01, 234. Sayi KAPAK (Page 1)

advertisement
Serxwebûn
rıyla, tıkatıcı yanlarıyla bu süreçte devrimci
demokratik sol hareket toplumun her kesimini sararak, demokratik devrimi yaygınlaştırarak siyasal ve ekonomik krizi derinleştirmiştir. Sübjektif yanı güdük, ufuksuz ve çözümleyicilikten uzak bir devrimci gelişme
ve devrim durumu ortaya çıkmıştır. Daha
çok Dev-Yol ve Halkın Kurtuluşu başta olmak üzere illegal örgütlerin etkinliğinde süren bu hareket çözüm üretemez ve önünü göremez biçimde bir kısır döngüye ve politikasızlığa kendini mahkum ederek ağır bir yenilgiye kapıyı aralamıştır. Bu dönemde bu
grupların yanında Kurtuluş ve TKP-ML gibi
birçok parti ve grup da sol hareketin içinde
yerini almaktadır. Gruplar arası birlikten çok
çatışma eğiliminin ağır bastığı bu süreçte
devrimci hareket, karşı devrime yenilgiye
yol açan konumu aşamamıştır.
TKP de bu süreçte bir gelişim gösterse de,
gelişen toplumsal muhalefetten parsa toplama
gibi bir sığ anlayışı yaşamış, herhangi olumlu
bir rol oynamamıştır.
Özcesi bu dönemde sol grup ve partilerin
temel temayülü, gelişen toplumsal hareketten
parsa toplamaktan ileri gidememiştir. Bu eğilim egemen güçlere karşı mücadelenin önüne
geçmiştir. Devrimci bir harekette bulunması
gereken karşı devrime karşı tedbir, endişe ve
kaygı zayıf kalmıştır.
1973-80 aras› Kürdistan’da siyasal partilerin durumu
ve PKK gerçe¤i
’lardan 12 Mart’ta kadar
Kürdistan’da partiler gerçeğine yukarda kısaca değinilmiştir. Bu dönemde Güney Kürdistan’da aşiretçi-feodal
siyasal güç alarak ortaya çıkan KDP’nin
yansımaları olmuştur. KDP, Kuzey Kürdistan’da daha çok aşiretçi feodal yapının ileri
gelenleri ve melleler arasında belirli bir örgütlenme içine girmiştir. Bu ilişkilerini daha
çok Güney’deki hareketin hizmetine sokan,
Kuzey’de Türkiye’yi rahatsız edecek bir siyasi harekete dönüşmemesine dikkat eden
bir yaklaşım içinde olmuştur. TİP ve DDKO
içinde yer alanlar daha çok aşiretçi-feodal
yapının üst kesiminin çocukları ya da aristokratik özelliği olan tabakalardan gelenler
olduğu için, ideolojik ve politik olarak
KDP’den etkilenmişlerdir. Yalnız içinden
geldikleri sınıf ve düşünce olarak değil, örgüt ilişkisi ve eylemlilikleriyle de (tutum ve
davranış anlamında) KDP’nin Kuzey’deki
türeviydiler. 12 Mart öncesi KDP’nin durum
ve etkisini böyle izah etmek doğrudur.
12 Mart’ta TİP ve DDKO da kapatılmış
ve Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanmıştır. Bunlar her hangi bir örgüt, parti kurmak ve eylem yapmaktan çok, Kürtçülük
yaptıkları için yargılanmıştır. Yani TİKKO,
THKO, THKP-C gibi örgüt ve eylem biçimleri yargılanma konusu olmamıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 146 gibi 125. maddesi devreye girmemiştir. En ağır ceza alanlar da ’74
affıyla tekrar dışarı çıkmıştır.
1960
Haziran 2001
1973 seçimlerinde Ecevit Kürdistan’da
da kendini bir umut olarak sunmuş ve oy
patlaması yapmıştır. ’77 seçimlerinde oylarını daha da artırmıştır. Diyarbakır gibi Kürdistan’ın büyük şehirlerinde milletvekilliklerinin çoğunu CHP almıştır. CHP Türkiye’deki devrimci demokratik toplumsal muhalefeti kendi bünyesinde eritmeye çalışırken, Kürdistan’da da gelişme eğilimi gösteren ulusal demokratik muhalefeti kendi
içinde eritme politikası gütmüştür.
Bu sıralarda ’73’ten başlayarak Kürdistan’a damgasını vuracak bir hareket tarih sahnesine çıkmak için adım atmıştır. “Apocu
grup” denen bu hareket, Kürdistan’daki siyasal partiler gerçeğine de köklü bir eleştiri ve
yönelişi ifade etmektedir. Bu hareket daha ilk
düşünce aşamasında Kürdistan’daki tüm partileri, AP ve CHP başta olmak üzere sömürgeciliğin ayakları olan ajan partiler olarak değerlendirmiştir. Ulusal demokratik siyaseti
hakim kılmak için bu partilerin etkisinin kırılmasını şart koşarak, sömürgeci siyaset yerine
ulusal demokratik siyaseti hakim kılmayı temel görevlerden biri olarak ortaya koymuştur.
İşte bu nedenlerle ’74’lerden sonra Kürdistan’da büyük bir ideolojik mücadele ile sömürgeci, sosyal şoven ve reformist milliyetçi
siyaset, ilk önce düşünce düzeyinde yenilgiye
uğratılmıştır. ’73’le başlayan Apocu ulusal
demokratik düşünce, ’78 yılına kadar diğer
ideolojik eğilimlere karşı verdiği mücadele
ile Kürdistan’daki en güçlü ideolojik hareket
olarak -yalnız ideolojik olarak değil siyaset
olarak da- en hızlı gelişen hareket olmuştur.
Kürdistan’ın Türkiye’ye sınır olduğu
bölgelerde sosyal şovenizm, ulusal demokratik siyasetin girişini engellemek için yoğun bir çaba içinde olmuşsa da bunu
başaramamış, Antep ve Dersim gibi alanlar
başta olmak üzere Kürdistan’da Apocu
ulusal kurtuluş siyaseti köklü olarak yer etmiştir. Halkın Kurtuluşu ve TİKP gibi hareketler ulusal demokratik siyasetin Kürdistan’ın bu alanlarına girişine en fazla tepki
gösterenler olmuştur.
PKK’nin tarih sahnesine çıkışta egemen
sınıfların siyasetini ve ilkel milliyetçiliği
eleştirmesinin yeri önemlidir. Sosyalizmin,
kapitalizmin eleştirisiyle tarih sahnesine
çıkışı gibi, PKK de, egemen sınıf siyasetlerini ve ilkel milliyetçiliği köklü bir eleştiriye
tabi tutarak kendi özgünlüğünü ve farklığını
açık ve net olarak tanımlamaya gitmiştir. Feodallerin işbirlikçiliği ve ihaneti mahkum
edilirken; isyanlardaki feodal öncülüğün yetersizlikleri de köklü eleştiriye tabi tutulmuştur. İlkel milliyetçiliğin ifadesini bulduğu
KDP ve liderliği de, PKK’nin çıkışında en
fazla eleştirdiği siyasal hareket olmuştur.
PKK etkili uygulanabilir ve sonuç alıcı siyaseti ve pratiği bu temeller üzerinde inşa etmiştir. PKK’nin çıkışındaki bu gerçekler iyi
görülmeden PKK tam anlaşılamaz.
1974’lerden sonra Kürdistan’da birçok
siyasi grup çıktı. Bunların belli başlıları
DDKD, Özgürlük Yolu, Kawa, Rızgari ve
KUK’du. İsimleri farklı olsa da, tümü ilkel
veya reformist milliyetçi çizgideydi. PKK
ise tüm bunlardan farklı yeni bir çizgiyi ifade ediyordu. Emekçi sınıfa dayanan; hem
sömürgeciliğe, hem de Kürt egemen sınıflara köklü eleştiri, radikal kopuş ve radikal
mücadeleyi dayatan bir çizginin sahibiydi.
Bu yönüyle tüm diğer eğilimlerden çok
farklıydı. Nitekim bu farklılık ve bu hareketlere yönelik köklü eleştiriler, hepsinin
Apocu grubun karşısına dikilmesini beraberinde getirdi. 1979 yılında Özgürlük Yolu,
KUK ve DDKD ideolojik ve siyasi yenilgilerini durdurmak için PKK’ye karşı UDG
(Ulusal Demokratik Güç Birliği) adı altında
birleştiler. ’92 yılında Hizb-i Kontra’nın
devlet himayesinde yurtseverleri katletmesi
gibi, 1979-80’de onlarca PKK sempatizanı
ve kadrosunu katlettiler. Bunlar belgelerle
ispatlanmış, yaşanmış durumlardır.
1980’lere gelindiğinde klasik particilik
de önemli bir aşınmaya uğramıştı. Aşiretçifeodal yapı hala bu partiler içinde varlığını
sürdürse de, bu particilik PKK tarafından
önemli bir teşhire tabi tutulmuş, bu konuda
Kürt halkında bir bilinç yaratılmıştı. Küçük
burjuva milliyetçi reformist partiler hala bu
partileri kullanma adına onların Kürdistan’daki meşruiyetlerine güç verir durumdaydılar. Bu partileri kullanarak milletvekili
ve belediye başkanı olma peşindeydiler.
Böyle dar, faydacı bir yaklaşımla bu partileri kullandığını sanmak, o günkü koşullarda
sömürgeci siyasetin değirmenine su taşır niteliktedir. ’80 öncesi bu yaklaşımı ’90’lar
sonrası süreçlerle karşılaştırmak, ’80’ler öncesi siyasi durum ve mücadelenin ihtiyaçlarıyla, ’90’lardan sonra ortaya çıkan durumu
benzeştirmek olur ki, bu bilinçli çarpıtma
değilse, siyasi dar görüşlülükle açıklanabilir.
PKK verdiği mücadele sonucu, yeni bir
particilik ve siyaset anlayışını Kürdistan topraklarına ekmiştir. Artık boy verecek ve kendisini her türlü engele rağmen hakim kılacak
bu siyaset anlayışıdır. Yeni siyaset anlayışına
gelmeyen veya bununla uyumlu olmayan her
türlü siyaset tasfiye olmaya ya da marjinalleşmeye mahkumdur. 12 Eylül darbesi bu gelişimi kesintiye uğratmış olsa da, gelecekte alternatifsiz tek siyaset olmaya da o günden aday
olmuştur. Çünkü Kürdistan gerçeğini; Kürdistan koşullarında en doğru siyaset ve mücadele diyalektiğini ve gerçeğini yalnızca bu
Apocu siyaset kavramış ve pratikleştirmiştir.
12 Eylül ve partiler
ürdistan ulusal kurtuluş hareketi ve
Türkiye’deki devrimci demokratik hareket emperyalizmi ve Türkiye’nin egemen sınıflarını fazlasıyla korkuttuğu için, 12 Eylül
Türkiye’ye çok köklü yeniden restore etmeyi
önüne koydu. 12 Eylül, yalnız devrimci demokratik hareketi değil, bu hareketi ezemeyen
yasal siyasal partileri de Türkiye’deki çöküntüden sorumlu tutuyordu. Bu nedenle MHP ve
cumhuriyetin kurucusu CHP de dahil tüm burjuva partiler kapatıldı. 12 Eylül her şeyi kendine göre planlama, kendi istediği biçimde bir
Türkiye yaratma konusunda kararlıydı. Yeni
Türkiye, siyasal partiler ve tartışma ile kurula-
K
Sayfa 13
mazdı. Asker gibi planlama yapılır ve talimatla pratiğe geçirilirse sorunlar çözülebilirdi.
Bu nedenle Demirel, Ecevit, Erbakan ve
Türkeş de ya denetime alındı, ya da cezaevine
atıldı. Bunların beceriksizliği yüzünden Türkiye bu hale gelmişti. Bu nedenle cezalarını çekmeliydiler. Türkiye’nin bunların kötü yönetimi
ve politikaları ile bu hale geldiği kesindi. An-
Sunalp emekli orgeneraldir. Konsey tarafından iktidara hazırlanmıştır. Seçim Turgut
Sunalp’ın kazanmasına göre ayarlanmıştır.
Turgut Özal ise darbecilerin ekonomiden
sorumlu bakanı olduğu gibi, ABD’nin de
desteklediği adaydır. ABD’yi memnun etmek için Turgut Özal’a onay verilmiştir.
Necdet Calp ise darbecilerin sol partisi ola-
“PKK verdi¤i mücadele sonucu, yeni bir particilik ve
siyaset anlay›fl›n› Kürdistan topraklar›na ekmifltir.
Art›k boy verecek ve kendisini her türlü engele
ra¤men hakim k›lacak bu siyaset anlay›fl›d›r. Yeni
siyaset anlay›fl›na gelmeyen veya bununla uyumlu
olmayan her türlü siyaset tasfiye olmaya ya da
marjinalleflmeye mahkumdur.”
cak asker de Türkiye’yi bu noktaya getiren,
sistemi kuran ve temel politikalarda ağırlığını
koyan güçtü. Kendisi de sürekli bunalımları
yaşayan bu Türkiye gerçeğinden sorumluydu.
Hal böyleyken asker 12 Eylül ile tüm sorumluluğunu kendi dışındakilere yükleyip, zinde ve
yapılanmamış güç olarak yönetime el koymuştu.
12 Eylül, partileri kapatıp devrimci hareketin üzerinde şiddetle gitmiştir. Devrimci
demokratik hareket kısa sürede yenilgiye uğratılmış, neredeyse tümden tasfiye edilir duruma getirilmiştir. Zaten hak kazanma iddiası
ile gelen askeri faşist iktidar devrimci örgütlerin çoğunu çökertmiş, çökertilemeyenler ise
aldıkları darbelerle güçsüz hale gelmiştir. Legal partiler kapatılıp faaliyetleri durdurulurken, legal ve illegal sol partiler ve örgütler de
siyasal arenadan çekilmişlerdir.
12 Eylül öncesi ve sonrası PKK de
önemli darbeler almış, kendini toparlayıp
yeniden mücadeleye atılmak için Ortadoğu
sahasına geçmiştir. PKK darbe yese de, bir
dağılma ve bozgunu yaşamamıştır. Başkan
Apo’nun büyük çabası ve Önderlik gücüyle
toparlanma sürecine giren PKK, iki yıl içinde tekrar ülkeye dönüşe yönelecek konuma
ulaşmıştır. Bunda Başkan Apo’nun Önderlik
gücü belirleyicidir. Böylelikle Türkiye siyasetinde etkili mücadele edecek tek bir devrimci parti ayakta kalmıştır. 12 Eylül’den
sonra Türkiye gerçeğine uygun dönemsel ve
pratik politikalar üreten tek siyasi hareket
PKK olmuştur. Bazı sol parti ve örgütler belirli düzeyde varlıklarını korumuş olsalar
da, dönemsel ve pratik politikalar üretemedikleri için siyasete de etkili müdahale etme
gücünü gösterememişlerdir.
PKK bu süreçte tüm sol grup ve partilere çağrı yaparak, 12 Eylül’ün karşısına bir
cephe, bir blok olarak çıkalım demiştir.
Dev-Yol’un da içinde olduğu FKBDC (Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephe) kurulmuş, ancak başta Dev-Yol olmak üzere gösterilen duyarsızlık nedeniyle cephe etkili bir
güç haline gelememiştir. Aynı biçimde Kürt
örgütlerine de bir cephe önerisi yapılmış,
partimizin kabul etmeyeceği ön şartlar koşarak bir Kürt cephesinin kurulmasını sabote etmişlerdir.
İllegal ve legal partilerin durumu böyle bir
konumdayken, 12 Eylül kuracağı düzende siyasal partileri de kendi istediği biçimde bir
kalıba sokmayı hedeflemiştir. Siyaset yapmayı sınırlayan bir anayasa yapıldığı gibi,
partiler yasası ile de partilerin etkinliği sınırlandırılmıştır. Önlerine nasıl siyaset yapacaklarını gösteren dar bir çerçeve koymuşlardır.
Seçim yasasını da küçük partilerin yaşayamayacağı biçimde düzenlemişlerdir.
12 Eylül darbecileri partilerin yeniden
siyaset alanına sürülmesinden önce kuralları katı ve kendilerine göre koymuşlardır.
Hem partilerin, hem kurucuların, hem de
seçimde aday olacakların Milli Güvenlik
Konseyi’nden onay alacağı bir partileşme
ve seçim prosedürü tespit etmişlerdir. Nitekim yalnızca Turgut Sunalp’ın MDP’sine,
Turgut Özal’ın ANAP’ına ve Necdet
Calp’ın Halkçı Partisi’ne seçime girme izni
çıkmıştır. Nitekim Erdal İnönü’nün kurduğu SODEP (Sosyal Demokrat Partisi) seçimlere katılma izni alamamıştır. Turgut
rak seçim oyununun tamamlayıcı öğesi olacaktır. Ancak sonuç Milli Güvenlik Konseyi’nin hesapladığı gibi gelişmiş, Özal tek
başına iktidara gelecek düzeyde oy almıştır.
Özal Türkiye’deki temel siyasal eğilimleri
bildiği için, “biz dört eğilimin (liberal, İslamcı, milliyetçi ve sosyal demokrat) temsilcisiyiz” diyerek, eski partilerin tabanlarına seslenmiş ve önemli oranda da başarılı
olmuştur.
ANAP dümdüz edilen siyasal alanda hiçbir zorlukla karşılaşmadan bir ekonomik
program yaşama geçirme ve Türkiye’yi ekonomik olarak ABD ve Avrupa’ya entegre etmeyi amaçlamıştır. Türkiye’de belirli düzeyde kapitalizm gelişmiş, ama bu kapitalizme
uygun bireysel kültür gelişmemiştir. 12 Eylül,
örgütlenmeleri ve toplumsal düşünceyi önemli oranda dağıtmıştır. Özal ise bunun üzerinde
kapitalizmin kültürünü yaratarak, bunu gelişen kapitalizmle birleştirip, kapitalist gelişmenin önündeki engelleri aşıp istediği bir
ekonomik düzen kurmak istiyordu. Sendikalar etkisizleştirildiğinden ve toplum susturulduğundan, sosyal politikaları bir yana bırakıp,
ucuz iş gücünü de kullanarak sermayenin gücünü büyütmek istiyordu. İç pazara dönük ithal politikası yerine ihracata yönelik ekonomik politikayı teşvik ederek Türkiye kapitalizmini yeniden yapılandırmayı düşünüyordu.
Toplumsal muhalefet ezilmiş, Türkiye dikensiz gül bahçesi haline getirilmişti. Özal böyle
bir ortamda ekonomik alanda birçok kararlar
alarak kendi ekonomik politikasını yaşama
geçirmeye çalıştı. Bu ekonomik politika toplumsal muhalefetin susturulmuş olmasına dayandırılmıştı. Diğer yasal partiler ise zaten de
12 Eylül partileriydi. Kenan Evren Cumhurbaşkanı olarak 12 Eylül’ün devam ettiğinin
ispatıydı.
15 A¤ustos At›l›m›,
sistemin ve partilerin iflas›
ncak 12 Eylül’ün planladığı ve kurmak
istediği siyasal sistem PKK’nin gücünü eksik değerlendirmişti. PKK aslında gücünü geriye çekerek, kendini toparlayarak 12
Eylül’ü daha baştan boşa çıkarmış, Zindan
Direnişi ile de yenilgiye uğratmıştı. PKK,
Başkan Apo’nun dirayetli yönetimi altında
mücadeleye yeniden başlamak için kapsamlı
hazırlanmıştı. 15 Ağustos, 12 Eylül’ün kurmak istediği siyasi düzeni ve 2000 yılına kadar yapılmış planlamayı alt üst ederek, inisiyatifin Ulusal kurtuluş mücadelemizin eline
geçtiği ve tüm siyasal gelişmeleri onun belirlediği bir süreci başlattı.
15 Ağustos hamlesi, siyasilerin perde
önünde, asıl yönetenlerin ise arkada olacağı siyasi oyunu boşa çıkardı. 12 Eylül’ün devrimci
hareketleri ezdiği söyleminin de boş olduğu,
en fazla iddialı olduğu bu konuda en büyük başarısızlığı yaşadığı gözler önüne serildi.
İlk bir iki yıl şu gün bugün ezeceğiz diyerek kendini kandıranlar ’87 yılıyla birlikte işin çok ciddi olduğunu anlayarak özel
savaşı boyutlandırmışlardır. Özel savaşın
tırmandırılmasıyla birlikte bu özel savaşa
hizmet edecek iradesi kırılmış siyasetçiler
yeniden devreye sokulmuştur. Demirel’in
yeniden siyaset sahnesine sürülmesi Kürt
A
Download