subhanehu ve teâlâ

advertisement
Eski Dost, Düşman Olmaz; ABD-İRAN Yakınlaşması
zilhicce 1436
ekim '15 SAYI: 42
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun…
'Eski dost, düşman; eski düşman da, dost olmaz.' diyenler, yüzbinlerce yıllık tecrübeye dayanarak
bunu söylemişler. İran ve ABD 'Dostluk-düşmanlık' ilkesinde itikadları yerle bir ettiği gibi, insanlık
tecrübesine de ezber bozdurdu.
Türkiye, seçimlerle beraber oluşan yeni gündemiyle meşgulken, tüm Ortadoğu'nun gidişatına
etki edecek bir gelişme yaşandı. Uzun zamandır gündemde olan ve üzerinde konuşulan Nükleer
program anlaşması son aşamasına geldi ve taraflar arasında imzalandı. Kendi iç sorunlarıyla meşgul
olan Türkiye, bu yeni durumla çok alakadar olamasa da, birinci dereceden bu antlaşmanın muhatabıydı aslında.
Antlaşmayı önemli kılan, bu antlaşmayla beraber İran'ın bölgede elde edeceği nüfuz ve ekonomik
kalkınma... Yaklaşık kırk yıldır devam eden ambargoların İran'ı zor duruma soktuğu ve Rusya-Çin
bloğunun desteği olmasa ekonomik yönden çökeceği bilinen bir hakikat. Bu antlaşma, ambargoları
kaldırdığı gibi İran'ı Batı için yatırım alanı, Batı'yı ise İran için bir pazar hâline getirecek. Ekonomik
sıkıntıların ayağına pranga vurduğu ve siyasi emellerini hayata geçirmede ağır davranan İran için
bu ekonomik rahatlama, hareket esnekliği ve seriliği kazandıracaktır. İmkansızlıkları ve ekonomik
sıkıntılarına rağmen Suriye, Irak ve Yemen'de bunca şerre sebebiyet veren İran'ın, bu sıkıntılardan
kurtulmuş hâlinin bölgeye nasıl bir tufan olarak yansıyacağı öngörülebiliyor olsa gerek.
Okurlarımıza faydalı olması, objektif bir bakış açısı kazandırması temennisiyle dergimizin bu ayki
gündemine ABD-İRAN izdivacı ve bunun Türkiye'ye yansımasını taşıdık.
Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.
Editör
İÇİNDEKİLER
03
20
24
30
34
42
46
51
57
60
64
66
71
Mutasavvıfların Allah Tasavvuru
Ebu HANZALA
Eski Dost, Düşman Olmaz;
ABD-İRAN Yakınlaşması
Başyazı
Tesettüründe İhlâslı Ol
Faruk FURKAN
Münafıkların Özellikleri: Alaycıdırlar!
Özcan YILDIRIM
İlk Müslümanlar ve
Bireysel Davet Dönemi
Enes YELGÜN
Zor Günlerin Adamı Sadık İnsan;
Riddet Olayları
Murat MÜSLİHAN
Tek Başına İken Allah'ı Zikredip
Ağlayan Kimse
Emre ACAR
Tevhid Ümmetine Karşı Birleşi(r)k Laik
Güçlerin Topyekün Taarruzu
Kerem ÇAĞLAR
Osmanlı'da Kadızadeliler Hareketi
Serfıraz İSLAM
Zorlu Yolculuk Taif
Mahi
Bağışıklık Sistemi ve Beslenme
Dr. Seyfullah İSLAM
Cemaatin Manası ve Önemi
Enes DOĞAN
Kelime-i Tevhid'in Anlamı ve Şartları
Veysel TÜRK
Aylık Dergi
Zilhicce 1436
Ekim 2015
Sayı: 42
Fiyatı: 5
Satış Noktaları
İrtibat Büroları
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:
Abdullah DEMİR
Yayın Türü:
Yaygın Süreli
Reklam ve Abonelik:
info@tevhiddergisi.net
www.tevhiddergisi.net
Adres: Kirazlı Mh. 1 Sk. No: 21/A
34210 Bağcılar/İSTANBUL
Abonelik için: 0 545 762 15 15
Yazışma Adresi: Abdullah DEMİR
Güneşli Merkez Postane P.K. 51
Bağcılar/İstanbul
Basım: Step Matbaacılık
Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11
Mahmutbey-Bağcılar/İstanbul
Tel : 0 (212) 446 88 46
Dergi İçerisinde Yer Alan Yazılardan
İlgili Yazar Mesûldür.
Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
İstanbul: Tevhid Kitabevi, Hürriyet Mh. Cumhuriyet Cd. No: 3 Bağcılar/İSTANBUL | 0 (545) 762 15 15
Bursa: İkra Kitabevi, İlahiyat Fak. Karşısı Fethiye Mh. Kırlangıç Sk. No:17 Nilüfer/BURSA | 0 (532) 138 02 42
Diyarbakır: Tevhid Kitabevi, Kaynartepe Mh. Gürsel Cd. No: 90/A Bağlar/DİYARBAKIR | 0 (541) 857 34 20
Konya: Tevhid Kitabevi, Şükran Mh. Fıçıcılar Sk. No: 37 Meram/KONYA | 0 (553) 513 48 48
MERKEZ:
Büro 1:
Büro 2:
Büro 3:
Büro 4:
Büro 5:
Kirazlı Mh. 1. Sk. No: 21/A Bağcılar/İSTANBUL
Güvercin Tepe Mh. Fatih Cd. No: 209 Başakşehir/İSTANBUL
İsmetpaşa Mh. 90. Sk. No: 4 Sultangazi/İSTANBUL
5 Nisan Mh. 749. Sk. No: 5 Bağlar/DİYARBAKIR
Sarıyakup Mh. Karaman Cd. No: 81 Karatay/KONYA
Bahçıvan Mh. Sıhke Cd. Karatekin Sk. Yavuz Canlı Apt. Kat: 2 (Erçek Durağı Karşısı) Tuşba/VAN
Vahyin Rehberliğinde
Ebu Hanzala
Mutasavvıfların Allah
Tasavvuru
Tevhidin onların yanında dört mertebesi vardır. Başlangıç
noktası peygamberlerin davet ettiği ve Kelime-i Tevhid'in
anlamı olan makamdır. Orta hâli Ebu Yezid el-Bestami gibi Allah
olunabileceğine inanan, fakat bazen kendini Allah hissetse de
bu hâlin sürekli devam etmediği insanlardır. Kemal ve nihayet
ise kendini Allah görmek ve bu hâlin devamlı olmasıdır.
A
Allah'ın Adıyla...
llah'a hamd eder, O'nu tüm eksiklerden tenzih ederiz. Şahitlik ederiz ki; O tektir, bütün
ihtiyaçların kendisine arz edildiği Es-Samed'dir.
Benzeri, ortağı ve dengi yoktur. O yaratan, biz
kulları ise yaratılanız. 'Yarattıklarını O'ndan bir
cüz kılan' anlayıştan O'nu subhanehu ve teâlâ tenzih
eder, bu anlayış ve sahiplerinden teberri etmeyi
kelime-i şehadetin gereği olarak görürüz.
nu söylerler. Toplumun tasavvufa ve ehline olan
saygısının altında da bu hakikat yatar. Tek amaçları Allah'ı tanımak, O'nu subhanehu ve teâlâ gönülden
sevmek ve O'na hakkıyla kulluk etmek olan bu
insanları; Allah'ın dostları, Allah erleri gibi isimlerle anar ve severler.
Tasavvufun bu iddiasına karşılık; tasavvufta
kaynak olarak kabul edilen kitaplar, yolun piri,
Salât ve selam bizlere Allah'ı en güzel şekilde taifenin seyyidi, makamların ve hâllerin üstadı,
tanıtan, O'na subhanehu ve teâlâ kulluk yollarını öğre- pir-i mügan gibi lakaplarla ta'zim edilen insanten, O'nun rıza ve sevgisine erişme konusunda ların nasıl bir Allah inancına sahip olduklarına
bizleri insanların akıl, zevk, ilham ve şeytani ves- mercek tuttuk.
veselerine muhtaç bırakmayan en güzel örnek
Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki okumaMuhammed Mustafa'ya olsun.
larım ve yazımı yazma sürecinde sürekli 'Allah
Tasavvuf erbabına tasavvufun ne olduğu, ga- subhanehu ve teâlâ zalimlerin ve müşriklerin söyledikleyesi ve İslam'ın hangi yönünü ön plana çıkardığı rinden ne de yücedir' sözünü vird edindim. Allah'a
sorulduğunda genelde 'Marifetullah' dediklerini hakaret edildiğini işiten bir Müslümanın ruh
duyarız. Allah'ı hakkıyla tanıma/marifet ve bu hâlini yazı boyunca hissettim. Daraldım, sıkıltanımaya bağlı olarak O'na subhanehu ve teâlâ hakkıyla dım, bunaldım.
kulluk etmenin tasavvufun nihai gayesi olduğuYine belirtmeliyim ki çok meşhur zatların
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
5
Allah'a subhanehu ve teâlâ karşı söylediklerinin onların
sözleri olup olmadığını bilmiyoruz. Tasavvufa
felsefe bulaştıran ve ona yeni bir hüviyet kazandıran zındıkların, görüşlerini meşrulaştırmak için
bu zatlara iftira etme olasılığı da mevcuttur. Bu
sebepten bizleri ismi geçen şahıslar değil bu
fikirler, bu fikirleri kitaplarına alıp yayanlar,
bu kitapları kutsayanlar ilgilendirmektedir…
Bu ilim halkasından ne anlamalıyız? Şeyhin
Allah'tan büyük olduğunu, şeyh ile Allah veya
Peygamber ile Allah arasında fark olmadığını,
eşitlik olduğunu... Ayrıma gitmenin, yani tevhid
inancının çirkin bir şey olduğunu...
İçki masasında oturup alem yapan bir sarhoşa şöyle bir sorunun sorulduğunu farz edelim:
'Allah subhanehu ve teâlâ kadın kılığına girip ya da bir
Sürekli Allah aşkından söz eden, efendisi kadına hulul edip, bir insanın cinsel ihtiyaçlarını
Şems-i Tebrizi'yle arasındaki akla ve fıtrata sığ- karşılar mı?'
mayan ilişkisini Allah sevgisine ulaştıran bir
Elindeki içki şişesiyle Rabbine isyan eden,
merdiven olarak izah eden, Allah aşkını anlaİslam'la
ilişkisi sadece bu dine müntesip olmakla
yamadığımızdan ikisinin arasındaki ilişkiyi de
sınırlı
olan
birinin dahi bu soruyu sorana fiziki,
anlayamayacağımızı iddia eden Mevlana Celaen azından sözlü bir tepki vereceği kesindir. 2
leddin Rumi nasıl bir Allah'a inanıyor?
vahyin rehberliğinde
Bu soruya Mevlana'nın nasıl cevap verdiSultan Veled buyurdu ki: Bir gün babam
ğine bakalım:
(Mevlana) medresede bilgiler saçıyordu. Ders esnasında 'Gerçek murit
'… Yine Sultan Veled'den nakledilşeyhinin herkesten üstün olduğuna
miştir. Bir gün ileri gelen sufiler bainanan kimsedir.' dedi. Bir adam
bam Hudavendigar'a 'Ebu Yezid,
Beyazıd'i Bestami'nin muridben ilahımı daha sakalı bitmeBeyazıd'i
lerinden birine: 'Şeyhin mi
miş bir genç biçiminde gördüm'
Bestami'nin mubüyük yoksa Ebu Hanife mi?'
buyuruyor. 'Bu nasıl olur?' diye
ridlerinden birine: 'Şeyhin
diye sordu. O 'Şeyhim' dedi.
sordular. Dedi ki: 'Bunda iki
mi büyük yoksa Ebu Hanife
'Ebubekir mi büyük yoksa
hüküm vardır: Beyazıd
mi?' diye sordu. O 'Şeyhim' dedi.
senin şeyhin mi?' diye
Bestami, Allah'ı subhane'Ebubekir mi büyük yoksa senin
şeyhin mi' diye sordu. O yine
hu ve teâlâ sakalı bitmemiş
sordu. O yine 'Şeyhim'
'Şeyhim' diye cevap verdi. Adam
genç suretinde görmüş ya
diye cevap verdi. Adam
birer birer tüm sahabeyi
da Beyazıd'ın isteğinden dobirer birer tüm sahabeyi saysaydı. O yine 'Şeyhim'
layı
Allah onun gözüne sakalı
dı. O yine 'Şeyhim' dedi. Adam
dedi.
bitmemiş
genç çocuk biçiminde
'Muhammed mi büyük senin şey 3
görünmüştür.'
hin mi?' diye sordu. Yine 'Şeyhim
büyüktür' dedi. En sonunda 'Allah
Dağları çatlatıp, semayı parçalayan,
mı büyük senin şeyhin mi?' diye sordu.
denizleri kaynatıp, yerleri sarsacak
Murid: 'Ben Allah'ı şeyhimde gördüm,
bu ğaliz küfrün etkisi daha geçmeden,
şeyhimden başka kimseyi tanımam, hep
hemen ardına şu menkıbeyi anlatır Eflaki:
onu tanırım.' dedi.
Başka bir müride 'Allah mı büyük senin şeyhin
mi?' dediler. O da: 'Bu iki büyük arasında hiçbir
fark yok' diye cevapladı.
Ariflerden biri de: 'Bu iki büyükten daha büyük
bir lazımdır ki, bu farkı ortaya koysun.' dedi.
'Allah görünmediği için peygamberler ona naib/
vekil oldu. Hayır, hayır... Böyle değil. Bu naible
(Peygamberi) niyabet edileni (Allah'la) birbirinden
ayırmak çirkin bir şeydir. Burada ikilik yoktur.' 1
6
1. Kabalcı Yayınevi, Ahmet Eflaki, Ariflerin menkıbeleri, Sayfa 265
'Şems-i Tebrizi'nin Kimya adında bir hanımı
vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram
bağlarına taraf gitti. Mevlana hazretleri medresenin kadınlarına işaret ederek 'Haydi gidin! Kimya
Hatun'u buraya getirin; Mevlana Şemseddin'in
gönlü ona çok bağlıdır' buyurdu. Bunun üzerine
kadınlardan bir grup onu aramaya hazırlanırken
2. Bir avukat beyin aktardığına göre içki sofrasında şöyle bir hadise
cereyan ediyor. Sarhoşlar şarkı söylemeye başlıyorlar. Aralarından
biri bir alevi türküsü söylüyor ve bir yerinde 'Yetiş ya Muhammed
yetiş ya Ali' diyor. Arkadaşları tepki gösteriyor. 'İçki sofrasına Peygamberimiz ve Ali efendimizi karıştırma.' Adam söylemekte ısrar
edince sofradan biri dine karşı bu saygısızlığı adamı bıçaklayarak
cezalandırıyor.
3. Ahmed Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, Sayfa 484
Mevlana da Şems'in yanına girdi. Şems şahane bir
çadırda oturmuş, Kimya Hatun ile konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada
oturuyordu. Mevlana bunu görünce hayrette kaldı.
Onu (Kimya) aramaya hazırlanan dostlarının karıları da henüz gitmemişlerdi. Mevlana dışarı çıktı.
Bu karı kocanın oynaşmalarına engel olmamak için
medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra 'İçeri gel' diye
bağırdı Şems. Mevlana içeri girdiğinde Şems'ten
başkasını göremedi. Bunun sırrını sordu ve 'Kimya
nereye gitti?' dedi. 'Yüce Allah beni o kadar sever ki
istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya
şeklinde geldi.' buyurdu Şems.
gün müddet istedi. Arkadaşlara haber verdim… Üç
gün geçtikten sonra sabahleyin geldim ve kapının
aralığından hücrenin içine baktım. Hücrenin her
tarafının Mevla'nın mübarek vücudu ile dopdolu olDilinden Allah ve marifetullah lafızları eksik duğunu gördüm. Hatta yarıklara pamuk tıkanması
olmayanların 'Allah' dediklerinde kast ettikleri gibi, kapının aralığı da Mevlanayla tıkanmıştı… Bu
heybetli manzara karşısında bağırarak kendimden
budur işte...
geçtim. İki kez bu manzarayı gördüm. Son defasınMevlana, Sultan Veled'e soruyor: 'Bahaeddin da tekrar baktım. Onun cisminin güzellik ve zayıflık
sana Allah'ı göstermemi ister misin?' 'Büyük bir bakımından eski hâlini aldığını ve mübarek eliyle
vücudunu okşadığını gördüm. Vücuduna 'Aferin!
lütuf olur.' dedim bende.'
Aferin! İyi dayandın. Tur Dağı buna dayanamamış
Bunun üzerine Mevlana oğluna uzun bir riya- parça parça olmuştu. Sen bunu kaldırabildin. Senin
zet metodu öğretiyor. Günün neticesinde yirmi gibi Yar-i Gar'a aferinler olsun' dediğini işittim.' 6
saatini Allah için harcayacağı bir program veriyor.
Musa aleyhisselam Allah'ı subhanehu ve teâlâ görmek
Ve şöyle sonlandırıyor bu teklifini:
isteyince, Allah bunun imkansız olduğunu ve
'Ondan sonra ne kadar istersen ve elinden geldi- beşer takatinin çok üstünde bir şey olduğunu
ğinde Allah'ı gör ve sevgiliyle aşk oyunları oyna. ona bildirmiş, dağa tecelli ederek dağı paramArtık ona ne söylersen, ondan ne ararsan kolayca parça etmiştir.
elde edersin.' 5
"Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr'a) gelip Rabbi de
Mevlananın aşk oyunları oynanabileceği Allah ona konuşunca, "Rabbim! Bana (kendini) göster,
ile bizim inandığımız tüm eksiklerden münezzeh, sana bakayım" dedi. Allah da, "Beni (dünyada)
El-Kuddus ve El-Selam olan Allah aynı değildir katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yeelbette. Tüm putperestlerin zihinlerinde inşa et- rinde durursa sen de beni görebilirsin." dedi. Rabbi
tikleri ve tapındıkları bazı ilahları vardır. Onların dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ
ilahı beşere kıyas edilen, her türlü eksikliğin izafe da baygın düştü. Ayılınca, "Seni eksikliklerden uzak
tövbe ettim. Ben inananlaedildiği bir ilahtır. Müminlerin inandığı, rızası tutarım Allah'ım! Sana
7
rın
ilkiyim"
dedi."
için yaşadığı, uğruna canlarını ve mallarını feda
ettikleri ilahsa; O subhanehu ve teâlâ müşriklerin ona
Ancak ne ilginçtir, Tur dağının dayanamanispet ettikleri eksiklerden münezzehtir.
dığı ve Musa aleyhisselam için mümkün olmayan,
Mevlana'nın bedeni için mümkün olmuştur.
'Babam Ramazan ayında bir evde inzivaya çekiTabi oğlunun olayı anlatırken özellikle belirttiği
lerek, on güne yakın kimseye yüzünü göstermedi…
bir noktayı da gözden kaçırmamak gerekiyor:
Konya'nın bilginleri, fakirleri, emirleri ve bütün inMevla'nın cesedi o kadar büyüyor ki tüm odayı
sanlar medreseye gelip, biz Mevlana'nın ayrılığına
kuşatıyor, kapı deliği dahi o suretle doluyor!!!
dayanamıyoruz dediler, kıyameti koparıp ağlayıp
Acaba bu durumda Allah nereye tecelli etmiş
sızladılar… Ben durumu babama bildirdim. Üç
oluyor? Ya da hangi surette zuhur ediyor?
İşte Beyazıd'ın hâli de böyleydi. Tanrı ona sakalı
bitmemiş bir genç suretinde göründü.' 4
4. A.g.e. Sayfa 484
6. A.g.e. Sayfa 219
5. A.g.e. Sayfa 204
7. 7/Araf, 143
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
7
Son bir nakille bu faslı bitirelim:
'Kira Hatun, Mevlana'nın yırtık feracesini,
Mevla'nın üzerinde dikiyordu. Bir elbiseyi insanın
üzerinde dikerken ağza bir şey almak bilinen bir
adettir. Örneğin; bir yaprak, bir saman çöpü veya
bir kağıt parçası alınır. Böyle bir şeyi ağza almadan dikmeyi uğursuz sayarlar. Kira Hatun aklından
'Acaba Mevlana da mübarek ağzına bir şey aldı mı?'
diye geçirdi. Mevlana hemen: 'Bunun önemi yok;
sen adam akıllı dik. İşte ben ağzıma 'Kul huvallahu
ahad: De ki Allah tektir…'i aldım ve Allah'ı dişimle
adamakıllı yakaladım' buyurdu.' 8
1400 yıldır var olan ve hak ve batıl mücadelesinin son perdesini temsil eden iman-şirk kavgasında Batı, Mevlana'nın İslam inancına verdiği
zararın onda birini dahi vermemiştir. Böyle bir
adamı sevmeyecek de ne yapacaklar? Özellikle
son yüzyılda Müslümanlarla savaş yoluyla başa
çıkamayacağını anlayan alem-i küfrün, itikadi ve
ameli tahrip faaliyetlerinde Mevlana'dan daha iyi
bir malzeme bulması mümkün değildir.
vahyin rehberliğinde
Aslında bize şunu diyorlar: Bizler sizin topraklarınızı işgal edip, namuslarınıza el uzattığımızda, Moğollar İslam alemini talan ettiğinde
Allahlaşma iddiasında bulunan bu zındık taife- Mevlana'nın yaptığı gibi yapın. Su gibi, toprak
gibi olmaya çalışın. Allahlaşmak için riyazetle
sinin 'İslam'da uğursuzluk' inancının olmadığını
meşgul olun... Ney çalıp dönün... Sema'da vecbilmiyor olmalarına hiç şaşırmadık doğrusu.
de gelin ve dış dünyadan kopun. Siz bu işlerle
Bu denli şeriat cahili adamlardan başkası
meşgul olurken biz istediğimizi elde etmiş
bu sapkın inançları dillendiremezdi zaoluruz. Sizde belirli bir müddet sonra
ten... Kira Hatun'un aklından geçeni
biraz açlık, biraz cinlerin yardımı, biMevlana'nın hemen fark etmesine
raz da kapalı ortamların iç karartıcı
de şaşırmamış olmalısınız! Öyle
havasıyla delirmiş olacaksınız.
ya Allah'ın kendisine hulul ettiği
bir adamın(!) O'nun subhanehu ve
Şirk
Tasavvufun temel kitaplazihniyetinin
teâlâ sıfatlarından birine sahip
temeli çelişki üzerine
rından
ve ana kaynaklarınolmasından daha normal
kuruludur. Hak birbirine uydan
sayılan 'El-Lum'a'
ne olabilir? Bir önceki
umlu ve çelişkisiz olduğu oranda,
kitabında aktarılan
batıl uyumsuz ve çelişkilidir. Bu
nakilde her yeri, odabirazda yalancının durumuna benbirkaç yoruma yer
nın kapı deliğini dahi
zemektedir. Hayatlarını yalan üzere
verelim:
dolduran ilahlarının bu
bina edenler zamanla ilk söyledikleri yalanı unuttuklarından;
örnekte dişle tutulabilecek
Ebu Yezid el-Bestami anson söyledikleriyle ilki
boyutlara gelmesi de dikkat
arasında uçurumlar
latıyor:
edilmesi gereken hususlardan.
olur.
'Bir seferinde Allah subhanehu ve
Şirk zihniyetinin temeli çelişki
teâlâ beni kendi katına yükseltti, beni
üzerine kuruludur. Hak birbirine
huzurunda dikti ve 'Ey Ebu Yezid, kuluyumlu ve çelişkisiz olduğu oranda,
larım seni görmek istiyorlar' dedi. Ben
batıl uyumsuz ve çelişkilidir. Bu birazde: 'Beni vahdaniyetinle süsle, bana enada yalancının durumuna benzemektedir.
niyet/benlik elbiseni giydir ve beni ahadiyet
Hayatlarını yalan (Kur'an'ın ifadesiyle zan)
makamına yükselt. Ta ki kulların beni gördüüzere bina edenler zamanla ilk söyledikleri
ğünde desinler ki seni/Allah'ı gördük. Böylece sen
yalanı unuttuklarından; son söyledikleriyle ilki
bu olmuş, ben de orada olmamış olurum' dedim.' 9
arasında uçurumlar olur.
Bu söze göre Allah'ın huzuruna gidiliyor, Allah
Ayrıca şu sorunun cevabının da vuzuha kavuş- subhanehu ve teâlâ kulların taleplerini bir başka kulu
tuğuna inanıyorum: Allah ve Rasûlü'ne düşman olan Ebu Yezid el-Besatmi'ye arz ediyor. Ebu Yeolan, İslam'a karşı nefreti körükleyen çalışmalara zid de çözüm bulup Allah'a sunuyor. Allah subhamilyon dolarlar harcayan Batı dünyası; nasıl olur nehu ve teâlâ vahdaniyet, enaniyet ve ahadiyyetinden
da Mevlana'yı bu denli sever. Kitaplarını her dile Ebu Yezid'e verecek ve böylece Ebu Yezid ilahtercüme eder ve bir yılı Mevlana yılı olarak ona laşmış olacak. Ta ki kullar Ebu Yezid'i görünce
adar?
'Allah'ı gördük' demiş olacaklar.
8
8. A.g.e. Sayfa 235
9. Lum'a, Sayfa 461
Tabi burada asıl ilginç olan şu: 'Kullar'ım seni
görmek istiyor' Ebu Yezid'e söylenen bir söz! Fakat
Ebu Yezid Allah'ı görünür kılmaya yönelik bir
çözüm öğretiyor. Bunun ne anlama geldiğini iyi
düşünmek gerek!
Ebu Yezid'in bu yaklaşımına tasavvuf büyükleri itiraz ediyor elbet. Elhamdulillah dediğinizi duyar gibi oluyorum. Elbette aklı başında
her Müslüman buna itiraz etmeli diyorsunuz…
Allah'ın, kendisiyle Allah olduğu ve ibadet edildiği ahadiyyet ve vahdaniyyet gibi O'nun zat, fiil
ve sıfatlarında tek oluşuna delalet eden sıfatlarını
bir kul nasıl isteyebilir? Mekkeli müşrikler bile
bu kadarına cesaret edememişlerken, kendini
İslam'a nispet eden biri bunu nasıl düşünebilir?
Mekkeliler dahi putların Allah olmadığını, sadece O'nun yanındaki değerleri nedeniyle O'na
ulaştıran ve O'nun katında şefaatçi olacak varlıklar olduklarına inanıyorlardı…
ve giydirilen, yükselten ve yükselen hepsi aynı
şeylerdir. Ebu Yezid'in sanki iki ayrı şey varmış
gibi talepte bulunması onun en yüksek makama
yükselmediğinin alametidir. Ancak bunun olabileceğine delalet eden sorusu onun o makama
yaklaştığını gösterir.
Bir başka sufi daha Ebu Yezid'in bu yaklaşımını
eleştirir. O da Cuneyd-i Bağdadi'nin terbiyesinden geçen ve çileli yıllardan sonra tasavvuf büyüklerinden kabul edilen Şibli'dir.
'Ebu Yezid burada olmuş olsaydı bizim çocuklarımızın elinde Müslüman olurdu…' 11
Şibli bu talebi çok değersiz görmekte, onların
yanında yer alan çocukların dahi bu makamları
aştığına işaret etmektedir.
Hocası Cuneyd de buna benzer şekilde eleştirir:
'Ebu Yezid hâlinin büyüklüğü ve işaretlerinin yüBu beklentiniz maalesef kursağınızda kalacak. celmesine rağmen başlangıç merhalesinden çıkamaEvet, yapılan itirazlar Ebu Yezid'in tevhidi hak- mıştır. Ben ondan son makamın kemaline delalet
kıyla anlamadığı yönünde. Lakin Rasûllerin tev- eden bir söz işitmedim.' 12
hidi değil, tasavvufun tevhidi... Okuyalım:
Neredeyse tüm tasavvufi kaynakların kendisinCuneyd-i Bağdadi Ebu Yezid'in bu yaklaşımına den nakilde bulunduğu Ebu Yezid el-Bestami'nin
şöyle itiraz eder:
meşhur şatahatını da hatırlatmakta fayda var.
'Bu söz tekliğin hakikatinin, kendisini tam anla'Subhani (Kendimi bütün eksikliklerden tenzih
mıyla kuşatmadığı kişinin sözüdür. Bu suali, onun ederim), Ma a'zeme şe'ni (şanım) ne de yücedir.'
orada olana yakın olduğunu gösterir. Fakat bir şeye
Bir başka şathiyyesinde:
yakın olan o makamda olmuş olmaz. Onun 'Süsle,
giydir, yükselt' sözleri hissettiği miktar ve mekanın
'Cübbemde Allah'tan başkasını görmüyorum' der.
hakikatinin bu kadar olduğunu gösterir. Ancak ona
10
açığa çıktığı kadar payı olmuştur'
Bu sözlerine rağmen Cuneyd ve Şibli'nin yaCuneyd'den nakledilen bu söz eleştiri mahi- nında istenen makama ulaşamamış, tevhidi anyetindedir. Yani süsleyen ve süslenen, giydiren
11. Lum'a, Sayfa 471
10. Lum'a, Sayfa 461
12. Ebu Yezid, Cuneyd ve Şibli'nin sözleri için bknz el-Fikru'l-Sufi el
Faslu'r Rabi el-Kavlu bi'l-Hulul
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
9
lama ve müşahade noktasında eksikleri olduğu
söylenmiştir.
Mutasavvıflar tevhid dediğinde kast ettikleri
anlam budur. Her şeyin bir olması ve ikiliğin
kalkması... Muvahhidlerin tevhidini ise avamın,
yaşlı kadınların tevhidi olarak kabul ederler. İleride geleceği gibi tevhidin onların yanında dört
mertebesi vardır. Başlangıç noktası, peygamberlerin davet ettiği ve Kelime-i Tevhid'in anlamı
olan makamdır. Orta hâli Ebu Yezid el-Bestami
gibi Allah olunabileceğine inanan, fakat bazen
kendini Allah hissetse de bu hâlin sürekli devam
etmediği insanlardır. Kemal ve nihayet ise kendini Allah görmek ve bu hâlin devamlı olmasıdır.
Vahdet-i
Bu ayırım ve vecihler, Gazali'nin tevhidi kısımlara ayırmasıyla alakalı bölümde
Vücud kelime
zikredilecektir.
anlamı itibariyle vücudun
Bir meselenin hatırlatılmatekliği demektir. Yani
sında
fayda olduğunu düşümevcut olan tek bir şey
nüyorum.
Bazı muvahhid
vardır. Oysa kainatta
kardeşlerimiz
tevhide dair kigözle görülen ve görültap yazdıklarında ya da dersmeyen sayısız mevcut
lerinde, tasavvufçulardan
olduğunu biliyoruz.
nakillerde bulunabiliyor.
Mutasavvıflar hakikatte
Açıkçası onların tevhid
hepsinin bir olduğunu,
dedikleri şey veya yaptıkları
aralarında hiçbir fark
tarifler, tevhid değil vahdettir.
olmadığını, tek bir varYani her şeyin Allah olması...
lığın farklı yansımaları
olduğunu söylüyorlar.
Tasavvufçuların Allah taYani özünde her şey
savvuru incelenirken Vahdet-i
Allah olmuş oluVücud akidesine de değinmek
yor, fakat suret
gerekir. Vahdet-i Vücud kelime anve dış görünüş- lamı itibariyle vücudun tekliği demektir.
Yani mevcut olan tek bir şey vardır. Oysa
leri farklı...
kainatta gözle görülen ve görülmeyen sayısız
mevcut olduğunu biliyoruz. Mutasavvıflar hakikatte hepsinin bir olduğunu, aralarında hiçbir
fark olmadığını, tek bir varlığın farklı yansımaları
olduğunu söylüyorlar. Yani özünde her şey Allah olmuş oluyor, fakat suret ve dış görünüşleri
farklı...
Allah'a fıtratıyla inanmış, şeriat bilgisinden
yoksun bir insanın dahi kabul etmeyeceği bu
safsata tasavvufta makamların sonu, rütbelerin
en yükseği, menzillerin sonuncusudur. Tasavvuf
yolunda çekilen tüm sıkıntılar bu ulvi(!) makama
ulaşmak ve varlığın hakikatine varmak içindir.
Yani tüm çaba Peygamberlerin ortak davetini
10
iptal ve yıkmak içindir. İlk peygamberden son
peygambere kadar tüm elçiler 'Allah'tan başka
ibadeti hak eden bir ma'bud yoktur ve tağutlardan
uzak durun' mesajıyla gelmişlerdi.
"Andolsun biz, her ümmete, "Allah'a kulluk edin,
tâğûttan kaçının" diye peygamber gönderdik. Allah
onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine
de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da
peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün." 13
Bu davete göre ibadet edilen Allah, ibadet eden
kul ve Allah'ın dışında ibadet edilen tağutlar vardır.
Tasavvuf ise vahdet-i vücudla bu hakikati yerle
bir etmiş ve ibadet edilen de, ibadet eden de hepsi
birdir, hepsi Allah'tır demiştir.
Bazıları ise vahdet-i vücudun böyle tefsir edilmesine öfkeleniyor, Allah dostları zannettiği
insanlara bu görüşleri yakıştıramıyor. Vahdet-i
vücud fikrinin kendisiyle anıldığı ve Şeyhu'lEkber yani şeylerin en büyüğü ünvanına layık
görülen İbn-i Arabi'den Vahdet-i vücud'dan ne
anladığını aktaralım:
'… Erkek, kadını sevdiğinde onunla beraber (cinsi
münasebet) olmayı ister. Kadınla erkek ilişkisinde
daha büyük bir kavuşma yoktur. O da nikahtır.
Bundan dolayı münasebet esnasında tüm bedenini
şehvet kaplar. Bundan dolayı da tüm bedenin temizlenmesi için gusül emredilmiştir. Çünkü El-Hakk
(Allah) kulun kendisinden (Allah'tan) başka bir şeyle lezzet alacağına inanmasını kıskanır. Bundan dolayı kendisinde fena bulduğu (kadın) suretine girerek
ona görünmüş, tekrar dönüp kendisine bakması için
onu gusülle temizlemiştir. Erkek, Allah'ı subhanehu ve
teâlâ kadında müşahede ederse bu münfailde müşahededir. Kadının kendisinden yaratılması hasebiyle
kendisinde müşahede ederse bu failde müşahede
olur… Allah'ı kadında müşahede etmesi en kamil
olanıdır. Çünkü bu durumda Allah'ı hem fail hem
de münfail olarak müşahede etmiş olur… Bundan
dolayı Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kadınları sevmiştir. Çünkü Allah, en kamil kadınlarda müşahede
edilmektedir. Çünkü Allah maddelerden soyutlanmış
olarak müşahede edilemez. Allah'ın kadınlarda müşahedesi (maddeler arasında) en güzel ve mükemmel olanıdır. Buluşmanın/vuslatın/kavuşmanın en
büyüğü de cinsi münasebet/nikahtır.' 14
13. 16/Nahl, 36
14. Fususu'l Hikem, 1/217
Allah'ın kadında müşahede edilmesi, insanla
Allah'ın bütünleşmesinin yani vücudun vahdet etmesinin en belirgin hâlinin kadınla yani
Allah'ın madde aleminde kendinde görüldüğü varlıkla cinsi münasebette olması ve Allah
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem 'Sizin dünyanızdan
bana kadınlar ve koku sevdirildi' hadisinde kadınları sevmesinin hikmetinin bu oluşu...
Mesela aklınıza şöyle bir şey gelebilir: Şayet
bunlar her şeyin Allah olduğuna inanıyorsa; tüm
dinleri eşit görmeleri, ibadet edilen put, taş, ağaç
vb. şeyleri şirk görmemeleri gerekir. Bu düşün- kar etme. Bu takdirde birçok hayrı kaçırmış olursun.
düğümüz onların mezheplerinin lazımı değil, Çünkü Allah tek bir inancın içine hapsedilmekten
daha büyüktür.'
bizzat açıktan dillendirdikleri bir şeydir.
İbn-i Arabi, Nuh'un aleyhisselam kavminin putlarına olan bağlılığını şöyle açıklıyor:
"Şöyle dediler: 'Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele
hele Vedd'i, Süvâ'ı, Yeğus'u, Ye'ûk'u ve Nesr'i hiç
bırakmayın." 15
'Şayet ilahlarını bırakmış olsalardı haktan
(Allah'tan) bıraktıkları oranda cehalete düşmüş
olacaklardı. Çünkü Allah'ın subhanehu ve teâlâ her ibadet
edilende bir yüzü vardır. Onu bilen bilir, bilmeyen
bilmez.' 16
Bunu Musa aleyhisselam ve kardeşi Harun'un aleyaralarındaki konuşmada daha açık hâle
getirir ve yukarıda teorik olarak zikrettiklerini
pratikleştirir:
hisselam
"Mûsâ: (Tûr'dan dönünce) şöyle dedi: "Ey Hârûn!
Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime karşı mı geldin?" Hârûn: "Ey
anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben,
İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın
demenden korktum" dedi." 17
'… Onlardan bazısı Samiri'ye uyarak buzağıya
taptı,
bazısı da Musa'nın aleyhisselam dönmesini ve ona
Şuayb'a aleyhisselam ayırdığı bölümde de benzer
bu
durumu
sormayı bekledi… Böylece aralarına
şeyler söyler:
tefrika girmiş oldu. Harun bu ayrılığın sebebinin
'Birinin inandığı Allah, bir diğerinin inandığıyla kendine nispet edilmesinden korktu. Oysa Musa,
aynı değildir. Herkes kendi inancını savunur, öteki- Harun'dan bilgiliydi. O biliyordu ki buzağıya tanin Allah inancını kınar. Şayet insaf ehli olsa baş- panların bu ibadeti Allah'ın "Senin Rabbin sadece
kasının inancını kınamaz. Cuneyd-i Bağdadi'nin kendisine ibadet edilmesini emretti" buyruğunun
'Sufinin rengi su gibidir' sözünü anlamış olsa; herkesi gereğiydi. Allah bir şeye hükmetmişse o mutlaka olur.
kendi inancıyla kabul eder ve Allah'ı her itikatta Musa'nın Harun'u azarlamasının nedeni buzağıya
nasılsa öyle bilir… Allah 'Ben kulumun zannı üze- tapanları inkar etmesi ve bu konuda geniş davranreyim der.' Yani ben ona ancak itikadı suretinde mamasınaydı. Çünkü Arif her şeyde Allah'ı görendir.
görünürüm der.'
Hatta her şeyi bizatihi Allah olarak görendir.' 18
Burada İbn Arabi'nin güzellemesine dikkat
edin. Tasavvufun sapkın iradeye teslim olma anlayışının bir ürünü olan cebr anlayışını da içine
alan bu safsataya göre, mutlak bir Allah yoktur.
Herkes O'nu subhanehu ve teâlâ nasıl biliyor ve zannediyorsa, Allah ona o surette zuhur eder.. Hud'a
aleyhisselam ayırdığı bölümde bunu daha açık ifade
eder:
'Sakın! Sadece bir inanca sahip olup kalanları in-
Yukarıda zikrettiği teoriyi böylece pratize etmiş oldu. Ben-i İsrail'in taptığı buzağı bizatihi
Allah'ın kendisi olduğundan, Harun'un bu inkarı
yerinde olmamış ve kardeşi tarafından azarlanmayı hak etmiştir. Veyl olsun o dine ki buzağıya
tapan müşriklerin dahi Allah'ın elçisinden tevhidi daha iyi anladığına inanmaktadır. Veyl olsun
o dine ki Allah'ın kevni iradesiyle şer'i iradesini
ayırt edemeyecek kadar akide de cahili olmasına
15. 71/Nuh, 23
17. 20/Ta ha, 92-94
16. A.g.e. 1/72
18. Fusus, 1/192
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
11
insanları zehirlemeye devam ediyordu. Köpeğe dahi Allah diyecek kadar çirkefleşebilen ve
bunu da İslam adına yapan bu zihniyeti İslam'ın
Yıllar öncesinden tanıdığım bir arkadaşla hiçbir yerine oturtmak mümkün değildi. Kendi
karşılaştım. Sürekli tebessüm etmeye çalışan, şahsiyetleri ya da yakınları köpeklikle nitelenkadifemsi bir sesle konuşmaya gayret eden bu dirildiğinde ortalığı velveleye verecek olanların
arkadaşımın hâlinde bir tuhaflık vardı. Sohbeti- söz konusu Allah subhanehu ve teâlâ olduğunda mezmiz ilerleyince tasavvufa bulaştığını ve Mevlana heplerindeki bu genişlik ya da avam ifadesiyle
ismiyle faaliyet gösteren bir tarikat merkezine XL'lığı anlamak akıl işi değil.
gidip geldiğini öğrendim. Açıkça Vahdet-i vüİbn-i Arabi'ye nispet edilen güzellemelerle
cudu savunuyordu. Bir ara o kadar ileri gitti ki
devam
ediyoruz:
sokakta havlayan köpek için 'O da Allah'tır' dedi...
'Bazen kul, Allah olur hiç şüphesiz.
O zaman çok şaşırmıştım. Geçmişinde tevhidi
Bazen kul, kul olur iftira olmaksızın.' 19
bir çizgiye sahip olduğunu düşündüğüm bu arkadaşım nasıl bu hâle gelmişti? Diyarbakır'ın
Bir başka yerde:
meşhur üçkağıtçılarından birinin Allah'ın
tecelligahı olduğunu, insanları Allah'la
'Ne ilginç! Nasıl da zatıyla niyabet etti
bütünleştirmeye çalışan bir mürşid olRahman'ın hâlifesi için koçun yerine' 20
duğunu savunuyordu. Tarikatlarında
Burada kast ettiği:
bazılarının bu süreci tamamladığını, bir kısmının da tamamlamaya
İsmail'in aleyhisselam yerine keyakın olduğunu, kendinin de
silmesi
için gönderilen koç'un
o yıl Ramazan'da tamamlaÖvülünce ulvi makam,
bizzat
Allah
olduğudur.
yerilince şatahat, sekr, fena
yacağını söylüyordu. Sürekli
gibi
kavramlarla
geçiştirilmeye
bir ismi telaffuz ediyordu..
Bu yolun büyükleri
çalışılan bu şirk ve küfür bataklığı
Şeyhu'l-Ekber diyorolarak anılan bazı şainsanları zehirlemeye devam
du: Tüm İslam tariediyordu. Köpeğe dahi Allah diyecek
hısların Allah tasavkadar çirkefleşebilen ve bunu da
hinde bu unvana layık
vuru hakkında örnekler
İslam adına yapan bu zihniyeti
görülmüş Muhyiddin
paylaşalım:
İslam'ın hiçbir yerine oturtİbn-i Arabi... O da bu inancı
mak mümkün değildi.
Cuneyd-i Bağdadi, eşsavunmuyor muydu? Benim
Şibli'ye dedi ki:
bu denli tepki göstermeme
anlam veremiyor, zorlama olduğu
'Biz bu ilmi muhkemleştirdik, sonra
her hâlinden belli olan tebessümle
da onu sirdaplara/mağaralara gizledik.
karışık hayretini de gizlemiyordu. Bu
Sen ise geldin onu insanlara anlatıyorsapkınlığında suçun tamamını bu arsun!'
kadaşa yıkmak doğru olmasa gerek. Onun
suçu olduğu kadar vahdet-i vücud karşısında
Şibli dedi ki:
susan ve bunu dillendiren zevatı evliya kabul
'Konuşan ben, duyan benim. Bu âlemde benden
eden zihniyet de suçluydu.
başkası mı vardır?' 21
vahyin rehberliğinde
rağmen dinde en üst mertebeye sahip olduğuna
inanmaktadır.
Bu safsataları 'Anlaşılamaz ulvi hakikatler' olaTasavvufun 'Et-Taarruf' gibi başyapıtlarından
rak tanıtanlar, bu gencin sapmasının asıl müseb- kabul edilen el-Luma'da ise şöyle bir diyalog
bipleriydi. Bu görüşleri İbn-i Arabi mi dillendir- aktarılır:
mişti yoksa birileri onun adına uydurmuş muydu
orasını bilemeyiz. Ancak kim söylerse söylesin,
Eş-Şibli hocası olan Cüneyd'e sorar: 'Ey Ebu
ona nispet edilen, kitaplarda yer eden bu heze- Kasım sözde ve hakikatte Allah'ın subhanehu ve teâlâ
yanlar, ben Müslümanım diyen birinin kabul kendine yettiği adam hakkında ne dersin?'
edebileceği şeyler değildi. Övülünce ulvi makam,
yerilince şatahat, sekr, fena gibi kavramlarla ge19. Fusus, 1/90
çiştirilmeye çalışılan bu şirk ve küfür bataklığı
20. Fusus, 1/84
21. Et-Taarruf li Mezhebi Ehli Tasavvuf, 1/145-146
12
Cuneyd cevap verir: 'Ey Ebubekr, seninle büyüklerin makamları arasında on bin makam vardır.
Başı da başladığın noktayı silmendir!' 22
Soru açıktır... Hasbunallah/ Allah bize yeter
zikrini hem sözde, hem de hakikatte yaşayan
bir adam sorulmaktadır. Fakat yetenle, yetinilen bunların yanında bir olduğundan bu soru
anlamsızdır. Ve bu kişi, ikiliği gerektiren akideyi
silmeden daha yolun başlangıcında dahi sayılmamaktadır.
Ebu Yezid el-Bestami'den:
ben hak ile el-hak oldum her zaman' dedim. Bu konuda benim arkadaşlarım Firavun ve İblis'tir. İblis,
'Otuz seneden bu yana El-Hak/Allah benim ay- ateşle tehdit edilmesine rağmen fikrinden dönmedi.
namdı. Bugün ben nefsimin aynası oldum. Çünkü Firavun denizde boğuldu, yine iddiasından dönmedi
bugün artık ben olduğum ben değilim. Benim şu ve vasita/peygamber kabul etmedi. Ben ise asılsam,
sözüm 'Ben ve Allah' dahi hakiki tevhidi inkardır. ellerim-ayaklarım kesilse ve öldürülsem dahi iddiÇünkü ben mahd/yokluğum.' 23
amdan (yani ben el-Hakkım/Allah'ım sözümden)
dönmem.' 25
Başka bir yerde ondan şu nakledilir:
'Bir şiirinde:
'Yılanın cildinden sıyrıldığı gibi bende BeyazıdBen isteyenim ve isteyen benim
lığımdan sıyrılıp çıktım. Baktım ki aşık olan, aşık
olunan ve aşkın kendisi hep aynı şeymiş. Çünkü
Biz bir bedene hulul etmiş iki ruhuz.
tevhid alemde hepsi birdir' 24
Beni gördüğünde onu görürsün
Kavmin öncülerinden kabul edilen Hallac-ı
Mansur'un Allah tasavvuru hakkında bazı nakiller yapalım:
'Ben 'Futuvvet' konusunda İblis ve Firavun'la
tartıştım. İblis dedi ki: 'Şayet ben secde etseydim
futuvvet ismi benden düşerdi.' Firavun dedi ki:
'Şayet ben O'nun subhanehu ve teâlâ Rasûllerine iman
etseydim ben de futuvvet makamından düşerdim.'
Bende dedim: 'Şayet ben iddialarımdan ve davamdan dönseydim futuvvet halısından düşerdim.' İblis 'Ben ondan daha hayırlıyım' sözünü Allah'tan
başka bir varlık/ğayr olmadığını anlayınca söyledi.
Firavun 'Ey kavmim sizin için kendimden başka bir
ilah bilmiyorum' sözünü kavminden hakla batılı
ayıracak kimse olmadığını anlayınca söyledi. Ben ise
(Hallac): 'Allah'ı bilmiyorsanız bari onun eserlerini
bilin, ben o eserim. Ben El-Hakkım/Allah'ım, çünkü
22. El-Lum'a, 487
23. En-Nur min Kelimati't Teyfur, 65. Ebu Yezid el-Bestami'nin sözlerinin toplandığı bu kitap hakkında ihtilaf vardır. İbn-i Teymiyye gibi
Ebu Yezid'e hüsnü zanla yaklaşanlar bu kitapta olanların çoğunun
yalan olduğunu, Ebu Yezid gibi bir sünnet imamının bu sözleri
söylemeyeceğini savunur. Bknz; Mecmu'l Fetava 13/257. Bu kitabı
tahkik eden muasır tasavvuf ehlinden akademisyen Abdurrahman
el-Bedevi ise bu kitabı ve içeriğini sahiplenir. Bu konuyla alakalı
olarak İbn-i Teymiyye'nin bazı alimler ve onların vahdet-i vücuda
ya da hulul inancına delalet eden sözlerine dair açıklamalarını
yazımızın sonunda değerlendireceğiz..
24. Tezkiretu'l-Evliya, 1/137
Onu görünce de bizi görmüş olursun.' 26
Bir başka şiirinde şöyle der:
Allah'ın dinini inkar ettim, ki; inkar vaciptir
benim üzerime
Fakat Müslümanların yanında bu çirkindir. 27
Tabi burada sormak gerekiyor, Müslümanların
yanında çirkin olup, Hallac'ın yanında vacip olduğuna göre, acaba zat-ı alileri(!) hangi dinden
oluyor?
Yine şöyle der:
'Rabbimi kalp gözüyle gördüm
Dedim: 'Sen kimsin?' Dedi: 'Senim'.' 28
Tasavvufçuların Allah tasavvurlarına dair söylediklerine devam ediyoruz:
'Ebu Hamza es-Sufi bir gün Haris el-Muhasibi'nin
evine girdi. Haris'in koyunu 'me' ledi… Ebu Hamza
25. Et-Tevasin, 51-52
26. Et-Tevasin, 143
27. Divanu'l-Hallac, 28
28.Et-Tevasin
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
13
baygınlık geçirdi. 'Emrine icabet ettim ey efendim'
Şimdi Ebu Hamid el-Gazali'nin, tasavvufun
dedi koyuna. Haris el-Muhasibi bu duruma karşı başyapıtı kabul edilen ve mu'tedil tasavvufu temçıktı. Sonra eline bir bıçak aldı ve Ebu Hamza'ya sil ettiği düşünülen, kendisiyle din ilimlerini ihya
'İçinde bulunduğun bu hâlden tevbe etmezsen seni ettiği 'İhya-ı Ulumu'd Din' kitabına bakalım:
bu bıçakla keserim' dedi. Ebu Hamza: 'Bu sözü dinleyemiyorsan elekten arta kalan külleri ye o zaman'
Tevekkülün aslı olan tevhidin açıklanması:
diye cevap verdi.'
'… Tevhid dört mertebedir. Öz, özün özü, kabuk
Peki Ebu Hamza'nın bu itirazı ne anlama ge- ve kabuğun kabuğu…
liyor? Kitabın yazarı olan ve tasavvufun temel
1. Mertebe: Kişinin diliyle La İlahe İllallah demekitaplarından sayılan 'Lum'a' sahibi Tusi şöyle
si,
kalbinin bu kelimeden gaflet içinde olması veya
cevaplıyor:
inkar etmesidir. Münafıkların tevhidi gibi.
'Senin bu inkar ve itirazın tasavvufa yeni başlayan
2. Mertebe: Kalbinin lafzın manasını tasdik etmuridlerin hâllerine benziyor.' 29
mesidir, Müslümanların umumunun tasdik ettiği
Buradan anlıyoruz ki; yeni başlayan ve gibi. Bu avamın itikadıdır.
henüz ulvi makamlara erişmeyen cahiller,
3. Mertebe: Bunları keşf yoluyla görmesidir.
koyunun Allah olabileceğini idrak etHakkın nuruyla bakıp görür. Bu mukarrabin (yamezler. Allah'ım sen zalimlerin ve
kınlaştırılmış) olanların makamıdır. Bu şöyle olur:
müşriklerin zannından yücesin. Eşyaları farklı farklı görür, fakat bu çokluğun tek bir
"Eş-Şibli
evine gelen
misafirleri uğurlarken onlara: 'Ben
nerede olursanız
sizinle beraberim.
Siz benim gözetimim ve korumam
altındasınız' dedi
ve onları yolculadı."
Yaşadığı dönemin hatırı sa- ve kahhar olan Allah'tan sudur ettiğini bilir.
yılır mutasavvıflarından Ebu
4. Mertebe: Varlık aleminde tek bir varlığı görHuseyn en-Nuri ise bir gün mesidir. Bu sıddıkların müşahedesidir. Sofiler buna
köpek sesi işitti ve şöyle dedi: 'tevhitte fena' derler. Çünkü bu sadece tek bir şey
görür. Nefsini dahi görmez. Nefsini dahi görmeye'Emrine icabet ettim. Mutcek kadar tevhitte daldı mı, nefsinde fena bulmuş
luluk içinde icabet ettim,
olur.
Manası; nefsinde ve yaratılmışları görmede
boynum kıldan ince.' 30
fena bulur..' 31
Evet, yanlış okumuyorBu noktada akıllara şöyle bir soru takılabilir:
sunuz... Hacıların söylediği
Allah
Rasûlü'nün sallallahu aleyhi ve sellem insanları davet
'Lebbeyk' yani emrine icabet
ettim cümlesini, kıyamette ettiği ve Gazali'nin 2. Mertebe olarak isimlendir'Ey Adem' diye seslendiğinde diği tevhid, nasıl oluyor da sofilerin tevhidi olan
Allah'a subhanehu ve teâlâ 'Lebbeyk 4. Mertebeden daha düşük oluyor. Hatta kabuk
ve Sa'deyke' diyerek cevap verecek mesabesinde oluyor?
Adem aleyhisselam hitabını bir köpeğe söylüGazali ne demek istiyor? Yani varlıkta sadece
yor...
bir şeyi görmek, başka hiçbir şeyi görmemek ne
'Eş-Şibli evine gelen misafirleri uğurlarken on- anlama geliyor? Bundan önceki mutasavvıflalara: 'Ben nerede olursanız sizinle beraberim. Siz rın kadını, köpeği, koyunu veya kendi nefislerini
benim gözetimim ve korumam altındasınız' dedi Allah olarak görmelerini mi kast ediyor Gazali?
Cevabı ona bırakarak devam ediyorum:
ve onları yolculadı.'
Bu ifade hepimizin bildiği gibi iki ayetten olduğu gibi alınmıştır. Tabi iki ayet de Allah subhanehu ve
teâlâ için kullanılan ifadelerdir. İlki Hadid Suresi 4.
ayettir. "Nerede olursanız, Allah sizinle beraberdir."
İkincisiyse Enbiya suresindeki 42. ayettir: "De ki
sizi gece ve gündüz Rahman'a karşı kim koruyabilir."
'...Şayet dersen sadece tek bir şeyi müşahede etmesi
nasıl olur ki? O gökleri, yerleri ve hissedilen cisimleri
görüyor. Bunlar çok fazladır. Nasıl bu kadar çok
tek olur?
Bil ki; bu mukaşafat ilminin gayesidir. Bu ilmin sırlarının kitaplara yazılması caiz değildir.
Arifler dediler ki: Rububiyet sırrını ifşa etmek
29. El-Lum'a, 495
30. El-Lum'a, 492
14
31. İhya-ı Ulumu'd Din, 1285.
küfürdür. Sonra bu, muamele ilminin dışında bir
meseledir. Senin bunu uzak görmeni -çok alanın tek
olması- kırmak/çürütmek mümkündür. Bir şeye bir
açıdan bakınca tek, başka bir açıdan bakınca çok
görmek mümkündür. Mesela insan... Onun ruhu,
cesedi, uzuvları, eklemleri, bağırsakları cihetiyle
bakılırsa çoktur. Fakat başka bir bakışla o insandır,
bütündür yani tektir… Bu örnekte konu açıklığa
kavuşur ve ulaşamadığın bu makamı inkar etmez
ama iman edersin. Tevhidin bu kısmına inandığın
için de imanın oranında ondan nasibin olur. Nasıl ki nebi olmadığın hâlde, nubuvvete iman etmiş
olman, ona imanın oranında nasibin oluyorsa...
Bu hâl her şeyde tek ve El-Hak olan Allah'ı görme
bazen sürekli olur, bazen de anlık olup kaybolur.
Gözleri alan şimşek gibi.. Çoğunlukla da böyle
olur. Hallac-ı Mansur'un işaret ettiği de budur. O
el-Hevvas'ı çöllerde gördü 'ne yapıyorsun' dedi. 'Ben
buralarda geziyorum ki tevekkül konusunda kendimi düzelteyim' diye cevap verdi. Hallac: 'Sen iç
alemini imar etmekle ömür harcadın, tevhitte fena
bulman nerede?' el-Havvas tevhidin üçüncü mertebesini tashih ediyordu. Hallac ondan dördüncü
makama ulaşmasını istedi. Bu muvahhidlerin tevhid konusunda mücmel makamlarıdır. Şayet dersen
bunların biraz daha açıklanması gerekir ki; tevekkülün bu makamlara nasıl bina edildiği anlaşılsın.
Derim: Dördüncü makamın açıklanmasına girmek
caiz değildir…' 32
ratmıştır. İnsanın kendinden dolayı yaratıldığı
tevhidin ondan gizlenmesi niyedir?
Ki Gazali'nin İhya-ı Ulumu'd Din'i bu tarz ifadelerle doludur. Ancak şunu net olarak anlıyoruz
ki; başta Gazali olmak üzere tasavvufçuların 'Siz
anlamazsınız Rububiyet sırrıdır' diyerek gizledikleri şey Hallac-ı Mansur'un itikadıdır. Yani zamanının alimlerinin icmasıyla katledilen ve zındık
kabul edilen Hallac...
Türkiye'de yaygın olan Nakşibendi tarikatı
öncülerinin de bu konuda öncekilerden geri
kalır yanı yoktur. Tasavvufta en mutedil kabul
edilen Rabbani'nin Mektubatı'nın ilk paragrafına bakmak, bu konuda yeterli fikir edinmemizi
sağlayacaktır:
Gazali'nin mukaşefe ilminin gayesi, kitaplara
yazılması caiz olmayan, açıklanması mümkün
olmayan, ifşası küfür olan Rububiyet sırrı dediği
tevhidin ne olduğunu anladık mı?
'Tarikatta Ez-Zahir isminin tam tecellisiyle şereflendim. Bu isim tek tek her şeyde özel bir tecelli ile
bana göründü. Bu, özellikle kadın suretinde, hatta
kadınların tek tek bütün uzuvlarında gerçekleşti.' 33
Evet, Hallac-ı Mansur'un insanları davet ettiği
ve el-Havvas'a tavsiye ettiği makamdır özün özü
olan tevhid(!) Peki Hallac'ın tevhitten anladığı
neydi?
Ez-Zahir, Rabbimizin güzel isimlerindendir.
Rabbani bu ismin her şeyde tecelli ettiğine şahit
olmuş. Özellikle de kadınların uzuvlarında!
Bu ekolün takipçilerinden günümüzde yaşayan
Şeytan'ın ve Firavun'un dahi futuvvet maka- ve yakın zamanda ölenlerinden örnek vermek
mına çıktığı, Allah'tan başka varlık olmadığı için istiyorum:
secdeyi gereksiz gördüğü, Allah'tan başka varlık
Bir vaazı sonrası suikaste uğrayarak katledilen
olmadığı için Firavun'un Musa'nın peygamberAli
Bayram Öztürk Hoca'yı kamuoyu yakından
liğini reddettiği; tevhid...
tanıyor. Hac veya umrede olduğu bir zamanda
Evet, Gazali'nin özün özü dediği 4. Makam, içinde bulunduğu gruba önderlik ediyor. Saniye
tüm alimlerin icmasıyla katledilen ve zındık saniye videoya kaydedilen konuşmasında aynen
muamelesi gören Hallac-ı Mansur'un davet et- şu cümleleri telaffuz ediyor.
tiği tevhittir. Neden Gazali bunu açıklamıyor? Sır
'Ya Rasûlullah!
olarak görüyor? Hallac'ın akıbetinden çekindiği
Osmanlı Devleti'ni kuran, Osman Gazi'nin babası,
için. Allah subhanehu ve teâlâ ki insanı tevhid için yaErtuğrul Gazi'nin torunlarıyız biz.
Zilhicce
32. İhya-ı Ulumu'd Din, 1289.
33. Mektubat-ı Rabbani, 1. Mektup
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
15
'Malesef Efendi Hazretleri'ni Türkiye tam anlamış
değil. Allah anlatsın inşallah. O zaman dostlardan
Bizim canımız var ise sen bizim cânânımızsın.
biri, keşfe açık kullardan biri görmüştü. Mevla
Ya Rasûlullah!
Teala'nın tecellilerine mazhar olan bir zuhuratta,
Canımızı veririz amma cânânımızı kimseye kap- ne diyor: 'Ete kemiğe büründüm. Mahmud diye göründüm.' Yani Allah'ın aynasıdır. Dostlar Allah'ın
tırmayız.
aynasıdır. Mevla tecelli ediyor, tecelligahtır.' 35
Ya Rasûlullah!
Buraya kadar verilen örneklerden anlıyoruz ki;
Mekke-i Mükerreme'nin Medine-i Münevvere'nin
tasavvufun asli gaye olarak önümüze koyduğu
muhafızı, bekçisi ve çöpçüsü biziz.
marifetullah/Allah'ı tanıma, fena fi'l tevhid, özün
Ya Rasûlullah!
özüne ulaşma vb. kavramlarla kastedilen bizim
Oldu ki öldük, ya Rasûlullah! ruhumuz gene bu anladığımız masumane şeyler değilmiş. Allah'ın
vazifeyi yerine getirecektir.
kadın kılığına girip bazı zevatın zevklerini tatmin
etmesi, oğlancılıkla ma'lul olanlara tüysüz oğlan
Ya Rasûlullah!
kılığında gelmesi, en fazla kadında müşahede
Sen müsterih ol ya Rasûlullah diyebilmişsek
edilen ve cinsel beraberlikle tefsir edilen bir
eğer tamam mı?
itikad esasıymış. Hristyanlar Allah'ın zatı
dışında iki şeye daha hulul ettiğini/girYiğit düştüğü yerden kalkar. Onun için:
diğini iddia edince Allah'ın subhanehu
Otururken Muhammed Mustafa,
ve teâlâ şu ayetlerine muhatap oldular:
kalkarken Muhammed Mustafa, yatarken Muhammed Mustafa, yü"Andolsun, "Allah, Meryem oğlu
Acaba bugün
rürken Muhammed Mustafa.
Mesih'tir" diyenler kesinlikle kaKur'an inseydi ve Allah
fir oldu..." 36
herşeye hulul etmiştir ya da
Muhammed Mustafa sallallahu
herşey Allah'tır diyenler ayetlere
aleyhi ve sellem ona ben güneş
"Andolsun, "Allah üçün
muhatap olsaydı sonuç ne olurdu?
diyemem, güneş batar.
Allah'ı subhanehu ve teâlâ üçleyen
üçüncüsüdür" diyenler
zihniyete bu denli sert cevap veren
kafir oldu..." 37
Rabbimiz, Allah'ı en çirkin varlıklara
Muhammed Musindirgeyen, köpeğe ve sesine Allah
tafa sallallahu aleyhi ve sellem su
Acaba bugün Kur'an insubhanehu ve teâlâ muamelesi
diyemem, su durduğu zaman
yapanları nasıl azarlar ve
seydi ve Allah herşeye hulul
kokar.
küfürlerini beyan ederdi.
etmiştir ya da herşey Allah'tır
diyenler ayetlere muhatap olMuhammed Mustafa sallallahu
saydı sonuç ne olurdu? Allah'ı subaleyhi ve sellem ekmektir diyemem, ekmek
hanehu ve teâlâ üçleyen zihniyete bu denli
durduğu zaman bayatlar.
sert cevap veren Rabbimiz, Allah'ı en
Muhammed Mustafa çok leziz bir
çirkin varlıklara indirgeyen, köpeğe
yemektir diyemem, çünkü yemek durduğu
ve sesine Allah muamelesi yapanları nasıl
zaman ekşir.
azarlar ve küfürlerini beyan ederdi.
vahyin rehberliğinde
Ya Rasûlullah!
Muhammed Mustafa'nın müşebbehün bih-i
(benzetileceği hiçbir varlık) yoktur.
Yaptığımız nakillerden anlaşılacağı gibi Allah
tasavvuru tasavvufun her ton ve mertebesinde
aynıdır. En mutedil görünenlerle, en açık ifadeİmam-ı Rabbani'nin buyurduğu gibi:
leri kullananlar arasındaki fark sadece uslup ve
' Muhammed Mustafa eşittir Allah!'
anlatım farklılığıdır. Öz ve asli inanç yönünden
hepsinin ulaşmak istediği gaye, insanları davet
Bir eti kemiği farklı olarak, o kadar!' 34
ettikleri inanç ve ulvi makam olarak isimlendirdikleri
şey aynıdır.
Yine İsmailağa tarikatının tanınmış ve medyatik yüzü olan Cübbeli Ahmet Hoca, görüntülü
bir dersinde şöyle diyor:
35.https://www.youtube.com/watch?v=eGNXzZTQK1E
36. 5/Maide, 72
34.https://www.youtube.com/watch?v=MNZJRfHuF3I
16
37. 5/Maide, 73
Bununla beraber birkaç noktayı açıklığa kavuş- 'Biz bu ilmi kil-u kâlden almadık. Açlık, susuzluk,
uykusuz gecelerde elde ettik.'
turarak yazımı sonlandırmak istiyorum:
1. Bu yazıda ismi geçen şahısların hiçbiri bizim
için hedef değildir. Bizi ilgilendiren onlara nispet
edilen ve tasavvufun asli kaynaklarında yer alan
görüşleridir. Bu görüşlerin küfür ve şirk içerikli
görüşler olduğuna itikad ediyor ve ancak bir zındığın dilinden dökülmesi muhtemel bu sözlerden
Allah'a subhanehu ve teâlâ sığınıyoruz.
Birinde kitabı ve sünneti yüceltirken, diğerinde kitabı ve sünneti küçümseyen, Rahipliği ve
Budist din adamlarının ilim elde etme şeklini
öven bir durum söz konusudur. İki zıt nakli de
muteber tasavvuf kitapları yapmıştır.
Yine aynı yazı içinde ondan Vahdet-i Vücud'a
delalet eden sözler naklettik. İmam Zehebi, 'SiSözlerin kendisine nispet edildiği şahsiyetle- yer a'lam Nubela'da' onun biyografisini verirken
re gelince; şayet bu sözleri onlar söylemişse; bu ondan şunu nakleder:
sözlerle İbrahim'in milletiyle bağlarını koparmış
'Tasavvuf: Kadim olanın hadis olandan ayrılmave tağutlaşmışlardır. Şayet bazı tabiilerinin iddia
sıdır.'
ettiği gibi bu sözler tarih içinde zındıklar tarafından uydurulmuş ve meşrulaştırmak için bunlara
Tasavvufun temelini kadim olan Allah'la subhanispet edilmişse Allah subhanehu ve teâlâ bu insanlara
nehu ve teâlâ, hadis olan sonradan yaratılan varlığın
merhametiyle muamele etsin deriz.
ayrılması olarak tarif eder ki; bu vahdet-i vücudun
tam zıttıdır.
İbn-i Arabi'nin ateşli savunucularından olan eş-
Şa'rani bu tür sözlerin en fazla geçtiği 'Futuhatu'l
Mekkiye' adlı kitabı için şöyle der:
'Futuhatta zahiri şeriata uygun olmayan şeyler
gördüm. Müellifin (İbn-i Arabi) el yazması olan
nüshayı buldum. Şeriata aykırı olarak tespit ettiğim
yerlerin hiçbiri müellifin el yazması olan nüshada
mevcut değildi.' 38
Ama aynı zamanda ondan tasavvufun bir sır
olduğu ve avama bunun izhar edilmemesi de
nakledilmiştir.
'Biz bu ilmi muhkemleştirdik, sonra onu sirdaplara/mağaralara gizledik. Sen ise geldin, onu insanlara anlatıyorsun.' 39
Bu durumda Cuneyd-i Bağdadi'nin akidesi
şudur veya budur demek pek mümkün değildir. En güzel olanı husn-ü zanda bulunmak ve
'Bizim ilmimiz Kitap ve Sünnetle kayıtlıdır. Kur'an zahiri islam şeriatına uygun sözlerliyle imama
okumayan ve hadis yazmayan bu ilimle uğraşma- muamele etmektir. Fakat ondan nakledilen küfür
sın.'
içerikli sözlere ve bunları inanarak, savunarak
nakledenlere tutum farklı olmalıdır. Bu insanYine aynı Cuneyd'den şu nakledilir:
ların Rabbimize hakaret ettiği unutulmamalıdır.
Yine kendisine bu görüşlerin nispet edildiği
Cuneyd-i Bağdadi'den şu nakledilir:
Yine benzer bir durum Gazali için de geçerli38.Mealen
39. Et-Taarruf, 1/145-146
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
17
dir. İhya kitabından naklettiğimiz tevhid ve Al- yapmış, yeri geldiğinde bu kitapların yakılmasına
lah tasavvuru asla kabul edilemez. Ancak İbn-i fetva dahi vermişlerdir.
Teymiyye onun ahir ömründe tevbe ettiğini ve
2. Bazılarının aklına gelebilir: Fıtrat-ı selim bir
koynunda Sahih-i Buhari varken vefat ettiğini
insanın duyduğu anda tüylerini ürpertecek olan
nakletmiştir.
bu safsataları sofiler nasıl izah ediyorlar?
Fikirlerinden tevbe etmişse, elbette imamın
Bir grup; izahtan ziyade bunun bizim akıllarışahsına söylenecek söz yoktur. Lakin fikirleri ve
mızı
aştığını ve onların makamına ulaşmayankitaplarında yazılanlara gelince, İslam akidesinin
ların
onların kitaplarını okumaması gerektiğini
selameti ve dinin hıfzı için bunların reddedilmesi
iddia
ediyorlar.
gerekir.
Gazali'nin biyografisini 'Siyer A'lam Nubela'da'
veren İmam Zehebi ona reddiye veren ve kitaplarında yer alan batıl fikirleri reddeden alimleri
ve sözlerini de zikretmiştir:
Bir başka grup; onların farklı bir alemden
sembol ve ma'na diliyle konuştuğunu, sözlerini
madde aleminin diliyle anlamanın mümkün olmadığını iddia ediyor.
İbn-i Arabi el-Maliki: 'Hocamız felsefeyi
yuttu, sonra onu kusmak istedi fakat
kusamadı' der.
Bir başka grup ise bunun bir ruh hâli olduğunu, ruhların Allah aşkıyla sarhoşlaştığını ve şath,
sekr, fena gibi hallerde söylenen sözler olduğunu
iddia ediyorlar. Uyanıklık hâlinde sahiplerinin
dahi bu sözleri kabul etmeyeceğini, şeriatın aklın örtüldüğü sarhoşluk, kızgınlık ve aşırı sevinç
hâllerinde insanları mazur saydığını söylüyorlar.
Kaynak kitapların nakKadı İyad: 'Kötü haberlerin
lettiğine göre bu
sahibi, büyük eserlerin yazarıdır.
insanlar söyledikTasavvufta aşırı gitmiş, onların
lerinin şeriata göre mezhebine destek vermeye soyunmuş, bu konuda davetçilerküfür ve zındıklık
den olmuştur… Sultanın emri
olduğunu bilmiş ve
ve fukahanın fetvasıyla kibundan rahatsızlık
tapları Mağrip'te yakılmış
duymamışlardır.
ve kitaplarından uzaklaşılmıştır.'
Bilakis, insanların
onları anlamıyor
İbnu'l-Cevzi: 'Onun 'Sırru'l
oluşundan rahatAlemin ve Keşfu Ma Fi'l Dareyn'
isimli kitabında sahabeler haksız olmuşlarkında konuşması nedeniyle onu
dır.
Son zikrettiğimiz, içinde hak ve batıl barındıran ve savunma amaçlı söylenen mazeretlerin
yaygın olanıdır.
Teklifin şartı akıldır, bu doğrudur. Aklın tamamen örtüldüğü durumlarda şeriatın insanı mazur
saydığı -fıkıh mezhepleri arasında ihtilaf olmakla
beraber- doğrudur. Lakin bu insanlar hataen ya
da sehven, unutarak sarhoş olmuş insanlar değillerdir. Bilakis nefislerine türlü eziyetler ederek,
insanlardan uzaklaşıp riyazet adı altında mağaeleştirmiştir.'
ralarda yaşayarak bu hâlleri yaşamak için özel
İbnu Salah: 'Gazali'nin inkar edilen bazı çaba göstermişlerdir. Doğal olarak bu durum,
görüşlerinin açıklanması hakkında fasıl' baş- hasbelkader gelişmemiş, sonucu bilinerek ve talığı altında onun mantık ve tevhide dair açık- lep edilerek icra edilen bir sürecin neticesi olarak
lamalarını eleştirmiş. Onun 'El-Mednun ila Gayri vaki olmuştur. Bu insanların hâllerini şeriatın ya
Ehlihi' yani 'Ehli olmayandan saklanması gereken' da bazı fakihlerin mazur saydığı sarhoşluğa, aklı
isimli kitabı için 'Allah'a sığınırım ki bu kitap ona örten öfke ve sevinç hâline kıyas etmek doğru
ait olsun' demiştir. Bu kitapta Vadet-i Vücud'a değildir.
dair sözler yoğunluktadır. Yine ona reddiye veSonra bu insanların kendilerine geldiklerinrenlerden biri İmam el-Mazeri'dir. 'Keşf ve'l İnba
de bu hâlleri inkar ettikleri vaki değildir. Hallac
an'il Kitabil İhya' isimli bir eser kaleme almıştır…
öldürülmesine rağmen bu inancında ısrarcı olBuradan anlıyoruz ki şahsın ahir ömründe muştur. Kaynak olarak kabul ettikleri kitapladüzelmiş olması, onun insanlar arasında yaygın rın bildirdiğine göre bu hâlleri inkar etmemiş,
olan ve İslam akaidine zarar veren görüşlerini anlamadıklarını düşündükleri şeriat ehlinden
eleştirmeye engel değildir. Büyük alimler bunu gizlemişlerdir. Bir şeyi gizlemekle, inkar etmek
birbirinden farklıdır.
18
Kaynak kitapların naklettiğine göre bu insanlar
söylediklerinin şeriata göre küfür ve zındıklık
olduğunu bilmiş ve bundan rahatsızlık duymamışlardır. Bilakis, insanların onları anlamıyor
oluşundan rahatsız olmuşlardır.
Cuneyd-i Bağdadi, Eş-Şibli'ye dedi ki: 'Biz bu
ilmi muhkemleştirdik sonra da onu sirdablara/
mağaralara gizledik. Sen ise geldin onu insanlara
anlatıyorsun!' Şibli dedi ki: 'Konuşan ben, duyan
benim. Bu âlemde benden başkası mı vardır?' 40
Gazali, Sehl bin Abdullah Et-Tüsteri'den akta- sözler söylerler ki avamdan biri işitse onu küfür
rır: 'Âlimin üç ilmi vardır: Herkese anlattığı zahir zanneder.' 43
ilimler, sadece ehline anlattığı batın ilimler, sadece
Yine Cüneyd dedi ki:
onunla Allah arasında olan ve kimseye anlatamadığı özel ilim.'
'Kişiye, sadıklardan yetmiş kişi zındıklıkla şaYine bazıları dedi ki: 'Rububiyetin sırrını ifşa hitlik etmeden sadıklardan olmaz. Onlar, onun
zahirine hükmederler. Çünkü sadık, zahirin hüketmek, küfürdür.'
münü zahire, batının hükmünü batına göre veren,
Bazısı da: 'Rububiyetin sırrı vardır. İfşa edilirse iki hâli birbirine karıştırmayandır. Onlar zahirine
Nübüvvet iptal olur. Nübüvvetin sırrı vardır. İfşa zındıklıkla hükmetseler de batınında sadıklardan
edilirse ilim iptal olur. Allah'ı tanıyan âlimlerin olduğunu bilirler. Çünkü onlar, bu hâli kendi nesırrı vardır. İfşa edilirse hükümler iptal olur.' 41
fislerinde yaşarlar.' 44
Yine Şa'rani şöyle der:
Bu sebeple bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Tasavvufun şeriata aykırı ve felsefeye bulaş'Bundan dolayı Nebi, ashabına hakikati öğretmış yönüne en fazla tepki gösteren ve reddiyeler
mek istediğinde kapıları kapattırır ve: 'Aranızda
verenlerden biri İbn-i Teymiyye'dir. O, bu sözleyabancı var mı?' diye sorardı. Göstermiş oldu ki
rin hepsinin batıl olduğuna, şeriata uymadığına
şeriat yolu açık olsa da kavmin yolu, gizlilik üzere
ve reddedilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Fakat
kuruludur. Bundan dolayı bu yolun ehli, onları
sahiplerini tasnife tabi tutmuş ve ikiye ayırmıştır:
anlamalarından emin olunmayan insanlara anİbn-i
Arabi, İbn-i Seb'in, İbn-i Farid gibi vahdelatmamalıdır. Ta ki inkâr edip nefret etmesinler.' 42
ti vücudçuları tekfir etmiş, bunların Yahudi ve
Hristiyanlardan daha kafir olduğunu söylemiştir.
El-Kelabizi, bir başkasından şunları aktarır:
' 'Eğer o Rasûl, bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah
damarını keserdik' ayetlerinden kastedilen şudur:
Rasûl, vecd hâlinde hissettiklerini rüsum ehline/
şeriata tabi olanlara anlatsaydı böyle olurdu. Bu
duruma Allah'ın şu sözü delalet eder: 'Allah, sana
indirileni insanlara ulaştır, sana kendimizi tanıttığımızı ulaştır demez.' '
Gazali, Cuneyd'den şu cümleleri aktarır:
'Ünsiyet ehli; dua, münacat ve halvetlerinde öyle
Cuneyd-i Bağdadi, Ebu Yezid el-Bestami, Şibli
içinse; ya onlara nispet edilen bu sözlerin yalan
olduğuna hükmetmiş ya da bunların sekr/sarhoşluk hâlinde söylenen ve uyanıklık döneminde
inkar edilen sözler olduğunu savunmuştur. Bu
hâlin -sekr- bir eksiklik olduğunu, sahabe ve tabiin
imamlarında görülmediğini, Müslümanın bunu
örnek almayıp, zahidlerin ve abidlerin serdarı olan
Allah Rasûlü'nü sallallahu aleyhi ve sellem örnek alması gerektiğini belirtse de: Cubbemde Allah'tan başkasını
görmüyorum, Subhani (nefsimi eksiklerden tenzih
ederim) gibi söz sahiplerini mazur saymıştır. 45
40. Et-Taarruf li Mezhebi Ehli Tasavvuf, 1/145-146.
43. İhya-ı Ulumu'd Din, 4/341
41. İhya-ı Ulumu'd Din, 1/100.
44. El-Keşf an Hakikat Sufiye, s. 54
42. El-Keşf an Hakikat Sufiye, s. 68
45. Mecmu'l-Fetava, 10/59-61, 10/218-225, 10/338-344
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
19
Biz İbn-i Teymiyye'nin rahimehullah bu ayrımına
katılmıyoruz. Çünkü benzer sözleri söyleyen insanlardan bir kısmını Yahudi ve Hristiyanlar'dan
daha kafir ilan edip, bir kısmını sünnet imamı
görmek için çok kuvvetli deliller olması gerekir.
Farazi birtakım maddeler ve hüsn-ü zanna dayalı
temenniler bunun için uygun değildir. Madde
madde zikredecek olursak;
ması için böyle yaptılar. Vacip olan sırların gizlenmesi, Muhammed'in şeriatının izhar edilmesidir.' 46
İbnu Acibe tasavvuf ehlindendir. Cuneyd ve
Şibli'nin ona katılmadıklarından değil, tasavvufun sırrı olan vahdet-i vücudu muhafaza için
onun ölümüne fetva verdiklerini aktarmıştır.
Şibli şöyle diyor:
a) İki grupta sözlerinde ya Allah'ın bir şeye
'Ben ve Hallac aynıydık. Ancak o açık etti ben
hulul ettiğini ya da kendileri de dahil her şeyin
ise gizledim.'
Allah olduğunu açıkça beyan etmiştir. İfade edilen sözlerde eşittirler.
Cuneyd-i Bağdadi'nin şu sözünü nakletmiştik:
b) Bir grubu felsefeci ilan edip, diğer grubun
Kitap ve Sünnetle kayıtlı olduğunu söylemek
doğru değildir.
İkinci grubun sadece Kitaba ve Sünnete uydukları iddiası, onlara nispet
edilen bazı sözlerle sabittir. Aynı şekilde İbn-i Arabi'nin Kitap ve Sünnete uyduğu birçok kitabının
mukaddimesinde kendi tarafından belirtilmiştir.
Şayet iddia ile mesele
çözülüyorsa, iki grubunda iddiaları aynıdır. Aynı muameleye tabi
olmaları gerekir.
'Biz bu ilmi muhkemleştirdik, sonra da onu
sidaplara/mağaralara gizledik. Sen geldin onu
insanlara anlatıyorsun.' Şibli ise; 'Konuşan ben,
duyan benim, bu alemde benden başkası mı
vardır?' der.
Yine Cuneyd'den:
Cuneyd-i
Bağdadi: 'Biz bu
ilmi muhkemleştirdik,
sonra da onu sidaplara/
mağaralara gizledik. Sen geldin
onu insanlara anlatıyorsun.'
Şibli ise 'Konuşan ben, duyan
benim, bu alemde benden
başkası mı vardır?' der.
c) İbn-i Teymiyye'nin rahimeen ciddi dayanaklarından
biri, 'Cuneyd-i Bağdadi'nin Hallac-ı
Mansur'u tarikat ehlinden saymadığına' dair es-Sullemi'nin 'Tabakat'
kitabındaki beyanıdır. Demek ki zahiren bazı sözler benzese de Cuneyd ve onun
yolunda gidenler Hallac'dan beridir kanaatine
ulaşmıştır.
hullah
'Kişiye sadıklardan yetmiş kişi
zındıklıkla şahitlik etmeden
sadıklardan olmaz…' sözünü
aktarmıştık.
d) İbn-i Teymiyye
bir grubun 'şeriattan
çıkmanın caiz olduğuna
inanan, farzları terk edip,
haramları işleyen, ibahiyyeci'
olduklarını söylemiş; ikinci
grubun ise şeriata tabi olup,
sorumluluklarını yerine getirdiklerini söylemiştir.
Bu ayrıma delalet eden kuvvetli bir
delil yoktur. Kendinin Allah olacağına
inanan birinin, şeriatın dışına çıkmış olmasının veya şeriat dairesinde hareket ediyor
olmasının da önemi olmasa gerektir. Namaz
Oysa tasavvuf kaynakları Şeyhu'l-İslam'ın ulaş- için gerekli olan abdesti terk edenin, namaz kıltığı bu kanaati doğrulamamaktadır. O dönem masının öneminin olmadığı gibi… Ayrıca 'İnkılıç korkusuyla Hallac'dan teberri edenlerin, sanlara Muhammed'in şeriatı izhar edilmeli' diyen
kendi aralarında onu övdüklerine dair nakiller bir zihniyetin yaptığı zahiri amellere ne kadar
güvenilebilir ki?
zikretmişlerdir.
İbnu Acibe:
'Onun (Hallac) ölüm fetvasını verenlerden biri de
Cuneyd ve Şibli'ydi. Sırrın, ehli olmayana ifşa olma-
e) Mutasavvıflar bu konuda İbn Teymiyye'ye
karşı çıkmış ve onun meseleyi yanlış yorumladığını savunmuşlardır.
46. İkazu'l Himem
20
'Allah imam Ebu Hamide rahmet etsin. İlminde
faziletinde onun dengi nerede bulunabilir? Lakin
onun hata ve yanlıştan masum olduğunu iddia etmeyiz. Usulde (akaidde) taklit olmaz.'
Bizim bu konuda İbn-i Teymiyye rahimehullah
ayrımına katılmamamız, ondan öğrendiğimiz
usul gereğidir. Allah'ın kelamı ve Rasûlü'nün
sallallahu aleyhi ve sellem sünneti dışında her şey ama
her şey dikkate, eleştiriye ve kabul-redde açıktır.
İmam Malik'in rahimehullah 'Şu kabirde yatan (Allah
Rasûlü) hariç herkesin sözü alınıp, terk edilebilir'
sözü İmam İbn-i Teymiyye'nin en fazla kullandığı sözlerdendir.
Muasır Mutasavvıflardan Abdurrahman elBu konuda ona katılmamakla beraber, Tevhid
Bedevi bu tür sözleri değerlendirdiği kitabı 'eşve
Sünnvet davasına hizmetimizde en fazla faydaŞatahat es-Sufiyye' kitabında:
landığımız alimlerden olduğunu kabul eder, ona
'Şathı (Kişilerin kendini Allah olarak ilan ettiği ve tevhid imamlarına Allah'tan rahmet dileriz.
sözleri kastediyor) sofiliğin selim bir gerçeği kabul
edenlerin yanında; düşmanların bu açıklamasının
(bu sözleri sarhoşluk hâliyle izah edip mazur sayan)
hiçbir kıymeti yoktur. Şathiyyata dair sözlerin uyanıklık hâlinde söylenmiş sözlerden kıymet yönünden
bir eksiği yoktur… Bunlar ruh sarhoşluğuyla beden
şarhoşluğunu birbirine karıştırdılar. İbn-i Teymiyye
o denli habis bir adamdır ki (evliyanın) ruh sarhoşluğunun bedeni sarhoşluğa benzediğini vehmetmiş
göstermeye çalışmıştır…' 47
Tasavvuf ıstılahlarını ele alan kitaplar, bu kavmin büyükleri kabul edilen zatlar ve günümüzde
bu yolun saliki olup savunanlar, sarhoşluk meselesini Şeyhu'l İslam gibi anlamamış ve yorumlamamışlardır.
Hatta, İbn-i Teymiyye'nin yaklaşımını hakaret
kabul etmişlerdir.
Sonuç olarak;
Şayet Şeyhu'l İslam 'Bu sözler küfürdür, ben bu
imamların bu sözleri söylediğine inanmıyorum'
dese bu tutumu anlaşılabilirdi. Çünkü 1. maddede belirttiğimiz gibi onlardan zıt ve birbirini
yalanlayan hâller nakledilmiştir. Fakat bu sözleri söylediklerini kabul edip, onları mazur kabul
etmek benzer sözleri söyleyen insanlarıysa tekfir
etmek anlaşılabilir değildir.
İmam Zehebi, Gazali'ye dair eleştirileri ve reddiyeleri zikrettikten sonra şöyle der:
Zilhicce
47. Takdisu'l Eşhas, 1/460 / eş-Şatahat 10-11
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
21
Başyazı
Eski Dost,
Düşman Olmaz;
ABD-İRAN Yakınlaşması
İran'ın bu ilerleyişi başta bilinçli sunniler olmak üzere,
haçlılar dışında bölgedeki her kesimin zararınadır. Bu
ilerleyişi kıracak iki akım vardır. İlki, askerî anlamda
İran'ın işgal projesine set olan başta İslam Devleti
olmak üzere sünni direniş grupları; ikincisi, İran'ın
ekonomik ve siyasi nüfuzunu kırabilecek AKP hükümeti.
A
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
llah'a subhanehu ve teâlâ hamd, Rasûlu'ne, âline
ve ashabına salât ve selam olsun.
antlaşmayı ilginç aynı zamanda önemli kılan
noktaları izah etmekte fayda var.
İran ve ABD son kırk yılın en çetin düşmanları..
7 Haziran seçimleriyle beraber Türkiye on üç
yıldır sürdürdüğü istikrarlı günlerini kaybetti. 6-8 Sovyetlerin dağılmasından sonra Kapitalizm ve
Ekim olaylarıyla ön denemesi yapılan, 7 Haziran Komünizm arasındaki kutuplaşma yerini Batı ve
sonrasında şahlanan 'Toplumsal başkaldırı' projesi, İslam savaşına bıraktı. 11 Eylül hadisesine kadar
Batı'nın 'Düşman İslam' algısı İran üzerinden şegündemin ana ve tek meselesi hâline geldi.
killendi. İran, takipçilerini 'Büyük şeytan ABD,
Türkiye, seçimlerle beraber oluşan bu yeni küçük şeytan İsrail' üzerinden motive ediyor ve
gündemiyle meşgulken, tüm Ortadoğu'nun gi- Dünya'da var olan zulüm ve fuhşiyatın müsebbibi
dişatına etki edecek bir gelişme yaşandı. Uzun olarak bu iki ülkeyi hedef gösteriyordu. ABD ise
zamandır gündemde olan ve üzerinde konuşu- Batı'nın değerlerine düşman olan ve mücadele
lan Nükleer program anlaşması son aşamasına edilmesi gereken İslam'ı, İran'ın temsil ettiği İsgeldi ve taraflar arasında imzalandı. Kendi iç lam olarak dünyaya sunuyordu. Bunun yanında
sorunlarıyla meşgul olan Türkiye, bu yeni du- İran'ın şeriat esaslarına dayalı bir yönetimi, ayrumla çok alakadar olamasa da, birinci dereceden rımcılığa dayanan azınlıklar politikası, medyaya
bu antlaşmanın muhatabıydı aslında. Konunun uyguladığı sansür, insan hak ve özgürlüklerini
Türkiye'yle ilgili olan kısmına geçmeden önce,
22
ayaklar altına alması kısaca 'Anti demokratik' uy- Suriye, Irak ve Yemen'de bunca şerre sebebiyet
gulamaları vardı.
veren İran'ın, bu sıkıntılardan kurtulmuş hâlinin
bölgeye nasıl bir tufan olarak yansıyacağı öngöBu anlaşmayı ilginç kılan nokta burada gizli. rülebiliyor olsa gerek.
ABD'nin İran'ı ötekileştirdiği ve kendisiyle beraber tüm dünyaya ekonomik ve siyasi yaptırımlar
Bunun yanında tarihi düşman ve rakip olan
uygulamayı dayattığı tüm gerekçeler, hâlâ geçerli Türkiye karşısında eline nasıl bir fırsat geçtiği
İran için... İran'ın ABD'yi büyük şeytan olarak de aşikar. Özellikle AKP hükümetiyle başlayan,
ilan ettiği ve başta Suud olmak üzere körfez ül- Türkiye'nin bölgede parlaması, halkların temkelerinin ABD'yle iyi ilişkilerini 'Uşaklık ve ha- silcisi konumuna gelmesi, istikrar ve yatırım
inlik' olarak yaftaladığı tüm gerekçeler de ABD merkezi olması en fazla İran'ı rahatsız ediyoriçin geçerli... Hatta İran'ın zikrettiği cürümlerine du. AKP'nin iyi ilişkiler ve bölgesel ittifaklar
binlercesini ekledi bu sürede.
kurmak için yaptığı onlarca girişim, mezhebî
ve tarihsel reflekslerle İran tarafından geri çevBu şartlara rağmen tarafların bu yakınlaşması rilmiş ve karşılık bulmamıştır. Yapılan bu yeni
ve dünyaya verdikleri samimi pozlar, elbette bu antlaşmayla beraber İran'ın özgüven tazelediğini
anlaşmayı ilginç kılıyor. 'Eski dost, düşman; eski icraatlarından anlayabiliyoruz. Türkiye'de iç sadüşman da, dost olmaz.' diyenler, yüzbinlerce yıl- vaş başlatan PKK'yle yakınlaşması, resmi haber
lık tecrübeye dayanarak bunu söylemişler. İran ajanslarında Türkiye (hususen Erdoğan ve AKP)
ve ABD 'Dostluk-düşmanlık' ilkesinde itikadları aleyhine Batı'nın diliyle haber yapması, kendisine
yerle bir ettiği gibi, insanlık tecrübesine de ezber tanınan imtiyazların ve verilen sözlerin İran'da
bozduruyor.
oluşturduğu ruh hâlini anlamamız için bizlere
ip uçları veriyor.
Antlaşmayı önemli kılansa; bu antlaşmayla
beraber İran'ın bölgede elde edeceği nüfuz ve
Türkiye bu yeni durumun başına açacağı dertekonomik kalkınma... Yaklaşık kırk yıldır devam lerin farkında elbette. Ancak İran'ın ve Batı'nın
eden ambargoların İran'ı zor duruma soktuğu ve yönetim ve yönlendirilmesinde direkt söz sahibi
Rusya-Çin bloğunun desteği olmasa ekonomik olduğu PKK belası, bu yeni sürece karşı adım
yönden çökeceği bilinen bir hakikat. Bu antlaş- atmasına engel teşkil ediyor.
ma, ambargoları kaldırdığı gibi İran'ı Batı için
yatırım alanı, Batı'yı ise İran için bir pazar hâline
ABD ötekileştirdiği ve Batı blokunu da yanıgetirecek. Ekonomik sıkıntıların ayağına pranga na alarak yıllarca ambargo uyguladığı İran'ı, ne
vurduğu ve siyasi emellerini hayata geçirmede oldu da dost ve müttefik ülkeler arasına kattı?
ağır davranan İran için bu ekonomik rahatlama, Eski düşmanlar ezber bozup dost mu oluyor, eski
hareket esnekliği ve seriliği kazandıracaktır. İm- dostlar masa altı dostluklarını ilan mı ediyor?
kansızlıkları ve ekonomik sıkıntılarına rağmen
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
23
Kanaatimizce bu yeni sürecin çok yönlü değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü İran'a biçilen
yeni rol, bölgede taşların yerinden oynayacağı,
Sunni blok'un karşısında Şii blok'un öne çıkacağı
ve önümüzdeki yüzyıla etki edecek gelişmelere
gebe olan bir süreç... Son on yıl içinde yaşanan
gelişmeleri de bu yeni antlaşmayla beraber değerlendirdiğimizde, meselenin daha iyi anlaşılacağı
kanaatindeyiz.
İran, Batı'ya olan bu yardımlarının avansını
Irak'ta yönetim olarak, tam karşılığını da bu yeni
antlaşmayla elde ettiği imtiyazlar olarak tahsil
etti.
başyazı
Eski dostlar tekrar ittifak kurdu dememiz bundandır. İran İslam'ı kabul ettiğini iddia ettiği günden bu yana hiçbir dönemde bu ümmetin yanında yer almamış, bilakis işgal projelerinin yanında
bu ümmetin karşısında olmuştur. Humeyni eliyle
Irak yönetiminin sünni direniş ve düşmanlığa gerçekleşen devrim dünya Müslümanlarına 'Acarağmen İran yanlısı Şiiler'e bırakılması; Yemen'de ba' dedirtse de, İran tarihi kodlarına dönmüş ve
iç işgal hareketi başlatan İran güdümlü Husiler'in devrim kadrolarında İslam ümmetinin karşısınilerleme hattını ABD uçaklarının temizliyor olu- da yer alacağını açığa çıkarmıştır. 1
şu ve son olarak yapılan bu antlaşmayla bera2. Batı bu yeni hamlesiyle sömürgeleştirdiği
ber İran'ın Ortadoğu'yu Şiileştirme ve işgal
ya da dini savaş açtığı bölgelere karşı uyprojesine finansman imkanına kavuşması...
guladığı 'Dengeleme' modelini hayata geçirmiştir. Nedir 'Dengeleme' modeli?
Biz bu yeni sürecin çok yönlü sebeplerinden iki tanesi üzerinde
Batı'nın istikrarsızlık ve kaos
durmak istiyoruz:
istediği bölgelerde hayata geçirdiği ve problemleri girift
İmkansızlıkları ve ekonomik
1. 11 Eylül hadisesiyle
hâle getirip, üçüncü bir güsıkıntılarına
rağmen
Suriye,
Irak
ve
beraber ABD öncülüğünYemen'de
bunca
şerre
sebebiyet
veren
cün müdahalesi olmadan
deki Batı dünyası İslam
İran'ın, bu sıkıntılardan kurtulmuş
çözülemeyecek hâle getircoğrafyasını fiilî olarak
hâlinin bölgeye nasıl bir tufan olarak
mesidir
dengeleme modeli.
işgale başladı. Afganistan
yansıyacağı öngörülebiliyor olsa gerek.
işgaliyle başlayan süreci Irak
Güçlenen bir taraf karşısında,
işgali izledi.
muhâlif güçlere dolaylı destek
vererek önünü açar. Güçlenen bu
Afganistan işgali başlamadan
muhâlif
blok rekabet içerisinde olduönce, Batı'ya işgalin hareket planını
ğu
bloğu
durdurmak,
geçmişin intikamını
İranlı yetkililerin hazırladığı Hatemi taraalmak
ve
nüfuz
elde
etmek
için harekete
fından dillendirilerek dünyaya duyuruldu.
geçer.
Bu
dengeleme
siyaseti
Batı'ya
şunları
'Kendi varlıkları için tehlike olarak gördükleri
kazandırır:
Afganistan'daki sunni terör örgütlerine karşı Nato
birliklerine öncülük etmiş, işgale nereden ve nasıl
a) Güçlenmiş ve belirli bir nüfuz alanına sahip
başlayacaklarına dair onlara yol rehberliği yapmışolan
gücün önünü kesip, onu yerel sorunlarla
lardı.'
meşgul ederek, gücünün kontrol dışına çıkmaIrak işgalindeyse daha büyük bir işlev görmüş- sına engel olmak.
lerdi. Şii tabanın, sunni direnişe eklemlenmesini
b) Önü açılan ve dolaylı olarak desteklenen
ya da yeni bir direniş hattı oluşturmasını engelgrubun elde ettiği güçle yeni alanlara yönellemek için, dini merci'i Ayetullah-ı Uzma(!) olan
mesine engel olacak şekilde eski rakiplerle uğSistani'ye 'İmam ğaib (kayıp) olduğundan cihad
raşmasını sağlamak. Bunun için de etnik, dinî
meşru değildir' fetvası yayınlatarak Şii direniş
veya mezhebî olarak problemli bir geçmişe sahip
hattını kırmışlardı. Aynı Sistani'nin on yıl sonra,
olanlar arasında dengeleme yapılmaya çalışılır.
beklenen İmam/Mehdi Muntazar henüz gizlendiği mağaradan zuhur etmemesine rağmen tüm
c) Bölgede bulunan diğer blokların 'Ancak
Iraklı Şiiler'i İslam Devleti'ne karşı silahlanmaya Batı'ya yakın olunarak varlık gösterebileceği ve
davet etmesi en basit hâliyle bunaklık, hakikat güç hâline gelebileceğine' dair kanaat oluşturmak.
olarak ancak hainlikle izah edilebilirdi.
24
1. Bknz: Tevhid Dergisi 38. Sayı, Başyazı 'Ortadoğu'ya Sıçrayan Kan
Safevi İran'
d) Oluşan denge siyasetinin sorunları içinden
çıkılmaz hâle getirmesi neticesinde, üçüncü bir
tarafın arabuluculuğunun zarureti... Arabuluculuk, kurtarıcı, içişlere müdahale ve sorun çözücül sıfatlarına sahip üçüncü taraf genelde büyük
şeytan ABD oluyor.
Olayın bizlere bakan yönüne gelecek olursak;
Elinde bulunan kıt imkanlar ve yaşadığı darboğaza rağmen estirdiği şer havası, imkanlara kavuşmuş ve ayağında onu yavaşlatan prangalarını
çözmüş bir İran'ın neler yapacağının işaretidir.
İran'ın bu ilerleyişi başta bilinçli sunniler olmak üzere, haçlılar dışında bölgedeki her kesimin zararınadır. Bu ilerleyişi kıracak iki akım
vardır. İlki, askerî anlamda İran'ın işgal projesine
set olan başta İslam Devleti olmak üzere sünni
direniş grupları; ikincisi, İran'ın ekonomik ve
siyasi nüfuzunu kırabilecek AKP hükümeti.
Zikrettiğimiz bu yapıların itikadi ve menhecî
olarak çok farklı noktalarda oldukları bir hakikattir. Elbette demokrasiye inanan ve onun için
mücadele verenlerle, Allah'ın pak şeriatı için
mücadele edenleri ne aynı din, ne inanç, ne de
ideoloji bir araya getirir. Lakin bölgede yeni bir
Iraklaşma sürecinin ve Suriye karışıklığının yaşanmaması için bu bloğun İran'ın hamlelerine
ve PKK'nın ilerlemesine rağmen ortak bir siyaset çerçevesinde hareket etmeleri, birbirlerinin gücünü tüketmemeleri gerekir. İran'ın PKK
üzerindeki nüfuz ve yönlendirme kabiliyetini
bilenler, şu an Türkiye'de yaşanan terör hadiselerinde İran'ın payını da biliyorlar. Aynı zamanda
PKK'nin PYD formatının Suriye'de, İran'ın ise
tüm bölgede Batı tarafından parlatılmasının ve
yeni müttefik ilan edilmesinin birbirinden bağımsız olmadığını da..
İran'ın ve PKK'nin bölgedeki hamlelerine engel olabilecek bu grupların her biri kendi projesini tatbikle meşgul. Ancak bu süre zarfında
İran'ın geri dönüşü zor bir yola girdiği ve her
geçen gün ayağını sağlamlaştırdığını görüyoruz.
Belli bir süreliğine de olsa her grup kendi hedeflerini bir yana bırakıp, bu ilerleyişin önlenemez
hâle gelmesinden önce ortak bir program çerçevesinde hareket edebilirler.
Rabbimizden afiyet istiyor, O'nun kerem, lütuf
ve hıfzına sığınıyoruz.
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
25
Mümine Hanımlara nasihatler
Faruk Furkan
Tesettüründe
İhlâslı Ol
Tesettür, bir Müslüman hanımın Allah'a sunabileceği
en değerli ve en güzel amellerinden bir tanesidir.
Bu nedenle bu konuda Allah'tan başka hiçbir
kimsenin rıza ve hoşnutluğunu tesettürüne
karıştırmamalıdır. Hatta bu kimse eşi veya aynı
akideye inandığı mümine bacıları bile olsa Allah'tan
başka hiçbir kimsenin rızasını önemsememelidir.
D
Allah'ın Adıyla...
eğerli mü'mine bacım, hatırlayacağın üzere bir önceki yazımızda sana, kadının tepeden tırnağa avret olduğunu ve bu nedenle el
ve yüz de dâhil olmak üzere bütün vücudunu
yabancı erkeklere karşı örtmesi gerektiğini anlatmış ve ancak değerli olan şeylerin saklanacağı gerçeğinden hareketle Rabbinin aslında sana
çok değer verdiğini ve bu nedenle örtünmeni istediğini vurgulamaya çalışmıştık. Bu yazımızda
ise inşâallah çok önemli gördüğümüz bir mesele olan Müslüman kadının tesettüründe ve hicabında ihlâslı olmasının zorunluluğu konusunu
imkân ölçüsünde anlatmaya çalışacağız.
Çünkü Allah ancak ihlâsla ve sadece kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder, başkalarının rızası ve hoşnutluğu için ortaya konulan
amelleri ise asla kabul etmez. Bu nedenle senin,
her amelinde olduğu gibi tesettür ve hicabında
da mutlaka ihlâslı olman ve ihlâs ilkesiyle hareket
ederek Rabbinin rızasını kazanmaya çalışman
gerekir.
Bacım, bilmelisin ki ihlâs senin her amelinin
kabul veya reddedilmesindeki temel kriterdir.
Yani bir nevi senin cennet veya cehennemindir.
Eğer sen ihlâsa sıkı sıkıya bağlanır, her işinde
onu hedef edinirsen cennete; şayet ihlâstan ödün
Değerli bacım, her amelinde olduğu gibi te- verir, her amelinde onu hedef edinmezsen –Allah
settür ve hicabında da mutlaka ihlâslı olmalısın. korusun– cehenneme gidersin. Hani hep duyarız
ya, Allah'ın her amelde ihlâs olup-olmadığına baNeden mi?
kacağını ve ihlâsla iş yapanların amellerini kabul
26
ederken, ihlâssız bir şekilde amel işleyenlerin
yaptığı amelleri yüzlerine vuracağını… Hepimiz
bunu duyar ve adımız gibi biliriz, değil mi? Ama
ne kadarımız bunu dikkate alır, hangimiz bunu
hakkıyla önemser, orası meçhuldür. Onun için
sen, sen ol ve sakın ha bu hakikati bildiği hâlde
onu önemsemeyenler gibi davranma; aksine
onu önemse, özümse, dert edin. Her işinde onu
dikkate alarak amellerini ortaya koy. Böyle yaptığında göreceksin ki gönlün çok rahat edecek ve
kalbin anlatılmaz bir mutmainliğe kavuşacaktır.
Çünkü insanda sadece tek bir kalp vardır; iki
kalp yoktur. Bu kalp de sadece bir niyeti kaldırmaya, tek bir amacın yükünü çekmeye müsaittir.
Her ne zaman bu kalbe iki niyet konulursa bu,
ona çok ağır gelir ve yüküne dayanamayarak altında ezilir, çöker. Bundan dolayı amellerinde
ihlâsı oldukça önemsemelisin. Bu, sözün başında
tez elden sana yaptığımız bir kardeş öğüdüdür;
onu dikkate almanı tavsiye ederiz.
ancak sadece kendisi için yapılanları kabul eder. Sakın ha 'Bu hem Allah için hem de akrabalık içindir'
demeyin; bu durumda bu, akrabalık için olur. Bunda Allah için hiçbir şey yoktur. Ve yine sakın ha 'Bu
hem Allah için hem de sizin hoşnutluğunuz içindir'
demeyin; bu durumda bu, sizin hoşnutluğunuz için
olur. Bunda Allah için hiçbir şey yoktur."
Evet, işte bu nedenden ötürü senin mutlaka
amellerinde ihlâsla hareket etmen gerekmekteDeğerli bacım, Allah'ın rızası için amel işlemek dir. Konumuz tesettür olduğu için bunu tesettüre
ve sadece O'nun hoşnutluğunu dikkate alarak iş uyarlayarak söyleyecek olursak; senin mutlaka
yapmak gerçekten de çok önemli bir meseledir. Allah rızası için hicaba bürünmen ve sadece
O'nun rızasından başka bir amaç için amel iş- Allah'ın rızasının tecelli ettiği yer olan cenneleyenler, çok büyük tehditlerle karşı karşıyadır- ti kazanmak için kendini yabancı erkeklerden
lar. Şimdi gel, Allah'tan başkalarının rızası için sakındırman gerekmektedir. Aksi hâlde tesetamel işleyenlerin nasıl bir tehditle karşı karşıya türünde ihlâsla davranmamış ve Allah katında
olduklarını ve yaptıkları amellerinin asla kabul kazanacağın ecirleri kaybetmiş olursun.
edilmeyeceğini ortaya koyan şu dehşet verici iki
hadisi beraberce okuyalım:
İşte iş, bu kadar önemlidir.
Bir adam Rasûlullah'a gelerek:
Laf buraya geldiğinde şu soruyu sormadan geçmek olmaz: Peki, tesettürde nasıl ihlâslı olunur?
— Hem sevap kazanmak hem de güzel bir şe- Veya diğer bir ifadeyle ne demektir tesettürde
kilde anılmak için savaşan kimse hakkında ne ihlâslı olmak?
dersin? diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Tesettürde ihlâslı olmak demek:
— Onun için hiç bir şey yoktur, buyurdu.
•Sadece ve sadece Rabbinin rızasını gözeterek
Adam sorusunu üç sefer tekrarladı. Rasûlullah
örtünmen,
da her defasında: 'Onun için hiçbir şey yoktur' bu•Sadece ve sadece O, benden hoşnut olsun diye
yurdu sonra da şöyle dedi:
tesettüre bürünmen,
— Allah, ancak kendi rızası gözetilerek samimi
•O'nun rızasından başka hiçbir kimsenin hoşbir niyetle yapılan amelleri kabul eder.
nutluğunu kazanmayı düşünmeden kapanman
demektir; velev ki o kimse eşin, annen, baban
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kudsî bir hadiste
veya kardeşlerin bile olsa…
Rabbimiz'in şöyle buyurduğunu söyler:
Evet, sadece O'nun rızasını ve O'nun hoş"Ben ortakların en iyisiyim. Her kim (yaptığı bir
nutluğunu kazanmak için örtünmen demektir,
amelde) benimle beraber birisini ortak koşarsa, o şey
tesettürde
ihlâslı olmak. Sen, inşâallah böyle
ortağıma ait olur. Bu nedenle ey insanlar! Amelleriyapanlardan,
bu gaye ile tesettüre girenlerden
nizi sadece Allah için yapın; zira Allah amellerden
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
27
ol. Bu işi yaparken asla ihlâsı elden bırakma ve
"…Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorinsanların ne diyeceğini dikkate almadan sadece sa, salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadetinde
Rabbinin hoşnutluğu için örtün. 'Rabbim bunu hiç bir kimseyi (O'na) ortak koşmasın." 1
benden istemiştir, Rabbim beni böyle görmeyi muBu ayeti dikkatlice düşünmemiz ve bundan
rad etmiştir' gayesiyle tesettür amelini ortaya koy.
Böyle yaptığında, tesettüründe ihlâsa ermiş olur- dersler çıkarmamız gerekmektedir. Eğer sen ey
sun. Bazı cahil kadınların yaptığı gibi sakın ha: mümine bacım, Rabbine kavuşmayı ve cennette
'Etrafımdaki tevhid ehli kadınlar böyle örtünüyor, O'nunla karşılaşmayı umuyorsan –ki kesinlikle
benim çevrem bu kıyafetlerle tesettüre giriyor; bu böyle olman gerek– o zaman salih bir amel işlenedenle ben de öyle örtünmeliyim. Eğer onlar gibi meli ve Rabbine kulluğunda hiç bir kimseyi O'na
örtünmezsem, bana ne derler?' şeklinde insanın ortak koşmamalısın.
amelini kökten iptal eden bir gaye için örtünme!
Peki, salih bir amel işlemek ve Rabbe ibadette
Evet, sakın ha böyle bir gaye için örtünme!
hiç bir kimseyi ona ortak koşmamak ne demektir?
Aksi hâlde amelinin ecri heba olduğu gibi,
bir de çektiğin zorlukların yanı sıra yaptıÂlimlerimizin belirttiğine göre 'Salih bir
ğın işin sevabını elde etmekten mahrum
amel işlemekten' kasıt, Sünnete ve şeriata
olmakla cezalandırılırsın. Tabii, ahiuygun amel işlemektir. 'Rabbe ibadette hiç bir kimseyi O'na ortak
rette çekeceğin azabın sıkıntıları
koşmamaktan' kasıt da ihlâsla,
da işin cabası!
yani sadece Allah'ın rızasını
Bilakis sen –yukarı da dediEğer sen ey mümine bacım, Rabbine
gözeterek Allah'a ibadet etkavuşmayı ve cennette O'nunla
ğimiz gibi– sadece ve sadece
mektir. Tesettür de Allah'a
karşılaşmayı umuyorsan –ki kesinlikle
'Rabbim beni böyle görmek
ibadet kapsamına dâhil
böyle olman gerek– o zaman salih bir
istiyor' gayesini güderek
olan amellerdendir. Bir
amel işlemeli ve Rabbine kulluğunda hiç
örtün. Şayet bu gayeden
bayan için namaz, oruç, hac
bir kimseyi ona ortak koşmamalısın.
başka bir amaç için örtüneneyse tesettür de odur ve mutcek olursan, Allah bu ameli asla
laka bir ibadet şuuru içerisinde
senden kabul etmeyecek ve niyapılmalı, Allah'a yaklaştıran bir
yetin çok masummuş gibi gözükamel olarak yerine getirilmelidir.
se de ortaya koyduğun bu eyleme asla
Çünkü namazı, orucu, zekâtı ve benzesevap verilmeyecektir.
ri ibadetleri ayetlerle emreden Rabbimiz,
tesettürü de aynı şekilde ayetlerle emretmiş
Niye mi?
ve bunu bir ibadet olarak mümine kadınlara
Çünkü İslam'da Allah'ın bir ameli kabul etme- farz kılmıştır.
si için mutlaka riayet edilmesi gereken iki şart
vardır:
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve
müminlerin kadınlarına söyle; bir ihtiyaç için
1. İhlâs, yani ameli sadece Allah'ın rızasını gö- dışarı çıktıklarında örtülerini üstlerine alsınlar, vücutlarını örtsünler. Bu, onların (hür ve
zeterek yapmak,
namuslu) bilinmelerini ve bundan dolayı inci2. Yapılan amelin meşru, yani İslam'a ve Sün- tilmemelerini daha iyi sağlar. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." 2
nete uygun olması.
Eğer bir amel bu iki şarttan birisinden yoksun
olursa –hangi amel olursa olsun– Allah onu kabul etmeyecektir; çünkü Allah ancak kendi rızası
için yapılan amelleri kabul edeceğini söylemiştir.
Rabbimiz şöyle buyurur:
28
"Mümin kadınlara söyle; gözlerini harama
bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini
korusunlar. Kendiliğinden görünenleri dışın-
1. 18/Kehf, 110
2. 33/Ahzab, 59
daki süslerini teşhir etmesinler. Başörtülerini(n
uçlarını) yaka altlarına kadar sarkıtsınlar…" 3
Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki tesettür, bir Müslüman hanımın Allah'a
sunabileceği en değerli ve en güzel amellerinden
biridir. Bu nedenle bu konuda Allah'tan başka
hiçbir kimsenin rıza ve hoşnutluğunu tesettürüne karıştırmamalıdır. Hatta bu kimse eşi veya
aynı akideye inandığı mümine bacıları bile olsa
Allah'tan başka hiçbir kimsenin rızasını önemsememelidir. Selef 'in önde gelen simalarında birisi
olan Fudayl b. Iyaz'a rahimehullâh Mülk sûresinin Allah'tan başka birisinin rızası ve hoşnutluğu için
ikinci ayeti olan "O hanginizin daha güzel yapılan ameller Allah tarafından asla karşılık
amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve görmeyecek, aksine sahibi için büyük bir vebal
hayatı yaratandır" ayeti okunmuş ve buradaki olacaktır. Allah için değil de, bir başka gaye için
'En güzel amel hangisidir?' diye sorulmuştu. Bu amel işlemenin riya olduğu ve riya karışan amellerin de kesinlikle kabul edilmeyeceği bu dinin
soruya İmam:
en malum meselelerindendir.
— En ihlâslısı ve en doğru olanı, şeklinde cevap
İşte bundan ötürü bacım, namazında, orucunverdi. Bunun üzerine oradakiler:
da ve ibadetlerinde olduğu gibi tesettüründe de
— Ey Ebu Ali! Amelin ihlâslı ve doğru olanı da mutlaka ihlâslı olmalısın.
ne demektir? diye tekrar sual ettiler.
Bugün tevhid ehli olan bazı bacılarımızın
Fudayl rahimehullâh:
yaptıkları bizlere anlatıldığında, içerisine düşmüş oldukları durumdan dolayı oldukça üzü— Bir amel ihlâsla yapılır, ama doğru olmazsa lüyoruz. Bazı bacılarımız, tevhidî bir çevrede
kabul edilmez. Aynı şekilde doğru olarak yapı- bulundukları süre zarfında tıpkı etraflarındaki
lır, ama ihlâslı olmazsa ihlâslı olana kadar kabul diğer mümine kadınlar gibi hicaba giriyor, onolmaz. Bir amelin ihlâslı olması yalnız Allah için larla aynı kıyafetleri giyiyor, aynı tarzda tesettüre
yapılması, doğru olması da sünnete uygun olması bürünüyorlar. Ama bu bacılarımız, örneğin eşleri
anlamındadır, diye cevap verdi.
bir başka memlekete gitmeleri gerektiğinde veya
bir sebeple tevhidî bir çevreden uzaklaşmaları
Biraz önce dediğimiz gibi, 'Etrafımdaki tevhid
durumunda
hemen yüzlerini açıyor ve gittikleehli kadınlar böyle örtünüyor, bu nedenle ben de
ri
ortamın
hayat
tarzına bir anda adapte olarak
öyle örtüneyim; eğer onlar gibi örtünmezsem o zaman ne derler?' gibi bir amaçtan dolayı tesettüre önceleri giymiş oldukları hicabı bir çırpıda terk
giriyorsan, hemen niyetini düzelt. Aksi hâlde ediveriyorlar. Oysa –şer'î, haklı bir gerekçe olçektiğin bin bir türlü sıkıntıların yanında bir de madığı sürece– hani Müslüman her şartta ve her
ahirette amelinin sevabından mahrum olma ce- durumda Allah'ın emirlerine râm olmalı ve her
zasıyla karşı karşıya kalabilirsin ki, bu zararın ve durumda Rabbinin buyruklarını hakkıyla yerine
hüsranın ta kendisidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve getirmeliydi? Hani Allah'a teslim olan kul, ortamın değişmesiyle inancından ve değerlerinden
sellem kudsî bir hadiste Rabbimizin şöyle buyurvazgeçmemeli,
her pozisyonda Allah'ın istekleduğunu bizlere haber verir:
rini yerine getirmeliydi?
"Ben ortaklıktan en müstağni olanım/ortaklığa
Ne oldu?
hiçbir ihtiyacı olmayanım. Bu nedenle her kim bir
Demek ki ortada bir problem ve mutlaka tedavi
iş yaparda o işe benden başkasını ortak ederse, o
edilmesi gereken bir maraz var. Allah en iyisini
kimseyi ortağıyla baş başa bırakırım."
bilir ama bizim âcizane tespit edebildiğimiz kaBu hadis gerçekten çok ürperticidir. Buna göre darıyla bu şekilde ortamların değişmesiyle tarzlarının değiştiği bacılarımızın böyle yapmalarının
iki nedeni var:
3. 24/Nur, 31
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
29
a) Ya yüzlerini bugüne kadar bir delile dayanarak ve Allah'ın emri olduğuna inanarak örtmemişlerdir. Ortamları gereği veya bulundukları
çevrenin manevî baskısından ötürü örtmüşlerdir
ki, bu ortam ve çevre değiştiği anda fikirleri de
değişmiş ve hemen yüzlerinden peçeleri çıkararak içlerinde var olan inancı yaşamaya başlamışlardır. Allah korusun ama bu çok tehlikeli
ve insanı nifaka götürecek kadar sıkıntılı bir durumdur. Zira bir insan inanmadığı bir şeyi sırf
çevresi gereği yapıyor veya ben yapmadığımda
Müslümanlar beni farklı gözle değerlendirirler
diye düşünüyorsa, böylesi bir insan yavaş yavaş
nifaka kaymış ve en asgari şartlarda Allah'tan
başka bir amaç için amel yaparak müraî/riyakâr
pozisyonuna düşmüştür ki, bu, insanın ahiretini perişan eden bir durumdur.
uygun idare eden) yöneticilerinize itaat edin Rabbinizin cennetine girersiniz."
İnsanın takvası bazen de kalpten değil; ortamdan, çevreden ve içerisinde bulunulan mekândan
kaynaklanır. Bu tür bir takva insana sadece bulunduğu ortamda ve o an için fayda verir. Ortam
değiştiği anda zorunlu olarak o kişi de değişecek
ve üzerinde bulunduğu salih ameli terk edecektir.
Böylesi takvaya sahip olanlar, ortamları iyi olduğunda Allah'ın emirlerine riayet eder, ortamları
değişip nefisleriyle baş başa kaldıklarında hemen
Allah'ın emirlerini terk ederler. Takvaları geçicidir. Veya bazı âlimlerin ifadesiyle söyleyecek
olursak; takvaları soğuk bir takvadır. Bu tür
insanlara Allah'ın şu ayetini ve ardından da
Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisini
aktararak, sadece belirli ortamlarda değil, her yerde ve her mekânda Rablerinden korkmaları gerektiğini
hatırlatmak isteriz. Rabbimiz
şöyle buyurur:
b) Ya da bu bacıların amelleri,
kalpten kaynaklanan bir takva
ile değil, ortamdan kaynaklanan bir takva ile yapılmıştır ve
İşte peygamberlerin, onların ihlâslı
ortam değiştiği anda amelleri
tâbilerinin ve o yolun yolcusu olan
de değişmiştir. Bu, her ne
tüm salih kulların takvası bu türden
bir takvadır ki, insana dünya ve
kadar ilk şıkta zikrettiğiahirette asıl fayda sağlayacak
miz madde gibi uhrevî açıtakva da işte bu takvadır.
dan çok büyük sıkıntı olmasa
da, asıl itibariyle yine de sıkıntı
arz eden bir durumdur ve mutlaka tedavi edilmelidir.
" Ey iman e d e nl e r
Allah'tan hakkı ile korkup sakının/hakkı ile
müttaki olun ve siz ancak
Müslümanlar olarak can verin." 4
Bu ayete göre bir Müslüman her
yerde
ve her zamanda Rabbinden saBilindiği üzere insanın takvası bazen
kınmalı,
hiçbir yerde O'na karşı gelmeye
kalpten kaynaklanır, bazen de ortam ve
kalkışmamalıdır.
Eğer böyle yaparsa, bu
çevreden. Kalpten kaynaklanan takva insana
–inşâallah– ona Müslüman olarak can verme
her ortamda Allah'ın emirlerine riayet etmeyi
olasılığı
sağlayacak ve Allah'ın huzuruna, Allah'a
ve şartlar ne olursa olsun Allah'ın buyruklarıteslim
olarak
çıkan bir kul olmayı kolaylaştıranı gözetmeyi gerekli kılar. Bu insan dünyanın
caktır.
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buen sıkıntılı bölgelerine bile gitse veya dünyada
yurur:
tek başına bile kalsa asla Rabbinin emirlerine
muhalefet etmez ve her yerde Allah'ın buyruk"Nerede olursan ol Allah'tan korkup-sakın/takvalı
larına amade olur. İşte peygamberlerin, onların ol. Kötülüğün hemen ardına onu silip yok edecek bir
ihlâslı tâbilerinin ve o yolun yolcusu olan tüm iyilik yap ve insanlara güzel ahlak ile muamele et."
salih kulların takvası bu türden bir takvadır ki,
insana dünya ve ahirette asıl fayda sağlayacak
Bu nedenle belirli bir ortamda belirli yerlerde
takva da işte bu takvadır.
değil, her ortamda Allah'tan korkmalı; her zaman
O'nun emirlerine râm olmalı ve bunu kendimize teBu takva insana mutlaka cenneti kazandırır. mel hedef edinmeliyiz. Bu bağlamda Rasûlullah'tan
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
sallallahu aleyhi ve sellem nakledilen mezkûr hadis, bizim
"Rabbiniz'den korkup-sakının/takvalı olun, beş temel düsturumuz olmalı; her zaman onu kulakvakit namazınızı kılın, ramazan orucunu tutun, larımıza küpe yaparak hatırlamalıyız.
mallarınızın zekâtını verin, (Allah'ın emirlerine
30
4. 3/Âl-i İmran, 102
"Nerede olursan ol Allah'tan korkup-sakın/takvalı
ol…"
Ortamlara bağlı olarak belirli amelleri yapıp,
ortamlardan uzaklaşınca amellerini terk eden
kimseler, kalbî hastalıkların tabipleri olan İslam
davetçileri tarafından hemen karantina altına
alınarak tedavi edilmelidirler. Aksi hâlde bu insanlar, zaman içerisinde şirke karşı gösterdikleri
takvayı da kaybederek imanlarından bile olabilirler. Onların böylesi bir pozisyona düşmemeleri için anında kendilerine müdahale edilmesi
gerekmektedir.
İşte üstte değindiğimiz bacılarımızın içerisine düşmüş olduğu hata, genelde bu türden bir
hatadır. Bu hatayı etkin ve yetkin İslam davetçileri, usulüne uygun bir şekilde mutlaka tedavi etmelidirler. Eğer tedavi edilmezlerse ileride
daha büyük bir fitneye mahal vererek karşımıza
çıkabilirler.
nı giderecek ve kalbindeki hastalıkların zamanla
tedavi olmasına yardımcı olacaktır.
Değerli bacım, bu yazımızda da sana kardeşliğin bir gereği olarak kısaca nasihatlerde bulunmaya çalıştık. Rabbim imkân verir ve bizi bir
sonraki yazıyı kaleme alana kadar yaşatırsa, sana
Müslüman hanımın kıyafetlerinin nasıl olması
gerektiğiyle alakalı bazı hatırlatmalarda bulunacak ve çok önemli gördüğümüz bu meselede bazı
Burada bir de şu noktayı hatırlatmamızın ya- ince detaylara girerek seni yine hayra ve takvaya
rarlı olacağını düşünüyoruz: İnsan bazen ken- yönlendirmeye çalışacağız. Allah bizi ve seni bu
disinin hasta olduğunu bilemeyebilir. Kendisini nasihatlerden en güzel şekilde faydalanan kulsağlıklı zanneder, oysa çok büyük ve derin has- larından eylesin.
talıkları vardır. Gerçekten de bunun farkına vaBir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dileramayabilir. Ama güvendiği bir tabibe giderek
kendisini gözden geçirttirdiğinde, belki hiç de ğiyle, fî emânillâh…
farkında olmadığı –ve kimi zaman– çok büyük
ve ilerlemiş hastalıklarının olduğu açığa çıkar.
Belki bu bacılarımız da kendilerinin hasta
olduğunu bilmiyorlardır. Bu durumda onları
uzaktan gözlemleyip hasta olduklarını kuvvetle
zanneden gönül doktorlarının olaya el atması ve
hemen kardeşlerini kurtarmak için kolları sıvaması gerekmektedir.
Değerli bacım, eğer burada anlattığım şeyler
sende de varsa hemen Rabbine yönel ve bir an
önce karşına ehil olan muvahhid bir gönül doktoru çıkarması için yalvar. Kim bilir o doktor,
belki sende var olan başka hastalıkları da tespit
edecek ve Allah'ın keremiyle onları kolayca tedavi edecektir.
Bacım, bu dediğimi sadece tesettür noktasında düşünme. Hayatın diğer alanlarında da bu
tür sıkıntılarının olabileceğini kabul et ve ehil
birisini bulduğunda ona gönlünün kapılarını aç.
Göreceksin ki o, Allah'ın izniyle senin sıkıntıları-
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
31
Fikriyat
Özcan Yıldırım ozcanyildirim@tevhiddergisi.net
Münafıkların Özellikleri:
Alaycıdırlar!
Müslüman bir ferdin veya Müslüman bir cemaatin
yaptığı herhangi bir söylem ve eyleme alaycı
bir tavırla karşı çıkma düşüncesi dikkatlice
incelenmelidir. Bu ya kötü ahlaktan kaynaklanan
ve gündeminde amel olmayan amelsizlerdir. Ya da
art niyetli olan, gayesi İslami davaya set koymaya
çalışan, yuları kafirlerin elinde olan kimselerdir.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla…
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salât ve selam olsun.
ederken aslında maskara duruma düştüklerinin
farkına varamıyorlar.
Münafıkların çıkış evresinden günümüze de"Mü'minlere rastlayınca; inandık, derler. Şeytanğin bir miras olarak kalan ve Kur'an'ın da şahit
olduğu en önemli özelliklerinden biri alaycı ol- ları ile başbaşa kalınca da; biz sizinle beraberiz,
malarıdır. Kur'an-ı Kerim'in daha ilk ayetlerinde onlarla sadece alay etmekteyiz, derler." 1
bu özelliklerine vurgu yapması da bu söyledikleOnlar bir an bile alaycı kimliklerinden uzakrimizi geçerli kılmaktadır.
laşamazlar:
Kur'an'ın 'Derk-i Esfel' ehlinin hâlini deşifre
"O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık buluetmesine geçmeden evvel Rasûlullah sallallahu aleynanlar: Bunları, dinleri aldattı, diyorlardı. Halbuki
hi ve sellem zamanında yaptıklarını zihinlerimizde
kim Allah'a tevekkül ederse; muhakkak ki Allah,
tazelemek daha yerinde olacaktır.
Aziz' dir, Hakim'dir." 2
Münafıkların Alaycı Tavırları
Münafıkların en belirgin vasıfları arasında
müminlerle alay etme, onları küçümseme ve
onların akıllarından zoru varmış gibi topluma
lanse etme politikası da vardır. Müminlerle alay
32
Ma'mer'e göre bu ayet, Bedir günü müşriklerle
beraber savaşa çıkan münafıkların çirkin sözle
1. 2/Bakara, 14
2. 8/Enfal, 49
rini açığa çıkarmak için nazil olmuştur. Müşriklerle beraber savaşa çıkan münafıkların sayısı, bir
elin parmağı kadardı.
O gün münafıklar, küçücük bir Müslüman
birliğinin güçlü Kureyş ordusu ile savaşacağını
gördüklerinde şöyle demişlerdi: 'Bunların dine
aşırı bağlılıkları, kendilerini aptallaştırdı. Bunlar
yakında büyük bir felaketle karşılaşacaklar. Peygamberleri Muhammed tarafından köleleştirildikleri için göz göre göre ölüme gittiklerini göremiyorlar.'
Bu ifadeler, Medine'deki münafıklara aittir. 'Üç
yüz fakir, bin kişilik güçlü düşmana karşı çıkıyor'
gibi sözleri ise, hem Medineli münafıklar hem
Kureyş ordusu içinde bulunan bir takım tereddüt
sahibi kişiler söylüyordu.
Münafıkların tüm yaptıklarına karşılık,
Rasûlullah'ın onlara gösterdiği hayırhah ve müsamahakar tavır, tarihte hiçbir lider ve önderin
kendi ikiyüzlü tebasına gösteremeyeceği ulvi
bir tavırdır. İnsanı çileden çıkaran üsluplarına
rağmen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara katlanmış, sonuna kadar sabır ve metanetini korumuştur.
Münafıklar, 'Peygamberimiz' ifadesi yerine
'Peygamberleri' ifadesini kullanmakla, 'Merd-i
kıpti şecaat arzederken, sirkatin söyler' misalin de
olduğu gibi kendilerini deşifre ediyorlar. Tıpkı
kafirlerin cehennem'de Malik'e "Ey Malik! RabMünafıklar, Rasûlullah'ın sohbetlerine katılıyor,
bin işimizi bitirsin" 3 şeklinde seslenmeleri gibi.
Dikkat ederseniz onlar, orada bile 'Rabbimiz' de- sohbetlerin içeriğinden rahatsız oluyor, çoğu kez
ona ve sahabesine olur olmaz şeyler sorarak, kinmekten kaçınıyorlar.
lerini kusuyorlardı. Böyle davranmakla aslında
Müslümanlardan birisi, bol miktarda mal getir- müminlerle ayrıştıklarının farkına varamıyor,
diği zaman münafıklar: 'Bu riyakar bir adamdır.'; ahirette alay ettikleri kimselerin bir huzme nubir başka Müslüman azıcık bir malla geldiğinde runa muhtaç olacaklarını kavrayamıyorlardı.
ise: 'Allah'ın bu mala ihtiyacı yoktur.' diyerek alay
Onlar, iyice tefekkuh, tezekkür ve tedebbür
ediyorlardı.
edemediklerinden, leh ve aleyhlerinde olanları
Ebu Mesud El-Bedri radıyallahu anh anlatıyor: Sa- anlayamıyor, Peygamber'in 'Gözümün nuru' diye
daka vermeyi emreden ayet 4 nazil olduğu zaman, nitelediği namazla dahi alay ediyorlardı:
ücret karşılığı sırtlarımızda yük taşıyorduk. Bu
yolla bir şeyler kazanıp ondan sadaka veriyorduk. "Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence
aklını kullanmaz bir
Abdurrahman b. Avf gelerek bol miktarda bağışta konusu yaparlar. Bu, onların
5
kavim
olmalarındandır."
bulundu. Münafıklar dedikodu yaparak onun
hakkında: 'Gösteriş ve riyakarlık yapıyor.' dediler.
Bilahare, söylem ve eylemlerinden hesaba
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hendek Savaşı'nda çekilen münafıklar, hemen çark ediyor, çirkin
bir ara Şam ve Bizans'ın kırmızı saraylarını göste- davranışlarına örümcek ağı kadar zayıf kılıflar
rerek, ümmetinin onları fethedeceğini müjdeledi. uydurmaya çalışıyorlardı.
Ki daha önce Hire'yi ve Kisra'nın köşklerini müj- "Onlara soracak olursan mutlaka 'Biz lafa dalmış,
delemişti. Bu müjde vesilesi ile müminler sevi- eğleniyorduk' derler. De ki: 'Siz Allah ile O'nun ayetnirken. münafıklar ise: 'Şaşılacak bir şey!Adamınız, leri ile ve peygamberiyle alay mı ediyordunuz?' Bosize ne boş vaatlerde bulunuyor! Siz yerinizden bile şuna özür dilemeyin. Çünkü siz imanınızdan sonra
dışarı çıkamazken Muhammed, Yesrip'ten ta Hire'yi kafir oldunuz." 6 7
ve Kisra'nın Medyain şehrini gördüğünü ve onların
sizin olacağını söylüyor.' şeklinde alay ettiler.
5. 5/Maide, 58
3. 43/Zuhruf, 77
6. 9/Tevbe, 65-66
4. 9/Tevbe, 103
7. El-Münafikun, Çıra Yayınları. Özetle.
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
33
Alay Etmenin İslami Sahaya
Yansıma Sebepleri
a. Kendi Gevşekliklerini Örtbas Etmek
ile uyuşmayan her amel onlar için alay edilmeye,
dillere pelesenk yapılmaya mahkumdur.
fikriyat
Söz konusu ameli kendilerinin daha iyi yapabileceğini
düşünen kimseler bununla da alay
Münafıkların örneklerde olduğu üzere alaycı
yolunu
tercih
etmeye başlarlar. Fakat sorsanız
tavır takınmalarının cemaziye'l evveli olduğu bir
belki
de
kendileri
o işin ehli dahi değillerdir. Örhakikattir. Bunlardan biri kendi gevşekliklerini
neğin;
Müslümanların
bir kitap, kitapçık, broşür,
örtbas etme çabasıdır. Dikkat edilirse, kendileri
infak edemedikleri hâlde infak eden kimselerin dergi, web sitesi vb. medya alanlarındaki bir kaç
infaklarının kemmiyeti ve keyfiyeti ile alay et- yanlışı ile alay etmeleri bu kabildendir. 'Ben daha
mişlerdir. Ayrıca savaşa çıkmama konusundaki iyi yaparım' deme erkekliğini gösteremeyen bu
amellerini de sahabeleri tabiri caizse donkişot- kimseler iğneliyici konuşmaları ile hatayı alay
pozisyonuna getirebilmektedirler. İşin en ironi
lukla suçlamaları ile örtbas etmişlerdir.
yönü de böyle kimselere bakıldığında bir çoğunun söz konusu alanda bırakın söz sahibi olmaGünümüzde ferdi veya cemaai düzeyde İsyı, alandaki bir kavramdan dahi fersah fersah
lami sahada mücadele eden Müslümanların
uzakta olmalarıdır.
en çok karşılaşacağı münafık prototipi de
budur desek mübalağa etmiş olmayız.
Bu sadece bir örnek… Fakat buMüslüman bir ferdin veya Müslürada dikkat edilmesi gereken
man bir cemaatin yaptığı hermesele, alayın kişinin kibrinin
hangi bir söylem ve eyleme
bir sonucu olmasıdır. Bunları
Müslümanlar açık bir daveti ülke
alaycı bir tavırla karşı çıkma
avama yutturabilen bu hastagündemine
oturacak
kadar
yapsalar,
düşüncesi dikkatlice incebirileri bunu donkişotluk, gereksiz,
lıklı güruh, Allah'a hamd
lenmelidir. Bu ya kötü
tedbirsiz ve hikmetsiz bir amel olarak
olsun ki emir sahiplerinin
ahlaktan kaynaklanan ve
görebilmekte ve bunu alay konusu dahi
basiretinden
yakalarını
gündeminde amel olmayan
edinebilmektedir. Halbuki gaye kendi
kurtaramamışlardır.
gevşekliğinin açığa çıkmamasıdır.
amelsizlerdir ya da art niyetli
olan, gayesi İslami davaya set
c. Alaycı Bir Kimliğe Sahip
koymaya çalışan, yuları kafirleOlmak
rin elinde olan kimselerdir.
Alaycılık kişide kesbî/sonradan kaİslami sahaya ve sahada dönen sözlere
zandığı ve kendisi ile özdeşleştiği bir ahlak
biraz vakıf olan bir kimse buna dair örnek
olması hâlinde bu durum her ortamda alay
bulmada asla zorlanmaz. Müslümanlar bir
yapmayı beraberinde gerektirecektir. Öyle ki,
daveti ülke gündemine oturacak kadar açık
alay edilen konu dünyevi bir meseleden çıkarak
yapsalar, birileri bunu donkişotluk, gereksiz, ted- dinî bir meselede de baş gösterebilecektir. Sebebi
birsiz ve hikmetsiz bir amel olarak görebilmek- de alaycı kimliğe sahip olanlarının ayarlarının
te ve bunu alay konusu dahi edinebilmektedir. olmaması, freni patlamış kamyon misali önüne
Halbuki gaye kendi gevşekliğinin açığa çıkma- geleni biçen bir hâlde olmasıdır.
masıdır. Yıllarca 'Davette hikmet' çığırtkanlıkları
yapanların her nedense Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi
"Rasûlullah, Tebuk'e doğru ilerlerken, münafıkve sellem en çok yaptığı amelden kaçınıp, nadiren
lardan Vedia bin Sabit kendisiyle beraber olanlara
yaptığı bir ameli kendilerine düstur edinmeleri şöyle der: 'Zannederim ki şu hafızlarımız; karınlarına en düşük olanlarımız, dilleri en çok yalan söyde şaşılacak bir durumdur.
leyenlerimiz, düşmanla karşılaşınca da en korkak
b. Kibir ve Kendini Üstün Görme Duygusu olanlarımızdır.' Bu sözleriyle Rasûlullah'ın sallallahu
aleyhi ve sellem ashabı ile alay etme cüretinde bulunduSahada Müslümanların amellerini küçük gö- lar. İçinde bulundukları zillet ve ayet-i kerimenin
ren kimseleri de görmek mümkündür. Sürekli de delaletiyle çok açıktır ki alay ettikleri topluluk
ağızlarında Müslümanların yaptıkları amelleri kendilerinden kıyas kabul etmez ölçüde çok daha
barındıran bu güruhu tatmin etmek olanaksızdır. üstün ve faziletlidir. Kendileri ise bu yaptıklarının
Kendi doğrularına uymayan, kendi kafa yapıları ağır vebali ve helak edici neticelerini idrak edemeyecek ölçüde sefih insanlardı.
34
"Şayet onlara sorsan: 'Andolsun ki biz ancak, (yol
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri münafıkların kenyorgunluğunu atmak için) lafa dalmış şakalaşıyor, disi ile özdeşleştiği bu ahlaktan uzak tutsun ve
eğleniyorduk' derler. Onlara de ki: 'Siz, Allah ile, bu kimlikte olanları bu hastalıktan tez zamanda
O'nun ayetleriyle, O'nun Rasûlü ile mi eğleniyor- kurtarsın…
dunuz?' " 8
'Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun' duaMünafıkların sözlerinde bizzat yüce Allah subhanehu mız ile…
ve teâlâ ile, O'nun ayetleriyle yahut O'nun Rasûlü ile
ilgili herhangi bir alay ifadesi olmadığı halde ayet-i
kerime, münafıkların bu kötü amelinin Allah katında nasıl büyük bir helake vesile olabildiğini göstermiştir. Alay edilenler Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve
sellem ashabı ve dostlarıdır. Rasûlullah'a dost olanları
Allah da dost edinmiştir. Dolayısıyla bu kötü sözler, sahipleri için onmaz yaralara sebep olmuştur.
Ebu Hureyre'den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah şöyle buyurdu: 'Her kim (ihlas ile bana kulluk
eden) bir dostuma düşmanlık ederse ben de ona
karşı harp ilan ederim…' "
Bu hadis bile tek başına Müslümanın, bir başka
Müslüman ile alay etmesinin ne denli çirkin ve ağır
vebali olan kötü bir amel olduğunu gösteren öğretici
bir örnektir. Alay ettiğimiz insanın Allah'ın dostlarından biri olması tehlikesi her olayda karşılaşılması
muhtemel tehlikelerdendir." 9
Tevbe Suresi'ndeki ayet, alaycı bir kimliğin
ayarsızlığının kötü sonunu bizlere göstermektedir. İslami herhangi bir şiar ile alay etmek, Müslümanların salih bir amelini 'Tiye almak' kişinin
ömür boyu kaçınmak için fedakarlıklar gösterdiği küfür ismini üzerine alması ile de sonuçlanabilmektedir.
8. 9/Tevbe, 65
9. Furkan Basım ve Yayınevi, Ebu Hanzala, Müslümanların Birbirlerine Karşı Sorumlulukları, syf. 68-69
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
35
Bisetten Sonra
Enes Yelgün
Siyer Notları
enesyelgun@tevhiddergisi.net
İlk Müslümanlar
ve
Bireysel Davet Dönemi
Allah Rasûlü'nün ev ahâlisinin hemen iman etmelerinde
aslında şaşılacak çok fazla birşey yoktur. Çünkü
onun sallallahu aleyhi ve sellem ahlakını bilen en azılı
müşrikleri dahi iki-üç sefer düşünmeye iten davet,
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile sürekli vakit
geçirenler için tereddütsüz kabul edilecek bir çağrı
idi. Ve onlar hidayete kalplerini açmakta gecikmediler.
H
amd âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve
selam O'nun Rasûlü'ne olsun.
Risalet görevini yüklenen Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem, Alak, Müddessir ve Müzzemmil surelerindeki emirleri yerine getirmek için harekete
geçti. İnsanları Allah'ın subhanehu ve teâlâ dinine davet etmede hem kendini hem de muhatap kitleyi
ahlaki güzellikler ile donatmak için çabalamaya
başladı. Bu çabanın ilk meyvesi, 'İlk Müslümanlar'
olarak adlandırılan ve İslam davasında lokomotif
vazifesi görecek kişilerin İslam'a girmesiydi.
• Ebubekir'in daveti ile Müslüman olanlar.
• Allah Rasûlü'nün ehlinden olmayıp da onun
daveti ile İslam'a girenler.
a) Allah Rasûlü'nün Ehlinden
Olanlar
Allah Rasûlü'ne ilk iman etme şerefine nail olan
kişi Hatice annemizdir. Peygamber'in sallallahu aleyhi
ve sellem kişiliğine, ahlakına, insanlarla muamelesine en yakın şahitlik eden Hatice radıyallahu anha, risalet görevi ile görevlendirilen eşine hiç tereddüt
etmeden iman etmiştir.
Siyer kitaplarında ilk Müslümanların sayısı,
isimleri ve İslam'a giriş kıssaları ile alakalı farklı
Onun imanı basit bir mesele değildir. Çünkü
farklı rivayetler mevcuttur. Biz elimizden geldiği kişi, bazen kendisinden dahi şüpheye düşecekadar toparlayıcı davranarak hepsini zikretmeye ği, bir çok vesvese ile muhatap olacağı, o zaman
çalışacağız.
diliminde sağlam bir sığınak isterse işte Allah
Rasûlü için o sığınak evi, Hatice annemizin teselli
İlk Müslümanları kaba bir tasnife tabi tutacak
ve destek cümleleriydi.
olursak üç sınıfa ayırabiliriz:
Allah Rasûlü de bu durumun farkında olduğu
• Allah Rasûlü'nün ehlinden olanlar.
için, onun vefatından sonra yokluğunu çok his-
36
setmiş, çok sonralar, Hatice annemizi hatırlatacak küçük emarelerde dahi farklı bir heyecan
yaşamıştır.
Aişe annemiz rivayet ediyor:
"Hatice'nin kız kardeşi Hâle binti Huveylid, Rasûlullah'ın yanına gelmek için izin istedi. Rasûlullah, (Sesleri birbirine benzediği için.)
Hatice'nin izin istediğini anladı (sandı). Buna çok
sevindi ve hoşnut oldu. Bunun üzerine Rasûlullah:
'Ey Allah'ım! Bu, Huveylid kızı Hâle'dir.' dedi. Ben
o zaman çok kıskandım ve şöyle dedim: "O andığın
kişi Kureyş'in yaşlı kadınlarından biridir. Yaşlılıktan
dişi düşmüş, epey zamandır da vefat etmiştir. Allah
onun yerine ondan daha iyisini verdi." 1
şekilde yaşamak için uğraşan Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem, bu yaşantısını kendisi ile sınırlandırmamıştır. Ehline de hassasiyetlerini ve bu hassasiyetinin gerekçelerini anlatmış, elinden geldiği
Hatice annemizin kendisine ve doğal olarak da kadar onları da cahiliyenin kazandırdıklarından
İslam davasına hizmetini hiç bir zaman unutma- uzak tutmaya çalışmıştır. Çabaları risalet görevi
yan Allah Rasûlü, her fırsatta onun faziletlerin- ile beraber meyvalarını vermiş ve alt yapısı hazır
olan aile fertleri İslam'a girmekte tereddüt yaşaden bahsetmiştir.
mamışlardır.
"Halk beni inkar ettiği zaman o bana inandı, halk
beni yalanladığında o beni tasdik etti. Halk beni
Maalesef onun sallallahu aleyhi ve sellem izinden gittiğimahrum ettiğinde o beni malına ortak etti. Kadın- ni söyleyen günümüz Müslümanları aileye önem
lar beni evlattan mahrum ettiği zaman Allah bana verme hususunda sünnetten uzak bir görüntü
ondan evlat nasip etti." 2
ortaya koymaktadırlar. Yaşadıkları toplumdaki
bütün fertlere daveti ulaştırmakla alakalı projeler
"Hatice bu ümmetin kadınlarının en hayırlısıdır." 3 üretip kafa patlatanlar, hiçbir ilişkileri olmamaAllah Rasûlü ondan nasıl övgü ile bahsetmesin sına rağmen 'Belki Müslüman olur' düşüncesiyle
ki? Allah subhanehu ve teâlâ dahi Cibril vasıtası ile ona farklı farklı kişilerle saatler geçirenler, eve gelselam göndermiş, fazileti böylece semâdan da diklerinde otele gelmiş gibi davranmaktadırlar.
Arkasını sağlama almadan düşmana var gücü ile
tasdik edilmiştir.
saldıran bir ordunun akibeti ne ise, böyle Müslü"Cebrail aleyhisselam Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem manların karşılaşacakları durum da odur.
yanına gelerek şöyle söyledi: 'Ey Allah'ın Rasûlü, işte
Aile ile ilgilenme, onları İslam davasına hizHatice, içinde katık yiyecek ya da içecek olan bir
tabakla sana geliyor. Yanına geldiğinde hem Rabbin- mete dahil etmek için bir eğitim programı takip
den hem de benden ona selam söyle ve onu cennette etme, hem kişiye hem de İslam toplumuna fayda
altından yapılmış bir evle müjdele, o evde ne gürültü, sağlayacaktır.
patırtı ne de afet, hastalık ve yorgunluk vardır." 4
Evin kişiye faydası, cahiliye toplumundaki insi
Hatice annemizle beraber Allah Rasûlü'nün ve cinni şeytanların gece ve gündüz süren saldırıçocukları da İslam'ı ilk kabul eden taife içerisinde larına karşı bir sığınma yeri olmasıdır. Eğitilmeidiler. Elbette bunda Allah Rasûlü'nün ailesi ile miş, davaya hizmet bilincinden uzak, fedakarlık
yakından ilgili olmasının etkisi büyüktür.
değil rahatlık isteyen bir eşin; cahiliyeden sadece
okullara gönderilmeyerek koparıldığı düşünülen
Risalet görevi ile müşerref olmadan önce hem bir çocuğun, bırakalım Müslümanlara destek olputlardan hem de ahlaki bozukluklardan uzak bir malarını, bilakis vesveseleri ayyuka çıkartacaklardır.
1. Muttefekun Aleyh
2. İbni Abilber
3. Muttefekun Aleyh
4. Muttefekun Aleyh
Kişinin gönlü rahat değilse bedeninin sıhhati
ne işe yarar ki?
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
37
Aynı zamanda aile, İslam toplumunun temeli- namaz kılmalarına şahitlik etmesi ile gerçekleşti:
dir, en küçük yapısıdır. Ondaki hayır, şer, toplu"Allah Rasûlü Hatice ile namaz kılarken Ali bunmun tüm katmanlarını direkt etkiler.
ları gördü ve yaptıklarının ne olduğunu sordu.
Elbette ailenin eğitiminin kişiye ve topluma
Allah Rasûlü de ona:
etkilerini daha fazla anlatmak mümkündür. Fa"Bu, Allah'ın seçtiği Rasûlü ile bildirdiği dinidir.
kat asıl konumuz olmaması nedeniyle bu kadarla
Ben seni ibadette ortağı olamayan Allah'a imana
yetiniyoruz.
ve O'na ibadete davet ediyorum. Şu lat ve uzzayı da
İlk İslam'a girenlerden Allah Rasûlü'nün ehli inkara ve reddetmeye çağırıyorum." dedi.
olarak kabul edebileceğimiz kişlerden birisi de
Ali hemen kabul etmeyip:
Ali'dir. Onun vahiy, nûbüvvet, ilk Müslümanların
yaşaması gibi bir çok hayrın toplandığı eve da- "Bu daha önceden duymadığım birşey. Babama
hil olmasının serüveni, İbni Hişam'ın siyerinde danışmadan karar vermek istemiyorum." dedi.
şöyle geçmektedir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise henüz açık"Kureyş'e şiddetli bir kıtlık ve açlık isabet
tan davete başlamamış olduğundan bunun
etmişti. Ebu Talib'in bakmakla yükümlü
açıklanmasını hoş görmedi ve Ali'ye:
olduğu kişiler kalabalıktı. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem o sıralarda Ben-i
"Ey Ali! ya Müslüman ol ya da
Haşim'in varlıklılarından olan
İslam'a girmesen bile bu meseleyi
amcası Abbas'a dedi ki:
Evin kişiye faydası, cahiliye toplumundaki insi gizli tut. Kimseye anlatma." dedi.
ve cinni şeytanların gece ve gündüz süren
siyer notları
"Ey Abbas! gerçekten karAli radıyallahu anh o gece düşünsaldırılarına karşı bir sığınma yeri olmasıdır.
Eğitilmemiş, davaya hizmet bilincinden uzak,
deşin Ebu Talib kalabalık
dü ve kendi kendine şöyle
fedakarlık değil rahatlık isteyen bir eşin;
bir aileye sahiptir. İşte şu
dedi:
cahiliyeden sadece okullara gönderilmeyerek
gördüğün kıtlık insanlara
koparıldığı düşünülen bir çocuğun, bırakalım
"Allah beni yaratırken baisabet etmiştir. İkimiz beraber
Müslümanlara destek olmalarını, bilakis
bama danışmadı. Ben Allah'a
vesveseleri ayyuka çıkartacaklardır.
Ebu Talib'e gidip onun oğullaibadet etmek için niye babama
rından birini ben, birini de sen
danışacağım ki?"
alıp onlara bakmak suretiyle onun
üzerinde bulunan aile kalabalıklığını
Allah subhanehu ve teâlâ onun kalbihafifletelim."
ni İslam'a açtı. Sabah olur olmaz Allah
Rasûlü'ne gelerek:
Abbas dedi ki:
"Evet, kabul ediyorum."
Bunun üzerine ikisi de Ebu Talib'e giderek yanına
vardılar. Ona dediler ki:
"Ey Muhammed! Benden ne yapmamı istemiştin?"
dedi. "Allah Rasûlü de:
"Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına,
O'nun eşi ve benzeri bulunmadığına şehadet et"İnsanların içinde bulunduğu bu zor durum gidin- meye, Lat'ı ve Uzza'yı inkar edip tanımamaya ve
ceye kadar, biz senin üzerinde bulunan aile yükünü, Allah'tan başka ibadet edilenleri reddetmeye çasana yardım ederek hafifletmek istiyoruz."
ğırıyorum." Ali radıyallahu anh de bunları kabul edip
Müslüman oldu.
Ebu Talib ise onlara dedi ki:
Ali radıyallahu anh Ebu Talib'ten korktuğu için İslam'ı
"Bana Akil'i bırakmak şartı ile istediğinizi alın."
kabul ettiğini bütün insanlardan gizledi ve onu açığa vurmadı. İslam'ı öğrenmek için gizli gizli Allah
Bu söz üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ali'yi,
Rasûlü'ne gidip geldi." 5
Abbas da Cafer'i aldı. Allah, Rasûlullah'ı nebi olarak
gönderince de Ali, Rasûlullah'ın yanında ona iman
Allah Rasûlü ile beraber yaşayıp da İslam'a ilk
etti, onu tasdik etti."
girenlerden sonuncusu ise Zeyd bin Harise'dir.
Ali'nin radıyallahu anh İslam'a girmesi ise Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile Hatice'nin radıyallahu anha
38
Hatice annemizin hediyesi olan bu köleyi azad
5. İbni İshak
"Kureyş'in senin hakkında: 'Bizim ilahlarımızı kaeden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem daha sonra da
onu evlat edindi. Risaletten önce Zeyd'in babası bul etmiyor, fikirlerimizi ve akıllarımızı kıt görüyor
gelip çocuğunu almak isteyince Allah Rasûlü onu ve babalarımızı tekfir ediyor.' diye söyledikleri doğru
muhayyer bıraktı. Zeyd ise Muhammed'in sallallahu mu?" Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
aleyhi ve sellem evinde kalmayı tercih etti. Allah'ın subha"Evet, ben Allah'ın elçisiyim. Allah'ın risaletini innehu ve teâlâ onu muvaffak kıldığı bu tercih, Zeyd için
sanlara tebliğ etmek ve sizleri yalnız Allah'a ibadet
hayır kapılarının sonuna kadar açılması demekti. etmeye çağırmak için gönderildim. Allah'a yemin
ederim ki bu doğrudur. Ey Ebu Bekir! seni bir olan,
Allah Rasûlü'nün ev ahâlisinin hemen iman
ortağı olmayan Allah'a iman edip ibadet etmeye,
etmelerinde aslında şaşılacak çok fazla birşey Allah'tan başkalarına ibadet etmemeye, onları
yoktur. Çünkü onun sallallahu aleyhi ve sellem ahlakını reddetmeye, Allah'ın itaat edilmesini yasakladığı
bilen en azılı müşrikleri dahi iki-üç sefer düşün- kişilere itaat etmemeye, onları dost edinmemeye
meye iten davet, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem davet ediyorum."
ile sürekli vakit geçirenler için tereddütsüz kabul
Sonra Allah Rasûlü ona Kur'an okudu. Ebu
edilecek bir çağrı idi. Ve onlar hidayete kalplerini
Bekir'de radıyallahu anh Müslüman oldu.
açmakta gecikmediler.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki:
b) Ebu Bekir'in Daveti ile Müslüman
Olanlar
"Hiç kimseyi İslam'a davet etmedim ki onda davet
İlk Müslümanların içinden ikinci bir sınıf da, etme esnasında bir gecikme, bir düşünme ve teredEbu Bekir'in radıyallahu anh anlatması ile İslam'ı kabul düt olmasın. Fakat Ebu Bekir böyle değil. Ona islamiyeti anlattığım zaman bir bekleme, bir gecikme
eden kişlerden oluşur.
veya tereddüt olmadı." 6
Ebu Bekir radıyallahu anh cahiliye hayatında da
Böylece Allah Rasûlü'nün cahiliyedeki dostu,
Allah Rasûlü'nü tanıyor idi. Allah Rasûlü'nün
İslam'da
sırdaşı, hicretteki yol arkadaşı, en büyük
katıldığı ve toplumun ahlaki, itikadi sorunlarının
destekçisi,
Müslümanların meselelerini istişare
konuşulduğu meclislerin müdavimlerindendi.
ettiği
kişi
hâline
dönüştü.
Risalet görevini yüklenen Peygamber'in sallallahu
aleyhi ve sellem insanları bir dine çağırdığını duyan
Her iman edenin içini dolduran duygular Ebu
Ebu Bekir vakit kaybetmeden Allah Rasûlü'nün
Bekir'i radıyallahu anh de sarmıştı. Cahiliyeden kurtulyanına geldi ve bizat ondan dinleyerek İslam'a
manın verdiği hafiflikle, bu ruh hâlini tatmalarını
girdi.
istediği kişilere koştu. Onun davetine Osman bin
Affan,
Zübeyir bin Avvam, Abdurrahman bin
İbni Hişam da Ebu Bekir'in radıyallahu anh İslam'a
Avf,
Sad
bin Ebu Vakkas, Talha bin Ubeydullah
giriş kıssası şu şekilde anlatılmaktadır:
radıyallahu anhum icabet etti ve Müslüman oldu.
"Ebu Bekir radıyallahu anh Rasûlullah ile karşılaşınca
ona dedi ki:
6. İbni Hişam
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
39
Allah Rasûlü'nün müezzini Bilal radıyallahu anh de Avf radıyallahu anh Medine ehlinin nabzını tuttu ve
bu daveti Ebu Bekir radıyallahu anh vesilesi ile duyup, Osman'ın radıyallahu anh hilafetinde karar kıldı. Ona
icabet edenlerdendi.
itiraz eden çıkmadı.
Ebu Bekir'in radıyallahu anh tebliğ ettiği kişilerin
geneline baktığımız zaman, Allah Rasûlü'nün ilk
zamanlarda takip ettiği menhece dair ip uçları
görmek mümkündür. Muhatabı esas aldığımızda
davet iki kısımdır:
Hac mevsiminde yaşanan bir hadise de onun
hikmet ehli olduğunu gösteren delillerdendir.
Ömer'in radıyallahu anh hilafeti zamanında hac mevsiminde insanlardan bazıları şöyle konuşmaya
başladılar:
'Eğer Ömer radıyallahu anh vefat ederse biz de falanın
• Tüm insanlara tevhid ve şirki anlatmak, onlara hidayetin yolunu ve karanlığın yollarını tarif elini tutar, onu hâlifeliğe getiririz.'
etmektir.
Kastettikleri mesele, Allah Rasûlü'nün vefa• Daveti daha geniş kitlelere ulaştırma kapasi- tından sonra Ömer'in radıyallahu anh Ebu Bekir'in
radıyallahu anh elini tutarak biat etmesi ve karışıklığı
tesine sahip kişilere gitmek ve onları hak dine
bitirmesi hadisesi idi.
çağırmaktır.
siyer notları
Bu konuşmalar Ömer'in radıyallahu anh
Allah Rasûlü ve ilk Müslümanlar
kulağına gidince çok öfkelendi ve
davetin başlangıç aşamasında,
insanların toplanmasını istedi.
kendilerine gelip de soranların
Ben-i Sakife'de gerçekleşen
dışında genellikle ikinci kısma
biat hadisesinin hakikatini
ağırlık vermişler ve seçilmiş
Dava, Allah'ın davasıdır. Onu ileriye
anlatmaya çalışacaktı. İşte
götürmek
de
O'nun
dilemesi
iledir.
Ne
kişiler üzerinden davetlerini
birinin
zekası
ne
başkasının
malı
ne
tam o sırada Abdurrahsürdürmüşlerdir.
de diğerinin nesebi davayı yüceltir.
man radıyallahu anh hikmetli
Öyleyse O'nun dinini O'nun direktifleri
Ebu Bekir'in radıyallahu anh
bir müdahalede bulundu ve
doğrultusunda hakim kılmak gerekir.
çağrısına icabet eden ve
hâlifeye şöyle dedi:
İslami hareketin çekirdeğini
'Ey Müminlerin emiri! Şüpheoluşturan bu kişilerin genelisiz
ki hac mevsiminde buraya her
nin özelliklerini incelediğimizde
taraftan
farklı insanlar gelmektedir.
mesele daha da açıklığa kavuşacaktır.
Korkarım
ki
senin
sözünü yanlış anlar ve
O özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
ehillerine öyle aktarırlar. Medine ehli ise
hikmet ehlidir. Sen bu konuşmayı Medine'ye
1. Nüfuz sahibi olmaları: Bu kişiler yadönünce yap.'
şadıkları toplum içinde sözüne değer verilen,
yaptığı işler beğenilen, güvenilir, meziyet sahibi
Ömer radıyallahu anh bu tavsiyeyi makul buldu ve
kişlerdi.
Medine'ye dönünce bir hutbe irad edip konuyu
7
2. Hikmet sahibi olmaları: Sorunların çözü- Medine ehline anlattı.
mü ile ilgili tasarrufları insanlar tarafından takdir
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İnşallah
edilen ve insanların meselelerini istişare ettikleri
siyerde yeri geldikçe misalleri ile beraber tekrarkişilerdi. İslam'ın ilerleyen yıllarında Ebu Bekir
dan konuya değinmeye çalışacağız.
ve Osman'ın radıyallahu anhuma hâlifelik yapması Ebu
Bekir'in radıyallahu anh Allah Rasûlü'nün sürekli isti3. Maddi sıkıntılarının olmaması: Günüşare ettiği kişlerden olması, Peygamber'in sallallahu müzde olduğu gibi geçmişte de İslam'i harekealeyhi ve sellem Zübeyir'i radıyallahu anh "Havarim" diyerek
tin önündeki en büyük engellerden birisi maddi
vasıflandırması buna işarettir.
sıkıntılar idi. Sıkıntı iki yönlü idi:
Abdurrahman bin Avf 'ın çok kritik yerlerdeki
müdahalesi de zikredilmesi gereken bir hakikattir. Ömer radıyallahu anh şehit edildiğinde hâlifeyi
seçecek komitenin içinde o da vardı ve üyeler
başkan olarak onu seçtiler. Abdurrahman bin
40
Hem davetin insanlara daha hızlı ulaşması için
maddiyat gerekiyordu hem de daveti ulaştıracak
7.Buhari
kişlerin geçimlerini düşünecekleri bir durumdan
uzak olmaları lazımdı. İşte saydığımız kişilerin
maddi durumlarının iyi olması nedeni ile hem
İslam'a daha iyi hizmet edebildiler hem de tıkanıklığın maddiyatla aşılacağı yerlerde ferahlatıcı
işlevler gördüler.
lülükler düşmektedir. Dava, Allah'ın davasıdır.
Onu ileriye götürmek de O'nun dilemesi iledir.
Ne birinin zekası ne başkasının malı ne de diğerinin nesebi davayı yüceltir. Öyleyse O'nun
dinini O'nun direktifleri doğrultusunda hakim
kılmak gerekir.
Ebu Bekir, Abdurrahman ve Osman'ın radıyallahu
Allah subhanehu ve teâlâ insanlar arasındaki tek ölorduları donatmaları, infak zamanlarında çünün takva olduğunu belirtmiştir:
mallarını İslam davasına adamaları, kıtlık za" Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve
manlarındaki sadakalar hakkındaki rivayetler
bir
dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için
herkesin malumudur.
sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en
4. Zenginliklerini ilkelerinin önüne geçirme- değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınahakkıyla bilendir, hakkıyla
meleri: Her nimetin olumlu ve olumsuz yönleri nınızdır. Şüphesiz Allah
8
vardır. Maddiyatın olumlu yönlerinden bazılarını haberdâr olandır."
örnekleri ile beraber bir önceki maddede anlatBu ölçüyü alt-üst edenler, sırf zengin oldukları
tık. Olumsuz yönlerinden İslami harekete bakan
için onlarla daha fazla vakit geçiren öncü kadkısmı ise şudur:
rolar, kendi kuyularını kazmaktadırlar. Allah'ın
yardım
ve bereketinin uzak olduğu bir yapıyı ihya
Zenginler -Allah'ın rahmet ettikleri müstesedecek
hiç bir güç yoktur.
na- ortamlarda 'parası olanların konuşması' geanhuma
rektiğine inanırlar, söz sahibi olmak isterler. Hâl
ve hareketleriyle fakir Müslümanları incitirler.
Özetle yapıdaki ilke ve kaidelerin zenginlik kilidi
ile aşılabileceğine, esnetilebileceğine inanırlar.
Ebu Bekir'in radıyallahu anh daveti ile Müslüman
olanların vasıfları elbette bunlarla sınırlı değildir
fakat zikrettiğimiz dört maddenin bireysel davet
döneminin hedef kitlesini tarif etmek için yeterli
olduğunu düşünüyoruz.
Aslında bu kimselerin böyle bir ahlaka sahip
olmalarının sebebi maddi imkanlarını genişlec) Allah Rasûlü'nün Ehlinden
tirken kendi ilkelerinden taviz vermiş olmalarıOlmayıp da Davetine İcabet Edenler
dır. Mesela; bir zengin, malına mal katmak için
doğruluktan taviz veriyor ise, bir yapı içerisinde
Özellikle bu başlık altında zikredilen hususlarda
konum sahibi olabilmek için de o yapının ilke- siyer kitaplarında çokca ihtilaf edilmiştir. Hemen
lerinin gevşetilmesini ister ve bu talebini normal hemen her kaynakta ismi geçenler ise şunlardır:
görür.
Burada davanın öncülerine önemli yüküm-
Zilhicce
8. 49/Hucurat, 13
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
41
Habbab bin Eret, Osman bin Maz'un, Abdullah
bin Mesud, Erkam bin Ebi'l Erkam, Ebu Ubeyde
el-Cerrah.
ikinci sınıf insan muamelesi gören kesim oluşturmuştur. Ümmetin enerjisini jarz edenler de
onlar olmuşlardır. Çünkü mustazaflar ümmetin dua deposudur. Allah'ın onların vesilesi ile
İlk Müslümanlar Üzerine Bir Kaç Not
Müslümanların sıkıntısını hafiflettiği kişilerdir.
Ellerini açtıklarında Allah ile aralarında perde
Allah Rasûlü'nün davetine muhatap olan ve
olmayanlardır. Bu yüzden onlar cahiliyede adları
ilklerden sayılan sahabeleri anlatırken konu içedahi ağza alınmaz iken, İslam toplumunda baş
risinde bazı noktalara değindik. O hususlara ek
köşeye alınanlardır.
olarak önemli olduğuna inandığımız iki meseleyi
daha sıralamak istiyoruz.
İslam'ı insanlığa ilaç kılan, her türlü köleliği ortadan kaldırıp herkesi Allah'a kölelikte eşit hâle
1. İlk Müslümanları yaş, mal, nesep, cinsiyet,
getiren bu anlayışıdır. Tüm insanlığa Allah'ın submevkî vb. cahili kriterler ile değerlendirdiğimizhanehu ve teâlâ dinini ulaştırmaya çalışan cemaatler,
de İslam'ın ilk tabilerinin özellikleri ile dahi
fertlerini cahili kriterler ile değerlendirmeden
cahiliye sisteminin temellerini çatırdattığına
hareket ederler ise hedeflerine ulaşabilirler.
şahitlik etmekteyiz.
Aksi hâlde İslam'a hizmet ettiğini iddia
eden yapılar cahili sistemlerde olduğu
Her cahiliye düzeninin kendine has
gibi sadece belli bir zümreye hizmet
bir değerler sistemi vardır. Bu sisteeden kurumlar hâline dönerler.
me göre toplum sınıflara ayrılır
ve tebaalar arasında hakiki maİslam'ı insanlığa ilaç kılan, her türlü
2. İlk Müslümanların İslam'a
nada geçiş neredeyse mümköleliği ortadan kaldırıp herkesi
giriş kıssalarına genel olarak
kün değildir. En üst tabakaAllah'a kölelikte eşit hâle getiren bu
baktığımızda şu husus
anlayışıdır. Tüm insanlığa Allah'ın
dakiler her türlü imkanın
dikkatimizi çekmektesubhanehu ve teâlâ dinini ulaştırmaya
önlerine serildiği, 'Devleçalışan cemaatler, fertlerini cahili
dir: Allah Rasûlü sallallahu
tin asıl sahipleri', ilk ve son
kriterler ile değerlendirmeden hareket
aleyhi ve sellem reddedilmesi ve
sözü söyleme hakkına haiz
ederler ise hedeflerine ulaşabilirler.
inanılması gerekenleri kısa ve
olan kimselerdir. Geri kalan
öz cümlelerle, açık bir şekilherkes aslında sistemin bekası
de anlatmıştır. Bu sadelik hem
için değil, sistemin sahiplerinin
Kur'an'da mevcuttur hem de Allah
bekası için çalışmakla yükümlüdürler.
Rasûlü'nün yirmi üç yıllık risaletinde.
Kimi sistemlerde kadının adını bile anmak
utanç sebebi iken kimilerinde de kölelere insan
muamelesi yapmak büyük bir suçtur.
Bu netliği ortadan kaldıran, zihinleri bulanıklaştıran en önemli şey ise şüphelerdir. Allah
Rasûlü hayatı boyunca müşriklerin, münafıkların
İşte tüm karanlıkları aydınlatacak, algıları ters ve ehli kitabın ileri sürdükleri şüpheler ile karyüz edecek İslam, bu sınıfların hepsini eşit hâle şılaşmıştır. Kur'an bazen bunlara direkt cevap
getirmiştir. Bilal ile Ebu Bekir'in aynı safta omuz vermiş bazen de Müslümanları kafa karışıklıklaomuza vermelerini sağlamıştır. Hepsi farklı farklı rını giderecek muhkem naslara yönlendirmiştir.
kabile ve ırklardan gelen Müslümanları, o cahili Fakat ne kadar cevap verilirse verilsin, şüpheler
kimliklerinden sıyırarak İslam kardeşliği pota- izale edilirse edilsin, insi ve cinni şeytanlar bıkmamışlar ve sürekli şüpheleri güncellemişlerdir.
sında eritmiştir.
Bu meselenin ikinci yönü ise İslam'ın hedef
kitlesinin genişliğidir. Bireysel davet yıllarında
İslam'a çağrılan kişiler özenle seçilip, onlar vasıtası ile fazla insanın hidayete ulaşması amaçlanırken dahi, kadınlar, köleler, çocuklar bu davete
kucak açmışlardır. Toplu olarak insanların çağrılması aşamasına geçildiğinde ise Müslümanların çoğunu bu mustazaf, toplum tarafından
42
Maalesef o gün sahabelerin kafalarını karıştıran bu hastalık 1400 sene boyunca birçok topluluğa musallat olmuş, ayaklarını kaydırmıştır.
Hemen hemen her gün yeni bir icma, yeni bir
alim sözü, yeni bir tarihi vakıa vb. ortaya atılmış, muhkem nasların aydınlığı gölgelenmeye
çalışılmıştır.
Çok eskiye gitmeye gerek yok. Günümüzde
yaşanan bazı vakıalar bu durumun en yakın şahitleridir. Bugün bir çok tevhidi cemaatin sapık
birer topluluk olarak adlandırılma süreci, basit
gibi gözüken bazı şüphelerin zihinlerde yol açtığı
tahribatla başlamıştır.
size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken,
üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin
sebebi nedir? Gerçekten birçokları nefislerinin
arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar.
Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.
Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü
günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır. Üzerine Allah adı anılmayan
(hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır. Bir de şeytanlar kendi dostlarına
sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar.
Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah'a ortak koşmuş olursunuz." 9
Bu mesele ile ilgili ikinci nokta ise, dikkate alınması gereken şüphe belirlendikten sonra kimin
cevap vereceğidir. Maalesef günümüzde şüpheleri daha da alevlendiren, kalplerde yer etmesine
sebebiyet veren, herkesin kendini şüphe ile ilgili
Peki bu illetten korunmanın yolu nedir? Müs- konuşma hakkına sahip görmesidir. Hâlbuki her
lümanlar şüphelere karşı mücadelede nasıl bir meselede olduğu gibi burada da iş, ehline bırakılırsa, mevzu dallanıp budaklanmadan daha kısa
menhec takip etmelidir?
bir zamanda çözüme kavuşturulacaktır. Hangi
şüpheye
nasıl cevap verileceğine ilim ve hikmet
Öncelikle bilinmesi gereken husus, her şüpheye
cevap verilmek zorunda olmadığıdır. Çünkü bu, ehli karar vermeli ki kalpler ve zihinler her daim
daveti mecrasından çıkartır. İnsanların asıllar beraber olsun.
üzerinden imanlarını yaşamalarına ve anlatSon olarak şunu ekleyebiliriz: Eğer Müslüman
malarına mâni olur. En'am suresinde ölü etinin
yenilmesi üzerine müşriklerin attıkları şüpheye fert, cevap verilecek şüpheleri tespit edecek ve
karşı Allah'ın subhanehu ve teâlâ müminlere öğrettiği onları çürütecek alimlerden mahrum bir hâlde
ise en sağlıklı yol olarak şüpheleri terk etmeli,
usul de budur.
muhkem naslara yapışmalı, Allah'a tevekkül edip
Allah subhanehu ve teâlâ Kur'an'da bir çok yerde ha- istikamet için O'na dua etmelidir.
ram ve helal olan şeyleri belirtmiştir. Ölü eti ve
Allah'ın dışında başka ilahlara kesilen hayvanlar
haram kılınmıştır. Allah'ın adı anılarak kesilenler
ise helaldir. İşte tam bu noktada müşrikler Müslümanları tereddüte düşürecek şüpheyi ortaya
attılar:
'Nasıl olur da Allah'ın altın kılıcı ile kestikleri (kastettikleri ölü hayvanlar) haram oluyor da sizin kendi
elinizle kestikleriniz helal oluyor?'
Gayet makul gibi görünen bu şüphe Müslümanların kafalarını karıştırdı. Allah subhanehu ve teâlâ
ise şüpheye cevap vermek yerine Müslümanlara
konu ile alakalı muhkem nassı ard arda hatırlattı
ve sonunda müşriklerin şüphelerine kapılıp gidenlerin de onlar gibi olacağını söyledi.
"Artık, âyetlerime inanan kimseler iseniz üzerine Allah'ın ismi anılarak kesilmiş hayvanlardan
yiyin. Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında
Zilhicce
9. 6/En'am, 118-121
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
43
İlim Meclisi
muratmuslihan@tevhiddergisi.net
Murat Müslihan
Zor Günlerin Adamı
Sadık İnsan;
Riddet Olayları
Sayıları az olmalarına rağmen dinden dönenlere
karşı zafer kazanmaları Ebubekir'in dik duruşu
ile alakalıdır. O öyle bir dik duruş sergiledi ki
Müslümanlar onun duruşu ile kendilerinin haklı
oldukları konusundan emin oldular ve onlarla çok
net bir şekilde mücadele ettiler. Allah'ın yardımı
ve bu şekilde bir duruş sergilenmeseydi bu
fitnenin önünün alınması mümkün olmayacaktı.
el-Ansi ve ona tabi olanlardır. Bunlar Rasûlullah'ın
nübüvvetini kabul etmiyorlar, onun yerine başkasını
Riddetin şer'i anlamı da lügat anlamına yakın- kabul ediyorlardı. İkinci kısım ise; İslam'ı tamamen
dır. İmam Nevevi riddeti şöyle tarif eder: 'Niyetle, terk edip cahiliye âdetlerine geri dönenlerdi.
küfür sözle ya da küfür fiille İslam'dan bağı koparİkinci grup ise; Namazı kılıyor, ancak zekâtı
maktır…'
vermek istemiyordu. Namazı kabul ediyor, ancak
Peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem vefatından son- zekâtın farz olduğunu kabul etmiyordu. Zekât verra birçok kişi dinden irtidat etti. Kimisi putpe- meyen bu grup içinde zekâtı vermek isteyenler de
restliğe geri döndü, kimisi peygamberlik iddia- vardı, ancak onları reisleri zekât vermekten men
1
sında bulundu, kimisi yalancı peygambere tabi ediyordu.'
oldu, kimisi ise namaz ile zekâtın arasını ayırıp
Hattabi'nin sözünden de anlaşıldığı gibi
zekât vermemeye başladı. Hattabi şöyle der:
Peygamber'in vefatıyla birlikte dinden dönenler
'Dinden dönenler iki gruba ayrılmaktadır. Birinci kısım kısımdır. Bunları kısım kısım ele alıp ingrup; İslam dinini terk edip küfre dönenlerdir. Bun- celeyecek olursak;
lar da iki kısma ayrılmaktadır: Birinci kısım: Nübüvvet iddiasında bulunan Müseyleme ve ona tabi
olanlar, yine nübüvvet iddiasında bulunan Esved
1. Ali Muhammed Sallabi
Lügat olarak riddet, dönmek anlamına gelir.
44
1. Zekât Vermeyenler
İmam Zehebi şöyle der:
"Nebi'nin vefat ettiği haberi çevre bölgelerde duyulunca Araplar arasından pek çok topluluk İslam'dan
dönerek zekât vermeyi reddettiler. Ebubekir radıyallahu
anh onlarla savaşmaya karar verdi. Ömer radıyallahu
anh ve başkaları ise onlarla hemen savaşmaması
konusunda uyarıda bulundular. O ise kendilerine
"Vallahi Rasûlullah'a ödedikleri bir deve bağını dahi
bana ödemeseler, onlarla bunun için savaşırım."
cevabını verdi.
Bu olayda Ömer radıyallahu anh Ebubekir'e radıyallahu
anh şöyle der: "Rasûlullah 'İnsanlarla la ilahe illallah
diyene kadar savaşmakla emrolundum. La ilahe
illallah diyen canını ve malını benden korumuş olur;
İslam'ın hakkı müstesna. O kişinin hesabı ise Allah'a
aittir.' dediği halde onlarla nasıl savaşırsın?"
Ebubekir'in radıyallahu anh cevabı şu olur: "Vallahi
Rasûlullah'a ödedikleri bir keçi yavrusunu (bir diğer
rivayette deve bağını) bana ödemeyi reddedecek
olurlarsa, onların bu reddi sebebiyle kendileriyle
savaşırım. Zekât malın hakkıdır. Vallahi, namazla
zekâtın arasını ayıranla savaşırım."
az olmasına rağmen dinden dönenlere karşı zafer
kazanmaları Ebubekir'in radıyallahu anh dik duruşu
ile alakalıdır. O öyle bir dik duruş sergiledi ki
Müslümanlar onun duruşu ile kendilerinin haklı
oldukları konusunda emin oldular ve onlarla çok
net bir şekilde mücadele ettiler. Allah'ın yardımı
olmasaydı ve bu şekilde bir duruş sergilenmeseydi bu fitnenin önünün alınması mümkün
olmayacaktı.
O, sahabenin tüm ısrarlarına rağmen onlarla savaşmaktan vazgeçmedi, dinden dönenlere
yumuşak davranmadı. Çünkü onlar İslam'dan
Ömer radıyallahu anh şöyle demekte: "Allah'ın, dönmüş, Müslümanlara ihanet etmişlerdi. BöyEbubekir'in kalbini onlarla savaşma konusunda le bir durumda yumuşak davranamazdı elbette.
rahatladığını gördüm ve doğru olan tutumun bu Kendi hakları konusunda insan affedici olabilir
ama Allah'ın hakları konusunda affedici olamaz.
olacağına kanaat ettim."
Ömer'in radıyallahu anh ona söylediği sözlerden biri de
şuydu: "Ey Rasûlullah'ın hâlifesi, insanları İslam'a
ısındır, onlara yumuşak davran."
Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
"Rasûlullah Allah yolunda yaptığı cihad dışında
hiçbir şeye eliyle vurmadı. Kadına da, hizmetçiye
Ona şöyle cevap verdi: "Beni destekleyeceğini ümit de vurmadı. Kendisine haksızlık yapıldığında da
ediyordum, sense beni yüzüstü bırakıyorsun. Cahi- haksızlık yapandan intikam almadı. Ancak Allah'ın
liyede zorbaydın, İslam'da pısırık mı oldun? Artık yasakladığı şeylerden biri çiğnendiğinde Allah için
vahiy kesildi, din tamamlandı. Ben hayattayken din intikam alırdı." 3
eksilsin mi? Rasûlullah 'İslam'ın hakkı müstesna'
Hadisten anlaşıldığı gibi Peygamberimizin sallaldemedi mi? Namazın ikamesi ve zekâtın ödenmesi
İslam'ın hakkındandır. Vallahi insanlar beni yüz lahu aleyhi ve sellem sünneti, kendi hakları konusunda
affedici olmak, Allah'ın hakları konusunda ise
üstü bıraksalar bile ben kendim savaşırım." 2
sert olmaktır. Bugün kendilerini İslam'a nispet
edenler ise bunun tam tersini yapıyorlar. KenDersler
Zekatı vermeyenlere karşı Ebubekir'in radıyallahu di hakları çiğnendiğinde hiçbir mazeret kabul
etmezken, Allah'ın haklarını çiğnendiğinde her
anh gösterdiği tavırdan çıkartılabilecek birçok ders
türlü
mazereti öne sürebiliyorlar.
vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Birinci ders
Ebubekir'in radıyallahu anh mürtetlere karşı göstermiş olduğu tavır gerçekten çok önemlidir. Sayıları
2. Hayatu's Sahabe
İkinci ders
Rivayetlerden anlaşıldığı üzere Ebubekir'in radıyallahu anh onlarla savaşma sebebi Peygamber'e
Zilhicce
3.Müslim
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
45
vermiş oldukları zekatı kendisine vermemeleridir.
Fakat kendileri ile savaşılan bu kimseler la ilahe
illallah diyen, namaz kılan kimselerdir. Dikkat
edilirse Ebubekir radıyallahu anh onların Kelime-i
tevhidi söylemelerini İslam alameti saymamış
ve onlarla savaşmıştır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İslam'ın ilk dönemlerinde bu kelimeyi söyleyenlerin İslam'ına
hükmediyordu. Çünkü müşrikler bu kelimeyi
söylemiyordu. Bu kelime sadece Müslümanlara
hastı. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
Medine'ye hicret etti. Orada ehli kitap bir kavim
vardı. Onlar kelime i tevhidi söylüyorlardı. OnBurada özellikle bir konuya değinmek isti- dan dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İslam
yorum:
alameti için kelime i tevhid ile yetinmedi "Muhammedun Rasûlullah" şartını koştu ve şöyle dedi:
Günümüz şirk toplumunda Kelime-i tevhid ve
namaz, İslam alameti midir konusu sıkça günde- "Ben, insanlar 'La ilahe illallah Muhammedun
me gelen ve tartışılan konulardan biridir. Bazıları Rasûlullah' deyip, namazı kılıp zekâtı verinceye kabunların İslam alameti olduğunu savunurken dar onlarla savaşmakla emir olundum. Eğer bunu
yaparlarsa canlarını ve mallarını benden korumuş
bazıları ise bunların İslam alameti olamayacaolurlar." 4
ğını söylemektedir.
ilim meclisi
Biz buradan şunu anlıyoruz: Peygamber
Biz bu konuda şöyle inanıyoruz; İssallallahu aleyhi ve sellem toplumların şirkine
lam alametleri, zamandan zamana
göre İslam alametlerini değişdeğişkenlik arz eden, Müslütirmiştir. Bir toplumda İslam
manlara has olan ve yapıldığı
alameti olan bir şeyi başka
takdirde Müslümanları küfür
bir toplumda İslam alamemilletinden ayıran şeylerdir.
İslam alametleri, zamandan zamana
ti saymamıştır. Bunun en
Kelime-i tevhid ve namaz
değişkenlik arz eden, Müslümanlara has
güzel örneklerinden biri
İslam'ın ilk dönemlerinolan ve yapıldığı takdirde Müslümanları
de hac ibadetidir. İslam'ın
de bu özelliklere sahip
küfür milletinden ayıran şeylerdir.
beş esasından biri olmasına
olduğu için İslam alametiydi.
rağmen Peygamber sallallahu aleyhi
Fakat günümüzde Müslümanve sellem onu İslam alametinden
lara has olma özelliğini yitirdisaymamıştır. Çükü müşrikler
ği için, hem müşrikler hem de
de hac ibadetini yapıyorlardı. FaMüslümanlar Kelime-i tevhidi söykat daha sonra sadece Müslümanlar
leyip namaz kıldıkları için bunlar İslam
hac yapmaya başladıklarında İslam alimleri
alameti değillerdir.
haccı da İslam alametlerinden saymışlardır.
Burada belki şöyle bir soru sorulabilir: İslam
Aynı uygulamayı biz Ebubekir'in radıyallahu anh
alametleri değişir mi? Peygamber'in zamanında
İslam alameti olan bir şey neden bizim zamanı- hayatında görüyoruz. Ebubekir'in radıyallahu anh savaşmış olduğu insanlar Kelime-i tevhidi söyleyip
mızda İslam alameti değildir?
namaz kılan insanlardır. Buna rağmen onlarla
Evet, İslam alametleri değişir. Belli bir dönem- savaşmıştır. Çünkü hem zekatı verenler hem de
de İslam alameti olan şeyler Müslümanlara has zekatı vermeyenler Kelime-i tevhidi söyleyip naolma özelliğini yitirdiğinde İslam alameti olmak- maz kılıyordu. İki taifenin ortak olarak yaptığı
tan çıkar. Bunun tam zıddı da olabilir. Yani belli şey, İslam alameti olamayacağından dolayı zekâtı
bir zaman diliminde İslam alameti olmayan şey- verinceye kadar onların İslam'ına hükmetmedi
ler Müslümanlara has olmaya başladığında İslam ve onlarla savaştı.
alameti kabul edilebilir. Biz bunu Peygamber'in
İslam âlimleri de buradan hareketle İslam alauygulamalarından öğrenmekteyiz.
metlerinin değişebileceğini söylemişlerdir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İslam'ın ilk yıllaİmam Ebu Hanife'nin öğrencisi olan İmam
rında, Mekke'de İslam'a girmek isteyenler için
Muhammed 'Siyeru'l Kebir' adlı eserinde;
şöyle demişti:
"Kim la ilahe illallah derse kurtuluşa ermiştir."
46
4. Buhari, Müslim
'Bir kâfir; üzerinde bulunduğu şeyin hilafına bir
şeyi açığa vurursa, onun İslam'ına hükmedilir. Bu
konunun temel delili ise: "... İnsanlar La ilahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum" hadisidir. Rasûlullah bunu söylemeyen
putperestlerle savaştı. Ayrıca Medine'de Yahudileri
İslam'a davet ettiğinde ise "Peygamberliğinin kabulünü" imanlarına alamet saymıştır. '
ne şunları ekledi ve meseleyi açıklığa kavuşturdu.
(Kadı İyad) Dedi ki: 'Can ve malın korunma altına alınmasının 'La ilahe illallah'a has olması, bu
imanı kabul etmenin bir göstergesidir. Bundan kasıt
Arap müşrikler ve tevhid ehli olmayan putperestlerdir. Çünkü onlar ilk olarak İslam'a çağırılıp, bunun
üzerine kendileriyle savaşılanlardır. Ama onların dışındakilerden, tevhidi ikrar edenlere gelince, mallarının ve canlarının korunmasında 'La ilahe illallah'
'Bir Müslüman, bir müşriği öldürmek istediği za- yeterli değildir. Zira onlar küfür hâlinde de bu sözü
man (ona saldırınca) müşrik: Allah'tan başka ilah söylemektedirler ve ayrıca bu, onların itikadındanolmadığına şahitlik ederse, şayet o müşrik bunu söy- dır. Bundan dolayı başka bir hadiste "...Ve benim
lemeyen (kabul etmeyen) bir toplulukta ise Müslü- Rasûl olduğuma şehadet edip, namazı kılıp, zekâtı
man onu öldürmekten vazgeçmelidir.' 5
verinceye dek" denmiştir.'
İmam Beğavi rahimehullah: 'Kâfir şayet putperest
ise ve tevhidi ikrâr etmiyorsa 'La ilahe illallah' demesiyle İslam'ına hüküm olunur, sonra da İslam'ın
tüm ahkâmını kabul edip, İslam'a muhâlif tüm dinlerden beri olmaya zorlanır. Eğer tevhidi ikrar edip
risaleti inkâr ediyorsa 'La İlahe İllallah' sözüyle İslam'ına hükmolmaz, yani Müslüman olmaz. Ta ki
'Muhammedun Rasûlullah' deyinceye kadar. Eğer
Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem risaletinin 'Araplara has' olduğuna inanıyorsa, İslam'ına hükmolunması için "Tüm insanlığa" demesi gerekir. Eğer
bir vacibi inkâr etmiş veya haramı mubah saymışsa
(İslam'ına hüküm edilmesi için) o itikadından dönmesi gerekir.'
İmam Nevevi rahimehullah şerhinde: 'Hattabi dedi
ki: 'Malumdur ki burada kastedilen ehli kitap değil,
putperestlerdir. Çünkü ehli kitap zaten 'La ilahe illallah' diyor. Buna rağmen onlarla savaşılır ve kılıç
kafalarından kalkmaz.'
(İmam Nevevi:) 'Bu Kadı İyad'ın sözüdür.' Ben
de derim ki: 'Hadiste geldiği gibi bununla beraber
tüm Rasûllerin getirdiğine iman da olmalıdır…' 6
Sonuç olarak; Peygamber'in ve sahabesinin uygulamalarından ve İslam alimlerinin sözlerinden
anlaşıldığı üzere İslam alametleri sabit değildir,
zamana ve mekana göre değişebilir. Müslümanlarla kafirleri birbirinden ayıran şeyler nelerse İslam alametleri de odur. Bugün hem kafirler hem
de Müslümanlar kelime-i tevhidi söyleyip namaz
kıldıkları için bunlar İslam alameti olamaz.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd etmektir.
İmam Nevevi devamla şöyle der: 'Kadı İyad
bunu -Hattabi'nin sözünü- zikretti ayrıca üstü
5. Siyeru'l Kebir, 5/345
6. Nakiller için bknz: Furkan Basım ve Yayınevi, Ebu Hanzala, 'Güncel İtikad Meseleleri', syf 11-18.
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
47
Nasihat
emreacar@tevhiddergisi.net
Emre Acar
Rahman'ın Arşının Altında
Gölgelenenler;
Tek Başına İken Allah'ı Zikredip
Ağlayan Kimse
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürpermesi…
Bu, günahlarını unutup dünya eğlencelerine dalan,
gülmeyi kendisine ahlak edinenlere bir çağrıdır.
Kalpler Allah'a ve ayetlere karşı ağlamak ile incelir.
Er-Rahman ve Er-Rahim olan Allah'a hamd
bu Hureyre'den radıyallahu anh rivayetle Peygam- olsun. Kalbi merhamet ile donanmış, bu merhameti gözyaşı ile dışına yansıtmış Rasûlullah'a
ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
salât ve selam olsun. Allah'ın ayetlerine karşı
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgekalbini
incelten Sahabe-i Kiram'a da selam olsun.
nin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi
gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetiArşın gölgesine talip olan kardeşim! Seninle
ci, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere
Rahman'ın
arşının gölgesinde gölgelenme kobağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve
nusunun
muhabbetini
uzun zamandır yapıyoonun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan
iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya ruz, Allah'a hamd olsun. Bu ay, başlığımızın ve
davet ettiğinde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek hadisimizin son bölümüne gelmiş olduk. Gözyaşı
onu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol eli- dökmek… Edeceğim nasihatleri önce kendi nefnin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren sime sonra sen kardeşime yapıyorum. Rabbim,
kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de gözleri ikimizin kalbini de bu nasihate açsın. (Allahumme âmin)
yaşla dolan kimse." 1
E
48
1. Buhari, Müslim
Değerli kardeşim! Derdim seni üzmek veya
kınamak değildir, terk edilmiş bir hakikati hatırlatmaktır. Kalplerin incelmesine, taşların yarılıp
zünlenemiyorsun. Ağlamamaktan göz suların/
pınarların kurumuş. Oysa nice taşlar vardır ki
onlardan pınarlar fışkırtır. Ve yine nice taşlar
"Siz bu söze mi hayret ediyor, gülüyorsunuz da vardır ki Allah korkusundan yuvarlanırlar. Hele
ağlamıyorsunuz! Ve siz gaflet içinde oyalanmakta- ki o dağlar Rabbimizin karşısında un ufak olsınız! Haydi, Allah'a secde edip O'na ibadet/kulluk muşlardır. Senin kalbinin Allah'a karşı korkusu
edin!" 1
ne durumdadır, ki seni ağlamaya sevk etmiyor?
Rabbimiz
taşların yarılıp içinden pınarlar fışkır"İman edenlerin Allah'ı zikredip anma ve O'ndan
inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürperme zamanı masını, kendi korkusundan taşların yuvarlanmadaha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine Ki- sını örnek verir bizlere…
tap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden
"Bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı, Artık
uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan
kalpleriniz
taş gibi yahut daha da kasvetli/katıdır.
birçoğu fâsık/yoldan çıkmış kimselerdir." 2
Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürper- kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır.
mesi… Her biri Rabbimizin çağrısıdır. Islah, da- Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan
aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan
vetiye, şanı yüce olan âlemlerin Rabbindendir.
gâfil değildir." 3
Bu davete icabet etmeyeli ne kadar zaman oldu
kardeşim? Kaç kere Müslümanlara yapılan zuAğlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürperlümleri düşünüp ağladın? Allah'tan korktuğunu mesi… Bu, seçilmiş peygamberlerin, nimet vesöylüyorsun. Onun korkusundan kaç sefer kalbin rilmişlerin yoluna davettir. Ağlamayı kendisine
titredi ve gözlerin yaşardı? Kur'an hafızı olmak ahlak edinmeyenleri, tüm peygamberlerin ortak
ya da Kur'an okumayı öğrenmekle övünüyor- ahlakına çağrıdır. Onlar ki Allah'ın ayetleri karşısun belki de. Peki her ayetle birlikte kalbinde sında ağlayarak secdeye kapanırlardı. Affedilmebir ürperme meydana geliyor mu? Duyduğun leri, cennete girmeleri garanti olmasına rağmen
ve okuduğun ayetler seni ağlamaya sevk ediyor ağlamaktan vazgeçmediler.
mu, önemli olan budur. Öyle tahmin ediyorum
ki, bunun muhasebesini bile yıllardır yapmamışSana ne oluyor da kardeşim ağlamak hayasın, değil ki ağlayasın.
tından çıkmış? Cennetle mi müjdelendin veya
aşere-i mübeşşereden olduğuna dair semadan
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürper- haber mi geldi? Amel defterine 'Günahların af
mesi… Bu, taşlaşmış kalpleri inceltmeye davet- olundu, anadan doğduğun günkü gibi tertemiz oltir. Bilmiyorum farkında mısın kalbin incelmesi dun' diye yazı mı yazıldı? Ne oldu da hayatından
gerekirken taştan öte katılaşmıştır. Gözünden ağlamak çıkmış? Sorgusuz sualsiz cennete gireaylardır yaş boşalmıyor, duyguların ölmüş hü- ceklerden oldun diye Rabbinden ayet mi geldi de
pınara dönmesine, merhametin gözyaşı olup
akmasına bir davettir benimkisi.
1. 53/Necm, 59-62
2. 57/Hadîd, 16
Zilhicce
3. 2/Bakara, 74
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
49
hesaba karşı kendini emin kılmışsın? Korkuya
kapılmıyor, o günün zorluğu için ağlamıyorsun!
"İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği
peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail
(Ya'kub)'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve
seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı." 4
"De ki: 'Siz ona (Kur'an'a) ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine
ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal
yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar.
(Kur'an okumak) onların huşuunu/saygı ve
korkularını artırır." 5
"Peygamber'in yanında bulunuyorduk.
Peygamber'in kızı Zeyneb, oğlunun ölmek üzere
olduğunu ve kendisinin yanına gelmesinin haberini gönderdi. Peygamber haberciye dedi ki: 'Ona
(Zeyneb'e) geri dön. Ve ona haber et ki, 'Şüphesiz ki
aldığı da verdiği de Allah'ındır. Her şeyin O'nun katında belli bir eceli vardır. Sabret ve ecrini Allah'tan
bekle.' Haberci Zeyneb'in yanına gidip tekrardan
Peygamber'in yanına geldi. Ve dedi ki: ' Kızın senin gelmen için kesin bir yemin etti.' Peygamber
bunun üzerine kalktı. Ben, Sa'd bin Ubade ve
Muaz bin Cebel Peygamber'le beraber gittik. Çocuk
Peygamber'e verildi. Çocuğun canı gidip gelmekte
idi. Vücudu sanki eskimiş, pörsümüş deri kırba gibiydi. Peygamber'in gözleri yaş ile doldu. Sa'd dedi
ki: 'Ya Rasûlullah! Bu da nedir?'
Peygamber şöyle cevap verdi: 'Bu, Allah'ın
kullarının kalbine koymuş olduğu rahmettir. Allah kullarından merhametli
olanlara merhamet eder.' " 6
nasihat
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve
kalplerin ürpermesi… Bu, ağEnes radıyallahu anh Peygamber'ilamayı erkekliklerine sığdıra- Ağlamayı erkekliklerine sığdıramayan,
mizin
oğlu İbrahim'in vefatı
mayan, kibirlerini yenemekibirlerini yenemeyen ve kınamanın
hakkında
şunları anlatır:
kınayıcısı ile hareket edip merhamet
yen ve kınayanın kınaması
damlalarından
mahrum
olanlara
bir
ile hareket edip merhamet
"Peygamber, son nefesini
davettir. Önder olarak kabul ettiğin,
damlalarından mahrum
vermekte olan oğlu İbrahim'in
resul olarak inandığın peygamberimizin
olanlara bir davettir. Önder
ağlamasını görmüyor musun kardeşim?
yanına girdi. Ve onu görünce
olarak kabul ettiğin, Rasûl
gözlerinden yaş geldi. Bunu göolarak inandığın Peygamberen Abdurrahman bin Avf ' Sen
rimizin ağlamasını görmüyor
de mi ya Rasûlullah?' dedi. Peygammusun kardeşim? Peygamberimiz
ber şöyle cevap verdi :'Ey Abdurrahman
ağlamayı 'Allah'ın kula verdiği bir rahmet
bin Avf! Bu gözyaşları rahmettir.' " 7
olarak' isimlendirirken, senin ağlamamayı
Evet kardeşim! Peygamber sallallahu aleyhi ve selerkeklik ile bağdaştırmanı nasıl tefsir edelem sadece ölüm ile alakalı durumlarda ağlamaceğiz? Allah ağlamayı kalbin yumuşaklığı diye
nitelendirirken senin ağlamayı kadın işi olarak mıştır. O Kur'an okurken, Kur'an dinlerken ve
isimlendirmeni ne olarak kabul edeceğiz? Biraz Allah'ın huzurunda namaz kılarken de ağlamıştır.
düşünsen göreceksin ki bu, Allah'ın rahmetinden Ağlamak onun sünnetlerindendir. Bunu birçok
uzaklaşma ve kalp katılığı ile cezalandırılmadır. yerde ifa etmiştir.
Ağlamanın siyaseti yoktur kardeşim! Ağlamak,
ne erkek işi ne de kadın işidir. Bu, Peygamberimizin ahlakıdır. Senin ve bütün Müslümanların
da ahlakı olmalıdır. Şimdi sana, Peygamberimizin hayatından bazı bölümleri paylaşıyorum…
Bunları dikkatlice okumalı ve kendine örnek
almalısın.
Usame bin Zeyd radıyallahu anh anlatıyor:
50
Abdullah ibni Mes'ud radıyallahu anh anlatır:
"Bir gün Peygamber bana, kendisi için Kur'an
okumamı söyledi. Ben 'Ya Rasûlullah! Sana indirilmiş olduğu hâlde ben mi sana okuyayım?' dedim.
Peygamber 'Ben Kur'an'ı başkasından dinlemeyi
severim' dedi. Ben de kendisine Nisa suresini okudum. Nisa süresinden "Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde ve seni de onların üzerine şahit olarak
4. 19/Meryem, 58-61
6. Buhari, Müslim
5. 17/İsra, 107-109
7. Buhari, Müslim
getirdiğimizde onların hâlleri nice olur." 8 ayetine göze ateş dokunmaz. Allah korkusundan ağlayan
gelince Peygamber: 'Bu kadar yeter' dedi. Ben başı- göz ve Allah yolunda nöbet bekleyen göz." 11
mı kaldırıp baktığımda Peygamber'in gözlerinden
"Allah korkusuyla gözyaşı döken kişi, sağılmış süt
yaşlar boşalıyordu." 9
memeye dönmedikçe cehenneme girmez." 12
Mutarrıf radıyallahu anh babasından rivayet eder ve
"Bilmez misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve kalşunları paylaşır:
bin elemi sebebiyle kişiye azap etmez. Fakat –dilini
"Peygamber'i namaz kılarken gördüm. Ağlamak- işaret ederek– bunun yüzünden azap eder veya
tan dolayı değirmen sesi,(başka bir rivayette) su bağışlar" 13 buyurdu.
kaynaması sesi gibi bir ses/hırıltı geliyordu." 10
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürperEvet kardeşim! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mesi… Bu, günahlarını unutup dünya eğlencenamazlarında ağlarken, Rabbine karşı şükrünü lerine dalan, gülmeyi kendisine ahlak edinenlere
ağlayarak eda ederken bizler namazlarımızda ne bir çağrıdır. Kalpler Allah'a ve ayetlere karşı ağdurumdayız? Allah'ın huzurunda katılaşmaya lamak ile incelir. Çok gülen kişinin kalbi katıyüz tutmuş kalbimiz ve ruhumuz ne ile meşgul- laşmış hatta ölmüştür. Kalp öldü mü elemi/acıyı
dür? Neleri düşünüyor, neleri ümit ediyor veya hissetmez. İşlediğimiz günahlara ve bulaştığımız
haramlara karşı kalbimiz harekete geçmez. Norneler için üzülüyoruz?
mal bir şey yapmış gibi rahat içerisinde olur.
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürperEvet kardeşim! Gülmekten, kahkaha atmakmesi… Bu, günah bataklığına dalmış, tevbeden
uzaklaşan ve ateş çukurunun kenarında bekle- tan kalbimiz kaskatı kesilmiş. Gülmek öyle fıtyenlere bir çağrıdır. Ateşin yakıcılığı ve yok edi- ratımıza işlemiş ki, her ortamı esprilerle beziyor,
ciliği malumdur. Bu, Rabbimizin günahkârlara insanların iyi arkadaş veya kötü arkadaşlığını
hazırladığı bir azaptır. Nasıl evimiz yandığında onlarla geçirdiğimiz eğlenceli, bol gülmeli vakitsu ile bu ateşi söndürüyoruz. Hakeza günahlara lerle ölçüyoruz. Keşke Peygamber'in bildiklerini
karşı da gözyaşlarımızı dökmeliyiz. Cehennemin bilseydik. Keşke ölen insanların kabirde ne yaşao kızgın, yakıcı ateşini ne ile söndürmeyi düşü- dıklarını duyup görebilseydik. Keşke cehennemin
nüyorsun kardeşim? Önünde iki yol var; ya tevbe ve mahşerin dehşetini anlatan ayet ve hadisleri
ya da ağlamak... İkisinden de mahrum isen ateş zihnimizde hep canlı tutabilseydik. İşte o zaman
bizler çok ağlar, az gülerdik.
seni yutar haberin ola.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "İki
8. 4/Nisa, 41
11. Dârimî, Tirmizi, Nesâî
9. Buhari, Müslim
12. Tirmizi, Zühd, 9
10. Buhari, Müslim
13. Buhari, Cenâiz 44
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
51
2. Allah'tan hakkı ile korkmak ve Allah'a karşı korkuyu artıracak sebeplere yapışmak: Allah
korkusu taşlardan pınar fışkırtmış, taşı yerinden
harekete geçirmiştir.
3. Kalbi inceltmek ve onu yumuşatacak sebeplere yapışmak: Hakeza kalbi katılaştıran unsurlardan da uzak durmak gerekir. 17
"Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür." 14
"Eğer benim bildiğimi bilseydiniz az güler, çok
ağlardınız." 15
Değerli kardeşim! Konumuzun sonuna gelmiş
olduk. Rabbim beni ve seni arşının altında gölgelenenlerden kılsın. Okuduklarımızı anlamayı,
yaşamayı ve anlatmayı nasip eylesin.(Allahumme Âmin)
Bir sonraki sayımızda görüşme ümidi ile…
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
Ağlamak, gözyaşı dökmek ve kalplerin ürpermesi… Bu, Rahman'ın arşının altında gölgelenmeye talip olanlara bir çağrıdır. Güneşin bir
mızrak insana yaklaştığı mahşer günü kimisi diz
kapağına kadar, kimisi göbeğine kadar, kimisi
ağzına kadar terlerken Allah'ı tek başına zikredip
ağlayanlar Rahman'ın arşının altında gölgelenecek, güneşin yakmasından kurtulmuş olacaktır.
"Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin
olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah'a
ibadet ile yetişen genç, kalbi mescitlere bağlı olan
adam, birbirini Allah için seven ve onun rızası için
bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve
güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde 'Ben
Allah'tan korkarım' diyerek onu reddeden adam, sağ
elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar
gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah'ı
zikredip de gözleri yaşla dolan kimse." 16
Evet kardeşim! Şu an içten içe, 'Peki nasıl ağlayacağız, bu ahlakı nasıl edeceğiz' diye soruyorsundur? Bu konuda birkaç öneriyle sana yardımcı
olacağım inşallah. Aslında yukarıda konunun
içinde nasıl ağlayabiliriz sorusuna cevap verdim.
Ama özetle sana ağlamak için şu maddeleri önerebilirim:
1. Allah'ın subhanehu ve teâlâ rahmet/merhamet sıfatı
ile kuşanmak ve onunla yaşamak: Çünkü gözyaşı
merhametin dışa yansımasıdır.
14. Kütüb-i Sitte, hadis no: 7281, c. 17, s. 584
15. Buhari, Küsûf 2; Müslim, Küsûf 1
16. Buhari, Müslim
52
17. Bu konuda Ebu Hanzala Hoca'mızın kalp katılığının yerilmesi ile
ilgili yaptığı sohbetler dinlenebilir.
Okuma Parçası
keremcaglar@tevhiddergisi.net
Kerem Çağlar
Tevhid Ümmetine Karşı
Birleşi(r)k Laik Güçlerin
Topyekün Taarruzu
Bunların dışında inanç ve ideoloji itibariyle laik, alevi-rafızî,
zerdüşt, kemalist veya ırkçı olup aynı zamanda 'Müslüman'
sıfatını kullananları da kaydetmek gerekir. Bu hakikatten
hareketle denilebilir ki, bugün tevhid ümmetinden
toplamda bir çınarın gölgesi kadar bir şey kalmıştır.
Ç
evre-komşu ülkelerden birinin öksürüğü
tutsa, bulunduğu jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye'nin de duruma göre ya karnı ağrır ya da beyni zonklar. Bunu sadece Osmanlı
bakiyesi bir ülke olmanın cilvesi olarak değerlendirmek doğru değildir. Zira, aradan yüz yıllık bir süre geçti. Zaman değişti, hukuk değişti,
nesiller geldi geçti ve en önemlisi de İslam'dan
irtidat ettiğini tüm dünyaya açıkça ilan etmiş bir
rejimin varlığı hâlen devam etmektedir. Çevremizdeki İslam coğrafyasında da bu durum en
azından mevcut rejimler ve yöneticiler itibariyle böyledir.
edilip yapay sınırlarla konumlandırılmıştır. Öyle
ki, herhangi bir ülkede yaşanan olağanüstü siyasal gelişmeler havuz halesi gibi çevre ülkeleri
de etkileyebilmektedir. Havuzdaki suya bir çakıl
taşı atıldığında taşın atıldığı noktadan başlayarak
kenarlara doğru genişleyen haleler oluşur. Bu anlamda herkes aynı 'havuz'un içerisinde ve birinin
diğerinden etkilenmemesi mümkün değil.
Ulaşım ve iletişim imkanlarının baş döndürücü
bir hızla geliştiği günümüzde siyasal veya ekonomik çalkantıların küresel boyutta bir etki oluşturması bugün itibariye doğal karşılanabilir. Fakat
İslam coğrafyasındaki durum en az bir asırdan
Merkezini Şam bölgesi olarak aldığımızda beri bu minvaldedir. Savaşta veya barışta, kriz
Türkistan'dan Mağrib'e kadar olan hat üzerin- veya refah dönemlerinde, ekonomik, siyasal ve
de bulunan İslam coğrafyasındaki halklar, sinir toplumsal kırılmalarla en çok etkilenen ve zarar
uçları açığa çıkarılmış ve yüksek hassasiyetlerin gören, daima başta söz konusu hat üzerindeki ülher an ihtilaflara ve sonu gelmez çatışmalara dö- keler olmak üzere İslam coğrafyasındaki halklar
nüşebildiği kaypak bir zemin üzerinde dizayn olmuştur. Bu vakıa Batılılar tarafından âdetâ bir
sistem hâline getirilmiştir.
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
53
Batılıların da aramızdaki Batıcıların işbirliğiyle sürdürmeye çalıştıkları bu köhnemiş sistem,
her dönemde yeni gibi görünen ihtilaflar, kaoslar,
krizler, kutuplaşmalar ve çatışmalar üretmeye
devam etti. Tâbi oldukları demokrasiye ve laik
düzene kendileri için bir yönetim şekli ve bir hayat tarzı olmanın ötesinde çok daha farklı anlamlar yüklemektedirler. Günümüz itibariyle İslam
coğrafyasındaki çatışma bölgelerinde giderek
daha görünür hâle gelen ve netleşen saflaşmalar bunu teyit etmektedir. Bunu birkaç misalle
somutlaştıralım.
mazlum halkı üçer beşer infaz eden, haksız yere
tutuklatan, akıl almaz işkencelerden geçiren, tiyatro gibi yargılamalarla müebbet hapis ve idam
cezalarına çarptıran Mısır firavunu aynı zamanda emrindeki medya organları marifetiyle dizi ve
sinema filmleriyle siyonist yahudi efendilerini
munis (ve hatta siyonizm ilkelerine uygun olarak
üstün) göstermenin gayreti içerisine girmiştir.
Libya'daki çıban başı, Amerikan vatandaşı,
darbeci general H. Hafter...
okuma parçası
Rafızî Yeni Fars İmparatorluğu(!)nun, Suriye
'Vilayeti'
nin dar bir alanının koloni valisi olarak
Künyesi komünist fakat devlet işleyişi büyük
'Bitkisel
de olsa' hayatta tutmaya çalıştığı kadavra
ölçüde kapitalist olan Çin rejiminin TürkisEsed...
tan'daki zulüm ve vahşetine dünyada gıkını
çıkaran kimse yoktur. Milliyetçi kesimin
Kürdistan'ın kuzey ve batı kesimlerinde
ara sıra duyulan homurdanmalarını
Amerika elebaşılığındaki Batılı koaliskesmek için hükümetin pek mahyona marabalık edenlerin fühneri
cubane ve kıvrak diplomatik
modern Nemrud...
dille deklare ettiği bir iki demeç dışında, ülkemizden de
İslam ümmetin baş belâsı
Modern şirk ideolojilerine inanıp
ciddi anlamda yükselen bir
Rafızî İran'ın 'İmamiye gazı,
kafirler gibi yaşadığı halde aynı
ses yok. Hayvanlarına
petro-dolarlar, örgütçülük
zamanda mümin muamelesi görmeyi
dahi 'İnsan hakları' muve devasa silah yardımları'
istemek olacak şey değildir. Günümüz
amelesini yakıştıran Batıvakası ise genel olarak budur.
ile ifsat ederek ilim ve hilim
lıların, söz konusu mazlum
yurdu Yemen'i onlar vasıtaMüslümanlar olunca nasıl da
sıyla terör yatağı hâline getirkulaklarının üzerine yatıp ıslık
diği Ensarullat ve başlarındaki
çalmaya başladıklarına bilmem
Huti...
kaçıncı bin kezdir tanıklık ediyoruz.
Afganistan, Orta Asya'daki Türk devletBurma'daki Müslümanların durumu da
leri, Irak, Tunus ve diğerleri...
benzer vahamettedir. Hatta biri diğerinden
daha da trajiktir. Kendilerine koyu budist, MüsBatıcılık, Batı ittifakı, demokrasi ve laiklik, söz
lümanlara ise katı laik olan mutlak şirk rejiminin konusu geniş coğrafyada İslam ümmeti olma idyerli budist halkın da katılımıyla gerçekleştirdiği diasındaki geniş halk kitlelerinin neredeyse iflakıyım ve zulümler engelsiz ve yaptırımsız bir şe- hını kesmiştir. Genel görünümü pek de iç açıcı
kilde devam etmektedir. Tüm bunların görmez- olmayan bu manzaranın temel sebeplerinden
den gelinmesinin önemli nedeni; Müslümanlara birisi de 'İslam Ümmeti' olarak isimlendirilen bu
yapılan bu zulmün Budizm kökenli olması ve kitlelerin bizzat kendi öz nefislerine karşı samimi
laiklik gibi Batılılarla ortaklaşılan bir ideolojiye ve dürüst davranmıyor olmalarıdır.
dayandırılmasıdır.
Mursi tarafından rütbe atlatılarak yükseltildiği generallik payesine razı olmayıp kendilerine
biatlı 'Demokrat Halife' vb. hayalî vaatlerle haçlı
siyonistlere kanarak onlara emir eri olmayı geniş
karnına sindirebilmiş Sisi firavunu da cürümlerini giderek büyüyen bir tehdit olarak gösterdiği
İslam'a karşı laik-batıcı reflekslerle işlemeye devam etmektedir. Bütün dünyanın gözleri önünde
54
Haçlı Seferi Yerine Haçsız Marabalar
İşbaşında
Modern şirk ideolojilerine inanıp kafirler gibi
yaşadığı hâlde aynı zamanda mümin muamelesi
görmeyi istemek olacak şey değildir. Günümüz
vakıası ise genel olarak budur. Yirminci yüzyılın
ikinci yarısından sonra Batılı emperyalistlerin
fiilî işgal ve sömürge faaliyetlerini sonlandırdıkları düşünülmekteydi. İki binli yılların başında
yaşanan Afganistan ve Irak işgalleriyle bunun
doğru olmadığı çok büyük acılar ve ağır bedellerle ortaya çıktı.
Haçlı siyonistlerin hücre kromozomlarındaki vahşi sömürgecilik genleri nesilden nesile
tevârüs etmektedir. Geçmişte Haçlı Seferleri, günümüzde de demokrasi ihracı derken bugün çok
daha sinsî bir planı uygulamaya koymuşlardır.
Görünümü yerli fakat zihniyeti haçlı olan zındık
mürtedleri tevhid ümmetinin üzerine salmak...
Koyun Gözlü Adam ve Batı'nın
'Yeşil Alan'ı
Kıssadan hisse… Rivayet olunduğuna göre
gözlerini kaybetmiş âmâ bir adama göz nakli
yapılmasına karar verilmiş. Nakil yapacak doktorlar hastaya 'Beyefendi, nakil yapabilmemiz için
şu anda uygun bağışçı yok. Bu durumda çok uzun
bir süre bekleyebilirsiniz, haberiniz olsun. Fakat
farklı alternatiflere de razıyım derseniz, size kısa
zamanda göz naklini gerçekleştirebiliriz.' Hasta
adam, körlüğün karanlık dünyasından kısa sürede çıkabileceğini ümit ederek 'alternatif'in ne
olduğunu sormadan doktorların teklifini kabul
eder. Hemen ertesi gün ameliyata alırlar. Bir süre
sonra taburcu ederler. Belli aralıklarla kontrole giden hastaya doktorlar: 'Nasılsınız, herhangi
bir şikayetiniz var mı?' diye sorunca adam şöyle
bir cevap verir: 'Doğrusu ciddi bir şikayetim yok,
amma... Mesela evde, bahçede veya sokakta yeşil
bir şey oldu mu gözlerim gayri ihtiyari o yeşilliğe
takılıp kalıyor.'
Meğer doktorların 'alternatif' dedikleri, bir koyunun gözleriymiş!
işgal ve sömürüde yeni bir çığır açarak Batılılarla
ortaklaşmaya kalmayıp onları kendilerine hayran
bırakmanın hazzıyla motive olmaktadırlar.
Hakkı yalanlayan ve onunla alay eden haçlı
siyonistler ile yerli marabaları, hak ehline karşı
ellerinde bulunan sihir gücündeki internet, uydu
ve televizyon kanallarıyla yaydıkları yalan, komplo ve propagandalarla mücahid Müslümanları
'İslam ümmeti' içerisinde izole ve mahkum etmek
için büyük çabalar sarf etmektedirler. Sahadan,
denizden, havadan ve uydulardan ahlaksızca
saldırılarda bulunanların belli başlı özellikleri
de birbirlerinden uzak değildir.
— Demokratik oldukları varsayılan ancak yegane dertleri müşterek çıkarları olan Batılı devletlerin ortaklaştıkları küresel çeteler koalisyonu.
— Batıcı ve Batı müttefiki olan, aynı zamanda
demokrat ve laik olmakla beraber Müslüman
kimliğini kullanan mürted rejimlerin yöneticileri ve emirleri altındaki ordular.
— Rafızî Yeni Fars İmparatorluğu hayaline Batılılarla vardığı son anlaşmayla biraz daha yakZırhlı bir şövalye de olsa, matruş suratlı kravatlı laşan İran ve onun güdümünde hareket eden
hınzır bir diplomat da olsa, haçlı siyonistlerin diğer Rafızî unsurlar ki, bunlar tarihsel olarak
de 'Yeşil'i, tarih boyunca İslam ümmeti ve İslam İslam ümmetine muâraza ve düşmanlıkta daicoğrafyası olmuştur. Dün haçlı seferleriyle, bu- ma baş rolde olmuşlardır. Ümmet coğrafyasında
gün demokrasi ve laiklik ambalajlı bombalarla ve Batıdaki değişik platformlarda demokrasi ile
çöreklendikleri İslam beldelerindeki halkların İslam'ı birbiriyle barıştırma ve karıştırma gibi
içinden devşirdikleri ve sadece yönetici sınıfla laflar ederek bu cürmü işlemeye ilk cüret edenler
da sınırlı kalmayan büyük kalabalıklardan oluşan de Rafızî İran'ın batınîliği felsefesi hâline getirmiş
itaatkar marabalarını sahaya sürerek, örtülü işgal ve kartvizitleri hayat hikayelerinden daha uzun
ve sömürü faaliyetlerini sinsice sürdürmektedir- olan mollalarıdır.
ler. Batı'nın yerli marabaları bizzat yaşadıkları
beldelerde tarihte belki de ilk kez şahit olunan
Haçlı Siyonistlerin bir asra yakın süredir tesis
bir ahlaksızlık örneği sergileyerek 'Özişgalci', 'Öz- edip olgunlaştırmak istedikleri 'İdeal forma sokusömürgeci' olmuşlardır. Böylelikle beslenip se- lan ümmet üzerinde kudret sahibi ve Batı'ya biatlı
mirdikleri Batı zihniyetine münasip bir şekilde bir İslam Halifesi' projesinin bir daha geri dönül-
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
55
okuma parçası
mez biçimde akamete uğraması, küresel çeteleri letlerin yöneticileri, onları destekleyen kitleler,
bunun kendileri açısından büyük bir yenilginin laik örgütler ve taraftarlarının kimliklerinin net
başlangıcı olabileceği gibi bir korku ve dehşete olarak görülmesi gerekir. Yerli oluşları, hasbelsürüklemiştir. Bu hezimeti daha kuvvetlice his- kader bu topraklarda doğmuş veya yaşıyor olsetmelerini ve kısmen de görmelerini sağlayan malarından kaynaklanan demokrat, laik ve ateist
hadiselerin mekanı ise Şam topraklarıdır.
unsurlar için devlet ya da örgüt menfaati söz konusu olduğunda haç ile hilalin yahut kızılyıldız
Küresel çeteler koalisyonu liderleri, şeytani ile siyonyıldızının arasında hiçbir fark yoktur.
projelerinin darmadağın edildiğini görmeleri ve
daha da önemlisi alışageldiklerinin tersine, kendi
Ülkelerimizi mayın tarlasına çeviren ulusçuluk
kontrol ve yönlendirmeleri dışındaki tevhid üm- belası ile laiklik ideolojisinin halklarımıza dayametinin yüce Allah'ın subhanehu ve teâlâ yardımıyla; tılıp zaman içerisinde sistemleştirilmesiyle ümtecdit, ihya, teçhiz ve temkiniyle gün geçtikçe met içerisinde İslam'dan dönüşler ve kopmalar
güçlenen bir surette varlık göstermeye devam Ebubekir radıyallahu anh döneminde yaşanan riddet
etmelerini de eşi benzeri görülmemiş bir terör,
hadiselerinden daha vahim boyutlara ulaştı.
anarşi ve kendi mevcudiyetlerine yönelik
Meselenin bir başka trajik boyutu ise, tevhibüyük bir tehdit olarak değerlendirmekdin özünden ve esaslarından yüz çevirerek
tedirler. Bu da insiyaki olarak (içgüdüsel)
farklı küfür ideolojilerini benimseyen,
bir bekâ korkusuna dönüşmektedir.
özümseyen, bu ideolojiler uğrunHissettikleri bu korku da doğal
da mesai harcayan, mücadele
olarak tiynetlerine uygun vahşi
eden ve ömür tüketen marazî
Ülkelerimizi mayın tarlasına
saldırganlık şeklinde tebellür
tiplerin 'Her yerde bulunmak'
çeviren ulusçuluk belası ile laiklik
etmektedir.
ilkesizliğiyle ve yeri geldiğinideolojisinin halklarımıza dayatılıp
de menfaate tahvil etmek
zaman içerisinde sistemleştirilmesiyle
Siyonistlere himarlık
ümmet içerisinde İslam'dan dönüşler
maksadıyla kendilerini
ve kopmalar Hz. Ebubekir döneminde
vazifesini deruhte etmek
Müslümanmış gibi reklam
yaşanan riddet hadiselerinden
için özel olarak seçilmiş olan
etmekten kaçınmıyor oluşdaha vahim boyutlara ulaştı.
Haçlı başı Obama ve maiyelarıdır.
tindeki güruhun Amerika'nın
çıkarları açısından hâlen sürÇevremizde ve yakınlarımızdürdükleri İslam düşmanı politikada biri diğerini mutlak surette iptal
ları dışında barış, huzur, güven ve insan
eden, birden fazla sıfatla tanınan birçok
odaklı farklı bir siyaset tatbik etmeye yönelkimsenin varlığını müşahede etmek mümmeleri mümkün değildir. Koyun gözlü adakündür.
mın gözlerinin yeşilliğe odaklanması gibi haçlı
'Müslüman(!) demokrat', sosyalizm referanslı
siyonistler de kendi 'yeşil'leri olarak gördükleri
'Devrimci
Müslümanlar(!)', her şeyi mübah sayan
İslam coğrafyasında marabalarının saflarını artibahiyenin
günümüzdeki mümessilleri gibi olan
tırıp sıklaştırmakla meşguller. Obama ve diğer
'Hoş
görücü,
diyalogcu çağdaş Müslüman(!)' vb.
Batılı çeteciler artık şunun farkındalar; eskisi
gibi İslam coğrafyasına ordular göndermeden de
Bunların dışında inanç ve ideoloji itibariyle
kendilerine bağlı ve bağımlı hâle getirdikleri irili
laik, alevi-rafızî, zerdüşt, kemalist veya ırkçı olup
ufaklı değişik güçler üzerinde uzun soluklu bir
aynı zamanda 'Müslüman' sıfatını kullananları
savaşı kolaylıkla koordine edip sürdürebilecekda kaydetmek gerekir. Bu hakikatten hareketle
lerdir. Düşman ise her zamanki gibi demokrasi
denilebilir ki, bugün tevhid ümmetinden topve laiklik cephesine en büyük tehdit potansiyeli
lamda bir çınarın gölgesi kadar bir şey kalmıştır.
taşıyan tevhid ümmetidir.
Tevhid Ümmetine Karşı Hem
Askerî Hem de 'Manevî' Koalisyon!
Batılıların ve Batıcı yerli müttefiklerinin olanca güçleriyle sürdürdükleri bu savaşta Amerika
öncülüğündeki koalisyona marabalık eden dev-
56
İsimleri ulema, evliya ve hukema arasında
zikredilen dahî(!)ler azim derecede iç karartıcı
olan bu manzarayı görmezler, görmek de istemezler. Onların bir kısmı eşitlikçi tağutun ve
laik-demokratik şirk rejiminin lehinde olmak
üzere milliyetçi-muhafazakar hükümete fetva
üretmekle meşguller.
önceleyen laik okullarda okumuş olmaları ve
diğer laik kurumlarda yer edinmeleri doğal olarak hâlihazırdaki mühlik (öldürücü, tehlikeli)
Bir taraftan sanki firdevs cennetlerinden söz pozisyonları dışında farklı bir netice doğurmaediyorlarmış gibi nostaljik Osmanlı tapınmacılı- maktadır.
ğından laklak ederlerken, öte yandan Osmanlı'nın
asırlar boyunca şer'i şerifin adaletiyle hüküm sürHaçlıların Haçsız Müttefikleri: Laik
düğü İslam beldelerinin haçlı siyonistlerle savaş
Marabalar
uçakları ve İHA'larıyla bombalanabilmesi için
Haçlıbaşı ve diğer çete elebaşları kırılmaya ve
izin ve imkan verebileceğine dair şeytanî fetvalar
kırdırılmaya son derece elverişli 'Ümmet' coğhazırlarlar. Böylelikle her çeşit küfür akidesine
rafyasındaki bu yapıyı çıkarları doğrultusunda
sahip kimselere dahi hoşgörü ve hürmetlerini
sınırsızca kullanabileceklerini fark ettiler. Bu
takdim etmekten geri kalmayan dalalet önderleri,
fark ediş, İslam coğrafyasındaki muazzam yeraltı
mazlum Müslümanların yanarak ve parçalanarak
kaynaklarını keşfetmiş olmaktan daha önemliyöldürülmelerine sözde meşruiyet kazandırmış
di onlar için. Çünkü artık çok kalabalık, büyük
olurlar. Küfür ideolojisine sahip kimselere ve kariskler taşıyan ve ülke bütçelerini sarsacak ölçüde
firlere özgü hayat tarzlarını engin hoşgörü gösteyüksek maliyetli yeni haçlı seferleri düzenlemeye
renler, küfür koalisyonun bombaları altında inim
gerek kalmayacaktı.
inim inleyen Müslüman halkın hayat hakkını ve
şer'i şerifin hükmü altında yaşama idareleri ile
Hepsinin de ortak paydası laiklik olan sostercihlerini tıpkı Batılılar gibi hiçe sayarlar. Kör, yalistler, milliyetçiler, baasçılar, alevî-nusayrisağır ve kalpsizler…
rafızîler, demokratlar, zerdüştler ve enva-î çeşit
Toplum içerisindeki din bilginlerinin büyük
ölçüde müptela olduğu bu körlük 'Ümmet' diye
dillerinden düşürmedikleri büyük kalabalıkların
inanç ve ideoloji itibariyle saplandıkları bataklığı görmelerine manî olmuştur. Esasen 'Ümmet'
dediğimiz geniş kitlelerin ve özelde ülkemizdeki
gayri islamî ideolojik kesimlerin sapmasının en
mühim nedenlerinden bir tanesi de bu sınıf saptırıcı din bilginlerinin bizzat kendileridir. Özellikle de Kürdistan bölgesinde medreselerin ve
mollaların çokluğu ile beraber şirk ideolojinin
adeta halkın kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olması ne kadar da büyük bir tezattır.
Bilhassa son yüzyılda Batılı ve batınî kaynaklardan beslenmeleri, Batılı değerleri ve ilkeleri
isimler altında örgütlenmiş putperest cereyanları
bir blok hâlinde birleştirmek suretiyle tevhid ümmetine saldırtma potansiyelini geçmişteki bazı
tecrübelerden de istifade ederek daha güçlü bir
şekilde ortaya çıkarmış oldular. Müslümanların
durumu, tıpkı korumasızken kovanlarından 'Firar' eden binlerce eşek arısının saldırısına uğrayan bir kimsenin durumundan daha zordur.
Allah'ın rahmeti, yardımı ve koruması olmazsa
ardı arkası kesilmeyen basın-yayın yoluyla yapılan kötü propaganda ve ağır bombardıman saldırıları karşısında değil mukavemette bulunmak,
sebat etmeye dahi güç ve imkan yoktur.
Zalimler Felah Bulmazlar
Modern zamanların Furkan günlerini yaşıyo-
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
57
sallaşmış etkisi altındaki paramiliter-maraba laik
örgütlerin varlıklarını ve mevzilerini koruma
gayeleri hemen hemen hepsini tevhid ümmeti
karşısında aynı cephede birleşmeye yüceltmiştir.
İşte bu manzara asrımızın Furkan günlerinin
kısa bir özeti gibidir.
ruz. Tevhid diyerek söze başlayan davetçilerin,
tıpkı Mekke müşriklerinin o dönemdeki Müslümanlara yaptıkları gibi 'Sabiî' diye yaftalandığı zor zamanları… Mekke'de Ebu Cehil'den,
Ümeyye'den ve Ebu Leheb'den birer tane vardı.
Günümüzde ise hemen hemen her sokak başında,
her gazete köşesinde, bloklarda ve ekranlarda
Ebu Cehil'in çirkin silueti beliriyor, sesi duyuluyor ve ideolojik necaseti yeni nesiller üzerine
boca ediliyor. Allah subhanehu ve teâlâ lafz-ı celâlini
dillerinden eksik etmeyen, kravatlısından cübbelisine kadar türlü türlü saptırıcı önderler de
cabası…
Müminlerle beşer suretindeki iblislere aynı
muameleyi reva görerek eşitlikçi tağutî tıynetini
yine yeniden gösteren Saraydaki potansiyel 'Halife' ve avanesi daha önce de def 'aten yaptıkları
gibi tercihlerini Amerika önderliğindeki şirk ve
şer koalisyonunu razı ve hoşnut etmek istikametinde kullanmışlardır.
Müslümanları "...bunları dinleri aldatmış!.." 1
diye önce vicdanlarda mahkum etmeye çalışıp,
sonra da hiç bir suçları olmadığı hâlde derdest
eden, marabalarla onlara emir ve talimat veren
eşitlikçi tağut ile avanesi yüce Allah'ın gazabına
müstehak olmak pahasına Amerika'nın dostluğuyla beraber Batılı ve bâtılı güçlerle işbirliği
yapmaktan geri durmamaktadırlar. Bu çerçevede
değerlendirildiğinde sırtını ABD ve NATO'ya
dayamış sözde İslami hassasiyet sahibi muhafazakar bir hükümetin 'Biz sırtımızı Pkk'ye dayadık'
diyen eşbaşkan marabasının itirafları karşısında
ayranını köpürtmeye çalışması pek sakil durmuyor. Tencere dibin kara, seninki benden kara...
Coğrafyamızdaki laik rejimlerin bekâ endişesi
ve devlet menfaatleri ile Batılı devletlerin kurum
58
1. 8/Enfal, 49
Müslümanların hiçbir şekilde hak etmedikleri hâlde zulüm uygulamalarına maruz bırakılmaları, diğer İslam beldelerinde yurtlarından
edilmeleri, ocaklarının söndürülmesi ve her gün
onlarca canın yitip gitmesine yol açan bombalamaların gerçekleştirilmesi için haçlı siyonistlere
izin, imkan ve fırsat veren eşitlikçi tağut ve avanesinin akıbeti de tarihteki seleflerinin akıbetine
benzer olacaktır.
Allah subhanehu ve teâlâ zulme asla rıza göstermez.
Müslümanlara yaptığı zulmü, dilinden Allah subhanehu ve teâlâ lafzını eksik etmeden çokça bağırıp hak
suretinde görünmek suretiyle gerçekleştirenlerin
hiç ummadıkları bir anda zillet ve rüsvaylıkla
tepetaklak olmaları mukadderdir.
Allah subhanehu ve teâlâ Aziz ve Muntekim'dir.
TARİHE BAKIŞ
Serfıraz islam
Osmanlıda
Kadızadeliler Hareketi
Osmanlı'nın yükselişini sağlayan değerlerin yozlaştırılmaya
başladığı, yönetimde israf ve rüşvetin yaygınlaştığı, toplumun
her kademesinde ahlaki gerilemenin hissedildiği bir dönemde
etkileyeci vaazlarıyla ortaya çıkan Kadızade Mehmed Efendi,
yaşananların büyük bölümünü dinden ve özellikle de sünnetten
kopmaya ve Din adına çıkan hurafelere bağlamayı tercih etmiştir.
A
llah'a subhanehu ve teâlâ hamd eder, O'nu tesİmam Birgivi'nin birkaç eseri olmakla beraber
bih eder O'na kulluk ederiz. Salât ve selam o zamanın tarihçileri olan Katip Çelebi, Naima ve
O'nun seçtiği son Rasûl'e sallallahu aleyhi ve sellem aile- Niyazi Mısri'nin yazdıklarının dışında maalesef
sine ve ashabının üzerine olsun.
bu dönemde yaşanan hadiselerle alakalı yeterli
bilgiye ve kaynağa sahip değiliz. Bu tarihçilerin
Bu çalışmamızda Osmanlı devletinin idari, as- yazdıklarına bakıldığında da çoğunlukla sufileri
keri ve dinî anlayışı üzerine tafsilata girmeden destekleyen yanlı bir tutum içerisine girdikleri
genel bir bakış, özelde ise Osmanlı devletinin sos- fark ediliyor.
yal, siyasi, dinî ve kültürel hayatı üzerine büyük
Mevcut kaynakların azlığının yanısıra taraflı ve
etkisi olmuş ve 17. Yüzyıl Osmanlı'nın dinî ve potarihçilikten
uzak olarak kayda geçirilen bilgiler,
litik hayatına yön vermiş Kadızadeliler hareketi
maalesef
bu
dönemde
cereyan eden dinî tartışma
üzerinde durucağız. 1570'lerden 1685'lere kadar
yüzyılı aşkın bir dönemde büyük bir dinî hareket ve mücadeleleri gerektiği gibi bize yansıtmamakolarak ortaya çıkan Kadızadeliler hareketi, bozul- tadır. Bir diğer önemli husus ise Osmanlı ve İslam
muş hatta neredeyse yok olmuş olan sahih İslam tarihi için büyük bir dinî ve sosyal öneme sahip
akidesini, yeniden aslına döndürmek; din adına böylesi bir hareket ile ilgili olarak son dönem taçıkarılmış olan hurafeleri ortadan kaldırmak; rihçilerince henüz ciddi bir takım araştırmaların
artık açıktan işlene gelen büyük günahlardan yapılmamış olmasıdır. Kaleme alınan makale ve
risalelerde ise yine 17. Yüzyıl sufiliğinin tepkisisakındırmak 1 için ortaya çıkmış bir harekettir.
ne benzer bir üslupla sözde akademik bir takım
kırpıntılara rastlamak mümkündür.
1. Örneğin; livata, içki, raks gibi fiiller
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
59
Osmanlı'nın Dinî Tarihine Genel
Bir Bakış
arasında yaygınlık kazanan Kuzey Asya göçebe boylarının şamanlarına has vecdi raksların
izleri, bu tarikatların itikadı alt yapılarında şaAnadolu'nun İslamlaşması, Anadolu'ya Türk
manist-budist bir takım eğilimlerin olduğunu
boylarının göçüyle hız kazanır. Anadolu'da
bize göstermektedir. Türklerin, Batı'ya doğru
yaygın olarak faaliyetlerde bulunan tasavvufi
göç etmeleri 10. Yüzyıldan 14. Yüzyıla kadar
tarikatler ve dervişler aracılığıyla insanlara İsdevam etti, dolayısıyla İslamlaşma, yüzyıllar
lam iletilmeye çalışılmıştır. Tasavvuf kültürü de
boyunca sürdü, böylece Şamanist tesirler arakendine özgü dinî kuralları ile birlikte halkın
lıksız yenilendi ve şamanlık kudretini de tamaarasında, sağlıklı bir İslami eğitim görmemiş,
mıyla kaybetmedi. 4
medreslerde yetişmemiş bu dervişler aracılığıyla
yayılmıştır.
Tasavvuf, Osmanlı'ya daha kuruluş aşamasında
tarihe bakış
girmiştir. Fuat Köprülü konu hakkında şöyle bir
Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu üzerine
bilgi aktarır: (Yaşar Ocak'ın ifadesiyle) 'Türkmençalışma yapan tarhçilerin hem fikir oldukları
lere Şii eğilimli bir İslamiyet cilası altında, Şamahusus, medreseli eğitimin ve ciddi bir İslami
nizm kalıntıları ile karışık fikirler telkin eden
eğitim ve anlayışın Osmanlı'ya sonradan
syncretiste (fikirleri karıştırma) bir Türkmen
yerleştiğidir. Bu eğitim sınırlı kalmış ve
babası olan Baba İlyas ile başlayan bu
sufi tarikatlerin çalışmaları yanında
yeni tasavvufi hareket, Halife Baba,
destek bulmamış, rağbet görİshak Baba, İlyas'ın oğlu Muhmemiştir. Bu yüzden Ahilik,
lis Paşa, Şeyh Osman ve Hacı
Mevlevilik, Bektaşilik, Rıfailik, Anadoluda yaygın olarak faaliyetlerde
Bektaş-ı Veli gibi hâlifeleri vaKadirilik, Yesevilik ve daha
bulunan tasavvufi tarikatler ve dervişler
sıtasıyla, özellikle Orta ve Batı
aracılığıyla insanlara İslam iletilmeye
sonra da Nakşibendilik gibi
çalışılmıştır. Tasavvuf kültürü ise kendine
Anadolu'da yayılmıştır.' 5
tarikatlerin nüfuzu altınözgü dini kuralları ile birlikte halkın
da Osmanlı'nın sahih bir
arasında, sağlıklı bir İslami eğitim
O dönemin tarihçileringörmemiş, medreslerde yetişmemiş
İslam anlayışının dışında
den
olan Aşıkpaşazade'nin (ö.
bu dervişler aracılığıyla yapılmıştır.
kaldığı söylenebilir. Yine son90/1495) belirttiğine göre, Osradan teşekkül etmiş bulunan
manlı Devleti'nin kuruluş dömedreseler üzerinde ve Osnemlerinde Anadolu'da Anadolu
manlı ilmiye sınıfı arasında yaygın
Ahileri, Anadolu Gazileri, Anadolu
olan bu tarikatlerin nüfuzunu görmek
Bacıları ve Anadolu Abdalları adıyla dört
mümkündür. Bununla birlikte, çoğunludini tasavvufi grup bulunmaktaydı. Bunğu göçebe olan Türkmenler arasında, eski
lardan Anadolu Abdalları, kökenleri itibariyle
inançlar kuvvetli bir biçimde yaşamaya devam
Yeseviyye Kalenderiyye, Haydariyye, Vefaiyye'ye
etmiştir. Bunlar arasında hâlâ babaların itibarlı
ulaşan ve genellikle yukarıda işaret edildiği gibi
bulundukları görülmektedir ki, bunlar eski Kam,
Baba İlyas'ın hâlife ve müritlerinden oluşan bir
Ozan ve Şamanlar'ın İslami bir renge bürünmüş
grup olup, önceleri Babailer daha sonra da Baba
2
takipçileri durumunda idiler.
Abdal ve Horasan Erenleri adıyla meşhur olmuşİlhanlı Moğol istilalarından Anadolu'ya kaçan lardır. Özellikle yeni fethedilen topraklarda çeşitli
(Alperenler, Alpler, Abdallar) yarı Müslüman, tekke ve zaviyeler kurmak suretiyle yayılmışlaryarı şaman bu gezici dervişler (babalar) Osmanlı dır. Bilhassa ilk Osmanlı hükümdarları tarafınDeveti'nin kurulmasında büyük rol oynamış- dan desteklenmişlerdir. Bu çerçevede Osman ve
Orhan Gazi, Geyikli Baba, Abdal Musa, Kumrul
lardır. 3
Abdal, Abdal Murad, Abdal Mehmed, Doğulu
Fuad Köprülü'ye göre Türk Şamanlığının ilk Baba ve Postnişpuş Baba gibi dervişlerle işbirliği
izlerini, en eski Türk Sufi tarikatı olan Yeseviy- yapmışlardır.
ye üzerinde aramak mümkündür. Tasavvuf ehli
60
2. Prof. Hüseyin Yurdaydın, Türkiyenin Dinî Tarihine Umumi bir
bakış, AÜİFD, cilt 19. Ankara 1962, S. 112
3. Prof. Fuad Köprülü "İslam Sofi Tarikatlarına Türk-Moğol Şamanlığının tesiri" AÜİFD, K.X. Ankara 1961.
4. Prof. Fuad Köprülü "İslam Sofi Tarikatlarına Türk-Moğol Şamanlığının tesiri" AÜİFD, K.X. Ankara 1961.
5. Fuad Köprülü Osmanlı Devletinin Kuruluşu S. 94-102
16. Yüzyılda Askerî ve İdari Yapıdaki
Çözülmeler
Kanuni'nin son yıllarında hükümdarlık müessesesi bozulmaya başlamış, başa tecrübesiz
padişahlar geçmiştir. 3. Mehmet'in, şehzadeleri sancağa gönderme geleneğini bitirmesiyle
devleti yönetme tecrübesinden mahrum olan
şehzadeler, idari konularda sıkıntılara sebep olmuşlardır. 1. Ahmet döneminde Ekber ve Erşed
kanunu çıkarılsa da tecrübesizliğin ve şehzade
rekabetinin önüne geçilememiştir. 2. Osman, 4.
Murat, İbrahim ve 4. Mehmet çocuk yaşta tahta
geçmişlerdir.
ve din görevlileri azledilirken, 6 adaleti temin edecek
kadılıklar da rüşvetle satılır hâle gelmiştir. 7
İdari yapıdaki bu bozukluk askeri alanda yankı bulmuş, kapıkulları güçlenmiş ve tımar sistemindeki bozukluklar tımarlı sipahilerin önemi
azaltmıştır. Sekban ve Levend gibi tüfenkli askeri
bir sınıf oluşmuş, fakat bunlar da zaman zaman
halkı rahatsız edecek eylemlerde bulunmuşlardır.
Osmanlı'nın yükselişini sağlayan değerlerin
yozlaştırılmaya başladığı, yönetimde israf ve rüşvetin yaygınlaştığı, toplumun her kademesinde
ahlaki gerilemenin hissedildiği bir dönemde etkileyici vaazlarıyla ortaya çıkan Kadızade Mehmed
Efendi, yaşananların büyük bölümünü dinden ve
özellikle de sünnetten kopmaya ve din adına çıkan
Sosyo Ekonomik Yapıdaki
hurafelere bağlamayı tercih etmiştir. Literatüre
vakıf, pek çok metni ezbere bilen, hazır cevap,
Çözülmeler
Tımar sisteminin bozulması Osmanlı askeri hırslı ve mücadeleci kişiliği sayesinde vaizlikte
sistemini alt üst ettiği gibi ekonomik yapıyı da alt hızla yükselmiş ve söylemlerine temel referans
üst etmiştir. Topraktan sağlanan vergiler azalmış, olarak da Kanuni döneminin meşhur ahlak otoiltizam ve emanet gibi usuller ortaya çıkmıştır. ritesi İmam Birgivi'nin (Ö.981/1573) et-Tarikatü'l 8
Sadece olağanüstü zamanlarda alınan avarız Muhammediyye adlı eserini kullanmıştır.
vergisi sürekli hâle gelmiş ve halkı bezdirmiştir.
Bu çalışmamızın devamında İmam Birgivi'nin
İran ve Avusturya ile yapılan savaşlar devlet hasöylemlerine, (Osmanlıdaki itikadi sapmayı, tazinesinin boşalmasına neden olmuş, ağır vergiler
savvuf ehlinin itikadi ve ahlaki sapmaları, din
konmuştur. Avrupalı tüccarların ülkeye girmesi
adına çıkardıkları hurafeleri ve bidatleri) sırasıyve rekabeti arttırması Osmanlı tüccarını olumla Kadızade Mehmet Efendi, Üstüvanı Mehmed
suz etkilemiştir. Celali isyanları nedeniyle Büyük
Efendi, Vani Mehmed Efendi karşı cihette ise yer
Kaçgumluk adı verilen daha güvenli yerlere gitalan tasavvuf ehli, Halveti Şeyhi Abdulmecid
me isteği konar göçer bir hâl almış, Anadolu ve
efendi, Abdulhad Nuri Efendi, Kürd Molla, NiRumeli'de birçok yer harabe olmuştur. Reaya ve
yazi Mısri Efendi'nin söylem ve itikatlarına da yer
askeri sınıf arasındaki tam ayrılık dengesi bozulvereceğiz ki konuyu ele alış gayemiz açığa çıksın.
muş, halkın bir kısmı asker olmuştur.
Kanuni devrinden itibaren Osmanlı sosyal ve
siyasi hayatında çözülmeler başlamış, bir yandan
Celali isyanları toplumsal hayatı tehdit ederken,
rüşvet ve adaletsizlik idari kurumun yukarıdan
aşağıya bozulmasına neden olmuş, genişleyen
imparatorluk sınırları içerisinde toplumsal düzen
sarsıntılar geçirmeye başlamıştır. Asker sayısı kadar
asker kaçağının bulunduğu bir toplumsal kaos ortamında, devlet ricaliyle uyuşamayan şeyhülislamlar
Not: Bu çalışmamızda bize yardımda bulunan
dava arkadaşlarımızdan Allah razı olsun ve kendilerini cennetine koysun inşallah.
Rabbimizden dileğimiz odur ki bu çalışmamızı
kendi dini için bir hizmet aracı kılsın.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
6. İ. Hami Danışmend, Osmanlı Devlet Erkanı İst. 1972, S. 119-121.
7. Koçibey Risalesi
8. Bir Muhalefet Aracı Olarak Tahric, Ahmed Ürkmez
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
61
Her Şeye Dair
mahi@tevhiddergisi.net
Mahi
Zorlu Yolculuk Taif
Ne söylenebilirdi ki? Allah'ın elçisi, Allah'tan
vahiy alan bir peygambere reva görülenler
insana küçük dilini yutturacak cinstendi.
Her biri hayal dünyasında ayakkabıları kan
ile dolan Nebi'yi hayal ederek evlerine gitti.
Ü
ç kafadar tüm gün Zeyd'i aramıştı. Ama
nafile. Bulamadılar onu bir türlü. Sonunda
çareyi evinin önünde oturup beklemekte buldular. Hava çok sıcak ve bunaltıcıydı. Beklemek de
çok sıkıcıydı. Pes edip evlerine dağılma kararı
aldılar. Rafi bu konuda pek istekli değildi. Bekleme taraftarıydı. Ancak arkadaşlarıyla beraber
hareket etmek için istemeyerek de olsa evine
doğru yol aldı.
çabuk varmak için kestirme yola girmiş, hurmalıklardan geçmişti. Ohh… Hurmalar… Ne de lezzetlidirler şimdi, diye düşündü. Keşke yere düşen
bir hurmacık olsa da yese idi… Ah işte orada.
Hızla eğildi Rafi. O da ne? Karıncalar ondan önce
davranmış, her tarafını sarmıştı bal hurmanın.
Medine sokakları ıssızdı. Öğle sıcağı bastırınca
hep böyle olurdu. El ayak çekilir sokaklar boşalırdı. Herkes ya evine ya mescide ya da gölgeliklere
sığınırdı. Güneşin etkisini yitirmesiyle de tekrar
canlanırdı her yer.
Eve vardığında çok susamış ve acıkmıştı. Mutfağa girerek yol boyu iştah kabarttığı hurmalara
saldırdı. O kadar çok yedi ki yediği hurmaların
çekirdeklerinden doksan dokuzluk bir tespih
çıkardı.
Peygamber şehriydi Medine. Onun varlığıyla
daha da güzelleşmişti. Eski adı Yesrip idi. Rasûl
gelince Medine olarak değiştirildi. Medine'nin
yerlileri çok yardım sever insanlardı. Onların
bu ahlakı sanki toprağa sirayet etmişti. Toprak
cömertçe bağrını açmış leziz hurmalarını Medinelilere ikram etmekten kaçınmamıştı. Rafi eve
62
— Afiyet olsun size ufaklıklar, deyip elindeki
hurmayı attı ve yoluna devam etti.
Kapının önündeki sedire uzandı.
Taifliler Rasûl'ü nasıl karşılamıştı acaba? Koskoca bir Peygamber sonuçta. Allah'ın elçisi. Şehrin girişinde tören düzenlemiş olmalıydılar. Ya
da Taif 'te söz sahibi olanlar onu ayakta karşılayıp evlerine davet etmek için yarış yapmıştırlar.
Hatta belki kavga dahi etmiş olabilirler bunun
için… Onun gibi özel bir insanı evinde misafir
etmek ne büyük bir şereftir. Bu şerefe ulaşmak
için kavga dahi edilir…
Rafi'nin karmakarışık düşünceleriydi bunlar.
Ah Zeyd bin Harise neredesin? Taif 'in hakikati
sende saklı, anlat da şu merakım gitsin…
Bunlar da Rafi'nin iç sesleriydi. Kendi kendine konuşuyor, hayıflanıyordu. Taif… Sen neler
yaşattın sevgili Nebi'ye? Bilal neden ısrar etti bu
olayı Zeyd'ten dinlemelisiniz diye? Nihayet göz
kapakları onu bu sıkıntıdan kurtardı, dalıp gitti
tatlı bir uykuya.
Beyruha'ya girince yavaşladılar. Derenin kenarında Zeyd'i gördüler. Entarisini dizlerine kadar
çekmiş, ayaklarını suyun içine sarkıtmış Salim
ile konuşuyordu. İnşallah Salim eski günleri an— Rafi, Rafi uyan. Zeyd b. Harise bizi bekliyor. lattırmamıştır biz gelmeden diye düşündü Rafi.
Acele et!
Yaklaşıp selam verdiler. Zeyd onlara yer gösterdi.
Salim, Taif seferini dinlemek istediklerini söyleRafi neye uğradığını şaşırmıştı. Bu Hubeyb idi.
mişti daha önce.
Yattığı yerden doğruldu. Elleriyle yüzünü ovuşturdu. Onun bu hareketsizliği Hubeyb'i rahatsız
Zeyd:
etmişti.
— Evet, kadro tamamlandıysa artık size zorlu
— Heey ne oluyor sana? Zeyd bin Harise 'den yolculuktan bahsedebilirim, diyerek söze başladı.
bahsediyorum. Şu an Ebu Talha'nın Beyruha'daki
bahçesinde ve bizi bekliyor. Sen ise hâlâ sedirde
Mekke'de işler yolunda gitmiyordu. Rasûloturuyorsun.
ullah'ın ashabına türlü eziyetler yapılıyor, eskisi
gibi Lat ve Menat'a tapmaları için baskı yapıyorRafi daha yeni anlıyordu arkadaşının söyle- lardı. İşkencenin dozu çok fazlaydı. Dayanamadiklerini. Yerinden öyle bir fırlayışı vardı ki gö- yanlar oluyordu. Bir grup Habeşistan'a hicret
rülmeye değerdi. İki arkadaş koşmaya başladılar. etmişti. Ama Mekke'de işkence, acı hiç bitmedi.
Rafi bir an durdu.
Üç yıl açlığa mahkum ettiler bizi. Boykot kalkınca
Peygamber'imiz bu durumun daha kötü bir hâl
— Neler oluyor Rafi?
almaması için çareler aramaya başladı. Daveti
— Bari bir abdest alıp yüzümü yıkasaydım. yeni bir merkeze taşımak yerinde olacaktı ve
Peygamber'in azatlı kölesinin yanına gidiyoruz. Taif 'e gitmeye karar verdi.
Şu hâlime bak.
Taif, Mekkelilerin yazlık olarak kullandıkla— Evet uyurken salyaların akmış, ağzının ke- rı bir beldeydi. Oldukça güzeldi. Mekke'ye 96
km uzaklıktaydı. Yorucu bir yolculuk olacaktı.
narında kurumuş. Ha ha haa…
Yaya gidecektik. Yol boyunca birçok kabile vardı.
— Sağ ol. Bunu şimdi mi söylüyorsun? Ben he- Onlara da uğrayacaktık. Hazırlıklarımızı yaptık. Ve düştük yollara. Başımıza neler geleceğini
men abdest alıp geliyorum.
bilmiyorduk. Umutla yolları aşıyorduk. Nebi'yle
—Tamam acele et bekliyorum.
yürümenin, yolculuk etmenin, arkadaşlık yapmanın keyfini anlatamam. Ara ara duraklıyor bir
Rafi abdestini güzelce alıp arkadaşının yanına
şeyler atıştırıyorduk. Yerleşim yerleri görünmeye
vardı. Koşarak Beyruha bahçesine gidiyorlardı.
başlamıştı. Artık davet vaktiydi. Rasûl her kabileBurası cıvıl cıvıl kuş sesleri, güzel bir nağmeyi
nin reisi ile görüşüyor onlara İslam'ı anlatıyordu.
çağrıştıran akarsuyun sesi, yüksek hurma ağaçAncak tek bir kişi bile kabul etmiyordu İslam'ı.
larının gölgesiyle tarif edilemez güzellikteydi.
Her yerden buruk ayrılıyorduk. Nihayet Taif 'e
Peygamber'imiz de burayı çok sever, sık sık Ebu
gelmiştik. Sakif Kabilesi Taif 'te söz sahibi idi.
Talha'nın misafiri olurdu.
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
63
Rasûl önce onlarla görüşmek istedi. Sakif 'in üç arasında şöyle bir konuşma geçti. Köle:
lideri de sedirde saygısızca oturmuşlardı. Alaycı bir yüz ifadeleri vardı. Rasûl etkileyici üslu- — Bu da ne? Buralarda kimse bu sözü bilmez.
bu ile onlara İslam'ı anlattı. Kur'an'dan ayetler
— Sen nerelisin, dinin ne ?
okudu. Bu üç adamın tepkisi ise: 'Allah senden
başka gönderecek peygamber bulamadı mı? De— Adım Addas. Ninovalı'yım. Hristiyan'ım.
fol git buradan.' demekten başka bir şey değildi.
Rasûl onların bu tepkisine hiçbir karşılık ver- — Yunus Peygamber'in memleketinden öyle
medi. Kalktı ve geldiğimiz istikamete doğru yol mi?
aldı. Canım Peygamber'imin yüzündeki hüznü
— Sen Yunus bin Metta'yı nereden biliyorsun?
hâlâ unutamıyorum. Ben de peşinden ilerledim.
Yolumuzun üstünde kalabalık bir grup vardı. Ne
— O benim kardeşimdir. O bir peygamberdi.
olduğunu anlamadan onlara doğru ilerliyorduk.
Ben
de onun gibi Allah'ın peygamberiyim.
Yaklaşınca taş yağmuruna tuttular bizi. Bir yandan taşlıyorlar, bir yandan hakaretler ediyorKöle hemen diz çöktü ve canım Peygamlardı. Taif 'in tüm çocukları, ayak takımı ve
ber'imin elini, ayağını, başını öpmeye başdelileriydi bizi taşlayanlar. Ben Rasûl'e taş
ladı. Ve efendilerinin yanına gitti. Onlar:
değmemesi için önüne, arkasına, sağına,
'Senin dinin daha hayırlı.' deyince köle:
soluna geçiyor; taşlara siper olmaya
çalışıyordum ama nafile. Atılan
'Efendilerim vallahi yeryüzünde
taşlar beni yaraladığı gibi onu
bu adamın getirdiğinden daha
da yaralamıştı. Ayaklarımız
hayırlı hiçbir şey yok. Çünkü o
Evet çocuklar, o, o kadar merhametliydi
bana ancak bir peygamberin
kan içindeydi. O kötü ve
ki, kendine yapılan bir saldırının,
bilebileceği şeyi haber verkaba topluluğun içinden
hakaretin asla karşılığını vermezdi.
di.'
dedi.
koşar adımlarla ilerlemeAma söz konusu saldırı İslam'a
ye çalışıyorduk. Sonunda
olunca sert ve acımasız olurdu.
Rasûl kederli bir şekilde
bizi takip etmekten vazgeçMekke'nin
yolunu tuttu. Bir
tiler. Rasûl bir bahçenin duvamıntıkaya
gelince
durakladı,
rına dayandı. Kalbi sükûnete
aşırı terlemeye başladı. Ben heulaşınca şu duayı yaptı:
men anlamıştım. Rasûl'e vahiy geldiğinde böyle oluyordu. Bir süre sonra o hâl
'Allah'ım kuvvetimin zayıflığını, çaresizliğimi ve halk üzerindeki güçsüzlüğümü
gitti. Cebrail, Meleku'l Cibal (Dağ meleği)
sana şikayet ederim. Ey merhamet edenlerin en
ile gelmiş ve 'İste iki dağı başlarına geçirelim'
merhametlisi! Güçsüzlerin Rabbi sensin. Sensin
demişti. Kendine bu kadar eziyet eden kavmin,
benim Rabbim. Beni kime bırakıyorsun. Beni asık içlerinden belki bir mümin çıkar düşüncesiyle
suratlarıyla karşılayan yabancılara mı? Yoksa işimi helakına gönlü razı olmamıştı Rasûl'ün.
eline teslim ettiğin bir düşmana mı? Eğer bana karşı gazap etmediysen ben hiçbir şeye aldırış etmem.
— Canım Peygamber'im. Sen ne kadar merFakat afiyetin benim için daha hoştur. Gazabına hametlisin!
uğramaktan, karanlıkları yırtıp aydınlatan, dünya
ve ahireti selamete ulaştıran zatının nuruna sığını— Evet çocuklar, o, o kadar merhametliydi ki,
yorum. Sadece sana yönelir ve senin rızanı dilerim. kendine yapılan bir saldırının, hakaretin asla karSenden başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.'
şılığını vermezdi. Ama söz konusu saldırı İslam'a
olunca sert ve acımasız olurdu.
O sırada sığındığımız bahçenin kölesi yanımıza geldi, elinde bir salkım üzüm vardı. Bahçe
Rasûl dağ meleğinin teklifini reddetti. Ancak
sahipleri Utbe ve Şeybe hâlimizi görmüş, bize Rabbinin yedi kat semadan kendine böyle bir
acımış ve kölelerine üzümü getirmesi için emir yardım göndermesinden son derece mutlu olvermişlerdi.
muştu. Mekke'ye doğru yol almaya devam etti.
Köle üzümü uzatınca Nebi tebessüm ederek
'Bismillah' dedi. Ve köle ile canım Peygamber'im
64
Kırık gönlü teselli bulmuş, umut kestiği kavmine
yeniden, sil baştan tebliğ yapmak için harekete
geçmişti sanki. Ben Rasûl'e:
— Seni memleketinde istememelerine rağmen
Mekke'ye yeniden mi döneceksin dedim.
Rasûl:
Daha çok soru soracaklardı ama önce Rasûl'e
yapılanları hazmetmeliydiler. Bu pek kolay olmayacaktı sanırım.
Üç kafadar, yeni bir anı ve bir çok dersle birlikte Zeyd bin Harise'ye teşekkür ederek oradan
ayrıldılar. Hiçbiri konuşmuyordu. Ne söylenebilirdi ki? Allah'ın elçisi, Allah'tan vahiy alan bir
peygambere reva görülenler insana küçük dilini
yutturacak cinstendi. Her biri hayal dünyasında
Mekke'ye epey yaklaştık. Üç gün Nahle vadiayakkabıları kan ile dolan Nebi'yi hayal ederek
sinde kaldık. Sonra Mekke sınırına gelince birkaç
evlerine gitti.
müşrikten himaye talep ettik. Şehre giremiyorduk çünkü. Talebimizi Mutim bin Adiy kabul
etti. Oğulları ile silahlanarak bizi Kabe'ye kadar
götürdü. Ve orada:
— Ya zeyd! Şüphesiz Allah bu sıkıntıları bize
rahatlık vesilesi ve çıkış yolu kılacaktır. Allah dinine yardımcı olacak ve peygamberini muzaffer
kılacaktır, dedi.
'Muhammed benim himayemdedir. Kim ona zarar
verirse bana vermiştir.' diye bağırdı. Kabe'de oturan azılı müşrikler bundan pek hoşlanmasalar da
Mutim bin Adiy'in himayesini kabul ettiklerini
söylediler. Biz de evimize rahatça gidebildik. Bir
müşrik de olsa, Rasûl, Mutim'i bu davranışından dolayı hep hayırla anmıştır. Çünkü canım
Peygamber'im çok vefalıydı. Kendine yapılan
iyilikleri asla unutmazdı.
İşte böyle çocuklar. Acı bir yolculuktu Taif.
— Zeyd Amca, peygamberine bu kadar eziyet
eden bir topluluk iflah olur mu?
— Elbette olmaz. Uhud'da ölenlerin hemen
hemen hepsi Rasûl'e eziyet eden elebaşları değil
miydi? Bak sonlarına… Bedir kuyularına atıldılar. Bir de müminlere bak… Allah, o korku
hâllerinden bizi çıkarıp emniyete ulaştırdı. İslam
devletini nasip etti.
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
65
Dr. seyfullah islam
Sağlık köşesi
Bağışıklık Sistemi
ve
Beslenme
Beslenme yetersizliği özellikle çocukluk döneminde
hastalıklara yakalanma ve hatta bazen ölümlere bile sebep
olmaktadır. Yetersiz beslenme, enfeksiyonlara ve bunların
komplikasyonlarına zemin hazırlamaktadır. Oluşan bu
enfeksiyon da beslenmeyi bozar ve bağışıklığı azaltabilir.
H
amd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a subhanehu vücut daha çok enerjiye gereksinim duyar ve bu
salât ve selam, Rasûlü'nün sallallahu aley- durumlar vücut direncinin azalmasına neden
hi ve sellem üzerine olsun.
olur.
ve teâlâ;
Bağışıklık sisteminin etkin bir savunma yapabilmesi için olumsuz etkileneceği durumlara
maruz kalmadan ve hastalıklarla mücadele etmeden önce dengelenmesini sağlamak gerekir.
Sağlıklı, yeterli ve dengeli bir beslenme, bağışıklık
sisteminin gelişmesinde rol alan en önemli faktörlerden biridir. Beslenme, vücudun direncine
ve mikroplara etki edebilmektedir.
Beslenme yetersizliği özellikle çocukluk döneminde hastalıklara yakalanma ve hatta bazen
ölümlere bile sebep olmaktadır. Yetersiz beslenme, enfeksiyonlara ve bunların komplikasyonlarına zemin hazırlamaktadır. Oluşan bu enfeksiyon da beslenmeyi bozar ve bağışıklığı azaltabilir.
Beslenmenin bağışıklık sistemi üzerinde en
etkili olduğu dönem kuşkusuz henüz savunma
Hayatımızı idame edebilmek için gerekli ener- mekanizması tam olgunlaşmamış olan yeni dojiyi besinlerden alırız. Yetersiz ve kötü beslenme ğan dönemidir. Bu dönemde anne sütü, bağışıklık
durumlarında hâliyle bağışıklık sisteminin vücu- sisteminin tamamlanması ve olgunlaşmasında
dumuzu savunma gücü zayıflar. Yorgunluk, trav- rol alan Allah'ın subhanehu ve teâlâ muazzam nimetma, yanık, genel olarak hastalık durumlarında lerinden birisidir.
66
Anne Sütü
Geleneksel olarak anneler doğumdan itibaren
emzirmeye başladıkları hâlde büyük bir çoğunluğu çok kısa sürede anne sütü dışında farklı
alternatiflere başvurmaktadırlar. Dolayısıyla
böyle bir durum anne sütünden alınabilen faydaları azaltmaktadır. Anne sütünün öneminin
tam olarak bilinmemesi veya farklı psikolojik
durumlardan dolayı annenin bebeğini daha çok
besleyeceği zannı ile yapay mamalara veya farklı alternatiflere başlanabiliyor. Bu durum anne
sütünün giderek azalmasına ve çok kısa sürede
sütün kesilmesine sebep olabilmektedir.
Anne sütünden optimum yarar sağlanabilmesi
için normal doğumdan sonra bir saat içinde emzirilmeye başlanması ve bebeğin ilk 6 ay su bile
vermeden tek başına anne sütü ile beslenmesi 6.
aydan sonra uygun ve güvenilir ek gıdalara beraber 2 yaşına kadar emzirilmesi gerekmektedir.
serbest radikaller oluşmaz. Bundan dolayı anne
sütünü ilk bebeklik döneminden itibaren tam
almış çocuklar alamayanlara göre, serbest radikallere daha az maruz kalması ve bu da vücutta
başta bağışıklık sistemi olmakla beraber bütün
sistemlerinin olgunlaşarak tamamlanması anlamına gelir. Emzirmenin tamamlanması demek,
annelerin sadece ilk aylarda emzirmeleri değildir. Allah'ın subhanehu ve teâlâ Bakara suresi 233'te
"Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler
çocuklarını 2 tam yıl emzirirler." ayetinde belirttiği
gibi 2 yıl boyunca emzirilmeleridir.
Emzirmeyi tamamlamış bebeklerin zihinsel,
fiziksel ve ruhsal gelişimleri de düzenli olur. Bu
bebeklerin aynı zamanda ileri yaşlarda görülebilecek damar sertliği, tansiyon ve çağın hastalığı
olan obezite gibi hastalıklara karşı riskleri azalmış
olur.
Bir sonraki yazımızda bağışıklık sistemine destek adına; 'Anne sütü faydaları, besleme önerileri
ve daha önce yapılmış aşıların içeriğindeki metal ve
kimyasalların vücuttan atılabilmesi için tavsiyeler'
konularını biiznillah ele alacağız.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a
subhanehu ve teâlâ hamd etmektir.
Daha gelişimi tamamlanmamış olan yenidoğan
döneminde bebek için anne sütü en ideal, doğal
ve taze besindir. Daima temiz ve mikropsuzdur.
Her an kullanıma hazır ve sindirimi kolaydır.
Anne sütünü tam almış bebekler, alamayanlara
göre daha zeki ve hastalıklara yakalanma riskleri
daha az olur.
Normalde yiyecekler yendikten sonra vücuda
enerji vermek için oksijenle yanarlar, yanma sırasında (oksitlenme) zararlı maddeler olan serbest
radikaller oluşur. Vücutta çoğalan serbest radikaller, vücudun tüm hücre ve organlarına zarar
vermeye başlarlar.
Yapay mamalar veya diğer farklı alternatiflere
ne kadar erken başlanır veya sıklığı artarsa bir o
kadar çok serbest radikallere maruz kalır ve bu
da istenmeyen durumlara yol açar. Anne sütünün
sindiriminde hücre ve organlara zarar verecek
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
67
Konuk Yazar
Enes Doğan
Cemaatin Manası
ve
Önemi
Kişi cemaatleşir ve Müslümanlar ile beraber olursa kendisine arz olunan şüphe ve şehvetlere karşı dayanıklı olur.
Böylece itikad ve ibadet meselelerinde İslam üzere sabit kalır.
Â
lemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. cemaat denir. Bu topluluğun iyi veya kötü, doğSalât ve selam Allah Rasûlü'ne, âline ve as- ru veya yanlış olması lugat olarak cemaat diye
habına olsun...
isimlenmesine engel değildir.
Birlik olmak, cemaatleşmek; kâinatın fıtratına
bir özellik olarak yerleştirilmiştir. Kâinatı incelediğimizde her canlının hemcinsleri ile beraber
yaşadığını ve yaşamı için bunu gerekli gördüğünü müşahede etmekteyiz. Bu, amaçları veya
yaşamları; yemek, içmek ve nesillerinin devam
etmesi olan bu canlılarda geçerli ise; yeryüzünde Allah'ın hâlifesi olan, tevhidin tahakkukunu
ve şirkin izalesini kendisine amaç edinen Müslümanlar için evleviyyet ile olması gereken bir
şeydir.
Istılahta: Allah'ın hücceti Kur'an, Kur'an'ın
beyanı Sünnet ve hidayetin ölçüsü sahabe fıkhı
üzere toplanan hak topluluğa İslam ıstılahında
cemaat denir. Kur'an, Sünnet ve sahabe fıkhı üzere olduğunu iddia edip hak olmayan topluluklar
cemaat diye isimlendirilemez.
Istılahi olarak cemaate yapmış olduğumuz tanımın dayanağı şu naslardır:
"Allah'ın ipine toplu bir şekilde sarılınız." 1
Bazı müfessirler, ayette geçen 'Allah'ın ipi' böGünümüzdeki Müslümanlara bir nasihat ollümünü Kur'an diye tefsir etmiştir.
ması açısından cemaatleşmenin mahiyetini nakıs
bilgimizle incelemeyi uygun gördük.
Yani: 'Kur'an'ı esas edinerek cemaatleşin, cemaatleşmenizin ilk adımı Kur'an üzerinde olsun.'
Cemaat Nedir?
Lugatta: toplamak, birleşmek manasına gelir.
Herhangi bir amaç uğruna toplanan topluluğa
68
1. 3/Âl-i İmran, 103
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem veda hutbesinde
şöyle buyuruyor:
"Size öyle bir şeyi bırakıyorum ki ona tutunduğunuz müddetçe sapıtmazsınız; Bu, Allah'ın kitabıdır." 2
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Sizden kim benden sonra yaşarsa o, çok ihtilaf
görecektir. Size sünnetimi ve raşid mehdi (doğru
yolda) olan hâlifelerimin sünnetini tavsiye ediyorum. Bunlara azı dişleriniz ile sarılınız." 3
Allah, emrettiği ve nehyettiği meselelerde kimi
zaman
bir sebep belirtmiş kimi zaman sebep beDikkat edilirse Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
lirtmeksizin
teslimiyet istemiştir. Allah'ın cemaKur'an ve sahih sünnete herhangi bir sınırlandırma getirmemiş ve bunlara mutlak olarak teslim atleşmeyi emretmesindeki sebep ise güçlerinin
olmayı emretmiştir. Sahabeye gelince burada gitmemesi ve Müslümanların, şeytan ve dostla"Doğru yolda ve raşid olan" kaydını getirmiştir. Bu, rına karşı dik ve sağlam durmasını sağlamaktır.
sahabe anlayışının Kur'an ve Sünnet'e muhâlif Allah şöyle buyuruyor:
olmaması şartıyla alınması gerektiğini ifade eder.
"Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider.
Cemaatleşmenin Önemi
Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir."
Cemaatleşmenin önemi konusunda şu mad- 6
deleri zikredebiliriz:
2. İslami mücadele, cemaatleşmek suretiyle
1. Allah cemaatleşmeyi emretmiş ve tefrikayı verilir.
nehyetmiştir.
Allah subhanehu ve teâlâ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
Allah şöyle buyuruyor:
hakkında şöyle buyuruyor:
"Allah'ın ipine toplu bir şekilde sarılınız ve bölün- "Andolsun, Allah'ın Rasûlünde sizin için; Allah'a
meyiniz." 4
ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah'ı çok
zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır." 7
Bu ayetin nüzul sebebi olarak şu olay kaydedilmiştir: Müslüman olmadan önce araları iyi
Peygamberin siretini inceleyenler Peygambeolmayan iki kişi vardı. Bu kişiler, Müslüman rin mücadele ederken cemaatleştiğini görecektir.
olduktan sonra aralarındaki ihtilaf ortadan Peygamber ve bir grup sahabe, Erkam bin Ebi'l
kalkmıştı. Daha sonra ikisi bir kuyu başında su Erkam'ın radıyallahu anh evinde toplanmış ve orada
çekerken Yahudilerin kışkırtmasıyla birbirleriyle İslami cemaatin temellerini kurmuştur. Dört Ratartışmaya başladılar. Tartışma öyle bir dereceye şid Halife bu evden çıkmış ve bu evde bulunangeldi ki neredeyse birbirlerine kılıç çekeceklerdi. ların birçoğu cennet ile müjdelenmiştir.
Bunun üzerine Allah, bu ayeti indirdi.
3. Şeytan cemaatten uzaktır ve cennetin feBaşka bir ayette Allah şöyle buyuruyor:
rahlığı cemaatleşmeye bağlıdır:
"Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için
büyük bir azap vardır." 5
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Size cemaatleşmek gereklidir. Fırkalaşmaktan
sakının. Şeytan bir kişi ile beraber, iki kişiden ise
2. Buhari, Müslim
3. Ebu Davud, Tirmizi
4. 3/Âl-i İmran, 103
6. 8/Enfal, 46
5. 3/Âl-i İmran, 105
7. 33/Ahzab, 21
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
69
uzaktır. Kim cennetin ferahlığını istiyorsa cemaate
yapışsın." 8
hafifi: 'Müslümanlar birbirinden ayrıldıkları sürece hak yoldan da uzaklaşmaya devam ederler'
hadisidir.' 12
Aynı zamanda Peygamber, birçok hadiste kişinin tek başına sefer yapmasını dahi yasaklamıştır.
4. Cemaatleşmek Allah'ın hoşuna gider:
Çünkü şeytan tek başına olan insanı daha rahat
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
kandırmaktadır. Zaten kişinin işlemiş olduğu
günahların birçoğu tek başına işlemiş olduğu gü"Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları
nahlardır. Bundan dolayı şeytan, insanları tuzağa birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak
düşürmek için bir kişinin ikincisidir. Peygamber çarpışanları sever." 13
şöyle buyuruyor:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Bir köyde veya çölde üç kişi bulunur da cemaatleşip beraberce namaz kılmazlarsa şeytan onlara
"Allah sizin için üç şeyi sever ve üç şeyden nefret
üstün gelmiştir. Bundan dolayı sen cemaatten
eder. Allah'ın sevdiği şeyler; kendisine ibadet etayrılma. Çünkü kurt sürüden ayrılan koyunu
meniz ve şirk koşmamanız, Allah'ın ipine sarılkapar." 9
manız ve bölünmemeniz, başınızdaki emirlere
nasihat etmeniz..." 14
Kişi cemaatleşir ve Müslümanlar
Cemaatleşmenin önemi konuile beraber olursa kendisine arz
sunda birçok şey söylenebilir.
olunan şüphe ve şehvetlere
Fakat biz bu maddeler ile iktifa
karşı dayanıklı olur. Böylece
ediyoruz.
itikad ve ibadet meselelerinİnsanlar Kur'an, Sünnet ve sahabe fıkhı
de İslam üzere sabit kalır.
üzere meselelere bakmadıkları için
Bazı Notlar
tefrika baş göstermiştir. Bu fırkalaşma
safhasında bazı insanlar küfre, bazıları
bidate ve bazıları da fıska düşmüştür.
Kişinin İslam üzere sabit kalması ve canını Müslüman olarak vermesi ahirette kurtuluş bakımından çok
önemlidir. Bundan dolayı Allah,
Müslümanlara Müslüman olarak
can vermelerini ve bu konuda Allah'tan
hakkıyla sakınılması gerektiğini emretmiştir. Allah şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl
sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak
Müslümanlar olarak ölün." 10
1. Tefrika olacaktır
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyuruyor:
" 'Ümmetim 73 fırkaya bölünecektir.
Bunlardan bir fırka hariç hepsi ateştedir.'
Sahabe sordu: 'Ya Rasûlullah! Bunlar kimdir? Peygamber dedi ki: 'Benim ve ashabımın
yolunda olanlardır.' Başka bir rivayette: 'Onlar
cemaat olanlardır.' " 15
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ümmetin bölüneceğini haber vermiştir. Ümmetin bölünmesindeki sebep ise insanların, Peygamberin ve
Allah, bu ayetten sonra Müslüman olarak can ashabının yolu üzerinde birleşmemesi ve buna
vermenin cemaatleşmeye bağlı olduğunu vurgu- binaen herkesin farklı bir anlayış içerisinde ollamıştır. Allah şöyle buyuruyor:
masıdır. Hadiste fırkalaşma anında hak topluluğun, Peygamber ve ashabının yolu üzerinde
"Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçailerleyenler ve bunun üzerinde cemaatleşenler
11
lanıp bölünmeyin."
olduğu belirtilmiştir.
Ebu'l Aliye şöyle diyor: 'Birbirinden ayrılanlar
hakkında birçok hadis işittim. İşittiklerimden en
70
Bu tür fırkalaşmalar, ümmetin henüz ilk dönemlerinde vuku bulmaya başlamıştır. İnsanlar
8. Ebu Davud
12. Kitabu'z Zühd, İbni Mübarek
9. Ebu Davud, Nesai
13. 61/Saff, 4
10. 3/Âl-i İmran, 102
14.Müslim
11. 3/Âl-i İmran, 103
15. Ebu Davud, Tirmizi
Kur'an, Sünnet ve sahabe fıkhı üzere meselelere
bakmadıkları için tefrika baş göstermiştir. Bu fırkalaşma safhasında bazı insanlar küfre, bazıları
bidate ve bazıları da fıska düşmüştür.
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
"Peygamber vefat etti. Ebu Bekir hâlife oldu. O
zaman Peygambere iman eden Arap yarımadası;
Mekke, Medine ve Bahreyn sahillerinden küçük bir
topluluk hariç herkes küfre girdi. Kimisi yalancı
Peygambere tabi oldu. Kimisi zekât vermeyeceğini
söyledi. Kimisi de dinden dönenlerden cesaret alarak mürted oldular..." 16
di ve Hristiyanların en belirgin vasıflarından bir
tanesi de fırkalaşmaktır. Allah şöyle buyuruyor:
Günümüzdeki ihtilaflar da böyledir. İnsanlar;
"Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten
Kur'an, Sünnet ve sahabe fıkhı üzere toplanma- sonra, sırf aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden
dıklarından dolayı fırkalaşmışlardır. Bazıları küf- ayrılığa düştüler." 18
re, bazıları bidate, bazıları da fıska düşmüşlerdir.
2. Cemaatleşmekten kasıt kuru kalabalık
Günümüzde bazı insanlar: 'Kur'an bize yeter' değildir.
diyerek Kur'an'a ittiba ettiklerini sanmış ve ellerinden düşürmedikleri Kur'an'a dahi muhalefet
Ömer radıyallahu anh şöyle diyor:
etmişlerdir. O Kur'an ki birçok ayetinde Rasûle
"İslam olmaz, cemaat olmayınca; cemaat olmaz,
ittibayı emreder.
emir olmayınca; emir olmaz, itaat olmayınca." 19
Günümüzde bazı insanlar, Kur'an ve Sünnet'e
Allah'ın rızasını gaye edinen ve bunun için çaba
inandıklarını söylemiş fakat sahabe fıkhını almasarf
eden Müslümanların cemaatleşmesi elzemmışlardır. Sebep? Çünkü Kur'an ve Sünnet'i bize
dir.
Daha
önce belirttiğimiz üzere Peygamber salulaştıran sahabeden gelenler şüpheli olabilir(!).
lallahu aleyhi ve sellem bu amaca binaen cemaatleşmiştir.
Günümüzde bazı insanlar ise Kur'an, Sünnet ve
Bir cemaatin mutlaka bir emirinin olması
sahabe fıkhı üzere olduklarını zannetmiş, kendi
gereklidir.
Emiri olmayan cemaat, imamesi olayarı bozuk mihenk taşlarıyla ayar yapmaya kalkışmışlardır. Bu insanlar, daha tehlikelidir. Çün- mayan tespih gibidir. Dağılıp saçılması kolaydır.
kü bunlar, diğer insanlar gibi şeriatın nasslarını Nitekim Peygamber bunun önemini şu hadiste
inkâr etmiyor bilakis kabul ettiklerini söylüyorlar. açıklamıştır.
Fakat bu insanların, hevalarına uyarak kitabın
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor; Peygamber
bir kısmına inanıp bir kısmına inanmadıkları ve
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
Kur'an, Sünnet ve sahabe fıkhı adı altında kişilere
tabi oldukları görülür.
"Üç kişi yolculuğa çıktığında içlerinden birini emir
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
" 'Siz, kendinizden önceki milletlere karış karış
uyacak, onların yolunu takip edeceksiniz.' Sahabe
sordu: 'Ya Rasûlullah! Yahudi ve Hristiyanlara mı?'
Peygamber dedi ki: 'Başka kim olacak?' " 17
Peygamber, Yahudi ve Hristiyanların yolunun
bu ümmette sürdürüleceğini söylemiştir. Yahu-
tayin etsinler." 20
Sefere çıkma meselesinde dahi İslam'ın emir
tayinini emretmesi, bu meselenin önemli olduğunu göstermektedir. Çünkü basit bir seferde dahi,
emir olmadığında her kafadan bir ses çıkacaktır.
Bundan dolayı denmiştir ki: 'Başı olmayanın başı
kargaşadan kurtulmaz.'
18. 3/Âl-i İmran, 19
16. Buhari, Müslim
19. Darimi, Camiu'l Beyan El-İlim. Zayıf olduğu söylenmiştir. Fakat
mana olarak güzel bir sözdür.
17. Buhari, Müslim
20. Ebu Davud
Zilhicce
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
71
Müslümanların cemaatleşmesi ve kendilerine
bir emir tayin etmesi yeterli değildir. Aynı zamanda tayin etmiş oldukları emirlerine şirki ve
masiyeti emretmediği müddetçe itaat etmeleri
gereklidir. Allah, Kur'an ve Sünnet sınırları içerisinde kalmak şartıyla emirlere itaati emretmiştir:
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere
itaat edin ve sizden olan ulu'l emre de. Herhangi bir
hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a
ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasûlü'ne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç
bakımından da daha güzeldir." 21
Birinci olarak; Allah ayette Allah ve Rasûlü'ne
itaati her defasında 'itaat edin' lafzıyla mutlak
olarak emretmiştir. Emirlere gelince; Allah: 've
sizden olan emir sahiplerine' diyerek bunu Allah
ve Rasûlü'ne atfetmiştir, bağlantı kurmuştur. Yani
bu: 'Allah ve Rasûlü'ne bağlı kalmak şartı ile emirlere itaat ediniz' manasına gelir.
İkinci olarak; Herhangi bir ihtilaf olduğunda Allah ve Rasûlü'nün hükümlerine gidilmesi
gerektiği emredilmiş ve bu kısımda emirler zikredilmemiştir. Bu, Allah ve Rasûlü'nün hükümlerine bağlı kalmak şartıyla emirlere başvurulabileceğini ve itaat edilebileceğini göstermektedir.
Son olarak sözlerimizi şu hadis ile sonlandırmayı istiyoruz:
Ubade bin Samit radıyallahu anh şöyle dedi:
"Bizler, Allah Rasûlü'ne şu şartlar üzerine biat ettik; Allah ve Rasûlü'nün emirlerini dinleyip onlara
hem neşeli hem kederli zamanımızda hem zor hem
de kolay zamanımızda itaat etmek, emirlerimiz
kendi arzularını nefislerimiz üzerine tercih etseler
de onlara itaat etmek. Daha sonra Allah Rasûlü
şöyle dedi:
'Ancak emirin açık bir küfrünü görmeniz ve onun
küfrü hakkında yanınızda Allah'ın kitabından apaçık bir delilin olması bunun dışındadır." 22
Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun...
21. 4/Nisa, 59
22. Buhari, Müslim
72
Ayın Kitabı
Veysel Türk
veyselturk@tevhiddergisi.net
Kelime-i Tevhid'in Anlamı ve Şartları
Faruk FURKAN
Kitap: Kelime-i Tevhid'in Anlamı ve Şartları
Yazarı: Faruk Furkan
Yayınevi: Menâhil
kişiye namaz ehli demeyiz. Orucun kabul şartlarını yerine getirip onu bozan şartlardan uzak
durmayanların oruçlarının makbul olduğunu
söyleyemeyiz.
Bunun aynısı Kelime-i Tevhid için de geçerlidir. Bir insanın İslam ehlinden olabilmesi için bu
kişinin Kelime-i Tevhid'in kabul şartlarını yerine
getirmesi ve onu bozacak unsurlardan da uzak
durması gerekir. Ama gelin görün ki, sakızın orucu bozup bozmadığı, horozun kurban olup olma"Ey iman edenler, Allah'tan ona yaraşır bir şekilde dığını araştıran halk, Kelime-i Tevhid'in kabul
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin." 1 şartı ya da onu bozan bir unsur var mı yok mu,
hiç araştırmamaktadır. Oysa İslam ehli olmanın
Bizi yeni bir sayı ile buluşturan Allah'a hamd şartı Kelime-i Tevhid'in kabul şartlarını yerine
olsun. Bu ay tanıtımını yapacağımız eser, getirip onu bozacak unsurlardan uzak durmaktır.
'Kelime-i Tevhid'in Anlam ve Şartları' isimli kitapİşte bu eser imana ilk giriş cümlemiz olan tevtır. İslam'da her amelin bir kabul şartı, bir de onu
hidin
anlamını, şartlarını ve onu bozan unsurları
bozan unsurlar vardır. Namazın kabul şartları ve
konu
almaktadır.
onu bozan unsurlar olduğu gibi...
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Ancak O'ndan yardım ister ve O'ndan mağfiret
dileriz. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah
yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed
O'nun kulu ve Rasûlü'dür.
Bu, İslam'da bütün ameller için geçerlidir. Bir
insan namazın kabul şartlarını yerine getirip
onu bozacak unsurlardan uzak durmazsa biz bu
Duamızın sonu Allah'a hamd etmektir.
Zilhicce
1. 3/Âl-i İmran, 102
1436
Ekim'15 • SAYI: 42
73
74
Download