küresel iklim değişikliğine ilişkin güvenlik algılamaları ve

advertisement
80
80 >
>
İnceleme
Önümüzdeki 100 yıllık bir dönemde, beklendiği üzere küresel ısıda 3 derecelik bir artış olması halinde,
doğayı ve toplumsal yaşamı alt üst edecek etkiler ortaya çıkabilir.
İnceleme
>
E. Tümgeneral Armağan KULOĞLU
ORSAM Başdanışmanı
armagankuloglu@orsam.org.tr
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İLİŞKİN GÜVENLİK
ALGILAMALARI VE TÜRKİYE
Turkey and Threat Perceptions, related with the Global Climate Change
Abstract
Facts such as climatic and natural balance changes, anticipated as the outcomes of the current global warming, are today being perceived as threads. Therefore, the case is being named
as “Global Climate Change”, instead of “Global Warming”. Measures against the potential
thread are late and some countries are unwilling to take the necessary measures. The situation is seen as the consequence of the industrial age. Some even think that we have to learn to
live with this consequence as long as fossil fuel and fossil products are in use.
Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos’09 Cilt 1 - Sayı 7-8
>
81
İnceleme
Isınma sürecinde çölleşmenin ardından ani soğuma ile birlikte dünyada
Büyük Buzul Çağı’nın başlayacağı, ilk olarak İskandinav ülkelerinin buzul çağına gireceği, devamında İngiltere’nin büyük bir kısmının buzlar
altında kalacağı, insanların yeni yaşam alanları bulabilmek için göçe ve
savaşmaya zorlanacağı değerlendirilmektedir.
Giriş
K
üresel ısınma ve buna bağlı olarak gerçekleşeceği ifade edilen iklim değişikliği,
doğal dengelerin bozulmaya başlaması
sonucunda artık bir tehlike olarak hissedilmeye
başlamıştır. Bu nedenle konu “Küresel Isınma”
yerine “Küresel İklim Değişikliği” olarak anılmaktadır. Ortaya çıkan tehlikeye karşı gerekli
tedbirlerin alınmasında geç kalınmakta, bazı
ülkeler de ekonomik maliyetler nedeniyle tedbir
alınması konusunda fazla istekli davranmamaktadır. Hatta bu durum, endüstriyel çağın bir sonucu olarak görülmekte, fosil yakıtların ve ürünlerinin kullanılmasına devam edildiği müddetçe,
bununla yaşamak mecburiyetinde olunduğuna
ilişkin bir algılamanın olduğu da düşünülmektedir.
Küresel Isınma
Güneş ışınları yeryüzünü ısıtmakta, bir kısım
ışın, doğanın tabii örtüsü tarafından tutularak
yeryüzünün yeteri kadar sıcak kalmasını sağlamakta, kalan ışın tekrar atmosfere yansımaktadır. Ancak son zamanlarda fosil yakıtların artması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve ozon
tabakasının incelmesi gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış göstermekte ve sera etkisi
yaratmaktadır.1 Bu durumda ışınların bir kısmı,
atmosfere salınan gazların birikerek sera etkisi
yaratmasından dolayı yeryüzünden yansıyarak
atmosfer dışına çıkamamaktadır. Atmosferden
dışarı çıkması gereken ışınların yeryüzü tabakası ile atmosfer arasında sıkışıp kalması da sıcaklık artmasına sebep olmaktadır. İşte “Küresel
Isınma” olarak nitelendirilen ve “Küresel İklim
Değişikliği”ne neden olan konu budur.
Küresel İklim Değişikliğinin Sebep Olduğu
ve Olabileceği Olaylar
Yeryüzündeki ısı bugünkü değerlere göre her on
yılda 0,1 derece artmaktadır. Küresel ısınmadan
dolayı eski dengelere oranla 1-2 derecelik bir
artış olmuştur. Halen birçok su kaynaklarının
kuruduğuna, bazı göllerin küçüldüğüne, bazılarının yok olduğuna, çiçeklerin erken açtığına,
bitkilerin zamansız meyve verdiğine, bazen de
vermediğine, buzulların eridiğine ve ana kütlelerinden koptuğuna, fazla miktarda suyun dolaşıma girdiğine, sel felaketlerinin, çığ olaylarının,
fırtına ve kasırgaların arttığına şahit olunmaktadır. Kuzey yarımkürede kar örtüsü ve buz kalınlıkları azalmıştır. Nehirler kirlenmiş ve suları
azalmıştır. Önümüzdeki 100 yıllık bir dönemde
de gerekli tedbirler alınmadığı ve büyük çapta
doğal değişiklik olmadığı takdirde küresel ısıda 3
derece kadar daha bir artış olması beklenmektedir. Bu ısınma, toplam su döngüsünün değişmesine, tropikal bölgelerde daha fazla suyun buharlaşmasına, kuzey yarımkürede daha fazla yağmur yağmasına, buzulların daha çok erimesine,
denizlerin yükselmesine, kıyı ekosistemlerinin
olumsuz etkilenmesine, kuraklığın ve sellerin
artmasına, tarım alanları, ormanlar ve meraların azalmasına, çölleşmenin artmasına ve iklim
kuşaklarının yer değiştirmesine sebep olacaktır.
Yükselen deniz seviyesi Hollanda’yı, Pasifik Adalarını, Hint Okyanusu’ndaki adaların büyük bir
kısmını sular altında bırakacaktır. Buzulların
erimesi sonucu okyanuslardaki ve dolaylı olarak
tüm denizlerdeki tuz dengesi bozulacaktır. Bu
durum iklim şartlarını dengede tutan “Gulf Stream” gibi sıcak su akıntılarının işlevinin bozulmasına sebep olacaktır.
Çölleşmenin ardından ani soğuma ile birlikte
dünyada Büyük Buzul Çağı’nın başlayacağı, ilk
olarak İskandinav ülkelerinin buzul çağına gireceği, devamında İngiltere’nin büyük bir kısmının
buzlar altında kalacağı, insanların yeni yaşam
alanları bulabilmek için göçe ve savaşmaya zorlanacağı değerlendirilmektedir. Avrupa nüfusunun yüzde 10’unun kendi ülkelerini terk ederek
Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos’09 Cilt 1 - Sayı 7-8
>
82
İnceleme
Eskişehir/Gökçekaya Barajı
Fotoğraf: DSİ
Küresel ısınmayla birlikte Türkiye’nin de ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalması bekleniyor.
coğrafi olarak daha güneyde yer alan Türkiye,
Cezayir, Fas, Mısır ve İsrail gibi Akdeniz ülkelerine göç edebilecekleri ifade edilmektedir. Yaşanacak büyük doğal felaketler sonucunda insanların susuzluk, kuraklık, açlık ve salgın hastalıklarla karşı karşıya kalabilecekleri düşünülmektedir.2
Diğer taraftan küresel ısınma ve buna bağlı iklim
değişikliğinin, insan yapımı karbondioksitten
değil, güneşin sıcaklığının gittikçe artmasından
kaynaklandığı, zararının fazla olmayacağı, hatta
kışların ılıman olmasından dolayı verimin artması gibi faydalı yönlerinin de görüleceği iddiasını ileri süren bilim adamları da bulunmaktadır.3 Fakat bunun geçerlilik durumunun zayıf bir
ihtimal olduğunu yaşanan ortam göstermektedir.
Küresel İklim Değişikliğinin
Türkiye’ye Etkileri
Küresel iklim değişikliğinden doğal olarak Türkiye de etkilenecektir. Bu etkilenme ortalama
sıcaklıklarda artış, yağış miktarı ortalamasında
azalma ve yağış rejiminde düzensizlik olarak
hissedilecektir. Bazı bölgelerde kuraklık oranında artış görülürken, bazı bölgelerde de sel baskınları ile karşılaşılacaktır. Marmara Bölgesi’nde
nispeten az olmak üzere, diğer bölgelerde ciddi
ölçüde kuraklıkla karşı karşıya kalınacaktır. Kar
kalınlıklarında göreceli bir azalma, akarsu akımında önemli değişiklik olabilecektir. Bunun sonucunda içme suyunda, sulamada, suyun sanayi
amaçlı kullanımında, hidroelektrik üretiminde
sorunlarla karşılaşılacaktır. Hidroelektrik üretimindeki azalmanın, fosil yakıt, termik ve nükleer
Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos’09 Cilt 1 - Sayı 7-8
>
83
İnceleme
Yaşam alanı kısıtlamalarının kuzey kutbundan başlayıp, İskandinav ülkelerine, İngiltere’ye, Batı Avrupa ve oradan da Doğu Avrupa’ya doğru
yayılacağı dikkate alınarak, göçlerin de bu bölgelerden, nispeten yaşam
alanı daha elverişli olan Türkiye’nin de dâhil olduğu Akdeniz ülkelerine
doğru olması beklenmektedir.
enerji üretiminde artışa yönelmeyi gerektirmesi
halinde bu sefer küresel ısınmaya karşı alınmakta olan tedbirlerin ihlali ortaya çıkabilecektir.
yaşanacak çölleşme, tarım alanlarının azalmasına ve mevcutların da veriminin düşmesine sebep olabilecektir.
Dünya Bankası’nca hazırlanan bir rapora göre
iklim değişikliğinin, Türkiye’nin de dâhil olduğu,
-genelde Avrupa olarak belirlenen- bölgedeki sonuçları beklenenden daha kötü olacaktır. Rapora
göre iklim değişiminin sonuçlarından olan deniz seviyesinin yükselmesi, bölgenin 4 ana havzası (Baltık Denizi, Adriyatik’in doğu kısmı ve
Türkiye’nin Akdeniz Kıyıları, Karadeniz, Hazar
Denizi) ile Rusya’nın Kuzey Buz Denizi kıyılarını
etkileyecektir. Bu etkilenmede fırtına taşkınları
ve tuzlu deniz sularının yeraltı sularına sızması
dikkat çekici düzeyde olacaktır. Raporda, deniz
düzeyindeki yükselmenin Karadeniz’de Rusya,
Ukrayna ve Gürcistan kıyılarını şimdiden etkilemeye başladığına dikkat çekilmiştir.4
Küresel İklim Değişikliğinin
Dünya Güvenliğine Etkileri
Susuzluk, kuraklık, verimsiz toprakların artması, çölleşme, açlık, alçak yükseklikte bulunan ülkelerin topraklarının hissedilir derecede azalması hatta tamamen yok olması ve salgın hastalıklar, önce bireysel göçleri, daha sonra da kitlesel
göçleri arttırabilecektir. Su kaynaklarına ve daha
verimli topraklara ulaşma ve bunları kullanma,
ülkeler için kaçınılmaz hale gelecektir. Birleşmiş
Milletler Göç Örgütünün raporuna göre 2050
yılına kadar 200 milyon kişinin göç edeceği beklenmektedir. Göçlerin önce kırsal alandan kentlere iç göç olarak, daha sonra da ülkeler arasında
olacağı değerlendirilmektedir. İç göçlerin büyük
kentler üzerinde nüfus baskısının artmasına sebep olduğu belirtilmektedir. Göçlerin şimdiden
başladığı ifade edilmektedir.5
Ancak diğer taraftan Türkiye’nin farklı bölgelerinde farklı iklim yapısı içinde bulunmasından
dolayı, küresel iklim değişikliğinden diğer ülkelere kıyasla daha az ve daha geç etkileneceği
yönünde değerlendirmelere de rastlanmaktadır.
Kullanılan ve kişi başına düşen su miktarı bakımından dünya ortalamaları ile kıyaslandığında
Türkiye’nin, düşünüldüğü gibi zengin değil, sınırlı su kaynaklarına sahip ülkeler arasında olduğu görülecektir. Yağışın azalması ve sıcaklıkların
artması, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarındaki
suyun azalması sonucunu ortaya çıkaracak, Türkiye ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalabilecektir. Ayrıca hidroelektrik enerji üretiminde
azalma olacak, bu durum gittikçe artan enerji
ihtiyacını da olumsuz yönde etkileyecektir. Bunun doğal bir sonucu olarak sanayi ve ekonomi
alanlarında da olumsuzluklar yaşanacaktır.
Kuraklık sonucunda da özellikle iç bölgelerde
Diğer taraftan dünya nüfusu da büyük bir hızla
artmaktadır. Halen 6,2 milyar olan dünya nüfusunun 2015 yılında 7,2, daha sonrada 8 milyar
ve üstüne ulaşacağı beklenmektedir. Su kaynaklarının azaldığı, verimli toprakların yok olduğu,
bazı yerleşim alanlarının sular altında kaldığı bir
ortamda nüfus artışından dolayı küresel iklim
değişikliğinin etkileri daha fazla hissedilecek,
sorunlar daha artacaktır.
Su güvenliği, gıda güvenliği, enerji güvenliği,
yaşam alanı güvenliği konuları, öncelikli konular haline gelecek, ülkeler bir diğerinin aleyhine
olarak yaşam şartlarını düzetme çabası içine gireceklerdir. Bu durum, mevcut istikrarsızlıkları
arttırabilecek, istikrarlı bölgeleri istikrarsızlaştırabilecek, gerilimleri ve çatışmaları tetikleyebilecek, güvenlik konusunu gittikçe artan bir şekilde
Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos’09 Cilt 1 - Sayı 7-8
>
84
İnceleme
ön plana çıkaracak ve dünya güvenlik sorunları
ile karşı karşıya kalabilecektir.
Yaşam alanı kısıtlamalarının kuzey kutbundan
başlayıp, İskandinav ülkelerine, İngiltere’ye, Batı
Avrupa ve oradan da Doğu Avrupa’ya doğru yayılacağı dikkate alınarak, göçlerin de bu bölgelerden, nispeten yaşam alanı daha elverişli olan
Türkiye’nin de dâhil olduğu Akdeniz ülkelerine
doğru olması beklenmektedir. Dolayısı ile çatışma ve istikrarsızlığın daha çok görülebileceği
bölgelerin de başta Türkiye olmak üzere Akdeniz ülkelerinde olacağı düşünülmektedir.
Küresel İklim Değişikliğinin
Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri
Türkiye, diğer ülkeler gibi küresel iklim değişikliğinden etkilenecek ve bunun sıkıntılarını çekecek bir ülke olmakla beraber, bilinen olumsuzluklarla, diğer ülkelere kıyasla daha geç ve nispeten daha az karşı karşıya kalabilecektir. Su açısından sınırlı kaynaklara sahip ülkeler arasında
yer alan Türkiye’nin, diğer Ortadoğu ülkelerine
nazaran daha iyi imkânlara sahip olduğu, hatta
sınır aşan suların kaynağının kendisinde olması
nedeniyle bu konuda inisiyatif sahibi olduğu bilinmektedir. Küresel ısınmanın artmasıyla çeşitli
şekillerde nehirlerin sularında da azalma olacaktır. Bu durum, aynı sudan yararlanan ülkelerin
aşırı talepleri ile karşı karşıya kalma olasılığını
arttırmaktadır. Hatta bu konu geçmişten başlayıp halen devam eden bir anlaşmazlık konusu
olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Irak
ve Suriye, Dicle ve Fırat’ın sularının eşit paylaşımını istemektedir. Bu nedenle Türkiye için su
sorununda ele alınması gereken en önemli konu,
sınır aşan sular konusudur. Gelecekte bu sularda
azalma oldukça, kuraklık arttıkça taleplerin karşılanması için her çareye başvurulabileceği göz
önünde tutulmalıdır. Bir zamanlar Suriye’nin
PKK terör örgütüne verdiği desteğin sebeplerinden birinin de sınır aşan sulardaki anlaşmazlık
olduğu hatırda tutulmalıdır.
Diğer taraftan Avrupa Birliği’nin (AB) su kaynaklarının kullanılması konusundaki tutumunun da
dikkate alınmasında fayda görülmektedir. Özellikle AB, diğer ülkeler ve organizasyonlar tarafından talep edilen, su kaynaklarımız üzerindeki kontrol ve olası kısıtlamalar, bizi, hem kendi
kaynaklarımıza hükmedemememiz durumuna
sokacak hem de büyük bir özenle koruduğumuz
egemenliğimizin paylaşılması sonucunu gündeme getirecektir.
Kuraklık, tarım alanlarının azalmasına ve verimlerinin düşmesine sebep olacağından tarımsal
üretim olumsuz yönde etkilenecek, bu durum
gıda arz güvenliğimizi tehdit altına sokacaktır.
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ile
ortaya çıkacak 150-180 kilometre kare arasında olduğu değerlendirilen, 50 yıldır kullanılmadığından dolayı bir şekilde 50 yıldır nadasta
kabul edilebilecek ve bu nedenle verimli olarak
nitelendirilen, yerüstü su kaynaklarına yakın ve
nispeten yeterli yeraltı su kaynaklarına sahip bu
tarım alanın öneminin, ilgililer tarafından daha
iyi anlaşılacağı düşünülmektedir.
Enerji üretiminde yaşanacak sıkıntı, ülkemizin
zaten yüksek olan enerjideki dışa bağımlılık oranını arttırarak ülkemiz dış politikasının stratejik
dengelerini ve ulusal güvenliğimizi tehdit edecek
neticeler yaratabilecektir.6
Bütün bunların yanında elverişli yaşam alanı aramak durumunda kalacak olan özellikle Avrupa
ülkelerinin, Türkiye’ye yapmaları muhtemel kitlesel göçün yaratacağı sıkıntıların yanında, siyasi
ve askeri olarak da Türkiye’yi etkilemeye çalışacakları beklenmektedir. Dolayısı ile Türkiye’nin
hem su kaynakları, hem de yaşam alanı cazibesi
nedeniyle güvenliği olumsuz yönde etkilenecek
ülkelerin başında geleceği değerlendirilmektedir. Küresel iklim değişikliğinin devam etmesi
halinde Türkiye de yeni imkânlar arama yoluna
gidecektir.
Sonuç ve Değerlendirme
Küresel ısınma ve bunun getirdiği küresel iklim
değişikliği, yaşamın her yönü ile getirdiği ve getireceği olumsuzluklar açısından bütün dünyayı
etkileyebilecek küresel bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle alınacak olan tedbirlerin de küresel alanda olması zorunluluğu
bulunmaktadır. Bu maksatla hazırlanan Kyoto
Protokolü’ne bütün ülkelerin imza koyması ve
üstüne düşen görevleri ifa etmesi gerekmektedir. Ancak bu protokole halen imza atmayan ve
yükümlülüklerini yeteri kadar yerine getirmeyen
Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos’09 Cilt 1 - Sayı 7-8
>
85
İnceleme
ülkeler bulunmaktadır. Özellikle sanayileşmiş ve
güçlü ülkeler bu konuda duyarsızlıklarını devam
ettirmektedir. Kendilerini de olumsuz yönde
etkilemesine rağmen endüstriyel ve ekonomik
alanda üstünlüklerini devam ettirme düşüncesinde olan bu ülkeler üzerinde, yaşamsal önemdeki bu küresel olaya duyarlı olmaları konusunda, uluslar arası kamuoyunda tam bir baskı oluşturulması elzem görülmektedir. Bu protokole
imza atmayan ülkeler arasında bulunan ABD’nin
yeni başkanı Obama’nın, küresel ısınmadan sorumlu karbondioksit ve diğer sera etkisi yaratan gazların atmosfere salımının önemli ölçüde
azaltılmasını öngören “ABD Temiz Enerji ve Güvenlik Yasa Tasarısı”nı desteklemesi olumlu bir
gelişme olarak nitelendirilmektedir.7
Türkiye bu protokolü imzalamış ve yükümlülüklerini yerine getireceğini beyan etmiştir. Bu
konuda uluslararası alanda yürütülen çalışmalara katılarak hem kendi yükümlülüklerini yerine
getirdiğini göstermeli, hem de diğer ülkeleri bu
konuda daha duyarlı davranmaya ikna etmelidir.
Türkiye, su kaynaklarının tasarruflu ve verimli
kullanılması, sınır aşan suların durumunun takip edilmesi ve çıkarlarının korunması konusunda bir çalışma yapmalı, buna ilişkin plan yapması
ve takip etmesi için organize olmalıdır.
Enerji arz güvenliği konusunda yapılmakta olan
çalışmalarda yenilenebilir enerji kaynaklarına
gereken önemi vermeli, diğer alternatif kaynakların kullanılması yönünde çalışmalar yapmalıdır.
Küresel iklim değişikliği ve bunun sonuçları
1
2
3
4
5
6
7
8
hakkında kamuoyu aydınlatılmalı, eğitimde bu
konuya yer verilmeli ve medya bu konuyu hayati olarak değerlendirerek gerekli katkıyı sağlama
konusunda hassasiyet göstermelidir.
Küresel iklim değişikliğin yaratacağı etkileri
azaltmak ve ondan korunmak maksadıyla alınacak tedbirlerin yanında konu, ulusal bir güvenlik
sorunu olarak algılanmalı, çeşitli güvenlik konularının yanında küresel iklim değişikliğinin askeri güvenliğe etki edeceği düşüncesi ile gerekli
tedbirler alınmalıdır.
Ülkemizin bulunduğu coğrafya, su kaynakları,
tarım ve yaşam alanları açısından durumu dikkate alındığında çevremizdeki gelişmelerden
fazlası ile etkileneceği bir gerçektir. Türkiye’nin,
diğer ülkelerin aşırı ve kendi aleyhine olacak talepleriyle, kitlesel göçün yaratacağı ekonomik,
sosyal ve güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalacağı değerlendirilmektedir. Bütün bunların sonucu olarak da bölgenin istikrarsızlaşacağı, çatışmalara neden olacağı düşünülmektedir.
ABD’de Center for Naval Analyses (CNA) adlı
düşünce kuruluşu, emekli generaller ve amiraller
tarafından hazırlanan “Ulusal Güvenlik ve İklim
Değişikliği” başlıklı bir rapor yayımlamıştır. Diğer ülkeler de buna benzer çalışmalar yapmaktadır.8 Türkiye’nin de küresel iklim değişikliğinden
her yönden ve özellikle güvenlik açısından etkilenecek hassasiyette bir ülke olması nedeniyle, olası olaylara karşı alması gereken önlemleri
ortaya çıkarabilmesi ve tedbirlerde ön alabilmesi
için güvenlik senaryoları ortaya koyması ve üzerinde çalışılması gerekli görülmektedir.
Emel Aktaş, “Küresel İklim Değişikliğinin Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkisi”, Genelkurmay Bülteni,
Mart-Nisan 2009, Sayı:83, s.44
Ibid.
“İngiltere Surrey Üniversitesi Tıp Fakültesi Profosörü Vincent Marks ve Londra Üniversitesi Tıp Fakültesi Profosörü Stanley Feldman’ın ortak kitabı”, 23 Haziran 2009,.www.milliyet.com.tr, ( Son Erişim: 23 Haziran
2009).
“Dünya Bankası İklim Değişiklik Raporu Türkiye’yi de Kapsayan Havzada Beklenen Daha Kötü Sonuçlar”
,3 Haziran 2009, http://www.usakgundem.com/haber/36598/d%C3%BCnya-bankas%C4%B1%C4%B0klim-de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi-raporu-quot-t%C3%BCrkiye-39-yi-de-kapsayanhavzada-beklenenden-daha-k%C3%B6t%C3%BC-sonu%C3%A7lar-quot-.html, (Son Erişim 12 Haziran
2009)
Le Monde Diplomatique Türkiye Aylık Gazetesi, 15 Haziran-15 Temmuz 2009, Sayı:5, s.2
Emel Aktaş, “Küresel İklim Değişikliğinin Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkisi”, Genelkurmay Bülteni,
Mart-Nisan 2009, Sayı:83, s.48.
“ABD’de iklim tasarısına Kongre’den İlk Onay”, Milliyet, 28 Haziran 2009.
Genelkurmay ATASE SAREM Başkanlığı tarafından 11 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri” konulu sempozyumdaki E.Tuğg.Nejat Eslen’in konuşmasından.
Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos’09 Cilt 1 - Sayı 7-8
DİPNOTLAR
Download