ŞÎA`DA GAYBET İNANCI VE GÂİB ON İKİNCİ İMAM Habib

advertisement
ŞÎA’DA GAYBET İNANCI VE GÂİB ON İKİNCİ İMAM
Cemil Hakyemez, İstanbul: İsam Yayınları, Şubat-2009, 248 s.
Habib KARTALOĞLU
İslam mezhepler tarihi alanında önemli kavramlardan biri olan ‚gaybet‛,
kişinin insanlar arasında bulunmayıp duyularla algılanmayacak veya onlar
tarafından görülmeyecek şekilde gizlenmesi demektir. Gaybet anlayışı Şiî
düşüncenin oluşumuna ve sistemleşmesine kaynaklık eden önemli düşüncelerden biridir. Gaybet inancı, Şîa’nın en önemli ve taraftar sayısı bakımından
da en kalabalık grubunu oluşturan İmâmiyye Şîa’sının oluşumu aşamasında
kilit rolü oynamıştır. Şayet bu inanç olmamış olsaydı muhtemelen ne imamların sayısı on iki ile sınırlandırılmış olacaktı, ne de İsnâaşeriyye diye bir
mezhepten bahsedilecekti.
İslam dünyasında hicri birinci asrın sonlarına doğru ortaya çıkmış olan
gaybet anlayışı, diğer İslam mezheplerinden ziyâde Şiî oluşumlar arasında
yaygınlık kazanmıştır. İmâmiyye mezhebi ile birlikte doktrinin değişmez
esasları arasında yer bulan gaybet fikri, ağırlıklı olarak örgütlü bir şekilde
yer altında gelişip kökleşen Şîa gibi bir mezhep tarafından benimsenmesi,
onun tarihi süreç içerisinde geçirdiği aşamaların tespit edilmesini zorlaştırmıştır. Gaybet ile ilgili bazı çalışmalar olmasına rağmen, konu Şîa’nın siyasal
tarihiyle bir bütün olarak ele alınmamıştır. Hakyemezin’in bu çalışmasında
konu hem Şiâ siyasal tarihi çerçevesinde ele alınmış hem de gaybetin
İmâmiyye’ye ait bir inanç esası haline gelmesinden önceki gaybet iddialarına yer verilmiştir.
Eser giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında yazar, araştırmanın metodu, kaynakları ve kavramsal çerçevesi hakkında bilgi vermektedir. Bu bağlamda yazar, (ağırlıklı olarak İmâmiyye mezhebinin gaybet anlayışını konu edindiği bu) çalışmasında İslam Mezhepleri Tarihi biliminin uy-

Arş, Gör., SAÜ İlahiyat Fakültesi (hkartaloglu@sakarya.edu.tr)
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 337-340
338 | Habib KARTALOĞLU
guladığı metotları kullandığını ve gaybet konusunu mümkün olduğu kadar
tarafsız bir gözlemle ele aldığını belirtmiştir.
Kaynaklar konusunda ise ilk elden kaynaklardan yararlandığını açıklamıştır. Gaybetin oluşum sürecinde birçok eserin kaleme alındığını söyleyen
yazar, erken dönemde yazılmış ve mihenk taşı niteliğindeki eserlerden bahsetmiştir. Daha sonra Şîi düşüncesiyle özellikle de gaybet konusu ile alakalı
diğer çalışmalar hakkında bilgi vermiştir. Ayrıca yazar, konuyla alakalı tespit edebildiği kadarıyla hem Türkiye’de hem de Batı’da yapılan çalışmaları
tanıtmaya çalışmıştır. Kavramsal çerçevede ise çalışmanın mihenk noktasını
oluşturan gaybet ve rec‘at kavramları üzerinde durmuştur.
Gaybet Fikrinin Tarihi Arka Planı ve İlk Tezahürleri, adlı birinci bölüm, iki
ana başlık ve buna bağlı alt başlıklardan oluşmaktadır. ‚Gaybet Fikrine Etki
Eden Faktörler‛ başlığı altında, ilk olarak sosyokültürel yapıdan bahseder.
Bu bağlamda Şiî düşüncenin sağlıklı bir şekilde ortaya konulabilmesi için,
müslüman toplumda yaşanan sosyal değişim, Şiîler ile iktidar yanlılarının
aralarındaki mücadele ve diğer dinlere mensup kişilerin İslam’ı benimsemeleri ile birlikte topluma nasıl katkılarda bulundukları gibi konuların incelenmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca o, zaman içerisinde toplumda meydana gelen olayların insan psikolojisi üzerinde birtakım etkiler bırakmasının kaçınılmaz bir gerçeklik olduğunu belirtmiş, bu bağlamda
Emevîler ve Abbâsiler’e karşı siyasal başarısızlığın Şiîlerin aşırı fikirlere yönelmelerine sebep olduğunu açıklamıştır. Daha sonra yazar, gaybet fikrinin
arka planı olarak dinlerin ve kutsal kitapların etkisinden bahsetmektedir.
Ona göre kutsal kitaplarda verilen bilgilerden etkilenen Müslümanlar, Hz.
Peygamber’in ailesinden kurtarıcı nitelikte bazı kişilerin geleceği üzerinde
yoğunlaşmışlardır. Bu kısımda yazar, Hıristiyanlık, Yahudilik ve eski İran
dinlerinin düşüncenin oluşum sürecine etki ettiğini vurgular ve Şiî gaybet
anlayışının kendine özgü birtakım niteliklerinden söz eder.
‚Şîa’da Gaybet Fikrinin Oluşum Süreci‛ başlığında yazar, ilk gaybet iddialarından bahseder. Mezhepler tarihi kaynaklarında İbn Sebe’nin ilk
gaybete giden kişi olarak Hz. Ali’den bahsettiği şeklindeki haberlerin doğru
olmadığını söyleyen yazar, ilk olarak gaybete girdiği iddia edilen kişinin
Muhammmed b. Hanefiyye olduğunun belirtir. Bu bağlamda Muhammed b.
Hanefiyye, sonrasında Ebû Hâşim Abdullah b. Muhammed ve Abdullah b.
Muaviye’nin gaybete girdikleri şeklindeki bilgileri değerlendirir. Daha sonra
Abbâsiler döneminde gaybet konusunu ele almaktadır. Bu kısımda ilk olarak amca çocukları olan Abbâsiler ile Ali oğulları arasındaki ilişkilerin genel
bir değerlendirmesini vermiştir. Yazara göre, Emevîlere karşı Ali oğulları ile
birlikte hareket eden Abbâsiler, liderliği ele geçirmeleriyle birlikte en ciddî
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 337-340
Şîa’da Gaybet İnancı ve Gâib On İkinci İmam | 339
rakipleri olarak Ali oğullarını görmüşler ve Emevîler döneminde Ali oğullarına karşı sürdürülen baskı ve sindirme politikalarını aynen devam ettirmişlerdir. Bu bölümün son kısmında da Abbâsiler döneminin baskı politikalarına karşı Şiîlerce kurtarıcı kabul edilen ve gaybete girdikleri iddia edilen
Nüfsüzzekiyye, Câfer er-Sadık, Mûsa el–Kazım ve Yahya b. Ömer’den bahsetmektedir.
Şîa’da Gaybet İle İlgili Gelişmeler adlı ikinci bölüm, dört ana başlık ve buna
bağlı alt başlıklardan oluşmaktadır. İmâmiye Şîa’sı ile birlikte bir inanç esası
haline gelen gaybet iddialarının temel sebeplerinden birinin de iktidar ile
muhalif gruplar arasındaki çatışmalar olduğunu belirten yazar, konunun
arka planının ve tarihi gelişiminin daha iyi anlaşılması için birtakım siyasi
olaylara değinmenin faydalı olacağını vurgulamaktadır. Bu bağlamda
Abbâsi hilafetinin özellikle de Mütevekkil’in hilafeti döneminde Ali oğullarına karşı izlenen katı politikalar neticesinde hicri 250 (864) yılında patlak
veren isyanlardan; (Abbâsi siyasetinde yaşanan birtakım değişimler esnasında kendisinin Ali oğullarından olduğunu iddia eden) Ali b. Muhammed
önderliğindeki Zenc isyanlarından ve İsmailiyye mezhebine mensup
Karmatîler’in çıkartığı isyanlardan bahseder.
Hasan el-Askerî’nin ölümü ile başlayan liderlik tartışmaları bölümünde
yazar, gaybet fikrinin bir inanç esası haline gelmesine sebep olan en önemli
olayın Hasan el- Askerî’nin bir halef bırakmadan ölmesi olduğunu söyler.
Zîra onun bir halife bırakmadan ölmesi Şîiler arasında ciddi bir kargaşaya
neden olmuş ve imametin nasıl devam ettirileceği hususu tartışılmaya başlanmıştı. Bu dönemi kararsızlık dönemi olarak tanımlayan yazar, aynı dönemde ortaya çıkan imamet iddialarına ve İmâmiyye Şîası için hayati önemi
haiz olan imâmetin kesintiye uğramasının imkânsızlığı meselesine ve bu
çerçevede on ikinci imam Muhammed el Mehdî’nin varlığı ile ilgili kaynaklarda nakledilen bilgilere yer vermektedir.
Hasan el-Askerî sonrası vekillik iddiaları bölümünde ilk olarak humus ve
zekât toplamak amacıyla kurulmuş gizli örgüt olan vükela teşkilatın yapısına ve Şîi toplumdaki rolüne değinmiştir. Daha sonra gaybet-i suğra döneminde on ikinci imam adına sefirlik yapan dört sefir hakkında bilgi verilmektedir.
Bu bölümün son kısmında yazar, İmâmiyye Şîası’na doktrinel bağlamda
asıl açılımı sağlayan ve gaybet düşüncesinin inanç esası olma sürecinde etkili olan bazı aile ve şahıslardan bahsetmektedir. Bu bağlamda yazar, yaşadıkları dönemde hem idarî görevlerde bulunan hem de bazı üyelerinin vükela
teşkilatı içerisinde yer aldığı Eş‘arîler’den, Nevbahtîler’den ve Furât ailesinden bahsetmektedir.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 337-340
340 | Habib KARTALOĞLU
Gaybetin İmâmiyye ile Birlikte Bir İnanç Haline Gelmesi ve Şîa Açısından
Önemi adlı üçüncü bölüm, üç ana başlık ve buna bağlı alt başlıklardan
oluşmaktadır. Gaybet düşüncesinin alt yapısının daha iyi anlaşılabilmesi,
dönemin Şiî müelliflerin yazdıklarının tespitine bağlıdır. Burada yazar, ilk
olarak günümüze ulaşmamış olsalar bile rical kitapları ve konuyla ilgili daha
sonraki dönemlerde yazılan kitaplarda atıflar yapılan ilk gaybet eserleri
hakkına bilgi vermektedir. Daha sonra İmâmiyye mezhebinde gaybet doktrinin ortaya çıkışından ve gaybetin sebeplerinden bahsetmektedir.
Gaybetin süresi konusunda ilk İmâmi âlimler daha çok on ikinci imamın
varlığı konusuna yoğunlaşmışlar, bu çerçevede on ikinci imamın ne zaman
doğduğu, gaybete ne zaman girdiği vb. konularda birçok rivâyet nakletmişlerdir. Bununla birlikte ilk dönem kaynaklarında gaybetin süresi ile alakalı
net bilgilerin olmadığı görülür. Daha sonra yazar, İmâmiyye Şîa’sında ortaya çıkan gaybet-i suğra ve gaybet-i kubra kabulü neticesinde oluşan iki
gaybet anlayışı hakkında bilgi vermektedir.
‚Gaybetin Kelâmi Temelleri‛ alt başlığında yazar, ilk defa Ebu Sehl enNevbâhtî ve İbn Kıbbe ile oluşturulan gaybetin kelâmî temelleri hakkında
bilgi verir. Bu bağlamda yazar, gaybetin kelâmî temellerinin uzun süre
Ahbâriyye ekolü/Kum medresesi hâkimiyeti altında kaldığını belirtir. Daha
sonra gaybet sorununa hadis eksenli cevapların yetersiz kalması ile birlikte
usûlî anlayışa mensup başta Şeyh Müfid olmak üzere öğrencileri Şerif elMurtaza ve Şeyh et-Tûsî’nin kelâmî izahlarına değinir. Ayrıca İmâmiyye
Şîa’sında gaybete girdiğine inanılan on ikinci imamın ‚mehdi‛ olduğuna
yönelik iddialara; İmâmiyye mezhebinin teşekkül sürecine ve on iki imam
inancının gelişim sürecinde etkili olan ‚on iki imam‛, ‚İmâmiyye‛ ve
‚İsnâaşeriyye‛ kavramları hakkında bilgi verir.
‚Gaybet İnancının Şiî İmâmet Nazariyyesine Etkisi‛ adlı son bölümde
yazar, İmâmiyye Şîası ile yakından ilişkili ‚takıyye‛ anlayışının gaib imamı
bekleme düşüncesi ile birleşmesine ve masum imama ait olan yetkileri
peyder pey kullanma yetkisine sahip olan fakihlerin Şiî toplumdaki rollerinin artmasına değinir.
Netice itibariyle bu eserde, Müslümanlar arasında ortaya çıkan ilk gaybet
iddiaları, gaybet fikrinin tarihi arka planı, toplumsal olaylardaki rolü ve bu
düşüncenin İmâmiyye mezhebi ile birlikte bir inanç esası haline geliş süreci
incelenmiştir. Burada Şiî-İmâmî düşüncesinin temel doktrinlerinden olan
gaybet inancının teşekkül sürecinde dîni, sosyal, siyasî, kültürel vb. pek çok
boyutun olduğuna dikkat çekilmektedir. Gaybet fikrini farklı yönleriyle ele
alan bu eserin, hem ülkemizde konusuyla ilgili akademik düzeyde önemli
bir boşluğu dolduracağı hem de Şîi düşünce tarihine önemli bir katkı sağlayacağı kanaatini taşımaktayız.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 337-340
Download