Untitled - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
DÜŞÜK DOZ CIVA KLORİD VE KURŞUN NİTRAT’IN RAT İNCE
BAĞIRSAK DOKUSU ÜZERİNE ETKİSİ
İmran Sena SİTEMOĞLU
YÜKSEK LİSANS TEZİ
BİYOLOJİ ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
KASIM 2015
ETİK BEYAN
Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak
hazırladığım bu tez çalışmasında;
 Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar
çerçevesinde elde ettiğimi,

Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun
olarak sunduğumu,

Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak
gösterdiğimi,

Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,
bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi
beyan ederim.
İmran Sena SİTEMOĞLU
24/11/2015
iv
DÜŞÜK DOZ CIVA KLORİD VE KURŞUN NİTRAT’IN RAT İNCE BAĞIRSAK
DOKUSU ÜZERİNE ETKİSİ
(Yüksek Lisans Tezi)
İmran Sena SİTEMOĞLU
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Kasım 2015
ÖZET
Çevresel ve endüstriyel kirleticilerin en önemlilerinden olan cıva ve kurşun insan ve
hayvan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada cıva klorid (0,02 mg/kg gün),
kurşun nitrat (45 mg/kg gün) ve kurşun nitrat+cıva klorid (45 mg/kg gün kurşun
nitrat+0,02 mg/kg gün cıva klorid) erkek ratlara gavaj yoluyla verilmiştir. Muameleden 4
hafta sonra ratlarda ışık mikroskobuyla ince bağırsakta meydana gelen histopatolojik
değişiklikler incelenmiş ve kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak araştırılmıştır. 28
günlük uygulama periyodu sonucunda alınan ince bağırsak dokuları incelendiğinde cıva
klorid uygulanan gruplarda yoğun bir şekilde nekroz ve villuslarda atrofi görülmüştür.
Kurşun nitrat uygulanan gruplarda nekroz ve inflamatuvar değişimler gözlenmiştir. Cıva
klorid+kurşun nitrat uygulanan rat gruplarında ise epitel mukozasında yaygın nekroz,
villuslarda dejenerasyon ve villus epitelinde dökülme tespit edilmiştir.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Sayfa Adedi
Danışman
: 203.1.057
: İnce bağırsak, kurşun nitrat, cıva klorid, rat
: 47
: Prof. Dr. Yusuf KALENDER
v
LOW DOSE MERCURIC CHLORIDE AND LEAD NITRATE EFFECT OF RAT
SMALL INTESTINE TISSUE
(M.Sc.Thesis)
İmran Sena SİTEMOĞLU
GAZİ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES
November 2015
ABSTRACT
Mercury and lead, which are the most important environmental and industrial
contaminants, adversely affects human health. In this study, mercuric chloride (0.02 mg/
kg day), lead nitrate (45 mg/kg day) and lead nitrate+mercury chloride (45 mg / kg day
lead nitrate + 0,02 mg/kg day mercury chloride) were given to male rats through gavage. 4
weeks after treatment were examined histopathological changes that occur in the small
intestine in rats with a light microscope and was examined in comparison with the control
group. 28-day implementation period when intestinal tissue taken in examination results in
the group treated with mercuric chloride in an intensive and villous atrophi necrosis has
been observed. In the group treated with lead nitrate, necrosis and inflammatory changes
have been observed. In the group treated with mercuric chloride+lead nitrate, necrosis in
the mucosal epithelium, degeneration of the villi and loss villus epithelium was
determined. As a result lead nitrate and mercury chloride caused more toxic effects than
other groups.
Science Code
Key Words
Page Number
Supervisor
: 203.1.057
: Small intestine, lead nitrate, mercury chloride, rat
: 47
: Prof. Dr. Yusuf KALENDER
vi
TEŞEKKÜR
Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren danışman hocam
Sayın Prof. Dr. Yusuf KALENDER’e “Gazi Üniversitesi” içtenlikle teşekkür ederim.
Ayrıca tez çalışmalarım boyunca yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım; Araş. Gör.
Dr. Fatma Gökçe APAYDIN’a “Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü”, Araş.
Gör. Dr. Hatice BAŞ’a “Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü”,
Uzman Hatice KARABODUK’a “Gazi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Uygulama ve
Araştırma Merkezi”
Çalışmalarım sırasında desteğini esirgemeyen arkadaşım Meltem EMİRAL’a
Beni bugünlere getiren, maddi manevi destekleriyle beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan
çok değerli aileme çok teşekkür ederim.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET ..............................................................................................................................
iv
ABSTRACT ....................................................................................................................
v
TEŞEKKÜR ....................................................................................................................
vi
İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................
vii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ.............................................................................................
viii
ŞEKİLLERİN LİSTESİ ..................................................................................................
ix
RESİMLERİN LİSTESİ .................................................................................................
x
SİMGELER VE KISALTMALAR.................................................................................
xi
1. GİRİŞ.......................................................................................................
1
2. MATERYAL YÖNTEM ........................................................................
23
2.1. Hayvanlar..........................................................................................................
23
2.2.Kimyasallar ........................................................................................................
23
2.3. Hayvanlara Uygulama Planı .............................................................................
23
2.3.1. Kontrol grubu .........................................................................................
24
2.3.2. Kurşun nitrat uygulanan grup ................................................................
24
2.3.3. Cıva klorid uygulanan grup ...................................................................
24
2.3.4. Kurşun nitrat+ Cıva klorid uygulanan grup ...........................................
24
2.4. Işık Mikroskobu İncelemeleri ...........................................................................
24
3. ARAŞTIRMA BULGULARI .................................................................
27
4. SONUÇ VE ÖNERİLER ........................................................................
33
KAYNAKLAR ...............................................................................................................
37
ÖZGEÇMİŞ ....................................................................................................................
47
viii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa
Çizelge 1.1. Farklı sektörlerden çevreye yayılan metaller. .............................................
1
Çizelge 3.2. İnce bağırsak dokusundaki histopatolojik bulguların değerlendirilmesi ....
31
ix
ŞEKİLLERİN LİSTESİ
Şekil
Sayfa
Şekil 1.1. Toksik elementlerin organizmadaki fizyolojik yolları ve biyolojik
yanıtları ..........................................................................................................
5
x
RESİMLERİN LİSTESİ
Resim
Sayfa
Resim 3.1. Kontrol grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı .......................
27
Resim 3.2. Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı..................
28
Resim 3.3. Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı..................
28
Resim 3.4. Kurşun nitrat grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı ..............
29
Resim 3.5. Kurşun nitrat grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı ..............
29
Resim 3.6. Kurşun nitrat+Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak
histolojik yapısı ..........................................................................................
30
Resim 3.7. Kurşun nitrat+Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak
histolojik yapısı ..........................................................................................
30
xi
SİMGELER VE KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda
sunulmuştur.
Simgeler
Açıklama
g
Gram
kg
Kilogram
mg
Miligram
l
Litre
LD50
Letal doz
ppm
Milyonda bir birim
Kısaltmalar
Açıklama
ALT
Alanin aminotransferaz
AST
Aspartat aminotransferaz
CAT
Katalaz
GPx
Glutaton peroksidaz
HDL
High Density Lipoprotein
LDL
Low Density Lipoprotein
MDA
Malondialdehit
ROS
Reaktif oksijen türleri
SOD
Süperoksit dismutaz
1
1. GİRİŞ
Yüzyıllar boyunca insanlar ağır metallerin toksik etkilerinin farkında olmadan günlük
hayatta kullanmışlar ve kullanmaya da devam etmektedirler. Birçok alanda kullanılan ağır
metaller takı ve süs eşyası olarak kullanılmasının yanında, silah sanayinde ve su
borularında da kullanılmaktadır. Sanayileşme ile birlikte ağır metal içeren kömürlerin
yakılmaya başlanması ile endüstri bölgelerindeki ağır metal kirliliği aşırı boyutlara ulaşmış
ve ağır metal kirliliğinden kaynaklanan ilk tanımlanan zehirlenmeler Japonya’da ortaya
çıkmıştır. Ağır metal tanımı fiziksel özellik açısından yoğunluğu 5 g/cm3 ten daha yüksek
olan metaller için kullanılır. Bu gruba kurşun, kadmiyum, krom, demir, kobalt, bakır, nikel,
cıva ve çinko olmak üzere 60 tan fazla metal dâhildir. Ağır metallerin çevreye yayınımın
da etken olan en önemli endüstriyel faaliyetler çimento üretimi, demir çelik sanayi, termik
santraller, cam üretimi, çöp ve atık çamur yakma tesisleridir. Havaya atılan ağır metaller,
sonuçta karaya ve buradan bitkiler ve besin zinciri yoluyla da hayvanlara ve insanlara
ulaşırlar ve aynı zamanda hayvan ve insanlar tarafından havadan aeresol olarak veya toz
halinde solunurlar. Ağır metaller endüstriyel atık suların içme sularına karışması yoluyla
veya ağır metallerle kirlenmiş partiküllerin tozlaşması yoluyla da hayvan ve insanlar
üzerinde etkin olurlar (Kahvecioğlu, Kartal, Güven ve Timur, 2004a).
Yerleşik hayatın başlaması ile ortaya çıkan çevre kirliliği, her geçen gün gelişen
endüstriyel sanayiye paralel olarak artmaktadır.
Ağır metallerin endüstride kullanım alanları Çizelge 1.1.’de gösterilmiştir.
Çizelge 1.1. Farklı sektörlerden çevreye yayılan metaller (Yalçın, Maraş ve Çavuşoğlu,
2007)
Ağır metaller çevre, doğal ve insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle her yerde vardır. Doğal
olarak meydana gelen metaller genellikle nispeten düşük seviyelerdedir. Ancak, çevrede
ağır metal konsantrasyonları madencilik, atık su sulama, çamur uygulaması ve pestisit ve
2
kimyasal gübre uygulaması gibi insan kaynaklı etkilerle artmıştır (Tongesayi ve diğerleri,
2013). Bu metallere yüksek düzeyde maruziyetin kanser ve sinir sistemi hasarı gibi
olumsuz etkileri vardır (Huang, Pan, Wu, Han ve Chen, 2014).
Ağır metaller aynı zamanda besin zinciri yoluyla yoğunlaştırılmış olabilir ve sonuç olarak
insan sağlığı için büyük bir tehdit oluşturur. İnsanlar aynı anda ya da sırayla ortamında
çeşitli yollar ile çok sayıda metallere maruz kalabilir (Zhu, Jia, Cao, Meng ve Liu, 2014).
Kadmiyumun fazlası böbrek taşına neden olabilir, aşırı kurşun çocuklarda beyin
aktivitesini etkileyebilir (Toplan, Özçelik, Gülyaşar ve Akyocu, 2004).
İnsanların bakırı diğer metallere oranla daha iyi regüle edebilmelerine karşın, yüksek
miktarlarda alınan bakır önemli sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Çinko da bakır
gibi düşük derişimlerde çeşitli biyokimyasal olaylarda işlev yapan enzimlerin sentezini
katalizler. Ancak dokuda derişimin artması organizmada yapısal ve işlevsel bozukluklara
neden olmaktadır (Tort ve Torres, 1988).
Ağır metallerle ilgili pek çok deney yapılmıştır. Krom (Cr) doğal sularda derişimi düşük
olan ve organizmalar tarafından gereksinim duyulan bir element olup, eksikliği kalp
sorunları, metabolizma aksaklıkları ve diyabete neden olurken fazla krom alımı deri
döküntüleri gibi sağlık sorunlarına neden olabilir (Avenant-Oldewage ve Marx, 2000).
Krom özellikle çelik ve tekstil endüstrisinde çalışan insanların sağlığı için bir tehlike
oluşturmakta
olup,
sigara
içen
kişilerde
yüksek
düzeyde
krom
birikebileceği
belirtilmektedir.(Mertz, 1997).
Tirositlerin üzerinde krom tarafından uyarılan histolojik değişiklikler ve C vitamini olası
koruyucu rolünün değerlendirilmesi amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Kırk yetişkin erkek
albino rat dört eşit gruba ayrılmıştır. Kontrol grubu, C vitamini tedavi grubu, potasyum
dikromat tedavi edilen grup ve dördüncü grup potasyum dikromat ve vitamin C ile tedavi
edilmiştir. Potasyum dikromat grubunun örneklerinde tiroid folikül dejenerasyonu ve
dökülmüş hücrelerle bezin normal yapısında bozulma gözlenmiştir. Bazı tirositlerin apikal
ve bazal membranlarında bozulma, genişlemiş granüllü endoplazmik retikulum, şişmiş
dejenere olmuş mitokondri, basık hiperkromatik çekirdekler de dikkat çekmiştir. C
vitamini verilen grupta daha önceki değişiklikler kısmi iyileşme gösterdi. Yani, potasyum
3
dikromatın tiroit folikül hücrelerinde neden olduğu yapısal değişiklikler C vitamini
takviyesi ile kısmen düzelmiştir (El-Bakry ve Tawfik, 2014).
Kadmiyum (Cd) çok düşük derişimlerde biyolojik sistemler için toksik etkili bir ağır
metaldir. Genel populasyonda, gıda ve içme suyu kadmiyum maruziyet kaynağıdır
(Almeida, Novelli, Silva ve Alves-Junior, 2001).
Kadmiyum boya, plastik ve gübre sanayi gibi çeşitli endüstriyel alanlarda yaygın bir
şekilde kullanılmaktadır (Sastry ve Subhadra, 1985). Belirli derişimlerden sonra özellikle
metabolik aktif organlarda birikmekte histopatolojik değişimlerin yanı sıra enzim
aktivitelerini
etkileyerek
protein
ve
karbonhidrat
metabolizmasında
bozukluklar
oluşturmaktadır (Hontela, Daniel ve Ricard, 1996). Düşük derişimlerde, duyarlı canlı
türlerinde üremenin durmasına ve gelişimin yavaşlamasına neden olurken, yüksek
derişimlerde mortaliteye neden olmaktadır. Kadmiyumun uzun biyolojik yarı ömrü vardır.
Özellikle böbrek ve karaciğerde önemli ölçüde vücutta birikir. Son yıllarda yapılan
çalışmalar kadmiyumun rahim içinde de biriktiği tespit edilmiştir (Nasiadek ve diğerleri,
2011).
Bir çevre kirletici olan kadmiyum kolayca bitkiler tarafından alınır ve yem tüketimi ile
hayvanlara aktarılmaktadır. Kadmiyum hayvan hücreleri tarafından kolay atılamaz.
Bağırsak, karaciğer ve böbrekler gibi depolama dokularda bu elementin uzun süre
kalmasını hücresel taşıma sistemlerinin zayıf verimliliği şeklinde açıklanmaktadır
(Waegeneers, Pizzolon, Hoenig ve De, 2009).
Kadmiyum bir endokrin bozucudur. Bu toksik metal üreme süreci için zararlı olabilir.
Büyüme geriliği, kısırlık ve epilepsiye neden olabilir (Thompson ve Bannigan, 2008).
Arsenik, kadmiyum, kurşun, krom ve cıva toprakta yüksek sıklıkta oluşan toksik
elementlerdir. Bunların kombine etkilerini araştırmak için, otuz erkek otuz dişi SpragueDawley sıçanlarına oral yolla yüksek dozda, orta dozda, düşük dozda 90 gün boyunca bu
maddelerin karışımına maruz bırakılmıştır. Patolojik değişimler hepatositlerde ve yüksek
dozda verilen bütün sıçanların böbreklerinde gözlenmiştir ve hem testiste hem de
epididimiste spermatogenik hücreler ve sperm sayıları önemli ölçüde azalmıştır.
Anomaliler kombine maruz kalmada kadınlardan daha erken ve daha fazla erkeklerde
4
gözlenmiştir. Biyokimyasal ve patolojik değişiklikler gözlemlenen subkronik maruziyet
erkek ve dişi fareler için arsenik, kadmiyum, kurşun, krom ve cıvadan oluşan ağır metal
karışımı karaciğer, böbrek, akciğer ve erkek ratlarda üreme işlevlerinde bozukluklara yol
açabilir. Önemli metabolik organlar, karaciğer ve böbrek, ağır metallerin ana hedefidir
(Zhu ve diğerleri, 2014).
Kadmiyum (Cd), insan ve deney hayvanlarında çeşitli organları etkileyen çevresel ve
endüstriyel kirleticidir. Naringenin farmakolojik özellikleri geniş bir aralığa sahip olan
turunçgillerde bulunan doğal olarak oluşan bitki flavonoididir. Böbrek kronik kadmiyum
toksisitesinin kritik hedef organı olduğundan, sıçan böbreğinde kadmiyum kaynaklı
toksisitede naringenin etkilerini araştırmak için bir çalışma yapılmıştır. 4 hafta boyunca
ratlara kadmiyum klorür oral yolla verilmiştir. Kadmiyum klorür renal hasarı
indüklemiştir. İdrarda üre, ürik asit ve kreatin düzeyi azalmıştır. Antioksidan enzimlerinde
önemli ölçüde azalma olmuştur. Kadmiyum naringenin ile birlikte uygulandığı zaman
renal antioksidan savunma sisteminde bir artış ile birlikte böbrekte kadmiyum kaynaklı
biyokimyasal değişimlerin normale dönmesi ile sonuçlanmıştır. Histopatolojik çalışmalar
naringeninin böbrekte kadmiyum toksisitesini azalttığını ve böbrek doksunun normal
yapısının korunduğunu göstermiştir (Renugadevi ve Prabu, 2009).
Arsenik iyi bilinen küresel yeraltı suyu kirleticisi bir ağır metaldir. Arsenik karmaşık bir
metabolizma sergiler ve muhtemelen en çok bulunan ve potansiyel kanserojendir (ElDeemerdash, Yousef ve Radwan, 2009). Kirlenen yeraltı suyu ve besin zinciri yoluyla
insana, sucul yaşama ve bitkilere geçen arsenik yaygın ve çok boyutlu toksik etkileri
yüzünden çevre ve iş sağlığı açısından önemli bir sorun haline gelmektedir (Chowdhury ve
diğerleri, 2000). Antioksidan seviyesinin azalması ve kandaki oksidasyon ürünlerinin
seviyesinin yükselmesi arseniğe maruz kalan insan popülasyonunda rapor edilmiştir (Wu
ve diğerleri, 2001). Arseniğe insan vücudunun maruziyeti oksidatif stres aracılığıyla çeşitli
zararlı etkilere neden olur. Beslenme önemli hassas bir faktördür. Birkaç makul
mekanizmalarla arsenik toksisitesini etkileyebilir. Arsenik ve yüksek oranda yağlı diyete
maruz kalan sıçanların kalp ve karaciğer dokularında etkisini araştıran bir çalışma
yapılmıştır. Histolojik çalışmalar miyokard ve karaciğer nekrozu ile birlikte zamana bağlı
olarak dejeneratif değişiklikler gözlenmiştir (Dutta ve diğerleri, 2014). Toksik maddelerin
canlılarda meydana getirdiği etkiler Şekil 1.1’de gösterilmiştir.
5
Şekil 1.1. Toksik elementlerin organizmadaki fizyolojik yolları ve biyolojik yanıtları
(Kayhan, Muşlu ve Koç, 2009)
Cıva yaygın olarak sıvı ve gümüş özelliklerinde olan bir geçiş metalidir. Sembolü olan Hg
"sulu gümüş" anlamına gelen Latince terim hydrargyrumdan gelmektedir (Farina, Avila,
Rocha ve Aschner, 2013).
Cıva endüstride gerek metalik olarak gerekse organik ve inorganik cıva bileşikleri olarak
termometrelerde, bazı metallerin üretim proseslerinde, ilaç sanayiinde, diş tedavilerinde
dolgu malzemesi olarak, laboratuvar uygulamalarında, boya sanayiinde ve kağıt sanayiinde
kullanılmaktadır. Ancak günümüzde cıva kullanımı gerek metalik formunun ve gerekse
bileşiklerinin flora ve fauna için çok zehirli olmasından dolayı azaltılmaktadır ve bazı
endüstri kollarında kullanımı yasaklanmıştır. Cıva ile ilgili endüstri kollarında, cıva içeren
atıkların bulunduğu sahalarda, termik santrallerde çalışanlar ve bu tür tesislerin
yakınlarında oturanlar ile cıva konsantrasyonu yüksek sularda yaşayan deniz canlılarını
sıklıkla tüketen (Deniz canlıların vücudundaki cıva konsantrasyonu 1 ppm’den yüksek ise
yenmesi sakınca yaratmaktadır.) kişilerin bünyesindeki cıva miktarları tehlikeli sınırlar
üzerine çıkabilir. Bunların dışında bireysel olaylar ile vücuda cıva alımına evde kırılan
termometre-barometre türü aletlerden yayılan cıvanın gerek soluma yolu ve gerekse
6
vücutta bulunan açık yaralar ya da oral yollarla alınması ile diş tedavisi için yaptırılan
amalgam dolgular (hastalar hassasiyet sınırlarına gelmemişler ise amalgam dolguların
kullanılmasında sağlık açısında bir tehlike bulunmamaktadır) neden olabilir (Kahvecioğlu
ve diğerleri, 2004b).
Cıva birden çok olumsuz etkileri olabilen son derece zehirli ve sonuçta hüre ölümüne yol
açan bir ağır metaldir. Ölüme neden olmadan önce cıva hücrelere girer ve farklı hücre içi
hedefleri etkiler. Birkaç organeli ve hücresel yapıları araştırmak amacıyla yapılan
çalışmada cıva maruziyeti hücre canlılığında progresif azalma ve sitoplazmik büzülme ve
nükleer parçalanma dahil olmak üzere hücre morfolojisinde değişikliklere yol açmıştır.
Cıva maruziyeti birden fazla hücre içi hedefleri eş zamanlı olarak etkilemiştir. Hücre
iskeleti ve endoplazmik retikulumda işlev bozuklukları ve belirgin sitoplazmik asitlenme,
mitokondriyal işlevsellik kaybı görülmüştür. Bu toksisite insan hepatositlerinde hem
apoptoz hem de otofaji yoluyla hücre ölümlerine neden olmuştur (Vergilio, Carvalho ve
Melo, 2015).
Cıvanın böbreklere etkisini araştırmak için yapılan çalışmada nefronların fonksiyonlarının
kademeli olarak azaldığı gözlemlenmiştir. Ayrıca böbreklerin yeteneğini kandan metabolik
atıkları ve zehirli maddeleri temizlemek için bozabilir. Bridges ve arkadaşları genç yetişkin
ve yaşlı Wistar sıçanlarda böbreklerde cıva toksitesisinin yaşlanmaya göre etkilerini
incelemek amacıyla bir çalışma yapmıştır. Proksimal tübüler hasarı yaşlı sıçanlarda daha
fazladır. Histolojik olarak, glomerüler skleroz, tübüler atrofi, interstisyel inflamasyon ve
fibrozis yaşlı hayvanlardan elde edilen böbreklerin önemli özellikleriydi. Ayrıca proksimal
tübüllerde nekroz gözlenmiştir (Bridges, Joshee ve Zalups, 2014).
Cıva ortamda doğal olarak bulunan ve insan sağlığı ile ilgili en zehirli metallerden biri olan
bir ağır metaldir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir çalışmada, cıva (Patrick,
2002) üçüncü en sık görülen çevresel metal olduğu bildirildi. Elemental cıva fiziksel
özellikleri için kullanılır ve manevi özellikleri (Garetano, Stern, Robson ve Gochfeld,
2008) için Asya kültür ve Afro-Karayip geleneklerinde kullanılırdı. En zehirli
formülasyonu olan organik metil cıva (CH3Hg) balığın bütün türlerinde ve balık tüketen
insanlarda ve hayvanlarda tespit edilmiştir. Bir kez alınan organik metil cıva
gastrointestinal sistemde emilir ve hızlı bir şekilde, kan, beyin, karaciğer ve böbrek gibi
7
dokulara dağıtılır. Cıva plasenta bariyerini geçebilir ve hatta düşük seviyede maruz
kalmada bile fetusta birikerek ciddi nörotoksik değişikliklere neden olabilir (Newland,
Paletz ve Reed, 2008). Yeni yapılan bir epidemiyolojik çalışmada cıva zehirlenmesi ve
çocuklarda otizm arasında olası bir bağlantı olduğu rapor edilmiştir (Austin, 2008).
Son çalışmalar karaciğer ve böbrekte cıva klorürün yol açtığı oksidatif hasara karşı çeşitli
şifalı otların yararlı etkileri olduğu bildirilmiştir (Şener ve diğerleri, 2007). Cıva insanlarda
olumsuz sağlık etkilere neden olan bir çevre toksindir (Guzzi ve La Porta, 2008). Özellikle
tiyollerle bağlanır ve hatta düşük ya da submikromolar konsantrasyonlarda programlanmış
hücre ölümü teşvik, mitokondri, lizozom ve çekirdek etkiler (Dieguez-Acuna ve Woods,
2000). Cıva toksisitesi için şelasyon tedavisinin etkinliği çevreleyen tartışma göz önüne
alındığında, özellikle nörolojik hastalıklardan etkilenmiş çocuklarda (Shannon, Levy, ve
Sandler, 2001), detoks biyomoleküllerini kullanarak diyetik müdahalelerin cıva
toksisitesnin hafifletilmesinde cazip bir stratejisi vardır.
Cıva gibi ağır metallere maruz kalmanın amiyotrofik lateral skleroz, Alzheimer hastalığı,
multipl skleroz ve Parkinson hastalığı gibi çeşitli nörodejeneratif hastalıkların
etiyolojisinin bir parçası olup olmadığı konusunda çeşitli spekülasyonlar olmuştur. İnsan
vücudundan cıvanın eliminasyonu cıvanın formuna göre değişir ve eliminasyon yarı ömrü
organdan organa değişir. Metalik cıva eliminasyonu idrar, dışkı ve süresi dolmuş hava
yoluyla gerçekleşir, inorganik cıva iken idrar ve dışkı ile atılır. Organik cıva için temel
eliminasyon yolu dışkı üzerinden gerçekleştirilir. Metil cıva bunun çoğu entero-hepatik
geri dönüşüm uğrar safra içine salgılanır (Mutter, Naumann, Sadaghiani, Walach ve
Drasch, 2004).
Cıva klorürün olası histolojik, biyokimyasal ve hematolojik toksik etkisini bulmak için
Sheikh ve arkadaşları tarafından bir çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmada hematolojik
parametre üzerinde toksik etki hemoglobinde belirgin azalma, hematokrit, toplam eritrosit
sayısı ve toplam lökosit sayısında azalma ile karakterizedir. Morfolojik değişiklikler
testiste tıkanıklık şiddetli kanama, nekroz, böbreklerde dejeneratif değişiklikler, dalakta
lenfosit tükenmesi, olgun spermatosit konsantrasyonunda azalma ve testiste ödemdir.
Böbreğin en çok etkilenen organ olduğu dikkat çekicidir. Böbreklerde ağırlıklı olarak renal
korteks ve karaciğer cıva maruziyeti durumunda, en duyarlı organlar olarak kabul
edilmiştir (Sheikh, B J. Patel, Joshi, R. B. Patel ve Jegoda, 2013).
8
Beyin kesitlerinde sinir lifleri demiyelinizasyon gösterdi. Dalakta lenfositlerde azalma
olmuştur. Testiste, olgun spermatosit konsantrasyonu önemli ölçüde azalmıştır. Yağ
değişiklikleri, vakuolizasyon, hepatositlerde karyorrheksiz, sinüzoidal dilatasyon şiddetli
derecede karaciğerde gözlenmiştir. Villusların dökülmesi bağırsakta gözlenmiştir.
Araştırmada, cıva maruziyetinde karaciğerde ALT’de belirgin bir artış gözlenmiştir.
Serumda kreatinin ortalama değerinde önemli ölçüde artış olmuştur. Bilindiği gibi serum
kreatinin konsantrasyonu böbrek fonksiyonu ve böbrek yapısal bütünlüğü için geleneksel
tarama endekslerinden biridir. Kreatin düzeyinin artışı cıva tarafından böbrek kanallarında
üretilen hasar nedeniyle olabilir (Sheikh ve diğerleri, 2013).
Cıva aynı zamanda bağırsak ödemi gelişmesine ve doku içine vasküler sızıntı yapacak
şekilde damar hasarına neden olur (Sharma, 1988). Reaktif oksijen türleri ile endotel hasarı
böbrekte, karaciğerde, beyinde ve kalpte büyük ölçekli kanamanın ana kaynağı
olabilmektedir. Cıva karaciğer, böbrek, sinir hücreleri, kalp ve diğer iskelet kaslarında
depolanır, kronik bir durumda ya da muamele sonucunda birikimi sert dokularda (özellikle
kemik ve kıkırdak) ağırlıklı olarak görülmektedir, kritik bir konsantrasyona ulaştıktan
sonra idrar, dışkı, tükürük, süt ve ekspirasyon yoluyla dışarı atılmaya başlar. Sheikh ve
arkadaşları tarafından kurulan bu deneysel çalışmada böbrekler, karaciğer ve akciğerde
dejeneratif değişiklikler gözlenmesi için açıklayıcı olmuştur. Bu hayati organlarda
bahsedilen zararlı eylemler büyük olasılıkla aynı organlar aracılığıyla detoksifikasyon ve
cıva bileşiklerinin ortadan kaldırılması yolu nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Öte yandan,
cıva güçlü immünsüpresif eyleme sahiptir. Bu toksik-immünsüpresif eylem hücrenin
tükenmesi ve dalak mezenterik lenf düğümleri ve beyindeki dejeneratif değişiklikler ile
ifade edilmektedir. Bu nedenle biyokimya, hematoloji ve patolojik değişikliklerin
temelinde önemli organlar üzerinde cıva kloridin önemli toksik etkisini gösterdiği açıkça
belli olmaktadır (Sheikh ve diğerleri, 2013).
Cıva, bireylerde doku hasarına yol açan oksidatif stresin artmasına neden olan bir
elementtir. Onun kirlilik ve toksisitesi insan sağlığı için ciddi bir tehlike teşkil eder.
Solunum, beslenme ve tüketim ile besin zinciri yoluyla cıva maruziyeti oluşabilir. İnsan
üreme ve gelişmesi üzerine metallerin olumsuz etkileri araştırmacılar için zorlu bir sorun
olarak devam etmektedir. Cıva bileşiklerinin deney hayvanlarında testiküler spermatogenik
ve steroidojenik fonksiyonlarını etkilediği bilinmektedir (Fossato, Barbosa ve Scarano,
9
2012). Cıva kloridin ağız yoluyla maruziyeti farelerin üreme performansı üzerinde
olumsuz etkiler yaratmıştır. Cıva androjen yetersizliği yoluyla sıçan ve farelerde aksesuar
seks bezlerinin fonksiyonunu etkiler. Metil cıvaya maruz kalan maymunlar ve
kemirgenlerde sperm sayısının, hareketliliğinin ve morfolojisinin azaldığı bildirilmiştir
(Rao, 1989). Ayrıca, cıva klorid maruziyeti seminifer tübüllerde morfolojik değişiklikler
ve dejenerasyon ve spermatogenik hücrelerin ayrışması da dahil olmak üzere testiste
histopatolojik değişikliklere neden olmuştur. Sıçan testis dokusunda cıvanın indüklediği
oksidatif stres süperoksit dismutaz ve katalazda bir azalmayla ve malondialdehit (MDA)
düzeylerinde artarak kendini göstermiştir (Boujbiha, Hamden, Guermazi, Bouslama ve
Omezzine, 2009).
Spirullina fusiformis oksidatif stres ve karaciğerde antioksidan savunma mekanizmasının
değiştirilmesini indükleyen cıva kloride karşı koruma sağlar (M. K. Sharma, A. Sharma, A.
Kumar ve M. Kumar, 2007). Salazar ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada farelerin
beslenmesi 13 hafta boyunca Spirulina maxima %30 ile desteklenmiş bir diyette cıva
kloridin herhangi bir toksik etkisi olmadığı bildirilmiştir (Salazar, Martinez, Madrigal,
Ruiz ve Chamorro, 1998).
Cıva kloridin yol açtığı oksidatif hasar ve Wistar albino sıçanların testisinde histopatolojik
değişiklikler üzerinde ipliksi Cyanobacterium Spirulina platensis koruyucu etkisini
araştırmak amacıyla El-Desoky ve arkadaşları tarafından bir çalışma yapılmıştır.
Histopatolojik incelemede sadece cıva klorid uygulanmış olan sıçanlarda luminal sperm
azalması, düzensiz bazal membran, bazı spermatogenik hücrelerin düzensizliği ve
dejenerasyon ve kontrol grubuna göre interstisyel dokularda kanama, seminifer tübüllerde
testiküler lezyonlar ortaya çıkmıştır (El-Desoky ve diğerleri, 2013).
Spirulina testiste cıva birikimini azaltır. Spirulinanın gastrointestinal sistemde cıvanın
emilimini engelleyerek çok önemli bir rol oynayan E vitamini ve selenyum (Se) içerdiği
rapor edilmiştir. Spirulina'nın antioksidan özellikleri cıva kloridin yol açtığı oksidatif strese
karşı savunmada olumlu bir rol oynayabilir. Sonuç olarak, çalışma S. platensisin cıva
klorid ile indüklenen testiküler hasara karşı testisi koruyabileceğini göstermektedir, cıva
klorid ile indüklenen ROS temizlenir (El-Desoky ve diğerleri, 2013).
10
Mello-Carpes ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada düşük doz cıva kloride kronik maruz
kalmanın bellek oluşumunu bozduğu gösterilmiştir. Muamele sonrası hayvanlar nesne
tanıma ve engelleyici kaçınma davranışsal bellek paradigmaları dikkate alınarak test
edilmiştir. Yükseltilmiş ilave labirent, açık alan ve kuyruk darbesi testleri anksiyete,
lokomotor ve keşif faaliyetini ve ağrı eşikleri değerlendirmek için kullanılmıştır.
Engelleyici kaçınma davranışında cıvaya
maruz kalan tüm hayvanlar kontrol
hayvanlarından daha kötü bir performans sergilemiştir (Mello-Carpes ve diğerleri, 2013).
Aguado ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışma cıvanın düşük dozlarda kronik maruziyetinin
kalp ve damarların fonksiyonu üzerine olumsuz etki gösterdiğini bildirmiştir. Cıvanın
düşük dozlarda kronik maruziyetinde damarların yapısını değiştiği gözlenmiştir. Cıva
kloride maruz bırakılan farelerde damar kalınlığı damarsal iletkenlik ve direnç azalmıştır
(Aguado ve diğerleri, 2013).
Cıva, üç şekilde ortaya çıkar: Elemental, inorganik ve organik. Elemental cıva toksisitesi
cıva buharlarının inhalasyonu sonucunda ağırlıklı olarak akciğeri etkiler. Bir tuz olarak
alınan inorganik cıva, alımından sonra bağırsaktan emilir ve ciddi böbrek ve
gastrointestinal toksisitesine neden olur. Organik cıva aril formunda ya da kısa veya uzun
alkil grupları halinde bulunmaktadır. Organik cıva bileşiklerinin nöropatolojisi literatürde
daha sık tarif edilmektedir. Bu üç formdan, organik cıvanın daha fazla nörotoksik olduğu
kabul edilir. Cıva 3000'den fazla yıldır tıpta kullanılmaktadır. Ayrıca endüstride, müshil,
diüretik, anti-enflamatuar olarak ve amalgam terapötik olarak kullanılır. Dimetil cıva, bir
uçucu sıvı organik cıva bileşiğidir. Bu son derece zehirli kimyasal çok küçük miktarlarda
bile yıkıcı nörolojik hasar ve ölüme neden olabilir (Deepmala ve diğerleri, 2013).
Deepmala ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada dimetil cıva verilen deney grubunda
sıçanlarda şeffaf sıvı ile şişmiş glomerulus ve tıkalı lümen ile dejenere olmuş böbrek
tübülleri gözlenmiştir. Karaciğerde sinüzoidler dejenere olmuştur, hepatositlerde şişme ve
ağır karaciğer hasarı oluşmuştur. Beyinde nöronal dejenerasyon, sinir ipliklerinin kaybı,
sinir demetlerinin füzyonu gözlenmiştir (Deepmala ve diğerleri, 2013).
Nörodejeneratif mekanizmalar ve demir, manganez ve cıvanın etkilerini araştırmak üzere
bir çalışma yapılmıştır. Oksidatif stres (OS), özellikle mitokondride, demir, manganez ve
cıva toksisitesinin ortak özelliğidir (Farina ve diğerleri, 2013). Özellikle cıva, kurşun ve
11
alüminyum gibi zehirli metallere maruziyet nöropatolojik koşulların gelişimi ile ilgilidir.
Demir, manganez ve cıva oksidatif hasar ve nörodejenerasyon indüklediği önemli ölçüde
ilgi çekmektedir. Parkinson hastalığı ve Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif
hastalıkların nedenleri olarak görülmektedir. Erken yaşta cıvaya maruz kalma uzun ömürlü
ve kalıcı nörodavranışsal ve nörokimyasal düzensizliklere neden olmaktadır (Yorifuji,
Debes, Weihe ve Grandjean, 2011).
Nöral hücreler ile in vitro olarak yapılan deneysel çalışmalar cıvanın glial hücre
reaktivitesini (beyin iltihabı ayırt edici bir özelliği) indüklediğini, amiloid öncü proteinin
ekspresyonunu arttırdığı tespit edilmiştir (Monnet-Tschudi, Zurich, Boschat, Corbaz ve
Honegger, 2006).
Metil cıva bir organik cıva bileşiğidir. Gastrointestinal sistem tarafından emilir. Emildikten
sonra metil cıva intrasellüler kanda %90'dan fazla, kan ve doku arasında tam bir dengeye
ulaşıldıktan sonra kanda bulunan fraksiyonu, yaklaşık %6'dır (Kershaw, Clarkson ve
Dhahir, 1980). Oral yolla metil cıva alımında kan, anne sütü ve idrarda inorganik cıva
(toplam) yüzdesi sırasıyla %7, %39 ve %73'tür. Metil cıvanın ana hedef organı merkezi
sinir sistemidir. 8 yaşında metil cıvaya maruz kalan bir kişinin 30 yaşında beyninde yüksek
dozda inorganik
cıva tespit edilmiştir. Nörohistolojik sonuçlar parasantral ve
parietooksipital bölgelerde belirgin kortikal atrofi, nöronal kayıp ve gliozis olduğunu
göstermiştir. Ölümünden önce, en belirgin nörolojik bulgular kortikal körlük, azalan el
propriosepsiyonu, koreatetozu ve dikkat eksikliği olarak ifade edilmiştir. Bu hastada, sol
oksipital kortekste toplam cıva seviyesi kontrol bireylerde bulunan seviyelere 50 kat daha
fazla olduğu tespit edilmiştir (Davis ve diğerleri, 1994).
Metil cıva, fetusa hamile anneden aktarılır, fetal beyine ulaşır. Deneysel bir çalışmada
hamile fareler doğrudan metil cıvaya maruz bırakılmıştır (Watanabe, Yoshida, Kasanuma,
Kun ve Satoh, 1999). Ceninin beyninde metil cıva yüksek düzeyde tespit edilmiştir. Metil
cıva yüksek transplasental taşıma göstermesinin yanı sıra fetüs beyninde büyük birikim
olduğu görülmüştür. Metil cıva nötral amino asit taşıyıcı sistem aracılığıyla sistein
konjugatı olarak fetal kana anneden aktif taşıma ile taşındığı düşünülmektedir. Gebelik
sırasında metil cıvaya annenin maruz kalmasının onların çocuklarında nörolojik hasarlara
neden olduğunu gösteren epidemiyolojik çalışmalar vardır (Grandjean ve Landrigan,
2006).
12
Cıva birçok su ortamında bulunan en zararlı ağır metallerden biridir. Cıva kloridin tatlısu
kefallerinde (Leuciscus cephalus) akut toksisitesi ve davranış değişimlerinin belirlenmesini
amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Denemelerde kullanılmak üzere tatlısu kefali balıkları
seçilmiş ve Sakarya nehri Kirmir çayından yakalanmıştır. Sonuçlar cıva kloridin balıklarda
yüksek miktarda toksik etki gösterdiği tespit edilmiştir. Balıklarda denge bozuklukları,
titreme, solunum güçlükleri, baş aşağı yüzme, ani irkilme gibi davranış anormallikleri
gözlemlenmiştir (Gül, Yılmaz ve Selvi, 2004).
Akuatik tüketici organizmalarda cıvanın biyolojik birikimi, direkt maruz kalma (suda
bulunan metal) trofik maruz kalma (besinlerde bulunan metal) şeklinde iki kontaminasyon
kaynağının kombinasyonundan meydana gelmektedir (Boudou ve Ribeyre, 1983). Akuatik
sistemlerde bulunan doğal ve antropojenik kaynaklı birçok cıva bileşiği deri, solungaç
epiteli ve sindirim sistemi duvarları gibi organizmanın iç ortamını dış ortamdan ayıran
biyolojik bariyerleri aşan, farklı kapasitelere sahiptir. Cıva en çok solungaçlarda, en az
karaciğer, böbrekler, kaslar ve mukusta birikir (Handy ve Penrice, 1993). Cıva balıklarda
en çok metil formunda bulunur ve çeşitli dokularda sülfidril proteinlerine bağlanır. Cıva
ölüme, zayıf gelişmeye ve balıkların embriyo, larva ve genç dönemlerinde, büyümenin
azalmasına sebep olabilir (Olson, Squibb ve Cousins, 1978). Yapılan çalışmalarda cıvanın
balıkların sinir sistemini, böbreklerini, solungaçlarını ve ozmoregülatör görevlerini
bozduğu, karaciğer ve kaslardaki enzim sentezini etkilediği saptanmıştır (Niimi ve
Kissoon, 1994).
Capoeta capoeta'nin karaciğer, solungaç, bağırsak dokuları üzerinde cıva klorürün etkisini
incelemek amacıyla Erdoğan ve arkadaşları tarafından deney yapılmıştır. Kars çayından
balıklar yakalanmış ve daha sonra 3 gruba ayrılarak kontrol gruptaki balıklar normal su
ortamında, II. ve III. gruptaki balıklar 15 ve 30 gün süreyle 0,05 mg/L cıva klorür içeren su
ortamında bekletilmiştir. İncelemede karaciğer, bağırsak ve solungaç dokularında cıvaya
maruz kalma süresiyle artan derecelerde dejenerasyon ve nekrozlar tespit edilmiştir. 15 gün
süreyle cıva klorür uygulanan gruptaki deneklerin karaciğerinde ortadan şiddetliye kadar
değişen dejeneratif ve nekrotik değişiklikler gözlenmiştir. Bağırsaklarında villusların
apikal uçlarında lamina epitelyaliste dejenerasyon, nekroz ve dökülme, lamina propria ve
submukozada ödem gözlenmiştir. 30 gün süreyle cıva klorür uygulanan grupta ise
karaciğerde histopatolojik değişikliklerin şiddetinde ve yayılmasında belirgin bir artış
olmuştur.
Bağırsaklarda
lamina
epitelyaliste
belirgin
dejenerasyon,
nekroz
ve
13
deskuamasyonun yanı sıra goblet hücrelerinde azalma dikkat çekmiştir. Ayrıca lamina
epitelyalis ile lamina propria arasında şiddetli ödemden dolayı ayrılma gözlenmiştir
(Erdoğan, Yılmaz, Ersan ve Koç, 2010).
Sıçanlarda cıva klorür kaynaklı böbrek hasarları, sodyum selenit ve E vitamini
iyileştirilmesi etkisini araştırmak amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Wistar erkek sıçanlar
sodyum selenit (0,25 mg/kg gün), vitamin E (100 mg/kg günde), sodyum selenit + E
vitamini, cıva klorür (1 mg/kg gün), sodyum selenit + cıva klorür, vitamin E + cıva klorür
ve sodyum selenit + vitamin E + cıva klorüre 4 hafta maruz bırakılmıştır. Cıva klorüre
maruz kalma ürik asit, kreatinin, kan üre nitrojen ve malondialdehit (MDA) düzeylerinde
artışa ve süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GPx)
faaliyetlerinde bir azalma ile sonuçlanmıştır. Histopatolojik değişiklikler cıva klorür
uygulanmış gruplarda böbrek dokularında tespit edilmiştir. Glomerüler atrofi ve tübüler
dejenerasyon cıva klorür uygulanan grupta, sodyum selenit ve cıva klorür uygulanan
grupta, E vitamini ve cıva klorür uygulanan grubun böbrek dokularında gözlenmiştir.
Ancak glomerular atrofi, sodyum selenit, E vitamini ve cıva klorür uygulanan grubun
böbrek dokularında gözlenmemiştir. Cıva klorür ile muamele edilmiş gruplara sodyum
selenit ve/veya E vitamini takviye edildiğinde ürik asit, kreatinin, kan üre nitrojen ve MDA
düzeylerinde anlamlı bir azalma ve SOD, CAT ve GPx aktivitelerinde önemli bir artış
gözlenmiştir. Sonuç olarak, sodyum selenit, vitamin E, vitamin E + sodyum selenit
farelerdeki cıva klorüre bağlı nefrotoksitite tedavisinde tamamen olmasa da koruyucu etki
gösterdiği bildirilmiştir (Aslantürk, Uzunhisarcıklı, Kalender ve Demir, 2014).
Cıvanın toksik etkileri bir ölçüde antioksidan savunma mekanizmaları tarafından
önlenebilir. Glutation peroksidaz ve tioredoksin redüktaz gibi çeşitli enzimlerin bir yapı
bileşeni olduğu için selenyum canlılar için gerekli bir iz mineral olarak kabul edilir (Su ve
diğerleri, 2008). Selenyumun çeşitli ağır metaller üzerinde detoksifikasyon etkilere sahip
olduğu bulunmuştur (Diplock, Watkins ve Heurson, 1986). E vitamini lipitte çözünen bir
vitamindir, reaktif oksijen türleri ve Alfa tokoferolün toksik etkilerini nötralize ederek
önemli bir rol oynar (Uzunhisarcıklı ve Kalender, 2011).
Dental amalgam cıva maruziyet kaynağıdır (Woods ve diğerleri, 2008). Yaklaşık %50
oranında elemental cıva içeren diş amalgam 150 yıldan fazla süredir diş restorasyonu için
kullanılmaktadır. Çünkü amalgam işlenebilir, dayanıklı ve altın veya kompozit daha
14
ekonomiktir. Amalgam dolguları olan çocukların amalgam dolguları olmayan çocuklara
göre idrarda albümin ve artmış mikroalbümin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir
(Barregard, Trachtenberg ve McKinlay, 2008).
Çocuklarda diş amalgamının böbrek üzerine etkilerini değerlendirmek için Woods
tarafından bir klinik araştırma yapılmıştır. Bulgular amalgamın distal ve proksimal tübül
hücrelerinde zararlı etkilerinin olduğunu göstermektedir (Woods ve diğerleri., 2008).
Kurşun maruziyeti risk faktörleri;

Kurşunlu
benzinin
halen
kullanıldığı
ya
da
endüstriyel
atıkların
uygun
uzaklaştırılamadığı ülkelerde yaşamak

Sosyoekonomik düzeyinve eğitim düzeyinin düşüklüğü, kalabalık aile

Sigara, alkol kullanımı

Yetersiz beslenme (düşük demir ve kalsiyum içeriği ile beslenme, barsaklardan kurşun
absorbsiyonu arttırır)

Kurşun madeni ya da pil geri dönüşüm fabrikası yakınında yaşamak (fabrika
kullanılmamakta olsa bile)

Aile
fertlerinden
birinin
kurşun
ilişkili
endüstride
(gemi
yapımı,
kablo
döşemeciliği,cam boyama, döküm sanayii, seramik yapımı, avcılık, oto tamirciliği,
akü tamiri gibi) çalışıyor olması

Çocukların dışarıda oyun oynama süresinin uzunluğu

Mutfakta kurşunlu boyalarla kaplanmış seramik kullanmak

Besin dışı madde yeme alışkanlığı (pika)

Alternatif tıbbi ilaçlar, bitkiler kullanmak

İthal kozmetik(sürme) ya da bazı besin maddelerini kullanmak

Eski binaların tadilatında çalışmak ya da bu tozlu ortamda yaşamak

Kurşunlu borulardan oluşan su tesisatı kullanmak (B. Celtemen, P.T. Celtemen ve
Bozkurt, 2014).
Kurşun insanlar tarafından iyi bilinen ve yaygın olarak çeşitli amaçlar için tarih boyunca
kullanılmış olan her an her yerde bulunabilen ve en kullanışlı metallerden birisidir.
Kurşunun nörotoksik, hematotoksik, hepatotoksik, nefrotoksik ve immunotoksik etkileri
insan ve diğer hayvanlarda gözlenmiştir. Düşük düzeyde kurşuna maruz kalmada yaşa
15
bağlı olarak böbrek fonksiyonunda gerileme görülmüştür. Kuvvetli bir kanıt da kurşun
zehirlenmesi ile böbrek hastalığı, hipertansiyon ve gut arasında bir bağlantı olduğunu
göstermektedir. Son çalışmalar da kurşuna düşük seviyelerde maruziyetin bile böbreklere
ve böbrek yetmezliğinin ilerleme hızına zararlı etkileri olabileceğini göstermiştir. Düşük
seviyeli kurşun maruziyetinin kardiyovasküler etkileri de bildirilmiştir (Ademuyiwa,
Agarwal, Chandra ve Behari, 2010).
Kurşun sinir, kardiyovasküler, solunum, sindirim ve endokrin sistemin çeşitli organları için
toksik bir ağır metaldir (Mudipalli, 2007).
Kurşun, kadmiyum ve krom sanayide çok sık kullanılır. İşçinin vücuduna iş yerinde
teneffüs ettiği hava, deriden emilim, bulaşık yiyecek, içeceklerle ve sigara dumanı ile girer.
Bu toksik metallere, toplumun diğer bireyleri de yiyecekler, su, sigara ve egzoz gazları ile
maruz kalırlar. Trafiğin yoğun olduğu yerlerde kurşunlu benzin kullanımından çıkan egzoz
gazları önemli bir kurşun kaynağıdır. Gelişmekte olan ülkelerde kurşunlu benzin kullanımı
yaygın, havadaki kurşun miktarı fazladır. Trafiğin yoğun olduğu yerlerde, kapalı
otoparklarda ve benzin istasyonlarında çalışan işçiler, solunum yolu ile havadaki yoğun
kurşuna maruz kalırlar. Otomobillerin saldığı egzoz gazına en çok maruz kalan trafik
polisleri ve otopark çalışanlarında kan kurşun düzeyi yüksektir. Kurşuna maruz kalanlarda
ciddi sağlık problemleri oluşur. Benzin istasyonlarında en az 5 yıl çalışanlarda benzine
maruz kalma sonucu çeşitli kan; (alyuvar ve akyuvar sayısında artma ya da azalma),
karaciğer; (karaciğer yağlanması ve siroz) ve böbrek hastalıkları oluşabilir. 5 yıldan fazla
süre ile benzine maruz kalanlarda depresyon, aktivite ve motor performans düşüklüğü
saptanmıştır (Sürücü, Kale, Ertem ve Canoruç, 2012).
Çeşitli çalışmalar kurşuna maruz kalmanın insanlarda ve hayvanlarda beyin foknsiyonunda
bozukluklara neden olabileceğini ve algılama bozuklukları, sinirlilik, depresyon, ataksi,
konfüzyon, deliryum, nöbet ya da davranış bozukluklarına neden olabiliceğini göstermiştir.
Son kanıtlar da kurşuna maruz kalma ve suç davranışı arasında bir ilişki göstermektedir
(Ademuyiwa ve diğerleri, 2010).
Kadmiyum ve kurşun toksik etkisi için bir eşik limit olduğuna inanılmaktadır ve çok düşük
konsantrasyonlarda bile, kan içinde bulunan, bu metaller, olumsuz bir etkiye sahip olabilir
(Mieczan-Winiarska, 2013). Kurşunun toksik etkisinden kritik olarak etkilenen
16
organlardan birisi beyindir (Fowler ve Du Vall, 1991). İçme suyundaki kurşuna kronik
olarak maruz kalan farelerde nörolojik değişiklikler meydana gelir (Moreira, I Vassilieff ve
S.V. Vassilieff, 2001). Kurşunun beyinde birikimi beyinin işleyişinde ve gelişiminde
düzensizliklere neden olabilir. Kadmiyum ve kurşuna kronik maruziyet oksidatif stresin bir
sonucu olarak beyin hasarına yol açar (S. J. S. Flora, Mittal ve Mehta, 2008). Tanik asit
(TA) metaller için çok etkili bir şelatördür. Kadmiyum ve/veya kurşun ve TA maruz
kalmanın farelerin beyni üzerindeki etkisi incelenmiştir. Yapılan deneyde TA'nın
kurşundan daha fazla kadmiyum birikimini azalttığı gösterilmiştir (Mieczan-Winiarska,
2013).
Yapılan bir çalışma in vitro koşullarda tanik asitin kurşun için çok etkili bir şelatör
olduğunu göstermiştir (Pekdemir, Tokunaga, Ishigami ve Kyung-Jin, 2000). Farenin
üzerinde gerçekleştirilen testler in vivo koşullarda tanik asidin etkili bir şekilde kurşunun
emilimini önlediğini göstermiştir (Peaslee ve Einhellig, 1977). Tanik asit yiyecek ve
içeceklerde her şeyden önce düzenli olarak tüketilen çayda bulunur (Savolainen, 1992 ).
Karaciğer yapısı ve DNA parçalanması üzerine kurşun nitrat maruziyetinin etkilerini
araştırmak amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Yetişkin erkek Wistar sıçanları 60 gün süreyle
%0, %0,5 ve%1 doz düzeylerinde kurşun nitrat ile oral olarak maruz bırakılmış ve bir
sonraki günde sakrifiye edilmiştir. Karaciğerden kalın kesitler alınmış ve uranil asetat ve
kurşun sitrat ile boyandıktan sonra toludine mavi boyama sonrası ve elektron mikroskopisi
ile değerlendirilmiştir. DNA hasarı, DNA fragmentasyon yöntemi ile belirlendi. Karaciğer
ağırlığı önemli ölçüde deney gruplarında etkilenmemiştir. Hepatosit başına mitokondri
sayısı doza bağlı bir şekilde azalmıştır. Büyük boyutlu sitoplazmik vakuoller,
hepatositlerde mikroviulluslarda azalma, mitokondri dejenerasyonu, sinüzoidlerde
dilatasyon gözlenmiştir. Kupffer hücrelerinde herhangi bir önemli yapısal değişiklik
olmamıştır. Sonuç olarak, kurşun eşzamanlı mitojenik aktivite ile nekrotik değişikliklere
neden olmuştur. Ancak, karaciğerde önemli DNA hasarına neden olmamıştır (Narayana ve
A-Bader, 2011).
Kurşun antioksidan düzeyini azaltır, serbest radikaller ve lipid peroksidasyonunu artırır
(Yu, Li, Deng ve Mao, 2008), karaciğerde hem DNA hem de RNA sentezini etkiler
(Rabbani-Chadegani, Abdosamadi, Fani ve Mohammadian, 2009). Oksidatif stres DNA
hasarına yol açar, lipid peroksidasyonunu başlatır. Kurşun maruziyeti oksidatif stres ve
17
lipid peroksidasyonu, artırdığı için DNA hasarı kaçınılmazdır ve bu kurşun kaynaklı doku
hasarının temeli olabilir (Xu ve diğerleri, 2008).
Antioksidan moleküllerinin eksojen takviyesi kurşun zehirlenmesine karşı koymak için
hücrenin antioksidan savunma üzerinde avantajlı bir role sahip olacaktır. Corchorus
olitorius bitki antioksidan metabolitleri olarak bilinen bitki fenolik ve flavonoidlerinin
önemli bir miktarını ihtiva etmektedir (Jia, Xiong, Kong, Liu ve Xia, 2012). Birçok
çalışma, bitki fenoliklerinin dokuda ağır metal birikimini azaltabileceğini ortaya koymuştur
(Amudha ve Pari, 2011). Yapılan çalışmada, AECO zenginleştirilmiş polifenoller kan,
karaciğer, böbrek, beyin ve kalpte kurşun içeriğinin belirgin azalması koruyucu etkisini
kısmen açıklayabilir. Vücuttan kurşunun temizlenmesini kuvvetlendirebilecek flavonoidler
ve fenolik bileşiklerinin metal şelatlama yeteneği vardır (Heim, Tagliaferro ve Bobilya,
2002).
Hematolojik parametrelerde değişiklikler dokularda toksik etkilerin ilk göstergeleridir.
Kurşuna oral maruziyet kanda kurşun konsantrasyonu artışının nedeni olabilir. Kurşun
asetata maruz kalan sıçanlarda toplam eritrositte ve toplam lökositte bir azalma görülür. Bu
çalışmada, kurşun asetat ile tedavi ALT, AST ve üre seviyelerinde önemli bir artışa neden
olduğu bulunmuştur. Genellikle, bu sonuçlar karaciğer ve böbreklerde dejeneratif ve
nekrotik değişiklikleri gösteriyor olabilir (El-Nekeety, El-Kady, Soliam, Hassan ve AbdelWahhab, 2009).
Sarımsağın antioksidan özellikleri göz önüne alınarak değişmiş hematolojik, biyokimyasal
ve immünolojik parametreler ve kan, böbrek ve beyin dokularında inorganik kurşun
yükünün azalması normalleşmesi açısından sarımsak ekstrelerinin terapötik etkinliğini
değerlendirmek amacıyla Sharma ve arkadaşları tarafından çalışma yapılmıştır. Kurşun
nitrat verilen grupta nötrofil içeriği artarken kronik kurşun nitrat alımı toplam eritrosit
sayısı, toplam lökosit sayısı, hemoglobin konsantrasyonu, lenfosit ve monosit içeriğinde
önemli bir düşüş gözlenmiştir. Kurşun nitrat tedavisinde kurşun yükü ve kolesterol
artarken protein içeriği azalmıştır. Toplam protein düzeyinde azalma kurşun nitrat ile
muamele edilmiş hayvanların, böbrek ve beyin dokularında görülmüştür (V. Sharma, A
Sharma ve Kansal, 2010).
18
Sharma ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada sarımsağın kurşun nitrat uyarımlı toksisite
üzerinde inhibe edici aktiviteye sahip olduğu bulunmuştur. Kurşuna maruz bırakılmış
gruplarda sarımsak ekstrelerinin kan ve dokuda kurşun birikiminin azalmasına neden
olduğu görülmüştür (Sharma ve diğerleri, 2010).
Kurşun
nitrata,
çeşitli
konsantrasyonlarda
maruziyetin
alveoler
makrofajlarda
programlanmış hücre ölümüne (apoptoz) etkisini tanımlamak için çalışma yapılmıştır.
Makrofajlar bağışıklık düzenleme, fagositik ve parçalayıcı çeşitli fonksiyonları olan
kompleks hücrelerdir. Ağır metallere makrofajların maruz kalması, fagositoz, hareketlilik,
antijen cevabı gibi çeşitli hücre işlevlerini etkilediği bilinmektedir (Nelson, KiremidjianSchumacher ve Stotzky, 1982). İn vitro kurşun maruziyeti sonucunda makrofajlar
tarafından yapılan fagositoz azalmıştır (Buchmuller-Roviller, Ransijn ve Mauel, 1989).
Kurşun düzenli bir hava kirletici ve insanlara ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bağışıklık
sistemi, bulaşıcı maddeler ve kanser oluşumuna karşı konakçının korunması için çok
önemlidir. İmmün olmayan ve diğer immün hücreler ile birlikte makrofajlar, akciğerin
derinliklerinde bu yanıtlara aracılık etmede merkezi bir rol oynar. Bu nedenle, alveoler
makrofajlar üzerindeki kurşun etkisi ana savunma ve bağışıklık sistemi ile ilgili
anormalliklerin üretimi için önemli bir açıklama olabilir. Mevcut veriler, kısa bir süre için
kurşuna maruz kalındığında pulmoner alveoler makrofajlar kirliliğe karşı çok hassas
olduğunu ve apoptoz olduğunu göstermektedir (Shabani ve Rabbani, 2000).
Kurşunun en yoğun kullanıldığı ve çalışanların kurşundan en fazla etkilendiği akü
üretiminde kurşun taraması yapmak ve bu işçilerdeki kurşun zehirlenmesini saptamak
amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Araştırmaya katılan işçilerin tümü erkekti. %25’i 25
yaşın altında ve büyük oranda (%43) bir yıldan daha az süredir kurşuna maruz
kalmışlardır. İşçilerin %61’i sigara içmekteydi. Daha önce kurşun zehirlenmesi geçirdiğini
söyleyen 4 işçi (%7) vardı. Kurşun maruziyeti kan kurşun düzeyi ile değerlendirilmiştir.
Yaşa, sigara içme durumuna ve kurşuna maruz kalma süresine göre kan kurşun
düzeylerinin değişmediği görülmüştür. Kurşunla çalışan işçilerin sigara içmesi alınan
kurşun dozunun artışına neden olabilir. Çalışma ortamındaki kurşun içilen sigara yoluyla
alınır. İşçilerde kurşun maruziyetinin ortaya çıkarabileceği en temel klinik yakınmalar
değerlendirilmiştir. İşçilerde halsizlik, kas ve eklem ağrısı, baş ağrısı, sinirlilik, iştahsızlık
19
ve karın ağrısı en sık görülen yakınmalar olarak saptanmıştır (N. Bakırcı ve L. Bakırcı,
2007).
Kurşun zehirlenmesi dünya üzerinde çocuklar için en başta gelen çevresel sağlık
sorunlarından birisidir. Çocuklar yüksek oranda kurşunu absorbe ettikleri ve gelişen bir
bünyede kolayca inhibisyona ve hasara uğrayabilen hücre farklılaşması ve büyümesi
geçirdiklerinden dolayı yetişkinlere oranla kurşun zehirlenmesine oldukça duyarlıdır.
Bununla birlikte çok düşük miktarlardaki kurşunla karşılaşmanın kavrama bozukluğu,
nörodavranışsal hastalıklar, sinirsel zedelenme, hipertansiyon ve böbrek yetmezliğine yol
açtığı gösterilmiştir (Çaylak ve Halifeoğlu, 2010).
Kurşunla karşılaşma özellikle solunum ve gastrointestinal kanaldan olmaktadır. Nefesle
çekilen kurşunun yaklaşık %30-40'ı kan dolaşımına geçmektedir (Philip ve Gerson, 1994).
Gastrointestinal kanaldan emilim beslenme durumuna ve yaşa bağlı olarak değişir.
Bağırsaklarda demirin kurşun emilimini engellediği bilinmektedir ve çocuklarda demir
eksikliği kurşunla karşılaşmayı arttırır (Ziegler, Edwards, Jensen, Mahaffey ve Fomon,
1978). Kalsiyum, magnezyum, fosfat ve alkol de hayvanlarda,yetişikinlerde ve çocuklarda
kurşun absorbsiyonunu azaltmaktadır (Bogden, Gertner ve Christakos, 1992). Gelişme
çağındaki çocuklar besinler ve su ile aldıkları kurşunu %50 oranında absorbe ederken
yetişkinlerde bu oran %10-15'e kadar düşmektedir (Markowitz, 2000). Kurşun emildikten
sonra kan dolaşımında %99 oranında eritrositlerde geri kalan kısmı plazma ve serumda
bulunur. Yarı ömrü yaklaşık 30-35 gündür. Bu düşük yarı ömür nedeniyle altı hafta
sonrasında vücuda giren kurşun kanda tespit edilememektedir. Daha sonra böbrek,
karaciğer, beyin ve akciğer gibi yumuşak dokular ile diş kemiğine dağılır (Kaya ve Akar,
1998).
Kurşun insanlarda birçok enzimim inhibe etmekte ve fizyolojik sistemleri etkilemektedir.
Yapılan deneylerle merkezi ve periferik sinir sistemi, hemapoietik sistem, kalp damar
sistemi, kadın ve erkek üreme sistemi üzerine fizikokimyasal, biyokimyasal ve davranışsal
fonksiyon bozukluklarına neden olduğu gösterilmiştir (Kalia ve S. J. Flora, 2005).
Kurşunla karşılaşan dokularda ROS oluşumu artmakta ve hücredeki antioksidan
mekanizmalarının tüketilmesi ile prooksidan/antioksidan denge bozulmaktadır. Böylece
dokuların komponentlerinin oksidatif hasara uğraması ile doku zedelenmesi oluşmaktadır.
20
Kurşun zehirlenmesinde kullanılan şelatör maddeler kurşunu bağlandığı dokularda onun
yerine bağlanarak uzaklaştırırlar (Çaylak ve Halifeoğlu, 2010).
Kurşun aynı zamanda endokrin sistemi etkileyerek gametogenezi ve gebelikte hormonal
dengeyi bozabilir. Kurşuna gebelikte maruz kalınması sonucu kurşun pasif difüzyonla
plasentayı geçer ve fetal sirkülasyona karışır. Fetal kan-beyin bariyerini geçerek hızla
gelişmekte olan sinir sistemine nörotoksik etki yapar. Normal kemik gelişimini bozar
(Pawlowski, Miles, Courtney, Materna ve Charlton, 2006).
Diyabetik erkek sıçanlarda vitamin C’nin kurşun toksisitesine karşı koruyucu etkisini
incelemek amacıyla Ayoubi ve arkadaşları tarafından bir deney yapılmıştır. Diyabetik ve
kurşun verilen grupların kontrol gruplara kıyasla daha yüksek glukoz, kolesterol, LDL,
trigliseritler ve daha düşük insülin ve HDL konsantrasyonuna sahip oldukları tespit
edilmiştir. Vitamin C uygulaması kanda glukoz, kolesterol, LDL ve trigliserit düzeylerini
düşürdüğü HDL konsantrasyonunu ise arttırdığı saptanmıştır. Ayrıca kurşun asetat sperm
hücrelerini de etkilemiştir. Hücre zarının kalınlığı azalmıştır. Diyabetik + kurşun asetata
maruz kalan sıçanlarda sertoli hücreleri ve spermatositlerin sayısı ve testosteron düzeyi
azalmıştır. Sonuç olarak diyabetik farelerde vitamin C’nin antioksidan özelliği, kurşun
asetatın toksik seviyelerinde oksidatif stres komplikasyonlarını azaltmasına neden olmuştur
ve patolojiler de normale dönme gözlenmiştir (Ayoubi, Vaizadeh, Omidi ve Abolfazli,
2015).
Nil tilapia (Oreochromis niloticus)’nın kas, karaciğer, solungaç ve böbrek dokularında
kurşun birikiminin etkilerini ve kurşun toksisitesinin azaltılmasında zeolitin etkisini
incelemek amacıyla Çoğun ve Şahin tarafından bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada 10,
20 ve 30 günlük sürelerde Nil tilapia (O. niloticus) balıklarında kurşun toksisitesinin
gideriminde zeolit kullanımı incelenmiştir. En yüksek kurşun birikimi böbrek dokusunda
oluşmuş, bunu solungaç, karaciğer ve kas dokusu izlemiştir. Etkide kalınan tüm sürelerde
O. niloticus’un dokularında kurşun birikimi zeolitin varlığında azalmıştır. Denenen tüm
karışımlarda (kurşun + zeolit) zeolit O. niloticus’un böbrek ve karaciğer dokularında
kurşun birikimini önemli ölçüde azaltmıştır (Çoğun ve Şahin, 2012).
Kerevit dipten beselenen, temizleyici, sulak yerlerde bulunan bir balıktır ve böylece kurşun
gibi kirletici maddelerin değerlendirilmesi için iyi bir biomodeldir. Kerevit 7 hafta süreyle
21
kurşun nitrata maruz bırakılmıştır. Dokuların çoğunda doza ve zamana bağlı kurşun
birikimi olduğu gözlenmiştir. Kurşun biyobirikiminin solungaçlarda, hepatopankreasta ve
karın kasında olduğu gösterilmiştir. Yumuşak dokularda kurşun doku konsantrasyonları
azalan sırada solungaçlarda, hepatopankreasta, kastadır (Anderson, Preslan, Jolibois,
Bollinger ve Gearge, 1997).
Yalçın ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 70 adet albino fare materyal olarak
kullanılmıştır. Kontrol, deneme 1 ve deneme 2 olmak üzere fareler 3 gruba ayrılmıştır.
Kontrol grubu normal besin (yem ve su), ikinci grup farklı dozlarda kurşun (Pb) içeren
besin (yem ve kurşun içeren sulu çözelti), üçüncü grup ise farklı dozlarda cıva (Hg) içeren
besin (yem ve cıva içeren sulu çözelti) ile beslenmiştir. Deneme süresi 15 gün olarak
belirlenmiştir. Deneme süresi bitiminde fareler ilk olarak tartıldı ve sonrasında kesim
esnasında alınan kan örneklerinde Alkalen fosfataz (ALP) enzim düzeyi otoanalizör
kullanılarak belirlenmiştir. Farelerde uygulanan metal iyon dozunun artması ile birlikte
canlı ağırlık değerlerinde önemli azalmalar belirlendi. Kurşun ve cıva uygulama dozu ile
birlikte serum alkalen fosfataz düzeylerinde belirgin azalma olduğu gözlenmiştir (Yalçın
ve diğerleri, 2007) .
Bu tezin amacı, birer ağır metal olan cıva klorid ve kurşun nitratın ratların ince bağırsak
dokularında sebep olabileceği histopatolojik değişimleri incelemektir.
22
23
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Hayvanlar
Bu tez çalışması Gazi Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Yetiştirme ve Deneysel
Araştırmalar Merkezi (GÜDAM) etik kurul onayı alınarak gerçekleştirilmiştir (Etik Kurul
No: G.Ü. ET-13.011). Deneyde yaklaşık olarak 300-320 gr ağırlığında GÜDAM’dan temin
edilen 24 erkek Wistar albino ratlar kullanılmıştır. Ratlar özel kafesler içinde ve her kafeste
6 tane rat olacak şekilde 4 gruba ayrılmıştır. Standart laboratuvar diyeti ve su ile
beslendiler.
Ratlara
18-22
°C
oda
sıcaklığında,
uygulanmıştır. Ratlara Gazi Üniversitesi
Hayvan
aydınlık/karanlık
fotoperiyodu
Deneyleri Yerel Etik Kurul
Yönergesindeki İlkelere uygun olarak muamele edilmiştir.
2.2. Kimyasallar
Ratlara deneylerde kurşun nitrat, cıva klorid ve distile su uygulanmıştır.
2.3. Hayvanlara Uygulama Planı
Ratlar kontrol grubu (n=6) ve uygulama grubu (n=18) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır.
Deney grupları aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
1. Grup: Kontrol grubu
2. Grup: Cıva klorid uygulanan grup
3. Grup: Kurşun nitrat uygulanan grup
4. Grup: Kurşun nitrat+cıva klorid uygulanan grup
Bu çalışmada toplam 24 rat kullanılmıştır ve her bir grupta 6 rat bulunmaktadır.
Uygulamaların yapıldığı ilk gün deneyin 0. günü olarak kabul edilmiştir. Uygulamalar
sabah saatlerinde (09.00-11.00 arasında) aç olmayan ratlara yapılmıştır.
24
2.3.1. Grup: Kontrol grubu
Kontrol grubunda her bir rata günlük olarak 1 ml/kg vücut ağırlığı (v.a.) distile su oral
gavaj yoluyla verilmiştir.
2.3.2. Grup: Kurşun nitrat uygulanan grup
Her bir rata günlük 45 mg/kg v.a. kurşun nitrat distile su içerisinde çözülerek oral gavaj
yoluyla verilmiştir. Uygulanan doz, 1/50LD50 kurşun nitrat dozudur.
2.3.3. Grup: Cıva klorid uygulanan grup
Her bir rata günlük 0,02 mg/kg v.a. cıva klorür distile su içinde çözülerek oral gavaj
yoluyla verilmiştir. Uygulanan doz 1/50LD50 cıva klorid dozudur.
2.3.4. Grup: Kurşun nitrat +cıva klorid uygulanan grup
Her bir rata günlük 45 mg/kg v.a kurşun nitrat ve günlük 0,02 mg/kg v.a cıva klorür distile
su içerisinde çözülerek oral gavaj yoluyla verilmiştir.
Uygulamadan 4 hafta sonra her gruptaki 6 rat, ketamin (45 mg/kg) + xylazin (5 mg/kg)
kombinasyonu ile intramuskular (i.m.) olarak bayıltılarak disekte edildi. Her bir ratdan ışık
mikroskobu incelemeleri için ince bağırsak dokuları alınmıştır.
2.4. Işık Mikroskobu İncelemeleri
Ratlardan alınan ince bağırsak dokuları ışık mikroskobu incelemeleri için ayrılmıştır. İnce
bağırsak dokusunun ışık mikroskobu incelemeleri için dokular Bouin fiksatifi içinde tespit
edilmiştir. Yıkama ve dehidrasyon işlemlerinden sonra dokular parafin bloklar haline
getirilmiştir. Hazırlanan parafin bloklardan mikrotom ile 5-6 µ kalınlığında kesitler
alınmıştır. Alınan kesitler hematoksilen-eozin boyası ile boyanmış, fotoğraf makinesi
ataşmanlı ışık mikraskobunda (Olympus E-330, Tokyo, Japan) incelenmiş ve fotoğrafları
çekilmiştir. Her bir hayvandan alınan doku örneklerinden en az 10 preparat incelenmiş ve
25
histopatolojik bulgular açısından değerlendirilmiştir. Tüm gruplardaki preparatlar
bulguların derecesine göre (-) yok, (+) az, (++) orta ve (+++) çok şeklinde gösterilmiştir.
26
27
3. ARAŞTIRMA VE BULGULAR
28 günlük uygulama periyodu sonucunda alınan ince bağırsak dokuları incelendiğinde
kontrol grubunun histolojik yapısı normal yapıda gözlenmiştir (Resim 3.1). Cıva klorid
uygulanan grupta yoğun bir şekilde nekroz ve villuslarda atrofi görülmüştür (Resim 3.2,
Resim 3.3). Kurşun nitrat uygulaması yapılan grupta nekroz ve inflamatuvar değişimler
gözlenmiştir (Resim 3.4, Resim 3.5). Cıva klorid ve kurşun nitratın birlikte uygulandığı
grupta ise epitel mukozasında yaygın nekroz, villuslarda dejenerasyon ve villus epitelinde
dökülme tespit edilmiştir (Resim 3.6, Resim 3.7). İnce bağırsak dokusundaki histopatolojik
bulguların değerlendirilmesi Çizelge 3.2’de verilmiştir.
Resim 3.1. Kontrol grubu ratların ince bağırsak dokusunun histolojik yapısı ,H&E x100
28
Resim 3.2. Cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda
mononükleer hücre infiltrasyonu (▼) ve nekroz (✱), H&E x100
Resim 3.3. Cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda
mononükleer hücre infiltrasyonu (▼), nekroz (✱) ve villus atrofisi (⇇), H&E
x200
29
Resim 3.4. Kurşun nitrat muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda
mononükleer hücre infiltrasyonu (▼) ve villuslarda dejenerasyon (↑), H&E
x100
Resim 3.5. Kurşun nitrat muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda
mononükleer hücre infiltrasyonu (▼), H&E x200
30
Resim 3.6. Kurşun nitrat ve cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak
dokusunda villus atrofisi (⇊) ve nekroz (✱), H&E x100
Resim 3.7. Kurşun nitrat ve cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak
dokusunda hücre infiltrasyonu (▼) ve nekroz (✱), H&E x200
31
Çizelge 3.2. İnce bağırsak dokusunda histopatolojik bulguların değerlendirilmesi
Nekroz
Villus
atrofisi
Mononükleer
hücre
infiltrasyonu
Villus dejenerasyonu
Kontrol
-
-
-
-
Cıva klorid
+++
+++
+++
+
Kurşun nitrat
+
-
++
++
Kurşun
nitrat+Cıva
Klorid
+++
+++
+++
++
Patoloji
Gruplar
Skorlama dereceleri: (-)yok, (+) az, (++) orta, (+++) çok
32
33
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Ekolojik dengeyi bozan kirletici unsurlar; bazı organik maddeler, endüstriyel atıklar, petrol
ve türevleri, yapay tarımsal gübreler, deterjanlar, radyoaktivite, pestisitler, inorganik tuzlar,
yapay organik kimyasal maddeler, ağır metaller ve atık ısı olarak bilinen maddelerdir. Bu
maddeler doğal dengeyi olumsuz yönde tehdit eden unsurlardır. Birçok ağır metal sanayide
kullanılmakta ve atık olarak doğaya terk edilmektedir. Özellikle son on yıldaki endüstriyel
gelişmeler deniz çevrelerinin ağır metaller tarafından kirletildiği ve bu kirlenmenin besin
zincirine de yansıdığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Su ve besinler ile bünyeye alınan ağır
metaller canlılarda birikerek tüm yaşam aktivitelerine zarar verebilme ve değiştirebilme
potansiyeline sahiptirler (Hu, 2000).
Normal koşullarda ağır metallerin doğadaki düzeyi düşüktür. Canlılarda enzimatik aktivite
için bazı ağır metaller sadece belli konsantrasyonlarda gereklidir. Doğal konsantrasyon
düzeylerinin arttığı durumlarda, örneğin gümüş, cıva, bakır, kadmiyum ve kurşun gibi ağır
metaller toksik etki yapmakta ve enzimleri inhibe etmektedir (Kayhan, 2006).
Ağır metaller toprakta, suda, bitkilerde ve hayvanlarda birikim yapabilen yüksek atom
ağırlığına sahip metaller olduklarından biyolojik yaşam için tehlikeli olabilmektedirler
(Aslan, 2011). Ağır metaller havadan, sudan ve özellikle de alınan besinler yolu ile canlı
bünyesine girmekte ve canlı organizmalarda çeşitli genetik, sitolojik, fizyolojik ve
biyokimyasal hasarlara neden olmaktadır (Canpolat ve Çalta, 2001; Yalçın ve diğerleri,
2007). Ağır metallerin toksisite derecesi; metalin konsantrasyonuna, bulunuş formuna
(metal, iyon, organik bileşik.vs), fertlere, türlere, etki süresine, bulunduğu yere vb.
faktörlere bağlı olarak değişmektedir (Okcu, Tozlu, Kumlay ve Pehluvan, 2009).
Organizmaya alınan metaller, metabolizma üzerindeki toksik etkilerini farklı yollarla
yapmaktadır. Örneğin, proteinlerle etkileşerek onların enzimatik ve yapısal fonksiyonlarını
değiştirir ve inhibe edebilir, temel elementlerin yerini alarak toksik etki gösterebilir (Okcu
ve diğerleri, 2009).
Cıva yaygın olarak bulunan endüstriyel ve çevresel bir kirleticidir. Cıvaya kazayla ve iş
34
nedeniyle maruz kalınabilir. Maruziyet sonucu insanlar ve hayvanlarda çeşitli organ ve
dokular zarar görebilir (Agarwal, Goel ve Behari, 2010; Rao ve Chhunchha, 2010).
Bu tez çalışmasında 1 mg/kg vücut ağırlığı dozunda cıva klorid subakut olarak gavajla
erkek ratlara uygulanmış ve deney süresince ratlarda ölüm meydana gelmemiştir. Ancak
deney boyunca cıva klorid uygulanan ratlarda kaşınma, aksırma gibi bazı alerjik
reaksiyonlar gözlenmiştir.
Cıva klorid ratlarda nefrotoksik (Agarwal ve diğerleri, 2010), nörotoksik (Bernard,
Enayati, Redwood, Roger ve Binstock, 2001), kardiyotoksik (Virtanen, Rissanen,
Voutilainen ve Tuomainen, 2007) ve genotoksik (El-Shenawy ve Hassan, 2008) etkilere
sahip bir ağır metaldir. İnorganik cıva bileşikleri gastrointestinal sistem ve böbreklerde
hasara neden olmaktadır (Ayaz ve Yurttagül, 2012).
Bu tez çalışmasında 4 hafta boyunca oral yoldan ratlara cıva klorid verilmiş ve bu ağır
metalin ince bağırsak dokusu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Işık mikroskobu incelemeleri
sonucunda cıva klorid uygulanan ratların ince bağırsak dokusunda yoğun bir şekilde
nekroz ve villuslarda küntleşme görümüştür.
Kurşun, gelişmekte olan ülkelerde kentleşme ve sanayileşmenin hızla artması, bunun yanı
sıra gerekli önlemlerin aynı hızda alınmaması sonucu, halk sağlığını tehdit eden toksik bir
maddedir (Şanlı, Hızel ve Albayrak, 2005). Kurşun organik ve inorganik formda
bulunabilen bilinen en eski ve en önemli toksik metallerden birisidir. Kurşuna maruziyet
çevresel ve endüstriyel yollarla gerçekleşebilir. Kurşun vücuda gastrointestinal ve solunum
sistemi yoluyla alınır. Organik bileşikleri deriden de alınabilir (Goyer ve Clarkson, 2001).
Kurşunun yüksek konsantrasyondaki maruziyeti akut olarak proksimal renal tübüler
hasara, kronik olarak sinir sistemi bozuklukları, anemi, kronik böbrek yetmezliği, körlük,
kolik, D vitamini metabolizmasında bozukluklara neden olabilmektedir. Birçok hayvan
çalışması ve daha az sayıdaki insan çalışmalarında kurşunun akciğer ve mide kanserine ve
beyin tümörüne neden olabileceği gösterilmiştir (Järup, 2003).
Bu tez çalışmasında 1 mg/kg vücut ağırlığı dozunda kurşun nitrat subakut olarak gavajla
erkek ratlara uygulanmış ve deney süresince ratlarda ölüm meydana gelmemiştir. Kurşun
35
moleküler etkileşimleri, hücre sinyal süreçleri ve hücresel fonksiyonu değiştirerek
biyolojik fonksiyonları engelleyebilir. Kurşun nitrat biyokimyasal, fizyolojik ve
davranışsal işlev bozukluklarına neden olur (Lakshmi, Sudhakar ve Aparna, 2013).
Bu tez çalışmasında 4 hafta boyunca oral yoldan ratlara kurşun nitrat verilmiş ve bu ağır
metalin ince bağırsak dokusu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Işık mikroskobu incelemeleri
sonucunda kurşun nitrat uygulanan ratların ince bağırsak dokusunda nekroz ve
inflamatuvar değişimler gözlenmiştir. 4 hafta boyunca oral yoldan kurşun nitrat ve cıva
klorid verilmiş olan gruptan alınan ince bağırsak dokusu ışık mikroskobunda incelenmiştir.
İncelemeler sonucunda kurşun nitrat ve cıva kloridin birlikte uygulandığı ratlarda epitel
mukozasında yaygın nekroz, villuslarda dejenerasyon ve villus epitelinde dökülme tespit
edilmiştir.
Bu çalışma sonucunda cıva klorid ve kurşun nitrat’ın ratlarda çeşitli histopatolojik
değişimlere yol açtığı tespit edilmiştir. Ancak cıva klorid kurşun nitrat’a göre daha fazla
hasara neden olduğu gözlemlenmiştir. Ratlarda kurşunun LD50 değeri 2250 mg/kg, cıvanın
LD50 değeri 1 mg/kg olarak tespit edilmiştir (Sharma ve diğerleri, 2010; Yole, Wickstrom
ve Blakley, 2007). LD50 değerlerinden de anlaşılacağı gibi cıvanın kurşundan daha toksik
etki gösterdiği gözlenmektedir.
Sonuç olarak kurşun ve cıva gastrointestinal sistemde kolaylıkla emilebilen, vücuttan
atılım oranı düşük ve oldukça yavaş olan ağır metallerdir (Paponikolaou, Hatzidaki,
Belivanis, Tzananakis ve Tsatsakis, 2005). Sosyal çevre, ekonomik statü ve toplumsal
bilinç, çocuklar ve yetişkinlerin kurşun ve cıvanın zararlı etkilerinden korunmasında
belirleyici faktörlerdir. Bu nedenle, cıva ve kurşun metallerinin çevreye kontaminasyonuna
karşı önlemler alınmalı, ayrıca bileşiminde cıva ve kurşun içeren materyallerin
kullanımından kaçınılmalı ya da kullanımında dikkatli olunmalıdır.
36
37
KAYNAKLAR
Ademuyiwa, O., Agarwal, R., Chandra, R., Behari, J. R. (2010). Effects of sub-chronic
low-level lead exposure on the homeostasis of copper and zinc in rat tissues. Journal
of Trace Elements in Medicine and Biology, 24, 207-211.
Agarwal, R., Goel, S. K., Behari, R. J. (2010). Detoxification and antioxidant effects of
curcumin in rats experimentally exposed to mercury. Journal of Applied Toxicology,
30, 457-468.
Aguado, A., Galán, M., Zhenyukh, O., Wiggers, G., Roque, F., Redondo, S., Peçanha, F.,
Martín, A., Fortuño, A., Cachofeiro, V., Tejerina, T., Salaices, M., Briones, A.
(2013). Mercury induces proliferation and reduces cell size in vascular smooth
muscle cells through MAPK, oxidative stress and cyclooxygenase-2 pathways.
Toxicology and Applied Pharmacology, 268(2), 188-200.
Almeida, J. A., Novelli, E. L. B., Silva, M. D. P., Alves-Junior, R. (2001). Environmental
Cadmium Exposure and Metabolic Responses of the Nile Tilapia, Oreochromis
niloticus. Enviromental Pollution, 114(2), 169-175.
Amudha, K., Pari, L. (2011). Beneficial role of naringin, a flavanoid on nickel induced
nephrotoxicity in rats. Chemico-Biological Interactions, 193, 57-64.
Anderson, M. B., Preslan, J. E., Jolibois, L., Bollinger, J. E., Gearge, W. J. (1997).
Bioaccumulation of lead nitrate in red swamp crayfish (Procambarus clarkii).
Journal of Hazardous Materials, 54, 15-29.
Aslan, A. (2011). Eldivenlik mamul derilerin ağır metal içeriklerinin belirlenmesi.
Hayvansal Üretim, 52(1), 44-48.
Aslantürk, A., Uzunhisarcıklı, M., Kalender, S., Demir, F. (2014). Sodium selenite and
vitamin E in preventing mercuric chloride induced renal toxicity in rats. Food and
Chemical Toxicology, 70, 185-190.
Austin, D. (2008). An epidemiological analysis of the "autism as mercury poisoning"
hypothesis. International Journal of Risk & Safety in Medicine, 20, 135-142.
Avenant-Oldewage, A., Marx, H. M. (2000). Bioaccumulation of Chromium, Copper and
Iron in the Olifants River, Kruger National Park. Water SA, 26(4), 569-582.
Ayaz, A., Yurttagül, M. (2012). Besinlerdeki Toksik Öğeler-II (İkinci Baskı). Ankara:
Sağlık Bakanlığı, 727.
Ayoubi, A., Vaizadeh, R., Omidi, A., Abolfazli, M. (2015). Protective Effects of Vitamin
C (Ascorbic Acid) in Lead Acetate Exposed Diabetic Male Rats: Evaluation of
Blood Biochemical Parameters and Testicular Histopathology. İstanbul Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Dergisi, 41(1), 84-91.
Bakırcı, N., Bakırcı, L. (2007). Bir Akü Fabrikasında Çalışan İşçilerde Kurşun
38
Maruziyetinin Değerlendirilmesi. Marmara Medical Journal, 20(2), 66-74.
Barregard, L., Trachtenberg, F., McKinlay, S. (2008). Renal effects of dental amalgam in
children: the New England Children's Amalgam Trial. Environmental Health
Perspectives, 116(3), 394-399.
Bernard, S., Enayati, A., Redwood, L., Roger, H., Binstock, T. (2001). Autism: a novel
form of mercury poisoning. Medical Hypotheses, 56(4), 462-471.
Bogden J. D, Gertner, S. B, Christakos, S. (1992). Dietary caleium modifies concentrations
of lead and other metals and renal calbindin in rats. Journal of Nutrition, 122, 13511360.
Boudou, A., Ribeyre, F., (1983). Aquatic Toxicology, Nriagu, J. O. (Ed), J. Wiley and
Sons; New-York, 73-116.
Boujbiha, M. A., Hamden, K., Guermazi, F., Bouslama, A., Omezzine, A. (2009).
Testicular toxicity in mercuric chloride treated rats: Association with oxidative
stress. Reproductive Toxicology, 28, 81–89.
Bridges, C. C., Joshee, L., Zalups, R. K. (2014). Aging and the disposition and toxicity of
mercury in rats. Experimental Gerontology, 53, 31-39.
Buchmuller-Roviller, Y., Ransijn, A., Mauel, J. (1989). Lead inhibits oxidative metabolism
of macrophages exposed to macrophage-activating factor. Biochemical Journal,
260, 325–332.
Canpolat, Ö., Çalta, M. (2001). Keban Baraj Gölü’nden (Elazığ) yakalanan Acanthobrama
marmid (Heckel,1843) de bazı ağır metal düzeylerinin belirlenmesi. Fırat
Üniversitesi Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, 13(2), 263-268.
Celtemen, B., Celtemen, T .P., Bozkurt, N. (2013). Gebelik ve Kurşun Zehirlenmesi.
Jinekoloji-Obstetrik ve Neonatoloji Tıp Dergisi, 2104(11), 21-23
Chowdhury, U. K., Biswas, B. K., Chowdhury, T. R., Samanta, G., Mandal, B. K., Basu,
G. C., Chanda, C. R., Lodh, D., Saha, K. C., Mukherjee, S. K., Roy, S., Kabir, S.,
Quamruzzaman, Q., Chakraborti, D. (2000). Groundwater arsenic contamination in
Bangladesh and West Bengal, India. Environmental Health Perspectives, 108(5),
393-397.
Çaylak, E., Halifeoğlu, İ. (2010). Kurşunun çocuklardaki antioksidan enzimler üzerine
etkileri ve antioksidanların tedavi edici/koruyucu rolü. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Dergisi, 53, 159-173.
Çoğun, H., Şahin, M. (2012). Nil Tilapia (Oreochromis niloticus Linnaeus, 1758)’da
Kurşun Toksisitesinin Azaltılmasında Zeolitin Etkisi. Kafkas Üniveristesi
Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 18(1), 135-140.
Davis, L. E., Kornfeld, M., Mooney, H. S., Fiedler, K. J., Haaland, K. Y., Orrison, W. W.,
Cernichiari, E., Clarkson, T. (1994). Methylmercury poisoning long-term clinical,
39
radiological, toxicological, and pathological studies of an affected family. Annals of
Neurology, 35(6), 680-688.
Deepmala, J., Deepak, M., Srivastav, S., Sangeeta, S., Kumar, S. A., Kumar, S. S. (2013).
Protective effect of combined therapy with dithiothreitol, zinc and selenium protects
acute mercury induced oxidative injury in rats. Journal of Trace Elements in
Medicine and Biology, 27(3), 249-256.
Dieguez-Acuna, F., Woods, J. S. (2000). Inhibition of NF-kappaB-DNA binding by
mercuric ion: utility of the non-thiol reductant, tris(2-carboxyethyl)phosphine
hydrochloride (TCEP), on detection of impaired NF-kappaB-DNA binding by thioldirected agents. Toxicology in Vitro, 14, 7-16.
Diplock, A. T., Watkins, W. J., Heurson, M. (1986). Selenium and heavy metals. Annals
of Clinical Research, 18, 55-60.
Dutta, M., Ghosh, D., Ghosh, A. K., Bose, G., Chattopadhyay, A., Rudra, S., Dey, M.,
Bandyopadhyay, A., Pattari, K. S., Bandyopadhyay, D., Mallick, S. (2014). High fat
diet aggravates arsenic induced oxidative stress in rat heart and liver. Food and
Chemical Toxicology, 66, 262-277.
El-Bakry, R., Tawfik, S. M. (2014). Histological study of the effect of potassium
dichromate on the thyroid follicular cells of adult male albino rat and the possible
protective role of ascorbic acid (vitamin C). Journal of Microscopy and
Ultrastructure, 2(3), 137-150.
El-Deemerdash, F. M., Yousef, M. I., Radwan, F. M. (2009). Ameliorating effect of
curcumin on sodium arsenite-induced oxidative damage and lipid peroxidation in
different rat organs. Food and Chemical Toxicology, 47(1), 249-254.
El-Desoky, G. E., Bashandy, S. A., Alhazza, I., Al-Othman, Z., Aboul-Soud, M. A., Yusuf,
K. (2013). Improvement of Mercuric Chloride-Induced Testis Injuries and Sperm
Quality Deteriorations by Spirulina platensis in Rats. Plos One, 8(3), e59177.
El-Nekeety, A. A., El-Kady, A. A., Soliman, M. S., Hassan, N. S., Abdel-Wahhab, M. A.
(2009). Protective effect of Aquilegia vulgaris (L.) against lead acetate-induced
oxidative stress in rats. Food and Chemical Toxicology, 47(9), 2209-2215.
El-Shenawy, S. M., Hassan, N. S. (2008). Comparative evaluation of the protective effect
of selenium and garlic against liver and kidney damage induced by mercury chloride
in the rats. Pharmacological Reports, 60,199-208.
Erdoğan, B., Yılmaz, M., Ersan, Y., Koç, E. (2010). Capoeta capoeta capoeta
(Guldenstaedt 1772)’nın Bazı Doku Histopatolojisi Üzerine Cıva (II) Klorür’ün
Toksik Etkileri. Kafkas Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 3(2), 11-18.
Farina, M., Avila, S. D., Rocha, J. B., Aschner, M. (2013). Metals, oxidative stress and
neurodegeneration: A focus on iron, manganese and mercury. Neurochemistry
International, 62(5), 575-594.
40
Flora, S. J. S., Mittal, M., Mehta, A. (2008). Heavy metal induced oxidative stress and it's
possible reversal by chelation therapy. Indian Journal of Medical Research, 128,
501-523.
Fossato, D., Barbosa, F., Scarano, W. (2012). Oral exposure to methylmercury modifies
the prostatic microenvironment in adult rats. International Journal of Experimental
Pathology, 93, 354-360.
Fowler, B. A., Du Vall, G. E. (1991). Effects of lead on the kidney: Roles of high-affinity
lead-binding proteins. Environmental Health Perspectives, 91, 77-80.
Garetano, G., Stern, A. H., Robson, M., Gochfeld, M. (2008). Mercury vapor in residential
building common areas in communities where mercury is used for cultural purposes
versus a reference community. Science of The Total Environment, 397(1-3), 131139.
Goyer, R. A., Clarkson, T. M. (2001). Toxic effects of metals. Chapter 23. In: Klaassen,
C.D., ed Casarett & Doull’s toxicology. New York: McGraw-Hill, 811-868.
Grandjean, P., Landrigan, P. J. (2006). Developmental neurotoxicity of industrial
chemicals. Lancet, 368(9553), 2167-2178.
Guzzi. G., La Porta, C. (2008). Molecular mechanisms triggered by mercury. Toxicology,
244, 1-12.
Gül, A., Yılmaz, M., Selvi, M. (2004). The Study of The Toxic Effects of Mercury-IIChloride to Chub Leuciscus cephalus (L., 1758). Gazi Üniversitesi. Fen Bilimleri
Dergisi, 17(4), 53-58.
Handy, R. D., Penrice, W. S. (1993). “The influence of high oral doses mercuric chloride
on organ toxicant concentrations and histopathology in rainbow trout, Oncorhynchus
mykiss”. Comparative Biochemistry and Physiology, 106, 717-724.
Heim, K. E., Tagliaferro, A. R., Bobilya, D. J. (2002). Flavonoid antioxidants: Chemistry,
metabolism and structure-activity relationships. Journal of Nutritional
Biochemistry, 13(10), 572-584.
Hontela, A., Daniel, C., Ricard, A. C. (1996). Effects of acute and subacute exposures to
cadmium on the interrenal and thyroid function in rainbow trout, Oncorhynchus
mykiss. Aquatic Toxicology, 35(3-4), 171-182.
Hu, P. (2000). Exposure to metals. Occupational and Environmental Medicine, 27(4),
983-996.
Huang, Z., Pan, X. D., Wu, P. G., Han, J. L., Chen, Q. (2014). Heavy metals in vegetables
and the health risk to population in Zhejiang, China. Food Control, 36, 248-252.
Järup, L. (2003). Hazards of heavy metal contamination. British Medicine Bulletin, 68,
167-182.
41
Jia, N., Xiong, Y. L., Kong, B., Liu, Q., Xia, X. (2012). Radical scavenging activity of
black currant (Ribes nigrum L.) extract and its inhibitory effect on gastric cancer cell
proliferation via induction of apoptosis. Journal of Functional Foods, 4, 382-390.
Kahvecioğlu, Ö., Kartal, G., Güven, A., Timur, S. (2004a). Metallerin çevresel etkileri-I.
Metalurji Dergisi, 136, 47-53.
Kahvecioğlu, Ö., Kartal, G., Güven, A., Timur, S. (2004b). Metallerin çevresel etkileri-III.
Metalurji Dergisi,138, 64-71.
Kalia, K., Flora, S. J. (2005). Strategies for safe and effective therapeutic measures for
ehronic arsenic and lead poisoning. Journal of Occup Health, 47, 1-21.
Kaya S., Akar, E. (1998). Metaller ve diğer inorganik ve radyoetkin maddeler. İçinde:
Kaya S, Pirinçci İ, Bilgili A (ed). Veteriner Hekimliğinde Toksikoloji (İkinci baskı).
Ankara: Medisan Yayınları, 134-138.
Kayhan, F. E. (2006). Su Ürünlerinde Kadmiyumun Biyobirikimi ve Toksisitesi. Ege
Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, 23(1-2), 215-220.
Kayhan, F. E., Muşlu, M. N., Koç, N. D. (2009). Bazı Ağır Metallerin Sucul Organizmalar
Üzerinde Yarattığı Stres ve Biyolojik Yanıtlar. Journal of Fisheries Sciences,
3(2),153-162.
Kershaw, T. G., Clarkson, T. W., Dhahir, P. H. (1980). The relationship between blood
levels and dose of methylmercury in man. Archives of Environmental Health, 35,
28-36.
Lakshmi, B. V. S., Sudhakar, M., Aparna, M. (2013). Protective potential of Black grapes
against lead induced oxidative stress in rats. Environmental Toxicology and
Pharmacology, 35, 361-368.
Markowitz,
M.
(2000).
Lead
poisoning.
Pediatrics
Review,
21,
327-335.
Mello-Carpes, P. B., Barros, E., Borges, S., Alves, N., Rizzetti, D., Peçanha, F., Vassallo,
D. V., Wiggers, G. A., Izquierdo, I. (2013). Chronic exposure to low mercury
chloride concentration induces object recognition and aversive memories deficits in
rats. International Journal of Developmental Neuroscience, 31(7), 468-472.
Mertz, W. (1997). Confirmation: Chromium Levels in Serum, Hair, and Sweat Decline
with Age. Nutrition Reviews, 55(10), 373-375.
Mieczan-Winiarska, A. (2013). Protective effect of tannic acid on the brain of adult rats
exposed to cadmium and lead. Environmental Toxicology and Pharmacology, (36),
9-18.
Monnet-Tschudi, F., Zurich, M. G., Boschat, C., Corbaz, A., Honegger, P. (2006).
Involvement of environmental mercury and lead in the etiology of neurodegenerative
diseases. Reviews on Environmental Health, 21(2), 105-117.
42
Moreira, E. G., Vassilieff, I., Vassilieff, V. S. (2001). Developmental lead exposure:
behavioral alterations in the short and long term. Neurotoxicology and Teratology,
23(5), 489-495.
Mudipalli, A. (2007). Lead hepatotoxicity & potential health effects. Indian Journal of
Medical Research, 126(6), 58-527.
Mutter, J., Naumann, J., Sadaghiani, C., Walach, H., Drasch, G. (2004). Amalgam studies:
disregarding basic principles of mercury toxicity. International Journal of Hygiene
and Environmental Health, 207(4), 391-397.
Narayana, K., A-Bader, M. (2011). Ultrastructural and DNA damaging effects of lead
nitrate in the liver. Experimental and Toxicologic Pathology, 63(1-2), 43-51.
Nasiadek, M., Swiatkowska, E., Nowinska, A., Krawczyk, T., Wilczynski, J. R., Sapota, A.
(2011). The effect of cadmium on steroid hormones and their receptors in women
with uterine myomas. Archives Environmental Contamination Toxicology, 60,
734–741.
Nelson, D. J., Kiremidjian-Schumacher, L., Stotzky, G. (1982). Effects of cadmium, lead,
and zinc on macrophage-mediated cytotoxicity toward tumor cells. Environmental
Research, 28, 154–163.
Newland, M., Paletz, E., Reed, M. (2008). Methylmercury and nutrition: Adult effects of
fetal exposure in experimental models. NeuroToxicology, 29(5), 783-801.
Niimi, A. J., Kissoon, G. P. (1994). “Evaluation of the critical body burden concept based
on inorganic and organic mercury toxicity to rainbow trout (Oncorhynchus mykiss)”,.
Archives Environmental Contamination Toxicology, 26, 169-178.
Okcu, M., Tozlu, E., Kumlay, A. M., Pehluvan, M. (2009). Ağır metallerin bitkiler üzerine
etkileri. Alınteri, 17(B), 14-26.
Olson, K., Squibb, K. S., Cousins, R. J. (1978). “Tissue uptake, subcellular distribution and
metabolism of 14CH3HgCl and CH3203HgCl by rainbow trout, Salmo gairdneri”.
Journal of the Fisheries Research Board of Canada, 35, 381-390.
Paponikolaou, N. C., Hatzidaki, E. G., Belivanis, S., Tzananakis, G. N., Tsatsakis, A. M.
(2005). Lead toxicity update: a brief review. Medical Science Monitor, 11, 329-336.
Patrick, L. (2002). Mercury Toxicity and Antioxidants: Part I: Role of Glutathione and
alpha-Lipoic Acid in the Treatment of Mercury Toxicity. Alternative Medicine
Review, 7, 456-471.
Pawlowski, L. L., Miles, S. Q., Courtney, J. G., Materna, B., Charlton, V. (2006). Effect of
magnitude and timing of maternal pregnancy blood lead (Pb) levels on birth
outcomes. Journal of Perinatal Medicine, 26, 154-162.
Peaslee, M. H., Einhellig, F. A. (1977). Protective effect of tannic acid in mice receiving
dietary lead. Experientia, 33(9), 1206.
43
Pekdemir, T., Tokunaga, S., Ishigami, Y., Kyung-Jin, H. (2000). Removal of cadmium or
lead from polluted water by biological amphiphiles. Journal of Surfactants and
Detergents, 3, 43-46.
Philip, A. T, Gerson, B. (1994). Lead poisoning-Part I. Incidence, etiology, and
toxicokinetics. Clinics in Laboratory Medicine, 14, 423-444.
Rabbani-Chadegani, A., Abdosamadi, S., Fani, N., Mohammadian, S. (2009). A
comparison of the effect of lead nitrate on rat liver chromatin, DNA and histone
proteins in solution. Archives of Toxicology, 83(6), 565–70.
Rao, M. (1989). Histophysiological changes of sex organs in methyl mercury intoxicated
mice. Endocrinologia Experimentalis, 23, 60–65.
Rao, M. V., Chhunchha, B. (2010).“Protective role of melatonin against the mercury
induced oxidative stres in the rat thyroid. Food and Chemical Toxicology, 48, 7-10.
Renugadevi, J., Prabu, S. M. (2009). Naringenin protects against cadmium-induced
oxidative renal dysfunction in rats. Toxicology, 256(1-2), 128-134.
Salazar, M., Martinez, E., Madrigal, E., Ruiz, L. E., Chamorro, G. A. (1998). Subchronic
toxicity in mice fed Spirulina maxima. Journal of Ethnopharmacology, 62, 235241.
Sastry, K. V., Subhadra, K. (1985). In vivo effects of cadmium on some enzyme activities
in tissues of the freshwater catfish, Heteropneustes fossilis. Environmental
Research, 36(1), 32-45.
Savolainen, H. (1992). Tannin content of tea and coffee. Journal of Applied Toxicology,
12(3), 191-192.
Shabani, A., Rabbani, A. (2000). Lead nitrate induced apoptosis in alveolar macrophages
from rat lung. Toxicology, 149, 109–114.
Shannon, M., Levy, S., Sandler, A. (2001). Chelation therapy neither safe nor effective as
autism treatment. American Academy News, 19, 63.
Sharma, D. C. (1988) Histochemical study of the metabolism and toxicity of mercury.
Current Scince, 57: 483-485.
Sharma, M. K., Sharma, A., Kumar, A., Kumar, M. (2007). Spirulina fusiforms provides
protection against mercuric chloride induced oxidative stress in Swiss albino mice.
Food and Chemical Toxicology, 45, 2412-2419.
Sharma, V., Sharma, A., Kansal, L. (2010). The effect of oral administration of Allium
sativum extracts on lead nitrate induced toxicity in male mice. Food and Chemical
Toxicology, 48, 98-936.
Sheikh, T. J., Patel, B. J., Joshi, D. V., Patel, R. B., Jegoda, M. D. (2013). Repeated dose
oral toxicity of inorganic mercury in wistar rats: biochemical and morphological
alterations. Veterinary World, 6(8), 563-567
44
Sürücü, H., Kale, E., Ertem, M., Canoruç, N. (2012). Otopark çalışanlarında kan kurşun,
kadmiyum, krom ve total antioksidan düzeyinin değerlendirilmesi. Türkiye Aile
Hekimliği Dergisi, 16(2), 61- 67.
Şanlı, C., Hızel, S., Albayrak, M. (2005). Kurşun ve Çocuk Sağlığı. Sürekli Tıp Eğitim
Dergisi, 14(4), 70-75.
Şener, G., Sehirli, Ö., Tozan, A., Övünç, A., Gedik, N., Omurtag, G. Z. (2007). Ginkgo
biloba extract protects against mercury(II)-induced oxidative tissue damage in rats.
Food and Chemical Toxicology, 45(4), 543-550.
Thompson, J., Bannigan, J. (2008). Cadmium: toxic effects on the reproductive system and
embryo. Reproductive Toxicology, 25(3), 304-315.
Tongesayi, T., Fedick, P., Lechner, L., Brock, C., Baeu, A. L., Bray, C. (2013). Daily
bioaccessible levels of selected essential but toxic heavy metals from the
consumption of non-dietary food sources. Food and Chmeical Toxicology, 62, 142147.
Toplan, S., Özçelik, D., Gülyaşar, T., Akyocu, M. (2004). Changes in hemorheological
parameters due to lead exposure in female rats. Journal of Trace Elements in
Medicine and Biology, 18(2), 179-182.
Tort, L., Torres, P., (1988). The Effects of Sublethal Concentrations of Cadmium on
Haematological Parameters in the Dogfish Scyliorhinus canicula. Journal Fish
Biology, 32, 277-282.
Uzunhisarcıklı, M., Kalender, Y. (2011). Protective effects of vitamins C and E against
hepatotoxicity induced by methyl parathion in rats. Ecotoxicology and
Environmental Safety, 74(7), 2112-2118.
Vergilio, C. S., Carvalho, C. E. V., Melo, E. J. T. (2015). Mercury-induced dysfunctions in
multiple organelles leading to cell death. Toxicology in Vitro, 29, 63-71.
Virtanen, J. K., Rissanen, T. H., Voutilainen, S., Tuomainen, T. P. (2007). Mercury as a
risk factor for cardiovascular diseases. Journal of Nutritional Biochemistry, 18, 7585.
Waegeneers, N., Pizzolon, J. C., Hoenig, M., De, L. (2009). The European maximum level
for cadmium in bovine kidneys is in Belgium only realistic for cattle up to 2 years of
age. Food Additives & Contaminants: Part A, 26(9), 1239-1248.
Watanabe, C., Yoshida, K., Kasanuma, Y., Kun, Y., Satoh. H. (1999). In utero
methylmercury exposure differentially affects the activities of selenoenzymes in the
fetal mouse brain. Environmental Research, 80(3), 208-214.
45
Woods, J., Martin, M., Leroux, B., DeRouen, T., Bernardo, M. F., Luis, H. S., Leitão, J.
G., Kushleika, J. V., Tessa, R., Korpak, A. (2008). Biomarkers of kidney integrity in
children and adolescents with dental amalgam mercury exposure: Findings from the
Casa Pia children's amalgam trial. Environmental Research, 108(3), 393-399.
Wu, M. M., Chiou, H. Y., Wang, T. W., Hsueh, Y. M., Wang. I. H., Chen, C. J., Lee, T. C.
(2001). Association of blood arsenic levels with increased reactive oxidants and
decreased antioxidant capacity in a human population of northeastern Taiwan.
Environmental Health Perspectives, 109(10), 1011–1017.
Xu, J., Lian, L. J., Wu, C., Wang, X. F., Fu, W. Y., Xu, L. H. (2008). Lead induces
oxidative stress, DNA damage and alteration of p53, Bax and Bcl-2 expressions in
mice. Food and Chemical Toxicology, 46(5), 1488-1494.
Yalçın, E., Maraş, M. ve Çavuşoğlu, K. (2007). Kurşun ve cıva ağır metal iyonlarının
albino farelerde canlı ağırlık ve serum alkalen fosfataz düzeyi üzerine etkisi.
Balıkesir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 1, 61-67.
Yole, M., Wickstrom, M., Blakley, B. (2007). Cell deathand cytotoxiceffects in YAC-1
lymphoma cellsfollowingexposureto various forms of mercury. Toxicology, 231,
40-57.
Yorifuji, T., Debes, F., Weihe, P., Grandjean, P. (2011). Prenatal exposure to lead and
cognitive deficit in 7- and 14-year-old children in the presence of concomitant
exposure to similar molar concentration of methylmercury. Neurotoxicology and
Teratology, 33(2), 205-211.
Yu, D. Y., Li, W. F., Deng, B., Mao, X. F. (2008). Effects of lead on hepatic antioxidant
status and transcription of superoxide dismutase gene in pigs. Biological Trace
Element Research, 126(1-3), 121-128.
Zhu, H., Jia, Y., Cao, H., Meng, F., Liu, X. (2014). Biochemical and histopathological
effects of subchronic oral exposure of rats to a mixture of five toxic elements. Food
and Chmeical Toxicology, 71, 166-175.
Ziegler E. E., Edwards B. B., Jensen R. L., Mahaffey K. R., Fomon S. J. (1978).
Absorption and retention of lead by infants. Pediatric Research, 12, 29-34.
46
47
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
Uyruğu
Doğum tarihi ve yeri
Medeni hali
Telefon
e-mail
: SİTEMOĞLU, İmran Sena
: T.C.
: 10.04.1989, Ankara
: Bekar
: 0 (506) 422 56 64
: imransena@gmail.com
Eğitim
Derece
Yüksek lisans
Eğitim Birimi
Gazi Üniversitesi /Biyoloji
Mezuniyet tarihi
Devam Ediyor
Lisans
Gazi Üniversitesi /Biyoloji
2012
Lise
Yahya Kemal BEYATLI YDAL
2007
İş Deneyimi
Yıl
Yer
Görev
2012-2014
Gazi Üniversitesi
Öğrenci Asistanlığı
Yabancı Dil
İngilizce
Yayınlar
Sitemoğlu, İ. S, Kalender, Y. (2014, 23-27 Haziran). Düşük Doz Cıva Klorid ve Kurşun
Nitrat’ın Rat İnce Bağırsak Dokusu Üzerine Etkisi. 22. Ulusal Biyoloji
Kongresinde sunuldu, Eskişehir.
Projelerde Yaptığı Görevler
Düşük doz Kurşun Nitrat ve Cıva Klorid’in Ratlarda Karaciğer, İnce Bağırsak ve Akciğer
Dokuları Üzerine Etkileri, BAP, Yardımcı Araştırıcı, 2013-2015
Download