DiNSEL ÇOGULCULUK AÇISINDAN FARKLI ÇÖZÜMLEME

advertisement
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
77
DiNSEL ÇOGULCULUK AÇISINDAN FARKLI
MEVLANA OKUMALARı: BİR ÇÖZÜMLEME
DENEMESi*
RıfatATAY.
Özet
Bu makale Mevlana dinlerin çokluğu problemine bakışına
dair üç farklı yaklaşunı değerlendirmektedir. İlk olarak Şefik Can'ın
dışlayıcı okuması, ikinci olarak C. Sadık Y aran'ın kapsayıcı okuması
ve son olarak da Mahmut Aydın'ın çoğulcu okuması
incelenmektedir. Üç okumanın da etraflı bir tanıtım ve tenkidinden
sonra, Y aran'ın kapsayıcı okumasının Mevlana düşüncesini daha iyi
yansıttığı sonucuna varılmaktadır. A ynca, Mevlana' da asıl olanın
dönüştürmek
değil
temsil olduğu düşüncesine de vurgu
yapılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mevlana, dini çoğulculuk,
Can, Yatan, Aydın, UNESCO.
dışlayıcılık,
kapsayıcılık, çoğulculuk,
• Makalenin daha kısa ilk şekli, UIlislararası lvleı,fmıa lvlesnevi Alev/milaneler
Sempo::;)'lt»JJina (19-21 Aralık 2005, :Manisa) "Dinlerarası Diyalog İçin Bir Model
Olarak Mevlana: Üç Farklı Yaklaşımın Değerlendirilmesi," adıyla bildiri olarak
sunulmuştur.
·• Yard. Doç. Dr., Harran Üniversitesi, İlahiyar Fakültesi, Din Felsefesi Anabilim
Dalı; rifatayl@.harran.edu. tr
78
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
Abstract
In this essay, three different readings of Ruıni's thought on
religious diversity have been evaluated critically. Ş. Can's exclusivist
reading, C. S. Yaran's inclusivist reading and M. Aydın's pluralist
reading have been examined respectively. Having deseribed and
ericicised all three readings extensively, it has been concluded that
Yaran's inclusivist reading reflects Ruıni's thought better. It has
also been argued that Ruıni's primaıy concem was to set a good
example not to convert people from one thing to another.
Keywords: Rumi, religious pluralism, religious diversity,
exclusivism, inclusivism, pluralism, Can, Yaran, Aydın, UNESCO.
Giriş
UNESCO'nun 2007'yi Mevla11a Yılı olarak ilan edip, bu
meyanda çeşitli etkinlikler tertip ederek Mevlana'nın daha iyi
tanıtımını hedefliyor olması, akla "Niçin Mevlana?" sorusunu
getirmektedir. Yaklaşık XV asırlık İslam kültürel birikimi içinden
niçin Mevlana seçilip gündeme taşınmak istenmektedir? Böyle bir
girişimin, Sovyet Bloku'nun dağılıp Batı'nın Soğuk Savaş'ın tek
galibi ilan edilmesinin akabinde, "Tarihin Sonu" ve "Medeniyeder
Çatışması" gibi tezlerle desteklenen Batılı siyaseder arasında
gözlerin ve silahların İslam'a ve Müslümanlara çevrildiği bir
dönemde başlatılmış olması yukarıdaki sorunun cevabının
ehemmiyetini daha da artırmaktadır. Bu tür soruların tek cevabının
olamayacağının bilincinde olmakla beraber, akla ilk gelen iyimser
ihtimal Mevlana'daki ıiısmı sevgisi ve hofgild!Je dqyalı roğıtlc!t yoiıün öne
çıkarılmak istendiğidir.
1
1 Böyle bir girişimdeki nihai hedefin İslam'ın doğru anlaşılması mı yoksa
Müslümaniann pasifleştirilmesi mi olduğu tartışması akademik anlamdaki
değerlendirmeleri esas alan bir başka makalenin konusudur. Çünkü akademik
değerlendirmeyi popülist ve politik değerlendirmenin clışında tutmak gerektiğine
inanmaktayız.
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:l6, Temmuz-Aralık 2006
İslam'ın
79
diğer
diniere yaklaşımlan dikkate
alındığında
.her zaman daha hoşgörülü bir eğilimin temsilcileri
olduklan söylenebilir. Belki bu bağlamda Carlo Carrerta'nun
"ilahiyat bölse bile, mistisizm bütün dinlerin mensuplanru birleştirir
ve varlığın (ruhi kemalin) belli bir seviyesine erişildiğinde de, bütün
'inananlar' ayru tecrübeyi yaşarlar," 1 sözlerini hatırlamak yerinde
olur. Mutasavvıflar arasında ise Mevlana bu eğilimin en iyi
temsilcilerinden biri kabul edilegelmiştir. 2 Her ne kadar kendisine
aidiyeti şüpheli de olsa, onun, "Gel, gel, ne olursan ol yine gel..."
diye devam eden meşhur daveti, bu konuda büyük oranda etkin bir
rol oynamış olmalıdır. Mevlana'nın eserlerinin Amerika'da çok
satan kitaplar listesine girerek satış rekorlan kımıası, bu davete
icabetin farklı bir simgesi olarak görülebilir. Sonuç olarak, bugün
Batı'da dinsel çoğulculuğa dair yazılan hemen her kitapta
Mevlana'ya doğrudan ya da dalaylı mutlaka bir atıf yapılmaktaclır. 3
mutasavvıfların
Dinlerin birbirlerine yaklaşımında
dl{lqyıcılık, kapsqyıcılık
haline gelmiştir.
4
yaygın
üç
bakış açısı
olarak
ve çoğHktt!ıtk artık nerdeyse genel bir kabul
Dıflqymlığa göre en doğru din kişinin kendi
1 Vitray-:i\Jeyerovitch, E. De, İslam'm GiileT]'ii;;ji, çev. C. "-\ydın, İstanbul, Şule
Yay., 2000, 11.
2 Hatta bu kabulün bir göstergesi olarak bazıları, bir önceki dipnotta da
görüldüğü gibi, Mevlana için İslam'm giileryii;;ji nitelemesini yapmaktadır. Kitabı
görmeden önce bunun orijinal ismin birebir tercümesi olduğunu sanmıştık;
halbuki Fransızca orijinalinin, Islam, l'autre Pisage, anlamının İslam'm Öteki Yiizii
olduğunu anlayınca isimlendirmenin mulıtemelen çevirmen Cemal .Aydın
tarafından yapıldığını düşündük. Doğrusu bu adın, kitabın ruhunu ve içeriğini
orijinalinden daha iyi yansıttığını, Mevlana ve sufi geleneği de daha iyi anlattığını
söylemek abartılı olmayacaktır. Böylesi mükemmel bir çeviriyi aslından daha
güzel bir isimle taçlandıran .Aydın'ı tebrik etmek yerinde olacaktır.
3 Hick,].,A11 I11terpretatio11 q[Religio11, London, :i\Iacmillan, 1989,233.
4 .Aslan, "-\, ''Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk Meselesi", İsalll Arartımfalan
Dergisi, S. 2, 1998, 143-163; "-\ydın, M., Di11sel Çoğukilluk pe LVftttlaklık İddialan,
.Ankara, .Ankara Okulu Yay., 2005; Yaran, C. S., ed., İslam Pe Öteki: Di11leri11
Doğmluk, IVtrtamılık Pe Bir Arada Ya[ama Sonmu, İstanbul, Kakııüs Yay., 2001.
Her ne kadar bu üçlü sınıflamaya karşı çıkanlar varsa da biz şimdilik konuyu
daha net aydınlatması açısından bu yaklaşımı olduğu gibi kullanacağız. Konunun
gelişimi ve sonraki tartışmalara dair daha fazla bilgi için, bkz.: .Atay, R., Religious
80
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
inandığı
elinler de bazı doğrular içerebilir ama onlar
temelde yanlıştır ve insam kurtuluşa erdirmez. Dinlerin tabiatındaki
inbisarcılık anlayışımn bir gereği olarak hemen her dinin dışlayıcı
olduğunu söylemek mümkündür. İslam açısından bakıldığında,
İslam'ın gelmesiyle diğer dinlerin yürürlükten kalktığı yaygın inancı;
Hıristiyanlık açısından da Kitolik Kilisesi'nin "kilise dışında
1
kurtuluş yoktur," dogması dışlayıcı tavn iyi özeder.
elindix.
Diğer
Kişinin
kendi inandığı elin en doğru elin olmakla beraber,
diğer elinlerde de doğrular olduğu ve kendi elinlerini yaşayan diğer
elin mensuplarımn da kurtuluşunun mümkün olduğu iddiası
kapsqyııı!ık şeklinde özedenebilir. İslam'ın Eh!-i Kitap kategorisinin
en azından dünya ilişkileri açısından kapsayıcı yaklaşımı iyi
yansıttığı söylenebilir. Hıristiyanlıkta da, 1962-1965 yıllan arasında
yapılan IL V arikan Konsili'ne kadar diğer elin mensuplanna karşı
dışlayıcı bir anlayışı benimseyen Katolik Kilisesi'nin, Konsil
sonunda, kapsayıcı bir yaklaşımı benimsernesi örnek gösterilebilir.
Çoğlllclllllk
ise özellikle 1980'lerden sonra gelişmiş, öncelikle
akademik camiada revaç bulmuş ve Batı'da John Hick adıyla
nerdeyse özdeşleşmiş bir yaklaşım biçimidix. Çoğulcu anlayışa göre,
beş büyük dünya dini olarak bilinen Hinduizm, Budizm, Yahudilik,
Hıristiyanlık ve İslam, insanlan Tann'ya götüren ve kurtuluşa
erdixen eşit derecede doğru yollardır; birinin diğerine üstünlüğü
yoktur.
Her ne kadar UNESCO Mevlana'nın çoğulcu yönünü
vurgulamak istemiş gibi görünse de, (UNESCO'nun yapmak
istediği gerçekten mi yoksa biz mi böyle yorumluyoruz?) eserleri bu
üç yaklaşım açısından değerlendirildiğinde onun hangi yaklaşıma
daha yakın durduğu tartışmaya açık bir mevzudur. Mevlana gibi
büyük düşünürleri dinlerin birbirine yaklaşımı açısından bir kalıba
koymanın nerdeyse imkansız denecek kadar güç olduğu aşikar
olmakla beraber, onun eserleri dinlerarası diyalog açısından değişik
Pluralism and Islam: A Critit·al Examiation qf John Hide's Pluralistic Hjpothesis
(Basılmamış doktora tezi), Scodand, University of St Andrews, 1999, 14-27.
1 ''Extra Eeclesiarn nulla salus."
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
okumalara tabi
üç
81
tutulmuştur.
yukarıdaki
sığdırılabildiğinin
Bu makalede, neredeyse birbirine zıt,
Mevlana düşüncesinin nasıl
bir çözümlemesi denenecektir.
farklı
yaklaşıma
I
Önce, çok net olmamakla beraber, nihai tahlilde dışlayıcı bir
okuma olan merhum Şefik Can'ın değerlendirmeleri incelenecektir.
Tasavvuf tarihi uzmanlarınca son dönemde yaşamış en önemli
Mesnevihanlardan biri kabul edilen Can, 1 Konya' da yapılan bir
kongreye sunduğu tebliğinde2 Mevlana'nın "hangi din ve mezhepte
olursa olsun insanı" sevdiğini ve bütün "dinlere saygı" gösterdiğini
belirtmektedir. 3 Bunun bir sonucu olarak Can, , "O büyük velinin
tabutu arkasmda yalnız Müslümanlar değil, o sırada Konya'da
bulunan Hıristiyanlar, Museviler de gözyaşı dökmüşlerdir," 4 der.
Ancak Can, sevgi ve hoşgörüden yanlış anlamlar çıkarılmaması
gerektiğini de hemen vurgulayarak Mevlana'nın "bütün dinleri bir"
görmediğini, onun sadece "bütün dinlerin hakikatini bir"
5
gördüğünü ifade ederek Mesnevi'ye göndermede bulunmaktadır.
Can'ın bu konudaki ilk dayanağı, Mesnevi'nin birinci cildinde geçen
"Ayrılıklar gidiştedir, yolun aslında değil," şeklindeki bölüm
1 Bkz.: ''Yaşayan Son J\Jesnevihan Şefik Can, Mevlana, Mesnevi ve Mevlevilik,"
Tasal'l''!fi İ/mi l'e Akademik AraJ!mJJa Dergisi (Nfeula11a Özel Sqym), Yıl. 6, S. 14,
Ocak-Haziran 2005, 823-861.
2 Can, Ş., "i\Ievlana'ya Göre Din, İman ve Küfür," V ıvfilli Meula11a Ko11gresi
(Tebliğler), Konya, Selçuk Üniversitesi Yay., 1992, 19-27 (Sonraki atıflar ''Din,
İman, Küfür," şeklinde yapılacaktır).
3 Can, ''Din, İman, Küfür," 19.
4Can, ''Din, İman, Küfür," 19. Can, her ne kadar kaynak vermese de, bu ifade,
Ahmet Eflaki'nin ıVfe11akıb'ında Mevlana'nın cenazesine dair yaptığı rivayete bir
göndermedir (Bkz.: Eflaki, "-\., Arijleri11 Mmkıbe/eri, çev. T. Yazıcı, İstanbul,
M.E.B., II, 163-164).
5 Can, ''Din, İman, Küfür," 19-20. (Aynı metnin 21. sayfasında ''Bütün dinlerin
hakikatini bir saymamıştır," şeklinde baştaki ile çelişen bir ifade var; ama
muhtemelen bu bir baskı hatasıdır).
82
Hattan Ün. İlahiyat Fak. Dergis~ sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
başlığıclır.
1
Can'a göre farklı yollar, Allah'ın esma ve sıfatlarının
tecellileridirler. O bu görüşünü, Kur'an-ı Kerim'e de göndermede
bulunarak herkesin mizacına ve yaratılışına denk düşen yolda
yürüdüğüne dikkat çekmektedii. Bununla beraber yolların
doğruluğu, kişilerin mizaçlarına uygunluğuna göre tayin edilmez,
diyerek bir uyarıda bulunmaktaclır. V akıa, Can' a göre en doğru yol,
"en son Hak din, Allah'ın kitap ve elçisiyle bildirdiği din" 3 olan
İslam'clır. Can, bu konudaki düşüncesini "Ne mutlu o kimseye ki,
4
mizacına, karakterine uygun olan yol, Hak yoluna uygun ola,"
temennisiyle noktalandırmaktaclır.
Can'ın bu bağlamda henüz değinınediği konu, mizaçlarına
uygun ama yanlış yolda yürüyen, İslam dairesi dışındaki kimselerin
durumunun ne olduğudur. Diğer bir ifadeyle, "bu kimseler kdfir
nıidi!Y" sorusudur. Can'ın bu soruya ilk cevabı yazgıcı (cebriye)
yaklaşımın izlerini taşımaktaclır. Şöyle ki, lciinattaki her şey Allah'ın
esma ve sıfatlarının tecellileri olduklan için "birbirine zıt gibi
görünen haller aklımızın ermediği bir hikmete dayanır... Her din ve
mezhep erbabı da O'nun emrini yerine getirmekte, O'nun çizdiği
kader çizgisinde yürümektedir" 5• Bu nedenle insanlar inançlarından
dolayı tenkit edilmemelidir. Can, bu düş~celerini Mevlana'nın:
'Cihanda, basamak basamak ta göklere kadar yiikselm giifi
merdivenler vardır.
1 Mevlana, lvlmıevi ve Şerhi, çev. "-\. Gölpınarlı, İstanbul, Kültür Bakanlığı, 2000,
I, 144 (Bundan sonra bu baskıya sadece Mesnevi şeklinde atıfta bulunulacak ve
gerektiğinde sayfa numarasından sonra parantez içinde beyit numaralan da
verilecektir; aksi belirtilmediği sürece bütün çeviriler bu baskıdan alınmıştır).
Benzer ifadeler Fibi Ma-Fih'de de vardır, bkz: .Arberry, .A J., Discourses of Rumi,
London, John Murray, 1961, 33-38; Mevlana, Fihi 1Vlajih, çev. IvL Ü .
.Anbarcıoğlu, İstanbul, M.E.B., 1990, 34-43, 152-153, bundan sonra Fibi Mqfilı
olarak zikredilecektir.
2 İsra 17/84.
3 Can, ''Din, İman, Küfür," 20.
4 Can, "Din, İman, Küfür," 20.
5 Can, ''Din, İman, Küfür," 20.
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:l6, Temmuz-Aralık 2006
83
Her toplıt!ıtğım qyrı bir .merdivetıi vanlıt: Her gidifill bafka bir gögii
b11lımmaktadır.
Her biti ö"biiriilıiin halinden habersizdir.
Gö"kler çok genif bir iilkedir. Oy/e genif, ijyle soJısıtz ki, m bap vardır
ne de so1111." 1 beyideriyle tasdik etmektedir. Can, bu beyideri ise şöyle
yorumlamaktadll::
"Cenabı
Hak her hususta etkili olan sıfatının gerektirdiği
görüşte, kendisine kulluk edilsin diye Müslümanlara nispede hatalı
olan inancı, başka dinlerde olan kişilere doğru olarak göstermiştir.
Böylece, hangi dinde olursa o/sım insatı,2 yalruz kendi dininin doğru
olduğuna inanmakta, başka dinde olanları sapık yolda saymaktadll:.
Ha.J.buki Hz. Mevlana, ... hangi dinde olursa olsun, insanın Hak
yolunda bulunduğunu yani, Cenabı Hakk'ın ona takelir ve tensip
ettiği yolda yürüdüğüne inanmaktadll:. Bu sebeple o, İslam'ın
dışında olan hiç kimseyi hor görmemekte, hiç kimseyi lcifulikle
suçlamamaktadll:. İslam'ın dışında olan dinler Hak Din değilelir
ama Hakk'ın irade ve takelir ettiği dinlerclir." 3
Can'ın Mevlana okumasına göre, eğer İslam dışındaki dinler
de Hakk'ın irade ettiği dinler ise acaba Allah'ın yeryüzünde birden
fazla dinin olmasını arzu ettiğini söylemek mümkün müdür?
Şüphesiz ki Mevlana bu çeşitliliğin farkındadll: ve Can'ın yukarıdaki
ifadesine bakılırsa "Evet, Tanrı'nın yeryüzünde birden fazla dine
izin verdiğini söylemek mümkündür." Eğer bu çıkarım doğruysa,
hak olmayan dinlerin müntesiplerinin o dinleri seçmesinde Allah'ın
bir dalıli var mıdll:, varsa bu rol nedir? Can'a göre, Mevlana
"Hidayeti de, dalaleti de ancak Allah yaratır." ve hidayet üzere
olduğu kadar, dalalet üzere olanlar da Allah'ın kullan olduğu
kanaatindeclir. Allah dilediğini hidayete erdirmekte, dilediğini de
sapt:ırmaktadll:. Bu kadar çok yazgıcı (cebriye) yorumdan sonra
Can, külli irade ile cüzi irade arasındaki dengeyi sağlamak için,
1 Can, "Din, İman, Ki!flir," 20-21; Mesneui, V, 397, (2557-2559), metin Can
çevirisidir, Gölpınarlı'runki kısmen farldıdır.
2 Vurgu bana aittir, R.A.
3 Can, ''Din, İman, Küfür," 21.
84
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, say:ı:16, Temmuz-Aralık 2006
Mevlana düşüncesinde bireylerin gayretlerinin de hidayet ya da
dalalette bir payı olduğunu vurgulayarak, insanın gayret ettiği yönde
1
ilahi irade tarafından başanya ulaştınlacağını ifade etmektedir.
Öyle görünüyor ki, Can'ın Mevlana okumasının dışlayıcı
en önemli aşamalarından birisi burada ortaya
çıkmaktadır. İnsan iradesinin doğru yolda olmasının rolünü belirten
Can, Mevlana düşüncesinin bu konuya bakışını netleştirmek adına
ikazını yinelemek lüzumunu hissedip şöyle demektedir:
olmasının
"Hz. Mevlana bütün dinleri bir saymamıştır. Bütün dinlerin
hakikatini bir saymıştır.2 Elbette Hz. Muhammed Efendimiz son
Peygamber ve tebliğ ettiği din de en son din olduğu için İslamiyet,
kendisinden evvel gelen bütün dinleri hükümsüz bırakmıştır"3. Bu
nedenle de, Can'a göre, insanlar, ön yargılannı yenip doğru yolu
bulmak için çaba göstermelidirler; nitekim Batı'da İslam'ı seçen
bazı bilim adamlan bunun başanlabileceğinin en iyi kanıtını
oluşturmaktadırlar.
Bununla beraber Can, ilerleyen satırlarda Mevlana' daki daha
kapsayıcı görüşlere yoğunlaşarak, her din mensubunun kedince
Tann'ya yaklaşmaya çalıştığını, Tann'nın da onların bu çabalaı1.111
zevkle izlediğini belirterek,4 dış görünüme değil de esas öze
5
bakılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu fikrini desteklemek için
de Mevlana'nın bir rubaisini aktarmaktadır: "IGfirlikten ve
Müslümanlıktan da ötede bir ova vardır. O ovanın ortasında bizim
aşkımız, sevdamız bulunmaktadır. Arif olan kişi, oraya vannca
1 Can, "Din, İman, Küfür," 21.
2 Daha önce de işaret edildiği gibi muhtemelen burada bir baskı hatası var.
3 Can, "Din, İman, Küfür," 21-22.
4 ''Padişahın kulağı, gözü pencerededir; erkek olsun, kadın olsun, kimin canı
neye çalışıyor, onu gözetleyip durur." (lVIesneı,i, I, 352, (1832)).
5 ''Biz, şekilde kalır görünüşe kapılırsak irısanlan, irıançları ve gittikleri mabetlere
göre j\füslüman, Hıristiyan, l\Iusev:i, Budist diye ayırırız. HaJ.buki Allah'ın
nazarında hangi dinde, hangi mezhepte olursa olsun, hepsi O'nun kulları olup
ezeli takdiriyle O'nun çizdiği yollarda yüıümektedirler." (Can, "Din, İman,
Küfür," 21-22).
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temnıuz-_A.ralık 2006
başını
85
yere kor, secdeye varu, çünkÜ orada ne lcifirlik vardır, ne de
1
Müslümanlık'' •
Can, bir yandan İslam'ın diğer dinleri hükümsüz bıraktığını
söylerken diğer yandan da Mevlana'nın mabetiere değil kalplere
bakmalı, şekiliere takılıp insanlan damgalamamalı, çağnsını
gündeme taşımaktadır? Akla ilk gelen ihtimal, Can'ın bir taraftan
geleneksel inamşı korumaya çalışırken öbür taraftan da Mevlana'ya
sadık kalmaya gayret ediyor olmasıdır. Ama bu ikisini bir araya
toplamanın ortaya çıkaracağı çelişki ya da problemlere pek
değinmek istememektedir. Mesela, İslam'ın gelmesiyle hükümsüz
kalmış diğer din mensuplarınanasıl davranmalı sorusunun üzerinde
yeterince durmamakta; onların dalaletre hidayeti nasıl bulduklarını
tartışmamaktadır. Dahası, mensuh olmalaıma rağmen, diğer dinler
insanlan kurtuluşa erdirebilirlerse, onların hükümsüz olmalannın
anlamı nedir, gibi sorular da cevap beklemektedir. İşte, bu ve
benzeri sorulan daha derinlemesine tartışabilmek ıçın diğer
yaklaşırnlara göz atmak gerekmektedir.
II
İslam'ın diğer diniere bakışını akademik açıdan etraflıca
inceleyen ilk eserlerden sayılabilecek İslam ve Öteki adlı kitabın
editörlüğünü
yapan Cafer Sadık Yaran, kitaba katkı makalelerinden
birinde İbn Arabi, Mevlana ve Yunus Emre'ye göre İslam'ın diğer
diniere bakışını incelemektedir. 2
Y aran, Mevlana'nın konuya bakışını anlatmaya, artık dini
üzerine Batı'da yazılan kitaplarda bir yol işareti olarak
sık kullanılan "lambalar farklı ama ışık hep aym" 3 ifadesiyle
çoğulculuk
1 Can, "Din, İman, Küfür," 25-26; bkz. Önder, M., haz., Gii/deJ·te: Aleı,fcma'nm
Eserlerinden S ep11eler, Ankara, Kültür Bak., 105-106.
2 Ayru makale daha sonra yazann eliğer makalelerini de ekiediği Bilgelik Petinde:
Din Felsifesi Yaiflan ("-\nkara, "-\raştırma Yayınlan, 2002) adlı kitapta yeniden
basılmıştır. İncelememizde makalenin bu eserdeki baskısı esas alınmıştır: "İbn
"-\rabi, Mevlana ve Yunus Emre'ye Göre Ötekinin Durumu", 257-296.
3 Hick,J.,An Iuterpretation of&ligion, London, Macmillan, 1989,233.
86
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
başlamaktadır.
O, önce Mevlana'nın tipik bir çoğulcu gibi
varsay1tn1111
destekleyen
genel
ifadelerin
incelemesiyle işe koyulmakta; bunun için de lamba ve Zflk
metaforunun Mesnevi'deki bağlamına müracaat etmektedir. Yatan,
Mevlana'nın, Musa, Firavun ve büyücüler arasındaki ilişkiyi
anlattığı bölümün sonuna doğru bu ifadeleri kullandığını tespit
etmektedir. Her ne kadar Y aran bu beyideri parçalayarak almış ise
de, biz yer darlığı sebebiyle, burada tamam.ıru vererek onun
yotutnlat111a kısaca değineceğiz:
görülebileceği
"lvlıtsa da senin tJar/ığmda, Firavım da; birbitine
kif!Ji km dinde araman gerek.'
M11Sa, k!Jamete dek varrlu;·
değifen kandildir anmk.
B11 kandille jiti!,
baJkadır
Zfığt,
ama
diipJıan
olan
hep o tf!ktu;· bafka tf!k
tf!ğt
baJka tfZk
değildir,
bıt
iki
değil;
hep o
ymıdadu:
Surcrya2 bakarsan yiter gidersin; fiinkii sura yii::;jindendir ikilikle
St!J!Ja Stğlf.
Fakat Zflğa bakarsan iki/ikten; son11, önii o/atı sqyzdan
kmtttl!mmı.
Ey varlığm ii::;ji, inanmıla atefe tapmml, Yahudinin qyrılığı, hep
baktf, giiriifyii::;jindendir."4
Y aran, bu beyiderden yola çıkarak peygamberlerin ve
getirdikleri dinlerin görünüşte farklı olduğunu ama ayru kaynaktan
beslendiklerini ve neticede özlerinin ayru olduğunu ifade
etmektedir. 5 Bu da l\'levlana'yı ilk bakışta çoğulcu gösterecek bir
yaklaşımdır. Fakat hemen belirtmek gerekir ki, Can, yukandaki
1 Yaran, bu beyti almaz fakat biz konuyu tamamlaclığıru düşünerek ekledik.
2 Lambarun caıruna.
3 Bunlan Miis/iiman ve Aleemi olarak almak daha doğru olurdu ama her nedense
Gölpınarlı cins isimlerin yerine anlamlanru tercih etmiştir, bkz.: :Mevlana,
MeSIIevi-i Şerif Aslı ve Sadeleflirilmif!J'Ie lviaJiifiiJJ Nahiji Terdimesi, haz.,\. Çelebioğlu,
İstanbul, :ı\.f.E.B., 2000, III, 247.
4 ıVIesnel'i, III, 158, (1254-59).
5 Yaran, "Ötekinin Durumu", 277.
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
87
beyitleri çoğulcular ve Y aran gibi anlamamaktadır. Bu düşüncesini
de hem metnin tercümesine hem de düştüğü dipnota açıkça ortaya
koymaktadır. Can'a göre son beyit şöyle çevrilınelidir:
o/mı insan! i\1iiJJJil1 ile ate[e tapanm, Ya/JJ!di'nin
hep bakı[ ve gö"rii[ yii=dindmdir. 1\ifmıqya değil de
[ek/e, sılrete bakmaktan ileri gelmi[tit: Yani, din!eJiJı dı[ yii;deri,
siiretleJi, [ekilleli, ibadet tar::;!arz, IJlabetleJi qyrzdır ama, hakikatieli
birclil: Bir kısmı Al/aM11 takdir bt!Jllrdttğll hidqyet yolımdadu~ bir
1
kısmı dalaletyolımdadu: Her ikiyol da, Hakk ~11 Iizdiğiyofdllr':
'Ey
varlığm
ö"=di
qyrzlığı, qykırzlığı
Can, aynca, "Allah nezdinde hak din İslam' dır,"2 ayetini de
dipnotta vererek Yahudi ve M ecusileri ehl-i dalalet olarak
nitelemektedir.3 Mevlana'nın ne kadar farklı yoruınlanabileceğini
göstermesi açısından bu ilginç bir ömektir.4
1 l\Ievlana, Koniilanila Gôre Apklama/ı iVIesnevi Terdimesi, çev. Ş. Can, İstanbul,
Ötüken Neşriyat, 1999, II, 90.
2 .-ili İınran 3/19.
3 "Al-i İmran Suresi'nin 19. ayeti; 'Allah'ın indinde, .-\llili'ın katında din;
İslam'dan ibarettir!' diye buyunnaktadır. Gerçekten, Hz. Adem'den bizim sevgili
Peygamberimiz Efendimiz'e kadar bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri din
birdir. Hepsi de .-\llah'ın varlığını ve birliğini bildirmişlerdir. Aralarındaki cüzi
farklar zamanın icabı ve ümmetierin istidadı dolay:ısıyledir. Fakat Yalmdiler
olsun, Mecusiler olsun bu nükteyi farkedemediklerinden sapıklığa düşmüşlerdir.
Bu sapıklığa düşüş de Hakk'ın takdiridir. Ziya Paşa merhum bu hakikati sezmiş
de; 'Birdir nazar-ı Hakk'ta l\Iecusi ile Müslüman,' demiştir." (Can, Komtlamıa
Gôre 1Hmıef!i, II, 90).
4 Farklı okumanın iyi bir göstergesi olarak ilgili bölümün tamamını Can'ın nasıl
çevirdiğini vermenin faydalı olduğunu düşünmekteyiz:
Etrafa solgun ışıklar saçan bu kandiller ile, içindeki yağı yakan fitil başkadır. Yani
ayn ayn maddelerden yapılmıştır. Fakat ışığı, verdiği aydınlık birdir. Başka
aydınlık değildir; ötelerden gelen ışıktır. Yani Allalı'ın ışığıdır, .-\llah'ın nurudur!
Eğer içlerinde yağ yanan kandillere bakacak olursan, gerçeği anlayamaz, şaşınr
kalırsın. Çünkü onların, aynı ışığı etrafa yaydıklan hillde sayılan bir değildir, ikilik
vardır.
Fakat ayn ayn yanan kandillerden gelen aynı ışığa, aynı m'ıra bakarsan, ikilikten
de, sonu olmayan sayıdan da kurtulursun." (Can, Konlllanna Gôre lvfesnevi, II, 8990).
88
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:l6, Temmuz-Aralık 2006
Y aran da aynen Can gibi "Aynlıklar gidiştedir, yolun aslında
1
değil," düsturunu esas alarak yola koyulmakta ve ontolojik
farklılıklanna rağmen dinlerin yüce amaç birliğine dikkat
çekmektedir.2
Bu tespitinden sonra Y aran, eğer dinlerin hedefleri birse niçin
farklılaşma vardır ve bu farklılığın gayesi nedir sorulannın yanıtını
Mevlana'da aramaktadır. Yaran'a göre farklılığın bir kısmı Tann'nın
"insanoğlu tarafından kavranılamazlık" özelliğinden bir kısmı da
bizzat insanın kavrayış yeteneğinden kaynaklanmaktadır. O, bu iki
noktayı iyi temsil eden, Mesnevi'de yukanda bahsi geçen lamha-ışık
metaforunun hemen arkasından gelen3 ve çağdaş çoğulcularca sık
kullanılan Fil Hiki!Jesi'n/ başvurmaktadır. Mesnevi'de anlatıldığı
şekliyle hilciye şöyle gelişmektedir:
Hindistan'da halka göstermek için karanlık bir alııra bir fil
getirilmekte ve onu anlatmalan istenmektedir. Fil karanlıkta doğru
dürüst görülemediği için herkes onu dokunarak tanımaya
çalışmaktadır. Sonuçta, filin hortumuna dokunan onu bir oluğa,
kulağına dokunan bir yelpazeye, ayağına dokunan bir direğe, sırtına
dokunan bir tahta benzeterek, çelişkili tanımlamalar ortaya
koymaktadırlar. Mevlana, eğer ellerinde bir mum olsaydı
sözlerindeki aynlık ve aykınlık kalkardı, "[d]uygu gözü, elin
av-ucuna benzer; ancak insanın avucu, filin her yanını kavrayamaz
ki!" 5 yorumuyla hikayeyi bitirmektedir.
Yaran'a
göre
Mevlana'nın
çoğunlukla şöyle olmaktadır:
bu hikayesinin kullarunu
Herkes kendi kültürel donanınuyla
1 :Mevlana, lvlesmvi, I, 144; benzer ifadeler Fihi Mqfth'de de vardır, bkz: Arberry,
Disco11rses of Ritmi, 33-38; Mevlana, Fihi i.Vlqfth, 34-43.
2 Yaran, "Ötekinin Durumu", 277.
3 Gölpınarlı da şerhinde sanki ayn balıisiermiş gibi bunlan bölmüştür ama
Nahifi, Nicholson ve Can gibi diğer mütercimler bunlan bölmeden
vennektedirler.
4 Bu çoğunluğun görüşüne göre büyük olasılıkla Hint kökenli bir hikayedir ve
J\!Iesnevi'dekinden farklı olarak daha yaygın haliyle KörlerinFi/i Tamm/aması olarak
bilinmektedir
5 1\tlestıez,i, III, 168-169 (1260-70).
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
89
Tann'yı
kavramakta ama O'nu hiçbir zaman tam olarak
mümkün
olmadığının
bilincindedir.
Aynca,
tanımlardan hiçbirinin diğerine üstünlüğünün olmadığı gibi dinlerin
de Tann'yı tarumlamada birbirine üstünlüğü bulunmamaktadır. 1
kavramanın
Y aran, Mevlana'ya göre Tann'yı farklı tarumanın başka
nedenlerine de değinmektedir. Bunlar arasında, bakış açısı farklılığı
-ki yukanda Müslüman, Mecusi ve Yahudi örneğinde verilmişti- 2
birbirini tanımama, diyalog eksikliği, şüphecilik, birbirinin dilini
anlayamama, düşünce ve duygu dünyasından habersiz olma gibi
noktalan saymaktadır. 3 Özellikle son durumların iyi bir temsili
olarak da dört arkadaşın üzüm hilciyesini nakletmektedir.
Hilciyeye göre bir adam, dört kişiye bir miktar para vermiştir.
Bunlardan İranlı olan ben buna "mgmYI alacağım" derken, Arap
olan diğeri itiraz ederek ineb almalan gerektiğini ileri sürmektedir.
Türk olan ise, onun teklifine "hayır, ben illeb falan istemem, ii::Jim
istiyorum" diye itiraz etmekte, ki onun önerisine de Rum olan
dördüncü kimse itiraz etmekte ve üçünüzünkine de hayır, kesinlikle
istqftl alıyoruz, demektedir. Hepsi aynı şeyi istemekle beraber farklı
dilleri konuştuklan için birbirlerini anlayamamakta ve sonunda
kavgaya tutuşmaktadırlar. Mevlana hikayeyi:
"Ahmaklıktan
birbirlerille
dopdolt!Jdttlar, bilgidelise bombof.
yımımk
vtm!Jorlardı;
bilgisi:{/ikle
Oradayiiz dilli, sır sahibi iistiilı bir er olsqydı, onları barıy1ırıveJirdi"1
dizeleriyle bitirmektedir.
Y aran, dikkatli ve temkinli bir Mevlana okuyucusu olarak,
çoğulcu
yaklaşımla
yorumlanabilecek bütün malzemelerin
Mevlana'yı John Hick gibi katıksız bir çoğulcu olarak görmeye
1 Yaran, "Ötekinin Durumu", 278. İlk bakıştaki cazibesine rağmen, bu aslında
sorunlu bir metafordur. Zira fil tarumlamalanrun hiçbirisi doğru değildir.
Öyleyse, bütün inananiann yanılmadığının garantisi nedir?
2 1\!Iwıevi, III, 158, (1254-59).
3 Yaran, "Ötekinin Durumu", 280-281.
4 J.Vles!levi, II, 499 (3694-95).
90
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
imkan tanınıaclığını belirtmektedir. Zira Mevlana, bütün dinleri
Tann'ya götüren eşit derecede doğru yollar olarak görmek bir yana,
dinler arasındaki aynlıklan da önemser görünmektedir. Yaran,
Mevlana'nın, akıllı, bilinçli, özgür bir varlık olan insanın imkan
varsa aradaki farklan dikkate alması, gücüyettiği zaman hep daha
iyiyi araması, onu bulmaya ve bağlanmaya çalışması gerektiği
görüşünde
olduğunu
ileri
sürmektedir. 1 Bu
görüşünü
delillendirmek için de Yaran, J.\1esmvı'nlrı ikinci cildinde Birbirine
qykırı me::jıepler arasmda fiiphede kaltf, bıtnlardan sryrılıp f'lktf, kmtıtfttf
bölümünden bazı pasajlar aktarmaktadır:
"Hani herkes gö"riinmrymi bildiğini sijyler,
01111
bir sıfatla sifatlmıdıru:
Filozof bir bafka çefit anlatır; derkm bahse girm biJi, omm sö":{/e1ini
cerheder,
Öbiili!yse ikisini de kmm~· bir bafkası göstelifle can rekifil:
Gerçek olarak flllltl bil ki bımfarın hepsi de
siiliiniin bepsıjollamıı kqybetmıj de değildi!:
Çiinkii hak olmadıkf'Cl
altmdır iimid!Jie alu:
batı!
mrydana
Dii!!Jada yiiri!J'iip dtii'Clll gerer akf'Cl
doğrıt değildi!~· fakat bıt
pknıazj
olmasqydı,
ahmak, kalp parqyı
kalp paralar
nasıl
harcmıabilirdi?
Öylryse, biitiin b11 sö":{/er batıldır deme; battiiar, hak iimid!Jie gö"!ıiile
tilzak kesilmiflerdil:
Öylryse hepsi de hqyal, hepsi de sapıklık deme; diilryada herya/siz
gerçekyokt11r
1 Yaran, "Ötekinin Durumu", 282.
Harran Ün. İ1ahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
91
Her {f!Y hak d!Jm ki{i, ahmağm bitidir; her ff!Y batı! d!Jm de kötii
. •J• ,,
k-ıpu u:
Y aran, buradaki lfadelerin Mevlana'yı tipik bir çoğulcu olarak
görmemizi engellediğini ifade etmektedir. Öte yandan, çoğulcuların
dediğinin aksine bazı yollar doğru iken bazı yollar da yanlıştır. Bu
da Mevlana'yı çoğulculuğa değil, kapsayıcılığa yaklaştırnıaktadır.
Öyleyse yolların farklılığı karşısında ne yapmalı, sorusuna Yaran'a
göre lvlevlana'nın cevabı, "aklımızı kullanıp sınayarak, hak olanı
bulmaya çalışmak ve ona sanlmak" olmaktadır. Yatan bu
düşüncesini, Mevlana'nın aklını kullanma açısından insanla hayvanı
kıyasladığı şu alıntıyla desteklemektedir: "Hayvan, aklı ile
babasından anasından varis olduğu şeyden daha güzelini bulduğu
vakitte ona satılıyor. Böyle olunca artık akıl ve temyiz ile bütün
yaratıklara üstün olan insanın, bu hususta hayvandan daha aşağı
2
olması pek kötü bir şeydir. Bundan Tann'ya sığırunz."
Y aran,
özenle
seçtiği
bu
alıntının
bağlaınından
bahsetmeyerek Mevlana'nın buradaki eleştirel tavrını yumuşatmak
istemiş görünmektedir. Mevlana, Fibi Mqfih'deki bu faslın tamamını
Hıristiyanlık doktrinlerinin tenkidine ayırmıştır. O, "Eğer Tann
İsa' dan daha üstün bir peygamber gönderdi ise, İsa vasıtasıyla
gösterdiğini, bununla fazlasıyla göstermiştir. Bu peygambere
uymak, Tann'ya uymaktır." 3 diyerek çok açık bir şekilde
Hıristiyanların
Hz.
Muhammed'e
uyrnalan
gerektiğini
belirtmektedir. -ı
Ancak Y aran, Mevlana düşüncesinin geneli dikkate alınırsa
onda hoşgörünün galip olduğunu ve asıl olanın da bu olduğunu
vurgulamaktadır. Ona göre, Mevlana ötekine bakışı zahiri ve batıni
açılardan değişmektedir. Mevlana, ötekine "zahirde kafu:liği,
müminliği
ve öteki vasıflarını ayn ayn derecelere ve
1 JVImıevi, II, 417-18, (2927 -46).
2 Fihi 1Vlcifih, 196.
3 Fihi iVlajih, 196.
4 Hıristiyanlığın başka tenkitleri için bkz.:
(1404-1405).
Mmıevi,
II, 160 (922), Mesnevi, II, 219
92
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
değerlendinnelere
tabi tutarak bir anlamda kapsayıcı tarzda"
bakmakta, "batında ise Tanrı'nın takdirini ve hikmetini dikkate
alarak daha çoğulcu ve kucaklayıcı" bir yaklaşım sergilemektedir. 1
Son kanaat olarak Yaran, Mevlana'nın Hick gibi "tipik veya
radikal bir pluralist" sayılamayacağını, zaten onun gibi bilgelerin
yukanda verilen dışlayıcılık, kapsayıcılık ve çoğulculuk gibi
kategorilere sığmayacak kadar engin olduğunu belirttikten sonra,
onun nihai tavsiyesinin, "teoride, kandilden çok ışığa bakmak,
pratikte de, ayırmaktan çok birleştirmek" olduğunu belirtmektedir. 2
Bu sonuçta yanılma ihtimaline karşı da sözü Mevlana' dan bir başka
klasik hikaye, "Musa ve Çoban"la bağlamaktadır. Rivayete göre Hz.
Musa yolda bir çoban görmüştür. Çoban, çanğını dikmek, saçını
taramak, elbisesini yıkamak, birlerini kırmak gibi T ann'ya
yakışmayan sıfadarla O'na dua etmektedir. Musa, Ortodoks
anlayışa göre küfrü gerektiren bu sözleri duyunca feveran ederek
adamın küfre düşüp dinden çıktığını söylemektedir. Adamcağız da
bunun üzerine kendini kaybedip peri perişan, deli divane çölde
kaybolmaktadır. Bunun üzerine Tanrı, "Kulumuzu bizden ayırdın,"
diyerek Musa'yı ikaz etmekte ve şöyle demektedir:
':Sen,
bıtll!f!ıtmıak, birleftimıek
GiiciiJı
yettikp:
hoflamlmqyan Jf!J,
için mi geldin,
qyrılık yolıma
qyırmak
Zf'in mi?
qyak basma; bmim itin en
boJamaktır.
Hintiiiere Hintliielin tabirieti iiPiiftiil;· Sintiiiere Sintiiietin tabir/eli.
Ben, onların bmi tespihleti yii::jindm
gene onlar armır, onlar inciler sararlar.
arınmam; bıt
tespih yii::jindm
Biz dile, sö·ze baknıqyıiJ cana, hale bakarız. ' 13
1 Yaran, "Ötekinin Durumu", 284. Yaran, bu görüşünü aynca Gölpınarlı'nın
otoritesiyle de desteklemektedir, bkz.: Gölpınarlı, A., lvieviana Celaleddtiı: Hqyatt,
Eserleri, Felseftsi, İstanbul, İnkılap, 1999, 204-205.
2 Yaran, "Ötekinin Durumu", 285.
3 ı'ilesneui, II, 275-276 (1749-57).
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-.Aralık 2006
93
III
Mevlana, Yaran'ın daha orta yola yakın kapsqyıcı yorumunun
ötesinde, Batı' daki kabule paralellikle bizde de radikal bir çoğulcu
olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde yapılan bu tür yorumlardan
birisi Mahmut Aydın'a aittir. 1 Aydın, yurt dışında sunduğu bir
bildiri için İngilizce kaleme aldığı makalesinde, Mevlana'yı tam bir
çoğulcu olarak göstermektedir. Aydın'ın kullandığı öğeler de Can
ve Y aran'ın kullandığı öğelerle ya örtüşmekte ya da benzerlik arz
etmektedir.
Dini çoğulculuğa dair kısa bir girişin ardından, Aydın da,
Yaran gibi, Mevlana'nın dinsel çoğulculuğa bakışını işlemeye
Tann'nın kavr~nılamazlığından başlamaktadır. Diva11-ı Kebir'den
yaptığı "Kabe'de de mabudum sensin, havrada da; yukardan da
2
maksadım sensin, aşağıdan da." nakliyle her yerde ibadet edilenin
aynı Tann olduğunu ortaya koymaya çalışan Aydın, Fi! Hikijyesi'11i
de aktararak3 Tann'nın hiçbir dini geleneğin veya kültürün
sınırlarına sığmayacağını ve herkesin O'nu kendi kültürel
sınırlılıkları ve süzgeçlerinden geçirerek tecrübe ettiğini ifade
etmektedir. 4
Aydın
aynca,
Tann'nın
bir
geleneğe
sığdınlamayacağına dair, Mesnevi'den şu beyideri aktarmaktadır:
uDeği! mi ki sıtretler ktt!dttr; artık Ta11rıya
sa11ma; bir 1rye bmzetmrye ka!kıp;;a.
sıtret
deme; O'n11
sım:t
1 Aydın, .i\L, "A Muslim Pluralist: Jalaluddin Rumi",
2 Mevlana, C., Diva11-1 Kebir, çev. A Gölpınarlı, ~-\nkara, Kültür Bakanlığı, 1992,
VI, 242 (2407); bundan sonra sadece Divan olarak atıfta bulunulacaktır.
3 Aydın, muhtemelen İngilizce kaynakların etkisinde kalarak, Mesnevi'den aldığı
hikayeyi Korler ve Fil şeklinde aktarmaktadır ama Batı'daki en iyi otoritelerden biri
kabul edilen R. A. Nicholson metnin aslına saclık kalarak fllin karan/tk bir mekanda
goren kimseler tarcifindan im·elendiğıiıi belirtmektedir. (Nicholson, R. A., Introdudion to
Rlm1i with Comnmıtary and Amıotations to the lvlathnawi-i 1\!Ia'naıvi, translated,
collated, annexed by O. Ovannesian, Tehran, Telıran University Publications,
1971, 257).
4"-\.ydın, "Rumi", 3.
94
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
Ş"
halde, gerçekte, herkesin tapttğı Hak;yollarm gidifi de zevke gijre.
Ama kimisi yiiifinii
kı!Jrıtğa çevirmı{; asıl
bafttr ama bJtnlar, bap
yitimıifler. ,ıı
Aydın, doğrudan
olmasa da, beyitte geçen kı!Jrıtk kelimesini
Tann'nın yeryüzünde farklı fenomenler halindekavranması olarak
anlaınış gibidir. Bu kuyruk ve baş benzetmesi, aslında çağdaş
çoğulcu literatürde Hick'in yaptığı Numenal Gerçek (I<.endi İçinde
Tanrı) ve Fenomenal Gerçek (Algllanan Tanrı) ayrıınına tekabül
etmektedir. 2
Aydın daha sonra, "larnbalar farklı ama Işık hep aynı"
3
dinlerin farklılığına bakışını
koyulmaktadır.
Dünyadaki dinlerin kaçınılmaz
çeşitliliğini ifade için Mevlana'nın Fibi Mtifih'deki bir cevabını
nakletmektedir: "Siz dini nasıl bir yapacaksınız? Bu ancak
Kıyamette bir olur. Burası dünya olduğuna göre, bu imkansızdır." 4
ifadesinden
incelemeye
başlayarak Mevlana'nın
Aydın,. Fıhi Mtifih alıntısını Can'ın da kullandığı merdiven
metaforu ile güçlendirmek istemiştir. Arkasından da Mevlana'ya
göre dinlerdeki farklılığın sadece görünüşte olduğunu, özde
herhangi bir farkın olmadığını, zira hepsinin insanları Tanrı'ya
yaklaştırmayı hedeflediğini iddia etmektedir. Bu iddiasını da yine
yukarıda Can'ın ve Y aran'ın Mesnevi' den verdiği "Ayrılıklar
5
gidiştedir, yolun aslında değil." metninin benzerini Fibi Mtifih'den
bir alıntıyla desteklemeye çalışmaktadır:
"Yollar her 11e kadar çefitli ise de gqye birdir. Gö"rmi!Jor tJJttstm ki
Kd beye giden ne fOk yol vardu: .. Bımım için yollara bakarsan qyrılık
bi!Jiir ve sımrsızdır. Fakat gqyrye, maksada bakm"CJk olJtrsatı hepsi
1 Mesnevı~ VJ, 550-551 (3759, 3766-67).
2 Bkz.: Hick, An Itıterpretation ojReligion.
3 Hick, An InterpretatioJı ofReligion, 233.
4 Fihi lviqjih, 43.
5 lviesJ:eı,i, I, 144.
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
95
birlepmj, hepsini1l kalbi Kdbe hakkmda alllapJJtf ve orada bir
oiJJlllfttn: ,.ı.
Aydın,
Mesnevi'nin başka yerlerinden göndermelerle bu
alınt:ıyı zenginleştirerek, Mevlana'ya göre, peygamberlerin aynı
kaynaktan alclıklar:ı. ışığı farklı şekillerde değişik ümmetiere
ulaşt:ırdıklannı ve onlar arasında ayınnı yapmanın ya da "bir inancı
diğerinden daha üstün tutmanın, dini açıdan dar görüşlülük"
2
anlamına geldiğini iddia etmektedir.
Aydın, bu iddiasını bir adım daha ileri taşıyarak, Mevlana'ya
göre, "dini çoğulculuğun bir gerçeklik sorunu değil aksine ilahi bir
kural olduğunu" ileri sürmektedir. Zira Mevlana'ya göre dini
çeşitlilik "Hem Tanrı'nın doğasından hem de iradesinden
kaynaklanmaktadır." Aynca Tann, açık bir şekilde dinlerin
çokluğunu irade huyurmaktadır ki, bu Kur'an'da da belirtildiği gibi
insanların hayırcia yanşmalarına ve Tann'yı daha iyi anlamalarına
vesile olur. Hatta Aydın daha da ileri giderek Mevlana'nın
anlayışına göre ilahi iradenin, dinlerin birbirleriyle savaşmalarına
neden olduğunu bile iddia etmektedir. Aydın bu konudaki
düşüncelerini şu sözlerle bağlamaktadır: Elbette "Tanrı öbür
dünyada onlann gerçek doğasını ortaya çıkaracaktır. Fakat burada
ortaya konulacak açık diyalog bizim iyiyi kötüden ya da mükemmeli
vasattan ayırt edebileceğimiz bir ortamı gün yüzüne çıkarabilir." 3
Dini çoğulculuğun ilahi bir kural olduğunu ortaya koyan
daha sonra makalesinde diyalogun önündeki engelleri
araştırmaya başlamaktadır. Mevlana'nın anlayışına göre, diyalogun
önündeki engellerin başında, insanların farklılıklar üzerinde aşın
yoğunlaşarak dinler arasındaki temel benzerlik ya da ortak hedefleri
görememeleri gelmektedir. Bunu temelienditmek ıçın Aydın,
Aydın,
1 Fihi lvfqfih, 152-153. Aydın'ın makalesi boyunca nesir olan Fihi lvfqfih'e
muamelesi yapması bir yanılgı eseri olmalıdır.
2 "-\ydın, "Rumi", 5.
3 "-\ydın, "Rumi", 6.
nazım
96
Harran Ün. ilahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
yukanda Y aran'ın naklettiği "lambaya yoğunlaşarak ışığı kaybetme"
metaforuna 1 başvurmaktadır. 2
Aydın,
Mevlana'ya göre dinler arasında ihtilafa yol açan bir
başka nedenin de diyalog eksikliği olduğunu söylemektedir. Bunu
örneklemek için de o, yine yukanda Y aran'ın göndermede
bulunduğu, J.Viıtsa ve Çoba11 ile Dô"rt Yaba11cı ve Üifim hikayelerini
okuyucuya sunmaktadır. Bu konunun K.ur'ani dayanaklarını3 da
veren Aydın, dini çoğulculuğu Mevlana' da temellendirdiğine
inanmaktadır. 4
Sonuç olarak Aydın, Çoğıtlcıt bir İslami Di11ler Teolqjisi ifi11
Rehber Olarak J.Viev/ana başlığı altında şu üç maddeyi sunar ki, bunlar
Müslümanların evrmsef vah!JI iddialarını sınırlarnaları demektir:
1.
gibi, Müslümanlar, sanki Tanrı
bildikleri, bilinebilecek her şeyi muhtevi gibi, ilahi
vahyin bütününe ve tamamına sahip olduklarını iddia
edemezler."5
"Tarihte
çoğunun yaptığı
hakkında
2.
''Yine Müslümanlar, sanki Tanrı hakkında başkalanmn
bildikleri İslam' a verilene dahil edilmeliymiş gibi, kendilerinin
Tanrı bilgisinin mudak ve bağlayıcı olduğunu iddia
edemezler."
3.
''Yine aynı şekilde Müslümanlar, sanki insanların benmerkezcilikten Öteki/ Gerçek -merkezciliğe değişim tecrübelerini
gerçekleştirebilecekleri başka
dinler olamazmış gibi, kendi
vahiylerinin aşılamazlığını iddia edemezler; insanların Tanrı
6
tarafından kabul edilebileceği çok yol vardır." 7
1 1\tfesmvi, III, 158, (1254-59).
2 Aydın, "Rumi", 7.
3 Bakara 2/213; Maide 5/48.
4 Aydın, ''Rumi", 7-8.
S Bu sonucun mesnecli olarak Kehf 18/109 sunulmaktadır.
6 Metin İngilizce açısından böyle çevrilebilmekle beraber sarunz yazar "Tann'ya
erişebileceği" anlamını
7 Aydın, "Rumi", 10.
kastetmekteclir.
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Temmuz-Aralık 2006
97
Sonuç
Aydın,
Mevlana'nın
yukandaki sonuçlan gönülden
destekleyeceğine inannıaktadır. Elbette bunu doğrulamanın en
kesin yolu herkesin kendi :feb-i amsunu tecrübe edip bizzat
Mevlana'ya sormasıdır. Fakat ondan önce söylenebilecek çok şey
olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir. Makalenin hedefi de bu
çoklu söylemden bir demet sunmaktı. Bu hedefi.n belli ölçüde
gerçekleştirildiğini
söylemek abartı olmayacaktır. Makalede
inceleme konusu yapılan Can ve Yaran' ın, Aydın'ın sonuçlarını
paylaşmalan neredeyse imkansız gibi görünmektedir. Aydın,
fazlasıyla tarafgir, çoğulcu bir Mevlana okuması ortaya koyarak bir
yandan Mevlana' daki çoğulcu öğelere ağırlık verirken, öte yandan
onun diğer dinleri tenkit eden ve onlarla polemiğe giren
düşüncelerini ihmal ettiği izlenimini vermektedir. Can'da da benzer,
fakat ters yönde ilerleyen bir okuma görülmüştür. O ise daha
dışlayıcı bir okumayı tercih ederek Mevlana'daki çoğulcu öğeleri
neredeyse tamamen ihmal pahasına da olsa İslam'ın en son din
olarak diğer dinleri neshettiğini, bunlann müntesiplerinin kurtuluşa
ermek için Müslüman olmalan gerektiğini belirtmiştir. Daha
temkinli davranan Yaran orta bir yol izleyerek, büyük düşünürleri
belli kalıplara sığdırmanın i.mlcinsızlığının farkında olmakla
beraber, Mevlana'nın radikal bir çoğulcu olmaktan ziyade
muhtemelen bir tür kapsayıcı olabileceğini vurgulamıştır. Öyle
görünüyor ki, Mevlana düşüncesinin kapsamlı bir okuması sonuç
itibanyla Yaran'ın kapsayıcı yorumuna daha yakın duracaktır.
Mevlana' da onu, bir dışlayıcı gibi gösterecek kadar diğer
dinleri açıktan tenkit unsurları vardır. Bu keskin eleştirilerden yola
çıkarak onu her hangi bir kalıba, özellikle de dışlayıcılığa,
yerleştirmek yanlış olacaktır. Zira bu tenkitlere rağmen onun
cenazesine katılan ve onu dini hayat(ların)ın en iyi temsilcisi olarak
gören diğer din mensuplan, onun tenkitlerine takılıp kalmadan
gerçekte söylemek istediği mesajı kavramışlar ve onun gereğini
yerine getirmişlerdir. Buna göre Mevlana'nın tarih boyunca dışlayıcı
değil kapsayıcı ve birleştirici bir mütefekkir olduğunu bir defa daha
98
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:16, Ternmuz-Arahl: 2006
vurgulamak zaid olmayacaknr. Fakat o, bu kapsayıcılığı körü
körüne bir basitlikle, farklılıklan görmezden gelerek yapmamışnr;
aksine bunlan bilerek ve üstüne giderek, onlarla nasıl başa çıkılınası
gerektiğini göstererek kesretten vahdete ulaşmışnr ve nasıl
ulaşılacağını da göstermiştir.
gereken diğer bir soru da bütün kültür
farklılıklanna rağmen Mevlana' da insaniann ne bulduğudu.r? Ya da
özellikle Batı kamuoyunda Müslüman denildiğinde ortaya çıkan
antipari ve kötü imajın niçin Mevlana'da tutmadığı ve onun
sevilmesine mani olmadığıdır? Mevlana'yı şu an Batı medyasında
çizilen ve kamuoyunda kabul gören tipik fanatik ve saldırgan
Müslüman' dan ayıran özellik nedir?
Belki
sorulması
Mevlana, insanlar arasındaki din, dil, ırk ve renk gibi
görünürdeki farklılıklann ötesindeki esas hedefTann'yı görüp O'na
yoğunlaşmış, insanlan O'na davet etmiş, O'na yönlendirmeye
çalışmışhr. Fihi J.VIqfih'te anlatıldığına göre o, doğru dürüst Türkçe
bile bilmeyen gayri-Müslimlerin de olduğu bir topluluğa sohbet
ederken, onlann konuşmanın etkisiyle duygulamp ağlamaya
başlamalan · üzerine orada bulunanlardan biri, "Bu sözleri
Müslümaniann bile binde biri anlayabilir, bunlar ne aniayıp da
ağlamaktalar ki?" diye Mevlana'ya hayrede sorunca, şöyle cevap
almaktadır: "Bu söz~erinf kendini anlarnalanna lüzum yoktur.
Onlar özünü, aslını anlıyorlar. Hepsi Tann'nın birliğini itiraf eder;
O'nun yaratıcı, yiyecek verici, her şeye tasarruf edici olduğunu ...
bilirler veTann'nın vasfı ve zikri olan bu söz~eri] işittikleri zaman,
hepsi muzdarip olur veya hepsinde bir sevinç ve zevk meydana
gelir. Bu söz~er]den onlara sevdiklerinin ve istediklerinin kokusu
gelmektedir."2
paragraftaki "sö':( kelimelerini tekil almış ve öylece tercüme
cümlenin gelişi itibanyla kelimenin çoğul olması daha doğru
görünmektedir. Arberry'nin İngilizce çevirisinde de böyle verilmektedir.
Gölpınarlı'nın ~-illbarcıoğlu çevirisinde bazı ciddi hatalar olduğu ikazı üzerine
kelimeyi çoğul olarak vermeyi uygun gördük (Gölpınarlı, 1Hevlana, 272).
2 Fihi lv!ifih, 152; bkz., Discourses ofRttmi, 108-109.
1
Anbarcıoğlu
etmiştir. ~-\.ncak
Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı:l6, Temmuz-Aralık 2006
99
Bize öyle geliyor ki, Mevlana düşüncesinin en başta gelen
özelliği,
muhatab1111 başkalaştırma ve ötekileştinne gayesi
gütmemesidir. Çoğu kimsenin, Aydın'ın çıkardığı yukandaki
çoğulcu sonucu görünce "Ama bu benim dinim değil!" sözleriyle
başkalaştınlma ve ötekileştirilmeye tepkisini ortaya koyması hayli
muhtemeldir. Mevlana, Emine Yeniterzi'nin veciz ifadesiyle,
"tebliğden ziyade temsilin örneği olmaya dikkat etmiş; yalnızca
tahammülsüzlüğe tahammülsüz davranmış, bunun dışında bütün
söz ve davranışlan gönül kazanmaya yönelik olmuştur."' İşte
Mevlana'nın
başansının
sım
da büyük ihtimalle burada
yatmaktadır. Eğer çoğulcu toplum modeli salt bir ütopyanın
ötesinde gerçekleştirilebilir bir ideale dönüştürülecek ve UNESCO
benzeri uluslararası kuruluşlar bu konuda aktif bir rol alıp Mevlana
gibi büyük düşünürleri toplumlarm dikkatine rol model olarak
sunacaksa onun bu temsil yönü önce çıkanlmalıdır.
1 Yeniterzi, E., "1\Ievlana'run Gayrimüslimlerle Diyaloğu," III. Uluslar Arası
Ko11gresi: Bildiriler, yay. haz. N. Şimşekler, Konya, Selçuk Üniversitesi,
2004, 166-167.
Meı!/a11a
Download