Incinsen de incitme İncinsen de incitme sükut eyle, lal gibi. Yıkma gönül sarayın ezip geçme, yol gibi. Mecit Aktürk Insanoğlu yaratılmış canlı varlıklar arasında, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi/halifesi olmaya, O’na mahsus yüce sıfatlarını yansıtma yeteneklerine sahip yegane varlıktır. Bu varlığı yüce kılan da insanoğlunun kendi aklını kullanma yeteneğidir. Insanoğlundaki diğer bir özellik ise kalbidir. Kalb insanın manevi donanımında üstün bir konum ve hususi bir misyona sahip çok önemli bir ruhani cevherdir. Hz.Muhammed; „Allah sizin kalplerinize bakar, suretlerinize değil“ ifadesiyle kalp, Allah’ın nazargahdır(baktığı yerdir). Dolayısiyle Allah’ın insanla alışverişi kalbine göre cereyan etmektedir. Yunus Emre kalp-gönül konusunda; „Ararsan Mevla’yı gönlünde ara“ der. Kalp üzerinde durulan konular arasında kalp kırma, gönül incitmenin ayrı bir yeri vardır. Çünkü kalp, gönül ve can demektir. Incinsen de incitme ilkesinde ifade edilen „incitme“ kalbe yöneliktir. Dolayısiyle kalbin aynı zamanda pek kırılgan ve ince oolduğu, hiç umulmadık şekilde çarçabuk kırılabileceğini ve telafisinin, onarmasının ise hemen hemen imkansız olmasıdır. Yoksa birilerinin „pasiflik“ olarak algılamaları gibi; haksızlıkları görmezden gelmek, doğruları yanlışa boğdurmak, haksızlıklara boyun eğmek, zalimin zulmüne katlanmak, vesayre anlamında değildir elbetteki. Alavi toplumu; Imam Hüseyin başta olmak üzere 12 Imamlar gibi, haksızlığı onaylamayan ve zalimlerin zülmüne karşı mücadele veren bir toplumdur. 1400 sene zalimin zülmüne, olan bütün haksızlıklara karşı Imam Hüseyin’den Pir Sultan Abdal’a, Sivas’a kadar onharca bedel ödemek pasiflik yerine mücedele verildiğinin en güzel ispatıdır. Bu tarihi duruş, bize göstermiştir ki; „İncinsen de incitme“ ilkesi „Pasif“ olmak anlamında değildir. „Incinsen de incitme“ ilkesi; Bağışlayıcı, af edici ve gönül kırmamaktır. Insan kalbinin ne kadar hasas ve kırılgan olduğu konusunda Yunus Emre: Gönül Çalab(Allah)‘ın tahtı, Çalab gönüle baktı, İki cihan betbahtı, kim gönül yıkar ise. Burdaki mana: Insandaki gönül Allah’ın, evveli ve ebedi tahtı ve bıraktığı mukkades bir yer olarak özel bir değer vermiştir. Gönül, bu özel yaratılışıyla Allah’ın tecelli edip baktığı yerdir. Bu itibarla, gönül yıkan bir kişi iki cihanın bedbahtı olarak niteleyip ve bu işin büyük bir günah olduğunu ifade eder. Diğer bir örnek: Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değildir, Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil. Demektedir. Dolayısiyle „Incinsen de incitme“ ilkesi; Başta kendisiyle, doğasiyla, çevresiyle barışık olmasıdır. Hoşgörülü, medeni, erdemli, alçak gönüllü yani turab(toprak) olmaktır. Yunus Emre de şiirinde belirtiği gibi; Insanlara hoşgörülü yaklaşmaktır. Hatalarını, onları kırmayacak şekilde düzeltmektir. Fakat yapılan hatalara, yanlışlara göz yummak değildir. Sürekli ve bıkmadan usanmadan doğruları en güzel şekilde dile getirmek ve en mükkemel şekilde uygulamaktır. Sonuç olarak: İncinsen de incitme manası Hakk’a kul olmak, teslim olmaktır.. Bir kul kendini incitebilir ama inandığı evliya enbiyayı incitmemeli. Hakk’a giden yolda kimseyi incitmemek lazım ama yoldan çıkan bir kişi elbetteki incitir, kırar ve de döker. Hakk yolunda cümle cafa ve zorluklara eyvallah edilmedikçe o ilahi aşka ermek, ulaşmak mümkün değildir. Çünkü kendini Allah’a teslim eden bir kişi bütün haklarını da Allah’a teslim etmiştir ve artık hakimi Allah‘dır. Kendisine hakaret, eziyet, cefa eden birine ceza veme hakkı yoktur, ceza ve yaptırım hakkı artık Allah’a bırakılmıştır. Avrupada yaşanmış bir olayı örnek vermek isterim. Adamın biri katil oluyor, insan öldürüyor. Ve bu kişi adam öldürdü diye şikayet edilir. Kanun önüne çıkarılır ve hakim bu kişiye idam kararı verir. Bu kişi idam sehpasına çıkarılır, idam ipi boynuna takılır ve sıra idam sehpasının ayakların altından atılmasına gelir. => Hakim diyorki sehpayı alın adam ölsün ama ordakilerden kimse almıyor. Hakim dönüp ordakilerine soruyor neden almıyorsunuz? => Halk; Hakime, o katildir bizde mi katil olalım? O zaman bizler iki kişinin katli olmuş oluruz diye cevap verirler. => Hakim; Peki bu sehpayı kim alacak? => Halk; Ancak onun çocukları alabilir. Derken katilin çocukları çağrılıyor ve çokcuklar geliyor. Hakim çocuklara durumu izah ettikten sonra sehpayı sizin almanız gerekiyor der. => Çocuklar; neden biz alalım? Diyorlar. => Hakim; Sizin babanızı öldürmüş ya. => Çocuklar: İyi ama o zaten katildir biz ne diye katil olalım? Biz almıyoruz derler. Sonuç itibariyle adam idam edilmesine idam edilmiyor ama her nereye gidiyorsa kimse selam vermiyor, fırıncıya gidiyor fırıncı ekmek vermiyor, para veriyor kimse parasını almıyor, selam veriyor kimse selamını almıyor dolayısiyle tamamen toplumdan soyutlanıyor. Ve çaresiz kalıyor, bir çıkar yol bulamıyor derken kendini bir nehirin içine atıyor ve kendi ölümünün kararını kendi eliyle vermiş oluyor. Alevi inanç mekanizmasıda budur. Bu olayda Alevi inancının yargı mekanizmasının ne kadar adaletli olduğunu görmekteyiz. Dolayısiyle Allah'ın adaleti yerli yerindedir, yeterki insanoğlu riayet etsin.