızı da yerine getirmek durumundayız.
‫ـاس وَا ْل ِح َجــا َر ُة‬
ُ ‫“ يَــا أ َ ّي ُ َهــا ا ّلَ ِذيــنَ آ َمنُــوا قُــوا أَن ُف �سـ ُك ْم وَأ َ ْه ِليـ ُكـ ْم نَــارًا َوقُودُ َهــا ال َّنـ‬Ey
İman edenler kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim
Daha geniş çerçevede de bu hususa dikkat edilmelidir. Bireyler kendilerine nikâh düşmeyen
birinci derece akrabalarının (Bu konuda Nisa
suresi 23. ayete bakılabilir) dışındaki yakınlarıyla
ilişkilerinde ölçülü davranmalı onların sadece
Mart / 2017
17
dinde kardeş olduklarının bilincinde olarak
davranışlarına dikkat etmeli, tokalaşmamalı,
öpüşmemeli, aynı ortamda yalnız kalınmamalıdır. Hz. peygamber, durumun nezaketine binaen
kapalı ortamda karşı cinsle yalnız kalmayı
ölüm olarak nitelediği unutulmamalıdır (Buhari, Nikâh, 111).
6. Ahlaki Değerlerin
Verildiği Aile
Aile çocukların ilk eğitim kurumu konumundadır. Burada öğrendikleri onların kalıcı olarak
hafızasına kazınacak ve hayatlarını şekillendirecektir.
Hz. Peygamber de bir hadisinde buna işaret etmiştir
(Buhari, Cenaiz, 74). Bu anlamda ailede çocuklara
değerler eğitimi verilmeli, çocuğun ahlaklı bir
birey olarak yetişmesi için gayret gösterilmelidir. Okullarımızda verilen dini eğitimin çocuğun şekillenmesinde yetersiz kalması sebebiyle aileler bu görevi
sadece öğretmenlerimize yüklememeli, bildikleri dini
ve ahlaki değerleri çocuklarına öğretmeli, okulda öğrendiklerini onlara sorular sorarak pekiştirmeli, onlarda gördüğümüz hatalara hemen ve yumuşak
bir üslupla gerekçesini belirterek müdahale etmeliyiz.
Ebeveyn eğer bu konuda kendisini yetersiz hissediyorsa okullardaki seçmeli din derslerini aldırarak çocukların bu eksikliklerini gidermeli,
kendileri de Kur’an kursu ya da farklı kurslarla eksikliklerini giderme gayretinde olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, çocuklarımıza vereceğimiz
en büyük hediye onlara ahlaklı bireyler olarak
yetiştirmektir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/78).
7. İbadetler Konusunda
Ebeveyn Örnek ve
Yönlendirici Olmalıdır.
{
Bu dünyaya gönderilişimizin temel gayesi Allah’a
kulluk etmektir. ‫ون‬
ُ ‫“ َو َمــا َخلَ ْقـ‬Ben cinِ ‫ـس ِإ َّ� لِ َي ْعبُـ ُد‬
� ‫ـت ا ْل ِجـ َّـن و َْا�ِنـ‬
leri ve insanları sadece bana kulluk etmeleri
için yarattım.” (Zariyat 51/56) ayetinde bu husus
hatırlatılmaktadır ki Hz. Peygamber bile bu durumdan istisna edilmemiştir. (Hicr 15/99) Kur’an’da Hz.
Peygamber başta olmak üzere birçok peygambere
ailelerine ibadetlerde örnek ve yönlendirici olmaları
gerektiği hatırlatılmıştır. Örneğin Taha suresi 33. ayetَ ْ‫الصـ َـ� ِة وَاص‬
َ ‫“ وَأْ ُمـ ْر أ َ ْهلَـ‬Ailene namaz emret ve
َّ ِ‫ـك ب‬
te ‫ط ِبـ ْر َعلَ ْي َهــا‬
namaz hususunda da sabırlı ol.” ifadesiyle evin
reisinin ibadetler konusunda da aile bireylerine örnek
olması ve bu konunun takipçisi olmasının gerektiği
hatırlatılmaktadır. Yine Hz. İbrahim’in ‫َب ا ْج َع ْل ِنــي ُم ِقي ـ َم‬
ِّ ‫ر‬
ْ
َ
َ
َ
َ
‫الص ـ� َ ِة َو ِمــن ذُ ِّر ّي ِتــي َربّ َنــا َوت َ َق ّبــل دُ َعــاء‬
ّ “Ya Rabbî, beni ve benim soyumu namaz kılanlardan eyle ve şu duamı kabul eyle!” (İbrahim 14/40) şeklindeki duası
da ailede namazın önemini gösteren bir diğer
ayettir. Hadiste de yedi yaşından itibaren çocuğa namazın emredilmesi de (Hâkim, Müstedrek, 1/311) bu hususu desteklemektedir. Bu konuda
Kur’an’daki Lokman (a.s.) ile oğlunun diyaloğu
mutlaka okunmalı, ibadetler konusunda Lokman (a.s.)’ın oğluna tavsiyeleri ile kullandığı
yumuşak üslup örnek alınmalıdır.
8. Boşanırken Bile Müslümana
Yakışan Bir Duruş
Hadiste kısa ve öz tanımıyla Müslüman, elinden ve dilinden zarar gelmeyen (Buharî, İman,
3; Müslim, İman, 14) insanlarla iyi geçinen kişi
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400) olarak tanımlanmıştır. Yani Müslüman hayatının her safhasında
çevresiyle uyumlu, yıkıcı değil yapıcı nitelikte bir bireydir. Evlilik hayatında böyle olduğu gibi
boşanmada da yumuşak başlılığını korur. Çünkü o
aynı zamanda kadere de iman etmiş kişidir. Hayatın ne getireceği belli değildir. Güzel başlayan bir
evlilik hayatı istem dışı boşanmayla sonuçlanabilir. Kadere imanı olan kimse, bunu da bir
imtihan vesilesi olarak görür. Allah’ın en sev-
}
Kur’an’da “Eşlerinize iyi muamelede bulunun.” (Nisa 4/19) Yine
peygamberimizin “Sizin en hayırlınız ailesine iyi davranandır.”
(Tirmizi, Menâkıb, 57)
18
Mart / 2017
mediği helal olmakla birlikte
(Ebu Davud, Talak, 3) dinimizde gerektiğinde bu
yola başvurulmasına
müsaade edilmiştir. Bununla birlikte bir Müslümanın,
eşinden
boşanırken bile insanlığa
ve mensubu olduğu dine yakışır bir
duruş
sergilemesi
gerekmektedir. Maalesef son dönemde sakin kafayla
düşünülmeden alınan
boşanmalar sebebiyle birçok yuva dağılmış, durum
bununla da kalmamış, öfkesine
hâkim olamayan eski kocalar karısı,
çocuklarıyla yetinmemiş birçok suçsuz
insanın canını alır hale gelmiştir. Bu durumu da göz
önünde bulunduran dinimiz, boşanma konusunda
acele karar verilmemesi için boşanmayı zamana
yaymış, eğer boşanılacaksa bunun düşmanca değil,
dostça ve insanca bir tavırla olması gerektiğini ve
artık boşanma sonrasında da kadına baskı yapılamayacağını belirtmiştir. (Bakara 2/229-232).
9. İslam’da Aile Sadece
Bu Dünyaya Ait Bir Olgu
Değildir.
İslam aile hayatını hem bu dünyada hem
de ahirette geçerliliği olan bir kurum olarak
görülür. Bu sebeple ileride boşanma kastıyla yapılan evlilikler geçerli değildir. Müslümanlar dünya
hayatındaki aile fertleriyle, ahirette de mutlu
yaşam süreceklerdir. Kur’an ve sünnette belirlenen şartlara riayet eden aileler, dünyada sabrettikleri sıkıntılara mükâfat olarak Cennette
de sevdikleriyle beraber olacaklardır. Kur’an’da
bu husus şöyle anlatılır:
“O gün Cennet halkı bir meşguliyette zevkü safa sürmektedir. Onlar ve eşleri gölgede
tahtlar üzerine kurulmuşlardır.” (Yasin 36/55).
“O Adn Cennetlerine Müminler ve babalarından, eşlerinden ve onların nesillerinden salih olanlar
girecektir. Melekler de her kapıdan
onların
yanına
‘Sabrınız sebebiyle size selam olsun, yuvaların en
sonuncusu ne güzel!’ diyerek girecektir.” (Rad 13/ 23-24).
“O Müminler,
Ey Rabbimiz! Bize
eşlerimizden ve nesillerimizden göz nuru olacak
kimseler bağışla ve bizleri
müttakîlerin önderi kıl! derler.
Onlar sabretmeleri sebebiyle (Cennetteki) odalarla ödüllendirileceklerdir ve orada selamla karşılanacaklar.” (Furkan 74/75)
Unutmayalım ki, aile bireylerden, toplum
da ailelerden oluşur. Bireyler nasıl bir yaşam tarzı benimsemişse onları oluşturan aileler ve toplumlar
da o yaşam biçimini devam ettirir. İslam ümmeti de
bireylerin oluşturduğu ailelerden meydana geldiğine
göre Müslüman ailenin ümmet için de önemi
büyüktür. Ümmet birliğinin yok olmasının yolunun aile birliğini bozmaktan geçtiğini çok
iyi bilen malum çevrelerin, son zamanlarda bu
konuda yıkıcı çalışmalara ağırlık vermesinin
sebebi budur. Bu sebeple Müslümanlar olarak
sıcak yuvalarımızın kıymetini bilelim, geleceğimizin aile hayatını devamında olduğunun
farkında bir yaşam sürelim. Zor şartlarda kurulan
yuvaları bir anlık sinire, incir çekirdeğini doldurmayan bahanelere kurban vermeyelim. İmtihan için
var edilen şu dünya hayatındaki zorluklara
ailemizle beraber göğüs gerelim ve bu dünyada Cennet misal bir yaşam sürelim ve her iki
cihanda da sevdiklerimizle birlikte mutlu bir
yaşam sürelim.
Dipnot
1. Bu rivayetin temel hadis kitaplarında geçmediğini ve de sıhhatinin de tartışmalı olduğunu da belirtmekte yarar görmekteyim. Bununla birlikte eşler arasındaki muhabbetin gelişmesi için sıkça kullanılmaktadır.
Mart / 2017
19
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sami YILDIZ
İslamî Esaslara Göre Oluşturulmuş Bir
Ailenin İnsanın Hayat Serüvenindeki Önemi
“
halde
gelin
birimiz
aile
kurumuna
gereken
özeni
gösterelim
hem
O
kendimizin
nesillerimizin
ahiretlerini
20
Mart / 2017
hem
dünya
her
de
ve
kurtaralım!
”
İ
slam kelimesi kurtuluşa erme, güven, emniyette
olma, boyun eğme, itaat, teslim olma, sulh ve barış yapma gibi anlamlara gelir. Din kelimesi Arapça bir
kelime olup1 Türklerin İslam Dinini kabul etmeleri ile Türkçeye geçmiştir. Adet, durum, ceza, mükâfat, itaat, hesap dâhil
olmak üzere otuza yakın sözlük anlamı vardır.2 Dinin kavram
olarak tanımına gelince din, akıl sahiplerini kendi hür
iradeleriyle en iyiye, en doğruya, en güzele ulaştıran
ilahi bir kanundur.3 İslam dini ise, Allah tarafından peygamberler aracılığıyla gönderilen, aslını koruyan ve
insan eliyle herhangi bir değişikliğe uğramayan din,
gerçek dindir. Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e
(a.s.) kadar gönderilen bütün ilahî dinlerin ortak adı
İslam’dır.4 Diğer dinlerin asılları şu veya bu şekilde insanlar
tarafından değiştirildiği için şu anda dünyada aslını koruyan tek din İslam dinidir.
İmtihan için dünyaya gelen biz insanların, dünya
hayatında hem kendi iç duygularını tatmin ederken
hem tabiattan faydalanırken hem de diğer insanlar
ile ilişkilerinde barışı sağlayabilmesi için bütün bunları
yani kendisini, tabiatı ve diğer insanları en iyi şekilde
bilen birinin rehberliğine ihtiyacı vardır. Aksi
halde insanın, ne kadar çabalarsa çabalasın ilişkilerinde adil olması ve
barışı yakalaması imkansızdır.
Böyle bir rehberlik almayan
insan hem iç dünyasında
hem de dış dünyasında bir
çatışma içinde olacaktır.
İnsanın rehberliğine ihtiyaç duyduğu bu varlık
şüphesiz ki insanı, tabiatı ve her şeyi yaratan
onlara donanımlarını veren ve onların varlığının
devamını sağlayan Allah
Teâlâ’dır. İşte İslam dini de Allah
Teâlâ’nın biz insanlara yapmış olduğu rehberliğin ta kendisidir. Allah Teâlâ, biz
insanların ancak ve ancak bu rehberliği kabul edip
yerine getirdiğimiz zaman hem iç dünyamızda hem
dış dünyamızda barış içinde olmayı başarabileceğimizi bildiği için bu dinin adını, kök anlamı barış olan
Arapça s-l-m (‫ )ســلم‬kökünden gelen İslam koymuştur.
Allah Teâlâ, insana karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Yerde olanları onun emrine vermiştir. Bunu Kur’an’ı Kerim’de şu şekilde anlatmaktadır.
َ ‫ْض وَا ْل ُف ْلـ‬
‫ـك تَ ْجـ ۪ـري ِفــي‬
َ ّٰ ‫�الَ ـ ْم تَ ـ َر �ا َّن‬
ِ ‫ا� �س ـ َّخ َر لَ ُك ـ ْم َمــا ِفــي ْا�َر‬
ُ ‫ا ْل َب ْح ـ ِر بِاَ ْم ـ ِر ۪ه َويُمْ ِسـ‬
َّ ‫ـك‬
ٓ َ ‫السـ‬
�‫ا‬
َ ّٰ ‫ْض �ا َّ� بِ ِا ْذنِـ ۪ـهۜ �ا َّن‬
ِ ‫ـما َء �ا ْن تَ َق ـ َع َعلَــى ْا�َر‬
ۜ
ٌ
‫ـاس لَ ـ َر ۫ؤُف ر َ۪حي ـ ٌم‬
ِ ‫بِال َّنـ‬
leri sizin hizmetinize verdi! Kendi izni olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü
tutan da O’dur. Şüphesiz Allah insanlara çok
şefkatli, çok merhametlidir.”5
İnsana karşı çok şefkatli ve merhametli
olan, yer yüzünde olanları onun hizmetine veren, onun yaşamı için
kâinatı düzenleyen Yüce Allah
onu en güzel şekilde yaratmıştır6, onu yaratılışını da
İslam dini üzerine kılmıştır.
Kur’an’ı Kerim’de bu gerçek
şu şekilde anlatılıyor:
َ ‫َفاَ ِق ـ ْم َو ْج َهـ‬
ۜ ً‫ـك لِل ۪ ّديـ ِـن َح ۪نيف ـا‬
َ ‫ا� ا ّلَ ۪تــي َف‬
ِ ّٰ ‫ت‬
� ‫ط ـ َر ال َّنـ‬
� ‫ِف ْط ـ َر‬
ۜ ‫ـاس َعلَ ْي َهــا‬
َ ‫ا�ۜ ٰذلِـ‬
ِ ّٰ ‫َ� تَب ْ۪ديـ َـل لِ َخ ْلـ ِـق‬
ۗ‫ـك ال ۪ ّدي ـ ُن ا ْل َق ِّي ـ ُم‬
‫ـاس َ� يَ ْعلَ ُمــو َ ۗن‬
ِ ‫َو ٰل ِكـ َّـن �ا ْك َث ـ َر ال َّنـ‬
“Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir:
Allah’ın yaratma yasasına uygun olan
dine ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın
yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur.
Fakat insanların çoğu bilmezler.”7
Her şeyi en iyi şekilde bildiği gibi insanı da en iyi
şekilde bilen, onlara önem veren, onlara karşı şefkati
ve merhameti bol olan Yüce Rabbimiz onların dünyaya ilk olarak gelecekleri ortamı da onlar için olabilecek en iyi ortam kılmıştır. Her canlının yetişebileceği
uygun bir iklim yarattığı gibi onlar için de yetişebileceği bir iklim yaratmıştır ki bu iklim sevgi iklimidir. Bu
durum Kur’an’ı Kerim’de şu şekilde anlatılmaktadır:
‫َو ِمــنْ ٰايَاتِـ ۪ ٓـه �ا ْن َخلَـ َـق لَ ُك ـ ْم ِمــنْ �ا ْن ُف ِس ـ ُك ْم �ا ْزوَاج ـاً لِتَسْ ُكـ ـنُٓوا �الَ ْي َهــا‬
“Görmüyor musun ki, Allah yeryüzündekiَ ‫َو َج َعـ َـل بَ ْينـَ ُك ـ ْم َم ـ َو َّد ًة َو َرحْمَ ـ ًة ۜ �ا َّن ۪فــي ٰذلِـ‬
‫ـات لِ َق ـو ٍْم يَتَ َف َّك ـ ُرو َن‬
ٍ ‫ـك َ ٰ�يَـ‬
leri ve O’nun emriyle denizde akıp giden gemi-
“Görmüyor musun ki, Allah yeryüzündekileri ve O’nun emriyle
denizde akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi! Kendi izni
olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü tutan da O’dur.
Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.”
Mart / 2017
21
“Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah’ın
yaratma yasasına uygun olan dine ki, insanları ona göre yaratmıştır.
Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat
insanların çoğu bilmezler.”7
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi
türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”8
İşte biz Yüce Allah’ın sevgi ve şefkatle oluşturduğu ve yer yüzüne gelen insanın ilk olarak gözünü açtığı bu ortama aile diyoruz. Nasıl her bir bitki fıtratına
uygun bir ortamda tam anlamıyla özelliklerini ortaya
çıkarır, sağlıklı bir şekilde yetişir ve meyvesini verirse
insan da sevgi ve şefkat ortamında sağlıklı olarak yetişir. Örneğin bir bitkinin yetişeceği nem ve ısı ortamı
kaybolursa nasıl bitki sararıp kurumaya başlarsa insan
da ailedeki sevgi ve şefkat ortamı azaldıkça insanı niteliklerini geliştiremez, bir takım güzel özellikler edinmiş ise de onları kaybetmeye başlar. Sevgi ve şefkat
ortamının kalkmasıyla zamanla insanı özellikler yok
olur onların yerlerini insanı olmayan özellikler alır.
İnsanın yaşamının bütün süreçlerinde insan için
olması gereken en faydalı, en güzel, en doğru en adil
olan kurallar getiren İslam dini insanın ilk gözünü aç-
tığı ortam olan aile ortamının oluşması, oluşmasından
sonra sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için gerekli olan
bir takım emir ve tavsiyelerde bulunmuş, aynı şekilde
oluşmuş aile düzenine zarar verecek her şeyi de yasaklamıştır. Bu alanla ilgili ayet ve hadisleri dikkate
alarak İslam’ı bir ailenin temel özelliklerini ve aile içindeki birtakım rolleri üstlenen bireylerin sorumluluklarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- İslami bir aile Allah’ın emrine uygun,
şartlarını taşıyan sağlıklı bir nikah temeli üzerine kurulur. Sağlıklı bir nikah dolayısıyla sağlıklı bir aile kurmak için:
a) Rabbimiz kadın ve erkeğin yaratılışını birbirlerine sevgi besleyecek şekilde yaratmış, nikahla bir
araya gelerek eşlerin huzur bulacağını bildirmiştir. Bu
olaya Kur’an’ı Kerim şu ayetlerle işaret etmektedir:
ِ ‫ُه َو ا ّلَ ۪ذي َخلَ َق ُك ْم مِنْ نَ ْف ٍس و‬
ۚ ‫َاح َد ٍة َو َجع ََل ِم ْنهَا َز ْو َجهَا لِيَسْ ك ُكنَ �الَ ْيهَا‬
“Sizi bir tek candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan da eşini yaratan
O’dur.” 9
‫َو ِمــنْ ٰايَاتِـ ۪ـهٓ �ا ْن َخلَـ َـق لَ ُك ـ ْم ِمــنْ �ا ْن ُف ِس ـ ُك ْم �ا ْزوَاج ـاً لِتَسْ ُكـ ـنُٓوا �الَ ْي َهــا‬
َ ‫َو َج َعـ َـل بَ ْينـَ ُك ـ ْم َم ـ َو َّد ًة َو َرحْمَ ـ ًة ۜ �ا َّن ۪فــي ٰذلِـ‬
‫ـات لِ َق ـو ٍْم يَتَ َف َّك ـ ُرو َن‬
ٍ ‫ـك َ ٰ�يَـ‬
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi
türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”10
b) Bilindiği gibi dinimiz cinsel tatmin
yollarından nikah dışı her tür yolu yasaklayıp
zorlaştırırken evlenmeyi kolaylaştırmış, her fırsatta evliliği teşvik etmiştir. Bu konuda Yüce
Allah Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
22
Mart / 2017
Yukarıdaki ayet ve hadislerde görüldüğü gibi
َّ ‫حــوا ْا�َيَامٰ ــى ِمنـْ ُك ـ ْم و‬
‫َالصالِ ۪حيــنَ ِمــنْ ِعبَا ِد ُك ـ ْم َو �ا َمٓا ِئ ُك ـ ْمۜ �ا ْن‬
ُ ‫ َو �انـْ ِك‬İslam’da evlenme olayı, şartları oluştuğu zaman he‫َاسـ ٌع َع ۪ليـ ٌم‬
ُ ّٰ ‫ممــنْ َف ْض ِلـ ۪ـهۜ و‬
ُ ّٰ ‫يـَ ُكونُــوا فُ َقــ َرٓا َء يُ ْغ ِن ِهـ ُم‬
ِ �‫ا‬
men gerçekleşmesi gereken bir olaydır. Ayrıca uygun
ِ ‫َا� و‬
“İçinizden evli olmayanları, köle ve câriyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler Allah lütfu ile
onları ihtiyaçtan kurtarır. Allah’ın hazinesi geniştir, her şeyi bilmektedir.”11
olanları evlendirmek, evliliği kolaylaştırmak İslam
toplumu üzerine bir görevdir.
c) İslam’da evlilik ve aile kurma sorumluluğu, bu sorumluluğu birlikte taşıyabilecek insanlara verilen bir sorumluluktur.
Nikahı teşvik eden Allah’ın Resulü (s.a.v.) de şöyle buyurur:
Ailenin iyi yürüyebilmesi için ailenin kurucu
üyeleri olan eşlerin yani anne ve babanın bu sorumَ ‫َسسـلَّ َم َقـ‬
:ُ‫ـال لَـه‬
ُ َّ ‫صلَّــى‬
� ‫ا� َعلَ ْيـ ِه و‬
� ‫ أ َ َّن ال َّن ِبـ َّـي‬،‫ـب‬
luluğu birlikte taşımaları çok önemlidir. Yaratılışı
ٍ ‫َعــنْ َع ِلـ ِّـي ْبـ ِـن أَبِــي طَالِـ‬
َّ :‫ ثَـ َـ�ثٌ َ� ت ُ َؤ ِ ّخ ْر َهــا‬،‫ يَــا َع ِلـ ّ ُـي‬gereği birbirlerine muhtaç olan ve Allah’ın
‫ وَا� ِّيـ ُم‬،‫َضـ َر ْت‬
ْ ‫الصـ َـ� ُة ِإ َذا آنَـ‬
� ‫ وَال َج َنــا َز ُة ِإ َذا ح‬،‫ـت‬
َ
emrettiği şekilde nikahla birbirlerini tamam‫ت لَ َهــا ُك ْفئًــا‬
� ‫ِإ َذا َو َجـ ْد‬
layan erkek ve kadının sorumluluğu, kurmuş
“Ya Ali üç şeyi geciktirme: Vakti gelen naoldukları bu yuvayı Allah’ın emrince kurmakla
mazı, hazırlanan cenazeyi ve dengini bulduğun
bitmez tam aksine yeni başlar. Onların sorumbekar kadını ...”11
lulukları Allah’ın emrince kurmuş oldukları bu
Başka bir hadisi şe“Onlara ısınıp kaynaşasınız yuvayı Allah’ın emrince
riflerinde Hz. Peygamber
diye size kendi türünüzden eşler yönetmek ve devam et(s.a.v.) buyuruyorlar ki:
yaratıp aranıza sevgi ve şefkat tirmekle de devam eder.
َ
َ ‫َقـ‬
ِ َّ ‫ـال رَسُ ــو ُل‬
‫ا� َعلَ ْي ـ ِه‬
ُ َّ ‫صلّــى‬
� �‫ا‬
: َ‫ أ َ ْربَ ـ ٌع ِمــنْ سُ ـن َِن ال ُم ْر �س ـلِين‬:َ‫س ـلَّم‬
‫َو �َس‬
ُ
،‫َاللس ـوَا ُك‬
ِّ ‫ و‬،‫ وَالتَّ َع ّط ـ ُر‬،‫ال َح َيــا ُء‬
‫َو ال ِّن ـ َكا ُح‬
Dört şey Peygamberlerin
sünnetlerindendir:
“Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.”12
duyguları yerleştirmesi de O’nun
kanıtlarındandır. Doğrusu bunda
iyi düşünen kimseler için dersler
vardır.” 8
Diğer bir hadisi şerifte de Hz. Peygamber (s.a.v)
“evlenmeyerek ve dünyadan el etek çekerek yaşama durumu olan”13 ruhbaniyetten men etmiştir:
«‫ا� َعلَ ْي ِه و �َسلَّ َم نَهَى ع َِن التَّ َبتّ ُ ِل‬
ُ َّ ‫صلَّى‬
� ‫»أ َ َّن ال َّن ِب َّي‬
Hz. Peygamber (s.a.v.) ruhbatıiyetten menetmiştir.14
Allah’ın Resulü, evlilikte kadının isteyeceği mehirin hafif olmasını şu sözü ile teşvik etmektedir:
َ ‫� َعلَ ْيـ ِه َو �سـلَّ َم َقـ‬
‫ »أ َ ْعظَـ ُم ال ِّن �ســاءِ بَ َر َكـ ًة أ َ ْي �سـ ُره َُّن‬:‫ـال‬
ُ ‫صلَّــى ا‬
� ‫أ َ َّن ال َّن ِبـ َّـي‬
‫ص َدا ًقــا‬
�
Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “Kadınların
bereket bakımından en fazla olanı mehiri en
kolay olanıdır.”15
Bu sorumluluklarını
bilmek ve uyumlu bir şekilde yerine getirmek için
İslam toplumu evlenmeden önce her iki tarafı da
eğitmelidir. Her bir şeyi
ehline vermekle sorumlu
olan Müslümanlar, toplumun temeli olan aileyi de ehil olan ellere vermekle sorumludur.
Çünkü iyi insan iyi ailede yetişir ve uyumlu bir toplum oluşturur.
Bunun için özellikle bugün ister kızların ister erkeklerin evliliğe iyi hazırlanmaları şarttır. İslamiyet,
zora dayanan evliliği kabul etmediği gibi, sorumluluk yüklenmekten kaçınan başıboş insanlarla da evlilik yapmayı tasvip etmez. Bizim
Ülkemizde, evliliğe genelde kızların hazırlanması beklenir. Bu ise çok yanlış bir harekettir. Erkeklerin de evliliğe hazırlanması gerekir. Çünkü
evlilik iki kişinin serbest iradesi geçerlidir. O halde,
evliliğin erkeğe ve kadına yükleyeceği sorumluluğu yerine getiremeyecek olanlar İslam’a
göre aile kuramazlar.
Mart / 2017
23
Aile İslam fıtratı üzerine doğan çocuğun fıtratı üzere yaratıldığı dini tanıdığı, onun ahlaki üzere
yetiştirildiği bir ortam olmalıdır. Çocuğun fıtratının
bozulduğu kötü alışkanlıkların edinildiği bir yer olmamalıdır. Bundan dolayıdır ki Rabbimiz Müslümanlara
kendilerini ve çoluk çocuklarını ateşten koruma görevi vermiş ve şöyle buyurmuştur:
ً‫يَٓــا �ا ّي ُ َهــا ا ّلَ ۪ذيــنَ ٰا َمنُــوا قُٓــوا �ا ْن ُف �س ـ ُك ْم َو �ا ْه ۪ليـ ُك ـ ْم نَــارا‬
ٌ ‫ـاس وَا ْل ِح َجــا َر ُة َعلَ ْي َهــا َم ٰل ٓ ِئ َك ـةٌ ِغ َ�ظ ٌ ـ‬
‫ظ‬
ُ ‫َوقُودُ َهــا ال َّنـ‬
‫ا� َمٓــا �ا َم َر ُه ـ ْم َويَ ْف َعلُــو َن‬
َ ّٰ ‫ِش ـ َدادٌ َ� يَعْصُ ــو َن‬
‫َمــا يُ ْؤ َم ـ ُرو َن‬
“Ey iman edenler!
Kendinizi ve ailenizi
yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında,
acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine
emredileni yerine getiren
melekler vardır.”16
Anne ve babalar, yukarıda metin ve anlamını
verdiğimiz Tahrim suresinde geçen “Kendinizi ve
ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyun.” emri gereği aileyi Allah’ın gazabından koruyacak bütün tedbirleri alırlar. Kendileri ve çocukları
için çalışırlar. Aile üyelerinin ihtiyaçlarını helâl yoldan
çalışarak temin ederler; çocuklarının geleceği için çok
büyük maddî ve manevî fedakârlıklar
gösterirler. Çocuklarına millî ve manevî değerleri tanıtırlar. Onların
güzel ahlâklı olmaları için
çaba harcarlar. Onların Allah’ın rızasını kazanmış iyi
bir insan olmaları için dua
ederler. Kur’an’ı Kerim’de
geçen İbrahim’in (a.s.) şu
duası buna bir örnektir:
َ ‫َو �ا ْذ َقـ‬
‫ـال �ا ْب ٰر ۪هي ـ ُم ر َِّب ا ْج َعـ ْـل‬
‫ٰه ـ َذا ا ْل َبلَ ـ َد ٰا ِمن ـاً وَا ْجنُ ْب ۪نــي َوبَ ِنـ َّـي‬
‫﴾ ر َِّب �ا ّنَ ُهـ َّـن‬٣٥﴿ ۜ‫�ا ْن نَ ْعبُ ـ َد ْا�َصْ َنــا َم‬
َْ �
َ
ُ‫ـاس َفمَ ــنْ تَ ِب َع ۪نــي َف ِا ّنَ ـه‬
ۚ ِ ‫اضْ للــنَ َك ۪ثيــراً ِمــنَ ال ّنـ‬
Ayetten de anlaşılacağı gibi aileyi
َ ‫َصا ۪نــي َف ِا ّنَـ‬
‫﴾ َربَّــ َنٓا‬٣٦﴿ ‫ـك َغ ُفــو ٌر ر َ۪حيـ ٌم‬
� ‫ِم ۪ ّنـ ۚـي َو َمــنْ ع‬
kuran anne ve babanın aile her türlü madَ ‫ْت ِمــنْ ذُ ِّر ّيَ ۪تــي بِـوَا ٍد َغ ْيـ ِر ۪ذي َزرْع ِع ْنـ َد بَ ْي ِتـ‬
‫ـك ا ْل ُم َحـ َّر ِمۙ َربَّــنَا‬
ُ ‫�ا ۪نـ ّ ٓـي �اسْ ـ َكن‬
ٍ
di tehlikelerden koruduğu gibi manevi tehlikelerden
َّ ‫لِي ُ۪قي ُمــوا‬
de koruma görevi vardır. Dolayısıyla aileyi kuracak ‫ـاس ت َ ْهـ ۪ـو ٓي �الَ ْي ِه ـ ْم وَا ْر ُز ْق ُه ـ ْم‬
ِ ‫الص ٰلــو َة َفا ْج َعـ ْـل �ا ْف ِٔـ ـ َد ًة ِمــنَ ال َّنـ‬
olan gençlerin bu bilinçte olmaları gerekir. Bu durum- ‫ـك تعلَـم مــا نخْفــي ومــا‬
َ َ ۪ ُ َ ُ ْ َ َ ‫﴾ َربَّــ َنٓا �ا ّنَـ‬٣٧﴿ ‫ات لَ َعلَّ ُهـ ْم يَشْ ـ ُك ُرو َن‬
ِ ‫ِمــنَ ال َّثمَ ـ َر‬
da aile, içindeki fertler için sonu cennette biten bir
huzur yuvası olur. Aksi halde aile sorumluluğunu taşıyamayacak kimselerin oluşturduğu aileler ise sonu
cehennem hapishanesinde biten bir nezarethane olur.
2- İslami usullere göre oluşmuş bir aile de
aile içindeki her bir bireyin üstlendiği röle göre
sorumlulukları vardır. Bu roller ve sorumlulukları kısaca şunlardır:
{
a) Anne ve babanın sorumluluklarını şu
şekilde özetleyebiliriz:
َّ ‫ْض و و ََ� ِفــي‬
ٓ َ ‫السـ‬
ِ ّٰ ‫نُ ْع ِل ـ ُ ۜن َو َمــا يَخ ْٰفــى َعلَــى‬
ِ‫ـماء‬
ِ ‫ا� ِمــنْ �شـ ْـيءٍ ِفــي ْا�َر‬
َ ‫ـب ۪لــي َعلَــى ا ْل ِك َب ـ ِر �اسْ ــمٰ ۪ع‬
ِ ّٰ ِ ‫﴾ �ا ْلحَمْ ـ ُد‬٣٨﴿
‫يل َو �اسْ ــحٰ َ ۜق �ا َّن‬
� ‫� ا ّلَـ ۪ـذي َو َهـ‬
َّ ‫﴾ ر َِّب ا ْج َع ْل ۪نــي م ُ۪قي ـ َم‬٣٩﴿ ِ‫َر ۪بّــي لَ �سـ ۪ـمي ُع ال ّ ُد َعٓــاء‬
ۗ‫الص ٰلــو ِة َو ِمــنْ ذُ ِّر ّيَ ۪ت ـي‬
‫﴾ َربَّ ـنَا ا ْغ ِفـ ْر ۪لــي َولِوَالِـ َد َّي َولِ ْل ُم ْؤ ِم ۪نيــنَ يَـ ْو َم يَ ُقــو ُم‬٤٠﴿ ِ‫َربَّ ـنَا َوت َ َق َّبـ ْـل دُ َعٓــاء‬
﴾٤١﴿ ‫ـاب‬
۟ ُ ‫ا ْل ِح �سـ‬
Meali
İbrâhim şöyle dua etmişti: “Rabbim! Bu şehri
güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut!
}
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden
eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de
O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler
için dersler vardır.”10
24
Mart / 2017
Rabbim! Putlar insanlardan birçoğunun
sapmasına sebep oldu. Bundan böyle kim bana
uyarsa o bendendir; kim de bana karşı gelirse
artık sen çok bağışlayan, pek esirgeyensin.
Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma
elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu
yaptım ki rabbim, namazı kılsınlar! İnsanların
gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler!
Peygamber (s.a.v.) buyurdular
ki: “Kadınların bereket bakımından
en fazla olanı mehiri en kolay
olanıdır.”15
Rabbimiz! Şüphesiz ki sen gizlediğimizi
de açıkladığımızı da bilirsin. Yerde ve gökte
hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
َ ‫َو َق ٰضــى َربُّـ‬
‫ـك �ا َّ� ت َ ْعبُـ ُدٓوا �ا َّ ٓ� �ا ّيَــا ُه َوبِا ْلوَالِ َد ْيـ ِـن �ا ْح �ســاناً ۜ �ا َّمــا يَ ْبل ُ َغـ َّـن ِع ْن َد َك‬
ٓ َ ‫ا ْل ِك َبـ َر �ا َح ُده َ ُٓمــاا �ا ْو ِك َ�هُمَ ــا َفـ َـ� ت َ ُقـ ْـل لَه‬
Yaşlılığıma rağmen bana İsmâil’i ve İs- ً �‫ُمــا ا ُ ٍ ّف و ََ� ت َ ْن َه ْرهُمَ ــا َوقُـ ْـل لَهُمَ ــا َقـ ْو‬
hak’ı armağan eden Allah’a hamdolsun! Şüp- ‫َب ا ْرحَمْ هُمَ ــا‬
ِّ ‫ـض لَهُمَ ــا َج َنــاحَ الـ ّ ُذ ِ ّل ِمــنَ ال َّرحْمَ ـ ِة َوقُـ ْـل ر‬
ْ ‫﴾ وَا ْخ ِفـ‬٢٣﴿ ً‫َك ۪ريمـا‬
hesiz rabbim duaları kabul edendir.
﴾٢٤﴿ ۜ ً‫ص ۪غيــرا‬
� ‫َكمَ ــا َربَّيَا ۪نــي‬
Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; rabbimiz, duamı kabul et!
Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni,
anamı, babamı ve müminleri bağışla!”17
b) Çocukların görevlerini de şu şekilde
özetleyebiliriz:
Anne ve babalarından İslam’ı değerleri doğru
öğrenen çocuklar, anne ve babanın dokunulmaz olduğunu şu ayetlerden öğrenirler;
Meali
Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve
anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan
biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile
deme! Onları azarlama! “Onlara merhametle ve
alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim!
Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip
yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet
göster” diyerek dua et.”18
Onların meşru olan bütün istek ve arzularını yerine getirmeye çalışırlar ve onları üzmemek için azamı
gayret gösterirler. Ama onlara Allah’a isyanda itaat
etmezler. Çünkü onlar biliyorlar ki Allah’a isyanda yaratılmışlara itaat yoktur. Rabbimiz bu konuda şöyle
buyurmaktadır:
َّ ‫َوو‬
ِ ْ ‫َص ْي َنــا‬
‫صال ُ ـهُ ۪فــي‬
� ‫ا� ْن �ســا َن بِوَالِ َد ْي ـ ِهۚ حَمَ لَ ْت ـهُ ا ُ ّ ُم ـهُ َو ْهن ـاً َع ٰلــى َو ْهـ ٍـن َو ِف‬
َ ‫﴾ َو �ا ْن جَا َه ـ َد‬١٤﴿ ‫ـك �الَـ َّـي ا ْلمَ ۪صي ـ ُر‬
‫اك َع ٰلـٓـى‬
ۜ َ ‫عَا َم ْيـ ِـن �ا ِن اشْ ـ ُك ْر ۪لــي َولِوَالِد َد ْيـ‬
َ ‫ـس لَـ‬
‫اح ْبهُمَ ــا ِفــي ال ّ ُدن ْن َيــا‬
� ‫ـك بِـ ۪ـه ِع ْل ـ ٌم َفـ َـ� ت ُِط ْعهُمَ ــا َو‬
� ‫�ا ْن ت ُشْ ـ ِر َك ۪بــي َمــا لَ ْيـ‬
ِ ‫ص‬
َ ‫َم ْع ُروفـاً ۘ وَاتَّ ِبـ ْع �سـ ۪ب‬
‫ـاب �الَـ َّ ۚـي ث ُـ َّم �الَـ َّـي َم ْر ِج ُع ُكـ ْم ف َفاُنَ ِّبئـُ ُكـ ْم بِمَ ــا ُك ْنت ُـ ْم‬
� ‫يل َمــنْ �انَـ‬
﴾١٥﴿ ‫تَعْمَ لُــو َن‬
Meali
Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler
verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu
karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi
iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem
bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır. Eğer anne baban,
Mart / 2017
25
Dünyada barış içinde yaşayan bu insanlar, dünyaya geliş amaçları
olan imtihanı kazanacaklar ve sonunda Allah’ın Müslümanlara vaat
ettiği cennete gideceklerdir.
hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak
koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu
izle; dönüşünüz yalnız banadır, O zaman yapıp
ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.19
olacaktır. Sonunda bu insanlar, yaratılış amacı olan imtihanı kaybedecekler ve sonları ateş
olacaktır.
Görüldüğü gibi doğru kurulan bir aile insanı, yaratılışına uygun olan İslam üzere yetiş-
Sonuç
Bu dünyaya imtihan için gelmiş olan biz
insanların ilk olarak gözünü açtığı yer olan
aile ortamı geliş amacımız olan imtihanı kazanmak için bizi hazırlayan ilk mekteptir, ilk
eğitim yuvasıdır. İlk eğitimini buradan alan insan
genellikle buradan aldığı eğitimle şekillenir. Burada
sevgi ve saygı ortamında fıtratına/yaratılışına uygun
diğer bir ifade ile İslam’ı değerlere uygun bir eğitim
almış ise artık insan, yaratılışına uygun bir şekilde büyüyecek ve Rabbimin kendisine verdiği bütün imkanları insanın meyvesi olan salih amele, yani Allah’ın
rızasına uygun eylemlere dönüştürecektir. Böylece
Rabbiyle, kendisiyle, diğer insanlar ve tabiat ile barış içinde bir hayat yaşayacaktır. Bu şekilde yetişen
insanlar kendileri de yetiştikleri aileleri model alarak
yeni aileler kuracaklar ve bu aileler de salih yani yer
yüzünün Allah için imar ve ıslahıyla uğraşan nesiller
yetişecektir. Böylece toplum salih insanlardan oluşacak ve insanlık sulh ve barış içinde bir hayat yaşayacaktır. Bu dünyada barış içinde yaşayan bu
insanlar, dünyaya geliş amaçları olan imtihanı
kazanacaklar ve sonunda Allah’ın Müslümanlara vaat ettiği cennete gideceklerdir.
Allah’ın emrine uygun olarak kurulmamış sevgi
ve saygının yerini nefret ve bencilliğin kapladığı aileler ise çocuklarının yaratılışta var olan özelliklerini
bozacaklar ve onları kendisine ve topluma karşı yabancılaşmış bencil birileri olarak yetiştireceklerdir.
Toplumda bu insanlar çoğalacak ve bunların
karakteri olan bozgunculuk topluma hâkim
26
Mart / 2017
tirip ona hem dünyasını hem de ahiretini kazandırırken, yanlış kurulan bir aile ise insanın
yaratılışını bozarak onun hem bu dünyasını
hem de ahiretini kaybetmesine neden oluyor.
O halde gelin her birimiz aile kurumuna
gereken özeni gösterelim hem kendimizin hem
de nesillerimizin dünya ve ahiretlerini kurtaralım! Allah’a emanet olun, Allah’ın selam ve
rahmeti üzerinize olsun aziz kardeşlerim!
Dipnotlar
1. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 9, s. 312.
2. İbn Manzur, Lisanu’l-Arap, Beyrut, c, 1, s 1044,1045.
3. Şentürk, Lütfi, Yazıcı, Seyfettin, İslam İlmihali, Ankara 2005, s. 9.
4. Serinsu, Ahmet Nedim, Dini Terimler Sözlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 2009, s. 60.
5. Hac 22/65.
6. Tin 95/4.
7. Rum 30/30.
8. Rum 30/21.
9. Araf 7/189.
10. Rum 30/21.
11. Nur 24/32.
12. Tirmizi, Salat 13.
13. Tirmizi, Nikah. I.
14. Tirmizi, Nikah, II.
15. Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 194.
16. Tahrim 66/6.
17. İbrahim 14/35-41.
18. İsra 17/23-24.
19. Lokman 31/14-15.
AİLESİNİN GEÇİMİNİ
İHMAL ETMEMEK
� ُ َُ َ َ
ِ َّ ‫وســا َم ـ َع َع ْبـ ِـد‬
‫ ِإ ْذ َجــا َء ُه‬Ö ‫ا� ْبـ ِـن عَمْ ـ ٍرو‬
‫جل‬
ُ ‫ ك ّنــا‬:‫ قــال‬Ö ‫َعــنْ َخ ْيثَمَ ـ َة‬
َ ‫ َفا ْن‬:‫ـال‬
َ ‫ َ� َقـ‬:‫ـال‬
َ ‫ـت ال َّر ِقيـ َـق قُوتَ ُه ـمْ؟ َف َقـ‬
َ ‫ أ َ ْع‬:‫ـال‬
َ ‫َق ْه َر َمــا ٌن لَ ـهُ َف َد َخـ َـل َف َقـ‬
،ْ‫ط ِلـ ْـق َفأَع ِْط ِه ـم‬
� ‫ط ْيـ‬
ُ ‫ـس ع ََّمــنْ يَمْ ِلـ‬
َ ‫ْت رَسُ ـ‬
ِ ّٰ ‫ـول‬
‫ـك‬
ُ ‫َف ِإ ّنِــي �سـ ِـمع‬
� ‫ َك ٰفــى ِبا ْلمَ ـ ْرءِ ِإثْمً ــا أ َ ْن يَ ْح ِبـ‬:‫ يَ ُقــو ُل‬î �‫ا‬
.ُ‫قُوتَ ـه‬
Hz. Heyseme (radiyallahu anh) anlatıyor: Bizler Abdullah ibni Amr
(radiyallahu anh) ile beraber oturduğumuz esnada onun hizmetçisi geldi. Hz.
Abdullah (radiyallahu anh) ona:
- “(Bakmakla yükümlü olduğumuz) kölelerin yemeklerini verdin mi?”
diye sordu.
- Hizmetçi: “hayır” diye cevap verince, Hz. Abdullah (radiyallahu anh):
- “Git ve onların yemeklerini ver. Zira ben Rasûlüllah (sallallahu
aleyhi vesellem)’den duydum ki: “Sahip olduğu kimselerin azıklarını
kendilerinden engellemek kişiye günah olarak yeter” buyuruyordu.”
(Müslim, el-Müsned’üs-Sahih, nr. 996; Ebû Sa‘îd ibni’l-A‘râbî, Mu‘cem, nr. 740.)
Mart / 2017
27
Prof. Dr. Ali AKPINAR
Kur’an Ailesi
“
Aile
kurumunu
kurarken, onu yaşatırken Yüce
Rabbin ayetiyle karşı karşıya
H
ayat Kitabımız Kur’an, önce bireyi inşa ve ihya
ederek işe başlar. Bireyin gönül, beyin, söylem
ve eylem dünyasını inşa eder. Ardından aileyi
inşa ve ihya eder. Bundan sonra da hedeflediği toplumu
inşa ve ihya eder.
olduğumuzu unutmamalıyız.
Bu bilinçte olan bir kimse,
aile yuvasını tahrip etmeyi,
onu yıkmayı düşünebilir mi?
28
Mart / 2017
”
Kur’an’ın aileyi inşa ve ihya edişini anlayabilmek
için aile ile ilgili ayetleri bütünlük içerisinde incelemek gerekir. Biz bu yazı serimizde Kur’an’ın kurmayı hedeflediği bu ailenin temellerini, kuruluşunu, kurulan ailenin
huzur ve mutluluk içerisinde varlığını sürdürmesini, bütün
bunların gerçekleşmesinde aile fertlerine düşen görevleri ele
almaya çalışacağız. Bizim bu bilgileri serdetmekteki amacımız, yalnızca sizleri bilgilendirmek yahut Kur’an’daki bilgileri
aktarmak değil; bu bilgilerle kendimizi test edebilmektir. Zira
Kur’an’ın muhatapları olarak bizler, inen her ayeti
sanki bize iniyormuşçasına okumak, üzerimize almak, hayatımıza indirmek zorundayız.
Allah’ın Emri
Peygamberin Kavli ile…
Kur’an, aileyi Yüce Allah’ın ayetlerinden bir ayet
olarak takdim eder.
“İçinizden, kendileriyle huzura
kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet
var etmesi, O’nun ayetlerindendir. Bunlarda, düşünen bir toplum için dersler vardır.” (Rûm, 30/21)
Demek ki aile, Allah’ın ayetidir. O’nun
kudretine delalet eden,
bize O’nu hatırlatan bir
ayettir. Nasıl ki Yüce Allah’ın
bir ayetine saygıyla yaklaşıyor,
saygıyla okuyorsak, aileyi de aynı
hassasiyet içerisinde görmemiz gerekir.
Aile kurumunu kurarken, onu yaşatırken Yüce
Rabbin ayetiyle karşı karşıya olduğumuzu
unutmamalıyız. Bu bilinçte olan bir kimse, aile yuvasını tahrip etmeyi, onu yıkmayı düşünebilir mi? Bir
aileyi söz yahut davranışıyla yıkmaya kalkışan
bir kimse, Allah’ın bir ayetine saldırdığını bilse böyle bir girişimde bulunabilir mi?
Tabii ki burada ayet olan aile kurumu, Yüce Allah’ın ölçüleri doğrultusunda kurulan ve bu ölçüler
çerçevesinde varlığını sürdüren ailedir. Yoksa haramlar üzerinde kurulan ve günahlar içerisinde yaşatılmaya çalışılan bir aile değildir. Onun için İslam Kültüründe aile yuvası, Allah’ın emri ve peygamberin
kavliyle kurulur. Bu cümle ile dünür gidilir, bu cümle
ile düğün dernek yapılır ve bu cümle ile dünya evine girilir. Elbette bundan daha da önemlisi, ailenin
bu cümle doğrultusunda varlığını sürdürmesidir. İslam’ın tasvip etmediği evlilik öncesi birliktelikler, günahlarla dolu uzun nişanlılık dönemleri, haramlarla
yapılan düğün merasimleri, aile kurulduktan sonra
aile fertleriyle birlikte işlenen günahlar bu
cümlenin ruhuyla bağdaşmaz.
Nikâh,
İbadettir
İlk insanın hayatı aile
ile başlamış ve insan nesli
aile sayesinde devam etmiştir. İnsanlığın atası Hz.
Âdem, ailenin reisidir.
Ayetlerden ve hadislerden
anladığımıza göre aile, ahirette de devam edecek olan bir
kurumdur. Kur’an ayetleri, evlenmeyi
emrederek şöyle buyurur:
“İçinizden bekârları, köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah,
lütfu ile onları zengin eder. Allah’ın mülkü geniştir, O, her şeyi bilendir.” (Nûr, 24/32)
s
“Evlenme (imkânı) bulamayanlar, Allah
kendilerini lütfundan zengin edinceye kadar
iffetlerini korusunlar... Dünya hayatının geçici
menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak
isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim
onları fuhşa zorlarsa, şüphesiz Allah, fuhşa
zorlanmalarından sonra o kadınlara karşı bağışlayıcı, esirgeyicidir.” (Nûr, 24/33)
Kur’an, aileyi Yüce Allah’ın ayetlerinden bir ayet olarak takdim eder.
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp;
aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun ayetlerindendir.
Bunlarda, düşünen bir toplum için dersler vardır.” (Rûm, 30/21)
Mart / 2017
29
Demek ki nikâh ibadettir. Nasıl ki her ibadetin
sahih olabilmesi için dışındaki ve içindeki/öncesinde ve sonrasında yerine getirilmesi gereken şartları,
rûkünleri, adabı varsa; nikâh ibadetinin de dışındaki
ve içindeki/öncesinde ve sonrasında yerine getirilmesi gereken rûkünleri ve adabı vardır. Nasıl ki namaz ibadeti, şart, rükün ve adabıyla kâmil bir namaz
olursa; aynı şekilde nikâhın kâmil bir
ibadet olması, onun bütün adap
ve erkânını yerine getirmekle
mümkündür.
Biz burada İslam Hukukçularının nikâh için
belirledikleri rûkünleri sayacak değiliz. Ancak şunu
söylemek istiyoruz, ister
farz, ister vacip, ister sünnet, ister müstehap olsun
nikâh ibadetinden önce
ve sonra olması gereken
bütün bu kurallar yerine getirilmelidir ki ibadetten beklenen
maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî kazanımlar elde edilsin.
Sözgelimi şu ayetlerde bu ibadeti zedeleyen,
onun sıhhatine gölge düşüren bazı hususlara dikkat
çekilmektedir:
“Sakın, kapalı evlenme teklifi sırasında,
iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli
buluşmaya sözleşmeyin ve farz olan bekleme
süresi dolmadan nikâh bağını bağlamağa kalkmayın ve bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir.
O’ndan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir ceza vermekte aceleci değildir.” (Bakara, 2/235)
{
“Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyla, sa-
hiplerinin izniyle onlarla evlenin, ücretlerini
mehirlerini de güzelce verin.” (Nisa, 4/25)
“Bugün size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı. Kendilerine Kitap verilenlerin yemeği,
size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir.
İnanan, namuslu, hür kadınlar ve sizden önce
kendilerine Kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın,
namuslu bir biçimde evlenmek üzere mehirlerini verdiğiniz takdirde-size helâldir. Kim
inanmayı kabul etmezse, onun ameli boşa
çıkmıştır ve o, ahirette
kaybedenlerdendir.”
(Maide, 5/5)
O halde sahih bir
nikâh ibadeti için nikâhın dışındaki şartları şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Meşrû evlilikleri kolaylaştırılmak.
Şer odakları zinayı ve ona giden yolları ne kadar kolaylaştırıyorlar, ne kadar teşvik ediyorlarsa; Müslümanlar da meşru evliliği, ondan daha fazla teşvik
etmeli ve kolaylaştırmalıdırlar. Bu, evlenenlere
yardımcı olmayı da, evlilik masraflarını aşağılara çekmeyi de içine alır. İslam’ın özünde olmayan ve onun ruhuyla bağdaşmayan başlık
paraları yahut astronomik mehir pazarlıkları,
anlamsız nişan-düğün masrafları bu cümleden sayılabilir.
2. Nikâha ilmen, aklen, bedenen hazırlanmak. Nikâh ibadetiyle ilgili doğru bilgileri temel
kaynaklardan ve bilen üstatlardan öğrenmek gerekir.
Evlenecek kişi, evliliği, evleneceğine yakın bir
Kur’an ayetleri, evlenmeyi emrederek şöyle buyurur:
}
“İçinizden bekârları, köle ve cariyelerinizden iyileri
evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfu ile onları zengin eder.
Allah’ın mülkü geniştir, O, her şeyi bilendir.” (Nûr, 24/32)
30
Mart / 2017
zamanda düşünmelidir. Seçeceği eş adayını evleneceği sene düşünmelidir. Çok erkenden başlayan
düşünmeler, kurgular, planlar tamiri güç yaraların açılmasına sebep olabilmekte; gerçekleşmeyen emeller
bedenen, zihnen ve manen insanları yıpratabilmektedir. Beşik kertmesi gibi İslam dışı uygulamalar
yahut çok uzun ve anlamsız nişanlılık dönemleri de benzer sakıncalara sebep olmaktadır.
3. Meşru dünürlük, nişanlılık, düğün. Müslümanın her şeyi Müslümanca olmalıdır ki yapıp ettikleri ibadet olsun. Müslümanın düğün derneği de
Müslümanca/İslamî ölçülere uygun olmalıdır. Nikâh
öncesi yapılan tüm merasimler, kurulacak olan yuvanın temelleri mesabesindedir. Sağlam olmayan temeller üzerine, güçlü ve sağlam aile yuvaları kurulamayacaktır. Sözgelimi İslam ile bağdaşmayan nikâh öncesi
beraberlikler, birliktelikler; bu günahlardan sonra kurulacak olan yuvanın hayır ve bereketini azaltacaktır. Günümüzde pek çok genç, ben ciddi ciddi ilerde
evliliği düşünüyorum diyerek flört yapmayı savunabilmektedir. Hâlbuki bu işleri yapan gençler, ilerde
hayatlarını birleştirmiş olsalar bile bu evlilik, önceden
yaptıkları bu günahları, günah olmaktan çıkarmaz.
İki binli yıllarda yapılan bir araştırmaya göre, evlilikleri sorunlu kadınların % 63’ü kendileri tanışarak, %
27’si ise görücü usulüyle evlenmiştir. Evlilikleri sorunlu olan erkeklerin ise % 65’i eşini kendisi bulmuş, %
32’si görücü usulü ile evlenmiş, % 3’ü ise zorla evlendirilmiştir.(10 Şubat 1999 Sabah Gazetesi) Demek
ki bugün çoğu kimsenin savunduğu tanışarak evlilik,
aile sorunlarını sanıldığı gibi azaltmamakta, aksine
artırmaktadır. Zira adayların bu tanışma döneminde
birbirlerine samimi olamayacakları, rol yapacakları ve
tecrübesiz gençlerin bu yolla birbirlerini doğru dürüst
tanıyamayacakları açıktır.
4. Allah’ın emri peygamberin kavliyle cümlesini anlamak. Aslında bu cümle, bismillah gibi,
meşru ailenin patentidir. Nasıl ki her işin başında çekilmesi gereken besmele, her hayırlı işin meşruluk patentidir, bu anlamlı cümle de meşru nikâhın patentidir. Ancak bu patent, tabelada/kuru sözde kalmamalı,
yuvanın bütün aşamalarına yansımalıdır. Bu cümle,
evliliğe Allah adına, peygamber onayı ile adım atmak
demektir. Bu patentle başlayan evlilik merasimlerinde
asla haramlar olmaz. İçki âlemleri, kadın erkek birlikte
çılgınca eğlenceler olmaz.
“Öyle ise iffetli yaşamaları,
zina etmemeleri ve gizli dost da
tutmamaları şartıyla, sahiplerinin
izniyle onlarla evlenin, ücretlerini
mehirlerini
de
güzelce
verin.”
(Nisa, 4/25)
Nikâhın içindeki şartlar cümlesinden olarak da
şunları sayabiliriz:
1. Besmele ile Allah adına dünya evine girmek. Bizim kültürümüzde dünya evine yatsı namazından sonra yapılan dualarla girilir, yeni evliler önce
şükür secdeleriyle yeni hayatlarına merhaba derler.
Böyle bir birliktelikten, hayırlı nesiller beklenir. Bunun için kültürümüzde, yaramaz çocuklar için
besmelesiz tabiri kullanılır. Bunun anlamı, anne
babası, besmele ile yani Allah’ın ölçülerine
göre temelini atmamışlar, çocuğu yetiştirmemişler demektir.
2. Besmeleye sadık kalmak. Allah adına kurulan aile yuvası, Allah’ın ölçüleri doğrultusunda
varlığını sürdürmelidir ki bu sözüne sadık kalsın. Aksi
takdirde dua ve besmeleyle temel atıp, besmeleye aykırı davranışlar sergilemek bu sadakati zedeleyecektir.
3. Yuvayı vahiyle beslemek. Vahiy ruhların gıdasıdır. Bedenler gibi ruhlar da acıkır. Vahiyle beslenmeyen yahut yetersiz ve dengesiz beslenen ruhlar,
stres ve buhranlar içerisinde sorunlar üretmeye devam edecektir. Onun için, İslam ailesi, anlaşılarak
okunan Kur’an sedalarıyla beslenir ve şenlenir.
4. Anlaşmazlıklarda İslam’ı hakem kabul etmek. Elbette insanın olduğu yerde problemler olacaktır. Önemli olan sorunlardan kaçmak yahut sorunları görmemek değil, sorunları sağlıklı yaklaşımlarla
çözebilmektir. Bunun için tarafların kabul edeceği bir
üst kurul olmalıdır. Yüce Allah’ın ölçüleri bu konuda tarafları razı edecek, problemlerin çözümünde hakemlik görevini yerine getirecektir.
Mart / 2017
31
Hazreti Pîr Seyyid
Heva ve hevese dayanan şey şehvetten ve rahatı sevmekten ileri
gelir ki, hevâ ve hevesin hoşlanacağı şeyden hayır elde etmek mümkün
değildir.
Aklın ölçüsünün kıymeti, işte burada ortaya çıkar. Hakikatte akıl,
beşeriyetten daha kâmil ve amel işlemekten daha şereflidir. Amel ve
basiretin, akılsız olana hiç bir yararı yoktur. Her hal-ü karda amellerin
şeref ve kıymeti, ahlak ve davranışların güzelliği, bir de aklın temas
ettiği miktar ile ölçülür.
Allah Teala hazretlerine yemin ederim ki, her parçasını kendi
ilahi istek ve arzusuna doğru sevk ediyor. Akıl, derleyip toparlama
bakımından en güzel bir hazine, kıymet açısından da, en değerli bir
nimet olup Allah’a yaklaştıran vesilelerin en yakını, Resülullah’a
ulaştıran yolların en açık ve seçik olanıdır.
Ahmed er-Rufai (k.s) den
Bazı kimseler, aklın, insanlık alemine elçi olarak gönderildiğini
söylemişlerdir. Çünkü akıl, Cenab-ı Allah’a apaçık bir delildir. O’nun
enfüsi ve afaki ayetlerini idrak edip açıklayan, ancak akıldır.
Durum bundan ibarettir. Elçi olarak gönderilen bu aklın, kendisine
muhalefet etmesi cezayı gerektirmez. Hz. Peygamber (s.a.v), aklın kat’i
delilleri ile teyid edilen burhani açıklamak için gönderilmiş, kerem
sahibi büyük bir peygamberdir. Onun bütün tebligatı, aklın kafi delilleri
ile ortaya konmuş birer hüccettir.
Akıl, adabın özünü ihâta eden ilahi hazinelerden bir hazinedir.
Sağlam iplerini gönüllere salmıştır. Akıl, nurâni bir maddedir, insanda
bazı hislerin kaybolmasıyla zayıflamaz. Akıl, ancak ruhla kıyas edilebilir.
Aklı, uzuvların çektiği elem, ızdırap ve sıkıntı zayıflatır. Aşırı
madde sevgisi ile dehşete düşüp rahatsız olur. Bazen de aşırı ümitsizlik
ve endişeler, aklın gitmesine vesile olur.
Abdullatif ACAR
Ailede Huzuru Yakalamak
“
Ailenin
en
önemli
zenginliği;
evliliğin
meyvesi diye nitelendirilen
çocuklarıdır
muhakkak.
Çünkü bir baba ve annenin
ameli, öldükten sonra bile salih
evlat sayesinde devam eder.
İnsanın zürriyetini devam
ettiren, arkasından duada
bulanan yine hayırlı evlatlardır.
Tabi ki İslami ahlak verilemez,
edep öğretilmez, iffet ve hayâ
elbisesi giydirilmese tam teside
söz konusu olabilir.
34
Mart / 2017
”
Toplum içerisinde hayatını devam ettirmek mecburiyetinde olan insan, başkalarıyla ilişki içerisinde olması bir mecburiyettir. Yalnız kalmak, yalnız yaşamak imkânsızdır. Yalnızlık sadece Allaha mahsustur. İslam bütünüyle sosyal hayatın
tanzimi için gönderilmiştir. Buda dünya ve ahiret adına mutluluk vesilesidir. İnsana iki dünya saadetini sunan İslam, insanoğluna başta ailesi olmak üzere toplum içerisinde bazı
sorumluluk ve görevler yüklemiştir. Asıl imtihana tabi tutulduğumuz nokta insanlarla ilişkilerimizin kesiştiği
noktadır. Huzur ve saadeti yakalamak ta olumlu ilişkilerin
neticesiyle mümkündür. Müspet ilişkilerimizi yüce yaratanın
koyduğu kanun ve kurallarla layıkıyla sağlayabiliriz.
Toplumun en küçük birimi ailedir. Milletleri ve
toplumları oluşturan, yapı taşları diyeceğimiz aileler
insanın kendi huzuru için ne kadar önemliyse toplum
içinde o kadar hayati önem arz etmektedir. Bu nedenle aileyi önemsemeyen milletler yatırımlarını başka alanlarda
ne kadar yaparlarsa yapsınlar, maddi refahları ne kadar üst düzeyde olursa olsun yine de huzur ve saadeti yakalamaları mümkün değildir. Aileler dağılınca
toplumu ayakta tutmanız da mümkün olamaz. Temel
sağlam olmayınca binanın sağlam inşa edilmesinin
hiç bir anlamı kalmaz… Toplum hakkında
bilgi edinmek isteyenler o toplumun
aile yapısına bakmaları gerekir.
Çünkü bir toplumun aynasıdır
aileler. Bugün özendiğimiz
batı toplumu aile müessesenin yıkımının telaşını yaşamaktadır. Aile kurumunun
tamamen yok olduğu batı
toplumları yozlaşan ilişkiler karşısında büyük bir
tedirginlik, ruhi bunalım ve
stres içerisindedirler. Fıtratlara müdahale edince ya da
insan tabiatı göz ardı edilince,
özgürlük adı altında medeniyet safsatasıyla huzur ve terakki beklentisi de
işe yaramadı. Aşk, dendi sevgiye işe yaramadı,
muhabbet nefsin esaretinin bir tezahürü oldu. Sevginin altı doldurulamadı. Beşeriyetin öngördüğü nefis kokan, ‘mantık’ mı ‘aşk’ mı tercihleri arasında
kısır ve anlamsız döngülerle inançsızlık karanlığında
kurulan birlikteliklere daha fazla dayanamadı evlilikler. Kariyer yapma uğruna vücudum bozulur diye
çocuk yapmayı yük telakki eden batı zihniyeti ve bizim özenti hastası çiftlerimiz çocuk sevgisini evlerinde
besledikleri köpeklerle bastırmaya çalışıyorlar. Aile
bağlarının harcı olan sevgi saygı muhabbet yok olduğundan ilişkiler iğreti bir şekilde taklidi ve zoraki
bir şekilde kuruluyor. Yüz yüze gelemeyen gönül gönüle olamayan, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak
bir arada yemek yiyemeyen ailelerde huzur olur mu?
Onun için evlilik kadar evlilik anlayışından insanın
neyi kastettiği de çok önemli. Niye ve ne gaye ile evleneceğini bilemeyecek kadar fikriyatız ve sorumsuz
gençlere ilk önce bunu anlatmalıyız. Evlilik sorumluluk olduğu kadar ihtiyaçtır. İhtiyaç olduğu
kadar imtihandır.
Hem ferdi planda hem de toplumsal düzeyde ailenin önemindendir ki yüce dinimiz İslam,
inananlara bir an önce zaman
geçirmeden İslami ve insani
olan, fıtratın kabul ettiği evlenmeyi emir buyurmuş,
evleneceklere yardımcı olmayı sadaka-i cariye olarak görmüş, şartlar müsait
olduğu halde evlenmemeyi
ise yeryüzünde çıkacak fitne ve fesadın nedeni görmüş
ve evliliği kolaylaştırmayı tavsiye etmiştir. Peygamberimiz Hz.
Ali’nin şahsında bütün ümmetine:
“Ey Ali! şu üç şeyi sakın geciktirme:
vakti gelince namazı, hazırlandığında cenazeyi, dengini bulduğunda bekar ve dul kadını evlendirmeyi (Tirmizi, Salat,13/171 ) Başka bir hadisi
şerifte de Efendimiz (s.a.v.): “En hayırlı şefaatlerden biri evlenecek iki kişinin arasında yardımcı olmaktır.” (İbni Mace, Nikah, 49) buyurmuştur.
Huzur Vesilesi Eşler…
Eşrefi mahlûk olan insanın en muhtaç olduğu ortam sıcak aile yuvasıdır. Yoksa her zaman insan bir
tarafını eksik hissedecektir. Anne şefkati ve merhametiyle babanın özel koruması altında çocuğun yetişip
kemale ermesi, hayatı tanıması böyle bir ortamda
Toplumun en küçük birimi ailedir.
Milletleri ve toplumları
oluşturan, yapı taşları diyeceğimiz aileler insanın kendi huzuru için
ne kadar önemliyse toplum içinde o kadar hayati önem arz etmektedir.
Mart / 2017
35
Peygamberimiz Hz. Ali’nin şahsında bütün ümmetine: “Ey Ali!
şu üç şeyi sakın geciktirme: vakti gelince namazı, hazırlandığında
cenazeyi, dengini bulduğunda bekar ve dul kadını evlendirmeyi”
(Tirmizi, Salat,13/171)
mümkündür. Annenin çocuğuna karşı eşsiz merhamet ve sevgisi babanın fedakârlığı Allah’ın, insana
merhametinin açık bir delili değil de nedir. Çocuk
kimliğini ve benliğini aile ortamında kazanır. Çocuk
için aile ortamı; sıcak bir yuva, en güçlü korunak, en iyi ve en etkili mekteptir.
Evlenmek fıtri bir ihtiyaçtır her şeyden
önce. Dünya kurulalı hiçbir inanç mensubu topluluk
aile mefhumundan uzak değildir. İnsana evlenmeyi ihtiyaç olarak gönlüne yerleştiren Allah Teala, aile
kurmayı huzur ve saadetin teminatı olarak göstermiştir. Yabancı iki insan, nikâh akdiyle, birbirlerine
sevgi saygı ve muhabbetle bağlanıyor ve her şeylerini
paylaşır duruma geliyorlar. Bu yakınlık hiç kimseye
açık olamayacak kadar mahrem ölçülerle kurala bağlanıyor. Dünyada her şeyi erkek ve dişiden yaratan
Allah, erkek ve kadın arasında ayrı bir ilgi ve alaka
var etmiştir. Bu duygu yoğunluğu iki cinsi birbirine
cazip hale getirmiştir. Yoksa neslin devamı mümkün olur muydu? İnsanlık belki yok olur giderdi. İşte
böyle bir yakınlık ve ünsiyet
bile Allah’ın merhametinin ve kudretinin en
büyük delilidir. Yüce
Mevla bu hususta
“Kendileriyle huzura kavuşmanız için,
size kendi nefislerinizden eşler yaratıp
aranızda muhabbet
ve rahmet var etmesi onun ayetlerindendir.
Şüphesiz
ki bunlarda düşünen bir
kavim için ayetler vardır.”
(Rum,21) buyuruyor.
36
Mart / 2017
Aile ortamının dışında hiçbir birliktelik insanın
muhtaç olduğu, aradığı huzur ve saadeti temin etmede yeterli değildir. İşte insan ile hayvan arasındaki
fark budur. İnsan Aile değerlerini önemsediği, namus, hayâ ve iffetine, şeref ve haysiyetine değer verdiği kadar hayvanlardan farklıdır. Çünkü namus mefhumu hayvanlar için söz konusu değildir. Bu nedenle
insani değerlere önem verdiğimiz kadar ailede huzur
ve saadeti yakalaya biliriz. Aslında Yüce Allah’ın
bütün emirleri insanın huzurunu temin eden, fıtratı
besleyen, yaratılış gayesine uygun olan amellerdir.
İlk insan Hz Adem ve Havva validemiz cennette
evlenmişler. Onların evlatları, inanç ve itikat bütünlüğü içerisinde, rıza-ı ilahi doğrultusunda sorumluk ve
görev bilinciyle, geçerli bir nikah akdiyle evlenir, düğün dernekleriyle Allahü Teala’ya isyan etmez, ömürleri boyunca İslam’ın koyduğu çizgiden ayrılmazlarsa
cennetten esintiler hissederek daha bu dünyada cennetin bir numunesini yaşarlar.
İnsanın, dünya ve ahiretinin
huzur ve saadetle dolmasını
isteyen Yüce Allah Teala: “Aranızda bekâr
olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden müsait
olanlarla evlendirin, eğer fakir iseler
Allah Teâlâ onları
lütfundan zenginleştirir. Çünkü Allah Teala vasi (rahmeti geniş olan ve)
alim (her şeyi bilen) dir.”
(Nur 32) buyurarak evlenip
yuva kurmamızı emrediyor.
Bu kadar hayati ve önemli bir me-
seleyi rızık endişesiyle ertelemenin uygun olmayacağını bildiriyor. Bu, Allah’ın kullarına en büyük teminatıdır. Çünkü rızkın sahibi Allah’tır. Yaratığını rızıkız
ve korunaksız bırakmaz. Yeter ki insan Allaha karşı
teslimiyetini göstersin. Sebeplere sıkı sıkıya sarılsın,
helal yollardan kazanmaya gayret etsin.
Evlenen Dinini Tamamlar
silahı yoktur. Ancak veliler bunun dışındadır.
Onlar temizdirler. Müstehcen söz ve fiillerden
uzaktırlar… (bey hâki şua bul–iman) Buyurarak bütün ümmetini uyarmıştır.
Her hususta birbirlerinin açıklarını kapatan, ihtiyaçlarını tamamlayan eşlerin durumuyla ilgili bir ayette yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onlar sizin için
sizde onlar için birer elbisesiniz.”( Bakara, 187)
Peygamber efendimiz de evliliğin insanı harama
bakmaktan koruyacağını iffeti ve namusu muhafaza
Bütün bu ihtiyaçların giderilmesi yönünde motiedeceğini bu nedenle evlenilmesi gerektiğini emir
ve noktası nefis ve şehvetin teskini olmamalı belki onbuyurmuştur. “Ey gençler aranızda evlenmeye
lar meşru bir şekilde giderildiğinden harama düşmeye
gücü yetenler evlensin, çünkü evlenmek gözü
bir set olur ancak asıl olan, onlarında ötesini temenni
haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en
ve arzu etmek olmalı. Yani evlilikteki gaye nefsaiyi yoldur” (Buhari nikâh, Müslim nikâh) İslam
ni istek ve arzularını dizginlerken ruhi olarak
burada insanın gözüne ve gönlüne günaha girmeolgunlaşmayı başarmak, dini hususlarda eşimek için bir set çekmiştir. İnsan eksiklerini kabullemizi tamamlayıcı, uyarıcı, kuşatıcı bir yardımnip onu tamamlamanın
cı görmek...
görmek.. Elbette ki
kaygısını taşımalıdır. Tek
insanın evliliği manevi
başına olamayan insan,
olgunluğunun ve muhabevlilikle kemale doğru bir
Efendimiz (s.a.v.): “En hayırlı betullahın tek sebebi olaadım atmış olur. Elmanın
şefaatlerden biri evlenecek iki kişinin rak görmekte yanlış olur.
bir yarısı kadın diğer yarısı
Belki o gibi erdemliliğe
erkektir. Erkek olmadan
arasında yardımcı olmaktır.” (İbni en önemli vesile bilmeli
kadın, kadın olmadan erya da artılarıyla Allaha
Mace, Nikah, 49) buyurmuştur.
kek eksik kalır. Dinini de
yaklaşmak için bir yol hayaşayamaz. İnsanda şöyle
line getirmeliyiz. İşte bu
bir özellik söz konusudur;
asıl kazançtır.
meşru şeylerle ihtiyacını
gideremediği zaman gayri
Allah Resulü aileyi
meşru yollara tevessül ediyor. Sevgi, saygı ve muhab- hem zenginlik kaynağı hem de bereket vesilesi olarak
beti evinde, ailesinde bulamayan, sıkıntılarını ailesiyle görmüş. Ailenin en önemli zenginliği; evliliğin
paylaşamayan insan, farklı mecralarda kayıp ettiğini meyvesi diye nitelendirilen çocuklarıdır muarama yoluna koyuluyor. Buda inandığı değerli yok hakkak. Çünkü bir baba ve annenin ameli, öldükten
sayması anlamına geliyor. “Kul evlendiği zaman sonra bile salih evlat sayesinde devam eder. İnsanın
dininin yarısını tamamlamış olur geri kalan zürriyetini devam ettiren, arkasından duada bulanan
yarısında da Allah’a karşı gelmekten sakınsın” yine hayırlı evlatlardır. Tabi ki İslami ahlak verilemez,
(Beyhâki) buyuran Allah Resulü imkânı olduğu halde edep öğretilmez, iffet ve hayâ elbisesi giydirilmese
evlenmeyen birisine ise:
tam teside söz konusu olabilir.
“İmkânın varken evlenmiyorsan o halde
sen şeytanların kardeşlerindensin. Eğer sen
Hristiyanların içinde olsa idin, onların ruhbanlarından olurdun. Bizim sünnetimiz evlenmektir. En şerlileriniz bekarlarınızdır, ölülerinizin
en şerlileri de bekar olarak ölenlerinizdir. Şeytanla mı gönül eğlendiriyorsunuz. Şeytanın sahil kişilere karşı, kadınlardan daha tesirli bir
Huzur Nerede?
Evet, saydığımız ve sayamadığımız, birçok hikmetleri ve faydaları olan evliliğe adım atarken onun
adını “hayırlı bir iş” diye nitelendiririz. “Evlenenin, ev kuranın Allah yardımcısı olur” der, ilgili
insanı cesaretlendiririz. Çocuk doğduğunda anne
ve babasına gözün aydın olsun derken hemen ekle-
Mart / 2017
37
“Kendileriyle huzura kavuşmanız için, size kendi nefislerinizden
eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi onun
ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler
vardır.” (Rum,21)
riz arkasından “inşallah mürüvvetinde görürsün”
diye. Evlenen çiftlere dua mahiyetinde yaptığımız şu
temenni ne kadarda manidardır: Allah mesut bahtiyar etsin.” öyle ya; evlenecek olanlar zaten mesut
ve mutlu olmak için evlenirler. Başınız sağ olsun geçmiş olsun denmez ki… Bu nedenden olacak ki evliliğin daha başlangıcında herkes te bir mutluluk belirtisi söz konusudur. Nikâhta keramet vardır der bir
an önce nikâh kıydırmanın telaşına kapılırız. Çünkü
hayırlı işte acele etmelidir. Evet, evlilik öyle hayırlı
bir iştir ki herkes saadet yuvası kurmanın yardımcısı olur, katkıda bulunur. Nikâha oturduğunuzda
Allah’ın emri peygamberin sünneti, mezhep imamlarının içtihadıyla diye tekliflerimizi yaparız insanları
şahit tutarız evliliğin gerçekleşmesi için. Ne kadar güzel buraya kadar. Zaten evlilik Allah’ın bir emri peygamberin sünneti olduğundan da ibadettir. Madem
evlenmek Allah’ın emri o zaman evlenen insanlara
baktığımızda bütün ailelere mutlu ve huzurlu yâda
Allaha çok yakın, diye bilir miyiz elbette ki hayır.
Bunu söylememiz için niyetlerde Allah’ın rızasının
olması gerektiği gibi düğünde dernekte Allah rızası
için olmalı ve öyle devam etmeli.
Evlenmenin bu kadar önemine binaen gerçekten insan olarak hayatımızda eşimiz ve çocuklarımız
bizim boşluğumuzu ne kadar kapatabiliyor? Ya da biz
onların huzur ve saadetine ne kadar katkıda bulunuyoruz? İşte bugün sorgulanması gereken asıl mesele
bu. Evlilik kadar evliliğin İslam’a göre; inandığımız
değerlere göre olmasının yanında aile içerisinde bizlere yüklenen sorumlulukların rıza-i ilahi doğrultusunda
yerine getirmemizde o kadar önemli.
Severek evlenen insanların kısa bir zaman sonra
boşanmalarına sebep nedir? Evlilik bir oyun ve eğlence değil ki oyun bittiğinde oda bitsin. Evlilik ağır ve
büyük sorumluluk gerektirir. Huzur ve saadet vesilesi
olması gereken evliliklerimiz bizlere neden hayatı zindan hale getiriyor. Bu kadar değişen ve bizi değiştiren
şeyler nelerdir. İnsan bazen kendi yaptıklarıyla bazen
de yapmadıklarıyla imtihan edilir. Huzursuzluğumuz
ve nice sıkıntılarımız kim bilir belki bu evlilik hususundaki ihmalkârlıklarımızın ve sorumsuzca davranışımızın dünyadaki cezadır. Bazen de irade dışı dâhil
olmadığımız halde imtihan ediliriz. Bizim imtihanımız
hangisi acaba?
Eş Seçimi Önemli
Mesela eş seçimi konusunda kriterlerimizin içerisinde Allah ve resulünün koyduğu kanun ve kurallar
ne kadar yer ediyor. Bir yerden bir yere kısa bir yolculuk yapacağınız zaman bile yol arkadaşınızın iyi olmasına dikkat edersiniz. Bir iş kurarken ortağınız önemlidir. Ya hayat arkadaşınız olarak kabul edeceğiniz,
38
Mart / 2017
başınızı bir yastığa koyacağınız belki cenneti kazanmanıza vesile olacak yada cehenneme girmenize sebep olabilecek eşinizi seçerken neyi ölçü alıyorsunuz.
Bu hususta Resülüllah(s.a.v.)’ın koyduğu ölçü şu:
Düğünlerimiz İnancımızı
Ne Kadar Yansıtıyor?
Başlangıçlarında Allah’ın emri diye başladığımız bu birliktelik düğünde isyana ve Allah’ın hoşlanmadığı davranışlara dönüşürse bu evlilikten huzur
beklemekte fazla iyimserlik olur. Düğün, nikâhın
duyurulması, herkesi bu sevince ortak edeEvet, salih bir eş sadece kadınlarda aranması rek mutluluğun paylaşılmasıdır. Bu sevinci
gereken bir haslet değildir, erkekler içinde gereklidir. paylaşmak asla gayri meşru eğlenmeyi, israf etmeÖzellikle mal- mülk, para- pul mutlu olmanın kıriteri yi ve İslam’a uygun olmayan giyim kuşamı meşru
olarak asla görülmemeli. Yüz güzelliği olur, öz güzel- hale getirmez. “Ömürde bir defa oluyor, olsun
liği ihmal edilirse; Mal mülk sorulur “ahlak edep, istedikleri gibi erkek kadın bir ortamda eğlenadap olursa da olur olmasa da” anlayışıyla gör- sin, oynasın zıplasınlar, yesin içsinler” anlamemezlikten gelinirse “mesut bahtiyar etsin, Al- yışı hiçbir şekilde mazeret kabul edilemeyeceği gibi
lah bir yastıkta kocaltsın” kuru temennileri de ilgili insanında inancının sorgulanmasına sebep olur.
işe yaramaz “Kişinin yüceliği dininde mürüv- Elbette ki düğünde meşru ve helalinden şeyler yenip içilebilir, kadınlar ayrı
vet ve şerefi aklında,
soy sop güzelliği de
Yüce Allah Teala: “Aranızda bir yerde erkekler ayrı
bir yerde eğlenmelerin(nikahla korunan) ahlabekâr
olanları,
kölelerinizden
ve
de mahsur yoktur. Yeter
kındadır” (Beyhaki) bucariyelerinizden müsait olanlarla ki sözlerde isyan, davyuruyor Allah resulü.
evlendirin, eğer fakir iseler Allah ranışlar haram olmasın,
Başka bir hadisinde:
ibadetler
unutulmasın
Teâlâ onları lütfundan zenginleştirir. istikamette sebat edilsin.
“Dünya geçici, bir faydadan ibarettir. Onun
Çünkü Allah Teala vasi (rahmeti geniş Bugün öğle içler acısı düfayda sağlayan en hağünlere şahit oluyoruz ki
olan ve) alim (her şeyi bilen) dir.” (Nur
yırlı varlığı dindar ka“biz kimiz bu düğün
32) buyurarak evlenip yuva kurmamızı hangi inanç mensubu
dındır.” (Müslim) buyurarak evlenilecek kişide
çiftin düğünü?” diye
emrediyor.
aranması gerekenin dinsormaktan edemiyoruz.
darlık olduğunu vurgulaKız çocukları dahi sırtlarımıştır.
na kadar soyundurulmuş oynatılıyor. Belki normal
zamanda erkeklerden çekinen ancak düğün diye
Kadının güzelliği nefsin hoşuna gider ancak o karşılıklı oynamakta mahsur görmeyen kadınlar ya
güzel yüzde bir gün buruşacak ve çirkinleşecek. Mal da erkekler işin başında evlenen çiftlerin yürümesi
mülkte devamlı değil. İnsan huzur ve saadeti iç dün- için açtıkları huzur yolunun tuğlalarının altına dinayasında yaşar buda sevgi merhamet ve muhab- mik koyduklarını bilmeliler. İsraf ve şatafatla yapılan
betle olur. Bu erdemlerin kaynağı Allah’a dayanma- düğünler sadece zenginlerin davet edildiği onların
sa o da geçicidir. Evlenirken denkliğin olmasına da iltifat gördüğü yedirilip içirildiği düğünler en talihsiz
dikkat etmeli farklı kültür den gelen bir insanla uyuş- insanların düğünleridir. Peygamberimiz buyuruyor ki:
mak zordur. Refah düzeyi düşük ya da yüksek olan
eşler arasında da uyum kolay kolay tesis edilemez.
“Zenginlerin davet edildiği fakirlerin çağBirisinin zaruri gördüğü bir şeyi öteki görmediğinden rılmadığı düğün yemeği ne fena bir yemektir”(bir anlaşmazlık söz konusu olur. Bu gibi denklik sağ- Buhari, Nikâh,72)
landıktan sonra gerisi biraz daha kolaylaşır. Yeter ki
doğruluk, istikamet ihlas, samimiyet ve güven, ilişkileDüğünler insanın manevi değerini ve sevirin yönünü belirleyen yegane belirleyici unsur olsun. yesini gösterir. Çocukları sevmek onların haram
“Kadın dört şeyi, yani malı, güzelliği, soy
sopu ve dindeki kemali için nikahlanır siz dindeki olanını tercih ediniz ki, elleriniz hayır görsün” (Buhari, Müslim)
Mart / 2017
39
işlemesine müsaade etmemekten geçer. Gayri meşru düğünlere başka
bir mazeret “sözümüz geçmiyor “ne yapalım karşı taraf böyle istedi.” Oluyor.
Güle eğlene oynayan tatlı
bir telaşla düğünü savuşturan baba ve anne birkaç
ay sonra “ Hocam çocuklar huzursuz, geçinemiyorlar ne yapalım
aralarını yeniden yapabilir miyiz? Boşanacaklar yoksa ” diye çare aramaya koyuluyorlar. Evet, Allah’la
arasını düzeltmeyen, Allah’la arasına
mesafe koyan bir insan asala ne eşiyle
huzuru yakalayabilir nede evlatlarıyla. Huzurun tek ve yegâne şartı Allah’la aramızı düzetmektir. İbadet ve itaatle, gelenek ve görenekle,
işimizde gücümüzde, düğünümüz ve derneğimizde,
kısaca bütün aile yapımızla istikamet üzere olmaktır.
Yoksa Huzur ve saadet beklediğiniz ailelerde nefret
ve kin kokar, evlilik çekilmez ve taşınmaz olur. İmtihan kayıp edilir.
Sorumluluklarınızı
Unutmayın!
Ayrıca eşler arasında kurulan sevgi ve muhabbet
bağları Allah’ın muhabbetine ve sevgisine götürecek
vesile bilinmeli. Asıl sevgiye götürecek her sevgi
muteberdir. Yoksa Allah’ın rızasının kastedilmediği
yâda ona götüren yol olarak belirlenmediği hiçbir birliktelikten hâsıl olan huzur, devamlı ve lezzetli olamaz.
Böyle Allah için inşa edilen birliktelikte ben değil biz eksenli davranışlar söz konusudur. İrade, gaye
ve amel birliği olunca zıtlaşacak hiçbir konuya da yer
kalmaz. Bir’lerimize yoğunlaşmalı. Gayede ve niyet-
{
lerdeki zıtlıklar, o gayeye ulaşacak
vesilelerde ihtilaflara sebep olur.
İhtilaflar eşler arasındaki en
büyük geçimsizlik ve huzursuzluk sebebidir.
Her hususta birliktelik sağlanır, bu gaye
etrafında sevgi, saygı
anlayış ve güven hakim
olursa evliliğin meyvesi
olan çocuklar daha sağlıklı bir ortamda büyüme
ve gelişme imkanları bulur.
Aksi takdirde olgunlaşmamış, ham kalmış meyve misali o evlatlar çürümeye, faydalı
değil herkese zarar vermeye başlar.
Aile fertleri evinde depoladığı huzurla topluma karıştığında herkese karşı daha bir iyi niyet ve güleç yüzle
muamele eder. Aksi takdir de ailede ki olumsuz ilişkiler başkalarının hayatını bile olumsuz etkilemesi içten bile değildir. Suçlara en fazla karışan davranış
bozuklukları en fazla olan, insanlarla sağlıklı iletişim
kuramayanlar hep ailevi problemleri olan insanlardır.
Yüce Allah buyuruyor ki:
“Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları
gibi kadınların da erkekler üzerinde bir takım
iyi davranışa dayalı hakları vardır”(Bakara ,228)
Peygamberimizde: “Hepiniz çobansınız ve
hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz. Amir
koruyucudur ve maiyetinden sorumludur. Kişi
ailesinin koruyucusu ve eli altında olanlardan
sorumludur. Kadın eşinin evinin koruyucusudur, eli altında bulunanlardan sorumludur, hizmetçi efendisinin malının koruyucusudur ve
eli altında bulunanlardan sorumludur. Hülasa
hepiniz çobansınız ve her biriniz emri altında
}
“Ey gençler aranızda evlenmeye gücü yetenler evlensin,
çünkü evlenmek gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için
en iyi yoldur” (Buhari nikâh, Müslim nikâh) İslam burada insanın
gözüne ve gönlüne günaha girmemek için bir set çekmiştir.
40
Mart / 2017
bulunanlardan sorumludur” (Buhari, Cuma,11)
buyurmuştur.
Bir baba ve anne aile içerisinde kendine verilen
görevi emanet bilinciyle yerine getirmeli, herkes sorumlu olduğu alanı iyice bellemeli. Rollerin bilinmediği, görevlerin tayin edilmediği karmaşık
bir idare anlayışıyla aileler huzuru yakalayamazlar. Bugün en fazla huzursuzluğun nedenlerinden biride kadının erkekleşme isteği, erkeğin kadınlaşma meylidir. Erkek evinin, ailesinin geçimini temin
etmek, bütün ihtiyaçlarını gidermek için donanımlı
yaratılmıştır; Dışardan, içerden gelebilecek tehlikelerden ailesini korur; aile reisidir onun sözü son sözdür;
ipin ucu elindedir. Ancak bütün bu ayrıcalıkları erkek
eşinin üzerine tahakküm kurma nedeni görmemeli,
böyle olursa yetki kötüye kullanılmış olur. Erkeğin
ailede sorumluluğu ağır olduğundan ailesinin baş çobanıdır. Erkek idarecidir bu nedenle ilmen fikren ve
ruhen donanımlı olmalıdır. İdare etmek hata ve kusurlar karşısında çıkış yolunu tutmakla mümkün olur.
Yani işin kolayını tercih etmeli, yeri gelir soğukkanlı
olmalı, yeri gelir feraset ve azmi kuşanmalı. Çalışkan ve dürüst olmak başarının sırrıdır. Erkek sevgiyle
emretmeli, sevgiyi emretmeli zorla değil sevdirerek
yaptırmalı. Merhamet sahibi olmalı, affı karakter haline getirmeliyiz. Kalbinde ailesine ve çocuğuna hatta
bütün yaratıklara merhamet beslemeyen, merhamete
kavuşamaz. Yumuşaklıkla ve hoşgörüyle davranmalı.
herhangi bir meselenin çözümünde empati kurmakta
“Kul evlendiği zaman dininin
yarısını
tamamlamış
olur
geri
kalan yarısında da Allah’a karşı
gelmekten sakınsın” (Beyhâki)
önemli. “Yumuşaklık ve şefkatli muamele hangi şeyde bulunursa, o şeye güzellik kazandırır.
Hangi şeyden uzak kalırsa şeyi kötü ve çirkin
kılar”(Et-Tac,5/58)
Kadın hassas ve duygusaldır, kırılgan ve alıngandır buna rağmen evinin ve namusunun bekçisidir. Bir
kadının “kadın erkek eşittir ” anlayışının nefse hoş
giden tarafına takılıp itaatten, saygı ve sevgiden uzak,
haddi aşıp, gücünün yetmediği, fıtratının uymadığı
her işe karışması huzursuzluğun nedenlerinin başında
gelir. Erkek olsun kadın olsun birbirlerinin sorumluluğu alanında birbirlerine elbette ki yardımcı olacaklar ancak bu sadece bu kadarlık
bir karışma anlamına gelir. Aksi takdirde başsız
ve kontrolsüz bir aile yuvasından huzur beklenmez.
En büyük özgürlük Allah’a kul olup, kul kalmaktır. Yoksa nefsin ve şehvetin esareti insanı nice
badirelere sürükler. Aile sorumluluğu bencilliği ve
enaniyeti asla kabul etmez. Hürriyet, sınırsız hak kullanma anlamına gelmediği gibi özgürlükte sorumsuz
davranışlar şeklinde anlaşılmamalı. Kadının özgürlük
adı altında eşine zulmetmesi doğru değildir.
Ekonomik özgürlük giyim kuşam özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, kısaca hayat özgürlüğü kadının her kafasına
estiği şeyi eşinden habersiz yapması olarak anlaşılırsa ailedeki itaat sevgi ve saygı, birlik ve beraberlik
dengesi bozulur. Kadın israftan ve şatafattan uzak
durmalı, ayağını yorgana göre uzatmalı. Bu hususta
erkeklerin imkânlarının zorlanması, onlara güçlerinin
yetmediği şeyleri teklif etmek huzursuzluğun nedenleri arasındadır. Erkekler de nazenin bir çiçek gibi
bakmalı eşlerine “sizin en hayırlınız hanımlarınıza karşı en iyi davrananızdır” nebevi uyarısını
unutmamalı, onların yaratılışlarındaki çeşitli zaaf ve
eksik noktalarını dikkate almalı. Kadınlarda her gör-
Mart / 2017
41
Resülüllah(s.a.v.)’ın koyduğu ölçü şu:
“Kadın dört şeyi, yani malı, güzelliği, soy sopu ve dindeki kemali
için nikahlanır siz dindeki olanını tercih ediniz ki, elleriniz hayır
görsün” (Buhari, Müslim)
düğünüz hatayı, inciterek ve kırarak değil, yapıcı bir
üslupla düzeltmek gerekir. Asıl olanda huzur ve sükûnetin devamı için iyi taraflarının varlığını dikkate alıp
onlarla yola devam etmek. Çünkü bir insan hep hata
ve kusurları başa kalkma şeklinde telafi etme yoluna
koyulursa, zaten kırılgan ve alıngan bir eşle aranızdaki
tahammül sınırları daraltırmış, müsamaha ve anlayış
birikimini eritmiş olursunuz. Kadınlarda da aynı anlayış hakim olmalı. Eşler bir birlerine karşı besledikleri
sevgi ve saygıyı da belli etmeliler. Güzel sözler herkesin hoşuna gider hele kadınların daha fazla itibar
ettiği bir haslettir bu. Tatlı dil yılanı bile deliğinden
çıkarırken, nice düşmanları dostluk kapısına yönlendirirken, zaten karşı taraftan bir adım bekleyen eşlerin
arasındaki buzları eritip, ilişkilerin üzerine çöreklenen
toz bulutlarını nasıl dağıtmasın. Eşler arasındaki güven ve samimiyet çok önemli. Çünkü güvenin olmadığı yerde sağlıklı ilişki söz konusu olamaz. Birbirlerinden devamlı şüphe duyan, birbirlerine itimat etmeyen
eşler arasında muhabbette olmaz, sevgide saygıda.
Davranışlar taklidi, samimiyetten uzak olduğundan
da huzur ve sükûnette devamlılık sağlayamazsınız.
42
Mart / 2017
Resulüler(s.a.v.) her konuda olduğu gibi aile konusunda da bizler için en büyük örnektir. Yüce Resul
kadına değer vermiş her hususta onların yardımına
koşmuş, bizlere emanet olan kadınlar hususunda bizleri de uyarmıştır:
“Ey insanlar kadınların haklarına riayet
edin, onlara şefkat ve sevgi ile muamele ediniz. Onlar hakkında Allahtan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak
aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah
adına söz vererek helal edindiniz”(sahi-i Buhari)
Kadın iffet ve hayâ elbisesini asla çıkarmamalı. Kadın özeldir, güzelliği erkeğine aittir. Başkalarına ifşa edilen güzellik, başkalarıyla paylaşılan özel
durum ailenin temelini dinamikleyken bir davranıştır.
Kadın boyasıyla cilasıyla bir vitrin mankeni gibi huzuru yakalayamaz. Kadının güzelliği asıl güzelliği iffeti
ve ahlakıdır, örtülerinin altında gizledikleri edep ve
namuslarıdır. Ağır başlılık en büyük süstür. Kadındaki
zarafet, nezafet, izzet, namus ve haysiyetine verdiği
değer kadardır.” Saliha
kadın kocası yüzüne
baktığı zaman, kocasının meşru isteklerini yerine getirir ve
onun olmadığı yerde
hem malını hem de
namusunu muhafaza eder.”( İbni Mace,
Nikah) kadın erkeğinin
her an yanında ve yardımında olmalı, onu teskin etmeli. Kadın yokluk
zamanında sabrı, varlık
zamanında şükrü telkin
ettiği zaman o ailede her
sıkıntı aşılır. Hatta her sıkıntı eşlerin daha da birbirlerine kenetlenmelerine vesile olur.
Kadının Allaha ibadetten sonra en büyük
vazifesi, kocasına meşru hususlarda itaat etmek, ailesinin huzurunu temin etmek, emanetine sahip çıkmak tır. Peygamberimiz(s.av.)
buyuruyor ki:
Evet, insan evladını bile bile ateşe atmaz. Yemez
yedirir, içmez içirir. Canını dahi ortaya koyar bir baba
ve anne evladı için. Ancak İslam üzere kurulmayan
ve devam etmeyen birliktelikler, üzerine titrediğimiz
evlatlarımızın, sevdiklerimizin hem bu dünyada nice
huzursuzluklara hem de ebedi âlemde cehennemde
yanmasına sebep olacaktır.
Çocuklar sadece geleceğin büyükleri değil, geleceğin anne ve babalarıdır aynı zamanda. Onları yetiştirirken ne kadar önemli bir iş yaptığımızı bilmeliyiz.
Aksi takdirde iyi bir anne ve baba olmayanların evlatları da, torunlar da iyi birer baba olamazlar. Yani
bu sürüp gider. Sorumlusu da daha işin başında ipin
ucunu kaçıran anne babalara aittir. Evlatlarımıza olan
duygularımız onların gelecekleri adına bir yıkım olmamalı, karınlarını doyururken ruhlarını ihmal ettiğiniz
“Ey inananlar, kenzaman, huzur için hiçbir
dinizi ve ailenizi yakıtı
şey yapmış sayılmazsınız.
insanlar ve taşlar olan
“Dünya geçici, bir faydadan Edep ve ahlak bir babaateşten koruyun” (Tanın evladına bırakacağı
rim,6) buyuran Allah, bu
ibarettir. Onun fayda sağlayan en en büyük mirastır. Çouyarıyla aile sorumluluğuhayırlı varlığı dindar kadındır.” cuk, maddeleşen şu dünnun ne kadar önem arz etyanın karanlığından antiğini vurguluyor. Bu ayeti
(Müslim) buyurarak
evlenilecek
cak mananın ve ahlakın
indiğinde Hz. Ömer’in
kişide aranması gerekenin dindarlık aydınlığıyla yol bula bilir.
bunun nasıl olacağını
Ayağına bir diken battıolduğunu
vurgulamıştır.
sorması üzerine, Resuğında onun acısını yürelüllah(s.a.v.): “Allah’ın
ğinde hisseden bir anne,
emrettiği şeyleri onlaevladı namaz kılmadığı
ra emreder yasakladıklarını yasaklarsınız bu tutum onları koruma zaman da aynı acıyı hissetmiyorsa, geleceği adına
olur.” buyurmuştur.
bin bir türlü fedakârlık yaptığı halde ebedi âlem için
yerinden dahi kımıldama gereği duymuyorsa, bakıp
Dinini diyanetini öğrenen, baba, ata sevgisiyle suladığı bu tohumdan cennet meyvesi değil cehenyetişen bir evlat elbette ki baba ve anaya itaat etme- nem zakkumu elde eder. Burnu yerde sürünecek işler
nin Allah’a kulluktan sonra gelen en büyük emri ilahi yapan evlatların baba ve annelerinin de iki yakası bir
olduğunu bilecek, küçükken kendisine nasıl merha- araya gelmez. Ne bu dünyada nede ahirette iyilik ve
met ve fedakârlık ettiyseler Allah’ında onlara mer- huzura kavuşabilirler.
hamet etmesini isteyecek. Onlara öf bile demenin
suç olduğunu bilen evlat onlara karşı hata ve kusur
Son sözümüz rabbimizin öğrettiği şu dualar olsun:
işleyebilir mi?
“Kocası kendisinden razı olarak vefat eden
kadın cennete girer”( Tirmizi) Ailenin inşasında
kadının rolü büyüktür “ evi dişi kuş yapar” denmiştir. Bunların başında çocukların yetiştirilmesi gelir.
Ailenizi Ateşten
Koruyun!
ruyun!
Bütün bu saydıklarımız nedeniyle İnsan aile
kurarken sadece kendisinden değil aynı zamanda
aile efradından da sorumlu olduğunun unutmamalı.
Yaptığı hataların sonucu bütün herkesi etkileyeceğinden daha dikkatli ve mesuliyet bilinci içerisinde
hareket etmeli.
“Rabbimiz! Bizlere dünyada iyilik ver ahirette de bizi cehennem azabından koru.” (Bakara,2)
“Rabbimiz bize eşlerimiz ve çocuklarımızdan gözümüzü aydın edecek nesiller ver ve bizleri takva yolunda gidenlerin rehberi yap.”(Furkan 74)
Mart / 2017
43
Fatih Sultan SEMİZ
İslam’ın Şubesi Olan Ev
“
Allah’ın
ayetlerinden bir ayettir,
aile.
Peygamberimizin
peygamberlikten önceki
sünnetlerinden,
44
Mart / 2017
aile.
”
B
iz Müslümanız. Rabbimiz Allah’tır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallahu Aleyhi ve
Sellem’dir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Kıblemiz Kâbe’dir. Müminler kardeşimizdir. Dinimiz İslam’dır. Bunların hepsi bizim için parçalanamaz bütünlerdir.
Yani rabbimiz Allah’tır dediğimizde O’nun hem yaratmaya
hem de yönetmeye gücü yettiğini ikrar ediyoruz. Allah’ı sadece doğa olayları ile ilgilenen bir ilah tasavvuru Müslüman
zihninde barınamaz. Allah, bu kâinatın ezeli ve ebedi
rabbidir. Tektir ve birdir. O kulları için en uygun olanı
seçmiştir. O yüzden seçmiş olduğu peygamberi de kitabı da
dini de parçacı bir şekilde anlayamayız. Nefsimizin hoşuna giden Hadis-i Şerifleri alıp gerisine haşa ıskarta
muamelesi yapamayız. Eğer sadık-ul va’d olan Peygamberimiz aleyhisselam’ın ağızından çıktıysa bir
söz nefsimize zor gelse de, canımızı acıtsa da, yaşam biçimimize uymasa da o bizim başımızın tacı
olmalıdır. Aynı şekilde kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i de
parçacı bir zihinle anlayamayız. O’nun anne ve babaya iyi davranın emirlerini sürekli gündemde tuttuğumuz gibi Allah ve Resul’üne savaş açmak olan
faizi gündeme getirmiyorsak kitabımıza ihanetle yargılanacağımız o gün çok uzak değildir. Her noktasına ve harekesine iman ettiğimiz kitabımızı bölüp, parçalayamayız.
Fatiha süresinden nas süresine
kadar ne anlatıldıysa gözümüzle gördüğümüzden, elimizle
tuttuğumuzdan daha fazla
anlatılanlara iman ederiz.
İbrahim’i (aleyhisselam)
yakmayan ateşe de, Yunus aleyhisselam’ı yutan
balığa da iman ederiz.
Hükümlerine de iman ederiz. Modern çağda olur mu
böyle şey demeden kısas isteriz. Hırsızın kolunun kesilmesi
gerektiğini parlamenter sistemle de
yönetiliyor olsak da isteriz başkanlık
sistemi ile yönetiliyor olsak da isteriz. Çünkü
biz Müslümanız. Bizim dinimiz sistemler üstü
bir dindir. Ve dinimiz bazı ideolojilerin üzerine serpiştirilecek bir din değildir. Limonlu kekteki limon
parçacıkları değildir bizim dinimiz. Birilerinin yaptığı
keke istediği dozda katılacak biz dinimiz yoktur bizim.
Bizim dinimiz hepe taliptir. Sıralamada ikinci olmayı
kabul etmeyen bir dinimiz vardır bizim. O yüzden İslam, hayatın her şubesinde topyekûn olduğunda biz buna hakiki İslam diyebiliriz. İslam’ın
parçacıklarının konduğu ama kendisinin olmadığı
bir yaşam tarzı limonlu kek olmaktan öteye gidemez.
Ama ne yazık ki zahmetsiz bir Müslümanlık yaşamak
istediğimiz için yaptığımız işleriz önüne “İslami” takısını getirdiğimiz de bütün meselenin hallolduğunu
zannediyoruz. İslami banka, İslami müzik, İslami dü-
ğün, İslami televizyon, İslami dergi gibi… Ancak kaçırdığımız nokta bir şeye bizim İslami dememiz
değil Allah’ın onu İslami olarak kabul etmesidir. Kriterlerini Allah’ın belirlediği ve uygulaması ona göre yapılan fiillerimiz İslamidir.
Yoksa gerisi nefis tatmin aracımızdır.
İslami düğün deyip öncesinde okunan Kur’an-ı Kerim ile her şeyin
bittiğini zanneden bir yapıya
sahipsek bir daha oturup düşünmeliyiz. Bize ait olmayan gelinliği giymek ne kadar İslami? Gelinlik giymiş
bir kızın yüzlerce erkeğin
önünde poz verip fotoğraf
çektirmesi ne kadar İslami? Gülüp eğlenilmek için
icra edilen düğünü matem
havasına veya bir sohbet ortamına dönüştürmek ne kadar
İslami? Uzayıp gidecek bu maddelere yenisini eklemeye gerek yok. Bir
şeyin İslami olması bize göre değil Allah’a göre
olmasıdır. Esas mesele budur.
İslami Aile Veya
İslam’ın Ailesi
Ümmetin kalelerinin bir bir yıkıldığı bir zamanda
elimizde kalan son kalemiz aile. Cebrail aleyhisselam’ın Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’e ilk vahyi
getirdiğinde Allah’ın beyti olan Kâbe’ye koşmayıp da
teskin olmak için koştuğu merkez üssümüzün adı aile.
Başlangıç noktamız. Bizi bitirmek isteyen küffarında saldırdığı karargâhımız. Tekrar ayaklarımızın üstüne kalkacağımız yer. Olacağımız
Bir şeye bizim İslami dememiz değil Allah’ın onu İslami olarak
kabul etmesidir. Kriterlerini Allah’ın belirlediği ve uygulaması ona
göre yapılan fiillerimiz İslamidir. Yoksa gerisi nefis tatmin aracımızdır.
Mart / 2017
45
Ümmetin kalelerinin bir bir yıkıldığı bir zamanda elimizde kalan
son kalemiz aile. Cebrail aleyhisselam’ın Resulullah Sallahu Aleyhi ve
Sellem’e ilk vahyi getirdiğinde Allah’ın beyti olan Kâbe’ye koşmayıp
da teskin olmak için koştuğu merkez üssümüzün adı aile.
veya öleceğimiz mekân. Allah’ın ayetlerinden bir
ayettir, aile. Peygamberimizin peygamberlikten önceki sünnetlerinden, aile. Ama ne kadar
İslami veya ne kadarı İslam’ın? Bu sorunun cevabını
şu üç soruya cevap bulduğumuzda çözebiliriz. Ailenin
kuruluşu nasıldı? Kurulduktan sonra İslami bir aile nasıl olur? Ailenin geleceğe dair planları nereye kadar
uzanıyor? Tek doğru test olduğunu iddia etmeden
madde madde bu üç soruyu herkes kendi üzerinden
cevaplayabilir.
İslami Bir Ailenin
Kuruluş Şeması:
1- Evlenirken kız ve erkeğin birbirlerini görmesi. İkisinin de kalbi mutmain olmuş bir şekilde evet demesi.
2- Kız erkeği, erkekte kızı değerlendirirken servetine,
makamına, parasına, güzelliğine göre değil Allah’ın
emir ve yasaklarına gösterdiği özene değerlendirmesi.
3- Anne ve baba rızasının alınmış olması. Anne
baba rızasının alınmadığı her işin güdük olduğunun
bilinerek yol alınması.
46
Mart / 2017
4- Erkek kadına sadece eş olarak değil çocuklarıma
anne olabilir mi diye bakması. Kızın da erkeğe sadece eş olarak değil çocuklarıma baba olabilir mi diye
bakması.
5- Nişanlılık sürecinin olabildiğince kısa tutulması
ve düğün v.s. hazırlıklarda israfa kaçmadan hareket
edilmesi.
6- Nişanlılık sürecinde mahremiyet ölçülerinin yıpranmaması, nişanın nikâh olmadığı bilinci ile hareket
edilmesi.
7- Düğünün karma bir şekilde icra edilmemesi, gelinlik giyilmemesi, müzik gibi şehvet artırıcı durumlardan uzak durulması.
8- Her iki tarafında aile ile ilgili bir ilmihali baştan
sona bitirmesi. Nikâh, talak gibi ailenin birinci meselelerinin biliniyor olması.
9- Çocuk sayısının konu olarak gündeme asla gelmiyor olması. Allah’ın takdirine rıza gösteriyor olmak.
10- Büyükler ile istişare etmeden yol almamak.
9- Öncelik anne babada olmak kaydı ile sıla-i rahimin ihmal edilmemesi. Komşu haklarına riayet ederek yaşanması.
10- Kanaat, sabır, sevgi, saygı bağlarının asla yıpratılamaması. Birinin bağırdığında diğerinin sustuğu
ortamın oluşturulması.
Gelecek Planlarına
Göre İslami Bir Aile:
1- Her çocuğun Allah’a adanıyor olması ve ona
Evlendikten Sonra
İslami Bir Aile:
1- Aksatılmadan az ama devamlı bir şekilde Kur’an-ı
Kerim tilavetinin yapılıyor olması. İki ise iki üç ise üç,
ama devamlı olmalı.
2- Namazları erkeğin camide cemaatle, kadının ise
evinde en ücra köşede kılıyor olması.
3- Gelen misafirlerin haremlik selamlık şekli ile ağırlanması. Evin her ana misafir ağırlayacak şekilde dizayn edilmesi.
dair hayaller kurulması.
2- Ahirete gidildiğinde eşlerin birbirlerine yük değil
sıratı geçirecek şekilde işler yapmak için çabalaması.
3- Korkudan herkesin eşinden, çocuğundan, annesinden, babasından kaçtığı o günde Allah’ın nerede
benim için birbirini seven kullarım sözüne muhatap
olmak için sürekli muhasebe yapılması.
4- Daha fazla ev daha fazla araba daha fazla para
değil daha fazla amel daha fazla sadaka verme daha
fazla cennet kokusunu düşlemek.
5- Kimse kalmasa da ailem ile dine hizmet ederim
4- Namaz kılmak için mobilyaların oynatılmasına
gerek kalmaması. Televizyonun eve girmemesi, giriyor ise açılmaması, açılıyor ise kontrollü bir şekilde
kullanılması.
anlayışına sahip olmak.
5- Hiçbir şekilde su, yemek, elektrik israfına meydan verilmemeli. Vakit kesinlikle israf edilmemeli.
zafer yakındır. Onları koruyamadığımız ölçü-
İslami bir aile bu ümmetin dertlerini sonlandıracak bir yapıdır. Ailelerimiz İslam’ın
birer şubesidir. Onları koruduğumuz ölçüde
de hezimet bizi bekliyor demektir. Yüz yirmi
6- Düzenli olarak evde aile arası bir dersin icra ediliyor olması. Ders üzerinde mütalaa yapılması ve notlar
alınması.
metre karelik evlerde İslam devleti kuramayanların
7- Eve selam ile girilip selam ile çıkılması. Hanımın
güler yüzlü olması, erkeğin hanımı ile şakalaşmayı
bilmesi.
sıl kurulsun? Bu dine hizmet etmek isteyenler
8- Dedikodu, gıybet, nemineden uzak sohbetlerin
olması. Cihadın, şehadetin gündem edildiği sohbetlerin olması.
Zaten bu kutu yolculukta Hadice annemizin
İslam’dan söz etmeye çokta hakları yoktur. Üç odalı
evlerde kurulamayan İslam devletleri üç kıta da naevlerinden başlasınlar. Evlerini İslam’a teslim
ettikleri ölçü de şehirleri teslim alacaklardır.
evinde başlamıştı. Sonra Arap Yarımadası
teslim alınmıştı. Önce ev, sonra ev, hep ev.
Mart / 2017
47
Ersan BİLGİN
Ailede Şuur Gerek
“
Çocuklarımız,
“Yavrucuğum!
iyiliği
Namazı
emret,
vazgeçirmeye
gelenlere
kıl,
kötülükten
çalış,
sabret.
başına
Doğrusu
bunlar, azmedilmeye değer
işlerdir.”
(Lokman,17)
şuurunda, Hz. Ali, Hz. Mus’ab,
Hz. Fatıma, Hz. Aişe (r.anhum)
gibi
48
İslam’ın
hizmetinde
o l m a l ı d ı r l a r.
”
Mart / 2017
A
ile toplumun nüvesidir. Müslüman Fert, Müslüman Aile ve Müslüman Toplum, Müslüman Devletin teminatıdır. İslam Medeniyeti aile medeniyetidir.
Rasulullah Efendimiz (sas)’in aile yuvası her şeyiyle bize örnektir. Osmanlı’yı Osmanlı yapan ailedir. Dış güçler ve
Siyonizm ailenin önemini bildiği için aileye saldırmakta ve
aileyi yok etmeye çalışmaktadır. Bu açıdan ailenin mukavemeti büyük önem arzetmektedir.
Ailecek bileceğiz ve uygulayacağız ki; 1. İslamsız
saadet olmaz. 2. Şuurlu Müslüman olacağız. 3. Allah
için cihad ve fedakârlık yapacağız. Ailecek İslam Davasına hizmet edilmelidir. Hanım, Hz. Hatice Annemiz’in
Peygamberimiz’i ilk vahiy geldiğinde ve sonrasında
kuşattığı, gönlünü rahatlatıp İslam’a hizmet ettiği
gibi kocasına sahip çıkmalı, yanında olmalıdır. Evin
erkeği ve reisi, tıpkı Peygamber Efendimizin eşlerine
davrandığı gibi yumuşak huylu, merhametli ve mu-
habbetli olmalıdır. Çocuklarımız, “Yavrucuğum!
Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman,17) şuurunda, Hz. Ali, Hz. Mus’ab, Hz. Fatıma,
Hz. Aişe (r.anhum) gibi İslam’ın hizmetinde olmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki,
gerçek huzur ve saadet, aile yuvalarından taşan ve gıpta edilen
huzur ve saadettir.
“Mal ve çocuklar birer fitnedir (imtihan vesilesidir.)” (el-Enfâl, 8/28)
ayetinde de belirtildiği gibi
Aile en çok imtihanların
yaşandığı kurumdur. Onun
için sağlam olmalıdır. İtina
gösterilmelidir. Müslüman aile
madde değil mana ve gönül
merkezlidir. Kapitalist ve materyalist bakış açısı her noktada reddedilmelidir. Ki aile korunsun. Aile temelini sarsacak bir
takım şeytani yollara sapılmamalıdır. “Torun bakan
büyükanneye maaş geliyor” gibi politikalar aileyi
ve fedakârlığı bitirir…
Aile fertlerine dinimizin korunmasını emrettiği
ölçülerle sahip çıkılmalıdır. Ölçüyü bozmamalıyız.
Ailede de ölçümüz Kur’an ve Sünnetten başka bir
şey değildir, elbette. Ailenin namusu, toplumun namusudur. İffet, haya, edep ailede baş tacı olmalı ve
topluma sirayet etmelidir. Eşiniz, oğlunuz, kızınız ve
elinizdeki diğer imkânlarınız birer emanettir. Emaneti zayi etmek doğru değildir. Dikkat edilmelidir. Ev
ahalisine Peygamber Efendimiz’in, hanımlarına ve
evlatlarına davrandığı gibi davranmalıyız. Evde Peygamberimiz’in eşlerine yardımcı olduğu gibi yardım
edilmelidir. Aile ile kaliteli vakit geçirilmelidir. Çocuklara başka hiçbir şeyle ilgilenmeden kıymetli vakitler
ayrılmalıdır. Göz teması kurulmalıdır. Muhabbet, istişare ve sohbet edilmelidir. Evde sağlam ve düzgün
bir iletişim olmalıdır. Biz duygusu ile fedakarlık anlayışı ile hareket edilmelidir. Ev tv merkezli
değil muhabbet merkezli olmalıdır.
Aile içi saygınlığı bozacak tavır ve
davranışlardan uzak durulmalı,
asla kaba ve haşin davranılmamalıdır. Örnek ailelerle
dostluk bağları oluşturulmalıdır. Ferdi ibadetler
aksatılmamalı, toplumsal
duyarlılık ve İslami çizgi ile
istikamet mutlaka muhafaza edilmelidir.
Geçen ay “Ailede şuur
toplumda huzur” başlığıyla
Saadet Partisi tarafından yayınlanan ‘Aile ve Ahlaki Dejenerasyon’
raporunda şunlara yer verilmiştir: “Aile ve
ahlak alanlarında yaşanan sıkıntıların temelinde yatan küresel ahlaksızlık trendlerine ek
olarak “Batılı değerleri üstün görme” anlayışından kaynaklanan zihniyetlerin de etkili olduğu açık
bir şekilde görülmektedir. Gelenekten moderniteye
aile yapısı, aile yapısında meydana gelen bozulmalara etki eden ahlaki faktörlerin neler olduğu ve bunun
bireyde, toplumda ve devlette meydana getirdiği yıkımları verilerle teşhis edilmiştir. Kadın ve erkeğin rol
ve görevlerinde toplumsal ve kültürel yapıyı bozucu
değişimler yaşanmaktadır. Modern dünyada aile öncelikle bir tüketim unsuru olarak nitelenmiş, ardından
da aile kurumunun önemi azaltılarak haz ve heves
tatmin merkezli bireysellik yerleştirilmiştir. Günümüzde eğitim, sağlık, konut, ulaşım gibi günlük en temel
Hanım, Hz. Hatice Annemiz’in Peygamberimiz’i ilk vahiy geldiğinde
ve sonrasında kuşattığı, gönlünü rahatlatıp İslam’a hizmet ettiği gibi
kocasına sahip çıkmalı, yanında olmalıdır.
Mart / 2017
49
ihtiyaçlarında yaşadıkları ekonomik güçlüklerin, toplumun en temel direnç noktası olan aileyi tehdit altına soktuğu ortadadır. Kadın bedeni reklam, tanıtım,
sözde sanat, eğlence alanlarında pazarlama metası
haline getirilmiştir. Medya aracılığı ile yürütülen küresel algı trendleri; seküler ve ahlak dışı unsurları sürekli
gündem yaparak doğallaştırıp insanların yaşam algılarını ifsat etmektedir.
Rapor şöyle devam etmektedir: 2015 yılında
602.000 evlenme olurken 200.000 boşanma başvurusundan 131 bin’i boşanma ile gerçekleşmiştir.
TÜİK boşanma sebeplerini; aldatma, aldatılma, içki
ve kumar, dayak/kötü muamele, saygısız davranma,
sorumsuz ve ilgisiz davranma, yüz kızartıcı suç, çocuk
olmaması vb. nedenler başlığında toplamıştır. Boşanma oranları muhafazakâr ya da laik yaşam tarzı
meye başlamıştır. Türkiye’de yasal olarak genelevler
işletilmekte, vergi alınmakta, evli ya da bekâr olması
fark etmeksizin bu ilişkiler suç sayılmamaktadır. Ahlaki dejenerasyonu yaygınlaştıran randevu evlerinin
ve genelevlerin derhal kapatılması gerekmektedir.
İmar politikaları komşuluk ilişkilerini zedelemektedir.
“Önce ahlak ve maneviyat” düsturu ile devleti ve
toplumun tüm katmanlarını kapsayan topyekûn bir
manevi kalkınma programı hazırlanması gerekmektedir. “Çocuğu, Aileyi Koruma Yüksek Kurulu”
gibi üst kurulları oluşturması gerekmektedir. Küresel
ahlaki tehditlere karşı “Dünya Medya Teşkilatı”,
“Uluslararası H aber Ajansı”, “Kadın, Aile ve
Çocuğu Koruma Teşkilatı” gibi küresel organize
kuruluşlar oluşturulmalıdır. Hükümet, Avrupa Birliği
normları gibi aile yapısını bozan politikalardan vaz-
Evin erkeği ve reisi, tıpkı Peygamber Efendimizin eşlerine
davrandığı gibi yumuşak huylu, merhametli ve muhabbetli olmalıdır.
yaşayanlarda farklı değildir. Yurtlarda 50.000’e yakın
kimsesiz, bakımsız, muhtaç çocuk barınmaktadır. Bu
çocukların % 95’inin anne ya da babası veya anne-babası var olduğu halde özellikle boşanma sebebiyle yurtta kalmaya mecbur bırakılmışlardır. Modern
dünyanın özgürlük çerçevesinde gördüğü cinsel yönelimlere karşı nikâhın önemi ve değerini vurgulayıcı
politikalara ihtiyaç vardır. Post-modern feminizmin
‘toplumsal cinsiyet eşitliği ya da adaleti’ politikalarının
desteklenmesinden vazgeçilmelidir. Aile içi sorunların
çözümü için “Hakemlik Müessesesi” modelinin
hukukta bir metot olarak uygulanması elzemdir. Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, politik kadın yaklaşımlarından ziyade merhamet ve adalet ekseninde aileyi
koruyucu politikalar üretmelidir. Her türlü müstehcen
neşriyat ve yayınların durdurulması ve izinlerinin iptal
edilmesi gerekmektedir. Zina suç olmaktan çıktığı için
farklı partnerle evlilik dışı birliktelikler doğal hale gel-
50
Mart / 2017
geçmesi gerekmektedir. Ailedeki ahlaki dejenerasyonu tetikleyen medya unsurlarının RTÜK tarafından
engellenmesi gerekmektedir. Yazılı ve görsel medyada yer alan bütün yayınların Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı denetiminden geçmesi gerekmektedir. Ekonomik gerekçelerden dolayı evlenemeyen kişilere faizsiz kredi imkânları sağlanmalıdır. “Aile Danışmanı”
atamasında sadece diploma esas alınmamalı. Evlilik
tecrübesi, yaşı, akademik kariyeri yetkin olan
kişiler üzerinden atama yapılması gerekmektedir. Her türlü müstehcen neşriyat ve yayınların
durdurulması ve izinlerinin iptal edilmesi gerekmektedir.”
Toplumsal huzur ve saadet için, ailenin
sağlam ve şuurlu olması zaruridir. Bu konuda
hepimize ve devletimize büyük görev düşmektedir. Hemde acil… İdrak oluna…
Hadis-i Şerif
َ ‫ َقـ‬î �‫ا‬
ِ ّٰ ‫ـول‬
، َ‫ َمــنْ تَـ َز ّ ُو ج‬: ‫ـال‬
ِ ‫ َعــنْ َر سُ ـ‬،Ö ‫ـس‬
ٍ ‫َعــنْ أ َ نَـ‬
� ‫َف َقـ ِـد اسْ ـتـَ ْكمَ َل نِ ْصـ‬
ْ ‫ـف‬
.‫ا� ِفــي ال ِّن ْصـ ِـف ا ْلبَا ِقــي‬
َ َّ ‫ـان َف ْل َيتَّـ ِـق‬
ِ ‫ا� ِيمَ ـ‬
Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu:
“Kul evlendiği vakit dininin yarısını tamamlamış olur.
Artık geri kalanyarısında da Allaha karşı gelmekten kaçınsın.”
(Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/163 nr. 7378)
Mart / 2017
51
Yoksulun Gayreti
Kibâr-ı Kelâm
َ ‫ يَــا رَسُ ـ‬:‫ـال‬
َ ‫ أ َ ّنَـهُ َقـ‬،َ‫َعــنْ أَبِــي ُه َر ْي ـ َرة‬
َّ ‫ أ َ ّ ُي‬،�‫ا‬
ِ ّٰ ‫ـول‬
‫ضـ ُـل؟‬
� ‫الص َد َق ـ ِة أ َ ْف‬
َ ‫َقـ‬
َ.‫ وَا ْب ـ َدأْ بِمَ ــنْ تَ ُعــو ُل‬،‫ج ْه ـ ُد ا ْل ُم ِقـ ِّـل‬
ُ :‫ـال‬
(Ehlullahın Dilinden...)
Ubeyd FAKİRULLAH
Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem)’e: “Ya Rasûlallah! Hangi
sadaka daha faziletlidir” diye sordu. Efendimiz
En Faziletli Sadaka
(sallallahu aleyhi vesellem): “Yoksul ve fakir bir
kimsenin gayret etmesi. Geçimini sağladığın
‫ا� َعلَ ْي ـ ِه‬
ُ ّٰ ‫صلَّــى‬
� ‫َعــنْ َح ِكيـ ِـم ْبـ ِـن ِح ـ َز ٍام �ا ّنَ ـهُ �ســأَ َل ال َّن ِبـ َّـي‬
kişilerden başla” buyurdular.
َ ‫ضـ ُـل؟ َقـ‬
َّ ‫ و‬،‫ ا ْب ـ َدأْ بِمَ ــنْ ت َ ُعــو ُل‬:‫ـال‬
َّ ‫ أ َ ّ ُي‬:َ‫و �َس ـلَّم‬
ُ‫َالص َد َق ـة‬
� ‫الص َد َق ـ ِة أ َ ْف‬
.‫َعــنْ َظ ْه ـ ِر ِغ ًنــى‬
Hakîm
bin
Hizâm
(radiyallahu
anh)
Hz.
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e: “Hangi
sadaka daha faziletlidir” diye sordu. Efendimiz
(sallallahu aleyhi vesellem): “Geçimini sağladığın
kişilerden
başla.
ardındandır”
Sadaka
zenginliğin
buyurdular.
Abdalların Ameli
َ ‫ـك بِعَمَ ـ ِـل ْا� ْب‬
َ ‫ َعلَ ْيـ‬:‫ يَ ُقــو ُل‬،‫َعــنْ سُ ـ ْفيَا َن‬
َ‫ـب ِمــن‬
ُ ‫ ا ْل َكسْ ـ‬:‫ـال‬
ِ ‫طـ‬
َ
َ.‫ـال‬
ِ ‫ا ْل َحـ َـ� ِل و َْا� ِ ْن َفــا ُق َعلَــى ا ْل ِع َيـ‬
Süfyan-ı Sevrî (radiyallahu anh)’den rivayete
göre o şöyle derdi: “Sana kahramanlıkta önü
alınamayan yiğit kimselerin ameli gerekir.
O amel de: helalinden kazanıp ehl-ü iyâlinin
nafakasına
harcamandır.”
Varislere Mal
Bırakmak
Kendisine Hayırlar Verilen
َ ‫ـك أ َ ْن تَ ـ َد َع َو َرثَتَـ‬
َ ‫ ِإ ّنَـ‬:ُ‫ـال لَ ـه‬
َ ‫و �َس ـلَّ َم َقـ‬
‫ـك أ َ ْغ ِن َيــا َء َخ ْي ـ ٌر ِمــنْ أ َ ْن‬
َ ‫ا� َعلَ ْيـ ِه و �َسـلَّ َم َقـ‬
ُ ّٰ ‫صلَّــى‬
ْ‫ َمــن‬:‫ـال‬
� ‫ َعـ ِـن ال َّن ِبـ ِّـي‬،‫َعـ ِـن ا ْبـ ِـن مَسْ ـعُو ٍد‬
َ ‫أ َ ْع‬
َ‫ وَا ْرت َِضــخْ ِمــن‬،‫ا� َخ ْي ـرًا َف ْليُ ـ َر َعلَ ْي ـ ِه وَا ْب ـ َدأْ بِمَ ــنْ تَ ُعــو ُل‬
ُ ّٰ ‫طــا ُه‬
َ ‫ أ َ َّن رَسُ ـ‬،‫ َعــنْ أَبِي ـ ِه‬،‫َعــنْ عَا ِم ـ ِر ْبـ ِـن �س ـع ٍْد‬
ِ ّٰ ‫ـول‬
‫ا� َعلَ ْي ـ ِه‬
ُ ّٰ ‫صلَّــى‬
� �‫ا‬
َ.‫تَ َد َع ُه ـ ْم عَالَ ـ ًة‬
Âmir bin Sa‘d (radiyallahu anh)’ın babasından
Kul
َ.‫ـك‬
ِ ‫ْج ـ ْز َعــنْ نَ ْف ِسـ‬
ٍ ‫ و ََ� تُـ َـ� ُم َعلَــى َك َفـ‬،‫ا ْل َف ْضـ ِـل‬
ِ ‫ـاف و ََ� تَع‬
rivayetine göre Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)
İbni Mes‘ud (radiyallahu anh)’den rivayete
ona buyurdu ki: “Hiç şüphesiz ki senin, varislerini
göre: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)
zengin olarak bırakman onları muhtaç olarak
bırakmandan hayırlıdır.”
buyurdular ki: “Allah’u Teâlâ kime hayır verirse
üzerinde
görünsün.
Geçimini
sağladığın
kişilerden başla. Fazlasından hediyeler ver.
(Aileni geçindirmeye) yetecek şekilde (geçimini
52
............. / 2017
kazanırsan)
(düşürecek
kınanmazsın.
şekilde)
zorlama.”
Kendini
acze
Ailenin Geçimi İçin
Harcanan Para
Günah Olarak Kişiye
Yeten Kötülük
َ ‫ َقـ‬:‫ـال‬
َ ‫ َقـ‬،َ‫َعــنْ أَبِــي ُه َر ْي ـ َرة‬
ِ ّٰ ‫ـال رَسُ ــو ُل‬
:َ‫ا� َعلَ ْي ـ ِه و �َس ـلَّم‬
ُ ّٰ ‫صلَّــى‬
� �‫ا‬
َ ‫َقـ‬
ِ ‫ـال رَسُ ــو ُل ا‬
َ‫ َك ٰفــى لِ ْلمَ ـ ْرءِ ِمــن‬:َ‫ا� َعلَ ْي ـ ِه و �َس ـلَّم‬
ُ ّٰ ‫صلَّــى‬
� �
ُ‫ْا�ِثْـ ِـم أ َ ْن ي ُِضي ـ َع َمــنْ يَ ُقــوت‬
َ
ِ ّٰ ‫يل‬
‫ َو ِدي َنــا ٌر‬،ٍ‫ َو ِدي َنــا ٌر أ َ ْن َف ْقتَـهُ ِفــي َر َق َبـة‬،�‫ا‬
ِ ‫ِدي َنــا ٌر أ ْن َف ْقتَـهُ ِفــي �سـ ِب‬
َ ‫ َو ِدي َنــا ٌر أ َ ْن َف ْقتَ ـهُ َع ٰلــى أ َ ْه ِلـ‬،‫ين‬
،‫ـك‬
� ‫ت �َص َّد ْقـ‬
ٍ ‫ـت ِب ـ ِه َع ٰلــى مِسْ ـ ِك‬
َ ‫أ َ ْعظَ ُم َهــا أ َ ْج ـرًا ا ّلَـ ِـذي أ َ ْن َف ْقتَ ـهُ َع ٰلــى أ َ ْه ِلـ‬
َ.‫ـك‬
Rasûlüllah
(sallallahu
aleyhi
vesellem)
buyurdular ki: “Doyurduğu (bakmakla yükümlü
olduğu) kimseleri zayi (ihmal) etmesi kişiye
günah
olarak
yeter.”
Ebu Hüreyre (radiyallahu anh)’den rivayete göre
Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular
ki: “Bir dinarı Allah yolunda infak ettin. Bir
dinarı köleye infak ettin. Bir dinarı (çalışıp
hayatını kazanmaktan aciz bir) miskine tasadduk
ettin. Bir dinarı da ehline harcadın. (Bunların
arasından) mükafat olarak en büyüğü ailene
harcadığın dinardır.”
Abdalların Ameli
َ ‫ـك بِعَمَ ـ ِـل ْا� ْب‬
َ ‫ َعلَ ْيـ‬:‫ يَ ُقــو ُل‬،‫َعــنْ سُ ـ ْفيَا َن‬
‫ـب‬
ُ ‫ ا ْل َكسْ ـ‬:‫ـال‬
ِ ‫طـ‬
َ
.‫ـال‬
ِ ‫ِمــنَ ا ْل َحـ َـ� ِل و َْا� ِ ْن َفــا ُق َعلَــى ا ْل ِع َيـ‬
Süfyan-ı Sevrî (radiyallahu anh)’den rivayete
göre o şöyle derdi: “Sana kahramanlıkta önü
Hanımın Ağzına
Götürülen Lokmanın
Değeri
‫ا� َعلَ ْيـ ِه و �َسـلَّ َم‬
ُ ّٰ ‫صلَّــى‬
� ‫ أ َ َّن ال َّن ِبـ َّـي‬،‫ َعــنْ أ َ ِبيـ ِه‬،‫َعــنْ عَا ِمـ ِر ْبـ ِـن �سـع ٍْد‬
َ ‫ـك ِمــنْ نَ َف َقـ ٍة َف ِإ ّنَـ‬
َ ‫ـت َع ٰلــى أ َ ْه ِلـ‬
َ ‫ ِإ ّنَـ‬:ُ‫ـال لَـه‬
َ ‫َقـ‬
‫ـك ت ُ ْؤ َج ُر‬
� ‫ـك َمهْمَ ــا أ َ ْن َف ْقـ‬
َ.‫ َحتَّــى اللّ ُ ْقمَ ـ َة تَ ْر َف ُع َهــا ِإلَــى ِفــي ا ْم َرأَتِ َك‬،‫ِفي َهــا‬
alınamayan yiğit kimselerin ameli gerekir.
O amel de: helalinden kazanıp ehl-ü iyâlinin
nafakasına
harcamandır.”
Ehline Karşı İyi
Davranmak
َ ‫ َقـ‬،‫يد‬
:‫ـب ِإلَـ َّـي أ َ ِخــي سُ ـ ْفيَا ُن‬
� ‫ َكتَـ‬:‫ـال‬
ٍ ‫َعـ ِـن ا ْل ُم َبــار َِك ْبـ ِـن �سـ ِـع‬
َ ‫ْسـ ِـن ا ْل ِق َيــا َم َعلَــى ِعيَالِـ‬
ْ‫ـك َو ْليـَ ُكـ ِـن ا ْلمَ ـوْتُ ِمــن‬
ِ ‫أ َ َّمــا بَ ْع ـ ُد َفأَح‬
َ ‫بَالِـ‬
َّ ‫ و‬،‫ـك‬
...ُ‫َالسـ َـ�م‬
Âmir bin Sa‘d (radiyallahu anh)’ın babasından
rivayetine göre Rasûlüllah (sallal
lahu aleyhi
vesellem) ona buyurdu ki: “Hiç şüphesiz ki imi ve
Mübarek bin Sa‘îd’den (rahimehullah) dedi ki:
“Kardeşim Süfyan bana yazdı ki: Ailene karşı
ihtiyaçlarını temin noktasında) bir harcama yapsan
güzel davran, ölümü (tefekkür daima) kalbinde
onunla mükâfat göreceksin. Hatta hanımının
olsun vesselam.”
ağzına götürdüğün lokmanın bile (mükâfatını
göreceksin).”
............. / 2017
53
Nureddin YILDIZ
İslam Devleti
“
Bismillahirrahmanirrahim.
İslam Devleti; Allah’tan
başkasının
devlet
konuşmadığı
demektir.
İslam
Toplumu da; Allah’ın sözünün
en üstün tutulduğu toplum
demektir. Müslümanlar da;
Allah’tan
başkasına
secde
etmeyen insanlar demektir.
54
Mart / 2017
”
Elhamdüli’llahi Rabbi’l âlemin ve sallallahu ve
selleme âla seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve
sahbihi ecmaîn.
Aziz Kardeşlerim;
Allah’ın gönderdiği İslam; şahısların, kadın-erkek insanın yaşayacağı bir dindir. Bu din yani İslam,
meleklerin dini değildir. Hayvanatın da dini değildir. İnsanların dinidir, cinlerin uygulaması gereken dindir. Dolayısıyla İslam, dinimiz insan üzerinde yansır. Din,
insan üzerinde izlenebilir. Müslümanlık göklerde, Levhi
Mahfuz’da, yerin altında, Kâbe’nin içinde, Medine sokaklarında değildir. İnsanların ortasındadır. Dolayısıyla insan
nerede ise İslam da orada olacağından insanın sosyal
yapısı neyi gerektiriyorsa o sosyal yapı İslamca olmadığı sürece ortada Müslümanlık görülemez. Devlet; insanoğlu-
nun sosyal olarak bir arada kalabilmesi için
nihayetinde insanlığın onca kavga, gürültü,
katliam vb. zararlardan sonra devlet, insanın
ulaşabildiği son sistemin adıdır. Önceleri bir
araya gelindi, kabileler oluştu, yöresel güçler oluştu vs. derken sonunda insanlık “devlet” isimli bir
sisteme oluştu, ortaya çıktı. Böyle bir sistemle insan
kendisini karşı karşıya buldu.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin peygamber olarak gönderildiği zamanda insanlık
devlet mefhumuna ulaşmıştı. Devlet nedir biliniyordu, dünyada da devletler vardı. Meşhur Roma vardı,
Pers İmparatorluğu vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem efendimiz, Mekke’de peygamber olduğunu ilan ettiğinde
Mekkeliler bir devlet sahibi
değildiler ama devlet gibi
idare ediyor ve ediliyorlardı. Peygamber aleyhisselam efendimizin
Mekke’deki mücadelesini hepimiz biliyoruz. Müşrikler,
Peygamber aleyhisselam efendimizi insan olarak
çok
seviyorlardı,
güveniyorlardı ve iyiliğine şahitlik ediyorlardı. Hepimizin gayet iyi
bildiği hicret esnasında yanındaki
emanetleri sahiplerine verme ile ilgili
ayrıntıyı biliyoruz. Bu emanetler onu öldürmek isteyen, Mekke’de görmek istemeyenlere aitti. Hem beğenmiyorlar hem düşman görüyorlar hem de “filanca bilezik, filanca altın senin yanında dursun,
düşmanlar bunu çalmasın benden” diyorlardı.
Güvenli insandı, seviliyordu, sayılıyordu. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sistemli
bir Muhammed olmasına razı değillerdi. Çünkü Muhammed aleyhisselatu vesselam şahıs olarak istediği
gibi ibadet etsin, şahıs olarak güvenli birisidir, şahıs
olarak evinde ne yaparsa yapsın. Ama Mekke’nin sokaklarını, Mekke’nin iklimini belirleyecek sistemi yani
devleti korumasını kabul edemiyorlardı.
Kendi açılarından haklıydılar. Kurulu bir düzenleri vardı. Devlet demek, senin düzenini de ona bağlamak demektir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem bildiğiniz gibi Medine-i Münevvere’yi
devletinin merkezi olarak kurdu. Daha önce
Yesrip olarak bilinen küçük bir belde iken insanlığın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin eliyle kurulmuş en büyük medeniyeti olan,
İslam Medeniyeti’nin merkezi haline geldi. Bildiğimiz İslam Devleti, Medine’de kuruldu.
Kardeşlerim;
Medine-i Münevvere’de kurulan İslam Devleti,
bin dört yüz elli seneye yakın bir zamandan beri
yeryüzünde İslam Devleti’nin örneği
olarak bilinir. Yani bir Müslüman
uyur, kalkar, oturur, yürür ama
idealinde Medine vardır.
Medine’de kurulu düzen
vardır. Medine’deki devlet vardır. Biz Müslümanlar olarak yarın
Rabb’imizin huzurunda mü’min kimse, iman ehli insanlar olarak dirilmeyi
istediğimiz için idealimiz Medine’de kurulu bulunan o devlet
ve o devletteki vatandaşlık idealidir. Bunun dışında
ismi ne olursa olsun, sistemin adı ne
olursa olsun bizim veya başkasının kimin
yaşadığı yer olursa olsun yeryüzünde hiçbir sistem,
mü’min olarak bizim kalbimizin huzur duyacağı bir
sistem kıyamete kadar olmayacaktır.
Biz, Sevgili Peygamber aleyhisselam efendimizle
kıyamet günü buluşmak ve onun şefaatinin kanatları
altında cennete girmek isterken onun sistemi ve kurduğu devleti dışında bir yapıyı bize ait ebediyen göremeyiz. Asla böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Mü’min
olmamız, Muhammed aleyhisselamın Ümmeti’nden
olmamız bunun karşısında kaya gibi sert bir engel
çıkarır. Mecburiyetten kaynaklanan, çaresizliklerimizden sonuçlanan durumlar olabilir. Elbette Allah, kal-
Mart / 2017
55
bimizden beğendiğimiz şeyle mecburiyetten kaynaklanan sonuç arasında fark olduğunu biliyor. Mü’min
insan mecburiyetten dolayı domuz eti de yiyebilir. Mü’min insan naçar kaldığı için eli cinayete de bulaşabilir. Ama kendi rızasıyla domuz
eti yemez, bilerek, isteyerek cana kıymaz.
Bizim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bin bir emek ve zahmetle kurduğu İslam Devleti’ni “eh olsa da olur, olmasa da olur” diye bir
fantezi gibi görecek halimiz yoktur. Kur’an’ı ondan alacağız, haccı ondan alacağız, namazı ondan alacağız,
orucu ondan alacağız, cennet umudunu o verecek,
cehennemden o kurtaracak ama canlar feda ederek,
sevgili amcasının parçalanmış cesetleriyle
kurduğu devlete gelince O’nun olmasa
da olur boyutu düşünülebilir mi hiç?
Namazda hangi Muhammed
aleyhisselam idiyse, kurduğu
devlette de O’ydu.
Mü’min olarak biz,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi olduğu gibi
kabul ettik. Namazı güzel,
zekâtı zor mu diyeceğiz?
Haccı çok tatlı, cihadı
çetin mi diyeceğiz? Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem başımız, gözümüz,
canımız, ruhumuz, hayatımız,
kanımız, damarımızdır bizim. O,
mescid kurduysa mescid Müslümanı’yız. O
cihad dediyse inşallah cihad mü’minleriyiz.
O haccettiyse hac bizim işimiz. O, devlet kurdu ve adına İslam Devleti dediyse biz, İslam
Devleti mensuplarıyız. Çaresizliğimiz, beceriksizliğimiz, Allah’ın kaderinde başka şeylerin önümüzde
bulunma zamanında yaşıyor olmamız ayrı bir mesele.
Ama zihinlerimizi, hayallerimizi süsleyen şey Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’sidir. Hacda
da devlet modelinde de. Hacca giderken tatlı Medine
sokakları, oturduğumuz zaman filan bürokratik yapı
olamaz bizde. Bu çelişkiyi imanımız kabul etmez.
Mü’miniz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi tepeden tırnağa kadar olduğu gibi kabul ettik. Ehh O,
56
Mart / 2017
Resûlullah olarak Resûlullah kimliğiyle, Kureyş’ten
filanca adam kimliğiyle değil, Resûlullah kimliğiyle
sallallahu aleyhi ve sellem bir devletin başına geçtiyse
namazda olduğu gibi devlet anlayışında da karşımızda Resûlullah var demektir.
Kardeşlerim;
Medine’ye hicret buyurduğunda sallallahu aleyhi
ve sellem efendimiz Medine’de insanlar yaşıyorlardı.
Hem putperest Araplar yaşıyordu hem de Yahudi
insanlar yaşıyorlardı. Yahudiler de oranın çarşı pazarına vs. hâkimdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem beş yüz kadar aileyle oraya hicret ettikten sonra ortaya bir sorun çıktı. Yani birden bire nüfus üçe
bölünmüş oldu: Yahudiler vardı, işte
Araplar vardı bir de Mekke’den
mü’minler geldiler. Bu oradaki Evs ve Hazrec ismindeki iki
büyük kabile de Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geçince yani
iman edip ensar dediğimiz büyük kadro olunca
Yahudiler bir tür kenara
itilmiş oldular. İkinci sınıf
ya da ikinci çeşit vatandaş
gibi kaldılar. “Ne olacak
bizi burada ne yapıyorsunuz, bizi itecek misiniz,
kovacak mısınız” gibi endişeye kapıldılar. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem efendimiz oturalım bir
anlaşma yapalım diye onlara teklifte bulundu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu teklifini kabul
ettiler. Hep beraber Medine’de yaşayan ensar yani
Evs ve Hazrec kabilesi, Mekke’den hicret eden muhacirler ve orada daha önce yaşayan Yahudiler toplandılar, toplu bir anlaşma, Medine Anlaşması denen
bir anlaşma yapıldı. Bu tarihi boyutu şu anda bizim
ele alacağımız bir konu değil. Ama çok önemli bir bölüm: o anlaşmada yani Medine’yi devletleştiren o ilk
vatandaşlık statüsünü belirleyen anlaşmanın altında
yazan madde çok önemli: “Medine anlaşmasını
yürütmekle Muhammed sorumludur!” sallallahu aleyhi ve sellem. Bu neyi gösteriyor? Bin dört
yüz elli sene önceki Yahudiler bile “bundan sonra
dünyadaki her söz ancak Allah’ın Peygamberi Muhammed aleyhisselamın sözüdür” diye
kabul etmişlerdir. Başka türlü zaten devlet olmanın
bir manası yok. Öbür türlü hicret etmenin Medine’yi
devletleştirmenin bir gereği yoktu.
Aziz Kardeşlerim;
Çok hızlı bir şekilde bir hakikati daha hatırlamamız gerekiyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
efendimizin ruhunu Rabb’ine teslim edip bu dünyadan ayrıldığı zaman hepinizin bildiği çok önemli bir
olay var: Bir gün sabah sekiz dokuz sıralarında veya
on gibi işte sabahın erken saatlerinde ruhunu teslim
etti. Ashabı kiram başta Ebubekir olmak üzere radıyallahu anhum cemian Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellemi analarından babalarından, eşlerinden, bütün
dünyadan çok daha fazla sevdiklerine Allah şahit,
Kur’an şahit, dünyada hiçbir şeyi Resûlullah’a değiştirmeyecek kadar sallallahu aleyhi ve sellem O’nu
sevdiklerine şahit oldukları halde gözlerinin önündeki
o mübarek nur kümesi olan cesedi bırakıp Medine-i
Münevvere’nin o günkü şehrinin az dışına çıkarak
“yeni liderimiz kim olacak” bunu saatlerce konuştular. Öğle namazına kadar bu işi hallettiler. Yeni
lideri olarak Ümmet-i Muhammed’in başına Ebubekir
radıyallahu anhı geçirdiler. Ondan sonra da gelip şimdi Resûlullah’ın cenazesi ile ilgilenelim dediler. Çünkü
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara mübarek
cesedinden önce devletini getirmişti. Cesedi ortadan
kalktı ruhunu teslim etti diye, mübarek bedeni aramızda değil diye devletini de savurup devletini tehlikeye düşürecek bir hataya düşmemeye çalıştılar.
Şimdi biz Resûlullah deyince sallallahu
aleyhi ve sellem sadece onun mübarek cesedinin bulunduğu kabr-i şerifini hatırlıyor olabiliriz. Bu bizim Müslümanlığımızın seviyesini gösterir.
Resûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellemin kabri şerifi
orda Allah’ın izniyle de mübarek cesedi sanki
dün aramızda gibi taptaze ordadır. Buna böyle
iman ediyoruz. Devleti nerde? Minarelerinden ‘eşhedü enne Muhammeden Resûlullah’ sesi yükseliyor. Ama o ses nereye gidiyor? Göklere mi yükseliyor apartmanların içine mi giriyor sorusunun cevabı
var. Nerde? Biz ümmet-i Muhammed olarak tatlı bir
peygamber hatırası mı yaşamalıyız Peygamber aley-
Allah’ın gönderdiği İslam;
şahısların, kadın-erkek insanın
yaşayacağı bir dindir. Bu din yani
İslam, meleklerin dini değildir.
Hayvanatın da dini değildir.
İnsanların
dinidir,
cinlerin
uygulaması gereken dindir.
hisselam efendimizin mirasını mı yaşamalıyız? Hatıra
yaşamakla dindarlık olmuyor. “Ah güzeldi, vah güzeldi, tatlıydı” demekle dindarlık olmuyor.
İslam kesinlikle sosyal yapının en üst noktasına hâkim olmalıdır ki İslam diye bir din
hayatın içinde bulunsun. Bu eğer insanlığın işte
devlet dediği bir sistemse İslam devlettir. Eğer mesela
birleşmiş milletlerse son nokta, yarın öyle bir hâl oldu
ki insanlar devletlerden vazgeçtiler, birleşmiş milletlere yönetim devredildi diyelim böyle bir sistem. Ne
olacağı belli değil. Her gün bir şey çıkıyor çünkü. O
zaman İslam birleşmiş milletler demektir. Orda olmalıdır. İslam en üstte olacak ki mü’min Allah’ın
kelamını yüceltmiş olsun. Bu hakikatleri hepimiz
alel beyan biliyoruz. Bunları uzun uzun tekrar etmeme gerek yok.
Kardeşlerim;
Bir sorunun cevabını bulalım: Bir devletin İslam
Devleti olması veya olmaması, bir yörenin İslam toprağı olması veya olmaması nasıl anlaşılacak? Mesela; bayrağında kelime-i tevhid mi bulunacak? Mesela
vatandaşların nüfus kâğıtlarında besmelemi yazması
lazım? Hayır, böyle bir şey yok. Allah bir yörenin toprağın bir halk kitlesinin İslam üzere olup olmadığını
yani devlet dediğimiz şeyin İslam ismiyle müsemma
olup olmadığını görmek için kâğıt üzerinde besmele
ile başlıyormuş. İşte her evde mushaf varmış. Hacca
giderken çok ciddi uygulamalar yapıyorlarmış. Bunlar İslam göstergeleri değil. Allah yeryüzünde sözünün
geçerli olmasını istiyor. İslam Devleti; Allah’tan
başkasının konuşmadığı devlet demektir. İslam Toplumu da; Allah’ın sözünün en üstün
Mart / 2017
57
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bildiğiniz gibi Medine-i
Münevvere’yi devletinin merkezi olarak kurdu. Daha önce Yesrip
olarak bilinen küçük bir belde iken insanlığın Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellemin eliyle kurulmuş en büyük medeniyeti olan, İslam
Medeniyeti’nin merkezi haline geldi.
tutulduğu toplum demektir. Müslümanlar da;
Allah’tan başkasına secde etmeyen insanlar
şında bir yerde kullanılamadığı toplum İslam
Toplumu’dur. Böyle bir devlet de İslam Devleti’dir.
demektir. Bir İslam Devleti başındaki halifenin, işte
filan Harun Reşid’in sakallı olmasıyla ölçülemez. Bir
Kardeşlerim;
İslam Devleti işte insanların çok rahat namaz kılma-
Üçüncü madde olarak da: İslam Devleti; Allah’a
sıyla ölçülebilecek İslam Devleti değildir. Namaza
kulluğun yapıldığı ve bunun garanti altına alındığı
hürriyet vermek, hacca hürriyet sağlamak, herhangi
yerdir. Kur’an okumaktan namaz kılmak, oruç vb. Al-
bir şekilde insanların zekât vermesine engel olmamak
lah neyi emrettiyse bu işlerin yapıldığı yani bu ibadet-
İslam Devleti olmayı gerektirmiyor.
lerin rahat bir şekilde yapıldığı ve siyasi gücün bunları
Allah’ın yeryüzünde İslam Devleti diye izlediği,
arşından izlediği sistem her şeyden evvel bir: Allah’a
şirk koşulmayan yer demektir. Allah’tan başka
ilahların bulunmadığı toplum demektir. Kalplerde Allah’tan başkasının ‘ekber’ en büyük diye
anılmadığı en büyük, son nihai gücün Allah olarak
bilindiği toplum demektir. Bir!
teminat altına aldığı yer demektir. Ve İslam Devleti,
dışarıya karşı kendisini koruyan dışarıya da
İslam’ı ihraç eden yapının adıdır. Bu dört şey
sağlandığı zaman İslam Devleti olmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz
de Mekke’den Medine’ye hicret buyurduğunda bu
dört şeyi sağladı: Allah’tan başka ilah yoktur dedi. İki:
asla alkol yok, faiz yok, zina yok, kumar yok, sihir yok,
İki: Allah’ın haramlarının alenen bulunamadığı toplum demektir. Başta zina, insan öldürmek, kumar, fuhuş, faiz, alkol, sihir, büyü bu
tip Allah’ın yasak ettiği şeylerin hiçbir şekilde
o toplumda revaç bulamadığı, insanlar arasında izlenemediği toplum, İslam Toplumudur. Öyle
bir devlet, İslam Devletidir. Faiz varsa minareler
İslam Devleti yapamaz. Zinanın önünde engel
yoksa zina hürriyetler arasında sayılıyorsa devlet için İslam kelimesi yapmacıktır. İnsanlar fal,
büyü, sihir ve benzeri haramları istedikleri gibi kullanabiliyorsa hiçbir iddia İslam Devletinin içini doldurmaz. Çünkü dedik ki: İslam Devleti Allah’a şirk
koşulmayan ve haramların alenen işlenemediği yerdir. Kanunların faizi suç saydığı, zinayı
recm cezasıyla cezalandırdığı; alkolün büyük
cinayetler arasında sayıldığı, tıp ve eczalık dı-
58
Mart / 2017
haramlar haram, dedi. Herkes namaz kılacak, herkes
oruç tutacak, herkes çoluk çocuğunun rızkını Allah’ın
emri olduğu için temin edecek, dedi. Dördüncü hakikat olarak da: dışarıdan müşrikler saldırdığında Hendek kazdılar Medine’nin etrafına ve ashabını İslam’ı
ihraç etmek için dünyaya seferberlikle görevlendirdi.
Bu dört şey gerçekleştiği için Medine İslam Devleti
oldu. Yüz yirmi dört bin peygamberin yüz yirmi dört
binincisi olarak bunu gerçekleştirdiği için zaten sonuncusu oldu peygamberlerin. Bunun için Allah, İslam Devleti kurulduğu için Medine’de, bunu gördüğü
َ ‫ـك ل ُتْلَمْ ـ‬
َ ‫ ” ُم َكيـ ِـن د ْ ُمـ‬buyurdu.
için Allah arşında “ْ ‫ـك أ َ ْم َو ْيــال‬
‘Şimdi din tamam’ dedi. Ama Musa aleyhisselamın
elinde Allah’ın dini tamamlanamamıştı. İsa aleyhisselamın elinde tamamlanamamıştı. Salih aleyhisselamın elinde tamamlanamamıştı. Nuh aleyhisselamın
elinde eksik kalmıştı. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem Allah’tan başka hiç kimseye ilah olarak tapınılamayacak bir yer kurdu.
Haramların haram olduğu ve devletin teminatı
altında haramlıklarının garanti edildiği bir yer oluşturdu. Namazın hayatın en önemli parçası olduğu,
ibadetlerin çok rahat huzur içinde yapıldığı bir şehir
kurdu. Ve İslam’ı dışarı ihraç eden dışarıdan küfür
sokmayacak sınırların kurulduğu bir devlet kurdu. O
َ ‫ُم َكيـ ِـن د ْ ُمـ‬
zaman Allah tamam gaye gerçekleşti. “ْ ‫ـك ل‬
َ ‫“ ” ُتْلَمْ ـ‬Şimdi dininiz tamam oldu, sen
‫ـك أ َ ْم ـ َو ْيــال‬
de ey peygamber artık tespih hayatını yap istiğfarını yap Rabb’ine dönmeye hazır ol” diye
talimat verildi.
İslam Devleti bu.
Bu İslam Devletinden
ABD’de filan insan sayısı
kadar biz ne kadar mesulüz? Bir Müslüman olarak
şimdi böyle bir İslam Devleti’nin varlığı veya yokluğu beni ilgilendiriyor mu?
Elbette, hac, oruç beni ne
kadar ilgilendiriyorsa, bir
Müslüman olarak Kur’an
beni ne kadar ilgilendiriyorsa Kur’an’ın devletleşmesi de beni o kadar
ilgilendiriyor. Rica, minnet hacca gitmekle devlet
teminatı arasında hacca gitmek arasında fark yok mu? Elbette Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellemin emaneti sadece Kur’an
değil. Sadece hac değil. Devleti de onun emanetiydi.
Bu emaneti korumak bütün Müminlerin elbette nihai
görevi, en büyük görevi.
Peki, bir Müslüman olarak tek kaldığım bir dünyada ben bu görevi yapamazsam ne ederim? Namazda
ne yapıyorsam öyle yaparım. Çok basit: Allah’ın en
büyük emri namaz. Ayakta, kıraati ile, rükû ile, secdesi
ile yapılacak buyuruyor Allah. Ayağım ağrıyor: “oturarak kıl” diyor. Hiç oturacak takatim yok: “yaslan
da kıl” diyor. Yaslanamıyorum diyorum: “yatıver”
diyor. Yattım fena inliyorum: “başını salla yeter” di-
yor. Başımı sallayacak halim kalmadı: “için kaynasın
yeter” diyor. Namaz en büyük emri; En büyük, açık,
aleni, kıyamete kadar her Müslüman’ın anlayacağı
emri. Bunu bile Allah yatarak kılandan bile kabul ediyor. Çünkü mü’mini çaresiz bırakmak istemiyor Allah.
Ama çare aramayan mü’minden de razı olmuyor.
O zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
efendimizin Medine’de oluşturduğu devletinden ben
ne kadar mesulüm? Ne kadar imanın varsa o kadar.
Ne kadar takatin varsa o kadar. Ben tek başıma devlet ilan edebilir miyim? Edemezsin. Ne yapacağım o
zaman? Allah’a ne yapabileceğini göstereceksin. Neler yapamayacağını Allah biliyor zaten. Önemli olan
İslam Devleti kurmak değildir. Sümeyye radıyallahu
anha da İslam Devleti göremeden gitti Mekke’de.
Ama kıyamet günü İslam Devleti’nin sancağı
altında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin
Ümmet’i toplandığında
o devleti hiç görmeden
Rabb’ine kavuşan Sümeyye en ön safta duracak. Mühim olan devlet
kurmak sonra o devletten
bakanlık kapmak değildir.
Mühim olan Allah rızası
için o gayretin içinde olmaktır. Allah içimizde fokur fokur kaynayan heyecanı görsün, şu dünyada da
bin sene İslam’ın devleti olmasın, hiçbir zararı yok.
İslam’ın devleti olacak da biz de o devletin tembelleri
olarak anılacağız, lazım değil. Devleti de olmasın yeter ki Allah bizi heyecanlı görsün, samimi görsün. Biz,
İslam Devletimiz olmasa dinimizi kaybetmeyiz ama
İslam’ın devleti olur da biz heyecanımızı kaybedersek
her şeyimizi kaybederiz. Önemli olan mü’min olarak
sabahleyin kalktığımda, akşam yattığımda içimdeki
heyecanı meleklerin nasıl not ettiği önemlidir. İslam’ın
devletinin oluşması için şuanda olgunlaşma süreci henüz gelmemiş olabilir.
Henüz Müslümanların bir devlet sahibi olabilecekleri, Allah’ın adının anıldığı ve Allah’ın adının
Mart / 2017
59
yüceltilmesi için çalışan bir devlet imkânı olmayabilir
Müslümanların. Ama Allah beni niye devletiniz yoktudan önce “sen neredeydin” diye muhasebe edecek.
Çünkü namaz, daha aktif bir emri olduğu halde devlet gibi çok uzun bir alanı işgal eden bir yapının ötesinde küçücük bir seccadeyi işgal edecek bir namaz ki
yirmi dört saat benim görevim bu, bunda bile Allah,
zor şartlara karşı bana açılımlar getiriyor. Toleranslar
yapıyor. Yatarak kıl, zararı yok. “Uzat ayağını kıl”
diyor. Eee kıbleye ayak uzatmak mekruh, hastaya:
“uzan, yat, kıl” diyor. Yeter ki sen, namaz modunda bulun. Yeter ki namaz heyecanın kaybolmasın,
diyor. İslam bu! Devletinde de böyle, namazında da
böyle, zekâtında da böyle. Sahabeyi hatırlıyoruz değil mi, herkes çuval çuval sadaka getiriyor, avuç avuç
para getiriyor. Bakmış verecek hiçbir şeyi yok. Evinde
yiyecek yok, verecek yedek bir elbisesi yok. Gelmiş:
“Ya Resûlullah!” demiş. “herkes sadaka veriyor.
Herkesin bir şeysi var, üzerimdeki çuldan başka verecek hiçbir şeyim yok. Ama sadaka vermeye de imreniyorum. Bana hakaret eden kim
varsa, sadaka olarak ona hakkımı helal ettim”
demiş. Çaresizlik yok kardeşim! Hiçbir şey yapamıyorsan, bir mü’mine hakkını helal ediyorsun, kim
bana hakaret ettiyse, hak mı hak. Bunun bir bedeli
var mı kıyamet günü? Var. Helal ettim onu gitti. Al işte
sadaka kapısı.
Çaresizlik yok, çaresizlik diye uyuklamak var.
İslam’ın devleti olmayabilir, İslam’ın halifesi bulunmayabilir, Müslümanlar olarak biz tamamen pasif
bir hayata mahkûm edilebiliriz coğrafyada. Ama kardeşlerim, kıyamet günü her birimiz Ömer bin Hattab
gibi, Osman bin Affan gibi büyük bir devlet yöneticisi
olarak dirilme imkânına sahibiz. Her mü’min, İslam
Devleti’nin başı olarak dirilebilir kıyamet günü. Nasıl
biliyor musunuz? Şu Allah’a şirk koşmamak, haramları sınırlardan içeri sokmamak, Allah’ın
{
emirlerini sınırların içinde kanun gücüyle uygulamak ve İslam’ı dışarı ihraç edip dışardan
şirk ithal etmeme politikasını güttüğün her
yer, İslam Devleti’dir. Bunun için Kars’tan Edirne’ye, Kore’den Vietnam’a kadar bir sınır çizmen
gerekmiyor. Bir mütaitle anlaşıp dört duvar çizdirdin
adına “ev” dedin mi, kapısına da “İslam Devleti”
yazabilirsin. Bu dört şey orada gerçekleşir çünkü. Erkekle kadın anlaşıp “Biz Allah’ı son söz sahibi
yapacağız bu evde.” “Tamam.” “Misafir olarak
bile Allah’a şirk koşanı bu eve sokmayacağız.”
“Tamam.” “Rabbimize hiçbir isyan yapılmayacak bu evde.” “Tamam.” “Ne emrettiyse Allah,
yerine getireceğiz.” “Tamam.” “Ve sen kadınlar arasında, ben erkekler arasında bu devletin nüvesini, çekirdeklerini yayacağız, tamam
mı?” “Tamam.” “Söz mü?” “Söz!” Buyurun İslam Devleti… Bu İslam Devleti işte.
Her hangi birimiz kıyamet günü: “Sen Ömer
bin Hattab gibi niye İslam Devleti olup da
Konstantiniyye’ye ordular göndermedin?” diye
hesaba çekilmeyiz. Ömer bin Hattab, Ebu Bekir’den
devralmıştı. Bana enkazdan başka bir şey devredilmedi ki. Camileri bile müzeye dönüştürülmüş bir şey
devraldım ben. Ben komada aldım her şeyi devir,
diyebilirim kıyamet günü. Ama bir Müslüman evini,
ailesini neden İslam Devleti haline dönüştürmediğini
anlatamaz kıyamet günü. “Kaynanam çok karışıyordu ya Rabb’i.” mi diyeceksin? Ne diyeceğiz?
Bizim ev çok deniz kenarıydı, dolayısıyla çok güneş
alıyordu, çok güneş aldığı için sabah namazına kalkamıyorduk mu diyeceğiz.
Kardeşlerim;
Bütün dünya birleşip bizi imha etmeye kalksa bir
karı koca, Rabb’leriyle evde baş başa şehit olup giderler, İslam Devleti’nin başı ve yardımcısı olarak Allah’a
}
Mü’min insan mecburiyetten dolayı domuz eti de yiyebilir.
Mü’min insan naçar kaldığı için eli cinayete de bulaşabilir. Ama
kendi rızasıyla domuz eti yemez, bilerek, isteyerek cana kıymaz.
60
Mart / 2017
giderler. Yıkılamaz İslam Devleti’dir aile. Bunun için
şeytan ta Âdem aleyhisselamdan beri Abbasi Devleti’ni yıkmaya uğraşmadan önce, Umevî Devleti’ni
yıkmaya uğraşmadan önce Âdem’in ailesini yıkmaya
çalıştı. Bunun için şeytan Medine’de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kurduğu İslam Devleti’ni yıkamayacağını anlayınca münafıkların fiskoslarının işe
yaramadığını anlayınca Resûlullah’ın evini yıkmaya
çalıştı. Aişe’sine iftira ettirtti. Kadınlarını gıdıklamak
istedi. Bunun için Tahrim suresi indi. Medine Devleti’ni sarsamayacağını anlayınca Resûlullah’ın küçük
lokal devletini sarsmak istedi. Ve sarstı da. Huzuru
kaçmış, neşesi yıkılmış bir peygamber olarak mescidine göndertti O’nu.
Biz, gerçekleri görmek zorundayız
kardeşler. Vay be! Başında şimdi
Selahaddin Eyyubi olacaktı,
Haçlıları tek nesille Akdeniz’e
atacaksın. Eh be! Ne İslam
be! Bu, hayaldir. İşten
dönerken: “Nereye gidiyorsun?” sorusuna “Biz
devlet başıyız kardeşim, devletimize gidiyoruz.” diyen mü’minin
ki gerçektir. Her mü’min,
evini Allah’tan başkasının
sözü geçmeyen bir yer olarak
ispat ettiği zaman, İslam Devleti
kurmuştur. Bu İslam devletlerinden
binler, on binler olunca da büyük bir
İslam Devleti de kurmuş oluruz. Ama evleri İslam’a
teslim edemeyip caddeleri İslamlaştırma mücadelemiz, kış günü evi ısıtma yerine boş tarlaları ısıtmak
kadar zor bir hayaldir. On üç sene Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem önce ashabının evlerinde devlet
kurdu. Haydi, hicrete deyince “şeyy, ya Resûlullah
bizim hanım doğum yapacaktı, ben bir ay sonra gitsem olur mu” diyen olmadı. Yolda doğum
yaptı hanımları ama: “bizim hanım doğum yapacaktı” demediler. Çünkü asıl devleti kurdular, kale
güçlendi. Medine’de devlet iki günlük işti, Mus’ab gitti, kurdu zaten. Çatısından başlanmaz ev yapılmaya.
Temellerinden başlanır. Okullardan filan değil, analardan başlanır. Analar okul olur, ondan sonra binalar
yapılır o çocuklara bir şey öğretmek için, o binalara
çocuklar gönderilebilir. Şeytanın kurulmasını istemediği asıl İslam Devleti yuvalarımızdır, bunun için
düğünden başlıyor. “Şey biz çok İslam’ca düğün
yapacağız ama düğün biraz da genççe olsun.
Yani gençlerin de gönlü kalmasın.” Hani tıpkı ne
gibi? Kredi ile faizle ev almak gibi. Evi kıbleye uygun
yapmışlar ama krediyle almışlar evi. Mübarek bir de
kıble odası yapmışlar o banka parasıyla alınmış, gibi.
Aziz Kardeşlerim;
Ben, Ömer bin Hattab bir sabah namazını kıldırırken, devletimizin, İslam’ın başı olan Ömer sabah
namazı kıldırırken şehit edildiğinin hesabını vermeyeceğim kıyamet günü. Bunu bana Allah
sormayacak. Ama kendi devletim olan,
söz sultanlığımın bulunduğu evimdeki her cinayeti her kılınmayan
sabah namazını bana soracak
Allah. “Ömer’in namazı
yarım kalmıştı niye kıldırtmadın” demeyecek.
Çünkü ben, benim evimin
sultanıyım. Bu gerçek.
Dernekler kurmadan, vakıflar kurmadan, siyasete
dalıp İslam’ı dünyaya hâkim kılmadan önce evlerimizin sultanları olmak zorundayız. Evde, gönüller sultanı oldun
mu; evde Allah’ın son sözü söyleyen
güç haline getirdin mi; evde bunu Resûlullah sevmezdi deyince çöp kutusuna en iyi pastayı
bile atabildin mi o gün sen, muhteşem bir devlet kurdun. Açılışı, töreni filan yapılmasına gerek yok. Açılışını
melekler yapmıştır merak etme. Zor olan bu, asıl olan
da bu. Ama gel gör ki evlerimizi melekler kuracak, biz
de meleklerin hayran olacağı İslam Devleti kuracağız
diye bekliyoruz. Hâlbuki on üç sene Mekke’de önce o
evde kurmuştu. Hani delikanlıyı hatırlıyor musunuz?
Anası: “açlık grevine gidiyorum öleceğim sen
Muhammed’i bırakacaksın, eğer bırakmazsan
ben de öleceğim” demişti. Sa’d da ne demişti ona:
“Boşuna acından ölme ana.” demişti “Muhammed’i bırakmam ben.” Ev, devletleşmiş. Medine’de devlet kurmak kolay ondan sonra.
Mart / 2017
61
Kardeşlerim;
Her birimiz elbette Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellemin Medinesi’nden yönetilmeyi hayal ederiz.
İnşallah da şu fani hayatta gözlerimizi kapatmadan
bunu da görürüz. Ama bunun zamanı çok önemli değil. Kaç senedir ev kirası veriyoruz? Kaç senelik evliyiz? Bu, avucumuzun içindeki bir devlet. Bu devletin
içinden yetişenler büyük büyük devletler kuracaklar,
Allah’ın izniyle. Bunun için biz “filancayla filanca
evlendi” demeyi bırakalım. “Çocuğumuzu evlendirdik” demeyelim artık. Ne diyelim? “Çocuğumuza bir İslam Devleti kurduk” diyelim. Ama içinde
alkol bulunan bir İslam Devleti olmasın. Akraba ziyareti numarasıyla haremlik selamlığın bulunmadığı kadın erkek bir arada oturulan bir İslam Devleti olmaz.
Biz, Güney Afrika’dan Kuzey Kutbu’na kadar söz geçiremediğimiz için Rabb’imize karşı mahcubuz. Özrümüz de büyük ihtimalle kabul edilecek. Ne edebilirim
ki ben? Vizesiz zaten bir yere gidemiyorum. Ama yüz
metre kare bir dairenin içinde bile Allah’ı konuşturamadığımın hesabı çok zor. Kur’an, devletini yüz metre
karenin içinde bile kuramamış bir Müslüman olmak
istemiyoruz biz.
“Sokaklarda insanların verdiği tavizler
dikkatimizi çekiyor ama kendi evimizde verdiğimiz tavizler niye dikkatimizi çekmiyor”
diye sorar melekler bize. Mü’min, Allah’ın sözü son
söz olsun diye uğraşır yani daha başkası konuşmasın, Allah konuşsun. Bunu filan toplantıda uygulayamayabilir gücü yetmez. Terörist olması da gerekmez.
Ama evler hiç kimsenin kimseye engel olamadığı
yerlerdir. Elbette bu ta ev protokolü yapılırken nikâh
masasında konuşulmalıdır: Evleniyoruz ama bu devletin başı benim, yürütme sorumlusu sensin, çocuklarımızı da bakan filan yapacağız inşaallah diye baştan planlamak lazım.
Kardeşlerim;
Bunun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
efendimiz bu sırrı bize öğretmek için ne buyuruyor:
“Sizden biriniz Ramazan dışında bir oruca niyet ettiği zaman bir düğüne giderse, düğün sahibi yemek getirince orucunu bozsun düğünün
neşesine katılsın” diyor. Neden? Çünkü sen bunu
a ile b’nin düğünü olarak görüyorsun, Resûlullah öyle
görmüyor sallallahu aleyhi ve sellem. Bir İslam Devleti
olarak görüyor. Kardeşim, İslam’ın devleti kuruluyor,
sen oruçluyum diye burada yemek yemiyorsun. Devlet kuruluyor devlet. Şeytanın kafasına balyoz gibi
inecek bu devlet. Bu evde Allah denecek. Haramların
kapısından içeri giremeyeceği bir ev bu. Bu evin sınırları içerisinde Allah’tan başkasının sözü geçmiyor. Medine İslam Devleti işte. Medine İslam Devleti.
Medine’de İslam Devleti’nin özelliği neydi? Müşrikler
söz sahibi değildiler. Çocuklar Allah korkusuyla yetiştiriliyordu, alkol yoktu, zina yoktu, göz zinası da yoktu, hiçbir şey yoktu. Allah ne derse o vardı. Şimdi o
büyük Medine toprağına hurma bahçelerini küçültüp
yüz metrekare bir maket ev niye yapmayayım ki ben?
Diyecek miyim ki: “öyle yüz metre karelik yerleri
yönetmem biz soylu bir aile çocuğuyuz, en az
bir beş yüz milyon dönüm olsun” filan, öyle mi
diyeceksin şimdi? Önce burada horozluğunu görelim
senin büyük çiftlik buluruz ondan sonra zaten Allah
senin önünü açacak şu yüz metrekarede sen Allah’ı
konuşturabilirsen.
Allah buyurdu ki, Resûlullah buyurdu ki dedikten sonra sen, eşin, çocuklarından biri: “şey bizim
komşular da demişti ki” diye Allah’a cevap veriyorlar mı sizin evde ama oooo başka diyen var mı?
İşte o ne biliyor musun? Hani “Resûlullah dedi”,
“Allah dedi ki” den sonra “şey filanca da demiş ki” diye var ya işte vardı ya bir Abdullah
ibni Ubey ibni Selül münafık Resûlullah dedi
ki dendiği Medine’de: “şey ama bizim babala-
62
Mart / 2017
rımız böyle dememişti” diyordu münafık. Medine’de de münafıklık vardı. Senin evinde de hala güçlü
bir kadro oluşmamış, nifak var. “Allah buyurdu”dan sonra komşu da buyuruveriyor sizin evde, o da
bir şeyler söylüyor. Hala zekâtı verilip verilmediği belli
olmayan paradan var çekmecelerde. Korsan para var
aklanmamış paralar var hala.
letimiz için küçük küçük devletler kurmak var. Damat
mamat değil Mus’ab seçtik biz. Gelin melin yok, Nesibe Hanım seçtik biz. Peki bu kurduğumuz küçük
apartman evlerde apartman devletlerinde daire devletlerinde sorun olmayacak mı?
Şimdi biz böyle İslam Devleti kurduk, eee tabi
elbette erkek devletin başı öbürü de icra kurulu başKardeşlerim;
kanı filan böyle anlaştık. Hiç sorun olamayacak mı?
Bizi Rabb’imiz çaresiz bırakmıyor. “Namazı
Asıl sorun orada olacak zaten. Resûlullah sallallahu
ayakta kılamıyorsanız gelin oturarak kılın” dialeyhi ve sellemin Medinesi’nde sorunlar olmadı mı?
yor. “Oturarak kılamıyorsan yatın kılın” diyor,
Meleklerle ortak kurulan Medine dert küpü olduğu
“çaresiz kalmayın” diyor. “Oruç tutamıyorsan,
günler olmadı mı? Olacak elbette. Bizim devletimiz
başın döndüyse, tansiyonun düştüyse bozuver
olursa, İslam Devleti olarak evi kurarsak çocuklarımız
orucunu, sonra kaza edersin” diyor. Resûlullah’ın
kavga etmez mi? Çok ederler hem de. Eee hani İslam
kurduğu aleyhisselatu vesselam “İslam Devletini
Devleti’ydi? Cennette değil ama dünyada İslam Devsen kuramıyorsan
leti bu. Ashabı Kiram
yaşadığın yerlerde
Resûlullah sallallahu
bari köyünde kur”
aleyhi ve sellemin
İslam Devleti Allah’a şirk koşulmayan
diyor. Tıpkı ayakta
önünde kavga ettiler.
kılamıyorsan oturarak
ve haramların alenen işlenemediği yerdir. Ondan daha büyük
kıl dediği gibi. Köyde
Kanunların faizi suç saydığı, zinayı recm devlet kurmayacaksın
de sözüm geçmiyor
ya sen. Seninki maket
cezasıyla cezalandırdığı; alkolün büyük
ya Rabb’i diyorsan
zaten küçük bir devcinayetler arasında sayıldığı, tıp ve eczalık
“eee yatarak kıl”
let. Orada çocuklar
der gibi “evinde
dışında bir yerde kullanılamadığı toplum
çok daha fazla kavga
koru bari” diyor.
ederler, orada bakanİslam Toplumu’dur.
“Eee bizim evde de
lar arası üst yetkili, alt
sözümüz geçmiyor
yetkili kavgası daha
ya Rabb’i” dersen o
çok olur. Neden?
zaman meleklerin ne
Orada çünkü asıl sermaye. Enerji piyasası oradan
soracağını tahmin edersin, onu herkes tahmin eder
yürütülüyor. Şeytan orayı hiç rahat bırakmayacak.
ne soracaklar. Bir insan kirasını ödediği, elektrik ve su
Fakirliği hastalığı iç sürtüşmeleri sık sık deneyecek.
parasını ödediği evinde nasıl sözü geçmez?
Birini deneyecek baktı tutmadı öbürünü deneyecek.
Biz çocuklarımıza düğün müğün yapmayız. Biz Medine’ye yaptığı gibi. Dışarıdan saldırttı içeriden
çocuklarımızı evlendirdik mevlendirdik yok artık, huzursuzluk çıkarttı. Kıtlık oldu, hastalık oldu, evlerde
çocuklarımıza devlet kurduk başkanlık serti- sorunlar oldu. Başlarında Resûlullah sallallahu aleyhi
fikalarını verdik ellerine, düğün o demek. Bir- ve sellem vardı. Şöyle bir akşam yaslanıp bir kahve
birimizin düğününe “yeni devletin hayırlı olsun” içelim hani biz öyle diyoruz ya keyfi göstermek için bir
diye gideriz. “Allah bu devletinize cihad şerefi kahve içelim diyecek vakit bulamadılar hiç. Dertleri
nasip etsin” demek için gideriz, “Allah devletini- nöbet değiştirecek kadar sık sık böyle birbirini kovalar
zin sancağını düşürmesin” diye gideriz. Düğüne gibi gördüler karşılarında ama bıkmadılar. Çünkü asıl
bu mantıkla bakıyoruz kız vermek yok bizde, damat mutluluk diyarı cennete gittiklerini buranın göçebe bir
seçmek yok. Onun yerine ne var? Resûlullah sal- yer olduğunu biliyorlardı. Kursak kursak Resûlullah
lallahu aleyhi ve sellemin Medine’de kurduğu sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’si kadar mübadevlet gibi devletler kurmak var. En büyük dev- rek ve güzel yerler kurarız.
Mart / 2017
63
Oradaki dertleri de saysak bir saat geçer sadece
isimlerini saysak bir saat olur, dert, dünya dert diyarıdır. Mü’min de dertlere tahammül etmeye söz vermiş
insandır. Yuvalarımız İslam Devleti olur Allah’ın izniyle ama İslam Devleti kararı verdik, çok güzel de dualar yaptık, çok güzel hazırlıklar yaptık, evlerimizin de
duvarlına ayet-el kürsiler filan da astık, hacca gidenlerden güzel seccadeler de aldık, evimiz İslam Devleti
ya şimdi zemzem de hatıra bekletiyoruz kavanozda
çok güzel dursun zemzem değerli hurma da muhakkak bulunuyor, hani Medine Devleti’nin şubesiyiz ya
biz. E hastalık gelecek akraba arası sıkıntı o hiç eksik
olmayacak. Peki devletimizin başı ve icra kurulu başkanı arasında sorunlar olacak mı o gün. Daha kapıyı
açıp “bismillahirrahmanirrahim” açılış töreninden sonra başlayacak.
Hani biz İslam Devleti’ydik? Biz huzur evi kurmadık
İslam Devleti kurduk. İslam Devleti. Bu devlette
cihad var kardeşim.
Müşriklerden kaçtı Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem Medine’de devlet
kurdu, beş-altı yüz tane
müşrikti hepsi bütün dünya müşriklerini karşısında
buldu. Bizim devletimiz huzur
devleti değil, cihad devletidir. Yeri
gelecek fakirliğe karşı nefis cihadı
yapacağız, yeri gelecek sıkıntılara karşı
cihad edeceğiz, yeri gelecek komşuların taarruzuna
karşı müdafaa cihadı yapacağız, yeri gelecek seferberliğe çıkacağız. Huzurumuz cennette olacak inşaallah. O güne kadar acele etmiyoruz o güne kadar boş
boğazlık yapmıyoruz.
Kardeşlerim;
Bu ümmet hiçbir zaman çaresiz değildir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin
Medine’si filan güçlerin işgali altında olabilir. Evimizin bir köşesini Medine’ye çeviririz. Sokaklar utanılarak yürünecek yerler haline gelebilir evimizin koridorunu sokaklaştırırız. Sokak lambası bile takarız
böyle sokağa benzesin diye. Orada tur atarız sokağa
64
Mart / 2017
çıkamıyorsam evimin koridorunda yürürüm. Bütün
dünya küfre kaymış olabilir, benim dünyam evimden
ibaret oldukça bana kimse bir şey yapamaz. Evime
hükümran olamadığım sürece de hiçbir devlet benim
değildir zaten. Çünkü devlet akşam ışığını söndürüp
yattığın yerdir. Akşam ışığını söndürüp güvenle uyuyamadıktan sonra günahlardan arınmış bir yatağa
girmedikten sonra sofrasında yüzde yüz Allah’ın helal
ettiği nimetlerin bulunduğu bir mutfağa girmedikten
sonra Medine-i Münevvere’nin içinde yaşayan ne
olur? Münafıkların başı Abdullah ibni Ubey Medine’de yaşıyordu, Ebu Cehil de Kâbe’ye yirmi metre
kala bir evde oturuyordu. Yer önemli değil yeri İslamlaştırmak önemli. Kış bastırmış olabilir, fırtınalar
camı açamayacak kadar yoğun olabilir,
camlarını kapılarını kapattığım iyice
kilitlediğim bir evi küçük bir sobayla ısıtabilirim. Dışarıda don,
fırtına her şey aleyhime
kendi mülkümde lehime
olur. Ben Rabb’ime gittiğim zaman da “bu kadar
becerebildim” diyebilirim. Becerebileceğim şeyi
becermemişken:
“eee
biz ya Rabb’i Afrika’ya
gidecektik ama gidememiştik” diye bir mazeret
olmaz kıyamet günü.
Kardeşlerim;
Biz İslam Devleti ister bir Müslüman’ız. Böyle
bulduk Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi. Devletinin başındayken gitti aramızdan, o devlete bin sene
ömrümüz olsa ulaşmak için gayret edeceğiz inşaallah
ama ona ulaşana kadar da o devletin maketlerini
kurmak zorundayız. Çünkü önce onun hesabını vereceğiz. Evlerimizi İslam’ın devleti haline getirip getiremediğimizi düşündükten sonra çok yapacağımız iş
olduğunu da anlamış olacağız.
Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed. Ve ala âlihi ve sahbihi ecmaîn.
Ve’lhamdülillahi rabbil âlemin.
Mart / 2017
65
Hatice FURHAN
Evde Kaybettiğini Dışarıda Aramak
“
Hepiniz
eviniz
de
kaybettiğiniz
huzuru
mutluluğu dışarıda aramıyor
musunuz?
Oysaki huzur
da mutluluk ta eviniz de.
Sizler değil misiniz? İçiniz
de kaybettiklerinizi, eviniz
de kaybettiklerinizi dışında
a r a y a n l a r.
66
Mart / 2017
”
R
abiatul Adeviyye bir gün sokakta bir şeyler
aramaktadır. Sokak lambasının etrafında dönüp
dolaşarak. Mahalleli merakla yaklaşıp sorar. Sorarlar
çünkü Rabia boş iş yapmaz diye düşünürler hep.
Ey Rabia… Akşamın bu saatin de ne arıyorsun. Aradığın
şey mutlaka önemli olmalı… Rabia cevap verir. İğnemi…
İğnemi kaybettim onu arıyorum. İğnenin lafımı olur. Biz
sana veririz bir iğne diyemezler. Sonunda mutlaka bir hikmet vardır diye düşünüp Rabia ile birlikte aramaya başlarlar
kayıp olan iğneyi. Bir süre ararlar ancak sokak lambası yeterli değildir. Hem aranan bir iğne. Toz toprak arasında nasıl
bulunsun ki. Nihayet bir süre sonra mahalle halkından biri
der ki; Ey Rabia iğneni nerede kaybettin. Tam olarak
kaybettiğin yeri söyle de oraya yoğunlaşıp arayalım.
Rabia cevap verir. Herkesi biraz da kızdıracak bir cevaptır bu. İğneyi evde kaybettim…
Bu defa aynı kişi der; E madem evde kaybettin neden sokakta yani dışarıda aratıyorsun.
Rabia’nın cevabı oldukça manidardır. Sizlerin
adeti değil mi bu zaten. Evde kaybettiğini
dışarda aramak. Herkes durup bakar
öylece. Ne demek istedi diye. Rabia
devam eder sözüne.
Ve özellikle de ailenin asıl temeli olan kadınların aile
kavramı ve annelik sıfatının kutsallığı yerine kendilerine dışarıda bir hayat seçmeleri, kariyer planlarını
aile sorumluluklarının önüne koymaları ve bu stres ve
yoğun anne elinde yeteri kadar alakalanmamış
ilgilenilmemiş olarak yetiştirilen bir neslin nasıl facialara sebep olabileceğine de haberler de ve çevremiz
de sürekli şahit olmaktayız.
Hepiniz eviniz de
kaybettiğiniz
huzuru
mutluluğu dışarıda aramıyor musunuz? Oysaki huzur da mutluluk ta
eviniz de. Sizler değil
misiniz? İçiniz de kaybettiklerinizi, eviniz de
kaybettiklerinizi dışında
arayanlar.
Kale içinden yıkıldığı gibi yine içinden
imar
edilir.
Umutsuz
değiliz. Rabia’nın dediği gibi bizler evimizde
kaybettiğimiz saadeti ve
huzuru yeniden evimiz de
aradığımızda ve aile kavramı-
Mahalle halkı aramayı bırakıp
düşünceye dalar. Evet, Rabia’nın
dedikleri doğrudur. Hepsi huzuru mutluluğu dışarda aramaktadır. Oysaki içlerine ve
evlerine baksalar asıl huzurun orada olduğunu
göreceklerdir.
İşte Rabia’nın bu kıssasın da olduğu gibi günümüz toplumu da için de kaybettiğini dışında evinde
kaybettiğini sokakta arıyor.
Toplumsal olaylara, kaosa, sıkıntılara ve bu sıkıntılara sebep olan insanlara baktığımızda bunların
hepsi de aile hayatında problemler olduğunu görüyoruz. Unutmamalıyız her kale içinden fethedilir.
her kale içeriden yıkılır. Her kale içeriden yıkılır.
Toplum olarak aile mefhumunu ikincil plana atan
bizler bunun ceremesini hep birlikte çekmekteyiz.
na gereken önemi verdiğimiz de göreceğiz ki hem bireysel hem de toplumsal
olarak imar hareketi başlamıştır.
Haydi, hep beraber. Toplumsal imar için,
bireysel imar için dönelim. Ailemize evimize
dönelim.
İslam’ın ve İslam peygamberi Hz. Muhammed s.a.v. in aile ye verdiği önemi ve bu konuda ki tavsiyelerini rehber edinelim.
İşte o vakit inanın her şey çok güzel olacak. Herkes aradığını bulacak. Aradığımız huzur değil mi?
Var mısınız? Huzuru bulmaya...
Kale içinden yıkıldığı gibi yine içinden imar edilir. Umutsuz
değiliz. Rabia’nın dediği gibi bizler evimizde kaybettiğimiz saadeti
ve huzuru yeniden evimiz de aradığımızda ve aile kavramına gereken
önemi verdiğimiz de göreceğiz ki hem bireysel hem de toplumsal olarak
imar hareketi başlamıştır.
Mart / 2017
67
El-Esma
�‫ا‬
ALLAH (Celle Celâlühû)
“Allah” ismi şerifi, yeryüzünü nurlandıran yüce ve tek din İslamiyet’in
henüz gönderilmediği, insanların taş, tahta helva gibi şeylerden kendi elleriyle
yaptığı putlara ilah diye tapındıkları bir zamanda dahi insanlar tarafından bilinen
bir isimdir. Allah’u Teâlâ hazretleri bu gerçeğe şu ayeti kerimeyle dikkat çekiyor:
“Onlara, “gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan hiç şüphesiz “Allah”
diyecekler.” (Zümer 39/38)
ٔ
‫ﺍﻠﺤﺴﻨﻲ‬
‫ﺍﻠﻟﻪ‬
‫ﺳﻣﺎﺀ‬
‫ﺍ‬
En Güzelin
En Güzel İsimleri
İnsanın, maddi alem dediğimiz şu dış dünya ile iletişime geçmesi hiç şüphesiz
duyu organları ile, manevi alem dediğimiz iç alemiyle iletişime geçmesi de hissetme,
şuur ve idrak yoluyla mümkündür. Duyu organları insanı, maddi alem ve içerisinde
maddi olarak mümkün olan şeylerle sınırlı kılar. Hissiyat ise insanın, maddi alem
olan dış çevresini tanımasından önce gelir. Zira bu durum kişinin kendi iç alemidir
ve kişi kendi iç alemiyle iletişime geçmek için duyu organlarına muhtaç değildir.
İnsanın iç alemindeki en kuvvetli hissiyat ise Allah’u Teâlâ’nın varlığıdır. Zira bu
hissiyat fıtrîdir, yaratılıştan verilmiştir. Sağlam köklere sahiptir. Derin ve geniştir.
Bunun delillerinden bir tanesi de “Allah” ismi şerifinin bütün lisanlarda aynı
manada olmasıdır: “Allah’u Teâlâ şu kainatın ve içindeki tüm her şeyin
yaratıcısıdır.” İşte bu manayı insanın hissiyat ve şuuru duyu organlarından daha
önce idrak edip anlıyor.
Gramer ve lügat ulemasının tarifine göre “Alem”: “Kendisinden belirli
bir mana anlaşılan ancak onu, aynı zamanda bir başkası için kullanmak
mümkün olmayan kelimelere denir.” Mesela: bir kelime söylense, konuşulan
bu kelime insanın zihninde bir etki meydana getirerek bir şekil, sıfat, durum ortaya
çıkarır. Peki söylenilen kelimenin manası insan zihninde mevcut değilse, nasıl bir
etki ortaya çıkacaktır? Tabi ki cevap şu kaide de gizlidir: “Manası olmayan hiçbir
kelime için akıl ve zihinde bir yer yoktur.”
İşte bu çıkarımdan anlıyoruz ki: “Eğer Allah ismi şerifinin insan
fıtratında merkezî bir manası olmasaydı insan, yukarıda izah edilen
şekliyle Allah’u Teâlâ’yı idrak edemezdi.” Zira değişmeyen bir hakikat vardır:
“Bir şey mevcut ise eğer ya bilkuvve veya bilfiildir.” Yani: Ya varlığı açıkta
olmayan, fakat kendisinde (bilkuvve) kuvvet itibariyle bulunduğu şeyde açığa
çıkması mümkün olan şekliyledir veya o kuvvetin bilfiil etkin olması şekliyledir.
Ül-Hüsna
�‫ا‬
“ALLAH” İsmi Şerifinin Bazı Özellikleri
“Allah” ism-i şerifinin özelliklerinden birisi: “el-Esmâ’ül-Hüsna” dediğimiz Rabbimizin
o güzel isimlerin tamamının “Allah” ismine nispet edilmesidir. Haşr suresinin son üç ayeti
kerimesinde geçen tüm isimler “Allah” ismi şerifine sıfat olarak zikredilmiştir. Aynı zamanda
Allah’u Teâlâ hazretlerinin en meşhur ismidir. Diğer bütün isimleri bu ismiyle bilinir ve tanınırlar.
Bir diğer özellik ise: mahlukattan hiç kimsenin “Allah” ismi şerifiyle isimlendirilmemiş
olmasıdır. Rabbimiz celle ve ala bu hakikate Meryem suresi 65. Ayeti kerimesiyle dikkat çekiyor:
“Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?” Zira rabbimizin isimlerinden
bazıları vardır ki onlarla kulları da isimlendirilmiş olabilir. Rahim, Rauf, Semi‘ (işiten), Basîr
(gören) gibi. Bazıları da vardır ki o isimlerle kulları isimlendirilmiş olamazlar. Rahman, Hâlik
(Yaratan), Râzik (Rızık veren) gibi. Hasan (radiyallahu anh): “Rahman, insanların kendisini
isim olarak sahiplenmeye güç yetiremeyecekleri bir isimdir. (Zira) Yüce ve mukaddes
olan Allah Teâlâ hazretleri o isimle isimlenmiştir” demiştir.
“Rahman, Allah’ın adıdır” denilebilir ancak “Allah, Rahman’ın adıdır” denilemez.
Zira “Rahman” ismi sıfatlardan bir sıfattır, “Allah” ismi ise Allah’u Teâlâ hazretlerinin zatına
delalet eden bir isimdir.
Bu isim tüm noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’u Teâlâ’nın en büyük ismidir. Diğer
bütün isimlerinin manasını kendinde toplamıştır. Hatta Cumhuru ulema bu konuda: “Allah”
ismi şerifi ismi azamdır” demişlerdir. Cafer-i Sadık (radiyallahu anh) ise: “Allah’u Teâlâ’nın
tüm isimleri yüceliğin en üst sınırındadırlar ancak insan Allah’ın adını, kalbi ondan
gaflette iken anarsa o ismin bereketinden faydalanamaz. Fakat kalbi Allah’tan
başkasıyla meşgul olmayıp tam bir ihlas ile Allah’ın adını anarsa bu isim kendisi için
ismi azam olur.”
Rabbimizin tüm mü’minlere, kendisine ismi azamıyla dua edip yalvarabilmeyi,
halisane ve samimane bir şekilde onu anıp zikredebilmeyi nasip etmesi dua ve
temennisiyle En Güzele emanet olunuz.
Mehmet Akif ERSOY
Tarihte bu güne baktığımızda 12 mart 1921’de İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildiğini görüyoruz. Bu vesileyle biz de Milli Şairimiz Mehmet Akif’i hayırla yad ederken
biraz da yakinen tanıyalım istedik.
Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873’te İstanbul’un, Fatih ilçesi Sarıgüzel Mahallesinde dünyaya gelir. Annesi Buhara’dan
Anadolu’ya geçmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım; babası ise
Kosova doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet
Tahir Efendi’dir. Babası, ona ebced hesabıyla doğum tarihini ifade eden “Ragîf” adını verir. Fakat telaffuzu zor geldiğinden arkadaşları ve annesi ona “Âkif” ismiyle seslenirler, kendisi de zamanla
bu ismi benimser.
İlk öğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başlar. İki yıl
sonra ilkokul bölümüne geçer ve babasından Arapça öğrenmeye başlar.
Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başlar. Aynı zamanda Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip eder. Mehmet
Âkif, ortaöğrenimi eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça
ve Fransızca dillerinde hep birinci olur.
Akif Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde çeşitli görevlerde bulunur, Balıkesir’e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde çok heyecanlı bir hutbe okur. Halkın
beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verir, konuşmalar yapar ve İstanbul’a döner.
1921’de Ankara’da Taceddin Dergâhı’na yerleşen Mehmet Âkif, 500 lira ödül konularak açılan
İstiklâl Marşı yarışmasına başta katılmaz. Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Beyin teşvikiyle ikna olur. Onun orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, Hamdullah Suphi Bey
tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17:45’te
Milli Marş olarak kabul edilir. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışlar.
Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır’da yaşayan Milli Şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy, 17 Haziran
1936’da tedavi için İstanbul’a döner. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat eder, Edirnekapı Şehitliğinde yatmaktadır. En önemli iki eseri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi
kitap halinde topladığı Safahat’tır. Rahmetle anıyoruz. Mekanın cennet olsun.
Hatırat
Mehmet Akif bir cuma günü Mithat Cemal’le sözleşirler. Mithat Cemal’in evine gidecektir. O gün adam boyu kar
yağar. Hiçbir vasıta işlemez. Mithat Cemal’in evi Çapa’dadır.
Öğle yemeğinden sonra Mithat Cemal’in kapısı çalınır. Akif, bıyığının yarısı donmuş bir halde kapıdadır. Beylerbeyinden, Beşiktaş’a bir vapur işler, beşiktaş’tan Çapa’ya kadar vasıta bulamaz ve o kadar yolu yürür.
Mithat Cemal, karda, tipide Mehmet Akif’in o kadar mesafeyi nasıl yaya yürüdüğüne şaşar.
Akif ’te
Mithat Cemal’in şaşkınlığına şaşar ve şöyle der: “Gelmemem için kar, tipi
kâfi değil, vefat etmem lâzımdı. Çün-kü geleceğim diye söz
vermiştim.”
Pantolon
Öğretmen çocuğa sorar:
- Oğlum elini pantalonun sağ cebine attın ve bir 10 lira çıkarttın, sol cebinden de 5 lira çıktı.
Senin şimdi kaç liran var?
- Öğretmen çocuğun ‘15liram var’ cevabını vermesini beklerken Çocuk:
“Herhalde üzerimde başka birinin pantalonu var!” hocam.
Bunları Biliyor muydunuz?
* Telefonun mucidi Alexander Graham Bell, karısı ve annesiyle hiçbir zaman telefonda konuşamadı. Çünkü ikisi
de doğuştan işitme engelliydi.
* Beynimiz geceleri daha aktiftir.
* Böbreklerimiz her 10-20 dakikada bir vücuttaki tüm kanı süzer. Bu işlem günde 100-150 defa tekrar edilir. Bir
günde yaklaşık 500L kan süzülür ve 1,5L idrar oluşturulur. Buna göre de hayatımızda ortalama 45.000L idrar üretilir.
* Misvak üzerine yapılan bilimsel birçok araştırma misvakın diş eti hastalıklarını önlemede diş macunlarından
çok daha etkili olduğu ortaya konmuştur.
* Misvak üzreine yapılan araştırmalar misvakın içerdiği madde ve minerallerin baş ağrısına iyi geldiğini ortaya koymaktadır. Bunun yanında misvakın hafızayı
güçlendirdiği düşünülmektedir.
Dahilek Ya Rasulallah
Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasûlallah(sav)
Nasıl bilmem bu nîrana dayandım Ya Rasûlallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasûlallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen
Habîb-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa’sın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Gül açmaz çağlayan akmaz, İlâhi nurun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firak ağlar,visal ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Erir canlar o gül bûy’i revan bahşın hevasından
Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmîri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah(sav)
Yaman DEDE
Download