Serxwebûn rıyla, tıkatıcı yanlarıyla bu süreçte devrimci demokratik sol hareket toplumun her kesimini sararak, demokratik devrimi yaygınlaştırarak siyasal ve ekonomik krizi derinleştirmiştir. Sübjektif yanı güdük, ufuksuz ve çözümleyicilikten uzak bir devrimci gelişme ve devrim durumu ortaya çıkmıştır. Daha çok Dev-Yol ve Halkın Kurtuluşu başta olmak üzere illegal örgütlerin etkinliğinde süren bu hareket çözüm üretemez ve önünü göremez biçimde bir kısır döngüye ve politikasızlığa kendini mahkum ederek ağır bir yenilgiye kapıyı aralamıştır. Bu dönemde bu grupların yanında Kurtuluş ve TKP-ML gibi birçok parti ve grup da sol hareketin içinde yerini almaktadır. Gruplar arası birlikten çok çatışma eğiliminin ağır bastığı bu süreçte devrimci hareket, karşı devrime yenilgiye yol açan konumu aşamamıştır. TKP de bu süreçte bir gelişim gösterse de, gelişen toplumsal muhalefetten parsa toplama gibi bir sığ anlayışı yaşamış, herhangi olumlu bir rol oynamamıştır. Özcesi bu dönemde sol grup ve partilerin temel temayülü, gelişen toplumsal hareketten parsa toplamaktan ileri gidememiştir. Bu eğilim egemen güçlere karşı mücadelenin önüne geçmiştir. Devrimci bir harekette bulunması gereken karşı devrime karşı tedbir, endişe ve kaygı zayıf kalmıştır. 1973-80 aras› Kürdistan’da siyasal partilerin durumu ve PKK gerçe¤i ’lardan 12 Mart’ta kadar Kürdistan’da partiler gerçeğine yukarda kısaca değinilmiştir. Bu dönemde Güney Kürdistan’da aşiretçi-feodal siyasal güç alarak ortaya çıkan KDP’nin yansımaları olmuştur. KDP, Kuzey Kürdistan’da daha çok aşiretçi feodal yapının ileri gelenleri ve melleler arasında belirli bir örgütlenme içine girmiştir. Bu ilişkilerini daha çok Güney’deki hareketin hizmetine sokan, Kuzey’de Türkiye’yi rahatsız edecek bir siyasi harekete dönüşmemesine dikkat eden bir yaklaşım içinde olmuştur. TİP ve DDKO içinde yer alanlar daha çok aşiretçi-feodal yapının üst kesiminin çocukları ya da aristokratik özelliği olan tabakalardan gelenler olduğu için, ideolojik ve politik olarak KDP’den etkilenmişlerdir. Yalnız içinden geldikleri sınıf ve düşünce olarak değil, örgüt ilişkisi ve eylemlilikleriyle de (tutum ve davranış anlamında) KDP’nin Kuzey’deki türeviydiler. 12 Mart öncesi KDP’nin durum ve etkisini böyle izah etmek doğrudur. 12 Mart’ta TİP ve DDKO da kapatılmış ve Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanmıştır. Bunlar her hangi bir örgüt, parti kurmak ve eylem yapmaktan çok, Kürtçülük yaptıkları için yargılanmıştır. Yani TİKKO, THKO, THKP-C gibi örgüt ve eylem biçimleri yargılanma konusu olmamıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 146 gibi 125. maddesi devreye girmemiştir. En ağır ceza alanlar da ’74 affıyla tekrar dışarı çıkmıştır. 1960 Haziran 2001 1973 seçimlerinde Ecevit Kürdistan’da da kendini bir umut olarak sunmuş ve oy patlaması yapmıştır. ’77 seçimlerinde oylarını daha da artırmıştır. Diyarbakır gibi Kürdistan’ın büyük şehirlerinde milletvekilliklerinin çoğunu CHP almıştır. CHP Türkiye’deki devrimci demokratik toplumsal muhalefeti kendi bünyesinde eritmeye çalışırken, Kürdistan’da da gelişme eğilimi gösteren ulusal demokratik muhalefeti kendi içinde eritme politikası gütmüştür. Bu sıralarda ’73’ten başlayarak Kürdistan’a damgasını vuracak bir hareket tarih sahnesine çıkmak için adım atmıştır. “Apocu grup” denen bu hareket, Kürdistan’daki siyasal partiler gerçeğine de köklü bir eleştiri ve yönelişi ifade etmektedir. Bu hareket daha ilk düşünce aşamasında Kürdistan’daki tüm partileri, AP ve CHP başta olmak üzere sömürgeciliğin ayakları olan ajan partiler olarak değerlendirmiştir. Ulusal demokratik siyaseti hakim kılmak için bu partilerin etkisinin kırılmasını şart koşarak, sömürgeci siyaset yerine ulusal demokratik siyaseti hakim kılmayı temel görevlerden biri olarak ortaya koymuştur. İşte bu nedenlerle ’74’lerden sonra Kürdistan’da büyük bir ideolojik mücadele ile sömürgeci, sosyal şoven ve reformist milliyetçi siyaset, ilk önce düşünce düzeyinde yenilgiye uğratılmıştır. ’73’le başlayan Apocu ulusal demokratik düşünce, ’78 yılına kadar diğer ideolojik eğilimlere karşı verdiği mücadele ile Kürdistan’daki en güçlü ideolojik hareket olarak -yalnız ideolojik olarak değil siyaset olarak da- en hızlı gelişen hareket olmuştur. Kürdistan’ın Türkiye’ye sınır olduğu bölgelerde sosyal şovenizm, ulusal demokratik siyasetin girişini engellemek için yoğun bir çaba içinde olmuşsa da bunu başaramamış, Antep ve Dersim gibi alanlar başta olmak üzere Kürdistan’da Apocu ulusal kurtuluş siyaseti köklü olarak yer etmiştir. Halkın Kurtuluşu ve TİKP gibi hareketler ulusal demokratik siyasetin Kürdistan’ın bu alanlarına girişine en fazla tepki gösterenler olmuştur. PKK’nin tarih sahnesine çıkışta egemen sınıfların siyasetini ve ilkel milliyetçiliği eleştirmesinin yeri önemlidir. Sosyalizmin, kapitalizmin eleştirisiyle tarih sahnesine çıkışı gibi, PKK de, egemen sınıf siyasetlerini ve ilkel milliyetçiliği köklü bir eleştiriye tabi tutarak kendi özgünlüğünü ve farklığını açık ve net olarak tanımlamaya gitmiştir. Feodallerin işbirlikçiliği ve ihaneti mahkum edilirken; isyanlardaki feodal öncülüğün yetersizlikleri de köklü eleştiriye tabi tutulmuştur. İlkel milliyetçiliğin ifadesini bulduğu KDP ve liderliği de, PKK’nin çıkışında en fazla eleştirdiği siyasal hareket olmuştur. PKK etkili uygulanabilir ve sonuç alıcı siyaseti ve pratiği bu temeller üzerinde inşa etmiştir. PKK’nin çıkışındaki bu gerçekler iyi görülmeden PKK tam anlaşılamaz. 1974’lerden sonra Kürdistan’da birçok siyasi grup çıktı. Bunların belli başlıları DDKD, Özgürlük Yolu, Kawa, Rızgari ve KUK’du. İsimleri farklı olsa da, tümü ilkel veya reformist milliyetçi çizgideydi. PKK ise tüm bunlardan farklı yeni bir çizgiyi ifade ediyordu. Emekçi sınıfa dayanan; hem sömürgeciliğe, hem de Kürt egemen sınıflara köklü eleştiri, radikal kopuş ve radikal mücadeleyi dayatan bir çizginin sahibiydi. Bu yönüyle tüm diğer eğilimlerden çok farklıydı. Nitekim bu farklılık ve bu hareketlere yönelik köklü eleştiriler, hepsinin Apocu grubun karşısına dikilmesini beraberinde getirdi. 1979 yılında Özgürlük Yolu, KUK ve DDKD ideolojik ve siyasi yenilgilerini durdurmak için PKK’ye karşı UDG (Ulusal Demokratik Güç Birliği) adı altında birleştiler. ’92 yılında Hizb-i Kontra’nın devlet himayesinde yurtseverleri katletmesi gibi, 1979-80’de onlarca PKK sempatizanı ve kadrosunu katlettiler. Bunlar belgelerle ispatlanmış, yaşanmış durumlardır. 1980’lere gelindiğinde klasik particilik de önemli bir aşınmaya uğramıştı. Aşiretçifeodal yapı hala bu partiler içinde varlığını sürdürse de, bu particilik PKK tarafından önemli bir teşhire tabi tutulmuş, bu konuda Kürt halkında bir bilinç yaratılmıştı. Küçük burjuva milliyetçi reformist partiler hala bu partileri kullanma adına onların Kürdistan’daki meşruiyetlerine güç verir durumdaydılar. Bu partileri kullanarak milletvekili ve belediye başkanı olma peşindeydiler. Böyle dar, faydacı bir yaklaşımla bu partileri kullandığını sanmak, o günkü koşullarda sömürgeci siyasetin değirmenine su taşır niteliktedir. ’80 öncesi bu yaklaşımı ’90’lar sonrası süreçlerle karşılaştırmak, ’80’ler öncesi siyasi durum ve mücadelenin ihtiyaçlarıyla, ’90’lardan sonra ortaya çıkan durumu benzeştirmek olur ki, bu bilinçli çarpıtma değilse, siyasi dar görüşlülükle açıklanabilir. PKK verdiği mücadele sonucu, yeni bir particilik ve siyaset anlayışını Kürdistan topraklarına ekmiştir. Artık boy verecek ve kendisini her türlü engele rağmen hakim kılacak bu siyaset anlayışıdır. Yeni siyaset anlayışına gelmeyen veya bununla uyumlu olmayan her türlü siyaset tasfiye olmaya ya da marjinalleşmeye mahkumdur. 12 Eylül darbesi bu gelişimi kesintiye uğratmış olsa da, gelecekte alternatifsiz tek siyaset olmaya da o günden aday olmuştur. Çünkü Kürdistan gerçeğini; Kürdistan koşullarında en doğru siyaset ve mücadele diyalektiğini ve gerçeğini yalnızca bu Apocu siyaset kavramış ve pratikleştirmiştir. 12 Eylül ve partiler ürdistan ulusal kurtuluş hareketi ve Türkiye’deki devrimci demokratik hareket emperyalizmi ve Türkiye’nin egemen sınıflarını fazlasıyla korkuttuğu için, 12 Eylül Türkiye’ye çok köklü yeniden restore etmeyi önüne koydu. 12 Eylül, yalnız devrimci demokratik hareketi değil, bu hareketi ezemeyen yasal siyasal partileri de Türkiye’deki çöküntüden sorumlu tutuyordu. Bu nedenle MHP ve cumhuriyetin kurucusu CHP de dahil tüm burjuva partiler kapatıldı. 12 Eylül her şeyi kendine göre planlama, kendi istediği biçimde bir Türkiye yaratma konusunda kararlıydı. Yeni Türkiye, siyasal partiler ve tartışma ile kurula- K Sayfa 13 mazdı. Asker gibi planlama yapılır ve talimatla pratiğe geçirilirse sorunlar çözülebilirdi. Bu nedenle Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş de ya denetime alındı, ya da cezaevine atıldı. Bunların beceriksizliği yüzünden Türkiye bu hale gelmişti. Bu nedenle cezalarını çekmeliydiler. Türkiye’nin bunların kötü yönetimi ve politikaları ile bu hale geldiği kesindi. An- Sunalp emekli orgeneraldir. Konsey tarafından iktidara hazırlanmıştır. Seçim Turgut Sunalp’ın kazanmasına göre ayarlanmıştır. Turgut Özal ise darbecilerin ekonomiden sorumlu bakanı olduğu gibi, ABD’nin de desteklediği adaydır. ABD’yi memnun etmek için Turgut Özal’a onay verilmiştir. Necdet Calp ise darbecilerin sol partisi ola- “PKK verdi¤i mücadele sonucu, yeni bir particilik ve siyaset anlay›fl›n› Kürdistan topraklar›na ekmifltir. Art›k boy verecek ve kendisini her türlü engele ra¤men hakim k›lacak bu siyaset anlay›fl›d›r. Yeni siyaset anlay›fl›na gelmeyen veya bununla uyumlu olmayan her türlü siyaset tasfiye olmaya ya da marjinalleflmeye mahkumdur.” cak asker de Türkiye’yi bu noktaya getiren, sistemi kuran ve temel politikalarda ağırlığını koyan güçtü. Kendisi de sürekli bunalımları yaşayan bu Türkiye gerçeğinden sorumluydu. Hal böyleyken asker 12 Eylül ile tüm sorumluluğunu kendi dışındakilere yükleyip, zinde ve yapılanmamış güç olarak yönetime el koymuştu. 12 Eylül, partileri kapatıp devrimci hareketin üzerinde şiddetle gitmiştir. Devrimci demokratik hareket kısa sürede yenilgiye uğratılmış, neredeyse tümden tasfiye edilir duruma getirilmiştir. Zaten hak kazanma iddiası ile gelen askeri faşist iktidar devrimci örgütlerin çoğunu çökertmiş, çökertilemeyenler ise aldıkları darbelerle güçsüz hale gelmiştir. Legal partiler kapatılıp faaliyetleri durdurulurken, legal ve illegal sol partiler ve örgütler de siyasal arenadan çekilmişlerdir. 12 Eylül öncesi ve sonrası PKK de önemli darbeler almış, kendini toparlayıp yeniden mücadeleye atılmak için Ortadoğu sahasına geçmiştir. PKK darbe yese de, bir dağılma ve bozgunu yaşamamıştır. Başkan Apo’nun büyük çabası ve Önderlik gücüyle toparlanma sürecine giren PKK, iki yıl içinde tekrar ülkeye dönüşe yönelecek konuma ulaşmıştır. Bunda Başkan Apo’nun Önderlik gücü belirleyicidir. Böylelikle Türkiye siyasetinde etkili mücadele edecek tek bir devrimci parti ayakta kalmıştır. 12 Eylül’den sonra Türkiye gerçeğine uygun dönemsel ve pratik politikalar üreten tek siyasi hareket PKK olmuştur. Bazı sol parti ve örgütler belirli düzeyde varlıklarını korumuş olsalar da, dönemsel ve pratik politikalar üretemedikleri için siyasete de etkili müdahale etme gücünü gösterememişlerdir. PKK bu süreçte tüm sol grup ve partilere çağrı yaparak, 12 Eylül’ün karşısına bir cephe, bir blok olarak çıkalım demiştir. Dev-Yol’un da içinde olduğu FKBDC (Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephe) kurulmuş, ancak başta Dev-Yol olmak üzere gösterilen duyarsızlık nedeniyle cephe etkili bir güç haline gelememiştir. Aynı biçimde Kürt örgütlerine de bir cephe önerisi yapılmış, partimizin kabul etmeyeceği ön şartlar koşarak bir Kürt cephesinin kurulmasını sabote etmişlerdir. İllegal ve legal partilerin durumu böyle bir konumdayken, 12 Eylül kuracağı düzende siyasal partileri de kendi istediği biçimde bir kalıba sokmayı hedeflemiştir. Siyaset yapmayı sınırlayan bir anayasa yapıldığı gibi, partiler yasası ile de partilerin etkinliği sınırlandırılmıştır. Önlerine nasıl siyaset yapacaklarını gösteren dar bir çerçeve koymuşlardır. Seçim yasasını da küçük partilerin yaşayamayacağı biçimde düzenlemişlerdir. 12 Eylül darbecileri partilerin yeniden siyaset alanına sürülmesinden önce kuralları katı ve kendilerine göre koymuşlardır. Hem partilerin, hem kurucuların, hem de seçimde aday olacakların Milli Güvenlik Konseyi’nden onay alacağı bir partileşme ve seçim prosedürü tespit etmişlerdir. Nitekim yalnızca Turgut Sunalp’ın MDP’sine, Turgut Özal’ın ANAP’ına ve Necdet Calp’ın Halkçı Partisi’ne seçime girme izni çıkmıştır. Nitekim Erdal İnönü’nün kurduğu SODEP (Sosyal Demokrat Partisi) seçimlere katılma izni alamamıştır. Turgut rak seçim oyununun tamamlayıcı öğesi olacaktır. Ancak sonuç Milli Güvenlik Konseyi’nin hesapladığı gibi gelişmiş, Özal tek başına iktidara gelecek düzeyde oy almıştır. Özal Türkiye’deki temel siyasal eğilimleri bildiği için, “biz dört eğilimin (liberal, İslamcı, milliyetçi ve sosyal demokrat) temsilcisiyiz” diyerek, eski partilerin tabanlarına seslenmiş ve önemli oranda da başarılı olmuştur. ANAP dümdüz edilen siyasal alanda hiçbir zorlukla karşılaşmadan bir ekonomik program yaşama geçirme ve Türkiye’yi ekonomik olarak ABD ve Avrupa’ya entegre etmeyi amaçlamıştır. Türkiye’de belirli düzeyde kapitalizm gelişmiş, ama bu kapitalizme uygun bireysel kültür gelişmemiştir. 12 Eylül, örgütlenmeleri ve toplumsal düşünceyi önemli oranda dağıtmıştır. Özal ise bunun üzerinde kapitalizmin kültürünü yaratarak, bunu gelişen kapitalizmle birleştirip, kapitalist gelişmenin önündeki engelleri aşıp istediği bir ekonomik düzen kurmak istiyordu. Sendikalar etkisizleştirildiğinden ve toplum susturulduğundan, sosyal politikaları bir yana bırakıp, ucuz iş gücünü de kullanarak sermayenin gücünü büyütmek istiyordu. İç pazara dönük ithal politikası yerine ihracata yönelik ekonomik politikayı teşvik ederek Türkiye kapitalizmini yeniden yapılandırmayı düşünüyordu. Toplumsal muhalefet ezilmiş, Türkiye dikensiz gül bahçesi haline getirilmişti. Özal böyle bir ortamda ekonomik alanda birçok kararlar alarak kendi ekonomik politikasını yaşama geçirmeye çalıştı. Bu ekonomik politika toplumsal muhalefetin susturulmuş olmasına dayandırılmıştı. Diğer yasal partiler ise zaten de 12 Eylül partileriydi. Kenan Evren Cumhurbaşkanı olarak 12 Eylül’ün devam ettiğinin ispatıydı. 15 A¤ustos At›l›m›, sistemin ve partilerin iflas› ncak 12 Eylül’ün planladığı ve kurmak istediği siyasal sistem PKK’nin gücünü eksik değerlendirmişti. PKK aslında gücünü geriye çekerek, kendini toparlayarak 12 Eylül’ü daha baştan boşa çıkarmış, Zindan Direnişi ile de yenilgiye uğratmıştı. PKK, Başkan Apo’nun dirayetli yönetimi altında mücadeleye yeniden başlamak için kapsamlı hazırlanmıştı. 15 Ağustos, 12 Eylül’ün kurmak istediği siyasi düzeni ve 2000 yılına kadar yapılmış planlamayı alt üst ederek, inisiyatifin Ulusal kurtuluş mücadelemizin eline geçtiği ve tüm siyasal gelişmeleri onun belirlediği bir süreci başlattı. 15 Ağustos hamlesi, siyasilerin perde önünde, asıl yönetenlerin ise arkada olacağı siyasi oyunu boşa çıkardı. 12 Eylül’ün devrimci hareketleri ezdiği söyleminin de boş olduğu, en fazla iddialı olduğu bu konuda en büyük başarısızlığı yaşadığı gözler önüne serildi. İlk bir iki yıl şu gün bugün ezeceğiz diyerek kendini kandıranlar ’87 yılıyla birlikte işin çok ciddi olduğunu anlayarak özel savaşı boyutlandırmışlardır. Özel savaşın tırmandırılmasıyla birlikte bu özel savaşa hizmet edecek iradesi kırılmış siyasetçiler yeniden devreye sokulmuştur. Demirel’in yeniden siyaset sahnesine sürülmesi Kürt A