T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Dr.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
Dr.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
PATOLOJİ BÖLÜMÜ
ŞEF: Dr. NİMET KARADAYI
LARİNKS SKUAMÖZ HÜCRELİ KARSİNOMLARINDA FAS, FAS
LİGAND VE P53 EKSPRESYONUNUN KLİNİKOPATOLOJİK
PARAMETRELER İLE KARŞILAŞTIRILMASI
(Uzmanlık Tezi)
Dr.Murat Hakan KARABULUT
İstanbul 2007
Bu çalışmanın her aşamasında çok değerli bilgi, deneyim ve
emeklerini esirgemeyen klinik şefimiz Dr.Nimet Karadayı, klinik şef
yardımcımız Dr.Dilek Yavuzer, kıdemli ihtisas arkadaşım Dr.Medine
Murtazaoğlu, patoloji teknikeri Ayşegül Çokel ve eşim Dr.Sezer
Karabulut’a;
ayrıca ihtisasım süresince desteklerini gördüğüm tüm
başasistan, uzman, asistan, tekniker, hemşire, bilgi işlem personeli ve
personel arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimle...
Dr.M.Hakan KARABULUT
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………….4
GENEL BİLGİLER……………………………………………..5
MATERYAL VE METOD……………………………………...34
BULGULAR………………………………………………..........38
TARTIŞMA………………………………………………………50
SONUÇLAR……………………………………………………...59
RESİMLER……………………………………………………….62
KAYNAKLAR……………………………………………………67
3
GİRİŞ VE AMAÇ
Erişkinlerde
görülen
tüm
kanserlerin
%2’sini
oluşturan
larinks
kanserlerinin %96’sı skuamöz hücreli karsinomlardır (SHK). Baş-boyun
bölgesindeki
SHK’ların
%26’sı
larinksten
kaynaklanmaktadır.
kanserlerinde prognozu belirleyen en önemli faktörler
Larinks
TNM sınıflaması ve
histopatolojik özelliklerdir. Bununla birlikte sağ kalımı belirleyen ve etkileyen
farklı faktörlerin de varlığı son yıllarda öne sürülmektedir.
Bunlar arasında apoptozu (programlı hücre ölümü) düzenleyen moleküller
ve onkojenik genler ilk sıraları almaktadır. FAS (CD95-Apo1) ve bunun ligandı
FasL apoptozun düzenlenmesinde önemli bir moleküler marker’dır. p53’ün
(tümör supresör gen) birçok tümörün gelişiminde rol aldığı bilinmektedir.
Bu
çalışmada
larinks
SHK’larında
FAS,
FAS-ligand
ve
p53
ekspresyonlarının birbirleri, klinik ve histopatolojik parametreler ile ilişkileri ve
bunların prognoz üzerindeki etkileri araştırılmıştır.
4
GENEL BİLGİLER
LARİNKS KANSERİ
İnsidans ve Epidemiyoloji
Larinks kanseri erişkinlerde tüm kanserlerin %2’sini oluşturur.8
Erkeklerde bu oran %2.2 , kadınlarda ise %0.4’tür.1 ABD’de yeni kanser tanısı
alan vakaların yaklaşık %1’ini kapsamakla beraber, kansere bağlı ölümlerin
%12’den azını oluşturmaktadır.3
Larinks kanseri görülme sıklığı ülkelere göre değişiklik göstermek üzere
3-10/ 100000 aralığında insidanslar bildirilmiştir.4,10,11
Erkeklerde daha sık görülen larinks kanserlerinde erkek:kadın görülme
oranları 4:1 ile 20:1 arasında değişmektedir.1,7
Yaşa göre görülme sıklığı, 5.-7. dekadlar arasında yoğunlaşmaktadır.1,7
Larinks malignitelerinin %96’sı skuamöz hücreli karsinom (SHK) olup,
baş-boyun
bölgesindeki
SHK’ların
yaklaşık
almaktadır.1,3,4,6
5
%26’sı
larinks’ten
köken
Tanı sırasında, larinks karsinomu olgularının yaklaşık %60’ında tümör
larinks’te lokalize olup, %25 olguda bölgesel lenf nodu metastazı, %15’inde ise
uzak metastaz saptanmıştır.1,3,5,9
Larinks kanseri bulunan bir hastada aynı anda 1’den fazla primer
karsinom görülme oranı yaklaşık %1’dir.1,9 Üst solunum ve sindirim yollarında
metakron SHK görülme oranı, larinksi de içine alacak şekilde %5 ile %35
arasındadır. Özofagus en sık görülen sekonder primer tümör odağıdır.3,10
Larinks kanserleri ile ilgili ülkemizde yeterli istatistiksel bilgi
bulunmamakla beraber her yıl yaklaşık 2000 kadar yeni larinks kanseri olgusu
saptandığı, bunların çoğunluğunun (yaklaşık % 96) erkeklerde görüldüğü ve
daha çok supraglottik yerleşimli tümörler olduğu sanılmaktadır.10 Karakök ve
arkadaşları larinks kanserinin, ülkemizde 3. sıklıkta görülen malign tümör
olduğunu bildirmişlerdir.10 Elçi ve arkadaşlarının çalışmasında ise larinks
kanserinin erkeklerdeki en sık 2. kanser olduğu ve yine erkeklerde tüm
ölümlerin %7’sinden sorumlu olduğu bildirilmiştir.23
Risk faktörleri:
Sigara: Sigara kullanımı larinks kanseri gelişiminde en önemli risk
faktörüdür.11,13
Sigara ile ilgili yapılan araştırmalarda, primer kanserojen
maddelerin katran, polisiklik aromatik hidrokarbonlar, benzopren ve nitrozamin
olduğu saptanmıştır.8,11
Larinks kanseri olgularının yaklaşık %90’ı, en azından hayatlarının bir
döneminde sigara kullanan kişilerden oluşur.15 Ayrıca başlama yaşı, sigaranın
cinsi, günlük tüketim miktarı bu faktörü etkileyen diğer parametrelerdir.3
6
Sigaraya 15 yaşından önce başlayanlarda larinks kanseri gelişme riskinin
2 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir.3,11,13
Koyu (dark) tütün kullananlarda, hafif (light) tütün kullananlara göre 2.5,
sigara kullanmayanlara göre ise 35 kat daha fazla risk saptanmıştır.3,15 Koyu
tütün, alkalinitesi nedeniyle orofaringeal ve laringeal bölgede daha uzun süre
temas halinde olduğu için daha karsinojen olup, özellikle supraglottik tümörlerle
ilişkili bulunmuştur.3,22
Sigara hiç kullanmayanlara oranla günde 1 paketten az kullananlarda 13.8
kat, günde 2 paketten fazla tüketen kullanıcılarda ise 34.4 kat fazla larinks
kanseri gelişme riski bulunmaktadır3 . Ayrıca pasif olarak sigara dumanına
maruz kalanlarda da risk mevcuttur.8,12
Sigara kullanımının bırakılması ile larinks kanseri gelişme riskinin yıllar
içinde azaldığı bildirilmiş olup genel olarak sigara kullanımının azaldığı kuzey
Avrupa ülkelerinde bununla orantılı olarak larinks kanseri görülme sıklığının da
azaldığı belirlenmiştir.3
Alkol (etanol) : Alkol kulanımının larinks kanseri gelişme riskini 2.2 kat
arttırdığı gösterilmiş olup bunda etken olarak alkolde bulunan fenol veya diğer
çözücü maddelerin rol oynayabileceği ileri sürülmüştür.3,10,11 Alkolün sigara ile
birlikte kullanımı özellikle supraglottik tümörlerin gelişimi ile ilişkili bulunmuş
ve yalnız sigara kullanımına ek olarak kanser gelişme riskinin 6 kat daha fazla
olduğu bildirilmiştir.3,12
Ağız yıkama solusyonları da içeriklerindeki alkol nedeniyle üst solunum
yolu ve üst sindirim yolu kanserlerinde risk faktörü olarak gösterilmişlerdir. 200
7
hastadan oluşan baş-boyun kanseri serisinde sadece 11 hastanın sigara ve alkol
kullanım öyküsü olmadığı ancak bu 11 hastadan 10’unun yıllarca günlük düzenli
ağız yıkama solusyonları kullandıkları saptanmıştır.3
Çevresel faktörler: Çiftçiler, ağaç ve odun işçileri, hardal gazı işçileri,
nikel işçileri, kömür işçileri, lastik sanayi çalışanları, deri ve tekstil işçileri,
krom maden işçileri, boya sanayi çalışanları ve asbest’e maruz kalanlar larinks
kanseri için risk içeren meslek gruplarıdır.3,21,22,23
Elçi ve arkadaşları,23 ülkemizde çeşitli meslek gruplarını incelemiş ve
tekstil çalışanları, inşaat işçileri ve şoförlerde, özellikle supraglottik tümörlerin
görülme riskinin daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca silika ve pamuk
tozları, egzos gazları ile uzun süre polisiklik aromatik hidrokarbonlara maruz
kalma sonucunda da larinks kanseri gelişme riski artmaktadır. Ancak bu grubun
araştırmasında asbest, formaldehit ve solventler ile larinks kanseri gelişimi
arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır.23,24
Diyet: Yetersiz beslenme sonucunda larinks kanseri insidansının arttığı
çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir.3
Sebze ve meyveden zengin, lifli gıda
tüketimi yüksek bireylerde A ve C gibi antioksidan vitaminlere bağlı olarak
larinks kanserinin daha az görüldüğü düşünülmektedir.
Ayrıca işlenmemiş
doğal haldeki tahıl ürünlerinin tüketiminin larinks kanseri ile ters ilişkili olduğu
ancak rafine tahıl ürünlerinin tüketimi ile larinks kanseri gelişiminin doğru
orantılı olduğu bildirilmiştir.3,4,7,14
Radyasyon: İyonize radyasyon ile larinks kanseri arasındaki ilişki ilk
olarak 1930’da Von Ericken tarafından bildirilmiştir.10 Günümüzde primer
tedavi olarak radyoterapi uygulanan baş-boyun tümörlerinde yıllar sonra görülen
8
tümörlerin nüksten daha çok radyoterapiye bağlı olarak gelişen sekonder primer
tümörler oldukları ileri sürülmektedir.4
Viral risk faktörleri: Herpes simplex enfeksiyonlarının bu hastalarda
görülen immün sistem supresyonuna bağlı olarak larinks kanseri oluşma riskini
arttırdığı bildirilmiştir.5,8,9
Human papilloma virüs (HPV) enfeksiyonları da larinks karsinomlarında
risk faktörü olarak ileri sürülmektedir. Larinksin
lezyonlarında
HPV
varlığı
çeşitli
yöntemlerle
benign ve malign
gösterilmiştir.
Larinks
kanserlerinde HPV pozitifliği %22 ile %83 arasında değişirken, normal larinks
mukozasında bu oran %7 ile %64 arasında değerler bildirilmiştir.20
HPV’nin onkojenik potansiyelinin, iki erken viral gen ürünü olan E6 ve
E7 ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. E6 proteini p53, E7 proteini ise
retinoblastom tümör supresör proteinlerine bağlanarak, bunları inaktive eder. Bu
etkileşimin affinitesi, HPV’nin onkojenik potansiyelinde değişiklikler oluşturur.
Örneğin yüksek riskli HPV alt gruplarından (16,18,31,33) E6 ve E7 proteinleri
Rb ve p53 supresör proteinlerine daha yüksek affinite ile bağlanır. Bununla
birlikte, HPV enfeksiyonunun tek başına karsinogenez için yeterli olmadığı,
bunların çevresel faktörler ile ortak hareket ederek karsinojenik etki
oluşturdukları düşünülmektedir.1,3,5,20
Laringeal papillomlar genellikle benign olmakla birlikte, %2 olguda
malign transformasyon olabileceği öngörülmektedir3. Laringeal papillomatozis
sıklıkla HPV 6 ve 11 ile ilişkili iken, Larinks kanserlerinde en sık görülen tipler
ise HPV 16, 18, 31 ve 33’ tür. Erken evre tümörler (evre 1-2), glottik tümörler
ve iyi diferansiye karsinomlar ile HPV DNA pozitifliği arasında istatistiksel
olarak anlamlı korelasyon bulunduğu bildirilmiştir.20
9
Gastroözofageal (GÖR) ve laringofaringeal reflü (LFR) : pH
monitörizasyonu ile özofageal probda pH’ın 4’ün altına düşmesi GÖR, bunu
takip eden faringeal probda asit pH saptanması ise LFR olarak kabul
edilmektedir.18,19
Larinks karsinomu etyolojisinin multifaktöryel
olduğu gözönüne
alındığında, bu faktörlerden sigara ve alkolün karsinojenik etki mekanizmaları
arasında reflüyü arttırıyor olmaları da sayılabilir.17
Sigara ve alkol kullanım öyküsü bulunmayan hasta gruplarında larinks
kanseri ve gastroözofageal reflü hastalığı arasında pozitif korelasyon olduğu
bildirilmiştir. Sigara içmeyen ya da uzun süre önce sigara kullanımını bırakmış
glottik karsinomlu hastalarda çeşitli serilere göre %16 ile %48 arasında değişen
reflü oranları saptanmıştır.3,16
LFR ses kısıklığı, globus faringeus, disfaji, kronik öksürük ile
karakterizedir.17
Heredite: Larinks kanserleri için herediter predispozisyon bu hastalarda
saptanan yüksek Arilhidrokarbon hidroksilaz enzim seviyelerine bağlanmıştır.
Polisiklik aromatik hidrokarbonların epoksitlere dönüşümüne neden olan bu
enzim, özellikle sigara kullanımı söz konusu olduğunda kanser gelişme riskini
arttırmaktadır.8,11,13 Larinks kanseri olgularının yakın aile bireylerinde %7-15
oranında yüksek enzim seviyelerine rastlanmıştır.9,10,12
10
Larinks’in prekanseröz lezyonları
Larinksin prekanseröz epitelyal lezyonları 2005 WHO sınıflamasına göre
5 grupta değerlendirilmektedir;
1- Skuamöz hücre hiperplazisi
2- Hafif derecede displazi
3- Orta derecede displazi
4- Ağır displazi
5- Karsinoma in situ
Bu lezyonlardaki malign transformasyon oranları basit hiperplazi ve hafif
displazi için %0.09, orta ve ağır displazi için ise %11 olarak bildirilmiştir.9
LARİNKS KANSERİ TİPLERİ
Tümörün larinksteki yerleşim yeri, semptomlar, histoloji ve klinik
davranış üzerine etkilidir.6 Laringoskopik inceleme, bilgisayarlı tomografi ve
manyetik rezonans görüntüleme ile yapılan değerlendirmeler sonucunda larinks
kanserleri lokalizasyonuna göre 4 grupta incelenir. Bunlar supraglottik, glottik,
subglottik ve transglottik olarak sıralanır.1,2
11
1-Supraglottik tümörler
Supraglottik tümörler, Avrupa ülkelerinde larinks kanserlerinin en sık
görüldüğü bölgedir.9,12,23 ABD’de ise tüm olguların %30-35’ini oluşturur.1
Dört alandan gelişebilir; epiglottis, ventriküler bant, ariepiglottik alan,
aritenoid bölge.6 Supraglottik tümörlerin 1/3’ü epiglotun laringeal ya da lingual
yüzünden kaynaklanır ve en sık preepiglottik alana yayılırlar.4,7
Lenf nodu metastazı ortalama %40 oranında görülür. Olguların %2035’inde klinik olarak lenf nodu metastazı olmamasına rağmen, patolojik
incelemede okült metastazlara rastlanmıştır.1
Supraglottik kanserler semptomları belirgin olmadığı için
geç tanı
alabilirler. Bu hastalarda boğazda irritasyon bulguları ve takılma hissi, kulağa
vuran ağrı ve disfaji tümörün çeşitli evrelerinde görülebilir. Ses kısıklığı
tümörün glottik bölgeye yayılarak transglottik hale geldiğini ve biyolojik olarak
daha agresif davranış aldığını gösterir.6
Supraglottik tümörlerde tümörün evresine göre radyoterapi, parsiyel veya
total larinjektomi tedavi seçenekleri arasında yer alır.4,7
2- Glottik tümörler
ABD’deki larinks kanserlerinin %60-65’i bu gruba dahildir. Bu tümörler,
gerçek vokal korddan kaynaklanırlar. Vokal kordların 1/3 ön kısımları en sık
görülen lokalizasyondur. Etrafındaki kıkırdak duvar ve lenfatik drenajın az
12
olması nedeniyle uzun süre lokalize kalabilirler. İleri evrelerde subglottik veya
supraglottik yayılım gösterirler.1,6
Medikal tedaviye dirençli ses kısıklığı glottik tutulumu gösterir ve bu
sayede glottik tümörler erken semptom vererek daha erken tanı alırlar.6
T1 glottik lezyonlar, vokal kordun serbest kenarına sınırlı olup kord
hareketleri etkilenmemiştir.
T2 glottik tümörler supra veya subglottik yapılara uzanım göstererek
vokal kord hareketlerinde bozulma oluşturabilirler.
T3 glottik tümörlerde vokal kord hareketsizdir. Tiroaritenoid kas
invazedir ve sıklıkla submukozal subglottik ya da supraglottik yayılım
mevcuttur.7
T4 olgularda ise tümör tiroid kartilaj, boyun yumuşak dokuları, dil kökü
gibi larinks dışı yapıları invaze etmiştir.4,5,7,9
Tanı sırasında pozitif lenf nodu oranları T1 olgularda <%1, T2 olgularda
%1-2, T3-T4 olgularda ise %20-30’dur.
3. Subglottik (İnfraglottik) tümörler
Subglottik tümörler tüm larinks kanserlerinin %5’inden azını oluşturur.
Bu gruba gerçek kordu tutan ve subglottik bölgeye 1cm’den fazla yayılım
gösteren tümörler ve bütünüyle subglottik alana sınırlı tümörler dahildir.1
Genelde krikotiroid membranı perfore ederek erken dönemde ekstralaringeal
13
yayılım gösterirler. Bu tümörler genelde ekzofitik büyümeleri sebebiyle hava
yolu obstrüksiyonu oluşturabilirler.6
Servikal lenf nodu metastazı %15-20, paratrakeal lenf nodu metastazı
%50 oranında görülür.
4. Transglottik tümörler
Transglottik tümörler tüm olguların %5’inden azını oluştururlar.1 Tümör
ventrikülü dikey olarak geçer ve vokal kord fiksasyonu mevcuttur. Servikal lenf
nodu metastazı en sık bu grupta görülür (%52). Metastazlar sıklıkla büyük tümör
çapı ve larinks iskeletine invazyonla ilişkilidir.6
Genel olarak larinks kanserlerinin en sık metastaz yaptığı yerler; bölgesel
lenf nodları ve akciğerlerdir. Direkt yayılımla en sık tiroid gland ve juguler ven
tutulur.1,4
PATOLOJİK GÖRÜNÜM
Makroskopik
olarak
larinks
tümörlerinin
çoğunluğu
1-4cm
boyutlarındadır. Genellikle ülsere, yüzeyden kabarık, pembe-gri renkli kitle
oluşturan lezyonlardır. Vokal kord lezyonları ise keratotik olma eğilimindedir.1,2
Mikroskopik olarak %90’ından fazlasını skuamöz hücreli karsinomlar
(SHK) oluşturur.1,9 (tablo 1)
14
Tablo 1: Histolojik tip ( WHO sınıflaması)
1- Skuamöz hücreli karsinom
a- Konvansiyonel skuamöz hücreli karsinom
b- Verrüköz karsinom
c- Bazaloid skuamöz hücreli karsinom
d- Papiller skuamöz hücreli karsinom
e- İğsi hücreli skuamöz hücreli karsinom
f- Akantolitik skuamöz hücreli karsinom
g- Adenoskuamöz karsinom
2- Lenfoepitelyal karsinom
3- Dev hücreli karsinom
4- Malign tükrük bezi kökenli tümörler;
Adenoid kistik karsinom
Mukoepidermoid karsinom
5- Nöroendokrin karsinom
Tipik karsinoid tümör
Atipik karsinoid tümör
Küçük hücreli karsinom, nöroendokrin karsinom
Kombine küçük hücreli karsinom, nöroendokrin kökenli
6- Yumuşak doku tümörleri
7- Lenfo-hematoid tümörler
8- Kemik ve kartilaj tümörleri
9- Mukozal malign melanoma
10- Sekonder tümörler
15
Konvansiyonel skuamöz hücreli karsinom: Keratinizasyon, pearl
yapıları,
tümör
karakterizedir.
hücreleri
Larinks
arasında
tümörlerinin
interselüler
%
90’ını
köprülerin
oluşturur.
varlığı
ile
Tümörler
diferansiyasyon derecesi, hücresel pleomorfizm ve mitotik aktiviteye göre iyi
diferansiye (grade 1), orta derecede diferansiye (grade 2) ve az diferansiye
(grade 3) olarak derecelendirilir.6 Sonuçta subjektif olan bu derecelendirme
prognostik olarak önemli bir parametre olduğu için çok sayıda tümör
örneklemesi yapılarak olabildiğince objektif bir değerlendirmeye ulaşılabilir.1,5,9
Mikroinvaziv SHK: Tümör invazyonu dağınık veya farklı odaklar
şeklinde olabilir ancak bu invazyon bazal membranın hemen altında
sınırlanmıştır.
Süperfisyel yayılan SHK: İnvazyon lamina propriada sınırlı olup
mikroinvaziv ve derin invaziv formlar arasında bir yer tutar.
Derin invaziv SHK: Lamina propria’nın ötesinde kas ve kıkırdak yapılara
invazyon mevcuttur. Klinik olarak tanı alan tümörlerin çoğunluğu bu grupta yer
alır.
Verrüköz skuamöz hücreli karsinomlar: Larinks kanserlerinin %3-5’ini
oluşturur. Keratinize epitelin ekzofitik büyümesi ile karakterli, lokal infiltratif,
iyi diferansiye SHK varyantıdır.5,9 Sıklıkla glottik bölgeye yerleşir. Belirgin
polipoid yapıda büyük hacimli kitle oluşturan bu tümörler yavaş büyürler.
Genellikle yüzeyeldir ve lokal yapıları komprese ve erode etme eğilimindedir.
Kesitinde geniş parakeratotik ya da keratotik tabakalarla ayrılan, epitelyal sivri
takke şeklindedir ve bu yapı içinde mikroabseler izlenir. Stromada belirgin
kronik inflamatuar hücre infiltrasyonu ve keratine karşı oluşmuş yabancı cisim
16
tipi granülomlar görülür.1,5,6 Verrüköz karsinomlar
HPV 16
ile birliktelik
gösterebilir.5,9
İyi diferansiye SHK ve papiller SHK’dan minimal atipi, büyüme paterni
ve metastazın az görülmesi ile ayrılır. Verrüköz karsinomlarda konvansiyonel
SHK odağı ile birliktelik görülebilir, Hibrid Verrüköz SHK olarak adlandırılır
ve metastaz potansiyeli vardır. Bu nedenle tümörün tamamı örneklenmelidir.1,6,9
Larinks’te nadir de olsa verruka vulgaris görülebilir. Verruka vulgaris’te
granüler tabaka belirgindir, büyük keratohyalin granülleri ve yoğun keratotik
tabaka izlenir. Verrüköz karsinomlar; verruka vulgaris, soliter papillom,
papillomatozis gibi benign lezyonlardan normal dokuyu yüzeyel olarak invaze
etmesi ile ayrılır.1,2
Bazaloid skuamöz hücreli karsinomlar: Bazaloid ve skuamöz hücreli
komponentin bir arada görüldüğü bimorfik karsinomdur. Bazaloid komponent
daha belirgindir. Hiperkromatik nüveli, soluk sitoplazmalı, küçük hücrelerden
oluşur. Periferal palizadlar, kistik veya gland benzeri boşluklar ve fokal
skuamöz diferansiyasyon alanları izlenir. Nekroz sıktır. Stroma sıklıkla
hyalinizedir. SHK komponentin görülmesi ile adenoid kistik karsinomdan
ayrılır.5,6,9 Oldukça agresif seyreden bu tümörler sıklıkla hipofarenks, dil kökü
ve supraglottik larinks’te ve genellikle ileri evrelerde saptanabilirler.1,9
Papiller skuamöz hücreli karsinomlar: Ekzofitik papiller komponent
içeren SHK’dir. Mikroskopik olarak papiller karsinoma in-situ görünümündedir.
İnvaziv komponent sıklıkla farkedilemez, bu yüzden çok sayıda örnekleme ve
seri
kesit
yapılarak
incelenmelidir.
İnvazyon
mikroinvazyon ya da yüzeyel yayılım şeklindedir.1,5,9
17
saptandığında
ise
ya
İğsi hücreli karsinom: Bir komponenti in-situ veya invaziv SHK, diğer
komponenti mezenkimal görünümlü ancak epitelyal kökenli malign iğsi
hücrelerin oluşturduğu bifazik karsinomdur. Hızlı büyürler ve çoğunlukla
polipoid görünümdedirler. Bu tümörlerin çoğu glottik yerleşimlidir. Tümörün
büyük kısmını iğsi veya pleomorfik hücrelerin görüldüğü sarkomatoid alanlar
oluşturur. Atipik mitozlar ve multinükleer tümör hücreleri görülebilir. Tümörün
SHK komponenti in situ veya invaziv olabilir ancak oran olarak az olan bu
komponentin gösterilebilmesi için çok sayıda örnekleme yapılması gerekir.1,5,6,9
Akantolitik skuamöz hücreli karsinom: Bu oldukça nadir görülen
varyant, tümör hücrelerinin akantolizisi ve böylece yanıltıcı olarak glandüler
diferansiyasyon görüntüsü ile karakterizedir. Larinkste genellikle supraglottik
bölgede görülen bu tümörlerin daha agresif seyirli oldukları bildirilmiştir.9
Adenoskuamöz karsinom : Adenokarsinom ve SHK alanları bir arada
görülür. Yüzey epitelinden kaynaklanan bu tümörlerdeki SHK komponenti insitu ya da invaziv olabilir, adenokarsinom komponenti ise bazaloid, kolumnar
veya müsin salgılayan hücrelerle döşeli glandüler yapılardan oluşur. İleri
derecede malign tümörler olup sık metastaz yaparlar.5,9
PROGNOSTİK FAKTÖRLER
1- Sosyodemografik faktörler
Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal durum, sigara kullanımı ve alkol
kullanımı vb. faktörlerin etkilerini ayrı ayrı incelemek ve belirleyebilmek
oldukça güçtür.3,4,7
18
Hasta yaşının larinks SHK prognozu üzerine etkisi ile ilgili çok sayıda
çalışma yapılmış olup farklı sonuçlar elde edilmiştir. Eiband ve arkadaşları26
hastaları 60 yaş’ı sınır alarak 2 grupta incelemiş ancak prognoz açısından
istatistiksel anlamlı bir fark bulamamışlardır. Pera ve arkadaşları ise 60 yaş üzeri
hastalarda prognozun istatistiksel anlamlı olarak daha kötü gidişli olduğunu
bildirmişlerdir.25
Larinks kanserleri cinsiyet açısından incelendiğinde kadın ve erkekler
arasında istatistitiksel olarak anlamlı fark olmamakla birlikte kadınlarda daha
uzun hastalıksız sağkalım süreleri bulunmuştur.26
Sosyoekonomik durum ile ilgili objektif sonuçlar elde edebilmek oldukça
güçtür. Ancak hastaların büyük çoğunluğunun eğitim seviyesi düşük ve kötü
ekonomik koşullara sahip olması ayrıca bu grup bireylerde sigara ve alkol
kullanımının daha yüksek olması hem etyopatolojik olarak hem de zamanında
ve
yeterli
tedaviye
ulaşılamaması
nedeniyle
prognozu
kötü
etkilemektedir.3,11,12,13
Sigaranın prognoz üzerine etkisinin değerlendirilmesi larinks SHK’larının
sigara içmeyenlerde çok nadir görülmesi sebebiyle zordur. Ancak primer
tümörün tedavisi sırasında ve sonrasında sigaraya devam eden hastalarda
rekürrens ya da ikinci primer tümörlerin daha sık görüldüğü bildirilmiştir.4,7,10
2- Klinik faktörler
Evre: Larinks kanserlerinin evrelenmesi tümör değerlendirilmesi ve
tedavi planlanmasında gereklidir.25 Ayrıca prognozu belirleyen en önemli
parametredir.
19
Bugün American Joint Comittee on Cancer Staging and End results
Reporting’in (AJCC) esaslarını temel alarak modifiye ettiği TNM evreleme
sistemi kullanılmaktadır.1,3,9 (tablo 2)
Tablo 2. Larinks tümörlerinde TNM evreleme sistemi (AJCC)
PRİMER TÜMÖR (T)
Tx
Primer tümör değerlendirilemiyor
T0
Primer tümör bulgusu yok
Tis
Karsinoma in-situ
Supraglottik
T1
Normal kord hareketi ile birlikte supraglottisin bir bölgesine sınırlı tümör
T2
Normal vokal kord hareketi ile birlikte supraglottisin birden fazla bölgesine invaze tümör
T3
Kord fiksasyonu ile birlikte larinkse sınırlı ve/veya postkrikoid alan, preepiglottik bölge, paraglottik
boşluğa yayılmış tümör ve / veya minör tiroid kartilaj erozyonu
T4a
Tiroid kartilajı invaze etmiş ve/veya larinks ötesi diğer dokulara yayılmış tümör (trakea, orofarinks ya da
boyun yumuşak dokuları)
T4b
Prevertebral boşluklara, karotis artere veya mediastinal yapılara invaze tümör
Glottik
T1
Normal hareketle birlikte kord veya kordlara (ön veya arka komissürü içerebilir) sınırlı tümör
T1a
Bir korda sınırlı tümör
T1b
Her iki kordu tutan tümör
T2
Supraglottis ve/veya subglottise uzanan ve/veya bozulmuş kord hareketi ile birlikte olan tümör
T3
Kord fiksasyonu ile birlikte larinkse sınırlı ve/veya paraglottik boşluğa yayılmış tümör, ve/veya minör
tiroid kartilaj invazyonu
T4a
Tiroid kartilajı invaze etmiş ve/veya larinks ötesi diğer dokulara yayılmış tümör (trakea, orofarinks ya da
boyun yumuşak dokuları)
T4b
Prevertebral boşluklara, karotis artere veya mediastinal yapılara invaze tümör
Subglottik
T1
Subglottise sınırlı tümör
T2
Normal veya bozulmuş kord hareketleri ile birlikte kord veya kordlara uzanan tümör
T3
Kord fiksasyonu ile birlikte larinkse sınırlı tümör
T4a
Tiroid veya krikoid kartilajı invaze etmiş ve/veya larinks ötesi diğer dokulara yayılmış tümör (trakea,
orofarinks ya da boyun yumuşak dokuları)
T4b
Prevertebral boşluklara, karotis artere veya mediastinal yapılara invaze tümör
BÖLGESEL LENF NODLARI (N)
Nx
Bölgesel lenf nodu değerlendirilemiyor
N0
Bölgesel lenf nodu metastazı yok
N1
En büyük boyutu 3cm veya daha az olan tek, ipsilateral metastatik
N2a
En büyük boyutu 3cm’den büyük, 6cm’den küçük, tek, ipsilateral
lenf nodu
metastatik lenf nodu
N2b
Multipl, ipsilateral, hepsi 6cm’den küçük metastatik lenf nodları
20
N2c
Bilateral veya kontralateral hepsi 6cm’den küçük metastatik lenf nodları
N3
En büyük boyutu 6cm’den büyük lenf nodu metastazı
UZAK METASTAZ (M)
Mx
Uzak metastaz varlığı değerlendirilemiyor
M0
Uzak metastaz yok
M1
Uzak metastaz var
EVRELEME
Evre 0
Tis
N0
M0
Evre I
T1
N0
M0
Evre II
T2
N0
M0
EvreIII
T3
N0
M0
T1
N1
M0
T2
N1
M0
T3
N1
M0
T4a
N0
M0
T4a
N1
M0
T1
N2
M0
T2
N2
M0
T3
N2
M0
T4a
N2
M0
T4b
N0,1,2,3
M0
Evre IVA
Evre IVB
T1,2,3,4 N3
Evre IVC
M0
T1,2,3,4 N0,1,2,3 M1
Primer tümör (T), larinks kanseri olgularında kliniğin değerlendirilmesi,
tedavi planlanması ve prognoz belirlemede önemlidir.4,7,10 T evresi büyüdükçe
sağkalım süresi kısalır. Yapılan çalışmalarda T1 ile T2 ve T3 ile T4 olgular
arasında sağkalım açısından anlamlı fark bulunamamış ancak T1, T2 olguların
T3, T4 olgulara göre daha iyi prognoza sahip oldukları gösterilmiştir.26
Larinks kanserlerinde lenf nodu metastazı en önemli
prognostik
faktördür.4,7,10,27,28 Sağkalım süresi, nüks, tedavide başarısızlık, pozitif lenf nodu
ile ilişkilidir.1,4,7 Lenf nodu metastazı olmayan hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı
%64-94.5 iken lenf nodu metastazı bulunan hastalarda bu oran
%29-54’e
düşmektedir. Pozitif ve negatif grup arasında sağkalım sürelerinde belirgin bir
fark olmakla beraber bu aynı zamanda tutulan lenf nodlarının lokalizasyonuna
21
da bağlıdır. Üst ve orta juguler bölgelerdeki metastatik lenf nodu olan hastaların
prognozlarının diğer bölge tutulumu olanlara göre daha iyi olduğu
gösterilmiştir.28 Tutulan lenf nodu sayısının prognoz üzerine belirgin etkisi
olmamakla birlikte 3’ten fazla lenf nodu tutulumunun mortaliteyi %65’ten
%84’e çıkardığı bildirilmiştir.25,28
Evre 1 ve 2 kanserler “erken”, evre 3 ve 4 kanserler ise “ileri” evre olarak
değerlendirilirler. Evre 1-2 (erken) olgular arasında sağkalım açısından belirgin
bir fark olmamakla birlikte evre 3-4 (ileri) olgulara göre anlamlı olarak daha
uzun yaşam süresine sahiptirler.26
Anatomik
lokalizasyon:
Primer
lezyonun
lokalizasyonu,
larinks
kanserlerinde önemli prognostik faktörlerden biridir.27 Bu farklılıklar anatomik
bariyerler, vasküler ve lenfatik zenginlik ve destek dokuların kalınlıklarının
değişiklik göstermesi ile açıklanabilir.25,26 Örneğin glottik tümörler zayıf lenfatik
dağılım nedeniyle supraglottik veya subglottik tümörlerden daha az sıklıkta
metastaz yaparlar. Her bir T kategorisi için 5 yıllık sağkalım, glottik tümörlerle
karşılaştırıldığında,
supraglottik tümörlerde %10 daha az bulunmuştur.
Subglottik tümörler nadir görülmekle birlikte metastaz eğilimi sıktır ve
prognozu en kötü tümörlerdir.1,4,9,10
Tümör çapı: Larinks kanseri 416 olgudan oluşan bir seride tümör çapının
0.4cm ile 7cm arasında değiştiği saptanmıştır. Bu olguların %50’sinde tümör
çapı 2.5cm’den küçük olup bu hastalarda oldukça iyi prognoz izlenmiştir.
Benzeri çalışmalarda da tümör çapı ile lokal rekürrens arasında pozitif
korelasyon bulunduğu bildirilmiştir.5,10
Primer tümör ülserasyonu: Primer tümörde ülserasyon, kötü prognostik
bir faktör olarak bilinmektedir. Ülsere lezyonlar genellikle büyük
22
invaziv
tümörler olup daha küçük ve ülsere olmayan tümörlerle karşılaştırıldıklarında
daha kısa hastalıksız sağkalım sürelerine sahiptirler.26
3- Histopatolojik ve immünohistokimyasal faktörler
Histolojik grade: Larinks SHK’larında histolojik diferansiyasyon
derecesi prognozu etkileyen önemli faktörlerden biridir. Az ya da indiferansiye
tümörler yüksek metastaz potansiyeline sahip olup anlamlı olarak kötü prognoz
ile ilişkilidir. İyi ve orta derecede diferansiye tümörler arasında prognoz
açısından istatistiksel fark bulunmamıştır.2,25
Doku cevabı: S-100 ile pozitif boyanan langerhans hücrelerinin, tümör
stromasında fazla miktarda bulunmasının iyi prognostik işaret olduğu öne
sürülmüştür.1
DNA ploidisi: Larinks kanserlerinin çoğunda akım sitometrisi ile
anöploidi saptanmıştır. Anöploidinin prognoza etkisi ile ilgili çalışmaların
sonuçları oldukça çelişkili olup olumlu, olumsuz veya etkisiz olduğu
şeklindedir.82 Ploidi ile grade arasındaki ilişki araştırılmış; iyi diferansiye
SHK’ların %49’unun,
orta derece diferansiye SHK’ların %25’inin, az
diferansiye SHK’ların %22’sinin diploid olduğu bildirilmiştir. Bu hastalarda, 4
yıllık sağkalım sonuçları; diploid tümörlerde %82, anöploid tümörlerde %42
şeklindedir.7
Anöploid
tümörlerde
lokal
rekürrens
riskinin
arttığı
gösterilmiştir.1,5,9
Anjiogenez: Anjiogenez, önceden var olan damarlardan tomurcuklanma
yoluyla yeni damar oluşumudur ve embriyolojik gelişmede, diferansiyasyonda,
üremede yara iyileşmesinde gereklidir.8 Genel olarak anjiogenez 4 basamaktan
oluşur; (1) ana damarın bazal membranının proteoliz ile parçalanması sonucu
23
kapiller filizin oluşmasına izin verilmesi, (2) endotel hücrelerinin anjiogenik
uyarıya doğru göç etmesi, (3) endotel hücre proliferasyonu, (4) kapiller tüp
oluşumu. Bu yeni damarlar interendotel bileşkelerin tam oluşmaması nedeniyle
oldukça geçirgendir. Anjiogenez oluşumunda etkisi olan bazı faktörler
mevcuttur; EGF, pdEGF, TGF, PG, b-FGF, VEGF vb. Anjiogenik faktörler
tümör hücrelerinden,
inflamatuar hücrelerden ve stromal hücrelerden
salgılanabilir.1,5,8
Solid
tümörlerin
çaplarını
1-2mm’nin
üzerine
çıkarmak
için
damarlanmaya ihtiyaçları vardır. Bu 1-2mm’lik alan büyük olasılıkla O2 ve
besin maddelerinin damarlardan difüze olabileceği maksimum mesafedir. Bu
alanın ötesinde tümörler vaskülarizasyon olmadan büyüyemezler çünkü hipoksi
p53’ü uyararak apoptozu tetikler.8 Anjiogenez malign davranışın önemli bir
basamağıdır zira tümör hücreleri damarlara ulaşmaksızın özellikle uzak metastaz
yapamazlar. Neovaskülarizasyon ile tümör içerisindeki vasküler alan artar ve bu
da tümör hücrelerinin dolaşıma ulaşma ihtimalini artırır. Anjiogenezin
tümörlerin çoğalmasındaki etkisi; O2 ve besin maddeleri taşımak ve yeni oluşan
endotel hücrelerinin
salgıladıkları büyüme faktörleri ile tümör büyümesini
uyarmak şeklindedir.1,6,8
İmmünohistokimyasal yöntemler ile çeşitli antikorlar (faktörVIII, CD31,
CD34, CD105) kullanarak damar yapıları gösterilebilir. Larinks kanserleri de
dahil olmak üzere birçok tümörde anjiogenez ile metastaz arasındaki ilişki
araştırılmıştır. Bu çalışmaların bazılarında metastaz, sağkalım süresi ile
anjiogenez arasında pozitif korelasyon olduğu bildirilmiştir.1,2,5,6
Hücre proliferasyonu: Hücre proliferasyonu, mitoz sayımı, flow
sitometri, timidin etiketleme indeksi veya immünohistokimyasal olarak hücre
siklusu içerisinde yapılan proteinlerin (Ki-67, PCNA, siklinler vb.) incelenmesi
24
ile ölçülebilir. Yüksek proliferasyon hızına sahip tümörler daha kötü prognoz
gösterirler.1
Ki-67 ilk olarak 1983’te Gerdes ve arkadaşları tarafından tanımlanmış,
tonsil germinal merkez hücreleri, epitel bazal hücreleri ve intestinal epitelin
kript hücreleri gibi prolifere hücrelerde gösterilmiştir. Ki-67; hücre siklusunun
G0 fazı dışında tüm fazlarında bulunan nonhistone nükleer proteindir. 345 ve
395 kd ağırlığında 2 molekülden oluşur ve geni 10. kromozom üzerinde yer
alır.5,6
İmmünohistokimya ile Ki-67 için pozitif nükleer boyanma hücre yüzdesi
proliferatif fraksiyonu gösterir. Agresif tümörlerde bu oran yüksektir. Birçok
sistem tümörlerinde (meme, akciğer, özofagus, böbrek ve prostat kanseri,
malign melanom, nonhodgkin lenfoma, glial tümörler) yüksek Ki-67 oranı kötü
prognostik faktör olarak gösterilmiştir.1
Larinks kanserlerinde de çok sayıda çalışmada Ki-67’nin histolojik grade,
metastaz, rekürrens, radyoterapiye cevap ve sağkalım ile ilişkisi araştırılmış ve
farklı sonuçlar elde edilmiştir.81,82,84
P53
p53, 17. kromozomun kısa kolu üzerinde bulunan bir gendir.8 p53 tümör
baskılayıcı geni hücre siklusu, indüksiyonu ve apoptozdan sorumlu en az 6 ya da
7 genin transkripsiyonunu aktive eden 5 kilodalton (kd)’luk bir transkripsiyon
faktörünü kodlar. Normal hücrelerde p53 proteini konsantrasyonu oldukça
düşüktür. Ancak hücre DNA’sı ağır bir fiziksel ya da kimyasal mutajenik bir
ajana maruz kaldığında p53 geninin ekspresyonu sonucu p53 protein
konsantrasyonu artar. Bu proteinin p21 genini aktive etmesi sonucu p21 protein
25
miktarı artarak, ya siklin D kinaz proteinlerinin oluşumu baskılanır ya da PCNA
aktivitesi baskılanarak DNA sentezi inhibe edilir. Böylece hücre bölünmesi G1
fazında durdurularak DNA’nın tamiri için zaman kazanılır. Belli bir süre içinde
hasar onarılabilirse hücre siklusu tekrar normal olarak devam eder. Ancak DNA
molekülündeki hasar onarılamayacak kadar fazla ise programlı ölüm olarak
bilinen apoptoz gerçekleşir.1,8
p53 anomalisi, insanlarda görülen birçok tümörde sık rastlanan bir genetik
değişikliktir. Larinks SHK’larında da p53’ün artmış immünekspresyonu %5080 oranında belirlenmiştir.77 p53’ün belirgin olarak kısa yaşam süresiyle ilişkili
olduğu, p53 seviyesinde artma ile tümör proliferasyonunda hızlanma, malign
davranış potansiyeli, erken tümör rekürrensi ve ikinci primer tümör gelişim
riski ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir. p53 birikiminin, büyük tümör boyutu
ile ilişkili olduğu, yüksek gradeli karsinomlarda daha fazla p53 pozitif
neoplastik hücre varlığı gösterilmiştir.80,81,91 Yine yapılan çalışmalarda p53 ile
ileri evre (T3,T4;N+) tümörler arasında belirgin ilişki olduğu ileri sürülmüştür.78
Buna karşın p53 aktivasyonunun larinks SHK’ları için erken bir
belirleyici olduğunu ancak güvenilir prognostik faktör olarak kullanılmaması
gerektiğini ileri süren çalışmalar da mevcuttur.77
APOPTOZ
Apoptoz, nekrozdan birçok özelliği ile farklı olan hücre ölüm
mekanizmasıdır. Bu olay ilk kez 1842 yılında Vogt tarafından fark edilmiş
olmakla beraber, 1950’lerin başlarında tam olarak tanımlanmıştır. Apoptoz
terimi ise 1972 yılında İskoç araştırmacılar Kerr, Wyllie ve Currie tarafından
kullanılmış ve canlı dokulardaki hücre azalmalarından sorumlu, yapısal olarak
özgün bir hücre ölüm tipi şeklinde tanımlanmıştır.29
26
Nekroz patolojik bir ölüm şekli olmasına karşın apoptoz hem patolojik
hem de fizyolojik şartlarda meydana gelebilir.29
*Apoptoz öncelikle doğru gelişim için gereklidir;
- Fetus el ve ayak parmakları oluşumunda arada bulunan perdelerin yok
olması,
- Beyinde uygun sinaps bağlantılarının gerçekleşebilmesi için fazla
hücrelerin eliminasyonu,
- Deride keratinositlerin yüzeye doğru göç edip, epidermisin en üstteki
tabakası olan stratum korneum’u oluşturmaları,
- Barsak kriptlerindeki epitel hücrelerinin deskuamasyonu,
- Menstruasyon sırasında endometriumun deskuamasyonu.
*Apoptoz, organizmanın bütünlüğünü tehdit eden hücrelerin yok edilmesi
için gereklidir;
- Sitotoksik T lenfositler, virüsle enfekte hücrelerde apoptoz’a neden
olurlar,
- Timusta olgunlaşırken vücut doku ve komponentlerine karşı reaksiyon
gösterebilecek olan otoreaktif T lenfositleri apoptoz ile ortadan kaldırılır.
Apoptozdaki defektler lupus eritematozus ve romatoid artrit gibi otoimmün
hastalıklara neden olur,
- Hücre genomundaki hasar uygun embriyonik gelişimin engellenmesine
ve doğumsal defektlere veya kanserleşmeye neden olur. Bu nedenle DNA
hasarına uğrayan hücreler apoptoz ile ortadan kaldırılır.
- Bazı epitelyal lezyonlarda ve kanser tiplerinde ise radyasyon ve
kimyasalların kanser hücrelerinde apoptozu da
mekanizmalarında rol oynar.29,31,32,47
27
tetikleme özellikleri etki
İnsan vücudunda saatte ortalama 300 milyon hücre apoptoz ile yıkıma
uğramaktadır. Yapım (mitoz) ve yıkım (apoptoz) arasında kontrollü bir denge
vardır. Bu dengenin herhangi bir yönde bozulması birçok önemli hastalığın
patogenezine katkıda bulunur. 29,31,44 (Tablo 3)
Apoptoz oluşumunda başlıca 4 mekanizma vardır;
1- TNF-TNFR yolu
2- FAS(CD95)-FAS ligand yolu
3- Hücreiçi stres yolu
4- Granzim-perforin yolu
FAS aracılı apoptoz
FAS; Apo 1 (apoptoz 1) veya CD 95 olarak da adlandırılır. Ana
fonksiyonu apoptozu tetiklemesidir. FAS proteini, molekül ağırlığı 45 kd olan
tip 1 membran proteinidir ve tümör nekroz faktör (TNF) ailesine aittir. TNF
reseptörleri (TNF-R1 ve TNF-R2), sinir büyüme faktörü (NGF) reseptörü ve CD
40 bu ailenin en önemli üyeleridir. TNF reseptör ailesi üyeleri, immün sistemin
düzenlenmesinde önemli role sahiptirler.32,38,43
28
Tablo 3. Apoptoz düzenleyicileri ve ilişkili hastalıklar
APOPTOZU İNHİBE EDENLER
Fizyolojik inhibitörler
Viral genler
Farmakolojik ajanlar
1- Büyüme faktörleri
1- Adenovirüs E1B
1- Sistein proteaz inhibitörleri
2- Ekstraselüler matriks
2- Baculovirüs p35
2- PMA, Fenobarbitol
3- CD40 Ligand
3- Baculovirüs IAP
4- Nötral aminoasitler
4- Cowpox virüs crmA
5- Çinko
5- Epstein Barr virüs BHRF1
6- Androjenler
6- Afrika domuz ateşi virüsü LMW5HL
7- Östojen
7- Herpes virüs γ1 34.5
α hekzaklorosiklohekzen
APOPTOZU AKTİVE EDENLER
Fizyolojik aktivatörler
Hasarla ilişkili nedenler
Terapötik ajanlar
Toksinler
1- TNF ailesi
1- Hipertermi
1- Kemoterapötik ilaçlar
1- Etanol
FAS ligand
2- Viral enfeksiyon
sisplatin, doksarubisin, 2- β amiloid
TNF
3- Bakteriyel toksinler
bleomisin, vinkristin,
2- TGF-β
4- Onkogenler; myc, rel, E1A
sitozinarabinozid,
3- Nörotransmitterler;
5- Tümör süpresör genler; p53
metotreksat
glutamat, dopamin,
6- Sitolitik T hücreleri
2- Gamma ışınları
N metil D aspartat
7- Oksidanlar
3- UV ışınları
4- Kalsiyum
peptidler
8- Serbest radikaller
5- Glukokortikoidler
APOPTOZ İNHİBİSYONU
APOPTOZ AKTİVASYONU
İLE İLGİLİ PATOLOJİLER
İLE İLGİLİ PATOLOJİLER
1- Kanser
1- AIDS
Foliküler lenfomalar
2- Nörodejeneratif hastalıklar
P53 mutasyonu ile ilişkili kanserler
Alzheimer, Parkinson, ALS,
Hormon ilişkili kanserler;
Retinitis pigmentoza,
Meme, prostat, over kanserleri
Serebellar dejenerasyon
2- Otoimmün hastalıklar
3- Myelodisplastik sendromlar
SLE, immün glomerülonefritler
Aplastik anemi
3- Viral enfeksiyonlar
4- İskemi; Myokard infarktüsü,
4- Herpes virüs, pox virüs, adenovirüs
stroke, reperfüzyon hasarı
5- Toksinlerin neden olduğu
karaciğer hasarı; Alkol
29
FAS
ve
TNF-R1,
70
aminoasitten
oluşan
apoptoz
sinyalini
tetikleyebilecek enzimatik aktivitesi bulunan ve bu nedenle “death domain”
(DD, ölüm alanı) olarak adlandırılan ortak bir intraselüler alanı paylaşırlar.29 DD
benzeri bir diziliş üç proteinde daha bulunmuştur; DR3 (death reseptör 3),
TRAIL reseptör (DR4) ve CAR 1.30
FAS, agonistik antikorların ya da doğal ligandının (FASL) bağlanmasıyla
apoptotik sinyali iletir. FASL, cDNA’nın kodladığı molekül ağırlığı 40kd olan,
TNFR
ailesine
ait,
tip
2
membran
proteinidir.32,37,38,39,43
FASL’nin
metaloproteinazlar tarafından ayrılmış, aktif solubl formu da bulunmaktadır.34,35
FAS normal dokularda, lenfoid ve epitelyal hücrelerde eksprese olurken, FASL
normal koşullarda aktive T-lenfositlerden, göz, testis, beyin gibi nonlenfoid
organlardan eksprese olur.34,36,51,40 FAS geni insanlarda 10. kromozomun uzun
kolunda, FASL geni ise 1. kromozomda lokalizedir.32
FAS’ın kendisinin enzimatik aktivitesi yoktur. Bu nedenle apoptotik
sinyalin sitoplazmik FAS bağlayıcı proteinler ve/veya FAS modifikasyon yolu
ile iletildiği düşünülmektedir. Kaspaz ailesi proteinleri, FAS ve TNFR-1’in ana
ölüm yolunda bulunurlar. Kaspazların son ürünlerinin ayrılmasının hücrenin
apoptotik değişimlerine yol açtığı düşünülmektedir.30 FAS ve TNFR-1,
ligandlarıyla bağlandıklarında ölüm uyarısı almış olduklarından bir seri protein
aktive olur. Öncelikle kendilerine doğal olarak bağlı bulunan DD (death
domain), TRADD (TNFR-1 associated death domain) ve FADD (FAS
associated death domain) ile etkileşime girerler. Bu ölüm bölgeleri ise prokaspaz 8’i aktifleştirerek kaspazların kaskad tarzında aktivasyonlarını başlatırlar.
Hücre içinde ayrıca bu ölüm bölgelerini inhibe eden proteinler de
bulunmaktadır.34,39 FAS aracılı apoptoz kaspaz inhibitörleri tarafından
engellenebilir. Anti-apoptotik bir protein olan bcl-2, FAS aracılı apoptozu
lenfositlerde değil ama hepatositlerde engeller.30
30
FAS sistemi B-lenfosit ve T-lenfosit gelişimi ve fonksiyonlarının
düzenlenmesinde önemli rol oynar ; 30,32,38
1-Antijenle aktivasyondan sonra, T-lenfositleri FAS’a ek olarak FASL da
eksprese ederler. Sonuç olarak solubl FASL, aktive T-lenfositlerini
intihara sürükleme ya da birbirlerini öldürme yoluyla immün yanıt
azaltılır.35,40
2-Aktive sitotoksik T-lenfositleri, FAS duyarlı hedef hücrelerde
apoptoza yol açar.37
3-FASL ekspresyonu göz, testis ve beyin gibi dokuların transplant
rejeksiyonundan korunmasında rol oynar. Bu bölgelerin aktive sitotoksik
T-lenfositleri ve NK hücreleri tarafından zedelenmesini engelleyerek
immün ayrıcalık sağlar.40
FAS ligand ekspresyonu ile tümörün korunması
FAS aracılı apoptoza karşı hassas dokuların yok olmasını önlemek için,
FASL ekspresyonunun sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekir. Apoptoz
reseptörü olan FAS’ın pek çok farklı dokuda niçin eksprese olduğu henüz tam
olarak bilinmemektedir. FAS ekspresyon kaybının en ciddi sonuçları, hücrelerin
FAS aracılı apoptoz yoluyla kendilerini ortadan kaldırmadan önce FASL
eksprese etmesiyle ortaya çıkar. FASL’larıyla, FAS eksprese eden lenfositlere
karşı saldırırlar ve normalde tümör hücrelerini öldürmesi beklenen Tlenfositleri, FAS aracılı apoptoz yoluyla ortadan kaldırılırlar. Böylece FASL
eksprese eden tümör, immün ayrıcalıklı bir doku gibi davranır.39,58,66
31
Tümör hücreleri tarafından FASL ekspresyonu ve bunu takiben FAS
eksprese eden aktive olmuş sitotoksik T-lenfositlerinin ölümü genel bir fenomen
gibi görünmektedir. Bu durum, malign melanom gibi birçok solid tümörde
izlenebilir.33 Bu olgularda melanom hücrelerinde FAS ekspresyonu olmaksızın,
FASL solubl form şeklinde gösterilebilir.30,36
FASL yardımıyla immüniteden kaçış, primer ve metastatik kolon
kanserlerindeki hücre dizilerinde de belirlenmiştir. Kolon kanseri hücre dizileri
FASL eksprese ederek aktive T-lenfositlerinde apoptozu indükler. SW620 kolon
kanser hücre dizisi FAS eksprese eder ama FAS aracılı apoptoza dirençlidir. Bu
nedenle lenfositlerde FASL ekspresyonu tümör hücrelerine zarar veremez.36,58
Bu bulgulardan farklı olarak, FASL ekspresyonunun tümörün ortadan
kalkmasına yol açtığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. FASL cDNA yapıları
ile transfekte edilen bazı FAS-negatif tümör hücre dizileri farelere enjekte
edilmiştir. Transfekte olmamış kontrol tümör hücreleri ile karşılaştırıldıklarında,
FASL eksprese eden tümör hücreleri nötrofil aracılı primer reddi takiben
sitotoksik T-lenfositleri yoluyla bağışıklığa yol açarlar. İnfiltre nötrofillerin
FAS-pozitif oldukları kanıtlanmış ve FASL eksprese eden
tümör hücreleri
tarafından neden öldürülmedikleri tam olarak anlaşılamamıştır. Benzer şekilde
FASL, pankreatik beta hücrelerine genetik olarak transfer edildiğinde
granülositik inflamatuar yanıtı uyardığı görülmüştür.30,39
Bazı lösemi ve lenfoma tiplerinde seruma solubl FASL salınır ve bu
potansiyel olarak tüm FAS duyarlı dokular için zararlıdır. FASL pozitif hepatik
metastatik tümörler, FAS eksprese eden hepatositlerde apoptozu indükler.
Etkilenen hastalarda gözlenen sistemik doku zedelenmesi malign hücreler
tarafından üretilen solubl FASL’a bağlı olabilir. Bu nedenle anti-FASL
antikorları ya da matrix metaloproteinaz inhibitörleri (ki bunlar solubl FASL
32
oluşumunu engeller) bu tür yan etkilerin engellenmesinde yardımcı olabilir.
Lösemi ve lenfomada FASL ekspresyonunun tümör hücrelerini sitotoksik Tlenfositlerine
karşı
koruyup
korumadığı
henüz
tam
olarak
aydınlatılamamıştır.30,35
Alternatif tutunma yolu ile üretilen solubl FAS, FASL eksprese eden
lökositlerin tümör hücrelerini öldürmesini engelleyebildiği gibi, solubl FAS’ın
oluşturduğu sistemik doku hasarını da azaltabilir. Solubl FAS,
FASL’a
yarışmalı bağlandığından tümör oluşumunda 2 ayrı rol oynayabilir; FASL’ı
inaktive ederek FAS duyarlı tümör hücresini apoptozdan korur ve tümör
gelişmesine yol açar. Buna rağmen hastalarda dolaşımda solubl FAS azaldığı
için sistemik doku zedelenmesi daha az olur.32,39,70 Diğer yandan solubl FAS,
FASL’ı inaktive ettiğinden FAS dirençli ve FASL eksprese eden tümör hücreleri
FAS duyarlı T-lenfositlerince ortadan kaldırılamaz. Sitotoksik T-lenfositleri hala
tümör hücresini öldürme yeteneğine sahip ise Perforin/Granzym B yoluyla
öldürebilir. Bu nedenle FASL eksprese eden tümörlerde solubl FAS bulunması
yararlı olabilir.30
Tümörlerde p53 ve FAS-FASL aracılı apoptozun prognostik önemini
araştırmaya yönelik çalışmaların sayısı giderek artmakta olup farklı tümörlerde
değişik
sonuçlar
elde
edilmektedir.49
Bu
nedenle
mevcut
bilgilerin
geliştirilebilmesi için daha fazla sayıda araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
33
MATERYAL VE METOD
Çalışmamızda Şubat 2002- Temmuz 2006 tarihleri arasında Dr.Lütfi
Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. ve 2. Kulak-Burun-Boğaz
Kliniklerinde
larinks
karsinomu
nedeniyle
opere
edilerek
Patoloji
laboratuarımızda incelenen olgular değerlendirildi ve seçilen 53 olgu çalışma
kapsamına alındı.
Olgulara ait arşiv kayıtları ve tüm preparatlar (hazır lam ve parafin blok)
yeniden gözden geçirilerek değerlendirildi. İmmünohistokimyasal inceleme için
tümörlere ait en uygun parafin bloklar seçildi. Her olguda aşağıdaki
parametreler incelendi;
a- Tanı anındaki yaş: İstatistiksel olarak değerlendirildi.
b- Tümör boyutu: Primer tümörün en büyük çapı tümör boyutu olarak
ölçüldü ve istatistiksel olarak değerlendirildi.
c- Histolojik grade: Keratinizasyon derecesi, pearl formasyonu, tümör
hücreleri arasındaki interselüler köprülerin varlığı değerlendirilerek iyi,
orta ve az diferansiye olarak sınıflandırıldı.
d- Tümör lokalizasyonu: Olgular larinks’teki tümör yerleşim yerine göre 4
grupta incelendi; Supraglottik, Glottik, Subglottik ve Transglottik.
e- Doku yanıtı: Tümör çevresi iltihabi ve desmoplazik yanıtlar sübjektif
olarak zayıf, orta ve şiddetli şeklinde değerlendirildi.
f- Vasküler/Lenfatik invazyon: Negatif ve Pozitif olarak değerlendirildi.
34
g- Perinöral invazyon: Negatif ve Pozitif olarak değerlendirildi.
h- Tiroid kartilajı invazyonu: Negatif ve Pozitif olarak değerlendirildi.
i- TNM sistemine göre : Primer tümör (T), Lenf nodu metastaz durumu
(N) ve Patolojik evre değerlendirildi;
T : T1 , T2 , T3 ve T4
N : Lenf nodu metastazı yok: Negatif , Lenf nodu metastazı var : Pozitif
EVRE: evre 1, evre 2, evre 3 ve evre 4
İMMÜNOHİSTOKİMYASAL İNCELEME
Tümörlerin 2-3μm’lik parafin kesitleri özel lamlara (Surgipath, x-tra
adhesive) alınarak bir gece etüvde 37oC’de inkübe edildi. Kesitler 15 dakika
süre ile xylene’de deparafinize edilip yine 15 dakika alkol’de bekletilerek
dehidrate edildi. Antijeni açığa çıkarmak için kesitler 10mM sitratlı tampon
(pH:6) çözeltisi içerisinde mikrodalga fırında 750Watt’da 4,5 dakika ve 160
Watt’da 3x4,5 dakika ısıtıldı. Daha sonra oda sıcaklığında 20 dakika soğumaya
bırakıldı. Dokulardaki endojen peroksidaz aktivitesini ortadan kaldırmak için
kesitlere %3’lük hidrojen peroksit damlatılarak 15 dakika bekletildi. Daha sonra
sırasıyla, protein blok solüsyonu (TA-125-UB, Lab Vision Corp. Fremont CA,
USA) ile 10 dakika, primer antikor*, sekonder antikor (TA-125-BN, Lab
Vision Corp. Fremont CA, USA) ile 15 dakika ve streptavidin-HRP (TA-125HR, Lab Vision Corp. Fremont CA, USA)
35
ile 15 dakika işleme alındı.
Kromojen olarak aminoetil karbazol (TA-125-HA, Lab Vision Corp. Fremont
CA, USA) damlatılarak 10 dakika beklendi. Kesitler tüm işlemlerden sonra PBS
ile yıkandı. Son olarak Mayer Hematoksilen ile kontrast boyama yapılıp su
bazlı kapama materyali ile kapatıldı.
*Primer antikor olarak ; CD95 (FAS) Ab-4 (Rabbit Polyclonal
Antibody, Lab Vision Corp. Neomarkers, Fremont CA, USA. 60 dakika), FAS
Ligand (Rabbit Polyclonal Antibody, Lab Vision Corp. Neomarkers, Fremont
CA, USA. 60 dakika) ve P53 Ab-5 (Clone DO-7, Mouse monoclonal antibody,
Lab Vision Corp. Neomarkers, Fremont CA, USA. 60 dakika) kullanıldı.
Pozitif kontroller olarak FAS için tümör kesitlerindeki stromal
lenfoplazmositer hücreler internal kontrol olarak, FASL için prostat kesitleri
kullanıldı.
İmmünohistokimyasal boyanmanın değerlendirilmesi
İmmünohistokimyasal incelemede FAS pozitifliği hücre membranında ve
intrasitoplazmik granüler, FASL pozitifliği membranöz ve sitoplazmik ve P53
ekspresyonu ise nükleer boyanma şeklinde izlendi.
FAS ve FASL için boyanan neoplastik hücrelerin yüzdesi bulunarak
gruplara ayrıldı: İmmünreaktivite; yok (1), %1-10 arasında (2), %11-25 arasında
(3) ve %25’ten fazla (4). Boyanma şiddeti dikkate alınmadı.
P53 için neoplastik hücrelerde boyanma şiddeti dikkate alınmaksızın,
hücrelerin %5’inden fazlasında nükleer boyanma pozitif olarak değerlendirildi.
36
Değerlendirmeler Olympus Bx 50 ışık mikroskobunda 400x (40x objektif
lens, 10x oküler lens, 0.15mm2 ) büyütme kullanılarak yapıldı.
İstatistiksel analiz
Çalışmada elde edilen bulguların istatistiksel analizleri için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı
kullanıldı.
Veriler
değerlendirilirken
tanımlayıcı
istatistiksel
metotların
(Ortalama, Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında,
normal
dağılım
göstermeyen
parametrelerin
ikiden
fazla
grup
arası
karşılaştırılmalarında Kruskal Wallis testi kullanıldı. Parametrelerin ikili grup
karşılaştırılmalarında, parametreler normal dağılıma uygunluk gösterdiğinden
Student t testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırmasında ise Ki-kare
testi kullanıldı. Parametreler arasındaki ilişkilerin incelenmesinde Spearman’s
Rho korelasyon testi kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında ve
anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
37
BULGULAR
Cinsiyet:
Çalışma kapsamına alınan 53 hastanın 3’ü (%5.7) kadın, 50’si
(%94.3) erkek’tir.
Yaş: Olgular 35-76 yaşları arasında olup, yaş ortalaması 57.40±10.15’tir.
Tümör çapı: 0.2cm ile 5.5cm arasında değişmekte olup ortalama tümör
çapı 2.82±1.18cm’ dir.
Histolojik grade: Tümörlerin 7’si (%13) iyi, 33’ü (%62) orta ve 13’ü
(%25) kötü diferansiye idi.
Tümör lokalizasyonu: Olguların 27’si (%51) supraglottik, 20’si (%37)
glottik, 2’si (%4) subglottik ve 4’ü (%8)
transglottik tümörlerden
oluşmaktaydı.
Tümör çevresi iltihabi yanıt: 18 (%34) olguda zayıf, 24 (%45) olguda
orta ve 11 (%21) olguda şiddetli olarak değerlendirildi.
Tümör çevresi desmoplazik yanıt: 27 (%51) olguda zayıf, 16(%30)
olguda orta ve 10 (%19) olguda şiddetli olarak değerlendirildi.
Vasküler/lenfatik invazyon: 16 (%30) olguda mevcut olup, 37 (%70)
olguda saptanmadı.
Perinöral invazyon: 29 (%55) olguda mevcut olup, 24 (%45) olguda
görülmedi.
38
Kartilaj invazyonu: 13 (%24) olguda mevcut olup, 40 (%76) olguda
saptanmadı.
Primer tümör (T) kategorisi: 4 (%8) olgu T1, 10 (%19) olgu T2, 26
(%49) olgu T3, 13 (%24) olgu T4 olarak değerlendirildi.
Boyun lenf nodları (N): Lenf nodu metastazı 17 (%32) olguda
saptanırken, 36 (%68) olguda saptanmadı. 36 (%68) olgu N0, 7 (%13) olgu N1,
10 (%19) olgu N2 olarak değerlendirildi.
Evre: Olguların 4 (%8)’ü evre 1, 10 (%19)’u evre 2, 20 (%38)’si evre 3
ve 19 (%35)’u evre 4 olarak değerlendirildi.
FAS
İmmünohistokimya
intrasitoplazmik
ile
granüler
pozitif
boyanma
FAS
reaksiyonu
membranöz
ve
şeklinde görüldü. Boyanma tümör
hücrelerinde ve internal pozitif kontrol olarak stromal lenfoplazmositer
hücrelerde izlendi. 17 (%33) olguda boyanma olmadı. 19 (%36) olguda %1-10,
11 (%20) olguda %11-25 ve 6 (%11) olguda %25’ten fazla boyanma görüldü.
Tablo 4 : FAS ekspresyonu ile yaş ve tümör çapı ilişkisi
FAS
1
2
3
4
Test ist.;
(n=17)
(n=19)
(n=11)
(n=6)
p
Ort±SD
Medyan Ort±SD
Yaş 56,94±9,50 56
Tümör çapı 2,58±1,18
2,5
Medyan Ort±SD
Medyan Ort±SD
Medyan
54,63±10,04 54
57,54±10,45 57
67,17±7,47 65,5
2,86±1,28
3,09±1,16
2,83±1,08
3
KW: Kruskal Wallis Testi
39
3,5
2,7
KW:6,473
p:0,091
KW:1,922
p:0,589
FAS ekspresyonu ile olguların yaş ortalamaları arasında anlamlılığa yakın
olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05).
Anlamlı bir farklılık bulunmamakla birlikte; FAS ekspresyonu 4 olan olguların
yaş ortalamalarının; diğer FAS seviyelerindeki olguların yaş ortalamalarından
daha yüksek olduğu saptandı.
FAS ekspresyonu ile olguların tümör çapı ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05).
FAS boyanma oranı iyi diferansiye tümörlerde anlamlı olarak yüksek
bulunmuştur (p<0.01). FAS (3) olan olgularda histolojik grade’in orta ve iyi
olma oranı (% 90,9); diğer FAS seviyelerinde histolojik grade’in orta düzeyde
olma oranlarından anlamlı şekilde yüksek bulundu. FAS (4) olan olgularda
histolojik grade’in iyi olma oranı (% 83.3); diğer FAS düzeylerinde histolojik
grade’in iyi olma oranlarından anlamlı şekilde yüksek idi. Ayrıca FAS (1) olan
olguların az diferansiye olma oranı (%88,2) anlamlı şekilde yüksek bulundu.
FAS ekspresyonu ile tümör lokalizasyonu, vasküler/lenfatik invazyon,
perinöral invazyon, kartilaj invazyonu, iltihabi ve desmoplazik yanıt, tümör
evresi, lenf nodu tutulumu ve evre arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunamadı (p>0.05).
40
Tablo 5 : FAS ekspresyonu ile grade, lokalizasyon, vasküler/lenfatik inv., perinoral inv., kartilaj inv.,
iltihabi yanıt, desmoplazik yanıt, tümör evresi, lenf nodu tutulumu, ve evre ilişkisi
FAS
Test
1
2
3
4
ist.;
(n=17)
(n=19)
(n=11)
(n=6)
p
n
%
n
%
N
%
n
%
88,2 8
42,1 1
9,1
Orta 1
5,9
11
57,9 6
54,5 1
16,7
1
5,9
-
-
4
36,4 5
83,3
Glottik
4
23,5 10
52,6 2
18,2 4
66,7
Subglottik
1
5,9
-
-
1
16,7
Az
Histolojik Grade
İyi
Tümör
Lokalizasyonu
Vasküler/Lenfatik
invazyon
Perinoral
invazyon
Kartilaj
invazyonu
İltihabi Yanıt
Desmoplazik
Yanıt
Tümör Evresi
Lenf Nodu
Tutulumu
Evre
2
χ : Ki Kare Testi
15
-
-
-
-
Supraglottik 11
64,7 7
36,8 8
72,7 1
16,7
Transglottik 1
5,9
2
10,5 1
9,1
-
17,6 8
42,1 4
36,4 1
Pozitif
3
-
16,7
Negatif
14
82,4 11
57,9 7
63,6 5
83,3
Pozitif
11
64,7 12
63,2 5
45,5 1
16,7
Negatif
6
35,3 7
36,8 6
54,5 5
83,3
Pozitif
4
23,5 5
26,3 2
18,2 2
33,3
Negatif
13
76,5 14
73,7 9
81,8 4
66,7
Zayıf
4
23,5 9
47,4 3
27,3 2
33,3
Orta
10
58,8 7
36,8 6
54,5 1
16,7
Şiddetli
3
17,6 3
15,8 2
18,2 3
50,0
Zayıf
7
41,2 9
47,4 7
63,6 4
66,7
Orta
4
23,5 8
42,1 2
18,2 2
33,3
Şiddetli
6
35,3 2
10,5 2
18,2 -
-
Evre I
2
11,8 1
5,3
1
9,1
-
-
Evre II
3
17,6 4
21,1 1
9,1
2
33,3
Evre III
8
47,1 9
47,4 7
63,6 2
33,3
Evre IV
4
23,5 5
26,3 2
18,2 2
33,3
Pozitif
4
23,5 6
31,6 5
45,5 2
33,3
Negatif
13
76,5 13
68,4 6
54,5 4
66,7
Evre I
2
11,8 1
5,3
1
9,1
Evre II
3
17,6 4
21,1 1
9,1
2
33,3
Evre III
7
41,2 6
31,6 6
54,5 1
16,7
Evre IV
5
29,4 8
42,1 3
27,3 3
50,0
** p<0.01 ileri düzeyde anlamlı
41
χ2:36,593
p:0,001**
χ2:13,003
p:0,162
χ2:3,269
p:0,352
χ2:5,118
p:0,163
χ2:0,533
p:0,912
χ2:6,789
p:0,341
χ2:6,960
p:0,325
χ2:3,510
p:0,941
χ2:1,480
p:0,687
χ2:5,042
p:0,831
100%
80%
60%
40%
20%
0%
1
2
3
4
FAS
Az
Histolojik
Orta
İyi
Şekil 1 : FAS ekspresyonuna göre histolojik grade dağılımı
FAS Ligand
İmmünohistokimya ile pozitif reaksiyon tümör hücrelerinde membranöz
ve intrasitoplazmik boyanma şeklinde görüldü. 11 (%20) olguda boyanma
izlenmezken, 19 (%36) olguda %1-10, 16 (%32) olguda %11-25 ve 7 (%12)
olguda da %25’ten fazla boyanma izlendi.
Tablo 6 : FASL ekspresyonu ile yaş ve tümör çapı ilişkisi
FASL
1
2
3
4
Test ist.;
(n=11)
(n=19)
(n=16)
(n=7)
p
Ort±SD
Medyan Ort±SD
Yaş 57,45±12,13 56
Tümör çapı 2,36±1,04
2
Medyan Ort±SD
Medyan Ort±SD
Medyan
55,31±7,96 55
57,69±10,19 54
62,28±12,47 69
2,55±1,30
3,32±1,02
3,10±1,13
2,5
KW: Kruskal Wallis Testi
42
3,2
3
KW:2,884
p:0,410
KW:4,886
p:0,182
FASL ekspresyonu ile olguların yaş ortalamaları ve tümör boyutları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gösterilemedi (p>0.05).
FASL ekspresyonu ile histolojik grade sınıflaması arasında anlamlılığa
yakın olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır
(p>0.05). Ancak düşük seviyede FASL ekspresyonu olan olgularda histolojik
grade’in az olma oranının (% 42.1); diğer FASL düzeylerinde histolojik grade’in
az olma oranlarından daha düşük olduğu ve FASL (4) olan olgularda histolojik
grade’in iyi olma oranının (% 42.9)
diğer FASL düzeylerinde histolojik
grade’in iyi olma oranlarından daha yüksek olduğu saptandı.
FASL ile tümör lokalizasyonu, vasküler/lenfatik invazyon, kartilaj
invazyonu, desmoplazik yanıt, tümör evresi, lenf nodu tutulumu ve evre
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (p>0.05).
FASL ile perinöral invazyon arasında anlamlılığa yakın olmakla birlikte
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0.05). Anlamlı bir ilişki
bulunmamakla birlikte FASL (4) olan olgularda perinöral invazyon pozitifliği
oranının (% 14.3); diğer FASL düzeylerinde görülen pozitiflik oranlarından
daha düşük olduğu saptandı.
FASL ile iltihabi yanıt arasında anlamlılığa yakın olmakla birlikte
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı (p>0.05). Anlamlı bir ilişki
bulunmamakla birlikte FASL (3) olan olgularda orta düzeyde iltihabi yanıt
görülme oranının (% 25), diğer FASL seviyelerinde orta düzeyde iltihabi yanıt
görülme oranlarından daha düşük olduğu ve FASL (2) olan olgularda da şiddetli
düzeyde iltihabi yanıt görülme oranının (% 5.3), diğer FASL sınıflarında şiddetli
düzeyde iltihabi yanıt görülme oranlarından daha düşük olduğu saptandı.
43
Tablo 7 : FASL ekspresyonu ile grade, lokalizasyon, vasküler/lenfatik inv., perinoral inv., kartilaj inv.,
iltihabi yanıt, desmoplazik yanıt, tümör evresi, lenf nodu tutulumu, ve evre ilişkisi
FASL
1
2
3
4
(n=17)
(n=19)
(n=11)
(n=6)
N
%
n
N
n
2
18,2 8
42,1 2
12,5 1
14,3
72,7 11
57,9 11
68,8 3
42,9
1
9,1
-
3
18,8 3
42,9
Glottik
5
45,5 8
42,1 4
25,0 3
42,9
Subglottik
-
-
-
6,3
1
14,3
χ2:6,254
p:0,714
Az
Histolojik Grade
Orta 8
İyi
Tümör
Lokalizasyonu
-
%
1
%
Test ist.; p
%
Supraglottik 5
45,5 10
52,6 10
62,5 2
28,6
Transglottik 1
9,1
5,3
6,3
1
14,3
1
1
χ2:12,282
p:0,056
Vasküler/Lenfatik
Pozitif
2
18,2 6
31,6 7
43,8 1
14,3
χ2:3,006
invazyon
Negatif
9
81,8 13
68,4 9
56,2 6
85,7
p:0,391
Pozitif
5
45,5 13
68,4 10
62,5 1
14,3
χ2:6,830
Negatif
6
54,5 6
31,6 6
37,5 6
85,7
p:0,078
Pozitif
3
27,3 3
15,8 47
25,0 3
42,9
χ2:2,101
Negatif
8
72,7 16
84,2 12
75,0 4
57,1
p:0,552
Zayıf
3
27,3 9
47,4 6
37,5 -
-
Orta
6
54,5 9
47,4 4
25,0 5
71,4
Şiddetli
2
18,2 1
5,2
6
37,5 2
28,6
Zayıf
7
63,6 6
31,6 9
56,3 5
71,4
Orta
3
27,3 8
42,1 4
25,0 1
14,3
Şiddetli
1
9,1
5
26,3 3
18,8 1
14,3
Evre I
1
9,1
2
10,5 -
-
1
14,3
Evre II
3
27,3 2
10,5 4
25,0 1
14,3
χ2:6,715
Evre III
4
36,4 12
63,2 8
50,0 2
28,6
p:0,667
Evre IV
3
27,3 3
15,8 4
25,0 3
42,9
Pozitif
2
18,2 6
31,6 8
50,0 1
14,3
χ2:4,353
Negatif
9
81,8 13
68,4 8
50,0 6
85,7
p:0,226
Evre I
1
9,1
2
10,5 -
-
1
14,3
Evre II
3
27,3 2
10,5 4
25,0 1
14,3
χ2:4,900
Evre III
4
36,4 9
47,4 5
31,3 2
28,6
p:0,843
Evre IV
3
27,3 6
31,6 7
43,7 3
42,8
Perinoral
invazyon
Kartilaj
invazyonu
İltihabi Yanıt
Desmoplazik
Yanıt
Tümör Evresi
Lenf Nodu
Tutulumu
Evre
2
χ : Ki Kare Testi
44
χ2:10,924
p:0,091
χ2:5,259
p:0,511
P53
İmmünohistokimyasal inceleme ile tümör hücrelerinde nükleer boyanma
şeklinde görüldü. 32 (%60) olguda pozitif boyanma saptanırken, 21 (%40)
olguda ise boyanma görülmedi.
Tablo 8 : P53 ekspresyonu ile yaş ve tümör çapı ilişkisi
P53
Yaş
Pozitif
Negatif
(n=32)
(n=21)
Ort±SD
Ort±SD
57,50±8,72
57,24±12,24
Tümör çapı 3,17±1,21
t: Student t Testi
Test ist.; p
t:0,085
p:0,933
t:2,875
2,27±0,92
p:0,006**
** p<0.01 ileri düzeyde anlamlı
P53 pozitifliğine göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05).
P53 pozitif olan olguların tümör çapı ortalamalarının, P53’ü negatif olan
olguların tümör çapı ortalamalarından istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
olarak yüksek olduğu saptandı (p<0.01).
45
3,5
3
2,5
2
1,5
1
0,5
0
Pozitif
Negatif
P53
Tümör çapı
Şekil 2 : P53 pozitifliğine göre tümör çapı dağılımı
P53 ekspresyonu ile histolojik grade, vasküler/lenfatik invazyon, perinöral
invazyon, kartilaj invazyonu, iltihabi ve desmoplazik yanıt, tümör evresi, lenf
nodu tutulumu ve evre arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı
(p>0.05).
P53 pozitifliği ile tümör lokalizasyonu arasında anlamlılığa yakın olmakla
birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı (p>0.05). Bununla
birlikte P53 pozitif olan olgularda glottik lokalizasyon görülme oranının (% 25),
P53 negatif olan olgulardan daha düşük olduğu ve supraglottik (% 59.4) ve
transglottik (% 12.5) lokalizasyon görülme oranlarının P53 negatif olgulardan
daha yüksek olduğu saptandı.
46
Tablo 9 : P53 ekspresyonu ile grade, lokalizasyon, vasküler/lenfatik inv., perinoral inv., kartilaj
inv., iltihabi yanıt, desmoplazik yanıt, tümör evresi, lenf nodu tutulumu ve evre ilişkisi
P53
Lokalizasyonu
(n=32)
(n=21)
Test ist.; p
%
n
%
9
28,1
4
19,0
62,5
13
61,9
3
9,4
4
19,0
Glottik
8
25,0
12
57,1
Subglottik
1
3,1
1
4,8
χ2:7,313
Supraglottik 19
59,4
8
38,1
p:0,063
Transglottik 4
12,5
-
-
Orta 20
İyi
Tümör
Negatif
N
Az
Histolojik Grade
Pozitif
χ2:1,325
p:0,516
Vasküler/Lenfatik
Pozitif
11
34,4
5
23,8
χ2:0,672
invazyon
Negatif
21
65,6
16
76,2
p:0,412
Pozitif
18
56,3
11
52,4
χ2:0,077
Negatif
14
43,7
10
47,6
p:0,782
Pozitif
9
28,1
4
19,0
χ2:0,564
Negatif
23
71,9
17
81,0
p:0,453
Zayıf
11
34,4
7
33,3
Orta
15
46,9
9
42,9
Şiddetli
6
18,8
5
23,8
Zayıf
18
56,3
9
42,9
Orta
9
28,1
7
33,3
Şiddetli
5
15,6
5
23,8
Evre I
2
6,3
2
9,5
Evre II
4
12,5
6
28,6
χ2:2,614
Evre III
17
53,1
9
42,9
p:0,455
Evre IV
9
28,1
4
19,0
Pozitif
12
37,5
5
23,8
χ2:1,091
Negatif
20
62,5
16
76,2
p:0,296
Evre I
2
6,3
2
9,5
Evre II
4
12,5
6
28,6
χ2:2,608
Evre III
13
40,6
7
33,3
p:0,456
Evre IV
13
40,6
6
28,6
Perinoral
invazyon
Kartilaj
invazyonu
İltihabi Yanıt
Desmoplazik
Yanıt
Tümör Evresi
Lenf Nodu
Tutulumu
Evre
2
χ : Ki Kare Testi
47
χ2:0,206
p:0,902
χ2:1,011
p:0,603
FAS, FAS Ligand ve P53 arasındaki ilişki
Tablo 10 : FAS-FASL-P53 ilişkisi
r
p
FAS – P53
-1,534
0,131
FASL - P53
-0,087
0,536
FAS – FASL
0,349
0,010*
r: Spearman’s rho korelasyon testi
* p<0.05 düzeyinde anlamlı
FAS ile P53 arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulunmadı
(p>0.05).
FASL ile P53 arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı
(p>0.05).
FAS ile FASL arasında pozitif yönde; % 34.9 düzeyinde ve istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı bir korelasyon olduğu saptandı (p<0.05).
4,5
4,0
3,5
3,0
2,5
2,0
F
A
S
L
1,5
1,0
,5
,5
1,0
1,5
2,0
2,5
3,0
FAS
Şekil 3 : FAS ile FASL korelasyonu
48
3,5
4,0
4,5
Tablo 11 : Larinks SHK’larında klinikopatolojik parametreler ve FAS, FASL ve P53 ekspresyonu
ÇAP
OLGU YAŞ CİNS. (CM) GRADE LOKALİZ.
VASK/
LENF.İNV. PN.İNV.
KART.İNV İLT.YANIT DESMOPL. T
LENF
NODU
EVRE FAS
FASL P53
1
70
E
4.5
İYİ
SUBGLOT. POZİTİF
NEGATİF POZİTİF
ŞİDDETLİ ZAYIF
4
NEGATİF 4
4
4
POZİTİF
2
76
E
2.5
İYİ
GLOTTİK
NEGATİF
POZİTİF
ŞİDDETLİ ORTA
4
NEGATİF 4
4
3
NEGATİF
3
56
E
0.3
İYİ
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
1
NEGATİF 1
1
1
NEGATİF
4
65
E
2
İYİ
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
2
NEGATİF 2
4
3
NEGATİF
5
54
E
1.5
İYİ
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ŞİDDETLİ ZAYIF
2
NEGATİF 2
4
4
POZİTİF
6
54
E
4
İYİ
SUPRAGL. POZİTİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
3
POZİTİF
3
3
3
POZİTİF
7
71
E
3
İYİ
GLOTTİK
NEGATİF NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
POZİTİF
3
4
4
NEGATİF
8
55
E
3.4
AZ
SUPRAGL. POZİTİF
POZİTİF
POZİTİF
ORTA
4
POZİTİF
4
2
2
POZİTİF
9
63
E
4
AZ
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ZAYIF
ŞİDDETLİ 3
NEGATİF 3
1
2
POZİTİF
10
45
E
1.1
AZ
GLOTTİK
NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ZAYIF
ŞİDDETLİ 2
NEGATİF 2
2
2
NEGATİF
11
54
E
1.7
AZ
GLOTTİK
NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ŞİDDETLİ ORTA
2
NEGATİF 2
2
3
NEGATİF
12
35
E
3
AZ
SUPRAGL. POZİTİF
POZİTİF
NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
3
NEGATİF 3
2
1
NEGATİF
13
55
E
1.7
AZ
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ORTA
2
NEGATİF 2
2
2
POZİTİF
14
42
E
3.8
AZ
SUPRAGL. POZİTİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
POZİTİF
4
3
2
POZİTİF
15
57
E
4
AZ
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
ŞİDDETLİ 3
POZİTİF
3
3
2
POZİTİF
16
67
E
2
AZ
GLOTTİK
NEGATİF POZİTİF
ŞİDDETLİ 4
POZİTİF
4
2
1
POZİTİF
17
52
E
2
AZ
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ORTA
3
NEGATİF 3
3
2
NEGATİF
18
56
E
4
AZ
TRANSGL.
POZİTİF
POZİTİF
ZAYIF
3
POZİTİF
4
2
2
POZİTİF
19
72
E
4.5
AZ
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF POZİTİF
ZAYIF
4
NEGATİF 4
2
4
POZİTİF
20
46
E
4
AZ
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ŞİDDETLİ ZAYIF
3
NEGATİF 3
3
3
POZİTİF
21
62
E
2.5
ORTA
SUPRAGL. POZİTİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
POZİTİF
3
3
2
POZİTİF
22
61
E
3.5
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF POZİTİF
ŞİDDETLİ ZAYIF
4
POZİTİF
4
3
3
POZİTİF
23
54
E
3
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ŞİDDETLİ 3
NEGATİF 3
1
2
POZİTİF
24
52
E
3
ORTA
GLOTTİK
NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ORTA
3
NEGATİF 3
2
2
POZİTİF
25
38
E
2
ORTA
GLOTTİK
NEGATİF
POZİTİF
POZİTİF
ŞİDDETLİ ŞİDDETLİ 4
NEGATİF 4
1
2
NEGATİF
26
66
E
3
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
27
48
E
2
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
28
69
E
3.2
ORTA
TRANSGL.
29
67
E
3.5
ORTA
GLOTTİK
30
52
E
5
ORTA
31
47
E
2
ORTA
32
49
E
1.2
33
62
E
1.5
34
50
E
2
ORTA
NEGATİF
POZİTİF
POZİTİF
ZAYIF
NEGATİF ORTA
ORTA
NEGATİF ZAYIF
ORTA
ORTA
2
NEGATİF 2
1
1
POZİTİF
NEGATİF POZİTİF
ŞİDDETLİ ORTA
4
POZİTİF
4
1
1
POZİTİF
NEGATİF
POZİTİF
ORTA
ŞİDDETLİ 4
NEGATİF 4
1
4
POZİTİF
NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ZAYIF
2
NEGATİF 2
1
1
NEGATİF
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
NEGATİF 3
1
3
POZİTİF
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
NEGATİF 3
1
1
NEGATİF
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
NEGATİF 3
1
2
POZİTİF
ORTA
GLOTTİK
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ORTA
1
NEGATİF 1
2
2
POZİTİF
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
3
NEGATİF 3
1
1
NEGATİF
NEGATİF
POZİTİF
35
68
K
1.5
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
3
NEGATİF 3
2
2
POZİTİF
36
71
E
1.2
ORTA
GLOTTİK
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ORTA
2
NEGATİF 2
1
1
NEGATİF
37
62
E
2
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ORTA
1
NEGATİF 1
1
4
NEGATİF
38
38
E
3
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
NEGATİF 3
2
4
POZİTİF
39
67
E
4
ORTA
SUPRAGL. POZİTİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ZAYIF
3
POZİTİF
4
1
3
NEGATİF
40
60
E
2.5
ORTA
SUBGLOT. POZİTİF
POZİTİF
POZİTİF
ŞİDDETLİ 4
POZİTİF
4
1
3
NEGATİF
41
52
E
3.5
ORTA
GLOTTİK
POZİTİF
NEGATİF ŞİDDETLİ ZAYIF
NEGATİF 3
2
1
NEGATİF
NEGATİF
NEGATİF
ZAYIF
3
42
49
E
3
ORTA
SUPRAGL. POZİTİF
POZİTİF
NEGATİF ŞİDDETLİ ŞİDDETLİ 3
POZİTİF
3
1
3
NEGATİF
43
53
E
3
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
POZİTİF
NEGATİF ŞİDDETLİ ZAYIF
2
NEGATİF 2
2
3
POZİTİF
44
73
E
3.5
ORTA
TRANSGL.
NEGATİF
POZİTİF
POZİTİF
ORTA
ZAYIF
4
NEGATİF 4
3
1
POZİTİF
45
51
E
5.5
ORTA
TRANSGL.
POZİTİF
POZİTİF
POZİTİF
ZAYIF
ZAYIF
4
POZİTİF
4
2
3
POZİTİF
46
76
E
3
ORTA
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ŞİDDETLİ 2
NEGATİF 2
3
3
NEGATİF
47
60
K
4
ORTA
GLOTTİK
POZİTİF
POZİTİF
NEGATİF ZAYIF
ZAYIF
3
POZİTİF
4
2
2
POZİTİF
48
54
E
4.5
ORTA
GLOTTİK
POZİTİF
POZİTİF
NEGATİF ORTA
ORTA
3
NEGATİF 3
2
2
POZİTİF
49
60
E
0.2
ORTA
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ORTA
1
NEGATİF 1
3
2
POZİTİF
50
67
E
1
ORTA
GLOTTİK
NEGATİF
NEGATİF POZİTİF
ZAYIF
ORTA
4
NEGATİF 4
2
2
NEGATİF
51
67
K
3.5
ORTA
SUPRAGL. NEGATİF
NEGATİF NEGATİF ZAYIF
ORTA
3
POZİTİF
4
4
3
POZİTİF
52
42
E
2.5
ORTA
SUPRAGL. POZİTİF
NEGATİF NEGATİF ORTA
ORTA
3
POZİTİF
4
2
3
NEGATİF
53
50
E
3.5
ORTA
SUPRAGL. POZİTİF
POZİTİF
ZAYIF
3
NEGATİF 3
3
3
POZİTİF
NEGATİF ZAYIF
49
TARTIŞMA
Larinks kanserleri, baş-boyun bölgesinin en sık görülen, uygun tanı ve
tedavi metodları ile uzun yaşam süreleri elde edilebilen kanserlerdir.4,7,9 Bu
tümörlerin büyük çoğunluğu skuamöz hücreli karsinomlar (SHK) olup bunun
yanında küçük hücreli, indiferansiye, adenoid kistik ve mukoepidermoid gibi
diğer histolojik tipler de görülebilir.9,25,26
Glottik tümörler genel olarak
en sık görülen lokalizasyon olarak
bilinmekle birlikte ülkemizde ve son yıllarda Avrupa ülkelerinde supraglottik
tümörlerin daha sık görüldüğü şeklinde bildiriler yapılmaktadır.
9,10,11
Bizim
çalışmamızda da supraglottik tümörler (%51) en sık görülen tümör
lokalizasyonu şeklinde bulunmuştur.
Genel olarak tedavi planlamada ve prognoz belirlemede en güvenilir
parametreler TNM sınıflaması ile saptanabilir. Bunlar içinde lenf nodu metastazı
kabul edilen en önemli parametredir. Ayrıca tümör evresi, tümör lokalizasyonu,
ülserasyon ve histolojik diferansiyasyon derecesi de
prognoz belirlemede
bilinen diğer önemli faktörlerdir.10,25,26,27,28
Ancak tüm bu parametreler göz önüne alındığında ve aynı tedavi
yöntemleri uygulandığında bile hastalar arasında tedaviye cevap, rekürrensler,
tümör davranışı ve genel prognoz açısından önemli farklılıklar olduğu
gözlenmektedir. Bu durum prognozu etkileyen başka faktörlerin bulunduğu
düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Son yıllarda bunlar arasında özellikle hücre
siklusu, proliferasyon ve apoptoz’u inceleyen genetik moleküler faktörler çok
sayıda araştırmacı tarafından ön planda tutulmaktadır.
50
Apoptoz ve hücre proliferasyonu arasındaki dengenin bozulması,
tümörlerin gelişiminde ve ilerlemesinde önemli rol oynamaktadır.32,44,53,90
Apoptozu kontrol eden ve başlatan moleküllerin başında Fas ve Fas-ligand
(FasL) reseptör-ligand ikilisi gelir.30,34,35 Fas-FasL ekspresyonlarının otoimmün
hastalıklarda, bazı tümörlerde ve transplant rejeksiyonlarının önlenmesinde rol
oynayabileceği ve daha gelişmiş tedavi yöntemleri için bir basamak olabileceği
düşünülmektedir.30,41,42,59
P53 insanlarda görülen kanserlerde en sık mutasyona uğrayan gendir.
Tümör supresör özellikleri olan bu gene ait fonksiyonel bozukluklar baş-boyun
kanserlerinin oluşumunda ve klinik seyrinde önemli rol oynar.73,77,80
Literatürde larinks kanserlerinde Fas-FasL ve p53 için ayrı ayrı prognostik
faktörler ile ilişkilerini araştıran çalışmalar mevcuttur. Ancak bu çalışmalarda
çeşitli değişik sonuçlar elde edilmiş olup tam fikir birliği oluşmamıştır. Ayrıca
p53 ve Fas-FasL ekspresyonlarını
beraber inceleyen bir çalışma karaciğer
tümörlerinde bulunmakla birlikte larinks kanserleri için literatürde benzer türde
fazla sayıda çalışma bulunmamaktadır.50
Çalışmamızda Fas ile FasL arasında normal koşullarda beklendiği üzere
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptandı. Bu reseptör-ligand çifti tümör
nekroz faktörü ailesine ait olup kendilerini taşıyan hücrelerde apoptoz
indükleyicisi olarak etki gösterirler.30,31,32 Çeşitli hücreler Fas eksprese
edebilirken FasL temel olarak aktive T lenfositlerde bulunur. İmmün sistem
içinde çeşitli dokulara tolerans oluşturulması amacıyla immün reaksiyonların
sınırlandırılması ve T hücre aracılı sitotoksisite
Fas-FasL sisteminin rol
oynadığı başlıca durumlardır.32,40 Ayrıca literatürde Fas-FasL eksprese eden
tümörlerin bunu tümöre karşı gelişmesi beklenen immün yanıttan kaçış için
kullandığı, konağın immün yanıt derecesini azaltarak tümör progresyonuna
51
neden olduğu bildirilmiştir.35,36,38 Bu yönüyle çalışmamızda elde ettiğimiz Fas
ile FasL arasındaki anlamlı istatistiksel ilişki literatür ile uyumlu bulunmuştur.
Jackel ve arkadaşlarının çalışmasında larinks SHK’larında Fas-FasL
ekspresyonu, iyi diferansiye tümörlerde yüksek oranda izlenirken az diferansiye
tümörlerde izlenmemektedir.45 Bu çalışmada da buna benzer şekilde Fas-FasL
ekspresyonu iyi diferansiye tümörlerde anlamlı şekilde yüksek, az diferansiye
tümörlerde ise düşük bulunmuştur. Buna karşın Bayazıt ve arkadaşları ve
Batur’un çalışmalarında Fas-FasL ile histolojik grade arasında bir ilişki
gösterilmemiştir.46,91 Ancak literatürde özofagus, meme, tiroid ve oral mukoza
kanserlerinde histolojik grade ile Fas-FasL ilişkisini gösteren
çok sayıda
çalışma mevcuttur. Buna göre iyi diferansiye tümörlerde belirgin Fas-FasL
ekspresyonu izlenirken, az diferansiye tümörlerde Fas-FasL ekspresyonu zayıf
olarak izlenmekte ya da hiç izlenmemektedir.52,55,57,63,64,69 Az diferansiye
tümörler, iyi diferansiye tümörlere oranla daha hızlı büyürler ve daha agresif
seyir gösterirler. Tümör hücrelerinde artmış Fas-FasL ekspresyonu, apoptozun
da artması anlamına gelir. İyi diferansiye tümörlerde gözlenen belirgin Fas-FasL
ekspresyonu, tümör hücrelerinde apoptozun artmasına yol açarak tümörün
progresyonunu yavaşlatmaktadır.48 Renal hücreli karsinomlarda ise farklı olarak
nükleer grade arttıkça Fas-FasL ekspresyonunun arttığı saptanmıştır.67 Bu
durum, bazı az diferansiye tümörlerde tümör hücrelerinde spontan apoptoz
görülebilmesiyle açıklanabilir.44
Literatürde tümör hücrelerinde Fas-FasL ekspresyonu ile hasta yaşı
arasında anlamlı ilişki bildiren çalışma bulunmamaktadır.55,62,68,69,71 Bizim
çalışmamızda da hasta yaşı ile Fas-FasL ekspresyonu arasında istatistiksel
anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ancak yüksek oranda Fas-FasL eksprese eden
olguların ortalama yaşları anlamlılığa yakın olarak Fas-FasL ekspresyonu düşük
52
olan olgulara göre daha yüksek olması bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç
olduğunu düşündürmektedir.
Tümör çapı ile Fas-FasL ekspresyonunu karşılaştıran bazı araştırmacılar
iki parametre arasında zıt yönde korelasyon bulunduğunu bildirmişlerdir. Buna
göre tümör çapı arttıkça Fas-FasL ekspresyonu azalmaktadır.48,68 Buna karşın
Bayazıt ve arkadaşları46 larinks SHK’larında tümör çapı ile Fas-FasL
ekspresyonu arasında ilişki bulamamışlardır. Bu çalışmada da bununla uyumlu
olarak bu iki parametre arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Ayrıca diğer bazı
organ tümörlerinde de Fas-FasL ekspresyonu ile tümör boyutu arasında ilişki
gösterilememiştir.55,67,69,71
Larinks SHK’larında da özofagus ve oral mukoza SHK’larında olduğu
gibi
Fas-FasL
ekspresyonu
ile
lenf
nodu
metastazı
arasında
ilişki
gösterilememiştir.54,55,46,48 Bizim çalışmamızda da lenf nodu metastazı ile FasFasL ekspresyonu arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Akciğer ve meme
kanserlerinde, lenf nodu metastazı saptanan olgularda primer tümörlerde FasFasL ekspresyonu izlenmemiş ancak metastaz olmayan olgularda belirgin FasFasL ekpresyonu varlığı dikkati çekmektedir.62,68 Tiroidin iyi diferansiye
papiller karsinomu ve foliküler karsinomlarında lenf nodu metastazlarında Fas–
FasL ekspresyonu artmış olarak izlenirken, az diferansiye tümörlerin lenf nodu
metastazlarında Fas-FasL ekspresyonu azalmış olarak bulunmuştur.64,65
Jackel ve arkadaşları45 Fas-FasL ekspresyonu ve stromal iltihabi yanıt
arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmada Fas-FasL ile iltihabi yanıt arasında
pozitif korelasyon bulunduğunu bildirmişlerdir. Batur’un çalışmasında da benzer
bir ilişki saptanmış olup hücre yüzeyinde Fas-FasL reseptörünün azalmasının
iltihabi yanıtı azalttığı bildirilmiştir.91 Deneysel çalışmalarda,
deney
hayvanlarına enjekte edilen yüzeylerinde Fas reseptörü bulunan hücrelerin, T
53
lenfosit infiltrasyonunu uyardığı Fas içermeyen tümör hücrelerinin ise böyle bir
yanıt oluşturmadığı gözlenmiştir. Mekanizma kesin olarak bilinmemekle birlikte
Fas-FasL eksprese eden tümör hücrelerinin apoptoz ve fagositoza uğramalarının
inflamatuar hücreler için kemotaktik ajanların salınımına yol açtığı ileri
sürülmektedir.45 Bizim çalışmamızda ise Fas-FasL ile iltihabi yanıt arasında ve
perinöral invazyon arasında
istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte
literatürdeki çalışmalara benzer şekilde pozitif bir korelasyon saptanmıştır.
Bu çalışmada Fas-FasL ekspresyonu ile T kategorisi, evre ve
lenfatik/vasküler invazyon arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
saptanmamıştır. Literatürde de gerek larinks karsinomlarında gerek diğer organ
tümörlerinde Fas-FasL ile evre arasında ilişki bulunamamıştır.45,46,67
Oral
mukoza ve akciğer SHK’larında da Fas-FasL ekspresyonu ile tümör evresi ve
lenfatik/vasküler invazyon arasında ilişki gösterilememiştir.55,61,62,69
Çalışmamızda larinks SHK’larında Fas-FasL ekspresyonu ile tümör
lokalizasyonu, tümör boyutu, dezmoplazik yanıt, kartilaj invazyonu arasında
anlamlı ilişki saptanmadı. Bu parametreleri inceleyen sınırlı sayıda çalışmada da
benzer sonuçlar bildirilmiştir.55,69,91
Tümör hücreleri Fas aracılı apoptozdan kaçmak için çeşitli stratejiler
geliştirmişlerdir. Bunlar Fas ekspresyonunu azaltmak, Fas proteininin hücre
membranı yerine sitoplazmada birikmesi, hücre içi Fas ileti yollarının
inhibisyonu ve FasL ekspresyonu olarak sıralanabilir.33,45,56,57,60 Fas-FasL
sisteminde ekspresyon veya fonksiyon kaybı, Fas geninde transkripsiyonel
azalma, solubl Fas proteininin artması ile ya da bcl-2, bcl-xl, FAP-1 ve FLIP
gibi Fas sinyal kaybına yol açan antiapoptotik proteinlerin ekspresyonu ile
olabilir.33,39,44,72
54
Fas ekspresyon kaybı ve FasL ekspresyonu tümör gelişiminde ve
ilerlemesinde önemlidir. Bazı araştırmacılar , Fas ekspresyon kaybının tümör
progresyonunda
sürmüşlerdir.
FasL
ekspresyonundan
Deneysel
çalışmalarda,
daha
Fas
önemli
ekspresyon
olduğunu
kaybının
ileri
tümör
metastazını arttırdığı buna karşın yeniden Fas verilmesi ile lokal tümör
büyümesinin ve metastazların azaldığı gösterilmiştir.39
Fas ekspresyon kaybı melanomalar,
özofagus kanserleri, kolorektal
kanserler, meme kanserleri, hepatoselüler karsinomlar,
karsinomlar,
tiroid
karsinomları
ve
akciğer
renal hücreli
kanserlerinde
gösterilmiştir.33,50,52,56,61,62,66,68,69 Fas pozitifliği özofagus, akciğer ve meme
kanserlerinde iyi prognostik faktör olarak kabul edilmiş ve uzun sürvi ile ilişkili
bulunmuştur.53,62,68,69
Bu çalışmada Fas-FasL reseptör-ligand çifti iyi diferansiye tümörlerde
daha fazla eksprese olarak histolojik grade ile anlamlı şekilde ilişkili
bulunmuştur. Ayrıca istatistiksel olarak anlamlılığa yakın bir şekilde stromal
iltihabi yanıt ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu bulgular literatürdeki bildiriler
ile kısmen uyumlu olarak kabul edilebilir.Ancak Fas-FasL çiftinin diğer
klinikopatolojik parametrelerle korelasyon göstermemeleri nedeniyle bizim
sonuçlarımıza
göre
güvenilir
prognostik
faktörler
olmaları
mümkün
görünmemektedir.
İnsanlarda p53 geni tümör supresör genler grubuna ait DNA hasarları ve
diğer hücresel streslere cevap olarak hücre gelişimini durdurma ve apoptozu
indükleme gibi görevleri olan nükleer bir fosfoproteindir.74,75,76 Normalde
oldukça düşük konsantrasyonlarda bulunan bu protein mutasyona uğradığında
stabilitesi artar ve hücre çekirdeğinde birikir ve immünekspresyonu belirgin hale
gelir.77,80
55
Genetik materyalin bütünlüğü, hücre siklus proteinleri ve hücre
canlılığında önemli yeri olan p53 bazı araştırmacılar tarafından “Genetik
gardiyan” olarak adlandırılmıştır. Hücre genetik materyalinde kimyasal,
hipoksik, radyoaktif, viral ya da selüler onkojenik kökenli bir hasar oluştuğunda
hücre siklusunu G1 fazında durdurur ve onarım için zaman kazanılmasını sağlar.
Ancak buna rağmen hasar onarılamaz ise
bax ve Fas üzerinden apoptozu
indükleyerek hücrenin ortadan kaldırılmasında rol oynar. Böylece genetik
hasarlı hücrelerin kontrol ve imhasını gerçekleştirir. Normal hücrelerde p53
seviyesi hücre büyümesi ve canlılığının devamı için sıkı bir şekilde kontrol
edilir ve 20 dakika gibi kısa bir yarılanma süresi vardır. Tümöral dokularda ise
p53’ün genetik mutasyon (missence nokta mutasyon) ve bu genin aktivitesini
kontrol eden mdm2 transkripsiyon faktörünün defektif olması sonucu stabilitesi
artar ve birikmeye başlar.77
İnsanlarda görülen epitelyal kanserlerin çoğunda p53 mutasyonu rol
oynar.77 Larinks’te kanserlerin dışında hiperplastik lezyonlarda, displazilerde ve
erken invaziv lezyonlarda da ekspresyonunun arttığı bildirilmiştir.73,74,75,76 Çeşitli
larinks karsinomu vaka serilerinde p53’ün genel ortalama ekspresyonu %51 ile
%80 arasında değişen oranlarda verilmektedir. Bu çalışmalarda ayrıca p53’ün
malign transformasyonun erken dönemlerinde etkin olduğu ancak tümör
progresyonu, rekürrensler ve genel sürvi üzerinde fazla belirleyici rolünün
olmadığı da öne sürülmektedir.77
Larinks SHK’larında p53’ün diğer parametreler ve sağkalım ile ilişkisini
inceleyen çalışmalarda elde edilen sonuçlarda bir fikir birliği oluşmamıştır.88
Teppo ve arkadaşları79 larinks kanserlerinde p53, proliferasyon ve anjiyogenezi
inceledikleri çalışmada p53’ün prognostik değeri olmadığını bildirmişlerdir.
Jackel ve arkadaşları81 ‘nın çalışmasında ise p53 kısa sürvi ile ve büyük tümör
56
boyutu ile ilişkili bulunmuştur. Bizim çalışmamızda da p53 ekspresyonu ile
tümör boyutu arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. P53 pozitif
olan olguların tümör boyutları anlamlı şekilde negatif olanlardan daha büyük
olarak saptanmıştır. Benzeri şekilde Lazaris ve arkadaşlarının89 klinikopatolojik
faktörlerin sürvi ile korelasyonunu araştırdığı çalışmada da p53 ile tümör boyutu
arasında pozitif ilişki bulunduğu bildirilmiştir. Bu yönüyle çalışmamız literatürle
uyumluluk göstermektedir. Spafford ve arkadaşlarının83 immünohistokimyasal
olarak çeşitli tümör markerlarını inceledikleri araştırmada düşük p53
ekspresyonlarının uzun sürvi ile ilişkili olduğunu ve ileri evre tümörlerde
ekspresyonunun arttığını saptamışlardır. Başka bir çalışmada ise klinik ve
patolojik faktörler ile ilişkisi bulunamamış ancak radyoterapi ve kemoterapiye
zayıf yanıt ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür.85 Ronchetti ve arkadaşları86
p53 mutasyonlarının sigara kullananlarda daha sık görüldüğünü ancak
prognostik değeri olmadığını bildirmişlerdir. Büyükbayram ve arkadaşları87 60
vakadan oluşan çalışmasında p53 ile histolojik grade arasında korelasyon
bulunduğunu öne sürmüşlerdir.
Bu çalışmada p53 ile yaş, histolojik grade, vasküler/lenfatik invazyon,
perinöral invazyon, kartilaj invazyonu, stromal iltihabi ve dezmoplazik yanıt, T
evresi, lenf nodu metastazı ve klinik evre arasında anlamlı istatistiksel
korelasyon gösterilememiştir. Ancak istatistiksel anlamlılığa yakın bir biçimde
p53 pozitif tümörlerin daha çok supraglottik ve transglottik tümörler oldukları
dikkati çeken bir bulgu olarak ortaya çıkmıştır. Literatürdeki bildirilerde benzeri
bir sonuca rastlanamamış olması bu konuda daha geniş seriler içeren
araştırmaların yapılabileceğini düşündürmektedir.
57
Çalışmamızda p53 ile sadece tümör boyutu arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Ancak diğer tüm klinik ve patolojik
prognostik faktörler ile p53 arasında bir korelasyon varlığı gösterilememiştir.
Ayrıca Fas-FasL reseptör ligand çifti ve p53 ile arasında da herhangi bir
korelasyon varlığı gösterilememiştir. Bu sonuçlar p53’ün de Fas-FasL çifti gibi
bağımsız,
güvenilir
bir
prognostik
düşündürmektedir.
58
faktör
olarak
kullanılamayacağını
SONUÇLAR
Şubat 2002-Temmuz 2006 tarihleri arasında Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim
ve Araştırma Hastanesi 1. ve 2. Kulak-Burun-Boğaz kliniklerinde larinks
karsinomu nedeniyle opere edilerek Patoloji laboratuarımızda incelenen olgular
değerlendirildi ve seçilen 53 olgu çalışma kapsamına alındı.
Çalışmamızda immünohistokimyasal inceleme ile larinks skuamöz hücreli
karsinomlarında, Fas, Fas-ligand ve p53 ekspresyonları değerlendirildi. Bu
parametrelerin birbirleri ile ve hasta yaşı, tümör çapı, histolojik grade, tümör
lokalizasyonu, stromal iltihabi ve dezmoplazik yanıt, lenfatik/vasküler invazyon,
perinöral invazyon, kartilaj invazyonu, boyun lenf nodu metastazı, T kategorisi
ve evre gibi prognostik parametreler ile ilişkisi araştırıldı.
Tümör hücrelerinde Fas ekspresyonu ile;
- Histolojik grade arasında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı bir ilişki
bulundu (p<0.01).
- FasL arasında pozitif yönde ileri düzeyde anlamlı bir korelasyon
saptandı (p<0.05).
- Hasta yaşı arasında istatistiksel anlamlılığa yakın bir ilişki saptandı (p:0.09)
- Tümör çapı, histolojik grade, tümör lokalizasyonu, stromal iltihabi ve
dezmoplazik yanıt, lenfatik/vasküler invazyon, perinöral invazyon, kartilaj
invazyonu, boyun lenf nodu metastazı, T kategorisi, evre ve p53 arasında
istatistiksel anlamlı bir ilişki gösterilemedi.
59
Tümör hücrelerinde FasL ekspresyonu ile;
- Fas ekspresyonu arasında ileri düzeyde anlamlı pozitif korelasyon
saptandı (p<0.05).
- Histolojik grade arasında anlamlılığa yakın ilişki saptandı (p:0.056).
- Stromal iltihabi yanıt arasında anlamlılığa yakın korelasyon bulundu (p:0.09).
- Perinöral invazyon arasında anlamlılığa yakın korelasyon bulundu (p:0.078).
- Tümör çapı, hasta yaşı, tümör lokalizasyonu, stromal dezmoplazik yanıt,
lenfatik/vasküler invazyon, kartilaj invazyonu, boyun lenf nodu metastazı, T
kategorisi, evre ve p53 arasında istatistiksel anlamlı bir ilişki gösterilemedi.
Tümör hücrelerinde p53 ekspresyonu ile;
- Tümör boyutu arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı korelasyon
bulundu (p<0.01).
- Tümör lokalizasyonu arasında ( özellikle supraglottik ve transglottik tümörler)
anlamlılığa yakın istatistiksel ilişki saptandı (p:0.06).
- Tümör çapı, hasta yaşı, histolojik grade, stromal iltihabi ve dezmoplazik yanıt,
lenfatik/vasküler invazyon, perinöral invazyon, kartilaj invazyonu, boyun lenf
nodu metastazı, T kategorisi, evre, Fas ve FasL arasında istatistiksel anlamlı bir
ilişki gösterilemedi.
Fas-FasL reseptör-ligand çifti apoptozda yer alarak ve tümöre karşı
iltihabi yanıtı arttırarak malign tümörlerin progresyonun yavaşlatılmasında rol
oynarlar. P53 tümör süpresor geni ise genetik hasarlı hücrelerin kontrolünde ve
apoptozun tetiklenmesini sağlayarak
tümöral süreçlerin sınırlandırılmasında
etkili olur. Larinks kanserlerinde günümüze değin yapılan sayısız araştırmalar
ile prognoz üzerindeki etkileri her yönüyle bilinen faktörler başta lenf nodu
tutulumu olmak üzere TNM sınıflaması ve tümöre ait histopatolojik
parametrelerdir. Literatürde prognoz belirlemek ve tedavi yaklaşımlarını daha
iyi planlayabilmek amacıyla son yıllarda çok sayıda moleküler ajan ilgi odağı
60
haline gelmiş ve bu çalışmalarda çeşitli ve çelişkili sonuçlar bildirilmiştir. Bizim
çalışmamızda da Fas-FasL ve p53 ile sadece sırasıyla histolojik grade ve tümör
çapı arasında anlamlı istatistiksel ilişki gösterilebilmiş olması bu konunun halen
tartışmaya açık olduğunu ve daha geniş seriler içeren fazla sayıda araştırmaya
ihtiyaç olduğunu düşündürmektedir.
61
RESİMLER
Resim 1: Fas için internal pozitif kontrol (Fas, x 300)
Resim 2: Orta derece diferansiye SHK olgusunda, stromal inflamatuar
hücrelerde Fas pozitifliği, internal kontrol (Fas, x300)
62
Resim 3: İyi diferansiye SHK olgusunda tümör hücrelerinde granüler
sitoplazmik Fas pozitifliği
(Fas, x400)
Resim 4: İyi diferansiye SHK olgusunda tümör hücrelerinde Fas pozitifliği
(Fas, x200)
63
Resim 5: FasL için pozitif kontrol (prostat, FasL, x 300)
Resim 6: İyi diferansiye SHK olgusunda tümör hücrelerinde FasL
pozitifliği ( FasL, x200)
64
Resim 7: İyi diferansiye SHK’ da FasL pozitifliği (FasL, x200)
Resim 8: Orta diferansiye SHK’da FasL pozitifliği (FasL, x400)
65
Resim 9: Az diferansiye SHK olgusunda p53 pozitifliği (p53, x300)
Resim 10: Orta derece diferansiye SHK olgusunda p53 pozitifliği
(p53, x200)
66
KAYNAKLAR
1- Arscott PL, Stokes T, Myc A, et al.: Fas (CD95) expression is up-regulated
on papillary thyroid carcinoma. J Clin Endocrinol Metab 1999; 84: 4246-52.
2- Assimakopoulos D, Kolettas E, Zagorianakou N, et al.: Prognostic
significance of p53 in the cancer of the larynx. Anticancer Res 2000;20: 355564.
3- Bacciu A, Mercante G, Ingegnoli A, et al.: Effects of gastroesophageal
reflux disease in laryngeal carcinoma. Clin Otolaryngol 2004; 29: 545-48.
4- Tumours of the hypopharynx, larynx and trachea, in: Barnes L, Eveson JW,
Reichart P, Sidransky D, (eds.) World Health Organization Pathology and
Genetics of Head and Neck Tumours. IARC Pres: 108-162, Lyon 2005.
5- Basolo F, Fiore L, Baldanzi A, Giannini R, Dell’Omodarme M, Fontanini G,
et al.: Suppression of Fas expression and down regulation of Fas ligand in highly
aggressive human thyroid carcinoma. Lab invest 2000; 80: 1413-9.
6- Batur Ş : Larinks skuamöz hücreli karsinomlarında FAS, FAS Ligand ve Ki67 ekspresyonunun klinikopatolojik parametrelerle karşılaştırılması (uzmanlık
tezi), İstanbul: Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim Hastanesi, Patoloji Bölümü,
2004.
7- Bayazıt Y, Mumbuç S, Uçak R, Kanlıkama M, Bakır K : Significance of Fas
protein in squamous cell carcinoma of the larynx. Acta Otolaryngol 2000; 120:
557-61.
67
8- Bennett MW, O’Connel J, O’Sullivan GC, Brady C, Roche D, Collins JK,
Shanahan F : The Fas counterattack in vivo: apoptotic depletion of tumor
infiltrating lymphocytes associated with Fas ligand expression by human
esophageal carcinoma. J Immunol 1998; 160: 5669-75.
9- Bennett MW, O’Connel J, O’Sullivan GC, Roche D, Brady C, Collins JK,
Shanahan F : Fas ligand and Fas receptor are coexpressed in normal human
esophageal epithelium. Dis esophagus 1999; 12: 90-8.
10- Berrino , Elci OC, Elci MA: Occupational exposures, anatomic location and
geographic distribution of laryngeal cancer; letter to the editor. Cancer causes
and control 2004; 15: 429-30.
11- Büyükbayram H, Cüreoğlu S, Arslan A, Işıkakdoğan R: Prognostic value
of PCNA and mutant p53 expression in laryngeal squamous cell carcinoma.
Cancer Investigation 2004; vol22 No: 2: 195-202.
12- Castellanos PF,
Spector JG, Kaiser T ;
Tumors of the larynx and
hypopharynx, in: Ballenger JJ, Snow JB Jr., (eds.): Otorhynolaryngology-Head
and Neck Surgery, 15th edition, Illinois, Williams and Wilkins. 2000, 587604.
13- Cattaruzza MS, Maisonneuve P, Boyle P: Epidemiology of laryngeal
cancer. Oral Oncol, Eur J Cancer 1996; vol 32B, N0:5: 293-305.
14- Cohen JT, Bach KK, Postma GN, Koufman JA : Clinical manifestations of
laryngopharyngeal reflux. Ear Nose Throat J 2002; 81: 19-23.
68
15- Coşkun H, Larinks kanserleri : Ergin K, Erişen L: Baş-Boyun Kanserleri,
Bursa, Nobel Kitabevleri, 2003, 345-407.
16- Head and Neck, in: Cotran RS, Kumar V, Collins T, (eds.): Robbins
Pathologic Basis of Disease, 7th edition, Philadelphia, WB Saunders Company,
2003, 765-766.
17- Cowles SR: Cancer of the larynx; Occupational and environmental
associations. South Med J 1983; vol76, No:7: 894-98.
18- Dosemeci M, Gokmen I, Unsal M, Hayes RB, Blair A: Tobacco, alcohol
use and risks of laryngeal and lung cancer by subsite and histologic type in
Turkey. Cancer Causes and Control 1997; 8: 729-37.
19- Eiband J, Elias JE, Suter CM, Gray WC, Didolkar MS : Prognostic factors
in squamous cell carcinoma of the larynx. Am J Surg 1989; 158: 314-7.
20- Elci OA, Elci MA, Blair A, Dosemeci M: Risk of laryngeal cancer by
occupational chemical exposure in Turkey. J Occup Environ Med 2003; 45:
1100-6.
21- Galli J, Cammarota G, Calo L, et al.: The role of acid and alkaline reflux in
laryngeal squamous cell carcinoma. Laryngoscope 2002; 112: 1861-65.
22- Gastman BR, Atarashi Y, Reichert TE, Saito T, Balkır L, Rabinowich H,
Whiteside TL : Fas ligand is expressed on human squamous cell carcinomas of
the head and neck, and it promotes apoptosis of T lymphocytes. Cancer Res
1999; 59: 5356-64.
69
23- Gratas C, Tohma Y, Barnas C, Taniere P, Hainaut P, Ohgaki H : Upregulation of Fas (Apo1/CD95) ligand and down-regulation of Fas expression in
human esophageal cancer. Cancer Res 1998; 58: 2057-62.
24- Griffith TS, Brunner T, Fletcher SM, Gren DR, Ferguson TA : Fas ligandinduced apoptosis as a mechanism of immune privilige. Science 1995; 270:
1189-92.
25-
Gutierrez MI, Cherney B, Hussain A, et al.: Bax is frequently
compromised in Burkitt’s lymphomas with irreversible resistance to Fas-induced
apoptosis: Cancer Res 1999; 59: 696-703.
26- Hamann KJ, Dorcheid DR, Ko FD, et al.: Expression of Fas (CD95) and
Fas ligand (CD95L) in human airway epithelium. Am J Respir Cell Mol Biol
1998; 19: 537-42.
27- Hellquist HB: Apoptosis in epithelial hyperplastic laryngeal lesions. Acta
Otolaryngol 1997; 527: 25-9.
28- Hug H : Fas-mediated apoptosis in tumor formation and defense. Biol
Chem 1997; 378: 1405-12.
29-
Hughes SJ, Nambu Y, Soldes OS et al.: Fas/Apo1 (CD95) is not
translocated to the cell membrane in esophageal adenocarcinoma. Cancer Res
1997; 57: 5571-8.
30- Jackel MC, Dorudian MA, Marx D, Brinck U, Schauer A, Steiner W :
Spontaneous apoptosis in laryngeal squamous cell carcinoma is independent of
bcl-2 and bax protein expression. Cancer 1999; 85: 591-9.
70
31- Jackel MC, Mitteldorf C, Schwyer S, Fuzesi L : Clinical relevance of Fas
(CD95/Apo1) expression in laryngeal squamous cell carcinoma. Head neck
2001; 23: 646-52.
32- Jackel M, Selmann L, Dorudian MA, Youssef S, Fuzesi L : Prognostic
significance of p53/bcl-2 coexpression in patients with laryngeal squamous cell
carcinoma. Laryngoscope 2000; 110: 1339-45.
33- Kawasai M, Kuwano K, Nakanishi Y, et al.: Analysis of Fas and Fas
ligand expression and function in lung cancer cell lines. Eur J Cancer 2000; 36:
656-63.
34- Kerr JFR, Winterford CM, Harmon BV : Apoptosis. Cancer 1994; 73:
2013-26.
35- Kim YS, Kim KH, Choi Ja, Lee JH, Kim HK, Won NH, Kim I : Fas
(CD95/Apo1) and Fas ligand expression in renal cell carcinomas: correlation
with the prognostic factors. Arch Pathol Lab Med 2000; 124:687-93.
36- Kleist B, Junghans D, Lorenz G, Bankau A: The supplementary diagnostic
power of selected immunohistochemical,
molecular genetic and infective
parameters in epithelial hyperplastic laryngeal lesions. Oncology 2003; 65: 34754.
37- Koomagi R, Volm M : Expression of Fas (CD95/Apo1) and Fas ligand in
lung cancer, its prognostic and predictive relevance. Int J Cancer 1999; 84: 23943.
71
38- Koufman JA, Burke AJ: The etiology and pathogenesis of laryngeal
carcinoma. Otolaryngol Clin North Am. 1997 Feb; 30 (1) : 1-19.
39- Lazaris AC, Lendari I, Kavantzas N, et al.: Correlation of tumor markers
p53, bcl-2 and cathepsin-D with clinicopathologic features and disease free
survival in laryngeal squamous cell carcinoma. Pathol Int 2000; 50: 717-24.
40- Liu YC, Chen CM, Hsieh HF, et al.: Apoptosis and Fas ligand expression
correlate to the histopathological grade of gastric smooth muscle tumors. J Surg
Res 2001; 95: 92-8.
41- Liu M, Lawson G, Delos M, et al.: Prognostic value of cell proliferation
markers, tumor supressor proteins and cell adhesion molecules in primary
squamous cell carcinoma of the larynx and hypopharynx. Eur Arch
Otorhinolaryngol 2003; 260: 28-34.
42- Lowin B, Hahne M, Mattmann C, Tschopp J : T-cell cytotoxicity is
mediated through perforin and Fas lytic pathways. Nature 1994; 370: 650-2.
43- Manni JJ, Terhaard CHJ, Boer MF, et al.: Prognostic factors for survival in
patients with T3 laryngeal carcinoma. Am J Surg 1992;164:683-7.
44- Mialcarek-Kuchta D, Olofsson J, Golusinski W: p53, Ki67 and cyclin D1
as prognosticators of lymph node metastases in laryngeal carcinoma. Eur Arch
Otorhinolaryngol 2003; 260: 549-54.
45- Mitsiades N, Poulaki V, Mastorakas G, et al.: Fas ligand expression in
thyroid carcinomas; a potential mechanism of immune evasion. J Clin
Endocrinol Metab 1999; 84: 2924-32.
72
46- Mottolese M, Buglioni S, Bracalenti C, et al.: Prognostic relevance altered
Fas (CD95) system in human breast cancer. Int J Cancer 2000; 89: 127-32.
47- Muraki Y, Yoshioka C, Tateishi A, Fukuda J, Haneji T, Kobayashi N:
Localization of Fas antigen in oral squamous cell carcinoma. Br J Oral
Maxillofac Surg 1999; 37: 37-40.
48- Muscat JE, Wynder EL : Tobacco, alcohol, asbestos and occupational risk
factors for laryngeal cancer. Cancer 1992; 69: 2244-51.
49- Nadal A, Cardesa A: Molecular biology of laryngeal carcinoma. Virchows
Arch 2003; 442: 1-7.
50- Nagata S, Golstein B : The Fas death factor. Science 1995; 267: 1449-55.
51- Narayana A, Vaughan ATM, Gunaratne S, Kathuria S, Walter SA, Reddy
SP : Is p53
an independent prognostic factor in patients with laryngeal
carcinoma ? Cancer 1998; 82: 286-91.
52- Nayar R, Schindler S, Head and neck in: Haber MH, Gattuso P, Spitz DJ,
David O, eds. Differential diagnosis in surgical pathology. Philadelphia, WB
Saunders Company, 2002, 363-453.
53- O’Connell J, Bennet MW, O’Sullivan GC, Collins JK, Shanahan F:
Resistance to Fas (Apo1/CD95) mediated apoptosis and expression of Fas ligand
in esophageal cancer; The Fas counterattack. Dis Esophagus 1999; 12: 83-9.
54- Okada K, Komuta K, Hashimoto S, Matsuzaki S, Kanematsu T, Koji T :
Frequency of apoptosis of tumor infiltrating lymphocytes induced by Fas
73
counterattack in human colorectal carcinoma and its correlation with prognosis.
Clin Cancer Res 2000; 6: 3560-4.
55- Owen-Schaub L : Solubl Fas and Cancer. Clin Cancer Res 2001; 1108-9.
56- Owen-Schaub L, Chan H, Cusack JC, Roth J, Hill LL : Fas and Fas ligand
interactions in malignant disease (Review). Int J Oncol 2000; 17: 5-12.
57- Owen-Schaub L, Radinsky R, Kruzel E, Berry K, Yonehara S : Anti-Fas
on nonhematopoietic tumors: levels of Fas/Apo1 and bcl-2 are not predictive of
biological responsiveness. Cancer Res 1994; 54: 1580-6.
58- Pera E, Moreno A, Galindo L : Prognostic factors in laryngeal carcinoma.
Cancer 1986; 58: 928-34.
59- Pilch BZ, Tumors of the upper respiratory tract, Part B Larynx and trachea
in: Fletcher CDM, ed. Diagnostic Histopathology of Tumors, 2nd edition, Vol 1,
China, Churchill Livingstone, 2000, 138-169.
60- Rafferty MA,
Fenton JA, Jones AS: The history,
aetiology and
epidemiology of laryngeal carcinoma. Clin Otolaryngol 2001; 26: 442-46.
61- Raitiola HS, Pukander JS: Etiological factors of laryngeal cancer. Acta
Otolaryngol 1997; Suppl 529: 215-17.
62- Reimer T, Herrnring C, Koczan D, et al.: FasL: Fas ratio- a prognostic
factor in breast carcinomas. Cancer Res 2000; 60: 822-8.
74
63-
Rigberg DA, Centeno J, Kim FS, Ke B, Swenson K, Maggard M,
McFadden DW : Irradiation-induced up-regulation of esophageal squamous cell
carcinoma is not accompanied by Fas ligand mediated apoptosis. J Surg Oncol
1999; 71: 91-6.
64- Ronchetti D, Neglia CB, Cesana BM, et al.: Association between p53 gene
mutations and tobacco and alcohol exposure in laryngeal squamous cell
carcinoma. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2004; 130: 303-6.
65- Rosai J. Respiratory Tract, in: Rosai and. Ackerman’s Surgical Pathology,
9th edition, Vol 1, China; Mosby, 2004, 305-458.
66- Sadri M, McMahon J, Parker A: Laryngeal dysplasia: aetiology and
molecular biology. J Laryngol Otol 2006; 120: 170-77.
67- Sasaki CT, Carlson RD; Malignant neoplasms of the larynx, in: Cummings
CW, ed. Otolaryngology-Head and Neck Surgery, Vol 3 St. Louis, Mosby,
1986.
68- Seta C, Fujita M, Muraki Y, Fukuda J, Kobayashi S, Hanehi T : Fas
expression and Fas monoclonal antibody-induced apoptosis in human squamous
cell carcinoma cell line, SCC-25. J Oral Pathol Med 2000; 29: 271-8.
69- Sharma K, Wan RX, Zhang LY, et al.: Death the Fas way: regulation and
pathophysiology of CD95 and its ligand. Pharmacol Ther 2000; 88: 333-47.
1987-2017.
75
70- Shibakita M, Tachibana M, Dhar DK, et al.: Prognostic significance of Fas
and Fas ligand expressions in human esophageal cancer. Clin Cancer Res 1999;
5: 2464-9.
71- Shibakita M, Tachibana M, Dhar DK, Ohno S, Kubato H, Yoshimura H, et
al.: Spontaneus apoptosis in advanced esophageal carcinoma: Its relation to Fas
expression. Clin Cancer Res 2000; 6: 4755-9.
72- Shibata H, Matsubara O : Apoptosis as an independent prognostic indicator
in squamous cell carcinoma of the esophagus. Pathol Int 2001; 51: 498-503.
73- Sittel C, Eckel HE, Damm M, Pritzbuer E, Kvasnicka HM: Ki-67 (MIB-1),
p53 and Lewis-X (LeuM1) as prognostic factors of recurrence in T1 and T2
laryngeal carcinoma. Laryngoscope 2000; 110: 1012-17.
74- Smith EM, Summersgill KF, Allen J, Hofman HT, Mc Culloch T, Turek
LP, Haugen TH : Human papillomavirus and risk of laryngeal cancer. Ann Otol
Rhinol Laryngol 2000; 109: 1069-76.
75- Spafford MF, Koeppe J, Pan Z, Archer PG, Meyers AD, Franklin WA.
Correlation of tumor markers p53, bcl-2, CD34, CD44v6 and Ki-67 with
survival and metastasis in laryngeal squamous cell carcinoma. Arch Otolaryngol
Head Neck Surg 1996; 122: 627-32.
76- Sternberg SS, Antonioli DA ; Pathology of the larynx, in: Diagnostic
Surgical Pathology, 3rd edition, Vol 1, Philadelphia, Lippincott Williams and
Wilkins, 1999, 925-947.
76
77- Strand S, Galle PR : Immune evasion by tumors: involvement of Fas
(CD95/Apo1) system and its clinical implications. Mol Med Today 1998; 4:
63-8.
78- Şengiz S, Papuççuoğlu U, Sarıoğlu S: Immunohistological comparison of
the World Health Organization (WHO) and Ljubljana classifications on the
grading of preneoplastic lesions of the larynx. Pathology- Research and Practice
2004; 200: 181-88.
79- Teppo H, Soini Y, Melkko J, Koivunen P, Alho OP: Prognostic factors of
laryngeal carcinoma: the role of apoptosis, p53, proliferation (Ki-67) and
angiogenesis. APMIS 2003;111: 451-7.
80- Thompson CB : Apoptosis in the pathogenesis and treatment of disease.
Science 1995; 267: 1456-62.
81- Ugurel S, Seiter S, Rapl G, Stark A, Tilgen W, Reinhold U : Heterogenous
susceptibility to CD95-induced apoptosis in melanoma cells correlates with bcl2 and bcl-x expression and is sensitive to modulation by interferon-γ. Int J
Cancer 1999; 82: 727-36.
82- Vielba R, Bilbao J, Eng C, et al.: p53 and cyclin D1 as prognostic factors in
squamous cell carcinoma of the larynx. Laryngoscope 2003; 113: 167-72.
83- Vlachtsis K, Nikolaou A, Markou K, et al.: Clinical and molecular
prognostic factors in operabl laryngeal cancer. Eur Arch Otorhinolaryngol 2005;
262: 890-98.
77
84- Volavsek M, Bracko M, Gale N: Distribution and prognostic significance
of cell cycle proteins in squamous carcinoma of the larynx, hypopharynx and
adjacent epithelial hyperplastic lesions. J Laryngol Otol 2003; 117: 286-93.
85- Walker PR,
Saas P,
Dietrich PY : Tumor expression of Fas ligand
(CD95L) and the consequences. Cancer 1998; 10: 564-72.
86- Webb SD, Sheratt JA, Fish RG : Cells behaving badly: a theoretical model
for the Fas/FasL system in tumor immunology. Math Biosci 2002; 179: 113-29.
87-
Whiteside TL,
Rabinowich H : The role of Fas/FasL in
immunosuppression induced by human tumors. Cancer Immunol Immunother
1998; 46: 175-84.
88- Wight R, Paleri V, Arullendran P: Current theories for the development of
nonsmoking and nondrinking laryngeal carcinoma. Current opinion in
Otolaryngol Head neck surg 2003; 11: 73-7.
89- Yıldırım S, Çermik H, Işıtmangil T, et al.: Significance of p53 and bcl-2
immunoexpression in the prognosis of laryngeal squamous cell carcinoma. J Int
Med Res 2002; 30: 597-600.
90-
Younes M, Lechago J, Ertan A, Finnie D, Younes A : Decreased
expression of
Fas (CD95/Apo1) associated with goblet cell metaplasia in
Barrett’s esophagus. Human Pathol 2000; 31: 434-8.
91- Younes M, Schwartz MR, Ertan A, Finnie D, Younes A : Fas ligand
expression in esophageal carcinomas and their lymph node metastases. Cancer
2000; 88: 524-8.
78
Download