ZiHNiYET DEGiŞiKLiGi ÜZERiNE

advertisement
r
islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy.15, 2010, s. 151-174.
GÜNÜMÜZ TÜRK AiLE DOKUSUNDA
ZiHNiYET DEGiŞiKLiGi ÜZERiNE
GÖZLEME DAYAll BiR ANAliZ*
Prof. Dr. Saffet KÖSE**
An Analysis of mindset change in Today's Turkish Family Fabric
through Observation
The lnstitution of Family and Religion is as old as the human history and
both institutions are interrelated.lslam like other religions has introduced
important principles and rules in detail for steps taken before and after
starting a family, during its survival and ending. The most distinctive
features of these two institutions are that they both have powerful
defense machenism against changing.
In addition to these, du e to present conflict of the fundamental lslamic
values with viewpoint of modern life, it should also to be stated that
their fundamental strength points which lead the family life are to be
crumpling, even shattering. However the main problem here is that the
mindset shattering those resist!ng points is being received innocently
and directly without being questioned because of being presented in a
cansept and way that sit well with Muslims.ln this article we will through
observation examine some reflections of modernite which is problematic
with religion, inflicting its ethos on family values under these headings
establishing as far as we can as follows:
A. Taking right centered relationship to the' family, instead of duty
centred
Relationship
B.The formatian of repulsiveness in the concept of mercy that determines
relationships inside the family, asa res ult of sernantic-shift
C. Change in definition of freedem
D. Variation in consuming mindset
E. Attempt for diminishing privacy of family
22-25 Mayıs 2008 Tarihlerinde Konya Sivil Toplum Örgütlerince Antalya'da düzenlenen Ufuk Turu Toplangözden geçirilmiş metnidir.
tısındaki konuşmanın
•• Selçuk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı 1 e-mail: saffetkose@selcuk.edu.tr
152
Prof. Dr. Saffet KÖSE
F. Problem caused for interest in children by modern working life
There could be different and additicnal findings to those headings.
However it is believed that those are mainstream. In addition, these
findings could al so be verified using statistics and new researches could
be done from this po int of view.
Giriş
Aile ve din insanlığın tarihi kadar kadim iki kurumdur ve bu ild müessese birbiriyle sıkı ilişld içindedir. Din, ailenin oluşmadan önceki aşamalarında,
kuruluşunda, işleyişinde ve sonianmasında önemli ilkeler ve ayrıntılı hükümler
getirmiştir. Bu, bütün dinlerde böyledir. Aslında dirıin en etldli alanlarından birisi ailedir. Konumuz açısından bu ild kurumun en temel özellilderinden birisi
değişime karşı güçlü direnç noktalarına sahip oluşudur.
Bir başica açıdan balaldığında dini değerlerin muhafcızasında ailenin
rolü ne lcadar büyükse ailenin korunmasında da dinin etldsi o kadar önemlidir.
Dolayısıyla bu ild kurum bekası için belli ölçüde birbirine muhtaçtır. Son din
İslam ve onun öğretilerinin yön verdiği Müslüman aile için de bu esas geçerlidir.
Bütün bunlarla birlil<te bu günün toplumunda İslam'ın temel değerleri ile modem hayatın telalddleri arasında önemli çatışma nol<taları bulunmal<tadır. Bu
gerilimin yüksek seyrettiği alanların başında aile gelmektedir.
İslam'ın öngördüğü aile modelini oluşturacal< ana ilkeler, ayrıntılı hü-
kümler ve bunlar doğrultusunda oluşan Müslüman toplumlardald gelenek
kendi değerler bütünlüğü içinde ele alındığında oldukça sağlam ve tutarlılık
arz etse de topluma ve dolayısıyla aileye yön veren temel direnç noktalannın
modernliğin güçlü araçları tarafından örselendiğini hatta kırıldığını da ifade
etmek durumundayız. Fal<at burada esas sorun, direnç nolualarını aşındıran
zihniyetin masum şeldlde ve Müslümanlara hoş gelen bir takım kavram ve
kalıplarla geldiği için farkında olmadan dolayısıyla sorgulanmadan doğru­
dan doğruya kolayca kabullenilmesinde ortaya çıkmal<tadır.
Özellilde batılı modem kültür, Müslümanca bir hayat tarzını dönüş­
türme hususunda büyük çaba sarfetmektedir. Bu çerçevede İslam'ı modem
hayatın önünde bir engel, bir sorun ve tehdit algısıyla karşısına alarak değer­
sizleştirmeye çalışmal<ta, bu yolda etldli araçlarıyla bütün gücünü kullanmal<tadır. Bu da İslam ile sağlıldı ortamlarda karşıtaşmaya mani olmaktadır.
Bu amaçla bazı kavramlar istismar edilmekte (msl. İslam ve terörü özdeş­
leştirme bunun aracı olaral< da cihadı' gösterme, hadd cezalarını barbarlık
05.02.2010 tarihli haberlerde yer alan bilgiye göre Almanya'da diş hekimine giden ismi Cihat olan bir
Müslüman sırfbu sebeple tedavi edilmemiştir. İsminin kutsal savaş anlamına geldiğini belirten hekim kendisini
tedavi edemeyeceğini belirtmiş ve hastayı reddetmiştir. Hasta, ilgili hekim hakkında dava açacağını belirtmiştir.
Bu tarihlerde ülkemizin gündemini oluşturan tartışmada Başbakan'ın eşinin GATA'da yatan bir sanatçıyı ziyaretinin başörtülü olduğu gerekçesiyle engellenmesinin ortaya çıkması benzer bir zihniyeti yansıtması açısından
ibret vericidir.
GünümüzTürkAile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
153
olarak öne çıkarma vs.; ülkemizdeki uzantısı ise irtica, gericilik, yobazlık,
tutuculuk, orta çağ karanlığı, laildiğe aylarılık iddiası), Müslümanların haldm zihniyetini asla yansıtmayan bir talum itici uç örnelder gündemde tutularal< İslam'ı linç politikası izlenmektedir. Bu da tabii olaral< İslam'a karşı
bir antipatiye sebep olmaktadır. Bunun karşısında yüceltilen selmler Imitür
ve selmler kutsallar İslam'ın fark edilmesini engellemekte, onun değerlerini,
ilkelerinin yön verdiği kültür ve medeniyeri perdelemektedir. "Bu çağda bu
kafa" gibi ldişe dogmalarla adeta dinin temel urodeleri daha baştan mahkum edilerek gündeme getirilmesi bile engellenmektedir. Oysa din içindeId her konuyu kendi kabulleri açısından eleştirenler bu tutumlarıyla çelişld
içindedirler. Din çağdaş değerlerin verileri esas alınarak eleştirilebilir ama
din merkeze alınarak çağdaş kabuller tenldde tabi tutulamaz.
Modern lmltürün ülkemizdeld entelektüel savunucularının en büyük
hatası, besiendiideri batılı kaynaldarın da etldsiyle İslam'a dışarıdan balup
kilise Imitürü ve tarihi açısından yaldaşmaları, Yahudi ve özellilde Hıristiyan
geleneğinin ortaya çıkardığı sorunların İslam'da da var olduğu, dolayısıyla
temel çözümün aydınlanma felsefesinin zihniyetiyle aşılabileceği fikrini
süreidi canlı tutmaları yönündeld gayretleridir. Esasen kendilerinin İslam'a
içeriden bakabilecelderi bir donarumları ve birildmleri de yoktur. Sadece
bir örnelde bu tezimizi somutlaştırabiliriz. Bir öğretim üyesi bir yazısında
İslam'a göre padişahın yetldsinin Tanrı'dan gelmiş olduğunu, padişahın idari
yetldsini şartsız Tanrı'dan aldığım söyleyebilmektedir.3 Bu yaldaşım, Hıristi­
yanlıktald Tanrı adına hareket eden din adamları (ruhhan) sınıfımn İslam'da
da var olduğu ön yargısından kaynaldanan bilgisizliğin ifadesidir. Oysa İs­
lam sadece yönetim ilkelerini belirlemiş uygulamasını ise zaman-mekamn
ihtiyaçlarına göre insanlara bırakmıştır Id bu prensipler evrensel karaltter
taşır. Daha da önemlisi yönetim ilahi değil beşeridir. Her biryönetici yaptık­
larından dolayı sorgulanabilir, gerektiğinde görevden azledilebilir, ispatlanmış olan süistimallerinden dolayı cezalandırılır. Ayrıca İslam'la ruhhanlığın
bağdaşmayacağım gösteren çok önemli esaslar da vardır. Hz. Peygamber bir
beşerdir. Ama o vahiy alır.4 Aldığı vahye o da tabidir.s Bunu insanlara okur,
onları güzel ahlalda donatır, Idtabı ve hikmeti öğretir. 6 İnsanlar üzerinde
zorlayıcı bir yetldsi yoldur, o sadece hatırlatıcıdır.7 Bir beşer olarak ldşisel
2
İslam hukukunun yetersizliği, Müslümaniann ictihad kapısım kapattıklan, bir takım hile-i şer'iyyelerle
Allah'ın
emir ve yasaklannın ters yüz ettikleri şeklindeki oryantalistterin iddialannı doğru kabul ederek ya
ya da dinde refonn isteyen Türk aydınlannın fikirleri şayan-ı dikkattir. Konuyla ilgili iddialar ve
değerlendinneleri için bk. Saffet Köse, Çağdaş İhtiyaçlar ve İslam Huku/m, İstanbul 2004, s.9-42.
dini
dışlayan
3
Osman Okyar, "19.
1997, s. 65, 66.
4
Kehf (18), ll O;
5
Ahziib (33), 2.
Yüzyıl Osmanlı Çağdaştaşınasında Politikanın
Fussılet
(41 ), 6.
6
Bakara (2), 129; Ai-i İmriin (3), 164; Cumu'a (62), 2.
7
Giişiye
(88), 21-22.
Yeri", Liberal Diişiince, IV7, Ankara
r
154
Prof. Dr. Saffet KÖSE
taleplerine itiraz edilebilir,8 insan olaral< tercihlerinde'hataları olabilir. 9 Bunun da ötesinde bizzat Hz. Peygamber İslam'da ruhhanlığın bulunmadığını
beyan buyurmuş,'o bu yönde çabası olanlar açıkça uyarılmıştır. 11
tınınki
Sonuçta şunu belirtmeliyiz, doğu toplumlarının dini tecrübesiyle babütün yönleriyle birbirinden ayrıdır. Dolayısıyla sorun da çözüm de
farklıdır.
Her şeyiyle batılı hayat tarzını benimseyerek ülkemizde bunun yaysavunaral< bu yönde çaba sarfeden anlayışın en önemli faaliyeti batıdald gelişmeye paralel olaral< dini yani İslam'ı, modernliğin ürettiği
kavramlarla yeniden tanımlayaral< beşerileştirmek, dinin alanını tekrar belirlemek, böylece içi boşaltılmış, hayatla bağları koparılmış, Hıristiyanlığa
benzer, her şeyiyle tartışılabilir bir din algısı oluşturmal<tır. Bu yolda diğer
diniere gösterilen saygı İslam'dan esirgenmel<tedir. Bu sebeple ülkemizde
bazı çevrelerce dini olana karşı çok güçlü bir duyarlılık gösterilmel<tedir.'
Çünkü anlaşıldığı şekliyle modernliğe karşı en anlamlı direnç ve eleştiri İs­
lam'dan gelmel<tedir.
gınlaşmasını
2
Modern dünyanın oluşturduğu kavramlarla dini tartıştığımızda dini
merkeze alanlar dışarıdan bir bakışla gericilik, tutuculuk gibi yaftalarla değersizleştirilmeye çalışılmal<tadır. Bir başka boyutuyla aynı tutum
değerleri
İbn Miice, "Taliik", 29; Nesiii, "Kudiit", 28; Diirimi, "Taliik", 15; Tahiivi, Şerlıu Me'tini'l-tistir (Muhamed
Zühri en-Neccfır), Beyrut 1399, III, 82; a.mlf., Şerlıu Miişkili'l-tistir (nşr.Şuayb el-Amafit), Beyrut 1415/1995,
XI, 194.
İbn Sa'd, et-Tabaktitii'l-kiibrti (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 138811968, II, 15; III, 567; Hakim, el-Miistedrek,
Kahire 1417/1997, III, 524, nr. 5872-5873; Halebi, es-Siretii'l-Halebiyye, Beyrut 1400, II, 393.
9
10
Diirimi, "Nikiih", 3; Ahmed b. Hanbel, el-Miisned, VI, 226.
11
msL bk. Kasas (28), 77; Buhari, "Savm 11.. 51, 55, "Nikah", 89, "Edeb", 84; Müslim, "Sıyam", 182, 192.
12
Mesela bazı yıllarda ramazan ayında her hangi bir resmi kurumun idarecisi iftar saatine bağlı basit bir
dÜZenleme yaptığında nasıl kıyametlerin koptuğunu hatırlıyoruz. En tabii hak olarak okulda namaz kılan birkaç
öğrencinin nasıl manşetiere çekilerek linç edilıneye çalışıldığını gördille Ama bu öğrenciler başka bir dinin
mensuplan olarak ayin yapmış olsalardı itiraz bir yana geleneksel Türk hoşgörüsü gündeme getirileceğinden de
eminiz. Nitekim yakın zamanlarda Milli Futbol Takımında Cuma namazı kılmak isteyen (2002 Kore ve Japonya'da dÜZenlenen Dünya Kupasında olduğu gibi) ya da Ramazanda oruç tutınak isteyen futbolcuların yazılı ve
görsel medyada kıyasıya eleştirildiği halde ülkemizin bir takımında oynayan Yahudi futbolcu hamursuz bayramı dolayısıyla maça çıkmayı reddettiğinde geleneksel Türk hoşgörüsünden hareketle takdirkar ifadeler kullanıl­
dığını hatırlıyoruz. İlginçtir ramazan ayında oruç tutan oyuncular yÜZünden bir futbol takımının performansının
düştüğünü belirten bir futbol yazan ve TV yorumcusu "Kur'iin'daki bir hadisten!" hareketle futbolculaniı oruç
tutmaması gerektiği yönünde bir ictihad! yapmıştır. "Bu yıl hacc kurban bayramına geldi" şeklindeki meşhur
ifade ülkemizdeki bazı aydınlann İslamla ne kadar ilgili olduklannı göstermeye yeter iyi bir örnektir. Hacc
ve urnre görevi için kutsal topraklara gidenlerin sayısı artmaya başladığında ülkenin döviz kaybını gündeme
getirenler, tatil için batıdaki merkeziere akın edenleri ıınutınuşlardır. Kutlu doğum haftası ihtifallerinde bazı
programlarda ilahi söyleyen küçük çocuklann ortaya çıkması neredeyse darbe için meşruiyet kaynağı kabul
edilirken benzer yaştaki çocukların mÜZik yanşmalarında boy göstermesi başan sayılınakta, çağdaş bir faaliyet
olarak takdir! e karşılanmaktadır. Ülkemizde üniversiteye giriş sınavlarındaki farklı puan uygulaması ile ilgili
tartışmaların merkezinde imam-hatip liselerinin varlığı da gerçekten dikkat çekicidir. Genel kanı bu okullann
farklı fakültelere girişinin engellenmesi bunun için de bütün meslek liselerinin olumsuz şekilde etkilenmesinin
göze alınınasıdır. Aynı şekilde YÖK'ün farklı fakülteler arasındaki geçişe esneklik getireceği yönündeki haberlerin 04.03.2010 tarihli gazete ve TV' lerde "İlahiyat Fakültesine gir Tıp Fakültesinden mezun ol" şeklinde
verilınesi oldukça manidardır. üsıad'ın dediği gibi öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya ...
GünümüzTürkAile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
ı ss
içeri<J.en de en iyimser bakışla taassup ve tutuculukla, klasik kalmalda damgalanarak fıkirleri anlamsızlaştırılmaya çaba gösterilmektedir. Bu anlayışın
en önemli yan etldsi Müslüman'ca düşünme biçimi önünde engel oluştur­
masıdır. Böylece değersizleştirilmeye çalışılan İslfuni hayat tarzı içinde yeni
kavramlar üretilmesinin önü kesilmekte, modernlikle çatışan ve tepldye sebep olan kabuller buna göre tanımlanma yoluna gidilmektedir. Mesela bir
dönem tartışılan Kur'andaki bazı hükümlerin tarihselliği meselesi, başörtü­
sü mü türhan mı tartışmaları, başörtüsünün farz derecesinde bir yükümlülük olmadığı görüşleri bunun en çarpıcı örnelderindedir.'3
Değişim
ve radikal adımların atıldığı dönemlerde Türk modernleşmesi temel tezini genel anlamda dinin, gelişmenin
önünde engel oluşturduğu dolayısıyla onun yön verdiği gelenek içinde kalarak çağdaştaşmanın imkansızlığı üzerine oturtmuş gözükmektedir. Bu da
dineve dini olana karşı negatifbir tavrın gelişmesine sebep olmuştur. Bunda
modern dünyanın güçlü araçlarıyla zihinler üzerinde kurduğu egemenliğin
etldsi olsa da Müslümanların da kendi ilkeleri doğrultusunda oluşturabii­
dilderi örnekliklerinin olmayışı ve etldn bir aletör olarak sahnede yer almayışlarının tesirinin bulunduğunu belirtmek gereldr.
sürecinin
hızlandığı
Geçmişten
günümüze aile toplumun örgütlenme modeli olarak göbu kuruma olan etldsinin bir fotoğrafının çelcilınesi diklcate değer bir husustur. Bu yazının amacı da budur.
rüldüğünden modernliğin
AİLE DOKUSUNDA MEYDANA GELEN ZİHNİYET DEGiŞiKLİKLERİ
Modernlilde aile ve değişim ilişldsi şu başlıldar altında ele alınacalctır:
A- Vazife yerine hak merkezli ilişkilerin aileye taşınması
B- Aile içi ilişldleri belirleyen merhamet kavramında anlam kayması
C- Özgürlüğün tanımında meydana gelen değişim
D- Tüketim zihniyetinde farldılaşma
E- Aile mahremiyetinin örselenmesi
F- Modern iş hayatının aile bireyleri arasınciald ilgiyi azaltınası
Bir başka uç zihniyet de selefi akımdır. Saf İslam'ı yaşama iddiasıyla birçok uygulamayı bid'at ve şirk
ölçen ve böylece kültürel değerleri ortadan kaldırmaya çalışan bir akımdır. Oysa din toplumda
kültürel formlarıyla hayat bulur ve onun genişlemesini, dinamizmini sağlayan da bu yönüdür. Rafine olmuş
gelenek şeklinde yaşayan bu kültürel değerlerin temelinde dinin ana ilkeleri vardır ve her toplum bu tür uygulamaları kendi tabii ortamında oluşturur. Bunların yerel özellik taşıması, farklı toplurnlara göre değişiklik
arzetmesinin bir Müslüman açısından sorun teşkil etmesi bir yana tam aksine bunlar İslam' ın evrenselliğinin
ve dinamizminin de göstergesidir. Çünkü kök, menba aynıdır. Bu açıdan Türk toplumunun kandil kutlamaları,
mevlit geleneği, kab ir ziyaret! eri, yöresel bazı evlilik merasimleri, giyim-kuşam biçimleri İslam' da bulunmadı­
ğı gerekçesiyle yok sayılamaz. Selefi söylemin açmazı da budur.
13
kavramlarıyla
156
Prof. Dr. Saffet KÖSE
A- VAZiFE YERİNE HAK MERKEZLi iLiŞKiLERiN AiLEYE
TAŞlNMASI
Günümüz ailesinin en temel sorunlarından birisi bireyler arası iliş­
kilerde hak merkezli yaklaşımın aile içi münasebetlerde de esas alınması ve
bu zihniyetin doğurduğu çatışma ortamıdır. Bu gün "her hak sahibine haklanı ver"ı4 anlayışından sıkça duyduğumuz "hak verilmez alınır" noktasına
gelinmiştir. Bir başka ifadeyle halcşinaslzlc kültürü halcperestlilc zihniyetine
doğru evirilmiş, bu da önemli bir çatışma alanı açmış, bazı sancılara sebep
olmuştur. Toplumdaki hakim zihniyetten onun kurumlarını ayrı tutmanın
mümkün olmadığını düşünürsek aynı bakışın ailede de egemen olduğunu
görmemiz kaçınılmazdır. Ancak modern zamanın temel haldar teorisi bir
çatışma ve ahlaki yozlaşma sürecinin ürünüdür ve gücün despotik biçimde
kullanımına karşı zayıf pozisyonda bulunana korunma sağlamayı amaçlamal<:tadır. Bu nazariye, tarihi süreçte hal< ve yetldden kaynaldanmayan katı
ve acımasız vesayet zihniyetine -hatta buna insan üzerinde kurulan mülldyet demek daha açıldayıcı olur- karşı güvence temin eden yaldaşımı ifade
eder. Bu sebeple ezilen kesimler için öngörülmüştür ve tepldsel karal<:ter taşır. Temelinde hal<Sızlıl< vardır ve hal<Sızlığa karşı başkaldırı ve mücadelenin sonucunda elde edilen kazanımları deyimler. Devlet karşısında ezilen
birey için insan haldarı, ailesi içinde ezilen çocuk için çocuk haldarı, işveren
karşısında ezilen işçi için işçi hakları, erkek (kocası ya da ailesi veya toplum olabilir) tarafından ezilen kadın için kadın haldarı, helcim karşısında
hasta haldan hep bunu ifade eder ve bireyi güçlü kılınayı hedefler. Hem bu
arka planıyla hem de yapısı gereği ilişldleri hak üzerine oturtmak kanuni
ya da toplumsal müeyyidelere bağlı olarak şeldlsel sorumlululdarın yerine
getirilmesini sağlasa da vazife ve sevgi temelli ilişidier zincirinin sağladığı
bütünleşmeyi, kaynaşmayı, ilişldlere kazandırdığı derinliği, gereldiğinde fedal<arlığı, diğerkamlığı gerçeldeştiremez. Çünkü hak talebi ldşinin kendini
merkeze alaral< var olma mücadelesinin bir ürünüdür ve zımni olaral< karşı
tarafın vazifesini ihmal ettiğini, bir başka ifadeyle kendisinin haldana karşı
tecavüzde bulunduğunu sonuçta da haldı bir tepldyi ifade eder. Buna göre
hak mücadelesinde öteldne rağmen elde edilmiş kazanımlar vardır. Böyle
bir ortamda halda ikrar ya hal< sahibinin gücünden kaynaldanır ya da koruyucu araçlarla (müeyyideler) sağlanır. Bu ise haldan en zayıfzeminini teşldl
eder. Çünkü bir zaman sonra halda koruyan güç kaybalabilir ya da hak ihlali
hukuken ispat edilemeyecek biçimde gerçeldeştirilmiş olabilir. Dolayısİyla
sadece harici mekanizmalar halda korumak için kafi değildir. Vazife sorumluluğu ise ldşinin karşı tarafın haldam merkeze alaral< kendisini sorumlu
tutmasını öngörür. Böylece doğrudan karşı tarafın var olma haldam tanır.
14
Ebı1 Ya'Jii, el-lvfiisned (nşr. Hüseyin Selim Esed), Dımaşk 1984-86, II, 193; Salıilıu İbn Hibbiin bi-tertibi
İbn Bala/ı.cin (nşr. Şuayb el-Arnaı1t-Hüseyin
Selim Esed), Beyrut 1404-1408/1984-88, II, 24; Taberiini, el-Mu'cemii 'l-kebir (nşr. Harndi es-Selefi), Beyrut 1404/1983, XXII, 112.
GünümüzTürkAile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
157
Bu sebeple İslam'ın temel metinlerinde haldardan bahsedildiğinde bile hal<
sahibine hal<kının hatırlatılınası yerine daha çok o hald<a karşı vazifeli olamn sorumluluğuna dild<at çekilmesinin sebeplerinden birisi de budur. Hal<
merkezli bir zihniyetin huzuru sağlayabilmesinin tek şartı hak sahibine
haldundan çok ona karşı vazifeli olana sorumluluğunu hatırlatma!<, vazife
bilincinin düzeyini yükseltmektir. Aile de buna daha da çok ihtiyaç vardır.
Yapısı itibariyle de vazife merkezli ilişidier daha sağlam, hak talebi temelli
ilişidier ise daha lmılgan ve ayrışmaya daha meyillidir. Çünkü hal< mücadelesinin nihai hedefi adalettir. Adalet ise zorunlu olaral< hal< edene hal<
ettiğini vermelde sımrlıdır. Bu, ilişldlerdeld en alt sımrı ve en son noktayı
temsil eder, esneme payı yoktur, sınırı zorlama lurılınayı beraberinde getirir.
Bu sebeple belirlenen çizginin ötesine geçmek zulümdür. Dolayısıyla aile içi
ilişldleri en alt düzeyi temsil eden değere göre yürütmek sağlıklı bir yol değildir. Ailedeld münasebetleri adaleti de aşan değerler belirler.
Vazife ve sorumluluk şuurunun belirleyici olmadığı ilişidier ağında
hal< sahipleri ne kadar haldı olurlarsa olsunlar çoğu kere mağdur olmuşlar­
dır. Vazife ahlalu, sorumluluk bilincini zorunlu olarak doğurduğu için karşı
tarafın haldum istemeye ihtiyaç b ırairmadan garanti altına alan bir davramş
biçimi geliştirir. Bunun tabii sonucu olaral< karşı tarafı ezme gibi anlayış ya
da duygu söz konusu olamaz. Haklar başkaları vazifelerini yerine getirdiği
ölçüde korunabilir. Bu sebeple İslam açısından ldşi hal< sahibi olmal<tan öte
sorumlu bir varlıktır. Bu bilinç diğerinin haldum ikrar sonucunu doğurur.
Buna göre mesela mehir kadının haldundan önce kocamn vazifesidir. Bir
Müslüman önce Allah'a sonra kendisine ve çevresine karşı sorumlu varlık
olarak her hal< sahibinin haldam gözetmek, onun saygınlığım çiğnememek­
le yükümlüdür. Hz. Peygamber'in Kur'an-ı Kerim'in birden fazla evliliklerde
şart koştuğu eşler arası eşitlik•s hususunda onların talebine gerek olmal<Sı­
zın vazifesini müdrik sorumlu bir ldşi olarak: ''Allahım! Benim gücüm dahilindeld tal<simim budur, gücümün haricinde kalan ve sadece senin tasarrufunda bulunan konularda ise beni sorguya çelrme!"'6 şeldindeld yal<arışında
bu zihniyet açık bir şeldlde görülmektedir. Kısaca vazife ahialu ve sorumluluk bilinci bizi karşı tarafın haldana karşı doğrudan görevli l<ılar. Esas olan,
hep alan ve isteyen değil veren ve vermeyi seven bir zihniyetin sahibi olabilmektir. Çünkü veren el alan elden üstündür.'7 Bu sebeple İslam kültürünün
heıldm zihniyeti: Bu benim hakkım senin de vazifen yerine bu senin en tabii
hakkın benim de en temel vazifem şeldindeld anlayıştır. Kısaca ifade etmek
gereldrse benim haldum onun vazifesi ya da senin vazifen yerine benim vazifem senin ya da onun haldu şeldindeld zihniyettir. Müslüman toplumlarda
başkalarına karşı vazife ve sorumluluk öyle sağlam bir zemine bağlanmıştır
15
Nisii' (4), 3.
16
Diirimi, "Nikiih", 25;
17
Buhii.ri, "Zekat", 18; Müslim, "Zekat", 94; Ebfı Davfıd, "Zekat", 29; Nesa!, "Zekat", 52 ...
Ebfı Diivfıd,
"Nikiih", 38.
158
Prof. Dr. Saffet KÖSE
Id bunun adı da kul hakkıdır ve ihlal durumunda Allah'ın bağışlamadığı ve
sahibi dışında da hiç ldmseye af yetkisi vermediği bir olgudur.
Modern batının vazifeyi teğet geçip hak sahibini kışkırtan seküler
haklar nazariyesi, modernliğin temel aldığı eşitlikçi yapı, paylaşımı, fedakarlığı, diğerkamlığı unutturmuş, ben merkezli 1 bencil, veren el değil hep
alan el olmal< isteyen, kendisiyle baş başa kalınalttan mutlu olacağını düşü­
nen bir insan tipi üretmiştir. Haldara dayalı münasebetler sistemi İslam toplumunda vazifeyi merkeze alan ilişkiler düzenini sarsınış bu da ailede yeni
bir evlilil< anlayışına zemin hazırlaınıştır. Evlilik sıradan bir aldt ve adeta karşılıldı çıkariara dayalı bir antlaşma özelliğine bürünerek huzur veren'8 sıcak
yuva hüviyetini ve büyülü dünyasını neredeyse kaybetmiştir. Bu türden bir
yaklaşım aile bireyleri arasındili bağı esnetmiş, çözmüş, birbirinden bağımsız bireyler üretmiştir. Daha derin duygularla eş ve çocukları birbirine
bağlayan, bütünleştiren dini ve ahlaki değerler yerine rasyonalite temelli
mantık eviiliideri ailenin doğal/fıtri yapısını örselemiş onu dış şoklara karşı
dayanaksız hale getirmiş, tabii olarak da boşanmaların arttığı bir süreç doğ­
muştur. Oysa aileyi ören duygulardır. Fedakarlığı sağlayan da budur. Bu öyle
bir fedakarlıktır ki eşierin birbirlerine karşı hayatının özel alanlarını bir kenara bıraktığı bir paylaşımı ifade eder. İlişkileri rasyonalite üzerine kurmak
18
Rfun (30), 21.
Günümüz Türk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
159
engeller.'9 Bir Arap kadınının
kızını gelin olarak evinden çıkarırken söylediği şu sözü karı-kocanın birbirlerine karşı konumlarını oldukça anlamlı biçimde ifade eder: "Sevgili kzzzm!
Sen kocana cariye ol ki o da sana köle olsun."20 Burada evliliğin köle-cariye
ilişkisine vurgu ile açıklanmaya çalışılması modern zihin açısından probonu
sıradanlaştırır, ilişkilerin derinleşmesini
19
Maalesef ibadetlerin bile sosyal ilişkilere getirdiği bu yöndeki derinlik büyük ölçüde ortadan kalkmış, bu
türden dini vazifeler sığ bir görüntüyle şekilsel sorumlulukların ifa edildiği ritüellere dönüşmüştür. Mesela artık
dini bayramlar bile birçok aile için paylaşmarun, kaynaşmarun, taruşmanın, coşkunun, belki dertleşmenin yaşandığı hatta belli ölçüde tatlı bir telaşın, meşakkatin zevkinin tadıldığı, büyük aileyi oluşturan birçok akrabanın
bir araya gelebildiği müstesna günler olmaktan çıkmış tatil halini alarak insanlardan kaçış için bir fırsat telakki
edilmiştir. Bu açıdan kurbanların yükümlüsü tarafından hiç görülıneden bir demek veya vakıf aracılığıyla vekaleten kesilınesinin de sorgulanması gerekebilir. Bu bile kurban telaşından kaçışın, yalnız kalmanın bir ifadesi
olabilmektedir. Bu ibadet de artık profesyonel k:urwnların sahibine vekaleten kesildiği, ruhundan uzaklaşmış sadece et ihtiyacını karşılamaya dönük yönüne bakılan bir zihniyete doğru yol almaktadır. Bu sebeple en azından
bir ailede birden çok kurban kesimi söz konusu olduğıında hiç değilse birisini aile ile birlikte eda etmenin daha
uygun olacağını belirtmek gerekir. Keza camilerde cemaatle namaz kılınakla neredeyse evde tek başına namaz
kılınakarasında bir fark kalınamıştır. Günlük hayattaki ilişkilerde de bunun yansunalan her an gözlenebilınek­
tedir. Mesela borç ilişkilerindeki değişime bakmamız bu hususta oldukça açıklayıcıdır. Kur'an-ı Kerim günlük
hayatta ihtiyaç sahibine karşılıksız borç vermeyi Alliih'a borç vermek olarak takdim etmekte (msi. bk. Bakara,
2/245; Maide, 5112; Hadid, 57/11, 18), borçlunun, ifa vakti geldiğinde borcunu ödeyemez duruma düşmesi halinde de ona ek süre tanınmasını tavsiye etmekte hatta bağışlayıvermenin daha hayırlı olacağını belirtmektedir
(Bakara, 2/280). Bu gün borçlunun borcunu zamanında ödeyemediği takdirde alacaklının alacağını yasal faiziyle birlikte tahsil edeceğini daha baştan bildirmesi ilişkilerin boyutunun hangi noktaya geldiğini yansıtan önemli
bir örnektir. Günümüzde muhafazakar ailelerin birçoğunda kıziann okutulmasının ana sebebi ekonomik bağım­
sızlık ve kocarun karşısında bir güce sahip olabilmektir. Keza evlilik öncesinde "ben şu kadar mehir isterim
ve alınadan inızayı atmam" ya da "evlenmeden önce bir taliik hakkı isterim" türü talepler bu tür bir zihniyetin
eseridir. Halbuki Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber bu tür konularda faziletli/fediikar/lütufkar ı;lavranılınasuu
istemektedir (Bakara, 2/236-237). Mesela devlet-vatandaş, kan-koca, ana-baba, satıcı-müşteri, işçi-işveren iliş­
kilerinde hep lütufkarlığa, rabmete dayalı vazife merkezli anlayış ve bunun doğurduğu sevgi ve mahabbet/meveddet vardır. Söz gelimi kan-koca ilişkilerinde aynlık söz konusu olsa bile lütufkarca davranabilınek, ihsanı
merkeze alarak ayniahilrnek (Bakara, 2/229), satıcının !artarken ağır ağır tartınası ve fazlasıyla vermesi (İbn
Mace, "Ticarat", 34) bu anlayışın ne kadar önemli olduğıınu göstermeye yeter Iki misaldir. Hz. Peygamber'in:
Satarken, satm alırken ve alacağım talep ederken kolaylık gösteren kişiye Allah rahmetiyle muamele etsin"
(Buhiiri, "Büyıl"', 16; İbn Mace, "Ticaret", 28) şeklindeki duası ilişkilerimizin nasıl alınası gerektiğini anlatan
sadece örneklerden birisidir. Burada bir hususa daha işaret etmek gerekir. O da şudur: Modem dönemin en
temel özelliklerinden birisi teknolojik gelişmelerin birçok alanda insanı kendisine yeter hale getirmesidir. Bu
inıkan fedakarlığa dayalı ilişkilerin zayıflamasında belli Ölçüde etkin olınuştıır. Birçok alandaki hizmetler bu
gün profesyonelce icra edilen meslek haline gelmiştir. Bunun sonucunda artık günlük hayatta insanların yardunlaşma noktasında birbirine muhtaç olmaması yönündeki çaba hızla sonuç vermektedir. Bu durum belli bir değer
karşılığında hizmet alan ve hizmet veren ilişki düzeni kurmuştıır. Es.asen kapitalizmin en temel özelliklerinden
birisi de budur. Daha fazla kazanma bedefi de hizmet çeşitliliğini beraberinde getirmiştir. Daha da önemlisi
artık yardım ya da borç isternek neredeyse ayıptanır bale gelıniştir. Mesela borç isteyene yapılacak ilk tavsiye
kredi çekmesidir. Aracıyla bir yere götürüverme talebine karşı söylenecek söz, ihtiyacı olarun taksi tutmasıdır.
Zaten bu yöndeki arzulann da söndüğü söylenebilir. İlginçtir bu günlerde TV reklamlannda borç isteyenin kredi
çekmesini teşvik eden ve kendisinden borç isteyen bir dostuna borç vermemek için çeşitli daleveralar çeviren
insaniann tavırlan sergilenmektedir. Böylece bir başkasından borç isteme yerine bankaya mürncaatın daha iyi
olduğu mesajı verilınektedir. Prfesyonel hizmetler inıkanı olanlar için bir rahatlık sağiasa da ilişkilerdeki derinliği azaltmış ve bencilliğin kökleşmesine vasıta olınuştıır. Teknolojiyi kullanma inikanından mahrum olarıların
hareket alanını daraltmıştır. Batı dünyası genel anlamda vatandaşianna sağladığı hayat standardı ile ihtiyaç
duyduğu hizmetleri karşılayabileceği inıkiinlan sunmuş ve boşluklan doldurmuştıır. Oysa bizim gibi ülkelerde
insarılar hala birbirlerine muhtaçtır. Burada söz konusu edilen teknolojik inikaniann kullanılmasının eleştLrisi
değil bunun doğurduğu boşluklann insanca doldurulması yönündeki çabaların aksamamasıdır.
20
İbn Abdirabbih, el- 'Jkdii '1-ferid, Beyrut 1420/1999, VI, 91; Meydiini, Mecma 'u'l-emstil (nşr. M. Muhyiddin Abdülbamid), Beyrut, ts. Diiru'l-Ma'rife, II, 263; İbşihi, el-Mustatraffi Idi/lifennin mustazraf(nşr. Müfıd
M. Kumeylıa), Beyrut 1406/1986, II, 479; Ahmed Zeki Safvet, Cemhereiii hutabi'l- 'Arab, Beyrut, ts. (el-Mektebetü'l-İlıniyye), I, 145.
160
Prof. Dr. Saffet KÖSE
lemli gözükebilir. Ancak bunun karı-kocanın birbirleriyle bütünleşmelerini
ifade eden metaforik bir anlatım olduğunu belirtmek gerekir.
B-AİLE İÇİ İLİŞKİLERİ BELiRLEYEN MERHAMETKAVRA-
MlNDAANLAM KAYMASI
İslam'ın genel anlamda varlılda, özel anlamda da aile içi ilişkiler­
de (anne-baba, eşler ve çoculdar) 21 esas aldığı en temel kavram rahmet ve
merhamettir. Rahmet, Allah-insan, insan-insan ve insan-alem ilişkilerinin
dinamiğidir. Allah Te'ala Kur'an-ı Kerim'in hemen başında kendisini Alemlerin Rabbi olaral< takdim ettikten hemen sonra rahmô.n ve rahlm sıfatına
yer verir, 22 rahmetikendisine ilke edindiğini/3 rahmetinin her şeyi kuşattı­
ğını bildirir.24 Bir kutsi hadiste rahmetinin gazabını geçtiğini 1 aştığını bildirir.2s Kendisini rahmet edenlerin en merhametlisP6 ve en hayırlısı sayar. 27
Peygamberini de rahmet vasfıyla ön plana çıkarır ve müfessirlerin ifadesiyle
sadece son Peygamberine beraberce rafıjve rahlm sıfatıarını layık görür/8
Onu alemiere rahmet olaral< gönderdiğini bildirir, 29 O da kendisini rahmet
peygamberi olarak tanımlar,3a ashabı için yaptığı duanın son kısmında "Bize
merhamet etmeyeni başımıza musaHat etme" yakarışında bulunur.31Kur'anı Kerim, mü'minlerin de aralarında merhamet duygusu ile hareket etmeleri
gerektiğini belirtir32ve birbirlerine merhameti tavsiye etmelerini ister.33 Hz.
Peygamberin bir Müslümanın hayırlı olan bütün işlerine besınelesiz başla­
masını eksildil< olarak belirtınesi de34 ralıman ve rahim olan Allah'ın adıy­
la başlanan işte merhametin etldsinin gösterilmesinin istemesindendir Id
besınele çeken mü'min de bunu taahhüt etmektedir. Al<si tutum rahmetten
uzak tutulmaya sebep olur (bk. aş.). Günde beş valdt kılınan namazların
her bir rekatında okunan Fatiha suresinde de Alemierin Rabbinin ralıman
ve rahim sıfatı tekrarlanır. Bütün bunlar bu kelime ile ifade edilen anlamın
İsra (17), 23-24; Rum (30), 21; Buhfui, "Edeb", 18; Ebu Diivı1d, "Edeb", 144; Tirmizi, "Birr", 12; İlın
Mace, "Edeb", 3.
21
"
Fatiha(!), 3.
23
En'am(6), 12,54;A'raf(7), !56;Mü'min(40), 7.
24
A'riif(7), !56; Mü'min (40), 7.
23
Buhari, "Tevhid", 15, 22, 28, 55, "Bed'ü'l-halk", I; Müslim, "Tevbe", 14-16; İlın Mace, "Zühd", 35.
26
A'raf(7), !51; Yusuf(l2), 61, 92; [Enbiya' (21), 83].
27
Mü 'minı1n (23 ), I 09, 118.
28
Tevbe (9), 128.
29
Enbiya' (21), 107.
30
Müslim, "Fezail", 124.
31
Tirmizi, "De'avat", 79.
32
Fetih (48), 29.
33
Bel ed (90), 17.
Muttaki ei-Hindi, Kenzü'l-'ımımdl (nşr. Bekri Hayyani-Safvet es-Sekka), Beyrut 1401/1981, I, 555, nr.
2491; Suyı1ti, Cdm i 'u '1-elıddis, nr. 15584; Aclı1n1, Keşfii '1-lıafd ', Kahire 1352, II, 119, nr. 1964; ayrıca bk. Darekutni, es-Sünen (Seyyid Abdullah Haşim), Beyrut 1386/1966, I, 229.
34
GünümüzTürkAile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
161
Müslümanın hayatında ne kadar merkezi bir konumda bulunduğunu göstermeye yeter bir husustur.
Rahmet kelimesi Allah açısından Onun yarattıldarına lutuf ve inayeti
demektir. Bu rahmet sayısal olarak 1 nicelik açısından (k~mmiyet) sonsuz,
kalite 1 nitelik balamından (keyfiyet) ise en üstündür. Bu açıdan merhametin aynı zamanda acıma karakteri taşıması tabiidir, olumludur ve beldenen
de bir şeydir. Çünkü Allah-kul arası ilişkiler dikeydir.
İnsan ilişkileri açısından rahmetin tecellisi olan merhamet iki unsuru ihtiva eder.3' Birincisi incelik, nezal<et, şefkat anlamına gelen rikkat;
ilcineisi de gönülden gelen bir sevgiyle, ineitici bir tavır takınmal<sızın istenilenden fazlasıyla iyilik etmek manasındald3 6 ihsô.ndır. İhsan kelimenin kökü
dild<ate alındığında iyilikte estetik bir unsurun bulunduğu ve buna da özen
gösterilmesi gerektiği açıkça görülür. Kur'an-ı Kerim ve hadislerde iyilil< için
özellilde hüsn (güzel) kökünden türemiş olan hasene (ç.hasenat) kelimesinin kullanılması da37 buna işaret içindir. Kaldı ld Kur'an-ı Kerim iyilik olsun
diye yapılan eylemde mildan ne olursa olsun ineitici bir tutumun bulunması halinde onun iyilik olmaktan çıkacağını ve bunun Allah katında bir değe­
rinin bulunmayacağını açıkça belirtir.38 İşte bunun için Hz. Peygamber, Allah Te'ala'nın bütün varlıldarla ilişkilerde ilisan hassasiyetinin gözetUmesini
istediğini bildirir.39 Çünkü davranışlarda kabalık, ilişldlerde sertlik, sözlerde
larıcılık, hatada hoş görüsüzlük kısacası taş kalplilik (Jazz ve galfzu'l-kalb)
ve merhametsizlik sağlıldı bir iletişimi engellediği için kurumsal yapıyı yı­
kan ve dağıtan bir niteliğe sahiptir.4° Öyle ld Kur'an boşarnada bile ihsan
duyarlılığının gösterilmesini ister. 41
Toplumda olduğu gibi onun en küçük ama en önemli birimi olan ailede de rahmetten doğan merhametin tabii olarak doğurduğu muhabbet ve
sevginin belirleyici olduğu iyilik merkezli ilişkiler, istenilen şeyin gönül coş­
kusuyla fazlasıyla yapıldığı (ihsan), her davranışın olumluya yorumlandığı,
af ve hoş görünün bir lutuf değil vazife telaldd edildiği huzur ortamını doğurur. ilişldlerin temeline oturan bu zihniyet adaleti aşan bir özellik arzeder ve her türlü ilişldye sadal<a değeri kazandırır.42 Fazlalığın verilmesi bir
gönül işi olduğu için sevgi temeline dayanır ve bu tür bir davranış, verene de
35
Rağıb, e/-ı\;fiiji·ediiı,
36
Bk.
37
M. Fuad Abdülbili, el-Mu 'cemü '1-miifelıres, "h.s.n." md.; Wensinck, Concordance, "h.s.n." md.
38
Bakara (2), 262-264.
"r.h.m." md.
Rağıb, el-Miiji·ediiı,
"h.s.n." md.
Müslim, "Sayd", 57; Ebı1 Davı1d, "Edahi", ı 1; Tirmizi, "Diyaı", 14; Nesai, "Dahaya", 22, 26; İbn Mace,
"Zebaih", 2.
39
•o
Aı-i
41
Bakara (2), 229.
42
Buhil.ıi,
imran (3),
''Vesaya", 7.
159.
"Cenaiz", 37, "Merda", 75, "Vesaya", 2,
"Meniikıbü'l-ensar",
49; Müslim. "Vasiyet", 5;
Diiri.ııJj,
162
Prof. Dr. Saffet KÖSE
alana da huzur veren bir atmosfer oluşturur. Bu sevgi sayesinde adalet aşı­
lır, katı hiyerarşik tavır ortadan kalkar, gönüller bu bağla kopmaz biçimde
birbirine bağlamr. Yine merhamet, aile içinde buyurgan tavrı, güce dayalı
iktidarı, duyguların bencilliğini ortadan kaldıran bir işlev görür, ilişkilerin
yatay biçimde seyretmesini sağlar, fedald.rlığı güçlendirir, başkasına kendisini tercih etme anlamına gelen ve Kur'an-ı Kerim'in övdüğü isar ahlakı­
ru43 pekiştirir. Aslında insanların bulunduldan ortamda gösterdilderi ülfet,
sevgi ve merhamet Allah'ın yüze bölüp ahirette mü'ıninlere muamelesinde
göstereceği için yanında tuttuğu doksan dokuzundan arta kalan ve dünyaya
indirdiği rahmetİn yüzde birlik dilimin bir tecellisidir.44 Varlılda ilişkilerde
merhameti esirgemek aym sonuçla karşılaşma sonucunu doğurur.4s
Sonuçta Müslüman aile, ilişidier ağını merhametten doğan sevgi/
meveddetin ördüğü, fedakarlığın, feragatın zirveye çıktığı, derin duyguların, kopmaz bağların bütünleştirdiği büyülü, mahrem bir yapıyı ifade eder.
Bunun karşılığı da huzur ve mutluluktur.
Günlük dildekullandığımız m erhametin acıma hissinden doğan esirgeyicilik anlamında yaygınlık kazandığım biliyoruz. 46 Bu manasıyla merhamet bir hiyerarşiyi de ifade etmektedir. Dolayısıyla bir iticilil< de gözükmektedir. Birisi acıdığı için onun affına mazhar olmak ya da acıdığı için ondan
iyilik görmek, lutfuna mazhar olmak ineitici tutumu ifade eder. Çünkü bir
tarafın güçlü diğerinin acz içinde olduğunu belirtir. Bu anlamı ve özelliğiyle
merhamet sadece Allah açısından anlamlıdır ve beldenen de bir durumdur
ve ona mazhar olmak kul açısından bir şereftir, nimettir. Çünkü Allah-kul
ilişldsi hiyerarşik yapı arzeder ve dikey özellik taşır. Oysa aile içi ilişldlerde
bu anlam yoktur. Merhamet, az önce üzerinde durulduğu üzere rikkat ve
ihsan'dan oluşan iki unsuruyla ilişkilere yatay seyir kazandırır. Bu ise acıma
duygusunun oluşturduğu bir ilişki düzeni değildir. Çünkü eşler üstün yönleriyle birbirlerinin eksildilderini tamamlayarak47 sarıp sarmalayan48 böylece
bütünleşip yek vücut olan49 ayrılmaz bir bütündür. Merhamet ve meveddetin yön verdiği ilişld, hiyerarşik ve eşitlikçi düzlemi aşan derinlildi bir ruh
hali ve duygu ildimini ifade eder.
43
Haşr
44
Buhfui, "Edeb", 19; Müslim, "Tevbe", 17; Tirmizi, "De'aviit", 100; İbn Miice, "Zübd", 35.
45
Bulıfui,
( 59), 9.
"Tevhid", 2, "Edeb", 18; Müslim, "Feziiil", 65-66.
Mesela kurumlannın özelleştirmesine karşı greve giden işçilere bir bakanın 25.01.2010 taribinde merhametli davranınakla hata ettikleri şeklindeki beyanı üzerine basında çıkan merhamet algısında bunu açıkça
görmek mümkündür.
46
47
Nisii' (4), 34.
48
Bakara (2), 187.
49
Nisa' (4), 21.
GünümüzTürk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
163
C-ÖZGÜRLÜGÜN TANIMINDA DEGİŞİM
Müslüman kültüründeki özgürlük anlayışı ile modern batı dünyası­
nın bu kavrama yüklediği anlam taban tabana zıttır. İki zihniyet açısından
özgürlüğün tanımında belirleyici unsurun din olduğunu söylemek çok da
hatalı değildir. Modernliğin kaynağını oluşturan Hıristiyan batı toplumlarının kültüründe hürriyet, Tanrı'dan özgürleşme anlamına gelmekte, Tanrıdan uzaldaştıkça 1 bağımsızlaştıkça artan bir özellik arzetmektedir. Bu
anlayışı doğuran temel itici güç (saik) tanrısal yetldleri elinde bulunduran,
bir anlamda tanrılaşınış ruhhan sınıfına karşı oluşan teplddir. Özellikle aydınlanma felsefesinin de etldsiyle modern batı dünyasında kutsalı dışlayan
ve Tanrının yerine insanı, vahyin yerine aldı, dinin yerine bilimi, mabedin
yerine mektebi merkeze alan hümanist, pozitivist bir zihniyet gelişmiş, bir
anlamda insan daha özel ifadesiyle nefis tanrılaştırılmıştır. İnsan, Tanrıdan
daha doğrusu onun temsilcileri olduğu inancıyla hareket eden ve Tanrısal
yetldleri kullanan ruhhan sınıfından bağımsızlaşırken nefsine bağımlı hale
gelmiştir. Sonuçta nefsin arzuladığı her şey neredeyse mubaha dönüşmüş,
hedonizm 1 hazcılık hayatın en özel alanlarına bile nüfuz ederek haldm olmuş, nefsi arzuların önündeld bütün engeller kalkınış, adeta vahşi 1 kontrolsüz şehvete kapı aralanınıştır. Bununla sadece cinsel haz değil daha genel anlamıyla nefsi arzuların, fıtri 1 tabii değerlere karşı hazcı 1 hedonist
egemenliğin kastedildiğini belirtmeliyiz. Aslında batıdald özgürlük sürecini
ruhhan sınıfının tutkularından insanın kendi nefsinin egemenliğine geçiş
süreci olarak ifade etmek de mümkündür. Bu açıdan batıda gelişen aydın­
lanma değerleri ile özgürlük anlayışı arasında bir ilişld vardır ve aydınlanma
dinin karanlığından, aklın daha doğrusu nefsin aydınlığına! çıkış sürecini
deyimlemektedir. Orta çağ karanlığı ifadesinin arka planında da bu anlayış
vardır.
İslami düşüncede gelişen özgürlük anlayışının buna zıt karakter tagörülmektedir. Çünkü ulema açısından gerçek hürriyet nefsinden 1
dünyevi tutkulardan kurtulmak ve Allah'a kul olmaktır. Allah'a kulluk hürriyetin özünü teşldl eder. Çünl<ii bu sayede insan "nefsô.nf arzu ve istekler'inin
etldsinden, onların ldşiyi haltirniyeti altına almasından kurtulmakta, onun
prangalarını kırmaktadır. Bunun için Kuşeyri (ö.465/ıo72) özgürlüğün haldkatinin kulluğun kemalinde olduğunu belirtir.so Şu halde Allah'a bağlılık
ölçüsünde özgürlük kemal bulur, artar, mükemmelleşir. Bu açıdan özgürlük
ubudiyetin nihai 1 zirve noktası kabul edilir.5' Allah'ın dışınciald her şeyi gönülden çıkarmak 1 mô.sivô.'dan 1 ağyô.rdan (Allah'ın dışınciald her şey) azad
olmak, dünyanın taşı ile altınını bir görmek özgürlüğün esasıdır. Ebu Ali
ed-Dekkak'ın (ö.405/ıoıs): Kim dünyaya ondan özgür olarak girerse ahirete
şıdığı
so
er-Risdle
sı
Tiinevl,
(nşr.
Abdülkerim el-Ata),
Keşşdfo Jstıldlıdti'l-fim(m,
Dımaşk
2000, s. 349.
Kalküta 1862, I, 292.
164
Prof. Dr. Saffet KÖSE
göçerken de ondan hür olur (ondan hesabı kolay olur) 52'sözü bu noktayı aydınlatmaktadır.53
Kur'an-ı
arasındaki sözleşmes 4
hükümleri ile
nefsarn arzu ve İstelcierin çatışması karşısında ikinciye uymayı mecazi anlamda "hevayı 1 arzuları tanrı edinmek" olarak vasıflandırır. Çünkü bunda
kasıt olmasa da fiili olarak Allah'ı bir kenara bırakarak nefsi dinleme ve ona
tabi olma vardır. Hz. Peygamber'in "Zina eden zina ettiğinde mü'min olarak
zina etmez, çaldığında mü'min olarak çalmaz, içki içtiğinde mü'min olarak
içmez" hadisiniss de bu bağlamda anlamak isabetli olur. Çünkü Allah'ın yasaldadığı, nefsin ise emrettiği bir şey karşısında nefsi dinlemek ya da Allah'ın
emredip nefsin karşı çıktığı bir şey konusunda nefse uyarak Allah'ın emrini
yapmaktan kaçınmak nefsi tanrı edinmek gibidir. İşte Allah TeaJa Kur'an-ı
Kerim'inde bu tutumu "Gördün mü süjlf arzularını (hevasınz) kendisine tanrı edineni?"'6 ayetiyle kendi buyruldarını bir kenara bırakıp nefsinin taleplerine tabi olanı, mecazi anlamda heva heveslerin/nefsin kulu/tutsağı olarak değerlendirir. Buna göre gerçek anlamda hürriyet bu sözleşmeye uyarak
nefsani İstelcierin prangasından kurtulmaktır. O halde insan bu sözleşme­
ye uygun davrandığı ölçüde özgür ve kendi kendisinin efendisidir, nefsani
arzu ve isteiderine uyduğu nispette de onun esiridir, görünüşte hür olsa da
gerçekte tutsaktır. Bundan dolayı ünlü mutasavvıfMevlana'nın (ö.672/ı273)
"Ya Rabbi! Her köle azfıd edildiği gün sevinir. Ben ise sana gerçekten kul-köle
52
Kuşeyri,
Kerim, Allah ile kul
s. 349.
Burada şu hususa işaret zarureti vardır. Bu ifadeler, dünyanın ya da dünyevi zenginiikierin önemsenrnemesi gibi bir anlama gelmez. Aniatılmak istenen dünyayı gönlüne yerleştirmenin, dünya için ahireti feda etıne­
nin doğru olmadığı fikridir (Niizi'at, 79/37-39). Müslümana düşen dünya ve ahiret dengesini kurması (Kasas,
28/77), maddi olanın kendisine (Al-i İı:nrılıı,3/180; Nisa', 4/37; İsra', ı7/IOO; Muhammed, 47/38; Hadid, 57/7,
ı O, 24; Hümeze, ı 04/2-4) değil kendisinin maddi olan neyi varsa ona hükmedebildİğİ (Bakara, 2/ı77, 195; İbra­
him, ı4/31; Haşr, 59/9; Teğabün, 64/16 ... ) bir zihniyete sahip olması, gerektiğinde Allili 'ın nzasını kazanmak
amacıyla bütün maddi varlığını feda edebilmesidir.
53
54
A'riif(7),
ı67.
Buhiiri, "Meziilim", 30, "Eşribe", 1, "Hudı1d", ı, 6, ı4; Müslim, "İman", 100, 104 ... ; Küleyni, el-Kdfi,
"Babü '1-Kebiiir", 6, ı6, 21; "Babü'I-Kımiir ve'n-nühbe", or. 4.
55
56
Furkan (25), 43; Casiye (45), 23.
GünümüzTürk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
olduğum
zaman
sevineceğim"
sözü bu
165
gerçeğin
düşünürler açısından özgürlüğün fotoğrafı
bir ifadesidir.s7 Müslüman
budur.
İki farldı özgürlük zihniyeti tabii olarak kadın-erkek ilişidierinde
de dolayısıyla aile ile ilgili konularda ild zıt yaklaşıma (mahremiyet ile ibaha) sahiptir. İslam kültürü aileyi ilgilendiren bütün alanları insanın en özel
sahası olarak gördüğü için hürrneti 1 rnahrerniyeti (hararnlılık) esas alrnışs 8
serbest alanları sılu kurallara bağlamıştır. Bu anlayış doğrultusunda aile ile
ilgili hususlarda Müslüman toplumlarda bir hassasiyet gelişrniştir. Modern
kültür ise bu hususta daha serbestiyetçi (ibaha) bir tavır talunrnıştır. Mesela
bu günl<ü bazı batı toplumlarında özgürlük adına fıtrata aylurı evlilildere
izin verilmesi bu zihniyetin sonucudur. Tanrı İnsan! neyi isterse o meşru­
dur. İşte Kur'an-ı Kerim'in tutkuları tanrı edinrnek şeldideld eleştirisis9 ve
Haldun ölçüsü karşısında tutkularına 1 arzularına rnağlup olmuş olanlara
uyrnarna konusunciald uyarısı 6 o bu açıdan oldukça rnanidardır.
Neslin korunması ve güvenli şeldlde devarnının sağlanması bütün
dinlerin ortak hedeflerinden sayılmış, nikahla ilgili bütün emir ve yasaldar
bu arnacı gerçeldeştirrnek amacıyla meşru lulınrnıştır. Bu sebeple İslami ilkeler doğrultusunda oluşan geleneksel aile modelinin en temel fonksiyonlarından birisi bu hedefe ulaşmak ve bunun için gereldi tedbirleri hayata
geçirrnektir. Günümüzün hazcı/hedonist özgürlük zihniyeti kadın merkezli
cinselliği luşlmtarak insanı en zayıf noktasından yakalamış ve bu disiplini
bozrnuş, geleneksel evlilik uygularnalarını değersiz lulrnak için kadın-er57
Karşıt iki özgürlük zihniyetinin en güzel örneğini güncel bir sorun olan başörtüsüne yaklaşımda görmek
mümkündür. Müslüman açısından başörtüsü az yukandaki anlayışın tabii sonucu olarak dini birvecibenin yerine
getirilmesi ve dolayısıyla özgürlüğün simgesi şeklinde anlaşılması gerekirken, seküler batıcı aydınlar açısından
tutsaklığın sembolü anlamına gelmektedir. İlginçtir ki Azerbaycan'ın başkenti Bakü'nün merkezi noktalanndan
birisinde örtüsünü atan kadın heykelinin adı Azad (özgür) Kadın'dır ve örtüsünü çıkaran kadının özgürlüğüne
kavuştuğunu resmetmekle tersinden okunduğunda da tesettürlü kadının esaretini sembolize etmektedir. Bıınun
bir uzantısı da yakın zamanda bir partiye mensup kadıniann 03.Mart.2010 tarihinde Mersin'de hilafetin kaldınlışının yıldönümünü kutlamalan sırasında "Aydınlık Türkiye İçin Karaçarşaflan Yırtın" sloganıyla çarşaf
yırtrnaları hatta bir kadının sembolik olarak üzerine aldığı çarşafı üzerinden çıkarıp yere atması ve çiğnemesi
ve bu kadınların yırttıkları çarşaflan ayaklarıyla öfkeli biçimde çignemeleri de aynı zihniyetin ürünüdür. Aslında ülkemizdeki başörtüsü karşıtlığının sebebi de onun batılılaşrnaya bir tepki şeklinde algılanarak modern
yaşam biçimi önünde engel görülmesine bağlı olmalıdır. Çünkü günümüzün modem zihniyeti çağdaşlaşrnanın
sembolü olarak kadını ölçü almış ve modemliğin 1 ilericiliğin 1 çağdaşlığın ölçüsünü kadın giyimi ve kadının
toplumsal hayattaki rolüne göre belirlemiştir. Kur'an-ı Kerim 'de hiçbir ihtimale açık kapı bırakmayacak şekilde
başörtüsünün farz olduğu anlaşılabilirken (N ür, 24/31; Ahzab, 33/ 59) ve dolayısıyla din özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gerekirken ona karşı bir tavnn gelişmesinin sebebi bu açıdan anlaşılabilir bir durumdur. Ancak
bazı İlahiyatçılann Kur' an' da başörtüsünü farz kılan bir ernrin bulunmadığı yönünde bir görüşü savunmalannın
bir izahı yoktur. Öte yandan başı açık olanların başını örtenlerden psikolojik baskı hissettikleri gerekçesiyle başörtüsüne karşı çıkan ve yasaklanmasım savunan kalem sahipleri yanında idaıi rnekanİzınada en katı biçimde bu
yasağı uygulayanlar başörtülülere fiili baskı yaparak müthiş bir çelişki içinde bulunrnaktadırlar. Güya hissedilen
baskı temel alınarak fiili baskıyı meşrulaştırma ...
Suyütl, el-Eş bii/ı ve 'n-neztiir, Kahire 1378/1959, s. 61; İbn Nüceyrn, el-Eş bii/ı ve 'n-neztiir (Hamevl, Gamzii
'uyüni'l-bestiir ile), Beyrut 1405/1985, I, 225.
58
59
Furkan (25), 43; Casiye (25), 23.
60
Casiye (45), 18;
ayrıca
bk. Niizi'il.t (79), 37--41.
166
Prof. Dr. Saffet KÖSE
kek beraberliğine dayalı modern yaşam biçimini yüceltmiştir. Bu çerçevede
flört'ün ön plana çıkarılması, evlilik öncesi tecrübe kazanma amaçlı ilişkiler,
seviyeli birlilctelilder!, erkelcierin kız ve lGzların erkek arkadaş edinmeleri
yönündeki teşvilder, kadın-erkeğin serbest yaşamasının ilericiliğin bir göstergesi sayılması, bu yöndeki tercihierin ön plana çıl<arılaral< terviç edilmesi
özellilde toplumda öne çıkarılan insanlarının (sporcu, sanatçı! vs.) haberleriyle ilginin bu nolctalara çekilmesi böylece bu tür tutumların normalleş­
tirilmesi, baldreliğin, geleneksel evlilik biçimlerinin alaya alınması ve küçümsenmesi, karşıt görüşlerin gericilik vb. yaftalarla damgalanması hep bu
anlayışın sonucudur. Bu değersizleştirme kampanyası tarihi süreç içerisinde
Müslüman toplumlarda İslam'ın özüyle de çok ilgisi bulunmayan bazı uygulamaların gözden geçirilmesi önünde de engel oluşturmalctadır. Geçtiğimiz
yıllarda zina eyleminin suç olmaletan çıkarılması yönündeki güçlü çaba ve
bu çerçevede oluşan tartışmaları göz önüne getirdiğimizde fotoğraf netleş­
melctedir. Bunun altında yatan zihniyet şudur: Bir birey, kiminle, nerede ve
ne şekilde olacağına sadece kendisi karar verir. Bu konuda onun özgürlüğü­
nü sımdamaya kimsenin hak ve yetldsi yoktur. 6'
İslam kültürü açısından nikah'ın diğer alddere göre dini motiflerle
bezenmiş özel bir yönünün bulunduğu bilinmektedir. Hatta İslam alimlerinin bir lGsmı nikahın değerini ifade için onun Hz. Adem'den itibaren meşru
lGlırup
da cennette de devam edecek iki ibadetten birisi olduğu tespitinde
bulunur (diğeri iman). 62 Bu sebeple bazı fi.lGh ldtaplarında nikaha dört ibadetten (namaz, zekat, oruç, hacc) hemen sonra ve muamelat balıisierinden
önce yer verilmesi yani nikah bölümünün ibadet konularıyla muamelat bahisleri arasına yerleştirilmesi bu akdin bir yönden ibadet, diğer açıdan hukuld işlem (muamele) olmasıyla izah edilmiştir. 63
Nil<ahın,
ibadet olduğu konusunda İslam hukukçularımn büyük çoğunluğu hem fıldrdir. 64 Hatta haramdan koruması, neslin devamım temin
gibi fonksiyonlarıyla sağlamış olduğu dini ve dünyevi faydaları sebebiyle de
22 Ocak 2010 tarihli ABD'deki gazetelerde çıkan haberlerde şu ibret verici olay yer almaktadır: Ohio eyaJetinin Toledo kentinde ana yolun kenannda gündüz vakti Kütüphaneye gitmekte iken 15 yaşındaki bir gencin
tecavilziine uğrayan 26 yaşındaki kadın oldukça yoğun trafik akışına sahip olan yoldan geçen sürücülerin olayı
görmesine rağmen ilgilenmemeleri sebebiyle bu duyarsızlığa isyan etmiş, polise telefon eden sürücülerden
bir kısmı ise bunun tecavüz mü (rape) yoksa isteğe bağlı sex mi (very public consensual sex) olduğunu anlayamadıklannı belirtmişlerdir. Buna göre iki kişi anlaştıktan sonra özgürce sokak ortasında sex yapabilirler
(haber için bk. http://www.truecrimereport.coın/20 I 0/01/anferney_fontenet_l5_rapes_wom.php: erişim tarihi:
23.0 !.20 ı 0).
61
62
İbnNüceym,el-Eşbalı ve'n-nezdir(Hamevl şerhi ile), Beyrut 1405/1985,
n, 102.
Serahsi, el-Mebsıit, Kahire 1324-31, IV, 192-193; K.asfuıi, Beddi 'u s-sandi ', Kahire 1327-28/1910, n, 229;
İbn Abidin, Reddii'l-mulıtdr, Kahire 1272-1324, n, 258.
63
Serahsi, IV, !92-193; İbn Kudame, el-Muğnf, Kahire 1405, ill, 77; Sıbtu İbni'1-Cevzi, İsdm'l-İnsdf(nşr.
el-Huleyfi), Kahire 1408/1987, s. 103-105; Behfiti, Keşşdfo'l-J...-ınd' (nşr. Hilal Musaylhl Mustafa Hilal),
Beyrut 1402/1982, n, 364; İbn Abidin, n, 258; el-Mevsıi'atii'l-fiklıiyye, ''Nikiih" md.
64
Nasır
Günümüz Türk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
167
nikah, nafile ibadetten daha faziletli kabul edilmiştir. 6s Bu anlayış, nikalun
bu tür ibadetlere göre daha önemli fonksiyona sahip olmasıyla temeliendirilirken evlenmeyi terk edip nafile ibadetlerle meşgul olacaklarııu söyleyen
bazı sahabileri uyaran şu hadisle de desteklenmiştir: "Nikah benim sünnetimdir, sünnetimden yüz çeviren benden değildir. "66
Buraya kadar anlattıldarımızdan iki zihniyetin farkı ortaya çıkmak­
Sonuç olarak dini motiflerle bezenmiş ve dini değerlerin yoğurduğu
örf-adet/ geleneğin sarıp-sarmaladığı aile kurumunun dış şoldara karşı son
derece dirençli olduğunu, bununla beraber genelde din, özelde de İslam ile
sorunlu modern kültürün dini değerler ve bu çerçevede gelişen Müslüman
toplumların örfiinü örselediğini, yer yer ortadan kaldırdığııu ve aileyi olumsuz yönde etidiediğini belirtmeliyiz. İslam hukukunun mutluluk ve kalıcılık
esası üzerine geliştirdiği evlilik kurumu bu gün, geçinemezsek ayrılırız türü
ifadelerle büyülü yapısııu kaybetmeye başlamış ve sıradan bir aldt haline
gelmiştir. Oysa Müslüman nazarında boşanmal<Allah'ın hiç sevmediği halde ihtiyaçtan izin verdiği bir çözüm olarak görülmüştür. 67 Boşama da her an
dönüşe izin verecek şeldlde üç aşamalı olaral< düzenlenmiştir. 68
tadır.
Burada bir hususa daha işaret etmek gereidr ld o da hürriyetin fikri
anlamdald köleliğe, esarete ve bağımlılığa karşı insaıun serbest olabilmesi
ile ilgili bir boyutunun da bulunduğudur. Bu sebeple herhangi bir ideolojiyi, kültürü, mezhebi, tarikatı, ldşiyi ya da siyasi birliği körü körüne taldit
etmek, taassup ve tutucu bir biçimde, bağnazca ona bağlanmal< fikri kölelik
anlaııuna gelir ld bu İslam'ın onayladığı bir anlayış değildir. Çünkü taassup
gerçeğe karşı gözü kör, kulağı sağır eden bir özelliğe sahiptir. 6 9 Birçok ayette atalar kültü yerilmiş, hata yaptığı aşikar olan insanların herhangi bir sebeple taldp edilmesi zemmedilmiş, 7o insanlar akıl nimetinin sahibi olarak
düşünmeye teşvik edilmiştir."JI Düşünmenin aklın ibadeti olduğu yönündeld
ifadenin tutarlılığı dild<ate alınırsa Müslüman açısından beşeri bir düşün­
cenin ürünü olan herhangi bir oluşumu sahip olduğu değerler süzgecinden
geçirmeden kabullerrmesi ya da kat'i deliller ve burhan al<Sini göstermesine
rağmen sırf aidiyet duygusuyla bulunduğu çe~Teye bağlı kalması tasvip edilebilir bir husus değildir. Bu sebeple gerçek Müslüman zihinsel anlamda da
özgür olan insan demektir. Çünl<Ü insan düşünebildiği ve düşüncesi doğ­
rultusunda hareket edebildiği ölçüde hürdür: Bu da ona kendi kendisinin
65
Serahsi, IV, 192-193; Kasfuıi, II, 229; İbn Abidin, II, 258.
66
Buhar!, ''Niki.ih", 1; Müslim, ''Nikah", 5; Nesa!, ''Nikah", 4; Darimi, ''Nikah", 3 ...
67
Ebı1 Davı1d, "Tali.ik", 3; İbn Mace, "Tali.ik", ı.
68
Bakara (2), 228-230.
69
A'nlf(7), 179, 195, 198; Yı1nus (10), 43;
Hı1d
(ll), 20.
Maide (5), 104; A'ri.if(7), 28; Yı1nus (10), 78; Enbiya' (21), 53;
(43), 22-23.
70
71
Bakara (2), 219, 266; En'iirri (6), 50 ...
Şu'ara'
(26), 74; Lokman (31), 21; Zuhruf
168
Prof. Dr. Saffet KÖSE
efendisi olma özelliği bahşeder. O halde kınayanın kınamasına aldırmadan72
özü muhafaza yolunda çaba sarfetmek en büyük vazifedir. Bu gün batıdan
ne gelirse doğrudan kabul etmek ya da onun propagandasını yapmak kendi değerlerimiz çerçevesinde oluşan geleneğimizi ise batılı ölçülere göre
değerlendirerek doğrudan doğruya reddetmek bağnazlık, taassup ve fikri
köleliğin bir başka ifadesidir. Müslüman kültürüne dayalı hayat tarzı her
şeyiyle reddedilİrken batı kültürünü gözü kapalı taldit özgürlük adına bir
çelişki dir.
D-TÜKETiM ZİHNİYETİNDE FARKLlLAŞMA
Tüketim denildiğinde iki şeyi ifade etmek zaruridir. Bunlardan birincisi modern batı açısından en mahrem alanların bile tüketime konu edilmesi, pazar bulan her ne varsa tüketiciye sunulmasıdır.73 Bir başka ifadeyle
tüketimin dininin imanının kalmamasıdır. İldncisi de tüketim furyası ya da
çılgınlığıdır. Burada söz konusu edilen ildncisidir.
üretim-tüketime dayalı zihniyeti eşyaya bakışı
Tüketim kültürünün temel hareket noktası sanal
ihtiyaçlar üretmek ve moda ya da reldam gibi araçlarla da pazar oluşturmal<­
tır. Hatta öyle Id pazarlama steratejisi çöldeld adama ısıtıcı, kutuplardalcine
de buzdolabı satabilme becerisi üstüne oturmuştur. Sonuçta artık günümüzde eşyada asıl olan fonksiyonelliği değil, ldşiye kazandırdığı statü ya da
ona sağladığı imaj ve itibar veyahut bu yolla elde edeceği saygınlık ve çekeceği dild<attir. Mesela cep telefonu gibi bir cihaz ya da otomobil gibi bir araç
veya bir meskenin ya da bir giysinin artık ihtiyacı görüp görmediğinden çok
ldşinin statüsüne uyup uymadığına, ona yakışıp yaluşmadığına balulmal<tadır. Aynı husus hizmet alımlarında da görülmel<tedir. Bu da yersiz harcamaları tetildeyici bir rol oynamaktadır. Bunun sonucunda açgözlü, doyumsuz,
mal ve dünyaya karşı hırslı, gösteriş meraldısı, şımarık ve en önemlisi mutsuz, üretim-tüketim arasında gidip gelen ruhsuz, maldneleşmiş bir insan
tipi oluşmuştur. Adeta ticaret ve eğlence merkezleri mabetierin yerini almış,
ürettikçe tüketen ve tükettikçe tükenen bir insanlık zuhur etmiştir. Haliyle
bu zihniyet hem ailenin kuruluşunu, hem aile içi ilişldleri olumsuz yönde
etldlemiştir. Manevi duygunun zirvede olduğu haceta bile modern tüketim
kültürünün tesiri görülmel<tedir. Sonunda Müslümanlar lüks ve sefahat
içinde yüzen kendi sosyetesini74 üretmeyi başarmışlardır ı. Buradald esas zihniyet değişildiği madde ile ilişldde ortaya çıkmıştır. Maddeye hükmeden
Modern
dünyanın
baştan sona değiştirmiştir.
72
Maide (5), 54.
Bunun en tipik örneği bakire kıziann bekiiretini satılığa çıkannasıdır. Mesela 16 yaşında Kuzey İrfandalı bir
kız eğitim masraflannı karşılayabilmek için bekiiretini bir ilanla satılığa çıkarmıştır. Konu ile ilgili haber için bk.
(http://www.jon44w.co.uk/foruın/viewtlıread.php?tid=282679&page= 1): erişim tarihi 27 .O 1.20 I O.
73
74
Yüksek maliyetlere müslüman
kadınlara
hitabeden tesettür defilelerinin düzenlenmesi
nasıl
bir zihniyetle
karşı karşıya olduğumuzu gösteren önemli bir örnektir. Bunun İslam'ın hangi ilkesiyle örtüştüğü doğrusu merak
konusudur.
GünümüzTürk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
insandan maddenin
hükmettiği
insan tipinin ortaya
çıkması
169
esas sorunu
oluşturmaktadır.
Bütün bunlar ailenin kuruluşu sırasınciald masrafları (nikah-nişan­
düğün vs.) arttırmakta, dar gelirlileri uzun süreli borç yükünün altına sokmalcta, ilerleyen zaman içinde de talep çeşitliliği aile bütçesini olumsuz anlamda etldlemelctedir. Bu da aile içi ilişldlere men:fi yönde tesir etmelctedir.
Özellilde ergenlik dönemi çoculdarının kendi devirlerinin zorunlu sonucu
olaral< ailelerinden talep ettiideri şeyler onları büyük bir külfetin altına sokmalctadır. İmkanı sınırlı olan ailelerde bu durum ciddi bir krize yol açınaleta
ve mutluluğu engelleyen bir hal alabilmelctedir. 75
E- AİLE MAHREMiYETİNİN ÖNEMSİZLEŞTİRİLMEYE ÇALlŞlLMASI
Kur'an ve sünnetin aile için
belirlediği
temel ilkelerden birisi evli-
liğin mutluluk ve kalıcılık esası üzerine kurulmasıdır. Bu bağlamda İslam
hukukunun iki temel kaynağı Kur'an ve Sünnet hem evlilik öncesi (evleneeelderin birbirine denldiği, görüşme, daha yakından tanıma fırsatı veren
nişanlılık, velinin işin içinde olması vb.) hem de evlilik sürecinde öngördüğü
tedbirlerle ailenin mutluluk ve kalıcılık esası üzerine kurulmasını benimsediğini ortaya koymuştur. Herhangi bir ihtilaf durumunda da kalıcılığın
örselenmemesi için aile içi mahremiyete saygı ve buna bağlı olarak aile içi
sorunların kendi dinamilderiyle dışarıya taşmadan çözümlenmesi öngörülmüştür. Önce taraflar nezaket ölçülerini çok fazla zorlamadan kol kırılır yen
içinde kalır anlayışıyla kendileri sorunlarını çözmeye çalışırlar.76 Eğer başarıBurada bir hususa işaret etmek yerinde olur. İslami disiplinler içinde nefis terbiyesini hedefleyen tasavvuf,
tüketim çılgınlığının ve azgınlığın panzehiri olan z!ihd zihniyetinin kurumsal kimliği olan tarikatlar bilinçli bir
şekilde hem kendi içinden hem de dışarıdan yozlaşiırılmış, hep olumsuz örneklerle sunularak iticilik oluştu­
rulmaya çalışılmıştır. Bu gün batı toplumlannda özellikle bu yolla Müslüman olan insaniann sayısı bir hayli
fazladır. Çünkü çıldırmış nefsin tatmini söz konusu değildir. Öyle haller vardır ki tatminsizlik ölümle (intihar)
sonuçlanmaktadır. Çünkü nefsi bu dünyada tatmin edecek bir şey kalmamıştır. O zaman ona bir yerde dur demek gerekmektedir. Bu sebeple bu girdaba düşmüş birçok batılı gerçek hazzı ve mutluluğu nefsini dizginlemede
ve mahkı1m etmede bulduklanndan bu yolla İslam'a girme şansı ya)mlamışlardır. Burada amaç nefsi öldürmek
değil onun meşru taleplerine meşru yollardan gerektiği kadar cevap verebilmek, gerektiğinde onun taleplerini
reddedebilmektir. O sebeple sağlıklı bir zühd hareketi günümüzün Üretim-tüketim girdalıında kaybolmuş insanına mutluluğa götürecek bir çıkış yolu sağlayabilir. Bundan ise yeterince yararlandığımız söylenemez. Çünkü
tasavvufkültürü işlevselliğini kaybetmiş, tüketimi çı ldırtan reklam tufanı ve moda gösterisi ise bütün bariyerleri
aşarak hayatın her alanına hakim olmuştur.
Burada önemli bir hataya işaret etmemiz gerekir. Toplumumuzda tasavvuf düşüncesini temsil iddiasında bulunaniann yaptıklan hatalarla bu disiplini mahkum etme yerine tasavvuf düşüncesinin kendi ilkeleri ve kaynaklan
açısından o tür insanların yaptıklannı değerlendirip onlan mahkum etmemiz gerekir. İkinci bir husus da kendisine özgü bir metodolojisi ve düşüncesi bulunan, ekol haline gelmiş alimleri kendi sistemlerini anladıktan ve
zihniyetierini çözümledikten sonra kısaca onlann bulunduklan noktadan bakabildikten sonra eleştirmek daha
tutarlı bir yoldur. Özellikle sembollerin çokça kullanıldığı tasavvuf kültüründe bu bir zorunluluktur. Herkes
kendi durduğu yerden bir değerlendirme yaptığında bir kargaşa ortaya çıkmaya başlıyor. Mesela İbn Arabi'nin
bir açıdan şeyh-i ekber diğer bir zaviyeden şeyh-i ekfer olarak iki uçta değerlendirilmesinin sebebi de budur.
Her iki tarafta duran araştırmacılar vardır. Gerçekten İbn Arabi hangi çizgidedir?! Bu biraz da durduğumuz yere
ve ne kadar anladığırnıza bağlıdır.
75
76
Nis§.' (4), 34; Bakara (2), 226-227 vb.
170
Prof. Dr. Saffet KÖSE
lı olanıaziarsa kadın ve erkeğin bireryakını
hakem tayin edilir.77 Hakemierin
yakınlardan olmasının temel sebeplerinden birisi de sır saldamaları ve aile
mahremiyetini ihlal edecek eyleınlerden salunmalarıdır. Kur'an-ı Kerim bu
konuya o kadar önem verir Id Hz. Peygamber'in kendisine verdiği sırrı diğer
eşine fısıldayan öbür eşinin davranışını tasvip etmediğini belirtir.78
Hal<eınlerin de başarılı olamaması halinde ve evliliğin devamının sağ­
lanamayacal< bir noktaya gelinmesi halinde dahi boşamaya gidilecekse bunun da iyililde ve güzellilde yapılması istenmiştir. 79 Allah Te'a.Ia hiç sevmediği
halde evlilil< hayatının taraflardan birisi ya da her ildsi için de çeldlmez hale
gelmesi sebebiyle evlilik birliğinin sona ermesine izin vermiştir. 80 Evliliğin
boşama ile son bulması halinde bile aradald sorunların çözülüp tekrar aile
birliğini kurtarma ihtimaline karşılık boşama süreci dönüş iınl<anı verecek
biçimde ka demeli olaral< üç talal< şeldinde belirlenmiş ve boşama sırasında i hsan esasına bağlı kalınaral< kabalık ve nezal<etsizlilde ilişkilerin bir daha tamir
edilemez boyutlara taşınmaması istenmiştir. Böylece aile birliğinin devamına
tekrar tekrar şans tanınınıştır. Bu sebeple birinci ve ildnci boşamalardan sonra
kadının iddeti içinde yeni bir nil<aha gerek kalmadan evlilik birliğinin devaını sağlanabilmektedir Id buna literatürde ric'f talak denilmektedir. Böyle bir
durumda aile birliği yeniden tesis edilmemişse bile birinci ve ildnci boşama­
lardan sonrald iddet bitiınlerinde yeni bir nil<ah akdiyle bunu temin imkanı
mevcuttur. Buna da literatürdeküçük bd in talak denir.
Bu gün aile içinde ya da eşierin yalanlarının devreye girmesiyle çözülmesi gereken sorunları hallun önünde tartıştırarak aileyi linç eden TV
programlarları yoluyla mahremiyet mefhumu ortadan kaldırılmaya çalışıl­
maldadır. Seyircilerin önünde tarafların birbirlerine söylemedik söz bırak­
mamaları teşvik edici özelliği sebebiyle mahremiyetine büyük zarar vermelde ve aile içindeki lmıl< ve çatıaldarı büyüterek tamir iınl<anını ortadan
kaldırmal<tadır. Oysa bizim kültürnınüzde sır salciamak ldşinin karalderini
gösteren bir alarnet-i farika olaral< kabul edilmiş ve içindelani dışarıya sızdı­
ran kapta hayır olmadığı gibi sırrını tutamayan insanda da hayır bulunmadığı ifade edilmiştir. Sonuçta da büyük biryılarn ortaya çıkmakta bundan da
en büyük zararı çoculdar görmeldedir.
F- MODERN İŞ HAYATININ ÇOCUKLARA İLGİDE ÇIKARDIGISORUN
Modern kültürün, çocuğun şefkat ve merhamet duygularıyla yoğrul­
temini, manevi değerlerin, kültürel biri-
ması, çoculdarın sosyalleşmesinin
77
Nisa' (4), 35.
78
Tahrim (66), 3.
79
Bakara (2), 229.
80
Ebfı Davfıd, 'Taliik", 3; İbn Mace, "Taliik", ı.
Günümüz Türk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
171
kimlerin kuşaklar arasında geçişinin sağlanması ve yaşatılması gibi ailenin
en temel fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilediği hemen her ailede gözlenebilen bir durumdur. Günümüzün çekirdek ailesinin çoculdarı en iyi bilgi
ve kültürel değerleri aktarabilecek role sahip dede ve ninelerden mahrum
bırakması, çalışan kadın nüfusununartmasıyla da annelerin çoculdarla ilgilenme oranlarının düşmesi çoculdar açısından ciddi bir olumsuzluk olarak
görülmektedir. Elbette burada söylenın ek istenen çalışan eski büyük ailenin
yeniden ikamesinin mücadelesini vermek ya da kadının çalışmasına karşı
bir tutum almal< değil çocuk açısından bu boşluğun daldurulmasının önemli bir ihtiyaç olduğu ve bunun da yeterince yapılmadığıdır. Özellilde annelerin üzerinde durulmasının sebebi onun yerinin bir başkası tarafından daldurulamaması gerçeği dir. Modern psildyatrinin de çocuğun ana ku cağından
mahrumiyetim en temel depression sebeplerinden birisi olarak tespiti bu
gerçeldiği bilimsel anlamda ispat eden bir husustur. Bu açıdan baluldığında
İslam hukukçularının karı-kocanın herhangi bir sebeple ayrılmaları ya da
boşanmaları halinde çocuğun yedi yaşına kadar mutlaka anneye verilmesi
gerektiği konusundald görüş birliği içinde olmaları (icma) 8 ' daha iyi anlaşı­
labilmektedir. Bunun temelinde de az önce bahsedilen gerçeldik bulunmal<tadır. Bu sebeple olmalı Id ayrıldığı kocasıyla çocuk haldunda anlaşmazlığa
düşen ve Hz. Peygamber'e gelerek: "Ey Allah'ın elçisi! Şu oğluma rahmim
yuva, göğsüm pınar, kucağım kundak olmuştur. Şimdi ise babası beni boşamıştır ve çocuğu benden çeldp almak istemektedir" şeldinde müracaatta
bulunan kadına Rasulullah, "Sen evlenmedikçe daha çok hak sahibisin" cevabını vermiştir. 82 Buna benzer bir olay da Hz. Ebu Bekir'in halifeliği döneininde meydana gelıniş, Hz. Ömer ile boşadığı karısı Ümmü Asım arasında çoculdarı Asım'ın Idrnde kalacağı hususunda anlaşmazlık çıkmış, nihayet Hz.
Ebu Bekir, Hz. Peygamberin uygulaması istikametinde çocuğun annesiyle
birlikte kalmasına kararvermiş ve bu vesileyle Hz. Ömer'e şunu söylemiştir:
"Annenin kokusu, nefesi, akşaması ve şefkati çocuk için büyüyüp kendi tercihini kullanıncaya kadar senin yanındaki petekli baldan daha hayırlıdır." 83 En
vahşi hayvanlarda bile mevcut bulunan anne sevgisi ve şefkati bunun anneye tanınmış bir ayrıcalık olduğunu göstermektedir. Bu sebeple anne-çocuk
bağlılığı çok fariili bir nitelik taşımaktadır. İslam a!iınleri, Hz. Peygamber'in,
iyilik etmeme en layık ldmdir? şeldindeki soruya verdiği cevapta art arda
üç defa anneyi peşinden de babayı dördüncüde zikretmesinin8 4 sebepleri
arasında baba ile mukayese edildiğinde annenin hem şefkat ve sevgisinin
81
Bk. Ali Bardakoğlu, "Hidilne", DİA, XVII, 467-468.
Ahmed b. Hanbel, el-Miisned, II, 182; Ebfı Diivfıd, "Taliik", 35; Cemiilüddin ez-Zeyla'i, Nasbu'r-rciye
MuhammedAvviime), Beyrut 1418/1997, III, 265-266.
82
(nşr.
Abdürrezziik, e/-Musamıef (nşr. Habiburrahmiln el-A'zami), Beyrut 1403/1983, VII, 154, nr. 12601; Zeyla'i, Nasbu'r-riiye, III, 266; Muttaki el-Hindi, Kenzii '/- 'ummtil (nşr. Bekri Hayyiini-Safvet es-Sekkii), Beyrut
140111981, V, 576, nr. 14021.
83
Buhiiri, "Edeb", 2; Müslim, "Birr", 1, 2; Ebfı Diivfıd, "Edeb", 120; Tirmizi, "Birr", 1; İbn Miice, "Edeb", 1;
Ahmed b. Hanbel, el-Miisned, V, 3, 5.
84
172
Prof. Dr. Saffet KÖSE
hem de çocuğuna olan bağlılığının ona göre daha çok olması ve çocuğun
da buna ihtiyacının bulunmasını saymışlardır. 8s Bu sebeple işten gelen ebeveynin hususiyle annenin çoculdarına olan sevgisini göstermeleri, onlarla
yeterince ilgilenrneleri ruh sağlığı açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Çünldi modern psildyatri ihmali pasif şiddet olarak kabul etmektedir. Hz.
Peygamberin çocuğu olan onunla çocuklaşszn 86 hadisi bu konuda önemli bir
uyarı dır. Özellilde çocuğun oyununa en azından seyirci olara!< iştiral< etmek,
onun mutluluğuna ortal< olmal< yapılması gereken işlerdendir. Bazı psildyatri uzmanlarının isabetle belirttiği gibi oyun çocuğun işidir ve oyun seyirci ile oynanır. 87 Bu sebeple çoculdara özel odalar tahsis edip istediği bütün
oyuncaldan alıp onunla baş başa bırakma!< çözüm değildir. Ebeveynler modern dönemin yorucu iş trafığine rağmen çoculdarı kazanmak için gereldi
fedakarlık için uygun şartları oluşturmak durumundadırlar. İlgisiz çoculdar
sadece aileye değil içinde yaşadığı topluma da bir sıkıntıdır. Çoculda çocuk
olmal<, onunla çoculduğu paylaşmak, oyununu fark etmek, seyretmek gerektiğinde onunla oynamak Hz. Peygamber'in ifadesiyle çoculda çoculdaş­
mak en ideal çözüm yolu olarak gözüküyor. Gündüzleri kreşe giden ve akşamları da anne-babası yanında olmasına rağmen onların yalnızlığını çeken
çocuktan ebeveyni kendisine muhtaç hale geldiğinde yani yaşlandıldarında
ondan merhametli davranmasını beldemek safdillik olur. Onlar da huzurevinin yolunu tutacaldarının farkında olmalıdırlar. Bu gün aileyi çoculda
en az zamanda buluşturan bir hayat tarzının dayatıldığı dünyada yaşıyoruz.
Aile dışı kurumla sadece dışarıda değil eve geldiğinde de çoculdarın zamanını çalmalda ve aileye bırakmamal<tadır. Halbuld aile içi ilişidier sıcal<tır,
samimidir ve derinliğe sahiptir. Bu açıdan çoculdarın zamanının çoğunu aile
ile paylaşmasının büyük önemi vardır. Kurumlardald ilişidier ise daha resmidir ve soğul<tur. Dolayısıyla günümüzde aile içi ilişkiler çocuk açısından
olumsuz bir seyir taldp etmel<tedir.
Sonuç
Müslüman toplumların en sağlam kurumu şüphesiz ailedir. Hem
kendine özgü hassas yapısı hem de dini motiflerle örgülenmiş sağlam bağla­
rı ona dış şoldara karşı çok güçlü bir direnç sağlamal<tadır. Son dönemlerde
dinle sorunlu modern batı ldiltürünün oluşturduğu zihniyet onun direnç
noktalarını olumsuz yönde etldleyerek zayıflatmıştır. Haltim ldiltür olarak
85
İbn Atıyye, ei-Mulıa!Tal-ıt '1-veciz (nşr. Abdüsseliim Abdüşşiifi Muhammed), Beyrut 1413/1993, IV, 348349; Zehebi, a.g.e., s. 45; İbn Hacer el-Heytemi, a.g.e., II, 130-131; Ahmed Davudoğlu, Salıi/ı-i Miislim Tercemesi ve Şerlıi, İstanbul 1983, X, 481. Bu konuda bk. Saffet Köse, "İslam Açısından Ebeveynin Çocuklan
Üzerindeki Haklan veya Çocuklann Ebeveynine Karşı Vazifeleri", İslam Hul.:-ulcu Araştırmaları Dergisi, sy. 12,
Konya 2008, s. 345-368.
bk. İbn Mahled, Alıbıirü 'ş-stğar, III, Rahat 1986, s. 135; Suyüti, el-Cami 'u 's-s ağir, Beyrut 141511994, VI,
271; Müniivi, Feyzii '1-Kadir, Beyrut 1415/1994, VI, 271.
86
Msi. bk. Mücahit Öztürk, Çocuk So111nları ve İslam Senıpozyumu (İstanbul 2010)'ndaki bir tebliğin müzakeresi, s. 519.
87
Günümüz Türk Aile Dokusunda Zihniyet Değişikliği Üzerine...
da kullanarak diğer yaşam tarzları üzerinde etldli bir
herkesin görebileceği açıklıkta bir husustur. Sonuçta dönüşen bu kültürün kınama, dışlama, alaya alma vs. gibi toplumsal müeyyidelerinin de etldsiyle bir çok samimi Müslümamn bile kendi değerlerini
koruyarak batılı olabilmenin yollarını aradığı görülmektedir. Bunun ne kadar mümkün olabileceği tartışılabilir. Çünkü zihniyetler birbirinden oldukça farldıdır. Bu açıdan başından itibaren bu yazıda günümüz Türk ailesinde
göze talcılan bazı hususların fotoğrafı çekilmeye çalışılmıştır. Burada yer alan
tespitler gözleme dayalı olduğu için istatistild bilgilerle yeniden ele alınarak
daha sağlam zeminde tartışılabilir, elde edilen verilere göre analizler yapıla­
ral< çözümler üretilebilir.
çok güçlü
araçlarını
173
baskı oluşturduğu
Download