ALMANYA'YA İLK İŞÇİ VE ÖĞRENCİ GÖÇÜ 1916-1918 Zafer Toprak, “Almanya’ya İlk İşçi ve Öğrenci Göçü: 1916-1918,” Bilim ve Sanat, sayı 3, Mart 1981, s. 26-27. Türkiye'de ulus-devlet inşa sürecinde Alman romantizminin önemli katkıları olmuştu. 19. yüzyıl başlarında İngiltere ve Fransa ile karşılaştırıldığında geri bir iktisadî yapıya sahip olan Almanya’da, Fichte, Gentz, Müller, List gibi düşünürlerin etkisiyle, devlet organizmaya benzetilerek bir bütünsellik içerisinde görülmüş, liberal iktisadî öğretiye ters düşen, dışa kapalı bir ulusal iktisadî yapı gündeme gelmişti. İttihatçıların ulus modelini Alman romantizmindeki bu organik bütünsellik oluşturmuştu. Türk ulusçuluğunun iktisadî boyutu, “millî iktisat”, Müller’den Schmoller’e uzanan romantik Alman iktisat geleneğinden esinlenmişti. Ayrıca, Alman romantizmi İttihatçıların baskıcı yönelimleriyle de bağdaşmış, “birey” ikinci plana itilerek “cemiyet” ve “devlet”e sahip çıkılmıştı. İttihatçıların yarı resmi yayın organı İktisadiyyat Mecmuası’nın ilk sayısında yer alan “Mecmuamızın mesleği: Millî iktisada doğru” başlıklı yazıda, Türklerin Alman ulusunu örnek almaları gerektiği kaydediliyor, Almanya’nın yarım yüzyıldan kısa bir sürede ulusal ekonomisini kurduğu vurgulanıyordu.1 İktisadiyyat Mecmuası ve "Millî İktisat" İktisadiyyat Mecmuası’na göre, Almanya’da ilerlemenin ve yükselmenin kaynağı “milliyyet” ilkesiydi. Millî iktisat Alman malıydı, “made in Germany” markasını taşıyordu. Dergi, Friedrich List’in övgüsünü yapıyor, List öncesi Alman halkının bugünkü iktisadî gücünü hayal bile edemeyeceğini yazıyordu: “List, nasyonal ekonomi esaslarını bulduktan sonra bütün millet onları düstur ittihaz etmiş ve bu sayede az bir müddet zarfında bunca terakkilere mazhar olmuştu.” Dergiye göre, “Alman hayatında her hususta milliyet hâkim olduğu gibi iktisatta da her şey millî nokta-i nazardan muhakeme olunuyor”du. Osmanlı Türklerinin de yükselmesi için milliyetten başka bir ilke düşünülemeyeceğini kaydeden İktisadiyyat Mecmuası, Türklerin iktisat alanında Almanların kırk elli yıldır geçirdikleri deneylerden ders almaları gerektiğini söylüyordu. Almanlar 1870 savaşından sonra tüm güçlerini millî iktisadı yükseltmeye sarf etmişler ve bu sayede tarımda, ticarette ve özellikle sanayide ilk sıralara yerleşmişlerdi.2 Yukarıdaki satırların yazarı Tekin Alp, İktisadiyyat Mecmuası’nın başyazarı ve İttihatçıların iktisadî konularda ideologuydu. Aynı zamanda, Almanya’dan konuk profesör olarak çağrılan Darülfünun Maliye Müderrisi Dr. Fleck’in yardımcılığını da üstlenen Tekin Alp, İkinci Meşrutiyet’in en velut yazarlarından biriydi. İktisadiyyat Mecmuası yanı sıra Türk Yurdu, İslâm Mecmuası ve Yeni Mecmua’da birçok yazıları yayınlanmıştı.3 İslâm Mecmuası’nda yer alan “Millî İktisat” başlıklı yazısında bir kez daha Friedrich List’in övgüsünü yapan Tekin Alp, Almanların kalplerinde Bismarck ile birlikte en büyük saygınlığı “millî kahraman, millî iktisatçı” Friedrich List’in gördüğünü söylüyordu. Friedrich List, Almanlara özgü “millî iktisat” ilkelerini bulmuş ve saptamıştı. Bu nedenle kendisi “İktisadî Bismarck” diye yadolunuyordu. Bismarck Almanya’nın siyasal gücünü ve büyüklüğünü sağlamış, List ise Almanlara iktisadî yüceliğin yolunu göstermişti.Tekin Alp’e göre, Türklerin siyaset alanında Bismarck’ları, kahramanları eksik değildi. Nitekim cephedeki gelişmeler bunu kanıtlıyordu. Fakat, maalesef, millî iktisatçıları, Friedrich List’leri hiç yoktu. Türkler bir an önce millî bir iktisat oluşturmalı, millî iktisatçılar yetiştirmeliydi.4 Meşrutiyet’in ikinci yarısında Alman devlet modeli İttihatçıların gıpta ile baktıkları bir örnekti. Türklerin “Alman İttihatçılığından öğrenecekleri çok şey vardı. Alman modeli benimsenir, Alman örneği izlenirse Türkler ulusal bir devlet oluşturabilirlerdi. Yeni Mecmua’da Türkçülük sorununu ele alan Ziya Gökalp, “Alman İttihatçılığı”ndan esinlenilmesini öneriyor, Türklerin ancak Almanların izledikleri yoldan giderek siyasal birliğe varabileceklerini söylüyordu. Gökalp’e göre, Almanlar harsî birlik, iktisadî birlik ve siyasî birlik diye adlandırdığı üç aşamadan geçmişlerdi. “Millî ittihad”a kültürel birlikle atılınmış, Leibniz’in önderliğinde “Almancılık ceryanı” doğmuştu. Kültürel birliği iktisadî birlik ülküsü izlemişti. Friedrich List’in çabasıyla Zollverein ya da Gümrük Birliği iktisadî birliğin temel taşını oluşturmuştu. Son aşamada, Bismarck’ın gücüyle siyasal birlik kurulmuş ve böylece “Alman İttihatçılığı” tamamlanmıştı. İşte Türk İttihatçılarının da aynı yolu izlemeleri gerekiyordu. Türkçülüğün ilk aşaması olan kültürel birlik ya da “harsî Türkçülük” dil ve edebiyat alanında başlatılmıştı. Ahmet Vefik Paşa ve Süleyman Paşa harsî Türkçülüğün ilk önderleriydi. Savaş yıllarında ise gündemde olan “millî iktisat mefkuresi”, iktisadî birlik sorunuydu.5 "Mebde-i Tarih: 1915 1915 yılı “millî iktisat” açısından bir “mebde-i tarih” [tarih başlangıcı] olarak niteleniyordu. Türk Yurdu dergisi, ileride iktisatçıların Türkiye’nin iktisadî tarihini yazarlarken bu yılı “Türk iktisad-ı millîsinin en büyük tohum atım senesi, temel merasimi devresi” olarak göreceklerini söylüyordu. “Ruh, azim ve mefkure” açısından “Avrupakârî" iktisadî devlet ve millet” olma girişimine bu yılda başlanmıştı. Türk Yurdu dergisi, 1908-1915 döneminde Osmanlı ülkesinde çok şeylerin değiştiğini kaydediyor, “millî fikir”in her köşeye nüfuz ettiğini, “milliyet cereyanı”nın her tarafı kapladığını vurguluyordu.Meşrutiyet’in ilk yıllarındaki hâkim iktisadî düşünceyi değerlendiren Türk Yurdu “geçen devrin gençliği liberaldi” diyor, List’in millî iktisadına ürkek gözlerle bakıldığını söylüyordu. Meşrutiyet liberali iktisadı, sosyolojiyi matematik, kimya gibi mutlak yasaları olan “gayr-ı millî”, soyut bilimler olarak görmüş, evrenselliğini benimsemişti. Oysa her iki disiplin de somut gerçeklerden arındırılamaz, “millî” yönleri göz ardı edilemezdi.6 Millî iktisada göre, her ulusun bir iktisadî gerçeği (şe’nin-i iktisayye- réalité économique) vardı ve ulusa özgü bir dizi kurumlarda belirirdi. İşte bu nedenle iktisadî gerçeği klasik iktisat öğretisi ışığında bulmak olanaksızdı. Soyut kavramlarla çözüm arayan klasik iktisat ilmin somut gerçeklerine uyarlanamazdı. Millî iktisadı oluşturmak için ülke gerçekleri gözlenmeli, somut gelişmeler izlenmeliydi.7 Öte yandan, iktisadî gerçek aranırken salt o günün gerçekleriyle yetinilmemeli, ülkenin ve ulusun geçmişi, tarihi göz önünde bulundurulmalıydı. Geçmiş, günün gerçeklerine önemli ölçüde ışık tutardı. Geçmişi anlamadan bugünü değerlendirmek olanaksızdı. İktisadî gerçeği, dünü ve bugünü bilmeden yarına bakmak a priori olurdu. Oysa geçmiş ve içinde bulunulan o günkü durum kavranır ve iktisadî gerçek bilinirse gelecek için bir amaç, daha doğrusu bir iktisadî ülkü kolaylıkla saptanabilir a posteriori bir yol izlenirdi. Millî iktisatçılara göre, klasik iktisat benimsenirse “ne olması lâzım geldiği” (ce qui doit étre) incelenmiş olurdu. Oysa, “hâl-i hâzırda ne olduğunu” (ce qui est) saptamadan “ne olması lâzım geldiğini” aramak abesti.İktisadî gerçeği ararken, salt maddî boyutla yetinmemeli, manevî unsurların da etkisi değerlendirilmeliydi. Birey ile insanlık arasında ulus denilen bir gerçek vardı. Bir ülkede “ihtiyaç ve menfaat” ortak bir nitelik taşımalı, birey ortak çıkar uğruna her türlü özveride bulunabilmeliydi. “Vicdan ve millî şuur”un olmadığı yerde millî iktisat yok demekti. Yukarıdaki görüşler kuşkusuz Alman tarihçi okulundan esinlenmişti. Bireyle insanlık arasında ulus gerçeği List’in ulusal ekonomi öğretisinin odak noktasını oluşturuyordu. Klasiklere yönelttiği eleştirisinde List, onları tarihten kopuklukla, siyasal etmenleri göz ardı etmekle suçluyor, bireyci, maddeci bir açıdan topluma bakarak ulus gerçeğini görmezlikten geldiklerini söylüyordu. Oysa klasik öğretinin var saydığı evrensel birlikten, sürekli barıştan söz etmek güçtü. Ekonominin siyasal boyutu vurgulanmaksızın ulus gerçeğine ulaşılamazdı. Siyasetten arındırılmış, saf bir iktisat öğretisi olamazdı. Nitekim İttihatçılar da List’in bu yaklaşımını benimsemiş, iktisatla siyaseti aynı potada eritmeyi düşlemişlerdi. Savaş ortamı Osmanlı’yı uyarmış, “millî iktisat” çatısı altında siyasetle iktisadın ilişkisini, yakınlığını, bütünselliğini göstermişti. Yoksa, siyasetten arındırılmış bir iktisat öğretisi Osmanlı toplumunda daha yıllarca belirleyiciliğini sürdürür, “millet” gerçeğine ulaşılamazdı.8 Kapitülasyonların Kaldırılışı ve Almanya Millî iktisat anlayaşı kuşkusuz kapitülasyonları gündeme getirmişti. Kapitülasyonların kaldırılışında da Almanya ilk muhatap ülke oldu. İkinci Meşrutiyet yıllarında başa gelen hükümetler her fırsatta kapitülasyonları gündeme getirmiş, yabancı ülkeleri bu konuda ikna etmeye çalışmışlardı. Avusturya-Macaristan ile imzalanan 1909 protokolünde, İtalyanlarla yapılan Lozan Barış Andlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin “kapitülasyonları ilga hususundaki niyetinin haklı ve doğru” olduğu belirtilmişti. Babıâli, artık, kapitülasyonları kaldırmak için fırsat kolluyordu.9 Nitekim, Avrupa ülkelerinin Birinci Dünya Savaşı’na girmeleri Osmanlı hükümetini harekete geçirmiş, genel kargaşadan yararlanarak kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırmaya sevk etmişti.10 Eylül 1914’ün ilk günlerinde Adliye Nazırı Pirîzade İbrahim Bey’in başkanlığında, Temyiz mahkemesi Birinci Reisi Osman, Heyet-i Teftişiyye Başmuavini Yusuf Kemal, Umur-ı Hukukiyye Müdürü Ahmet Esat ve Umur-ı Cezaiyye Müdürü Tahir Beylerin yer aldığı bir komisyon kurulmuş ve kapitülasyonların kaldırılması gereği hakkında Sadaret’e yazılacak tezkerenin ilkeleri görüşülerek saptanmıştı. Prens Sait Halim Paşa kabinesi, Adliye Nezareti’nin görüşünü benimsemiş ve 1 Ekim 1914 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 9 Eylül 1914 günlü iradeyle Osmanlı topraklarında yaşayan yabancıların kapitülasyon diye adlandırılan tüm malî, iktisadî, adlî ve idarî ayrıcalıklarının bundan böyle kaldırıldığı ve yabancılarla ilişkilerin devletler hukuku ilkeleri ışığında düzenleneceği ilan edilmişti.11 Kapitülasyonların kaldırılma kararı bir nota ile ilgili devletlere iletilmişti. Sefaretler, kapitülasyonların ikili antlaşmalara dayandığını, bu nedenle tek taraflı olarak kaldırılamayacağını Babıâli’ye bildirerek kaldırma kararını protesto etmişlerse de savaş ortamı İttihatçıların fiilî durum yaratmalarını kolaylaştırmıştı.12 Kapitülasyonların kaldırılışının ardından doğan yasal boşluğu gidermek amacıyla Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Mahmut Esat Efendi’nin başkanlığı altında bir komisyon kurulmuştu. Komisyon çeşitli devlet dairelerini ilgilendiren hususları incelemiş, ayrıntılı bir talimatname hazırlamıştı. Bu arada yasal düzenlemelerde bulunması için hükümete önerilerde bulunmuştu. Nitekim, 15 Ekim 1914 günlü bir geçici yasayla Osmanlı yasa ve tüzüklerinde kapitülasyonlardan kaynaklanan tüm hükümlerin geçerliliklerini yitirdikleri açıklanmıştı.13 Ardından 8 Mart 1915 günlü “Memâlik-i Osmaniyye’de bulunan ecnebilerin hukuk ve vezâifi hakkında Kanun-ı muvakkat” yayınlanmış ve yabancıların Osmanlı topraklarındaki statüleri belirlenmişti.14 Bu yasaya göre, yabancılar Kanun-ı Esasî ve diğer yasaların Osmanlı uyruklarına tanıdığı siyasal haklardan yararlanamıyor, ancak, yasa ve tüzüklerle Osmanlı uyruklarına hasredilmeyen özel hukuk yabancılar içinde geçerli sayılıyordu. Güvenlik ve kamu düzenini ilgilendiren tüm yasa ve tüzükler yabancıları da kapsamına almıştı. Hukuk ve ticarete ait hususlarda yabancılar Osmanlı mahkemelerine başvurabilir, Osmanlı uyrukları gibi haklarını dava edebilir ya da savunabilirlerdi. Yasalarda Osmanlı uyruklarına konan rüsum ve vergilere yabancı uyruklar da tâbi tutuluyordu. Yasanın geçici maddesinde, yasanın yayınlanış tarihinde Osmanlı topraklarında dava vekilliği, tabiplik, eczacılık, mühendislik ve muallimlik meslek ve san’atlarıyla uğraşan, okul açmış bulunan ya da gazete ve dergi yayınlayan yabancıların haklarının, Osmanlı yasa ve tüzüklerine tâbi olma koşuluyla, saklı kalacağı belirtilmişti. Mevzuatta yapılan değişikliklerle, böylece, ülke topraklarında oturan yabancıların statüleri belirlenmiş oluyordu. Kapitülasyonların kaldırılışı sonucu, devletler özel hukuku ilkeleri ışığında, yabancı devletlerle ikamet, konsolosluk, ticaret sözleşmeleri imzalanması gerekiyordu. Savaş nedeniyle bu tür sözleşmeler ancak dost ülkelerle yapılabilirdi. Almanya ile 1916 yılı Ocak ayında Berlin’de görüşmelere başlanmış ve 11 Ocak 1917 günü, konsolosluk, hukuk işlerinde adlî müzaheret, suçluların iadesi, ikamet, askerlik davetine icabet etmeyenlerle asker kaçaklarının karşılıklı teslimiyle ilgili antlaşma ve sözleşmeler imzalanmıştı. Böylece Alman hükümeti kapitülasyonların kaldırılışını resmen kabul ve tasdik etmiş oluyordu. Ancak, Babıâli, savaş ertesi diğer devletlerin kapitülasyonların kaldırılışını kabul etmemeleri halinde, bu antlaşma ve sözleşmelerin geçersiz olacağı yolunda Alman hükümetine bir senet vermek zorunda bırakılmıştı.15 Savaşta diğer müttefikimiz Avusturya-Macaristan ile görüşmeler Eylül 1916’da başlamış ve sonuçta Almanya ile yapılan antlaşma ve sözleşmelerin ilkeleri ışığında, konsolosluk, suçluların teslimi ve ikamet sözleşmeleri imzalanmıştı.16 Almanya ve Eğitim Seferberliği Cihan Harbi yıllarında Almanya her yönüyle Osmanlı'nın müttefikiydi. Eğitim alanında da Almanya Osmanlı'ya el uzatmış, Darülfünun'a bir dizi hoca göndermişti. Orta öğrenimde bir dizi reform Almanya'daki tedrisat doğrultusunda gerçekleştiriliyordu. Bu arada Almanya'ya öğrenci ve işçi göçü de savaş yıllarında gündeme geldi. Önce çırak mektepleriyle başlamıştı. İkinci Meşrutiyet ile birlikte Osmanlılar ticaret ve san’ata özendirilmiş ve bu amaca yönelik meslek okullarının açılmasına hız verilmişti. Kondüktör Mektebi, Şimendifer Memurları Mektebi, Rüsumat Memurları Mektebi, Dişçi Mektebi, Tabib Muavinleri Mektebi gibi meslek okullarında Müslüman-Türk unsur eğitilerek o güne değin yabancıların çalıştırıldığı kuruluşlara Osmanlı vatandaşlarının yerleştirilmesi amaçlanmıştı.17 Öte yandan, 1908 Devrimi ertesi, Osmanlı eğitim sisteminde ticaret dersleri ağırlık kazanmıştı. Gece okulları açılarak akşam dersleri verilmiş, kadınlar için özel ticaret dersleri düzenlenmişti.18 Gece dersleri okulları İttihat ve Terakki Cemiyeti kulüplerinin girişimleriyle açılmıştı.19 Bu dersler okuma-yazma, yabancı dil öğrenme, ya da belirli bir meslekte uzmanlaşma isteyenlere hizmet götürecek biçimde yürütülmüştü.20 Gece derslerinde özellikle ticaret ve bankacılığa yönelik dersler vurgulanıyor, banka memurluğu, tüccar kâtipliği yapabilmek için yabancı dil, hesap, muhasebe ve banka işlemleri öğretiliyordu. İttihat ve Terakki kulüpleri yanı sıra Cemiyet-i İlmiyye-i İslamiyye ve Türk Ocağı gibi kuruluşlar, Tanin gibi gazeteler de gece açıyorlardı.21 Bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul Murahhası Kemal Bey’in girişimleriyle Çırak Mektepleri açılmış, geçimini çalışarak kazanmak zorunda kalan çocukların geceleri eğitimlerini sürdürmeleri sağlanmıştı.22 Ocak 1918’de, Fatih, Sultanahmet, Aksaray, Eyüp, Kasımpaşa, Beşiktaş, Üsküdar ve Kadıköy’de olmak üzere, İstanbul’da sekiz çırak mektebi bulunuyordu. Savaşın son yılında Çırak Mektepleri Müdüriyet-i Umumîsi, devam ve sınav yükümlülüğü olmaksızın, çırak mekteplerinde serbest dersler verilmesi ve kız çocuklar için İnâs Çırak Mekteplerinin açılması hazırlığı içerisindeydi.23 Çırak mektepleri ticaret, Türkçe ve Almanca olmak üzere üç sınıf üzerinden eğitimlerini sürdürüyorlardı.24 Ticaret sınıfı için ilkokul (iptidaî) diploması almış, ya da o derecede bilgi edinmiş olmak gerekiyordu. Almanca ve Türkçe sınıflarına sınavla öğrenci alınıyordu. Eğitim süresi bir yıldı. Dersler geceleri 19-21 arası yapılıyordu. Ticaret sınıfının dersleri usul-ı muhasebe-i ticariyye, muharrerât-ı ticariyye, vesâik-i ticariyye, ilanât, malumât-ı ticariyye, iktisadiyye, kanuniyye, emtia-i ticariyye, hesab-ı ticarî ve Almancaydı.25 Okul yönetimleri gece derslerine devam eden ve çırak mekteplerini bitirenlerin, uygun maaşlarla, yeni kurulmakta olan “millî şirketler” ve ticarethanelerde iş bulmalarına yardımcı oluyordu. Nitekim 1917 mezunlarından 26’sı Çırak Mektepleri Müdüriyet-i Umumîsi’nce bu şirketlere yerleştirilmişti. Ayrıca, 1918 yılı mezunlarından yetenekli olanların Almanya’ya gönderilerek eğitimlerini sürdürmeleri kararlaştırılmıştı. Almanya'ya İşçi-Öğrenci Gönderilmesi İkinci Meşrutiyet yıllarında Babıâli artık sanayileşmenin önemini kavramıştı. Girişimcileri özendirmek amacıyla çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı ve düzenlenen sanayi istatistikleri yanı sıra Almanya’dan sanayi uzmanları getirilmiş, sanayi müfettişleri tayin edilmişti. Bu arada, ülkedeki meslekî ve teknik öğrenim olanaklarının kısıtlılığı nedeniyle Almanya’ya fabrikalarda çalışmak üzere binlerce işçi öğrenci gönderilmişti.26 Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı hükümeti Alman hükümetinden, 1218 yaşları arasında 10.000 kadar Türk gencinin meslekî ve teknik öğrenim görmek üzere Alman fabrikalarına kabul edilmesini talep etmişti.27 Alman sanayi odalarının bu öneriyi benimsemesi üzerine iki hükümet arasında bir protokol imzalanmıştı. Hazırlanan protokolde, Türk gençlerinin Alman köylerinde, ya da orta büyüklükte kasabalarda üç, dört yıl eğitilmeleri öngörülmüştü. Bu öğrenciler olanaklar elverdiği ölçüde, pansiyoner olarak Alman öğretmenlerinin konutlarına yerleştirilecek, giyim, kuşam ve beslenmeleri, eğitimlerini üstlenen Alman fabrikalarınca karşılanacaktı. Türk öğrenciler öğrenimlerini tamamladıktan sonra, eğitimleri sırasında masraflarını karşılayan fabrikalarda bir, iki yıl ücretsiz çalışacaklardı.28 Bu genel protokol yanı sıra Osmanlı bakanlıkları kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere, Almanya’ya öğrenci, işçi ya da teknik eleman göndermişlerdi. Harbiye Nezareti, Levazımât-ı Umumiyye Dairesi müessese ve fabrikalarıyla, Kolordu sanayi takımları ve askerî fabrikaları ve seyr ü sefain fabrikaları için debbağ, kunduracı, saraç, makinist, dokumacı, boyacı, iplikçi, terzi ve makastar olarak yetişecek 200 kişiyi iki yıl süreyle, masrafları Harbiye Nezareti’nce karşılanmak üzere, Almanya’ya yollamıştı.29 Ziraat ve Ticaret Nezareti, sanayi mektebi mezunlarının bir kısmını takım tezgahları üzerine çalıştırmak için Almanya’da Luvveh fabrikasına göndermişti. Bu gençler, çırak olarak bu fabrikada üç yıl makine çalıştıktan sonra, yüksek başarı gösterenleri Wittenberg Politeknik Okulu’na kaydettirilecek, öğrenimlerini bitirip yurda dönüşlerinde Sanayi Mektebi’ne şef olarak tayin edileceklerdi.30 Bahriye Nezareti tersane çıraklarından yetenekli olanları Alman fabrikalarında ihtisasa göndermişti.31 Maarif Nezareti Darüleytam öğrencilerinden 200 genci madencilik eğitimi görmek üzere Almanya’ya sevk etmiş, bu öğrenciler eğitimlerini maden ocaklarında işçi olarak çalışarak görmüşlerdi.32 Bakanlıklar yanı sıra Osmanlı ticaret ve sanayi odaları da Almanya’ya öğrenci göndermişti. Terzilik, kunduracılık, marangozluk, demircilik, dülgerlik ve boyacılık öğrenecek olan bu gençler dört yıl süreyle Almanya’da kalacaklardı.33 Öğrenim için Almanya’ya Türk genci gönderen diğer bir kuruluş Türk-Alman Cemiyeti idi.34 Almanya’ya gönderilen öğrenciler, yaşlarının küçük oluşu (12-18) nedeniyle genellikle yetim mekteplerinden seçiliyor,35 başlarında birer bakanlık yetkilisi bulunuyordu.36 Bu öğrenciler Almanya’da öğrenimleri sırasında, Berlin Şehbenderi Lütfi Bey tarafından denetleniyor, Babıâli’ye öğrencilerle ilgili sürekli bilgi veriliyordu.37 Öte yandan, Almanya’daki eğitim olanakları yanı sıra İstanbul’daki sanayi mektebini Avrupa benzerleri düzeyine çıkarmak amacıyla Babıâli, Almanya’dan Lucatsch adlı bir uzman getirtmişti. Ziraat ve Ticaret Nezareti Müessesât-ı Sınaiyye Genel Müfettişi, Macar uyruklu Turdahi ile birlikte işe koyulan Lucatsch, okulun genişletilmesi hakkında bir yasa tasarısı hazırlamış ve Babıâli’ye sunmuştu. Tasarıda sanayi Mektebi’nde makinistlik, şoförlük, kunduracılık, elektrik mühendisliği ve ziraat makinistliği şubeleri kurulacağı belirtiliyordu.38 Osmanlı topraklarının diğer yörelerinde de, valiler ve ordu mensuplarının gayretleriyle benzer gelişmeler izlenmiş, yeni mekteplerin kurulması ya da eskilerinin genişletilmesi için girişimlerde bulunulmuştu. Örneğin, Suriye’de 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa ve Vali Azmi Bey’in çabalarıyla yeni sanayi mektepleri açılmış, Hayfa, Kudüs, Yafa, Beyrut, Şam’daki sanayi mekteplerinin geliştirilmesi amacıyla Almanya’dan Offenbourg Sanayi Mektebi müdürü Dr. Stücker getirtilerek önerileri alınmıştı.39 Osmanlı böylece II. Meşrutiyet yıllarında küçük ölçekte de kendi "sanayi devrimi"ni gerçekleştirme çabası içerisindeydi. Millî iktisat bunu gerektiriyordu. Ülkeler savaş sonucu içine kapanmış, kendi yağıyla kavrulma çabası içerisine girmişlerdi. Osmanlı'nın da fazla seçeneği yoktu. Bilgi beceri konusunda tek başvurabileceği ülke Almanya oldu. Görece büyük sayıda öğrenci ve işçi göçü de savaş yıllarında Almanya'ya oldu. 1 Tekin Alp, “Mecmuamızın mesleği: Millî iktisada doğru,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 1, sayı 1, 8 Şubat 1331, s. 1-2. 2 Tekin Alp, “İktisadiyyat: Berlin-İstanbul yolu,” Türk Yurdu, yıl 5, cilt 9, sayı 10, 14 Kânun-ı sânî 1331, s. 153-156. 3 Tekin Alp'in Cumhuriyet dönemi yazı yaşamı için bkz: Jacob M. Landau, “Tekinalp: Portrait of a Kemalist,” Uluslararası Atatürk Konferansı: Tebliğler, cilt 3, İstanbul, 1981. 4 Tekin Alp, “Millî iktisat,” İslam Mecmuası, sayı 22, 12 Şubat 1330, s. 562. Ziya Gökalp, “Türkçülük ve Türkiyecilik.” Yeni Mecmua, cilt 2, sayı 51, 4 Temmuz 1918, s. 482. 5 6 S[in], “İktisadiyyat Mecmuası,” Türk Yurdu, yıl 5, cilt 9, sayı 13, 25 Şubat 1331. s. 204-205. 7 Ziya Gökalp, “Millî iktisat nasıl vücude gelir,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 1, sayı 35, 24 Teşrin-i sânî 1332, s. 1-3. 8 Meşrutiyet millî iktisatçılarından Mustafa Zühtü'ye göre iktisadî uyanışta savaşın payı büyüktü: “Harb olmasa, millî iktisat programında siyasete iktisadı, iktisada siyaseti takrib mesele-i esasiyyesinin halli bizde belki birkaç sene daha geç kalabilirdi.” M. Zühtü, “İktisat yılı,” Türk Yurdu, yıl 5, cilt 10, sayı 1, 10 Mart 1332. s. 8-11. 9 Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi kapitülasyonların sakıncalarından söz ederken “her hususta elimizi kolumuzu bağlayan uhûd-ı atîka[nın] istiklâl-i iktisadîmizi de tahdid ve takyid eylemiş” olduğunu yazıyordu. “Siyaset-i iktisadiyyemiz ve ticaret muahedeleri,” a.g.g., 26. sene, no: 1341, 4 Eylül 1326, s. 297. 10 I. Dünya Savaşı öncesi Türkiye'nin malî durumu, kapitülasyonlar ve yabancılara tanınan ayrıcalıklar üzerine Tasvîr-i Efkâr gazetesiyle yaptığı söyleşide Parvus şunları söylüyordu: “Kapitülasyonların zamanı çoktan geçmiştir. Devlet-i muasıra beynindeki münâsebât, ancak bugünkü şerâit-i ticariyyeyi, hayat-ı ictimaiyyeyi ve ahvâl-i düveliyyeyi nazar-ı dikkate alan mukavelenamelere müstenid olabilir. Kurûn-ı vustâ zamanlarını müdafaa ve muhafaza etmek değildir. Eğer Türkiye yaşamak istiyorsa, yirminci asrın medeniyeti için kendisine yol açmalıdır.” “Tedâbir-i zaruriyye-i maliyye,” Tasvîr-i Efkâr, 22 Temmuz 1330, s. 3. 11 “İmtiyazât-ı ecnebiyyenin (kapitülasyon) ilgası hakkında irade-i seniyye” şöyleydi: “Memâlik-i Osmâniyye'de mukim tebaa-ı ecnebiyye hakkında dahi hukuk-ı umumiyye-i düvel ahkâmı dairesinde muamele olunmak üzere elyevm câri malî ve iktisadî ve adlî ve idari kapitülasyon nâmı altındaki bilcümle imtiyazât-ı ecnebiyyenin ve onlara müteferri veya onlardan mütevellit bilcümle müsaedât ve hukukun fi-mâba'd ref'i ve ilgası Meclis-i Vükelâ karanyle tensip olunmuştur, işbu irade-i seniyye 18 Eylül 1330 tarihinden itibaren mer'iül ahkâm olacaktır.”-26 Ağustos 1330-, Düstûr, II. tertip, 6. cilt, s. 1273. 12 Birinci Dünya Savaşı sırasında İttihatçılar kapitülasyonların sakıncalarını birçok kez dile getirmişlerdi. 1917 Bütçe konuşmasında Maliye Nazırı Cavit Bey kapitülasyonlara da yer veriyordu: “Türkiye'yi bir şebeke-i istibdat altına almış olan kapitülasyonlar dolayısıyle servet ve sermayelerini getirenler devletlerinin hakimiyetlerini de beraber getiriyorlardı. Tevzi'-i adaleti kendi hakimleri yapıyordu. Her müracaatlarını kendi sefirleri is'af ediyordu. Adeta memleketimizde onlar sahib ve hâkim, biz ise misafirden başka birşey değildik.” “1333 Bütçesi münasebetiyle Maliye Nazırının beyanatı,” Tasvîr-i Efkâr, S Mart 1917, s. 1. İttihatçı Tekin Alp de İktisadiyyat Mecmuası'nda kapitülasyonların ülke ekonomisini bağımlı kıldığına dikkati çekiyordu: “Kapitülasyonlar mer'i iken bizim iktisadî bir siyasetimiz yoktu ve olamazdı. Her yerde iktisadî siyasetin gayesi, ahâlî-i mahalliyyenin refah haline hizmet etmekten ibaret iken biz kapitülasyonların tazyikiyle ecânibe yerlilerin zararına olarak bir takım hukuk ve imtiyazât-ı fevkalade bahsettik ve bu suretle menâbi-i servetimizin birçoğu memleketle doğrudan doğruya alakadar olmayan anâsırın eline geçmiştir.” Tekin Alp, “Ecnebî sermayesine karşı siyaset-i iktisadiyyemiz,” a.g.d., yıl 2, sayı 53, 26 Nisan 1333, s. 1. 13 Kavânin-i mevcudede uhûd-ı atîkaya müstenid ahkâmın lağvı hakkında Kanun-ı muvakkat-2 Teşrin-i evvel 1330-Düstûr, II. tertip, 6. cilt, s. 1336. 14 Memâlik-i Osmaniyye'de bulunan ecnebilerin hukuk ve vezâifi hakkında Kanun-ı muvakkat-24 Şubat 1330-, Düstûr, II. tertip, 7. cilt, s. 458-459. 15 Almanya Hükümeti ile şehbenderlik, mevadd-ı hukukiyyede himaye-i adliyye, iade-i mücrimin, ikâmet, kuva-i musallaha-i berriyye ve bahriyyeden davete icabet etmiyenler ile firarilerin mütekâbilen teslimi hakkında 29 Kânun-ı evvel 1332/11 Kânun-ı sânî 1917 tarihinde mün'akid mukavelât ve muahedâtın imza ve teatisine mezuniyeti mutazammın kanun-29 Mart 1333-, Düstûr, II. tertip, 9. cilt, s. 466-559. Tasdiknameler 10 Nisan 1918 günü Berlin'de teati olunmuştu. 16 Ancak bu andlaşma ve sözleşmeler Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve Merkezî Devletlerin yenik düşmesi nedeniyle tasdik edilmeden kalmıştı. Tahir Taner, “Kapitülasyonlar nasıl ilga edildi,” Muammer Raşit Seviğ'e Armağan, İstanbul; Hukuk Fakültesi Yayını, 1956, s. 635. 17 Bu okullar üzerine ayrıntılı bilgi için bkz: Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, cilt 4, 2. baskı, İstanbul; Eser Matbaası, 1977. 18 Osman Ergin, a.g.e., s. 1485-1495. 19 Süleymaniye İttihat ve Terakki Kulübü'nde açılan gece dersleri üzerine gazetelere verilen ilânda, derslerin nasıl yürütüleceği uzun uzadıya anlatıldıktan sonra, yatsı namazının kulüp mescidinde cemaatla kılınacağı, derslere devam edenlerin ve ailelerinin hastalanmaları halinde tedavilerinin kulüp tarafından yaptırılacağı ve ilaçlarının bedelsiz verileceği, davası olanların davalarının kulüpçe sürdürülüp sonuçlandırılacağı, eğitimde kullanılacak tebeşir, mürekkep, kağıt ve kitapların parasız dağıtılacağı belirtiliyordu. Osman Ergin, c.g.e., s. 1487. 20 İstanbul'da İttihat ve Terakki'nin Süleymaniye, Aksaray, Davutpaşa, Pangaltı ve Beykoz Kulüpleri 1908 Devrimi ertesi gece dersleri açmışlardı. 21 Bu arada yabancı okullar da gece dersleri vermeye başlamışlardı. Örneğin, 23 Teşrin-i evvel 1325 günlü Tanin'de şu haber yer alıyordu: “Haydarpaşa'da kâin Alman Mektebi tarafından zabitân ve memurin efendilere mahsus olarak Almanca tedrisatta bulunmak üzere meccanen gece dersleri açıldığı haber alınmıştır.” Osman Ergin, a.g.e., s. 1490. 22 Çırak Mektepleri için Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi şu çağırıda bulunmuştu: “İstanbul Vilayeti canibinden şehrimizin muhtelif mahallerinde tesis edilen çırak mekteplerinde geceleri amelî bir şekilde ulum-ı ticariyye tedris edilmekte bulunduğundan gündüz işleriyle meşgul olan erbâb-ı ticaret ve san'atın geceleri bu müessese-i nâfi'eden istifade etmeleri ve müstahdemler ile gençleri işbu mekâtibe devama teşvik ve tergib eylemeleri tavsiye olunur.” a.g.g., 31. sene, no: 1604, 19 Eylül 1331, s. 271-272. 23 Osman Ergin, a.g.e., s. 1543. 24 Çırak mekteplerinin programlan “Alman mekteplerine tevfiken” düzenlenmişti. “Çırak mektepleri,” Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi, 31. sene, no: 1605-6, 26 Eylül-3 Teşrîn-i evvel 1331, s. 273-274. 25 “Ticaret gece dersleri,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 3, sayı 65, 27 Eylül 1333, s. 8. 26 “Almanya'daki talebemiz,” Sabah, 1 Mart 1917, s. 1; “Almanya'ya talebe i'zâmı,” a.g.g., 22 Mayıs 1916, s. 3; “Almanya'daki talebemiz,” a.g.g., 2 Mart 1917, s. 1; Yunus Nadi, “Avrupa'ya gönderdiğimiz talebe,” Tasvîr-i Efkâr, 19 Şubat 1917, s. 1; “Avrupa'da Osmanlı talebesinin teftişi,” a.g.g., 3 Nisan 1917, s. 2; Yunus Nadi, “Almanya'ya talebe i'zâmı meselesi,” a.g.g., 15 Temmuz 1917, s. 3; “Adliye Nezareti'nin Almanya'ya talebe i'zâmı teşebbüsü,” a.g.g., 29 Temmuz 1917, s. 1; “Yine Avrupa'ya talebe i'zâmı meselesi,” a.g.g., 14 Ağustos 1917, s. 1; “Avrupa'daki talebemiz,” İkdam, 4 Nisan 1917, s. 2; “Almanya'ya gidecek talebelerimiz,” Vakit, 8 Tesrin-i sânî 1917, s. 2; Necmettin Sâdık, “Avrupa'daki talebemiz,” a.g.g., 17 Kânun-ı evvel 1917, s. 1. 27 “Bir büyük beşaret,” Sanayi, sayı 9, 15 Kânun-ı sânî 1332, s. 23. 28 Almanya'da san'at tahsili,” İkdam. 8 Kânun-ı sânî 1917, s. 2. 29 “San'at tahsili için Almanya'ya talebe i'zâmı,” İkdam, 1 Temmuz 1916, s. 2. 30 “Sanayi mektebinden Almanya'ya talebe i'zâmı,” Sanayi, sayı 15, 31 Temmuz 1333, s. 23. 31 “Tersane çıraklarının Alman fabrikalarına hareketi,” Sanayi, sayı 14, 30 Haziran 1333, s. 23. 32 “Maden talebesi,” Sanayi, sayı 14, 30 Haziran 1333, s. 23; “Almanya'ya maden amelesi i'zâmı,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 2, sayı 50, 29 Mart 1333, s. 7. 33 “Almanya'da sanayi tahsili,” Sanayi, sayı 15, 31 Temmuz 1333, s. 23. 34 “Almanya'daki talebemiz: Prusya Maarif Nazırı'nın bazı mukarrerâtı,” Tanin, 6 Kânun-ı evvel 1916, s. 3. 35 “Almanya'ya talebe i'zâmı,” Sanayi, sayı 15, 31 Temmuz 1333, sa. 23; “Konya'dan Almanya'ya talebe i'zâmı,” a.g.d., sayı 14, 30 Haziran 1333, s. 23. 36 “Almanya'ya amele i'zâmı,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 1, sayı 16, 2 Haziran 1332, s. 8. 37 “Alman-Türk münasebâtı: Berlin Şehbenderi Lütfü Beyle mülakat,” Tanin, 28 Teşrin-i evvel 1917, s. 3. Lütfü Bey, Almanya'daki öğrencilerle ilgili olarak şunları söylüyordu:“Almanya'da tahsilde bulunan gençlerin miktarı bu memuriyete geldiğim zamandan beri epeyce artmıştır. Yalnız son ay zarfında Almanya'ya 3.000 Türk genci vâsıl olmuştur. Bunların bir kısmı Darülfünun müdavimi ve bir kısmı da mekâtib-i tâliyye talebesidir. .. Almanya'da üçüncü bir kısım talebe daha geldi, bunlar buradaki fabrikalarda ameliyyat görecek olan sanayi mektebimizin talebesidir.” 38 “Sanayi Mektebi'nin tevsi'i,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 1, sayı 29, 12 Eylül 1332, s. 8. 39 “Beyrut mektubu,” İktisadiyyat Mecmuası, yıl 2, sayı 54, 3 Mayıs 1333, s. 8.