Haydi söyle! Kısa sayılacak bir süre içinde hayli büyük ilginin odağı olan Kalben, yazdığı içten şarkı sözleri ile duygularını dinleyicisine aktarıyor. Kalben ile Ünivers’in Nisan sayısında Sofar’dan başlayıp sahneye uzanan serüveni hakkında konuştuk. Yeni çıkan albümde İbrahim Tatlıses’in “Haydi Söyle” şarkısını yeniden yorumlayan sanatçı bu yorumuyla ilgi çekerken su yüzüne çıkmayan özellikleriyle de gündeme geliyor. Sofar’da sahneye çıkıp müzik hayatına atılmadan önce, Kalben’in öğrencilik döneminde yazdığı yüksek lisans tezi de yaptığı müzik kadar değerli. Yadigârlar, ölen insanlardan kalan eşyalar ve anı saklama yolları... Sayı50 Nisan2016 > 12. sayfada İstinyePark twitter.com/ieuunivers | facebook.com/ieuunivers | youtube.com/ieuunivers | soundcloud.com/ieuunivers | medium.com/ieuunivers Üçkuyular’daki semt pazarı, aktarma istasyonu, semt garajı ve vergi dairesi ile birlikte 43 dönümlük arazi belirsizlik içerisinde, halk ise mağdur. Geçtiğimiz Ocak ayının ikinci haftası “pazarın kapatılması” tebliği ile karşı karşıya kalan pazarcılar mağduriyetlerini belirtmek için eylem yaptı. İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, projeden haberlerinin olmadığını iddia etti. > 3. sayfada Güvenlik önlemleri Ankara saldırısının ardından İstanbul'da da canlı bomba saldırısı yaşandı. İzmir'de güvenlik önlemleri arttırıldı. Birçok canlı bomba ihbarı yapılması üzerine İzmir İl Emniyet Müdürlüğü ve İzmir Valiliği, sosyal medyada yaratılan panik havasına itibar edilmemesi gerektiği konusunda açıklamalarda bulundu. > 2. sayfada Doping geleneği Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 2015 Temmuz’unda yaşanan bombalı saldırının ardından, Ankara ve İstanbul da saldırıların hedefi oldu. Basında yer alan haberlere göre, yaşanan ilk saldırıdan bu yana en az 211 kişi hayatını kaybetti, 826 kişi ise yaralandı. Yayın yasakları nedeniyle halk sosyal medyaya yöneldi. Sosyal medyanın yavaşlatılması, pek çok kullanıcının VPN kullanmasına yol açtı. Survivor, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) verilerine göre 19 Mart’ta İstanbul’da yaşanan bombalı saldırının ardından izlenme oranlarıyla ilk sırayı aldı S uruç, Ankara ve İstanbul son dönemde yaşanan bombalı saldırıların odağı hâline geldi. Patlamalar sonrası Sulh Ceza Hâkimliği ve RTÜK’ün kararı ile getirilen yayın yasakları ve sosyal medyanın yavaşlatılması, sivil ölümlerinden sonra en önemli tartışma konularından biri oldu. Patlama görüntülerinin yayınlanmasına getirilen yasak sürecinde, Türkiye’de neler izlendi ve halk hangi kaynaklardan bilgi aldı? İlk patlama Kırgın Çiçekler Urfa’nın Suruç ilçesinde, Kobani’ye yardım götürmek için Amara Kültür Merkezi önünde toplanan pek çok sivil, 20 Temmuz 2015’te bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Patlamadan kısa bir süre sonra Suruç Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başvurusu üzerine Suruç Sulh Ceza Hâkimliği saldırı görüntülerinin yazılı, görsel ve sesli yayın organlarında yayınlanmasına yasak getirdi. Medyatava’nın Rating Tablosu’na göre, günün en çok izlenen yayını Kırgın Çiçekler oldu. Ankara’nın görünmeyen gerçeği Ekim 2015’te Ankara’da ilk bombalı saldırı yaşandı. Ekim ayından Mart’a kadar üçüncü patlamanın meydana geldiği Ankara’ya ait saldırı anı görüntüleri, yayın yasağı nedeniyle basında yer almadı. 10 Ekim’de Ulus Tren Garı önündeki patlamadan sonra günün en çok izlenen kanalı Çek Cumhuriyeti ve Türkiye arasında oynanan 2016 Grup Eleme Karşılaşması yayını yapan Show TV oldu. İkinci patlama ise 17 Şubat’ta Çankaya ilçesinde meydana geldi. Askeri servis araçlarını hedef alan saldırıda aralarında sivillerin de bulunduğu pek çok yurttaş hayatını kaybetti. Patlama gününde, TRT 1’de yayınlanan Diriliş Ertuğrul, günün en çok izlenen dizisi oldu. Survivor, haber bültenlerini geride bıraktı Önceki saldırılarda olduğu gibi, 13 Mart’ta yaşanan Ankara ve 19 Mart’ta meydana gelen İstanbul saldırılarının ardından da yayın yasağı getirildi. Yayınlandığı tüm günlerde birinci olan Survivor, her iki saldırının yaşandığı günde de haber bültenlerini geride bırakarak rating tablosunda ilk sıraya yerleşti. Sosyal medyaya ulaşma yöntemleri Sosyal medya, yaşanan her saldırı sonrası görüntülerin paylaşılmasını engelleme gerekçesiyle yavaşlatıldı. En son İstanbul’da meydana gelen saldırıdan sonra sosyal medyadaki yavaşlama, kullanıcıları alternatif yollara sevk etti. Twitter ve Facebook’a giriş yapmak isteyen pek çok kişi, internette anonim gezinti yapmayı sağlayan Tor arama motoru ve internet üzerinden başka bir ağa bağlanmaya yarayan VPN’i kullandı. Ayrıca DNS ayarlarını değiştirmek ve Zenmate kurmak da en çok başvurulan yöntemler arasında yer aldı. 2012 Londra Olimpiyatı'nda altın madalya kazanan Aslı Çakır Alptekin'den sonra gümüş madalyalı Gamze Bulut'un da doping yaptığı kesinleşti. Son zamanlarda doping iddiasını kabul eden sporculardan bir diğeri de Maria Sharapova oldu. Dünya Dopingle Mücadele Kurumu 1 Ocak’tan itibaren yasaklı listesi hazırlamıştı. > 8. sayfada Can pazarlığı Brüksel’de gerçekleştirilen zirvede Avrupa Birliği ve Türkiye sığınmacı sorununun çözümü konusunda dokuz maddede anlaştı. Türkiye üzerinden Yunanistan’a giden sığınmacıların Türkiye’ye geri gönderilmesi kararlaştırılırken, Türkiye’ye 3 milyar Euroluk ek bir fon daha sağlanacak. Ünivers'te bu ay Şehir 2-3 Gündem 4-5 Dünya 6 Yaşam 7 Spor 8 Kültür Sanat 9-12 > 6. sayfada Nisan2016 Sayı50 İzmir turları yeniden başlıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB), İzmir'in daha yakından tanınması için İzmir Tur programlarını yeniden başlatıyor. “Yaşadığımız kenti daha yakından tanıyalım” söylemiyle başlatılan program, 1 Nisan ve 23 Eylül 2016 tarihleri arasında sürecek. Plan kapsamında Doğal Yaşam Parkı, Kuş Cenneti ve Homeros Vadisi ile Kadifekale’den Kemeraltı’na kadar olan tarihi bölge İzmirliler ile ücretsiz buluşacak Öznur Uşaklılar R ehberler eşliğinde şehrin tanınmasını sağlayacak İzmir Tur programı, İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yeniden başlatıldı. İki dönemden oluşan program, 1 Nisan-28 Mayıs ve 28 Mayıs-23 Eylül 2016 tarihleri arasında devam edecek. Doğal Yaşam Parkı, Kuş Cenneti, Homeros Vadisi ve Kadifekale’den Kemeraltı’na kadar olan bölümü kapsayacak ücretsiz programlar "Homeros Vadisi", "İzmir Kuş Cenneti-Doğal Yaşam Parkı" ve "İzmir Tarih" olmak üzere üç etapta gerçekleştirilecek. Turlara katılmak için rezervasyon gerekecek İzmir Tur programına katılmak isteyenlerin, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin internet sitesinde yer alan duyuruya tıklayarak başvuruda bulunması gerekiyor. Telefonla ya da e-posta ile rezervasyon alınmıyor. Rehberler eşliğindeki turlara, velisinin yanında çocuklar da katılabiliyor. Cuma ve Cumar- tesi olmak üzere haftada iki gün yapılacak olan üç etaplı ücretsiz turlar, İzmirlilerin yaşadıkları şehri daha yakından tanımasına, tarihi ve doğal zenginliklerini görmesine yardımcı oluyor. İzmir tarih turu Kızlarağası Hanı'nın gezilmesiyle tur son bulacak. İzmir Kuş Cenneti ve Doğal Yaşam Parkı turu Tur kapsamında, İzmir Kuş Cenneti’nde bölge hakkında gö- rüntülü sunumlarla bilgilendirme yapılacak. Otobüs ile tur atılarak Kuş Cenneti ve Doğal Yaşam Parkı alanı, katılımcılara tanıtılacak. İsteyenler Homa Dalyanı’nda yürüyüş yapabilecek. Daha sonra Kuş Cenneti’nden Sasalı’daki İzmir Doğal Yaşam Parkı'na gidilerek tura son verilecek. Homeros Vadisi turu Kayadibi Köyü’nde yapılacak turda ise İzmirliler, Homeros Vadisi’nde doğa yürüyüşleri yapabilecek. İlk kez 1 Nisan Cuma günü saat 09.00’da Konak Meydanı’ndaki İzmir Büyükşehir Belediyesi önünden başlayacak olan program, yine aynı noktada sona erecek. Bu program dâhilinde İzmirliler Kadifekale, Antik Tiyatro, Aziz Vukolos Kilisesi, Emni yet Oteli (Mola), Hatuniye Meydanı ve Dönertaş Sebili, Emir Sultan Türbesi, Tasarım Atölyesi, Agora, Kemeraltı-Havra Sokağı'nı gezecek. Kemeraltı’ndaki İzmir’de canlı bomba ihbarları İZSU’dan Aliağa'ya yatırım Ankara’da 13 Mart’ta meydana gelen bombalı saldırının ardından İstanbul’daki canlı bomba saldırısı Türkiye genelinde yankı yarattı. İstanbul’dan sonra İzmir’de de güvenlik önlemleri arttırıldı İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) geçtiğimiz yıllarda Aliağa ilçesinde 58 kilometrelik içme suyu şebekesi imalatı gerçekleştirmek istemişti. Ancak firmanın iş programına uymaması nedeniyle ihale iptal edildi. İBB, ilçede 106 kilometrelik içme suyu şebekesinin yenilenmesine ve yarım kalan imalatların tamamlanmasına karar verdi Ceylin Gür İ stanbul ve Ankara’da yaşanan terör saldırıları metropollerde güvenlik önlemlerinin artmasına neden oldu. 19 Mart’ta İstanbul’da yaşanan canlı bomba saldırısının ardından, aynı gün İzmir’in Konak ilçesinde canlı bomba şüphelisi iki kişinin yakalandığı söylenildi. Gelen ihbarlar üzerine Terörle Mücadele Ekiplerinin canlı bomba şüphelilerini izlediği ve eylem gerçekleşmeden şüphelileri Konak’ta yakaladığı bildirildi. Artan terör olayları nedeniyle çok sayıda asılsız ihbarlar gelmeye başladı. İzmir İl Emniyet Müdürlüğü ve İzmir Valiliği halka sürekli uyarılarda bulunarak özellikle sosyal medyada yaratılan panik havasına itibar edilmemesi gerektiği belirtti. Agora Alışveriş Merkezi Genel Müdürü Hasan Noyan, Egehaber.com muhabirine açıklamalarda bulundu. Noyan: “Ülkemiz çok zor dönemlerden geçiyor. Terörün yapmak istediği panik havasının yayılması. Amaçları ekonomiyi, ticareti bitirmek. Onlara yardımcı olmayalım. Hayat devam ediyor. AVM’ler Türkiye’nin en güvenli yerleri, araç kontrolleri ve giriş çıkış kontrolleri üst düzeyde. Bizler Emniyet teşkilatıyla ortaklaşa çalışıyoruz” dedi. İnsanların hafta sonu tek eğlencesinin aileleri ile birlikte alışveriş yapmak olduğunu vurgulayan Noyan, sözlerine “Hedef noktası olmamamız gerek. İnsanlar burada evlerinde gibi güvendeler. Bizler, üzerimize düşeni yaptık, güvenlik önlemlerini arttırdık. AVM kapatmak, terörü desteklemektir. Bizler tedbirimizi aldık, hiç bir sorunumuz yok. Panik havasının yayılmasına izin vermeyelim” diye bitirdi. Tuğçe Vural İ BB geçtiğimiz yıllarda, Aliağa ilçe merkezinde 40 yıldır kullanılan ve eskimesinden dolayı arızalara ve kaçaklara neden olan içme suyu hatlarının yenilenmesine karar vermişti. İZSU 2012 yılının Eylül ayında, yeniliklerle ilgili yapılan ihale kapsamında ilçenin Kültür, Atatürk ve Siteler Mahalleleri ile Yeni Mahalle’nin bir bölümünde şebeke çalışmalarını tamamlamıştı. Ancak ihaleyi alan firma iş programına uymadığı ve imalatları zamanında tamamlayamadığı için ihale, 2014 yılı Eylül ayında iptal edildi. Şimdi de merkezde geriye kalan tüm mahal- lerde imalata başlanacak proje için toplam 106 kilometrelik şebeke ile 50 kilometrelik branşmanı yenilemeyi kapsayan yapım ihalesi sonuçlandı ve ihaleyi kazanan firma ile sözleşme imzalandı. İhalenin yarım kalmasından dolayı yapılamayan hatların tamamlanacağı ve imalat eksikliklerinin giderileceği yatırım için çalışmaların kısa bir süre sonra başlaması ve 540 günde bitmesi planlanıyor. İZSU tarafından gerçekleştirilecek ve 8.5 milyon liraya mal olacak yatırım ile sık sık arızalara neden olan şebekelerin yenilenmesi ve Aliağa’nın sağlıklı ve kesintisiz suya kavuşması hedef leniyor. 3 Nisan2016 Sayı50 İstinyePark belirsizliği Fahrettin Altay’a ‘İstinyePark Alışveriş Merkezi Projesi’ kapsamındaki belirsizlikler sürüyor. Yaklaşık 6 yıldır ne zaman yapılacağı, pazarcıların ve civar esnafın mağrudiyeti, trafik problemleri, kentsel dönüşüm kaynaklı oluşacak problemler, aşırı binalaşma gibi bir çok sebepten ötürü tartışılıyor. İzmir Üçkuyular’daki semt pazarı, aktarma istasyonu, semt garajı ve vergi dairesinin de yer aldığı 43 dönümlük arazinin gidişatına dair hala kesin bir bilgi yok Ecem Çokan İ stanbul’da yer alan İstinyePark AVM, Doğuş ve Orjin gruplarının ortaklığıyla gerçekleşti. Aynı gruplar İstinyePark markasını İzmir’e de taşımak için yaklaşık 6 yıl önce planlamaya başlamış ve Orta Gayrimenkul isminde bir şirket kurdu. İzmir Üçkuyular’da gerçekleşmesi planlanan proje oldukça uzun bir süredir tartışılıyor ve hakkında güvenilirliği belirsiz sayısız haber yapılıyor. Yatırımcı Doğuş Holding ve Orjin Grup, Türkiye’nin en yeşil projesini yapacağını iddia ediyor. Ancak tartışmalar ve proje planı aksini gösteriyor. Buna karşın 2013 yılında tartışmalar ilk başladığı sırada Hürriyet’in haberine göre; Ekim ayında, Doğuş ve Orjin gruplarına yakın isimler olarak belirtilen Ferit Şahenk ve Zafer Kurşun ‘Zafer Yıldırım yeşil konusunda büyük hassasiyet gösteriyor’ şeklinde bir açıklamaya yer vermiş. İzmir’de hayal kırıklığı yaşayan yatırımcıların yakın çevrelerine ‘İstinyePark’ın logosu bile ağaç. Biz şu anda mezbelelik haldeki bir araziyi değerli hale getirmek ve ağaçlarla donatmak için yola çıkmışken, mahkemelik olduk’ ifadesini belirtmiş. Sonrasında mahkeme süreci ardından İzmir Valiliği ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Raporu’na gerek yoktur kararını verdi. İstinyePark İzmir’in üç bölümden oluşacağı söyleniyor: Alışveriş merkezi, otel ve otopark. AVM bölümünün inşaat alanı 301 bin metrekare, otel bölümünün inşaat alanı ise 40 bin metrekare olarak belirlenmiş. İzmir İstinye’de 2 bin 430 kapasiteli bir otopark alanı da yer alacak deniyor. Yine aynı proje 250 milyon dolarlık yatırım bedeli ile dikkat çekiyor. Projenin inşaatının 2016’nın ilk çeyreğinde başlayacağı ve inşaatın 2018 yılı içerisinde tamamlanacağı bir çok haber kanalınca yazılıp çizildi. F.Altay’daki esnaflar ve özellikle pazarcılar isyan ediyor. Bu proje hakkındaki düşünlerini sorduğumuz ismini vermek istemeyen bir küçük esnaf ‘Bu denli büyük bir araç kapasiteli otopark yapımı, etrafında dönüp duracak 6-7 bin aracın yıllardır kangren olan bölge trafiğini ne hale getirir düşünülmüş mü acaba? Halkı doğduklarına pişman ediyorlar.’ dedi. Geçtiğimiz Ocak ayında ise uzun yıllardır bölge halkına hizmet veren Üçkuyular pazarcıları eylem yaptı. Hizmet verdikleri yerde iki hafta daha tezgah açabilecekleri tebliğ edildi. Pazarcılar kendilerine pazar kurarak ürünlerini satabilecekleri yeni bir alanın önerilmesini talep etti. Fakat pazarcılara halen yeni bir alan gösterilmedi. İzmir Pazarcılar Odası Başkanı Hamdin Erişen ve pazarcı esnafı basın açıklaması yaptı, vatandaşlardan imza topladı. Cihan muhabirlerine konuşan Erişen, ‘Buradaki pazarımızı kaldırıyorlar, bizim bir talebimiz var bu pazara belediye ya da hükümetten yer istiyoruz. Köylerden gelen kardeşlerim bir günlük geçimlerini sağlamak için bu pazara geliyor. Ablam Torbalı'dan gelmiş, diğeri Aydın, başka biri Ayrancılar'dan geliyor. Yetiştirdiği otu getirip burada satıp günlük ekmeğini kazanıyor.’ dedi. Üçkuyular Pazarı'nda 750-800 arasında esnafın tezgah açtığını belirten Erişen, üç belediyeye ait olan mevcut pazaryeri arazisinin bir holdinge satıldığını ve bölgeye alış veriş merkezi (AVM) yapılacağı bilgisini yeniledikten sonra, ‘Şimdi bizi holding mülkü ben bir şeyler olacağını, nitekim gördük işimizden oluyoruz. Yazılar olsun.’ dedi. Ege Postası’nın Ocak haberine göre; Balçova Belediyesi, Konak Belediyesi ve Karabağlar Belediyesi’nden araziyi satın alan yeni mülk sahibi Doğuş Holding, pazarcı esnafına gönderdiği tahliye emrinde söz konusu arazinin Ocak ayı sonuna kadar boşaltılmasını istedi. Yakın zamanda proje için inşaata başlaması beklenen ve ruhsat işlemlerini tamamlayan holdingden gelen tahliye yazısını alan pazarcılar semt pazarının kepenklerini kapatacak. Ek olarak yaşanan krizin ardından pazarcıların ‘yeni yer gösterilme’ talebi yetkili makamlar tarafından kabul görmedi. Karayolları Bölge Müdürlüğü’nden Balçova girişinde yer alan viyadüklerin altında otopark olarak kullanılan alanı isteyen Esnaf Odası talebine ret yanıtı geldi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden talep edilen şantiye arazisi de tramvay inşaatı sebebiyle ret aldı. İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tüm bunlardan haberdar olmadığını, başvuruda bulunulmadığını, konunun onlarla bir bağlantısı ya da ilgili olmadığını belirtti. Konuyla ilgili İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün haberinin olmayışını Üçkuyular esnaflarından kırtasiyeci Ahmet Temel, ‘Burada şehrin göbeği, çevresi planlanıyor, her yere sırasıyla AVMler, oteller, otoparklar dikiliyor ama yetkililerin haberi yok öyle mi? İzmir’i simülasyon bir İstanbul’a çevirmeye çalışıyorlar ve biz sadece izliyoruz, hiç bir şey yapamıyoruz. Halkı da enayi yerine koyanlar, üç maymunu oynayanlar bu işin baş sorumlusudur’ şeklinde yorumladı. olduğu için kaldırıyor. Belediyelerden talebimiz buralardan bize yer verilsin. Ham tarla verilsin, verilse bile üzerini yapıp belediyelere hibe etmek istiyoruz.’ şeklinde konuştu. Pazarcılara mevcut alana bir daha tezgah açmamaları için henüz resmi bir bildirim gelmediğini ancak son tarihin 2 Şubat olduğu yönünde bilgeler aldıklarını kaydeden Erişen, yeni yer konusunda görüştükleri belediye yetkililerinden şimdiye kadar elini taşın altına koyan olmadığına vurgu yaptı. Üçkuyular Pazarı esnaflarından Şeref Özden projeyle ilgili, ‘Bizi ve halkı mağdur etmek, güzelim İzmir’i taş kente çevirmek dışında hiçbir şeye yaramaz. Ekonomiyi canlandırmakmış, şehri geliştirmekmiş... Ben buna gülerim. Söz konusu kendi ceplerindeki ekonomiyse canlanır tabii ona şüphe yok ama bizim ekonomimizi, cebimizi kıvrandıracağı kesin. Tramvay projesinde anlamıştım Balçova hafızasını koruyor Balçova Belediyesi, Kent Belleği Merkezi adı altında yeni bir proje başlattı. Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya’nın öncüsü olduğu, Balçova’nın geçmişini günümüze taşımayı hedefleyen bu merkez hakkında Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde görevli Seda Yüksel ile konuştuk Tuğçe Vural K ent Belleği Merkezi Projesi, Balçova’nın tarihini yaşatmak amacı ile Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya tarafından hayata geçirilmeye başlandı. Oluşum aşamasındaki proje için çalışmalar, Balçova Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü'ne bağlı olarak yürütülüyor. Proje için Balçova’ya ilişkin bilgi, belge, eşya ve anılar kültür ve spor aktivitelerinin yapıldığı Balçova Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü tarafından toplanıyor. İstanbul ve Eskişehir'de de örnekleri bulunan ve İzmir’de de hayata geçirilmesine sayılı günler kalan Kent Belleği Merkezi hakkkında Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Görevlisi Seda Yüksel ile konuştuk. “Balçova tarihini yaşatıyor” "Kent Belleği Merkezi'ni hayata geçirmek için Balçovalılar'dan oluşan 20 kişilik bir kurulumuz var. Her Cuma günü yaptığımız toplantılarda, projeyi nasıl geliştirebileceğimizi ve Kent Belleği Merkezi'ne neler katabileceğimizi konuşuyoruz. Geçmişte burada yaşamış ve hala yaşamakta olan Balçovalılar'dan eski bakır eşya ve gelinlik gibi yöresel objeleri, burada sergilemek üzere topluyoruz ve eşyaları aldığımız Balçovalılar'la röportajlar gerçekleştiriyoruz. Bu röpörtajları da film haline getirerek Kent Belleği Merkezi'nde sergilemeyi düşünüyoruz. Ayrıca bu merkezde sadece eşyalar değil, Balçova esnafının sanatını ve günlük hayatını, insanların spor aktivitelerini ve İzmir'de salatalığın ilk tohumlarını Balçovalılar'ın attığı gibi tarımsal faaliyetleri yansıtacak hikayelere de yer vereceğiz. Burası bir müze olacak fakat konsept farklı olacak. İçerisinde bir kafetaryanın da bulunacağı bu merkezi sadece bir müze gibi düşünmemek gerekiyor. 2 bine yakın kitaplı bir kütüphanemiz olacak ve insanlar sergiyi dolaşırken aynı zamanda çaylarını ve kahvelerini alıp kitap okuyabilecekler. Engelli vatandaşlarımız için de ayrıca planlamalar yapıyoruz. Burada onlar için özel dizayn edilmiş bir odaya yer vereceğiz. Onlara özel bilgisayar odaları olacak. Ayrıca müze 2 katlı olacağı için özel asansör de yapılacak. Bu merkezi ziyaret edenler için, topladığımız Balçova tarihine ait her şey bir ekranda yansıtılacak. Nisan2016 Sayı50 Avrupa yolunda Türkiye Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında 2013’te başlayan vize serbestisi diyaloğunda sona gelindi. Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin geçişini yavaşlatmayı amaçlayan AB-Türkiye Zirvesi, 18 Mart’ta Belçika’nın başkenti Brüksel’de tarafların anlaşmasıyla sonuçlandı. Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme’de yer alan geri göndermeme (non-refoulement) ilkesine rağmen, Avrupa’ya kabul edilmemiş mülteciler 4 Nisan itibariyle Yunanistan’dan Türkiye’ye geri getirilecek. Karşılığında Türkiye, Avrupa’ya vizesiz geçiş ve AB’nin 33. faslının açılmasını elde edecek. Mültecileri geldikleri ülkelere geri göndermeyi hedefleyen 72 kriterden kalan 35’inin yerine getirilmesi, Haziran ayında Türkiye’den Avrupa’ya vizesiz geçişi başlatacak Öznur Uşaklılar T ürkiye üzerinden AB ülkelerine geçen mültecilerin yine Türkiye üzerinden kaynak ülkelerine dönmelerini öngören Geri Kabul Anlaşması, 2013’te imzalanmış bir yıl sonra da yürürlüğe girmişti. Anlaşmanın ardından üç yıllık bir geçiş dönemi düşünülmüştü. Ancak, Belçika’nın başkenti Brüksel’de yapılan AB-Türkiye Zirvesi’nde alınan kararlar, tarihi öne çekti. Vize serbestisinin Ekim 2016'ya kadar sağlanması için Geri Kabul Anlaşması'nın da Haziran 2016'da uygulanmaya başlamasına karar verildi. İltica başvurusu kabul edilmeyen mültecileri Türkiye’ye oradan da ülkelerine döndürmeye zorlayan anlaşma, 20 Mart’tan sonra Yunanistan’a geçen mültecilerin 4 Nisan’da Türkiye’ye döndürülmesiyle başlayacak. Avrupa’ya vizesiz geçişin önünü açan vize serbestisinin Türkiye’ye verilmesi, zirveye katılan ülkelerce 72 kritere bağlanmıştı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, görüşmeleri “kayseri pazarlığı” adıyla kazanım olarak nitelemiş ve 2018’e kadar alınan paranın 6 milyar Euro’yu bulacağını belirtmişti. Anlaşma karşılığında, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda, bütçe politikalarıyla ilgili 33. faslın da açılacağı belirtilirken Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğinin gündemde olmadığını söyledi. Belge güvenliği, göç yönetimi, kamu düzeni, temel haklar ve geri kabul konularını kapsayan kriterlerden kalan 35’i de yerine getirildiğinde, vizesiz geçişler Haziran ayı itibariyle başlayacak. Geri gönderme-kabul Anlaşmaya göre, 20 Mart sonrasında Yunanistan’a geçen mültecilerden iltica başvurusu kabul edilmeyenler Türkiye’ye geri gönderilecek. Karşılığında, Türkiye’deki mültecilerin Avrupa’ya iltica başvuruları kabul edilecek. Türkiye'ye gönderilecek her bir Suriyeli için, Türkiye'deki kamplardan bir Suriyeli mülteci AB ülkelerine alınacak. AB ülkeleri, Türkiye ile kuracakları ortak mekanizmalar yoluyla geri göndermek istedikleri kişileri Türkiye'ye bildirecek. Geri gönderilmek istenen mültecilerin Türkiye üzerinden AB'ye gittiği kesinlik kazanırsa, geri gönderme süreci başlayacak. Ancak Türkiye ve mültecilerin geldikleri ülkeler arasında ikili bir anlaşmanın olmaması hâlinde, süreç “zorla sınır dışı etme” mekanizması olarak işleyecek. Şartlı vize serbestisi AB ülkelerine vizesiz geçişi sağlayan anlaşma kapsamında Türkiye vatandaşları, Schengen Bölgesi'ne vizesiz giriş yapabilecek. Biyometrik pasaport hamili kişilere 180 günde üç aylık vizesiz giriş imkânı sağlayacak Vize Serbestisi, yalnızca Schengen Bölgesi’ndeki 26 ülke için geçerli olacak. Anlaşmada biyometrik pasaportların çiplerinde parmak izlerinin saklanmasıyla ilgili bir kriter de yer alıyor. Mevcut biyometrik pasaportlarda, parmak izleri çiplerde saklanamadığı için AB standartlarına uygun, yeni nesil endüstriyel pasaportlara geçilmesi gerekiyor. Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinden yaptığı açıklamaya göre, AB Komisyonu ve AB Konseyi, Geri Kabul Anlaşması'nın uygulanmasıyla ilgili sürecin nasıl işlediğine sahada bakacak. 1 Temmuz'da sürecin sorunsuz işlediğinin tespit edilmesi durumunda, Türkiye vatandaşları için Schengen alanına vize serbestisi başlayacak. Yeni pasaportlar kullanılmaya başlandığında, eskilerinin geçersiz sayılmayacak. Pasaport değişimi isteğe bağlı yapılacak; ancak vize serbestisinden yararlanabilmek için parmak izinin pasaport çipinde saklanabileceği yeni nesil çipli, endüstriyel pasaport bulundurmak zorunlu olacak. Schengen Ülkeleri Vize Serbestisi ile biyometrik pasaport sahibi kişiler, Schengen Bölgesi’ndeki Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İtalya, İspanya, İsveç, İsviçre, İzlanda, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan’a vizesiz giriş yaparak 90 gün boyunca kalabilecek. Kriter çalışmaları sürüyor Anlaşma, Türkiye’nin yerine getirmesi gereken kriterleri beş konu başlığı olarak ayırıyor. Belge güvenliği, göç yönetimi, kamu düzeni, temel haklar ve geri kabul konularından en çok eksiği bulunan konu, Göç yönetimi. 72 kriterden 35 henüz yerine getirilmedi. 35 kriterin ise kamu düzeni ve göç yönetimi konularında henüz çalışma yapılmayan üç maddesi bulunuyor. 14 maddeyle üzerinde en az çalışma yürütülen göç yönetimi, “sınır güvenliği” politikalarını güçlendirecek şekilde maddeler içeriyor. Belge Güvenliği 1.Türkiye Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu (ICAO) standartlarına uygun, makine tarafından okunabilen biyometrik seyahat belgelerini düzenlemeye devam etmeli; ICAO’nun tavsiye ettiği uygulamaları takip etmeli; ICAO standartlarına uymayan pasaportları kullanımdan kaldırmalı ve özellikle 2252/2004 Konsey Tüzüğü ile uyumlu, AB standartlarına uygun fotoğraf ve parmak izi dâhil olmak üzere biyometrik veri içeren uluslararası pasaportları, aşamalı bir şekilde kullanıma sunmalıdır. Göç Yönetimi 8.Ülkenin tüm sınırlarında, özellikle de AB üye ülkelerine komşu sınırlarda, Türkiye sınırlarını yasadışı olarak geçmek isteyen kişilerin engellenmesi için yeterli sınır kontrolleri ve sınır gözetimlerinin yapılması. 15. Başta komşu AB Üye Devletleri ile yeterli nitelikte işbirliğinin sağlanması, AB üye ülke sınırlarının yönetiminin güçlendirilmesi olmak üzere. 20. AB için yasadışı göç potansiyeli taşıyan ülkelerden gelen vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti topraklarına girişlerinin daha sıkı kurallar ile değiştirilmesi ve böylece AB topraklarına yasadışı bir şekilde giriş yapmayı amaçlayan üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye sınırlarına girmeden engellenmesi. 31.Türkiye ve AB üye ülkeleri- ne olan yasadışı göç potansiyeli taşıyan kaynak ülkeleri ile geri kabul anlaşmalarının imzalanması ve bu anlaşmaların uygulamaya girmesi. Kamu Düzeni 43.Cezai meselelerde adli işbirliğine ilişkin uluslararası sözleşmelerin yürürlüğe koyulması ve onaylanması (Suçluların İadesine ilişkin Avrupa Sözleşmesi; Hükümlülerin Nakline ilişkin Avrupa Sözleşmesi ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardıma ilişkin Avrupa Sözleşmesi ve ilgili Protokolleri) Temel Haklar 65.Organize suç ve terörizme ilişkin yasal çerçevenin; Avrupa İnsan AİHM içtihatları, AB müktesebatı ve AB üyesi Devletlerdeki uygulamalarla uyumlu olacak şekilde gözden geçirilip düzenlenmesi ve mahkeme, kolluk kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin uygulamalarının kişi güvenliği ve özgürlüğü, adil yargılanma hakkı; ifade, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü ile uyumunun sağlanması. Geri Kabul 66.Üye ülkeler ile hâlihazırda devam eden geri kabul yükümlülüklerinin tam ve etkin bir şekilde yerine getirilmesi. Henüz çalışma yapılmayan maddeler Kamu Düzeni 54. Europol ile Operasyonel İşbirliği Anlaşması’nın tam ve etkin şekilde uygulanmasının sağlanması 56. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin, - özellikle yetkili kurumların bağımsızlığı gibi konularda - ulusal mevzuatın AB müktesebatına uyumlu şekilde çıkartılması ve uygulanması Göç yönetimi 22.Tüm AB Üye Devletlerin vatandaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına girişlerinde eşit davranılması. 5 Nisan2016 Sayı50 Gazeteciliğin 23 yılı Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından oluşturulan 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 149’uncu oldu. 2016’nın ilk yarısındaysa İMC TV’nin yayını karartılırken, Zaman Gazetesi’nin ardından Cihan Haber Ajansı’na da kayyum atandı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) 29 Mart’ta yayımladığı rapora göre, şu an hükümlü ve tutuklu olan 29 gazeteciden sekizi bu yıl içerisinde tutuklandı. Çapraz Ateş’ten Gündem Müzakere’ye neler değişmedi? Öznur Uşaklılar İ MC TV 26 Şubat’ta PKK/ KCK propagandası yaptığı iddiasıyla Türksat uydusundan çıkartıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın İMC TV’nin yayınını durdurma isteği üzerine Türksat Genel Müdürlüğü, Banu Güven’in Erdem Gül ve Can Dündar ile yayın yaptığı sırada ekranı kararttı. Başsavcılık yayının durdurulmasıyla ilgili 24 Şubat’ta Türksat’a gönderdiği yazıda Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gelen bir ihbarın neden olduğunu belirtti. Ancak Türksat, pazarlama bölümünden gelen talimatla yayını kestiklerini açıkladı. İMC TV ise Türksat’ın kanalı platformdan çıkartmasının yasal dayanağının olmadığını belirterek “Hukukun eksiksiz, tarafsız, politik baskılar altında kalmadan işlemesi halinde İMC TV kısa sürede tekrar Türksat’a dönecektir” açıklamasında bulundu. Kanal şu an Hotbird uydusu üzerinden izlenebiliyor. Başsavcılığın bilirkişi raporu Başsavcılık, gönderdiği yazıda örgüt propagandası yapılıp yapılmadığını tespit etmek için bilirkişi heyeti oluşturdu. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan (RTÜK) kanala ait çeşitli tarihlerin yayınları istenerek soruşturma başlatıldı. Bilirkişi heyeti, hazırladığı ön raporda Ayşegül Doğan’ın sunduğu “Gündem Müzakere” adlı tartışma programında Doğan ve Murat Karayılan’ın Kasım genel seçimleri öncesi yaptığı röportajı PKK propagandası yaptığı iddiasıyla kanalın karartılmasına gerekçe olarak gösterdi. Heyet, raporda ayrıca yayın içeriklerinin genel olarak Güney Doğu Bölgesi ile ilgili olduğunu ve PKK yöneticilerinin konuşmalarından oluştuğunu vurguladı. Tartışma programlarının “geleneği” Kürt meselesi, 1993’te Show TV’de yayınlanan Çapraz Ateş programıyla televizyonda tartışılır hale gelmişti. Geçtiğimiz yıl Tahir Elçi’nin katıldığı bölümle tartışma yaratan Tarafsız Bölge ve İMC TV’de yayınlanan Gündem Müzakere programları da içerik ve sonrasında yaşananlar konusunda Çapraz Ateş ile ortak noktada buluşuyor. 1993: Çapraz Ateş Can Dündar ve Mehmet Ali Birand’ın sunduğu Çapraz Ateş programına dönemin Demokrasi Partisi (DEP) Şırnak Milletvekili Orhan Doğan İstanbul, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş ise Ankara stüdyosundan katılmıştı. Programda PKK’nin 1993 Ekim’inde Erzurum’a bağlı çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Çiçekli Köy’de yaptığı katliam konu olmuştu. PKK eylemleri sonrası hedef hâline gelen DEP, milletvekillerine idam isteği ve binalarının linç edilmesiyle gündeme gelmişti. Erzurum’un PKK ve MHP şeklinde ayrışmasını da beraberinde getiren bu olay sonrası DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve vekilliklerinin düşürülmesi tartışılmaya başlandı. Devletin, Erzurum halkları arasındaki çatışmayı “çaresizce” seyrettiğinin söylendiği programda Doğan, PKK’nin eylemlerini kınamadığı için örgüt üyeliğiyle itham edilirken Türkeş, devleti bir an önce kendisine yetki vermeye ve bu yolla PKK’yi yok etmeye çağırdı. Doğan ise PKK’nin koşulsuz ateşkes ilan etmesi ve devlet güvenlik güçlerinin operasyonları durdurmalarının gerektiğini ifade etti. Burada “Güneydoğu Sorunu” diye belirtilen nokta, başlangıcından günümüze tartışma programlarının temel konularından biri olmaya devam ediyor. 2015-2016 prototipi Mart 1994’te Meclis Genel Kurulu çıkışında DEP milletvekilleri gözaltına alınarak tutuklandı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in talebiyle, meclis DEP’li milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını oylamak için toplandı. Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak’ın “vatan hainliği” suçuyla yargılanmasına karar verdi. Anayasa Mahkemesi, Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’ne konulan vekillerin Haziran ayında dokunulmazlıklarını kaldırdı. Aralık’ta sonuçlanan davada mahkeme, Dicle, Zana, Doğan ve Selim Sadak’a 15’er yıl ağır hapis cezası verdi. Zana, Doğan, Dicle ve Sadak, Haziran 2004’te serbest bırakıldılar. Sonrasında yaşananlar 2015: Tarafsız Bölge İMC TV’nin Türksat’tan çıkartılma nedeni olarak gösterilen yayınlardan biri de Orhan Doğan’ın kızı Ayşegül Doğan’ın sunuculuğunu yaptığı Gündem Müzakere adlı program olmuştu. Ekim ayında, sunuculuğunu Ahmet Hakan’ın yaptığı Tarafsız Bölge programında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi ve MHP İstanbul Milletvekili Uygar Suphi Aktan PKK konusunda tartışma yaşadı. AKP hükümetine devredilen Türkiye’nin terörün neredeyse sıfıra indiği Türkiye olduğunu söyleyen Aktan, PKK sorununun MHP’nin izlediği yöntemle yeni hükümet öncesi çözüldüğünü vurguladı. Bunun üzerine Elçi’nin “PKK bir terör örgütü değildir” sözü, Türkiye gündemine taşındı. Programdan bir ay sonra RTÜK, Elçi’nin konuşmasını terör örgütünü övdüğü yönünde gerekçe göstererek CNN Türk’e 700 bin TL para cezası verdi. Elçi hakkındaysa Bakırköy Sulh Ceza Hâkimliğince “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla yakalama kararı çıkartıldı. Elçi, verdiği ifadenin ardından adlî kontrol şartı ve yurtdışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı. Elçi, Kasım ayında, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan Dört Ayaklı Minare önünde sokağa çıkma yasağı ve çatışmalar hakkında açıklama yaptığı sırada öldürüldü. Elçi’nin öldürülmesinin ardından Sur’da ikinci bir sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 2016: Gündem Müzakere Türkiye’nin kronik rahatsızlığı: Unutkanlık Orhan Doğan’ın, Çapraz Ateş programında “Sorunlar demokrasiyle çözülebilir” deyişinin üzerinden 23 yıl geçti. Bu süreçte medya üzerindeki baskı artarken, savaş uğruna tüm halklardan insanların yok edildiği gerçeği değişmedi. Ankara’nın kara talihi Ankara’nın Kızılay semtinde 13 Mart akşamı patlama meydana geldi. Bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıda 34 kişi yaşamını yitirirken, 19'u ağır 125 kişi de yaralandı. Ankara’ya son beş ayda üçüncü kez saldırı düzenlendi Ece Orus P atlama, Kızılay Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan otobüs duraklarına yakın bir noktada saat 18.35‘te meydana geldi. Bomba yüklü aracın Güvenpark önündeki durakta yolcu indirip bindiren belediye otobüslerinin arasına girdiği öğrenildi. Başkentin hemen her yerinde duyulan patlama sonucu, iki otobüs ve bir otomobil ağır hasar görürken, yangınlar başladı. Polis, itfaiye ve sağlık ekipleri olay yerine sevk edildi. TAK’ın açıklaması Patlamanın ertesi günü, saldırıyı Kürdistan Özgürlük Şahinle- ri (TAK) aldlı örgüt üstlendi. Örgütün internet üzerinden yaptığı açıklamada, saldırıyı Seher Çağla Demir’in gerçekleştirdiği bildirildi. Açıklamada bu tür saldırıların devam edeceği tehdidi yer aldı: “…Eylemi, Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) olarak üstleniyoruz. Eylemi örgütümüze bağlı Doğa Jiyan (Seher Çağla Demir) yoldaşımızın komutasında bir birimimiz gerçekleştirmiştir. Birimimiz, hedefine yöneldiğinde yapılan polis müdahalesi sivil kayıpların da olmasına yol açmıştır. Bu sebeple kirli savaşın sorumlu ve yürütücüleriyle hiçbir bağı bulunmayan sivil kayıplardan dolayı üzüntümüzü belirtiyoruz. Gerçekleştirdiğimiz eylemlerde savaşın kaçınılmaz bir sonucu olarak sivil kayıpları yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Eylemimiz ardından yaşanan sivil kayıplar sonucunda yaratılan atmosferde, kamuoyunun yalnızca Cizre'de 300'ün üzerinde sivil insanımızın hedef alınarak vahşice katledilmesi, cenazelerin yakılması, verilmemesi üzerinden Kürt halkına yaşattırılan acıları anlamalarını umuyoruz. Yaşanan bu vahşet tek başına bile, bizim için hesap sorarak intikam alma gerekçesidir. Unutulmamalıdır ki; Cizre başta olmak üzere sivil, savunmasız halkımıza yönelik gerçekleştirilen yakma, teşhir etme düzeyine varan katliamların hesabını her koşulda sorma kararlılığında yüzlerce fedaimiz mevcuttur. Kirli savaşın beyni ve yürütücüsü olanları, kendilerini en güvende hissettikleri yerlerinde vurmaya devam edeceğiz. Türkiye'de yaşayanlar bilmelidir ki; faşist diktatörlük yerle bir edilinceye kadar, hiç kimsenin yaşamı güvence altında değildir.” Patlamayı her yönüyle inceledik İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) İletişim Fakültesi Haber Merkezi, Ankara patlamasının ardından olayı inceledi. Ünivers ekibi, İEÜ Medya ve İletişim Bölüm BaşkanıDoç. Dr. Gökçen Karanfil ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Doç. Dr.Karanfil, yapılan siyasi açıklamaları ve patlamanın Türkiye’ye etkisini değerlendirdi. Uzman Psikiyatrist Levent Var ise, saldırının psikolojik etkileri hakkında konuştu. Aynı zamanda Ünivers, patlama sırasında halkın televizyonda hangi programı ve kanalı izlediği, patlamayı hangi kaynaklardan öğrendiği ve yayın yasağının getirilmesiyle ilgili analiz gerçekleştirdi. Olayın ardından, siyasi liderlerin yaptığı açıklamalara da raporda yer verildi. Bombalı saldırının tanıkları, olay sırasında ne yaşadıklarını ve Ankara’daki son durumu paylaştılar. Olayın ardından bir vatandaşın Hayat Televizyonu’na yaptığı konuşma ve paylaşılan bazı tweetler de raporda yer aldı. 6 dünya Nisan2016 Sayı50 Suriye’de çözüm yakın mı? Şubat ayında Cenevre Görüşmeleri ile başlayan süreçle birlikte Suriye’de yeni bir döneme girildi. ABD ve Rusya öncülüğünde 27 Şubat itibariyle ateşkes ilan edildi. Gelişen süreçte Rusya Devlet Başkan’ı Vladimir Putin, 14 Mart itibariyle Rus askeri güçlerinin Suriye’den ayrılmaya başlayacağını duyurdu. Yeni bir hamle de Kürt cephesinden geldi. PYD öncülüğündeki gruplar, Suriye’nin kuzeyinde federasyon ilan etti Çağrı Çınar C enevre görüşmlerinde rejim ve muhalifler arasındaki anlaşmazlıklar ve PYD’nin görüşmelere davet edilmemesi görüşmelerin tıkanmasına yol açmıştı. 12 Şubat’ta Münih’te gerçekleştirilen zirvede ABD, Rusya ve zirveye katılan diğer ülkeler ateşkes için anlaştığını belirtmiş, 27 Şubat’ta Suriye’de ateşkes ilan edilmişti. Ateşkesin işlememesi durumunda ise ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry “Suriye’de B planı, ülkenin bölünmesi olabilir” şeklinde konuşmuştu. Ateşkes nasıl işleyecek? Anlaşma metnine göre Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi bölgedeki ülkelerin yanı sıra, içinde küresel güçlerin de yer aldığı Uluslararası Suriye Destek Grubu (USDG) bazı görevler üstleniyor. Bu görevlerin başlıcaları; Işid ve El Nusra gibi terörist ilan edilen grupların nerede olduklarının belirlenmesi, taraflar arasında yaşanacak gerginlikler durumunda iletişim kanallarının açık tutulması, ateşkesi ihlal eden ve uymayan grupları USDG’ye bildirmek. BM Güvenlik Konseyi’nin kararınca, Suriye rejimi ve muhalifler, kuşatma altındaki bölgelerde ablukaları kaldıracak ve insani yardımların geçişlerine izin verecek. Kimleri kapsıyor? Ateşkese göre Işid, El Nusra ve diğer terör örgütü olarak görülen grupların kontrol ettikleri topraklarda savaş devam edecek. Işid, Deyr ez Zor, Rakka, Haseke ve Humus’un bazı bölgelerinde, Halep’in kuzeyi, doğusu ve Cerablus gibi bölgelerde savaşıyor. El Kaide bağlantılı El Nusra ise İdlib ve Halep’in güneyi ve kuzeybatısında etkin. Riyad destekli muhalif gruplar, Türkiye ve Katar güdümlü Yüksek Müzakere Komitesi ise ateşkese uyacaklarını açıkladı. Suriye’deki önemli gruplardan olan Ahrar Şam ise Rusya, İran ve rejim tarafından terör örgütü olarak görüldüğü ve Halep-İdlib’de El Nusra ile ittifak halinde olduğu için anlaşma dışında tutulacak. YPG ve Suriye Demokratik Güçleri gibi Kürtler’in etkin olduğu gruplar, Haseke ve Halep’te Işid, El Nusra ve Ahrar Şam’a karşı savaş halinde olduğu için ateşkesin bu bölgelere etkisinin olmaması bekleniyor. Rusya Suriye’den çekiliyor 30 Eylül itibariyle Suriye’de operasyonlara başlayan Rusya, operasyonların başarıya ulaştığını ve ana güçlerinin Suriye’den çekileceğini açıkladı. Beş buçuk aylık bu süreçte, saldırıların çoğunluğu IŞİD yerine muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerde gerçekleştirildi. Rus hava saldırılarıyla birlikte Suriye ordusu, Halep’in doğusu, Lazkiye kırsalı, ve Doğu Guta’da kazanımlar elde ederken, kuşatma altındaki Nubbul-Zehra beldelerindeki kuşatmayı kırarak muhaliflerin kuzey kırsal ile güneyi arasındaki bağlantıyı kopardı. Rusya’nın saldırılarından en çok etkilenen ise siviller oldu. Suriye İnsan Hakları Ağı Örgütü’nün yayınladığı rapora göre, saldırılarda 443’ü çocuk 286’sı kadın toplam bin 984 sivil yaşamını yitirdi. Suriye’nin kuzeyinde federasyon Haseke’nin Rimeylan bölgesinde 16 Mart tarihinde gerçekleştirilen toplantıda, PYD’nin öncülük ettiği Ezidi, Süryani ve Arap gruplar açıklama yaparak, Afrin, Kobani ve Cizre kantonlarının “Kuzey Suriye Federasyonu” adı altında birleştiğini duyurdu. Şam rejimi, ABD ve Rusya’dan federasyon ilanına tepkiler geldi. Şam rejimi “Suriye’nin bütünlüğünü bozacak herhangi bir adım karşısında herkesi uyarıyoruz “ dedi. ABD Dışişleri ise “Özerk yönetimi veya benzer bağımsız yapıları tanımıyoruz” açıklamasını yaptı. Brüksel’de sığınmacı pazarlığı Brüksel’de 7 Mart tarihinde sığınmacı krizinin çözümüne yönelik gerçekleştirilen Türkiye ile Avrupa Birliği zirvesinde taraflar prensipte anlaşmış, nihai kararın 17-18 Mart tarihlerinde verileceği açıklanmıştı. 18 Mart’ta Brüksel’de tekrar toplanan zirvede Türkiye ve AB, 9 madde üzerinde anlaştı Çağrı Çınar A nlaşmaya göre 20 Mart tarihinden itibaren Türkiye'den Yunanistan'a giden sığınmacılar, 4 Nisan'dan itibaren Türkiye'ye geri gönderilecek. Buna göre de Türkiye Yunanistan'dan gelen her sğınmacı için, Türkiye'den bir sığınmacıyı AB ülkelerine yerleştiricek. Daha önce anlaşılan 3 milyar Euroluk yardım fonuna ek olarak, 2018'e kadar ek bir 3 milyar Euroluk fon daha AB ülkelerinden Türkiye'ye mülteci projeleri kapsamında sağlanacak. Türkiye ile AB arasındaki vize serbestesine ilişkin maddede ise, Türkiye'nin nisan ayına kadar gerekli kriterleri uygulması doğrultusunda Haziran 2016'da vize serbestesi yürürlüğe girecek. Liderlerden açıklamalar AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker anlaşmadan sonra ortak bir basın açıklaması düzenledi. Davutoğlu " AB ile tarihi bir anlaşmaya vardık " dedi. Donald Tusk, dengeli bir anlaşma yaptıklarını fakat anlaşmanın sihirli bir çözüm olmadığını ifade etti. Juncker ise taraflar arasında varılan mutabakatın hukuka uygun olduğunu ve AB'nin karşısında muazzam bir görev olduğunu söyledi. Sığınmacılardan Tepki AB ile Türkiye arasında gerçekleştirilen anlaşmaya, Yunanistan'ın Makedonya sınırındaki İdomeni sınır kapısında bekleyen sığınmacılar tepki gösterdi. Anlaşmanın kendileri için faydalı olacağını fakat hayal kırıklığı olduğunu belirten sığınmacılar, Türkiye'ye geri dönmek istemediklerini söyledi. İdomeni sınır kapısında yaklaşık 46 bin sığınmacı, bölgede sınır geçişlerinin kapalı olması nedeniyle mahsur kalmış durumda. yaşam Nisan2016 Sayı50 7 Ulaşımın cinsiyet politikası Kadınların toplu taşımada uğradığı taciz ve şiddet, Özgecan Aslan cinayetinin ardından medyada daha görünür hâle geldi. Ancak bu süreçte devlet; öldürülen, erkek şiddetine maruz kalan ve taciz edilen kadınların sayısındaki artış karşısında yaptırım gücü yüksek bir yasal düzenleme getirmedi. Üstelik “pembe taksi, panik butonu ve kamera sistemi” gibi pozitif ayrımcı olduğu öne sürülen uygulamalar kadınların hayatını daha da zorlaştırmaya başladı. Erkek şiddeti, sayıdan ibaret olmayan birçok kadını aramızdan almaya devam ederken, yaptığımız anketin sonucunda, uygulamaların özellikle kadınlar tarafından cinsiyetçi bulunduğunu gördük Öznur Uşaklılar H ayatın birçok alanında erkek şiddetine maruz kalan kadınlar için toplu taşıma alanında şiddeti önleyeceği düşünülen bazı uygulamalar, Şubat 2016 itibariyle pilot bölgelerde başlamıştı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın hazırladığı panik butonu sistemi, otobüs ya da taksi içindeki kameralar yoluyla olay yeri görüntülerini ve GPS bilgilerini güvenlik güçlerine gönderecek. Peki, bu uygulamalar kadına yönelik şiddetin sona ermesini sağlayabilecek mi? ‘80’lerden günümüze Türkiye’de ‘80’lerin sonunda Saadet Partisi (SA ADET) ve Refah Partisi’nin (RP) girişimleri ile yerleşen, kadınlar için toplu taşıma talebi hâlâ güncelliğini koruyor. Kampanya ilk olarak 1989’da, Refah Partisi’nden Halil Ürün’ün Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde yürütülmüştü. Seferler, yalnızca kadınların kullandığı pembe otobüslerle başlamıştı. Fakat kadınların tepkisiyle karşılaşan uygulama, Belediye Başkanlığı tarafınca kaldırıldı. Kadınların toplu taşımada mağdur olmamaları için özel seferler çıkartmak isteyen Ürün 17 yıl aradan sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Konya Milletvekili olduğu sırada, eşi Esma Ürün’ü “kasten yaralama” suçundan altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıca Ürün’ün “aile içi şiddet ve aldatma” suçundan dokunulmazlığının kaldırılması gündeme gelmişti. Ancak Ürün, mahkeme hükmün açıklanmasını geri bıraktığı için ceza almamıştı. Sonrasında yalnızca belediyelerin talebi olarak kalan uygulama Sivas’taki pembe taksi, önce İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri (İETT) daha sonra da tüm toplu taşımada kullanılacak olan panik butonu ve kamera sistemi ile yeniden gündeme geldi. Pembe taksi, pembe otobüs, pembe siyaset, pembe cinayet… Toplumsal cinsiyet inanışına göre kadına atfedilen pembe rengi, toplumsal eşitlik konusunda en karmaşık noktalardan biri. Ataerkil toplum düzeniyle yetişmiş ve bu düzeni içselleştirmiş erkek bireylerde olumsuz bir çağrışım yapan pembe, kadınlar için erkeklerin karar verdiği üzere pozitif ayrımcılık göstergesi. Oysa yaptığımız ankette, uygulamaların kadını ötekileştireceğini söyleyen kadınlar soruyor: Pembe taksi ya da pembe otobüse binmeyen kadın şiddeti, tacizi ya da tecavüzü mü hak ediyor? Akşam 8’den sonra Kadınlar için toplu taşıma kampanyalarından biri olan pembe taksi uygulaması, Sivas’ta 2016 Şubat’ında Terminal Taksi Durağı’nın işletmecisi Gökhan Şimşek tarafından başlatıldı. “Bayanlara Özel” olarak belediyenin desteğiyle başlayan uygulama, yalnızca kadın şoför kullanımında kadınlara hizmet veriyor. “Pink Taxi” adıyla başlayan uygulama, Sivas Belediyesi Kültür Danışmanı ve eski Türk Dil Kurumu (TDK) üyesi Prof. Dr. Recep Torbalı’nın uyarısı ile Pembe Taksi adını aldı. Uygulamanın dikkat çekici yanlarından biri de saat aralığı. Yalnızca 08.00 ve 20.00 saatleri arasında hizmet veren uygulama, daha önemli bir soruna işaret ediyor. Al Monitor’a konuşan Şimşek, “O saatten sonra çalıştıracak kadın şoför bulamadım” diyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmadığı durumlarda ilk önce kadın iş hayatından ve sokaklardan soyutlanıyor. Toplumsal eşitlik için bacaklarını topla Yaklaşık iki yıl önce, toplu taşımada gereğinden fazla yer kaplayan erkekler için sosyal medya üzerinden bir kampanya başlatılmıştı. Toplu taşımada cinsiyetleri ayrıştıran bir sistem yerine birlikte yaşama gereğini vurgulayan kampanya, kısa süre içinde geniş kitlelere yayılmıştı. Böylece, “bacaklarınıtopla” etiketli, toplumsal cinsiyet eşitliği kazanmak amacıyla çıkan kampanya, toplumsal bütünleşmeyi sağlamaya yönelik bir çabaya dönüşmüştü. Cinsiyetçilik dilde başlar, ulaşıma sıçrar Ocak 2015’te bu kez Konya SP Gençlik Kolları’nın talebi üzerine “Kadınlara Özel Ulaşım Aracı Kampanyası” başlatıldı. Partinin gençlik kolları başkanı Sefa Akış, kampanya ile ilgili “Bayan kardeşlerimizin, annelerimizin bacılarımızın, teyzelerimizin tıklım tıklım tramvaylarda ve otobüslerde yolculuk etmesi, bizleri rahatsız ediyor” dedi. Kadının toplumda bir birey olarak değil; erkeğin bir parçası olarak var olabileceğini vurgulayan bu sözler, yine kadınların erkekler tarafından korunması gerektiği gibi bir anlama yol açıyor. Cinsiyeti karşılamayan ve kadın sözcüğüne eşdeğer olmamasına rağmen toplumda sıkça kullanılan bayan ise “saygı ve kibarlık” katmak bir yana, kadın kelimesini yozlaştıran bir kullanım. Öyleyse toplumsal eşitlik uzun vadede nasıl sağlanacak? Toplumsal cinsiyet dersleri herkes için Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) çağrısıyla Mayıs 2015’te “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Üniversite Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştayda alınan karara göre, toplumsal cinsiyet dersinin zorunlu ya da seçmeli ders olacağı, üniversitelerin kararına bırakıldı. Geçtiğimiz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ise Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, ortaokul ve liselerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersi verilmesi talebiyle Meclis’e kanun teklifi sundu. Aydoğan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesinde eğitim sisteminin başlı başına belirleyici bir etkiye sahip olduğunu söyleyerek yasa tasarısının bir an önce yerine getirilmesini talep etti. Dünya denen gazetenin 3. sayfası: Türkiye Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri önleme yolunda pozitif ayrımcı ulaşım politikaları izlenirken bunlar yaşandı: Bağımsız İletişim Ağı’nın (bianet) raporuna göre, erkek şiddeti 2015’te 284 kadını öldürdü. Henüz yılın ilk dönemi olmasına rağmen 2016’da da durum değişmedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ise Ocak ayı raporunda, 36 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü belirtti. Erkeklerin cinayetlerin yüzde 50’sini ateşli silahlarla işlemesi, bireysel silahlanmanın kadın cinayetlerindeki rolünü gün yüzüne çıkarttı. Yine bianet’in tuttuğu Şubat çetelesinde ise 23 kadın, erkek şiddeti yüzünden hayatını kaybetti. bianet’ten Çiçek Tahaoğlu’nun haberine göre, “Yılın ilk iki ayında, erkekler en az 53 kadın öldürdü, 23 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etti, 94 kadına zorla seks işçiliği yaptırdı, 56 kadına şiddet uyguladı, 24 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu.” Anketimizden çıkan genel yargılar ise “yaptırım gücü yüksek ceza sistemi oluşturulmadığı müddetçe, şiddet, taciz ve tecavüzün son bulmayacağı” ve “pozitif ayrımcı ulaşım kampanyalarının uzun vadede çözüm sunmayacağı” oldu. “Pozitif ayrımcı” ulaşım kampanyaları kadına yönelik şiddeti önleyebilir mi? 8 spor Hazırlayan: Ece Orus Nisan2016 Sayı50 Sporda doping geleneği Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF), 2012 yılında atletizm dalında altın madalya kazanan Aslı Çakır Alptekin'in ardından aynı turda gümüş madalya kazanan Gamze Bulut'un da biyolojik pasaportundaki sapma nedeniyle savunmasını istedi I AAF tarafından Türkiye Atletizm Federasyonu'na gönderilen yazıda Londra Olimpiyat Oyunları'nda Aslı Çakır Alptekin'den sonra ikinci olan ancak, Alptekin'in altın madalyasının doping nedeniyle elinden alınmasıyla birinciliğe terfi eden Gamze Bulut'ta da doping şüphesine rastlandığı bildirildi. Biyolojik pasaportundaki sapma nedeniyle doping iddiası gündeme gelen milli atlet, savunmasını vermek için ek süre istedi. Yapılan açıklamada, Bulut'un 2011, 2012 ve 2013 yıllarında alınan kan örneklerinde olağan dışı değişiklikler olduğu ve bunun dopinge şüphe uyandırdığı yazıldı ve sporcudan savunma istendi. Yazıda, Bulut'un kendini aklayana dek atletizmden men edildiği de belirtildi. IAAF, Londra Olimpiyatları’nda elde ettiği ikinciliğin ardından çıktığı yarışlarda başarısız sonuçlar elde eden 1992 doğumlu Bulut'u takibe almıştı. Bulut, yapacağı savunmanın ardından eğer kendini aklayamazsa Türkiye 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda 1500 metre kadınlarda kazandığı 2 madalyayı da kaybetmiş olacak. Son günlerde diğer doping itirafı ise, Rus tenisçi Maria Sharapova’dan geldi. Rus tenisçi, sağlık sorunları nedeniyle 2006 yılından bu yana bu maddeyi aldığını fakat Dünya Dopingle Mücadele Kurumu Wada'nın 1 Ocak 2016 itibariyle meldonyumu yasaklı maddeler listesine aldığını bilmediğini söyledi. Sharapova, meldonyumu ailesinin ve aile doktorunun verdiğini belirtip "Birkaç gün önce Uluslararası Tenis Federasyonu'ndan (ITF) bir mektup aldığımda meldonyumun benim bilmediğim başka bir adı daha olduğunu öğrendim" dedi. ITF, hakkında alınacak karar netleşinceye kadar Sharapova'nın 12 Mart itibariyle tüm turnuvalardan geçici olarak men edildiğini duyurdu. Dopingle mücadele sürüyor Dünya Dopingle Mücadele Kurumu Wada, Ocak ayına Kuşakların başarısı Türkiye Taekwando Milli Takımı, 2016 Hollanda Açık Taekwando Turnuvası’nda 15 madalya kazanarak genel sıralamada ve kadınlarda birinci oldu. Türkiye, genç sporcuların ağırlıkta olduğu 26 kişilik sporcu kafilesiyle turnuvada temsil edildi H ollanda’nın Eindhoven kentinde 12-13 Mart tarihlerinde düzenlenen turnuvaya 66 ülkeden bin 104 sporcu katıldı. Türkiye, bayanlar ve genel sıralamada turnuvayı zirvede tamamladı. Turnuvaya büyükler ve gençler kategorilerinde 47 sporcu ile katılan Türkiye, 6’sı altın, 5’i gümüş ve 4’ü bronz olmak üzere 15 madalya kazandı. Milli sporcular, G2 sınıfında olan ve çok önemli isimlerin mücadele ettiği turnuvada 1'i altın, 3'ü bronz olmak üzere 4 madalya kazandı. Bayanlar +73 kiloda Nafia Kuş, altın madalya kazanırken, 49 kiloda Rukiye Yıldırım ve 73 kiloda Sude Bulut ile erkekler 87 kiloda Muhammet Talha Sarı, bronz madalya kazandı. "Performansları beni mutlu etti" Türkiye Taekwondo Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Metin Şahin, Hollanda Açık Taekwondo Turnuvası'nda milli formayı giyen genç sporcuların gösterdiği performansın kendilerini mutlu ettiğini söyledi. Turnuvayı yerinde takip eden Başkan Şahin, "G2 sınıfındaki bu turnuva 2016 olimpiyat oyunları yolunda önemli puanlar veriyordu. Sporcularımız, gösterdikleri performanslarla dünya sıralamasında puanlarını arttırdılar. En büyük mutluluğumuz genç sporcularımızın gösterdiği performans. 20 yaşın altındaki sporcularımız Nafia Kuş, Sude Bulut ve Muhammet Talha Sarı, madalyaya uzanırken birçok önemli ismi de yenmeyi başardılar. Genç sporcularımızın başarıları bizlerin geleceğe daha umutlu bakmasını sağlıyor" dedi. kadar meldonyumu yasaklı maddeler arasına almamıştı. Meldonyum sporcuların bedenlerini zorlayan aktivitelerde dirençlerini ve güçlerini artıran etkiye sahip bir madde. Fakat kurum, meldonyum örneklerinin çoğunda performans artıcı maddelere rastladı. Son bir yıldır Wada'nın izleme kapsamında olan meldonyum, 1 Ocak itibariyle yasaklı maddeler listesine eklendi. Letonya üretimi olan bu madde, Doğu Avrupa ülkelerinde reçetesiz düşük fiyatla bulunabiliyor ve oldukça yaygın kullanılıyor. Ancak maddenin Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD'de kullanım ruhsatı bulunmamakta. Yüzlerce sporcunun bu maddeyi kullanarak kariyer hayatlarının bitmesi göz önünde bulundurularak, bu durumlara daha çok rastlanabileceği tahmin ediliyor. Son efsane Lance Armstrong Günümüzde doping sebebiyle meslek hayatı biten diğer örneklere baktığımızda, akıllara ilk gelen isim Lance Armstrong oluyor. Stephen Frears imzalı "The Program" filmi, üst üste 7 kez kazandığı Fransa Bisiklet Turu şampiyonluğuyla dünyaca ünlü bir efsaneye dönüşen ve yıllar sonra doping kullandığını itiraf eden Lance Armstrong'un gerçek öyküsünü anlatıyor. Spor yazarı David Walsh, Armstrong’un Tour de France başarısının sebebinin doping olduğunu düşünmektedir ve bunu ortaya çıkarmak için araştırma yapmaktadır. Kanseri yendikten sonra kazandığı tarihi başarılar ile kahramana dönüşen, son yılların en popüler sporcularından biri olan Armstrong’un şöhrete kavuşmasını ve daha sonra düşüşünü anlatan filmin senaryosunu John Hodge, yapımcılığını ise “Philomena” ve “The Theory of Everything”in yapımcıları üstleniyor. Armstrong'u Ben Foster'ın canlandırdığı filmde Chris O'Dowd, Guillaume Canet ve Dustin Hoffman da rol alıyor. Film, başarılı bir sporcunun kariyerindeki yükselişin, doping kullanmasıyla tıpkı diğer sporcular gibi nasıl bittiğini tüm gerçekliğiyle anlatıyor. U12 İzmir Cup Altınordu Spor Kulübü tarafından 25 ülkeden 72 kulübün 12 yaş altı futbol takımlarının katılımıyla düzenlenmesi planlanan turnuva, güvenlik nedeniyle iptal edildi A ltınordu Futbol Kulübü’nün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) desteğiyle düzenlediği U12 İzmir Cup, kentteki kulüplerin altyapı oyuncularını, Türkiye’nin ve dünya kulüplerinin sporcularıyla buluşturmaya hazırlanıyordu. Turnuva, Altınordu tarafından 25 ülkeden 72 kulübün 12 yaş altı futbol takımlarının katılımıyla düzenlenecekti. İBB tarafından yapılan yazılı açıklamada, 24-27 Mart’ta Selçuk Efes-Tesisleri’nde düzenlenmesi planlanan turnuva öncesinde, İBB kentin tanıtımına katkı sağlaması için desteğini artırmıştı. Daha önce 350 bin lira destek veren belediyenin, belediye meclisi kararıyla bu desteğini 850 bin liraya çıkardığı belirtilmişti. Türkiye’nin küçük yaş kategorisindeki en büyük uluslararası futbol turnuvası olan U12 İzmir Cup’ın geçen yıl da destekçisi olan İBB, bu yıl da desteğini sürdürecekti. Turnuvaya katılan takım sayısı geçen yıl 48 iken, başarılı organizasyon sayesinde rakam bu yıl 72’ye yükselmişti. U12 İzmir Cup’a bu yıl İngiliz ekibi Manchester City, İtalya’dan Roma, Portekiz’den Porto ve Sporting Lizbon, Yunanistan’dan Panathinaikos, İspanya’dan Athletic Bilbao, Hollanda’dan Ajax ve Feyenoord’un yanı sıra başka Avrupa kulüpleri katılacaktı. Süper Lig temsilcileri Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor, Bursaspor, Başakşehir, Konyaspor ve Eskişehirspor’un 12 yaş takımlarının da mücadele etmesi planlanan organizasyonda İzmir’den Altınordu, Altay, Karşıyaka, Göztepe, Bucaspor, İzmirspor, İzmir Büyükşehir Belediyespor ile Bornova Karması yer alacaktı. İzmir’in 4 günlük organizasyon süresince 25 ülkeden 54 yabancı takım ve 2 bin minik futbolcuyu ağırlaması planlanıyordu. Ancak, Brüksel Havaalanı’nda yaşanan patlamadan sonra, turnuvanın ertelendiği bildirildi. Altınordu Sportif Etkinlikler Yöneticisi Gökhan Göktürk, yaptığı yazılı açıklamada, Brüksel’de yaşanan terör saldırılarının ardından Avrupa kulüplerinin 12 yaş minik takımlarını İzmir Cup’a göndermeme kararı aldığını belirtti. Özellikle annelerin çocuklarını göndermeme kararı aldığını kaydeden Göktürk, “Bu nedenle çok iyi hazırlanmış olduğumuz Uluslararası İzmir Cup ileri bir tarihe ertelenmiştir. Futbol kamuoyuna önemle duyurulur” ifadelerini kullandı. Nisan2016 Sayı50 kültür sanat 9 23’üncü kez caz için bir arada İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlediği 23. İzmir Avrupa Caz Festivali 3-19 Mart tarihleri arasında gerçekleştirildi. İlhan Erşahin’s İstanbul Sessions konseri ile başlayan festival 19 Mart’ta Piort Baron Quintet konseri ile sona erdi Arda Aydın T ürkiye’nin AB üyeliğinin sıkça konuşulmaya başlandığı dönemde İzmir Avrupa Caz Günleri olarak başlayan etkinlik, Gümrük Birliği’ne kabulümüzün ardından hızlanan süreç içinde kapsamı genişletilerek İzmir Avrupa Caz Festivali adını almıştır. Bu sene 23. sü düzenlenen festival programında, on bir konser, bir sergi, bir seminer ve bir film gösterimi yer aldı. Festival programı programı halk tarafından yoğun ilgiyle karşılanırken biletler satışa çıktıkdan kısa bir süre sonra tükendi. Her yıl Avrupa’nın ve Türkiye’nin kendi alanlarında önemli gelişmeler sağlamış caz sanatçılarını bir araya getirerek bu kültürü geniş kitlelere yaymayı amaçlayan festivale bu sene İtalya, Fransa, Avusturya, Lüksemburg, Polonya, Slovakya ve İsviçre’den gelen caz sanatçıları katıldı. İzmirli caz severlerle buluşan sanatçılar festival progra- mı boyunca bir çok atölye düzenledi. Ayrıca bu sene IKSEV'in düzenlediği, 23. İzmir Avrupa Caz Festivali kapsamında, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Sinema ve Dijital Medya bölümü de 3-5 mart tarihleri arasında "Canlı Video Performans Atölyesi" düzenledi. Canlı performans sanatlarında dijital medya teknolojilerinin kullanım tekniklerinin anlatıldığı atölye de festivalin ilgi gören atölyelerinden birisi oldu. İzmir Avrupa Caz Festivali’nin farkı nedir? İzmir Avrupa Caz Festivali’nin en büyük farkı eğitim ağırlıklı olmasıdır. Festivale konser vermek için gelen sanatçılar atölye çalışmaları ve ustalık sınıflarıyla İzmirli genç sanatçılara birikimlerini aktarmaktadır. Atölye çalışmalarına katılan başarılı gençlerden ikisi Siena Caz Vakfı ve İKSEV işbirliği ile İtalya’da Siena Yaz Caz Ustalık Sınıfları kurslarına burslu olarak katılmaktadır. Bugüne kadar 21 genç bu olanaktan yararlanmıştır. Ayrıca festivalin resmi afişi, son 13 yıldır, yine genç tasarımcılara yönelik düzenlenen ve tüm Türkiye’den yeteneklerin katıldığı Caz Afiş Yarışması ile seçilmektedir. Bu sene 23. sü düzenlen İzmir Avrupa Caz Festivali’nin afişi de düzenlenen yarışma ile seçildi. Tartışmaların gölgesinde Oscar Bu yıl 88’incisi düzenlenen Oscar Ödül Töreni'nde ırkçılık eleştirileri gündemdeydi. Oyunculuk dalında hiç siyahi aday olmaması ve ABD'li komedyen Chris Rock'un konuşması eleştirileri doğrular nitelikteydi Ecem Çokan H er yıl Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (AMPAS) tarafından düzenlenen Akademi Ödülleri, bu yıl 88.sini gerçekleştirdi. 2015'in en iyi filmlerine 28 Şubat 2016'da, Hollywood, Kaliforniya'daki Dolby Theatre'da karar verildi. Ödüller 24 kategoride dağıtıldı. Oyuncu ve komedyen Chris Rock 2005'deki 77. Akademi Ödülleri'nden sonra ikinci defa bu ödül törenini çekilme baskısıyla karşı karşıya kalsa da sundu. Bu baskıların sebebi ise çok konuşulan ‘Oscar’da ırkçılık’ söylemleriydi. Oscar adayları açıklandıktan kısa bir süre sonra, çeşitli medya çalışanlarının gözlemleriyle ikinci yıl peş peşe ana kategorilerde adaylar arasında ırksal çeşitli- lik eksikliği olduğunu belirlendi. Irkçılık tartışması hızla yayılırken Spike Lee, Jada Pinkett Smith, Will Smith, Snoop Dogg, 50 Cent ve Michael Moore gibi birçok ünlü töreni boykot niyetlerini ifade ettiler. Ek olarak George Clooney, Lupita Nyong'o, Viola Davisve diğer birkaç oyuncu Akademiyi eleştirdi. Ardından Akademi başkanı Cheryl Boone Isaacs Akademi'nin yapısını değiştirmek için çarpıcı bir adım atılacağını belirterek ''Elbette hayal kırıklığına uğradım, fakat bu (film adaylıklarının) güçlülüğünü esirgeyemez. Bu yıl gerçekten de geniş kapsamlı olarak filmler için harika bir yıl oldu. Bakana kadar gazete kağıdında neler olduğunu bilemezsin. Ancak biz durmayacağız. İlerliyoruz ve bu ilerleme konuşma ve hareket ile devam edecektir. Bunun gerçekleş- mesi sadece Akademi için değil ama tüm film endüstrisi için gerekli'' dedi. Sürekli beyazlar içerisinde gördüğümüz Oscar'ın ırkçılık tartışmaları hala devam ederken o gece Chris Rock yaptığı göndermeli espriler ve giriş konuşmasıyla çok konuşuldu. Rock konuşmasına “İnanamıyorum Akademi Ödülleri’nin, diğer bir deyişle beyazların seçtiği ödüllerin verildiği yerdeyim” diyerek başladı. “Bu 88'inci Oscar Töreni. Neden şimdi protesto ediyoruz?” diye soran Rock, "Siyah adayın olmadığı en az 82 tören vardı. Mesela 60lı yıllardaki hiç bir Oscar’da siyahiler aday gösterilmemiş çünkü o dönemde protesto edecekleri ‘maalesef ’ o kadar çok şey vardı ki " eleştirisi yöneltti. Rock, törende sunucusu olmasıyla ilgili, ”Eğer sunucu da Akademi üyelerinin oylarıyla belirlenmiş olsaydı ben bu işi alamazdım. Şu anda Neil Patrick Harris’i dinliyor olurdunuz” dedi. “Beyaz aktörlere verilen fırsatların bize de sağlanması istiyoruz”u da ekleyerek konuşmasını sonlandırdı. Los Angeles Times gazetesine göre Akademi'ye yaklaşık 7 bin kişi üye. Bunların yüzde 94'ü beyaz, yüzde 77'si erkek. Üyelerin yaş ortalaması 62 civarında. Oscar adaylarının beyazlar arasından seçiliyor oluşu geçen sene de tartışma yaratmış ancak bu kadar ses getirmemişti. Bugüne kadar oyunculuk dalında 1963 yılında Sidney Poitier, 2001'de Denzel Washington ve Halle Berry, 2004'te Jamie Foxx ile 2006'da Forest Whitaker olmak üzere sadece 5 siyahi isim Oscar kazanmayı başardı. 10 kültür sanat Nisan2016 Sayı50 Umberto Eco’ya veda Göstergebilimin en bilinen temsilcilerinden,yazar, eleştirmen, bilim insanı ve düşünür Umberto Eco 19 Şubat akşamı hayatını kaybetti. Dünyaya aydın fikirlerini katan İtalyan yazar hakkında İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) İletişim Fakültesi’nden Yrd.Doç.Dr. Zafer Fehmi Yörük ile bir söyleşi gerçekleştirdik Ece Orus D ünyaca ünlü İtalyan düşünür ve yazar Umberto Eco, 84 yaşında aramızdan ayrıldı. Eco’nun ölüm nedeninin bir süredir tedavi gördüğü kanser hastalığı olduğu biliniyor. Eco’nun özellikle dünya genelinde tanınmasını sağlayan 1980 yılında yazdığı Gülün Adı kitab ile Foucault Sarkacı, Baudolino, Prag Mezarlığı ve son çıkardığı Sıfır Sayı kitapları farklı dillere çevrilmiş, milyonlarca adet basılmıştı. Edebi eserlerinin yanı sıra akademik çalışmalarıyla da 20. yüzyılın en önemli düşünce insanları arasında yer aldı. 1998 yılında basılan “Beş Ahlak Yazısı” isimli deneme kitabında iletişim ve medya üzerine söylediği sözler günümüze ışık tutar nitelikte: "Medya susturulsa bile, yeni iletişim teknolojileri durdurulması olanaksız bilgi akışlarına olanak sağlamaktadır; bir diktatör bile bu bilgi akışını durduramaz. Çünkü onun bile vazgeçemeyeceği asgari teknolojik altyapı kullanılarak gerçekleştirilen bir iletişim söz konusudur.” "Eğer Eco olmasaydı, bir romancı olarak Orhan Pamuk da olmazdı" Umberto Eco'nun vefatı ve geride neler bıraktığına dair İEÜ İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç.Dr. Zafer Fehmi Yörük ile konuştuk. Yörük, Eco için şunları söyledi: “1980’li yıllarda Gülün Adı yayımlandı. Ben kitabı ilk çıktığı zamanlar Can Yayınları’ndan okumuştum ve çok etkilenmiştim. Çünkü o güne kadar alışık olmadığımız bir hikaye anlatılıyordu. Tabiki bize başka hikayeler anlatan insanlar da oldu, Gabriel Garcia Marquez gibi. “Gülün Adı” benim için çok büyüleyici bir hikayeydi. Kitapta hoşuma giden Sherlock Holmes hikayesi gibi olmasıydı, yani bir cinayet çözme hikayesi. Umberto Eco’nun Gülün Adı adlı romanı ve sonraki kitaplarından olan Foucoult Sarkacı, ilk defa süpermarketlerde satıldı. Kitapları dünyada birçok dile çevrildi ve çok fazla sattı. Beni asıl etkileyen bu oldu. Bu kadar akıl ve fikir içeren bir hikayenin bu kadar insan kitlesi tarafından cazip bulunması, satın alınması- satması ve özellikle okunması büyüleyici bir şeydi. Sanat ikiye ayrılıyor; yüksek sanat ve popüler sanat. Festivallerde gösterilen filmleri kimse seyretmiyor, seyreden de hiçbir şey anlamıyor. Bir de Kipa’da seyrettiğimiz vizyona giren filmler var. Onları herkes anlıyor. İşte Umberto Eco, bu ikisini birleştiren kişidir. Festivallerde gösterilen ve hiçbir şey anlaşılmayan şeylerle, her gün sinemalarda veya her akşam televizyonlarda gösterilen dizileri bir şekilde birleştirebilen biridir. Herkes yüksek kültürle alt kültürdeki ayrımlar kalkmıştır ve popüler kültür vardır diyor. Bu durumu pratikte hayata geçiren ve de kaliteden taviz vermeden yapabilen kişi olarak görüyorum Eco’yu. O yüzden çok değerli buluyorum. Eserleriyle, hayatta izleyeceğimiz rolleri bizlere gösterdi ve istediğimiz şeyi yazabilmenin ve üretebilmenin yöntemini bizlere sundu. Tabii ki çok şey kaybettik, her şeyden önce bir bilim insanını kaybettik. Eco, semiyolojinin Batı Avrupa Akademisi’nde bir kürsü olarak kabul edilmesi için mücadele etmiş bir insandır. Bu çok bilinmez, biz onu hep romancı olarak tanırız. Semiyoloji deyince aklımıza ilk olarak Ferdinand Barth gelir. Ancak Eco, semiyolojinin, yani göstergebilimin bir bilim dalı olarak kabul edilmesi ve itibar görmesini sağlamak için çabalamış ve bu konuyla ilgili birçok eser üretmiş bir insandır. Ayrıca çok önemli bir edebiyatçıyı kaybettik. Bize çok güzel hikayeler anlatan bir insanı kaybettik. Ben Eco’nun çoğu hikayesini okudum ve hepsinden ayrı keyif aldım. Onun, Orhan Pamuk’a ilham kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bence Eco olmasaydı, bir romancı olarak Orhan Pamuk da olmazdı. Onun, Orhan Pamuk gibi dünyada birçok insanı etkilediğini düşünüyorum. Eco’yu kaliteden taviz vermeden popüler olmanın bize formülünü anlatan bir insan olarak görüyorum. Eco, ölümünden önce şöyle söylemişti: “Ben çok güzel öleceğim, çünkü öldüğüm gün Dante’nin İlahi Komedya’sını ve Orwell’ın 1984’ünü düşünerek öleceğim. Benim üzüldüğüm şey şudur ki, bunları düşünemeden ölecek milyonlarca insan var, bu tür rüyaları göremeden ölecek. Benim esas üzüldüğüm budur.” Umberto Eco kimdir? İtalya’nın Alessandria kentinde 5 Ocak 1932’de dünyaya gelen Eco, 1954 yılında ortaçağ felsefesi ve edebiyatı üzerine yazdığı tezle Torino Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra 1961 yılında akademik kariyerine başlayarak sırasıyla Torino, Floransa ve Bologna üniversitelerinde bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Eco'nun özellikle kendisinin dünya genelinde tanınmasını sağlayan 1980 yılında yazdığı Gülün Adı isimli eserinin yanı sıra Foucault Sarkacı, Baudolino, Prag Mezarlığı ve son çıkardığı Sıfır Sayı kitapları farklı dillere çevirilerek milyonlarca adet basıldı. Gülün Adı, Sean Connery'nin başrolünü üstlendiği filmle beyaz perdeye aktarıldı. Eco, ünlü romanlarının yanı sıra Orta Çağ estetiği ve göstergebilim alanlarında da uzmanlaşmıştı. Göstergebilim alanında yaptığı araştırmalarla da bilinen Eco, 1950'li yıllarda İtalyan radyo televizyon kanalı RAI'nin kültür programlarında görevler aldı. Döneminin önemli düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Eco’nun uluslararası boyutta pek çok ödülü bulunuyor. Eco, dünyanın ilk 100 entelektüeli listelerinde, 2005 yılında 2., 2008 yılında 14. sırada yer almıştı. kültür sanat Nisan2016 Sayı50 Eksilerek çoğalan yazar 11 Pasifik’e Karşı Bir Bent ve Sevgili kitaplarının yazarı, Goncourt Ödülü sahibi, aynı zamanda Hindistan Şarkısı filminin yönetmeni Fransız yazar Marguerite Duras’ın ölümünün üzerinden yirmi sene geçti Ceylin Gür M arguerite Duras’ın hayatı Çin’den Fransa’ya dek uzanan bir hayatı vardı. Çocukluğunu ve ilk gençlik çağlarını geçirdiği Çinhindi’nin, otobiyografik öğeler taşıyan romanlarında önemli bir yeri vardı. Babasını erken yaşta kaybeden Duras’ın, annesi ve iki erkek kardeşiyle geçirdiği yılları, Pasifik’e Karşı Bir Bent ve Sevgili kitaplarına esin kaynağı oldu. Duras, 17 yaşında Paris’e gelerek önce matematik, sonra hukuk ve siyaset bilimi okudu. Ardından Fransız Komünist Partisi’nde aktif üye olarak yer aldı, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Paris İşgali’nde Yahudilerin öldürülmesini engellemek için Fransız Direniş Hareketi’ne katıldı ve Fransa eski başbakanı François Mitterrand’la aynı hücrede çalıştı. Kocası Robert Antelme tutuklanıp Buchenwald Toplama Kampı’na yollanması üzerine kocasının izini sürer ve bu sırada yaşadıklarını Acı adlı kitabında kaleme alır. Bu kitapta insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birini anlatır. Uzun süre siyasi mücadelenin içinde yer alan Duras, gazetecilik de yaptı. Bunun yanı sıra birçok roman, öykü, deneme, senaryo, söyleşi yayımladı. Sık sık siyasi ve edebi polemiklere giren yazar, Sartre’ın Fransa’nın bu üzücü kültürel ve siyasi geri kalmışlığının nedeni olduğunu düşünürdü. Sartre’ın, kendisini Marx’ın mirasçısı, düşüncesinin tek gerçek tercümanı olarak kabul ettiğini söylerdi. Marguerite Duras’ın Türkçe’de yayımlanan ilk kitabı 1966’da Uğrak Kitabevi’nden çıkan Hiroşima Sevgilim’di. Yazarın ününü doruğa çıkaran Hiroşima Sevgilim, savaş karşıtı bir başyapıt olarak kabul edilir. Duras’ın senaryosu olan bu kitap, Alain Resnais’nin yönetmenliğinde unutulmaz bir kült film hâline geldi. Duras, ikinci büyük çıkışını otobiyografik romanı Sevgili ile yaptı. Sadece Fransa’da 1,5 milyon satan kitap, 43 dile çevrildi. Sevgili, 1984’te Fransa’nın en önemli edebiyat ödülü kabul edilen Goncourt Ödülü’nü kazandı. Sinemaya uyarlandığında ise tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Duras “Geriye yalnızca sözcükler kalsa da sevgisiz durmak olanaksız” der ve yetmiş yaşının eşiğinde Sevgili kitabını kaleme alır. Sevgili’de Duras’ın 15 buçuk yaşındayken kendinden iki kat yaşlı bir Çinli zenginle yaşadığı aşk, o dönemde hayatına dokunananlar ve Hindiçin’de geçirdiği yaşamı anlatılır. Yaşadıklarını sayıklayarak hatırlar ve Vietnam’da bir nehir üzerinde yaptığı vapur yolculuğu sırasında tanıştığı Çinli adamla yaşadığı cinsel aşkı tüm çıplaklığıyla anlatır. Kimi eleştirmenlerin, bugüne kadar yazılmış en güzel romanlarından biri saydıkları Sevgili, erotizmin doruklarında ve eksiltili cümlelerle dolu bir anlatıma sahiptir. Sevgili’yi ya- yımladıktan sonra kitabın kendi yaşamından alıntılarla dolu olduğunu gizlemeyen Duras, o dönemde fırtınalar kopardı. “Orospu diyor, şıllık diyor bana, biricik aşkı olduğumu söylüyor, söylemesi gereken de bu, sözü oluşmaya, bedeni istediğini yapmaya, aramaya, bulmaya bıraktığımız zaman söylenen de budur, her şey iyidir o zaman, döküntü yoktur, döküntülerin üstü örtülüdür, selde, arzunun gücünde her şey akıp gider.” Sevgili, 1985’te Can Yayınları tarafından Türkçe’de yayımlandı ve kitabın gördüğü ilgi üzerine Duras’ın birçok yapıtı Türkçe’ye çevrildi. Fransız yazar Marguerite Duras’ın dergilerde kaleme aldığı varoluşçu anlatımı, ilk romanlarında yerini romantik bir anlatıma bıraktı. Eleştirmenlerin “Yeni Roman” akımına yakın bulduğu yazarın, kendine has bir ÜNİVERS HABER MERKEZİ Arda Aydın | Ece Orus | Tuğçe Vural | Öznur Uşaklılar | Çağrı Çınar | Ecem Çokan | Ceylin Gür TASARIM Arda Aydın anlatımı var. Romanlarında her şeyi anlatmaz, kısa ve öz yazarak okurlarını da düşünmeye iter. Duras’ın kitaplarında yazılanlar kadar yazılmayanlar da önemlidir. Yazarın anlatımı kişisel kılan, diyalogların yanı sıra kullandığı sessizliklerdir. Tahsin Yücel, Duras’nın “eksilti” sanatını büyük bir ustalıkla kullandığını belirtip, “Durumları, duyguları, ve duyumları daha çok esinlemelerle, ama en kestirme, en etkili bir biçimde yansıtan bu yalın, yalın olduğu ölçüde doğal ve şiirli anlatım bile, Duras’nın usta bir yazar olduğunu kanıtlamaya yeter” diyordu. Marguerite Duras bir edebiyat teorisine tutunup tüm hayal gücünü bununla yönetmez, eksilerek özgürleşir. Aşk hep hayatının bir parçasıdır, yalnız kalmaz ama yazmak için kendine bir yalnızlık oluşturur. Sevgilileriyle, hırçınlığıyla kendine has dürüstlüğüyle ve hepsinden öte aşka ve ölüme duyduğu arzuyla yazarak kendi yolunu bulur. 12 kültür sanat Nisan2016 Sayı50 Sosyal medyadan sahneye Günümüzde internet kullanımının yaygınlaşmasıyla alternatif müzikle uğraşan müzisyenlerin geniş kitlelere ulaşması kolaylaştı. Bunun en yakın örneklerinden birisi de Kalben Sağdıç. Adı gibi yürekten, içten şarkılar yapan Kalben’i yakından tanımak için 27 Şubat İzmir konseri öncesi bir söyleşi gerçekleştirdik Arda Aydın Sizi tanımayanlar için kendinizi anlatır mısınız? Sevdiğim ve tanımadığım da olsa yine de sevdiğim tüm insanlara dair, gündelik hayata dair hikâyeler anlatan ve sadece müzik yapan bir insanım. Müzik yapmaya ne zaman başladınız? Ben tek çocuktum, o yüzden annem bana sıkılıyorum diye bir klavye almıştı; Casio 5 oktav bir klavye. Sonra aradan yıllar geçti, 14 yaşındayken gitar istedim ailemden. Onu çalmaya devam ettim, belediyenin kursuna gittim 2-3 hafta süreyle, ama bana uygun olmadığı için kendi başıma öğrenmeye karar verdim. Sonra bir bilgisayar hocamız vardı, Can Hoca, bizi topladı. Birimiz bas çalıyor, birimiz gitar, yan f lüt, keman, davul... Bize küçük bir lise orkestrası kurdu. Orada birkaç konser verdik. Daha sonra üniversiteye gelince, müziği komple unuttuk. Çünkü Ankara'ya gitmiştim ve ilk defa ailemden ayrı yaşama deneyimi kazandım. Özgürlüklerimi keşfetmeye başladım. YÖK beni oraya koydu diye, ileride çalışmak istemediğim bir bölümde okuyordum. Kendimi biraz anlamlandırayım derken, o işler biraz sürdü ve sonra İstanbul'a geldim. Bir barda çalmaya başladım, sonra iş yerinden bir arkadaşım Sofar’dan bahsetti; "Lütfen yolla" dedi. Çok ısrar etti. Telefonla yaptığım iki yadı gönderdim. Organizatör; "Gel çal." dedi, gittim çaldım. Bu durum, insanların sevgisiyle başladı. Sofar’dan sonra neler değişti? Genel olarak Sofar’dan sonra, dinleyicinin sevgisiyle birlikte daha sık müzik üretmeye odaklanabildim. İşi bırakıp, bir reklam ajansında yazarlık yapıyordum. Onu bıraktıktan sonra sadece müzik yaparak hayatımı sürdürmeye karar verdim. Zaten bir sürü risk aldım o güne kadar, bir de müzik için risk alayım dedim. Çok değerli insanlarla tanıştım; sevgili menajerim Engin Abi, Mabel, Tolga Görsev ve Rıza Erekli girdi hayatımıza. Sevgilimle birlikte müzik yaparken, yeni arkadaşlar geldi, grubumuz büyüdü. Müzik oldu yani her şey, başka bir şey kalmadı. Sosyal medyanın gücünü nasıl tanımlıyorsunuz? İnternette Soundcloud’u, Youtube’u, Spotifiy’ı takip ederek müzik keşfeden bir kitle var. Özellikle de Soundcloud ve Youtube, bağımsız dediğimiz sanatçılar için öne çıkıyor. Sosyal medya çok kıymetli tabii ki. İnternet üzerinden para kazandığım ve daha önce de editoryal işler yaptığım için internet, deneyim paylaşma platformu olarak kıymetli, seviyorum. Ama internet dışında da bir hayat var, o hayatı da çok seviyorum. İkisini bir arada yaşamaya çalışıyorum. öyle olduğuna da inanıyoruz. Albümde eski yaptığınız şarkılarınız da var bu size ne hissettiriyor? O yaş döneminden çıkan duygusallığı, hani kendini ifade etmedeki kimi zaman özgürlükleri ya da kısıtlamaları bana o kadar hani başka bir şey gibi geliyor. Fotoğrafa bakmak gibi, insanların karşısında onunla birlikte, onlarla beraber o şarkıyı bağıra çağıra söylemek, yani zamandan bağımsız bir yerdeymişim gibi söylediğin bir şeydir. Herkes hani böyle hissederek, bir şarkıya yükselerek dinliyor, favorileri değişiyor falan. Başlarda bir adaptasyon sorunu var gibiydi, sonra onların hepsi başka şeye dönüştü falan mutluyum yani. Albümde İbrahim Tatlıses’in “Haydi söyle” şarkısını coverladınız, bu nasıl oldu? Bir aile yemeğinde oturuyoruz, benden yaşça çok büyük kıymetli bulduğum bir babam, ağabeyim, amcam “haydi söyle” yi ne güzel çıktı ortaya ama içimden gelirse yaparım. Hiçbir şiiri şarkılaştırmayı düşündünüz mü? Ben zaten 17 yaşıma kadar şiir yazıyordum sadece. Sonra baktım bu şiir olayı beni bozuyor, iyice melankolik oluyorum bari dedim bana gitar alın onları içimden atabileceğim bir yol çizeyim. Yani şiir çok sevdiğim bir şey. 10 yaşında Cahit Külebi okudum. Özellikle Türk şiirini çok seviyorum. Türk edebiyatını da seviyorum. Şiiri şarkı yapmak riskli bir durum; çünkü o bir şiir. Eminim o şair onu müzikle bir araya getirmek istese getirirdi ama bunu çok güzel yapan insanlar var. Belki benim de karşıma öyle bir şiir çıkar ve böyle bir şey yaparım ama şimdilik kendi şiir ve şarkılarımla yola devam ediyorum. Konserler nasıl gidiyor? Ben aslında albümden önce sadece belli başlı illere gidebildiğim için azıcık hüzünleniyordum. O yüzden albüm biraz kartvizit gibi oldu. Yeni yerlerde konser verecek olmak, o şehrin dinleyici kitlesiyle buluşacak olmak, beni heycanlandırıyor. Her konserde başka türlü söylüyoruz, dolayısıyla beni en heycanlandıran şey konser. Dinleyici kitlenizi nasıl tanımlarsınız? Yolda görüp imza isteyenler oluyor mu? Albümden sonra ufak ufak olmaya başladı. İnternet tabanlı olduğumuz zaman galiba böyle benim ben olduğum o kadar belli olmuyordu. Artık albümle beraber bir kimlik ortaya çıktığı için, albümden sonra bir tık başladı öyle şeyler. Albüm süreci nasıl başladı, nasıl geçti? Albümü baya bekledik, baya pişirdik, ben böyle işin mutfağını anlamadan bir anda albüme girişmek istemedim. Konserleri bitirdik, sonra araya yaz girdi falan ama sonbaharda kaydedelim dedik. Yani 1,5 aylık bir prova sürecinden sonra stüdyoya girdik. Yani her şey benim içimden geçtiği gibi, hayal ettiğim gibi, doğal ve küçük. Böyle bir anda büyük şeyler yapalım şov yapalım gibi bir şey yoktu zaten. Şarkılar bir hikâye anlattığı için önceliği hikaye bu albümün. Bir de albümde 10 yıllık bir şarkım da var, 3 aylık bir şarkım da var. O yüzden böyle otobiyografik yolculuk gibi bir şey de oldu. O yolculuğu çok süslemek de istemedik, geliyor. Sanki yaşlanmıyormuşum gibi geliyor. Bütün şarkıların hikayesi vardır ama en çok Saçlar’ın hikayesi merak ediliyor. Saçların hikayesi var ama şarkıların hikayelerini anlatmayı pek sevmiyorum çünkü insanlar kendi hikayelerini yazıyorlar ve ben onları okuyunca çok keyif alıyorum. Onlara, “Bir dakika tatlım bu senin hikayen değil” demek de yine benim çok hoşuma giden bir şey değil. O yüzden saçlar genel olarak bir kalabalığın içinde yalnız hissetmekle ve kendinle biraz dalga geçebilmek gibi bir şey diyebilirim. Annelerin şarkısı diyebiliriz ona, kimse darılmaz herhalde annelerin olsun. Sizin gibi kendi hâlinde müzik yaparken albüm çıkaran ama sonra piyasadan kaybolan çok kişi oldu. Sizinki iyiden daha iyiye gitmiş. En azından bizim içimize sindi. Tanıdığımız değer verdiğimiz insanlar da farklı olmuş demediler, çünkü farklı olmuş bok gibi olmuş diyemediğin için söylemişsin dedi bana ve beni o yaş kitlesine ulaştırdığını hissettim o şarkının. Yani normalde oturup benim belki hikayelerimi dinlemeyecekken o şarkıyı duyup beni ordan tanıyabilecek bir kitlenin olabilme ihtimali heycanlandırdığı için yapalım dedik. Büyük üstad sağ olsun, verdi şarkısını. Tek başıma öyle gitar çalıyorum söylüyorum. Arabesk bir yanınız var mıdır? Arabesk bence çok kıymetli bir müzik türü ve yaşam biçimi aynı zamanda. Özellikle 70lerin sonu 80lerin başına, 90ların ortasına kadar gelen ciddi bir arabesk kültürümüz var. Hani kitlelerin bir kurbanlığı, maduriyeti var ya böyle hiç bizim suçumuz değil, hep başkalarının suçu; bunu aslında tatlı tatlı gıdıklayan bir tür. Kısacası severek okuduğum bir alan, arabesk. Müslüm Gürses'i çok severim fakat arabesk bir yanım var diyemem. Başka coverlar görecek miyiz? İçimden gelirse yaparım başka coverlar da ama "Haydi Söyle" arkadaş ortamında söylerken Onlara sahne önü çocukları diyorum. Müziği çok seviyorlar ve paylaşmayı çok seviyorlar. Kimi zaman paylaşamayacak kadar çok seviyorlar. O yüzden onlara kocaman sahne önü çocukları diyebiliriz. İkinci video klip ne zaman gelecek? Gülcan Keltek, Saçlar'a çok güzel bir klip çekti. Beni tam olduğum insan gibi gösterdiği için sağ olsun. Sahnede yaptığım saçma hareketleri de koymuş. İkinci klibimiz de gelecek; Saçlar henüz çok yeni. Biraz döndükten sonra zaten o kendi ömrünü tamamlıyor. Sonra tabii ki ikinci klibimiz de gelecek ama şimdilik sır olarak kalsın, sürpiz olsun. Lulu’nun Maceraları adında bir çocuk kitabınız var. Bundan bahseder misiniz? Çalışırken, yoğun bir iş hayatım vardı. 1,5 saatlik şehir içi otobüs yolculuğunda yazdım ilk kitabı, ondan sonra ikinci kitap da yeni çıktı zaten. Üçüncü kitapla beraber de seriyi tamamlayıp, belki başka şeyler yazmak için yola devam edeceğim.