اْلو هار ْلام ضية el-cevahiru`l mudiyye

advertisement
‫بسم هللا الرمحن الرحيم‬
EL-CEVAHİRU’L MUDİYYE
Muvahhid Yayınları
İSTANBUL H. 1435 – M. 2014
TEVHİD RİSALELERİ-3
KELİME-İ ŞEHADETİN MA’NASI VE GEREKLERİ HAKKINDA
AYDINLATAN CEVHERLER
Özgün Adı:
EL-CEVAHİRU’L MUDİYYE
Müellif:
Muhammed bin Abdulvehhab et-Temimi
Mütercim:
Heyet
Birinci Baskı:
İSTANBUL H. 1435 – M. 2014
Muvahhid Yayınları
Mail: muvahhid_yayinlari@mail.md
Web: www.muvahhid.info – www.muwahhid.info
İrtibat: 0 537 014 88 30
TEVHİD RİSALELERİ-3
‫ا ْلواهر الْمضية‬
EL-CEVAHİRU’L MUDİYYE
Kelime-i Şehadetin Ma’nası ve
Gerekleri Hakkında
“Aydınlatan Cevherler”
Te'lif:
Şeyh’ul-İslam
Muhammed Bin Abdulvehhab
-Rahimehullah-
Muvahhid Yayınları
İSTANBUL H. 1435 – M. 2014
‫‪HUTBET’UL HACE‬‬
‫‪4‬‬
‫ح َن َن‬
‫َن‬
‫‪،َ،‬هَ ح د د دََد ح َن َعَ‪َ ،َ،‬هَد َْ د د دَّللهَ‪،‬مَند د ددو حَن‪َ ،‬ن د د د ح ‪ َ ،‬د د دَهَن ‪،‬‬
‫اْلَ حمد د د َدِ‪ ،‬ح َح‬
‫‪،َ،‬هَ ح د د ددََِْرَهَ َ‬
‫‪َ ُ،َ،‬مد د د َدِعَ َ‬
‫َن‬
‫َن َن‬
‫أَحد َ َن د ددرَو‪،َ،‬هَن د د َن َن‬
‫َن‬
‫‪،َ،‬هَ د د ح ‪،‬مَ ح د دَن ح ‪،‬‬
‫َ ح َ‬
‫‪،‬تد ددِماَون‪،‬أَ ح َمو رَد ددو‪ َ ،َ،‬د د ح ‪،‬مَد حِد ددِع‪،‬ا حَ‪َْ،‬د دلَ‪ َ ،‬د د ح‪َ،‬د ددهَ َ‬
‫َْد د دلَ َن‬
‫َن‬
‫َن‬
‫‪،َ،‬هأَ ح د د َدِ َِ‪،‬أَ ح ‪،‬‬
‫َ‬
‫‪،َ،‬هأَ ح د د َدِ َِ‪،‬أَ ح ‪،‬حَ‪ََ،‬د ددهَ‪َ،‬حح‪،‬ا حَ َ‪،‬ه حأ د د َدِعَ‪،‬حَ‪ َ ،‬د د د َنم َ ‪َ،‬د ددهَ َ‬
‫َ‪َ،‬د ددهَ َ‬
‫‪،‬ي د ددو َ‬
‫َُمَ حمِ‪،‬ا‪َ ،‬حب َِعَ َ‪،‬هَ َتَّللَ‪،‬هَ‪.‬‬
‫َن‬
‫‪،‬أ د د د د ح ‪،‬مَد َتومدَن د د د َنده َ‪،‬هحَ‪ََ،‬د د د دَّللمَ ح ‪ََ،‬نحح َ‪،‬هأَ د د د ددََ ‪،‬‬
‫﴿مَد د د ددو‪،‬أَمدذ َِد د د ددو‪،‬احد د د ددَم َ ‪ َ ،‬رَ د د د دَّللاح‪،‬امحد َت د د د دَّللاح‪،‬تَ َ‬
‫ذ ح َن َمَّلل َ‪ [،﴾،‬ل‪ ،‬م ا ‪.،]201،:‬‬
‫﴿م د ددو‪،‬أَمدذِ د ددو‪،‬ا رحد ددوب‪،‬امحد َت د دَّللاح‪ ،‬مح َم د د ‪،‬احد د َندََ‪،‬ةَ َت َم د د ‪َ ،‬ن د د ‪ ،‬دح ح د د ‪،‬ه َن‬
‫اأ د د َدِ َ‪،‬ه َةَ د د َ ‪،‬‬
‫َ‬
‫م‬
‫َ َ‬
‫َ‬
‫َ َ‬
‫َ‬
‫دم‪َ ،‬ن حردِم د ددو‪َ ،‬نجد ددوح‪َ ،‬تََّن د دهللاا‪،‬هَن د ددول‪،‬هامحد َت د دَّللاح‪،‬ت‪،‬احد د َندََ‪،‬مَ د ددولََّلل َ ‪،‬مَند دده‪َ،‬ن‬
‫َن‬
‫َ‬
‫دو‪،‬همَد د ح َ َ َ‬
‫َ َ َ‬
‫حرد َِد ددو‪َ ،‬زحه َج َِد د َ‬
‫َ‬
‫َهاألَح َأ َوم‪ََ،‬ن ح ‪،‬تَ‪َ ،‬تو َ ‪ََ ،‬حِ َم ح ‪َ ،‬قَنِبو﴾‪[،‬ا ر ول‪.،]2:‬‬
‫َن‬
‫ح‪،‬ت د د د َندِمِا‪،.‬مَ ح د د دَن ح ‪َ َ،‬م د د د ح ‪،‬‬
‫﴿مَد د ددو‪،‬أَمدذ َِ د د ددو‪،‬احد د ددَم َ ‪ َ ،‬رَ د د دَّللا‪،‬امحد َت د د دَّللا‪،‬ا حَ َ‪،‬هقََّللَ د د دَّللا‪،‬قَد د د د حَّلل َ‬
‫َن‬
‫َن‬
‫دوز‪ َْ،‬د د حَّللزا‪َ َ ،‬ن ِم ددو﴾‪،‬‬
‫أَ ح َم ددوَ َم ح َ‪،‬همَد ح د دح ‪َ َ،‬مد د ح ‪،‬هَ َد دَّللمَ َم ح َ‪،‬هَ د د ‪،‬مَُ د حدَ‪،‬ا حَ َ‪،‬هَ َتد دَّللَهَ‪َْ،‬د َتد د حِ‪ َْ،‬د َ‬
‫[األأزاب‪،]02-00،:‬‬
‫َن‬
‫أَح د ددو‪،‬مدْ د د َدَِ‪ َْ،‬د د َندِ ح ‪،‬ةِ د د د ح َن َن َن‬
‫‪ُ،‬مَ حم د ددَِ‪،‬‬
‫‪،‬ي د د َدِ َ‬
‫َ‪،‬ه َةحِ د د دَ ‪،‬ا حَد د َدِ َ‬
‫َح‬
‫‪،‬اْلَ د ددِمم‪،‬تََ د د َ‬
‫دوب‪،‬ت َ‬
‫َح َ‬
‫‪،‬ض َلَة َن‬
‫‪ِ،‬ف‪،‬ا رحو َن‪1،.،‬‬
‫َه َ ذ ح‬
‫‪،‬األََ َّللَن َح‬
‫‪،‬ض َلَةٌ َ‪،‬هَت ذ َ‬
‫وَ‪،‬هَ‪،‬ت ذ‪،‬مَن حِ َة َ‬
‫‪ُ،‬م َِثَومَد َِ َ‬
‫‪،1‬هذه خطبة احلاجة اليت كان النيب ص ل ل لليه هللا لييي تف ل ل لليم ‪،‬س ل ل للإلمإلم أا خطبيمل نتاها ا ا مح‬
‫ا س ل ل للن‬
‫(‪ )393 - 393/1‬مل ت بو داتد (‪ )3112‬مل تالرت للذ (‪ )1115‬مل تابن للاجللة (‪ )1293‬مل ت خرج‬
‫بعضها ا ا سيم‬
‫صحيحي (‪ )268‬ت (‪262‬مل‬
HUTBET’UL HACE
5
HUTBET’UL HACE
Hamd, ancak Allah (c.c.) içindir. O'na hamd eder, O'ndan
yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah (c.c.) kimi hidayete erdirirse onu saptıracak, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet
ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem O'nun kulu ve Rasulü'dür.
«Ey iman edenler! Allah’tan korkulması gerektiği gibi
korkun ve sizler ancak müslümanlar olarak ölün!» (Ali İmran: 102)
«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da
eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının! Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının! Şüphesiz Allah sizin üzerinize gözetleyicidir.» (Nisa: 1)
«Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve sözün en doğrusunu söyleyin ki Allah, amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.» (Ahzab: 70-71)
Muhakkak ki, sözlerin en hayırlısı Allah'ın Kitabı, yolların
en hayırlısı Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yoludur.
İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. (Sonradan uydurulup dine sokulan) her bid’at sapıklık ve her sapıklık da
ateştedir.2
Hutbet’ul Hace ismi verilen bu duayı Allah Rasulü (s.a.v.) hutbelerinin girişinde okurdu. Bu hadisin ilk bölümü Nesai Cuma: 24, ayetlerden sonraki kısmı ise Müslim Cuma: 13 ve diğer hadis mecmualarında nakledilmiştir.
2
TAKDİM
6
DAVETİMİZ
ِ‫ا أ‬، ‫ا مح‬،‫ت‬، ‫م‬
Gayemiz, öncelikle Adem Aleyhisselam’dan Hatem’ul Enbiya Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e kadar bütün rasul ve nebilerin ortak daveti olan Tevhid akidesini ulaşabildiğimiz her yere neşretmek ve Tevhid’i bozan bütün küfür ve
şirk çeşitleriyle mücadele etmek ve insanları kendisine kulluk
yapmaya davet eden bütün sahte ilahları yani tağutları deşifre
etmektir. Allah’u Teâlâ bu hususta şöyle buyurmaktadır:
‫ َن‬،
،‫ا حدََد َِ حَّللا‬، ‫ََْنِ َن‬،‫َن‬،‫َنح‬،َ‫ َتذه‬، َ ‫ا مَنِم‬، َ ‫همَ َمَّلل‬،َ ٌ‫َْنحَدرَة‬، َ ‫مَ َمَّلل‬،‫ح‬،َ ‫أ حَّت‬،
َ َ ‫﴿هقَوم‬
َ ‫َّللي ح‬
َ
﴾ٌ‫هللا‬، ‫مَ َن‬، َ ‫مَد حْ َم ََّلل‬،‫ِبَو‬،‫ا حَ َن‬، ‫ََْنِ ح‬
«Fitne (şirk) kalmayıp din yalnız Allah’ın oluncaya
kadar onlarla savaşın!» (Enfal: 39)
Yine tevhidin içerisinde yer alan önemli bir rükün olan
“Vela-Bera” yani “Dostluk-Düşmanlık” akidesi ve buna
bağlı olarak müşriklerin tekfiri ve bu surette “İman-Küfür”
saflarının netleşmesi hususu da davetimizin mihenk taşlarından birisidir. İman-küfür meseleleri başta olmak üzere akide
konuları hakkında batıl davetçileri tarafından ortaya atılan
şüphelerin izalesi temel hedeflerimizden birisidir. Bu konularda Ehl-i Sünnet’in ifrat ve tefritten uzak vasat akidesini ortaya koymak esas gayemizdir.
Tevhid’den sonra davet ettiğimiz en önemli mesele ise
“Sünnet”tir; yani akidevi konular başta olmak üzere tüm İs-
TAKDİM
7
lami meseleleri Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabının anlattıkları ve yaşadıkları şekilde kabul edip hayata aktarmak ve onlardan sonra çıkmış olan bid’atları reddetmektir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih hadiste ümmetinin yetmiş üç fırkaya bölüneceğini ve bunlardan sadece bir tanesinin kurtuluşa ereceğini beyan etmiş ve bu Fırka-i Naciye’yi de “Benim ve ashabımın yolu üzere olanlar” diye tarif
etmiştir. Bu yolu devam ettiren yegâne fırka ise “Ehl-i Sünnet
ve’l Cemaat”tir.
Hiçbir kişi ve topluluk kendisine Ehl-i sünnet ismini vererek bu kurtulan fırkaya dâhil olmaz. Ehl-i Sünnet’in en bariz
vasfı ilk üç hayırlı nesil olan Selef-i Sâlihin’e tabi olmak ve onlardan sonrakilerin sözlerine karşı temkinli olmak; halefin çıkarttığı bid’at ve münkerlerden uzak durmaktır. Sahih'de İmran bin Husayn Radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
،‫قَ َول‬،-،َ ‫د َِ ح‬،َ‫مَد ََّلل‬، َ ‫اح َنَم‬،‫ُثَح‬،َ ‫مَد ََّللَد َِ ح‬، َ ‫اح َنَم‬،‫ُثَح‬،َ‫قَد حَنِن‬،‫أَح َنِت‬، َ ‫« َةحِد‬،
‫قَد َد ح َن‬،‫قَد َنَنه‬،َِ ْ‫مَد ح‬، ‫أَهَ َت‬،:َ‫أَ ح َن‬،َ‫َْل‬،َ ‫َن حم ا‬
،‫قَد حَّلل و‬، ‫مَد حْ َِ َت ح‬،‫ََن ح‬،‫ُثَح‬،-،‫ثَلَثو‬،‫أ حَه‬،‫ْي‬
‫ح ح‬
َ
َ
،َ َ ‫مَد ََّلل‬،َ‫هح‬،َ َ ‫ه‬،َ ََ ‫همَدحر‬،َ
َ َ ‫مدَ حؤََرََّلل‬،َ‫هح‬،َ َ ‫هََيََّللََّلل‬،َ َ ‫مَ ح ََ حش َِ َِه‬،َ‫هح‬،َ َ ‫ِه‬،َ َِ ‫مَ حش‬
،»،َ ‫ا َنم َم‬،َ ِِ‫َْن َن‬، َ َِ ‫َهمَ ح‬
«Ümmetimin en hayırlısı benim çağımdır. Sonra onların ardından gelenler. Onlardan sonra daha sonra gelenlerdir. -İmran Radıyallahu anh, kendi çağından sonra
iki nesil mi üç nesil mi zikretti bilemiyorum, der- Onlardan sonra şahitliği istenmediği halde şahitlik yapan, hıyanet eden ve kendisine güvenilmeyen; adak adayan, fakat
8
TAKDİM
yerine getirmeyen ve aralarında şişmanlık (yeme-içme
düşkünlüğü) baş gösteren bir toplum gelecektir.» (Buhari,
3650)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabından
sonra Tevhid’e ve Sünnet’e davet vazifesini ise «Âlimler peygamberlerin varisleridir.» hadisi gereğince “Rabbani
Ulema” devralmıştır. İşte bu noktada hedefimiz, rasullerden
sonra Tevhid’e ve Sünnet’e davet görevini üstlenmiş olan Rabbani âlimlerin ilmi mirasını günümüz insanlarına ulaştırarak
insanlarla ilim arasında köprü vazifesi görmektir. O ilim ki
kaynağı Allah Rasulüne, ardından Cibril-i Emin’e ve nihayet
Âlemlerin Rabbine ulaşır. Bu ilim, kıyamete kadar âlimler tarafından temsil edilmeye devam edilecektir. Zira Allah Rasulu
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
،َ ‫ة ََ ََ ح‬،
َ ‫ َ ح‬، ‫ذ َي ح‬،َ َ‫م‬،َ‫ح‬،َ ‫ا ح‬، ‫مَنأَ ح َن‬،ٌ‫قَوئ َمة‬،ٌ‫أَحة‬، ‫أَح َنِت‬، ‫ ح‬، ‫مَدَز َال‬،َ‫«ح‬
»،َ ‫ َهَن‬،‫ ََى‬، ‫هَي ح‬،َ ‫ا حَن‬، َ ‫أَح‬، ‫مَأحمَنَِد َِ ح‬،‫أ حَّت‬،َ
َ ‫ َ ح‬،َ‫َهح‬
َ ‫ةوََ َِ ح‬،
«Ümmetimden Allah’ın emrini ayakta tutan bir topluluk hep var olacaktır. Ne onları terk edip gidenler, ne de
onlara muhalefet edenler Allah’ın emri gelinceye kadar
onlara bir zarar veremeyecekler ve onlar bu hal üzere kalacaklardır.» (Buhari, 3641)
Bu sebeple tarih boyu Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat akidesine
bayraktarlık etmiş olan ulemanın eserlerini ve Allah Rasulünden miras almış oldukları ilmi yaymak temel gayemizdir. Bu
gayemize ulaşmak için bilhassa Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi
ve Sellem tarafından övülen ilk üç hayırlı nesil olan “Selef-i
TAKDİM
9
Sâlihin” menhecini esas alacağız ve kelami, felsefi cereyanlardan etkilenmemiş, Allah Rasulünün ve ashabının akidesi
üzere sebat eden, kısacası Fırka-i Naciye (Kurtulan Fırka)
ve Taifet’ul Mansura (Muzaffer Taife) mensubu olan hadis
ve sünnet ehli imamların mirasını nakletmeye çalışacağız. Hedefimiz asla insanları seleften bir aslı olmayan şahsi kanaatlerimize veya cahiliye asabiyetiyle oluşturulmuş hiziplere davet
etmek değildir. Bilakis hedefimiz yalnızca Tevhid’e ve Sünnet’e hizmet olacaktır (İnşallah).
Tevfik Allah’tan…
MUVAHHİD YAYINLARI
TAKDİM
10
TAKDİM
Tevhid Risaleleri serisinin üçüncü kitabını yayınlamaya
muvaffak kılan Allah’a hamdolsun. Bu elinizdeki kitap Şeyh
Muhammed bin Abdulvehhab Rahimehullah’ın akide konularıyla alakalı bazı risalelerini ihtiva eden “El-Cevahir’ul-Mudiyye/ Aydınlatan Cevherler” adlı eserin Türkçe tercümesidir.
Bu eserin ihtiva ettiği on adet risale Allah’ın izni ve keremiyle
Türkçede ilk defa neşredilmektedir. Söz konusu eser Necd davetine mensup âlimlerin çeşitli risalelerini bir araya getiren
“Mecmuat’ur Rasail ve’l Mesail’in Necdiyye” adlı derlemenin
4. Cildinin 1 ila 46. Sahifeleri arasında bulunmaktadır. Bizim
tercümeye esas alacağımız nüsha bu derlemenin “El-Cevahir’ul-Mudiyye”yi ihtiva eden kısmının h. 1349 tarihinde Mısır’da Menar matbaası tarafından neşredilen birinci baskısıdır. Kitabın girişinde eser şu şekilde tanıtılmıştır: “Bu eserde
Şeyh’in akidesi ve neye davet ettiği ile alakalı açıklamalar ve
devamında ise Tevhid’in ve Tevhid (La İlahe İllallah) kelimesinin ve de açığıyla gizlisiyle şirkin beyanı ve ayrıca itikadi ve
ameli nifak konuları yer almaktadır.”
Kitabın ismi muhtemelen yayıncılar tarafından verilmiştir. Biz Türkçeye tercüme ederken kitabın ismini bu şekilde
muhafaza ettik ve kitapta bilhassa Kelime-i Şehadetin ma’nası
ve şartlarına dair açıklamaların ağırlıkta olduğunu gördüğümüzden dolayı kitabı “Kelime-i Şehadetin Ma’nası ve Gerekleri Hakkında Aydınlatan Cevherler” olarak isimlendirmeyi uygun gördük.
Kitapta geçen hadislerin tahriclerini imkânlar nisbetinde
yapmaya çalıştık. Bunu yaparken bilhassa Türkçe’de mevcut
TAKDİM
11
olan hadis kitaplarına referans vermeye gayret ettik. İmam
Ahmed’in Müsned’inde geçen hadislerde ise hadisin bulunması kolay olsun diye hadisi rivayet eden sahabinin ismini zikrettik. Zira malum olduğu üzere Müsned kitapları Sünen’lerin
aksine konu başlıklarına göre değil, sahabe ismine göre tertib
edilir. Müsned’de geçen hadisler için verdiğimiz sayfa ve hadis
numaraları “Müesseset’ur Risale” tarafından neşredilen 50
ciltlik baskı esas alınarak verilmiştir. Diğer hadis kitaplarında
ise yaygın nüshalar esas alınmıştır. Sünen ve Müsned’ler dışında referans gösterilen diğer kaynakların da hangi baskısının esas alındığı dipnotlarda gösterilmiştir. Yeri gelmişken belirtelim ki; Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab Rahimehullah’ın
bu eseri hadisleri senet ve metinleriyle beraber birebir nakletme gayesine yönelik bir hadis kitabı değildir ve de Şeyh bu
eserde yer alan risaleleri tevhide davet amacıyla yazmıştır, bu
ve benzeri sebeplerden ötürü başka diğer birçok davetçi âlimin yaptığı gibi hadisleri bazen hadis kitaplarında geçtiği şekliyle lafzen rivayet etmek yerine ma’na yoluyla rivayet etmeyi
tercih etmiştir. O yüzden hadislere verilen kaynaklarda çoğu
zaman hadisin birebir aynı lafzından ziyade, farklı lafızlarla da
olsa aynı ma’nayı ihtiva eden hadisleri bulmanız mümkündür.
Hadisleri ezberlemek veya başka yerlerde nakletmek isteyenlerin bu kitapta geçen şekliyle değil de verilen kaynaklarda
geçtiği şekliyle hadisler üzerinde çalışması tavsiye edilir. Ayrıca gerekli yerlerde dipnotlarda tarafımızdan bazı açıklamalar ilave edilmiştir. Kısacası dipnotlardaki açıklama ve referanslar yayıncıya aittir. Parantez içi açıklamalar da aynı şekilde bize aittir.
12
TAKDİM
Kitabın içerisinde Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab Rahimehullah’ın da izah edeceği gibi İslam’a giriş kapısı olan “La
İlahe İllallah Muhammedun Rasulullah/Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun rasulüdür” şehadeti zamanla insanlar tarafından
ma’nası ve muhtevası olmayan bir söz olarak algılanmaya başlanmış ve bir kişinin müslüman olabilmesi için sadece bu kelimeyi diliyle telaffuz etmesi yeterli görülmüş; bu şehadetin
ma’nasını ve gereklerini bilmese, onunla amel etmese ve dua,
tevekkül, kurban gibi ibadetlerde Allah’a ortak koşsa; Allah’ın
şeriatından başka hükümlere bağlansa dahi sırf diliyle şehadet getirdiği için veya namaz kıldığı, ezan okuduğu için bu
kimsenin asla kâfir olmayacağı iddia edilmeye başlanmıştır.
Öyle ki artık insanlar nezdinde İslam’a girmek şirki terk edip
Tevhid’i kabul etmekle değil, sadece insanlar nezdinde sembolik bir işarete dönüşmüş olan bu kelimeyi telaffuzla gerçekleşen bir şey gibi algılanmaya başlanmıştır. Sıradan insanlar
bir yana, kendisini tevhide ve hatta Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab’ın davetine nisbet eden bazı kimseler dahi La İlahe
İllallah kelimesinin sadece dille telaffuzunu müslüman olmak
için yeterli addetmeye başlamışlar; Allah’tan başkasına ibadet
eden; dua, hüküm ve teşri gibi konularda Ona şirk koşan kimselerin cehaletten dolayı mazur olacaklarını ve tekfir edilmeyeceklerini iddia etmeye başlamışlardır.
İşte bu noktada Şeyh’in Kelime-i Tevhid’in içerdiği gerçek
ma’nası hakkında Kitap, Sünnet ve İcma’dan deliller ışığında
yaptığı açıklamaların iman küfür sınırlarını tanıma ve muhafaza etme açısından faydalı olacağını umuyoruz. Ayrıca günümüzde sanki İslam’da olmayan bir bid’atmiş gibi gösterilen
TAKDİM
13
tekfir meselesinin de hakikatini anlama hususunda bu risalelerin katkı sunmasını bekliyoruz. Çünkü Allah’a ibadette şirk
koşan birisinin velev ki kıble ehli olduğunu da iddia etse tekfir
edileceği konusu Şeyh’in bu eserde en çok üzerinde durduğu
meselelerden bir tanesidir.
Kitapta yer alan “Beş Mesele” başlıklı risale Ebu Muhammed Es-Selefi kardeşimiz tarafından çevrilmiş, “La İlahe İllallah’ın Ma’nası” başlıklı risale ise şahsen tanışmadığımız bir
okuyucumuz tarafından tercüme edilerek tarafımıza gönderilmiştir. Kitaptaki diğer risaleler ise İbn Munzir tarafından
tercüme edilmiştir. Kitapta emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunuyor, bu eserin neşrinin hayırlara vesile olmasını ve
Rabbimiz nezdinde ecir sebebi olmasını Allah Azze ve
Celle’den diliyoruz.
MUVAHHİD YAYINLARI
14
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB;
HAYATI, İLMİ ŞAHSİYETİ VE MÜCADELESİ3
Doğumu ve yetişmesi:
Muhammed bin Abdulvehhab bin Süleyman bin Ali et-Temimi h. 1115 (m. 1703) tarihinde Arabistan’daki Necd bölgesine bağlı bir şehir olan Uyeyne’de dünyaya gelmiştir. Babası
Abdulvehhab ve dedesi Süleyman da Necd bölgesinde ilim sahibi olarak meşhur olmuş kimselerdi ve dönemlerinin fetva
mercileri idiler. Dedesi Süleyman bin Ali, meşhur Hanbelî fakihlerinden “Keşşaf’ul Kına” adlı eserin müellifi Mansur elBehuti ile aynı dönemde yaşamış ve hatta denildiğine göre
Mekke’de bir ara görüşmüşlerdi. Şeyh, bu şekilde ilimle iştigal
eden bir muhitte yetişmiştir.
Hocaları ve ilmi seyahatleri:
Şeyh Muhammed Kur’an ve temel ilimler konusunda ilk
eğitimini babasından aldı. 10 yaşına varmadan Kur’an’ı ezberledi. Babası ve dedesinden Hanbelî fıkhını İmam Ahmed’e kadar ulaşan senediyle beraber öğrendi. O kadar ki buluğ çağına
erişir erişmez babası onu namaz imamı olarak tayin etti. Hatta
Bu kısa biyografi, başta İsmail el-Ensari’nin “Hayat’uş Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab” adlı eseri olmak üzere muhtelif kaynaklardan derlenmiştir. Tafsilat için Meşahiru Ulema’in Necd, Abdurrahman bin Abdullatif; el-A’lam, Zirikli ve diğer ilgili kaynaklardan
Şeyh’in hayatıyla alakalı müstakil bölümlere müracaat edilebilir.
3
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB
15
babasının onun hakkında “ahkâm ile alakalı birçok faydalı hususu ondan öğrendim” dediği nakledilir.4 Torunu Şeyh Abdullatif’in bahsettiğine göre Harameyn’e (Mekke ve Medine) giderek oranın şeyhleriyle bir araya gelmiş ve bazılarından icazet almış, ardından Basra’ya ve Ahsa’ya giderek buradaki
şeyhlerden hem ders dinlemiş hem de münazaralarda bulunmuştur.5 Abdullatif, ceddi Şeyh Muhammed’in Tevhide yönelmesinde ve kör taklitçiliği bırakarak Kitap ve Sünneti rehber
edinmesinde bilhassa Hicaz’da kendisinden hadis ilmi tahsil
ettiği Muhammed Hayyat es-Sindi’nin çok etkisi olduğundan bahseder.6 Şeyhin Hicaz’da hadis öğrendiği diğer bir hocası ise Abdullah bin İbrahim en-Necdi’dir. Süleyman bin
Abdullah’ın “et- Tavdih” isimli eserinde bahsettiğine göre dokuz temel hadis kitabını ondan senediyle beraber okumuştur
ve hadis ilimleriyle alakalı diğer kitapları da aynı şeyhten tahsil etmiştir. Ayrıca bu şeyh kanalıyla senedi Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e kadar ulaşan bazı hadisleri rivayet
etme şerefine nail olmuştur. Son olarak Durar’us Seniyye’de
biyografisinin anlatıldığı bölümde meşhur “Keşf’ul Hafa” müellifi Acluni’den ders aldığı da zikredilmiştir.7
4
Huseyn bin Gannam, Ravdat’ul Efkar, 1/25
5Abdullatif
bin Abdurrahman, Misbah’uz Zalam, sf 9
6
Age 139-140
7
Ed-Durar’us Seniyye, 16/316 vd
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB
16
Öğrencileri:
Oğulları Abdullah, Hüseyn, İbrahim; torunu Abdurrahman bin Hasen; dava arkadaşlarından Suud bin Abdulaziz gibi
yakın çevresinde bulunan öğrencilerinin yanı sıra Hamd Bin
Nasır bin Ma’mer, Abdulaziz bin Husayn, Said bin Hicci, Hüseyn bin Gannam gibi başka âlimler de onun ilim halkasında
yetişmişlerdir.
Eserleri:
Birçok eseri olmakla beraber en meşhurları şunlardır:
-Kitab’ut Tevhid, Keşf’uş Şubehat, Mesail’ul Cahiliye, elUsul’us Selase (Üç Esas), el-Kavaid’ul Erbaa (Dört Kaide),
Ma’na’t Tagut, er-Risalet’ul Mufide, Muhtasar’u Siret’ir Rasul,
Adab’ul meşyi ile’s Salat, Mufid’ul Mustefid ve akideyle alakalı
kısa birtakım risaleleri ki bunların hepsi muhtelif tarihlerde
Türkçeye çevrilmiştir.
Ayrıca Türkçede olmayan Fadl’ul İslam, Usul’ul İman,
Muhtasar’ul İnsaf ve’ş Şerh’il kebir, el-Kebair, Mecmu’ul Hadis
ala Ebvab’il Fıkh gibi eserleri de mevcuttur. Şeyh’in bütün
eserleri Mecmu’u Muellefat’iş Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab adlı 13 ciltlik bir mecmuada bir araya getirilmiştir. Ayrıca
Şeyhin çeşitli risalelerine Durar’us Seniyye isimli derlemeden
ulaşmak mümkündür.
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB
17
Daveti:
Şeyh Basra’da tevhid davetine başlamış ve bazı kimselerin düşmanlığını kazandığından ötürü sıcak bir yaz günü şehri
yayan olarak terk etmek zorunda kalmıştır. Ardından Hureymila’ya geçmiş fakat burada Şeyh’e yönelik bir suikast tertibi
gerçekleşince orayı terk ederek Uyeyne’ye gitmiş ve Uyeyne
emiri Osman bin Ma’mer’in himayesine girmiştir. Burada
Şeyh’in öncülük ettiği Zeyd bin Hattab türbesi başta olmak
üzere birtakım şirk mekânlarının yıkılması ve zina eden bir
kadının recmedilmesi gibi hadiseler İslam düşmanlarını ürkütmüş ve nihayet Osman bin Ma’mer birtakım baskı ve hilelere boyun eğerek Şeyhi Uyeyne’den çıkartmıştır. Şeyh, buradan çıkarak Der’iye’ye gitmiş ve orada Muhammed bin Suud’la
tanışmıştır. (h. 1158) İbn Suud, Şeyh’in tevhid davetine icabet
etmiş ve onun davetine her türlü yardımı yapacağına dair söz
vermiş ve bu şekilde ahitleşerek mücadeleye beraber devam
etmişler ve ölene kadar da ayrılmamışlardır. Bu kılıç-kalem ittifakından sonra tevhid daveti Necd’in köy ve kasabalarından
başlayarak dalga dalga yayılmış ve nihayet bu akideye dayalı
bir yönetimin tesis edilmesiyle beraber selefi davet her tarafta
duyulmaya başlanmıştır.
Vefatı ve hakkında söylenenler:
İlim, amel, davet ve sabır üzerine kurulu bir hayatın ardından Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab Rahimehullah 1206
(1792 m.) senesinde 92 yaşında vefat etmiştir. Vefatının ardından Şevkani, Hüseyn bin Gannam gibi âlimler mersiye yazmışlardır. Ayrıca Emir es-San’ani de Şeyh’in sağlığında onu
18
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB
metheden bir kaside inşad etmiştir. Allah Şeyh’e ve tevhid akidesinin yayılmasında emeği geçen diğer bütün muvahhid
âlimlere rahmetiyle muamele etsin ve onların eserlerinden istifade etmeyi bizlere nasip etsin! Âmin.
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
19
EL-CEVAHİR’UL MUDİYYE
GİRİŞ
Şeyh Muhammed B. Abdulvehhab’ın Akidesi8
Muhammed b. Abdulvehhab’dan müslümanlardan mektubu kendisine ulaşan herkese! Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Size haber veriyorum ki -Allah’a Hamd olsun!- benim kendisiyle Allah’a ibadet ettiğim akidem (inancım) ve dinim, Ehli Sünnet ve’l-Cemaat’in yoludur ki bu yol dört (mezheb) imamının ve kıyamet gününe kadar onlara tabi olanlar gibi müslümanların imamlarının yoludur. Lakin ben insanlara, dini Allah’a has kılmalarını bildiriyorum. Onları, nebilere (peygamberlere) ve sâlihlerden olan dirilere ve ölülere ve de başkalarına duada bulunmak (sığınıp-yardıma çağırmak)’tan (nehy
ediyor); ve kendisiyle Allah’a ibadet edilen adak adamak, kurban kesmek, tevekkül etmek, secde etmek ve bundan başka
yalnızca Allah’ın hakkı olan ve de ne mukarreb (Allah’a yakın
kılınan) bir melek ne de gönderilmiş bir nebinin Allah’a ortak
kılınmaması gereken ibadetlerde Allah’a şirk koşmaktan nehy
ediyorum. Bu, ilkinden sonuncusuna kadar bütün rasullerin
ortak davetidir ve bu, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in yoludur.
Beldemde yüksek makam sahibiyim ve insanlar sözümü
el-Cevahiru’l Mudiyye, 2-9; er-Rasailu’ş Şahsiyye, 150-162/22.
Mektup ve ayrıca ed-Duraru’s Seniyye, 1/64-74
8
20
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
dinler. (Davetimin ulaştığı) bazı liderler ise bunu reddetmektedir çünkü bu onların yetiştikleri kültürlerine aykırıdır. Yine,
benim idarem altında olanları namazı kılmak, zekâtı vermek
ve diğer İslami yükümlülükleri yerine getirmekle mükellef kılıp, riba (faiz) ile iş yapmaktan, muskiratı (sarhoş edici şeyleri) içmekten ve diğer münkeratı (haram kılınmış şeyleri)
yapmaktan da nehyettim. (Davetime icabet etmeyip reddeden) Liderler, bu konuda eleştiri öne sürememekte ve bu hususta bir hata bulamamaktadırlar. Zira bunlar halkın çoğunluğu tarafından kabul görmüş şeylerdir; dolayısıyla eleştirilerini ve nefretlerini, benim Tevhid’i emretmeme (ve davetime),
şirki nehy etmeme yönelttiler ve “Bunlar insanların üzerinde
bulunduğu yola aykırıdır” diyerek avamın (halkın) kafasını
karıştırdılar ve fitne büyüdükçe büyüdü. Şeytanın atlılarını ve
yayalarını üstümüze saldılar.
Biz deriz ki: Tevhid iki çeşittir. Bunlardan biri Rububiyyet Tevhidi’dir. Buna göre Allah; melekler, peygamberler ve
başkaları üzerinde yaratıcı ve düzenleyici olarak tektir. Bu
inkârı mümkün olmayan bir haktır. Lakin sadece bu tür tevhidi gerçekleştirmek ile kişi İslam’a giremez. Bilakis insanların çoğu bu tevhidi ikrar etmektedirler. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
‫هاألَح َن‬،َ ‫ا ح َم َنول‬، َ ‫ َن‬، ‫مَد ح َزقَ َم ح‬، ‫ َ ح‬، ‫﴿قَ ح‬
،ََ ‫ا ح حم‬، َ ‫َيَحَن‬، ‫أَح ح‬، ‫ض‬
‫َيح َنج ح َن‬،
‫َن َن‬
، ‫هَ ح‬،َ ‫اْلَ َنمي‬،
،‫ َن َ ح‬، ‫ت‬
َ ‫اح َمَِنم‬، ‫َنج‬
َ ‫هََيح‬،َ ‫اح َمِمت‬، َ ، ‫اْلَ حي‬،
َ َ ‫هَ ح‬،َ َ ‫َهاألَمح َ و‬
﴾،َ ‫مَدَحد َتَّلل‬،‫أََْل‬، ‫َْد َت ح‬،َ‫ا ح‬، َ ‫َِد َتَّللََّلل‬،َ َْ، َ ‫األَ ح‬، َ‫مَ َِمَنم‬
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
21
«De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere sahip olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran;
diriden de ölüyü çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Onlar: “Allah’tır!” diyecekler. O halde “(O’na karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?” de.» (Yunus: 31)
Kişinin İslam’a gireceği tevhid (Rububiyyet Tevhidi ile beraber) Uluhiyyet Tevhidi’dir. Bu tevhid türü ise Allah’tan başkasına ister bir melek olsun isterse de bir peygamber olsun
ibadet etmemektir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem elçi
olarak gönderildiği vakit, cahiliye insanları Allah’la beraber
çeşitli varlıklara ibadet etmektelerdi. Onlardan kimisi putlara
ibadet ederken, kimisi de İsa Aleyhisselam’a veya kimisi meleklere dua ediyorlardı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
onları bundan nehy etti ve Yüce Allah’ın kendisini, Allah’ın birlenmesi ve meleklere ve peygamberlere dua edilmemesi için
gönderdiğini haber verdi. Her kim ona uyar ve Allah’ı birlerse,
o “La İlahe İllallah”a şehadet etmiş olur. Her kim de ona isyan
eder, İsa Aleyhisselam’a ve meleklere dua eder, onlardan yardım ister, onlara iltica ederse, o kimse -Allah’tan başka kimsenin yaratamayacağını ve rızık veremeyeceğini ikrar etse dahi“La İlahe İllallah” kelimesini inkâr etmiş olur.
Bu konudaki söz oldukça uzar, özet olarak bu konu âlimler arasında icma edilmiş bir konudur. Bu ümmet arasında
tıpkı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in haber verdiği
gibi bazı şeyler cereyan etmiştir:
،‫َّللا‬،َ،‫ة‬،َ ،َ ،‫َّلل‬،‫َ ح‬،،‫َّت‬
،‫أ ح‬،َ ،َ‫َن‬،َ‫مو َت ح‬،‫َن‬،َ‫ا َت ح‬،‫ه‬،َ َ،‫أ ح‬،َ ،‫قَدحبدَ َم ح‬،َ ‫ َتو‬، ‫ َ ح‬،َ َ‫تر‬،
َ ‫«َََحَبَدَْ ح‬
»َ‫َّللع‬
، ‫م‬،َ ََ،،‫ةح‬،َ ِ،َ َ،،‫ب‬
َ ،،َ‫َج حح‬
‫ضم‬
22
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
«Muhakkak ki siz, kendinizden önceki milletlerin yoluna tıpatıp uyacaksınız! Hatta onlar (daracık) bir keler
deliğine girseler siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz
(onlara tabi olacaksınız).»9
Onlardan öncekiler ise Allah’u Teâlâ’nın haber verdiği
gibi:
﴾‫َن‬،‫ا ح‬، ‫ َه َن‬، ‫ َن ح‬،‫أَحمَومو‬، ‫هَ حيبَو َد َِ ح‬،َ ‫َأبَو َ َي ح‬
‫أ ح‬،‫﴿ حاَّتَ ََها‬
«Hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabler
edindiler.» (Tevbe: 31)
İnsanlar sapıklığa düştüler, rahat ve sıkıntı anlarında
sâlihlere dua ettiler. Tıpkı Abdulkadir el-Ceylani’ye, Ahmed elBedevi’ye, Adiy b. Musafir’e ve onlardan başka ibadet ve salah
ehlinden olan bazı kimselere yaptıkları gibi. İlim ehli onları Yani Allah’tan başkasına dua edenleri- her yönden engelledi.
Sâlihlere gelince; onlar ki bu tür amelleri kötü görmüş ve
engellemişlerdir. İlim ehli buna benzer amellerin büyük şirk
ve putlara ibadet etmek olduğunu ortaya koymuşlardır. Yüce
Allah gönderdiği rasulleri ve indirdiği kitapları yalnız kendisine ibadet edilip, kendisiyle beraber bir başkasına dua edilmemesi için indirmiştir.
Allah ile beraber başka ilahlara dua edenler -Güneş’e,
Ay’a, sâlihlere ve sâlihlerin suretleri üzerine yapılmış heykellere dua edenler-, ibadet ettikleri bu varlıkların yağmur yağdırıp, bitki bitirdiğine itikat etmezlerdi. Onlar meleklere ve
9
Buhari, no: 7320; İbn Mace, no: 3994
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
23
sâlihlere ibadet eder ve “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derlerdi. Yüce Allah ise rasuller gönderip, kitaplar
indirerek kendisinden başkasına dua etmeyi -ister ibadet duası isterse istiğase (yardım isteme) duası olsun- nehy etmiştir.
Bil ki; zamanımızdaki müşriklerin küfrü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zamanındaki kâfirlerin küfründen
daha çoktur. Öyle ki, onun zamanındaki müşrikler meleklere,
evliyalara ve sâlihlere dua eder, onlardan şefaat ister ve onlara yaklaşırlardı. Ne var ki; onlar işin bütünüyle Allah’ın olduğunu ikrar ederlerdi. Rahat zamanlarında onlara dua eder,
sıkıntı zamanlarında ise yalnızca Allah’a yönelirlerdi. Allah’u
Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴾َ‫وع‬، ‫ََنمح‬،،‫ََنحح‬، َ ‫مَ حِ ََّلل‬، ‫ َ ح‬،‫ض ح‬،
، ‫ا ذ ذ َن‬،َ ‫ َ ح َم‬،‫﴿ َهََن َها‬
َ ‫احبَ حح َن‬،‫ِف‬،
«Denizde başınıza bir felaket gelse O’ndan başka dua
ettikleriniz kaybolur.» (İsra: 67)
Rasullerin Uluhiyyet Tevhid’ine Davet Etmesi
Bil ki; Tevhid, her tür noksanlıktan münezzeh olan Allah’ı
ibadette birlemektir. Bu husus Allah’ın kullarına gönderdiği
bütün rasullerin ortak dinidir. Onların ilki Nuh Aleyhisselam’dır. Yüce Allah onu kavmi Sâlihler –Vedd, Suva, Ye’us,
Ye’uk ve Nesr- hakkında aşırıya gittikleri vakit göndermiştir.
Onların sonuncusu ise Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’dir. O, bu sâlihlerin suretlerini parçalamıştır. Yüce Allah
onu ibadet eden, hacceden, sadaka veren ve Allah’ı çokça zik-
24
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
reden bir kavme göndermiştir. Lakin onlar mahlûkattan bazısını Allah ile kendi aralarına vasıtalar koyarak şöyle derlerdi
“Onlardan sadece bizi Allah’a yakınlaştırmalarını ve Allah katında şefaatçi olmalarını istiyoruz.” Tıpkı meleklere, İsa b.
Meryem Aleyhisselam’a ve sâlihlerden diğer bir takım insanlara yaptıkları gibi.
Yüce Allah Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i onlara, babaları olan İbrahim Aleyhisselam’ın dinini yenilemek
ve onlara bu tür bir yakınlaşmanın ve itikadın sadece Allah’ın
hakkı olduğunu ve bu konuda –değil bir başkasına- mukarreb
bir meleğe ve de gönderilmiş bir peygambere dahi bir şey yöneltilemeyeceğini bildirmek için göndermiştir. Ne var ki müşrikler Yüce Allah’ın yaratan -tek ve ortağı olmayan- olduğuna,
Allah’tan başka kimsenin yaratıp rızık veremeyeceğine, hayat
verip öldüremeyeceğine, yedi kat gök ve içinde bulunanların,
yedi kat yer ve içinde bulunanların onun kulları ve onun tasarrufu ve kahrı altında olduklarına şahitlik ediyorlardı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kendileriyle savaştığı müşriklerin bu tevhidi ikrar ettiklerine dair delil görmek istiyorsan, Yüce Allah’ın şu ayetlerini oku!
‫هاألَح َن‬،َ ‫ا ح د د د د د د د َم َنول‬، َ ‫ َن‬، ‫مَد ح َزقَ َم ح‬، ‫ َ ح‬، ‫﴿ َق ح‬
،ََ ‫ا ح د د د د د د د حم‬، َ ‫َيَحَن‬، ‫أَح ح‬،‫ض‬
‫َيح َنج ح َن َن َن‬،
، ‫هَ ح‬،َ ‫اْلَ َنمي‬،
‫ ح‬،َ ،‫ َن‬،‫ت‬
َ ‫اح َمَِنم‬،‫َنج‬
َ ‫هََيح‬،َ ‫اح َمِمت‬، َ ،‫اْلَ حي‬،
َ َ ‫هَ ح‬،َ َ ‫َهاألَمح َ د د د د د دو‬
﴾،َ ‫مَدَحد َتَّلل‬،‫أََْل‬، ‫َْد َت ح‬،َ‫ا ح‬، َ ‫َْ َ َِد َتَّللََّلل‬، َ ‫األَ ح‬، َ‫مَ َِمَنم‬
«De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere sahip olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran;
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
25
diriden de ölüyü çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Onlar: “Allah’tır!” diyecekler. O halde “(O’na karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?” de.» (Yunus: 31)
، َ ‫ َتَِد َتَّللََّلل‬، ﴾84﴿، َ ‫مَد حَْ َمَّلل‬، ‫ َتحرََ ح‬، ‫ََن ح‬،‫َْن َِِو‬، ‫هَ ح‬،َ ‫ض‬
‫َن َم َن ح‬، ‫﴿قَ ح‬
َ ‫األَح‬،
‫َن َن‬
‫ا ح موه َن‬،‫ب‬
،‫ش‬
،‫اح َْ ح َن‬،‫ب‬
‫هَ ذ‬،َ َ‫ا ح حب َن‬،‫ان‬
َ َ ‫ َ ذ‬، ‫ َ ح‬، ‫قَ ح‬،﴾58﴿، َ ‫مَ ََ حت َه‬،‫أََْ َل‬، ‫قَ ح‬، ‫ح‬
‫َن َن‬
‫َن َن‬
‫َن‬
،،‫َّللن‬
َ ‫ َ َ َم‬،‫مَنَِِع‬، ‫ َ ح‬،‫قَ ح‬،﴾50﴿،َ ‫مَدَحد َتَّلل‬،‫أََْ َل‬،‫قَ ح‬، ‫ ح‬،َ ‫ َتَِد َتَّللََّلل‬،﴾58﴿، ‫اح َْ ِ َن‬
‫هَيَّلل ََن‬،‫ َ يل‬، ‫َت َن‬
، َ ‫ َتَِد َتَّللََّلل‬،﴾55﴿، َ ‫مَد حَْ َمَّلل‬، ‫ َتحرََ ح‬، ‫ََن ح‬،‫ ََحِ َنه‬، َ ‫ُيَو‬،
َ ‫هَح‬،َ َ‫ُيهللا‬،
َ َ ‫م ح‬
﴾، َ ‫مَ ح َح َه‬،‫ََّن‬
‫َْأ ح‬، ‫قَ ح‬،‫َن‬،‫َنح‬
«De ki: “Yeryüzü ve içindekiler kime aittir, eğer biliyorsanız (söyleyin)?” “Allah’ındır” diyecekler. “Peki düşünmez misiniz?” de! “Yedi göğün Rabbi kimdir? Ya büyük Arşın Rabbi?” de! “Allah’ındır!” diyecekler. “(O’ndan)
korkmuyor musunuz?” de! “Her şeyin mülkiyetini elinde
bulunduran, koruyan fakat korunma ihtiyacı olmayan
kimdir? Eğer biliyorsanız söyleyin” de! “Allah’ındır” diyecekler. “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?” de!» (Mü’minun:
84-89)
Bu ayetler dışında onların bunu ikrar ettiklerini gerçekten ortaya koyan birçok delil vardır. Ne var ki; bu ikrarları onları, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in çağırdığı Tevhid’e
girmelerini sağlamıyordu. Böylelikle sen onların inkâr ettikleri Tevhid’in, zamanımızdaki müşriklerin “İtikat” diye isimlendirdikleri İbadet Tevhid’i olduğunu öğrenmiş oldun. Onlar
ki, gece gündüz korkarak ve umarak Allah’a dua ederler sonra
26
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
meleklere, peygamberlere ve sâlihlere, salahlarından ve Allah’a yakınlıklarından dolayı kendilerine şefaat etmeleri için
dua ederler. Lat gibi sâlih (addedilen) bir adama dua ederler
veya İsa Aleyhisselam gibi bir peygambere…
Sen böylece Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in onlarla bu hususta savaştığını ve onları ibadeti bütünüyle Allah’a
has kılmaya davet ettiğini anlamış oldun. Tıpkı Yüce Allah’ın
buyurduğu gibi:
‫َن‬
‫َن َن َن‬
﴾،‫َأِا‬
َ ‫أ‬، ‫ا ح‬،ََ َ ،‫مَ حِ ََّلل‬،‫َْل‬، ‫ ح‬،َِ ‫اح َم َ وج‬، ‫﴿ َهأَ ح‬
«Mescidler bütünüyle Allah’ındır. O halde Allah’tan
başkasına dua etmeyin.» (Cin: 18)
، ‫ ََ ح‬، َ ‫مَ ح ََ َنجِبََّلل‬، ‫ح‬، ‫ َهَنَنه‬، ‫ َن ح‬، َ ‫مَ حِ ََّلل‬، َ ‫ َهاح َنَم‬، ‫اْلَ َنم‬،
‫ َ ح ََّللَ ح‬، َ‫﴿َه‬
﴾،‫مَن َش حيل‬
«Gerçek dua yalnızca O’nadır. O’ndan başka dua ettikleri ise kendilerine hiçbir cevap veremezler.» (Ra’d:
14)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dinin bütünüyle
Allah’ın olması; duanın, kurbanın, adak adamanın, istiğasenin
ve ibadet çeşitlerinin tümünün yalnız Allahu Teâlâ’ya yöneltilmesi için onlarla savaştığını anlamış ve onların Rububiyyet
Tevhidi’ni ikrar etmelerinin onların İslam’a girmelerini sağlamadığını bilmiş oldun. Onların kanlarını ve mallarını helal sayan hususun; meleklere, peygamberlere ve sâlihlere karşı
olan yönelmeleri, onlardan şefaat istemeleri ve bununla Allah’a yaklaşmaya çalışmaları olduğunu öğrenmiş ve böylelikle
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
27
Rasullerin davet edip, müşriklerin ikrar etmekten yüz çevirdikleri Tevhid’i de öğrenmiş oldun.
İşte bu Tevhid, senin “La İlahe İllallah” sözünün
ma’nasıdır. Onların nezdinde ilah, bu tür işler için kendisine yönelinen varlıktır. Bu bir melek, bir peygamber, bir
veli ya da bir ağaç, bir kabir veyahut ta bir cin olabilir. Onlar (Araplar) ilah kelimesini “yaratan, rızık veren, işleri
tedbir eden” ma’nasında kullanmıyorlardı. Onlar bütün
bunların, daha önce de geçtiği üzere Allah’a ait olduğunu
ikrar etmekteydiler. Onlar ilah kelimesi ile günümüzdekilerin “Seyyid (Efendi)” lafzıyla kast ettikleri ma’nayı
kast ediyorlardı.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara gelip, onları
Kelime-i Tevhid olan “La İlahe İllallah” kelimesine davet etti.
Bu kelimeden murad sadece lafzını telaffuz etmek değil bilakis
(lafzıyla beraber) ma’nasıdır. Cahil kâfirler Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bu kelime ile ne kast ettiğini çok iyi
biliyorlardı. Bu kelimenin taallukta (kendisine bağlanma hususunda) Allah’ı birleyip, O’ndan başka ibadet edilen her şeyi
reddedip onlardan teberri etme (uzaklaşma) ma’nasına geldiğini biliyorlardı. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
onlara “La İlahe İllallah” deyiniz, dediği vakit onlar şöyle dediler:
‫َن‬
‫َن‬
﴾‫وب‬
،ٌ ‫ َ َج‬،ٌ‫َ َش حيل‬،‫ي ََا‬،
َ ‫ََن ح‬،‫هاأِا‬،َ ‫ََن َ و‬،َ‫اآل َة‬،َ َْ ‫َج‬
َ ‫﴿أ‬
«Bütün ilahları tek bir ilah mı yaptı? Gerçekten bu şaşılacak bir şeydir!» (Sad: 5)
Sen bu cahil kâfirlerin bu kelimenin ma’nasını bildiklerini
28
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
öğrendiğin zaman, bundan daha çok şaşılacak olan şeyin İslam
iddiasında bulunup da, cahil kâfirlerin bile bildiği bu kelimenin ma’nasını bilemeyenlerin durumu olduğunu anlamış olursun. Bilakis onlar ma’nasına kalben itikat etmeksizin, sadece
harfleri ile telaffuz etmenin yeterli olacağını zannediyorlar. Ve
onlardan daha mahir olanlar bu kelimenin ma’nasının -Allah’tan başka yaratan, rızık veren, öldüren, dirilten ve işleri
tedbir edenin olmaması- olarak zannederler. Cahil kâfirlerin
bile “La İlahe İllallah” kelimesinin ma’nasını kendisinden
daha iyi bildikleri bir adamda hayır yoktur.
Sâlihlere Ve Benzerlerine Dua Etme Şirki, Putlara
İbadet Edenlerin Şirkiyle Aynıdır
Sana söylediğim bu şeyleri kalbi bir bilgiyle bilip, Allah’ın
hakkında:
﴾َ‫ول‬
، ‫مَ َش‬،،‫َن َم ح‬، َ ‫َن‬،‫ َه‬، َ ‫ َه‬،‫ َ و‬، َ ‫همَد ح َن‬،َ ‫مَنَنه‬،‫مَ حشَ َك‬، ‫أَ ح‬، َ ‫مَد ح َن‬،‫ح‬،َ‫ا ح‬، ‫﴿ََن ح‬
«Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındakileri dilediğine bağışlar.» (Nisa: 48)
buyurduğu Allah’a şirk koşmayı ve Yüce Allah’ın rasulleri ilkinden sonuna kadar kendisi ile gönderdiği dini -ki hiçbir kimseden bundan başka din kabul edilmez- öğrendiğin vakit ve de
bugün insanların çoğunun buna cahil kaldıklarını da öğrendiğinde bütün bunlar sana iki fayda sağlar:
Birincisi: Allah’ın fazlı ve rahmeti sayesinde sevinmek.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur.
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
29
‫َن َن َن‬
‫َن‬
،‫َنِحد دو‬، ٌ‫ةحِد‬،
،َ ‫ي ََّلل‬،‫ا‬
َ ‫َْد حَِد ح َ َأَّلل‬، َ ‫َْبَند د ََ د د‬، ‫همَنَ حمحََ د ده‬،َ ‫ا ح‬، ‫مَنَ ح د د د د د د د د د َن‬، ‫﴿قَد د ح‬
﴾،َ ‫َحُي َمََّْلل‬
«De ki: “Bunlar, Allah’ın fazlı ve O’nun rahmetiyledir.
İşte buna sevinsinler. Bu onların biriktirdiklerinden hayırlıdır.» (Yunus: 58)
İkincisi: Büyük bir korkudur. Öyle ki sen insanın cehaletle dilinden çıkarıp söylemiş olduğu bir kelime yüzünden kâfir olacağını ve cehaletinin de özür sayılmayacağını, aynı şekilde bunu söyleyerek müşriklerin zannettikleri gibi Allah’a yaklaşacağını zannetse dahi (ona fayda
veremeyeceğini) anlarsan ve bilhassa da Allah’ın kendilerinden haber verdiği Musa Aleyhisselam’ın kavminin
ilimlerine ve salahlarına rağmen Musa Aleyhisselam’a gelip «Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap!» (A’raf: 138)
dediklerini Allah sana ilham ederse, işte o zaman seni bu
tür durumlardan uzak tutan korkun ve hırsın büyümüş
olur. Ancak şunu da bil ki; Yüce Allah’ın hikmetindendir ki
hiçbir peygamberi bu Tevhid ile göndermiş olmasın ki ona
düşmanlar musallat olmasın! Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
‫م َن‬،، ‫ها حَن َن‬، ‫األ ح َن‬،
‫َن‬
‫وَْي َن‬
‫﴿ َهَت َََن َ َ َن َن َن‬
،‫َّللأي‬
َ َِ‫ َ د د د د د د د‬،‫ َ َِ مها‬،‫ب‬
َ‫َ م‬
‫ َ م‬،‫ َم م‬،‫ج َْ حرَو‬،
﴾،‫غََه ا‬،‫اح َت حَّللَنل‬،‫ف‬
َ َ ‫ز حة‬،َ ‫مَد حْض‬،‫ََن ََل‬، ‫مَد حْ َ َِ ح‬
«Böylece, Biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler telkin ederler.» (En’am: 112)
Bazen, Tevhid’in düşmanları olan kimselerin yanında
30
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
birçok ilim, kitap ve hüccet bulunabilir. Tıpkı Yüce Allah’ın şöyle buyurduğu gibi:
‫مَنوحبدَِنرَ َن‬، َِ ‫ ت‬، ِ‫جولمحد‬،‫﴿َْدَ حمو‬
‫َْ َنأَّلل َن‬،‫ون‬
﴾،‫احَْنح َن‬، َ ‫ َن‬، ‫ِ َي ح‬،َ ‫ َنحر‬،‫ِبَو‬،‫ا‬
‫َ َ َ ح َ َ َ ح َم‬
َ
«Peygamberleri onlara, beyyinelerle (açık delillerle)
geldiği vakit, yanlarında bulunan ilimden dolayı sevindiler.» (Gafir: 83)
Sen bu hususu iyice anladığın zaman, Allah’ın yolunda fesahat, ilim ve hüccet ehlinden- birçok düşmanın oturmuş olduğunu anlarsın. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur.
‫َن‬
‫َن َن‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬، ‫تبَنِ َن‬،
َ ‫ َ ح‬، َ ‫همَ َِذه‬،َ َ ‫مََّلل َِه‬،‫صَاط‬،‫م َم َنم‬،‫مَد حتَْ َِها‬،‫﴿ َهح‬
«Bir de, tehdit ederek Allah’ın yolundan O’na iman
edenleri çevirmek üzere her yol üstüne oturmayın.»(A’raf: 86)
Senin ise üzerine vacip olan şey, Allah’ın dininden
kendisiyle bu şeytanlara karşı savaşacağın bir silah olacak şeyleri (yani ilmi) öğrenmendir. Öyle ki bu şeytanların
imamı ve ilki olan (İblis) senin Rabbine karşı şöyle demişti:
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
، ‫أَمح َنِ َنمِ ح‬، ‫ْي‬
،‫مَد ح َن‬، ‫ َن ح‬، ‫حِ ح‬
َ ‫آلمَِدرد‬،‫ُثَح‬، َ ِ‫اح َم ح ََت‬، َ ََ‫صَا‬، ‫ ََ ح‬، ‫﴿ألَقحدَْ َِ ح‬
‫َنَن‬
‫ه ََن‬، ِ‫َشوئَنَن َن‬،
‫هَن ح َ َن َن‬
﴾،َ ‫وتَن َنم‬،َ ، ‫أَ حتََّدَ َي ح‬،َِ ‫َت‬،‫ح‬
َ ‫ه َ ح ََ ح‬،َ ‫أحََيَوِن ح‬، ‫ه َ ح‬،َ ‫ة ح ِ ح‬،
َ
«Ben de onlar için senin dosdoğru yolunun üzerinde
oturacağım. Sonra onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Sen de onların çoğunu şükreder bulamayacaksın.» (A’raf: 16-17)
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
31
Fakat Allah’a yönelir ve Allah’ın hüccet ve beyyinelerine
kulak verirsen korkma ve de üzülme!
﴾،‫ضَْنِ و‬،
َ َ ‫ َتو‬، ‫ا شححَُِو َن‬،َِ ِ‫ َتح‬، ‫﴿ََن ح‬
«Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.» (Nisa: 76)
Muvahhitlerin avamından olan bir kimse bu müşriklerin âlimlerinden bin tanesine galip gelir! Tıpkı Yüce Allah’ın şöyle buyurduğu gibi:
‫َن‬
﴾،َ ‫اح َوَنبََّلل‬،َ ََ ،‫جحر َِ َو‬،
َ ‫﴿ َهَ ح‬
«Bizim ordularımız kesinlikle galip gelecektir.» (Saffat: 173)
Yüce Allah’ın ordusu, kılıç ve mızraklar ile galip oldukları gibi hüccet ve lisan ile de galiptirler. Asıl korkması gereken kişi, bu yolda yürüdüğü halde beraberinde
(ilimden) bir silahı olmayan muvahhittir. Yüce Allah bizlere -her şey için bir açıklayıcı, bir rahmet ve müjde olan- kitabını ihsan etmiştir. Öyle ki, hiçbir batıl ehlinin getirdiği delil
olmasın ki, Kur’an onu nakz edip batıllığını ortaya koymuş olmasın! Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
‫ََنحح َن‬، َّ‫ِب‬،‫مأحمََّللَ َن‬،‫﴿هح‬
﴾،‫هللاا‬، ‫مَد ح َن‬، َ َ ‫َأ‬
‫مَن ح‬،‫وك‬
َ َ‫جحادر‬،
ََ َ َ َ
‫هأ ح‬،َ ‫وْلَ َنم‬
«Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.» (Furkan: 33) Bazı müfessirler şöyle demişlerdir: “Bu
ayet, batıl ehlinin kıyamete kadar getireceği her bir delili kapsar.”
32
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
Ve’l-hâsıl; bizim hakkımızda insanları Tevhid’e davet edip
şirkten sakındırdığımız hususlar hariç anlatılanların hepsi birer iftiradır. Muhaliflerin reislerinin halleri ne gariptir! Ben
onlara Allah’ın kelamını ve müfessirlerin:
﴾‫ب‬
،َ َ‫أَقحد‬، ‫دذ َِ ح‬،‫أَم‬،َ‫اح ََّلل َنتَِة‬،َ ‫ ََنمّبَن‬،‫ََن ََل‬، َ ‫مَدحبََد ََّلل‬، َ ‫مَ حِ ََّلل‬، َ ‫اح َنَم‬، َ ‫﴿أَهَاَن‬
«Onların dua ettikleri de Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar.» (İsra: 57)
‫يؤ َن‬، َ ‫﴿همد َتَّللََّلل‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬،َِ ‫ َنحر‬،‫ َ َ َْ َوؤَو‬،‫حل‬
ََ
ََ
«“Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.” derler.» (Yunus: 18)
﴾‫زح َ ى‬،َ ‫ا حَن‬،‫ََن ََل‬،‫َنَِد َتمَنمََّللَو‬،‫ََنحح‬، ‫ َد حْبَ َِ َي ح‬،‫﴿ َ و‬
«Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.» (Zümer: 3) ayetleri hakkında ve
de Allahu Teâlâ’nın kâfirlerin (Rububiyyet Tevhidi’ni) itirafları hakkında zikrettiği:
‫هاألَح َن‬،َ ‫ا ح َم َنول‬، َ ‫ َن‬، ‫مَد ح َزقَ َم ح‬، ‫ َ ح‬، ‫﴿قَ ح‬
،ََ ‫ا ح حم‬،،َ ‫َيَحَن‬،،‫أَح ح‬،‫ض‬
﴾،َ ‫َهاألَمح َ و‬
«De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere sahip olan kimdir?» (Yunus: 31) ayetleri hakkındaki görüşlerini zikrettiğim zaman onlar şöyle dediler: “Bizim ve bizim gibi olanların, Allah’ın, Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem’in ve bizden önceki mütekaddimlerin
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
33
sözleri ile amel etmesi caiz olmaz. Biz ancak müteahhirunun söylediklerine itaat ederiz.”
Onlara dedim ki “Ben, Hanefilerle müteahhirun (sonraki dönem) Hanefilerinin sözleri üzerinden tartışırım;
keza Maliki, Şafii ve Hanbelilerin hepsiyle onların itimat
ettikleri müteahhirun âlimlerinin kitapları üzerinden tartışırım.” Bundan yüz çevirdiklerinde her mezhebin mensubuna kendi âlimlerinin sözlerini naklettim ve
onlara kabirlerin yanında dua etmek ve o kabirlere adak
adamak gibi işler açığa çıktığında (âlimlerin) söyledikleri
her şeyi zikrettim. Onlar bütün bunları öğrenip tahkik ettiler. Lakin bu onların ancak nefretini arttırdı.
Tekfire gelecek olursak; Muhakkak ki ben rasullerin dinini bilen, bildikten sonra o dine söven, insanları bu dinden
alıkoyan ve bu dinle amel edene düşmanlık gösteren kimseyi
tekfir ediyorum. Ümmetin çoğunluğu ise -Allah’a hamd olsunbu hal üzere değillerdir.
Kıtale (savaşa) gelecek olursak; biz bugüne kadar hiç
kimseyle canı ve dokunulmazlığı koruma dışında savaşmadık.
Onlar ki bizim yaşadığımız yere yanımıza geldiler ve orada
kalmadılar. Lakin biz onların bazıları ile (saldırıya) karşılık
verme ve “kötülüğün cezası onun misli bir kötülüktür.” düsturunca çarpışıyoruz. Rasulün dinini öğrendikten sonra ona
açıktan dil uzatanların durumu da böyledir.
Sizin için bu meselenin, içinde şüphe olmayan bir hak
olduğu aşikâr olduysa, vacip olan şey insanlar arasında
bunun yayılması, erkeklere ve kadınlara bunun öğretil-
34
MUHAMMED B. ABDULVEHHAB’IN AKİDESİ
mesidir. Allah kendisi üzerindeki vacibi yerine getiren, Allah’a tevbe eden ve nefsi aleyhinde itirafta bulunan kimseye
rahmet etsin! Şüphesiz günahından tövbe eden kimse, günahı
olmayan kimse gibidir. Yüce Allah’tan bizleri ve sizleri sevdiği
ve razı olduğu amellere iletmesini temenni ederiz. Allah en
doğrusunu bilendir.
BEŞ ESAS
35
‫ا سائل اخلمس الواجبة عرفإلها‬
BEŞ ESAS
Şeyhu'l-İslam Muhammed bin Abdu'l-Vehhab Rahimehullah şöyle diyor:10
Beş şeyi bilmek senin üzerine bir vecibedir:
Birincisi
Allah Subhanehu ve Teâlâ Muhammed Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’i «Hidayet ve hak din ile…» (Tevbe: 33) gönderdiğinde, Allah’ın onu kendisi ile gönderdiği ilk kelime (vahiy) şu
olmuştur:
﴾‫ب‬،‫َْ َمَنمح‬، َ ‫هَمح‬،َ ‫َْأَح َنَ ح‬، ‫قَ ح‬، َ‫اح َم حِثَنم‬،‫أَمدذ َِو‬،‫﴿مَو‬
«Ey elbisesine örtünüp bürünen! Kalk ve (bundan
böyle) uyar ve Rabbini tekbir et (yücelt)!” (Müddessir: 12)
«Bundan böyle uyar!» ayetinin ma’nası; Allah’a ortak
koşulmasına karşı uyar ma’nasındadır.
Hâlbuki müşrikler, şirki Allah Azze ve Celle’ye yaklaşma
vesilesi edindikleri bir din kılmışlardı. Sayılamayacak kadar
10
el-Cevahiru’l Mudiyye, 9-12; ed-Dureru’s-Seniyye, 1/120-124
BEŞ ESAS
36
çok fuhuş ve zulümleri ise yaptıklarının günah olduğunu bilerek icra ediyorlardı.
Her kim, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e; onları zina etmek, anne ve kız kardeşlerle nikâhlanma gibi hususlarda uyarmadan önce, kendisi ile
Allah’a yaklaştıklarını iddia ettikleri dinlerine karşı uyarmasını emrettiğini kavrar ve onların işlemekte olduğu şirkin gerçek yüzünü anlarsa hayretler içinde kalır. Bilhassa da günümüzde birçoklarının işlediği şirkin, geçmiştekilerin şirkinden
daha fazla olduğunu anladığı zaman!
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:
،،‫ َن حْ َمة‬،َ‫ه‬،َ‫ َة حَّلل‬،‫ََنهَا‬،‫ُثح‬،َ ،‫ه‬،‫ََنَحِ َن‬،،‫ َرَنِبو‬،َ‫ه‬،‫ َمح‬،‫ َ َو‬،، ‫ض د د د‬
َ ،،َ ‫اإل ح َ د د دو‬،،‫ َ ح‬،‫﴿ َهََنهَا‬
،،‫ َ ح‬،،‫َنَِ َن د د د د د ح‬،،‫أَح َِا ا‬،‫َن‬،‫َنح‬،،َ َْ ‫ َه َج‬،،َ ‫قَدحب‬،،‫ َن ح‬،‫ه‬،‫ََنَحِ َن‬،‫مَ حِ ََّلل‬،،َ ‫ َتو‬،،‫ َ و‬،‫ي‬،َ ‫ َ َن د د د د د‬،َ‫ه‬، ‫َن حر‬
﴾،‫ا رحو َن‬،‫وب‬
،‫َص َح َن‬
،‫أ ح‬،،‫ َن ح‬،،َ ‫ََنح‬،،‫قََنِل‬،‫ك‬،َ ‫مَن َم ح َن‬،َ‫ح‬
،‫َََ ح‬،،‫قَ ح‬،‫ه‬،‫َتبَنَِنَن‬
«İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: Küfrünle biraz (dünya
zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateş ehlindensin.»
(Zümer: 8)
İkincisi
Onları şirke karşı uyardığı vakit aynı zamanda onlara
Tevhid’i emretmiştir. Tevhid, dini ihlâs ile Allah Subhanehu ve
BEŞ ESAS
37
Teâlâ’ya has kılmaktır. Şu ayette kast edilen ma’na da budur:
﴾‫ب‬،‫َْ َمَنمح‬، َ ‫« ﴿ َهَمح‬Ve Rabbini tekbir et (yücelt)! »(Müddessir:
3) Yani ihlaslı bir şekilde O Subhanehu ve Teâlâ’yı yücelt!
Bu ayet ile ezanın tekbiri ya da benzeri şeyler kast olunmamıştır. Zira bunlar Medine döneminde meşru kılınmıştır.
Bir kimse ihlâs içerisinde olmadıkça şirki terk etmesinin bir
faydasının bulunmadığını anladığında, ihlasın ma’nasını
doğru biçimde kavradığında, çok sayıda insanın zannettiği şekilde ihlasın, dini Allah’a has kılmanın ve sâlih kimselere dua
etmeyi terk etmenin, onların değerini düşürmek olduğu görüşünün yanlışlığını da kavrar. Bu tıpkı Hristiyanların Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i, -İsa Aleyhisselam’ın Allah’ın
kulu ve elçisi olduğunu ve Allahu Teâlâ ile birlikte ona ibadet
edilmemesi gerektiğini söylediğinde- İsa Aleyhisselam’a dil
uzatmakla itham etmesi gibidir.
Bütün bunları anlayan, İslam’ın garipliğinin de farkına varır. Bu meseleyi kalbinde iyice canlandırarak düşünen
kimse; âlim olduğunu iddia edenlerin bu bahsettiğimiz meselenin ehline nasıl da düşmanlık ettiklerini ve bunu din edinenleri nasıl da tekfir ettiklerini, Ebu Talib ve Kevaz gibi türbelere
tapanlarla beraber onlara (yani Tevhid ehline) karşı nasıl mücadele ettiklerini görür. Zira bu kimseler, Onların tabi oldukları şeyleri reddettiğimiz için, onlara bizim kanlarımızın ve
mallarımızın helal olduğuna dair fetva verdiler ve onlar sizin
dininizi inkâr ediyor, dediler.
Bu konuyu ve bir önceki anlattığımız hususu, ancak; onla-
BEŞ ESAS
38
rın ihlâs ehline karşı ve de müşriklere nasıl muamelede bulunduklarını zihninde canlandırarak (ve mukayese ederek) gerçek ma’nada anlayabilirsin. Bundan sonra, “İslam’ın sadece
marifet yani bilgiden ibaret olmadığı” gerçeğini, zira İblis’in ve Firavun’un onu bildiğini, Ehl-i Kitab’ın onu kendi
öz oğullarından daha iyi bildiklerini (ve buna rağmen
müslüman sayılmadıklarını) anlarsın. İslam (bilmek ve
ardından) bununla amel etmek; sevgi, nefret ve bu yolda
babaları ve oğulları dost edinmeyi terk etmektir.11
Üçüncüsü
Bütün kalbinle, Allah Azze ve Celle’nin Rasulünü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, ancak (kendisinin) tasdik edilmesi ve (kendisine) uyulması için gönderdiğine inanmalısın. Onları yalanlanması ve itaatsizlik edilmesi için göndermemiştir. Şimdi bir de
Tevhid’i bildiklerini iddia eden kimselerin bu Tevhid’in, Allah’ın ve Rasulünün dini olduğunu itiraf ettikleri halde, Tevhid’i kabul eden ve Tevhid’e uyan herkesin Harici olduğunu ve
canları ile mallarının helal olduğunu ve dahası, Tevhid’den
nefret edenlerin, aşağılayanların ve insanları Tevhid’den
uzaklaştıranların hak üzere olduğunu söylemelerini ve de (bu
yapılan amellerdeki) şirki kabul edişlerini ve (buna rağmen)
ibadet ettikleri hiçbir türbe olmadığı, hatta bilakis güya onların türbecilerle beraber yürüttükleri cihadın (!) maruf yolda
bir cihad olduğu ve onlara muhalefet eden kimsenin ise malı
Tıpkı şu ayeti kerimede buyurulduğu gibi: «Ey iman edenler,
eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin» (Tevbe: 23)
11
BEŞ ESAS
39
ve kanı helal olacağı iddialarını da düşünürsen!
Bir kimse işte bu şekilde bu üçüncü meseleyi hakkıyla anladığında (bu tutumların çeliştiğini ve bir diğeriyle uyumsuz
olduğunu anlar.) Nasıl olur da –velev ki bu inanç bir kimsenin
kalbinde bir günlüğüne dahi yer etse- Tevhid’in Allah ve Rasulünün dini olduğunu kabul ederken aynı anda ondan nefret
eder ve ona muhalefette bulunabilir!? Nasıl olur da bir kimse
türbeperestlerin şirk içinde olduğunu düşünürken, bir yandan da onların (tabi olunması gereken) Sevad’ul-Azam (büyük
çoğunluk) olduklarını, dolayısıyla hak üzere olduklarını ileri
sürebilir!? Nasıl olur da, aynı kalpte bu kadar zıtlar (zıt düşünceler) bir arada toplanabilir!? Hâlbuki bu delilikten daha beter
bir haldir! İşte bu Allahu Teâlâ’nın kudretinin en büyüklerinden ve sana Allah’ı tanıtan şeylerin en büyüklerindendir. Her
kim kendi nefsini ve Rabbini tanırsa, Rabbinin emrini yerine
getirir. Nasıl olur da, birbirine zıt bu iki düşünce, doğru ve diri
-ve bu ikisinin benzeri- bir kalpte 20 seneden fazla bir sürede
bir arada bulunabilir!?
Dördüncüsü
Bilmelisin ki, Allah (c.c.), Rasulüne Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle vahyetmiştir:
‫أ َن‬،ِ،‫﴿هََت ح‬
،،‫ََِ ححبََُ ح‬،‫ت‬
،َ ‫أَ ح دَحت‬،،‫َاَن ح‬،،،َ ‫قَدحبَن‬،،‫ َن ح‬،،َ ‫اح َنَم‬،‫َل‬
،َ ‫ َهََن‬،،َ ِ‫ََنَح‬،‫ي‬،َ ‫َهأ‬
َ
‫َن‬
‫َن‬
﴾،َ ‫اْلَوت َنم‬
‫ ح‬،،َ ،،‫ َهَََ َمَّللَ ح‬،،َ َ ‫َ َم‬
«And olsun ki, sana da ve senden öncekilere de şöyle
40
BEŞ ESAS
vahyolundu: “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan
olacaksın!» (Zümer: 65)
Allah böyle buyurmuştur çünkü onlar (yani Mekke
müşrikleri) –isteklerinin yerine getirilmesi durumunda
İslam’ı kabul edeceklerine dair söz vererek- Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den bir tek şirk kelimesi ya da
bir tek şirk ameli ortaya çıkarmak için teşebbüste bulundular. Ancak şunu bilmelisin ki, ihlas sahiplerinin en üstünü, en takvalı amellerin sahibi (Rasulullah), bir tek şirk
kelimesini –şirkten nefret ederek ve bu kimselerin İslam’a girmelerini sağlamak için- telaffuz etseydi bu durumda amelleri boşa çıkacak ve hüsrana uğrayanlardan
olacaktı. Peki, kendisini onlardan biri gibi gösteren, bu
tarz (şirk içeren) yüz kelimeyi, ticaretinin karlı olması ya
da tıpkı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ve ashabının, Allah ona Mekke’yi feth ettirene kadar, haccetmekten alıkonmaları gibi Tevhid ehli hac yapmaktan engellendiğinde, bu sözleri hac yapmak için söyleyen kimseye
ne demeli?
Kişi bunu tamamıyla kavradığında, Allah Azze ve Celle’yi
Tevhid etmenin yüceliği ve şirkin kötülüğü o kimseye açılır.
Fakat bunu 4 yılda öğrenebilirsen çok iyi! Bundan kastım tam
bir marifettir (bilgidir). Senin de bildiğin gibi, istem dışı da
olsa bir damla idrar abdesti bozar!
BEŞ ESAS
41
Beşincisi
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in getirdiklerinin
bir kısmını diğerinden ayırmadan tümüyle iman edilmesi zorunlu kılınmıştır. Her kim bir kısmına iman eder de, diğer kısmını inkâr ederse kâfirdir. Kişi, Kitab'ın tümüne iman etmelidir.
Düşün ki kimileri namaz kılıyor ve oruç tutuyor, birçok yasaklanmış ameli terk ediyor ancak -bunun doğru
yol olduğunu düşünerek- kadınlara mirastan pay vermiyor. Esasında eğer bir kişi onların adetlerine muhalefet
ederek kadınlara mirastan pay verse, yakınındaki kimselerin kalpleri bu ameli reddeder. Kimileri de kadının iddetini kocasının evinde geçirmesi gerektiğini ve Allah
Subhanehu ve Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu; «Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık
'çirkin bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka...» (Talak: 1) bilmesine rağmen reddediyor. Kadının (boşandığı) kocasının evinde kalmasının uygun olmadığını ve
kadının evden çıkarılması gerektiğini düşünüyorlar. Başkaları da selamlamanın –Allah’ın bu şekilde hükmettiğini
bilmelerine karşın- (İslam’a uygun) selam ile olması gerektiği gerçeğini inkâr ediyor, cahiliye selamını sırf böyle
alıştıkları için ona tercih ediyorlar. Bu kimseler -günah
işleyen, farzları terk eden, tıpkı zina eden yahut ebeveynine karşı iyilikle muameleyi terk eden (bunu yaparken)
hataya düştüklerini ve Allah Azze ve Celle’nin doğru hükmettiğini bilerek bunları yapanların aksine- küfre düşmüşlerdir. Zira (kitabın) bir kısmına iman etmişler ve diğer bir kısmını inkâr etmişlerdir.
42
BEŞ ESAS
Bu üç örneği verdim ki sen buna uyasın ve doğruyu bulasın. Bunun gibi insanların, Kur’an’da Allah’ın koyduğu sınırlara muhalefet ettikleri çok sayıda örnek vardır. Bu onların geleneğidir ve bunu iyilik olarak görürler, eğer bir kimse Allah’ın
(kitabında) zikrettiği bir şeyi yapar veyahut da onların geleneklerini terk ederse, o kimseyi eleştirir ve onu sefihlikle suçlarlar. Yine bu, -kendisinin hata ettiğini ve Allah’ın (kitabında)
zikrettiğine iman ederek- bir hata işleyen veya bir ameli terk
eden kimsenin durumuyla aynı değildir.
Bil ki; bu beş husus, özellikle de İslam’ın garipleştiği günümüzde insanların öğrenmesi gereken çok önemli hususlardır. Allah en iyisini bilendir!..
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
43
‫النماق بقسميي تصمات ا نافقني‬
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN
SIFATLARI
Büyük Nifak ve Küçük Nifak
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab -Allah ona Rahmet etsin ve onu Firdevs-i A’la’ya yerleştirsin!- şöyle diyor:12
"Allah sana rahmetiyle muamele etsin. Allahu Teâlâ Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gönderip onu hicretle ve
zaferle desteklediğinden beri insanlar üç kısma ayrılmıştır:
1.Mü'minler: Bunlar Rasule zahiren ve bâtınen (yani gerek dış görüntü olarak gerekse de iç âlemlerinde) iman etmiş
olanlardır.
2. Kâfirler: İnkâr ettiklerini açıkça ortaya koyanlardır.
3. Münafıklar: Zahirde iman etmiş gibi gözükmekle beraber bâtınen (iç âlemlerinde) iman etmemiş olanlardır.
Bundan dolayı Allahu Teâlâ, Bakara suresinin ilk dört
ayetinde mü'minlerin sıfatlarını anlatarak başlamış, daha
sonra iki ayette kâfirlerin sıfatlarını anlatmış ve nihayet on üç
ayette de münafıkların vasıflarından bahsetmiştir.
İman, küfür ve nifaktan her birisinin asılları ve de şubeleri
olduğuna Kitap ve Sünnet delalet ettiği gibi Ali Radıyallahu
el-Cevahiru’l Mudiyye, 12-14 ve ayrıca ed-Dureru’s Seniyye
1/190-191
12
44
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
anh'dan rivayet edilen me'sur hadiste de Ali Radıyallahu anh
bunu bu şekilde açıklamıştır.
Nifakın bir kısmı büyük nifak/en-Nifaku’l Ekber'dir ki,
bunun sahibi ateşin en alt tabakasında bulunacaktır. Abdullah bin Ubeyy bin Selul ve diğerlerinin nifakı bu şekildedir.
Rasulü yalanladığını ortaya koymak veya onun getirdiği şeylerin bir kısmını inkâr etmek veya ona buğzetmek veya Rasule
tabi olmanın gerekmediğine inanmak, onun dininin başarısızlığına sevinmek, galibiyetine üzülmek gibi, ancak Allah ve Rasulüne düşman olan kişilerin sahip olacağı hasletleri taşıyanlar, Rasulullah zamanında mevcut olduğu gibi ondan sonraki
dönemlerde daha da fazladır. Hâlbuki Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem zamanında imanın gerekleri daha kuvvetliydi.
Fakat buna rağmen münafıklık mevcuttu. İmanın daha zayıf
olduğu sonraki dönemlerde münafıklığın var olması ise daha
evladır (daha akla yatkındır). İşte bu anlatılanlar büyük nifakla alakalıdır. Bundan Allah'a sığınırız.
Küçük nifak/en-Nifaku’l Asgar'a gelince bu, amellerdeki nifak ve benzerlerine denir. Konuştuğu zaman yalan söylemek, söz verdiği zaman sözünü çiğnemek veya emanet verildiği zaman emanete hıyanet etmek gibi. Sahihayn'da geçen
meşhur hadiste söylendiği gibi:
،‫ َهََنهَا‬،ََ
،ٌ َ‫ثَل‬،،‫املروَْن َن‬،َ‫ة‬،َ‫« م‬
َ ِ‫ َأ‬،‫ََنهَا‬،:‫ث‬
َ َ‫أَ حة‬،،ِ،َ َ ‫ َه‬،‫ َهََنهَا‬،َ‫ب‬
َ ََ ‫ َت‬،،‫حث‬
‫َن‬
»،ٌ ‫ َ ح َن‬،َ‫أَحه‬، َ َ ‫هَز‬،‫ى‬
َ ‫ه‬،َ ‫ص َوم‬،
َ ‫ َهََن ح‬،َ ‫ َةو‬،،َ َ‫حاؤ‬
َ ‫صح‬
«Münafığın alameti üçtür; Konuşunca yalan söyler,
söz verince sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
45
edilince ihanet eder. Namaz kılsa da oruç tutsa da müslüman olduğunu iddia etse de böyledir.»13
Münafıkların Sıfatları
Cihattan yüz çevirmek de münafıkların sıfatlarındandır.
Çünkü bu amel Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bildirdiği üzere münafıkların hasletlerindendir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
‫ُي مَنِ ح َن‬،
، ‫ َن ح‬، ‫بَة‬،ْ‫ َ ح‬،‫ ََى‬، ‫ون‬
َ َ ،ََ‫ َد ح َ ه‬، ‫مَنه‬، ‫ث‬
َ َ، ‫«َ ح‬
ََ ‫هََلح‬،َ
َ ‫مَد ح َز‬،‫هََلح‬،َ ‫ون‬
»،‫َنَ وق‬
«Savaşmadan ve içinden savaşı geçirmeden ölen
kimse, nifaktan bir şube üzere ölür.»14
Allahu Teâlâ “Fadıha/Kusurları ortaya çıkaran” sure
diye isimlendirilen Beraat (Tevbe) suresini indirmiştir. Zira
bu sure münafıkları ayıplayıp bütün suçlarını ortaya çıkarmıştır. Tıpkı İbn Abbas Radıyallahu anh’ın dediği gibi «O, el-Fâdihadır (iç yüzleri açıklayıp rezil edendir). (Rezil etmedik)
kimse bırakmayacak diye korkuya kapılacakları derecede: "Onlardan, onlardan..." diye buyruklar inip durdu.»
Mikdad b. el-Esved şöyle demiştir. «Bu sure ‘Bahus’ yani
‘Araştıran’ suredir. Çünkü bu sure münafıkların sırlarını
araştırıp ortaya çıkarmaktadır.» Katade şöyle demiştir.
«Bu sure ‘Musira’ (döküp saçan)’dır. Zira münafıkların
Buhari, no: 33-6095; Müslim, no:106-110; Tirmizi, no: 26312632; Ahmed: 15/81, no: 9158’de Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir.
14 Müslim, no: 1910
13
46
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
bütün rezilliklerini döküp saçmaktadır.»
Bu sure Tebuk gazvesinde, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’in katıldığı son savaşta nazil olmuştur. Allah İslam’ı izzetli ve üstün kılmıştır. Münafıkların durumlarını ise bu savaşta ortaya çıkarmıştır. Bu surede onları korkaklık ve cimrilikle vasıflandırmıştır. Korkaklık cihadı terk etmek, cimrilik
ise Allah yolundaki infakta cimrilikte bulunmaktır. Yüce Allah
şöyle buyurmuştur:
‫ُي د د د ح َن‬،‫ح‬
‫َن َن‬
‫َن‬
‫َن‬
،‫ة حهللاا‬،
َ ‫ه‬،‫َْ ح د د د‬، ‫ ح‬،َ‫ا ح‬،َ ‫وي‬
َ َ‫ م‬،‫ِبَو‬، َ ‫مَدحب َ ََّلل‬، َ ‫احَم‬،‫ذ‬
َ ‫ي ََّلل‬،
َ َ ‫﴿ َه َح‬
﴾،‫ ََح‬، َ ،‫ي ََّلل‬،
َ ‫مَ ح‬، ‫ََ ح‬
«Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunu kendileri için hayırlı sanmasınlar, aksine bu onlar için şerdir.» (Al-i İmran: 180)
،‫َْناَ دة‬، ‫ََن ََل‬، ‫حَِنمزا‬
،َ َََ ، ‫أ حَه‬، ‫َنَنتََ دول‬، ‫ َََ َحمَنْددو‬،‫ََنحح‬،َ‫ َمدََع‬، َ‫مَد حَّللَ اَن د‬، ‫مدَ ََّللَنمَن ح‬، ‫﴿ َهَ ح‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬، َ ‫ َن‬،‫مَن َ َ ب‬،َ‫مَول‬،ِ‫َْد َت ح‬
«Kim o gün, savaşmak için bir yana çekilmek ya da
diğer bir gruba katılmak gibi durumlar haricinde arkasını dönerse Allah’ın gazabına uğrar.» (Enfal: 16)
Yüce Allah’ın onları bu savaşta korkak ve dehşete düşmüş
olarak isimlendirmesine gelince; Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
‫َن‬
‫ََن د َن‬، ‫مَند د د دو حَن‬، َ ‫﴿هَُيَن ََّلل‬
،‫د حَّللٌم‬،َ‫ق‬، ‫حِ ح‬
‫َح‬
َ ‫هَ د د د دو‬،َ ‫َمحر َم ح‬، ‫حِ ح‬
َ ‫هَمرد‬،َ ‫ حر َم ح‬، ‫ي ح‬،
َ
‫ََّلل ََن‬، َ ‫مد ح قََّلل‬
﴾،‫ َ ح َجأ‬، َ ‫ُي َِه‬،
‫ََ ح‬
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
47
«Onlar, sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Onlar sizden değillerdir. Aksine onlar korkak bir toplumdur. Eğer sığınacak bir yer bulsalardı.» kale ve sığınak
gibi yerlere sığınırlardı.
﴾،‫ َ َو َان‬، ‫« ﴿أ حَه‬veya (gizlenecek) mağaralar» yani su-
yun çekildiği gibi gizlenebilecekleri mağaralarda gizlenirlerdi.
﴾،‫حةل‬
َ َِ ، ‫« ﴿أ حَه‬yahut girilecek bir delik» yani o kimse,
oraya girmek meşakkatli ve sıkıntılı dahi olsa oraya girmek
için kendisini zorlardı.
﴾‫ه‬،‫ََنَحِ َن‬،‫« ﴿َََّللححَّللا‬oraya kaçarlardı. » Yani Cihattan
﴾،َ ‫ُي َم َحَّلل‬،
‫« ﴿ َهَي ح َح‬hem de koşarak» Yani kendilerini hiç-
bir şeyin geri çeviremeyeceği bir koşmayla koşarlardı. Tıpkı
yük yüklendiği zaman dizginin onu geri çeviremediği koşan at
gibi. (bkz. Tevbe: 56-57. Ayetler)
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
‫َن ح َن‬
‫َن َن‬
‫َنَن‬
‫َن‬
،‫وي َِها‬
َ ‫ه َج‬،‫ا‬
َ ‫مَد حمَومََّلل‬،‫ ََلح‬،‫ُثح‬،َ ،‫هَ َتد د د د دَّلل ه‬،َ ‫مو ح‬،‫ َ رََّللا‬، َ ‫ا َم‬، َ ‫اح َم حؤ رََّلل‬،‫﴿َحَّنَو‬
‫َن َنَن‬
‫َن َن‬
‫َن‬
﴾،َ ‫ا حو َنقََّلل‬،َ ‫ي‬،
َ َ ‫أَهَا‬، ‫ا ح‬، ‫تبَنِ َن‬،
َ ‫ِف‬،‫هأَحد َ َنِ ح َن‬،َ ‫مأَ ح ََّللا ح‬
«Müminler ancak o kimselerdir ki onlar Allah’a ve
Rasulüne iman edip, hiç şüphe etmeyen ve Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerdir. İşte doğrular/sadıklar onlardır.» (Hucurat: 15)
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
48
Yüce Allah müminleri, iman eden ve cihad eden kimselerle sınırlandırmıştır. Ve Yüce Allah yine şöyle buyurmuştur:
‫هاحِدَّللَنم َن‬،‫مَنو حَن‬، َ ‫مد حؤَن رََّلل‬، ‫اح َنَم‬، َ َ ‫م ََأح َنه‬،‫﴿ ح‬
﴾، ‫اآلة َن‬،
ََ
‫َ َح‬
‫َح‬
«Allah’a ve ahiret gününe iman edenler senden izin
istemezler.» (Tevbe: 44)15
İşte (bu ve devamındaki) iki ayet mümin bir kimsenin cihadı terk etmek için izin istemeyeceğine dair Allah’tan bir haberdir. Bu hususta izin isteyenler ise ancak Allah’a iman etmeyen kimselerdir. Bu böyleyse, hiç izin istemeden cihadı
terk edenin durumu nasıldır?
Yüce Allah:
﴾، ‫ دَ َ َتومدَ َِ ح‬، ‫ َن حرد َِ ح‬،َ َ‫مدَ حتب‬، ‫أَ ح‬، ‫ َ رَد َْ َِ ح‬،‫﴿ َهَ و‬
«Verdiklerinin kabul olunmasına engel olan»
kavlinden
﴾،َ ‫ َتو َنَيَّلل‬، ‫هَي ح‬،َ ‫ ََنحح‬،َ ‫مدَحر َن َتَّلل‬،‫ح‬،َ‫﴿ َه‬،
«…ve de istemeyerek vermeleridir.» (Tevbe: 54) kavline
kadar onların cimrilik vasfını söylemiştir.16
İki ayetin tamamı mealen şu şekildedir: «Allah’a ve ahiret gününe iman edenler Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad
etme hususunda senden izin istemezler. Senden izin isteyenler ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan ve kalpleri şüpheye düşmüş, şüpheleri içinde bocalayan kimselerdir.»
(Tevbe: 44-45)
16 Ayetin tamamı mealen şu şekildedir: “Verdiklerinin kabul
olunmasına engel olan şey; Allah ve Rasulünü inkâr etmeleri,
15
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
49
Yüce Allah’ın istemeye istemeye infak eden kimseye karşı
olan zemmi (kınaması) böyleyse, infak etmeyi baştan terk
eden (hiç infak etmeyen) kimse hakkındaki kınaması nasıl
olur?
Yüce Allah münafıkların Medine’ye yaklaştıkları vakit
müminler için bazen şöyle söylediklerini haber vermiştir:
“İşte bu sizin uğursuzluğunuz yüzünden başımıza gelmiştir. Sizler insanları bu dine davet ettiniz. Bu din için savaşıp onlara muhalefet ettiniz. “ Bazen de şöyle söylemektedirler: “Sizler bize şurada durmayı işaret ettiniz, ancak
biz sizinle sefere çıkmış olsaydık bize bu isabet etmezdi.”
Bazen de şöyle demektedirler: “Sizler azlığınız ve zayıflığınıza rağmen düşmanlarınızı dağıtmak istiyorsunuz. Sizi
dininiz aldattı.” Bazen de şöyle derler: “Sizler akılsız mecnunlarsınız, kendinizi ve sizinle beraber insanları da helak etmek istiyorsunuz.” Bazen de buna benzer çeşitli kötü
(aşağılayıcı, incitici) kelimeler söylerlerdi. Yüce Allah ise onlar
hakkında şu ayetiyle haber vermiştir:
‫َن‬
، ‫حِ ح‬
‫األ ح‬،‫مَأحن‬، ‫هََن ح‬،‫ا‬
‫األ ح‬، َ ‫﴿ َحُي َ بََّلل‬
َ ‫أَ د‬،‫َ حَّلل‬،،‫مَد ََّللذها‬،‫اب‬
َ ‫َأَز‬
َ ‫َأَز‬
َ ‫مَ حَ َيبََّلل‬،‫ ََلح‬،‫اب‬
‫األَ ح َن‬،‫ِف‬،‫مو َه َ َن‬
،‫ََنحح‬،‫قَومَد ََّللا‬،،‫ َ و‬، ‫َْنِ َم ح‬،‫ َتو ََّللا‬،‫هَ حَّلل‬،َ ‫أَحدبَوئَن َم ح‬، ‫ َ ح‬، َ ‫مَ ح أَ َّلل‬،‫اب‬
َ
َ
﴾،‫قََنِل‬
«Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar, Eğer, birlikler yeniden gelse, bedevilerin arasına
kaçıp, sizinle ilgili haberleri onlardan sormak isterler.
namaza üşenerek kalkmaları ve de istemeyerek vermeleridir.” (Tevbe: 54)
50
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
Zaten sizin içinizde olsalar bile çok az savaşırlardı.» (Ahzab: 20)
Yüce Allah onları şu üç vasıfla vasıflandırmıştır.
Birincisi: Onlar -korkuları sebebiyle- birliklerin beldeden gitmediklerini zannediyorlardı. Bu durum kalbinde hastalık bulunan korkak kimsenin halidir. Çünkü
böyle kimselerin kalbi, korkutucu haberi tasdik etmeye,
güven haberini ise tekzib etmeye meyyaldir.
İkincisi: Birlikler geldiği zaman, sizin aranızda bulunmamayı, bilakis çölde bedevilerin arasında bulunup “Medine’den ne haber var, insanların durumu nedir?” diye sizin
haberlerinizi sormayı isterler.
Üçüncüsü: Birlikler geldiği zaman, onlar da sizin aranızda bulunacak olurlarsa çok az savaşırlar. Bu üç sıfat insanlardan çoğuna uymaktadır.
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
51
‫نفالة كيمة ال إلي إال هللا‬
LA İLAHE İLLALLAH KELİMESİ HAKKINDA
BİR RİSALE17
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
Bu sözlerimiz, “La İlahe İllallah” şehadetinin ve Tevhid’in beyanı hakkındadır ki, bu Allah’ın kulları üzerinde olan
hakkıdır ve bu namaz, zekât ve ramazan orucunun (kulların
üzerine) farz oluşundan daha farzdır. Allah, nefsine nasihat
eden ve ardında cennet ve ateşin olduğunu bilen kişiye rahmet etsin. Ve muhakkak ki Allah Azze ve Celle bunların her ikisine (has) ameller kılmıştır. Eğer kişi bunun hakkında sorarsa,
cennet ehlinin amellerinin başında Allahu Teâlâ’yı Tevhid etmeyi bulur. Her kim kıyamet gününde bununla gelirse -velev
ki onun dağlar gibi günahı olsa da- o kesinlikle cennet ehlindendir.
Cehennem ehlinin amellerinin başı ise Allah’a şirk koşmaktır. Kim bu hal (şirk) üzere ölürse, kesinlikle cehennem
ehlindendir, velev ki kıyamet gününde gece ve gündüz Allah’a
ibadetle, sadaka ve iyiliklerle gelse de bu böyledir. Hristiyanlar gibi ki, onlardan kimisi çöl gibi (ıssız) yerlerde manastırlar
bina eder, dünyadan el etek çeker ve gece ve gündüz Allah’a
17 Şahsen tanışmadığımız bir okuyucumuz tarafından gönderilen bu
risale “el-Cevahiru’l Mudiyye”de 15-24. Sayfalar arasında bulunmaktadır. Ayrıca ed-Duraru’s Seniyye, 2/100-112.
52
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
ibadet eder. Ancak bu yaptıklarına Allah’a şirk koşmayı karıştırırlar. Allah bundan (şirkten) yüce ve münezzehtir. Allah
Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır;
‫َن‬
‫َن َن‬
﴾،‫حرَََّّلل ا‬،َ ،‫يبَول‬،
َ َ‫َْ َج َْ حرَوع‬، ‫ َ َم‬، ‫ ح‬،‫ َم ََّللا‬،‫ َ و‬،‫ََن ََل‬،‫﴿ َهقَِ ح رَو‬
«Onların yaptıklarının hepsini ele aldık ve onları kül
gibi savurduk.» (Furkan: 23)
Aynı şekilde Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
‫َن‬
،‫مَد حَّللم‬،‫ِف‬،‫ا مَنم َ َن‬،‫ه‬،‫مَنَن‬،‫حن‬
‫ا ح ََِ ح‬، ‫ َتَ َ و‬، ‫أَ ح َمو ََ ح‬، ‫مَنَ مّبَن ح‬،‫ َت َ َها‬، َ ‫احَم‬،َ ََّ َ ﴿
‫َن‬
﴾،‫ َ حيل‬،‫ ََى‬،‫ َت َ بََّللا‬،‫ِحو‬،‫مَد حت َنِ َه َ َن‬،‫ح‬،َ‫وص‬
َ
«Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Amelleri,
fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey ellerine geçmez.» (İbrahim: 18)
Zalim ellerini ısırmadan ve «Eyvah! Keşke, Rasul’le
birlikte bir yol tutsaydım!» (Furkan: 27) demeden önce
bu büyük meseleye dikkat eden kişiye Allah rahmet etsin.
Allah’tan bizi ve müslüman kardeşlerimizi Sırat-ı Mustakim’e hidayet etmesini diliyoruz. O ki Allah’ın kendilerine nimet vermiş olduğu kimselerin yoludur. Ve bizi gazap ettiklerinin yolundan uzaklaştırmasını dileriz ki, onlar bildikleri halde amel etmeyen âlimlerdir. Aynı şekilde
sapanların yolundan da uzaklaştırmasını dileriz ki, onlar
çokça ibadet eden cahillerdir. Bu ne kadar da büyük bir duadır. Bu duayı her rekâtta okuyan kişi, kalbinin Allah’ın iki eli
arasında hidayete ve kurtuluşa hazır olmasına, ne kadar da
muhtaçtır. Muhakkak ki Allah, el-Fatiha’da bulunan bu duayı,
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
53
hazır bir kalpten yapan bir insanın duasına icabet edeceğini
zikretmiştir.
Biz de deriz ki; La İlahe İllallah, Urvetul Vuskadır/sapasağlam kulptur. O takva kelimesidir, İbrahim’in milleti
olan hanifliktir. Allah Azze ve Celle’nin (İbrahim’den) sonra
kalıcı olarak bıraktığı kelimedir. O kendisi uğrunda mahlûkatın yaratıldığı kelimedir. Onunla yer ve gök ikame edilmiştir.
Ve onun için rasuller gönderilmiş ve kitaplar indirilmiştir. Allah Teâlâ dedi ki;
‫ه َن‬، ‫ا حَن ح‬،‫ةَ حتت‬،‫﴿ه و‬
﴾،‫َنَِد حْبَ َِه َن‬،‫ََنحح‬، َ ‫األ ح‬
َ َ ََ
َ
«Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler
diye yarattım.» (Zariyat: 56)
‫َن‬
،‫رَنبََّللا‬،ََ‫اج‬
‫ه ح‬،َ َ‫ا ح‬، ‫ا ح بَ َِها‬، َ‫أ‬، ‫ َ َتَّللح‬، ‫أَحة‬، ‫ َت َنم‬، ‫ِف‬،‫مَد ََّْحدرَو َن‬، ِ‫﴿ َهََت ح‬
﴾‫َّللن‬
،َ َ‫ا ُحوغ‬
«Muhakkak ki biz her ümmete Allah’a ibadet etsinler
ve tağuttan ictinab etsinler (sakınsınlar) diye bir rasul
gönderdik.» (Nahl: 36)
Burada asıl kast edilen, bu kelimenin ma’nasıdır.
Ma’nasını bilmeden dil ile telaffuz etmeye gelince, bu
fayda vermez. Çünkü münafıklar da bu sözü söylüyorlar.
(Buna rağmen) onlar kâfirlerin altında, cehennemin en
alt tabakasındadırlar.
Bil ki; bu kelimenin ma’nası, ilahlığı (kulluk edilmeyi) Allah Tebareke ve Teâlâ’nın dışındakilerden nefyetmek ve ilah-
54
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
lığın tamamını tek olan Allah’a, ona ortak kabul etmeksizin ispat etmektir. Ulûhiyette Allah’tan başkası hak sahibi değildir.
Ne yakınlaştırılan bir melek, ne de gönderilen bir nebi! Yüce
Allah’ın buyurduğu gibi:
‫ا ح د د د د د دموه َن‬،‫ِف‬،‫ َن‬،‫ َت ذ‬، ‫﴿ََن ح‬
‫هاألَح َن‬،َ ‫ان‬
،ِ‫ت ح‬،ََ،‫ َحبِا‬، ‫ا ح حمحَ َن‬، ‫ َن‬،‫ََنحح‬،‫ض‬
‫َح‬
ََ
﴾‫َْد ح ا‬،‫اح َنتَِو َ َنة‬،‫مَد حَّللَم‬،‫ مَن َنِه‬، ‫هَتذ َِ ح‬،َ ‫ َ مِا‬، ‫حي ح‬
َ َِ ‫ه‬،َ ‫وي ح‬
َ َ ‫َأ‬
‫أح‬
«Göklerde ve yerde hiç bir varlık yoktur ki, Rahman’a
kul olarak gelecek olmasın. Yemin olsun ki, O, onların
hepsini teker teker saymış, yine onları iyice hesaplamıştır. Kıyamet gününde onların hepsi, O’na tek başına gelecektir.» (Meryem: 93-95)
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır;
‫َن‬
،َ‫َه‬، َ ‫َه‬،‫أ َن‬، ‫ َ ح‬،‫ََنحح‬، َ ‫مَدََ َمح َمَّلل‬،‫ح‬،‫ص م و‬،
َ َ‫هاح َملئ َمة‬،َ ‫هح‬
َ ‫مَد َت‬،‫﴿مَد حَّللَم‬
َ ‫ا ذ‬،‫َّللم‬
﴾،‫ص ََّللامو‬،
َ ‫هقَ َول‬،َ َ َ‫ا ح حمح‬
«Ruh ve meleklerin saf halinde durdukları gün, ancak
Rahman’ın kendisine izin verdiği konuşabilir. O da doğruyu söyler.» (Nebe: 38)
Ve Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
﴾‫ َد ح َن َِو‬، ‫ َ ح‬،‫َتَو َن َل‬،
َ ‫ َد ح‬،‫ َت ذ‬، ‫مَأحَن‬،‫﴿مَد حَّللَم‬
«O gün herkes kendi nefsi için mücadele ederek gelir.» (Nahl: 111)
Eğer Allah’tan başka yaratıcı yoktur denilirse, bu maruf-
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
55
tur(bilinmektedir). Bunda ne yakınlaştırılmış bir melek ortaklık eder, ne de gönderilmiş bir nebi. Allah’tan başka rızık veren yoktur denilirse, bu da aynı şekildedir. Allah’tan başka
ibadete layık ilah yoktur denilirse, bu da yine aynı şekildedir.
O halde -Allah sana rahmet etsin!- bu konuda tefekkür et. Ve
Hâlık (Yaratıcı) ve Razık’ın (Rızık Verici’nin) ma’nasını sorguladığın gibi, La İlahe İllallah’ın ma’nasını da sorgula.
Ve bil ki; “İlah”ın ma’nası, mabuddur/kendisine ibadet
edilendir. İşte bu, ilim ehlinin icmasıyla bu kelimenin ma’nasıdır. O halde her kim bir şeye ibadet ederse, muhakkak ki onu
(ibadet edilen şeyi), Allah’ın dışında ilah edinmiştir. Tek bir
ilah hariç onların hepsi batıldır. O da tek olan Allah’tır. O ne
mübarek ve yücedir. Yüce ve büyük olandır.
İbadetin birçok çeşidi vardır, ancak ben onu inkâr edilemeyecek (derecede) açık olan şekilleriyle örneklendireceğim.
Secde: Bir kulun ortağı olmayan Allah’tan başkasına secde
ederek yüzünü toprağa koyması caiz değildir. Ne yakınlaştırılmış bir meleğe, ne gönderilmiş bir nebiye ne de bir veliye...
Yine (onun çeşitlerinden), Kurban kesmek: Bir kimsenin
tek olan Allah’tan başkasına kurban kesmesi caiz değildir. Nitekim Allahu Teâlâ, bu ikisini Kur’an’da beraber zikretmiştir:
(Allah) Teâlâ’nın şu sözünde (geçtiği) gibi;
‫َن َن‬
‫َن‬
‫َن‬
‫ََن ح َ َن‬، َ‫﴿ق‬
،‫ح‬، ‫ْي‬
َ ‫َم‬،‫اح َْو‬، ‫ب‬
‫ َ َنم‬، ‫ ح‬، ‫هََِوَن‬،َ َ‫و‬
َ َِ‫هَحُم‬،َ ‫هَ َ مي‬،َ ‫صل‬،
‫ح‬
﴾َ‫ه‬،َ، َ ‫َ َنم‬
«De ki; Benim namazım, ibadetlerim (kurban kes-
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
56
mem), hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur.» (Enam: 162-163)
Nüsuk yani İbadetler’den kasıt kurban kesmektir. Allahu
Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴾،‫ه حاَُح‬،َ َ ‫َنَمَنم‬،‫﴿َْ َ َنم‬
«Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!» (Kevser: 2)
Bunu idrak et ve bil ki; her kim, Allah’tan başka bir cine
ya da bir kabre kurban keserse, ona secde etmiş gibidir. Ve
muhakkak ki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih hadiste ona lanet etmiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur:
»‫تَن‬
، ،‫هللا‬،‫َن َ حَن‬،،َ َ‫هَم‬،،‫ َ ح‬،َ‫ت‬
، ،،َ َْ َ «
«Allah, Allah’tan başkasına kurban kesene lanet etsin.» 18
İbadetin çeşitlerinden, Dua: Müminlerin gece ve gündüz,
şiddette ve rahatlıkta sadece Allah’a dua ettikleri gibi; hiç
kimse bunun ibadetin çeşitlerinden (bir çeşit) olduğuna
şüphe etmez. O halde -Allah sana rahmet etsin!- günümüzde
insanların arasında vuku bulan şeyi düşün. Onlar şiddette ve
rahatta Allah’tan başkasına dua ediyorlar. Onlardan birisi sefere çıkmak istediği zaman, bir kabrin ya da başkasının yanına
gider ve onun için gasp ettiği şeylerle beraber kabrin yanına
girer. Bir başkasına karada ya da denizde bir şiddet isabet
18
Müslim, no: 1978
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
57
eder de, o da Abdülkadir’i, Semman’ı ya da nebilerden bir nebiyi kendisini bu şiddetli durumdan kurtarması için imdada
çağırır.
Bu cahile denir ki; “Eğer sen ilahın, mabud (kendisine
ibadet edilen) olduğunu biliyorsan, ve duanın da ibadet
olduğunu biliyorsan, nasıl olur da ölü ve aciz olan bir
mahluka dua edebilirsin?! Ve diri olan, hayat veren, hazır
bulunan, çok şefkatli, çok merhametli ve her şeye kadir
olanı (yani Allahu Teâlâ’yı) terk edersin?!” Belki de bu
müşrik; “Muhakkak ki işler Allah’ın elindedir, ancak bu
sâlih kul, benim için Allah katında şefaat ediyor ve onun
şefaati ve makamı bana fayda veriyor.’’ der. Ve bunun kendisini şirkten koruduğunu zanneder.
Bu cahile şöyle denir; “Rasulullah’ın kendileriyle savaştığı; mallarını, çocuklarını ve kadınlarını ganimet olarak aldığı
puta tapan müşriklerin tamamı, sadece Allah’ın fayda ve zarar
verdiğine ve bütün işleri yönettiğine itikat ediyorlardı. Ve onlar senin istediğin gibi (taptıkları varlıklardan) sadece Allah
katında şefaat etmelerini istiyorlardı.” Tıpkı Allahu Teâlâ’nın
buyurduğu gibi:
‫يؤ َن‬،َ ‫تَّللََّلل‬،َ ‫همد‬، ِْ َ ‫مدحرد‬،‫هح‬، ‫م ذي‬،‫ح‬،‫ و‬،‫ا حَن‬، ‫ ه َن‬، ‫ َن‬،َ ‫﴿همدْبِه‬
،‫حل‬
ََ
َ ‫َ َ حَ َ ح‬
ََ ‫َ َ َ َ ح َ َ َ َ ح‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬،َِ ‫ َنحر‬،‫َ َ َْ َوؤَو‬
«Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere ibadet ediyorlar. Ve ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!’ diyorlar.» (Yunus: 18)
58
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
‫﴿هاح َنَم ح‬
،‫ا حَن‬، ‫ََن ََل‬،‫مََّللَو‬،‫َنَِد َتمَن‬، ‫ََنحح‬، ‫ َد حْبَ َِ َي ح‬،‫ َو‬،َ‫أ حَهَنَِول‬، ‫ َهَنَنه‬، ‫ َن ح‬،‫اَّتَ ََها‬،
َ َ
﴾‫َزح َ ى‬
«Onun dışındakileri veliler edinenler, şöyle demektedirler: “Biz onlara, sadece bizi Allah’a daha çok yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.”» (Zümer: 3)
Allah’ın şu sözüyle onlar hakkında haber verdiği gibi onlar yaratanın, rızık verenin, fayda ve zarar verenin Allah olduğunu itiraf ediyorlar:
‫ه حاألَح َن‬،َ ‫ا ح د د د د د د د َم َنول‬، َ ‫ َن‬، ‫مَد ح َزقَ َم ح‬، ‫ َ ح‬، ‫﴿ َق ح‬
،ََ ‫ا ح د د د د د د د حم‬، َ ‫َيَحَن‬، ‫أَح ح‬،‫ض‬
‫َيح َنج ح َن َن َن‬،
، ‫هَ ح‬،َ ‫اْلَ َنمي‬،
،‫ َن َ ح‬،‫ت‬
َ ‫اح َمَِنم‬،‫َنج‬
َ ‫هََيح‬،َ ‫اح َمِمت‬، َ ،‫اْلَ حي‬،
َ َ ‫هَ ح‬،َ َ ‫َه حاألَمح َ د د د د د دو‬
﴾،َ ‫مَدَحد َتَّلل‬،‫أََْل‬، ‫َْد َت ح‬،َ‫ا ح‬، َ ‫َْ َ َِد َتَّللََّلل‬،،َ ‫األَ ح‬،
‫مَ َِمَنمَ ح‬
«De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Onlar:
"Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine
de korkup sakınmayacak mısınız?» (Yunus:31)
Ölümden sonra Cennet ve ateşin olduğunu bilen, kendi
nefsine nasihat eden ve Allah’ın kendisi hakkında;
، ‫َن َم ح‬، َ ‫َن‬،‫ َه‬، َ ‫ َه‬،‫ َ و‬، َ ‫همَد ح َن‬،َ ‫مَنَنه‬،‫َ َك‬،‫مَ حش‬، ‫أَ ح‬، َ ‫مَد ح َن‬،‫ح‬،َ‫ا ح‬، ‫﴿ََن ح‬
﴾َ‫ول‬
، ‫مَ َش‬
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
59
«Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındakileri, dilediğine bağışlar.» (Nisa: 48)
‫َن َن‬
‫َن‬
﴾،َ ‫ا رحو‬،َ‫أح َهاع‬،َ‫ه‬،َ َ‫ا حَرحة‬،‫ ََحِ َنه‬،َ‫ا ح‬،‫أح َم‬،
َ ِ‫َْد َت ح‬، ‫مو ح‬،‫مَ حش َن حك‬، ‫ َ ح‬،َ‫﴿َ حه‬
«Şüphesiz kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti
haram kılmıştır, onun varacağı yer, ateştir.» (Maide: 72)
buyurduğu şirki bilen, anlayış ve akıl sahibi (kişi) bu konuyu
tefekkür etsin. Allah Azze ve Celle; kâfirlerin, Allah’ın yaratan,
rızık veren, yaşatan, öldüren ve işleri yöneten olduğunu ikrar
ettiklerini ve onların sadece itikat ettikleri kişilerden Allah’a
yakınlaşmayı ve kendilerine şefaat etmelerini istediklerini anlatıyor. O halde bu açıklamadan sonra bir açıklama (ya ihtiyaç) var mıdır?
Allah Kur’an’da birçok ayette bu konuyu zikrediyor. Allah
Teâlâ’nın şu kavli gibi;
، َ ‫ َت د د دَِد َتَّللََّلل‬،﴾84﴿، َ ‫مَد حَْ َمَّلل‬، ‫ َتحرََ ح‬، ‫ََن ح‬،‫َْن َِِو‬، ‫هَ ح‬،َ ‫ض‬
‫َن َم َن ح‬، ‫﴿قَ ح‬
َ ‫األَح‬،
‫َن َن‬
‫ا ح موه َن‬،‫ب‬
،‫ش‬
،‫اح َْ ح َن‬،‫ب‬
‫هَ ذ‬،َ َ‫ا ح حب َن‬،‫ان‬
َ َ ‫ َ ذ‬، ‫ َ ح‬، ‫قَ ح‬،﴾58﴿، َ ‫مَ ََ حت َه‬،‫أََْ َل‬، ‫قَ ح‬، ‫ح‬
،‫مَنَِ د َنِعَن‬، ‫ َ ح‬، ‫قَ د ح‬، ﴾50﴿، َ ‫مَدَحد َتَّلل‬، ‫أََْ َل‬، ‫قَ د ح‬، ‫َنحَن‬، َ ‫ َت د د د د د د دَِد َتَّللََّلل‬، ﴾58﴿، ‫اح َْ َن ِ َن‬
‫هَيَّلل ََن‬،‫ َ د د د د ديل‬، ‫ َت َن‬،‫َّللن‬
،﴾55﴿، َ ‫مَّلل‬،َ َْ‫مَد ح‬، ‫ َتحرََ ح‬، ‫ََن ح‬،‫ ََحِ َنه‬، َ ‫ُيَو‬،
َ ‫هَح‬،َ َ‫ُيهللا‬،
َ َ ‫َ َ َم َ م ح‬
، ،﴾، َ ‫مَ ح َح َه‬،‫ََّن‬
‫َْأ ح‬، ‫قَ ح‬،‫َن‬،‫َنح‬، َ ‫َتَِد َتَّللََّلل‬
«De ki: “Yeryüzü ve içindekiler kime aittir, eğer biliyorsanız (söyleyin)?” “Allah’ındır” diyecekler. “Peki, düşünmez misiniz?” de! “Yedi göğün Rabbi kimdir? Ya büyük Arşın Rabbi?” de! “Allah’ındır!” diyecekler. “(O’ndan)
60
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
korkmuyor musunuz?” de! “Her şeyin mülkiyetini elinde
bulunduran, koruyan fakat korunma ihtiyacı olmayan
kimdir? Eğer biliyorsanız söyleyin” de! “Allah’ındır” diyecekler. “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?” de!» (Mü’minun:
84-89)
‫َن‬
، َ ‫ا حشد حم‬، َ ‫د ح‬،‫ه َت‬،َ ‫ض‬
،‫ا ح د َم َوه َن‬، َ َ‫ة‬،
َ ‫ َه حاألَح‬،‫ان‬
َ ‫ َ ح‬، ‫ َتدأَحََد َِ ح‬، ‫﴿ َهَا ح‬
﴾،َ ‫مدَ حؤَْ َمَّلل‬،‫ََّن‬
‫َْأ ح‬،َ‫ا ح‬، ‫ََِد َتَّللَ ح‬، َ‫َهاح َت َم‬
«Muhakkak ki, sen onlara, ‘Gökleri ve yeri yaratan,
güneşi ve ayı sizin istifadenize sunan kimdir?’ diye sorsan, elbette, ‘Allah!’ derler.» (Ankebut: 61)
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
، ‫ َن ح‬،‫ض‬
،َ ‫األَح‬،
‫مَنَنه ح‬،‫َأَِو‬
‫َْأ ح‬،‫ َ ول‬،‫ا ح د د د َمول‬، َ ،‫ َدحزَل‬، ‫ َ ح‬، ‫ َتد د دأَحََد َِ ح‬، ‫﴿ َهَا ح‬
﴾َ،‫ا ح‬، ‫ََِد َتَّللَ ح‬،‫ َ حَّللَنِتَو‬،ِ‫مَد حْ َن‬
«Muhakkak ki yine sen onlara, ‘Gökyüzünden suyu
indiren, sonra onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?’ diye sorsan, elbette, ‘Allah!’ diyeceklerdir.»
(Ankebut: 63)
Ve bunlardan başka, Allah’ın onlar (müşrikler) hakkında,
bu sayılan vasıfları Allah’a has kıldıklarını ve itikat ettikleri
varlıklardan başka bir şey değil, sadece şefaat taleb ettiklerini
bildirdiği daha nice ayetler…
Eğer müşriklerden bazıları, onların (ayette bahsi geçenlerin), taştan ve tahtadan (yapılmış) putlara itikat ettiklerini ve
kendilerinin ise sâlihlere itikat ettiklerini delil olarak sunarsa,
onlara şöyle söylenir; “Kâfirlerden de, melekler ve Meryem
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
61
oğlu İsa gibi sâlihlere; Uzeyir, Lat gibi evliyalara (veya evliya
kabul edilen kimselere); cinlere, insanlara ve başkalarına itikat edenler vardı. Allah Azze ve Celle bunu kitabında zikretti
ve meleklere itikat ederek onlardan kendilerine şefaat etmelerini isteyenler hakkında şöyle dedi:”
‫أَيؤ َن‬،‫َنحملئَن َم َنة‬،‫َّللل‬
‫ُي َش د د د د د د د ي ََن‬،
،‫ َتو ََّللا‬، ‫ت ح‬،َ ‫ََنمحو‬،‫حل‬
ََ
‫﴿ َهمَد حَّللَم َح َ َ ح‬
َ َ ‫مَد َت‬،‫ُثَح‬،‫َِْو‬،
‫ َن‬، ‫ َن‬،‫هَنِذدرو‬،‫أَحت‬، َ ‫ت دبحو‬،‫قَوََّللا‬،﴾00﴿ ،َ ‫مدْب َِه‬
، َ ‫ْبَ َِه‬،‫مَد ح‬،‫ َتو ََّللا‬، ‫مَ ح‬، ‫هِنَن ح‬
َ ‫َح َ َ َ َ َ ح‬
َ‫َ ح‬
﴾،َ ‫ َ حؤَن رََّلل‬، ‫ّبَن ح‬،‫أَ حتََّد َ َي ح َن‬، ‫ا حَن ح‬
«O gün onların hepsini toplayacak, sonra (Allah) meleklere, ‘Bunlar size mi ibadet ediyorlardı?’ diyecek. Onlar derler ki; Böyle bir şeyden Seni tenzih ederiz. Bizim
velimiz Sensin, onlar değil! Hayır, onlar cinlere ibadet
ediyorlardı. Çoğu onlara inanmışlardı.» (Sebe: 40-41)
﴾‫ا حمَ َ ى‬، ‫َن َم َن‬،‫ََنحح‬، َ ‫مَ حش َ ََّْلل‬،‫﴿ َهح‬
«Onun razı oldukları dışında kimseye şefaat etmezler. » (Enbiya: 28)
Allahu Teâlâ, İsa Aleyhisselam’a şirk itikadı besleyenler
hakkında şöyle buyurdu:
‫اح َنمََ د َن‬، ‫أَ حي د‬،‫﴿م دو‬
‫مَد ح ََّلل َن‬،‫ح‬، ‫وب‬
،‫ََنحح‬، ‫َن‬،‫ا ح‬،‫ ََى‬،‫مَد َتَّللََّللا‬،‫هح‬،َ ‫ َنمرَن َم ح‬، ‫ِف‬،‫ا‬
َ َ
‫ ت د َ َن َن‬،‫ س‬، ‫ام‬،‫ َنِ دى‬، ِ‫احم َن د‬،‫ََنحَّنَو‬، ‫اْل ح‬
،َ‫ َ ح َس‬،‫ََن ََل‬،‫ويو‬
َ ‫أَح َت‬،،َ‫هَت َمََه‬،َ ‫ا ح‬،‫َّللل‬
َ‫ح‬
َ َ ََ ‫َ َ َ ح َ َ ح‬
﴾َ‫ه‬، ‫ َن حر‬،‫هح‬
ٌ َ‫َه‬
62
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
«Ey kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında doğru olandan başka bir şey söylemeyin. Meryem
oğlu İsa Mesih sadece Allah’ın Peygamberi ve Meryem'e
ulaştırdığı bir kelimesi ve katından bir ruhtur.» (Nisa:
171)
Yüce Allah yine şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
،َ‫ها ح‬،َ ‫ َد ح ْو‬،‫هح‬،َ ‫ضد دما‬
َ ، ‫َ َم ح‬، َ ‫َيَح‬،‫ح‬،‫ َ و‬، ‫ا ح‬، ‫ َه َن‬، ‫ ح‬، َ ‫أَمَد حْبَ َِه‬، ‫﴿قَ ح‬
‫َن‬
﴾،َ ِ‫اح ََْن‬،َِ
َ ‫ا ح م‬،‫َي ََّلل‬
«De ki: “Siz Allah’ı bırakıp da size zarar da fayda da
vermesi mümkün olmayan birine mi kulluk ediyorsunuz?
Oysa Allah, hem işitendir, hem bilendir.”» (Maide: 76)
İsa b. Meryem (selam ikisinin de üzerine olsun) rasullerin
en üstünlerinden olduğu halde, onun için bile durum böyleyse
Abdulkadir ve ondan başkaları hakkında durum nasıl olur?
Fayda ve zarar vermeye nasıl güç yetirebilirler?
Allah veliler hakkında şöyle buyuruyor;
‫َن‬
‫َن‬
‫َن َنَن‬
، ‫دمَن‬،‫ا ذد د د د‬،َ
َ ‫ َت حشد د د د د‬، َ ‫َيَح َمَّلل‬،‫َْل‬،‫ َه ه‬، ‫ ح‬، ‫ز َ حمََ ح‬،َ َ ‫احَم‬،‫ا ح ََّللا‬، ‫﴿قَ َن‬
،،َ ‫ّبَن‬،‫ ََنم‬، ‫ََن ََل‬، َ ‫مَدحبََد ََّلل‬، َ ‫مَد د د حِ ََّلل‬، َ ‫احد د د َنَم‬، َ ‫أَهَاَند د د‬، ﴾56﴿، ‫َت َنَّللمل‬،‫ح‬
‫ه َح‬،َ ‫َحر َم ح‬
‫َن‬
،،َ ‫ َمَنم‬،‫اب‬
َ ََ ،َ ، ‫ََن ح‬،َ‫ َ ََامَه‬، َ ‫هََيَوََّْلل‬،َ َ‫ َ حمحَََه‬، َ ‫همَد ح َجَّلل‬،َ ‫ب‬
َ َ‫أَقحد‬، ‫أَمدذ َِ ح‬،َ‫اح ََّللتد د د د د د دَِة‬
﴾،‫ُم ََه ا‬،
‫َتو َ َح‬
«De ki; ‘’ Onun dışında (ilah olduğunu) zannettiklerinizi çağırın. Onlar, ne sıkıntıyı başınızdan savabilirler, ne
de durumu değiştirebilirler. Onların dua edip durdukları
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
63
(varlıklar), Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, gerçekten korkunçtur.» (İsra:
56-57)
Seleften bir taife şöyle demiştir; “(Bazı) kavimler, meleklere, Üzeyir’e ve Mesih’e dua ediyordu. Bunun üzerine
Allah buyurdu ki; ‘’Sizin benim kullarım olduğunuz gibi,
onlar da benim kullarımdır. Rahmetimi umduğunuz gibi
onlar da rahmetimi umuyorlar. Ve azabımdan korktuğunuz gibi onlar da azabımdan korkuyorlar.” Allah bu büyük
ayet ve iniş sebebi (hakkında) tefekkür eden ve müşriklerin,
itikat ettikleri (varlıklar) vesilesi ile sadece Allah’a yakınlaşmayı ve de onun yanındaki şefaati istediklerini bilen kişiye
rahmet etsin.
Bütün bunların tamamı iki kelime etrafında dönüyor.
Bunların birincisi; kâfirlerin, Allah Subhanehu’nun tek başına yaratan, rızık veren ve düzenleyen olduğunu bildiklerini
ve onlarla (aracı kılarak şirk koştukları kişilerle) sadece Allah
Teâlâ’ya yakınlaşmak istediklerini bilmendir.
İkincisi ise; onlardan bazılarının, İsa, Üzeyir ve evliyalar
gibi peygamberlerden ve sâlihlerden başka insanlara (şirk
olan şekilde) itikat ettiklerini ve bu şekilde onların, taştan ve
ağaçtan putlara itikat eden kimselerle bir olduklarını bilmendir. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlarla savaştığı zaman ağaçtan ve taştan yapılan putlara itikat edenlerle,
nebiler ve sâlihlere (şirk olacak şekilde) itikat edenlerin arasını ayırmadı. Aynı şekilde bu zamanımızda yaşayanlar ise kabirlerin üzerindeki taş ve ağaçlara (şirk) itikat etmektedirler.
64
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
O halde bu mesele belirginleşip, bütün bunların Allah’ın
dininden olmadığı da açığa çıktığı zaman, bundan sonra müşrik; “Bu açıktır ve bunu en başından biliyoruz.” derse, ona
de ki; “Eğer Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabı
bunu ancak öğrendikten sonra bildiyse ve şirkin bazı meselelerini seneler sonra öğrendilerse ve sen bunların hepsini öğrenmeden biliyorsan, o halde sen –haşa- onlardan daha fazla
ilim sahibisin! Bilakis Nebiler dahi bu meseleleri Allah onlara
öğretmeden önce (kâmil ma’nada) bilmiyorlardı. Allah Teâlâ
mahlûkatının içinde en fazla ilim sahibi olan Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle buyurdu:
‫َن َن‬
‫َن َن َن‬
،‫ْي‬
َ ‫ر‬،‫ه ح َم حؤ‬،َ َ ‫ د د ََ حبَن د د‬، ‫ها حت د د د د د د دََد ح ح‬،َ َ‫ا ح‬، ‫ََنحح‬، َ‫ََنَ د ده‬،‫ح‬، َ‫أَحد ده‬، ‫﴿َْ د دو ح َ ح‬
﴾‫ون‬
،‫َهاح َم حؤَن رَ َن‬
«Bil ki; Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur ve de
kendi günahın için, mümin erkekler ve mümin kadınlar
için istiğfar et.» (Muhammed: 19)19
Bundan kasıt, haşa Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ve ashabının işin başlangıcında Tevhid’i bilmedikleri değildir. Bu, batıl
bir iddiadır. Muhammed bin Abdulvehhab’ın oğlu Şeyh Abdullah,
Necd davetine yönelik iftiraları cevaplandırdığı risalesinde şöyle
demektedir: “Güya bize göre O Sallallahu Aleyhi ve Sellem La
İlahe İllallah’ın ma’nasını ona «Bil ki; Allah’tan başka ibadete
layık ilah yoktur…» (Muhammed: 19) (ayeti) nazil olana kadar
- ayet Medine’de nazil olmasına rağmen- bilmiyormuş (…) Bütün bu karalamalar ve bunlardan başka bize önceden sorulan
(iftira ve yalanlar) hakkında bizim her biri için cevabımız:
«(Rabbimiz) Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir bühtandır!» (Nur:
16). Her kim bunları bizden rivayet eder yahut bize atfederse
19
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
65
Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
‫َن َن َن َن‬
‫َن‬
، ‫ََِ ححبََُ ح‬،،‫ت‬
َ ‫أَ ح دَحت‬، ‫َا ح‬، َ ‫قَدحب‬، ‫ ح‬، َ ‫احَم‬،‫هََن ََل‬،َ َ ِ‫ََنَح‬،‫أَهأ َي‬،ِ‫﴿ َهََت ح‬
، َ ‫ َن‬، ‫هَت ح‬،َ ِ‫َْد دو ح بَد د ح‬،َ‫ا ح‬، ‫﴾ مَد د َن‬65﴿ ،َ ‫ا حْلَد دو َنت د د د د د د د َنم‬، َ ‫ َن‬، ‫هَََ َمَّللَ ح‬،َ َ ‫َ َم َد د‬
﴾،َ ‫ا شحوتَن َنم‬
«And olsun ki, sana da ve senden öncekilere de şöyle
vahyolundu: “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan
olacaksın! Bilakis yalnızca Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol!» (Zümer: 65-66)
Bizim Nebimizin durumu bu ise, Halil olan İbrahim Aleyhisselam’ın durumu nasıldır ki peygamber oldukları halde
bunu (Tevhid’i) evlatlarına vasiyet ediyor? Allahu Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
o bizi yalanla karalamakta (ve iftira atmakta)’dır.” (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer’us-Seniyye fi’l-Ecvibe enNecdiyye, 1/229-230) Şeyh Muhammed de bu ayetin hicretten
sonra nazil olmasının sebebini açıkladığı bir risalesinde şöyle demektedir: “Meselenin sırrı, Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığını bilmektir. Bu tıpkı, Allahu Teâlâ’nın «Bilmez misin ki
Allah her şeye kadirdir» (Bakara: 106) kavli gibidir. Bu büyük
esaslar hakkındaki ilim hususunda -başkaları bir yana- peygamberler dahi derece derecedir” (ed-Durer’us-Seniyye,
10/102) Şeyhin torunu Abdurrahman bin Hasen ise Muhammed: 19
ayetini zikrettikten sonra “La ilahe illallah’ın ma’nası(na dair
ilim) kişinin ilminin kuvvetine ve amelinin düzgünlüğüne göre
artış gösterir” demiştir. (ed-Durer’us-Seniyye, 2/244) Buna göre
Şeyhin yukardaki sözünden kasıt, Tevhid’in aslı hakkında değil, kemali hakkındaki ilimdir. Keza sahabenin gafil kaldığı şirk çeşitleri
ise kişiyi dinden çıkartan büyük şirk değil, dinden çıkartmayan küçük şirk ve gizli şirk kapsamındaki bazı amellerdir. Vallahu a’lem.
66
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
‫﴿هه ح َن َن َن َن‬
،َ ‫َ َم‬،‫صد دََُ ى‬
‫مََن ح‬،‫مَو‬،‫َّللب‬
‫ا ح‬،َ،‫ا ح‬، ‫ََن ح‬،‫إ‬
َ ‫همَد حْ َت‬،َ ‫مَرِه‬،َ ِ‫ََنمحدَاي‬،‫ّبَو‬،‫صد دى‬
ََ
﴾،َ ‫ َ ح َن َمَّلل‬، ‫هأَحدََ ح‬،َ ‫ََنحح‬، ‫َََّللمَ ح‬،‫َْل‬، َ ‫ا مَنِم‬
«İbrahim bunu kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi,
Yakub da (vasiyet etti); ‘’Ey oğullarım! Allah sizin için
(bu) dini seçti, şu halde yalnız müslümanlar olarak can
verin!» (Bakara: 132)
‫َن‬
‫َحتمدو َ َن َن َن‬،‫قَد َول‬،‫ََن حه‬،‫﴿ه‬
، ‫ََن ح‬،‫دو حَن‬،‫مَن‬،‫مَ حش د د د د د د د َن حك‬،‫ح‬،‫إ‬
‫مدَ َح‬،‫مَدو‬،َ‫مَْ دَه‬،‫هَي ََّلل‬،َ ‫حمحرده‬،
َ
َ
﴾،ٌ ِ ‫ َ َن‬،ٌ ‫َ َح‬،‫ا َنمش ح َك‬
«Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti; “Yavrucuğum! Allah’a şirk koşma! Çünkü şirk, gerçekten büyük
bir zulümdür.”» (Lokman: 13)
Eğer bu müslümanlar için korkulmayacak bir mesele ise,
el-Halil İbrahim Aleyhisselam nasıl oluyor da;
‫َن‬
‫َن‬
﴾‫وم‬،َ َ‫صر‬
،‫ َد حْبَ َِ ح‬، ‫أَ ح‬،‫إ‬
‫همََن ح‬،َ ‫اجرَحب َنإ‬
‫األَ ح‬،
َ ‫اج َْ ح‬،
‫ه ح‬،َ ‫ رو‬،َِ َ‫احبَد‬،‫ي ََا‬،
‫ب ح‬
‫﴿َ م‬
«Ey Rabbim! Bu beldeyi güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!» (İbrahim: 35) dediği zaman, hem kendi nefsi için hem de peygamber oldukları halde
çocukları için korkuyor?
Âlim ve Hâkim olan Allah nasıl da insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, kitabını indirdiği zaman onu bu
mesele (yani Tevhid) üzerine indiriyor, bu konuda kelamı çoğaltıyor, bunu açıklıyor, bu konuda örnekler veriyor, bundan
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
67
sakındırıyor, bununla başlayıp bununla bitiriyor? Eğer insanlar bunu öğrenmeden anlıyorlarsa ve bu duruma düşmelerinden korkulmuyorsa, Âlemlerin Rabbi neden kitabının en çoğunu bu mesele üzerine indiriyor? Mahlûkatından istediğinin
kalbini mühürleyip, onları sağırlaştıran ve gözlerini kör eden
(Allah) bütün noksanlıklardan münezzehtir.
Ve sen, Allah’ın kendisini İslam’la nimetlendirdiği ve
Allah’tan başka ibadete layık ilahın olmadığını bilen kişi!
‘’Hak budur ve ben onun dışındakilerini terk ediyorum,
ancak müşriklerle mücadele etmem ve onlar hakkında
hiç bir şey demem.’’ diyerek, İslam’a girişi elde edeceğini
zannetme! Bilakis kesinlikle onlara buğzetmen, onları sevenlere buğzetmen, onları kötülemen ve onlara düşmanlık etmen gerekir. Baban İbrahim’in ve onunla beraber olanların dedikleri gibi;
،‫مَدحِدرَدرَو‬،‫همَ َِا‬،َ ‫مَن َم ح‬،‫ت َ ح َو‬،َ ،‫ا حَن‬،،‫ َه َن‬، ‫ َن ح‬، َ ‫مَد حْبَ َِه‬،‫هَنِحو‬،َ ‫ َن حر َم ح‬،َ‫مدََ ل‬،‫﴿ََنحو‬
﴾َ‫ع‬،َِ ‫ه حأ‬،َ ‫مَنو حَن‬،‫مَد حؤَن رََّللا‬،‫أ حَّت‬،
َ ‫أَمَِا‬،َ‫هاحبَد ح َ ول‬،َ َ‫اح َْ َِ َاه‬،َ ‫َهمَدحِدرَ َم‬
«Biz sizlerden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz, sizi reddettik. Siz bir tek olan Allah’a iman edinceye
kadar aramızda sonsuza dek düşmanlık ve kin baş göstermiştir.» (Mümtehine: 4)
Ve Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır;
‫مَنو ُحوغَ َن‬، َ ‫م حم‬، ‫﴿َْم‬
،‫مَنوحَْح َهَن‬،، َ ‫ا حتد د د د دََ حم َ د د د د د‬،ِ‫َْد َت َن‬،‫مَنو حَن‬، ‫همدَ حؤَن ح‬،َ ‫َّللن‬
‫َح َ ح‬
﴾‫اح ََّللثحد َتى‬
68
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
«Her kim tağutu inkâr eder, Allah’a iman ederse, işte
o Urvet’ul Vuska’ya (kopmak bilmeyen sapa sağlam bir
kulpa) yapışmıştır.» (Bakara: 256)
Yine Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
‫َن‬
‫مَد ََّْحدرَ د د َن‬، ِ‫﴿هََت د د ح‬
،‫رَنبََّللا‬،ََ‫اج‬
‫ه ح‬،َ َ‫ا ح‬،‫ا ح بَد د َِها‬، َ‫أ‬، ‫ َ َت د د د د د د دَّللح‬، ‫أَح د دة‬، ‫ َت د د َنم‬، ‫ِف‬،‫و‬
َ
﴾‫َّللن‬
،َ َ‫ا ُحوغ‬
«Muhakkak ki biz her ümmete Allah’a ibadet etsinler
ve tağuttan ictinab etsinler (sakınsınlar) diye bir rasul
gönderdik.» (Nahl: 36)
Bir kişi; “Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e tabi
oluyorum ve o hak üzeredir. Ancak Lat ve Uzza’ya karşı
koymam ve Ebu Cehil ve onun gibilere itiraz etmem. Onlardan sorumlu değilim.’’ derse, onun İslam’ı sahih olmaz.
Bazı müşriklerin, o tağutların insanlara bunu (yani şirki) emretmediklerini ve bundan razı olmadıklarını söyleyerek mücadele etmelerine gelince, bunu ancak kibirlenen (ve inatlaşan) bir müşrik söyler. Muhakkak ki onlar sadece bununla
(şirk vasıtasıyla) insanların mallarını batıl yolla yerler, bununla onların başlarına geçerler ve sadece bununla onlara
yaklaşırlar. Sâlih bir insan gördüklerinde, onu hakir görürler.
Şeytana tabi olan, müşrik, kâfir birini gördüklerinde ise ona
yakınlaşırlar, onu severler ve kızlarıyla evlendirirler. Bunu da
bir şeref olarak addederler.
Bunu söyleyen kişi, elbette sözünün yalan olduğunu biliyor. Muhakkak ki onların yanına geldiğinde, bazı müşriklerin;
“Bana şiddetli bir durum isabet etti. Ben de şeyhi veya seyyidi
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
69
övdüm ve ona adak adadım. O da beni kurtardı.” dediklerini
işittiği zaman, onlara şöyle demeye cesaret edemez; ‘’Allah’tan başka kimse zarar ve fayda vermez.’’ Bilakis bunu söylerse ve insanların arasında bunu yayarsa tağutlar ona buğz
eder. Hatta onu öldürmeye güçleri yeterse muhakkak ki onu
öldürürler. Özet olarak; Bunu büyüklenen bir müşrikten başkası söylemez. Onların bu davaları, insanları korkutmaları ve
babalarının küfri örf ve adetlerini zikretmeleri meşhur bir
şeydir. Onların halini bilen bunu inkâr etmez. (Allah)
Teâlâ’nın dediği gibi;
‫﴿ َن‬
﴾،‫مَنوح َم ح َن‬، ‫أَحد َ َن َنِ ح‬،‫ ََى‬، َ ‫وي َنِم‬
َ
«Kendi nefislerinin küfrüne şahitlik ediyorlar.»
(Tevbe: 17)
Bu risalemizi Allah’ın kitabından bir ayet zikrederek sonlandıracağız. Onda ibret almak isteyenler için bir ibret vardır.
Allahu Teâlâ kâfirler hakkında dedi ki;
﴾َ‫وع‬، ‫ََنمح‬،‫ََنحح‬، َ ‫مَ حِ ََّلل‬، ‫ َ ح‬،‫ض ح‬،
َ ‫احبَ حح َن‬،‫ِف‬،‫ا ذ ذ َن‬،َ ‫ َ ح َم‬،‫﴿ َهََن َها‬
«Denizde başınıza bir felaket gelse O’ndan başka dua
ettikleriniz kaybolur.» (İsra: 67)
(Allah bu ayette) Kâfirler hakkında, kendilerine bir sıkıntı
isabet ettiğinde, Allah’tan başkasını terk ettiklerini ve dini
O’na has kıldıklarını zikretti. Bizim zamanımızdakiler ise; onlara bir sıkıntı ya da zarar dokunacak olursa Allah’tan başkalarını yüceltirler. Allah bundan münezzeh ve yücedir.
Allah hem bu ayet ve hem de bunun dışındaki ayetler hak-
70
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
kında tefekkür edene rahmet etsin. Allah’ın marifetle nimetlendirdiği kişi, Allah’a hamd etsin. Bir konuda kafası karışırsa,
ilim ehline Allah ve Rasulünün ne buyurdukları hakkında sorsun. Hemen inkâra yeltenmesin. Çünkü reddederse Allah’ı
reddetmiş olur. Allah Teâlâ dedi ki;
‫مَند د مد د َن‬، ‫هَ متَن‬، ‫ِح‬،‫أَظحَ َن‬، ‫﴿ه‬
، َ ‫ َن‬،‫ََنحد دو‬،‫حرد َِ د دو‬،َ ، ‫ض‬
،َ ‫ َمَنمد د َنه‬، ‫دون‬
َ َ ‫أَ ح‬،‫ُثح‬،
َ ‫ََ ح َ ح‬
‫َن‬
﴾،َ ‫ َ حرََ َنت َمَّلل‬،‫ْي‬
َ ‫اح َم حج َن‬
«Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan
yüz çeviren kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak
ki Biz, mücrimlerden intikam alacağız» (Secde: 22)
Allah sana rahmet etsin bil ki; bazı yazarlar farkına varmadan cehaletle büyük şirk kapsamındaki bazı şeylere düşmüşlerdir. Kaside-i Burde’nin yazarının sözleri bunlardan birisidir:
“Ey mahlûkatın en şereflisi, başıma insanlardan dolayı bir
iş geldiğinde senden başka sığınacak kimsem yoktur.”
Hemziyye adlı şiirde de buna benzer ve bu cinsten başka
şeyler mevcuttur.
Bu ise bizzat ibadet olan duadır ki, bu Allah’tan başkasına
yöneltilmez. Eğer müşriklerden bazıları, bu sözün sahibinin
saygınlığı, ilmi ve salahı nedeniyle seninle tartışır ve cehaleti
sebebiyle sana “bu nasıl oluyor?” derse, ona şöyle dersin: “Bu
sözün sahibinden daha bilgili ve daha üstün olan, Musa Aleyhisselam’ın kavmi -ki Allah onları seçmiş ve âlemlere üstün kılmıştı- bu duruma düştüler ve şöyle dediler:
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
71
﴾ٌ‫ة‬،َ‫ َن‬، ‫ ََ ح‬،‫ َت َمو‬،‫ََن َ و‬،‫َرَو‬، ‫اج َْ ح‬،‫ى‬
‫َّللت ح‬
َ َ ،‫مَو‬،‫﴿قَوََّللا‬
«Ey Musa! Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap!»
(A’raf: 138)
Bu mesele, onların faziletlerine ve saygınlıklarına rağmen
İsrailoğullarına gizli kalmışken başkalarının durumu nasıl
olur? Aynı şekilde bu cahile şöyle de: “Bütün bunların hepsinden daha sâlih olan Rasulullah’ın ashabı bir ağacın yanından
geçtiklerinde, Rasulullah’a: ‘Onların Zat’u Envat’ı gibi bize de
bir Zat’u Envat yap’ dediler. Bunun üzerine Rasulullah, bu sözün İsrailoğullarının Musa’ya söyledikleri ile aynı olduğuna
dair yemin etmiştir. Onlar şöyle demişti: “Onların ilahları gibi
bize de bir ilah yap!”
Burada iki büyük ibret vardır:
Birincisi: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, açıkça
ortaya koymuştur ki, her kim bir ağaç hakkında itikatta (müşriklerin itikadı gibi bir itikatta) bulunur veya onunla bereket
umarsa, o ağacı ilah edinmiş olur. Ancak Rasulullah’ın ashabı
o ağacın, yaratan ve rızık veren olmadığını biliyorlardı, fakat
onlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara ağaçla teberrük etmelerini emrettiği zaman, ağaçta bir bereket olacağını zannetmişlerdi.20
Şeyh Muhammed, tıpkı diğer bütün âlimler gibi sahabenin Zat’ul
Envat taleb etmesini dinden çıkartan büyük şirk olarak değil, dinden çıkartmayan küçük şirk olarak görmektedir. Zira Kitab’ut Tevhid adlı eserinde bu kıssayla alakalı “Şirkin büyüğü ve küçüğü vardır, zira onlar bu talepten dolayı dinden çıkmamışlardır” demiştir. İlgili eserdeki ağaç, taş ve benzerleriyle teberrük etmek başlıklı bölüme müracaat ediniz. Ayrıca 60. Dipnota bkz. Burada ister
20
72
LA İLAHE İLLALLAH’IN MA’NASI
İkincisi: Şirk, insanların en bilgilisinde ve en doğrusunda
ortaya çıkar da o bunun farkında olmaz. Tıpkı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dediği gibi «Şirk, karıncanın ayak
sesinden daha gizlidir.» Bu cahilin “biz şirki biliyoruz” sözünün zıddınadır.
Bu noktada sana bir işgal gelir sen de, bu işgalin ilim ehlinin sözleri ile açıklamasını ve Allah’ın haram kıldığı şirk cinsinden olan fiilleri inkâr edişlerini (öğrenmek) istersen, bunlar mevcuttur. Bundan kastım ulemanın bu konudaki sözleridir. Dilersen Hanbelî ulemasından, dilersen de başka âlimlerden. Vallah’u A’lem…
büyük olsun, ister küçük olsun şirkin insanın her an düşebileceği bir
durum olduğunu anlatmaktadır. Vallahu a’lem.
ŞEHADETEYN HAKKINDA
‫الشهادتني‬
73
‫نفالة‬
‫ تدالئل نفالإلي‬- ‫ صيّه هللا لييي تفيّم‬- ‫حمم‬
ّ ‫تبعثة‬
ŞEHADETEYN, RASULULLAH SALLALLAHU
ALEYHİ VE SELLEM’İN Bİ’SETİ, RİSALETİNİN
DELİLLERİ HAKKINDA BİR RİSALE21
Ehli Sünnet’in Kıble Ehlini Tekfir Etmemesinin Anlamı
Bu sözlerimiz “La İlahe illallah Muhammedu’r-Rasulullah” şehadetinin anlaşılması hakkındadır. Zamanımızdaki
insanlar bu şehadet hakkında yanlışa düşmüşler, ma’nası olmaksızın sadece lafzını yerine getirmekle yetinmişlerdir. Cahil miskinlere ve dinden bir bilgisi olmayan kimselere karışık
gelen bir takım delilleri bu konuya getiriyorlar. Böylece büyük
bir tehlikeye yol açıyorlar.
Bunların getirdikleri delillerden bazıları Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözleridir:
‫َن‬
‫َن‬
،‫َّلليو‬
،‫مَ ح‬، ‫َّت‬
،‫أ ح‬،
َ ‫«أَ ح‬
َ َ،‫قَو‬،‫ََْنِ َها‬،ََ‫ا ح‬،‫ََنحح‬،َ‫ََنَه‬،‫َح‬، ‫ِها أ‬،َ ِ،َ ‫ش‬
َ ‫حوب‬
َ ‫ا ر‬،َ ‫أَقَوم‬، ‫أَ ح‬،‫ن‬
»،‫َح‬،َ ‫ََّللا‬،،‫أَح‬،‫ه‬،َ،،‫ي ح‬،َ َ‫ول‬
، ،َ ،‫ َن‬،‫إ‬
،‫ َنم‬،‫ َن‬،‫مَّللا‬،َ ،َ ،َ
«İnsanlarla “La İlahe İllallah”a şehadet edinceye ka-
el-Cevahiru’l Mudiyye, 24-33 ve ayrıca ed-Duraru’s Seniyye,
2/84-96
21
ŞEHADETEYN HAKKINDA
74
dar savaşmakla emrolundum. Bunu dedikleri zaman benden canlarını ve mallarını korumuş olurlar.»22
Aynı şekilde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şefaatini kıyamet gününde en çok kimin hak edeceği sorulduğu zaman verdiği şu cevap:
»،‫ه‬،‫قَد حبَنَن‬،،‫ َن ح‬،‫ َةوَن و‬،ََ‫ا ح‬،‫ح‬،‫ََنح‬،َ‫ه‬،َ‫ََن‬،َ‫ح‬، ،‫ول‬
،َ َ‫ق‬،،‫« َ ح‬
«Kalbinden halis bir şekilde La ilahe İllallah diyen
kimseye…»23
Aynı şekilde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu
sözü:
».َ‫ة‬،‫رح‬،َ‫ا ح‬،،َ ‫ َ َة‬،َ،‫ا ح‬،‫ح‬،‫ََنح‬،َ‫ه‬،َ‫ََن‬،‫ح‬،َ،‫ه‬،‫ َت َل َن َن‬،،َ ‫ َنة‬،،َ ‫ َتو‬،،‫« َ ح‬
«Her kimin son sözü La İlahe İllallah olursa cennete
girer.»24
Yine İtban b. Malik hadisini delil getirmektedirler:
‫َن‬
، َ ‫مَن َََن‬،‫ََ َني‬،‫مَدحب‬،ََ‫ا ح‬،‫ََنحح‬،َ‫ََنَه‬،َ‫ح‬،:‫قَ َول‬، ‫ َ ح‬، ‫ا رحو َن‬،‫ ََى‬،‫أح َم‬،
َ َ‫ا ح‬، ‫«َِْ ح‬
»‫َن‬،‫ا ح‬،َ‫َه حجه‬
«Muhakkak ki Allah, “La İlahe İllallah” deyip bununla
Allah’ın vechini arayan kimseye ateşi haram kılmıştır.»25
Buhari, no: 2946; Müslim, no: 21
Buhari, no: 99
24 Ebu Davud, no: 3116
25 Buhari, no: 5401
22
23
ŞEHADETEYN HAKKINDA
75
Bunlar sahih hadislerdir. İşte bu cahil bunları veya bir kısmını gördüğü zaman veya bir başkasından işittiği zaman nefsine hoş gelir, içi ferahlar ve sanki bir kurtarıcı imdadına yetişmiş gibi olur. Hâlbuki işin aslı bu cahil müşriğin zannettiği
gibi değildir. Şayet o, Allah’tan başkasına dua etse, kurban
kesse, yemin etse veya adak adasa o bunu ne şirk, ne haram ve
ne de mekruh olarak görmez. Bir kimse Allah’ı Tevhid etmeye,
birlemeye ve Allah’ın emrettiği ile amel etmeye aykırı olan
bazı hususlarda onun yaptıklarını inkâr edecek olursa, onun
“Allah Rasulü şöyle buyurdu, Allah Rasulü şöyle buyurdu.” sözüyle ürperir, nefret eder ve yüz çevirir. Hâlbuki o işin aslını
idrak edebilmiş değildir.
Şayet mesele bu kimsenin dediği gibi olsa, Ebu Bekir EsSıddık riddet ehline «Şayet Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’e verdikleri bir oğlağı -veya bir deve yularını- dahi
bana vermezlerse onlarla savaşırım.» demezdi. Bu cahil
onların La İlahe İllallah demediklerini mi zannediyor? Bu cahil
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hariciler hakkındaki
sözlerini ne yapacaktır?
‫ َن‬، ‫َن‬، ،‫َْد دَنِ ح‬، َ ‫َْد دوقحدَد ََّللي‬، ، ‫ََنتَِمَّللي‬، ‫«أَمدرمد دو‬
، َِ َ‫قَدََد‬، ،‫َن َم ح‬، ‫َج ا‬
‫أ ح‬، ،‫َ َنِ ح‬،‫قَدح‬، ‫ِف‬
‫حَ َ َ َ َ ح َ َ ح‬
»‫ول‬
،‫ا ح َم َن‬،‫س‬،‫أَ َن َن‬،‫ت‬
،َ ‫ َحَت‬،‫قَدحَدَى‬،،‫ َ ذ‬، ‫ِِْن‬
«Onlarla nerede karşılaşırsanız onları öldürün! Onları öldürmekte, onları öldüren kimseye ecir vardır. Onlar, gökyüzünün altında öldürülenlerin en kötüleridir.»26
26
Buhari, no: 6930; Müslim no: 1066; Tirmizi, no: 3000
76
ŞEHADETEYN HAKKINDA
Bu cahil Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in haklarında böyle buyurduğu Haricilerin La İlahe İllallah sözünü
söylemediklerini mi zannediyor? Rasulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
‫َن‬
‫ َن َن َن‬، ‫«َن‬
،َ،َ َ ،َ‫ه‬،َ‫صلَم‬
َ ،،‫َأ َِ َت ح‬
َ ‫أ‬،،َ ‫ َحُيت‬،‫م‬،ٌ‫قَد حَّلل‬،–،‫ حرد َِو‬،،‫مَد َت ح‬،‫َلح‬،َ‫ َه‬،-،‫ة‬، ‫األَح‬،‫ع‬،َ‫ َي‬،‫ِف‬
،‫ح‬،َ،،َ ‫اح َت ح‬،،َ ‫مَد حتَ َؤه‬، ،‫قَنَالَ َنِتَن ح‬،،َ،َ َ ،‫ه‬،‫ َهقَنَالَمَنَن‬،،‫ َنصَِو َن َنِ ح‬،َ،َ َ ،َ‫ه‬، َ ‫ َه َنصَِو‬،َ ‫صلََنِتَن ح‬
َ
‫أر َن‬،‫ز‬،‫وه‬
»،‫وجَ َي ح‬
َ َ َ‫َُيَ َن‬
«Bu ümmetin içinde (ravi diyor ki: Bu ümmetten demedi) öyle bir topluluk çıkacak ki, sizden birisi onların
namazı yanında kendi namazını önemsiz, onların oruçları yanında kendi orucunu önemsiz, onların kıraati yanında kendi kıraatini önemsiz görecektir. Kur’an’ı okuyacaklar fakat gırtlaklarından aşağı geçmeyecektir.»27
Hadiste geçtiği üzere Ebu Musa Radıyallahu anh’ın mescitte her halkanın başında bir adam olup “Yüz kere tesbih getirin, yüz kere tehlil getirin!” dediklerini gördüğü zikir halkasında bulunanların durumu da bunun gibidir. Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sahabesi Abdullah b. Mes’ud onların yaptıklarını inkâr ettiği zaman onlar şöyle dediler: “Biz
bununla hayırdan başka bir şey istemedik” Abdullah b.
Mes’ud da şöyle dedi:
‫ َن‬،َ ‫ ت د‬،،‫ََن ح‬،َ‫م َن دِبه‬،، َ،‫هللا‬،‫َنح َن‬،،ِ‫ َنم‬،، ‫ َن‬،، ‫«هَت‬
،‫ه‬،‫ ََحِ َن‬،َ‫ت‬
، ،‫ص دحى‬
َ ،،‫ا ح‬،‫َّللل‬
َ ‫َ ح ح‬
َ َ ََ َ ‫َ ح ح‬
‫ َُيَ َن‬،‫ح‬،َ،،َ ‫اح َت ح‬،،َ ‫مَد حت لَه‬،‫"قَد حَّلل و‬،،‫أَ ح‬،‫ َأ حِثَدرَو‬،، ‫َه َت د د دح‬
،:‫قول‬،‫أه‬،)،‫د َِ ح‬،َ‫ََّللق‬،‫أ‬،َ ،،‫ز‬،َ‫وه‬
َ
َ
27
Buhari, no: 6931, Müslim, no: 1064
ŞEHADETEYN HAKKINDA
77
،‫ َ حم َه‬،‫ول‬
،َ ‫َْد َت‬،. ‫ َن حر َم‬،‫َح‬،،‫أَ حتََّدَ َي ح‬،،َ ‫ممَّلل‬، ‫أ‬،َ‫أَ ح َن‬،‫ح‬،‫َن‬،‫ا ح‬،َ‫اس‬
،‫ ( َه ح‬،‫مَدَاقَنَِد َِ ح‬
،‫حوب‬
،َ ‫أصد د د د د‬، ‫مُو رَّلل‬، ‫أه ا‬،‫ أها‬،‫أَّت‬، ِ ‫ق‬،‫َح‬، ‫تو‬،،‫ْمو‬،:َ‫ة‬، ‫ َتد د د د دَ َم‬،،َ ‫مح‬
،‫َنج‬
،‫اْلَََّللا َن‬
،‫ ح‬،َ،َ َ ،،‫ا رد ححَِ َها َن‬،‫م‬،َ‫مَد حَّلل‬، ‫هت‬،‫ ِه‬،‫ت‬،‫ص ى‬،‫ت‬،‫تَّللل‬
«Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç
elde edemeyeceklerdir. Rasulullah -Sallallahu Aleyhi ve
Sellem- bize haber vermişti ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir
topluluğun (bu okuyuşları sadece dilde kalacak), onların
boğazlarından veya köprücük kemiklerinden ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir.» (Amr b. Yahya'nın dedesi) Amr b. Selime, şöyle dedi:
«Az bir zaman geçti nihayet bu halkalardaki insanları, en-Nehrevân olayında, Haricîlerin yanında Allah Rasulü’nün ashabına karşı vuruşurken gördük.»28
Bu cahil müşrik, bu kimselerin tesbih, tehlil ve tekbir getirdikleri halde bunu (yani La İlahe İllallah demeyi) terk ettiklerini mi zannediyor? Aynı şekilde Rasulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem’in zamanındaki münafıkların durumu da böyledir.
Onlar Allah yolunda malları ve canları ile savaşır, Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte beş vakit namazı kılar ve
onunla beraber haccederlerdi. Allahu Teâlâ buna rağmen onların hakkında şöyle buyurmuştur:
‫َن َن‬
‫َن‬
﴾،‫ا رحو َن‬، َ ‫ َن‬، ‫َت َ َن‬
َ ‫اح َمرَوْت‬، ‫﴿ََن ح‬
‫األ ح‬،‫ا حِ حك‬،‫ِف‬،‫ْي َن‬
28
Darimi, no: 210
78
ŞEHADETEYN HAKKINDA
«Muhakkak ki münafıklar, ateşin en alt katındadırlar» (Nisa: 145)
Bu cahil, bu kimselerin “La İlahe İllallah” demediklerini
mi zannediyor? Hakkı olmadığı halde birini öldüren adamın,
öldürülmesi de bunun gibidir. Bu cahil bu kimsenin kalbinden
halis olarak La İlahe İllallah demediğini mi zannediyor? Kullarından dilediği kimsenin kalbini mühürleyip, doğruyu ona
saklayan ve onu hayvanların ve diğer canlıların yoluna ileten
Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir!
‫َن‬
﴾،‫َض ذ‬
َ ‫أ‬، ‫ي ح‬،
َ ‫مَ ح‬،‫ َتوألَحد َْ َنوم‬، َ ‫﴿أَهَا‬
«Onlar hayvanlar gibidir, hatta onlardan da aşağıdırlar.»(A’raf: 179) Öyle ki bu cahillerden kendisini ilme ve fıkha
nisbet eden bazıları “Kıblemize yönelen hiç kimse kâfir olmaz” diyecek duruma gelmişlerdir.29
Hâlbuki Ehl-i Sünnet’in “Kıble ehlinden hiç kimseyi günahlarından ötürü tekfir etmeyiz.” sözünden kastı küfür ve şirk haricindeki günahlardan ötürü kıble ehlinden kimseyi tekfir etmeyiz anlamındadır. Gerek şeyhin zamanındaki gerekse günümüzdeki batıl
ehli ise bu sözü kıbleye dönerek namaz kılan birisi küfür ve şirk işlese de tekfir edilmez ma’nasında kullanmaktadırlar. Hâlbuki böyle
bir ma’na, imamların ittifakıyla batıldır. Ebu Ubeyd Kasım bin Sellam’ın senediyle naklettiğine göre İbn Mesud Radıyallahu anh şöyle
demiştir: «Bir kul Allah’tan başkasına kurban kesmedikçe veya
Allah’tan başkasına namaz kılmadıkça şirke ve küfre girmez.»
(Kitab’ul İman, 95 no: 29, Mektebet'ul Mearif 1421) Bundan dolayı,
kendi döneminde Hanbelilerin ve Ehl-i Sünnet’in imamlarından birisi olan İmam el-Berbehari Rahimehullah “Şerh’us Sunne” adlı eserinde şöyle demektedir: «Allah‘ın Kitabı'ndan bir ayeti inkâr etmedikçe yahut Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadis29
ŞEHADETEYN HAKKINDA
79
Hâlbuki “La İlahe İllallah” nefiy (red) ve ispatı (kabul) içerir. Uluhiyyetin hepsini Allah için ispat eder. Her kim kabire,
ağaca, yıldıza, mukarreb bir meleğe, gönderilmiş bir rasule
faydaları celb edip zararları def etmek için yönelirse onu Allah’tan başka ilah edinmiş olur. Böylelikle “La İlahe İllallah”
sözünü yalanlamış olur. Tevbe etmesi istenir, tevbe ederse ne
ala, aksi takdirde öldürülür.
Allah’tan başkasına teberrük (bereketlenmek)
amacıyla ibadet etmek
Şayet bu müşrik “Ben teberrükten başka bir şey kast etmiyorum ve ben sadece Allah’ın fayda ve zarar vereceğini biliyorum” derse, ona şöyle cevap ver “Muhakkak ki İsrailoğulları senin istediğinden başka bir şey istememişlerdi, Yüce Allah onların denizi geçtikten sonra putların başında ibadet
eden bir kavim görünce şöyle dediklerini haber vermektedir:
«Ey Musa! Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap!» Musa
Aleyhisselam ise onlara cevaben «Şüphesiz siz bilmeyen bir
topluluksunuz.» (A’raf: 138) demiştir.
Ve Ebu Vakid El-Leysi Hadisi, O şöyle demiştir:
lerinden birini inkâr etmedikçe veya Allah’tan başkasına namaz kılmadıkça; ya da Allah’tan başkasına kurban kesmedikçe
Ehli Kıble’den hiç kimse İslam’dan çıkmaz. Bunlardan herhangi
birini yaparsa, onu İslam’dan çıkarmak (tekfir etmek) senin
üzerinde bir yükümlülüktür.» (Şerh’us Sunne, S. 64, Mektebetu
Daril Minhac,Riyad 1426) Bundan dolayıdır ki İmam Buhari, Sahih’inde “Günahlar cahiliye işlerindendir ve onu işleyen kişi
şirk haricinde tekfir edilmez.” şeklinde bir bab başlığı koymuştur.
(Sahih-i Buhari, Kitab’ul-İman)
ŞEHADETEYN HAKKINDA
80
‫ َن‬،‫ ت َن‬،َ، ،‫« ة جرَو‬
،،َ ُ‫ َهَح‬،َ،‫ْي‬
، ‫ َأرَد ح‬،‫َل‬
،َ ‫ََن‬،،َ ‫تح‬،َ ‫ َه‬،‫ه‬،‫ ََحِ َن‬،َ‫ت‬
، ،‫صحى‬
َ ،،‫ا ح‬،‫َّللل‬
َ َ َ َ ‫ََ ح‬
،‫ َنّبَو‬،،َ ‫همَدرََّللَََّلل‬،َ‫ َنحر َِ َيو‬،،َ ‫مَد حْ َم ََّلل‬،ٌ،َ ِ‫ َنت ح‬،‫ْي‬
،َ ‫هَنح َم حشَنتَن‬،َ ‫مَن َم ح‬،،ِِ‫ َ ح‬،َ‫ول‬
، َ‫َأ َِث‬
،‫َّللل‬
،َ ‫َت د د‬،،‫مَو‬،‫و‬
، َ‫ر‬،،‫تح‬،َ ‫د‬،َْ،َ،َ،ِ،‫د ح‬،‫مَن َن د‬،،َ‫و‬، ،‫ح‬،َ‫م‬،َ َْ،،َ‫ََّللاط‬،‫د‬،‫أَح‬،،‫ان‬
،َ َ،‫ه‬،:‫َو‬،َ ،‫ول‬
،َ ‫ت‬،َ َ‫د‬،‫م‬،َ،،‫أَ حت د دَن َحََد َِ ح‬
‫َن‬، ‫تَن‬
،‫ص ى‬،‫ت‬،‫تَّللل‬،،‫ْتول‬،َ،،‫أَحد ََّللاط‬،‫ان‬
،
َ َ‫ه‬، ‫ ََ ح‬،‫ َت َمو‬،‫أَحد ََّللاط‬،‫ان‬
َ َ‫ه‬،،‫ْ ح‬،َ ‫ج‬،‫ا ح‬،:
،،‫عَن‬،ِ‫مَنَِ َن‬،‫ َد ح َن د دي‬،ََ‫هاح َن‬،َ،،‫قَد حََ ح‬،َ َ َ‫ا ذ د در‬،‫ََن د َحِو‬،َ َ ‫أَ حتبَد‬،َ‫ت‬
، ،"،: ‫هتد د‬،‫ ِه‬،‫ت‬
‫َن َن‬
،َ﴾ٌ‫ة‬،َ‫ َن‬، ‫َ ح‬،َ ،‫ َت َمو‬،‫ََن َ و‬،‫َرَو‬، ‫اج َْ ح‬
،‫قَوَ ح‬،‫َت َمو‬
‫﴿ ح‬،‫مَّللت د د د ددى‬،َ ،،،َ ِ‫ََن حتد د د د دَائ‬،‫مَدرََّلل‬،‫ت‬
«.،‫قَدحبدَ َم ح‬، َ ‫ َتو‬، ‫ َ ح‬،َ‫ترحة‬،
‫َََد حَت َ ح‬
َ ‫ذ‬
«Rasulullah ile birlikte Huneyn Savaşı’na çıktık. Biz küfrü
terk edeli fazla olmamış kimselerdik. Müşriklerin üzerine silahlarını asarak yanında ibadet ettikleri bir sedir ağaçları
vardı. Bu ağaca “Zâtu Envât” denirdi. Bir sedir ağacının yanından geçerken: «Ey Allah’ın Rasûlü! Müşriklerdeki gibi bizim
için de bir Zâtu Envât tayin etsen!” dedik. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Allahu
Ekber! İşte yine aynı yol. Nefsim elinde olan Allah’a yemin
olsun ki, siz aynı İsrailoğullarının Mûsâ’ya: «Ey Mûsâ! Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap!”» (A’râf: 138) dedikleri gibi dediniz. Siz, kendinizden önceki milletlerin yolunu izleyeceksiniz.”30
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
﴾ ‫هاحَْحز‬،َ ‫ن‬
َ ‫ا لح‬،َ ََ‫﴿أََْدَأَمحد‬
30
Tirmizî, no: 2180
ŞEHADETEYN HAKKINDA
81
«Lat ve Uzza’yı gördünüz mü?» (Necm: 19)
Sahih’te İbn Abbas’tan ve başkalarından nakledildiğine
göre, bu adam sâlih (addedilen) bir kimse olup hacılar için
“Sevik” adı verilen hamuru yoğuran birisidir.31 Bu kişi öldüğü
zaman onun kabrinde ibadet etmeye başladılar. Bu müşrik ise
dönüp “Bunlar ağaçlar ve taşlardır, ben ise enbiyalardan ve
evliyalardan sâlih insanlar hakkında itikat besliyor ve onlardan Allah katındaki şefaati istiyorum, tıpkı ihtiyaç sahibi kimsenin padişahlar huzurunda şefaat istemesi gibi. Onlar ile sadece Allah’a yaklaşmayı istiyorum” der. Sen ise ona şöyle de
“Bu aynen kâfirlerin mezhebidir, tıpkı Yüce Allah’ın haber verdiği gibi:”
‫﴿هاح َنَم ح‬
،‫ا حَن‬،‫ََن ََل‬،‫َنَِد َتمَنمََّللَو‬،‫ََنحح‬،، ‫د حْبَ َِ َي ح‬،َ،‫ َ و‬،َ‫أ حَهَنَِول‬،‫ َهَن َنه‬، ‫ َن ح‬،‫اَّتَ ََها‬،
َ َ
﴾‫َزح َ ى‬
«Allah’tan başka veliler edinenler, biz onlara sadece
bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz
derler» (Zümer: 3) Ve Yüce Allah’ın şu sözü:
، َ ‫همَد َتَّللََّلل‬،َ ‫َْ َِ ح‬، َ ‫مَدحرد‬،‫هح‬،َ ‫مَ َ د د د د د د دذ َي ح‬،‫ح‬،‫ َ دو‬،‫ا حَن‬، ‫ َه َن‬، ‫ َن ح‬، َ ‫﴿ َهمَد حْبَد َِه‬
‫يؤ َن‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬،َِ ‫ َنحر‬،‫ َ َ َْ َوؤَو‬،‫حل‬
ََ
«Allah’tan başka fayda ve zarar veremeyecek şeylere
ibadet ederler de, “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.” derler.» (Yunus: 18)
Yine Mesih Aleyhisselam ve Üzeyir Aleyhisselam’a ibadet
31
Buhari, no: 4879
82
ŞEHADETEYN HAKKINDA
eden insanları zikretmiş ve şöyle demiştir: “Onlar benim kullarımdır. Sizin rahmetimi umduğunuz gibi onlar da umar, azabımdan korktuğunuz gibi onlar da korkarlar.” Ve Yüce Allah
(bu hususta) şu ayetleri indirmiştir:
‫َن‬
‫َن‬
‫َن َنَن‬
، ‫دمَن‬،‫ا ذد د د د‬،َ
َ ‫ َت حشد د د د د‬، َ ‫َيَح َمَّلل‬،‫َْل‬،‫ َه ه‬، ‫ ح‬، ‫ز َ حمََ ح‬،َ َ ‫احَم‬،‫ا ح ََّللا‬، ‫﴿قَ َن‬
﴾،‫َت َنَّللمل‬،‫ح‬
‫ه َح‬،َ ‫َحر َم ح‬
«De ki: “O’ndan başka (ilah olduğunu) iddia ettiğiniz
kimseleri çağrın (bakalım)! Sizin sıkıntınızı ne giderebilme ne de değiştirme gücüne sahip değildirler.»(İsra:
56)
‫أَيؤ َن‬،‫َنحملئَن َم َنة‬،‫َّللل‬
‫ُي َش د د د د د د د ي ََن‬،
،‫ َتو ََّللا‬، ‫ت ح‬،َ ‫ََنمحو‬،‫حل‬
ََ
‫﴿ َهمَد حَّللَم َح َ َ ح‬
َ َ ‫مَد َت‬،‫ُثَح‬،‫َِْو‬،
﴾،َ ‫مَد حْبَ َِه‬
«O gün, Allah onların hepsini bir araya toplar. Sonra
meleklere der ki: “Bunlar size mi kulluk ediyorlardı?”»(Sebe: 40)
Kur’an ve hatta ilkinden sonuna kadar olan bütün semavi
kitaplar şirkin batıllığını ve ehlinin küfrünü açıklamıştır. Onların Allah’ın ve Rasulünün düşmanları olduğunu, Şeytanın
dostları olduklarını ve Yüce Allah’ın onları bağışlamayacağını
ve amellerini kabul etmeyeceğini bildirmişlerdir. Yüce Allah
şöyle buyurmuştur:
﴾َ‫ول‬
، ‫مَ َش‬،،‫َن َم ح‬، َ ‫ َهَن‬، َ ‫ َه‬،‫ َ و‬، َ ‫همَد ح َن‬،َ ‫مَنَنه‬،‫مَ حشَ َك‬، ‫أَ ح‬، َ ‫مَد ح َن‬،‫ح‬،َ‫ا ح‬، ‫﴿ََن ح‬
ŞEHADETEYN HAKKINDA
83
«Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz, bunun dışındakileri dilediğine bağışlar.» (Nisa: 48)
ve Yüce Allah diğer bir ayette şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
‫َن َن‬
﴾،‫ َ حرَََّّلل ا‬،‫يبَول‬،
َ َ‫َْ َج َْ حرَوع‬، ‫ َ َم‬، ‫ ح‬،‫ َم ََّللا‬،‫ َ و‬،‫ََن ََل‬،‫﴿ َهقَِ ح رَو‬
«Onların yaptıklarının hepsini ele aldık ve onları kül
gibi savurduk.» (Furkan: 23) Ve yine şöyle demiştir:
﴾،َ ‫مَد حَْ َمَّلل‬، ‫هأَحدََ ح‬،َ ‫أَح َِا ا‬،‫َنحَن‬،‫َت َْ ََّللا‬،‫ل‬
،‫﴿َْ َح‬
«Bile bile Allah’a ortaklar koşmayın!» (Bakara: 22)
İbn Mesud ve İbn Abbas bu ayet hakkında şöyle demişlerdir: “İnsanlardan, Allah’a isyan hususunda itaat ettiğiniz denkler tutmayın!”
Bir adam Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e « ‫شاء‬
‫ا‬
‫ هللا تش ْئت‬/ Allah ve sen dilersen» demesi üzerine, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şu şekilde cevap vermiştir:
»َ‫ع‬،ِ،َ ‫أ‬،‫َه ح‬،،َ‫ت‬
، ،َ‫ول‬
، ،َ ،‫و‬،َ ،:،‫قَ ح‬،،‫ا؟‬،ِ‫َن‬،،‫َن‬،‫َنم‬،‫إ‬
، ‫َََن‬،،‫ْح‬،َ ‫ج‬،َ َ‫ا‬،«
«Beni Allah’a denk mi tuttun? Yalnızca Allah diler de»
buyurmuştur. 32 Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabına hitaben şöyle demiştir:
‫َن‬
،:‫ول‬
،َ ‫َْد َت‬،َ‫ه‬، ‫ َحر‬،،َ ‫اَن‬،َ َْ،،"،ََ ‫َص‬
،َ ‫َة‬
،َ ‫َة ََّلل‬
‫«أ ح‬
‫ حاأل ح‬،‫ك‬،َ ‫"ا مش ح‬،،َ ‫ ََحِ َم‬،‫وف‬
َ ‫أ‬،‫ َ و‬،‫ف‬
Nesai, Sünen’ul Kubra no: 10759 ve ayrıca bkz. Sünen-i Nesai, no:
3773
32
84
ŞEHADETEYN HAKKINDA
»"َ‫ول‬
، َ‫"ا مَنم‬
«Sizin için en çok korktuğum şey, “küçük şirktir.”
Onun ne olduğu sorulmuş, O da “Riya” cevabını vermiştir.»33
Putlara ibadet etmekten, İbrahim’in milletinden başkası
kurtulamamıştır. Sonuç olarak, yeryüzündekilerin çoğu putlara ibadet etme fitnesine kapılmış ve bundan İbrahim Aleyhisselam’ın milletine tabi olan hanifler dışında kimse kurtulamamıştır. Yeryüzünde putlara ibadet işi Allahu Teâlâ’nın haber verdiği gibi Nuh Aleyhisselam’ın kavmi tarafından başlatılmış ve putların bekçileri, görevlileri, perdedarları ve de putlara ibadetin kurallarını anlatan kitaplar yeryüzünü doldurmuştur. Haniflerin imamı (İbrahim Aleyhisselam) şöyle demiştir:
﴾‫وم‬،َ َ‫َصر‬
‫همََن ح‬،َ ‫اجرَحب َنإ‬
‫األ ح‬،َِ َ‫ دَ حْب‬، ‫أَ ح‬،‫إ‬
‫﴿ َه ح‬
«Beni ve çocuklarımı putlara ibadet etmekten uzak
tut!» (İbrahim: 35)
(Her şey) Allahu Teâlâ’nın onlar hakkında haber verdiği
gibidir. Allah, rasulleri ve onlara tabi olan muvahhitleri ise
kurtarmıştır. Şirk koşanların sayıca çok olduklarını ve yeryüzü ahalisinin çoğunluğunu teşkil ettiklerini bilme hususunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sahih olarak gelen hadiste her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz
33
Ahmed, no: 23630 (39/39) Mahmud bin Lebid’den
ŞEHADETEYN HAKKINDA
85
kişinin cehenneme gidecek kafileyi teşkil edeceğinin beyan edilmesi yeterlidir.34
Yüce Allah ise şöyle buyurmuştur:
‫ا ر َن‬، َ ‫أَ حتََّد‬،‫﴿َْأ َََب‬
﴾،‫ َت ََّلل ا‬،‫ََنحح‬،‫حوب‬
«Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler.»(İsra: 89)
‫األَح َن‬،‫ِف‬،‫ َ ح َن‬، َ‫أَ حتََّد‬،َ‫مَ َنُ ح‬، ‫﴿ َهََن ح‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬، ‫تبَنِ َن‬،
َ ‫مَ َن ذ‬،‫ض‬
َ ‫ َ ح‬،‫َّللك‬
«Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah
yolundan saptırırlar.» (En’am: 116)
‫ا ر َن‬، َ ‫أَ حتََّد‬،‫﴿ َهَ و‬
﴾‫ْي‬
،َ ‫ِبَحؤَن رَن‬،‫ت َن‬
َ‫ص‬
‫أَ ح‬،
َ ‫هَ حَّلل‬،َ ‫حوب‬
«Sen ne kadar çok istesen de, insanların çoğu inanmazlar.» (Yusuf: 103)
Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’in Nübüvvetinin Delilleri
Yüce Allah Tevhid’i izhar etmek, dinini tamamlamak, Kelimesinin en yüce olup, kâfirlerin kelimesinin en aşağı olmasını irade ettiği zaman nebilerin sonuncusu, Âlemlerin Rabbinin habibi olan Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i göndermiştir. Onun peygamberliği (önceki) nesiller boyunca bilinmiş, Musa Aleyhisselam’ın Tevrat’ında, İsa Aleyhisselam’ın
İncil’inde zikredilmiştir. Ta ki Allah bu inciyi Beni Kinane ve
34
Tirmizi, no: 3168
86
ŞEHADETEYN HAKKINDA
Beni Zühre arasında çıkartıncaya dek... Yüce Allah onu rasullerin kesildiği bir dönemde göndermiş ve onu yolların en doğrusuna hidayet etmiştir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in
daha rasul olarak gönderilmeden önce nübüvvetine delalet
eden ve kendi dönemindeki insanları aciz bırakan birçok delili
vardı.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi bunlardan bir tanesidir:
،‫َن‬
،‫ َأ ح‬،‫احَنِت‬،‫أََنمي‬،‫ؤمَو‬،‫ َهَح‬،َ،‫ َنِ َ د دى‬،َ َ ‫ َهمَن َش د دو‬،َ،،َ ِ‫ََنمحدَ َناي‬،‫أَنَِب‬،َ‫ َ ح ََّلل‬،‫«أ و‬
‫َن‬
»‫وم‬،‫ش َن‬
،‫ا ح‬،‫ض‬
،‫ َن‬،‫أَح‬،،،‫ ح‬،‫ َن‬، َ،‫مَ ح‬،‫ه‬،‫َح‬،،‫ن‬
،‫ولَ ح‬
،‫ض‬
،َ َ‫أ‬،،‫ َن حرد َِو‬،‫ َةَ َج‬،َ‫حه‬، َ‫أ‬،‫ض َْحَ َنإ‬
َ ‫ه‬،َ ‫ْي‬
َ‫أ‬
«Ben atam İbrahim'in duasıyım. İsa’nın müjdesiyim.
Annemin beni doğurduğu zaman gördüğü rüyâsıyım. (O
rüyasında şöyle görmüştür:) Onun sırtından bir nûr çıktı.
Şam'a, Busra’ya kadar o nûr ulaştı, aydınlattı.»35
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem fil hadisesinin
olduğu yılda Rebi’ul Evvel ayının on ikinci günü olan Pazartesi
günü doğmuştur. (O gün) İran kralı Kisra'nın sarayı sarsıldı ve
o kadar ki sarsıntı (her yerde) duyuldu. Sarayın on dört tane
balkonu çöktü. Öyle ki bunun kalıntıları Allah’ın ayetlerinden
bir ayet olarak günümüze kadar gelmiştir. İran'ın (Mecûsî dininin söndürülmeden yakılan) ateşi söndü. Bundan önce hiç
sönmemişti. Sava gölü çekilip kurudu. Hâlbuki Sava gölü
Irak’ta, “Irak’ul Acem” ve Hemedan arasında içinde gemiler
yüzen büyük bir içdeniz/göldü. Altı fersahtan daha büyüktü.
Onun Sallallahu Aleyhi ve Sellem doğduğu gece daha önce
35
Ahmed (28/395) no: 17163; İrbad bin Sariye’den
ŞEHADETEYN HAKKINDA
87
içinde hiç su yokmuşçasına kupkuru oluverdi. Bir müddet
böyle devam etti ardından o gölün yerine Sava isimli şehir inşa
edildi. Bu şehir günümüze kadar gelmiştir.
Ayrıca Yüce Allah’ın şu kavliyle haber verdiği gibi şeytanların üzerine göktaşları atıldı:
﴾َ،‫َن ح حم َن‬،َِ ‫ َ َتو َن‬،‫ َن حرد َِو‬،َِ َْ‫ َد حت‬،‫ َترحو‬،‫﴿ َهأَحو‬
«Oysa orada dinlemek için oturma yerlerine otururduk » (Cin: 9)
Yüce Allah onu güzelce yetiştirdi. O kavminin kişilik bakımından en şereflisi, ahlak bakımından en güzeli, komşuluk
açısından en üstünü, yumuşaklık (hilm) yönünden en büyüğü
ve söz bakımından en doğru sözlüsü idi. Hatta kavmi onu “ElEmin” olarak isimlendirmişti. Allahu Teâlâ onda iyi haller ve
beğenilen hasletler meydana getirip de (amcasıyla beraber)
Busra şehrine gittiğinde, Onu Rahip Bahira görmüş ve onu(n
İncil’de haber verilen ahir zaman peygamberi olduğunu) tanımıştı. Amcasına onun Allah’ın elçisi olduğunu haber vermiş ve
onu geri götürmesini söylemişti. Amcası da bunun üzerine
onu beraberinde bazı köleleriyle geri gönderdi. Amcasına hitaben şöyle dedi: “Onu koruyup gözet, çünkü ben onun
ayağı kadar Makam-ı İbrahim’deki ayak izine benzeyen
başka bir ayak görmedim” Bilindiği gibi Ebu Talib’in onun
bakımını üstlenmesi devam etti. Ve o putlardan ve kavminin
dininden uzak tutuldu. Öyle ki onun bunlardan daha çok buğz
ettiği bir şey yoktu.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Allah’ın elçisi olduğuna dair akli ve nakli deliller vardır. Nakli deliller hususu
88
ŞEHADETEYN HAKKINDA
açıktır. Akli delillere gelecek olursak, Kur’an bu hususa dikkat
çekmiştir. Yüce Allah’ın insanları emir ve yasaklar olmaksızın
başıboş bırakmasının Allah hakkında uygun düşmeyeceği hususu bu akli delillerden birisidir. Yüce Allah şu kavlinde bunu
bildirmiştir:
، ‫ َن ح‬، ،‫مَ َش د د د د د د د‬،‫ ََى‬،َ‫ا ح‬،‫أَحدَزَل‬،‫ َ و‬،‫قَوََّللا‬،‫ََن حه‬،‫قَ حِ َنعَن‬، ‫أ ح‬،
َ َ‫ا ح‬،‫قَ َِ َها‬،‫﴿ َهَ و‬
﴾،‫َ حيل‬
«Allah’ın hiç bir insana bir şey indirmediğini söylemekle, Allah’ı gereği gibi takdir edememiş oldular.»
(En’am: 91)
Bu akli delillerden bir tanesi de şudur: “Ben Allah’ın rasulüyüm!” diyen bir kimse ya insanların en hayırlısıdır veyahut da en şerlisi ve en yalancısıdır. Bu ikisinin farkını ayırt etmek ise birçok şekilde tespit edilebilecek kolay bir iştir. Allahu
Teâlâ şu kavlinde bu hususa dikkat çekmiştir:
‫َن‬
،‫أَْحدوك‬، ،‫ َتد َنم‬،‫ ََى‬،‫مَدرَدحزَل‬،‫ْي‬
َ َ‫ا حش د د د د د د دَِدو‬،‫مَدرَدحزَل‬، ‫ َ ح‬،‫ ََى‬، ‫أََدبَنماَ َم ح‬، ‫﴿ َيد ح‬
﴾، ِ‫أَثَن‬
«Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?
Onlar, her günahkâr iftiracıya inerler.» (Şu’ara: 221-222)36
Bu ayetin, Allah rasulünün hak peygamber olduğuna delalet eden
yönü şurasıdır: Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem doğru sözlülüğüyle, dürüstlüğüyle tanınan bir insandı; şeytanlar ise onun gibi
temiz ahlaklı kişilere değil ancak kâhinler gibi yalancılık ve sah36
ŞEHADETEYN HAKKINDA
89
Onun risaletinin delillerinden bir tanesi de Allahu
Teâlâ’nın buna şahitlik etmesidir:
﴾‫وب‬
،‫اح َنمََ َن‬،،َ ‫ َن ح‬،َ‫ َنحر َِع‬، ‫هَ ح‬،َ ‫همَدحِدرَ َم ح‬،َ ‫مَدحِ َنإ‬،‫ َ َنِِِا‬،‫مَنو حَن‬،‫ َت َ ى‬، ‫﴿قَ ح‬
«De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve
kitap ilmine sahip olanlar yeter. » (Rad: 43)
Kitap ehlinin kendi kitaplarında yer alan (ve Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vasıflarını bildiren) şeylerle alakalı yaptıkları şahitlik de yine Onun Sallallahu Aleyhi ve Sellem
delillerindendir. (Yukarıdaki ayette buna da işaret edilmiştir.)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in risaletini ispatlayan akli delillerden birisi ve de en büyüğü bir suresinin dahi
tekârlıkla tanınan kimselere musallat olurlar. İbn Kesir Rahimehullah ilgili ayetin tefsirinde bu cümleden olmak üzere şunları zikretmiştir:
“Allah Teâlâ burada, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
getirdiğinin gerçek olmadığını, bunları kendiliğinden uydurduğunu veya ona bunları bir cinin getirdiğini sanan müşriklere
hitap ediyor ve elçisini onların sözlerinden, iftiralarından tenzih ediyor. Tenbîhte bulunuyor ki; onun getirdikleri ancak Allah katındadır, O'nun indirmesi ve vahyidir. Onu şeytan değil;
şerefli, emin ve büyük bir melek indirmiştir. Zaten onların
(yani şeytanların) bu Kur’an’ı Azîm gibisine bir rağbetleri de
yoktur. Onlar ancak kendilerine benzeyen kâhin ve yalancılara
inerler. Bu sebepledir ki; Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: «Şeytanların kime indiğini size bildir(ip haber ver)eyim mi? Onlar
(davranışlarında) her günahkâr, (sözlerinde) her müfteri (ve
yalancı olan her bir kimse) ye inerler.» Şeytanların yanlarına
geldikleri, işte; kâhinlerle onlar gibi olan günahkâr yalancılardır. Zaten şeytanlar da onlar gibidirler.”
90
ŞEHADETEYN HAKKINDA
benzerini getirmeleri çağrısıyla insanlara meydan okuyan bu
Kur’an’dır. Eğer biz Kur’an’ın mucize oluşunu Arapça yönünden bilmemiş dahi olsak; Kur’an onlara bu çağrıyı defalarca
tekrarlamış olmasına rağmen ve de yeryüzü ahalisi ona karşı
şiddetli bir düşmanlık beslediği halde bundan aciz kaldıklarını
bilmiş olmamız yönünden biliriz. Onlar Kur’an’ı yalanlamaya
ve insanların kafasına onunla alakalı şüphe atmaya yönelik
şiddetli hırslarına rağmen (Kur’an’ın bir benzerini getirmeye)
cesaret edememişlerdir.
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in risaletinin delillerinden birisi de; bu söylediklerimizin tamamı ve ayrıca Yüce
Allah’ın Kıyamet Günü’ne kadar Kur’an’ın bir suresinin dahi
benzerini hiçbir kimsenin getiremeyeceğini bildirmesidir. Her
asırda Kur’an’ın fesahat, kemâl ve ilim sahibi düşmanları mevcut olmasına rağmen durum Allah’ın dediği gibi olmuş (ve
Kur’an’ın bir suresinin dahi benzeri getirilememiştir.)
Onun Sallallahu Aleyhi ve Sellem risaletinin delillerinden
birisi de, Allah’ın ona tabi olanlara velev ki insanların en zayıfı
olsalar dahi yardım etmesidir.
Yine bu delillerden birisi; Allah’ın ona Sallallahu Aleyhi ve
Sellem düşmanlık edenleri velev ki insanların sayıca en fazlası
ve en güçlüleri dahi olsalar yüz üstü bırakması ve onları dünyada cezalandırmasıdır.
Onun ümmi olması da bu delillerden birisidir. O yazı yazamaz ve yazıyı okuyamazdı. Hiçbir âlimden de ders almış değildi. Onun düşmanlarından hiç birisi onca yalan ve iftiralarına karşı bunu iddia edememişlerdir. Bununla beraber ona
ŞEHADETEYN HAKKINDA
91
geçmiş kitaplarda olan bilgiler de verilmişti. Tıpkı Yüce Allah’ın buyurduğu gibi:
،‫ََنها‬، َ ‫د‬،‫مَنَِ َنمِرَن‬، َ‫َّتَُذ ده‬،‫ح‬
َ ‫ه‬،َ ‫تَنََ دوب‬، ‫ َن ح‬، ‫قَدحبَن د َنه‬، ‫ َن ح‬،‫مَدحَد ََّلل‬، ‫ت‬
َ ‫ َتحر د‬،‫﴿ َهَ دو‬
﴾،َ ‫اح َمحب َنُ ََّلل‬،‫وب‬
َ َ‫ح حم‬
«Daha önce sen, hiç bir kitap okumuş ve sağ elinle de
yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı, batılda olanlar şüphe
ederlerdi.» (Ankebut: 48)
Tevhid’e Davet Etmesi ve Şirkten Sakındırması
Şeyh’ul-İslam şöyle demiştir: Kırk yaşına girdiği vakit, Allahu Teâlâ onu müjdeleyici ve korkutucu olarak göndermiştir:
﴾،‫ َرَنهللاا‬،‫ه َنتَاجو‬،َ ‫مَنَنِ حه َنَنه‬،‫ا حَن‬،‫ََن ََل‬،‫﴿ َهَا َنِو‬
«Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik) » (Ahzab: 46)
Kavmine “La İlahe İllallah” sözüyle geldiği vakit, Kureyş
kavmi ona;
‫ه َن‬،‫ََن َ و‬،َ‫اآل َن ة‬، ْ‫﴿أَج‬
﴾،‫اأِا‬
َ َ َ ََ
«Bütün ilahları tek bir ilah mı yaptı? » (Sad: 5) dediler.
Tirmizi şöyle demiştir:
، ‫م‬،ِ‫هزم‬، ‫قَو‬، ‫م‬، ‫ م‬، ‫م‬، ‫ وص‬، ،‫صوحل‬، ‫م‬،ِ‫ُمم‬،‫«أِثإ‬
،‫رْي‬
،َ ‫ت‬،‫ثلث‬،
،َ
‫هت‬،‫ ِه‬،‫ت‬،‫ص ى‬،‫ت‬،‫ تَّللل‬،‫قوم‬،:‫قو َّللا‬، ‫هغهللاي‬، ‫ها‬
92
ŞEHADETEYN HAKKINDA
،‫ وم‬،،‫ت ح‬،،َ ‫املَّللت‬،‫مَّللاِف‬،‫ترْي‬
،َ ،،َ‫ ش‬،‫ِْ و‬،َ‫ا امْة‬،‫ِف‬، ‫أ‬،‫ُث‬،َ‫َ ح ََ ح َن ِو‬
،‫ّبَو‬،
،‫مَّللا َن‬،َ ‫َن‬،‫ح‬،َ‫ه‬، َ‫د ح َن َحَّللا‬،َ‫م‬، َ،‫ا ح‬، ‫ََنحح‬، َ‫ََنَه‬، ‫ح‬،َ :‫قََّللََّللا‬، َ‫حوب‬
َ ‫ا ر‬، ‫أَمدذ َِو‬، ‫"مَو‬، :‫ِْتَّللل‬
»‫ة‬،‫رحَن‬،َ، ‫ا‬،‫ِف‬،‫و‬،‫ َّللت‬،َ ، َ‫ر‬،‫تح‬،َ ،،‫َذ ح‬،،‫ َن‬،‫َِْها‬،،َ،،َ ‫اح َْ َج‬،‫ّبَو‬،‫َ َم ح َن‬، ‫همِم‬،َ‫ب‬
،َ َ،ْ،َ ‫ا‬
Bana Muhammed bin Sâlih anlattı, o da Asım bin Ömer bin
Katade’den ve Zeyd bin Mervan’dan ve başkalarından naklederek dedi ki: «Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem davetini üç yıl boyunca gizlice yaptı. Dördüncü sene ise davetini açığa çıkarttı. On sene boyunca her yıl çarşılarda
(veya her yıl kurulan panayırlarda) insanları davet etti.
Onlara şöyle dedi: “Ey insanlar, “La İlahe İllallah” deyin ki,
kurtulasınız. Araplara hâkim olasınız, acemleri bunun vesilesiyle kendinize itaat ettiriniz. Öldüğünüzde ise Cennette hükümdarlar olasınız.”»37
Ebu Leheb ise, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in
arkasından şöyle diyordu: “Ona itaat etmeyin, o yalancı bir
sabiidir.” Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bu davetini
çok çirkin bir şekilde reddettiler.
Allahu Teâlâ hicret etmesini ona emredince, hicret etti.
Allah böylece dinini bütün dinlere üstün kılmıştır. Müşriklerin
tamamıyla savaşmış, onların arasından bir peygamber, bir
melek veya bir veliye itikat edenlerle ağaçlara ve taşlara (şirk)
Tirmizi’nin Sünen’inde veya başka herhangi bir eserinde bulamadığımız bu rivayetin bir benzeri İbn Sa’d, Tabakat’ul Kubra, (Mektebet’ul Hanci, Kahire 1421) 1/184’de nakledilmiştir. İbn Kayyım ise
Zad’ul Mead, (Muesseset’ur Risale, 1415) 3/39’da bu haberi Vakidi’ye nisbet etmiştir. Ayrıca Türkçesi için bkz. Zad’ul Mead 3/67
İklim Yayınları.
37
ŞEHADETEYN HAKKINDA
93
itikat eden kimseleri ayırt etmemiştir. O Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, Allah, cehaleti ve cahilleri ortadan kaldırıp insanlar
nezdinde Tevhid en güzel parlaklığıyla ortaya çıkana kadar insanlara sürekli Tevhid’i öğretmiş ve şirke davet eden her
inatçı şeytanı perişan etmiştir.
Enes der ki: “Bazı insanlar Allah Rasulüne “Ey en hayırlımız! En hayırlımızın oğlu! Efendimiz! Efendimizin oğlu!” dediler. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’de bunun üzerinde
şöyle dedi:
‫أ َن‬،‫ و‬،َ‫ه‬،َ،‫تَّلل‬، ،‫ه‬،‫ت‬،ِ‫ب‬
،‫مَد حَْدَْ َنَّللِن‬، ‫أَ ح‬،،‫ب‬
،َ ‫ا‬،‫أمِو‬،‫«مو‬
‫َأ ذ‬
َ ،ٌِ ‫ُمم‬،‫أ و‬،‫روب‬
َ َ ََ
» ‫هج‬،‫ ز‬،َ‫ت‬،
، ‫أَحدَزََنإ‬،‫احَنِت‬،‫ َ حر َنزََنِت‬،‫َْد حَّلل َق‬
«Ey insanlar, ben Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’im. Beni, Allah’ın beni indirdiği menzilenin üstüne
yükseltmenizi hoş görmüyorum.»38
Abdullah b. Şıhhir dedi ki:
، ‫هت د د د د د د‬،‫ ِه‬،‫ت‬،‫ص د د د د د د ى‬،‫ا رب‬،‫ََل‬، ‫ و‬،‫مإ‬،ِْ‫ه‬،‫ِف‬،‫«ا ُ تت‬
»"‫ت‬،ِ،َ ‫َِنم‬،،‫"ا ح‬،:‫ْتول‬،.‫َو‬،ِ،َ ‫َِنم‬،‫ت‬،َ ،‫ت‬
،َ ‫ح‬،َ‫أ‬،،:‫ْت ت‬
«Âmir oğullarının elçileriyle birlikte (elçi olarak) Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gitmiştim. (Orada
İmam Ahmed, no: 12551 ve 13596’da (20/23 ve 217); Nesai, Sünen’ul Kubra, no: 10006 ve Amel’ul Yevmi ve’l Leyl, no: 248’de
Enes’den; ayrıca Beyheki, el-Adab no: 310’da Abdullah bin
Şihhir’den rivayet etmişlerdir.
38
94
ŞEHADETEYN HAKKINDA
Rasulullah’a:)“Sen bizim Seyyidimizsin” dedik de, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Seyyid Allah'tır” buyurdu.»39
İbn Ömer Radıyallahu anh Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
،َ‫ا حَن‬، ِ،َ ‫ َحب‬، ‫أََو‬، ‫ََنحَّنَو‬،، ََ‫ َ ح َس‬، ،َ ‫امح‬، َ ‫ا رح َ و‬، ‫ن‬
،‫أََحَ ح‬، ‫ َت َمو‬،،َ‫مَُحَ َنهِن‬، َ‫ح‬، «
»َ‫ه‬،َ‫َهَ َتَّلل‬
«Hristiyanların Meryem oğlu Mesih’i (bâtıl ve aşırı
surette) yücelttikleri gibi, sakın sizler de beni yüceltmeyin. Şüphesiz ki, ben ancak bir Allah’ın kulu ve elçisiyim.»40
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabına sürekli
Tevhid’i öğretip, onları devamlı surette şirkten sakındırmıştır.
Hatta bir keresinde ashabı Deccal’den bahsederken yanlarına
gelmiş ve şöyle demiştir:
‫َن‬
،،‫اح َم َن د د د د د د دِ َن‬، ،َ ‫ َن‬، َِ‫ َنحرد د د َن‬، ،‫ ََحِ َم ح‬، ‫ف‬
،َ ‫َة ََّلل‬
،َ‫«أ‬
‫أ ح‬، ‫َّلل‬،َ ‫ َي‬، ‫ِبدَ د دو‬، ،‫َةَنبََت ح‬
‫أ ح‬، ‫َح‬
،‫مَد َتَّللم‬،َ‫ا حْلََن ذي‬،‫ك‬،َ ‫«ا َنمش د د د د ح‬،:‫ول‬
،َ ‫َْد َت‬،َ‫ت‬،‫ ت د د د دَّللل‬،‫مو‬،‫مَدَى‬،:‫قو َّللا‬،"‫ا حِ حج َنول؟‬
‫َن‬
»، ‫ َ َج‬،،‫َ ََن‬،،،‫ َن ح‬، َ‫مَد‬،‫ملو‬،‫ل‬،ََ‫ص َلمَه‬
َ ،،َ ‫َْدَِدَزمَنم‬،َ‫مَ َ مي‬،،َ ‫ا ح َج‬
«Benim nazarımda, Sizin için Mesih Deccal’den daha
çok korktuğum şeyi size bildireyim mi?” Ashabı: “Evet Ey
Allah’ın Rasulü!” dediler. O da “Gizli şirktir. Kişi namaza
kalkar ve namazını bir başkasının baktığını gördüğü için
39
40
Ebu Davud, no: 4806
Buhari, no: 3445
ŞEHADETEYN HAKKINDA
95
güzelleştirir.”»41
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayrıca şu hadisleri
buyurmuştur:
،َ‫ه‬،َ،َ
،َ ‫ َأَن‬،،‫ َهَ ح‬،َ‫َِ ح د د د َِ حق‬،‫َْد ح‬،‫َن‬،‫مَنو ح‬،َ
،َ َ‫ َأ‬،،‫ َ ح‬،َ ‫مَن مَوئَن َم ح‬،‫ َحَتَن ََّللا‬،‫ح‬،َ «
‫َن‬
»،‫َن‬،‫ا ح‬،،َ ،‫ َن‬،،َ ِ‫َْدَح‬،َ‫مَنو حَن‬،‫ض‬
،َ ‫مَد ح‬،‫َلح‬،َ ،،‫ َهَ ح‬،َ‫ض‬
َ ‫َْد حَِد ح‬،،‫مَنو ح‬
«Babalarınız üzerine yemin etmeyiniz! Allah'a yemin
eden bir kimse doğru söylesin! Kendisi(nin ikna edilmesi) için Allah'a yemin edilen bir kimse, razı olsun! (Yeminin gereğini kabul etsin). (Allah adına edilen yemine)
rıza göstermeyen (gereğini kabul etmeyen) kimse Allah'a
yakın (bir kul) değildir.»42
»،ٌ ‫َْل‬،،‫ول‬،َ ‫ه‬،َ‫ت‬
، ،َ‫ول‬
، ،َ ،‫و‬،َ ،:،‫َأ َِ َت ح‬
،َ ‫مَد َت‬،‫ح‬،َ،«
َ ‫َّللل أ‬
«Allah ve falan kimse diledi demeyiniz!»43
»،ٌ ‫َْل‬،‫ه‬،َ ،َ‫ت‬،
، ‫َّللح‬
،َ َ،،:‫ََّللا‬،‫تَّلل‬،َ ‫د‬،َ‫م‬،‫ح‬،َ«
«Allah ve falan kişi olmasaydı demeyin!»44
»‫ِت‬
، ‫ َهأََ َن‬،َِ‫ َحب َن‬،،‫َأ َِ َت ح‬
،َ ‫مَد َت‬،‫ح‬،َ «
َ ‫أ‬،:‫َّللل‬
«Sizden biri (kadın veya erkek kölesine) kulum, cariyem demesin!»45
İbn Mace, no: 4204
İbn Mace, no: 2101
43 Ebu Davud, no: 4980
44 Müsned-i İshak, no: 2409
45 Buhari, no: 2552; Müslim, no: 2249; Ebu Davud, no: 4975
41
42
96
ŞEHADETEYN HAKKINDA
»، ‫ت‬،،‫أه‬،‫ك‬،َ َ ‫أَ ح‬،ِ،‫َْد َت ح‬،‫َن‬،‫ا ح‬،‫هللا‬،‫مَن َ حَن‬،َ
،َ َ‫ َأ‬،،‫« َ ح‬
«Her kim Allah’tan başkasına yemin ederse, şirk koşmuş veya kâfir olmuştur.»46 Ümmetini, sözlerde ve amellerde şirkten sakındırmıştır. Bu hususta Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
‫ َن‬، ‫ َن‬،‫َّللل‬
‫َن‬
،‫ك‬،ٌ‫مَو َن‬،‫ َهأََو‬،َ‫ِب‬
‫ َ م‬،َ ‫ َ َت د د د‬،َ، ‫مَأحَن‬،،‫أَ ح‬،،َ ‫مََّلل د د د‬،،ٌ‫مَ َش د د د‬،‫أََو‬،‫«ََنحَّنَو‬
َ ‫َْأَج‬،،‫ِب‬
،‫ ى‬،َ ، ‫دو‬،‫ َتد‬،،َ‫ه‬، ‫د‬،‫دََتد‬،َ‫م‬، ،َ‫ه‬، َ،َ‫رََّلل‬، ‫ها‬،َ، ِ،َ ‫د‬،َ‫ا د‬، ‫ده‬،‫َْنِ د َن‬،، ‫تَن‬
، ، ‫وب‬
،َ ‫د‬،‫تَنََد‬، ،،:‫ْي‬
،‫ثدَ َتَ ح َن‬، ،‫َْنِ َم ح‬
» ‫ا‬
«Ben ancak bir insanım. Rabbimin elçisi gelip de ona
icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bırakıyorum.
Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan
Kitâbullah'tır. Her kim onu terk ederse sapar.»47
،،‫د ذ‬،‫هَت‬، َِ‫ُمَ حم د‬،َ ، َِ ‫ َي د‬، َِ َ‫ا ح د‬،،َ ‫ َه َةحِد‬، َ‫ت‬، ‫دوب‬
،َ ‫تَنَد‬، ،،‫دم‬
،‫اْلَد َنِمد َن‬، ،َ ‫« َةحِد‬
»،،‫رحو َن‬، ‫ا‬،‫ِف‬
، ‫َن‬،،‫َة‬،‫ل‬
،َ ‫ض‬
،َ ،،‫ت ذ‬،َ‫ه‬،ٌَ‫ض َلَة‬
َ ،،‫مَن حِ َة‬،،‫ َهَت ذ‬،ٌَ‫ة‬، ،َ ِ،‫مَن ح‬،،،‫ثَة‬،ِ،َ ‫ُم‬،‫َح‬
«Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kitabı, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. Sonradan ortaya çıkarılmış her şey bid’attir. Her bid’at sapıklık, Her sapıklık da
ateştedir.»48
Ebu Davud, no: 3251
Müslim, no: 2408 Hadisin devamında şöyle demektedir: «Bir de
Ehl-i Beyt’imi (bırakıyorum)...»
48 Müslim, no: 867
46
47
ŞEHADETEYN HAKKINDA
97
Öyle ki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölüm döşeğindeyken bile bizi şirkten sakındırma hususunu asla terk etmemiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
،‫قَد حَّللم‬،‫ ََى‬، ‫تَن‬، ‫ب‬
‫حَ َح‬، ،‫ِ ح‬،َ ‫ح‬، ‫«ا‬
َ ‫قَد حب‬، ‫َت َْ ح‬،
َ َ ‫ َغ‬، ِ‫ا ح ََ ح‬، ، .ِ،َ َ‫مدَ حْب‬، ‫هثَرو‬،َ
‫ َن‬، ِ‫أَحبَنِوئَن َن‬، ‫قَدبَّلل‬،‫حاَّت ََها‬
»،ِ،َ ‫وج‬
ََ ‫َ ََ َ ح‬
«Allah’ım kabrimi tapınılan bir put haline getirme!
Allah’ın, peygamberlerinin kabirlerini mescid edinenlere
gazabı şiddetli olur.»49
»،‫مَوب‬،َ‫ه‬، ،‫ِف‬
، ‫َن‬،،ٌ ‫ج‬،َ َ،،،َ ‫رحو‬، ‫ا‬،،َ ‫ة‬،َ ،َ‫ه‬، ،َ،‫مَوب‬،َ‫ه‬، ،‫ِف‬
، ‫َن‬،،ٌ ‫ج‬،َ َ،،َ‫ة‬،‫رح‬، ‫ا‬،،َ ‫ة‬،َ ،َ «
«Bir adam bir sinek yüzünden cennete, diğer adam
ise bir sinek yüzünden cehenneme gitmiştir.»50
Öyle ki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları Allah’ın nimetine karşı nankörlük yapmaktan nehy etmiştir.
Bundan kastın şu tarz sözler olduğu söylenmiştir: “Bu benim
malımdır. Ben bunu babalarımdan miras aldım. Rüzgâr güzeldir, kaptan maharetlidir.”51
Muvatta, no: 416
Ahmed, Kitab’uz Zuhd; Dar’ul Kutub’il İlmiyye, 1420, S. 17’de Tarık bin Şihab’dan rivayet etmiştir. Türkçesi için bkz. Kitab’uz Zuhd,
sf 42, İz Yay. İst 2010
51 Şeyh Rahimehullah “Kitab’ut Tevhid” adlı eserinin “Allah’ın nimetlerini inkâr etmek” ile alakalı babında bu son zikredilen sözleri seleften bazılarının söylediğini ifade etmiştir. Kitab’ut Tevhid’i şerh
eden Şeyh Süleyman bin Abdillah Rahimehullah bu sözün selef
imamlarından hangisine ait olduğuna dair bir isim tesbit edemedi49
50
98
ŞEHADETEYN HAKKINDA
Namaz ve Zekât İslam’ın Hakkıdır, Bu İkisini Terk
Edenle Savaşılır
Şeyh’ul İslam Takiyyu’d-din şu hadisleri zikretmiştir:
‫َن‬
‫َن‬
»َ،‫ا ح‬،‫ََنحح‬،َ‫ََنَه‬،َ‫ح‬، ‫أَ ح‬،‫مَ حش َِ َِها‬،‫أ حَّت‬،
َ ‫«أَ ح‬
َ ‫حوب‬
َ ‫ا ر‬،َ ‫أَقَوم‬، ‫أَ ح‬،‫ن‬
«İnsanlarla La İlahe İllallah’a şehadet getirinceye kadar savaşmakla emrolundum.»52
Buna benzer Sahihayn’da geçen İbn Ömer hadisi:
‫َن‬
‫َن‬
، ‫هأَ ح‬،َ
،َ َ‫ا ح‬،‫ََنحح‬،َ‫ََنَه‬،َ‫ح‬، ‫أَ ح‬،‫مَ حش د د د د د د د َِ َِها‬،‫أ حَّت‬،
َ ‫«أَ ح‬
َ ‫حوب‬
َ ‫ا ر‬،َ ‫أَقَوم‬، ‫أَ ح‬،‫ن‬
‫ا حَن َن‬،‫َّللل‬
»،َ‫ا حزَتو‬،‫همدَ حؤمََّللا‬،َ
َ ‫ َ َت‬،‫َُمَ حمِا‬
َ ََ‫ا حل‬،‫ِمَّللا‬
َ ‫همَت‬،َ
َ
«İnsanlarla La İlahe İllallah Muhammedur Rasulullah’a şehadet getirip, namaz kılıp zekât verinceye kadar
savaşmakla emrolundum.»53 Ebu Bekir Es-Sıddık’ın Ömer’e
Radıyallahu anhuma söylediği gibi “Namaz ve Zekât İslam’ın
hakkındandır.” demiştir. Ömer Radıyallahu anh ve orada bu-
ğini dile getirdikten sonra şöyle demektedir: “Gemi, Allah’ın emriyle ve güzel esen rüzgarın da vesilesiyle güzel bir şekilde hareket edince insanlar bunu rüzgarın güzel esmesine ve gemi
kaptanının gemiyi güzel idare etmesine bağlarlar ve onlar için
katından bir rahmet olarak denizde gemileri yüzdüren Rablerini unuturlar…” (Teysir’ul Aziz’il Hamid, Dar’us Suaymi, 1428, sf.
1010) Şeyh’ul-İslam İbn Teymiyye de aynı sözü isim vermeden seleften bazılarına nisbet ederek bu ve buna benzer şekillerde nimetleri Allah’tan başkasına izafe etmenin yerilmiş olduğunu dile getirmektedir. (Fetava, 8/33)
52 Nesai, no: 3983
53 Buhari, no: 25; Müslim, no: 22
ŞEHADETEYN HAKKINDA
99
lunanlar Ebu Bekir Radıyallahu anh’ın bu söylediğine muvafakat etmişlerdir. Bütün bunlar şu anlama gelmektedir. Mal ve
can dokunulmazlığı hususunda (zekât ve namaz) şart kılınmıştır, bunlar olmazsa dokunulmazlık ortadan kalkar. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu iki hadisin her birini ayrı zamanlarda söylemiştir. Ta ki Müslümanlar, kâfir bunu söylediğinde
küfür sıfatının ondan kalkacağını ve sonra savaşın sadece bu
iki şehadetin yerine gelmesi için var olduğunu ve ayrıca canmal dokunulmazlığının ancak bunlarla tamam olacağını bilsinler ve bu hususta hiç bir şüphe kalmasın. Mücerred ikrara
gelince; bu (ibadetleri terk etmenin) devam etmesi halinde
onlara dokunulmazlık sağlamaz. Tıpkı sahabeden bazılarında
vaki olduğu gibi. Nihayet Ebu Bekir Radıyallahu anh bu meseleyi arzetti ve sahabe de bu hususta ona muvafakat ettiler.
İbn’ul Kayyım Menazil şerhinde şöyle demiştir:54
“Tek ve Samed olan Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet etmek -ki O, doğurmamış ve doğrulmamıştır ve onun benzeri hiçbir şey yoktur.- işte bu apaçık Tevhid
olup, en büyük şirki de reddetmektedir. Tevhid’in azameti sebebiyledir ki, onun adına kıble tayin olundu, bunun için kanlara ve mallara karşı zimmet (dokunulmazlık) tahsis edildi, bu
sayede Daru’l-küfr, Daru’l-İslam’dan ayrılmış bulundu. Onun
kabulü vasıtasıyla insanların dine girmesi geçerli oldu. Kalbin
Aslında bu alıntı yapılan sözlerin sahibi İbn Kayyım değildir bilakis, İbn Kayyım’ın şerh ettiği “Menazil’us Sairin” adlı eserin müellifi
Herevi söz konusu eserin Dar’ul Kutub’il İlmiyye tarafından neşredilen baskısının 136. sayfasında bu sözleri sarfetmektedir. Tercüme
de Menazil’de geçen orijinal ifadeye göre yapılmıştır.
54
ŞEHADETEYN HAKKINDA
100
kabulünün geçerli kıldığı doğru bir şehadet ile şüpheden, şaşkınlıktan ve kuşkudan kurtulmalarından sonra, şayet güzel bir
şekilde istidlal etmezlerse (Tevhid’in delillerini araştırıp ortaya koymazlarsa) işte bu, şahitlerle sıhhat kazanan avamın
tevhididir. Şahitlerden kasıt, risalet ve mahlûkattır ki bunlar
sem (işitmeye dayalı delillerle yani naslar) yoluyla vacip olur,
Hakkı göstermekle bulunur, şahitlerin görüntüleriyle (göstermeleriyle) de büyür.55
Ve’l hamdu lillahi rabbilalemin.
55 Menazil müellifinin ibaresi burada son buldu. İbn Kayyım Rahime-
hullah “şahitler” ifadesini şöyle açıklamaktadır: “Şevahid, Tevhid’i
gösteren delillerdir. Risalet ise ona götürür ve onu tanıtır."
Maksuduna gelince: Şevahid (şahitler) iki türdür. Birisi
(Kur’an’da) okunan ayetler olup, bu risalettir. Diğeri de görülen ayetlerdir ki, bunlar da (kâinattaki) sanatlardır.” Müellifin
kastı akli delillerle Allah’ın varlığını ve birliğini isbat edemese de
şer’i delillere dayalı olarak Tevhid’i elde eden avamın imanının –
imanında herhangi bir şüphesi olmamak kaydıyla- geçerli ve makbul olduğunu beyan etmektir. İbn Kayyım’ın Herevi’nin sözlerine
yaptığı açıklamalar için Medaricu’s Salikin, 1103 ve devamı (Muesseset’ur Risale, 1421); Türkçe tercemesinden ise 3/ 437-446. Sayfaları arasındaki izahlara müracaat edilebilir.
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA
101
‫نفالة كيمة الإلوحي‬
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA BİR RİSALE
La İlahe İllallah Şehadetini Bilmek56
Şeyhu’l-İslam Muhammed b. Abdulvehhab -Allah ruhunu
mukaddes kılsın ve kabrini nurlandırsın- şöyle demektedir:
Bil ki: “La İlahe İllallah” şehadetini bilmek, namazın ve
orucun farz kılınmasından önce (kulların üzerine) farz kılınmıştır. Kulun üzerine bu şehadetin ma’nasını araştırmasının
vacip olması, namaz ve oruç hakkında araştırma yapmasının
vacipliğinden daha önemlidir. Şirkin ve tağuta iman etmenin
haram olması, anneler ve ninelerle evlenmenin haram olmasından daha büyüktür. Allah’a İman etmenin mertebelerinin
en büyüğü; “La İlahe İllallah” şehadetidir. Bu şehadetin
ma’nası ise; kulun ilahlığın bütünüyle Allah’a ait olduğuna ve
ne bir peygamber ne bir melek ne de bir velinin bundan bir
payı olmadığına şehadet etmesidir. Bilakis bu, Allah’ın kullar
üzerindeki hakkıdır. İlahlık ise zamanımızda “Sır” olarak adlandırılan şeydir. İlah (kendisine ibadet edilen mabud); Arapların kelamında, günümüzdekilerin “Şeyh ve Seyyid” diye adlandırdıkları, kendilerine dua edilen ve yardıma çağrılan kimsedir. İnsan bunu bildiği zaman, Semman57 ve benzerleri hakkında veya sahabelerden bazılarının kabirleri hakkında itikatta bulunan kimselerin yaptıklarının, Allah’tan başkasına
el-Cevahiru’l-Mudiyye, 33-34; ed-Duraru’s-Seniyye, 2/121-122;
Semman o dönemde Necd halkının velayetine inandıkları ve zor
anlarda kendisine dua ettikleri bir şeyhin adıdır.
56
57
102
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA
sarf edilmesi caiz olmayan ibadetin ta kendisi olduğunu anlamış olur. Her kim peygamberlerden bir peygamber hakkında
(bu şekilde) itikat ederse o kimse kâfirdir ve o peygamberi Allah’la beraber başka bir ilah kılmıştır! Bu kimse Allah’tan
başka ibadete layık ilah olmadığına şehadette bulunmamış sayılır.
Tağutu inkâr etmenin ma’nasına gelince: İster cin, ister
insan olsun veya ağaç ve taş veyahut da bundan başka Allah
dışında kendisi hakkında (şirk) itikat edilen şeylerden teberri
etmen, küfrüne ve sapıklığına şahitlik etmen ve ona buğz etmendir. Velev ki bu baban ve kardeşin dahi olsa!
“Ben Allah’tan başkasına kulluk etmiyorum. Fakat
bununla beraber efendilere58 ve kabirler üzerindeki türbelere de bir itirazım yoktur.” ve buna benzer şeyler söyleyen kimsenin sözüne gelecek olursak, bu kimse “La İlahe İllallah” sözünde yalancıdır. Böyle bir kimse Allah’a iman etmemiş
ve tağutu da reddetmemiştir.
Bu bahsettiklerimiz kısa sözlerdir ancak uzun bir araştırmayı ve İslam dinini ve de Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kendisi ile gönderildiği şeyi öğrenme hususunda çaba
sarf etmeyi, ayrıca âlimlerin:
‫مَنو ُحوغَ َن‬، َ ‫م حم‬، ‫﴿َْم‬
،‫َْح َهَن‬، ‫مَنوح‬،، َ ‫ا حتد د د د دََ حم َ د د د د د‬،ِ‫َْد َت َن‬،‫مَنو حَن‬، ‫همدَ حؤَن ح‬،َ ‫َّللن‬
‫َح َ ح‬
﴾‫اح ََّللثحد َتى‬
Orijinal metinde “sadat” kelimesi kullanılmaktadır ki günümüzde
de seyyid, seyda gibi isimlerle anılan bu kişilere ilahlık vasfı verilmektedir.
58
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA
103
«Her kim tağutu reddeder, Allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış olur» (Bakara:
256) ayeti hakkında söylemiş oldukları hususları araştırmayı,
Allah ve Rasulünün öğretmiş olduğu ve bilhassa da Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetine Tevhid hakkında öğretmiş olduğu hususları öğrenmek için çaba sarf etmeyi gerektirmektedir. Her kim bundan yüz çevirirse Allah onun
kalbini mühürler ve kim de dinine karşı dünyayı seçerse
Allah onu cehaletinden dolayı mazur görmez. Vallah’u
A’lem…
104
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA DÖRT MESELE
‫كيمة الإلوحي تكوهنا تنمي نبعا تتثبت نبعا‬
KELİME-İ TEVHİD VE O’NUN DÖRT ŞEYİ
NEFYEDİP, DÖRT ŞEYİ İSPAT ETMESİ
HAKKINDA BİR RİSALE59
Şeyh’ul-İslam Rahimehullah şöyle demiştir:
Bil ki: La ilahe İllallah’ın ma’nası nefiy (red) ve ispattır
(kabuldür). Dört şeyi nefyeder, dört şeyi de ispat eder. İlahları,
Tağutları, Endadı (Niddleri/Ortakları) ve Erbabı (Rabbleri)
nefyeder.
İlah: Senin hayrı celb etmen ve zararı def etmen için yöneldiğin varlıktır. Böylece Sen onu ilah edinmiş olursun.
Tağut: Kendisine ibadet edilen ve buna razı olan veya
(kendisini) ibadet edilecek birisi gibi takdim eden kimsedir.
Tıpkı Semman, Tac veya Ebu Hadide gibi.
Niddler (ortaklar): Ailenden, (oturduğun) meskeninden, aşiretinden veya malından olup da seni İslam dininden
alıkoyan her şey “nidd”dir(ortaktır). Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
‫أَحد د َِا ا ََن‬، ‫ا حَن‬، ‫ ه َن‬، ‫ َن‬، ََ ‫مدَح َن د د‬، ، ‫وب‬
‫َن‬
،‫ب‬
َ ‫ح‬
َ ‫ا رحد د َن َ ح‬، َ ‫﴿ َه‬
‫د َنم‬،‫ َت َح‬، ‫ُيبذَّللَد َِ ح‬،
﴾‫َن‬،‫ا ح‬
«İnsanlardan bir kısmı Allah'tan başkasını (O'na)
59
el-Cevahiru’l-Mudiyye, 34-35
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA DÖRT MESELE
105
denk ve ortak edinirler de Allah'ı sever gibi onları severler.» (Bakara: 165)
Rabler: Sana hakka muhalefet etmene dair fetva veren ve
senin ona itaat ettiğin kimsedir. Bunu doğrulayan mihenk
noktası Allahu Teâlâ’nın şu kavlidir:
،،َ ‫امح‬، َ ِ‫هاح َم َن د د د د د د د‬،َ ‫ا حَن‬، ‫ َه َن‬، ‫ َن ح‬،‫أَحمَومو‬، ‫هَ حيَبو َد َِ ح‬،َ ‫َأَبو َ َي ح‬
‫أ ح‬،‫﴿ حاَّتَ ََها‬
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
،‫ َ حمو‬،َ‫ه‬،َ ‫ َت د د د د د د دحب َحو‬،‫ي ََّلل‬،
َ ‫ََنحح‬،َ‫ََنَه‬،‫ح‬،‫هاأِا‬،َ ‫ََن َ و‬،‫ َِد حَْب َِها‬،‫ََنحح‬،‫أَ َها‬،‫هَ و‬،َ َ‫َ ح َس‬
﴾،َ ‫مَ حش َنَتَّلل‬
«Onlar, Allah’ın dışında hahamlarını, rahiplerini ve
Meryem oğlu Mesih’i de rabler edindiler. Oysa tek ilahtan
başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan
başka (hak) ilah yoktur. Allah onların koştukları şirkten
münezzehtir.» (Tevbe: 31)
(Kelime-i Tevhid) Dört şeyi de ispat eder:
Kasd (Yönelme): Senin başkasına değil, sadece Allah’a
yönelmen ve onu kast etmen, arzulamandır.
Tazim ve muhabbet: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
«İman edenlerin ise, Allah sevgisi her şeyden üstündür.»
(Bakara: 165)
Havf (Korku) ve Reca (Ümit): Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
‫َن‬
،‫َِحهللا‬،‫ك َن‬،َ ‫مََنح‬، ‫هََن ح‬،َ ‫ي ََّلل‬،
َ ‫ َتو د‬،‫َْل‬، ‫مَن َ دم‬،َ‫ا ح‬، َ ‫ َيَح َ د ح د‬،‫﴿ َهََن ح‬
َ ‫ََنحح‬،َ‫َه‬،َ
‫َن َن َن َن‬
﴾،َ ِ‫ا ح َنأ‬، َ‫َّلل‬، َ َ ‫اح‬،‫هَي ََّلل‬،َ ‫ َنبَو َنعَن‬، ‫ َن ح‬،َ‫مَ َشول‬، ‫ َ ح‬،‫مَنَنه‬،‫ِب‬
َ َ‫م‬،‫ َ ح ه‬،‫ َا ح‬،‫َْل‬
106
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA DÖRT MESELE
«Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse; O’nun fazlını engelleyecek yoktur. Onu kullarından dilediğine verir. O Ğafur’dur,
Rahim’dir.» (Yunus: 107)
Her kim bunları bilirse, muhakkak ki Allah’tan başkasıyla
alakasını kesmiş olur. Ona batılın soğuk çehresi asla büyük
gelmez. Tıpkı Yüce Allah’ın İbrahim -Nebimize ve ona çokça
salat ve selam olsun- hakkında, onun putları kırması ve kavminden teberri etmesini haber vermesi gibi:
،‫قَوََّللا‬،‫ََن حه‬،َ‫ َْه‬،َ ، َ ‫هاح َنَم‬،َ َ ِ‫ََنمحدَ َناي‬،‫ِف‬،‫ َأ َ د د درَةٌ َن‬،ٌ،‫أَ حت د د د ََّلل‬، ‫َ َم ح‬،‫ت‬
‫ َتو َ ح‬،ِ‫﴿قَ ح‬
﴾،‫مَن َم ح‬،،‫ َت َ ح َو‬،‫ا حَن‬، ‫ َه َن‬، ‫ َن ح‬، َ ‫مَد حْبَ َِه‬،‫هَنِحو‬،َ ‫ َن حر َم ح‬،َ‫مدََ ل‬،‫ََنحو‬، ‫َنَت حَّللَن َنِ ح‬
«Sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda
güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine “Biz sizden ve
sizin Allah’tan başka ibadet ettiklerinizden beri olduk ve
sizi reddettik” demişlerdi.» (Mümtehine: 4)
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA MÜZAKERE
107
‫ذاكرة كيمة الإلوحي تالمع بني الإلوحي تالشرك‬
KELİME-İ TEVHİD VE TEVHİD İLE ŞİRKİN BİR
ARADA BULUNMASI(NIN İMKÂNSIZLIĞI)
HAKKINDA MÜZAKERE60
Bu risale; Muhammed b. Abdulvehhab Rahimehullah’ın Hureymila beldesinden olan bazı şahıslarla “Kelime-i Tevhid ve
Tevhid ve Şirkin Bir Arada Bulunması” ile alakalı olarak yaptığı müzakereyi içermektedir.
Şeyh Muhammed b. Abdulvehhab Rahimehullah onlara
şunu söyledi:
Hocalardan ve başkalarından olsun sizden bize gelenlerin
hepsi “La İlahe İllallah” kelimesinden sordular. Onların nezdinde, bunun ma’nası olmayan bir lafızdan başka bir şey olduğuna rastlamadık. Onlara göre bunun ma’nası sadece lafzıdır.
Ve bu lafzı kim söylerse o müslümandır. Onlar bazen bunun
ma’nasının olduğunu da söylüyorlar. Lakin ma’nasını mülkünde ortağı yoktur şeklinde açıklıyorlar.
Biz de onlara şunu diyoruz: “La İlahe İllallah” sadece dil
ile (söylenecek bir şey) değildir. Müslüman bir kimsenin onu
telaffuz ettiği zaman, kalbinde onun ma’nasını kavraması şarttır. Rasuller işte bununla gelmiştir. Rasuller (sadece) Mülk(ün
Allah’a ait olması) ile gelmemişlerdir. Ben sizin için -İnşaAllah- Tevhid ve şirk meselesini izah edeceğim…
60
el-Cevahir’ul-Mudiyye, 35-36
108
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA MÜZAKERE
Üzerinde kubbe olan meşhedi bilirsiniz.61 Ki orada bir
grup adam öğle namazı kılarlar sonra dikilirler ve kabre yönelirler; Ka’be’ye ise sırtlarını dönerler. (Kabri kıble edinerek)
Ali Radıyallahu anh için iki rekât namaz kılarlar. Allah için kıldıkları namaz Tevhid, Ali’ye kıldıkları namaz ise şirktir. (Onlara) “Sizler bunu anladınız mı? (diye sordum).” Dediler ki:
“Evet anladık! Allah için ve de bununla beraber bir başkası için
namaz kılan kimse müşrik olur.”
Allah’ın kulunun bedeninde ve malında kendisine ait bir
hakkı vardır. Namaz bedenin zekâtıdır. Malda yapılan zekât
ise, Subhanehu ve Teâlâ’nın hakkıdır. Sen Allah için zekât verir sonra, bunu değiştirip türbeye zekât verirsen, işte o zaman
Allah için olan zekâtın Tevhid, mahlûk için olan zekâtın ise
şirktir.
Aynı şekilde kan akıtma (kurban kesme)… Eğer Allah için
kesilmişse Tevhid olur. Yok, başkası için kesilmiş ise şirk olur.
Allahu Teâlâ’nın şu buyruğunda olduğu gibi:
‫َن‬
‫َن‬
‫َن َن َن‬
‫ َ َن‬، ‫ََن ح‬، َ‫﴿ق‬
،‫ح‬،‫ْي‬
َ ‫م‬، َ‫اح َْو‬،‫ب‬
‫ َ م‬، ‫ ح‬، ‫هََِوَن‬،َ َ‫و‬
َ ‫هَ َ د د د د دم‬،َ ‫صد د د د دل‬
َ َِ‫هَحُم‬،‫ي‬
‫ح‬
﴾َ‫ه‬،َ، َ ‫َ َنم‬
«De ki; Benim namazım, ibadetlerim (kurban kesmem), hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur.» (En’am 162)
Nusuk: Kan akıtmaktır.
61
Şeyh, Şiilere ait bir türbeden bahsediyor olmalıdır.
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA MÜZAKERE
109
Aynı şekilde ibadet çeşitlerinden olan tevekkül… Eğer Allah’a tevekkül edersen bu Tevhid olur. Yok, türbe sahibine tevekkül edersen bu da şirk olur. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴾‫ه‬،‫ ََحِ َن‬، ‫همَد ََّللحت ح‬،َ َ‫﴿َْو ح بَ حِع‬
«Ona ibadet et ve ona tevekkül et!» (Hud: 123)
Bütün bunların en büyüğü olan duaya gelince: “Sizler
(hadiste) “Dua ibadetin beynidir” diye zikir olunduğunu anlıyor musunuz?” Dediler ki: “Evet.” Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
‫َن‬
‫َن َن َن‬
﴾،‫َأِا‬
َ ‫أ‬، ‫ا ح‬،ََ َ ،‫مَ حِ ََّلل‬،‫َْل‬، ‫ ح‬،َِ ‫اح َم َ وج‬، ‫﴿ َهأَ ح‬
«Mescitler bütünüyle Allah’ındır. O halde Allah’tan
başkasına dua etmeyin.» (Cin: 18)
“Sizler, burada Allah’a dua eden, Zübeyr’e dua eden; Allah’a dua eden, Abdulkadir’e dua eden kimselerin bir olan Allah’a dua ettikleri zaman muhlis, ondan gayrısına dua ettikleri
zaman ise müşrik olacaklarını anlıyor musunuz? Bunu anladınız mı?” Dediler ki: “Evet anladık!”
Şeyh Muhammed b. Abdulvehhab Rahimehullah dedi ki:
“O halde bu meseleyi anladıysanız, insanlar ile bizim aramızdaki mesele işte budur.”
Şayet bu insanlar deseler ki: “Onlar (müşrikler) putlara
ibadet ediyor, onlara dua ediyor ve onlardan istiyorlardı. Bizler ise günahkâr kullarız onlar sâlih kimselerdir. Onların makamları ile (vesile) arıyoruz.”
110
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA MÜZAKERE
Sen de onlara de ki: İsa Aleyhisselam Allah’ın nebisi, annesi de sâliha bir kadın idi. Keza Üzeyir sâlihlerdendi, aynı şekilde melekler de öyleydi. Onlara dua edenler hakkında Allah
onların, onlardan bir şey istemediklerini, sadece makamları
dolayısı ile şefaat ve kurbiyeti (yakınlaşmayı) onlardan istediklerini haber vermiştir.
Onlara melekler hakkındaki Allahu Teâlâ’nın kavlinden
şu ayetleri oku:
‫ُي َش ي ََن‬،
﴾‫ة‬،‫َنح َملئَن َم َن‬،‫َّللل‬
َ ‫مَد َت‬،‫ُثَح‬،‫َِْو‬،
‫﴿ َهمَد حَّللَم َح َ َ ح‬
«O gün onların hepsini bir araya toplar ve meleklere
şöyle der: …» (Sebe: 40)
Peygamberler hakkında ise şöyle buyurmuştur:
‫اح َنمََ َن‬، ‫أ حَي‬،‫﴿مو‬
‫مَد ح ََّلل َن‬،‫ح‬،‫وب‬
﴾،‫ َنمرَن َم ح‬،‫ِف‬،‫ا‬
َ َ
«Ey kitap ehli dininizde aşırı gitmeyin!» (Nisa: 171)
Sâlihler hakkında ise şöyle buyurmuştur:
﴾‫ه‬،‫ َهَنَن‬، ‫ َن ح‬، ‫ز َ حمََ ح‬،َ َ ‫اح َنَم‬،‫ا ح ََّللا‬، ‫﴿قَ َن‬
«De ki: Allah’tan başka iddia ettiklerinizi çağırın…»
(İsra: 56)
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bütün bunların arasında
bir fark gözetmemiştir (ve hepsine birden savaş açmıştır).
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
111
‫كيمة الإلوحي المانقة بني الكمر تا فال‬
TEVHİD KELİMESİ: İSLAMLA KÜFÜR
ARASINDAKİ ALAMET-İ FARİKA
İslam ile Küfrün Arasını Ayıran Kelime-i Tevhid62
Allah seni irşad etsin! Bil ki; Allah seni kendisine ibadet
etmen için yaratmış ve kendisine itaat etmeni üzerine vacip
kılmıştır. Senin üzerindeki ibadetlerin en gereklisi -ilim, söz
ve amel bakımından- La İlahe İllallah’ı bilmektir. Allahu
Teâlâ’nın şu kavilleri bunların hepsini bir araya toplamaktadır:
‫َن َن‬
‫ا حَن ََن‬، ‫ِبب َن‬،‫ا‬
﴾،‫َِْو‬،
‫﴿ َها ح ََ َمَّلل َح‬
«Allah’ın ipine hepiniz topluca yapışın» (Al-i İmran:
103) ve Yüce Allah’ın şu kavli:
‫َن َن‬
،‫هَ و‬،َ َ ِ‫ََنَح‬،‫أَحه َأحِدرَو‬،،ََ‫هاح َن‬،َ ‫ ََّللأو‬،‫مَنَنه‬،‫صى‬
‫ه ح‬،‫و‬
َ ََ ﴿
َ َ ،‫ا مِم َن‬، َ ،‫َ َم ح‬،‫ع‬
‫َن‬
‫ه َّللت َن‬، ِ‫ََنمد َناي‬،‫مَنَنه‬،‫صِدرَو‬
﴾‫ِه‬،‫َْن َن‬،‫حقََّللا‬،َ ‫مَدََد‬،‫هح‬،َ َ ‫ا مَنِم‬،‫ِمَّللا‬
‫َه ح ح‬
َ ‫أَق‬، ‫أَ ح‬،‫ه ِ َ ى‬،‫ى‬
َ َ َ َ َ َ‫ح‬
«”Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!”
diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e,
Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı.» (Şura: 13)
Bil ki; Allah’ın kullarına olan emri, İslam ile küfrün arasını
62
el-Cevahir’ul Mudiyye, 36-41;
112
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
ayıran Kelime-i Tevhittir. İşte o an, insanlar cehaletle veya taşkınlıkları ile veya inatları sebebiyle bölük bölük oldular. Bunu
tekrar bir araya getirecek olan şey; ümmetin Allahu Teâlâ’nın
şu kavline uygun olarak toplanmasıdır:
‫َن‬
﴾‫ِه‬،‫َْن َن‬،‫مَدََد َ حقََّللا‬،‫هح‬،َ َ ‫ا مَنِم‬،‫ِمَّللا‬
َ ‫أَق‬، ‫﴿أَ ح‬
«Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!»
(Şura: 13) ve Yüce Allah’ın şu ayeti:
‫ي َنَعَن َن َن‬، َ‫﴿ق‬
‫َن َن‬
‫َن‬
﴾‫إ‬
، ‫امحدبَد َْ َن‬، ‫هَ َن‬،‫و‬
َ َ ‫ح‬
َ ََ‫أ‬،،‫مَ َهللا‬،‫ ََى‬،،‫ا ح‬،‫َ ََل‬،‫أَ ح ََّلل‬،‫تبِ ي‬،
«De ki: "Bu, benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar basiret üzere Allah'a davet ederiz”.» (Yusuf: 108)
Her bir ferdin, Tevhid’i öğrenip, tasdik ettiği zaman
üzerine vacip olan, kalbi ile onu sevmek, eli ve dili ile ona
yardım etmek ve ona yardım edene yardım etmek ve o
kimseyi dost edinmektir.
Aynı şekilde her bir ferdin, Şirki öğrenip, şirkin (kötülüğünü) ikrar ettiği vakit üzerine vacip olan, kalbi ile
ona buğz etmek, dili ile onu engellemek ve ona yardım
edeni ve onu seveni eli, dili ve kalbi ile engellemektir. Bu
iki meselenin hakikatidir. İşte o zaman kişi, Yüce Allah’ın
kendileri hakkında «Hepiniz topluca Allah’ın ipine yapışın!» (Al-i İmran: 103) ayetinde bahsedilen kimselerin
yoluna girer.
Biz deriz ki; Ümmet arasında Tevhid’in, Kalp ile -ki bu
ilimdir-, Dil ile -ki bu sözdür- ve Amel ile -ki bu emirleri ve ne-
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
113
hiyleri gerçekleştirmektir- olduğu noktasında ihtilaf yoktur. Bu üç durumdan birini yerine getirmeyen kimse müslüman olamaz! Şayet Tevhid’i ikrar eder fakat onunla amel etmezse Firavun ve İblis gibi inatçı bir kâfirdir. Zahirde Tevhid
ile amel eder fakat içinde (batında) ona inanmazsa, bu kimsede halis münafıktır ki kâfirden daha şerlidir. Vallahu A’lem.
Kâfir ile Müslümanın Arasını Ayıran Kelime-i Tevhid
Şeyh’ul İslam Rahimehullah şöyle dedi:
Tevhid iki çeşittir. Rububiyyet Tevhid’i ve Uluhiyyet Tevhid’i. Rububiyyet Tevhid’ine gelecek olursak, bunu hem müslümanlar hem de kâfirler kabul etmektedirler. Uluhiyyet Tevhid’i ise İslam ile küfrün arasını ayırır. Her müslümanın, bu
ikisinin arasını ayırt etmesi ve kâfirlerin Allah’ın yaratan, rızık
veren ve işleri tedbir eden olduğunu inkâr etmediklerini bilmesi gerekir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
‫هاألَح َن‬،َ ‫ا ح َم َنول‬، َ ‫ َن‬، ‫مَد ح َزقَ َم ح‬، ‫ َ ح‬، ‫﴿قَ ح‬
،ََ ‫ا ح حم‬، َ ‫َيَحَن‬، ‫أَح ح‬، ‫ض‬
‫َيح َنج ح َن‬،
‫َن َن‬
، ‫هَ ح‬،َ ‫اْلَ َنمي‬،
،‫ َن َ ح‬، ‫ت‬
َ ‫اح َمَِنم‬، ‫َنج‬
َ ‫هََيح‬،َ ‫اح َمِمت‬، َ ، ‫اْلَ حي‬،
َ َ ‫هَ ح‬،َ َ ‫َهاألَمح َ و‬
﴾،َ ‫مَدَحد َتَّلل‬،‫أََْل‬، ‫َْد َت ح‬،َ‫ا ح‬، َ ‫َْ َ َِد َتَّللََّلل‬، َ ‫األَ ح‬، َ‫مَنم‬،َِ َ‫م‬
«De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere sahip olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran;
diriden de ölüyü çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Onlar: “Allah’tır!” diyecekler. O halde “(O’na karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?” de.» (Yunus: 31)
114
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
Ve Yüce Allah’ın şu ayeti:
،،َ ‫حم‬
،َ ‫ َه حاألَح‬، ‫ان‬
،‫ا ح َم َوه َن‬، ،َ َ‫ َة‬، ،‫ َ ح‬، ،‫ َتأَحََد َِ ح‬، ،‫﴿ َهَاَن ح‬
‫ا ش ح‬، ،َ ‫ه َت ح‬،َ ، ‫ض‬
﴾،َ ‫مدَ حؤَْ َمَّلل‬،‫ََّن‬
،‫َْأ ح‬،َ،‫ا ح‬،،‫ََِد َتَّللَ ح‬،،َ‫َهاح َت َم‬
«Eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneşi ve
Ayı kim emrine boyun eğdirdi?” diye sorsan, elbette: “Allah!” derler. De ki: “O halde nasıl aldatılıyorsunuz?”» (Ankebut: 61)
Senin yanında bunları kâfirlerin ikrar ettikleri sabit
olduğu vakit, senin Allah’tan başka Hâlık (yaratan), Razık
(rızık veren), Müdebbir (işleri düzenleyen) kimse yoktur
vb. sözlerinin seni ta ki “La İlahe İllallah” deyip ma’nası
ile amel edinceye kadar müslüman kılmayacağını anlamış olursun.
Zira bu isimlerin her birisinin kendisine has ma’nası vardır. Senin “Hâlık” sözüne gelirsek, bunun ma’nası; bütün
mahlûkatı yoktan var eden demektir.
“Razık” bunun ma’nası; mahlûkatını yarattığında onlara
rızıklarını veren demektir.
“Müdebbir” bunun ma’nası; meleklerin semadan, yeryüzüne Yüce Allah’ın tedbiri ile inmeleri, aynı şekilde semaya
yükselmeleri, bulutların Yüce Allah’ın tedbiri ile ilerlemesi,
aynı şekilde rüzgârın durumu ve kısaca bütün mahlûkatın halleri. Yüce Allah ki bütün yarattıklarını kendi dilediği şekilde
tedbir eder (düzenler). Bu zikrettiğimiz isimler, kâfirlerin kabul ettiği Rububiyyet Tevhidi ile alakalıdır.
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
115
Uluhiyyet Tevhidi ise, senin “La İlahe İllallah” sözündür.
Bu sözün ma’nasını, Rububiyyetle alakalı isimlerin ma’nasını
bildiğin gibi bilmen gerekir. Senin “La İlahe İllallah” sözün,
nefyi ve ispatı içerir. Allah’tan başka herkesten Uluhiyyeti nefyeder ve Uluhiyyeti yalnızca Allah’a has kılar. Bizim zamanımızda “İlah” kelimesinin ma’nası, kendilerinde “Sır” olduğu
söylenen şeyh ve seyyitlerdir. Ki bunların faydaları celb edip
zararları def ettiklerine itikat edilmektedir.
Her kim bu gibi kimseler veya bunlardan başkaları hakkında, ister nebi ister başkası olsun (böyle şirk olan şekilde)
itikat ederse, bu itikadıyla o kimseyi Allah’ın dışında ilah edinmiş olur. İsrailoğulları Meryem oğlu İsa Aleyhisselam ve annesi
hakkında (bu şekilde) itikat ettikleri zaman, Yüce Allah o ikisini “İlaheyn (iki ilah)” olarak isimlendirmiştir:
‫حوب حَن‬
‫َن‬
‫َن ر َن‬،‫ت‬
،‫اَّت ََ َنهِن‬،
،َ ‫قَد ح‬،‫ت‬
َ ‫أَأَح‬،َ‫ َ ح َس‬، َ ‫امح‬،‫ ِ َ د د د د د د دى‬،‫مَو‬،َ‫ا ح‬،‫قَ َول‬،‫﴿ َهََن حه‬
‫ََن َ َن َن َن َن‬،‫هأََن ي‬
، َ ِ‫َح‬،‫و‬،َ ،‫َّللل‬
َ َ‫أَق‬، ‫أَ ح‬،‫ِل‬،‫مَ َمَّلل َ َن‬،‫ َ و‬، َ َ ‫تحب َحو‬،
‫َ م َ َح‬
َ ‫قَ َول‬، ‫ا ح‬، ‫ َه‬، ‫ ح‬،‫ْي‬
‫ َد ح َن‬،‫ِف‬،‫و‬
‫َن‬
‫ َ َن‬، َ ‫أَ ح‬،‫هح‬،‫ي‬
‫ َ َن‬، َْ‫مَد ح‬،َ‫ ََن حمََه‬،ِ‫َْد َت ح‬،َ‫قَد حََه‬،‫ت‬
،‫ِف‬،‫و‬
،
‫د‬
‫د‬
َ ‫ َتحر‬، ‫ََن ح‬، ‫ِبَ م‬،‫َنِل‬
َ
َ
َ
‫َن‬
﴾‫َّللب‬
،‫اح ََِ َن‬،‫لح َم‬
، َ ،‫ت‬
َ ‫أَح‬، َ ‫ََنح‬، َ ‫دَ ح‬
«Allah: “Ey Meryem oğlu İsa! “Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah edinin!” diye insanlara sen mi söyledin?” dediği zaman, İsa şöyle cevap verir: “Seni tenzih
ederim, hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer deseydim, elbette sen bunu bilirdin. Sen, benim
nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem. Elbette sen, gaybları en iyi bilensin.» (Maide: 116)
116
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
İşte bu ayette, yaratılmış bir kimse hakkında, onun faydaları celb edip, zararları def ettiğine itikat etmesi ile o kimseyi
ilah edindiği noktasında delil vardır. Eğer peygamberler hakkındaki (batıl) itikadın durumu böyleyse onlardan daha aşağıda olan kimseler(e itikat edenler)in halini var sen düşün!
Aynı şekilde her kim ağaç ve taş ile teberrük ederse (bereket umarsa) veya kabirlere veya türbelere el sürerek onlardan bereket umarsa onları ilahlar edinmiş olur.63
Bunun delili, sahabelerin kendisiyle teberrükte bulunmak amacıyla Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e “Bize de
onlarınki gibi bir Zat’ul-Envat yap” dediklerinde Rasulullah’ın da onlara “Allahu Ekber! Nefsim elinde olan (Allah)a
yemin ederim ki, bu istek tıpkı İsrail Oğullarının Musa’ya:
« Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap!» (A’raf: 138) demelerine benziyor”64 demesidir.” Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Zat’ul-Envat konusunda sahabelerin sözlerini,
İsrailoğulları’nın sözlerine benzetmiş ve bunu ilah olarak
isimlendirmiştir.65 İşte bunda, zikrettiğimiz şeylerden herhangi birini yapan kimsenin (onu) ilah edindiğine dair delil
63 Burada anlatılan teberrük, şu an avamın müptela olduğu şirk olan
teberrüktür ki avam kendisiyle bereket umulan eşyaların fayda verdiğine, hastalara şifa verdiğine ve belayı giderdiğine itikat etmektedir. Bu tarz bir teberrükün sahabeden bazılarının Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’ın eşyaları veyahut da tükürük vb. eserleriyle
teberrük etmeleri ile bir alakası yoktur. Zira burada bu mahlûkattan
fayda bekleme söz konusu değildir. Bu eşyalar vesilesiyle Allah’ın
bereket ihsan etmesi söz konusudur. Vallahu a’lem...
64 Tirmizi, no:2180
65 İsrailoğulları putları ilah edinmek istemişlerdi, ancak sahabenin
amacı Zat’ul-Envatı ilah edinmek ve ona şirk olan şekilde teberrük
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
117
vardır.
İbadetin yalnızca kendisine yöneltileceği ilah; tek olan Allahu Teâlâ’dır. Yine İlah; ibadetin yalnızca kendisine yöneltileceği ma’bud demektir ki, O tek olan Allahu Teâlâ’dır. Her kim
Allah’tan başkasına adak adar veya kurban keserse ona ibadet
etmiş olur. Aynı şekilde her kim Allah’tan başkasına dua
ederse o kimseye ibadet etmiş olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
‫َن َن َن‬
،‫ت‬
َ ‫َْد َْ ح‬، ‫ِ ح‬،‫ ََْن‬،‫مَ َ د د د د د د دذ َك‬،‫هح‬،َ َ َْ َ ‫مَدحرد‬،‫ح‬،‫ َ و‬،،‫ا ح‬، ‫ َه‬، ‫ ح‬،َ‫مَ حِع‬،‫﴿ َهح‬
﴾‫ْي‬
،َ ‫ا حوَن َنم‬، َ ‫ َن‬،‫ََنها‬، َ ‫ََْنِ ح‬
yapmak değildi. Ancak Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların
isteklerinin birbirine benzemesi nedeniyle bunu şiddetle nehyetti.
Şurası da var ki, iki şeyin birbirine benzetilmesi her yönden aynı olmalarını gerektirmez. İmam Şatibi, bu hadisi şöyle açıklamaktadır:
“Şüphesiz Zat’ul-Envat edinmek, Allah'tan başka ilahlar edinmeğe
benzer. Fakat bu bizzat edinmek demek değildir. Bundan dolayıdır
ki her yönden bir benzerinin nas ile belirlenmemesi halinde, hakkında nas olana kıyas etmek gerekmez. Vallahu a’lem. (İ’tisam,
3/263-264, Mektebet’ut Tevhid) Türkçesi için bkz. İmam Şatıbi, elİ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/233-234. İşte bundan dolayı Şeyh
Muhammed bin Abd’ul-Vehhab, başka bir yerde Zat’ul-Envat kıssası
ile alakalı olarak şöyle demiştir: “Bu hadis şirkin büyüğü ve (dinden çıkartmayan) küçüğü olduğunu göstermektedir, zira onlar
bundan dolayı dinden çıkmamışlardı.” (Kitab'ut Tevhid, Bab'u
Men Teberreke bi Şecerin ev Hacerin ve Nahveha; 20, Mektebet’u
Dar’il Kitab’il İslami, 1412) Türkçesi için bkz. Kitab’ut Tevhid, sf 71,
Guraba yay, 2006. Zat’ul-Envat’la alakalı daha önce de “La ilahe İllallah’ın Ma’nası” başlıklı risalenin dipnotunda açıklamalar yapılmıştı.
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
118
«Allah’ın dışında, sana ne fayda ne de zarar veremeyecek olan şeylere dua etme! Eğer böyle yaparsan kesinlikle zalimlerden olursun!» (Yunus: 106)
Hadiste ise şöyle geçmektedir:
»‫َن‬،،َ ‫بَو‬،‫َْن‬، ‫ا‬،‫خ‬،‫ ذ‬،َ ،َ‫ول‬
، ،َ ِ،‫ا ذ‬، َ«
«Dua, ibadetin beynidir.»66
Aynı şekilde her kim, Allah ile kendi arasına vasıtalar koyar ve onun kendisini Allah’a yaklaştırdığını zannederse, o
kimseye ibadet etmiş olur. Yüce Allah kâfirlerden bahsederek
şöyle demiştir:
، َ ‫تَّللََّلل‬،َ ‫همَد‬،َ ‫مَدحرد َ َْ َِ ح‬،‫هح‬،َ ‫مَ َ د د د د د د دذ َي ح‬،‫ح‬،‫ َ دو‬،‫ا حَن‬، ‫ َه َن‬، ‫ َن ح‬، َ ‫﴿ َهمَد حْبَد َِه‬
‫يؤ َن‬
﴾‫َن‬،‫ا ح‬،َِ ‫ َنحر‬،‫ َ َ َْ َوؤَو‬،‫حل‬
ََ
«Allâh'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere ibadet ederler de "Bunlar Allâh katında
bizim şefaatçilerimizdir!" derler.» (Yunus: 18)
‫﴿هاح َنَم ح‬
،‫ا حَن‬،‫ََن ََل‬،‫مََّللَو‬،‫َنَِد َتمَن‬،‫ََنحح‬، ‫ َد حْبَ َِ َي ح‬،‫ َ و‬،َ‫أ حَهَنَِول‬،‫ َهَن َنه‬، ‫ َن ح‬،‫اَّتَ ََها‬،
َ َ
﴾‫َزح َ ى‬
«Allah’tan başka veliler edinenler, biz onlara sadece
bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz
derler» (Zümer: 3)
66
Tirmizi, no:3371
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
119
Yine melekleri aracı edinenler hakkında şöyle demektedir:
‫أَيؤ َن‬،‫َنحملئَن َم َنة‬،‫َّللل‬
‫ُي َش د د د د د د د ي ََن‬،
،‫ َتو ََّللا‬، ‫ت ح‬،َ ‫ََنمحو‬،‫حل‬
ََ
‫﴿ َهمَد حَّللَم َح َ َ ح‬
َ َ ‫مَد َت‬،‫ُثَح‬،‫َِْو‬،
‫ َن‬، ‫ َن‬،‫هَنِذدرو‬،‫أَحت‬، َ ‫ت د د دبحو‬،‫قَوََّللا‬،﴾00﴿،َ ‫مدْب َِه‬
، َ ‫مَد حْبَ َِه‬،‫تو ََّللا‬،َ ،،‫مَ ح‬، ‫هِنَن ح‬
َ ‫َ حَ َ َ َ َ ح‬
َ‫َ ح‬
﴾،َ ‫ َ حؤَن رََّلل‬، ‫ّبَن ح‬،‫أَ حتََّد َ َي ح َن‬، ‫ا حَن ح‬
«O gün, Allah onların hepsini bir araya toplar. Sonra
meleklere der ki: “Bunlar size mi kulluk ediyorlardı?”
(Onlar da cevap olarak:) “Seni tenzih ederiz, Bizim velimiz sensin. Onlar değil. Hayır, onlar cinlere kulluk ediyorlardı. Çoğu onlara inanıyordu” derler.» (Sebe: 40-41)
Yüce Allah, meleklerin bu durumu kendisinden tenzih ettiklerini bildirmekte ve onların bu kimselerden beri olduklarını haber vermektedir. Onların bu ibadetleri, kendilerine bu
işi emreden şeytanlaraydı.
Yüce Allah sâlihleri aracılar edinen kimseler hakkında da
şöyle buyurmaktadır:
‫َن‬
‫َن‬
‫َن َنَن‬
، ‫دمَن‬،‫ا ذد د د د‬،َ
َ ‫ َت حشد د د د د‬، َ ‫َيَح َمَّلل‬،‫َْل‬،‫ َه ه‬، ‫ ح‬، ‫ز َ حمََ ح‬،َ َ ‫احَم‬،‫ا ح ََّللا‬، ‫﴿قَ َن‬
،َ ‫ََنمّبَن‬،، ‫ََن ََل‬، َ ‫مَدحبََد ََّلل‬، َ ‫مَد د د حِ ََّلل‬، َ ‫احد د د َنَم‬، َ ‫أَهَاَند د د‬، ﴾56﴿، ‫َت َنَّللمل‬،‫ح‬
‫ه َح‬،َ ‫َحر َم ح‬
‫َن‬
،،َ ‫ َمَنم‬،‫اب‬
َ ََ ،َ ، ‫ََن ح‬،َ‫ َ ََامَه‬، َ ‫هََيَوََّْلل‬،َ َ‫ َ حمحَََه‬، َ ‫همَد ح َجَّلل‬،َ ‫ب‬
َ َ‫أَقحد‬، ‫أَمدذ َِ ح‬،َ‫اح ََّللتد د د د د د دَِة‬
﴾،‫ُم ََه ا‬،
‫َتو َ َح‬
«De ki: “O’ndan başka (ilah olduğunu) iddia ettiğiniz
120
KELİME-İ TEVHİD - ALAMET-İ FARİKA
kimseleri çağrın (bakalım)! Sizin sıkıntınızı ne giderebilmeye ne de değiştirme gücüne sahip değildirler. Onların
yalvardıkları bu varlıklar, hangisi daha yakın olacak diye
Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.» (İsra: 56-57)
Yüce Allah, onların herhangi bir kimseden ve kendi nefislerinden bir zararı gidermeye, bir kimseden bu durumu değiştirmeye güçlerinin yetmeyeceğini haber vermiş ve onların
Rablerine daha yakın olmak için vesile aradıklarını, rahmetini
umup azabından korktuklarını haber vermiştir.
Böylelikle “La İlahe İllallah”ın ma’nası senin için ortaya
çıkmış oldu. Sen Meryem oğlu İsa (ikisine de selam olsun), melekler ve sâlihler hakkında (şirk olan) itikatta bulunanların
durumunu ve onların değil başkalarına kendileri için bile bir
fayda ve zararları olmadıklarını öğrendiğin zaman, mertebece
onlardan daha aşağıda olan kimselere (batıl) itikat besleyen
kimsenin yolca daha sapık olduğunu anlamış olursun ve de
böylelikle “La İlahe İllallah”ın ma’nası senin için sabit olmuş
olur. Vallah’u alem…
İSLAM’IN HAKİKATI
121
‫تالسنة‬
ّ ‫حقيقة ا فال ن الكإلاب‬
‫ت ن خالمهما ن دلياء العيم تالعرفان‬
KİTAP VE SÜNNET IŞIĞINDA
İSLAM’IN HAKİKATİ
VE
İLİM VE İRFAN İDDİASINDA BULUNANLARDAN
KİTAP VE SÜNNET’E MUHALEFET EDENLER
İmam, Şeyh’ul İslam, Muhammed b. Abdulvehhab Rahimehullah şöyle demektedir:67
Bil ki; -Allah bizleri de seni de Allah’a ve Rasullerine iman
etmeye muvaffak kılsın!- Allah Subhanehu ve Teâlâ kitabında
şöyle buyurmaktadır:
‫َن‬
، ‫هي ح‬
،َ َ ‫اأ َ د د د د د د‬
َ ِ‫أح‬،
َ ‫اح َم حش د د د د د دَنت‬،‫﴿َْوقحدََد ََّللا‬
َ ََ ‫ه َة‬،َ ‫َّللي ح‬
َ ََِ‫ه َج ح‬،َ ‫م‬
‫ه ح‬،َ ‫هي ح‬
َ ‫ْي‬
‫ َ َن‬،‫ َت ح‬، ََ ،‫هاقحدَْ َِها‬
‫َْ َ ذَّللا‬،َ ‫تو‬،َ‫ا حز‬،‫ه مَد ََّللا‬،َ َ ‫ا حد د دل‬،‫هأَقَو ََّللا‬،‫ا‬
‫ح َح‬
َ ‫مَومََّلل‬، ‫َِْ ح‬،ِ‫صد د د‬
َ
﴾،،‫َتبَنَِ َِ ح‬
«Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine
oturun (onları gözetleyin). Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın.»
67
el-Cevahir’ul Mudiyye, 41-46
122
İSLAM’IN HAKİKATI
(Tevbe: 5)
Allah’ın müşrikler ile onlar şirkten tevbe edinceye, namazı ikame edip, zekâtı verinceye kadar onları öldürmeyi, onları hapsetmeyi, her geçit başında onlar için beklemeyi emrettiği bu kelamı iyi düşün!
Aynı şekilde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur ki:
،،‫ َهأَ ح‬،ََ‫ا ح‬،‫ح‬،‫ََنح‬،َ‫ه‬،َ،‫ََن‬،َ‫ح‬، ،،‫أَ ح‬،‫مَ حش د د د د د د د َِ َِها‬،‫َّت‬
،‫ َأ ح‬،‫حوب‬
،َ ‫ا ر‬،،َ ‫أَقَومَن‬،،‫أَ ح‬،‫ن‬
،َ ‫«أََن ح‬
‫ َن َن‬،َ ‫ ت د د د د‬،‫َُم حمِا‬
،،َ ‫هََن‬،‫َْد َْ ََّللا‬،‫ََْنِهَا‬،ََ ‫حزَتو‬،‫ا‬،‫ َهمدَ حؤمََّللا‬،َََ‫ا ح د د د دل‬،‫ِمَّللا‬
ََ َ
َ ‫ َهمَت‬،َ ‫ا ح‬،‫َّللل‬
‫ َن‬،،‫َنِبَ َنم‬،‫ح‬،‫ََنح‬،،‫ َهأَح َّللا ََح‬،،‫ َن َ ولَ َي ح‬،‫إ‬
،‫ ََى‬،،‫َه َنأ َ د د د دومدَ َِ ح‬،،َ‫اإل حت د د د دلََنم‬
،‫ َن َنم‬،‫َ َ د د د د َمَّللا‬
َ
».‫َن‬،‫ا ح‬
«İnsanlarla, Allah’tan başka hak ilah olmadığına, Muhammed’in Onun Rasulü olduğuna, namazı ikame edip,
zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum! Şayet
bunu yaparlarsa, kanlarını ve mallarını İslam’ın hakkı
müstesna benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’a
aittir.»68 İşte bu, Allah’ın rasulünün kelamıdır!
Âlimler -her bir mezhepten dâhil olmak üzere- bu husus
üzerinde icma etmişlerdir. Kendileri “âlimler” diye isimlenmiş
olan cahiller topluluğundan oluşan (bazı) kimseler ise buna
muhalefet ederek şöyle demişlerdir: “Kim “La İlahe İllallah”
derse, o müslümandır, kanı malı haramdır!” Rasulullah Sallal-
68
Buhari, no: 25; Müslim, no: 22
İSLAM’IN HAKİKATI
123
lahu Aleyhi ve Sellem Cibril hadisinde, Cibril kendisine İslam’dan sorduğu vakit Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
İslam’ı şu şekilde açıklamıştır:
‫َن‬، ،‫َّللل‬
،‫صحى‬
،َ ‫ َ َت‬،‫ُمَ حمِا‬،َ ،،‫ َهأَ ح‬،َ‫ت‬
، ،‫ح‬،‫ََنح‬،َ‫ه‬،َ‫ََن‬،‫ح‬،َ،،‫أَ ح‬،ِ،َ َِ ‫مَ حش‬،،‫أَ ح‬،‫م‬،َ ‫«احَنإل حت َل‬
َ ،‫ت‬
،‫ج‬،‫ َهََتَ ح‬،َ َ ‫ ََ َ و‬،‫َّللم‬
،َ َ َ‫ َهم‬،ََ ‫حزَتو‬،‫ا‬،َ، ‫ َهمدَ حؤَن‬،ََ ‫ا ح َل‬،،َ ِ‫ َهمََنت‬،َ َ ‫ َه َتح‬،‫ه‬،‫ ََحِ َن‬،َ‫ت‬
،
‫ َن‬، ِ‫احبد‬
»،‫ َتبَنِل‬،‫ه‬،‫ََنَحِ َن‬،‫ت‬
،َ ْ‫اتَََُ ح‬
َ ‫َح‬
‫ ح‬،، ‫ََن‬،‫ت‬
«Allah’tan başka hak ilah olmadığına, Muhammedin
Onun rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı kılman,
zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve güç yetirebildiğin zaman Beyt-i Haramı hacc etmendir.» 69
İşte bu Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tefsiridir.
Bu kimseler derler ki: “Bedeviler İslam ehlidir, çünkü onlar
“La İlahe İllallah” sözünü söylemektedirler.”
Bunların ve Allah rasulünün kelamını işiten kimselerin
önünde, şu iki şeyden birisi kaçınılmazdır:
Ya Allah’ı ve Rasulünü tasdik edip, onlardan (âlim diye
isimlendirilen bu cahil kimselerden) teberri edip onları yalanlayacaklar.
Ya da tam tersi surette onları tasdik edip, Allah’ı ve Rasulünü yalanlayacaklar. Bundan Allah’a sığınırız. Allah en iyi bilendir…
69
Müslim, no: 8
124
İSLAM’IN HAKİKATI
Dinin Asılları (olan şu) hususlara dikkat et!
1Allah, Hakkı batıldan ayırt etmek için, rasulleri
gönderdi ve kitapları indirdi.
2İnsanların ihtilaf etmiş oldukları şeyler (kendilerine) beyan edildiğinde onlara vacip olan şey; rablerinden kendilerine indirilenlere tabi olmaktır.
3Her kim bu hususlara kafasını kaldır(ıp
bak)mazsa, o kimse münafık bir cahildir.
4İhtilafa düşülen hususları kitap ve sünnete
döndürmektir.
5Her kim Rasullerin Allah katından (bizlere) getirdiği hidayete tabi olursa, işte o kimse ne sapar ne de
bedbaht olur.
6Her kim bu husustan yüz çevirir ise, kör, yolunu
şaşırmış, bedbaht ve uzaklaştırılmış kimse olarak haşr
edilir.
7Kalplerinde hastalık olan kimseler, müteşabih
olan şeylere tabi olurlar.
Allah’a Şirk Koşmak ve Mü’minler Aleyhine Kâfirler ile Muvalatta (Dostluk ve Yardımlaşmada) Bulunma
Fiillerinden Dolayı Bir Müslümanın Tekfiri
Bir insan bunun Allah’ın ve Rasulü’nün dini olduğuna tanıklık ettiği zaman, nasıl olur da bu dini inkâr eden, buna iman
edenleri öldüren ve hapseden şahıslar kâfir olmaz? Müşriklere gidip, onları dinlerine bağlı kalmaları için teşvik eden,
İSLAM’IN HAKİKATI
125
dinlerini onlar için süslü gösteren, aynı şekilde onları muvahhitlere düşmanlık göstermeye ve (muvahhitlerin) mallarını
almaya teşvik eden kimse nasıl olur da kâfir olmaz?
Nasıl olur da teşvik edip durduğu şeyin, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından inkâr ve nehy edildiğine
(hatta) Allah’a şirk koşmak olarak isimlendirdiği bir şey olduğuna tanıklık eden kimse kâfir olmaz? İşte bu; hem kendisine
hem de ehli olan kimselere buğz ettikleri din, bizzat Allah’ın
ve Rasulü’nün dinidir ki; onlar bu dinin ehlini öldürmeleri için
müşriklere emirler verirler.
Bilesin ki; Allah’a şirk koştuğu zaman veya şirk koşmasa bile muvahhitler aleyhine müşrikler ile beraber
olan sâlih (olarak bilinen) bir müslümanın tekfirine dair,
Allah’ın, Rasulünün ve âlimlerin sözlerinden sayılamayacak kadar çok delil bulunmaktadır.
Ben sana ilim ehlinin tefsiri üzerinde icma etmiş olduğu
Allah’ın kelamından şu ayeti zikredeceğim ki, bu ayet müslümanlar hakkındadır. Her kim bunu (küfür sözünü) söyler ise
hangi zamanda olursa olsun kâfirdir:
، ‫ُح َماَن‬، َ ، َ‫هقَد حبَد ده‬،َ ‫أَ حت َنَع‬، ‫ َ ح‬،‫ََنحح‬، ‫ََنَيَد دو َند د َنه‬، ِ‫مَد حْ د د َن‬، ‫ َن ح‬، ‫مَند دو حَن‬، َ َ ‫ َت‬، ‫﴿ َ ح‬
‫مَن َن‬
﴾ ‫وألَيَو َن‬
«Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, imanından sonra Allah’ı inkâr eden kimse…» (Nahl:
106)
Allah bu ayette onların dünya hayatını ahirete tercih ettiklerini zikretmektedir. Âlimler bu ayeti kerimenin sahabe
126
İSLAM’IN HAKİKATI
hakkında, Mekke ahalisi onlara işkence etmeye başladığı sırada nazil olduğunu bildirmişlerdir. Zikrettiklerine göre sahabi bu şirke buğz ettiği ve şirk ehline düşmanlık beslediği
halde (bu işkenceler sonucu) şirk sözlerini konuşmuştur. Lakin onlara karşı olan korkusu hasebiyle bunu yapmıştır. İşte
bu imanından sonra kâfir olan bir kimsedir. O halde, bizim zamanımızda bir mü’min Basra’da, İhsa’da, Mekke’de veya
başka bir beldede, onlardan (müşriklerden) korktuğundan
dolayı ikrah hâsıl olmadan önce nasıl (elfazı küfür) konuşur?
Bu kimse kâfir oluyorsa, o müşrikler ile beraber olan, onlar ile birlikte mesken tutan ve onların topluluğundan birisi olan kimse nasıl kâfir olmaz? Nasıl olur da onlara
şirkleri hususunda yardım eden ve şirklerini onlara süslü
gösteren kimse kâfir olmaz? Nasıl olur da muvahhitleri
öldürmeleri ve kendi (batıl) dinlerine bağlı kalmalarını
müşriklere emreden kimseler kâfir olmaz?
Sizler -Allah sizleri muvaffak kılsın!- bu ayete, ayetin kimin için indiğine ve âlimlerin bu ayetin tefsiri hakkında icma
etmelerine çok dikkat ediniz! Bizim ile Allah düşmanları arasında nelerin cereyan ettiğine çok dikkat edin! Sürekli olarak
onlardan talep edip durduğumuz şey, tekfir ve savaş (kıtal)
meselelerinde ellerinin altındaki kitaplara müracaat etmeleridir. (Şurası da var ki;) Şeyhlerin ve benzer kimselerin huzurunda bizlere cevap olarak şikâyetten/eleştiriden başka bir
şey yöneltemediler.
Allah'tan sizleri dosdoğru dine muvaffak kılmasını ve onları bu yol üzerinde sebat etmek ile rızıklandırmasını dileriz…
Allah Muhammed'e ailesine ve ashabına salat ve selam eylesin!
İSLAM’IN HAKİKATI
127
Mürtedin Kestiği Et, Müslüman Bir Kimsenin Kendisi ile Küfre Gireceği Şeyler ve Bu Kimsenin Hükmü
Mürtedin kestiğinden ve İslam’ın farzları ile amel eden bir
kimsenin tekfiri hakkında Şeyh’e soruldu…
Cevap olarak Şeyh şunları söyledi:
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
‫َن‬
﴾‫ون‬
َ َ‫ا ُحَِنمب‬،َ ‫َ َم‬،‫أَأ ح‬،‫﴿احَِد حَّللَم‬
«Bugün sizin için temiz olan şeyleri helal kıldım.»
(Maide: 4)
‫َن َن‬
﴾‫ ََحِ َنه‬،‫ا حَن‬،َ ‫ات‬،
‫هَتَ ح‬،‫ِحو‬،‫﴿َْ َم ََّللا‬
«Üzerine Allah’ın isminin anılmış olduğu şeylerden
yiyiniz!» (En’am: 118)
Kitabullah’ı tanıyan kimselerin arasında bu şeylerin
hükmü noktasında bir ihtilaf yoktur. Lakin söz, kesim işlemini
gerçekleştiren ile alakalı olup, Müslüman bir kimsenin hükmü
bu ayetteki hükme dâhil midir?
Kişi kestiği hayvanın üzerine Allah'ın adını anarak kestiyse, velev ki Allah'ın ismini zikretmeyi dahi unutsa, onun
kestiği helaldir ve temiz şeylerdendir. Bu Allah'ın ismini zikretmeyi kasten terk eden kimsenin durumu gibi değildir, onun
kesimi helal değildir. Aynı şekilde Allahu Teâlâ’nın şu kavlinden dolayı, Ehl-i Kitab’ın, yani Yahudi ve Hristiyanlar'ın kestiklerinden faydalanmak ve onlar ile nikâhlanmak helaldir:
‫اح َنمََوب َن‬،‫أَهمََّللا‬، ‫اح َنَم‬،‫﴿هََْوم‬
﴾ ‫َ َم ح‬، ‫أ‬،
َ
َ ََ َ
İSLAM’IN HAKİKATI
128
«Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helaldir.» (Maide: 5)
Mürted olan bir kimsenin durumuna gelince; Allah'ın
adı ile bile kesmiş olsa, onun kesimi helal değildir. Çünkü
burada kesiminin helal olmasına mani' olan durum, onun
İslam'ından irtidat etmesi olup, kestiği şeyin üzerine Allah'ın adını anmayı terk etmesi değildir.
Çeşitli yönlerden dolayı, Allah katında mürtedin durumu,
Yahudi ve Hristiyanların durumundan daha şerlidir:
1- Onun kestiği şey pis/murdar olan şeylerdendir.
2-Ehl-i Kitap’la evlenmenin aksine onunla evlenmek helal
değildir.
3- İster cizye ile olsun ister başka bir durum hasebiyle,
Müslümanların beldesinde ikamet edemez.
4- Ehli Kitabın aksine, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in «Dininden döneni öldürünüz.»70 Sözü gereğince,
mürted olan bir kimsenin hükmü kılıç ile boynunun vurulmasıdır.
Bu mesele senin nezdinde anlaşıldıysa, sözün mürtedin kestiği şeyin hakkında olduğunu, Allah'ın kendisi üzerine isminin anıldığı şeylerden yemeyi emretmesi ve Ehli Kitab’ın yiyeceğinin helal kılınması ile alakalı olmadığını bil!
70
Buhari, no: 3017
İSLAM’IN HAKİKATI
129
İslamın Farzları İle Amel Eden Kimsenin Tekfiri:
Diyorsunuz ki:"İslam’ın beş farzı ile amel eden insanları neden tekfir ediyorsunuz ?"
Rasullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında, İslam'a
mensup olduğu halde daha sonra dinden çıkan kimseler mevcuttu. Tıpkı Rasullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Bera b.
Azib'i beraberinde bir sancak ile babasının karısı ile evlenmiş
olan bir kimseyi öldürmek ve malını almak için göndermiş olduğu sahih hadiste olduğu gibi. Muhakkak ki bu kimse (öncesinde) İslam'a intisap etmiş ve onunla amel etmişti…
Tıpkı (Ebu Bekir) es-Sıddık ve sahabenin Radıyallahu anhum İslam şeriati ile amel ettikleri halde, zekâtı vermeyenlerle
savaşması; çoluk çocuklarını esir, mallarını ganimet almaları
ve onları mürtetler olarak isimlendirmeleri gibi…
Tıpkı Tabiinin Ca'd b. Dirhem gibi ilim, din gibi diğer şeyler ile meşhur olmuş birisinin öldürülmesi üzerine icma etmeleri gibi…
Bu ve bunun gibi olaylar adedi belirsiz ve sayılamayacak
kadar çok cereyan etmiştir.
Yine bunlara misal olarak; cemaat namazlarını kılmak,
“Kadılar ve Müftüler” tayin etmek gibi şeyler ile İslam’larını
izhar etmeleri ile birlikte, Mısır, Şam ve daha başka beldelerin
mülkiyetini ellerinde bulunduran Ubeydoğulları’dır. Ne zaman ki (batıl ve dinden çıkmaya sebep olacak) sözler ve fiiller
ortaya koydular, işte o zaman din ve ilim ehlinden hiçbir
kimse, onların “La İlahe İllallah” sözünü söylemeleri ve din id-
130
İSLAM’IN HAKİKATI
dia etmeleri veya İslam’ın rükünlerinden bir şeyi izhar etmelerine rağmen onlar ile savaşmakta duraksamamışlardır. Bunları (yani böyle kimselerin tekfir edilemeyeceği tarzı sözleri)
ancak sizden işitmekteyiz!
Her mezhepten olan âlimlerin kitaplarında açmış oldukları “Mürtedin Hükmü” babının ma’nası nedir? Ki mürted, İslam’ından sonra küfre giren müslüman demektir. Bu konuda
müslümanın İslam’ından sonra nasıl kâfir olacağını, hatta insanı kâfir yapacak ve kanını, malını helal kılacak her bir küfür
türünden çeşitli örnekleri dahi aktarmışlardır. (Küfre düşürecek) Öyle basit şeyler zikretmişlerdir ki; kalbinde olmaksızın
dili ile bir kelime zikreder veya oyun ve şaka maksatlı bir kelime konuşur, telaffuz eder de bundan dolayı mürted olur.
Bunlar Allah’ın kendileri hakkında şöyle buyurduğu kimselerdir:
‫َ َن َن َن‬
، ﴾ ‫اح َم ح َن‬،َ‫ َتَن َمة‬،‫قَوََّللا‬،ِ‫هََت ح‬،‫ا‬
‫ح‬
َ ‫قَوََّلل‬،‫ َ و‬، ‫مو ح‬، َ ‫﴿ُي ََّلل‬
«Onlar o sözü söylemediklerine dair Allah'a yemin
ederler. Hâlbuki onlar gerçekten küfür kelimesini söylemişlerdir.» (Tevbe: 74)
Duydun mu? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında, onunla birlikte cihad eden, namaz kılan, zekât veren,
oruç tutan, hacceden ve Allah Subhanehu'yu birleyen kimseleri Allah bir kelimeden dolayı tekfir etmiştir. Aynı şekilde onlar Allah'ın kendileri hakkında şöyle buyurduğu kimselerdir:
﴾ُ‫ َت َ ح َح‬،ِ‫قَ ح‬،‫ََ َنَ َها‬،ْ‫مَد ح‬،‫ح‬، َ ‫مَ ح ََد حِ َنزئََّلل‬، ‫ َتحرََ ح‬،‫هَ َتَّللَنَنه‬،َ ‫ه مَومَنَنه‬،َ ‫أَمَنو حَن‬، ‫﴿قَ ح‬
«De ki:”Allah ile Onun ayetleri ile ve Rasulü ile mi alay
İSLAM’IN HAKİKATI
131
ediyordunuz? Özür beyan etmeyin! Sizler kâfir oldunuz!”» (Tevbe: 65)
Onlar bu kelimeyi oyun ve şaka maksatlı söylediler, Allah
da onların imanlarından sonra kâfir olduklarını apaçık bir şekilde ortaya koydu. Hâlbuki onlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem ile birlikte Tebuk Gazvesi'nde bulunuyorlardı! İşte
(bu noktadan sonra) bu duruma dikkat et! Allah seni doğruya
iletsin! (İşte bak!) İslam'a intisap eden kimseler bunun aksine
bir şey izhar ettikleri zaman aynı şekilde İslam'dan çıkıyorlar.
Bundan daha açık şeyler izhar edenlerin hali nasıldır?
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve onun halifeleri döneminde, (Hariciler gibi) İslam'a intisap eden bazı kimseler,
çokça ibadet etmelerine rağmen İslam'dan çıkmışlardır. Hatta
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlar ile savaşmayı dahi emretmiştir. Şu halde; bu zamanlarda da İslam'a intisap eden
kimselerin, İslam'dan çıkmalarının söz konusu olabileceği bilinmiş olmaktadır.
Bir Kişinin İslam'ı Ancak Şirk Ehline Düşmanlık
Yapmak İle Doğru Olur
Diyorsunuz ki: "Onlar, (yani sizin tekfir ettiğiniz kimseler) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem için Cibril’in kendisine getirdiği İslam dininden başka bir din bilmiyor?!"
Malumdur ki; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kalktı
ve insanları seneler boyunca İslam'ın (diğer) rukünlarından
önce Tevhid'e davet etti.
Yine malumdur ki; Cibril’in kendisine getirdiği en büyük
132
İSLAM’IN HAKİKATI
farz Tevhid'in kendisidir. Tevhid ki, namaz, zekât, oruç ve hacdan daha büyük bir farzdır. Nasıl olur da bir insan, Rasullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in getirmiş olduğu bütün her şey ile
amel etse bile İslam'ın rukünlarından bir şeyi inkâr ettiği zaman kâfir olur da, Nuh'tan Muhammed'e kadar bütün rasullerin dini olan Tevhid’i inkâr ettiği zaman "La İlahe İllallah" dediği veya şu veya bu amelleri yaptığından dolayı kâfir olmaz?
Peki, o halde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile
Mekkeli Kureyş kavminin kâfirlerinin arasını ayıran şey ne
idi? Aralarındaki ihtilafın sebebi; mülk, riyaset ve rekabet
miydi? Yoksa "La İlahe İllallah Muhammed'ur Rasulullah"
sözü müydü? Onları birbirine düşüren (tek) şey şu sözleriydi:
‫َن‬
‫َن‬
﴾‫وب‬
َ ‫ََن ح‬،‫هاأِا‬،َ ‫ََن َ و‬،َ‫اآل َة‬،َ َْ ‫َج‬
ٌ ‫ َ َج‬،ٌ‫َ َش حيل‬،‫ي ََا‬،
َ ‫﴿أ‬
«Bütün ilahları tek bir ilah mı yaptı? Doğrusu bu şaşılacak bir şeydir.» (Sad: 5)
Sen, Kureyş kavmi eğer ki bu sözü amel gerektirmeyen
mücerret bir söz olarak bilselerdi; "La İlahe İllallah" sözünü
söyledikleri halde mevcut dinleri üzere devam etseler, bunun
onlara zarar vermeyeceğini, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
bu duruma razı olacağını, onlar ile savaşmayıp, onları tekfir
etmeyeceğini düşünselerdi ne olurdu zannediyorsun? Sence
onlar sizin itikadınızda olduğu gibi İslam "La İlahe İllallah" sözünü telaffuz etmekten ibaret olsa, bunu söyleyen herkes
müslüman olsa “La İlahe İllallah” demeyi terk ederler miydi?
Siz bu itikadınıza Cibril hadisi, "İslam beş rükün üzerine
kurulmuştur." hadisi, "İnsanlar ile savaşmakla emrolundum."
hadisi, Usame hadisi ve "Her kim bizim namazımızı kılarsa."
İSLAM’IN HAKİKATI
133
hadisi gibi hadisleri, (kendi görüşlerinize uygun bir biçimde)
empoze ediyorsunuz.
Aynı şekilde, bir ordunun bir köye saldırması esnasında,
ezan işitilmesi durumunda köye saldırılmaması, aksi durumda ise savaşılmasını bildiren hadisi de kullanmaktasınız.
Lakin işin hakikati Ömer Radıyallahu anh'ın dediği gibidir:
«İslam'da cahiliyeyi tanımayan kimseler yayılması halinde İslam'ın bağları düğüm düğüm sökülecektir.»
İşte kişi, Kur'an’ın ayıpladığı, yerdiği şirki tanımadığı zaman onun içine düşer. O zaman da kendisinin cahiliye ehlinin
üzerinde bulunduğu yolda hatta onun daha da yukarısında mı
veya aşağısında mı yoksa daha mı şerli olup olmadığını kestiremez. İşte böylelikle İslam'ın bağı düğüm düğüm sökülür de,
maruf münker, münker ma'ruf olur, bid’at sünnet, sünnet
bid’at olur. Temiz bir imana, saf bir Tevhid’e sahip olduğu için
kişi tekfir edilir. Rasule tabi olduğu için bid’atçi addedilir. Yüce
ve Azim olan Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.
Şayet senin sorun, doğruyu arama maksadı ile sorulmuş
ise, Allah'ın İbrahim hakkındaki şu kavlinden sor:
﴾‫َصرَ َوم‬
‫همََن ح‬،َ ‫اجرَحب َنإ‬
‫األ ح‬،َِ َ‫ َد حْب‬، ‫أَ ح‬،‫إ‬
‫﴿ه ح‬
َ
«Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan koru!» (İbrahim: 35)
Dedi ki: "Bu büyük şirkten ancak, Tevhid’i Allah için
soyutlamak, Allah için müşriklere düşmanlık göstermek,
onlara duyulan öfke ile Allah'a yaklaşanlar kurtulabilir."
İslam'ın ancak Şirk ehline düşmanlık göstermek sureti ile
134
İSLAM’IN HAKİKATI
sahih olacağına dikkat et! Onlara düşmanlık etmeyen kimse,
şirk işlemese dahi onlardandır. Allahu Teâlâ’nın şu kavlinden
sor!
،‫ه َنِ َ د د دى‬،َ َ‫ َ َاه‬، ‫َن َ د دو َن‬،‫ ََى‬،َ ِ‫ََن حت د د ائ‬،‫مََنإ‬، ‫ َن ح‬،‫ َت َ َها‬، َ ‫اح َنَم‬، َ ‫﴿ََْن‬
﴾َ‫ َ ح َس‬، ‫امح َن‬
«İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem
oğlu İsa diliyle lânetlendi.» (Maide:78)
‫َن‬
‫َن َن َن َن‬
، ‫هي ح‬
َ ََ ‫د‬،‫ا حَّتَد‬،‫ َ د دو‬، ‫ََنَحِ د ده‬، ‫أَح َنزَل‬،‫هَ د دو‬،َ ‫حب‬
َ
‫ها ر َنم‬،َ ‫م د دو ح‬، َ ‫مدَ حؤ رََّلل‬،‫ َت د دو ََّللا‬، ‫﴿هَ حَّلل‬
﴾َ‫أ حَهَنَِول‬
«Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene
(Kur’an’a) inanıyor olsalardı, onları (müşrikleri) dost
edinmezlerdi.» (Maide: 81)
‫ح َن‬
‫َن‬
﴾َ‫أ حَهَنَِول‬، ‫ه َ َِ حهَت ح‬،َ
َ ‫ َ َِ مَنه‬،‫مَدَح ََها‬،‫ح‬،‫ َ رََّللا‬، َ ‫ا َم‬،‫أَمدذ َِو‬،‫﴿مَو‬
«Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin.» (Mümtehine: 1)
،‫مَنو حَن‬، ‫د حؤَن رََّللا‬،َ‫م‬، ‫أ حَّت‬،
َ ‫أَمَِا‬، َ‫هاحبَد ح َ ول‬،َ َ‫اح َْ َِ َاه‬، َ ‫همَدحِدرَ َم‬،َ ‫مَدحِدرَدرَو‬، ‫﴿همَ َِا‬
َ
﴾َ‫َه حأ َِع‬
«Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim
aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.»
(Mümtehine: 4)
İSLAM’IN HAKİKATI
135
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
،َ‫ا ح‬، ‫دو ح‬،‫ َأ‬، ‫ َ ح‬، َ ‫مدَ ََّللا ذه‬، ‫اآل َنة َن‬،
‫هاحَِد حَّللَنم ح‬،َ ‫مَندو حَن‬، َ ‫مدَ حؤَن رََّلل‬،‫قَد حَّلل دو‬،َِ ‫ ََنَت د‬،‫﴿ح‬
َ
، ‫ِ ح‬،َ ‫ َ َنش د د د د د د د َهللامَد‬،‫أ حَه‬، ‫ََن حة ََّللا دَ َِ ح‬،‫أ حَه‬، ‫أَمحدرَولَ َي ح‬،‫أ حَه‬، ‫ مَولَ َي ح‬،‫ َتو ََّللا‬،‫هَ حَّلل‬،َ َ‫َهَ َت د د د د د د دَّللَه‬
‫ َتََد َن َن‬، َ ‫أَهَاَند‬
‫َن‬
‫َن َن‬
‫َّللّبَن حَن‬
،‫جردحون‬،
َ ‫همَد حِة َ َِ ح‬،َ َ‫حرده‬، ،،‫م َهح‬، ‫هأَمحد َِ َي ح‬،َ َ ‫اإلَيدَو‬،
َ
َ َ ‫قَد‬،‫ِف‬،‫ب‬
‫األَحدِو َن َن َن‬،‫و‬
‫ َن َحَن‬،َ‫َحَت َن‬
،َ‫ َحره‬،‫دَّللا‬،‫ض د د د‬
َ َ‫ه‬،َ ‫ َحرد َِ ح‬،َ‫ا ح‬،‫ َ َنض د د د د َي‬،‫ْ َِِو‬، َ ‫ةو ِم‬،
َ َ َ ‫َتَ َِ ح‬،
‫ح‬
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
‫َن‬
‫َن َن‬
﴾ َ ‫اح َم ح َحَّلل‬،َ ‫ي‬،
َ ‫ا ح‬،‫ب‬
َ ‫ز‬،‫أح‬، ‫ََن ح‬،‫أََح‬، ‫ا ح‬،‫ب‬
َ ‫أ حز‬، َ ‫أَهَا‬
«Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun; babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi akrabaları/aşireti dahi olsa Allah’a ve peygamberine düşman
olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah
onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından
bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar
akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.» (Mücadele: 22)
Bu ve buna benzer ayetler gibi… Ayetin sebeb-i nuzulünü,
ma’nasını, bundan başka bir şey bile olsa sor! Helâke uğrayanların haline tasalanma!
Allah Muhammed'e ailesine ve ashabına salat ve selam
eylesin!
136
EL-CEVAHİRU’L-MUDİYYE
Allah’ın izni ve yardımıyla kitap burada sona erdi.
Allah’a hamdolsun!
İÇİNDEKİLER
137
İçindekiler
HUTBET’UL HACE ....................................................................... 4
DAVETİMİZ ................................................................................ 6
TAKDİM ................................................................................... 10
ŞEYH MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB; HAYATI, İLMİ ŞAHSİYETİ
VE MÜCADELESİ....................................................................... 14
Doğumu ve yetişmesi.................................................................. 14
Hocaları ve ilmi seyahatleri......................................................... 14
Öğrencileri .................................................................................. 16
Eserleri ........................................................................................ 16
Daveti .......................................................................................... 17
Vefatı ve hakkında söylenenler................................................... 17
EL-CEVAHİR’UL MUDİYYE-GİRİŞ ................................................ 19
Şeyh Muhammed B. Abdulvehhab’ın Akidesi............................. 19
Rasullerin Uluhiyyet Tevhid’ine Davet Etmesi ............................ 23
Sâlihlere Ve Benzerlerine Dua Etme Şirki, Putlara İbadet Edenlerin Şirkiyle Aynıdır ....................................................................... 28
BEŞ ESAS ................................................................................. 35
Birincisi........................................................................................ 35
İkincisi ......................................................................................... 36
Üçüncüsü .................................................................................... 38
138
İÇİNDEKİLER
Dördüncüsü................................................................................. 39
Beşincisi ...................................................................................... 41
NİFAKIN İKİ KISMI VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI ...................... 43
Büyük Nifak ve Küçük Nifak ........................................................ 43
Münafıkların Sıfatları .................................................................. 45
LA İLAHE İLLALLAH KELİMESİ HAKKINDA BİR RİSALE .................. 51
ŞEHADETEYN, RASULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM’İN
Bİ’SETİ, RİSALETİNİN DELİLLERİ HAKKINDA BİR RİSALE............... 73
Ehli Sünnetin Kıble Ehlini Tekfir Etmemesinin Anlamı ................ 73
Allah’tan Başkasına Teberrük Amacıyla İbadet Etmek ............... 79
Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Nübüvvetinin Delilleri ...................................................................... 85
Tevhide Davet Etmesi ve Şirkten Sakındırması ........................... 91
Namaz ve Zekât İslam’ın Hakkıdır, Bu İkisini Terk Edenle
Savaşılır ....................................................................................... 98
KELİME-İ TEVHİD HAKKINDA BİR RİSALE ................................. 101
KELİME-İ TEVHİD VE O’NUN DÖRT ŞEYİ NEFYEDİP, DÖRT ŞEYİ
İSPAT ETMESİ HAKKINDA BİR RİSALE ...................................... 104
KELİME-İ TEVHİD VE TEVHİD VE ŞİRKİN BİR ARADA BULUNMASI
(NIN İMKÂNSIZLIĞI) HAKKINDA MÜZAKERE ............................ 107
TEVHİD KELİMESİ: İSLAMLA KÜFÜR ARASINDAKİ ALAMET-İ
FARİKA .................................................................................. 111
İslam ile Küfrün Arasını Ayıran Kelime-i Tevhid ........................ 111
Kâfir ile Müslümanın Arasını Ayıran Kelime-i Tevhid................ 113
İÇİNDEKİLER
139
KİTAP VE SÜNNET IŞIĞINDA İSLAM’IN HAKİKATİ VE İLİM VE İRFAN
İDDİASINDA BULUNANLARDAN KİTAP VE SÜNNET’E MUHALEFET
EDENLER................................................................................ 121
Allah’a Şirk Koşmak ve Mü’minler Aleyhine Kâfirler ile Muvalatta
Bulunma Fiillerinden Dolayı Bir Müslümanın Tekfiri ................ 124
Mürtedin Kestiği Et, Müslüman Bir Kimsenin Kendisi ile Küfre Gireceği Şeyler ve Bu Kimsenin Hükmü ....................................... 127
İslam’ın Farzları İle Amel Eden Kimsenin Tekfiri: ...................... 129
Bir Kişinin İslam'ı Ancak Şirk Ehline Düşmanlık Yapmak İle Doğru
Olur ........................................................................................... 131
İÇİNDEKİLER........................................................................... 137
Download