T E B R İ K

advertisement
6
HİCRET
Kümesra
8
MENKIBE
M. İbrahim HIZIR
9
TEBRİK
HİCRİ YILBAŞI
1431
16 TEFSİR
Said Nur UNUTKAN
18
20
RESULULLAH’A
MEKTUP
26 TASAVVUF
28 SİYER
30 Zeynullah DEMİRPAZU
38
42
Bahçe
46 Arka
Azime TANDOĞDU
Hüseyin FİDAN
Mahmut TUĞLUCA
KADINLARDAKİ
23.KROMOZOM ve
GENETİK FARKLILIK
www.katretulhayat.com
1
K
uran’ı kerim-i okumuşsunuzdur, yaşanmış birçok hikâyelerden
bahsetmesi dikkatinizi çekmiş olmalı. Kur’an’ı Azim’in bu
hikâyelerden bahsedişini en
kolay anlaşılma metodu olarak algılıyorum. Ayrıca aynı
hikâyelere de çeşitli tefsirler
yazılmıştır. Nedeni ise her akıl
ayrı algılamıştır.Anlaşılmasını
istediğiniz konuları izahta, ilahi
metot rehber olmalı.. Bu metot
bizler içinde; halka hizmet etmeyi kendilerine peygam
2 2
www.katretulhayat.com
ber hizmeti olarak kabul eden
herkes içinde geçerlidir..Konumuzun daha anlaşılır olabilmesi için biraz açalım..Gazetelerde
haber olan, Britanya’da dünyaya gelen ikizlerin hikayesi..
Doktorlar, ikizlerden birisinin yaşama şansı olmadığına karar verirler, ayrı, ayrı kuvözlere bırakılan ikizler kural tanımayan bir hemşire sayesinde kurtulurlar. Hemşire sağlıklı
kardeşi diğerinin yanına bırakır,
sağlıklı, içgüdüsel bir yanışımla kardeşine sarılır, işte bu sa-
M.İbrahim HIZIR
rılışın etkisiyle hayatından ümit
kesilen kardeşin kalp atışları ve
vücut ısısı normale döner.
Düşününki, küçük bir bebek
yaşamaz denilen kardeşine sarılarak hayat fonksiyonlarının
düzelmesini sağlayabiliyor, biz
acaba sevdiklerimize ne kadar
sıcağız..Eskiden memleketimizin insanları misafirperverliğiyle sıcak kanlılığıyla,sevmesi sevilmesi ile tanınan ve kendini
tanıtan,değerlerini değer yapan
bir millet idi.Varlığı, maalesef
tükenmek üzere olan değerlerimizin ne kadar faideli ve yapıcı olduklarından bahsetmek istiyorum..
‘’Ne ruhsuzmuş deyimi’’ toplumda, merhameti olmayan, kaba,saygısız,sevgisiz
hatta hoşgörüsü olmayanlar için kullanılan bir tabirdir.Beden kafesine hapsedilen ruh,veziri olan aklın yardımlarından mahrum kalmasıyla çaresiz, hatta çelimsiz,
yatalak olarak bedende vaktinin tamamlanmasını bekler.
İşte o zaman aynı ruhun yapışık ikizi hükmündeki nefis dediğimiz hayvani ruh ,hakimiyetini bedene sağlar,ve maalesef o elem verici toplum oluşur ki ,iki göbek atana ,şaklabana mahkum kalır..
Beden memleketinde kuralların geçerli olabilmesi için ruh padişahı ,akıl vezirini ayakta tutması ,öğütlerine değer vermesi gerekir..
Bu kurallar rüştünü tamamlamış aklın yardımıyla gerçekleşir.. Akıl ise, usta akıllarla hemhal olursa, zamanını onlara ayırırsa,yaptıklarını
taklit ederse ve uygulamaya
dökerse,beklenilen rüşte kemale ulaşır.. Gitmez taklit etmezse hep el öpmeye mahkum
kalır, kaldığı gibi ruha da herhangi bir yardımı olmaz..
Nefsin (hayvani ruh)
ilgi alanı dünyanın görünen yüzüdür. Dünya, cıvıl, cıvıl görünen, etkisi sonra ortaya çıkan
bir zehirdir. Şeyh Muhammed
Hazin’ul Fersafi Kaddesallahu
sırreh derki ;
“Dünya düşmandır rahmana
,o içkidir şeytana, içkiyle sarhoş olma, cahil olursun hayvan
gibi”..
Nefs ise, diğer hayvanlar gibi
dünyada kalacağı zannıyla, kıt
aklıyla rahatlıkla geçici zevkleri
kullanır. Gözünü karartan şehvani duygular; saygıyı, sevgiyi,
merhameti en son plana, hatta hiç düşünmemeye kadar götürür..
Doktorlar birinin yaşama şansı
olmadığına karar verirler.Ayrı ayrı
kuvözlere bırakılan ikizler kural
tanımayan bir hemşire sayesinde
kurtulurlar.Hemşire sağlıklı kardeşi
diğerinin yanına bırakır, sağlıklı
olan,içgüdüsel bir yaklaşımla
kardeşine sarılır.İşte bu sarılışın
etkisiyle hayatından ümit kesilen
kardeşin kalp atışları ve vücud ısısı
normale döner.
Düşünün küçük bir bebek,
yaşamaz
denilen
kardeşine
sarılarak hayat fonksiyonlarının
düzelmesini sağlıyabiliyor. Biz acaba
sevdiklerimize ne kadar sıcağız..
Fahri alem aleyhisselatu
vesselamın, ruhu nefse galebe
çalma metodu açıktır..!
“El helalu beyyinun vel
haramu beyyinun” (helal, haram açıktır) sözü ile yola çıka-
www.katretulhayat.com
rak; Mesela, kişi hırsızlığın yanlış olduğunu hiç kimseye danışmadan bilebilir veya kumar
oynayarak kaybeden olma sıkıntısı ile kendisine veya başkalarına verdiği zararla yanlışlığını mutlaka biliyordur. Bunu
tüm haramlara tatbik edebilirsiniz. O zaman ortaya şöyle bir
tablo çıkar. Kanunlar kişiyi koruma amaçlıdır, kanun koyucuda insanı ve ihtiyaçlarını dünyayı ve sonrasını en iyi bilen
olmalı, ki ona göre kanunlar koyabilsin..Bu açıdan insanın insanı koruyucu kanunlar yazabilmesi mümkün değildir, çünkü bir yıl sonrasını göremeyen
insan, ölüm ötesi için hiç bir
hüküm çıkaramaz..
Netice olarak ALLAH’I,
tek kanun koyucu yer olarak
bilmek zorundayız. “Sanatkâr
yaptığı sanatını en iyi bilendir”’
hükmüyle, ALLAH’IN kâinatın
tek maliki olduğuna şahadetimiz, onun kanunlarıyla hareket
etmemizi gerektirir. Bu kanunlara uyan insan ve toplumlar,
düzgün oldukları sürece dünyanın efendileri olacaklardır. Elçisi en iyi ustasıdır. Nakıs biri
elçi seçilemez, bilgisi, kültürü,
kelamı en üst düzeyde kullanmayı bilen olmalı, eksiği olan
elçi olamaz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem
yeryüzünü, kainatı, arşı ve içeriklerini en iyi bilen olduğu gibi,
ALLAH’I en çok tanıyan, bilen
ve gören tek kişidir.. Bu sebeple, insana nelerin daha faideli ve nelerin daha yüceltici olacağını da bilen yine o olacaktır.Bu yüzden fazla mesai
hükmündeki farzlar dışı olan,
giyimi, kuşamı kısacası tüm
sesli sessiz hareketlerini taklit etme,özellikle severek,insanı
ulviliğe çıkaran en büyük etken
333
olacaktır,olmuştur..ALLAH onun
hakkında VEMA ATAKUMURRESULU FEXUZUHU der. (Resul
size neyi verirse alın)
Haydi artık el ele yeni ,farklı ama istenilen, arzu
edilen,sevilen ,hiç kimsenin
burnu yukarda olmayan, katretulhayat (hayat damlacığı) gibi
mütevazi bir dünyaya..
1400 yıldır, hiç kimsenin tek
harfini dahi değiştiremediği, ilahi yazılı metni okumaya ,anlayıp tatbik etmeye ne dersiniz!.
Emin olun hayatınızın en önemli
en ciddi ve en faideli işini yapmış olursunuz. Şunu da hiç bir
4 4
zaman unutmayın, ALLAHIN yanında ücretler hep dolgun hem
de peşindir. Fazla mesaili bir
işle denemenizi tavsiye ederim.
(bir teheccüd gece namazı gibi)
Gülistan-ı bostanda şeyh
Saadi Şiraz-i bir hikâye anlatır ;
Keçinin biri diğerleri gibi
avluda bağlıdır. Hayatı boyunca
sürekli ipini koparıp, bayırlarda,
çayırlarda, sularda gününü gün
etme arzusu içindedir. Sonunda
bir gün dileği gerçekleştir, ipini
koparır, hayallerini gerçekleştirir. Kırlarda, bayırlarda oynayıp
zıplamaya başlar. İstediği olmuş ve çok mutludur. Ama zaman durmuyor, vakit ikindi olmuştur, gölgesini görür, ürkerek sıçrar. Sevinç yerini korku-
www.katretulhayat.com
ya bırakmadadır. Akşam olup
karanlık çökmüştür, kural tanımayan aklına yanar. Sığınacak
yer bulamaz, hayıflar içindeyken, karanlıkta gördüğü bir çift
göze kurban gider. Kurda yem
olmuştur..
Burada bir soruyla, ruhsal dengesizliğin nedenine ve çözümüne ulaşalım ;
“ Keçinin boynundaki ip, onun
esareti miydi yoksa hürriyetimi”?
Soruyu çözüp, hayatında tatbik
eden herkese hürmetler saygılar…
Huzur Damlası
Dr. İbrahim RAKHA
H
akim Termezi said, Rasul Allah salla Allah alih
wa sallam said that whoever goes to sleep in
taharah (with wudhoo), he will get the reward
of someone who is fasting in the day and
praying at night.
H
Hakim Termezi said that when we go to sleep
the Nafs of the Muslim goes up to prostrate
under the Throne if one goes to sleep in taharah
(with wudhoo)
Narrated Hz Aishaah that Rasul Allah salla Allah
alih wa sallam when he went to bed he used
to get his tow hands together, blow air in them
and recite Ikhlas and Maaozateen, then pass his
hands over his body
Hakim Tirmizi diyor ki: “Eğer abdestli olarak
uyumaya gidilirse müslümanın nefsi perişan bir
halde yüzü koyun yere sürtülmüş gibi olur.
Hz. Aişe radyallahu anha naklediyor: Rasulullah
sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz yatağa
gittiğinde ellerine üfleyerek ihlas, felak ve nas
surelerini okur ve bedenine sürerdi.
So the Prophet teaches us that even in our
sleep we can get closer to Allah and receive
His blessings. But we should prepare for that
situation by having the intention first (as Moaaz
rdiya Allah anhu said, I pray half of the night
and sleep the other half, and I make Neyah/
intention of worship in both.
Meaning that he makes the intention to
sleep so that his body will rest and be able to
continue worship and doing fi sabil Allah);
And also get ready by having wudoo; and
then preparing the soul with Quraan and doaa,
so that when the soul or the self goes to Allah
in our sleep, it would be qualified to prostrate
under the Throne and get blessings and
rewards.
Hakim Termezi said, that is the nature of
sleep of those who yearn and crave for Allah
subahanahu wa ta
ala. I pray to Him to make us all from them.
Ameen.
akim Tirmizi anlatıyor: Rasulullah sallallahu
aleyhi vessellem buyurdular ki: “Her kim abdestli
uyursa, gündüz oruç tutmuş ve gece namaz
kılmış birinin sevabını kazanır”.
Yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi
vessellem uykumuzda bile Allah’a yakın olup
O’nun lütfuna mazhar olabileceğimizi öğretiyor.
Fakat bu durumu hazırlamak için önce niyet
etmeliyiz. (Tıpkı Muaz radyallahu anh’ın dediği
gibi, “Gecenin bir yarısı boyunca namaz kılarım,
diğer yarısında uyurum ve her ikisini de ibadet
niyetiyle yaparım.”
Yani, bedeninin dinlenip Allah rızası için
ibadete devam edebilmesi niyetiyle uyuduğu
anlamına gelir.)
Ve zaten abdest ile hazırlanın, sonra ruhu
Kuran ve dua ile hazır hale getirin, öyle ki ruh
veya nefs uykuda Allah’a gittiğinde perişan olup
lütfuna ve ödüllere layık olsun.
Hakim Tirmizi der ki: Uykunun doğası Allah
Sübhana ve Teala’yı özleyip çok istemektir.
Hepimizi onlardan eylemesi için O’na dua
ediyorum.
www.katretulhayat.com
555
Tarih
H
icret, hak ile batılın arasını ayırmıştır.
Onu tarihin başlangıcı olarak kabul ediniz.”
Hz. Ömer (RA) in bu direktifi
ile, Müslümanların takvimin
başlangıcı olarak Hicret olayını
kabul etmişler ve 1430 yıldır bu
takvim kullanılagelmiştir.
Aralık 2009’un onaltısını
onyedisine bağlayan gece İslami
Yılbaşımız olan 1 Muharrem
1431’ dir.
Hicret; İslam tarihinin en
önemli olaylarından biri ve dönüm
noktasıdır.
İslam Dini üç yıl boyunca
gizli ve bireysel olarak
tebliğ edilmekteyken; gelen
“emrolunduğun şeyleri açığa
vur” emri üzerine açıktan tebliğ
başlamış, bu durum müşriklerin
düşmanlık duygularını uyandırmış
ve Müslümanlar üzerindeki baskı
ve şiddetlerinin artmasına neden
olmuştu.
Müşrikler, Allah’ın Resulüne
(SAV) : Ne istersen verelim,
mal mülk istersen sana servet
verelim, kavminin efendisi olmak
istersen, gel başımıza reis ol, ne
istersen onu verelim, yeter ki bu
6 6
söylediklerinden vazgeç şeklinde,
putlara ve kurulu düzene
ilişmemek şartıyla Resulullah
(SAV) ın tüm söylediklerini
kabul edeceklerini beyan eden
tekliflerde bulunmaktaydılar.
Bazı müşrikler; Gel biz senin
taptığına tapalım, Sen’de bizim
taptıklarımıza tap şeklinde, İslam
ile küfür arasında bir işbirliği
ve uzlaşmacı tavır meydana
getirmeyi umuyorlardı. Bu teklif
üzerine “Kafirun” suresi nazil
olmuş ve böylesi bir işbirliğinin
kesinlikle olamayacağı emri
gelmişti.
etme izni verdi. Bunun üzerine
Müslümanlar küçük gruplar
halinde göçmeye başladılar.
Mekke’de Hz. Muhammed (SAV)
ve ailesi, Hz. Ebubekir (RA) ve
ailesi ile Hz. Ali (RA) dışında hiç
Müslüman kalmadı.
Müşrikler Darunnedve’de
(Mekke Parlementosu)
toplanarak Hz. Peygamber’e
karşı izlenecek tavrı görüştüler
ve sonuçta Resululllah’ın (SAV)
öldürülmesine karar verdiler. Kan
davası güdülmesine engel olmak
üzere,
bütün kabilelerden bir
suikast
komitesi
İslam tarihinde iki önemli hicret
olayı gerçekleşmiştir.
Bunlar iki Habeşistan
hicreti ve Medine hicretidir.
Müşriklerin
baskıları
dayanılmaz hal alınca
Müslümanların bir kısmı
Habeşistan’a göç
etmiş, ancak kalanlar bu
baskıya maruz kalmaya devam
etmekteydiler.
Hz. Peygamber (SAV), Medine
(Yesrib) ‘lilerle Akabe’de yaptığı
iki görüşmeyle, onları İslama
kazandırdı. İslamın Medine’de
hızla yayılması ile Hz. Peygamber
(SAV), ashabına Medine’ye göç
www.katretulhayat.com
oluşturuldu. Bunu
haber alan Resulullah (SAV),
Hz.Ebubekir (RA) ‘e haber vererek
hicret kararını bildirir ve hazırlıklara
başlanır.
Kümesra
HİCRET BAŞLARKEN
Müşrikler, Resulullah’a (SAV)
düşman da olsalar, O’na (hâşâ)
büyücü veya yalancı da deseler,
O’nun “El emin” sıfatına ve
özelliğine güvenerek değerli
eşyalarını O’na emanet ederlerdi.
Hz. Peygamber (SAV) yola
çıkmadan önce, Hz. Ali (RA) ye,
kendisinde bulunan müşriklere
ait emanetleri sahiplerine
teslim etmesini ve daha sonra
Medine’de kendisine kavuşmasını
istedi.
O gece düşmanı yanıltmak
üzere Hz. Ali (RA) Resulullahın
(SAV) yatağına yatmış,
Resullullah (SAV) Yasin suresini
okuyarak, kapıda kendisini
öldürmek amacıyla yalınkılıç
bekleyen müşriklerin arasından
geçip gitmişti.
HİCRET YOLUNDA
Resulullah (SAV) müşrikleri
yanıltmak amacıyla kuzeyde
bulunan Medinenin aksi yönüne
doğru yola çıkmış ve Mekkenin
güneyindeki Sevr dağına çıkmıştı.
Hz. Ebubekir’in oğlu Hz.
Abdullah şehirdeki haberleri
onlara getirirken, sürüsünün
çobanı da her akşam onlara
içecekleri sütleri getirmekteydi.
OLAĞANÜSTÜ HALLER...
* O gece Sevr dağının
yüksek tepesindeki mağaraya
ulaşınca, önce Hz. Ebubekir
(RA) içeri girerek temizlik
yapar ve hırkasını parçalayarak
içinde Resulullah (SAV)’a zararlı
hayvanlar olabileceği endişesiyle
bütün delikleri kapatır. Ancak son
bir delik için parça kalmayınca
topuğuyla orayı tıkar.
İçeri giren Resulullah (SAV)
yorgunlukla uyuya kalır.
Bu arada delikte bulunan
bir yılan Hz.Ebubekir’in
(RA) topuğunu ısırır. Buna
rağmen Hz. Peygamber’e
(SAV) bir zarar gelmemesi için
topuğunu çekmeyen
Hz.Ebubekir’in (RA)
gözlerinden dökülen yaşlar,
“İnkar edenler
seni bağlayıp bir
yere
kapamak veya
öldürmek
ya da sürmek
için düzen kuruyorlardı. Onlar
düzen kurarken Allah’da (CC)
düzenlerini bozuyordu. Allah (CC)
düzen yapanların en hayırlısıdır.”
(Enfal-30)
Resulullah’ın yüzüne damlayarak
onu uyandırır. Durumu öğrenen
Resulullah (SAV) ayağını
çekmesini buyurur.
İçerden heybetli ve zehirli bir yılan
çıkar.
- Ey yılan, benim mağara
arkadaşoma, sırdaşıma eziyet
etmeye, Allah’tan korkup
Ben’den utanmıyor musun ?
buyurur. Yılan :
www.katretulhayat.com
- Ey Allah’ın Habibi! Bu
mağarayı şereflendireceğinizi
biliyor ve yolunuzu gözlüyordum.
Fakat buraya geldiğinizde
Sıddik’in seni ziyaret etmem
engel oldu. Bunun üzerine
benden korku ve hayâ kalktı.
Bu küstahlığa cesaret ettim,
diyerek özür diledi. Resulullah
özrünü kabul etti ve mübarek
tükürüğünü sürerek yarayı
iyileştirdi.
* Onlar mağaraya girdikten
sonra bir örümcek mağaranın
ağzına ağ ördü ve bir çift güvercin
yuva kurdular. İzleri takip eden
müşrikler bunları görünce içerde
kimsenin olamayacağını sandılar
ve dönüp gittiler. Halbuki eğilip
ayaklarının uçlarına baksaydılar
onları göreceklerdi. Bu arada Hz.
Ebubekir’in (RA) endişelendiğini
gören Resulullah (SAV),
“tasalanma, şüphesiz ki Allah
bizimle beraberdir” (Tevbe-90)
buyurarak O’nu teskin etti.
Müşriklerin vaat ettikleri
mükâfatı öğrenen Süraka
adındaki birisi izlerini takip ederek
peşlerine düşer ve onlara iki defa
yaklaşır, ancak her defasında
atının bacakları kuma saplanır
ve düşer. Bu uyarılardan sonra
kendilerinden af diler, ihtiyaçları
olan şeyleri vermek ister.
Onların hiçbir şeye ihtiyacımız
77
Tarih
Kümesra
yok demeleri üzerine geri döner,
takipçileri de geri çevirir ve hayatı
boyunca sadık bir mü’min olarak
yaşar.
* Yolda fakir bir ailenin
kulübelerinin yanından geçerken,
onlardan yiyecek bir şeyler isterler.
Evin kadınının hastalıklı ve süt
vermeyen bir keçiden başka
bir şeyi olmadığın söylemesi
üzerine, kendisinden bir kap
isteyen Resulullah (SAV), keçinin
memeleri mesh ederek sütünü
sağmaya başlar, Kendileri
doydukları gibi ev sahiplerine de
sürekli süt veren bir keçi bırakmış
olurlar.
* Mekke’de üç gün üç gece
kalan Hz. Ali (RA), Peygamber
Efendimizin (SAV) emanetlerini
sahiplerine teslim ettikten sonra
Medine yolunu tutar. Gündüzleri
gizlenerek, geceleri yürüyerek
Kuba’ya ulaşır. Hz. Peygamber
(SAV) “bana Ali’yi çağırınız”
diye buyurduğunda, “yürümeye
takati yok” denilmesi üzerine,
Efendimiz (SAV) kalkıp yanına
gittiler. Hz. Ali’nin (RA) ayaklarının
altı kabarmış, şişmiş, yarılmış
ve kanıyordu. Bunu görünce
rahmet ve şefkatinden ağlayarak
boynuna sarıldı ve bağrına bastılar.
Ayaklarının altına mübarek ellerini
sürdüler, iyileşmesi için dua ettiler
ve o andan itibaren de hiçbir
ızdırapları kalmadı.
HİCRET !...
Cemaatten devlete geçişin
serüvenidir.
Sadece müşriklerin zulmünden
kurtulmak amacıyla değil, aynı
zamanda Müslümanların zulüm
düzeninin bir parçası olarak
yaşamayı reddedişi ve küfrün
karşısına bağımsız bir güç olarak
çıkma anlamına gelmektedir.
8 8
mallarını seve seve onlarla
paylaşan ensarın ve Sen’in razı
olmadığın her şeye karşı savaşan,
mücadele ve mücahede eden,
mallarını ve canlarını çekinmeden
ortaya koyan o değerli eshab-ı
güzin’in izinden gitmeyi bizlere de
nasip eyle. Onlara müjdelediğin
“İman edenler, Allah için hicret
edenler, Allah yolunda mallarıyla
canlarıyla cihad edenler ile,
bunları (muhacirleri) barındıranlar
ve onlara yardım edenler var ya;
işte bunlar gerçek mü’minlerdir,
onları bağışlanma ve bol rızk
beklemektedir.” (Enfal-74)
MUHACİR !...
Hz. Peygamber (SAV) :
“Muhacir, Allah’ın yasakladığı
şeyleri terk eden kimsedir.”
(Buhari, İman,4-5)
Kur’an-ı Kerim’de hicret ;
göç etmenin dışında, bir kimsenin
yanından ayrılmak (Meryem-46;
Nisa-34) ve “Allah’a eş koşmak
ve azaba uğramayı gerektiren
davranışlardan (ricz) kaçınmak”
(Müddesir-5) anlamında da
kullanılmaktadır.
Böylece Allah’ın yasakladığı
şeyleri terk ederek ve azab
gerektiren şeylerden uzak durarak
bizler de manen muhacirlere
yaklaşmak şansını kazanabiliriz.
YA RABB !...
Sadece Sen’in rızanı
kazanmak için, imanları
uğruna yurtlarını, mallarını,
evlerini, ailelerini terk ederek,
sayılamayacak eziyetlere
göğüs geren muhacirler ile; hiç
tanımadıkları halde onları kardeş
olarak kabul edip, evlerini,
www.katretulhayat.com
“Katın’daki büyük dereceler”
(Tevbe-20) ve “Rahmetine mazhar
olmayı” (Bakara-218) bizlere de
müyesser eyle.
Ve… “Ey huzura eren nefis!
Sen ondan (sana verdiklerinden
ötürü) razı, O da senden (imanın
sebebiyle) razı olarak, Rabbine
dön. İyi (Salih) kullarımın arasına
katıl. Cennetime gir”
(Fecr_27,28,29,30) hitabına
bizleri de dahil eyle, Rahmetinden
bizleri mahrum eyleme.
Katretül Hayat
Aralığın onaltısını onyedisine bağlayan gece
, İslami sene başlangıcımız olan 1 muharrem 1431’ dir.
Önümüzdeki yıl, bu günlere ulaşıp ulaşamayacağımızı Allah’tan “Celle Celalühudan” başka
kimse bilemez.Hz. Ömer’ın (RA) buyurduğu gibi :
“ hasibu enfusekum qable en tuhasebu…”
“ hesaba çekilmeden (ahiretten) önce nefsinizi hesaba çekiniz. Bu muhasebe
ahiretteki hesaplaşmada kolaylık sağlar. Ahirette amelleriniz tartılmadan önce dünyada
iken siz tartınız. Hayır kefesi mi, şer kefesi mi ağır gelecek anlayınız.”
“İnnemel a’malu binniyeti” (ameller niyetlere göredir) sırrınca ve her güzel işin iyi
niyetlerle meydana geldiği düşüncesiyle; böylesi gün ve gecelerde ihlâsla, kuvvetli ve
samimi duygularla, hayırlı bir işe veya salih bir amele başlamak talebi ve başarı dileğiyle
(Tevfik Allah’tandır), içimiz yanarak, sürekli huzurda bulunmanın edebi üzere olalım…
Yürekten temennilerle Hakk’a iltica ederek, gaflet uykusundan uyanıp, içimizi, dışımızı
saf İslam ile donatarak, nefsimizde “Mutlak Gerçek”in hâkimiyetini te’min, te’sis ve
idrak ederek; mazlumları, yoksulları ve bütün inananları tek tek Mutlak Bir için savunarak
yaşayalım…
İstikamet üzere bulunanlar zümresinde olmaya çalışalım, Rabbü’l Alemine niyazda
bulunalım, yalvaralım…
Gelecek yıl bu gün, bu gecelere kadar sağ kalırsak; ilimde, ahlakta, işimizde,
çevremizde, kısaca hayatımızda bir ilerleme göstermemiz, gözle görünür net mesafeler
katetmemiz, İslam dışı ve düşmanı her şeye karşı, tavizsiz, ivazsız gayretler göstermemiz,
Müslümanlığımızın icabıdır.
Zira Hadis-i Şerifte : İki günü birbirine eşit olan ziyandadır buyruluyor.
Böyle elim bir akıbetten Sıyanet-i İlahiyeye sığınırız.
İlahi Ya Rabbi… Ya Rabb’el-Alemin… Günümüzü günümüzden, senemizi senemizden âli
eyle, hayırlı eyle!... AMİN
www.katretulhayat.com
99
“ Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi.
Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
(Secde – 9)
uhun özü, Allah’ın Kendi ruhudur. İnsan,
Allah’ın vermiş olduğu ruh sayesinde, kendi varlığının şuurunda olan ve özünü tanıma-
1010
www.katretulhayat.com
Baha VEFA
ya müsait bir varlık olabilmiştir. İnsan, bu ruh sayesinde
diğer mahlukattan farklı olarak, düşünen, konuşan, sevinen, üzülen vb birçok duygulara sahip olan bir mahluk olabilmiştir.Yaradılış itibari ile çok
zayıf ve muhtaç bir bünyeye
sahip olmasına rağmen, ruhunun yüceliği onu en üstün
mahluk haline getirmiştir.
“Ruh, zîhayat, (hayat sahibi) zîşuur, (şuur sahibi) nûrânî,
vücud-u harici giydirilmiş; (cismiyet giydirilmiş ) camî, (bir
çok özelliği kendinde toplayan) hakikatdar, (gerçekçi)
külliyet kesbetmeye müstaid (sonsuz olmaya uygun) bir
kanun-u emrîdir. (Allah’ın bir
kanunudur)”
(Bediüzzaman Said Nursi)
Allah’a inanmayan veya
imanlarında kusur olan insanlar hayatlarını, sürekli olarak
sevgisizlik, mutsuzluk, üzüntü, stres, panik, hırs, çekememezlik, kindarlık, yok olma
korkusu, yarın endişesi, ölüm
korkusu gibi sıkıntılar içinde
geçirirler. İnançsız nesillerin
“Sana ruh hakkında soru soru- artması ve Allah inancının tahyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin rip edilmesi insanlarda tevekbileceği bir şeydir. Size pek az külsüzlüğe neden olmaktadır.
ilim verilmiştir.”
(İsrâ – 85)
Allah’a güvenmeyen, kadere teslim olmayan insanlarRuhun gerçek mahiyetida ruhsal bozukluk ve sıkıntıni Allah’tan başka kimse bile- lar ortaya çıkar. Günümüzde
mez. Çünkü dünyada var olan stres olarak tanımlanan ruhbütün ilimlerin kaynağı Allah’tır sal gerilimin nedeni budur.
ve Allah, ruh konusunda inStres, kişinin güç yetirme yesanlara çok az bilgi vermişteneğini aşan veya zorlayan
tir. Ruhun mahiyetini anlayabi- durumlarda, insan psikolojisilen, Allah’ı tanımış olur. Bu da nin ortaya çıkardığı, istem dışı
imkansızdır. Kişi ancak ruhun
tepkilerdir.
varlığının farkına varabilir. Ruİnsan zayıf karakteriyle,
hunun farkında olmak ancak
karşısına çıkan olayla baş etmarifetullah ile mümkün olur. meye gayret sarf eder, ancak
Marifetullahı elde etmek ise
bunda muvaffak olamaz. Bukamil bir zatın desteği ile olur nun sonucunda; korku, güki; bu da zahiri ilimden ziyavensizlik, karamsarlık, sevgide batınî ilimle gerçekleşir. Bu sizlik, aşırı heyecan, endişe,
ilme sahip zevattan biri olan
baskı gibi duygular ortaya çıUstad Bediüzzaman hazretleri kar ve vücuttaki dengeyi boruhu şöyle tanımlamaktadır:
zar. Bu durumda vücut, kenwww.katretulhayat.com
dini korumak için bazı reaksiyonlar gösterir. Kandaki adrenalin seviyesinin yükselmesi,
enerji tüketiminin ve vücut reaksiyonlarının en üst seviyeye çıkması, şeker, kolesterol
ve yağ asitlerinin kana bırakılması, yüksek tansiyon ve kalp
atışının hızlanması bu reaksiyonlardan bazılarıdır. Strese
bağlı olarak bazı akıl hastalıkları, uyuşturucu bağımlılığı, uykusuzluk, tansiyon hastalıkları,
migren, bir takım kemik hastalıkları, böbrek dengesizliği,
alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme, kanser, ülser, solunum
hastalıkları, egzama ve sedef
gibi deri hastalıkları, bağışıklık
sistemine bağlı rahatsızlıklar
gibi sorunlar ortaya çıkar.
Ruhsal hastalıkları olanların bedenleri çok hızla yıpranır, normalden daha kısa sürede yaşlanıp çökerler. Ruhsal sıkıntıların sebebinin ihmal
edilmesi veya ilaçlarla tedavi
(hastanın kendisine ve etrafına zarar verebileceği durumlar
hariç) edilmeye kalkışılması,
kişinin kendisiyle, ailesiyle ve
sosyal çevresi ile olan ilişkilerini bozar, hayatını yaşanmaz
hale getirir ve yukarda geçen
bedensel hastalıklara yol açar.
İnançsız ve egoist yaşam tarzına sahip insanların içinde
bulundukları bozuk ruh halinin
etkisi bedenlerinin her noktasına yansır. Vicdansızlık, öfke,
kıskançlık, kin, uyuşturucu bağımlılığı, kumar, yolsuzluk, hırsızlık, kavga, düşmanlık, cinayet, çatışma, zulüm… İşte bu
ve benzeri ahlaki dejeneras
11
11
yon, Allah’a teslim olmamanın, Allah’ın emrettiği gibi yaşamamanın doğal bir sonucu
olarak, dinsizliğin ve bozulmuş
inanç sistemlerinin toplumlara
getirdiği belalardır.
”... Haberiniz olsun; kalpler
yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur“
(Rad Suresi, 28)
İnsan ruhu, ancak Allah’a
inanmakla, O’nu anmakla,
O’na ibadet etmekle ve O’na
kayıtsız şartsız, teslim olmakla
rahata kavuşur. Yaratılışındaki
öze uygun olan yaşam şekli,
onu mutlu etmeye yeter. Ruh
aslını arar. Aslına özlem içinde yaşar.Bu hal, inanç sahibi
olsun veya olmasın, bütün insanlar için geçerlidir. Huzurlu,
sevgi dolu ve rahat bir yaşam,
ancak iman ve güzel ahlakın
yaşanması ile mümkündür.
Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr.
Herbert Benson’un inanç ve
bedensel sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen kapsamlı araştırmaları sonucunda Allah’a
olan inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek derecede olumlu bir etki meydana getirdiği sonucuna varmıştır. . Benson, inançsız bir kişi
olmasına rağmen, “diğer hiçbir
1212
inancın, Allah’a olan inanç gibi
zihne huzur vermediği sonucuna” vardığını açıklamıştır.
Allah inancına sahip olan insanlar diğerlerine göre hem
daha uzun yaşamakta hem de
yaşam kaliteleri çok daha yüksek olmaktadır. Allah, iman
edenlere ahlaklarının ve tavırlarının güzelliğine karşılık bir nimet olarak sağlık, güç ve kuvvet verir. İnançlı insanlar, hiçbir olay karşısında üzülmedikleri ve sıkıntıya düşmedikleri için zihnen ve bedenen sağlıklı ve dinç olurlar. Tevekküllü olmalarının, karşılaştıkları her şeye hayır gözüyle bakmalarının, cennet ümidini içlerinde taşımalarının olumlu etkisi ruhsal ve bedensel özelliklerine de yansır. Ancak bu, elbette ki müminlerin hastalıklara yakalanmayacakları anlamına gelmez; inançlı kişiler de
çeşitli hastalıklara yakalanır ve
yaşlanırlar, ama bu, psikolojik kaynaklı bir çöküntü olmaz.
” Erkek olsun, kadın olsun, bir
mü’min olarak kim salih bir
amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla
yaşatırız ve onların karşılığını,
yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. “
(Nahl Suresi, 97)
www.katretulhayat.com
İnanç sahibi olan insanlar,
ahirette hesap vereceklerini
bildikleri için kötü ahlak özelliklerinin tümünden sakınırlar.
kavga etmezler, insanlara zarar vermezler, kumar oynamazlar, rüşvet almazlar, yalan
söylemezler, kıskançlık yapmazlar. Ama inanç öğretilerine
göre yaşamayan bir insan bunların hepsini yapmaya açıktır.
Allah korkusu olmayan ve ahirette hesap vereceğine inanmayan bir insan inançsız olduğu halde doğru yaşadığını iddia etse bile, ortam veya şartlar değiştiğinde bunlardan herhangi birini kolaylıkla yapabilir.
Şu halde sağlıklı bir toplumun
oluşması ancak bireylerin sağlıklı bir ruha sahip olmalarıyla
gerçekleşir. Bunun yolu da kişide Allah inancının var olmasından ve O’nun emirlerinin
uygulanmasından geçer.
Menkibe
M.İbrahim HIZIR
ark’i vilayetlerin büyük üstat- Üstad’ınında tebessümünü kendisine cellarından, Molla Hüseyn-i Küçük betmiştir..
hazretleriyle, talebesi arasında geçen şu
vecize, Unutulmayanların gönüllere ne ile
Üzerinde durmamız gereken konu ise ;
nakşedildiğine canlı bir izahtır.
(Üstad;yalın bir “ben şahidimki,Muhammed
Allah’ın elçisi
Zannederim yer Diyarbekir’in Silvan ilçesi. Medreseye yeni talebe olan, küçük Mol- dir” demeyi o kadar uygunsuz hatta yanla Abdülhakim’i talebeler defalarca,”sakın lış görüyorki, talebenin yeri yurdu,kimin
olaki kamet esnasında veya ezanda eşhe- oğlu olduğuna dahi bakmadan
“kimdu enne Muhammederresullullah demeye- di o densiz saygısız, atın gitsin”) disin” ,”eşhedu enne seyyidena Muhamme- yor. Resul’e sevgileri,saygıları onları hala
derresulullah diyeceksin” diye uyarmışlar- anılanlar,sevilenler,takdir edilenler arasına
dır.Üstad o kadar önem veriyorki bu ince koymuştur..
ayrıntıya,”eğer yanlış söylersen yerinden
olursun” diye sıkı sıkıda tenbihlemişler..
Üstad’ın ve bir çok, ümmetin kadirkıymet sahibi alimlerinin ittifak ettikleri ;
Günün birinde Üstad’ın bakışı ile ka- “BEN ŞAHİDİMKİ EFENDİMİZ OLAN HAZmete fırlayan Molla Abdülhakim,(o ince RETİ MUHAMMED ALLAH’IN ELÇİSİDİR”
ayrıntıya kendisini öyle adabte etmişki) demek gerektiğini buyurmuşlardır..
tekbirleri ve şehadeti unutup heyecandan,
direk “eşhedu enne seyyidina MuhammeOrijinali :“EŞHEDU ENNE SEYYİDENA
derresulullah” diyerek kamete başlayınca, MUHAMMEDERRESULULLAH”tır..
www.katretulhayat.com
13
13
Gönül Bahçesi
Baha VEFA
Allah’ın helal kıldıkları arasında
en sevmediği şey boşanmadır
Hadisi şerif; Ebu Davut
Ü
lkemizde, son
yıllarda hızla yükselen boşanma
olayları,
toplumun
kanayan
yarası haline gelmiştir.
Boşanma;
hem boşanan
çiftlerde hem
de çocuklarında
onarılması güç travmalara neden olmaktadır.
Anne babası ayrılmış
çocuklar hayatının her evresinde bunun ezikliğini hissetmektedirler.
Mutsuzluk sarmalından
kurtulamayan bu çocukların
büyük çoğunluğu bunalımdan
kurtulamamaktadırlar.
1414
www.katretulhayat.com
Onların kuracakları aileler de yine çürük temeller
üzerinde yükselecektir.
Aile
yapısı
çürük olan
toplumlar,
yıkılmaya
mahkûmdurlar.
Günümüz
Türkiye’sinde (resmi tatil
günleri çıkartılınca) günde
ortalama 470 boşanma olayı
gerçekleşmektedir. Tüik verilerine göre; 2007‘de 94.219
boşanma gerçekleşmiş.
Bu oran 2008‘de 99.663’e
yükselmiştir. 2008 0ranları
baz alınarak hesaplandığı
varsayılırsa 2009’da bu sayı
101.058’e ulaşacaktır.
Boşanma oranlarında
1.85 ile Ege bölgesi birinci
iken, 0,52 ile Güneydoğu Anadolu bölgesi son sıradadır.
Boşanmadaki bu artışın
nedenlerini anlayabilmek
için evlilik şekillerini ve aile
yapısını incelemek gerekir.
Evlilik şekilleri içerisinde,
flörtle evlenme oranı gittikçe
yükselmektedir. Flört eden
çiftler, flört aşamasındayken,
bir birlerine gerçek yüzlerini
göstermedikleri için evlendiklerinde hayal kırıklığı
yaşamaktadırlar. Aynı zamanda, bu aşamada birçok şey
yaşanmış ve bitmiştir.
Sevgiyi evlilik öncesi
tüketmek, evlenecek çiftlerin
yapacakları en büyük hatadır.
Hatalı bir evlilik tarzı
da, maddi kaygılarla
yapılan evlilik şeklidir. Damat adayına sorulan ilk soru
ne işte çalıştığı ve ne kadar
kazandığıdır. Etiketi ne kadar
revaçtaysa evlenme şansı o
kadar artmaktadır.
Çalışan bayanlarla evlenmekte de kıstas, sevgi veya
liyakat olmaktan öte, çalışma
şartları ve kazanç miktarıdır.
Bu hanım,bana nasıl bir eş
olacak veya çocuklarıma nasıl
bir anne olacak düşüncesi
yerine, aile bütçesine ne
kadar katkıda bulunacağı
hesaplanmaktadır. İslam’i
terbiye almamış hanımın,
ekonomik özgürlüğünü
kazanması, çift başlı aile
reisliğine neden olmakta ve bu
da saygıyı ortadan kaldırmak
tadır.
Feodal toplumlarda ise
evlilikte tek söz aile büyüklerine aittir. Evlenecek fertlerin
söz hakkı yoktur. Evlenecek
çiftlerin bir birlerini hiç
görmeden evlenmeleri, başlık
parası, beşik kertmesi veya
berdel gibi evlilik şekilleri bu
toplumlarda sıkça görülür.
Bu tür evlilik şekillerinin dinimizle ilişkilendirilmesi cahillikten başka bir şey değildir.
İlk görüşte aşk ve kız
kaçırma ile yapılan evliliklerin de zemini çürüktür.
İmam Şafii’nin buyurduğu
gibi “evlilikte denklik şarttır”
düsturunun göz ardı edilmesi başka bir hatadır.
Aileler ve çiftler arası
kültür uyuşmazlığı, ilerde
boşanmalara kadar gidebilen
sorunlar çıkarmaktadır.
Evlilikte de mihenk taşı,
İslam’ın emirleri olmaktan çıktığı için sıkıntılar
artmaktadır.
ilk sorunun namaz olduğu,
çoktan unutulmuştur. Öncelik maddiyat, güzellik ve
etiket gibi geçici değerlere
verilmiştir. Ancak gerçek,
cicim aylarından sonra ortaya çıkınca hayal kırıklıkları
yaşanmaya başlamaktadır.
Aile toplumun yapı
taşıdır. Kanserli hücreler,
vücudu nasıl çürütüp,
ölümüne neden oluyorsa,
yapısı bozulan aileler de
toplumun çürümesine neden
olmaktadır. Sağlıklı bir toplumun oluşması için sağlam
aileler oluşturmak gerekir. Bu
da ancak düşünülerek atılacak
adımlarla mümkündür.
“ Savaşa giderken bir, denize
çıkarken iki, evlenirken üç kez
düşünün.”
Rus atasözü
Evlenecek fertlerin ahlaki yapısı, dini yaşamları hiç
önemsenmemektedir. İnsanlar
ciğerpareleri olan kızlarını
rahatlıkla ateşe atmaktadırlar.
Damat adayına sorulacak
www.katretulhayat.com
15
Tefsir
L
ugati olarak tevbe;
döndü, dönüyor, Tev
beten; dönüş anlamındadır.
İstilahi (Dini)anlamı ise;
işlenilen günahtan dönme rücu
etme, Allah’a (Celle celaluhu)
yöneliş ve dönüş diyebiliriz. Bu
dönüşün ve Allaha (C.C) olan
kaçışın yerine gelebilmesi için
ciddi şartlar vardır. Tevbe, kalp
amelidir. Kalbin halisane azmidir.
Bu nedenle tevbenin ilk şartı,
Allah (Celle celaluhu) için ihlasla yapılmasıdır. Yani herhangi
bir dünyevi mülahaza endişe ve
menfaat için tevbe olmaz.
Said Nur UNUTKAN
trol altına almalıdır. Gelecekte
bu günaha düşmemek için sözler
vermeli , bu sözünde durmak
için her türlü ihtiyatı elden geri
koymamalıdır.
Kalp, dil, eller(uzuvlar) her
birinin tevbesi mevcuttur.
Ama tevbe kalp ile başlar kalp
ile biter. Dil tevbe edip, eller hala harama kayıyorsa, kalp
ıslah istikametinde ihlasi tevbeye erişememiştir. Dil kalbin
tercümanıdır. Halis niyet kalpten
sadır olup dile vurunca azalar
(Eller,Ayaklar) ıslah olup, tevbeye
gelir, rahmet kapısı açılır, bereket
hasıl olur.
Tevbenin ikinci şartı ise
“Pişmanlık” İşlemiş olduğu
günahını hatırlayarak içinde nedamet ve esefler fırtınası daim
olmalıdır ve bu pişmanlık ona
inkisar ve mahviyet vermesidir.
Üçüncü şart ise, işlemekte
olduğu günahı derhal terk edip
bir daha geri dönmemeye azimli sözler vermesidir. Hatta ayni
günaha dönmeyi cehenneme
dönme gibi kerih ve menfur
görmelidir.
günahlar (sagairler)olarak ikiye
ayırmışlardır.
Kebairler; (Büyük günahlar)
Allaha (Celle celaluhu) ortak koşmak, Sihir ,Masum
ve günahsız kişiyi öldürmek,
savaştan cepheden kaçmak,
içki içmek, faiz, yetimin malını
haksızca yeme, masum günahsız
kadınlara –namuslarına iftira
atmak, baba ve anneye isyankar
olma.
Sagairler (küçük günahlar):
Bu günahların altındaki tüm
dinimizin ve örfün kerih gördüğü
çirkin amellerdir. Büyük günahlardan sakınıp, kaçındığımız
gibi küçük günahlardan da
kaçınmamız gerekir . Olurda
küçük günahlarda ısrar etmek,
büyük günahları doğurur.
Hafife aldığımız bir günah bize
büyük günahın eşiğine atabilir;
zira büyük dağlar küçük taşlardan
meydana gelmiştir.
Nur suresinde müminlere
nida şöyle gelir “Ey iman edenler
–müminler-felaha ve kurtuluşa ermeniz için topluca Allaha tevbe
edip dönünüz” (Nur :31)
Demek tevbe ve istiğfar,
herkesten istenilen, talep edilen
Cenab-ı Mevla’dan bu hususta
daim yardım ve himmet talep
edip, kalbini sıkı bir rabıta ve kon
1616
Nelerden tevbe edilmelidir?
Dinimizde günahlar, büyük
günahlar (kebairler) ve küçük
www.katretulhayat.com
bir husus olup, herkes seviyece ve
bulunduğu mertebece tevbe etmelidir.
Nasuh tevbe : Nasaha=Arındı,
kirinden ayıklandı anlamına gelir.
Aynı zamanda nasaha nasihat
vermek anlamına da gelmektedir.
Nasihat veren kişi, Allah(Celle
celaluhu) için tüm garazlardan ve
duni amaçlardan arınarak nasihat
ettiği için bu kelimeye de “Nasaha” denilir.
Peki tevbede “Nasuh” nasıl olur?
Yine Kur’ana kulak verelim “Ey
iman edenler Allaha (C.C)Nasuh
tevbe ile tevbe ediniz” (Tahrin-8)
Yani Allaha (Celle celaluhu)
ettiğiniz tevbe tüm şaibeden ve
tüm dünyevi amaçlardan arınmış
bir şekilde olsun, Allah (Celle
celaluhu) için halisane olsun,
saf ve duru olsun. Yeni bir sayfa
açarcasına pak ve nurani olsun ki;
tevbeniz kabul edilsin. Gafil kalple,
sadece dil ile yapılan tevbe ise
pişmanlık narıyla pişmeyen tevbe
ham ve kurudur. Göz yaşıyla sulanmayan tevbe ihlas tomurcuğu
açamaz. Bu yüzden ayeti kerime
Nasuh bir tevbe ile bana dönünüz,
halis olmayan ameli kabul etmem
demektedir.
Hz. Peygamberin(aleyhissalâtu
vesselâm)diliyle sizlere bir tablo
sunayım :
Abdullah ibn Mesud
Peygamberimizden(aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle rivayet etmektedir: “Ben Rasülullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’ın şöyle söylediğini
duydum: “Allah, mü’min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse
gibi sevinir: Bir adam hiç bitki
bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir
çölde, beraberinde yiyeceğini
ve içeceğini üzerine yüklemiş
olduğu bineği ile birlikte seyahat
etmektedir. Bir ara yorgunluktan
başını yere koyup uyur. Uyandığı
zaman görür ki, hayvanı
başını alıp gitmiştir. Her
tarafta arar ve fakat
bulamaz. Sonunda aç,
susuz, yorgun ve bitap
düşüp: “Hayvanımın
kaybolduğu yere dönüp
orada ölünceye kadar
uyuyayım” der. Gelip
ölüm uykusuna yatmak
üzere kolunun üzerine
başını koyup uzanır.
Derken bir ara uyanır.
Bir de ne görsün!
Başı ucunda hayvanı
durmaktadır, üzerinde
de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah’ın, mü’min kulunun
tevbesinden duyduğu sevinç,
kaybolan bineğine azığıyla birlikte
kavuşan bu adamın sevincinden
fazladır. “
Müslim’in bir rivayetinde şu
ziyâde var:
Sonra adam sevincinin
şiddetinden şaşırarak şöyle dedi:
Ey Allah’ım, Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim.”
Buharî, Da’avât 4; Müslim 3,
(2744); Tirmizî, Kıyâmet 50,
(2499, 2500)
Tefsir fevkalede mümtaz bir
üslupla ifade edilmiştir; her kişi ve
her toplum bu tasviri iyi anlayıp
takdir eder. Bir kulun sevincinin
zirveye ulaştığı andaki o hal dil
sürçer ve çılgın sözler sarfeder.
Bu maksimum sevinçten dahi fazla sevinen–razı olan-Yaratıcı(Celle
celaluhu) kulun kendisine dönüp
tevbe etmesini her daim ister.
Günahların insana olan zararları
müthiştir. Her bir işlenen günah
`büyük olsun, küçük olsun` kalpte mutlak suretle bir iz bırakır,
bir nokta kadar olsa dahi, bir tür
hicap-perde-çeker kul ile Rabbi
arasında ve bunun akabinde
kişiye zillet ve manevi yük bindirir.
Buhranlar stresler yapar.
www.katretulhayat.com
Zira merkeze-kalbe –muzur düşmanlar girmiştir. Her bir
kötülüğün ardından yapılan iyilik
ve istiğfar o kötülüğü silebilir. Üst
üste gelen günahlar tevbe ve
pişmanlık ateşiyle yakılmasa kalbi
dem be dem karartır ta ki; kalp
de beyaz nokta kalmaz. Böyle bir
kul kedini tevbe kapısına atıp rahmet denizine salmazsa kalp kas
katı olup küfre kadar kayabilir.
Yine işlenen günahlar rızkı
daraltıp bereketi yok eder.
Kişinin işlerini müşkül kılar.
Tevbe fertleri ilgilendirdiği kadar
toplumları da ilgilendirmektedir.
Rahmeti ve bağışlamayı seven
Allahımız (Celle celaluhu) var...
Rahmeti gazabının önünde . Mühlet verip tevbemizi bekleyen şanı
Ali İlahımız, bunca kudret, bunca
mülk ve bunca irade olmasına
rağmen Rabbimizin zulum etmeden adalet yolunda istikamet
üzerinedir.
Hiç düşündük mü tevbe
“Olmasaydı” veya hayatta bir
kez olsaydı veya tevbe eden kişi
uzularından birini kesmesi gerkseydi!!...
“Tevvap ve Rahim” olan
Halıkımıza hamd ederiz ...
Said Nur UNUTKAN
17
17
17
1. BÖLÜM
O
’nun Efendimizin gönlünde ayrı bir yeri vardı, eşsiz amcasıydı, hamisi idi Sultan-e
Cihan’ın,O Esedullah, O Allahın Arslanı idi..
Efendimiz buyururlarki ;
Cibril bana gelip, Hamza bin
Abdülmuttalib’in göktekiler katında,
“Allahın ve Resûlünün arslanıdır”
diye yazdıklarını haber verdi..
Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahu
anhu buyuruyor ki ;
Müşriklerden, Velîd adında birinin
bir putu vardı. Safâ tepesinde toplanırlar, bu puta ibâdet ederlerdi. Bir
gün sevgili Peygamber Efendimiz,
yanlarına gidip, onları îmâna da’vet
eder. Kâfir cinlerden biride, o putun içine girmiş ve efendimiz için
uygun olmayan sözler sarf etmişti. Efendimiz’de (kainat sana kurban
olsun) üzülerek ayrılır oradan..
Bir başka gün, müslüman olmuş Abdullah ismindeki cin ise,
Efendimize gelerek ;
- Yâ Resûlallah! Hani geçen gün
kâfir olan bir cinnî sizin için münâsib
olmayan sözler söylemişti ya. Ben
onu bulup, boynunu kestim..Yarın
yine Safâ tepesine teşrif eder misiniz ? Siz, yine onları İslâm’a davet
edersiniz, ben de o
18
www.katretulhayat.com
putun içine girip, sizi medhederim..
Peygamber Efendimiz kabûl
eder. Ertesi gün oraya gider ve yine
müşrikleri îmâna davet eder. Müslüman cinnî, heykelin içinden, Hazreti Muhammed’i sallallahu aleyhi vesellem ve İslâmiyeti anlatan güzel
beyitler söyler. Müşrikler, bu sözleri duyunca, başta Ebû Cehil olmak
üzere ellerindeki putu parça parça ederler. Resûlullah’a saldırırlar.
Mübârek vücudundan kan akar .
O ise ;
- “Ey Kureyşliler! Bana vuruyorsunuz ama ben sizin Peygamberinizim (yerine sadece)diyordu.
Bir hizmetçi kız, bu hâdiseyi görmüştü. Ve o sırada Hz. Hamza, dağda avlanıyodur. Bir ceylana ok atmak için hazırlanırken ceylan dile
gelerek der ki ;
- Ey Hamza! Bana ok atacağına,
kardeşinin oğlunu öldürmek isteyenlere ok atsan demesiyle bu sözlere hayret eden Hz. Hamza süratle evine döner. Adeti üzere, avdan
dönünce, tavâf yapmak için Harem-i
Şerîfe uğrar, oradan evine giderdi.
O gün tavâf yaparken, hizmetçi kız,
yanına gelerek.
- Ebû Cehil ve arkadaşlarının yaptıklarını anlatır. şöyle söyledi, der.
Hz. Hamza, Peygamber
Efendimiz’e hakâret edildiğini işitince, akrabâlık
duyguları kabarır, silahlarını kuşanarak, hışımla
Kureyş kâfirlerinin bulunduğu yere gider.
- Kardeşimin oğluna,
kötü söz söyleyen, kalbini inciten sen misin? diyerek, boynundaki yay
ile, Ebû Cehl’in başını
yedi yerinden yarar. Orada bulunan kâfirler ise
Hz. Hamza’ya saldıracak
olurlar. Büyük bir olayın
çıkacağından ve bu olayın
Efendimizin lehine olacağı endişesinden dolayı Ebû Cehl ;
- “Dokunmayınız, Hamza haklıdır.
Onun kardeşinin oğluna bilerek kötü
şeyler söyledim” der.
Hz. Hamza oradan ayrıldıktan sonra,
Ebû Cehil, etrafındakilere;
-” Aman ona ilişmeyiniz! Bize kızar da Müslüman olur. Bununla Muhammed kuvvetlenir, dedi. Hz.
Hamza Müslüman olmasın diye,
kendi kafasının yarılmasına dahi
râzıydı. Çünkü Hamza, hatırı sayılır,
kıymetli ve kuvvetli idi”..
Hz.Hamza,(radiyallahu anhu) Peygamber Efendimiz’in yanına gelip
dedi ki:
-“ Yâ Muhammed, Ebû Cehil’den
intikamını aldım, onu kana boyadım
üzülme, sevin!”
Efendimiz buyurdu ki:
-“ Ben, böyle şeylere sevinmem.”
- “Seni sevindirmek, üzüntüden
kurtarmak için, ne istersen yapayım.”
- “Ben ancak senin îmân etmen
ile, kıymetli bedenini Cehennem
ateşinden kurtarman ile sevinirim.”
deyince, Hz. Hamza orada müslüman olur..
Gün gelir, O eşsiz amca Hakkında âyetler iner semadan, Mevladan..
Abdullah ibni Abbâs radıyallahu anhu
derki ;
En’âm Sûresi 122. âyet-i
kerîmesinde, “Diriltildiği ve nûra kavuşturulduğu” diye anlatılan zâtın,
Hz. Hamza ve aynı âyet-i kerîmede,
“Karanlıklarda bocalayan” şeklin-
de anlatılanın da, Ebû Cehil olduğunu açıklar..
Hz. Hamza, Kureyş’ lilerin yanına gider, müslüman olduğunu ve
Allah’ın Resulu’nu her suretle koruyacağını onlara söyler ve devamla
şöyle der..
- “Kalbimi, İslâmiyete ve Hakk’a
meylettirmiş olduğu için, Allahü
Teâlâ’ya hamdolsun.. Bu din, kullarının her yaptığını bilen, herkese lutfu ile muâmele eden, kudreti her şeye galip gelen, âlemlerin
Rabbi olan Allahü Teâlâ tarafından
gönderilmiştir..“Ey müşrikler! Aklınız başınızdan gidip, gözünüz kararıp da, O’ nun hakkında sert, ağır ve
kaba sözler, söylemeyin!. Eğer böyle bir düşünceye kapılırsanız, biz
müslümanların cesedine basıp geçmeden, onu hiç kimseye vermeyiz!”..
len kimsenin, silâhlarını
kuşanmış şekilde Hz.
Ömer olduğu görülüncede, bazıları endişeye kapılır. Hz. Hamza ;
- Gelen tek bir kişidir. Bu
kadar endişeye lüzûm
yok. Eğer, hayır için geldi ise hoş geldi. Yok eğer
şer için geldi ise, kendi kılıcı ile başını keserim, der
ve dışarı çıkarak.!
- “Yâ Ömer! Sen ne zannedersin, biz Abdülmuttalib evlâdıyız.. Her birimiz Allahü Teâlâ’nın izni
ile demiri çiğneyip havaya püskürtürüz.. Allah ve Resûlü için can ve baş
fedâ ederiz.. Sen Resûlullah’a zarar vereceğini zannediyorsan aldanıyorsun.”
Bu konuşmaları işiten Efendimiz, kendileri gelerek, iltifat ile Hz.
Ömer’i karşılar. Hz. Ömer’de orada
müslüman olur.Ve bu iki kahraman
sayesinde müslümanlar kuvvet bulurlar, ibâdetlerinide açıktan yapmaya başlarlar..
Hz. Hamza bir gün, Cebrâil
aleyhisselâmı kendi aslî şeklinde
görmeyi arzû ettiğini, Efendimiz’e
söyler. Peygamber efendimiz ;
- “Onu görmeye dayanabilir misin?” der, tebessüm ederek..
- “Evet dayanırım” der, seyyidina Hamza.
- “Öyle ise yere otur da bak” der,
Efendimiz..
Cebrâil aleyhisselâmı görünce
Hz.Hamza, oracıkta bayılıverir.. (Devam edecek..)
Başka bir gün, Peygamber Efendimiz, Hz. Hamza ve diğer bir kısım
müslümanlar, Dar’ul Erkam’da bulunuyorlardı. Bir ara kapı vurulur, ge-
www.katretulhayat.com
19
19
Resulullah’a Mektup
Merve Tuğba TANDOĞDU
En Sevgili’yi yazıyorlar ..İşte Efendim
ben de melekleri şahit koşarak inşallah bu
mektubu size Livaülhamd’da vereceğim.
Aslında orada size vereceğim mektuplardan sadece bir tanesidir bu...
alat ve Selam ile başlarım;
Alemlerin
Rahmet
Peygamberi,
Ahmet Muhammed
Mustafa olan Ya Resulullah!!
Ey sevgisine
susamışlığım.
Ey
sevdasına yandığım
Unutamadığım
,
Unutturulmadığım..
Heyhat Yar , öyle
bir derde düşmüşüm
ki gel derdime sen
ağla diyorum , bana
derdimin
güzel
olduğunu söylüyorsun ... Oysa derdim
büyük , yolum uzun ,
yolluğum az , sabrım
sınırlı ama sevdam
sonsuz , davam
2020
büyük ...Yüreğimden
tutuyorsun yar , bırak
desem bırakmazsın
, çünkü tam yerindesin..Olabildiğin en
güzel yerde ve en
güzel halinle beyazlar
içinde bana gülümsüyorsun..Aslında
çok
uzaktasın
ama bir o kadar da
yakınımda..
Ulaşmak istediğim
yolda benimle birlikte
olacağını söyle efend
im.Çünkü
biliyorum ki bu nefisle
başetmem
mümkün değil.Ama solup
gitmicek işte güllerin. Tam anlamıyla
savaşamasam da
www.katretulhayat.com
,tam
anlamıyla
yıkayıp
atamasam
da , ağlayamasam
da , utançla kapatsam da gözlerimi ,
her yeni bir güne bu
utançla
başlasam
da son nefesimde
de ‘’Ya Resulullah’’
diyeceğim efendim.
Senin için güzel
bir oda ayırıp temiz
bir seccade serip
beklemek isterim,ya
Resullullah Sen gelirsin de seccade de
Allah için bir gözyaşı
dökülmemiş,temiz
bir kalple namaz
kılınmamış olduğunu
bilirsen,ya akşama
kadar zorla yarım
yamalak yaptığımız
ibadetlerimizi
görür,sabaha
kadar yumuşak yatağımızda
yattığımızı görürsen ya gece
kalkıp
iki
rekat
teheccüt
namazı kılmadığımızı,yoksul ve
düşkünleri düşünüp onlar için
dua etmediğimizi görürsün diye
utanıyorum.Ya sabah namazına
vaktinde kalkmadığımızı görür
ve yarı uykulu bir şekilde
namaz kıldığımızı ve hemen
geri yattığımızı görür de ‘’Benim
ümmetim böyle olmamalıdır’’
der,bizim için ağlarsın diye korkuyorum.
Yine
de
utansam
da
gel;korksam
da
gel
YA
RESULLULL AH!Hissetsem,mis
kokunu koklasam ne olur gel
YA RESULLULLAH! Nur yüzünü
göster,mis kokunu koklat
bize..Şefkatinle,şefaatinle
muamele eyle..!
Seni göremiyorum.
Seni göremesem bile
bugünün sonu için , sana
kavuşabilmek için sabırla
bekliyorum...İnsanlar artık
doğru yoldan sapmaya
başladı.Hepsi bir bölümde ,
bir parçada kimsesiz yürüyorlar. Ama seni seçenler hep
yolun dışında..hep birlikte. Ben
de onlardan biri olayım Ya Resulullah !!
Kaybolduk..Nefsimize
kanıyoruz..Bekliyoruz
birinin
liderimizi çağırmasını. Aslında
cennet bana karşı ışık saçıyor
ama ben gözlerimi açmaya öyle
korkuyorum ki , uyuşmuşum...
Şuan hiçlerin dünyasındayım
ve karanlıkta hayal kuruyorum.
İçimdeki ses ‘’ teslim ol dine..
teslim ol dine ‘’ diyor ve sonra
nefsimle savaşıyor. Sana muasır
bir beden olamadım..Kapına gelemedim..Rabb’ imin ve Sen’in
kendime söylediğim yalanları
bağışlamanızı bekledim.Peki bu-
nun için ne yaptım? Kocaman
bir hiç!!! Burada senin bir parçan
var. Senin Ab-ı Hayat suyunu
içiren Katretül Hayat’ımız var
yanımızda..
‘’ El mer‘ü meâ men ehabbe ‘’
. ‘’ Kişi sevdiği ile beraberdir ‘’ bu
Sizin sözünüz Efendim. Ben de
Sizinle birlikte olayım lütfen.
Ey derdimin dermanı , Ab-ı
Hayat’ım , sensizlik ne kadar
zormuş meğer , seninle değil
de seni bu satırlar da aramak ,
bir hayalin peşinde koşmak çok
zormuş.Oysa bir papatya kadar
masum , kafamı uzatmış her daim
seni beklerken , vefalı vefasızlar !
mam o kadar zor oldu ki , yazıp
yırttığım her kağıt yüreğimden
koparılan bir parça oldu . Sonunda yazdım , yazdım ama gönderilecek bir adresi yok ki , hangi
pul geçerli o bile belli değil . Ama
biliyorum Efendim şuan melekler bu dakikaları kaydediyorlar
, yazıyorlar bu kutlu dakikaları..
Çünkü onlar da Seni yazıyorlar
Efendim , onlar da En Sevgili’yi
yazıyorlar ..İşte Efendim ben de
melekleri şahit koşarak inşallah
bu mektubu size Livaülhamd’da
vereceğim. Aslında orada size
vereceğim mektuplardan sadece
bir tanesidir bu..
Muhterem Efendim , Gül yüzlüm .. Size sayfalar dolusu yazmak isterdim , ne yazık ki saatler
ve kağıtlar yeterli olmuyor. Sizi
çok seviyorum Efendim .. Ne
olur bekletmeyin artık , bekliyoruz yıllardır !!!
Son olarak şunu da söylemek isterim ki ; Benim sözlerim Sizi güzelleştirmedi, Siz benim sözlerimi güzelleştirdiniz
Ya Resulullah !!!
SON YÜZYILDAN
BİR SEVDALINIZ...
Bu mektup katıldığı bir yarışmada 4.luk
ödülü almıştır
Üzerime
basıp ezdiler
beni , ezdiler zira Rabb’im tekrar
yeşertti beni ; rahmetle , sevdayla , duayla , ümitle , coşkuyla ,
yağmurla..
Seviyorum Efendim , seni öyle
seviyorum ki , aslında Mus’ab
bin Umeyr’i severken bile Sen’i
seviyorum çünkü Sana en çok
benzeyenlerden biri O..Gülmesi
Sen , ağlaması Sen , ahlakı Sen..
Senden bir parçaydı sanki .. Nasıl
olmasın ki ? Seni görüp de Sen
olmasaydı ayıp ederdi , zaten o
zaman da Mus’ab olmazdı ..!
Efendim bu mektubu size yazwww.katretulhayat.com
21
21
21
Resulullah’a Salavat
22
Gülşen ÖZER
www.katretulhayat.com
El İmamil Fatihi Sâlavatı Fazilet ve Sırları:
Seyyid Ahmed Tijani Hazretleri derki; her biri bin
salavat-ı şerife hükmündedir.
Bir gün efendimize bu salavatın yakaza halinde
faziletini Hazreti Resulüllah’a sordum.
Cevaben: “Bir kimse bu salavatı okursa, salavat
getirenin okuduğu zaman içerisinde insü-cinnin
ve meleklerin getirdiği salavata denk sevap yazılır,
günahları da bağışlanır.” buyurmuşlardır.
Hikmeti:
1- Bu salavat-ı şerife, okuyanı cehennem
ateşinden korur.
2 - Okuyanın tövbesinin kabulune sebebiyet verir.
3 - Cuma gecesi bin defa okuyan, Efendimiz
(Sallallahu aleyhi ve sellem) ile görüşür.
4 - 100 defa söyleyip ardına dileğini bildirenin
dileği kabul olur.
(Şartı; namazdaki gibi oturup, abdestli dünya
kelamı etmeden, tek tek okuması gerekir.)
www.katretulhayat.com
23
Murat CAN
G
eçen sayımızda İslam akidesinin temelini oluşturan esaslara vurgu yapıp, sağlam bir imanın
bu esasların tümüyle birlikte var olabileceğini ifade
etmiştik. Şimdi ise kamil bir müminin bu esasların
her birine, nasıl tabi olması gerektiğini kısaca inceleyeceğiz.
Allah’a İman
Allah’a, varlığına ve birliğine bütün sıfatları ile birlikte inanmaktır. Mümin kişiye düşen,
Allah’ın varlığını ve birliğini aklında ve kalbinde idrak etmesidir. Yoksa O’nun şekil ve mahiyeti ile ilgilenmek, O’na bir biçim ve yahut içerik izafe etmesi
değil. Mümin, ne kadar düşünürse düşünsün, Rabbi hakkında kesin bilgiye ulaşamayacağının farkında olandır. Bu nedenle kendisini böyle beyhude bir
2424
çabanın içine garketmez. Mümin kişi, halk edilmişlerin tümüne, kendi dahil canlı veya cansız, bakarak ancak Rabbi olan Allah’ın varlığına ulaşır. Kalben
O’nun varlığını tasdik eder.
Allah’ın varlığı ile ilgili olarak aranacak ilk
ve en
önemli delil, insanın kendi nefsinde saklıdır. Allah,
nefisleri kendini bilme ve idrak etme şifresiyle yaratmıştır. Eğer böyle olmasaydı, Hz. İbrahim (A.S.)
bu meselede bizlere bir numune olarak gösterilmezdi.
Her insan mutlaka hayatının birden çok
kesitinde bu hissi yaşamaktadır. İster inançlı olsun
ister inançsız, Rabbimizin içimize yerleştirmiş olduğu bu şifre zaman ve mekan uygunluklarında ira-
www.katretulhayat.com
demiz dışında çözülür, anlaşılamayan bir dalgalanmayla kalp duvarlarımızı sarsar ve bir sonraki işaret
fişeğinin atılacağı zamana kadar tekrar toplanıp kapatılır. Ve bu böylece ömür çizelgemizin sonuna kadar sair kerelerde ve sair zamanlarda tekerrür eder.
Aslında bu nefsi delil, kuluna rahmeden Allah’ın keremidir. O pek çok acıyandır. Ne kadar inkar edip,
isyan etsek de bu hamleler ile bizi kendi varlığından
haberdar etmek ister. Yani bir nevi bize kendi nefsimizde kopyalar iletir. Kopya verir. “Bil” der. Elbetteki imtihan sırrının sınırlarını zorlayarak!
Allah, varlığını bilip, varlığı hakkındaki bilgileri ifade edebilmemiz için kendi sıfatlarını insanlara bildirmiştir.
Allah âhaddir.
Allah sameddir.
Doğurmamış ve doğurulmamıştır.
Ve Ona hiçbir şey denk olmamıştır.
(kaynak: İhlas süresi)
Allah inancı, bütün dinlerde vardır. Ancak bozulmuş
semavi dinlerde ve beşeri dinlerde, Allah’a ortaklar
isnat edilmektedir. Hıristiyanlıktaki teslis ,Yahudilikteki milli tanrı ve beşeri dinlerdeki çok tanrılı inanç
sistemleri, insanlardaki Allah inancını tahrip edip,
“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetleri- yanlış istikametlere sürüklemektedir.İslam dini ile
mizi göstereceğiz ki, O’nun gerçek olduğu onlara tanışmamış milyonlarca insanın, ateistleşmesine
iyice belli olsun…”
neden olan böylesi vahim bir ortamda, müminlerin
(Fussilet 53)
üzerine düşen en önemli görev; tek bir olan Allah’ı
Bundan sonraki deliller ise sırasıyla;
yeryüzünün her sathında insanlara anlatmaktır. İsHûdüs Delili: Alemlerdeki varlıkların tümünün lam dininin Allah inancını öğrenen insanlar, kolayyaratılmış olup, bir yaratıcıya muhtaç olduklarını is- lıkla İslam’a iltica edeceklerdir ve ruhları huzur bupat eden delillerdir.
lacaktır.
İmkan Delili: Alemlerin varolabilmesi için bir sebebe
ihtiyaç olduğunun delilleridir.
Nizam Delili: Yaratılmış olan alemlerdeki mükemmel ahengi işaretleyen delillerdir.
Mümin kişiye fıtratı yeterli gelir. O sadece kendine
göz ucuyla bakmasıyla bile, Rabbi olan Allah’ın varlığını keşfeder. Kişiler bundan sonra artık iman derecelerine göre diğer delillere sırasıyla baş vururlar.
Bu delillere rağmen, Allah’ın varlığını idrak edemeyen, kafası karışık divaneye ise hidayetten başka Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura
bir yol kalmamıştır. Yada..!
kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakMümin için bu deliller; yaradanı olan la huzur bulur.
(Rad-28)
Allah’ın karşısındaki tevazuunu ve acziyetini fazlaAllah, cümlemizi, kendini hakkıyla tanıyanlarlaştırıp onu kemalata ulaştırır. Azameti görür, hayre- dan eylesin.
te düşer, göz çanakları ısınır. Göğüs kafesinin içinSelam üzerinize olsun.
de dehşet kasırgalar ile sarsılır ve bir boncuk katre
ile alemlere delilini ifşa eder.
www.katretulhayat.com
25
25
25
Hüseyin FİDAN
A
lemlerin rabbine hamd;
O nun eşsiz Nebisine
yağmurlar adedince salat ve selamlar ola, ve aline ve ashabına,
evladına ve ensarınada..
her zaman kendisine..
Hem nur yüzlü pek akıllı bu
yaptımda bu belaya giriftar oldum
yarabbi cezasını sen ver!” diye
zat-ı muhterem uyumakta olan
adama vurur
Eskiler bu cümleyi çok
kullanırlardı, ve ihtiyarlarımız halen
kullanmadalar; Darbı mesel.. diye
başlayarak anlatmaya...
Şiddetlice birkaç topuz yüzüne.
O şiddetlice vurulan topuzun acısı,
ne oldu,ne bitti demeden adamı
kaçırır taa bir ağaç altına kadar..
Darbı mesel, hikayedir,
bazen,aynasıdır hakikatın, bazende
ta kendisi, uzağı yakın eder dürbün misali... İşte o durub-i emsallerden hakikate ayna, belkide
hakikat bir misal.
O ağacın altınada bir hayli
çürük elma dökülmüştür.
Atlı adama “ Ey dertli kişi bunları
ye” dedi topuzu göstererek, aha
yoksa bundan nasibin biraz fazlaca
olur..
bağırmakta, ve ona kötü söylemekte, lanet etmekteydi. Atlı ise
“hadi bakalım şimdide koş” diye
bir boyuna ensesine,beline topuzu
indiriyordu..
Adam, topuz acısıyla atlının
korkusundan yel gibi koşmağa
başlar. Hem koşuyor, hem
yüzüstü düşüyordu. Karnıda toktu,
uykulu ve gevşemiş bir haldeydi.
Üstelik ayağında, yüzünde onlarca
yaralar bereler ..
Akıllı birisi, atına binmiş geziniyordu. Uyumakta olan birisini gördü,
ağzına da bir yılan kaçmak üzereydi. Atlı onu görüp adamcağızı kurtarmak, yılanıda ürkütüp kaçırmak
için sürer dört nala atını adama
doğru fakat bulamaz fırsat,girer
yılan adamın ağzından içeri.
Adam ;”Beyim, ben sana ne
yaptım, bana ne kastın var? Eğer
bana hakikaten bir kastın varsa
vur kılıcı, birden kanımı dök! Sana
çattığım saat ne menhus saatmiş
böyle.
Üzülür yetişemediğine, sızı
girer yüreğine ama kesmez ümidi
hemen. Elbet yapacak bir şey
vardır, yardımcıda mevladır der.
Akıllıdır hem atlı, aklıda yardımcıdır
26
Ne mutlu senin yüzünü
görmeyene! Dinsizler bile kimseye
suçsuza, günahsıza, az çok bir şey
yapmadan böyle sitem etmezler,
bu sitemi caiz saymazlar” diyordu.
Söz söylerken ağzından kan
geliyordu adamın,” ben ne
www.katretulhayat.com
Atlı o adamı akşam çağına
kadar çekiştirip durur.. Nihayet,
adamın safrası kabarır, kusmağa
başlar. İyi, kötü ne yedi ise çıkarır
hepsini. Bu kusma esnasında yılan
da içinden dışarı çıkar..
O yılanı görünce anlar hikmetini yediği topuzların..Çürük
elmaların ve bunca koşturmanın..
Döner mahcubiyetle kendisine iyilik eden atlıya, tazimle
eğiliverirönünde. O kapkara çirkin
ve heybetli yılanı görünce topuzun
acılarınıda unutuvermişti..Kederden eser kalmamıştı.. Döner
nur yüzlüye der ki: “ Sen, ne bir
rahmetmişsin meğer, mevlanın ne
güzel bir nimetimişsin, ne kutlu
saatmiş bu saat ki beni gördün..
Ölüydüm, bana yeni bir can
bağışladın.. Sen beni analar gibi
aramaktayken, ben eşekler gibi
senden kaçıyordum..Oysa eşek
sahibinden eşekliği yüzünden
kaçar.. Halbuki sahibide, iyiliğinden
dolayı onun peşi sıra gezer..
Onu bir fayda elde etmek, bir
ziyandan kurtulmak için aramaz..
Kurda kuşa yem olmasın, yahut
canavar paralamasın diye arar..
Ne mutlu yüzünü görene, yahut ansızın senin bulunduğun yere
ulaşana! Pak ruh bile seni övmüş.
Halbuki ben sana; ne kadar kötü
ve acı şeyler söyledim. Fakat
efendim, padişahlar padişahı,
sultanım, onları ben söylemedim,
bilgisizliğim söyledi.
Bir parçacık olsun bu hali
bilseydim böyle abes sözler
söylermiydim? Ey iyi ruhlu eğer
bana bu hali kinaye ile bile olsa
çıtlatsaydın seni bir hayli överdim.
Her dediğinede canı gönülden baş
eğerdim, şükranlarımıda takdim
ederek..
Fakat sükut ederek kızgın
göründün. Hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın,
başım sersemleşti, aklım gitti.
Hele benim bu başım, zaten aklı
da kıt!
Ey yüzü de güzel, işi de
güzel insan; affet, deliliğimden
söylediğim sözleri bağışla..
Atlı ; “ eğer ben bunu biraz
çıtlatsaydım derhal yüreğin su kesilir ödün patlardı. Yılanı anlatsaydım
korkudan canın çıkıverirdi ..
Canınızdaki düşmanı size
olduğu gibi anlatsam. Yiğitlerin
bile ödü patlar ne yol yürümeğe
takatları kalır, ne bir işin tasasına
düşerler! Ne kimsenin gönlünde
niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin
de oruç tutmaya, namaz kılmaya
kuvvet” buyurdu.
Ve sözüne devamla;
Bunu duyan kedi önündeki
sıçan gibi yok olur; kurt önündeki
kuzu gibi mahvolur. Ne uyku uyuyabilir ne yemek yiyebilir. Onun için
ben sizi bunu söylemeden terbiye
etmekte, yetiştirmekteyim.
Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el
vurmaktayım. Bu suretle de
olmayacak şey, benim elimde
mümkün olur, bir hale yola girer,
kanadı yolunmuş kuşun bile
kanadı çıkar.
Şu halde şüphe yok ki benim
kolum uzundur,her yere erişir. Ta
yedinci kat gökten bile aşar. Elim
gökte bile hünerler göstermiştir.
Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver! Bu övüş de
akıllar zayıf olduğu içindir.
Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkan mı var, uykudan
başkaldırırsan anlarsın. Eğer sen
içinde ki yılanı bilseydin ne elma
yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol
yürümeye ne de kusmağa sen
beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum.
Gizlice de Yarabbi, sen işimi
kolaylaştır demekteydim.
Sebebi söylememe izin yoktu,
fakat seni kendi haline bırakmaya
da kaadir değilim.
Her an gönlümdeki dert yüzünden
Yarabbi, kavmime yolu sen göster
çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi..
Derdinden kurtulan adam,
mahcubiyetle; “ Ey bana saadet,
ikbal ve hazine olan! Ey yüce kişi
Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın
www.katretulhayat.com
sana şükretmeye kudreti yok.
Mükafatını Allah versin.
Ağzım dilim sana şükretmekte
aciz” demekteydi..
İşte akıllıların düşmanlığı bu
çeşittir. Onların zehirleri bile cana
neşe verir.. Ahmağın dostluğu ise
eziyettir..
Can ayağından ten bukağısını
çıkar da meclis etrafında dönüp
dolaşsın. Hasislik zincirini elinden
boynundan at, eski felekte yeni
bir baht bul. Lütuf kabesine uçmaya kanadın yoksa çare bulana
arz et. Ağlayıp inleme kuvvetli bi
sermayedir, külli rahmet pek güçlü
bir dadıdır. Dadı ve ana çocuk ne
vakit ağlayacak diye bahaneler
ararlar.
Allah’ta sizin hacet çocuklarınızı
ağlasın da süt meydana gelsin
diye yarattı. “Allah’ı çağırın” dedi,
ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın
merhamet sütleri coşsun.
Rüzgarın sesi de bizim
gamımızı teskin etmek içindir. Bulutun süt yağdırması da.. Hele bir
an sabret.. Korkunu, ümitsizliğini
gül sesleri bil.. Seni yücelere
çeken her ses, bil ki yücelerden
gelmektedir.. Sana hırs veren her
sesi de adamları paralayan bir kurt
sesi bil..
Bu yücelik, mekan bakımından
değildir. Bu yücelikler, akıl ve can
yücelikleridir.. Her sebep eserinden yücedir..
Yüce Mevla; kullarına eğitmen
olan tüm zat-e muhteremlerin
makamlarını ali, gönüllerini her
daim mesrur eylesin, bizleride
onların kıymetini hakkıyla bilen
sadık yarlerinden eylesin,
Yüce SULTAN’ımız,efendimiz
Aleyhisselatu vesselam
hürmetine..
27
Siyer
1 - İ B R A H İ M
‘İN(ALEYHİSSELAM) DUASI ,
İSA’NIN
(ALEYHİSSELAM)
MÜJDESİ
Bir gün ashabdan biri Allah
Resülüne; Ya Resulullah biraz kendinizden bahseder misiniz? der.
Cevabının bir kısmında, Allah Resulu şöyle buyurur;’’ Ben İbrahimin
duası ve Hz. İsa’nın müjdesiyim’’
Ahmed b.Hanbel,el-Müsned,5/262
Kuranı Kerim iki ayrı ayetiyle bu hususa temas eder;
1)Hz. İbrahim(aleyhisselam) şöyle
dua etmiştir;
’’
Rabbimiz!
Onlara
kendi
içlerinden,senin ayetlerini kendilerine okuyacak,onlara kitap ve hikmeti öğretecek,onları temizleyecek
bir elçi gönder. Yegane Aziz ve Hakim sensin’’ Bakara 229
2)Hz. İsa’nın (aleyhisselam) müjdesi;
‘’Hatırla ki, Meryem oğlu İsa, Ey
İsrailoğulları! ben size Allah’ın
benden evvelki Tevratı doğrulayıcı
ve benden sonra gelecek Ahmed
adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak gönderdiği peygamberiyim’’.demişti.
Evet, Allah Resulu (sallallahu
aleyhi vesellem) sürpriz olarak or-
2828
taya çıkmış biri değildir. O daha
gelmeden asırlarca önce haber
verilen ve gelmesi bütün cihan
tarafından beklenen bir Nebidir.
O’nun nübüvvetine en büyük delil mucizeliği ebedi olan Kuran’ı
Kerim’dir. Kuran’da geçen yüzlerce
ayet, İki Cihan Serveri’nin hak Nebi
olduğunu dile getirmektedir.
2- TEVRAT’IN MÜJDELERİ
Biz bu bölümde, yüzlerce defa
tahrife uğramasına rağmen, içinde
hala Allah Resülü’ne işaret ve
müjdeler taşıyan,Tevrat,İncil ve
Zebur’dan bazı kısımları nakletmek
istiyoruz.
a-) Faran Dağları
Tevrat’ta ‘’Allah insanlığa Sina’da
teveccüh etti. Sair’de tecelli buyurdu. Faran dağlarında zuhur edip
kemaliyle ortaya çıktı.’’ Tesniye.
Bab33,2
Yani Allah’ın(c.c) rahmeti ve
insanlığa olan merhameti, ihsanı,
Hz. Musa’nın(a.s) Cenab-ı Hak’la
mükâlemede
(konuştuğu)
bulunduğu Sina’da zahir olmuştur.
Bu rahmet, o devrede Hz. Musa’ya
verilen nübüvvettir. Sair, Filistin’dir.
Orada Cenab-ı Hakkın rahmeti
vahiy yoluyla gelip Hz. İsa’yı ve
çevresindekileri bürümüştür. Faran
dağlarında ise, Cenab-ı Hak, sırr-ı
ehadiyet ve makam-ı ferdiyetle
www.katretulhayat.com
zuhur etmiştir. Faran Mekke’dir.
Çünkü Tevrat’ın başka bir yerinde, Hz. İbrahim’in oğlu İsmaili
Faran’da bıraktığı anlatılmaktadır.
Öyleyse,Tevrat’ta geçen Faran’dan
maksat Mekke’dir.
b-)Hz. İsmail Soyundan
Cenab- Hak ,Tevrat’ın bir bölümünde
Hz. Musa’ya hitaben şöyle demektedir;
‘’Onlar için(İsrailöğulları) kardeşleri
arasında senin gibi bir peygamber
çıkaracağım, sözlerimi O’nun ağzına
koyacağım ve O’na emrettiğim her
şeyi onlara söyleyecek.’’ Tesniye,Bab
18/18
Bu Bab’daki İsrailoğullarının kardeşi
tabiriyle Hz.İsmail’in soyundan
gelecek bir peygambere işaret
edilmektedir ki; Hz İsmail’in neslinden geldiği bilinen tek peygamber, Efendimiz Hz. Muhammed
Aleyhisselam’dır.
c-) Diğer Özellikleri
Tevrat’tan üçüncü ayet; Abdullah b. Amr b. As, Abdullah b. Selam ve Ka’bu’l-Ahbar(radiyallahu
anhüm)ki, bunların üçü de geçmiş
kitapları en iyi bilen insanlar olarak
şöhret yapmış zatlardır. Kendi devirlerinde, o günkü kadar tahrife
uğramamış Tevrat’ta şöyle bir ayet
bulunduğunu
naklediyorlar;’’Ey
Nebi! Biz seni şahit, müjdeleyici,
uyarıcı ve ümmilere sığınak olarak
Mahmut TUĞLUCA
gönderdik. Sen benim kulum
ve elçimsin. Sana ‘Mütevekkil’ adını
verdim. O haşin ve kaba değildir.
Çarşılarda yüksek sesle bağırıp
çağırmaz. Kötülüğe kötülükle mukabele etmez. Affeder, bağışlar.
Allah O’nunla eğri bir milleti ‘La
ilahe İllallah’ demek suretiyle
doğrultuncaya kadar O’nun ruhunu
kabzetmez.’’ Buhari,Büyu 50
Şimdi düşünelim; Tevrat’taki bu
hitap kimedir? Derinlemesine bir
tahlile ihtiyaç dahi duymadan,
ayetin zahiri manası bu hitabın
gelecek bir peygambere ve peygamberler içinde bizzat Efendimiz
Hz.
Muhammed’e(aleyhisselam)
yapıldığını göstermektedir. O,bütün
insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. Evet,Tevrat O’nu böyle
anlatıyordu, O da vakti gelince
hayat-ı seniyyeleriyle bunu temsil ediyordu. Doğrusu orada
anlatılanlar, bizzat Allah Resülü
nün yaşadığı hayat tarzıydı. Öyleyse Tevrat’ın bahsettiği bu
şanı yüce nebi kimdi? Tarihte bu
anlatılanlara denk hayatı olan bir
başkası var mıydı? Elbette ki, hayır!
Öyle ise bahsedilen insan ancak
Hz.Muhammed Aleyhisselam’dı...!
3 - İ N C İ L ’ İ N
MÜJDELERİ
a-)Faraklit
Yuhanna İncil’inden bir ayet;
‘’Mesih; ‘Ben, benim ve sizin Rabbinize gidiyorum. Ta ki size Tevil’i
getirecek olan ‘Faraklit’i göndersin’
dedi’’ Yuhanna,Bab 14
Diğer bir incil ayetindede; ‘’ Ben
size hakkı söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben
gitmezsem Faraklit size gelmez.
Ama ben gidersem O’nu gönderirim. Faraklit geldiğinde bütün alemi,
hataları sebebiyle kınar ve onları
terbiye eder.’’ Yuhanna,Bab 16-7,8
Faraklit hakkın ruhu, hak ile batılı
birbirinden
tamamen
ayıran
manalarına gelir. Evet, Allah Resülü
Hakkın ruhudur. Çünkü ölü kalpler
ancak O’nun getirdiği hak ile hayat
bulmuştur. O, insanlığın hidayete
ermesi için kendini feda edercesine
bir mücadele vermiştir ki; hak ile
batılın birbirinden ayrılması ancak
böyle bir mücadele ve mücahede
sonucu vuku bulmuştur. İşte Hz.
Mesih’in haber verdiği bir Faraklit
gelmiştir. O da Allah’ın(celle celalühü) son elçisi iki cihan güneşi Hz.
Muhammed’dir.(sallallahu aleyhi ve
sellem).
www.katretulhayat.com
b-) Alemin Reisi
Yuhanna İncili,Bab14,ayet 30’da
şöyle denmektedir;’’Mesih şöyle
dedi; Artık ben sizinle söyleşmem.
Çünkü bu alemin reisi geliyor.
Bende asla O’nun nesnesi yoktur...’’
Zebur,72.Bab,8.ayet ve devamında
şöyle deniyor ‘’O denizden denize
ve nehirden zeminin müntehasına
kadar saltanat sürecektir. Çöl
ahalisi O’nun huzurunda diz çöküp
düşmanları toprak yalayacaklardır...
İsmi ebedi olup, ismi güneş durdukça baki kalacak ve adamlar
O’nunla mübarek olacaklar. Ve milletlerin cümlesi O’na ‘Mübarek’ diyecekler.
Haset ve kin, iliklerine kadar işlemiş
bazı Yahudi ve Hıristiyanların
dünden bugüne bütün tahrif gayret
ve çabalarına rağmen yinede eldeki
mevcut Tevrat ve İncil’de Allah
Resülünün peygamberliğiyle alakalı
bir hayli işaret ve müjde bulmak
mümkündür.
Görüldüğü üzere Mevlamız, Habibi
Muhammed Mustafayı(aleyhisselatu
vesselam)duyduk
duymadık
kalmasın, hiç bir bahane olmasın
gibisinden ezelden ebede kadar
her daim gündemde tutmuştur.
Rabbimiz bizleri O’nunla olanlardan
eylesin.
29
29
29
Şifahane
Zeynullah DEMİRPAZU
B
u ay özellikle üzerinde
durduğumuz
ruhsal
dengesizliklere karşı başlı
başına bir reçete hükmünde
olan ahcarı kerimelerin en
değerlisi mercan olacaktır.
Mercan, insanlık var
olduğundan beri koruyucu
tılsım olarak kullanılmıştır.
Bahreyn, Dubai, Umman ve
İran’da cin tasallutundan korunmak için, Mısır’da ise ölüler
âlemine geçişi kolaylaştırdığına
inanıldığından, firavun ve
din
adamları
mezarlarına
bıraktırırlardı. Birçok mezar
kalıntılarında diziler halinde
mercanlar çıkmıştır.
Ruhsal
dengesizlikleri
düzenleyici olan ibadetlerin, en başı olan namaz,
başın secdelere inmesiyle bedendeki ağırlıkların
Daha sonraları ise tetoprağa kaymasını sağlar.
Ruhsal düzenleyici olarak; davi taşı olarak, özellikle kan
namaz ve zikirlerin yanında, hastalıkları ve gelişim probmadenlerden en uygunu in- lemlerinde kullanılmıştır.
san için mercandır.
Renk; pembe, açık kırmızı,
30
www.katretulhayat.com
paslı kırmızı, beyaz ve siyah
renkli olanları da vardır.
Sertlik derecesi 3–4 dür.
İçeriği; Kalsiyum karbonat,
magnezyum, silis karbonat,
magnezyum flüorür ve kalsiyumdan oluşur. Mercan deniz canlılarının iskeletidir. Poliplerin bıraktıkları kalsiyum
içerikli maddeler uzun yıllar
içerisinde renk ve ihtişamla
dünya
harikası
mercan
kayalıklarının
oluşumunu
sağlarlar.
Dünyadaki bütün sıcak
denizlerde bulunur. Özellikle
Kızıl deniz, Japonya, Avustralya, Kanarya Adalarında bulunur.
minde kadınların devamlı
takmalarında fayda vardır.
Kalbi ve dalağı güçlendirdiğini
söyleyenler de vardır. Batıni
yönünde ise; sevgi ve dostluğa
duyulan
ihtiyacı
arttırır.
İnsanlara dostça ve içtenlikle
davranılmasını sağlar. Kişinin
kendine önem vermemesi
gibi bir problemi varsa yanında
mutlaka mercan taşımalıdır.
“Kıskançlık
ve
diğer
insanların hasedine karşı
taşıyanı korur, negatif enerjilere karşı bir kalkandır. “
Aynı zamanda nazara iyi
gelir, konsantrasyon eksikliğini
giderir.
Allah-u Tealanın esmalarının
tecellileri olan ahcarı kerimeleri (kıymetli taşlar), Mevla’nın
sırları olarak algılayıp, şifasını,
rahmetini, bereketini dilediği
varlığa hapseder, diyerek besmele ile alınıp kullanılması tesirini arttıracaktır.
Taşın bakımı; Ayda bir kez
deniz tuzu konulması ile
boşaltımı yapılır. Güneşte
uzun süre tutulmaz, çünkü
güneş mercanı kırılgan yapar,
gevşetir.
Tedavide kullanıldığı yerler;
Kırmızı mercan, kan yapımını
teşvik eder, enfeksiyondan
korur.
Rahimdeki ceninin gelişim
Taşın bakımı ayda bir kez
bozukluğunu
engeller, deniz suyuna veya tuzuna
doğumu kolaylaştırır.
konulması gerekmektedir.
Bu yönüyle birçok kültür ve
geleneklerde doğan çocuklara mercan kolye hediye edilir. Sağlıklı büyümesi, ruhsal
gelişiminin düzgün olmasını
sağladığı için. Kan dolaşımı,
yüksek tansiyonda da kullanılır.
Gelecek sayımızda nice esrarengiz taşlarda buluşmak
üzere...
Not:
Dilediğiniz zahiri ve batini
rahatsızlıklarınızı
dergimizin
“sizin köşeniz” bölümünde
dile getirirseniz yardımcı olAy hali şikâyetlerini azaltır, maya çalışacağız.
üreme
sorunlarında
da www.katretulhayat.com da
kullanılır. Kalsiyum zengini
Hekim Zeynullah
olduğundan menopoz dönewww.katretulhayat.com
31
Av. Bahadır FAKİR
Yüreklerin hep birlikte çarpmasından ilahi bir ritim
ortaya çıkar ve evrenin nabız atışı gibi bir ahenk ile
sonsuz tekliğe ulaşılır.
S
erin bir rüzgâr
eser yüzüme
doğru. Başımı göğe
çevirdiğimde dolunayın
bana baktığını görüp,
onunla selamlaşırım.
Gökyüzündeki tek
tük bulutlar, sonsuz
derin boşluk hissini yok etmeye yeter,
ölçüde
değildir.
İçime bir
genişlik
hissi
doğar,
göğsüm
gök kadar
genişler o an.
Bu yürek bu genişliği
nasıl taşır anlayamam.
Pür-ü paktır, o an
tüm hislerim. Anamdan
doğduğum anda ki kadar
3232
www.katretulhayat.com
temiz ve saf. Melek mesabesinde duyuşlar kaplar içimi.
Başımı gökten yere
çevirdiğimde ay parlaklığında
DEF e takılır gözüm. Bana
bu defi imzalayarak hediye
edenin birazdan kendisini tutacak olmasının zevki ile tüm
yerlerinden gerildikçe gerilir,
‘‘ hadi gel bana vur, hadi
parmaklarını hissedeyim!
’’ der gibidir. ‘‘ Ne olur beni
bu zevkten mahrum etme! Ne
olur beni sensiz bırakıp bana
zulmetme, beni darda koyma,
beni garip bırakma, beni
mazlum etme, beni kör etme,
kör kuyularda esir etme, hadi
vur bana vur da o nağmeler
çıksın tenimden! ’’ der gibi
beklemektedir.
Yüzünde tatlı bir
tebessüm ile plansız
programsız bir şekilde
hemen o anda kendiliğinden
çıkacak nağmelerin
sabırsızlığı ile def i eline alır,
yüzüne doğru yaklaştırarak
ilk teması oluşturur.
İşte o anda zaman durur,
mekan yok olur, fert yok olur,
çokluk yok olur, birliktelikten
teklik oluşur.
Sesler, sözler ve nağmeler
göğe doğru uçuşmaya başlar.
Karmaşa halinde değildir
asla! Her harf diğerinin
içinden geçerek genişlemeye
başlar ve suya atılan taş gibi
halkalar oluşturup yüreklere
çarpmaya başlar.
Yüreklerin hep birlikte çarpmasından ilahi
bir ritim ortaya çıkar ve
evrenin nabız atışı gibi bir
ahenk ile sonsuz tekliğe
ulaşılır. Çokluktan tekliğe
doğru bir yol alınır ve tüm
bunlar bir AŞK sarhoşluğu
içinde olabildiğince ahenkli
bir şekilde, sarmal halinde
herkese ve herkesten tek bir
merkeze doğru seyir olarak
devam eder.
Bu yolculuk kutlu ve
çetin bir yolculuktur.
Bu yol çocuk oyuncağı
değildir.
Bir anlık olup biten bir
şey değildir.
Emek ister, güç ister,
sabır ister, sebat ister;
yiğit olmak gerekir, aciz olmak gerekir, BEN’İ yıkmak
gerekir.
meczupların bilemediğimiz
haliler bizi ilgilendirmez.
Daimi bir şükür halinde
her ne yapıyor isek Allah’a
sadece Allah için yapıyor
olmak gerekir. Daimi bir
ibadet gerekir, düzen gerekir,
eşin hakkını, evladın hakkını,
arkadaşın hakkını, bedenin
hakkını velhasıl her şeyin
hakkını vererek bir program
halinde düzenli ibadet yapmak gerekir.
Farz olanı adam gibi
layığı ile yaparak, nafilelerle yol almak gerekir. Çok
konuşmamak, çok yememek
ve çok uyumamak gerekir.
Sadık olmak gerekir, samimi
olmak gerekir.
Büyükleri sevmek, ‘‘ IŞIK
TOPLADIKLARIMIZA’’ minnet
duymak gerekir.
gerekir, fakir ama kaliteli olmak gerekir.
Pırlanta olmak gerekir,
pırıl pırıl parlamak gerekir.
Sonsuz evrenin öbür
köşesinden fark edilir olmak
gerekir.
Velhasıl “ HABİBİM
HİTABINA MAZHAR OLMADA YOK OLMAK “ gerekir.
Aksi takdirde, evrenin öbür
ucundan görünmemiz mümkün değildir.
Aksi takdirde, kapkara
ışıksız evlerde, kapkara bir
taş olarak derinlere yuvarlanmamak işten bile değildir.
İşte kocaman bir ironi; ‘‘tamamdır diyenler el
kaldırsın!’’
Herkesin eli kalkabilir
ama benim kolum kanadım
kırık, kaldıramıyorum.
Dua ile kalın
Akıl etmek gerekir, aklı
yabana atmamak gerekir ama
asla akla kul olmamak gerekir. Ayarı yükseltmek gerekir.
Teneke iken ‘‘ 24 ayar ’’ olmak
Velhasıl bir dozluk
değildir hap misali. Oldu-bitti
değildir. Kendini yapılandırma
ve kusursuz olma, layık olma,
ben de olma halidir.
Bunun için bu AŞK içerisinden sıyrılıp ışığı görmek
gerekir ve nurun gözümüzü
kör etmesi istenmez, meczup olmamız arzu edilmez. O
www.katretulhayat.com
33
33
33
Haber Aktualite
G
“GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ
ORGANİZMALAR”
enetik Mühendislik ürünleri teknolojisi, yaşayan
organizmaların genetik ana
yapısını değiştirmeyi ve elde
edilen yeni ürünleri kar amaçlı
olarak satmayı hedefleyen bir
çalışma koludur. Bu firmalar
çalışmalarının dünyadaki açlığı
azaltacağını, hastalıkları tedavi
edeceğini, insan sağlığını
olumlu etkileyeceğini, tarımda
sürekliliğin sağlanabileceğini
iddia etmektedirler.
Oysa, gerçekte yapılan
çalışmalara bakıldığında esas
amacın dünyadaki tohum, gıda,
tıbbi ürünler, lifli besinler sektörlerini kontrol altına almak ve monopol (tekel) oluşturmak, olduğu
görülmektedir. Bundan daha
tehlikelisi bu ürünlerin yapısını
34
Murat AKINCI
değiştirmek ve bunu bir silah gibi
kullanarak nesillerimizi tehdit
altına almak hatta bozmaktır.
Aşağıda açıklayacağımız zararları
okuduğunuzda siz de bize hak
vereceksiniz.
Bu besin maddelerinin zararları:
www.katretulhayat.com
1- Toksinler ve zehirler bu
çalışmalarla ürünlerde daha da
fazla görülmektedir.
2- Her geçen gün bu gıdalardan
sonra kanser riski hızla
artmaktadır.
3- Yiyecek alerjileri belli belirsiz alerjiler, sadece Amerikalı
çocuklarda % 8 dir.
4- Besinlerin kalitesi ve beslenmeye verdiği zarar kendisini
açıkça göstermektedir.
5- Antibiyotiklere karşı direnci
artan yeni hastalıklar ortaya
çıkmaktadır.
6- Toprakta ve ürünlerde daha
fazla ilaç kalıntısı görülmektedir.
7-Bu genetik facia “Genetik
Kirliliği” de beraberinde getirmektedir.
8-Her yıl yeni virüs ve bakterilerin
ortaya çıkmakta ve insan sağlığını
hızla tehdit etmektedir.
9-Sosyo-ekonomik Zararlar :Bazı ülkeler bu ürünleri
üreterek monopol (tekel)
oluşturmak istemekte; bu da
dünya üreticilerini ekonomik
bakımından az bir ülkeye el
açtırmaktadır. (1)
İSLAM DÜNYASI
GDO’YA NASIL
BAKIYOR?
İslam Konferansı Teşkilatı
(İKT) üyesi ülkelerin helal
gıdada standartları belirlemek için oluşturduğu kurul
geçtiğimiz aylarda toplandı.
Yapılan hararetli görüşmelerde,
genetiği değiştirilmiş
organizmaların (GDO) da
şartlara bağlı olarak helal
olabileceğine karar verdi.
Buradaki iki şart, değişiklikte
kullanılan organizmanın da
helal olması ve ürünlerin
üzerinde
‘Genetiği değiştirilmiştir’
yazılması.
Ayrıca her türlü gıdaya
katılanlar, hayvanlara verilen
yemlerdekiler, bitkilere verilenlere
kadar katkı maddelerinde ‘haram’
bir madde bulunmaması gerekiyor.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar veya içerikler veya
GDO içeren ürünler haram olan
genetik maddeden yapılmamalı.
Genetik geliştirme teknolojisiyle genin, başka yaşayan bitki,
hayvan, mikrobiyolojik kaynağa
aktarılmasında ve DNA’da
yapılacak geliştirmelerle elde
edilecek genetiği geliştirilmiş
gıdalar da helal gıda üretiminde
kullanılabilir. Eğer bir ürün
Türkiye’ye girdiği vurgulandı.
İthalatın büyük kısmının ABD
ve Arjantin’den yapıldığı belirtilen raporda, Türkiye’nin
mısır, pamuk ve soyalı G D O’lu
ürün aldığı belirtildi.
GDO’larda
“köleleşme”
uyarısı
26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan
yönetmelikte yer alan GDO’lu
ürünlerin piyasaya girmeden
denetlenmeyeceği, girdikten
sonra sağlığı tehdit eden bir
unsuru olursa toplanabileceği
GDO’suz ürünlerin bunu etiketlerinde belirtemeyecekleri, yani
vatandaşın doğal ürünün hangisinin olacağını anlayamayacağı
gerçeği ise bir hayli ilginç ve
düşündürücü.
800 ÇEŞİT GIDADA VAR
Türkiye’nin 2008 yılı
itibarıyla 382 milyon dolara
ulaşan mısır ithalatının yüzde
62,2’sini ABD’den yaptığına
dikkat çekilen raporda, soya
ithalatının da ABD, Arjantin
ve Brezilya’dan gerçekleştiği
vurgulandı.
genetiği değiştirilmiş gıda içeriyorsa, bu durum mutlaka etiketinde
açıkça belirtilmeli diyor.(2)
TÜRKİYE’DE
G D O’LAR
TMMOB
Ziraat Mühendisleri
Odası, GDO’lar kapsamında
düşündürücü bir rapor hazırladı.
Raporda, 1998 yılından bu yana,
hiçbir sınırlamaya tabi olmadan
milyonlarca dolarlık GDO’lu ürün
www.katretulhayat.com
Raporda, GDO’lu mısır, pamuk
ve soya ürünlerinin Türkiye’de
işlendiği ve 800 çeşitten fazla gıda
olarak tüketici sofrasına ulaştığı,
bunun da hiçbir etiketleme
yapılmadan satışa sunulduğu
vurgulandı. (3)
Amerika’da yayınlanmış, genetik testlere değil sadece şirketlerin
demeç ve bilgilerine dayanan
bir kılavuzda ise aşağıdaki ilginç
bilgiler yer alıyor.Bu kılavuzda
özellikle Türkiye’de de satılan
bazı ürünlerin olmasına dikkatinizi
çekmek istiyoruz.
35
Haber Aktualite
ŞEKER, ÇİKOLATA VE
TATLANDIRICILAR
Çoğu tatlandırıcı ile hazırlanan
şeker ve çikolatalar GDO içerir.
Yüzde 100 kamış şekeri, konsantre kamış suyu veya organik şeker
içeren GDOsuz tatlandırıcıları,
şeker ve çikolataları tercih edin .
Hershey’s
Nestlé (Crunch, Kit Kat, Smarties)
Toblerone (Kraft)
ATIŞTIRMALIK
YİYECEKLER
FritoLay (Lay’s, Ruffles, Doritos, Cheetos, Tostitos)
Balance PowerBar (Nestle)
SODALAR, MEYVE SULARI
VE DİĞER İÇECEKLER
GDOlu olma ihtimali olan ürünler
Coca-Cola (Fruitopia, Minute
Maid, Hi-C, NESTEA) Pepsi
(Tropicana, Frappuccino, Gatorade, SoBe, Dole) Sunny Delight
(Procter and Gamble)
GİZLİ GD İÇERİKLERİ
36
İşlenmiş ürünler “organik” ya
da “GDOsuz” ilan edilmedikleri
sürece çoğunlukla gizli GDO
barındırırlar. Aşağıdaki içerikler
GDOlar ile üretilmiş olabilir.
Aspartam ,B12 Vitamini ,Bitkisel
katı yağ ,(margarin) ,Bitkisel sıvı
yağ ,C vitamini (Askorbik asit)
,Dekstrin Dekstroz,Diasetil ,invert şeker, İsoflovon ,Kabartma
tozu,Karamel Digliserit ,E vitamini , Laktik asit, ,Maltoz ,Mannitol ,Mısır gluteni ,Mısır nişastası
,Mısır şurubu, Mısır yağı, Modifiye nişasta Sıvı ya da kristalize
fruktoz, (4)
G D O’ LAR HELAL Mİ
DEĞİL Mİ?
Canlıların ve doğanın dengesini
bozarak felakete sürükleyen, uzun
vadede yaratacağı felaketler ise
henüz kestirilemeyen genetiği ile
oynanmış organizmalar (GDO)
ile üretilen yiyecekler helal mi?
Hayvanların genetiği ile oynama
www.katretulhayat.com
İslam’a aykırı mı?
Allahu Teala Bakara suresi
205. ayetinde
Ve dönüp (gittiği) zaman;
yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini
ve nesli helâk etmek (yok etmek) için çalışır. Ve Allah fesadı
sevmez. buyuruyor.
Burada ekin,dünyada yetişen
her çeşit üründür.
İsrail ve bazı ülkelerin ürettiği
ve Türkiye’ye pazarladığı bazı
tohumları döllenmiyor. Ancak
yeniden ertesi yıl aynı ürünün
tohumunu alırsanız o ürünü
yetiştirebilirsiniz ve üretebilirsiniz.Yani her yıl aynı tohumdan
almak zorundasınız.
İsrail anlamlı veya anlamsız
bahanelerle vermiyorum
dediğinde ise neler olabileceğini
tahmin edersiniz. Bu sahnede
İsrail ve benzer ülkelerin tekel
oluşturmaya çalıştığını görebiliriz. Aynı zamanda gelişmemiş ve
gelişmekte olan ülkeler için de bir
tür yaptırım,handikap, mahkumiyet manzarası ortaya çıkmaktadır.
İşte bu gerçek bir bozgunculuktur. Bunun hayvan ve insan
organizmaları üzerinde olabilecek
etkilerini düşündükçe tüylerimizin
diken diken olmaması mümkün
değildir. Sağlığımızı ve nesillerimizin geleceğini düşünen bir
Türkiye; bu konuda daha akıllı
ve hassas davranmalıdır.
Yukarıda mealini verdiğimiz
Murat AKINCI
ayetin bazı tefsircilere göre ahir
zamanda olacaklara işaret ettiğini
de hatırlatalım.
Genetik çalışmalara İslam nasıl
bakıyor?
Genetik bilimini İslam hukuku
açısından irdeleyen Doç. Dr.
İbrahim Köksal (Yazarın konu
ile ilgili “Genetik Kopyalamanın
Fıkhi Yönü” adlı eseri vardır) bu
sorulara yanıt verirken:
“Bir olgunun İslami açıdan
helal yahut haram oluşuna karar
vermek için öncelikle İslami
kaynaklarda ve dini prensiplerde o olgunu açıkça yer alıp
almadığına bakılır. Eğer bu olgu
açıkça yoksa faydalı mı zararlı
mı olduğuna bakara hüküm verilir.Eğer zararı faydasından fazla
ise, yüzde 30 faydası, yüzde
70 oranında zararı varsa buna
“haramdır” demek uygundur.
Fakat faydası çok, zararı yüzde
30 aşmayacak ölçüdeyse buna da
mekruh denilmelidir.
GDO’lu bitkilerin insana ve
doğaya zararlarına ve faydalarına
bakmak gerekir bu noktada.”
diyor.
GDO’lu ürünlerin faydasından
çok zararının olduğuna dikkat
çeken İslam Hukukçusu Köksal, “Bu ürünler aynı zamanda
doğanın dengesine de müdahale
etmekte. Doğanın dengesini bozan
hiçbir uygulamayı İslam doğru
bulmaz.” diyerek
Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve
selem Efendimizden örnekler vererek bu konuya açıklık getiriyor.
Bir defasında ,hurma
ağaçlarını aşılayanlara müdahale
eden Peygamberimiz :”Keşke
hurma ağaçlarını aşılamayı terk
etseniz”(5) diye buyurmuştur. Bu
tavsiye doğanın dışarıdan müdahalelerle felaketlere sürüklendiği
göz önüne alındığında doğruluğu
anlaşılmıştır. Bilindiği gibi
aşılama genetikle oynamanın en
primitif, temel şeklidir.
“Bugün Efendimizin işaret ettiği
tehlikelerin yarattığı sorunlara karşı karşıyayız.” şeklinde
konuşan Doç. Köksal, “Genetiği
ile oynanan saldırgan köpekler,
deli danalar, genetiği değiştirilmiş
gıdaların sebebiyet verdiği aler-
jik reaksiyonlar, artan kanser
vakaları.....” doğanın dengesini
bozmanın sonucu insanlığa musallat olan kötülüklerdir. Doğal dengeyi korumak İslam’ın gereğidir.”
diyerek konunun önemine dikkat
çekiyor.
Bu konuda kamuoyu oluşturarak
insanımızı bilinçlendirmeye
çalışan Levent Gürsel Alev ise
“GDO’ların kesinlikle zararlı
olduğuna inanıyor.Şu andaki
görünen zararlarından öte tam
olarak nasıl bir felaket getireceği
kimse tarafından kestirilemiyor.
Genine müdahale edilen tohumlar tarlaya ekildikten sonra onun
geniyle oynayan dahi sonucun ne
olacağını bilmiyor. Ama şu bir
www.katretulhayat.com
gerçek ki GDO’ların zararları çok
uzun vadede dünyanın ekosistemini sarsacak.” diyor.
Bugüne dek GDO’ların yararı diye
sunulan bilgiler doğru çıkmadı
diyen Alev, “yalan yararları” şöyle
sıralıyor:
1-”Üretim artacak” denildi.
Üretimde hiçbir artış gözlenmedi.
2- “Tarım ilacı
kullanmayacaksınız. Çünkü bu
tohumlarda zararlılara yönelik ilaçlar var” denildi. Oysa
üreticiler daha çok ilaç kullanmak zorunda kaldı.
3- “Bu tohumlar bitkileri her
iklimle uyumlu hale getirecek” denildi. Bu iddia da
gerçekliğe kavuşmadı.”
Yukarıda siz değerli
okuyucularımıza bu konuda
yazılmış yabancı ve Türkiye
kaynaklı değerlendirmeleri
derleyerek sizin için bir araya
getirdik. Muhakemesini siz
değerli okuyucularımıza
bırakıyoruz.
Ayrıca konuyla ilgili
düşüncelerinizi dergimizin
www.katretulhayat.com adresinin
forum bölümünde paylaşabiliriz.
(1) Ms.Cummins
(2) İKT-İSEDAK Ekonomi Zirvesi İstanbul Kararları’’9
Kasım 2009
(3) Basın
(4) Center for Food Safety and Institute for
Responsible Technology tarafından “NON-GMO
SHOPPING GUIDE- How to avoid foods made with
genetically modified organisms (GMOs)” ismiyle
ABD vatandaşları için hazırlanmış broşürün Türkçeye
çevrilmiş şeklidir.
(5)Müslim, Kitabu’l Fedail, 140.
37
Kadın ve Aile
Z. Muazzez ÖZDEMİR
İ
slam dininin hanımlara verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına
malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı.
sa, kadın kendine uygun bir işte çalışabilir. Fakat kadının kazancı kendisinindir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallAllahu
aleyhi ve sellem) buyurdu
Müslümanlıkta kadın baş tacıdır. Çok değer verilmiştir, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir.
İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak,
para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli
değilse babası, babası da yoksa en yakın akrabası
çalışıp onun her ihtiyacını karşılamaya mecburdur.
Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına,
devletin yardım sandığı bakar.
Bunların hiç biri yoksa ; Müslüman kadın ticaret,
fen, sanat ve ziraat ile meşgul olması, para kazanması günah değildir, kendi isteği ile çalışabilir. Yal
paylaştırılmamıştır. Bir erkek, hanımını çalışmaya
zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de razı olur
(Çalışıp kazanmak her Müslüman’a farzdır.)
[Taberani]
3838
(En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.)
[Tirmizi]
(Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.)
www.katretulhayat.com
Baş ağrısı için:
Püf noktası: Kahve çekirdeğine limon suyu sıkın yavaş yavaş yiyin.
(Birkaç tane)
Ekmeğin küflenmesini önlemek için;
Püf noktası: Ekmeğiniz durup dururken dolabında küfleniyorsa,
ekmek kutusunu 15 günde bir sirkeli suyla silmek yeterlidir.
Meyveleri taze tutmanın yolu;
Püf noktası: Meyvelerin arasına serpiştireceğiniz herhangi bir türden
yapraklar onları uzun süre taze tutacaktır.
Çiçekleriniz için:
Püf noktası: Haşladığınız yumurtanın suyunu saksıya dökün.
Çiçekleriniz pek mutlu olacak…
Balıklı tava kokusu :
Püf noktası: Tavayı limonla bir güzel ovalayın ve yıkayın. Kokudan
eser kalmaz.
Malzemeler
• Taze fasulye 1 kg• İki adet orta boy domates
• Soğan 2 büyük boy 180 gram
• Pirinç 1/2 su bardağı 90 gram
• Tuz 2 1/2 tatlı kaşığı 15 gram
• Şeker 1 tatlı kaşığı 4 gram
• Zeytinyağı 8 yemek kaşığı 80 gram
• Su (sicak) 1 1/2 su bardağı 300 gram
• Karabiber ve pul biber.İsteğe göre havuç.
Tarif
Fasulyeyi yıka ayıkla yarım santimetre kalınlıkta verev
olarak kıy. Soğanı soy yıka yarım daire şeklinde ince
ince doğra.Domatesleri küçük küpler halinde doğra.
baharatları ekle Pirinci yıka süz. Yayvan bir tencereye
soğanı yerleştir üzerine fasulyenin yarısını onun üzerine
de pirinci yay. En üste kalan fasulyeyi yerleştir. Tuz ve
şekeri serp zeytinyağı ve suyu gezdir yumuşayıncaya
değin 45-50 dakika kadar pişir.Karıştırdıktan sonra
yemeğe hazır.
Sevgili hanımlar her ay farklı yöre ve tatlarımızı tanıtalım.
Sizlerden yazılarınızı ve tariflerinizi bekliyorum.
Taze fasulyenin, vücudun çalışmasını,
gelişmesini ve tamirini sağladığını vurgulayan uzmanlar, genç-ihtiyar herkese tavsiye
ediyor. Uzmanlar, taze fasulyenin, pankreas
bezesini, böbrekleri, karaciğeri ve
kalbi kuvvetlendirdiğini, albümin ve şekerde
de çok fayda verdiğini bildiriyor.
Fasulye diblesi Doğu Karadeniz yöresine ait bir yemektir.
www.katretulhayat.com
39
Çocuk
Z. Muazzez ÖZDEMİR
Hakkı, Hakkı
Hakkı’nın hakkını yemiş
Hakkı Hakkı’dan hakkını
istemiş Hakkı Hakkı’ya hakkını
vermeyince
Hakkı da Hakkı’nın hakkından
gelmiş.
SEVGİLİ PEYGAMBERİM
Senin NUR sesini duymak isterim
Ey yüce peygamberim
Senin NUR yüzünü görmek isterim
Ey yüce Peygamberim
Senin NUR saçını koklamak isterim
Ey yüce Peygamberim
Senin yanında bir genç olmak isterim
Ey yüce Peygamberim
Sevgili çocuklar
- Abdest almadan namaz kılınmaz
- Abdest Kur’an’a veya Kur’an’ın bir
ayetine el sürülmez.
- Abdestsiz secde edilmez
Ayrıca, Din ilmi öğrenmek için,
Dini dinlemek için ve bir günah
işledikten sonra abdest
almak çok güzeldir.
Sevgili çocuklar
Sizler elinizden geldiğince daima
abdestli bulunmaya çalışın. Çünkü
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve
sellem-’in abdesti bozulur bozulmaz
hemen abdest alırdı, h,iç abdestsiz
durmazdı.
4040
AKLIN VARSA GÖLE KOŞ
Nasrettin Hoca, bir gün
kırlardan topladığı çalı çırpıyı
eşeğine yükleyip evine
götürürken :
-Acaba, yaş çırpı da kurusu
gibi yanar mı? diye düşünür
ve şeytana uyarak çakmağını
çakar ve alevi çalı çırpıya
dokundurur.Aralarında kuruları
da
bulunan çalı çırpı hemen alev alır.Eşekte bir korku,
bir telaş, huzursuzluktur
başlar.Anıra anıra, çifte ata
ata dört nala koşmağa başlar.
Hoca da arkasından olanca
gücüyle bağırır :
-Aklın varsa göle koş!
Baha’dan sevgilerle
www.katretulhayat.com
Muhammed
Ali
Beyza
Aziz
Sümeyye
BIZIM KULÜBÜMÜZ
Merhaba Arkadaşlar!
Bizler İstanbul’da yaşıyoruz. Mahallemizin
çocukları olarak toplandık ve bir kulüp kurduk.
İlk başlarda kulübümüzün adını koymada zorlandık.
Hepimizden birbirinden değerli fikirler çıktı. En sonunda en
güzelinde karar kıldık.
‘‘ MUHAMMED’IN GÜLLERI ! ’’
Aleyna
Havva Nur
Halime
Salih
Biliyor musunuz? Biz Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i, Hz. Ammar’ı, Hz.
Enes’i, Hz. Abdullah’ı Hz. Zeynep’i, Hz. Fatıma Annemizi öğrendik.
Onların Efendimizi nasıl sevdiklerini öğrendik. Onların sevgisi bizlere
ışık oldu, kalplerimizdeki
Rasulullah sevdasını ateşledi.
Hatice
Her geçen gün O’nun sevgisi büyüyor kalplerimizde.
Evet arkadaşlar! Bizim mahallemizde böyle bir kulübümüz
var.
Zeynep
Hayrunnisa
Ebrar
Müberra
www.katretulhayat.com
41
Kur’an-ı Kerim’de ki Mucizelerden
B
ildiğiniz gibi boy, göz rengi gibi tüm fiziksel özellikler hücre içindeki gözle göremediğimiz kromozomlarda yer alan genler tarafından
belirlenir. Hücrelerimizin içindeki 23.kromozom
çifti kişinin cinsiyetini belirler. Genetik olarak Erkek ve Kadındaki kromozomlar aynıdır sadece kadınlardaki 23.kromozom çifti erkeklerden farklıdır.
Kadınların fiziksel özelliklerinin erkeklerden farklı
olması da bu 23.kromozoma bağlıdır.
Kuran-ı Kerim’deki “Nisa” suresi de “Kadın” anlamına gelir. İlginçtir ki “Nisa(Kadın)” suresinin 23.ayetinde başka hiçbir yerde geçmediği kadar çok sayıda “kız,kadın,anne” gibi dişil kelimeler
tekrarlanmaktadır. Yani “kız, kadın, anne” gibi dişil kelimeler Kur’anın tümünde en çok Nisa suresi
23.ayette geçmektedir. Dolayısıyla ayetin numarası olan 23 sayısıyla kadınlardaki 23.kromozom çiftine işaret edildiğini göstermektedir.
BÜYÜK BEDEN
HALZE TEKSTİL San. Tic. Ltd. Şti.
Maltepe Yolu Cad Obaköy İş Merkezi A 1
Blok No:25 - 23
Topkapı - Maltepe / İstanbul
Tel: 0 212 674 38 58 - GSM:0 535 399 72 83
Şube: Batı Mah. 19 Mayıs Cad. No:48
Pendik / İstanbul
www.halze.com.tr - info@halze.com
42
www.katretulhayat.com
GENÇ, ANNE
& SPOR GİYİM
Adem DAĞCI
Güneş’in %70’i Hidrojen (H), %28’i de Helyum
(He) atomlarından oluşmaktadır.i Geri kalan diğer
maddelerin hepsi %2’den daha az oranlardadır.
Güneş’te her saniye 600 milyon ton Hidrojen, 596
milyon ton Helyuma dönüştürülmektedir. Kalan
4 milyon ton ise ısı ve ışık enerjisi olarak açığa
çıkmaktadır.ii Bu bakımdan Güneş denildiğinde
akla ilk olarak, H (Hidrojen) ve He (Helyum)
atomlarını simgeleyen harfler gelir. Kuran’daki
“Güneş” anlamına gelen “Şems” Suresi’nde ise,
suredeki onbeş ayetin hepsi istisnasız olarak H ve
E harfleriyle bitmektedir. Bu harflerin Arapça’daki
karşılıkları şöyledir:
bileşikleridir. Bu nedenle Güneş’te yer alan H
(Hidrojen) atomu, doğadaki diğer 91 elementi de
oluşturmaktadır.
Evreni içinde var olan tüm detayları ile Yüce Allah
yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir. Bu
detaylara ait tüm ilimler de, Rabbimiz’in sonsuz
bilgisini kavramamıza izin verdiği kısımlarıdır. Bir
ayette şöyle buyrulmaktadır:
Allah... O’ndan başka İlah yoktur. Diridir,
Kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde
ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın
O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O,
Yanda Şems Suresi’ndeki ayetlerin
Arapça yazılışları ve son kelimelerinin
okunuşları
görülmektedir:
Tablodan da görüldüğü gibi Şems
(Güneş) Suresi’ndeki tüm ayetlerin
sonu, bu ayetlerin hepsinin sonu he ve
elif harfleri ile bitmektedir. Hidrojen’in
simgesi “H” ve Helyum’un simgesi “HE”
harflerini içermektedir. Kuran’da Şems
Suresi’nden başka hiçbir sure baştan
sona HE harfleriyle bitmez. Bu bakımdan
Kuran’da sadece bu surede böyle bir
harf diziliminin olması son derece dikkat
çekicidir. Ayrıca Şems Suresi’nin numarası
olan 91 rakamı da özeldir. Hidrojen dışında
doğada tabi olarak bulunan 91 element daha
vardır ve bunlar Hidrojen atomlarından meydana
gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, en hafif element
olan Hidrojenden ağır 91 elementteki tüm
atomlar, Hidrojenin intra-atomik (atomlar arası)
önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar
ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden
hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü,
bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların
korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek
büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
www.katretulhayat.com
43
Vitrinde Bu Ay
M. Bilal BİLİCİ
eynep bintu Cahş (r.a):”Hz. Peygamber (s.a.v) korku ve telaşla yanıma
geldi ve baş parmagı ile şehadet parmagını halka yaptı:”La ilahe illallah,yaklaşan
şeyden vay arabın haline!...Bugün Ye’cüc ve
Me’cüc ün seddinden şu kadar açıldı.”buyurdu.
Ben: Ey ALLAH’ın Resulu,içimizde iyi insanlar varken bizde helak olur muyuz?”dedim:
“Evet,kötülükler çogalırsa”buyurdu.”demiştir.
Sevgili Peygamberimizin (sallallahu aleyhi
ve sellem)’in bu kadar önemle üzerinde
durdugu bu konu hakkında ne kadar bilgi
sahibiyiz.Efendimizin bu güne kadar kaale
aldıgı her konu bir bir ortaya çıkmada ve her
biri adeta peygamberliğinin nişanesi olarak
önümüze serilmede.Kıyametin alametlerinden
biri olan Ye’cüc ve Me’cüc hakkında bu kadar
4444
sıkıntıyla HZ.Zeynep’e bahsetmesi konunun
önemini arzeder.Efendimizin cevaben “evet
kötülükler çogalırsa” sözüyle bu felaketin
hepimize vuracağı apaçık ortadadır.İsyanların
ayyukaya çıktıgı bir dönemde Ey Rabb’im
gelen felaketlerden sana sığınırız.
Resulu Zişan iki şeye işaret etmiştir
1-)”vay arabın haline”
2-) “kötülüklerin çoğalması” anlaşılan o ki
ahir zamanda kıyametin en önemli alametinin
tahakkuk etmesi arapların yoldan çıkmasıyla
olacaktır.Cibril hadisi diye bilinen HZ.Cebrail’in
sahabenin ortasına girerek Efendimizin dizine
dizini dayayıp islam, iman, ihsan sorularını
sorduğu ve her cevaba da dogru söyledin
dedigi
hadisin son kısmında kıyamet ne
zamandır sorusuna “sorulan sorandan daha iyi
www.katretulhayat.com
bilmemededir” demesi üzerine HZ.Cebrail
o zaman alametleri nedir diye sorar.
Hizmetçi(köle) kadının efendisini doğurması
ve çıplak ayaklı çıplak bedenli çobanların
uzun binaları dikmede yarışmaları, demesi
bu günü seyredercesine açık ve net bir
şekilde körfez ülkelerindeki
sefahate
ve yoldan çıkmışlığa işaretlerdir. Bu gün
Dubai’de kral ve prenslerin hizmetçilerden
peydah ettikleri çocukları anneleriyle beraber
bıraktıkları 4 katlı bir bina bulunmaktadır.Ve
yine körfez ülkelerinin krallarının bundan
40 yıl öncesine kadar hayvancılıkla geçinen
çıplak ayaklı çobanlar olduklarını hepimiz iyi
bilmekteyiz. Malesef bahsi geçen krallar ve
prensler bugün uzun binalar dikmede yarış
halindeler.
Değerli bir abimizin ilginç ve kayda
değer bir rüyası var; rüyasında kıyamet
kopmuş, bütün canlılar tekrar dirilmiş,
dehşetli bir korku hakim. (Adeta hadislerde
geçen insanların peygamberlere gidip te bize
şefaatçi ol ey nebi dediklerin de, Allah’ı bu
kadar kızgın hiç görmemiştik diye insanları
başka peygamberlere sevk etmeleri) büyük
büyük taşlar canlıların üzerine düşmede
iken, bölük bölük topluluklar daha rahattalar,
kendisini mürşidinin arkasında bütün
arkadaşlarıyla saf tutmuş olarak rükuda görür,
mürşidi kısık bir sesle ‘‘dünyada öğrettiğim
tevhit zikrini söyleyin’’ diyor.(adeta kıyamet
gününde en faydalı amelin zikir olacağına
olacağına işaret ediyor)uyandığında aklına
gelen iki tevhit zikri şunlardır.
GÜMÜŞ SARAYı
Tel.:(507) 224 08 48
Borsa Cad. Kurşunlu Han 2 / A Dükkanları
Hatuniye Camii Karşısı- MANİSA
1-Lailaheillallah muhammedurresulullah fi kulli lamhatin
ve nefesin adede ma vasiahuilmullah.
2-Lailaheillallah
melikul
hakkul
muhammedurresulullah sadikul vaadul emin.
mubin
Kısaca Ye’cüc mecuc ve cibril hadisleri ile
dikkatinizi çekmek istediğim konu kıyametin
yakınlığı ve gelecek olan felaketlerdir ki;
ne kadar hazırız, sorguluyabiliyor muyuz
kendimizi ?
Yeni Yalova Yolu Otokop 14. Blok No: 67 Osmangazi - BURSA
Türkiye Distribütörlüğü - BURSA +90 224 211 68 84
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Tem. A.Kerim DURMAZ
Antalya Bölge Temsilcisi
Kadir TANDOĞAN
Bursa Bölge Bayii- Onur Tic.
Güven BAKIŞLI
www.katretulhayat.com
0532 252 60 45
0541 280 67 18
0532 214 89 60
0224 254 43 97
45
45
45
Arka Bahçe
Azime TANDOĞDU
“Ben Adem’in yaratılışını tamamladığımda O’na ruhumdan üfüreceğim”
S
adece insan adı verilen varlığa bahşedilen, ne sebeple
yaratıldıysa o sebeble var
olması gereken ulvi ruhlara, fail-i meçhul cinayetler gibi sinsice,hunharca,
uğultusuz, beyazı inadına
siyaha çevirircesine ihanet edildi.
Kimileri bu işi
acemice, kimileri
ustaca ,kimileri tek
başına ,kimİleri topluca
gerçekleştirdi ama,
sonuçta Hallaç ın pamuğa
vurduğu her darbede, savrulan
pamuklar gibi ruhlarda, her biri
başka bir yere devrildi.. Can
evinden vurulmuşçasına
“Ruh” varlığı doğrulara
harcanması gerekirken, ya
har vurup harman savruldu,
ya da kendi yörüngesi
etrafında dönmeye mecbur
bırakılarak üç maymun
46
psikolojisi uygulandı. İlahi ışığı
keşfetme amacı unutulduğu
için, varlık bilincinden
uzaklaşılarak bir katre hüzünle
sonlanmaya mahkum edildi.
Kimliksizlik,kimsesizlik, kışın
ayazda kalmış kuş misali
çaresizlik girdabı sarıverdi her
birini. Artık gerçeklik, ufuktaki
çizgi kadar uzakta. Kararsız,
karışık sahte ve renksiz akıllar
hükmeder hale geldi.Yanlışlar
www.katretulhayat.com
doğru,doğrular ise çaresiz..
Gerçeklerin yerini bilinçsizce
yapılan tekdüze alışkanlıklar
alıverdi. Adeta yaratılış
gayemiz olan Muhammed’i
değerler, dedemizden kalma
köstekli bir saat gibi kalıverdi
kıyıda ,köşede..
İsmail bugünler için mi
kurban seçilmişti.. Hz. Musa
Aleyisselam, bugünler için mi
nehirde tek başına bırakıldı.
Sultanlar sultanı bugünler için
mi Darul-Erkam’ı karargah
edinmişti. Susuzluğun son
demi mi yaşanıyor acaba?.
Gözlerden akan yaşlar tercüme
edilmeyi bekliyor..
Vahyin inşa ettiği insanlar
böyle mi olmalıydı? Artık
göklerinde dudağı sustu.
Ruhlarımıza rahatlık, ve rahmet
olması var iken ilahi samimiyet,
terki diyar eylemiş gözüküyor.
Bakara suresinin (74)’ üncü
ayeti kerimesinde ;
“Öyle kayalar vardır ki,
haşyetlerinden çatlamış
bağırlarından sular
fışkırmaktadır, kimi kayalarda
Allah korkusundan titreyip
yuvarlanır..”
Efendimizin üzerine çıkıp
hutbe
okuduğu
Hünnane
kütüğü, Peygamberimizin ayrılığı
yüzünden akıl sahipleri gibi
ağlayıp inlerken, Hz.Peygamber
sallallahüaleyhivesellem
;
- Ey direk ne istiyorsun? dedi.
O’da ;
- Canım ayrılığından kan kesti.
Bana dayanıyordun. Şimdi beni
bıraktın mimberin üstüne çıktın
dedi..
Hurma ağacı bile bu sevdadan
ağlarken, en yüce varlık olarak
yaratılan insan ruhu sustu, İlahi
manzumeler olan duygular
zayıflayıverdi.. Soğuk, donuk,
korkak yaşanır oldu..
Peygamberimiz
sallallahualeyhivesellem hani bir
hadisinde ;
-”Uhud bizi sever, biz de
Uhud’u severiz” der ya.. Dağlar
seviyor, çicekler konuşuyor,
nerde bir ağaç, taş varsa
Peygamberimizi görünce selam
veriyor.. Hünnane gibi yanıyor..
-Ya insanoğlu!
Bunları görmek yerine,
ruhlarını müebbet hapse
mahkum ediverdi.. Azad
edilmeli artık, O’nsuz dünyanın
www.katretulhayat.com
tadsız olduğunu bilmeli artık.
Uçan kuşları görmeli, yeşili
görmeli, yağmurda ıslanmalı,
nefesler doya doya alınmalı..
Geceler özlenmeyi, gökler
seyredilmeyi, dağlar ulaşılmayı
bekler..Kelimeler futursuzca
harcanmamalı artık, ruh
taşımalı.Yeryüzü bu ilgisizce ve
şuursuzca yaşamı kabul etmez
oldu.Ve bunun bedelide gitgide
ağırlaşıveriyor.Adeta nefessiz
bırakılan yeryüzü, tepkisini
koyarak, insanoğluna kendisinin
anlayacağı dilden konuşmaya
başladı artık. Ruhsuz, lezzetsiz
beton bloklarınız, demir
yığınlarınız, üzerine kurularak
gezdiğiniz arabalarınız, yüze
vurulan bir tokat gibi çarparak
cevap veriyor, aldığı bedel
ile.. Yaşamda oluşturduğumuz
dengesizlikten dolayı yeryüzü
insanoğlu ile artık çatışmaya
girmiştir..
RUHLARIN SALA VAKTİ , her
halde...
47
47
Sizden Gelenler
1980’li yıllarda Van iline bağlı Erciş ilçesinde öğretmenlik görevinde iken, hangi kaynaktan olduğunu bilmediğim
ama etkisinde kalıpta, öğrencilerimle paylaştığım şiiri İbrahim Hızır ile yaptığım mülakatta kendisine takdim
etmiştim. ‘‘Erzurumlu Hilmi Baba’nın eseri olma ihtimali olduğunu’’ söyledi. ‘‘Eserin aslının şu anda Medine’de
bulunan Hacı Kasım Efendi’nin elinde, bulunmaz bir cevher olarak bulunduğunu’’bildirince bu şiiri sizlerin
beğenisine sunmayı uygun gördüm. Saygılarımla… Ahmet BİLEK
48
www.katretulhayat.com
Download