Sinsi Tehlike: Diyabet BİRİCİKBENLİK BİRİCİK BESLENME

advertisement
2 / ARALIK 2010
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Yayınıdır. Ücretsizdir.
Sinsi Tehlike:
Diyabet
Bedenimizle
Sağlıklı İlişki
Sağlıklı
Prof. Dr. Ayşe Baysal
Kanser
Beslenme
İlişkisi
Söyleşi:
Ediz Hun
Hayatı
hiçbir zaman
bırakmam.
Yıllar
BİRİCİK BENLİK BİRİCİK BESLENME
1
İÇİNDEN
2
2 / ARALIK 2010
NEFİS’in ilk sayısına gösterdiğiniz ilgiye ve yaptığınız ‘nefis muhasebesi’ne teşekkür ederek
başlayalım. Bu sayımızda sinsi ilerleyen iki hastalık; diyabet ve kanserin beslenme ile ilişkisini
okuyacaksınız. Ve belki de benim gibi beslenme rejiminizle ilgili yeni kararlar alacaksınız.
Şair Cahit Sıtkı’ya göre yaş 35’i bulup da yolu
yarıladığımızda bizi nasıl bir geleceğin beklediği sorusunun yanıtı, gençken nasıl bir yaşam
sürdüğümüzde saklı… Sağlıklı beslenme bilincinin ülkemizdeki pîrî Prof. Dr. Ayşe Baysal, satır aralarında, bugünden yarına değiştirmemiz
gereken ‘yeme’ alışkanlıklarımıza işaret ediyor.
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Yayınıdır. Ücretsizdir.
Sayı: 2 / Aralık 2010
EDİTÖRDEN
Selamlar…
Sinsi Tehlike:
Diyabet
Bedenimizle
Sağlıklı İlişki
Sağlıklı
Prof. Dr. Ayşe Baysal
Kanser
Beslenme
İlişkisi
Söyleşi:
Ediz Hun
Hayatı
hiçbir zaman
bırakmam.
Yıllar
BİRİCİK BENLİK BİRİCİK BESLENME
Sağlıklı beslenme, sağlıklı bir yaşam felsefesinden bağımsız değil kuşkusuz. Yeşilçam’ın
unutulmayan jönü, biyolog bilim insanı Ediz
Hun, dergimize verdiği özel röportajda bunu
samimiyetle ortaya koydu. Dinç kalabilmesinin
temelinde her şeyden önce kendisini ve doğayı sevmek yatıyor. Sır, Hun’un şu cümlelerinde:
“Hiçbir zaman özgüvenimi kaybetmem. Hayatı
hiçbir zaman bırakmam.”
SİNSİ TEHLİKE:
DİYABET
4
BEDENİMİZLE
SAĞLIKLI İLİŞKİ KURALIM
6
Özgüven, söz konusu bedenimiz olduğunda genellikle kaygan zeminde ilerleyen bir
kavramdır. Nasıl göründüğümüz, neredeyse
varlığımızın en temel kaygılarından biridir.
Uzman Psikolog Arzu Güneş, bedenle sağlıklı ilişki kurmanın yollarını anlatıyor.
SÖYLEŞİ:
EDİZ HUN
8
KANSER
BESLENME
İLİŞKİSİ
10
YILBAŞI SOFRANIZA
ERZURUM’DAN
ÇILBAK DOLMA
12
Türkçe’de bir deyim vardır, “Yıldıza kement
atmak” diye… Yapılamaz sanılan işleri başarabilecek çevikliğe, becerikliliğe sahip olmak
anlamında… 2011’in kapısını çalıp araladığımız bu ay, siz de bir yıldıza kement atın ve
onu yavaş yavaş kendinize çekin.
Sağlıklı yıllar…
Pınar Göksan Aker
NEFİS DERGİ
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Yayına Hazırlık, Tasarım
Baskı
Hatice KARSLIOĞLU
Son 1 Saat Tanıtım Ajansı
Tel: 0 312. 439 30 75 • Faks: 0 312. 439 30 76
Hüseyin Rahmi Gürpınar Sokağı 4/1
Çankaya - ANKARA
www.son1saat.com
Fersa Ofset Baskı Tesisleri
Tel: 0 312. 386 17 00
Faks: 0 312. 386 17 04
Ostim 36. Sokak 5/C-D
Yenimahalle - ANKARA
www.fersaofset.com
Yazı İşleri
Fatih Aker • Pınar Göksan Aker
Yönetim Yeri
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi
Tel: 0 312. 468 08 86 • Faks: 0 312. 466 75 69
Cinnah Cad. 24/9 Çankaya - ANKARA
www.kibem.com.tr • info@kibem.com.tr
Basım Tarihi: 1 Aralık 2010 Ankara
Yayın Türü: Yaygın / Süreli
Diyetisyen Kimdir
·Beslenme biliminin ilkeleri doğrultusunda
bireysel ve toplu beslenme plan, programları
oluşturur. Bunu bireyin büyümesi, gelişmesi,
sağlığının ömür boyu korunması ve yaşam kalitesinin artırılması için yapar.
· Besinlerden ve beslenme biçiminden kaynaklanan sağlık sorunlarını araştırır, değerlendirir,
çözüm yolları bulur; var olan besin kaynaklarının ekonomi ve sağlık kurallarına uygun olarak
kullanılmasını sağlar.
·Besin denetimi yapar; fizyolojik, psikolojik,
sosyolojik olarak sağlıklı yaşam biçimlerinin
benimsenmesi amacıyla bireyi ve toplumu bilgilendirir, bilinçlendirir.
· Doğuştan ya da sonradan oluşan hastalıklarda
tıbbi ve cerrahi tedavilere uygun, doğal ve tedavi edici besinlerin bileşimlerine göre beslenme programı uygular; bunun eğitimini verir,
uygulama sonuçlarının takipçisi olur.
Diyetisyen, sağlıkla ilgili herhangi bir yüksek
öğretim kurumunun en az 4 yıllık (bir yıl hazırlık
ile 5 yıl) “Beslenme ve Diyetetik” eğitim-öğretim
programını tamamlar; “Beslenme ve Diyetetik
Lisans Diploması” ile “Diyetisyen” unvanı alarak
diyetisyenlik mesleğini yapmaya ve uygulamaya hak kazanır. Ülkemizde 7 yıl öncesine kadar
yalnızca Hacettepe Üniversitesi’nde Beslenme
ve Diyetetik Bölümü varken, bugün Ankara,
Başkent, Ege, Erciyes, Gazi, Haliç, İstanbul Bilim,
On Dokuz Mayıs, Trakya, Yeditepe, Doğu Akdeniz ve Yakın Doğu Üniversiteleri de her yıl birçok mezun veriyor. Bu meslek grubu, ilk olarak
1961’de ILO (International Labour Organisation)
Diyetisyenler; Beslenme Bilimleri, Diyetetik Programı, Toplu Beslenme Sistemleri
ve Toplum Beslenmesi ya da Klinik Diyetisyenlik, Halk Sağlığı Diyetisyenliği, Yönetici Diyetisyenliği, Eğitim ve Araştırma
Diyetisyenliği Anabilim/Bilim dallarında
bilim uzmanlığı ve doktora programlarına katılırlar. Uzmanlık alanlarının bu denli çok ve
çeşitli olmasına karşın diyetisyenler daha çok obezite kaynaklı sorunları gideren kişi olarak tanınırlar.
Bu da diyetisyeni, yalnızca bireyi zayıflatan biri konumuna yerleştirir. Oysa diyetisyen, yalnızca obetize odaklı tıbbi beslenme tedavisi yapmaz. Tip 2
diyabet, Tip 1 diyabet, böbrek hastalıkları, sindirim
sistemi hastalıkları, enteral-paranteral, kanser, kalp
hastalıkları, hipertansiyon gibi hastalıklara yönelik
beslenme tedavisi uygular. Çocukluk, ergenlik, gebelik, emziklilik ve yaşlılık dönemlerine özgü ayrı
ayrı beslenme programları düzenler. Sporcu beslenmesi bambaşka bir alandır. Anoreksiya nevroza
ve blumia nevroza gibi hastalıklar da… Çalışan sayısı fazla olan büyük işletmelerde, toplu beslenme
menüsü, yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme koşullarını bir arada bulundurması bakımından yine
bir uzmanlık alanıdır. Menü düzenleme, besinlerin
pişirilmesi ve saklanması, personele hijyen konusunda eğitim vermek, kurumsal beslenme danışmanlığının konusudur.
Diyetisyenlik, insanları zayıflatmak üzere reçete
veren bir kurum değildir. Bir diyetisyene herhangi bir nedenle gittiğinizde yapması gereken
şudur: Herhangi bir fizyolojik sorununuz olup olmadığını saptamak için sizi öncelikle bir endokrinoloji uzmanına yönlendirmek. Tıbbi tahlillerinizi, aile ve hastalık geçmişiniz ışığında değerlendirmek. Beslenme alışkanlıklarınızı, psikolojik
durumunuzu ve fiziksel aktivite programınızı
tüm bu verilerle birlikte ele almak. Özetle diyetisyen, tıbbi beslenme tedavisi uygulayan kişidir.
Sağlıklı ve bilinçli besleneceğiniz bir yıl diliyorum.
Hatice Karslıoğlu
info@k ibem.com.tr
Diyetisyen;
?
tarafından yapılan meslek sınıflandırılmasında 0.69 kodu ile 1988’de ise
32.23 kodu ile standartlaştırılmıştır.
KİBEM’DEN
Bu soruyu bundan 30 yıl önce yöneltseydim,
çoğu insandan “Bilmiyorum” yanıtını alırdım.
Bugün durum çok farklı… Mesleğimiz son 30
yılda hayli yol katetti. Ancak yine de bazı tek tip
ya da yanlış algılamalar söz konusu… Buradan
hareketle NEFİS’in ikinci sayısında, diyetisyenin
kimliği üzerinde durmak istiyorum. Türkiye Diyetisyenler Derneği’nce yapılan “diyetisyenlik”
tanımından yola çıkacağım.
3
Sinsi Tehlike
Diyabet
Çağın hastalıklarından biri diyabet... Sayılar,
tehlikenin boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 1985’te tüm dünyada tahminen 30 milyon diyabetli bulunuyordu. 10
yıl sonra bu sayı 150 milyonun üzerine çıktı.
Günümüz itibarıyla ise dünya üzerinde 246
milyon diyabet hastası var ve projeksiyonlar
gösteriyor ki 2025’ten önce bu sayı 380 milyona ulaşacak. Artış da özellikle gelişmekte
olan ülkelerde gerçekleşecek.
4
Sayılarla başladık, devam edelim. Diyabetten yaşamını kaybeden insan sayısı her yıl
3.8 milyonu buluyor. Her 10 saniyede bir,
bir kişi diyabete bağlı bir nedenden ötürü
yaşamını yitiriyor. Dünyanın herhangi bir
yerinde, diyabetten ötürü, her 30 saniyede
bir bacak kaybediliyor.
Diyabet, gelişmiş ülkelerde, erişkin
grubundaki görme kaybının en
önemli nedenlerinden biridir. Diyabetli kişiler, diyabetli olmayanlara göre iki ilâ dört katdaha fazla kardiyovasküler
hastalık geliştirme riskiyle
karşı karşıyadır. Kardiyovasküler hastalık, günümüzün sanayileşmiş ülkelerinde, bir
numaralı ölüm
nedeni olarak
kabul ediliyor.
Diyabet, hareketsiz
yaşamın ve obezitenin yol
açtığı sinsi bir hastalıktır.
Korunmak içinse bu
ikisinden uzak durmak
yeterlidir.
Kardiyovasküler hastalıktan ötürü ölüm riski, diyabetli kişilerde, diyabetli olmayanlara
göre üç kat daha fazladır.
Diyabetin, körlük, böbrek yetmezliği ve kalp
hastalığı gibi yıkıcı komplikasyonları, hem kişi
hem de ülkelerin Sağlığı Koruma Programları
üzerinde yüklü bir malî yük oluşturmakta…
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yıllık sağlık bütçesinin yüzde 15’inin diyabete ilişkin harcamalardan kaynaklandığını belirtiyor.
Diyabetli bir kişi, diyabetli olmayan bir kişiye göre iki ilâ beş kat daha fazla tıbbi amaçlı
harcama yapmak zorunda kalıyor. Bu durum, daha sık doktor kontrolleri, çeşitli cihazlardan yararlanma ve ilaç alımı, ayrıca
daha yüksek oranda hastaneye yatma zorunluluğundan kaynaklanıyor.
Diyabet harcamalarının, bir ülkenin sağlık
bütçesinin yüzde 5 ilâ 10’unu oluşturduğu
tahmin ediliyor. Aile bütçesine yaptığı ekonomik baskı yanı sıra; hastalığın yol açtığı
stres, sıkıntı, acı ve endişenin yarattığı tahribat da en az ekonomik baskı denli yıkıcı…
Çünkü diyabet, kaliteli yaşam standartlarından ödün verilmesi anlamına gelir. Ekonomik ve psikolojik anlamda!
Yalnızca sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenerek obeziteden ve bunun sonucunda oluşan
Tip 2 diyabetten korunmak mümkündür.
2002’de yapılan araştırmalar, piyasada 17
Kaynak: Türk Diabet Cemiyeti resmî sitesi
www.diabetcemiyeti.org
Doğanın bize sunduğu nimetleri tercih ederek hem vücudumuzu, hem de ruhumuzu
sağlıklı beslememiz mümkündür.
Yaşamı Nasıl Sınırlar?
Tip 1 diyabet: Pankreastan salgılanan ve kan
şekerini düzenleyen insülin hormonunun tamamen bitmesi sonucu, kan şekerinin sürekli yüksek seyretmesi sonucu oluşan kronik
bir metabolik hastalıktır. Vücut artık insülin
hormonu salgılamadığı için dışarıdan insülin almak zorundadır. Bu yüzden, kişinin her
gün düzenli olarak insülin iğnesi vurulması
gerekir. Ayrıca istediği her besini rahatlıkla
tüketemez. Şekeri etkileyen en önemli besin
ögesi karbonhidratlardır. Zamanında ihtiyaç• Her gün düzenli kahvaltı edin.
• Günlük çiğ sebze tüketimi artırın. Kışın yeşil soğan, turp,
havuç, marul, roka, tere, dereotu, turp, maydanoz, kırmızı lahana tüketin. Her öğünde düzenli olarak mevsimine
göre pişmiş sebze yiyin.
• Mevsimine uygun sebzeleri, her öğünde yemek ya da salata
olarak tüketin. Çiğ sebzenin doğranmadan yenmesi önemlidir.
• Beyaz ekmek yerine her öğünde tam buğday ekmeği,
çavdar, tam tahıllı ekmekleri yeğleyin. Kansızlık sorunu
olanlarda ve çocuklarda uzmana danışarak tüketilmelidir.
• Haftada 2-3 gün kuru baklagil tüketin. Gastrit, reflü vb
sindirim hastalıkları olan kişiler uzmana danışmalıdır.
tan fazla şeker
alındığı için
ya hiç tüketilmeyecek, ya da ölçülü
tüketilecektir. Kişi yalnızca
şekerden mahrum olmayacak; pirinç, mısır, beyaz undan
yapılan makarna ve hamur işlerini (ekmek
dahil) sınırlı tüketecek ya da tüketemeyecektir. Aynı sınır meyve için de geçerlidir. Yememek ayrı bir sorundur. Çünkü az yemek, kan
şekerinin düşmesine neden olacaktır ve bu
da hipoglisemi koması anlamına gelir. Fazla
tüketim ise şeker yükselmesi yani hiperglisemi ile sonuçlanacaktır.
Tip 2 diyabet: İnsülin hormonunun azalması sonucu kan şekerinin yükselmesidir.
Hasta insilüne bağımlı değildir. Ancak ilaç
tedavisi şarttır. Şeker hastalığı sonucu böbrek, kalp, beyin, ayak ve gözde hasarlar oluşmaya başlar.
• Vücudun şeker ihtiyacı besinin içinde bulunan kompleks
şekerlerden alınmalıdır ancak pirinç yerine bulgur, makarna yerine tam buğdaydan yapılan erişteyi yeğleyin.
• Cips, bisküvi, çikolata, jelibon gibi şekeri çok, vitamini ve
besin değeri az hazır ürünleri, raf ömrünü uzatmak için
katkı maddeleri kullanıldığından tüketmeyin.
• Her gün düzenli olarak 35 dakika yürüyüş yapın.
• Kilo problemi varsa diyetisyenden danışmanlık alarak ideal kilonuza inin.
• Ailenizde diyabet öyküsü varsa, düzenli aralıklarla bir endokrin uzmanına görünün.
• Aşırı gazlı ve şekerli içeceklerden kaçının.
• Günlük yağ tüketiminize dikkat edin. Pişirme yöntemleri,
farkında olmadan fazla yağ alımına neden olur. Hiçbir besini yağda kızartmayın. Haşlama, fırında ya da buğulama
yöntemlerini yeğleyin.
• Beyaz undan yapılan poğaça, börek, kurabiye gibi besinleri ara sıra tüketin; her gün değil!
• Pasta, şerbetli tatlılar, baklava, şöbiyet, tiramisu vb tatlıların tüketimini olabildiğince sınırlayın.
• Her gün düzenli olarak meyve tüketin. Meyveyi mevsiminde yiyin. Çok iyi yıkayın ve kabuğunu soymayın.
Her gün
35 dakika
yürüyün
Diyabet, kaliteli yaşam standartlarından ödün vermek anlamına gelir.
5
Diyabeti önlemek için
bin çeşit gıda bulunduğunu gösteriyor.
Bunca çeşitlilik arasında bizlere düşen görev, gıda seçiminde canımızın çektiğini değil, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri tüketmek olmalıdır. Besin tüketimi konusunda bilinçli hareket etmek, obeziteden
korunmanın ilk koşuludur diyebiliriz.
Bedenimizle
Sağlıklı İlişki
Kuralım
6
Yeme sorunundan bahsetmek için kişinin
kilolu olması ya da tanı konmuş bir yeme
bozukluğunun bulunması gerekmez. Birçok
kişi (özellikle kadın) dışarıdan bakıldığında uygun kiloda olsalar da, bedenleriyle ilgili yanlış algı ve korkulara
sahip olduklarında yeme
sorunundan bahsedilebilir. Bedene ilişkin yanlış algı
ve korkular ya
da beden algısının
farkında olmamak,
bedenle kurulmuş sağlıksız bir ilişkiyi çağrıştırır.
O hâlde bu yazıya başlarken
“bedenle sağlıklı ilişki kurmak”,
“bedenle barışık olmak” ya da “bedenle iletişimde olmak” gibi kavramlardan
söz etmek yerinde olacaktır.
Bu kavramlardan hangisini kullanırsak kullanalım, burada sağlıklı ilişkiden bahsedilmektedir. Sağlıklı bir ilişki ise, elbette “barış”ı ve
“iyi bir iletişim”i gerektirir. Bedenimizle kuracağımız ilişkinin olmazsa olmazları, onunla
iletişim hâlinde ve barış içinde olmaktır.
Kişi bedeniyle nasıl iletişim hâlinde
olabilir?
Fazla kilolu olmasa bile bedeninin belli yerlerini, ya da bütün olarak bedenini beğenmeyen ve onunla iletişimini yıllar önce yitirmiş
birçok insanla çalıştım. Bedeniyle iletişim
hâlinde doğan insanoğlu, yaşamda bir şeyler
olup bitiyor ve bu iletişimi kaybediyor.
Arzu GÜNEŞ Uzman Psikolog
arzu@kibem.com.tr
Oysa bedenimiz bizi duyar ve bizimle konuşur. O hep bizimle iletişim hâlindedir.
Bize ihtiyaçlarını söyler, bizi uyarır, aynı zamanda ihtiyaçlarımızı karşılar ve bize gerekeni verir.
Onu duymanızı, anlamanızı engellemiş ve
iletişimi bitirmiş olan nedenler ne olursa olsun, iletişimi yeniden kurmak mümkün. Bedeninizle tanışıp arkadaş olmayı, onu anlamayı, onu sevmeyi ve sonunda ona minnet
duymayı istemez misiniz? Bunu başarırsanız
artık hiçbir sıkıntıda yalnız kalmayacaksınız.
‘Ben’ olmayı öğrenmiş olacaksınız. Çünkü
‘ben’ gözle görüneni ve görünmeyeni içerir
ve onlar birbirini hiç yalnız bırakmayan iki
arkadaş gibidirler.
Bedenimiz bizi duyar ve bizimle konuşur.
‘Ben’in iki parçası arasındaki iletişim
nasıl kopuyor?
Bize, nasıl bir bedene sahip olmamız gerektiğini aşılayıp duran yanlış kültürel
mesajlar, sonunda önyargıları ve ayrımcılığı hayatımızın bir parçası hâline getirmektedir. Belli fiziksel standartlar, başkaları tarafından kabul görmemiz için zorunluluk hâlini almaktadır. Bu standartları yakalayamadığımızda da kendimizi yargılamamız, dışlamamız, hatta reddetmemiz söz konusudur. Bu, iki parçamız arasındaki iletişimin
tümüyle kopması anlamına gelmiyor mu?
Oysa hepimiz kendimiz olmak istiyoruz. Kimseye benzemeyen, biricik ve tek olan “ben”
olmak istiyoruz. Bir yandan “biricik ve tek”
olmaya çalışırken bir yandan da “standart bedenler” olmaya zorlanmak tam bir ikilem! Bu
ikilemin ortasında, “ben”i oluşturan iki yarı,
birbiriyle iletişimi kaybediyor. Bu iletişimsizliğin en büyük göstergesi, kişinin “ne hissettiğine” değil sürekli ve yalnızca “nasıl göründüğüne” odaklanmasıdır. Şimdi bedenimizin nasıl
göründüğüne değil, neler hissettiğine ve neler yapabildiğine odaklanmaya çalışalım.
Nasıl mı? Bir düşünün, bedeniniz sizin için en
son ne yaptı?
• Bir çocuğun gülüşünü duymanızı sağladı.
• Sizi bir dağın tepesine kadar çıkardı.
• Dondurmanın tadına varmanızı sağladı.
• Bir mikropla/enfeksiyonla savaştı.
• Uyanık kaldı ve güvenle arabanızı
kullanarak eve ulaşmanızı sağladı.
• O güzel gün batımını size gösterdi.
• Şehvet hissetmenizi sağladı.
• Başka bir insana hayat verdi.
• O minik kediyi okşamanızı sağladı.
• Acınızı dindirdi, yaranızı iyileştirdi.
• Uyurken tazelenmenizi sağladı.
• Başka birinin yumuşak dokunuşunu
hissetmenizi sağladı.
Diğer yandan kişi, sadece açlıklarını
doyurmaya odaklanırsa -ki bu durumda doyumun peşinde koşarken aslında neye açlık duyduğunu bile anlamayabilir- yine iki parçası arasındaki
iletişimi kaybeder. Duyduğu açlık; karın açlığı, cinsel açlık, onaylanma açlığı ya da başka bir duygusal açlık olabilir. Bazen bu açlıkların hangisini hissediyor olursa olsun kişinin açlığını doyurmak için sadece yediğini
görürüz. Bedeninin ona ne dediğini duymadan sadece yiyerek doymaya çalışır.
Yukarıdaki her iki durumda ihtiyaç duyduğumuz şey, öncelikle içimize doğru bir
yolculuğa çıkmaktır. Şimdi sessiz ve sakin
bir yer bulup oturmalı, derin nefes alıp ne
hissettiğimiz konusunda kendimize ince
bir ayar çekmeliyiz. Herkes içine giden yolu
farklı şekilde keşfedebilir. Ama ne şekilde
olursa olsun bu keşif, önce çok özel bir yaşam deneyimi olup, sonra da yaşam biçimi
hâlini alan ve bizi zenginleştiren bir keşiftir.
İçimize giden yolu bir şeyler yazarak, müzik
ya da resim yaparak, okuyarak veya müzik
dinleyerek keşfetmemiz mümkündür. Dans,
yoga, resim, müzik ve psikoterapi bu yolculuk için kullanabileceğiniz en elverişli araçlar. Bir grup terapisine katılmak da içinize
odaklanmanızı kolaylaştıran, başkalarının
deneyimlerine şahit olmanızı sağlayarak süreci hızlandıran çok uygun bir araçtır.
Herkes içine giden yolu farklı şekilde keşfedebilir.
7
Derin bir
nefes alıp
kendinize
ince bir
ayar çekin.
Pınar Göksan Aker
SÖYLEŞİ
Ediz
n bu
yıllarda
ı
’l
0
6
,
en
ti;
ritlerind
resi geç
a
k
n
u
Film şe
iz H
r,
yısız Ed
r akıyo
a
a
s
l
l
ı
a
Y
n
.
r
a
y
diyo
ise
evam e
d
e
d
diz Hun
E
e
r
y
ö
e
t
k
m
a
geç
or.
sarıyor,
n okuy
a
d
y
şeritler
e
yıllara m
an
nu yap
o
y
i
s
k
e
kol
kaktüs
zerinde
a
ü
d
n
a
i
y
n
i
n
Dü
üç b
e
olan ve
i
r
insanı v
i
b
m
i
n
l
i
e
b
d
i
ş
g
,
olo
on ki
ıtlarken
nan biy
n
u
l
a
u
y
b
ı
n
ü
ı
ular
kaktüs
du.
S’in sor
İ
F
E
aya koy
N
t
r
,
o
n
u
e
H
d
ini
diz
aktör E
felsefes
yaşam
Ediz Hun:
Hayatı Hiçbir Zaman Bırakmam
Yaşamınızın her döneminde uyguladığınız,
özellikle dikkat ettiğiniz ve koruduğunuz bir
yaşam reçeteniz var mı?
Bir biyolog olarak insanoğlunun bedensel ve
ruhsal fonksiyonlarının, yaşamın sağlıklı devam edebilmesi için ne derece önemli olduğuna vâkıfım. Pek tabii, kişinin ata mirası genetik özellikleri (kalıtımsal yapısı) büyük önem
taşımaktadır. Bunun yanında, iyi ve sağlıklı
beslenme, günlük alınacak sıvının ehemmiyeti, bedenin en az yedi saat uykuya ihtiyacı
olduğu bilinci, zararlı alışkanlıklardan uzak durarak doğa ile iç içe yaşama çabası, hiç şüphe
yok ki, o insanın sağlıklı bir şekilde hayatını
devam ettirebilmesi için başta gelen “Yaşam Reçete”sidir.
Ben sorunuza yanıt olarak, bu
saydıklarımı mümkün olduğunca tatbik etmeye çalışmaktayım.
a. Hareketi hiç ihmal
etmem, spor yaparım. b. Daima değişik (her türlü) ve
taze gıda tüketirim.
c. Sigara içmiyorum.
d. Yüksek alkol içeren içkileri sevmem. e. Günde iki litreden fazla sıvı tüketirim. f. Hiçbir zaman özgüvenimi kaybetmem. g. Hayatı hiçbir
zaman bırakmam. h. İçime atmam, haksızlığa
nerede olursa olsun büyük reaksiyon gösteririm. ı. Ruhsal ve fiziksel yönden kuvvetli bir
insan olduğuma inancım tamdır. i. Hayatıma
hiç rejim uygulamadım, 30 yıldır hep 80- 82 kg
arasındayım.
Sağlıklı yaşam reçeteniz içinde sağlıklı beslenme reçeteniz de önemli bir yer tutuyor
olmalı… Nasıl bir beslenme programı uyguluyorsunuz?
Hiçbir zaman yiyeceğim bir yemeği hayal etmedim, hiçbir gün bir pastaneden geçerken içeriye
imrenerek bakmadım. Önüme ne yemek gelirse onu iştahla yerim. Midem hassas olduğu için
özellikle evimde yemeği tercih ederim. Sadece
bir zaafım var, o da şudur: Tatlısız yapamam,
yemek sonrası veya akşam çayı ile mutlaka bir
kuru pasta ve benzeri çörek yemek isterim. Sabahları bir çorba kaşığı naturel balık yağı içer ve
devamında nar suyunu ihmal etmem.
Sabah kahvaltılarımda çoğu kez kızarmış ekmeğin üstüne hayvansal tereyağı sürerim. Yemeklerde daima yağsız kırmızı eti tercih ederim.
Karaciğerlerinizi sağlıklı tutarsanız, şişmanlama tehlikesini uzak tutarsınız.
görünmesine rağmen yemekler çok lezzetsiz geliyor
bana.
Son olarak, Çocuk Ediz’in
yemekle arası nasıldı?
Çocuk Ediz çok iştahlı değildi; ancak annem felsefe
öğretmeni olduğu için yetişmiş bir anne olarak daima
sağlıklı yemek hazırlardı.
En çok sevdiğim, “kanepe” dediğimiz fırında
kızarmış kaşar peynirli ekmekti. Ayrıca Çerkez babacığımın yaptığı mükemmel Çerkez
Tavuğu’na da bayılırdım. Ama her zaman,
benim için olmazsa olmaz, az yemek kaydıyla
TATLI’lardır.
Çocukların ve gençlerin beslenmesinde en
büyük tehdit hiç şüphe yok ki, Fast Food’dur.
Bunları yemeğe devam edenler zararlarına da
daha sonraları katlanacaklardır.
Belki size uygun düşmeyecek ama benim için
önemli olan yemeğin lezzetidir. Birçok kez gittiğimiz lüks restoranlarda her şey mükemmel
Sayın Ediz Hun, yaşamı severek ve ciddiye alarak yaşıyor. Seçimleri son derece bilinçli ve yerinde. Her gün
düzenli olarak yapılan bireye özgü egzersiz, vücudun
esnekliğini artırır. Kemikleri güçlendirir. Kanser, diyabet, kalp hastalıkları riskini azaltır. Mutluluk hormonunun salgılanmasıyla birlikte stresi azaltır. Yağ dokusunu azaltarak kas dokusunu korur. Ancak egzersiz,
kişinin özelliklerine ve hastalıklarına göre düzenlenmelidir. Zira ağır ve yanlış sporlar ters etki yaratabilir.
Alkol, enerji bakımından yüksek kalori içeren bir besin
kaynağıdır. Özellikle kırmızı şarabın kalp için yararına
vurgu yapılsa da tüketilen günlük miktar önemlidir.
Örneğin kişi bir seferde 6 kadeh şarap içerse yararından tabii ki uzaklaşır. Rakı, cin tonik gibi yüksek kalorili içecekler, günlük miktar 30cc’yi geçmezse zararlı
değildir. 1 kadeh şarap 160, 1 duble rakı 375 kaloridir.
Sanatçının yağsız kırmızı et tercihi, doymuş yağ içeriği
bakımından önemli... Günümüzde, “Kırmızı et asla tüketilmemelidir” şeklinde yanlış yönlendirmeler var. Oysa et B12, B6, folik asit,
selenyum ve demir açısından zengindir.
Önemli olan, etin pişirilme şeklidir. Haşlanması ya da fırınlanması önemlidir.
Yağda kızartıldığında, yağlı etten farkı
kalmaz. Diğer taraftan tüketilen miktarın
fazla olması, erkeklerde gut hastalığına
ve böbrek taşlarının oluşumuna yol açar.
Nefis yanıtlarınız için teşekkürler…
Et tüketimi fazlaysa sanatçıya haftada iki gün kuru
baklagil tüketmesini salık veririm. Hem posa ihtiyacı,
hem de günlük doymuş yağı daha az alması için. Protein yerine geçen barbunya, nohut, yeşil mercimek ve
kuru fasulyeyi sofradan eksik etmemek gerekir. Ayrıca
yoğurt özellikle bağışıklık sistemini güçlendirici prebiyotik bir besin. Kalsiyum ve fosfor ihtiyacını karşıladığından, erkeklerde kemik erimesi daha az görülse
de günümüz beslenme alışkanlıkları nedeniyle bu
oran artmaktadır.
Kişiye göre değişmekle birlikte sağlıklı biri için günlük
tuz miktarı 6 gramdır. Bu miktar ülkemizde 17 gramdır. Aşırı tuz tüketimi hipertansiyon, kalp ve inmeye
yol açabildiğinden tehlikelidir. İyotlu tuz tüketmek gerekir. Zaten besinlerin içinde -özellikle ekmekte- yeterince tuz bulunur (Hangi besinlerin tüketildiğine bağlı
olmak kaydıyla). Ediz Bey tuz tüketmemekle çok yerinde bir şey yapıyor. Yıllardır aynı kiloda kalması da çok
güzel. Ancak burada yalnızca vücudun
kütlesi değil, yağ ve kas oranındaki dağılım önemlidir. Çünkü yaş ilerledikçe kas
dokuları zayıflamaya başlar. Bu açıdan da
bu dağılıma baktırmakta fayda var.
Marmara balığı yemediğinden, Sayın
Ediz Hun’a leziz bir Akdeniz Çupra’sı tabağı gönderiyorum.
Hatice Karslıoğlu
Gelişmiş bir sofra kültürü, yemek sanatının
artistik boyutuna işaret eder. Yemek yediğiniz ortamda ya da sofrada, neler sizin için
olmazsa olmazdır?
DİYETİSYENDEN
Marmara balığının ne derece kirli olduğunu bildiğim
için ağzıma almam. Ben 22
yaşımda sinemada görev aldığım için, kendime iyi bakmam gerektiği bilinci o zamandan itibaren gelişti. Gece
hayatını sevmem ve mazbut
yaşarım. Bir de uzun yıllar tuz
tüketmediğimi söylemeliyim.
Kanser Beslenme İlişkisi
Gelişmiş ülkelerde enfeksiyon
nedeniyle ölüm oranı yüzde 1-2, kalp
hastalıklarından ölüm oranı yüzde
40, kanserden ölüm oranı ise yüzde
25 civarındadır. Kanser nedeniyle
ölüm oranı gelişmiş ülkelerde,
gelişmekte olan ülkelere göre 3
kat daha fazladır. Ülkeler geliştikçe,
sanayileştikçe ve enfeksiyon
hastalıkları kontrol altına alındıkça
kanserli hasta sayısı ve kanserden
ölümler de artıyor.
Amerikan Kanser Arşivi’nden alınan verilere
göre, 0-15 yaş arasındaki çocukların yüzde
8-12’sinde kanser görülüyor. Bu yaş grubunda
en yaygın kanser türü lösemi, kemik ve beyin
kanseri olarak saptanmış. 16-35 yaş arası genç
yetişkinlerin ise yüzde 2-3’ü kanser.
Kanserde risk faktörleri
Besin ögelerinin, vitamin ve minerallerin yetersiz ya da fazla alımı kanser riskini artırır. Risk,
yalnızca bunlarla ilintili değildir. Besinleri pişirirken ya da saklarken de kanser yapıcı madde
oluşumu nedeniyle risk söz konusudur.
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki obez olanlarda kanser, normal kilosunda olanlara göre
daha sık görülür. Özellikle meme, kolorektal
(kalın bağırsak ve rektum) kanserleri ile kan
kanserleri… Yağ tüketim düzeyi yüksek olan
toplumlarda şişmanlık oranı yüksektir. Yağlı
besinlerin çok alınması, kanser yapan ve kanseri ilerleten maddelerin alımının da artmasına
neden olur. Şeker ve nişastanın kanser yapıcı
ya da ilerletici oldukları konusunda herhangi
Prof. Dr. Ayşe Baysal
bir kanıt bulunamamıştır. Ancak bunların gereğinden fazla alınması şişmanlığa yol açar.
Deney hayvanları ve insanlar üzerindeki araştırmalar, yağın kanser riskini artırdığını gösteriyor. Her türlü yağ; sıvı ya da katı, hayvansal ya
da bitkisel yağlar özellikle meme, prostat, testis, rahim, yumurtalık ve kolorektal kanserlerin
oluşum riskini artırır. Çünkü çevrede bulunan
kanser yapıcı kimyasal maddeler yağ içinde
birikir ve çok yağ alımı bu maddelerin vücuda
girişini artırır.
Besinlerin tütsülenmesi, tuzlanması, nitrit,
nitrat ve daha başka kimyasal maddeler eklenerek işlenmesi sırasında bazı kanser yapıcılar
oluşmaktadır. Odun, kömür ve diğer yakıtların
dumanında binlerce karsinojen bulunmaktadır. Bu tür besinleri çok tüketenlerde mide
kanseri sık görülür.
Besinlerin aşırı saflaştırılması, kanser koruyucu
posanın ve antioksidantların kaybına neden
olur. Örneğin buğdayın kepeği ve özü alınarak beyaz un hâline getirildiğinde, kanserden
koruyucu maddelerin yüzde 90’ı kaybolur. Tüketilen besinlerde posa azaldığında kolorektal
kanserleri daha sık görülür.
Besinlere çok fazla baharat eklendiğinde sindirim sisteminde tahriş meydana gelebilir. Söz
gelimi acı besinleri çok tüketenlerde yemek
borusu ve mide kanserleri daha sık görülür.
Antioksidantın önemi
Besinlerde bulunan antioksidantlar, kanser
riskini azaltır. Araştırmalar, antioksidant yönünden zengin besinleri çok tüketenlerin kan-
larında, antioksidant ögelerin yoğunluğunun
arttığını, bunun da kanser riskini azalttığını
göstermiştir. Tek başına hap olarak antioksidant alınmasından ziyade, pek çok antioksidantı içeren sebze ve meyvelerin çok tüketilmesinde yarar vardır. Kanserden korunmak
için günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve
yenmesi salık veriliyor.
sal protein alımının
kanserle bağlantılı
olmadığını göstermiştir. Bu nedenle
yağsız et, süt ve
benzeri
besinlerin
tüketimi kanser riskini artırmaz.
Mutlaka tüketilmesi gereken besinler
Yanlış pişirme
Bazı besinlerde bulunan özel maddeler kan- yöntemleri
serden koruyucu özellik taşır. Özellikle kansere
duyarlı olanlar, sigara içenler ve havanın kirli ol- Yanlış pişirme, kanserden koruyucu vitaminleduğu bölgelerde yaşayanların bu besinleri faz- rin kaybına neden olur ve karsinojenler oluşur.
laca tüketmeleri salık verilmektedir. Bu besinler Söz gelimi sebzenin yanlış pişirilmesi sırasında
mercimek, kuru fasulye, nohut, taze fasulye, C vitamini kaybolur. Etin çok yüksek sıcaklıkta
bezelye, meyve, ceviz, fıstık ve fındık gibi sert ızgara da ya da aleve çok yakın tutularak pişikabuklu meyveler, turunçgiller, kayısı, karadut, rilmesi sırasında da kimyasal karsinojenlerden
kızılcık, kiraz, vişne, kuş üzümü, kırmızı-kara nitrozaminler oluşur. Nemli ortamda saklanan
üzüm ve diğer meyveler, lahana, karnabahar, besinler küflenir. Bazı küfler toksin üretirler.
ıspanak, pazı, turp, nane, kekik,
Kanser oluşumunun
Bunlar karaciğer kanser riskini
pancar, şalgam, sarımsak, soğan,
başlıca nedenleri
artırır.
pırasadır. Ancak bu besinleri tü- • Tütün (sigara, puro, çiğneme
Bazıları için amaç “Yemek için
ketirken günlük alınması gereken tütünü vb)
• Düşük, yüksek enerjili radyasyon
dozlar önemlidir. İhtiyaçtan fazla
• Yaralanmalar
alınan enerjinin yağa dönüştüğü • Kızdırılmış yağların ve doymuş
ve şişmanlığa yol açtığı unutul- yağların fazla tüketilmesi
• Yiyeceklere ve içeceklere bilerek
mamalıdır.
yaşamak”tır. Bu tür insanlar “Atın
ze ve meyvelerin fazla tüketilmesi, posa alımını artırıp bağırsakların düzenli
çalışmasını sağlayarak kolorektal kanserinin
önlenmesinde yardımcı olur. Çok et, dolayısıyla çok hayvansal protein tüketen ülkelerin
insanlarında meme, rahim, prostat, kolorektal, pankreas ve böbrek kanserleri, hayvansal
proteini az tüketen ülkelerdekinden daha sık
görülür. Deneysel araştırmalar, yağsız hayvan-
bu insanlar günün birinde hiç-
11
ölümü arpadan olsun” atasözüne uygun beslenme davranışı
ile canlarının istediği gibi, doğ-
katılan ya da bilmeden karışan
Kepeği ve özü ayrılmamış tahıl oksijenli, azotlu, klorlu kimyasallar ru mu, yanlış mı düşünmeden,
ürünleri, kuru baklagil, taze seb- • Küflerin ürettiği zehirler
biraz da zevk için yerler. Ancak
bir şey yiyemez duruma gelebilirler. Hatalı ve
aşırı beslenmeden kaynaklanan kanser, kalpdamar, şeker, gut gibi hastalıklar birdenbire
ortaya çıkmazlar. Gençliğinde hiç hastalanmayacak gibi yaşam sürdürenler, hatalı beslenmenin cezasını genellikle 35-40 yaşından
sonra çekmeye başlarlar.
Ceviz,
fıstık,
fındık gibi
sert kabuklu
meyveleri
tüketin.
Yılbaşı Sofranıza
Erzurum’dan
NE NEFİS!
Çılbak
Dolma
İÇİNDEKİLER
ÖLÇÜ
Çiğ köftelik bulgur
veya Yarma
2 su bardağı
Tam buğday unu
6 yemek kaşığı
Yumurta
1 adet
Kaymaksız yoğurt
2 su bardağı
Zeytin yağı
2 yemek kaşığı
Sarımsak
4 diş
Pul biber
1 tatlı kaşığı
Nane
1 tatlı kaşığı
Tuz
1 tatlı kaşığı
Yapılışı
Tepsiye bulguru koyun. Bulguru 1 bardak
su ile ıslatıp 10 dakika bekletin. Yumurta ve tuz koyup yoğurun. Un ekleyerek
yumuşak bir hamur elde edin. Bulgur hamurundan ceviz büyüklüğünde parçalar
alıp parmaklarınızın şeklini alacak şekilde
bastırın. Kaynayan suya 1 kaşık tuz atın.
Hazırladığınız köfteleri ekleyerek, 10 dakika
makarna haşlar gibi haşladıktan sonra süzün.
Sarımsakları dövün, yoğurtla karıştırıp köftelerin üzerine gezdirin. Nane ve pul biberi sıvı
yağla birlikte (yağı kızdırmadan) üzerine dökün. Sıcak servis yapın.
AFİYET OLSUN.
Besin Değeri
Kalsiyum, A vitami, B1 vitamini, E vitamini, Folik Asit,
potasyum, demir içerir. Protein bakımından zengindir.
Kompleks karbonhidrat, posa antioksidant yönünden zengindir. Doymuş yağ oranı düşüktür. Glisemik
indeksi düşük besinlerden ötürü kolesterol ve şekeri
düşürücü özelliği vardır. Kanserden riskini azaltır.
Sağlıklı ve Nefis yemek tariflerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz?
Tarifleriniz için: info@kibem.com.tr • Faks: 0 312. 466 7569
Download