ĐKV’DEN HAFTAYA BAKIŞ T emmuz ayının ikinci haftasını da geride bıraktık. Yazın ortasında olsak da Türkiye yoğun bir gündem yaşamaya devam ediyor. Bu hafta iç siyasete Başbakan Erdoğan ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüşmesi damgasını vurdu. Başbakan Erdoğan bu hafta siyasi parti liderleriyle görüşme turuna başladı ve ilk görüşmesini de Demokratik Sol Parti Lideri Masum Türker ile gerçekleştirdi. Görüşmelerde daha ziyade, son zamanlarda terör olaylarının artması sonucu sınır boylarında oluşturulması düşünülen özel güç üzerine görüş alışverişinde bulunuldu. Basın ve kamuoyu tarafından daha çok ilgi gösterilen görüşme ise Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi oldu. Uzun bir süre sonra partiler arasında liderler düzeyinde gerçekleştirilen bu görüşmelerin Türkiye’de siyasetin gerginliğini bir nebze de olsa düşüreceğini umuyoruz. Bu haftanın AB-Türkiye ilişkileri açısından önemli olayı Türkiye – AB Bakanlar Siyasi Diyalog Toplantısı’nın 13 Temmuz Salı günü gerçekleştirilmesi oldu. Bu toplantılar yılda iki defa düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ve Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Štefan Füle’nin katılımıyla Đstanbul’da gerçekleştirilen toplantıda değerlendirilen konular arasında Türkiye-AB ilişkilerinin genel seyrinin yanı sıra bölgesel ve uluslararası işbirliği de yer aldı. Bilindiği üzere 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’yla gelen bir yenilik de AB Konseyi Başkanı ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi makamlarının oluşturulmasıydı. Bununla hedeflenen Birliğin dış politikadaki etkinliğinin artırılması ve dış politika söyleminde yeknesak bir tutum sağlanmasıydı. Daha önceki bültenlerimizde de haftaya bakış bölümlerinde AB’nin dış politika alanında yaşadığı sıkıntılardan söz etmeye çalışmıştık. Bu bağlamda Ortadoğu’da yaşanan krizlerde daha etkin bir rol oynamak isteyen AB’nin Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton geçtiğimiz hafta bölgede temaslarda bulundu. Batı Şeria ve Gazze’de görüşmeler gerçekleştiren Ashton Gazze’ye geçişlerin açılmasında her türlü katkıya hazır olduklarının altını çizerken Birliğin Gazze’ye giriş - çıkışların kontrol edilmesini destekleyebileceğini vurguladı. Yüksek temsilci, AB’nin tutumunun oldukça net olduğunu; halkın özgürce seyahat edebildiğini, malların sadece Gazze’ye girebildiğini değil, aynı zamanda Gazze’den çıkabildiğini de görmek istediklerini belirtti. Bölgede temaslarda bulunan ABD Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell de Đsrail Başbakanı Netanyahu ve Filistinli yetkililerle görüşmeler gerçekleştirdi. Özellikle “Mavi Marmara” olayından sonra Ortadoğu’da Gazze’ye yönelik çözüm girişimlerinin ivme kazandığını söyleyebiliriz. Bu krizden sonra Đsrail Gazze’ye uyguladığı ablukayı bir miktar hafifletmiş olsa da uluslararası toplumun bu baskının daha da hafifletilmesi yönündeki telkini sürüyor. Bu hafta, bu bölümde son olarak değinmek istediğimiz konu Fransa’daki burka yasağı. Đspanya ve Belçika’dan sonra geçen hafta Fransa’da da parlamentonun alt kanadı kadınların kamuya açık alanlarda burka ve yüzü tamamıyla kapatan her tür peçeyi kullanmalarına yasak getiren tasarıyı onayladı. Bu yasanın ülkede, partiler arasında ve kamuoyunda büyük destek bulduğu söyleniyor. Yasanın yürürlüğe girmesi için Senato tarafından da onaylanması gerekiyor. Yasanın temel haklar açısından sorun oluşturduğu ve Anayasa Mahkemesi ya da Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi’nden geri dönme olasılığının bulunduğu ileri sürülüyor. Fransa’nın 5–6 milyonu bulan Müslüman nüfusu içinde, 1900 kişi burka veya peçe giyiyor. Günümüz dünyasında, küreselleşme ve artan göç, birlikte yaşamak konusunda bilinen varsayımları zorlarken, kimliksel farklılıkların daha görünür hale geldiğini görüyoruz. Farklılıkta birleşmeyi bir düstur olarak kabul eden AB içinde üye devletlerin kendilerine özgü tarihi ve kültürel birikimleri farklı uygulamaları beraberinde getiriyor. Örneğin Fransa ve Đngiltere’deki uygulamaların göçmenlere yönelik politika gibi bir konuda da birbirinden önemli ölçüde ayrıldığını gözlemlemek mümkün. Yani AB’yi değerlendirirken ortak hukuk, ortak standartlar, ortak uygulamalar yanında, farklılıklar ve uyuşmazlıkları da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tüm okuyucularımıza iyi haftalar diliyoruz.