tc selçuk üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü tarih anabilim dalı

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN MISIR POLİTİKASI
Musa GÜMÜŞ
DOKTORA TEZİ
Danışman
Prof. Dr. İzzet Sak
Konya–2013
III
Öğrencini
n
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müdürlüğü
Adı Soyadı
Ana
Bilim/Bilim Dalı
Danışmanı
Tezin Adı
Musa GÜMÜŞ
Numarası
074102041003
Tarih/Yakınçağ Tarihi
Prof. Dr. İzzet SAK
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Politikası
ÖZET
Bu çalışmada Sultan II. Abdülhamid Döneminde Mısır Meselesi ve Osmanlı
Devleti’nin bu mesele etrafında Mısır politikasının temel dinamikleri üzerinde
durulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, giriş bölümünde Mısır’ın tarihî geçmişine kısaca
değinilmiş, Mısır’da İslam ve Osmanlı fethi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu ve
bunun Mısır’da Osmanlı idaresine yansıması ele alınmıştır. Yine Mısır Meselesi’ne
medhal olarak İsmail Paşa döneminde Mısır Meselesi etrafında Osmanlı Devleti’nin
Mısır politikalarına değinilmiştir. Akabinde de Mısır’ın İngilizler tarafından işgal
edilmesi süreci ve Osmanlı Devleti’nin bu süreci engelleme çabaları, diplomasileri ve
mücadeleleri çalışmada yer bulmuştur. Başta Süveyş Kanalı meselesi olmak üzere,
Sudan Meselesi, Sevakin’de strateji mücadelesi ve Akabe-Taba Meseleleri gibi Mısır
Meselesi’nin etrafında değerlendirilebilecek olan meseleler ve bunların Mısır
Meselesi’ne etkilerine değinilerek Osmanlı Devleti’nin bölge politikalarına yansımaları
irdelenmiştir. Devletin Mısır politikalarına yaklaşımına kuramsal bir çerçevesi olmak
üzere, Sultan II. Abdülhamid ve Mısır Meselesi başlığıyla devletin, Mısır ile siyasî,
hukukî, dinî bağlarını, padişahın Mısır’a dair politika tanzim ederken politikalarını nasıl
şekillendirdiğine değinilmiştir. İşgal ile birlikte Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu,
hâkimiyet paradigmaları üzerinden belirlenmeye çalışılarak, buna İngilizlerin nasıl karşı
paradigmalar ürettiği, bunun Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu nasıl
IV
sınırlandırdığı ve İngilizlerin Mısır’da bütün otoritelerin üstünde nasıl bir konum elde
ettiği belirlenmeye çalışılmıştır. Mısır Meselesi’nin uluslararası boyutuna
da
değinmeden geçemezdik. Bu amaçla, başta İngiltereolmak üzere Fransa Rusya, Almanya
ve İtalya’nın, Mısır Meselesi'nde nasıl bir konum elde etmeye çalıştıklarını ve bunun
diplomasiye nasıl yansıdığını ortaya koymaya çalıştık.
V
Öğrencini
n
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müdürlüğü
Adı Soyadı
Ana
Bilim/Bilim Dalı
Danışmanı
Tezin Adı
Musa GÜMÜŞ
Numarası
074102041003
Tarih/Yakınçağ Tarihi
Prof. Dr. İzzet SAK
Sultan Abdülhamid II.’s Egyptian Policy
SUMMARY
In this study, the matter of Egypt in the term of II. Sultan Abdulhamit and the
basic dynamics of Ottoman Empire's politics about Egypt are discussed. Based on this
sentence, in the prolog, the history of Egypt is mentioned, Islamic and Ottoman conquest
in Egypt, the location of Ottoman Empire in Egypt and the reflection of this situation to
Ottoman administration are handled. And again related to the Matter of Egypt, Ottoman
Empire's politics about Egypt in the term of Ismail Pashaare dealt with. Right after, the
invasion of Egypt by the English and the efforts, diplomacies and struggles of Ottomans
to hinder this process are taken place in this study. As first, Suez Canal, the Matter of
Sudan, the strategy struggle in Sevakin and the Matter of Akabe-Taba that can be
evaluated around the Matter of Egypt and also refering the effects of these matters to
Egypt, Ottomans' effects on regional politics are dealt with. As the theoretical frame on
the approach of the state to the politics of Egypt, we mentioned about the political, jural
and religious relations of the state with Egypt and hoe the sultan figured out these
policies while he arranged them with the heading “Sultan II. Abdulhamit and the Matter
of Egypt”. Trying to define the position of Ottoman State in Egypt with the invasion on
the basis of domination paradigms we defined how the English produced versus
paradigms and how this affects the position of Ottoman in Egypt and also the English
tried to gain the leading position superior of all the authorities. We couldn't overpass
without mentioning the international aspect of the Matter of Egypt. With this statement,
VI
we tried to study on how other countries; as first England, then France Russia, Germany
and Italy made an effort to have a position on the Matter of Egypt and how this affects
the international diplomacy.
VII
KISALTMALAR
A.DVN.MSR
: Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Mısır Valiliği Kalemi
A.MKT.MHM
: Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı
BEO.NGG.d
: Bâbıâli Evrak Odası Nezaret Gelen-Giden Defterleri
BEO.VGG.d
: Bâbıâli Evrak Odası Vilayet Gelen-Giden Defterleri
BEO
: Bâbıâli Evrak Odası Evrakı
bkz.
: bakınız
HAT
: Hatt-ı Hümayun
HR.HMŞ.İŞO
: Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası
Evrakı
HR.TO
: Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı
İ.DUİT
: İrade Dosya Usulü
İ.MTZ. (05)
: İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır
İ.HHP.E.
: İSAM, Hüseyin Hilmi Paşa Evrakı,
MV
: Meclis-i Vükela Mazbataları
TTK.MMDİSD
: Türk Tarih Kurumu, Mısır Mesâlîhine Dair İrâdât-ı
Seniyye Defteri
vs.
: vesaire
Y.A.HUS
: Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı
Y.A.RES
: Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı
Y.EE.d
: Yıldız Esas Defterler
Y.EE.KP
: Yıldız Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa Evrakı
Y.EE
: Yıldız Esas Evrakı
Y.MTV
: Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı
Y.PRK.A
: Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı
Y.PRK.ASK
: Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat
Y.PRK.AZJ
: Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal Jurnal
Y.PRK.BŞK
: Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı
Y.PRK.EŞA
: Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve
Ateşemiliterlik
Y.PRK.HR
: Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı
Y.PRK.KOM
: Yıldız Perakende Evrakı Komisyanlar Maruzatı
VIII
Y.PRK.MK
: Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler ve Komiserlikler
Tahriratı
Y.PRK.MYD
: Yıldız Perakende Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye
Erkan-ı Harbiye Dairesi
Y.PRK.NMH
: Yıldız Perakende Evrakı Name-i Hümayunlar
Y.PRK.SGE
: Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Erkanı ve Saray
Görevlileri Maruzatı
Y.PRK.SRN
: Yıldız Perakende Evrakı Serkurenalık Evrakı
IX
EK LİSTESİ
1. Belge 1
2. Belge 1 Transkripsiyonu
3. Belge 2
4. Belge 2 Transkripsiyonu
5. Napolyon Bonapart
6. Mehmed Ali Paşa
7. Hıdiv İsmail Paşa
8. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa
9. Ahmed Arabî
10. Ahmed Arabî 2
11. Şerif Paşa
12. Nubar Paşa
13. Lord Cromer
14. Hıdiv Abbas Hilmi Paşa
15. Sir Eldon Grost
16. Lord Kitchener
17. Süveyş Kanalı Haritası
18. Sudan-ı Mısır Haritası
19. Sudan Haritası
20. Mısır Haritası
21. 19. Asır Mısır Haritası
22. Akabe Haritası
23. Mısır Haritası (Osmanlı)
24. Mısır Genel Haritası (Osmanlı)
25. Sudan Haritası (Osmanlı)
26. Mısır ve Civarı Haritası (Osmanlı)
X
İÇİNDEKİLER
ÖZET ............................................................................................................................................. III
SUMMARY ................................................................................................................................... V
KISALTMALAR ......................................................................................................................... VII
EK LİSTESİ ...................................................................................................................................IX
İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................................X
ÖN SÖZ.......................................................................................................................................XIII
KONU, AMAÇ VE KAYNAKLAR .............................................................................................. 1
GİRİŞ .............................................................................................................................................. 7
I- MISIR’DA FRANSIZ İŞGALİ: MISIR MESELESİ’NİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ .................. 8
II- MEHMED ALİ MISIR’DA: BAĞIMSIZ MISIR’IN İNŞASI .................................................. 11
III- İSMAİL PAŞA’NIN HIDİVLİĞİ: MISIR’IN İŞGALİNİ HAZIRLAYAN EKONOMİPOLİTİK DİNAMİKLER ................................................................................................................ 15
IV- MISIR’DA MALÎ BUHRAN VE YABANCI MÜDAHALESİ ............................................... 19
V- İSMAİL PAŞA’NIN AZLİ SÜRECİNDEN İŞGALE MISIR’DA SİYASÎ BUHRAN ............ 23
V.a. Mısır’da Yabancı Müdahalesi ve Milliyetçi Tepki Hareketi ....................................... 26
BİRİNCİ BÖLÜM
İNGİLİZ İŞGALİ DÖNEMİNDE OSMANLI DİPLOMASİSİ VE OSMANLI
DEVLETİ’NİN MISIR POLİTİKASI ........................................................................................ 31
I- İNGİLİZ İŞGALİNİN SOSYAL ZEMİNİ .................................................................................. 31
II- OSMANLI DEVLETİ’NİN MISIR’A MÜDAHALE GİRİŞİMLERİ ...................................... 35
III- İNGİLİZ MÜDAHALESİNE DOĞRU ................................................................................... 40
A- İskenderiye’nin Bombalanması ......................................................................................... 45
B- İstanbul Konferansı’nın Mukadderatı .............................................................................. 50
C- İngilizlerin Mısır’a Müdahale Girişimleri ........................................................................ 52
D- Tellü’l-Kebir Hezimeti ve Mısır’ın İşgali ......................................................................... 58
IV- İNGİLZLERİN MISIR’I İŞGALİ VE MEŞRUİYET ARAYIŞLARI ....................................... 61
A- Diplomatik Mücadele, Başarısızlık ve Tamir Çabaları .................................................. 63
İKİNCİ BÖLÜM
MISIR MESELESİ’Nİ ETKİLEYEN DİĞER MESELELER ..................................................... 81
XI
I- SÜVEYŞ KANALI MESELESİ ................................................................................................... 81
A- Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Sonuçları ........................................................................ 90
B- Süveyş’te İngilizlerin Diplomasi Zaferi ............................................................................ 95
II- MEHDÎ İSYANI VE SUDAN MESELESİ ............................................................................. 103
III- SEVÂKİN MESELESİ VE KIZILDENİZ’DE STRATEJİK ÜSTÜNLÜK MÜCADELESİ . 117
IV- AKABE MESELESİ VE İNGİLTERE’NİN BÖLGEYİ KENDİ ÇIKARLARINA GÖRE
TANZİM ETME ÇABALARI ...................................................................................................... 124
V- OSMANLI DEVLETİ’NİN AKABE STRATEJİSİ VE TABA MESELESİ ............................ 130
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SULTAN II. ABDÜLHAMİD VE MISIR MESELESİ ............................................................ 137
I- MISIR MESELESİ’NDE SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN POLİTİKALARI ....................... 138
A- Mısır Meselesi’nde Basın ve Diplomasi ......................................................................... 149
II- SARAY VE BÂBIÂLİ: SULTAN, SADRAZAM, POLİTİKALAR, FARKLILIKLAR VE
MISIR MESELESİ ........................................................................................................................ 152
A- Saray ve Babıali: Mısır’da Farklı Siyasî Stratejiler ........................................................ 157
III- MISIR’DA OSMANLI OTORİTESİNİN MANEVİ DAYANAKLARI VE HALİFELİK ... 159
IV- SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE MISIR MESELESİ ...... 166
A- Mısır Meselesi’ne Diplomatik Çözüm Arayışları ......................................................... 172
B- Mısır’ın İşgali Karşısında Mısır İdaresinin Tutumu ..................................................... 176
C- Mısır ile Sudan’a Osmanlı Askerinin Sevki Meselesi ve Sultan II. Abdülhamid’in
Yaklaşımı ................................................................................................................................. 180
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MISIR’DA İŞGAL DÖNEMİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN DEĞİŞEN HÂKİMİYET
ANLAYIŞI .................................................................................................................................. 187
I- İŞGAL DÖNEMİ MISIR’INDA OSMANLI HÂKİMİYETİNİN YENİDEN İNŞASI
ÇABALARI.................................................................................................................................... 187
A- Mısır’da Osmanlı Hukukunda Aşınma ve İngilizler ................................................... 192
B- Osmanlı Diplomasisinin Sürekliliği ve Mısır Fevkalade Komiserliği ........................ 202
II- MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGE SİSTEMİNİN DİNAMİKLERİ........................................ 214
A- Mısır’da Sömürge Yönetiminin Kurulma Çalışmaları ve Lord Cromer ................... 215
B- Lord Cromer: Mısır’ın Gerçek Hâkimi ........................................................................... 218
C- Mısır Ekonomisinde İngiliz Reformları ve Mısır’da Hâkimiyetin Maddî Delilleri . 225
XII
BEŞİNCİ BÖLÜM
MISIR MESELESİ VE ULUSLARARASI DİPLOMASİ ....................................................... 231
I- İNGİLTERE VE MISIR MESELESİ: AMAÇLAR, HEDEFLER VE AKILLI DİPLOMASİ .. 231
A- İngiliz Diplomasisi ve 5 Kasım 1885 Mukavelenamesi ............................................... 237
B- İngiltere’nin Mısır’da Kalıcı Olma Çabaları ................................................................... 240
C- 1887 Mukavele Metni: İtirazlar ve Yeni Politika Tayinleri .......................................... 246
II- FRANSA VE MISIR MESELESİ: MISIR’DAKİ İNGİLİZ VARLIĞINA KARŞI DİRENÇSİZ
MUHALEFET ............................................................................................................................... 255
III- RUSYA VE MISIR MESELESİ: AKDENİZ MUVAZENESİNDE ROL KAPMA
ÇABALARI.................................................................................................................................... 264
IV- İTALYA VE MISIR MESELESİ: “EN KÜÇÜĞÜN” ETKİSİ VE YANSIMALARI............ 270
V- ALMANYA VE MISIR MESELESİ: AVRUPA’DA ÜSTÜNLÜK ARAYIŞLARINDA
HEDEF SAPTIRMASI ................................................................................................................. 277
SONUÇ....................................................................................................................................... 283
KAYNAKÇA .............................................................................................................................. 287
EKLER ........................................................................................................................................ 314
XIII
ÖN SÖZ
Şark Meselesi’nin en önemli ayaklarından biri olan Mısır Meselesi, 19. asır
boyunca diplomatik arenada güncel bir konu olarak kendine sürekli yer bulmuştur.
Mısır’ın Şark Meselesi’nin önemli parçalarından biri olmasında Napolyon
Bonapart’ın 1798 Mısır Seferi oldukça önemli bir rol oynamıştır. Zira bu sefer
Mısır’ın uluslararası sömürge siteminin gündemine girmesine ve büyük güçlerin
Mısır üzerinden sömürge mücadelelerine girişmesine sebep olmuştur. Çünkü bu sefer
sırasında Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’a gelmesi ve sebep olduğu siyasî sorunlar,
Süveyş Kanalı’nın açılma serüveni; İsmail Paşa’nın Mısır’da ortaya koyduğu iktisadî
ve malî politikaların sebep olduğu iç ve dış tepkiler nedeniyle yaşanan
huzursuzluklar büyük güçlerin Mısır’a müdahalede bulunmalarına birer bahane teşkil
etmiştir. 19. asır boyunca devam eden Mısır Meselesi, büyük güçlerin çıkar
mücadeleleri ve Osmanlı Devleti’nin karşı politikaları ve diplomasileri ile
şekillenmiştir. Biz de Mısır Meselesi’nin Sultan II. Abdülhamid dönemi boyunca
gelişimini, devletin politikalarını, diplomasi mücadelelerini, Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki hukukî konumunda meydana gelen değişimi ve buna karşı İngiltere’nin
Mısır’da nasıl De Facto konum elde ettiğini irdelemeye çalıştık ve çalışmamızı şu
şekilde kurguladık:
Bu tez beş bölümden oluşmaktadır. I. Bölüm’de İngilizlerin Mısır’ı işgali
öncesi ve işgal süreci, Osmanlı Devleti’nin önce işgali engelleme, sonrasında da
İngiliz işgal askerinin Mısır’dan tahliye edilmesini sağlamak için giriştiği diplomasi
mücadelesi ele alınmıştır. İngilizlerin Mısır’ı işgal etmek için aradığı gerekçelerin
yine İngilizler tarafından bizzat oluşturulması bu bölümde ifade edilmeye
çalışılmıştır. Yine Tellü’l-Kebir Savaşı’yla kesin olarak başlayan İngiliz işgal
sürecine bu bölümde yer verildi. Bunun yanında işgalin sebep olduğu uluslararası
tepki ve bundan doğan diplomasi serüveni de ele alındı. Kısacası bu bölüm tez için
tarihî zemin denemesi olmuştur
II. Bölüm’de ise, Mısır’ı ve Mısır Meselesi’ni doğrudan ilgilendiren konular
işlendi. Başta Süveyş Kanalı olmak üzere, Sudan’da Mehdi İsyanı ve Sudan
Meselesi, İngilizlerin Sudan stratejisi olarak Sevâkin Meselesi, yine Akabe-Taba
XIV
Meseleleri ve bunların etrafında Türk-İngiliz mücadelesine bu bölümde yer verilmiş
ve Osmanlı Devleti’nin bölge stratejileri ve politikaları bu konular üzerinden
irdelenmiştir.
III. Bölüm Sultan II. Abdülhamid ve Mısır Meselesi başlığıyla oluşturuldu.
Burada Sultan II. Abdülhamid’in dış politika anlayışı, Mısır Meselesi üzerinden
değerlendirilmeye çalışıldı. Mısır’ın önemli bir İslam beldesi olması sebebiyle,
Sultan II. Abdülhamid’in halifelik sıfatı üzerinden Mısır’la olan manevi bağına ve
Mısır’ın önemli bir Osmanlı toprağı olması sebebiyle de onun saltanat hukukuna
vurgu yapılarak Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki yaklaşımının Mısır
politikasına etkileri ele alındı. Bunun yanında, II. Abdalhamid’in Mısır Meselesi’nde
kriz yönetimini Yıldız Sarayı’nda tek başına gerçekleştirmeye çalışması ve Bâbıâli
ile düştüğü ikileme de değinilmiştir.
IV. Bölüm Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin Mısır’da giriştiği hâkimiyet
mücadelesi ve karşılıklı oluşturulmaya çalışılan hâkimiyet paradigmalarına ayrıldı.
Burada Ahmed Muhtar Paşa, Mısır’daki Osmanlı varlığının en önemli simgesi olarak
betimlendi ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet paradigmalarının onun
eliyle nasıl oluşturulmaya çalışıldığı tartışıldı. Yine bu süreçte Lord Cromer’in
Mısır’daki konumu, örnek olaylarla ele alınarak buradaki İngiliz hâkimiyet
paradigmaları belirlenmeye çalışıldı. Ancak bölümün ana fikri Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki hâkim hukuk ve konumunu İngiltere’ye kaptırması düşüncesi ile
oluşturuldu.
V. Bölüm’de ise, Mısır Meselesi özelinde şekillenen diplomasi ile büyük
devletlerin Mısır Meselesi’ne yaklaşımı ve Sultan II. Abdülhamid’in bu yaklaşımları
denge politikalarının merkezine alarak yürütmeye çalıştığı Mısır Meselesi
diplomasisi incelendi. Yine, başta İngiltere olmak üzere Fransa, Rusya, İtalya ve
Almanya gibi devletlerin Mısır Meselesi üzerinde geliştirdikleri politika ve
diplomasiler ve bunların Osmanlı Devleti’ne yansımaları bu bölümde ele alındı.
Burada bazı kişi ve kurumlara teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Başta tez
danışmanım hocam Prof. Dr. İzzet SAK’a bana özgür bir ortamda çalışma fırsatı
verdiği için saygı ve şükranlarımı ifade ediyorum. Yine tezimi okuyarak katkıda
bulunan Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILMAZ, Yrd. Doç. Dr. Fariz FARZALİ hocalarıma
XV
teşekkür ederim. Ayrıca Arapça metinlerin çözümünde yardımlarını esirgemeyen ve
tez çalışmalarımda desteklerini her zaman gördüğüm hocam Yrd. Doç. Dr. Mithat
ESER ile Arş. Gör. İsmail ALAN’a; tez çalışmam sürecinde teşvik ve desteklerini
gördüğüm Arş. Gör. Bahattin ÇATMA, Arş. Gör. Turan GÜLER ve Arş. Gör. Murat
PARLAKPINAR ve adını burada zikredemediğimiz değerli dostlarıma teşekkür
etmeyi borç biliyorum. Ayrıca araştırma sürecinde bizden güler yüzünü ve
yardımlarını esirgemeyen Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde görevli Atilla AYDIN’a;
İSAM’dan kaynak ve belgelerin temin edilip tarafıma gönderilmesini sağlayan İSAM
Kütüphanesi çalışanlarına; Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi görevlilerine ve
hasseten Mustafa SÖNMEZ’e teşekkürü gerekli görüyorum. Ayrıca Yüksek Lisans
ve Doktora tez çalışmalarım sürecinde sabırla bana katlanan eşim Hacer’e ve onunla
oyun oynama zamanımın çoğunu bu tez çalışmasında kullandığım oğlum
Muhammed Baturalp’e ve eğitim hayatım boyunca benden desteklerini esirgemeyen
annem ve babama ve kardeşim Sultan GÜMÜŞ’e şükran dolu duygularla teşekkürü
bir borç bilirim.
Musa Gümüş
Muş / 2013
1
KONU, AMAÇ VE KAYNAKLAR
Bu çalışmanın konusu, 19. Asır boyunca Osmanlı Devleti’ni uğraştıran ve
devletin uluslararası etkinliğinin sorgulanması konusunda önemli ipuçları veren
Mısır Meselesi’nin Sultan II. Abdülhamid dönemindeki sürecidir. Bu konunun
çalışılmasındaki amaç ise Mısır Meselesi özelinde Sultan II. Abdülhamid döneminde
Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarının ortaya koyulması, Osmanlı topraklarında
büyük güçlerin çıkar mücadeleleri ve Osmanlı Devleti’nin karşı politikaları ve
diplomasileri, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarını etkileyen konjonktürel siyasî
şartları ve bunlara dayalı olarak Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarında meydana
gelen paradigma değişimlerini ortaya koymaktır.
İlk önce, tezimizde kullandığımız birinci el kaynaklardan arşiv belgeleri ve
fonlarını değerlendirerek başlayalım.
a) Yıldız Sarayı Arşivi
Sultan II. Abdülhamid devrinin en önemli arşiv kaynakları şüphesiz Yıldız
Sarayı Arşivi’dir. Devletlerarası ilişkiler, Şarkî Rumeli, Ermeni ve Mısır Meseleleri,
Girid hadisesi, sınır olayları gibi önemli devlet problemlerinden zaptiye jurnallerinde
geçen adî vukuata kadar bu dönemin çeşitli özelliklerini yansıtan bir fondur. Sultan
II. Abdülhamid (1876-1909), tahta çıkısından bir müddet sonra ikâmet mahalli olarak
Yıldız Sarayı’nı seçmiş ve devleti buradan idâre etmiştir. 33 yıllık saltanatı sırasında
hükümdarın bütün meseleler hakkında bilgi edinmek ve karar vermek arzusu, Yıldız
Sarayı’ndaki belge sayısını her sene arttırarak önemli bir arşiv teşekkülüne sebep
olmuştur. Yıldız Sarayı Arşivi kendi içinde çeşitli fonlara ayrılmıştır. Çalışmamızda
aşağıdaki fonlardan azamî ölçüde yararlanmaya gayret ettik. Bu fonlar Yıldız Esas
Evrakı Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı çalışmamızda en yoğun kullandığımız
belgeler bu fonda bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nin dış politika ilkeleri, BâbıaliSaray ilişkilerine, Hıdiv-Saray ilişkilerine ve Osmanlı Devleti’nin diplomasi
arenasındaki konumuna işaret eden belgelerin önemli bir kısmı bu fonda
bulunmaktadır. Bunun yanında, Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı, İrade Eyalet-i
Mümtaze Mısır, Yıldız Esas Defterler, Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı, Yıldız
Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı, Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti
2
Maruzatı, Yıldız Perakende Evrak-ı Umumi, Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler
ve Komiserlikler Tahriratı, Yıldız Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa Evrakı ve Yıldız
Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı gibi fonlar yine Yıldız Sarayı Arşivi’nden
kullandığımız belgeler arasında yer almaktadır
b) Sadaret Hususî Maruzat Evrakı
Sadaret makamının, yapılan işlerin neticeleri, iç veya dış bazı mesele ve
hâdiseler hakkında padişaha bilgi vermek maksadıyla, Yıldız Sarayı’na takdim ettiği
hususî maruzatı muhtevî olup, umumiyetle beyân-ı hâl ve arz-ı malûmattan ibarettir.
Yıldız Sadaret Hususî Maruzatı büyük bir ekseriyetle haricî meseleler, özellikle Sarkî
Rumeli, Ermeni Meseleleri, Girid hâdisâtı, Mısır Meselesi, İtalya’nın Afrika’ya dahli
ve benzeri hâdiseler, devletlerarası münasebetler ve Osmanlı Devleti’nin takip ettiği
siyaset bakımından ve ayrıca dış basında Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren yazılar ve
bunlarla ilgili yazışmalar bu fonda ehemmiyet arz eder.
c) Mütenevvî Maruzat Evrakı
Mütenevvî Maruzat Evrakı; daha evvel bahsi geçen Yıldız Tasnifi
bölümlerinin ihtiva ettiği vesikaların dışında kalan Seraskerlik, Bahriye, Tophâne-i
Âmire, Adliye ve Mezâhib Nezareti, Evkâf, Maârif, Ticaret-Nâfia ve Zaptiye
Nezaretleri ile diğer nezaretler ve Meşîhat Dairesi’nce Mâbeyn’e doğrudan sunulan
tezkire, arîza, istîzân, ve benzeri vesikalardan oluşmaktadır. Ayrıca ahalinin
Mâbeyn’e doğrudan gönderdikleri arzuhâl, şikâyet, teşekkürnâme ve mahzar gibi
vesikalar da bu bölüm evrakı arasında bulunmaktadır. Mütenevvî Maruzat Evrakı’nın
ekserîsi askerî konularla alâkalıdır. Bunlar genellikle içte ve dışta cereyan eden
hâdiseler, asayiş konuları, Mısır Meselesi, Ermeni Meselesi ve şekavet hâdiseleri,
sınır hâdiseleri, ataşemiliterlerin bulundukları ülkelerin askerî ahvâline dair verdiği
bilgilerden oluşmaktadır.
ç) Meclis-i Vükelâ Mazbataları
Meclis-i Vükelâ; sadrazamın riyâseti altında Şeyhülislâm ile nâzırlardan
mürekkep olan ve devletin iç ve dış siyasetinde ve mühim islere müteallik hususlar
3
hakkında karar veren meclisin adıdır. Bu meclise, “Meclis-i Has” veya “Meclis-i
Hass-ı Vükelâ” da denirdi ki bugünkü mânâda “Bakanlar Kurulu” demektir. 1908
Temmuz inkılâbı üzerine kurulan Meşrutiyet rejiminde bu meclis, görevlerinden
dolayı padişaha ve Mebûsân Meclisi’ne karşı müşterek bir mesuliyet altına
sokulmuştur. Bu meclis evrakı arasında, dış olaylar, Mısır ve Ermeni Meseleleri gibi
konular hakkında alınan kararlar bulunmaktadır.
d) Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri
XIX. asrın son çeyreğinden sonra, devletlerarası ilişkilerde milletlerarası
hukukun ön plâna çıkması ve batılı devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki
baskılarının
artmaya
başlaması
üzerine
bu
hukukun
bilinmesi,
Osmanlı
bürokrasisinin daha iyi işlemesi için ihtiyaç haline gelmiştir. Çünkü her müessesenin
gelişiminde ve problemlerinin çözümünde milletlerarası hukukun bilinmesi ve bu
sahada uzman kadroların yetiştirilmesi gerekli görülmekte idi. Bu fonda da, Mısır
Meselesi ve daha birçok mesele hakkında belgeler bulunmaktadır.
e) Mısır Valiliği Kısmi Belgeleri
1517’de Osmanlı Devleti hâkimiyetine giren Mısır, bulunduğu stratejik ve
ekonomik konum münasebetiyle Osmanlı Devleti’nin iç politikasında vazgeçilmez
bir yere sahiptir. Bu konumu sebebi ile Divân Kalemi’nde Mısır’a ait evrak bir araya
getirilerek A.DVN.MSR. kodu altında toplanmıştır. Çalıştığımız dönemle ilgili
birçok belge bu fon altında bulunduğundan önemli bir belge koleksiyonu
niteliğindedir.
f) Tercüme Odası Belgeleri
Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı; Osmanlı sefaretleri yabancı
sefaretler, Osmanlı Şehbenderlikleri ile muhtelif yabancı kişi ve kuruluşlardan gelen
yazıların tercüme müsveddelerinden oluşmaktadır. Mısır Meselesi ile ilgili önemli
belgeler ihtiva etmektedir. 1855-1923 yılları arasını kapsamakla birlikte 1890’lı
yıllardan önceki yıllarda yoğunluktadır.
g) Hariciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri
4
Londra Sefareti Evrakı, Dışişleri Bakanlığı’ndan devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Londra Evrakı, aşağıda genel olarak sıralanan
konularda Hariciye Nezâreti ile Londra Sefareti arasındaki yazışmaları, Londra
Sefareti ile İngiltere Hükümeti arasındaki yazışmaları, Sefaretle İngiltere’deki
şehbenderlikler arasındaki yazışmaları ve Sefarete gönderilen özel mektup ve
yazışmaları kapsamaktadır.
ğ) Hariciye Nezâreti Siyasî Kısmı Belgeleri
Siyasî Kısım Evrakı, Hariciye Nezâreti’nin iç ve dış siyasî olaylar ve
meseleler ile ilgili yaptığı yazışmalardan oluşmuştur.
h) Dosya Usulü İrâdeler
1217-1341/1802-1922 yıllarını ihtiva eden irâdeler, evrakın icrada olduğu
dönemde, ait oldukları nezâret ve dairelere göre değil, ihtiva ettikleri meselelere ve
konulara göre gruplandırılmıştır. Daha sonraki dönemlerde belgeye ulaşımın
kolaylaştırılması amacıyla bazı düzenlemeler yapılmışsa da yine dosya usulüne
yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.
ı) Eyâlât-ı Mümtâze İrâdeleri
Eyâlât-ı
Mümtâze,
Osmanlı
İmparatorluğu’na
bağlı
hususî
imtiyaz
anlaşmalarıyla idare olunan eyaletlerdir. Bunlar, devlete maktû bir vergi ve bazıları
sefer zamanında asker vererek, iç işlerinde tamamen serbest bulunurlardı. Muhtelif
tarihlerde görülen Eyâlât-ı Mümtâzelikler şunlardı: Mekke Şerifliği, Mısır Hidivliği,
Sisam Beyliği, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Prensliği,
Bosna-Hersek, Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflâk-Boğdan Voyvodalığı ve Aynoroz
Emâneti. Bu teşekküllerden 1908 inkılâbından sonra elde kalanlarının imtiyazları
5
kaldırılmıştır1. İ.MTZ(05) fonu adıyla Mısır Meselesi’ne dair belgeler burada
toplanmıştır.
Arşiv belgelerinin yanında, Mısır Meselesi, birçok yerli ve yabancı
akademisyen ve araştırmacı tarafından çalışılmıştır. Meselenin birçok farklı yönü,
farklı bakış açılarıyla ve disiplinler arası yaklaşımlarla ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Bunların bazılarını, konu kapsamı itibariyle değerlendirmek, bizim
çalışmamızın kapsamını ortaya koyması bakımından anlamlı olacaktır. Biz bu
çalışmaları kronolojik sıra ile değerlendirdik.
İbrahim Muhammed is-Sanafiri’nin Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863-1882,
(1993) adlı doktora tezi Mısır Meselesi hakkında yapılmış önemli çalışmalardan
biridir. Bu çalışmada, Hıdiv İsmail Paşa döneminde meydana gelen gelişmeler ve
Mısır Meselesi’ne etkileri, Sultan II. Abdülhamid dönemine miras kalan siyasî ve
iktisadî sorunlar, politikalar ve ilişkiler üzerinden değerlendirilmektedir.
Mısır Meselesi’ne dair bir diğer tez çalışması Hasan Korkut’un İngiltere’nin
Mısır’ı İşgali (1882),(1996) adıyla yayınlanan yüksek lisans tezidir. Bu tez,
İngilizlerin Mısır’ı işgal süreci ve buna karşı Osmanlı Devleti’nin politikalarını ele
almaktadır ve 1882’deki süreç tezin konusunu oluşturmaktadır.
Mısır Meselesi’ni inceleyen bir diğer çalışma, Mustafa Gençoğlu’nun İngiliz
Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (1997) adlı yüksek lisans tezidir. Bu çalışma,
Mısır Meselesi’ni, Mısır’daki İngiliz hâkimiyeti üzerinden okuyarak Mısır’daki
İngiliz yapılanması ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki değişen konumunu ortaya
koymaya çalışmaktadır.
Mısır Meselesi’ni konu alan bir diğer çalışma Dilek Güldeş’in, Urabi Paşa
Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1999) adlı yüksek lisans tezidir. Bu tez de,
Mısır’ın işgali sürecinde Urabî (Arabî) Paşa’nın faaliyetlerini konu almaktadır.
1
Bu fonlar hakkında daha detaylı bilgiler için Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Rehberi, 3. Basım, Başbakanlık Basımevi 2010’a bakılabilir.
6
Mısır Meselesi üzerinde yapılmış en önemli çalışmalardan birisi şüphesiz ki,
Süleyman Kızıltoprak’ın Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin
Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887,(2001) adlı doktora tezidir. Bu çalışmanın ağırlık
noktasını, Mısır’da gerçekleşen İngiliz işgali ve Osmanlı Devleti’nin bu işgali
sonlandırmak için giriştiği diplomasi mücadelesi oluşturmaktadır. 1887 yılına kadar
getirilen bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin işgal sonrası diplomasisinde uluslararası
dengeler ve Osmanlı Devleti’ne yansımaları ele alınmıştır.
Süleyman Kızıltoprak’ın çalışmasının tarih aralığı paralelinde yapılmış diğer
bir çalışma da Emine Altunay tarafından hazırlanan Şam’ın Mısır’ın 1882’de
İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (2001) adlı
doktora tezidir. Bu tezde işgal sonrası süreçte, Osmanlı Devleti’nin işgali sona
erdirmek için giriştiği diplomasi mücadelesi ve sonuçları incelenmeye çalışılmıştır.
Bu çalışma da Mısır Meselesi sürecini 1888 yılına kadar getirmektedir.
Yukarıda verilenlerden başka, değişik ülkelerde Mısır Meselesi hakkında
yapılmış çok sayıda doktora ve Yüksek Lisans tezi bulunmaktadır. Nancy Ann
Kane’in The Egyptian Question in French Foreign Policy (1958) adlı çalışması Mısır
Meselesi’ni Fransız dış politikası üzerinden okumaya çalışmaktadır. Bu çalışma
Mısır Meselesi’ne zemin olmak üzere, Fransız dış politikasında Şark Meselesi’ni ele
almakta, İngilizlerin Mısır’ı işgal ettikten sonra şekillenen uluslar arası diplomasiye
işaret etmekte ve Faşoda Krizi’ne kadar Fransa’nın Mısır konusunda İngiltere ile
mücadelesini açıklığa kavuşturmaya çalışmaktadır.
Calvin Alexander Roberts’in, The Egyptian Question And The Triple
Alliance, 1884-1904, (1974) adlı tezi de zikredilmeye değer bir çalışmadır. Bu
çalışma, Mısır Meselesi’nin uluslar arası arenadaki anlamı üzerine yoğunlaşıp,
meseleyi 1904 İngiliz-Fransız anlaşmasıyla sona erdirmekte ve İngilizlerin Mısır
diplomasilerini bu eksen üzerinde irdelemektedir.
Konu ile ilgili bir başka çalışma ise Ann Elizabeth Mayer’in Abbas Hilmî II:
The Khedive and Egypt’s Struggle For Independence,(1978) adlı tezidir. Bu
çalışmanın ana konusu da, Abbas Hilmi Paşa’nın, Milliyetçi düşünceden beslenen
7
bağımsızlık anlayışı ve buna karşı duran Lord Cromer’in hassas dengesidir.
İngilizlerin Mısır’daki örtülü himayesi, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın İstanbul ile
ilişkilerini tanzim etmede önemli bir etken olduğu tezde işlenen önemli konulardır.
Diane Kunz’un Economic Diplomacy of The Suez Crisis (1989) adlı tezi de
Mısır Meselesi’nin Süveyş Kanalı üzerinden okunduğu önemli bir çalışmadır. Bu
çalışmada Süveyş Kanalı diplomasisi özgün başlıklarla anlatılmaya çalışılmıştır. Bu
çalışmaların dışında birçok tez, kitap ve makale de bulunmaktadır. Bunların önemli
bir kısmına bu çalışma sırasında başvurulmuştur.
GİRİŞ
Mısır (‫)مصر‬, halk dilinde Masr, eski Sami dilinden gelmektedir. Ülke adı olarak da
Avrupa’da Egypt olarak adlandırılmış, İslamiyet’ten sonra da Kıbt, halkına da Kıbtî
denilmiştir2. Mısır coğrafî konum olarak Kuzey Afrika’nın kuzeydoğusunda yer alır3.
Bilinen geçmişi M. Ö. 4000’li yıllara kadar giden Mısır, çok eski ve zengin bir
tarihî ve medenî geçmişe sahiptir4. Mısır bu özelliğinden dolayı firavunlar devrinden
sonra birçok devletin egemenliğine girmiştir5. 1516 Mercidabık, 1517 yılında Ridaniye
2
Kramers, J. H. “Mısır”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Üçüncü Basılış), C: 8, MEB Yayınevi,
İstanbul 1979, s.217.
3
Süleyman Vedad, Mısır coğrafyasını, “Hıtta-i Mısriyye Afrika Kıt’ası’nda vaki’ olub hudûd-ı
erba’ası şarken (el-’Arîş) Kasabasından Akabe Körfezine kadar olan Şibh Ceziresi ile Bahr-i
Ahmer’dir. Garben (Vaday), (Lîbâ), (Berka) Çölleri, şimâlen Bahr-i Sefîd ve Cenuben Humlar arazisi
ve Habeş Memâliği ve Hatt-ı İstivâ’ya mücavir göllerle muhât ve mahdûddur” şeklinde açıklar
Süleyman Vedad, Mısır Tarihçesi, Helâl Matbaası, Dersaadet 1333, s.4; Ramazan Balcı,
Osmanlı’nın Son Öyküsü, İstanbul 2006, s.20.
4
Yusuf Ziya, Mısır ve Ordusu, Matbaa-i Askeriye, İstanbul 1330, s.2.
5
Mısır’ın tarihî dönemleri için bkz: Davenport Adams, W. H. Egypt Past and Present,
Paternoster Row Press, London 1894, s.42, 56 ve 72; Ross G. Morison, History of Egypt, Edinburg,
(Tarihsiz), s.107; el-Belâzurî, Fütuhu’l-Büldân,(Yayına Hazırlayan: Mustafa Fayda), Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s.303-316; Nadir Özkuyumcu, “İhşîdîler”, Türkler, (Editörler:
Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.339-359;
Stanley Lane-Poole, History of Egypt, Methuen&Co, V: 6, London 1901, s.117-157; O’Leary, 1923:
52-61, Kazım Yaşar Kopraman, “Mısır Memlûkleri”, Türkler, C: 5, (Editörler: Hasan Celâl GüzelKemal Çiçek-Salim Koca), Ankara: Yeni Türkiye Yayınları 2002, s.99-123; Ebülfez Elçibey,
Tolunoğulları Devleti (868-905), Yayına Hazırlayan: Fazil Gezenferoğlu), İstanbul 1997; Nadir
Özkuyumcu, Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Manisa 2007, s.6; Sir Alfred Milner, England in Egypt, Edward Arnold Press, London, 1902, s.1-3;
Muhammed H. Kutluoğlu, Egyptian Question (1831-1841), Eren Yayınları, İstanbul: 1998: s.17;
8
Savaşlarıyla da Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti başlamıştır6. Mısır’da kendine has bir idarî
yapı kurularak Osmanlı teşkilatlanması şekillenmiştir. Mısır, Memlûklerin elinden
alındıktan sonra klasik Osmanlı eyalet sisteminden farklı olarak, ilk defa “Salyaneli
Eyalet” şeklinde tanzim edilmiştir7.
I- MISIR’DA FRANSIZ İŞGALİ: MISIR MESELESİ’NİN TARİHÎ
DİNAMİKLERİ
İngiltere’nin 1756 yılında itibaren Hindistan’ı sömürgeleri arasına katması
Akdeniz’de dengeleri oldukça değiştirmiştir. Bu da Fransa başta olmak üzere diğer
devletlerin Akdeniz politikalarını etkilemiştir. Değişen bu politikalar stratejik önemi haiz
olan Mısır’ın stratejik önemini daha görünür yapmıştır. Mısır’ın gündeme gelmesine
neden olan olay ise Bonapart’ın Mısır üzerine sefer düzenlemesidir. Mısır’a sefer
düzenlenmesi tasavvurlarını da Talleyrand aracılığıyla Direktuare Meclisi’ne kabul
ettirerek, Mısır’ı ele geçirmek düşüncelerini uygulamaya yönelmiştir 8. Mısır’ı işgal edip
ele geçirirse önemli bir stratejik hamle yapmış olacaktır9. Ancak Mısır seferinin asıl
önemi Osmanlı Devleti’nin mukadderatını etkilemede oynadığı roldür10. Bu konuda
Talleyrand’ı da ikna eden Bonapart, onun kanalıyla da Direktuare Meclisi’ni ikna
Nesib Nesibli, “Osmanlı- Safevî Savaşları, Mezhep Meselesi ve Azerbaycan”, Türkler, C: 6,
(Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,
s.896; Refet Yinanç, “Dulkadiroğlu Beyliği”, Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal
Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.813.
6
Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk Arap İlişkileri, İrfan Yayınları, İstanbul 1992, s.18; İsmet
Bimark, Mısır Tarihi’nin Kaynakları Bakımından Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Önemi, devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1997, s.5.
7
Mustafa Öztürk, “Arap Ülkelerinde Osmanlı İdaresi”, History Studies Ortadoğu Özel
Sayısı/Middle East Special Issue, Samsun 2010, s.330; Stanford J. Shaw, Ottoman Egypt In The
Eighteenth Century The Nizamname-i Mısr of Cezzâr Ahmed Pasha, Harvard University Press,
Massachusetts 1962, s.3.
8
Taha Niyazi Karaca, “Liberal Emperyalizm: William Ewart Gladstone’un Mısır’ı İşgal Politikası
(1882)”, Prof Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s.192193.
9
“İngiltere Fransa’nın Mısır’da yerleşmesini ve kudretli Fransa hükümeti ile ittifak etmiş olan
Mısır kuvvetlerinin Hindistan muvasala yolu üzerinde ilerleyerek bu yolu kesmesini kendi cihan
hâkimiyeti için tehdid telakki etti” Hans Rohde, Asya İçin Mücadele I. Kitap: Şark Meselesi, (Çeviren:
Binbaşı Nihat), Askeri Matbaa, İstanbul 1932, s.29-30; Rıfkı Salim Burçak, Türk-Rus İngiliz
Münasebetleri (1791-1941), Aydınlık Matbaası, Ankara 1946, s.15.
10
Reşad Hikmet, “Bonapart’ın Mısır Seferinin Esbâb-ı Hakikiyesi”, Darülfünun Hukuk Fakültesi
Mecmuası, S: 4, İstanbul 1332, s.338-339; Darrell Dykstra, “The French Occupation of Egypt, 17981801”, The Cambridge History Of Egypt, V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the End of the Twentieth
Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, s.116.
9
etmiştir11. Akdeniz planları için Mısır’ı hedef olarak seçen Bonapart12, yanında önemli
komutanlarla, yaklaşık kırk bin kişilik bir ordu ve beş yüz kişilik bir ilim ve fen
heyetiyle yola çıkmıştır13. Fransız tasavvurlarından haberdar olan İngilizler ise Amiral
Nelson’u, Toulon’dan çıkan Fransız donanmasını takibe göndermiş, ancak Nelson
Fransız donanmasını yakalayamamıştır14. Bonapart ise 1798 Temmuz’unda İskenderiye
sularına gelmiş15 ve askerini Mısır’a çıkarmıştır16. Ehramlar Savaşı ile de Kahire’yi işgal
eden Bonapart, Mısır’daki unsurların tepkilerini azaltacak beyannameler yayınlamıştır 17.
Osmanlı Devleti ise Fransa’nın bu işgallerine savaş ilanı ile karşılık vermiştir. Amiral
Nelson kumandasındaki İngiliz donanması da İskenderiye önlerinde Fransız donanması
ile karşılaşmış, 1 Ağustos 1798 tarihinde Ebukır koyunda demirlemiş bulunan Fransız
donanması ağır bir yenilgi almıştır18. Fransızların aldığı bu mağlubiyet onların
Mısır’daki durumları önemli ölçüde sarsmıştır19.
11
İsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu, Doğu Problemi, Ankara 1990, s.39-40; “Talleyran
Bonapart’ı telkin ve onu Mısır seferine teşvik etti” Nihat Erim, Devletler Arası Hukuku ve Siyasî
Metinleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1953, s.195; Osman Zeki Soyyiğit, 18. Asırda
Fransızların Mısır’ı İşgali (Neden ve Sonuçlar), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, s.19;
Halil Erdemir, “Real Politics Of International Relations In The Example Of French Invasion Of
Egypt”, History Studies, V: 1, I: 1, 2009, s.200.
12
HAT. 144/5061.
13
Bonapart’ın Mısır seferinde, yanında bu kadar bilim adamını götürmesinin en önemli nedeni
emperyalist politikalarına sağlam deliller oluşturmaktı. Bilim adamlarının çalışmaları sonunda ortaya
çıkan Description de l’Egypte eser Fransızlara bu konuda önemli bir külliyat kazandırmıştır Helen
Wheatley, “From Traveler to Notable: Lady Duff Gordon in Upper Egypt, 1862-1869”, Journal of
World History, V: 3, I: 1, s.82-83; Kamil Koçak, “Mısır’ın Fransızlar Tarafından İşgali ve Tahliyesi
1798-1802”, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Dergisi, S: II, Sakarya 2008, s.148.
14
Cole Juan, Napolyon’s Egypt İnvading the Middle East, United States of America 2007, s.7;
Sami Sabit, Napolyon Mısır’da, İstanbul 1327 s.8, 11; Virginia H. Aksan, Kuşatılmış Bir
İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870, (Çeviren: Gül Çağalı Güven), İstanbul 2010, s.238; Reşad
Hikmet, s.340; Kayabalı-Arslanoğlu, s.43.
15
Yusuf Ziya ve Sami Sabit, Bonaparte’ın İskenderiye’ye asker çıkarmasının ve Kahire üzerine
yürümesinin 1 Temmuz’da vukua geldiğini söyler Yusuf Ziya, s.11; Sami Sabit, s.12; Khaled Fahmy,
Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve Modern Mısır, İstanbul Bilgi Üniversitesi,
İstanbul 2010, s.109; “1 Temmuz 1798 tarihinde Fransız birlikleri İskenderiye’de karaya çıktıklarında
hiçbir direnişle karşılaşmadı” Stanford Shaw, Eski ve Yeni Arasında III. Selim, Kapı Yayınları,
İstanbul 2008, s.337; Reuven Aharoni, The Pasha’s Bedouin, Tribes and state in the Egypt of
Mehemet Ali, 1805–1848, London-Newyork 2007, 26.
16
HAT. 163/6792.
17
Alexander Grab, Napoleon and the Transformation of Europe, Palgrave Macmillan, China 2003:
7; Cole, s.1; “Fransızlar Mısır’da zafer kazanınca Memlüklerin kaçmasına neden oldu” Shaw, III.
Selim, s.342.
18
HAT.154/6492.
19
Y.EE., 34/6.
10
Fransa’nın Mısır seferi İngiltere ve Rusya’yı endişeye sevk etmişti. Bu da onları
Osmanlı Devleti ile ittifak kurma düşüncesine götürmüştür20. Bu düşünceler, Fransa’ya
karşı
Osmanlı-Rus,
Osmanlı-İngiliz
ve
Osmanlı-Sicilya
ittifak
anlaşmalarını
doğurmuştur21. Bu ittifaklar Akdeniz’deki dengeleri önemli ölçüde değiştirmiştir22.
Osmanlı Devleti, ittifaklardan sonra, Mısır’daki Fransız işgalini sonlandırmak için
harekete geçmiş23, Bonapart ise karşı strateji geliştirmek ve durumunu güçlendirmek için
Suriye ve Akka üzerine sefer düzenlemiştir24. Ancak burada, Cezzar Ahmed Paşa’ya
karşı
gösterilen
başarısızlık,
Bonapart’ın
durumunu
güçlendirmek
yerine
güçleştirmiştir25. Zira Bonapart burada yaklaşık yirmi bin askerini yitirmiştir26. Bu
gelişmeler, Bonapart’ın gizlice Fransa’ya kaçmasına sebep olmuştur 27. Bundan sonra
Fransızların Mısır’daki durumları kötüye doğru gitmeye başlamıştır. Zira kalabalık
Fransız orduları eriyerek on beş bin kişiye kadar düşmüştür28. İngilizler ise Fransızların
bu durumunu kullanarak onları, şartları daha ağır anlaşmalara duçar etmeyi
planlıyordu29. İngilizlerin bu tavrı Mısır’da durmuş olan harp halini yeniden
canlandırmıştır30. Fransızların müzakere teklifinin Osmanlı Devleti tarafından,
müttefiklerle birlikte karar verileceği şeklinde cevaplandırılması da Fransızları zorlu bir
20
Osmanlı Devleti’ne yardım bahanesiyle Boğazlardan Rus gemilerinin geçişine karşı Sultan III.
Selim, tereddüdünü şu sözlerle ifade etmiştir: “Fransız nakz-ı ahd eylemedikden sonra Rusya’lunun
gemi geçirmesi muzırrdır”. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1997, s.84.
21
İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), 2. Baskı,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987, s.260; Hasan Şahin, “Doğu Sorunu Çerçevesinde
Osmanlı-Fransız İlişkileri [Başlangıcından Paris Barışı’na (1856)]”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S: 40, Erzurum 2009, s.291; Soysal, s.263; Armaoğlu, s.85; Shaw,
III. Selim, s.352; Erim, s.197-200, 201-204.
22
Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları, Ankara 1978, s.18.
23
Gunther Rottenberg, The Napoleonic Wars, Cassell Press, Great Britain 1999, s.51-55; Yusuf
Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), Maarif Matbaası, İstanbul,
s.74-75; Nevzat Gündağ, “Grek-Rum ve Mehmed Ali Paşa İsyanlarının Yarattığı Müsait Ortamda
Doğu Akdeniz’de Devletlerarasında Denge Arayışları”, Türk Yurdu, C: 20, S: 151, Ankara 2000,
s.154.
24
HAT. 140/5826; HAT. 156/6519; HAT. 163/6777.
25
Yusuf Ziya, s.14-15; Atilla Çetin, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır Valiliği-Osmanlı
Belgelerine Göre, Fatih Ofset, İstanbul 1998, s.15; Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı
İmparatorluğu (1797-1802), İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1938, s.105-106; Soyyiğit, s.45.
26
HAT. 113/4535; HAT. 155/6502.
27
HAT. 142/5890; Y.EE. 34/62.
28
HAT.240/13476.
29
HAT.1246/12584.
30
Yusuf Ziya, s.15; Helen Anne B. Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali İn Eygpt,
Harvard University Press, Cambridge 1961, s.10; Soysal, s.296-297.
11
sürece sürüklemiştir31. 8 Mart 1801 tarihinde Ebukır’da ciddi bir yenilgi daha alan
Fransız orduları32 Fransa’yı barış yapmak için müzakere masasına oturmak zorunda
bırakmış ve 25 Haziran 1802 tarihinde de anlaşma imzalanmıştır33.
Bonapart, Mısır’ı işgal ederek Mısır’ın uluslararası bir mesele olmasına sebep
olmuştur34. Napolyon Bonapart’ın bu işgali, Mısır’ı uluslararası çıkar çatışmalarına açık
ve fark edilmiş bir hedef haline getirmiştir. İngiltere’nin, Hindistan’da kurduğu
müstemleke dolayısıyla elde ettiği hâkim konum, diğer büyük devletlerin uluslararası
ilişkiler anlayışını da derinden etkilemiştir35. Zira Napolyon Bonapart’ın Mısır seferi ile
İngiltere’nin Osmanlı topraklarındaki menfaatleri daha da belirgin bir hal almıştır 36. Bu
sefer Osmanlı Devleti’nin diplomasi anlayışını etkilemede önemli bir rol oynamıştır.
Zira tarihte o güne kadar görülmemiş gelişmeler olmuştur: İngiltere ile tarihte ilk kez
askerî ittifak anlaşması yapılmış, yine Rusya tarihte ilk kez Boğazlara inmiştir 37. Bütün
bunlar Mısır seferi gibi önemli bir tarihî olayın, Napolyon Bonapart’ın kişisel kapris ve
hırslarının bir ürünü olmadığını açık bir şekilde göstermektedir38.
II- MEHMED ALİ MISIR’DA: BAĞIMSIZ MISIR’IN İNŞASI
Napolyon Bonapart’ın seferi dolayısıyla, duruma müdahale etmek için, Osmanlı
Devleti tarafından Balkanlardan da asker toplanmıştı. Mehmed Ali de bu toplanan
askerler arasında Kavala’dan Mısır’a gelmişti. Tahir Paşa’dan sonra birliğin başına
31
HAT.140/5826.
HAT.154/6492.
33
Akçura, s.82-83; Yusuf Ziya, s.19; Soysal, s.331-337; Shaw, III. Selim, s.360; Bimark, s.7.
34
Çünkü “Napolyon ordularının 1798 yılında Mısır’a çıkması İngiltere’nin bölgedeki durumunu
sarsmış ve tehdit etmeye başlamıştı” Rifat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı İngiliz Anlaşması,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978, s.31; Bu da Mısır’ın
uluslararası bir mesele olmasına yetmiştir; Ş. Tufan Buzpınar, “Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz
Mücadelesinde Yeni Bir Unsur: İngiliz Misyonerleri (19. Yüzyıl)”, İslam Araştırmaları Dergisi, S:
10, İstanbul 2003, s.108-109.
35
Halford L. Hoskins, “British Policy in Africa 1873-1877: A Study in Geographical Politics”,
Geographical Review, V: 32, I: 1, United State of America,1942, s.140.
36
P. Philip Graves, İngilizler ve Türkler Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri (17891939), (Tercüme: Yılmaz Tezkan), 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000, s.1; “Mısır Fransa’dan
kurtarıldı. Ancak İngiltere buradan iki yıl çıkmak istemedi” Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (19191926), s.18.
37
Akdes Nimet Kurat, Türk-İngiliz Münasebetlerine Kısa Bir Bakış, Dil, Tarih ve Coğrafya
Fakültesi Yayınları, Ankara 1952, s.14.
38
Edouard Dé Driault, Şark Meselesi Bidâyet-i Zuhurundan Zamanımıza Kadar, (Çeviren NafizYayına Hazırlayan: Emine Erdoğan), Berikan Yayınları, Ankara 2003, s.133.
32
12
geçen Mehmed Ali, Fransızlara karşı oldukça başarılı savaşlar vermiştir. Mısır’da
Fransız işgali ile değişen dengeler, Mehmed Ali’nin iktidara gelmesini oldukça
kolaylaştırmıştır39. Mehmed Ali de bu fırsatı değerlendirip Mısır’daki siyasî dengeleri iyi
tahlil ederek buradaki unsurlar arasında anlaşmazlıkları körüklemiş, büyük ustalıkla
çevirdiği hile ve entrikalarla Mısır’da yeni bir dönem başlatmıştır40. Mehmed Ali
Mısır’da sadece Memlûklere karşı değil, aynı zamanda Mısır’daki Osmanlı valilerine
karşı da önemli siyasî başarılar kazanmıştır41. Böylelikle Mısır’da şartları kendine uygun
hale getirmiştir42. Osmanlı Devleti de çareyi kendisine paşalık payesi vererek Mısır’a
vali yapmakta bulmuştur43. Böylelikle Mısır’ın tehlikeli bir mecraya sürüklemesi bir
süreliğine ötelenmiştir44.
Mehmed Ali Paşa İngilizlerin, Mısır’dan Fransızları çıkardıktan sonra, buraya
yerleşmeyi düşündüklerinin farkındaydı. Bu yüzden İngilizlere karşı Mısır’daki
unsurlarla birlikte hareket etme kararı almıştır. İngilizlerle mücadeleye girip İngilizleri
El-Hamad’ta mağlup ederek, onların Mısır’ı boşaltmalarını sağlamıştır 45. Mehmed Ali
Paşa, bu süreç sonunda Mısır’ın gerçek hâkimi olmuştur46. Mehmed Ali Paşa, her
Osmanlı valisi gibi Sultan’ın verdiği görevleri yapmakla yükümlüydü. Vehhabi
Meselesi’nin halli, Girid’de isyanın bastırılması için kuvvet gönderilmesi gibi. Ancak
Mehmed Ali Paşa’nın bu görevlerin yerine getirilmesi karşılığında bulunduğu talepler,
39
Rağıp Raif-Rauf Ahmed, Mısır Meselesi, Matbaa-i Amire, İstanbul 1334, s.4; John L.
Stephens, “The Founder of the Khedivate”, The North American Review, V: 129, I: 273, Iowa, s.172;
Mehmed Zeki, “Mısır Meselesine Dair”, Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası, 16. Sene, İstanbul
1926, 245-246.
40
Y.EE., 88/40.
41
Muhammed Ferid Bey, El-Behcetü’l-Tevfikiyye Fi Tarih-i Müesses el-Hailetü’l-Hıdiviyye,
Matbaa-i Darü’l-Kutb, 2006, s.34-37; “Mısır’da bir saltanat kuran Mehmed Ali’ye İstanbul hükûmeti
herhangi bir yaptırım uygulama gücünden mahrumdu”, Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.26.
42
Y.EE., 88/40, 2a.
43
L. Hirszowicz, “The Sultan and the Khedive, 1892-1908”, Middle Eastern Studies, V: 8, I: 3,
1972, s.287; Yusuf Ziya, s.22-23; al-Sayyid Afaf Lutfi Marsot, Mısır Tarihi Arapların Fethinden
Bugüne, (Çev: Gül Çağalı-Güven), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010, s.52-54.
44
Muhammed Ferid Bey, s.39; Rivlin, s.17-18; Kutluoğlu, s.37.
45
Stephence, s.174; Fahrettin Öztoprak, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa”, Türk Dünyası Tarih Dergisi,
S: 183, Ankara 2002, s.60; Mehmet Karataş, “Mehmed Ali Paşa ve Mısır Meselesi”, EKEV Akademi
Dergisi, S: 22, İstanbul 2005: s.268.
46
Michael Brett, “Continuity and Change: Egypt and North Africa in the Nineteenth Century
Egypt in the Reign of Muhammad Ali by Afaf Lutfi Al-Sayyid Marsot Egypt under the Khedives,
1805-1879 From Household Government to Modern Bureaucracy by F. Robert Hunter” The Journal
of African History, V: 27, I: 1, Cambridge 1986, s.151; Mehmet Akif Kireççi, “Mehmed Ali Paşa
Döneminde 1805-1848 Mısır’da Modernleşme Hareketleri”, Türk Yurdu, S: 148-149, Ankara 19992000, s.62.
13
onun Osmanlı Devleti ile arasının açılmasına sebep olmuştur47. Navarin baskını ise
Mısır’da Mehmed Ali Paşa gailesinin göstermelik sebeplerini teşkil etmiştir 48. Mehmed
Ali Paşa ile ortaya çıkan bu sorun meselenin uluslararası bir nitelik almasına sebep
olmuştur. Zira Osmanlı padişahı bu meseleyi kendi başına halledemediğinden dış
müdahale ve yardıma başvurulmak zorunda kalınmıştır49. Büyük devletler meseleye
başlarda tarafsız kalsalar da50, İbrahim Paşa’nın İstanbul’a dayanması onların bu tavrını
oldukça değiştirmiştir. Zira bu meselede her bir devletin belli bir oranda çıkarları
bulunmaktaydı ve bu da onları bu meselenin içine çekmiş ve Osmanlı Devleti’ne yardım
edilmesi düşüncesine götürmüştür51. Rusya, Osmanlı Devleti’nin yardım taleplerini
beklenmedik bir hızla kabul etmiş ve bu yardım Hünkâr İskelesi Anlaşması’nı
doğurmuştur52. Tabii ki bu anlaşma diğer devletleri oldukça endişelendirmiştir. Bu da
Mısır’da Mehmed Ali Paşa gailesinin halledilmesini hızlandırmış, Fransızların
aracılığıyla Mısır ve Osmanlı tarafları Kütahya’da bir araya gelmişler ve burada bir
anlaşma imzalamışlardır53. Ancak kimseyi memnun etmeyen bu anlaşma, kısa sürede
delinerek iki taraf tekrar savaşa tutuşmuş ve Osmanlılar yeniden yenilmiştir. Devlet
yeniden diplomasi kanalını devreye sokmak zorunda kalmıştır. Bu yeni durum büyük
devletleri yeniden harekete geçirmiştir54. Başlarda büyük devletlerin diplomatik çabaları
etkisiz kalmıştı. Zira Mehmed Ali Paşa, Fransa’ya güvenerek büyük devletlerin
47
Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1998, s.50; Ahmed İbrahim, s.198-199; McGregor, s.57-58.
48
Yusuf Ziya, s.23-24; Özer, s.102-103; Enver Ziya Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C: I, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara (Tarihsiz), s.118.
49
Yusuf Ziya, s.28-29; Sebahattin Samur, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın (1770-1849) Sosyal
Politikaları; Mısır ve Diğer Osmanlı Eyaletlerindeki Etkisi”, Bilimname, S: XIII, 2007, s.134-135;
Fahmy, Paşanın Adamları, s.66, 155-157; Emine Eren, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır
Meselesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir 2008, s.34; Kutluoğlu, s.83-87.
50
Altundağ, s.109-117; Karal, Osmanlı Tarihi, s.131.
51
Gökhan Çetinsaya, “Ottoman-British Relations In Iraq And The Gulf, 1890-1908”, Turkish
Review of Middle East Studies Annual, Issue: 15, 2004, s.167.
52
Kutluoğlu, s.94-95; Marsot, Mısır Tarihi, s.63; Anderson, s.97.
53
“Osmanlı Rusya ile Hünkâr İskelesi Anlaşmasını İmzalayarak İngiltere’nin Yakındoğu’daki
konumuna tehdit yöneltmiş oldu” Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri, s.20; Emine Şam-Altunay,
Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001, s.27-29; Gideon Biger, “The First Map of Modern
Egypt Mohammed Ali's Firman and the Map of 1841”, Middle Eastern Studies, V: 14, 1978, s.323;
Gündağ, s.23.
54
Gündağ, s.21.
14
önerilerine ayak diriyordu55. Ancak 15 Temmuz 1840’ta toplanan Londra konferansında
Mehmet Ali Paşa’ya dair kararlar alındı56. Ancak Mehmet Ali Paşa, bu kararları,
Fransa’ya güvendiğinden kabul etmedi57. Bu kararlar arasında, Mehmed Ali Paşa’ya,
haritayla sınırları çizilen bir coğrafyanın yönetimi kayd-ı hayat şartıyla verilmesi de
vardı. Konferans’ta alınan kararları Mehmed Ali Paşa’nın kabul etmemesi, büyük
devletlerin silaha başvurmalarının yolunu açmıştır58. Bu yüzden Mehmed Ali Paşa
mevcut durum karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. 1841 yılında yapılan
anlaşma ile de Mehmed Ali Paşa, Mısır’da Osmanlı Devleti’nin bir valisi olarak bütün
taleplerinden vazgeçmiş bir şekilde devlete tabi olduğunu kabul etmiş 59, ek bir fermanla
da, Mısır Eyaleti, “ma’ tevârüs Mehmed Ali Paşa uhdesine ibkâ” olunmuştur60.
Bütün bu gailelere sebep olan Mehmed Ali Paşa61, Mısır’ı Memlûk anarşisinden
kurtaran, Osmanlı topraklarından Vehhabileri temizleyen, Sudan’ı Türk hâkimiyetine
alan bir kişi olarak tarihte kendine yer bulmuş ve kendinden sonra, eskisine hiç
benzemeyen, modernleşme sürecine giren bir Mısır kurmuştur62. Mısır, İbrahim Paşa
(1848)63, Abbas Hilmi Paşa (1848-1854)64 ve Said Paşa (1854-1863)65 dönemlerinde biriki konu dışında ciddi bir şekilde gündeme gelmemişti, ta ki Süveyş Kanalı’nın
açılmasına kadar. Zira bu kanalın açılması, Avrupalıların dikkatlerini tekrar Mısır
üzerine çekmiştir66.
55
Armaoğlu, s.211-213; Anderson, s.116-118; “Fransa Mehmed Ali’yi cesaretlendirmeseydi
Mehmed Ali Paşa isyan harekâtına cesaret edemezdi” Necdet Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan
Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, Beyan Yayınları, İstanbul 1976, s.66.
56
Frederick Stanley Rodkey, The Turco-Egyptian Question in Relations Of England, France And
Russia 1832-1841, The University Of Illinois Press, Illinois 1923, s.120-123; Erim, s.301-302,
3303-308; Aksan, s.423-426; A. Şevket Ovalı, “Doğu Sorunu” Çerçevesinde İngiltere’nin Osmanlı
İmparatorluğu Siyaseti”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2008, s.263; “İngiltere Mısır’ı Mehmed Ali Paşa’nın hâkimiyeti altına verilmesini istemiyordu”
Kurdakul, s.66.
57
Y.PRK.MK., 12/78.
58
Ramazan Ata, Osmanlı Kaynaklarına Göre 1839- 1841 Arası Osmanlı-Mısır İlişkileri ve Düvel-i
Muazzama, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2011, s.141-142.
59
Y.EE., 42/152.
60
A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 11.
61
Y.EE., 88/40-2a.
62
Graves, s.4-5; Robert Tollefson, Modernization Colonial Rule in Egypt 1882-1914, New Jersey
1966, s.10-11; Alexander Schölch, “Constitutional Development in Nineteenth Century Egypt: A
Reconsideration”, Middle Eastern Studies, V: 10, I: 1, 1974, s.6-7.
63
A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 17.
64
A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 18.
65
A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 47.
66
Y.EE., 88/40, 2a.
15
III- İSMAİL PAŞA’NIN HIDİVLİĞİ: MISIR’IN İŞGALİNİ HAZIRLAYAN
EKONOMİ-POLİTİK DİNAMİKLER
İsmail Paşa dönemi, Osmanlı Devleti’nin Mısır ile ilişkilerinde dönüm noktası
olmuş, İsmail Paşa’nın, ortaya koyduğu siyasî, iktisadî ve sosyal politikalar, Osmanlı
Devleti’nin
“eczâ-i
mütemimmesi
olan
Mısır’ın”
devletten
ayrılma
sürecini
başlatmıştır67. Yine bu dönem, Sultan II. Abdülhamid’in, Mısır’a dair politikalarının
şekillendirmesinde laboratuvar görevi görmüştür. İsmail Paşa’nın68, Said Paşa
döneminde İstanbul’a gelip saray ve Bâbıâli ile kurduğu iyi ilişkiler, onun Mısır’a vali
olmasını kolaylaştırmıştır. Sultan Abdülaziz tarafından Mısır valisi olarak tayin edilen
İsmail Paşa69 vali olduğunda 33 yaşındaydı. Onun Mısır’a vali olması ile Mısır’da yeni
bir dönem başlamıştır70. Vali olduktan sonra Saray ve Babıali ile ilişkilerini iyi tutarak
Saray ve Babıali’nin güvenini kazanmasını bilmiştir. Bunu sağlamak için büyük
meblağlarda para harcamaktan da kaçınmamıştır71. İsmail Paşa böylelikle Mısır’daki
amaçlarını gerçekleştirecek yolu bulmuştur72. Sultan Abdülaziz İsmail Paşa’ya
67
“Mısır Valisi olan Hıdiv İsmail Paşa çılgınlıklarıyla Mısır’ın felaketine sebep oldu” Ziya
Kazıcı, Sultan II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Devleti, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2009, s.145.
68
İsmail Paşa, 1830 yılında Kahire’de doğmuştur. İbrahim Paşa’nın ikinci oğludur. İsmail Paşa, 14
yaşına kadar Mısır’da kaldıktan sonra gözlerini tedavi ettirmek ve eğitimi tamamlamak amacı ile 1844
yılında Viyana’ya gönderilmiştir. Viyana’da iki yıl kaldıktan sonra Paris’e gitmiş, burada Saint Cyr
Harp Akademisinde eğitim görmüştür Özer, 155. İsmail Paşa’nın, Avrupa’da aldığı eğitim, onun zihni
yapısında da önemli etkiler bırakmıştır. Süleyman Kızıltoprak, bu etkiyi şöyle açıklar: “İsmail Paşa
bir kimlik sorunu yaşıyordu. İsmail Paşa kendisini, aldığı eğitim sebebiyle Avrupalı, dönemin
hareketlerinin etkisinde kaldığı içinde Mısırlı olarak görüyordu” Kızıltoprak, s.28.
69
A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 49.
70
Özer, s.155; Mohamed Duse, In The Land Of The Pharaohs A Short History Of Egypt From The
Fall Of Ismail To The Assassination Of Boutros Pasha, Stanley Paul, London 1911, s.x; Arthur E. P.
Brome Weigall, A History of Events in Egypt from 1798 to 1914, Charles Scribner’s Sons, New York,
1915, s.85; Edward Dicey, The Story of Khedivate, Rivingtons, London 1902, s.47; Sir Valentine
Chirol, The Egyptian Problem, Macmillan and Co., London 1921, s.22; J. C. Mccoan Egypt, With A
Supplementary Chapter Of Recent Events, Peter Fenelon Collier, New York 1893, s.79.
71
“[İsmail Paşa] Osmanlı Devleti’ne karşı siyasetinde, Mısır’ın istiklalini genişletmeye çalıştı;
fakat Babıali’den kopardığı imtiyazları, büyük babası gibi kuvvetle değil, rüşvet ve hediye vermek
suretiyle temin etmek yoluna gitti” Şinasi Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 5/2,
İstanbul 1974, s.1116; “İsmail Paşa’nın Babıâli’ye rüşvetleri devletin otoritesini o kadar etkilemiştir
ki, hatta bazılarına göre, Mısır parası Tanzimatı çürüten başlıca âmillerinden sayılmış ve Tanzimat
sonrası Babıâli ile oynadığı hükümdarlık oyunu uğrunda oniki milyon lirayı harcamıştır” İbrahim
Muhammed is-Sanafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863-1882, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul
1993, s.29.
72
“[İsmail Paşa] Bir taraftan ubudiyet-i mahsusa iddi’âsıyla cennet mekân Sultan Abdülaziz Han
hazretlerini iğfâl ve bir taraftan Mısır’da hilâfet-i ‘uzmânın nüfûz ve iktidârını imhâya ibtidâr ile
saltanat-ı seniyye ‘aleyhinde ifsâda kadar tebsi’-i dâ’ire-i efkâr et”miştir Y.PRK.MK., 1/94.
16
teveccühü ise onu için meşruiyet zemini oluşturmuştur73. İsmail Paşa’nın 1866-73 yılları
arasında aldığı 5 imtiyaz fermanı74 Mısır’ı devlet içinde devlet yapacak hukukî zemini
hazırlamış75, Mısır’ın işgaline giden yolda önemli kilometre taşları olarak tarihte yerini
almıştır76. İsmail Paşa bu fermanlara dayanarak adeta yeni bir Mısır yaratmıştır. Zira bu
fermanlar İsmail Paşa’yı, veraset sisteminden dış ilişkilere, idarî yapılanmadan adli
teşkilata kadar hemen her alanda yetkili kılacak hukukî şartlar oluşturmuştur77. Bunlar da
onun Avrupa nezdinde meşruiyet kazanmasını sağlamıştır78. Kısacası İsmail Paşa,
73
William Morton Pullerton, The Memoirs Of İsmail Kemal Bey, Constable And Company Ltd,
London 1920, s.94.
74
İSAM, Hüseyin Hilmi Paşa Evrakı, (İ.HHP.E) 18/1214.
75
İmtiyaz fermanlarının anlamı ve sebep olduğu değişimler için bkz: Hayrettin Pınar, Tanzimat
Döneminde İktidarın Sınırları Babıâli ve Hıdiv İsmail, İstanbul 2012, s.41-85; ancak “Kahire tüm bu
dönem boyunca, yöneticilerinin daha özerk davranabildiği sıralarda [bile] Osmanlı
İmparatorluğu’nun bir vilayeti olarak kaldı” Timothy Mitchell, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi,
(Çeviren Zeynep Altok), İstanbul 2001, s.17.
76
Durmuş Akalın, Süveyş Kanalı (Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 1854-1882),
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli 2011, s.91.
77
Donald Malcolm Reid, “The ‘Urabi Revolution and the British Conquest, 1879-1882”, The
Cambridge History of Egypt, V: 2, Modern Egypt, From 1517 to The End of the Twentieth Century,
(Edited By M. W. Daly), Cambridge 1977, s.350; John P. Dunn, Khedive İsmail’s Army, London
Newyork 2005, s.32; Öztürk, s.333; “…Garibdir ki, İsmail Paşa Aziz-i Mısrî unvanı verilmek ve çünki
Hazret-i Yusuf Aleyhisselam Mısır’da hem nübüvveti ve hem saltanatı olduğuna binaen İsmail Paşa şu
unvan ile manen padişah verdirmeye ibret olundu” Y.EE., 88/40; “There were objections, however,
to conferring upon Ismail this dignity.“Aziz “is one of the ninety -nine special appellations or
attributes of God. It was also the name of Sultan Abdul-Aziz. The designation of Khedive or “Khedev”
was the one selected, and the title “Khedivet” given to the Viceroyalty with hereditary succession.
The meaning of “Khedive” is “minor sovereign,” and the word comes from the Persian” Wolff, Sir
Henry Drummond, Rembling Recolection, V: II, Macmillan And Co,, London 1908: 293; “In 1867,
Ismail Pasha, the grandson of Mohammed Ali, made a new treaty with the Sultan, in which it was
agreed that the ruler of Egypt should no longer be called simply governor, but should have the
hereditary title of Khedive” Wiegall, s.269; “İsmail [Paşa] …büyükbabasının gayri resmî olarak
kullandığı bir unvan olan, hükümdar anlamına gelen Farsça bir sözcükle, Hıdiv olarak tanımalarını
sağlamayı başardı. Unvan, aynı derecede özerkliğe sahip olmayan diğer Osmanlı valileri ile kendi
konumu arasındaki farklılığı vurgulamayı amaçlıyordu” Marsot, Mısır Tarihi, s.68; “…özellikle 1867
yılında Mısır valisi İsmail Paşa’ya “Hıdiv” unvanı verildikten sonra Mısır ile Osmanlı arasındaki
ilişkiler kritik bir döneme girmiştir. Kendini bölgenin hâkimi olarak görmeye başlayan Hıdiv İsmail
Paşa, Osmanlı’dan tamamen bağımsız bir yönetim kurma faaliyetlerini hızlandırmıştır” Mahmud
Aybi, II. Abdülhamid’in Ortadoğu Politikası, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2009,
s.69; “İsmail Paşa, Padişahın kendisine verdiği Hıdiv unvanı karşısında, İstanbul’a gönderdiği
vergiyi 60 bin Cüneyh artırdı. Padişahın bir unvan bağışlaması senelik yeni bir gelir karşılığında çok
önemli bir ayrıcalık değildi. Osmanlı Padişahına göre bu unvan Osmanlı hiyerarşisinde bir şey ifade
etmiyordu. Ama İsmail Paşa bu unvanla amacına bir adım yaklaştığını varsayıyordu” Kızıltoprak,
s.34; Byron David Cannon, “A Reassessment of Judicial Reform in Egypt, 1876-1891”, The
International Journal of African Historical Studies, V: 5, I: 1, Boston, 1972, s.52-53; Aly Shamsy,
Egypt and The Right of Nations (An Aphralto the Representatives of the British Nation), Ceneve 1918,
s.19; Mark S.W. Hoyle, “The Mixed Courts of Egypt 1875-1885”, Arab Law Quarterly, V: 1, I: 4,
1986, s.436-438.
78
Byron David Cannon, “Nubar Pasha”, International Journal of Middle East Studies, V: 5, I: 4,
Cambridge 1974, s.470-475.
17
müstakil bir hükümdar gibi davranmaya başlamıştır79. Bütün bunlar ise Osmanlı-Mısır
ilişkilerini önemli ölçüde değiştirmiştir80. İsmail Paşa’nın Mısır’daki konumunda
meydana gelen bu değişimde Osmanlı Devleti’nin yanlış politikalarının81 önemli etkileri
olmuştur. Bu durum ise Mısır’ın kaybedilmesinin önünü açmakta gecikmemiştir82.
İsmail Paşa, Osmanlı ile ilişkilerinde gerilimli bir süreç hazırlarken Avrupa ile
yakınlaşacak politikalar sergilemekten geri durmamıştır. Onun, Osmanlı Devleti’nden
uzaklaşma düşüncesi, Batı ile ilişkilerinin temeline oturtması açısından önemli politik
sapmaydı83. Mısır’da ortaya koyduğu reform hareketleri bunu açık bir şekilde
göstermiştir84. Batı’ya hoş görünmek plan ve projeleri İsmail Paşa’yı, Avrupa’da
gördüklerini Mısır’da uygulama düşüncesine götürmüş, ancak İsmail Paşa iki dünya
79
Özer, s.208; Pınar, 89, 112-113; s.is-Sanafiri, s.95, 101; John Eliot Bowen, Conflict of East and
West in Egypt, Newyork and London, 1887, s.23; Akalın, s.196; Lowell Joseph Ragatz, The Question
of Egypt in Anglo-French Relations 1875-1904, Fletcher Pembroke, Edinburgh-Bombay-Sydney,
1922, s 17.
80
Afaf Lutfi al-Sayyid Marsot, “The Porte and Ismail Pasha’s Quest for Autonomy” Journal of the
American Research Center in Egypt, V: 12, s.90-91; Zeynep Güler, Süveyş’in Batısında Arap
Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, Yenihayat Kütüphanesi, İstanbul 1994, s.41.
81
Mehmed Arif Bey bu durumu şiddetli bir şekilde eleştirmektedir: “Mehmed Ali oğullarının
valilikten krallığa doğru adım adım imtiyazlar kopararak salâhiyetlerini artırmaları, yürürlükte
bulunan verâset usûlünü İsmail Paşa’nın evlâdı lehinde değiştirmeleri, yabancı devletlerden geniş
kredi ve borç için izin alabilmeleri ve daha nice yetkilerin hepsi, işte İsmail Paşa denilen bu herifin
hiyle ve dolapları, bizimkilerin ise sâfiyet ve ahmaklıkları neticesidir” Mehmed Arif Bey, 93 Moskof
Harbi ve Başımıza Gelenler, (Yayına Hazırlayan: Nihad Yazar), Adak Yayınları, İstanbul 1990,
s.601; “Hıdiv İsmail Paşa’nın Babıâli ile oynadığı hükümdarlık oyunu, Sultan Abdülaziz’in Hıdiv’den
bitmez tükenmez istekleri ve Osmanlı Devleti zâafiyetinden ileri gelen Abdülhamid’in Mısır
Meselesine karşı izlediği tereddütlü siyâseti, [A]râbi Paşa ve silâh arkadaşlarının gururu ile
bilinçsizliği, Mısır’ın kaybedilmesinin en önemli unsurları olmuştur” is-Sanafiri, s.165.
82
Devlet, “… en vasi’ imtiyâzât itâ buyrulmadan maksad-ı memleket ve ahalinin temin-i esbâb
ma’muriyet ve terkıs”i Y.EE., 116/14; için bu imtiyazları İsmail Paşa’ya vermiş, “hayfa ki bu ümidler
hâ’iz-i fiile çıkamamış ve Devlet-i ‘Aliyyenin işbu kıt’â-i mühimmesi vukû’a gelen su’i idâreden dolayı
harabiyyet-i tammeye düçâr olmakda bulunmuştur” Y.EE., 116/14.
83
“İsmail Paşa gâyet cür’etli ve metanet-i ahlâkça kuvvetli bir adam olduğundan Mehmed Ali’nin
tayin eylediği meslek üzerine devâm ile Mısır’ı Bâbıâli’nin hükmünden kurtarub nâ’il-i istiklâl-i tam
itmek gayretini ele almış idi (…) bu neticeyi istihsâl içün dahi Avrupa ile hüsn-i amîz şeyi emel
idinmiş idi” Y.EE., 116/55.
84
“1. The settlement of the succession, and the establishment, of primogeniture, 2. Next to it,
autonomy, and administrative reforms, 3. Judicial reform, and equality of all before, the civil law, 4.
Public instruction, 5. Abolition of slavery, 6. Ministerial responsibility and Chamber of Notables, 7.
Increase of the resources of the country by means of the development of agriculture and public Works,
8. Extension of territory, 9. And lastly, a great feat negative for Egypt, but priceless for the world at
large-the Suez Canal, completed, thanks to Ismail’s help and munificence” Baron De Malortie, Egypt:
Native Rulers And Foreign Interference, (Second Edition), Piccadilly, London 1883, s.72-73.
18
arasındaki farkları hesaba katmadığından milyonlarca liranın israf edilmesine sebep
olmuştur85.
İsmail Paşa fermanlarla kazandığı bu imtiyazları, Mısır’daki kontrolünü
güçlendirme için kullanarak sınırsız sayılabilecek tasarruflarda bulunmuştur. Böylelikle
Mısır’ın Avrupalılaştırılmasını86 sağlayarak büyük Mısır hayalini gerçekleştirmek
istiyordu87. Bunun için ülkenin bayırdır hale gelmesi gerektiğini düşünerek birçok
bayındırlık çalışmaları gerçekleştirmiştir88. Bu yüzden Mısır ekonomisi dibe
vurmuştur89.
İsmail Paşa büyük Mısır merkezli Afrika İmparatorluğu hayalini gerçekleştirmek
için de planlı bir yayılma siyaseti izlediği görülmektedir. Doğu Sudan, Eritre Kıyıları,
hatta Habeşistan ve Uganda’nın bazı parçalarını Mısır idaresi altına almış, buralarda
yaptığı idarî düzenlemelerle Sudan Eyaleti’ni teşkil etmiştir90. Tabii ki İsmail Paşa
bunları gerçekleştirmek için ciddi mali kaynaklara ihtiyaç duymuş bu ihtiyaçları da
borçlanma ile karşılama yolunu tutunca borçlar 4 milyondan 100 milyon liranın üzerine
85
H. Merian Allen, “How England Got the Suez”, The Sewanee Review, V: 25, İsseu: 2, Baltimor
1917, s.141; Wolff, s.293; Dicey, The Story of Khedivate, s.107; Owen, s.138.
86
“Mısır’ı Avrupalı ülkeler gibi modernleştirmek amacında olan İsmail Paşa, çok hırslı bir
şekilde yönetim mekanizmasını kullanmaya başladı” Kızıltoprak, s.29; “Mısır’da yabancı girişim için
yapılan daha büyük açılımlar müdahaleye daha büyük teşvikler sağladı. Mehmet Ali’nin haleflerinin,
özellikle de İsmail’in (1862-79) yönetimi altında modern bir toplumun kurumlarını yaratma girişimi
sürdü. Mısır fiilen imparatorluktan bağımsız hale geldi” Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (9
Basım), (Çeviren: Yavuz Alogan), İstanbul 2009: s.354; “İsmail Paşa bayındırlık hizmetleri ile
Mısır’ı Avrupalılaştırmayı amaçlıyordu” Donald Malcolm Reid, “Cultural Imperialism and
Nationalism: The Struggle to Define and Control the Heritage of Arab Art in Egypt”, International
Journal of Middle East Studies, V: 24, I: 1, Cambridge 1992, s.59; Frederick J. Cox, “Khedive Ismail
and Panslavism”, The Slavonic and East European Review, V: 32, I: 78, London 1953; s.152; Czeslaw
Jesman, “American Officers of Khedive Ismail”, African Affairs, V: 57, I: 229, Oxford 1958, s.302304.
87
Roger Owen, “Mısır ve Avrupa: Fransız İşgalinden İngiliz İşgaline”, İslam Dünyası ve
Batılılaşma, İstanbul, 1997, s.135; Frederic Harrison, National And Social Problems, Macmillan
And Co, Newyork 1908, s.200-201.
88
Mackenzie Wallace, Egypt and The Egyptian Question, Macmillan And Co., London 1883, s.3031.
89
Sir Walter Mieville, Under Queen And Khedive The Autobiographt Of An Anglo-Egyptian
Official, William Heinemann, London 1899, s.8-9.
90
Wildfrid Scaven Blunt, Secret History of English Occupation Of Egypt, Vail-Ballou Co,
Newyork 1922, s.7; Hoskins, “British Policy in Africa 1873-1877: A Study in Geographical Politics”,
s.141; Hennebert, s.12; Mccoan, s.2-3; S.W. Baker, “The Khedive of Egypt's Expedition to Central
Africa” Proceedings of the Royal Geographical Society of London, V: 18, I: 1, 1873-1874, s.50-57; C.
E. Gordon, “The Khedive's Expedition to the Lake Districts”, Proceedings of the Royal Geographical
Society of London, V: 21, I: 1, 1876-1877, s.50-62.
19
çıkmıştır91. Bu durum ve Mısır’ın malî yapısında gelinen süreç, Mısır’ın uluslararası
malî saygınlığına darbe vurmuştur92. Sonuçta Paşa, harcamaları ile Mısır maliyesinin
bozulması için elinden geleni yapmış gibi görünmektedir93. Bütün bunları göz önüne
aldığımızda İsmail Paşa’nın bu kadar parayı ne yaptığı sorusu da cevaplanmış oluyor 94.
IV- MISIR’DA MALÎ BUHRAN VE YABANCI MÜDAHALESİ
İsmail Paşa’nın tasavvurlarının malî sonucu, oldukça dramatik bir görünüş arz
etmiş95, ortaya koyduğu malî politikalar, Mısır’ın saygınlığını zedelerken Avrupa
müdahalesini çekecek şartları hazırlamakta gecikmemiştir. Buna rağmen İsmail Paşa’nın
politikalarını değiştirdiğini söylemek oldukça zordur. Babıali ise İsmail Paşa’nın
politikalarının ve tasavvurlarının önüne geçmek için meseleye el atmıştır. Âli Paşa’nın
girişimleri bunun için önemli bir örnektir. Âli Paşa, İsmail Paşa’nın, diğer Osmanlı
valilerinden farkı olmadığını ve diğer valilerin üzerinde nasıl bir tasarruf hakkı varsa
aynı hakkın İsmail Paşa üzerinde de olduğunu düşünüyor ve devletin de bunu İsmail
Paşa’ya hissettirmesi gerektiğine işaret ediyordu 96. Âli Paşa, ortaya koyduğu
girişimlerle,“İsmail Paşa’nın, nüfuz, hukuk ve salahiyetini genişletmek için, yapmaya
çalıştığı emr-i vâkileri [bir süreliğine] metanetle önlemeye muvaffak” olmuştur97. Ancak
91
TTK.MMDİSD, 9, 97a; İ.MTZ.(05), 22/957.
Charles Royle, The Egyptian Campaigns 1882 to 1885, Hurst And Blackett Limited, London
1900, s.7; Chirol, s.27; Jean O’Grady, “The Egyptian Correspondent of the “Times” Victorian
Periodicals, V: 27, I: 2, 1994, s.146; Donal Scott Buchanan, The British Invasion Of Egypt And The
Political Press, Teksas 1997, s.35-36.
93
Frederick Charles Arthur Stephenson, At Home And On The Battlefield Letters From The
Crimea, China And Egypt, 1854-1888, John Murray, London 1915, s.290.
94
Y.PRK.EŞA., 4/32.
95
W. Fraser Rae, Egypt Today The First to the Third Khedive, Richard Bentley And Son, London
1892; Dunn, s.72.
96
Mısır’ı adi vilayet seviyesine indiren İsmail Paşa’nın yetkileri, devlete bağlılığıyla bilinen Ali
Paşa tarafından kısıtlanmıştır. Ali Paşa, İsmail Paşa’yı mağlup ederek Mısır’da otoriteyi sağlamışsa da
Âli Paşa’dan sonra gelenler İsmail Paşa’nın yolunu takip ettiği için durum eskisinden farklı
olmamıştır Y.EE., 9/37; Keçecizade Reşad Fuad, “Mısır'ın İdaresi Hakkında Hıdiv İsmail Paşa'ya
Mektub-ı Sami”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, Cüz: 42, İstanbul 1334, s.354-364.
97
A. H. Ongunsu, “Âli Paşa” İslam Ansiklopedisi, C: I, İstanbul 1940, s.338.
92
20
bu, İsmail Paşa’nın istikametini değiştirmeye yetmemiş 98, onun istiklal hevesi daima
canlı kalmıştır99.
Mısır’ı işgale götüren süreç İsmail Paşa’nın malî politikaları ile şekillenmiştir100.
İsmail Paşa meselenin ciddiyetini anladıktan sonra birtakım tedbirlere başvurmuştur.
Mukabele Kanunu101 ve Süveyş Kanalı’nın hisselerinin satışı, bunların önemli
örnekleridir102. Ancak bunların bir işe yaradığını söylemek zordur103. İsmail Paşa,
Mısır’da malî durum içinden çıkılmaz bir hal alınca İngiltere’den uzman çağırmak
zorunda bırakmıştır104. Mısır’a gelen Stephen Cave, Mısır maliyesi hakkında kapsamlı
bir rapor hazırlamıştır105. Rapor, Mısır ekonomisinin felaket durumunu gözler önüne
sermiştir. Cave, İsmail Paşa’dan Mısır’daki mâlî duruma dair raporunda ekonomik
sorunların çözümüne dair bazı önlemler alınmasını istemiştir106. Cave, raporunda,
Mısır’daki bu ekonomik durumdan Avrupalı finansörlerin de sorumlu olduğunu
belirtmiştir107. Hıdiv’in, artık borçlarını ödeyemeyecek bir noktada bulunduğu da bu
raporla anlaşılmıştır. Bu rapor, İsmail Paşa’nın, büyük bir şok yaşamasına sebep
olmuştur. Çünkü Cave’in hazırladığı bu rapor, Mısır’ın iflas ettiğine işaretti 108. Bu
98
“İsmail Paşa gayet cür’etli ve metânet-i ahlâkça kuvvetli bir adam olduğundan Mehmed Ali’nin
ta’yin eylediği meslek üzerine devâm ile Mısır’ı Bâbıâli’nin hükmünden kurtarub na’il-i istiklâl-i tam
itmek gayretini ele almış idi” Y.EE., 116/55.
99
“Kanal′ın açılmasından sonra Osmanlı Devleti′ni en çok sıkıntıya sokan şey -askerden bile
fazla- İsmail Paşa′nın hayinane teşebbüsleri ve Mısır′da istiklal kazanma hevesi olmuştur” Y.EE.,
9/37.
100
Erol Ayyıldız, “Mısır’da İngiliz İşgalinin Arap Dili üzerindeki Etkileri”, Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, C: 1, S: 1, Bursa 1986, s.69-70.
101
Chirol, The Egyptian Problem, s.26; Robert Hunter, Under The Khedives 1805-1879, From
Household Government To Modern Bureaucracy, American University in Cairo Press, Cairo 1999,
s.39.
102
“After a series of advances and retreats on the part of the English and the French governments,
Disraeli’s government finally telegraphed to the khedive, in December,1875, that England would give
four millions sterling for the shares in drafts on Rothschild” Bowen, s.37; “Hıdiv’e sadece ticarî bir
alışveriş gibi görünen hisse satışı, aslında Mısır’ın bağımsızlığını sona erdirecek derecede siyasî bir
öneme sahipti” Mustafa Gençoğlu, İngiliz Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Ankara 1997 s.37; “Towards the close of the year 1875 Ismail Pasha, the then Khedive
of Egypt, was compelled by financial embarrassments to part with the greater portion of his financial
interest in the Suez Canal. His shares were acquired by the British Government for the sum of 4. 000.
000 sterling progress” H. D. Traill, Lord Cromer, London 1897, s.21.
103
Archie Hunter, Powerand Passion in Egypt A Life Of Sir Eldon Gorst 1861-1911, B. Tauris &
Co Ltd, Newyork 2007, s.24.
104
A. Hunter, s.24.
105
New York Times, 6 January 1876, s.5.
106
Traill, s.21; Dicey, The Story of Khedivate, s.140.
107
Kızıltoprak, s.39-40; Blunt, s.16-17.
108
Traill, s.22.
21
yüzden İsmail Paşa Cave’in raporunun ortaya koyduğu durumdan rahatsız olmuştur109.
Bu rapor, Mısır’da yabancı müdahalesinin başlaması demekti. İngiliz işgaline giden
süreç, Mısır’da mâlî yapının tam anlamıyla çökmesi ile başladı 110. Zira Mısır’da malî
şartlar, kâğıda döküldüğü haliyle tam bir hayal kırıklığı ile ifade edilebiliyordu 111. Başta
İngiltere ve Fransa olmak üzere alacaklı devletler alacaklarını riske atmamak için
devreye
girmişler112,
Mr.
Goschen,
İngiliz
alacaklıları
namına
Kahire’ye
gönderilmiştir . Yapılan çalışmalar sonunda Goschen tarafından Mısır’da Borçlar
113
Sandığı kuruldu. Bu sandık 18 Kasım 1876’da daimî hale getirildi114. 1879 yılında da
Mısır’da İngiliz-Fransız ikili kontrolü (Dual Control) başladı115. Mısır’daki reformlar bu
ikili kontrol döneminde hazırlanan programın çerçevesinde gerçekleşti116. Bunlar
Mısır’da yabancı müdahalesinin geldiği aşamayı göstermekte ve Mısır’ın mukadderatını
geri dönülemez şekilde etkileyecek sürecin başladığını işaret etmektedir. Bu yeni kontrol
mekanizmasının Mısır’daki yerli elitler için de önemli biryıkım olmuş117, yerli subayları
iyice kışkırtmış ve ciddi bir hoşnutsuzluğun çıkmasına sebep olmuştur118.
Mısır’da Borçlar Sandığı’nın kurulması ile bu sandıkta görevli Avrupalı
temsilciler, sahip oldukları imtiyazlar sayesinde, Mısır’ın idarî, malî ve hukukî tüm
alanları kontrol altına almışlardır. Bu memurlar Mısır idaresini ilgilendiren tüm alanlara
müdahale imtiyazını sonuna kadar kullandılar119. İsmail Paşa’nın Mısır’ı iflas ettirmesi,
Mısır’da çok yönlü bir ekonomik buhranın yanında Mısır sanayisinin çökmesine de
109
New York Times, 2 April 1876, s.1.
Auchterlonie, Paul “A Turk of the West: Sir Edgar Vincent’s Career in Egypt and the Ottoman
Empire”, British Journal of Middle Eastern Studies, V: 27, I: 1, 2000, s.55-57.
111
Traill, s.27.
112
Kızıltoprak, s.40.
113
Wallace, s.122; W. Basil Worsfold, The Future Of Egypt, Collins Clear Type Press, London
Tarihsiz, s.48.
114
Altunay-Şam Emine, Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin
Takip Ettiği Siyaset, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001, s.55-56.
115
A.Z., Emancipation of Egypt, Chapman And Hall, London 1905, s.21; Royle, s.8-9.
116
Byron David Cannon, “Nubar Pasha”, International Journal of Middle East Studies, V: 5, I: 4,
Cambridge 1974, s.468-470; M. W. Daly, “The British occupation, 1882-1922”, The Cambridge
History Of Egypt, V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W.
Daly), Cambridge University Press, 2008, s.240.
117
Abdel Aziz Ezzel-Arab, “The Experiment of Sharif Pasha’s Cabinet (1879): An Inquiry into the
Historiography of Egypt’s Elite Movement”, International Journal of Middle East Studies, V: 36, I: 4,
Cambridge 2004, s.566; 567.
118
Michel de Gréce, II. Abdülhamid Yıldız Sarayında 30 Yıl, (2. Baskı ), Milliyet Yayınları,
İstanbul 1998, s.127.
119
Kızıltoprak, s.153.
110
22
sebep olmuştur120. İsmail Paşa’nın Mısır’ı ihya etmek için ortaya koyduğu ekonomi
politikası, başlarda Mısır’ın iktisaden gelişmesini sağlamıştı121. Ancak daha sonra, Nil’in
performansına bağlı olarak tarım ürünlerinde ciddi üretim düşüşleri yaşanması
dolayısıyla iktisadî gerileme oldukça artmıştır. Nil nehrinin Mısır’ın tarımsal hayatında
olduğu gibi ekonomik hayatında da bu denli önemli olması, “Mısır Nil’in armağanıdır”
deyimini tam anlamıyla karşılamaktadır122.
120
A. G. Hopkins, “The Victorians and Africa: A Reconsideration of the Occupation of Egypt,
1882”, The Journal of African History, V: 27, I: 2, Special Issue in Honour of J. D. Fage, Cambridge,
s.371; Tollefson, Modernization, s.46-47.
121
“Mısır’ı ekonomisini canlandıran en önemli gelişme şüphesiz Amerikan iş savaşı dolayısıyla
tekstilcilerin pamuk ihtiyaçlarını karşılamak için Mısır’a yönelmeleridir. Mısır’ın pamuk ihracatında
hızlı bir yükselişe neden olan bu durum, dünya para piyasalarında Mısır’ın kredisinin yükselmesini
sağlamıştır” Kızıltoprak, s.37; “pamuk ticaretinin çok hızlı bir şekilde artmıştı. 1860-1864’te 944.
000 kantar olan pamuk üretimi, 1875-79’da 2. 402. 000 kantara çıkmıştı” Gençoğlu, s.32; “İsmail
Paşa pamuk üretimi teşvik için çalışmalar yaptı. Üretim kısa sürede 10 kat kat arttı” Hussein Ali ElRıfaî, La Question Agraire en Egypte, (Editeur: A. Pedone), Libraire de la Cour D’Alpel, Paris 1919,
s.70; “Amerika’da meydana gelen iç savaş dolasıyla Mısır’da talebe bağlı olarak pamuk üretiminde
patlama oldu” A. Hunter, s.186-187. “Mısır’ı kendi tekstil endüstrisi için başlıca ham pamuk
kaynaklarından birisi haline getirmeyi başaran İngiltere buradan olabildiğince fazla yararlanabilmek
için Mısır’a pek çok yatırımda bulunmuştur. Başta sulama kanalları, barajlar, modern ziraat araçları
olmak üzere ülkeye modern tarımı getiren İngiltere, üretilen ham pamuğun ülke içindeki transferini
sağlamak için demiryolları inşa etmiş; demiryolları ile taşınan pamuğun denizyolu aracılığıyla
anavatana taşınabilmesi için de ülkeye modern limanlar kazandırmıştır. Mısır’da modern Kahire’nin
ve İskenderiye’nin oluğumu da yine bu dönemin birer eseridir. Bütün bu süreç içerisinde İngiltere
hem Mısır’ın kaynaklarını azami ölçüde kullanmış hem de ülkenin maddi anlamda modernleşmesine
katkı sağlamıştır” Ali Bilgenoğlu, “Amerikan İç Savaşı ve Mısır: Pamuk Örneğinde Mısır
Modernleşmesi ve Amerikan İç Savaşı’nın Sürece Olan Katkısı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, C: 3, S: 11, Ordu 2010, s.149; “Mısır ekonomisi gelişmeye devam etmiştir, ancak mamul
ürünler değil, hammadde üretimi yoluyla, özellikle pamuk üretimi ile bu gerçekleşmiştir. Mısır’ın
birincil ekonomik ticari ortağı da İngiltere olmuştur. Böylece, Avrupa dünya ekonomisine dâhil
olmuştur. Mehmet Ali’yi takip eden Said zamanında, toprakta özel mülkiyet tanınmış ve böylece yeni
ekonomi politiğin de temeli atılmıştır” Bahar Bilgen, “Mısır’da Bir Sosyal Devrim Hikâyesi: Urabi
Hareketi” Journal of Historical Studies, S: 4, İstanbul 2006, s.14; “…en önemlisi ülkenin İngiliz
pazarı için pamuk üreten bir plantasyon haline gelme süreci daha da ilerledi. Pamuk arzının bir süre
kadar kesilmesine yol açan 1861-5 Amerikan iç savaşı üretim artışını teşvik etti” Hourani, Arap
Halkları Tarihi, s.334; Mısır’da 1879’da başlayan devrim girişiminde Mısır’ın dünya ekonomik
sistemiyle bütünleşmesi önemli rol oynamıştır: “Egypt had been going through a process of
integration into the world economy as a supplier of long-staple cotton since the 1820s, a role that was
particularly enhanced during the U. S.Civil War in the 1860s.This process triggered changes in
Egypt’s physical and institutional infrastructure over the half-century or so that preceded the 1879
movement” Ezzel-Arab, s.564-565.
122
el-Rıfaî, s.99; Henry Mitchell, “The Coast of Egypt and the Suez Canal”, The North American
Review, V: 109, I: 225, Iowa 1869, s.476.
23
V- İSMAİL PAŞA’NIN AZLİ SÜRECİNDEN İŞGALE MISIR’DA SİYASÎ
BUHRAN
Mısır’da gelinen süreç İsmail Paşa’nın sonunu hazırlayan bir otorite problemi
yaratmıştır. Bu durum, Mısır’da otorite buhranını da derinleştirmiştir. Borçlar Sandığı ve
ikili kontrolün yanında 1878 tarihinde Fransa ve İngiltere’nin isteği üzerine, Hıdiv,
müfettişler ve Düyûn-ı Umumiye komiserleri de dâhil olmak üzere bir Tahkikat
Komisyonu teşkil edildi. Bu komisyonun temel amacı Mısır maliyesinin dış borçları
ödeyebilecek bir yapıya kavuşturulmasıydı 123. İsmail Paşa ise Mısır’da şartları
yumuşatmak için “Benim ülkem Afrika’nın değil Avrupa’nın bir parçasıdır”124 diyerek,
Mısır için meşruti yönetime geçildiğini ilan etmiştir. Ancak bu, Mısır’ın geldiği
durumun mesuliyetinden kurtulmak için İsmail Paşa’nın bir hamlesiydi 125. İsmail Paşa,
Nubar Paşa başkanlığında kurulan kabineye Maliye Nezareti’ne İngiliz River Wilson’u,
Nafia Nezareti’ne Fransız De Blignieres’i atamıştır126. Bu yeni vaziyet Hıdiv İsmail’in
bağımsızlığını kaybetmeye başladığının ilk önemli işaretiydi 127. Zira bu müfettiş nazırlar
Mısır’da mâlî yapıyla ilgili hemen her şeyi denetleyen üst yapı konumundaydılar ve
Mısır’ın durumu hakkında hazırladıkları raporlarla Hıdiv’e ne yapması ve ne yapmaması
gerektiği
yönünde
direktifler
verecek
mevkideydiler.
Mısır
maliyesini
onlar
yönetiyorlardı128. Bu durum Mısır’da iç huzursuzluğa sebep olmuştur129. İngiltere ve
Fransa devletlerinin meselede aktif ve etkili rolleri ve Mısır’da oluşan iç huzursuzluk,
İsmail Paşa’nın hareket alanının her geçen gün biraz daha daralmaya başladığını ve
123
Hennebert, s.33.
“My country, … is no longer African: We now form part of Europe ” Traill, s.28.
125
Güler, s.50; Altunay-Şam, s.56-57.
126
“Hem Fransa hem İngiltere yıllardır Mısır ile ilgileniyorlardı ve Mısır’ın mali durumunun
bozulması valiyi bir İngiliz’i Maliye Bakanı ve bir Fransız’ı [da] Bayındırlık Bakanı yapmaya
zorlamalarına imkân verdi” Khosrow Mostofi, “The Suez Dispute: A Case Study of a Treaty”, The
Western Political Quarterly, V: X, I: 1, 1956, s.26-27; Jame Grant, Cassell’s History Of England
From The İllness Of The Prince Of Wales to The British Occupation Of Egypt,V: VII, Cassell &
Company, London 1909, s.574; Sydney A. Moseley, With Kitchener In Cairo, Melbourne Gassell
And Company Ltd, London 1917, s.15.
127
Y.PRK.MK., 5/113.
128
Traill, s.29-31; Ezzel-Arab, s.567; Alexander Schölch, “The “Men on the Spot” and the English
Occupation of Egypt in 1882”, The Historical Journal, V: 19, I: 3, Cambridge 1976 s.779.
129
Ann Elizabeth Mayer, “Abbas Hilmî II: The Khedive and Egypt’s Struggle For Independence”,
A Dissertation Submitted in Partial Fulfillment of The Requirements For The Degree Of Doctor of
Philosophy (History) in The University of Michigan, V: I, Michigan 1978, s.5.
124
24
tutunacak bir dalı kalmadığını göstermekteydi130. Sultan II. Abdülhamid ise Hıdivin
azline karar verip bunu büyük devletlere bildirdi. Lord Salisbury’nin kararı da bu yönde
olunca İsmail Paşa’nın azli için engel kalmamıştır 131. Zira Osmanlı Devleti’nin bu
süreçte İngiltere ve Fransa’nın oluru olmaksızın Hıdiv üzerinde bir tasarrufta bulunması
oldukça zordu132. Bu engel kalkınca İsmail Paşa’nın azli için ortam hazırdı. İngiltere ve
Fransa, İsmail Paşa’nın oğlu Mehmed Tevfik Paşa’nın Hıdivlik makamına tayininin
tasvibi konusunda anlaştılar133. Sultan II. Abdülhamid de, en azından Hıdiv’e verilmiş
imtiyazlardan kurtulmak için İsmail Paşa’nın azlini gerekli bir iş olarak görüyordu 134.
Yerine de Mehmed Ali Paşa’nın oğlu Halim Paşa’nın tayin edilmesini istiyordu 135.
Ancak İngilizler Halim Paşa’nın Hıdiv olmasını istemediğinden İsmail Paşa’yı istifaya
davet ederek oğlu Mehmed Tevfik Paşa’ya Hıdivliği bırakmasını istediler 136. Böylelikle
siyasî krizler ve kötü yönetimler şeklinde ifade edilen İsmail Paşa dönemi Mehmed
Tevfik Paşa’nın Hıdiv olması ile sona ermiştir137. Ancak yeni Hıdiv ile birlikte
Mısır’daki yabancı kontrol kurumları yeniden ve daha etkin bir şekilde yürürlüğe
girmiştir138. İsmail Paşa azledildikten sonra Mısır’ı terk etmek zorunda bırakılmıştır.
Paşa yurt dışından, hem İstanbul’a hem de Mısır yönetimine dilekçeler yazarak Mısır’da
yaşamak müsaadesi istemiştir139. Ancak, onun bu talebi “memâlik-i mahrûse-i şâhânenin
130
“İsmail Paşa Mısır içerisinden de önemli ölçüde destek kaybetmişti: İsmail Paşa’nın azlini
sağlamaya yönelik Mısır içerisinden de çeşitli teşebbüsler olmuştu. Özellikle Cemâleddin Efgâni’den
etkilenen bazı reformcu Ezherliler, onun azli için çalışıyorlardı” is-Sanafiri, s.117.
131
Wang Shih-Tsung, “Lord Salisbury and The Justification Of The British Position in Egypt”,
Euramerica, V: 26, I: 4, s.144-145.
132
İ.MTZ.(05)., 22/947.
133
HR.SFR.3., 288/2.
134
Bu konuda Tunuslu Hayreddin Paşa’nın fikri de aynı yöndeydi Atillâ Çetin, Tunuslu Hayreddin
Paşa, (2. Basım), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999, s.299.
135
Milner, s.37; Rauf Ahmed Hotinli, “Arabi Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 1, İstanbul 1940,
s.470; “[Tunuslu] Hayreddin Paşa da Halim Paşa’nın Hıdiv olmasını İngiliz ve Fransız elçilerine
telkin etmişti”, Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa, s.299.
136
Mieville, s.56; Lucien E. Roberts, “Italy and the Egyptian Question, 1878-1882”, The Journal
of Modern History, V: 18, I: 4, Chicago 1946, s.316.
137
Schölch, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of Egypt in 1882”, s.773-774;
Lisa Pollard, Nurturing the Nation The Family Politics of Modernizing, Colonizing, and Liberating
Egypt, 1805-1923, University Of California Press, Berkeley-Los Angeles-London 2005, 89;
Driault, s.502-503.
138
Taha Niyazi Karaca, Büyük Oyun, İstanbul 2011, s.51; Milner, s.22; Stanley Lane Poole,
Watson Pasha A Record Of The Life-Work Of Sır Charles Moore Watson, John Murray Press,
London 1909, s.80; Moseley, s.15. Wallace, s.124-126.
139
HR.SYS., 29/75.
25
hiçbir mahallinde ikâmeti mehâzir-i adideyi müstelzim olacağı”140 gerekçesiyle
reddedilmiştir. İsmail Paşa, 1895 yılına kadar bu müsaadeyi alamamış, ümitsiz bir
hastalığa yakanlanması dolayısıyla gelmesine müsaade edilmiştir141.
Osmanlı Devleti’nin İsmail Paşa dönemi Mısır politikalarına kısaca değinerek,
Sultan II. Abdülhamid dönemine bırakılan mirasa işaret etmekte yarar vardır. İsmail
Paşa’nın gerek İstanbul’da kurduğu ilişkiler ağı ve gerekse Osmanlı devlet adamlarının
politik yaklaşımları, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasında oldukça belirleyici
olmuştur. Yine devletin içinde bulunduğu siyasî, iktisadî ve sosyal şartlar bu
politikaların istikametini yönlendiren başka unsurlar olmuştur142. Gerek Osmanlı devlet
adamlarının tutumları, gerek Hıdiv İsmail Paşa’nın tanzim ettiği ilişkiler ağı ve gerekse
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar, Hıdiv İsmail Paşa’nın Mısır’daki
konumunu sağlamlaştırmış, Mısır’ın Osmanlı Devleti ile olan bağlarını zayıflatarak hem
Mısır’ın özerklik sınırları genişletmiş143 hem de Mısır’ın Osmanlı merkezinden
kazandığı bağımsızlığın büyümesine yol açmıştır. Başta Süveyş Kanalı olmak üzere
Mısır’ın diğer meseleleri de Osmanlı Devleti’nin İsmail Paşa dönemi Mısır politikasını
etkilemiştir. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in Osmanlı tahtına çıkması, hem Osmanlı
Devleti hem de Mısır’ın Bâbıâli ile ilişkileri açısından yeni bir dönemin başlangıcı
olmuştur. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid devrinde Osmanlı Devleti’nin Mısır
politikasında paradigma değişimleri yaşanmıştır. Bu değişimler, devletin Mısır’da alt üst
olan otoritesini ve kontrolünü yeniden sağlamak yönünde yeni ve istikrarlı politika
140
İ.MTZ.(05)., 22/56.
HR.SYS., 29/82.
142
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar ve bu şartların gereğini yapmaktaki yetersizliği
nedeniyle dış politikada dış etkilere karşı korumasızdı. Mısır Meselesi için de bu durum geçerliydi.
“Mısır Meselesinin çözümü sürecinde Osmanlı Devleti tabiri caiz ise her etkiye açık hale gelmiştir.
Dünya’da ve Osmanlı sınırları içinde, herhangi bir yerinde meydana gelen bir olay Mısır Meselesi’ni
doğrudan etkilemiştir” Ramazan Ata, “Mısır Meselesi ve Osmanlı Devletinde Paradigma Değişmesi”,
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi S: 16-2, Elazığ 2011, s.313.
143
There were objections, however, to conferring upon Ismail this dignity.“Aziz “is one of the
ninety -nine special appellations or attributes of God. It was also the name of Sultan Abdul-Aziz. The
designation of Khedive or “Khedev “was the one selected, and the title “Khedivet” given to the
Viceroyalty with hereditary succession. The meaning of “Khedive “is “minor sovereign,” and the
word comes from the Persian” Wolff, s.293; “In 1867, Ismail Pasha, the grandson of Mohammed Ali,
made a new treaty with the Sultan, in which it was agreed that the ruler of Egypt should no longer be
called simply governor, but should have the hereditary title of Khedive” Weigall, s.269; “İsmail
[Paşa] …büyükbabasının gayri resmî olarak kullandığı bir unvan olan, hükümdar anlamına gelen
Farsça bir sözcükle, Hıdiv olarak tanımalarını sağlamayı başardı. Unvan, aynı derecede özerkliğe
sahip olmayan diğer Osmanlı valileri ile kendi konumu arasındaki farklılığı vurgulamayı
amaçlıyordu” Marsot, Mısır Tarihi, s.68.
141
26
girişimleri olarak değerlendirilebilir. Sultan II. Abdülhamid bu girişimlerin mimarı
olmuştur. Sultan, öncelikle İsmail Paşa’ya verilmiş olan imtiyazların, devletin Mısır’daki
varlığını ve Mısırla bağlarının en alt düzeye inmesine sebep olduğunu düşündüğünden,
bu imtiyazları ilga etmek istemiştir. Ancak Sultan’ın teşebbüsleri büyük devletler
tarafından engellenmiştir144. Büyük devletlerin bu müdahaleleri, devletin Mısır
politikasında istikamet tayinini zorlaştırmıştır. Bu yüzden de, Mısır üzerinde yabancı
baskı ve müdahalesi, Sultan II. Abdülhamid’in saltanatının ilk döneminden itibaren
artarak devam etmiştir.
İsmail Paşa’nın, dönemi boyunca uyguladığı yönetim biçimi ve yaptığı tercihler,
içinde bulunduğu düşünce sistemi ve gerçekleştirdiği politikaları, Osmanlı Devleti’ni
defalarca zor durumda bırakmıştır. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa145, 8 Ağustos 1879
tarihinde Mısır’a Hıdiv olarak tayin edildiğinde İsmail Paşa’nın bıraktığı siyasî mirasla
karşı karşıya kalmış, babasının İngiliz ve Fransızların tahrikiyle azledilmiş olmasından
dolayı, kendisinin de aynı vaziyete düşebileceğinden korkarak bu iki devletle anlaşmayı
tercih etmiştir146.
V.a. Mısır’da Yabancı Müdahalesi ve Milliyetçi Tepki Hareketi
Mehmed Tevfik Paşa’nın yabancı müdahalesine karşı teslimiyetçi politikalar
izlemesi, İsmail Paşa’nın yabancılara meyyal politikalar nedeniyle başlamış olan iç
huzursuzluğu ve milliyetçi tepkiyi körüklemekte gecikmemiştir147. Mısır’da oluşmuş
milliyetçi tepki hareketinin kökenleri Mısır Valisi Mehmed Said Paşa zamanına kadar
gitmektedir148. Ancak tarihî geçmişi dikkate aldığımızda, aksiyoner hareket halini İsmail
144
Güler, s.41; Frank H. Roberts, Egypt and The Suez Canal, The Smithsonian Institution,
Washington 1943, s.59; is-Sanafiri, s.106, 164.
145
“İsmail Paşa’nın en büyük oğlu olan Mehmed Tevfik Paşa 1852’de doğdu” Malortie, s.201;
“Mısır’da eğitim gördü. Genç yaşta siyasete girdi. Mısır Hıdivliği’ne tayin edilmesi, hem kendi hem
de Mısır için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur” İrtem, s.57; “Mehmed Tevfik Paşa’nın, Mısır
siyasî tarihinin en sorunlu dönemlerinden birinde Mısır’a yönetici olması, onun, başarısız olmasında
etkisi büyük olmuştur. Mehmed Tevfik Paşa’nın iyi niyetli ve dürüst olmasına rağmen telkinlere karşı
fazlaca teslim olması, zayıf bir kişilikte bulunması ve kriz yönetiminde yeterli kabiliyete sahip
olmaması dolayısıyla Hıdivliği döneminin hemen her anında sıkıntılı bir yönetim sergilemiştir”
Kızıltoprak, s.46; “Mısır’ı yönetirken yanlış tercihlerde bulunması, onu, yaklaşık 13 yıl süren
Hıdivliği döneminde oldukça bağımlı politikalar izlemek zorunda bırakmıştır. Mehmed Tevfik
Paşa’nın, İsmail Paşa döneminde yaşananlardan aldığı tecrübeye dayanarak selefi İsmail Paşa’dan
daha farklı bir politika anlayışı benimsemiştir” Karaca, s.434.
146
is-Sanafiri, s.128.
147
Buchanan, s.38-42; Owen, s.141.
148
“Arap milliyetçiliğinin doğuşunda birtakım iç ve dış faktörlerin rol oynadığı görülmektedir. Bir
yandan Osmanlı Imparatorluğunun merkezi ve mahalli yönetiminin bozulduğu göze çarparken, diğer
27
Paşa döneminin sonuna doğru almıştır149. Ahmed Arabî150, bu konuda ilk etkili örnek
olmuştur. Büyük devletlerin Mısır üzerinde uyguladıkları malî, siyasî ve sosyal baskılar
Ahmed Arabî’nin etrafının kalabalıklaşmasını sağlamıştır151. Çünkü Mısır’daki
milliyetçi-vatanseverler, yabancı yatırımcıların, spekülatörlerin, komisyoncuların ve
imtiyaz sahiplerinin ülkelerinin kanını emdiklerini düşünüyorlardı 152. Bu tepki
hareketinin teşkilatlanması ise 4 Kasım 1879 tarihinde Vatanî Partisi’nin kurulması ile
gerçekleşmiştir. Bu hareketin aksiyoner kadrosunun şekillenmesinde Cemâleddin
Afganî’nin önemli etkileri olmuştur. Cemaleddin Afganî, 1871 Martında, Mısır’a gelmiş
ve tepki hareketi onun fikirlerinin etkisiyle devrimci bir kimliğe bürünmüştür 153. Tepki
hareketinin Vatanîlerle birlikte teşkilatlanması, Ahmed Arabî’yi güçlü bir konuma
taşımıştır. Bu yeni durum Ahmed Arabî’yi daha cesur faaliyetlere yöneltmiştir. Abidin
taraftan Avrupa devletlerinin “Şark Meselesi” içinde gördükleri Arap sorununa gittikçe artan bir ilgi
ve dikkatle müdahale ettikleri görülüyordu. Nitekim bu müdahalelerin başlangıç noktası olarak
Napolyon’un 1798’de Mısır işgali gösterilir” Selçuk Günay, “II. Abdülhamid Döneminde Suriye ve
Lübnan'da Arap Ayrılıkçı Hareketlerinin Başlaması ve devletin Tedbirleri”, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 17, S: 28, Ankara 1996,
s.86; “Milliyetçilik hareketlerinin gelişimi, 1882’de İngiltere’nin Arap dünyasının merkezi olan
Mısır’ı işgal etmesiyle, yani Mısır’ın doğrudan Avrupa’nın etkisi altına girmesiyle daha da
hızlanmıştır”, Bayram H. Soy, “Arap Milliyetçiliği: Ortaya Çıkışından 1918’e kadar”, Bilig, S: 30,
Ankara 2004, s.176; “Mısır’da Napolyon işgalinin ardından milliyetçi bir uyanış yaşanacaktır”
Çağatay Okutan, “Arap Milliyetçiliği” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C: 56,
S: 2, Ankara 2001, s.163; “Miralay Ahmed [A]rabi önderliğinde Mısır’da başgösteren Mısır
ulusçuluğu, 1882 Şubatında [A]rabi’yi destekleyen bir hükümetin iktidara getirilmesiyle vücud
bulmuştu” Selim Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi, C: 2, İstanbul 1985, s.305.
149
W. H. Besant, “The Early Days of the Egyptian Army, 1883-1892”, Journal of the Royal
African Society, V: 33, I: 131, London 1934, s.160-161; Donald Malcolm Reid, “Educational and
Career Choices of Egyptian Students, 1882-1922”, International Journal of Middle East Studies, V: 8,
I: 3, Cambridge 1977, s.350; Buchanan, s.50.
150
Ahmed Arabî, 1840 yılında aşağı Mısır’ın Şarkiyye vilayetinde Zagazig’in yakınında küçük bir
köyde doğmuştur. Altunay-Şam, s.64; Ahmed Arabî, köken olarak da Irak bedevî ailelerinden birine
mensuptur. Ramazan Balcı, II. Abdülhamid ve Mısır Kuşatılmış Vatan, Yitik Hazine Yayınları,
İstanbul 2011, s.56; İlköğretimini doğduğu köyde almıştır. Daha sonra el-Ezher’de öğrenim görerek
el-ezher hocalarının derslerine katılmıştır. Daha son tasavvufa merak salmış, Ahmed Bedevi tarikatına
girip şeyhlik derecesine yükselmiştir. İrtem, s.58; 1271 (1854) yılında, 14 yaşında iken orduya
girmiştir. Altunay-Şam, s.64; Mehmed Said Paşa’nın valiliğinin son senesinde Yarbaylık derecesine
kadar yükselmiş, Paşa unvanı almıştı. Donalt Featherstone, Tel-El Kebir Wolseley’s Conquest of
Egypt, Osprey Publishing, Great Britain 1993, s.8-9.
151
Y.EE., 116/57.
152
Harry J. Carman, “England and the Egyptian Problem” Political Science Quarterly, V: 36, I: 1,
1921, s.51.
153
Rudi Matthee, “Jamal al-Din al-Afghani and the Egyptian National Debate”, International
Journal of Middle East Studies, V: 21, I: 2, Cambridge 1989, s.152-156, 163-164; Albert KudsiZadeh, “Afghānī and Freemasonry in Egypt”, Journal of the American Oriental Society, V: 92, I: 1,
United State of America 1972, s.25-26.
28
Sarayı kuşatması bu faaliyetlerin en önemlilerinden birisidir154. Ahmed Arabî’nin Abidin
nümayişi ve diğer birkaç faaliyette başarılar kazanması onun halk arasından karizmasını
yükseltmiş ve onu, hareketin lideri yapmıştır155. Ahmed Arabî hareketinin güçlenmesi
onu Cihadiye Nazırlığı’na yükselmesini sağlamıştır156. Sultan II. Abdülhamid, Halim
Paşa’yı Hıdiv yapmak istediğinden, Vatanîlere sıcak bakmaktaydı 157. Bu yüzden Ahmed
Arabî’yi başlangıçta destekleyerek158, Mısır’da çıkan bu olaylardan istifade ile Hıdiv
Mehmed Tevfik Paşa’yı azlederek yerine Halim Paşa’nın tayin etmeyi düşünüyordu. Bu
konuda fikir alışverişinde bulunmak için bir heyeti Yıldız Sarayı’nda toplamıştı159.
Ancak burada Sultan II. Abdülhamid’in istediği karar çıkmamıştır. Sultan II.
Abdülhamid heyetin bu düşüncesini uygun bulmasa da, Hıdiv’in mevkiini güçlendirmek
üzere Ali Nizâmi Paşa başkanlığında bir tahkikat heyetini 2 Teşrinievvel 1297 / 21 Ekim
1881 tarihinde Mısır’a göndermiştir160. Ali Nizami Paşa heyeti Mısır’da çeşitli
çalışmalarda bulunarak bilgi toplamaya çalışmıştır. Heyetin vardığı sonuç dikkat
çekiciydi: Heyet Mısır’da mevcut hâlin devam etmesi gerekliliği sonucuna varmıştır. Bu
sonuca ulaşırken Mısır’ın önemli eşraf, ulema ve devlet adamları ile görüşmüş ve fikir
alışverişinde bulunmuştur. Ali Nizamî Paşa’nın çıkardığı sonucu, Süleyman Kızıltoprak,
“İngiltere ve Fransa’nın Mısır’a yönelik politikaları dikkate alındığında, Paşa’nın
isabetli bir görüş sunduğu ortadadır”161 şeklinde değerlendirir.
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’a tahkikat heyeti göndermesi, İngiltere’nin hoşuna
gitmemiştir. Bunun da sebebi, İngiltere’nin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ın iç işlerine
karıştığı düşünmesiydi. İngiltere, Osmanlı Devleti’nden, Mısır’a gönderilen bu heyetin
derhal geri çağrılmasını istedi. Tehdit için Fransa ile birlikte İskenderiye’ye donanma
154
Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C: 1, Kısım: 1, (4. Baskı), Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1991, s.25.
155
Driault, s.504; Yusuf Ziya, s.38-40; Said Paşa Hatırat, C: I, Sabah Matbaası, İstanbul 1328,
s.72-74; Sir Auckland Colvin, The Making Of Modern Egypt, Second Edition, Second Edition,
Seeley&Co, London 1906, s 10-11; Rıza Nur, Türk Tarihi, C: XI, Toker Yayınları, İstanbul 1980,
s.20; Ezzel-Arab, s.561-563; Michael Barthorp, War on Nile, Second Print, Blandford Press, 1986,
s.24-26.
156
Y.EE., 120/32.
157
Sina Akşin: “Abdülhamid Halim Paşa’yı Hıdiv yapmak istediği için Vatanileri destekliyordu”,
(Yay. Haz: Mehmed Tosun) İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yeditepe Yayınları, İstanbul
2009, s.422.
158
Y.PRK.MK., 1/63.
159
Ancak Fransa’dan başka bir devlet Halim Paşa’yı ister görünüyordu. Y.PRK.HR., 6/22; ancak
bu isteğinin masum olmadığını da belirtmek gerekmektedir. Y.EE., 116/17, 2.
160
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.62-63.
161
Kızıltoprak, s.61.
29
sevke etti. Bunun üzerine Ali Niyazi Paşa, Paşa heyetine geri dönme talimatı
verilmiştir162. Bu arada Mısır’daki kriz gittikçe derinleşmiş, Mahmud Sami Paşa
başkanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur163. Bu hükümetin başa geçmesi ile Ahmed
Arabî bütün gücü eline almıştır164. Ahmed Arabî’nin bu kadar güçlenmesinden korkan
Hıdiv, İngiliz ve Fransızlardan yardım istemek tedbirsizliğine düşmüştür 165. Böylelikle
İngiltere ve Fransa aradığı fırsatı bulmuş oldular166. Mahmud Sami Paşa’nın Mısır’da
ordu üzerinde yaptığı düzenlemelerle Türk ve Çerkes subaylarını pasif bir konuma
taşımıştı. Tabiî ki, bu düzenlemeler, Mısır ordusunda görevli Çerkez ve Türk subayları,
Mısırlı subaylarla karşı karşıya getirmiştir167. Ahmed Arabî’nin Mısır, Mısırlılarındır168
düsturunu kullanarak hemen hemen memleketin her tarafından kendisine taraftar
kazanması, onun Mısır’da Çerkes ve Türk subayları karşısında güçlü bir konumda
kalmasını sağlamıştır169. Bu da Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’yı korkutmuştur.
Osmanlı Devleti ise Mısır’daki buhran halini ortadan kaldıracak ve otoriteyi
yeniden sağlayacak bir politikaya yönelmiştir. Sultan II. Abdülhamid, bunun için Mısır’a
yeni bir heyet göndermiştir. Derviş Paşa başkanlığında Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi
İkinci Başkanı Lebib Efendi, Mabeyn İkinci Kâtibi Kadri ve Padişahın Feraset-i Şerife
vekili Seyyid Ahmed Esad Efendilerden oluşan heyet 5 Mayıs 1882 tarihinde Mısır’a
gönderilmiştir170. Derviş Paşa’nın, İstanbul’da kendisine tevcih edilen görevi,
Vatanîlerin
aşırı
hareketlerine
engel
olmak
ve
Mısır’ın
devlete
bağlılığını
sağlamlaştırmak şeklinde açıklanmıştır171. Ancak Mısır halkı Derviş Paşa’nın Mısır’da,
162
Y.EE.d., 1089.
Y.EE., 120/32.
164
Alexander Schölch, “The Egyptian Bedouins and the Urābīyūn (1882)” Die Welt des Islams,
New Series, V: 17, Issue: 1/4, 1976-1977, s.45.
165
Hıdiv’in bu tavrı Mısır’da yabancı, özellikle İngilizlerin yerleşmelerini sağlayan politikaların
devamı sayarsak yanıltılcı olmayız: Bir taraftan Osmanlı Saltanatı’nın eski hâkimiyetine dayanan
hakkından dolayı Bâb-ı Ali’nin Mısır ile bağlantıyı güçlendirecek siyaset takip etmesi, diğer taraftan
ataları Mehmet Ali’nin yöneticilik dehasıyla elde etmiş olduğu yarı bağımsızlık nedeniyle ayrılığa
meyil gösteren Hıdivlerin siyasetleri, İngiltere’nin Mısır’da yerleşmesine başlıca etken olmuştur
dersek yanlış bir hüküm vermiş olmayız” Halil Halid, İngilizlerin Osmanlı’yı Yok Etme Siyaseti, (Yay.
Haz. Orhan Sakin), Ekim Yayınları, İstanbul 2011, s.81.
166
Balcı, II. Abdülhamid, s.87.
167
Y.EE., 121/25.
168
Y.EE., 84/45.
169
Haslip, Joan, II. Abdülhamid, Fener Yayınları, İstanbul 1998, s.194-195; “Misr lil Misriyn,
Egypt for Egyptian” Tollefson, Modernization, s.149; John Eliot Bowen, “The Conflict of East and
West in Egypt II”, Political Science Quarterly, V: 1, I: 3, 1886, s.464-466.
170
Y.EE., 121/25.
171
Karaca, s.444-445.
163
30
Ahmed Arabî’yi takviye için geldiğine inanıyordu 172. Halkın Mısır’da İngiliz ve Fransız
varlığından rahatsız olması, Derviş Paşa heyetinin Mısır’daki varlığını daha anlamlı
kılmaktadır173. Sultan II. Abdülhamid’in Derviş Paşa heyetini Mısır’a göndermekteki
amacı, özellikle Mısır’da vuku bulan olayların ve sebep olduğu sorunların uluslararası
bir mesele hâline gelmesini engellemekti174. Bu yüzden Derviş Paşa heyetinin bir an
önce Mısır’a gönderilmesi konusunda acele etmiştir175. Çünkü Fransa’dan, İstanbul’da
bir konferans toplanması teklifi gelmişti. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu konferansın
toplanmasını lüzumsuz ve faydasız görüyordu 176. Bu yüzden bu teklif, Sultan II.
Abdülhamid tarafından, lisan-ı münasip ile reddedilmiştir177. Sultan II. Abdülhamid
Mısır’a bir heyet göndererek büyük devletlerin, konferansın toplanmasına dair
sundukları gerekçeleri çürütmek istiyordu178. Derviş Paşa da, Mısır’daki durumu tetkik
etmek ve İstanbul’u bilgilendirmek için çalışmalarına başlamıştır179.
172
Y.EE., 121/25.
Y.EE., 121/25.
174
Y.PRK.SRN., 1/58.
175
HR.SFR.3., 288/6.
176
Y.EE. 116/17.
177
İ.MTZ.(05)., 22/1013.
178
Y.PRK.BŞK., 6/15.
179
Y.A.RES., 16/12.
173
31
BİRİNCİ BÖLÜM
İNGİLİZ İŞGALİ DÖNEMİNDE OSMANLI DİPLOMASİSİ VE OSMANLI
DEVLETİ’NİN MISIR POLİTİKASI
Mısır’daki huzursuzluğun fiilî bir hâl alması, burada yeni bir sürecin başlangıç
işaretlerini vermiştir. Mısır’da işgali hazırlayan süreç, İskenderiye’deki huzursuzluğun
fiilî bir karışıklığa dönüşmesi ile başlamıştır.
I- İNGİLİZ İŞGALİNİN SOSYAL ZEMİNİ
Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, Mısır’da mevcut durumun tetkik ve tahkiki için
Derviş Paşa başkanlığında bir heyeti buraya göndermişti. Derviş Paşa heyeti Kahire’de
çalışmalarını sürdürürken, 11 Haziran 1882 tarihinde Mısır’ın mukadderatına büyük
etkileri olacak önemli olaylar meydana gelmiştir. Olayın gelişimi tarihî kayıtlarda
değişik şekillerde alınır180. Bu olay, İskenderiye’de büyük bir karışıklığa sebep olmuştur.
180
Maltız olayı diğer kaynaklarda şu şekilde yer almıştır: “İskenderiye’de bir merkep sürücüsü ile
maltız arasında zuhûr eden münaza’a-i efkâr-ı umûmîyede hükümferma olan heyecandan dolayı
yerliler ile Maltız ve Yunanlar arasından mühimm bir ‘arbede şeklini alarak üçü yerli olmak üzere
40’ı mütecaviz maktül ve 70 mecrûh olduğu şayi’ oluyorsa da hakîki mikdâr anlaşılamıyor.” Ragıb
Raif-Rauf Ahmed, s.69-70. “Derviş Paşa’nın Mısır’a ulaşmasından hemen birkaç gün sonra, 11
Haziran 1882’de yerli bir Maltalı merkep sürücüsü bir Arap çocuğunu yaraladı. Avrupalılara ait bir
kafede peynir kesen Maltalı, nasıl gerçekleştiği anlaşılmayan bir şekilde küçük çocuğa bıçağını
sapladı. Çevredeki Araplar çocuğa yardım için koştular. Çıkan tartışmada Araplara saldıran bir
Yunan öldürüldü ve bir İtalyan da yaralandı. Bu kargaşa üzerine kafeye bakan sokaktaki
Avrupalıların oturduğu evlerden Arapların üzerine ateş açılınca, kısa sürede Araplarla Avrupalılar
birbirlerine girdiler. Sonuçta elli kişi hayatını kaybetti” Karaca, s.445-446; “Ayaklanma, bir Arap
genciyle Maltalı birisini arasında çıkan kavganın Mısırlı gencin ölümüyle sonuçlanmasıyla başladı.
Bu, yığınların, duygularına yenilerek kin ve nefretin harekete geçmesine sebep oldu. Kısa bir süre
içinde çoğunluğu Avrupa himayesinde 50 kişi ölmüş ve İskenderiye’nin Avrupalı mahallesindeki iş
yerleri tahrip edilmiş yağmalanmıştı.” Gençoğlu, s.54-55; “Haziranın on birinci günü İskenderiye’de
bir eşekçi ile bir Maltız arasında ücret meselesinden meyhanede çıkan bir kavga büyüdü. Sarhoş
Maltız eşekçiyi öldürdü. Yerlinin arkadaşları Maltızın üstüne atıldılar; bu arbede esnasında civardaki
Yunanlılar ile meyhanecinin dostları da rovelverler, bıçaklarla geldiler; rasgele silâh atmağa
başladılar. Mahalledeki Maltızlar evlerin pencere ve balkonlarından sokaktaki ahali üzerine ateş
ettiler. Sokak muharebesi gittikçe şiddetlendi. Yerliler de Avrupalılar üzerine hücum ile birçoklarını
yaraladılar, bazılarını öldürdüler, evlerini yağma ettiler.” İrtem, s.72; “Yerliler ile yabancılar
arasındaki tansiyon gittikçe artmaktaydı. İskenderiye Kalesi önünde demirleyen İngiliz ve Fransız
gemileri halkın işgal korkusunu artırıyordu. Bu gergin havada 11 Haziran günü öğleden sonra
İskenderiye’de Maltalılar ve Rumların yaşadığı bir mahallede, yerli bir hamal ile bir Maltalı tüccar
arasında, ücret meselesinden kaynaklanan bir kavga çıktı. Maltalı bıçakla hamalı öldürünce, yerli
32
Olaylar kısa sürede büyümüştür. Olayların bu kadar kısa bir sürede büyümesinde,
İskenderiye’nin kozmopolit yapısının payı olduğunu söyleyebiliriz. Fransız işgali
sırasında küçük bir liman şehri olan İskenderiye, 1850’li yılların başından itibaren hızlı
bir şekilde gelişerek Akdeniz kıyısında Mısır’ın önemli ihracaat limanlarından biri haline
gelmiştir181. İskenderiye bu gelişimi 19. Asrın ikinci yarısında da devam ettirmiş, Kahire
gibi önemli bir metropol olmuştur182.
Mısır’ın
hammaddelerini
Avrupa’ya
taşıyan
yabancıların
büyük
kısmı
İskenderiye’de toplanmıştı. Bunlar arasında 18.688 Yunanlı, 11.579 İtalyan, 8.215
Fransız, 3.552 İngiliz vardı. Diğer yabancılarla birlikte bu sayı 49.693’e ulaşmıştı ki, bu
rakam, Mısır’da yaşayan yabancıların sadece % 21’ine eşitti183. İskenderiye’de toplam
nüfus
1798-1882
yılları
arasında
8.000’den
232.626’ya
kadar
çıkmıştır184.
İskenderiye’de çıkan karışıklıkların büyümesinde şehrin bu yapısının önemli etkisi
olmuştur. Azınlıklar Mısır’da çıkan karışıklıkları fırsat bilerek hızla silahlanmışlar,
İngiliz ve Fransızların da her zaman desteğini sağlamışlardı185.
halk ile kavgaya katılan yabancılar arasında, büyük bir sokak çatışması meydana geldi. Bu olay
Mısır’ın işgal edilmesini hızlandıran bir etki yaptı. Maltalı birinin sebeb olmasından dolayı, bu olay
Maltız olayı olarak isimlendirildi.” Kızıltoprak, s.69-70; “In the early aftemoon of Sunday, 11 June
1882, an Arab donkey boy, named El Ajjan, deposited his passenger, an unidentified Maltese,’ at the
cafe Kawat-el-Gezaz in the wide Rue des Soeurs in the European quarter of Alexandria. An
altercation about the fare followed. In the course of the dispute the Maltese drew a knife (or, in one
picturesque version, seized the knife used for cutting cheese in the cafe) and stabbed El Ajan. Other
Arabs came to El Ajjan’s assistance. The Greek owner of an adjoining bakery and an Italian
policeman joined in. The Greek was killed and the Italian who, knowing no Arabic was an ineffectual
peace-keeper, was wounded. Shots were then fired from the upstairs windows of some of the
neighbouring houses, owned by Europeans. Within minutes excited crowds were pouring into the
street, brandishing sticks. The Alexandria massacre had begun.” M. E. Chamberlain, “The
Alexandria Massacre of 11 June 1882 and the British Occupation of Egypt”, Middle Eastern Studies,
V: 13, I: 1, 1977, s.14; Bowen II, s.467-468; Roberts de bu olayın milliyetçiler tarafından meydana
getirildiğini şu cümelelerle açıklar: “The crisis in Egypt became more acute during the ensuing weeks,
and on June 11 about fifty Europeans were massacred by the Egyptian Nationalists in Alexandria” L.
E. Roberts, s.322.
181
Michael J. Reimer, “Colonial Bridgehead: Social and Spatial Change in Alexandria, 18501882”, International Journal of Middle East Studies, V: 20, I: 4, Cambridge 1988, s.532-533.
182
Mona L. Russel, Creating New Woman: Comsumerism, Education & National Identity in
Egypt, 1863-1922, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Washington 1997, s.6471.
183
Balcı, II. Abdülhamid, s.95.
184
Reimer, s.534; İskenderiye’nin nüfusu hakkındaki diğer tablo için bkz. Juan R. I. Cole,
Colonialism And Revolution in The Middle East Social And Cultural Origins Of Egypt's 'Urabi
Movement, The American University in Cairo Press, Kahire 1999, s.198-199.
185
Vahid Çabuk, II. Abdülhamid, Paraf Yayınları, İstanbul 2010, s.108.
33
İskenderiye’deki olaylar, Mısır’daki yabancı varlığına karşı olumsuz duygular
besleyen Mısır halkını daha da galeyana getirmiştir. Zira İngiliz ve Fransızların nüfuzu
gittikçe artmakta bu da halkta ciddi huzursuzluk yaratmaktaydı 186. Bu huzursuzluk hâli
şehirde birçok yabancının evi ve işyerinin yağmalanmasına sebep olmmuştur. Olaylar
Avrupa’da heyecana neden olmuş, milliyetçilerin bu olaylarla batıya gözdağı verdiği
şeklinde yorumlanmıştır. İngiliz hükümeti bu olayı Ahmed Arabî’nin kışkırtması ile
ortaya çıktığını iddia etmiştir187. İngilizler ve Fransızlar İskenderiye’de meydana gelen
olaylar nedeniyle endişeye kapılan halka, Mısır’ı süratle terk etmelerini söylemeye
başlamışlardır. Yabancı devlet konsoloslukları, dağıttıkları el ilanları vasıtasıyla,
Mısır’daki vatandaşlarını uyararak burayı terk etmeye teşvik etmişlerdir188. Bu teşvikler
sonunda yaklaşık 14.000 kişi Mısır’ı terk etmiş, 6.000 kadarı da kendilerini götürecek
gemileri beklemek üzere limanda toplanmışlardır189. Özellikle, Mısır’da bulunan İngiliz
ve Fransız konsolosları ortamın gittikçe gerginleşmesine neden olacak tarzda hareket
etmişlerdir. Bu da olayın Avrupa’da, Arapların Avrupalıları katlettiği şeklinde
yorumlanmasına sebep olmuştur. İskenderiye olaylarının bu şekilde yansıması,
İngiltere’nin Mısır’a müdahale etme düşüncesini kolaylıkla uygulayabileceği bir siyasî
alan yaratmak istemesinden kaynaklanmıştır. New York Times Gazetesi 14 Temmuz
1882 tarihli nüshasında İskenderiye olaylarını haber yaparak Mısır’da meydana gelen
olayların çok vahim olduğunu ifade ederek İngiltere’nin müdahale etmesinin kaçınılmaz
olduğunu vurgulamıştır. Gazeteye göre, Ahmed Arabî taraftarları İskenderiye’yi kan ve
ateşe boğmuşlar, yüzlerce Avrupalıyı katletmişlerdir190. Sudan’dan Mehdî de, Ahmed
Arabî’ye katılmak için harekete geçmiştir. Mehdî ile Ahmed Arabî’nin birleşmesinin
Avrupalılar için büyük bir tehdit olduğunu, dolayısıyla Mısır’a İngiliz müdahalesinin
kaçınılmaz kaçınılmazlığına işaret etmiştir191.
Derviş Paşa heyeti Kahire’ye geldikten iki gün sonra çıkan olayları, Hıdivle
görüşmeye giderken, yolda, olaya şahit olan Almanya ve Avusturya konsoloslarından
duymuştur.
186
Y.EE., 86/44.
Y.A.RES., 16/42.
188
Schölch, Schölch, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of Egypt in 1882”,
s.782-783; Chamberlain, s.14, 24; Buchanan, s.60-62; Yusuf Ziya, s.39-41.
189
Altunay-Şam, s.88.
190
Y.PRK.HR., 6/46.
191
Y.PRK.ASK., 14/46.
187
34
İskenderiye’de olaylar meydana geldiğinde Ahmed Arabî Kahire’de bulunuyordu.
İskenderiye’deki olaylardan haberdar olunca kısa bir süre içinde İskenderiye’ye üç alay
asker göndermesi için Ömer Lütfi Paşa’ya talimatları vermiş192, Ömer Lütfi Paşa da
talimatları yerine getirerek olayları yarım saat gibi kısa bir sürede kontrol altına almıştı.
Amiral Seymour’un, olayın gerçekleştiği gün 11 Haziran’da Londra’ya gönderdiği
telgrafla; önemsiz, politik olmayan bir olayın cereyan ettiğini, fakat Mısır birliklerinin
müdahale ederek asayişi sağladıklarını ifade etmesi, karışıklıkların kısa bir sürede
ortadan kaldırıldığına delildir. Ancak İngiltere bu hadiseyi bir onur meselesi olarak kabul
etmiştir193. Zaten bu olayların Mısır üzerinde büyük bir tertip olduğu ve Avrupa
devletlerinin konsoloslarının da Mısır’da meydana gelecek olayları başından beri
bildikleri söylenir. İngiliz konsolosunun, İngiliz donanmasına binerek İskenderiye’den
ayrılması, buraya yapılacak bir askerî müdahalenin öncelerden planlandığı şeklinde
yorumlanabilir.
İngiliz hükümeti, İskenderiye ayaklanmasının Ahmed Arabî ve ona bağlı
milliyetçilerin işi olduğu iddialarını sürekli yenilemiştir194. İngiliz Hükümeti’nin Ahmed
Arabî hakkında suçlayıcı iddialarda bulunmasında, Malet’in Ahmed Arabî’yi terörist
metodlar kullanan askerî bir diktatör olarak tasvir eden raporları ve Ahmed Arabî ve
milliyetçiler aleyhine yaptığı yayınların İngiliz kamuoyunu etkilemesi önemli bir etken
olmuştur. İskenderiye olayları, İngilizleri, Ahmed Arabî’nin ve milliyetçilerin derhal
bastırılması gerektiği hususunda harekete geçiren bir bahane, ama sadece bir bahane
olmuştur. İngiltere’nin dış politikasına hâkim olanlar, uluslararası kamuoyunu olumsuz
propagandalarla yönlendirerek, Mısır’ı işgal etmek için sözde gerekçeler hazırlamıştır.
İngilizlerin bir kısmı, olayların sorumlusu olarak Vatanîleri gösterirken, bir kısmı da
olayların Hıdiv tarafından planlandığı iddiasında bulunmuştur. İngiliz konsolosu ise,
Mısır askerinin olaylara doğrudan karıştığını iddia etmiştir195. İskenderiye olaylarının
ertesi günü Derviş Paşa, Kahire’de Hıdiv’in sarayında, büyük devletlerin konsolosları,
Hıdiv ve Ahmed Arabî ile bir toplantı gerçekleştirmiştir. Bu toplantılara katılanlar,
192
Gençoğlu, s.54-55.
Y.PRK.SRN., 1/62.
194
İskenderiye olaylarının Ahmed Arabî’nin dahliyle olduğuna dair bilgiler de belgelere
yansımıştır Y.PRK.MK., 1/63.
195
Kızıltoprak, s.73-74.
193
35
tarafların sorumlulukları ile ilgili konularda anlaşmışlardır196. Hıdiv, Ahmed Arabî’ye
yapılması gerekenleri belirtmiş, Derviş Paşa da, meselenin önemine binaen, nasıl Ahmed
Arabî Hıdiv’in emirlerini yerine getirmede sorumlu ise Hıdiv’in de aynı derecede
sorumlu olduğunu ifade etmiştir197. Hıdiv de olayların yatıştırılması için İstanbul’dan
askerî bir kuvvet gönderilmesi fikrini dile getirmiştir. Toplantıda Ahmed Arabî,
konsoloslara, Mısır’da yaşayan yabancıların güvenliklerinin teminat altında olduğu
garantisini vermiştir198. Ahmed Arabî’ye İskenderiye’de bir miktar askerini hazır halde
bekletmesi yönünde emir verilmiştir. Neticede İskenderiye olayları, İngiltere ve
Fransa’da Mısır’a müdahake etme fikrini olmuşturmuştur. Osmanlı Devleti ise kendi
topraklarında vuku bulan bu karışıklıkları, dış müdahaleye meydan bırakmadan
halletmek için harekete geçmiştir.
II- OSMANLI DEVLETİ’NİN MISIR’A MÜDAHALE GİRİŞİMLERİ
Derviş Paşa olayların sorumlularını bulmak için bölgede incelemelerde bulunmuş,
yaptığı incelemelerden sonra da, olaylarda askerin suçu olmadığı kanaatine varmıştır.
Bunun yanında, olaylarla ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Bunlar, Ahmed Arabî’nin
tertipçi olduğu, İngiliz ve Fransız konsoloslarının olaylarda parmağının bulunduğu,
Hıdiv ve Derviş Paşa’nın olaylarda sorumlu olduğu ve dönemin politik çalkantılarının
doğal bir neticesi olduğu şeklinde dört ayrı iddia ortaya atılmıştır. Bu iddiaların tamamı
İskenderiye’deki hadiselerin belli bir tertip sonucunda gerçekleştiğine işaret etmiştir.
İskenderiye’de böyle bir hadisenin vuku bulması ve sonuçları itibariyle Mısır’ın yabancı
müdahalesi ve işgaline sürüklenmesi, bu olayların dış tertipli olabileceği ihtimalini
güçlendirmiştir. Rıza Nur da, bu ihtimalin daha doğru olduğunu ifade ederek olayların
başlamasına sebep olan kişinin İngiliz konsolosunun uşağının kardeşi olmasının buna
delil olabileceğini söyler199. Çünkü Mısır’da meydana gelen bu karışıklıkları İngiltere,
Mısır’a müdahale için bir sebep ittihaz edip, fiilî işgale giden yolda bu olayları
kullanmıştır. İngiltere’nin İskenderiye’de çıkan olayların incelenmesini engellemeye
196
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.69.
Dilek Güldeş, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882), (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans), İstanbul 1999, s.64.
198
Kızıltoprak, s.71.
199
Nur, s.13, 33.
197
36
yönelik girişimlerini ve Derviş Paşa’nın Mısır’daki tahkikatlarından rahatsız olmasını200
ve Derviş Paşa’nın Mısır’ın iç işlerine müdahale ettiği iddiasıyla, Mısır’dan ayrılmasını
talep etmesini, mızrağı çuvala sığdırma gayretleri olarak görmek yanıltıcı olmaz. Zaten
İskenderiye
olayları
sonrasında
ortaya
çıkarılan
panik
hali
ile
yabancıların
memleketlerine dönmek için oldukça kalabalık gruplar oluşturmaları, Fransızların
bunları ücretsiz olarak nakledeceklerini açıklamaları ve bunun sonucunda da yirmi bine
yakın bir insanın Mısır’dan kaçması, meselenin nasıl bir merhaleye taşındığını
göstermesi açısından önemlidir. Bu gidişler halk arasında endişeleri arttırmıştır.
Endişelerinin en önemli sebebi de yabancıların şehri terk ettikten sonra şehrin
bombalanacağı düşüncesiydi. Bu durum Mısırlıların da Suriye taraflarına göç etmelerine
sebep olmuştur. Bu yüzden on binin üzerinde Mısırlı’nın Suriye taraflarına göçtüğü ve
Bâbıâli’nin, bu göçlerin durdurulması için tedbirler alınması konusunda Mısır yönetimini
uyardığı görülmektedir201.
Derviş Paşa İskenderiye’de incelemelerde bulunurken şehrin değişik yerlerine
giderek olayların halkın üstündeki etkilerini bizzat tetkik etmiştir. Sultan II. Abdülhamid
de, 14 Haziran 1882 tarihinde, Derviş Paşa’ya gönderdiği telgrafta, Mısır’daki meselenin
askerî müdahale olmaksızın halledilmesi yollarının aranması ve asker gönderme
meselesinin kesinlikle gündeme getirilmemesini istemiştir. Halkın içinde olduğu korku
ve endişe durumunun ortadan kaldırılması konularını Derviş Paşa’ya tekrar hatırlatarak
kendisine verilen görevlerin eksiksiz olarak yerine getirmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Sultan II. Abdülhamid, Ahmed Arabî’nin İskenderiye’de asayişin sağlanması konusunda
niçin başarısız olduğunu sormuş ve asayişin sağlanması için Mısır askerinin yeterli
olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de, Osmanlı askerinin gerekli olmadığını telgrafta
vurgulamıştır. Derviş Paşa incelemelerine devam ederek Mısır’ın mevcut durumu
hakkında izlenimler edinmeye çalışmıştır. Buna göre, Derviş Paşa’da, Mısır’da kalıcı
asayişin ancak Osmanlı askeri ile sağlanabileceği fikri oluşmuştur202. Derviş Paşa, bu
yapılmazsa Hıdiv’in Mısır’a yabancı askeri davet edebileceğini belirtmiştir 203. Paşa’ya
göre olayların yönü değişmeden bu müdahale mutlaka yapılmalıdır. Derviş Paşa,
İskenderiye’de edindiği intibalarla Bâbıâli’ye çektiği telgrafta, Sultan II. Abdülhamid’in
200
Y.A.HUS., 170/149.
A.MKT.MHM., 487/5.
202
Y.EE., 128/32.
203
Y.A.RES., 22/21.
201
37
Mısır’a asker gönderilmesine izin vermesini istemiştir. Bu istek Sultan II.
Abdülhamid’in 14 Haziran 1882 tarihinde gönderdiği telgrafındaki, Mısır’a Osmanlı
askerinin sevkini gündeme getirilmemesini sağlamak talimatına aykırı idi. Ancak Derviş
Paşa, bu şıkkın, Sultan’ın Mısır’daki hukukunu korumak için şimdilik yegâne yol
olduğunu vurgulamıştır.
Sadrazam Abdurrahman Nureddin Paşa başkanlığında toplanan Heyet-i Vükela ise
Derviş Paşa’nın Mısır konusunda herhangi bir taahhüde girmeksizin meselenin
çözülmesi gerektiği kararını almış ve bu karar Derviş Paşa’ya bildirilmiştir. 14 Haziran
1882 tarihinde gönderilen telgrafta belirtilen hususlara, 17 Haziran 1882 tarihinde
gönderilen telgrafta tekrar değinilmişti. Derviş Paşa’ya İstanbul’dan gönderilen bir başka
telgrafta faaliyetlerinin yanlış algılamalara sebebiyet verecek tarzda olmamasına dikkat
etmesi gerektiği hatırlatılmıştır. Derviş Paşa’nın, Hıdiv ile İskenderiye’ye gitmesi ve
oralarda
incelemeler
yapmasının
İstanbul’dan
asker
gönderileceği
şeklinde
yorumlanabileceğine de dikkat çekilmiştir. Bâbıâli’nin bu hatırlatma ve dikkat
çekmelerine
rağmen
Derviş
Paşa
İskenderiye’ye,
Osmanlı
donanmasının
gönderilmesinin gerekli olduğunu belirten bir telgraf yollamıştır204. Derviş Paşa bu
telgrafta, böyle yapıldığı takdirde halkın biraz teskin olabileceğini ifade etmiştir 205.
Çünkü yabancı donanmanın varlığı, halkı endişelendiriyordu 206.
Sultan II. Abdülhamid, Mısır’daki olayların diplomatik yollarla halledilmesi
taraftarıydı. Bu yüzden Derviş Paşa’ya, asker talebi konusunu gündeme almadan
meseleyi halletmesi talimatını birkaç kez tekrarlamıştı. İlk başlarda Derviş Paşa da
meselenin askere gerek kalmaksızın halledilebileceğini düşünüyordu. Derviş Paşa’nın
Hıdivle birlikte İskenderiye’de incelemelerde bulunması, fikirlerinin değişmesine neden
olmuştur. Derviş Paşa bu incelemelerden sonra Mısır’daki olayların yatıştırılması için
asâkir-i Osmaniyye’nin irsalini talep etmişti207. İs-Sanafiri, Derviş Paşa’nın fikir
değiştirmesinin sebebini Hıdiv’den elli bin lira rüşvet almasına bağlamıştır. Derviş Paşa,
İstanbul’a gönderdiği telgrafta, Ahmed Arabî hakkında “… iyi kötünün farkında
olmayarak hod-serâne hareket eden [A]râbi Paşa gibi bir adamın, Cihâdiye
Nezareti’nde bulunması Mısır’ı pek büyük bir tehlikeye götürmekte olduğu
204
Y.EE., 84/45.
Kızıltoprak, s.80.
206
Marsot, Mısır Tarihi, s.73.
207
Y.EE., 124/43.
205
38
görülmektedir” değerlendirmesini yapmıştır208. Derviş Paşa’nın bu değerlendirmesi,
Mısır’da geldikten sonra izlediği politikanın kazanımlarını ortadan kaldıracak
nitelikteydi. Çünkü Derviş Paşa, Ahmed Arabî hakkında İngiliz ve Fransızların
iddialarına katılmamış, Ahmed Arabî’yi Hıdiv’in emri altına almayı başarmış ve onun
Hıdiv’e itaatini sağlamıştı209. Bu faaliyetlerinin sonuçlarını da İskenderiye’deki olayların
yatıştığı şeklinde İstanbul’a bildirmişti. Bu yeni durum is-Sanafiri’nin iddialarını bir
miktar kuvvetlendirmiş görünmektedir. Çünkü Derviş Paşa’nın Hıdivle ortak hareket
etmesi ve asker talebinde bulunması, Ahmed Arabî’nin Mısır’dan çıkarılmasına yönelik
bir girişim olarak da değerlendirilebilir. Zira Mısır’da, Berriye, Bahriye, Tophane,
Zaptiye ve Jandarma kuvvetleri Ahmed Arabî’nin emri altındaydı210. Bu yüzden Hıdiv
Mehmed Tevfik Paşa, asayişin sağlanması konusunda ona bağımlıydı. Bu durum Ahmed
Arabî’yi Hıdiv nezdinde oldukça güçlü bir konumda tutuyordu. Hıdiv’in kendini bu
denli zorunluluklar içinde hissetmesi, onun yabancı devletlere yakınlaşmasına sebep
olmuştur. Bu da İngilizlerin, Mısır’ı işgal etmek için aradığı meşruiyet zemininin
oluşmasına katkı sağlamıştır.
Mısır’daki olayları yakından izleyen İstanbul, 19 Haziran 1882 tarihinde Derviş
Paşa’ya, çeşitli tedbirleri içeren bir telgraf daha göndermiştir. Bu telgrafta, Ahmed
Arabî’nin görevde kalması için ısrar edilmemesi, olaylarda suçlu bulunan askerler için
Hıdiv’in oluruyla genel af ilanı, asayiş ve emniyetin sağlandığı beyannameler ile yerli ve
yabancı ahaliye duyurulması istenmiştir. Bunun yanında İskenderiye önlerinde bulunan
gemilerin çekilmeleri lüzumunun bildirilmesi ve asayişin devamlılığı için Kahire’den
İskenderiye’ye bir miktar daha asker gönderilmesi talimatları yer almıştır211. Derviş
Paşa’ya verilen bu talimat, İskenderiye’deki karışıklıkların, Osmanlı Devleti nezdinde
basit olay şeklinde değerlendirildiğini göstermektedir. Ancak İskenderiye olaylarının o
kadar basit algılanmadığını, olaylardan sonra ortaya çıkan gelişmeler göstermiştir.
Derviş Paşa 22 Haziran 1882 tarihinde Bâbıâli’ye çektiği bir başka telgrafta, Hıdiv
Mehmed Tevfik Paşa ve Ahmed Arabî’ye nişan verilmesini teklif etmiştir212. İstanbul,
Derviş Paşa’nın bu teklifini yerinde bularak, birinci rütbeden aynı nişanın verilmesi
208
is-Sanafiri, s.139.
Bu durum Derviş Paşa’nın Mısır’daki görevlerinden birini başardığına işaretti. Gréce, s.131.
210
Altunay-Şam, s.98.
211
Altunay-Şam, s.94.
212
Y.EE., 116/17.
209
39
talimatını içeren telgraf Kahire’ye gönderilmiştir213. Derviş Paşa bu nişanları başta Hıdiv
ve Ahmed Arabî olmak üzere Mısır’ın ileri gelenlerine vererek dostluklarının temin
edilmesini sağlamayı amaçlamıştır. Bunun için birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü
dereceden 100’ün üzerinde nişan takdim edilip Mısır idarecilerine verilerek onların
gönülleri kazanılmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşım, Osmanlı Devleti’nin Mısır’la bağlarını,
gönül bağı mesabesinde tuttuğuna işaret etmesi ve devletin Mısır üzerinde izlediği
politika düzenini göstermesi bakımından gerçekçi olmamıştır. Mısır’da daha sonra
meydana gelen gelişmeler, bunu açıkça göstermiştir. Bunun temel nedeni, devletin güçlü
merkezî yapısının aşınması ve buna bağlı olarak da, otorite sorununun ortaya çıkmasıdır.
1882 Haziranının sonlarına doğru İngiltere ve Fransa İskenderiye’deki karışıklık
halinin bertaraf edilmesi için Bâbıâli’ye baskılarını arttırmaya başlamışlardır. Bu
baskıların temel amacı, Mısır’a fiilî müdahale için meşruiyet zemini oluşturmaktan
başka bir şey değildi. Çünkü Mısır üzerinde planlanmış bir programın olduğu,
İngiltere’nin Mısır’daki olayları sürekli gündemde tutacak şekilde uluslararası arenadaki
faaliyetlerini
yoğunlaştırmasından
da
anlaşılmaktadır.
Mısır’daki
karışıklıkların
önlenmesi için baskı politikasını benimseyen İngiltere, Mısır’a yalnız başına fiilî bir
müdahale için zemin oluşturmayı önemli bir siyasî düstur olarak benimsemiştir.
Mısır’daki karışıklıkların ortadan kaldırılmasına yönelik Osmanlı girişimlerini sürekli
önleme
çabaları,
İskenderiye
olaylarının
aydınlatılması
konusundaki
Osmanlı
girişimlerine karşı takındığı tavır ve öne sürdüğü gerekçeler, Mısır’ın işgal ortamına
sürüklenmesini sağlayan İngiliz siyasetinin önemli örnekleridir. İngilizlerin ortaya
koyduğu bu politikalar, Osmanlı Devleti’ni, Mısır üzerindeki hükümranlık haklarının
gerektirdiği şekilde politik bir tavır almakta başarısızlığa sürüklemiştir.
İngiltere ve Fransa yaklaşan işgalin hazırlıklarını sürdürürken Derviş Paşa
Mısır’daki çalışmalarına devam ediyordu. Bâbıâli de, Derviş Paşa’ya yeni yeni talimatlar
göndererek Mısır’dan durumu kotarmış olarak çıkmak istiyordu. Sultan II. Abdülhamid
ise Mısır konusunda sürekli olarak talimatlarını güncel tutuyor, yeni yeni hamleler
gerçekleştirmeye çalışıyordu. Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki girişimlerinden
birisi, Mısır’da kendi otoritesini bütün boyutlarıyla kabul etmiş bulunan Halim Paşa’nın
Hıdivliğe tayin edilmesi için durum yoklaması yapmasıdır. Derviş Paşa’ya, durum
213
Y.EE., 116/17.
40
değerlendirmesi için telgraf gönderilmiştir. Bu telgraf, hem Mısır’daki karışıklığın asker
gönderilmeden ortadan kaldırılması hem de Mısır’da otoritenin yeniden sağlanması
açısından önemliydi. Bilindiği gibi Sultan II. Abdülhamid, Mısır idaresinde
düzenlemelere gitmek için, baştan itibaren fırsat kollamıştı. İsmail Paşa’nın azli
sürecinde bu konuda birçok girişimde bulunmuşsa da, bunu gerçekleştirememişti. Ancak
Sultan II. Abdülhamid bu konudaki kararlığını sürdürmekteydi. Derviş Paşa’dan durum
yoklaması yapmasını istemesi, Sultan II. Abdülhamid’in bu kararlı tutumunun bir
sonucuydu. Derviş Paşa da, 16-18 Haziran 1882 tarihlerinde gönderdiği cevabî
telgraflarda Halim Paşa’nın Hıdivliği’nin şu an için kimse tarafından tercih
edilmeyeceğini, Mehmed Tevfik Paşa’nın yerinde kalmasının akla daha yatkın olduğunu
ifade etmiştir214. Çünkü İngilizler de Halim Paşa’nın Hıdiv olmasını istemiyorlardı215.
Dolayısıyla onun hıdiv olması oldukça zordu.
III- İNGİLİZ MÜDAHALESİNE DOĞRU
İngiltere ve Fransa İskenderiye’ye donanma gönderme konusunda ittifakla karar
verdiler216. İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye sularına müşterek donanma göndermeleri
fiilî bir durum yaratmıştı217. 20 Mayıs 1882 tarihi itibariyle İngiliz ve Fransız gemileri
demirli halde duruyordu218. Osmanlı Devleti de, Mısır’da, Derviş Paşa heyeti vasıtasıyla
fiilî durumun daha ileri bir seviyeye getirilmemesine çabalıyordu.
İngiltere ve Fransa anlaşıp İskenderiye önlerine gemilerini göndermişlerdi 219. Bu
devletler, Mısır’a donanma göndermelerindeki amaçlarını, Mısır’daki şartların daha iyi
bir duruma getirilmesi şeklinde açıklamışlardır220. Bu devletlerin İskenderiye önlerine
donanma göndermeleri aynı zamanda da, bir gövde gösterisiydi221. İngiltere ve
Fransa’nın İskenderiye önlerine donanma irsal etmeleri ilk başlardan itibaren Osmanlı
Devleti tarafından tepkiyle karşılanmış, donanmanın bölgeden çekilmesi için önemli
214
is-Sanafiri, s.138.
HR.SFR.3., 288/5.
216
Y.EE., 116/17.
217
Süleyman Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy of Ottoman Egypt: The Carier of
Bogos Nubar Pasha (1824-1899)”, History Studies, V: 2, I: 2, Samsun 2010, s.236.
218
Hennebert, s.50; Chamberlain, s.17; James Grant, Cassell’s History Of The War in The Soudan,
V: I, Cassell & Company, London (Yayın Yılı Yok), s.25-26.
219
İ.MTZ.(05), 22/1003, 1.
220
C. A. Vince, John Bright, Crown Buildings, Chicago & New York 1897, s.176.
221
Marsot, Mısır Tarihi, s.73.
215
41
diplomatik çabalar gösterilmiştir222. Bu devletler, Osmanlı Devleti’nin bu çabalarını,
Mısır’da karışıklıklar dolayısıyla yabancıların güvenliklerini korumak ve isyancılara
gözdağı vermekten başka bir amaç taşımadıklarını söyleyerek yanıtsız bırakmışlar ve
Osmanlı Devleti’nin müdahil devletler arasında yer almasını istemişlerdi. Ancak bu
durum Osmanlı Devleti tarafından reddedilmiştir223. Daha sonra İngiliz ve Fransız
donanmalarına Rusya, Almanya, İtalya, Yunanistan, Amerika ve İspanya gemilerinin
eklenmesi ile İskenderiye sularında kalabalık artmıştır. Mayıs ayının sonlarına doğru
İngiliz donanmasının kaptanı Amiral Beauchamp Seymour, Ahmed Arabî taraftarlarının
İskenderiye limanında tahkimat yaptıkları ve İngiliz donanmasının güvenliğini tehlikeye
düşürdüğü gerekçesiyle şikâyet etmiştir224. Gerekli tedbirlerin alınması için de
İstanbul’dan donanma gönderilmesini Mısır’daki yetkililere bildirmiştir.
İskenderiye önlerinde yabancı donanmalarının varlığı halkı huzursuz etmişti. Bu
durum yabancıların, katledilecekleri endişesiyle, silahlanmasına sebep olmuştur225.
Halkta meydana gelen bu psikolojik durum, Mısır’da çıkarılacak karışıklıkların ve
yabancı müdahalesinin sosyal alt yapısını oluşturmuştur226. Çünkü İngilizlerin
İskenderiye önlerine donanma irsal etmelerinin sebeplerinden biri Mısır’da yaşayan
yabancı uyrukluların güvenliğinin sağlanması iddiasıydı 227. İngiltere bu iddilarını da
Ahmed Arabî’nin bu olay dolayısıyla Hıdiv’in sarayını kuşattığı ve Hıdiv’e Mısır’daki
yabancıların kovulması için baskıda bulunduğu şayialarına dayandırıyordu 228.
İngiltere Osmanlı Devleti’ne, Mısır’daki asayişsizlikleri gidermesi yönünde sürekli
baskı baskı ve Osmanlı Devleti’nden Mısır’a asker göndermesini istemiştir. Sultan II.
Abdülhamid, çeşitli nedenlerle Mısır’a Osmanlı askeri göndermekten kaçınmış meseleyi
diplomasi yolu ile halletmek istediğini bildirmiştir229. İngiltere ise Osmanlı Devleti’nin
Mısır’a asker göndermekten kaçındığı propagandasını yürüterek, Avrupa’da kendi lehine
kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. İngiltere’nin böyle bir yaklaşım benimsemesi, Mısır’a
müdahale ve burayı işgal için meşruiyet zemini oluşturmaktan başka bir şey değildi.
222
Y.PRK.MK., 1/63.
İ.MTZ.(05)., 22/1003, 1.
224
Zekeriya Kurşun, Mehmed, Said Paşa’nın Siyasi Hayatı, Fikirleri ve Şahsiyeti,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1991, s.41-42.
225
Marsot, Mısır Tarihi, s.73-74.
226
Milad, s.104-111.
227
Featherstone, s.9-10.
228
İ.MTZ.(05)., 22/1020.
229
İ.MTZ.(05)., 22/1003, 2.
223
42
Mısır’daki karışıklıkların abartılı bir şekilde Avrupa’ya servis edilmesi, İngilizlerin etkili
bir propaganda aracı olmuştur. İngilizlerin Mısır üzerindeki diplomatik girişimlerinin
hemen hepsinde başarılı olmasında bu propagandaların etkileri büyüktü. Bu
propagandalarda olmuş asayiş, güvenlik, karışıklık ve katliam gibi kelimeleri silah
olarak kullanarak oldukça başarılı olmuş ve Avrupa kamuoyunu bu kelimeler etrafında
yanına çekmeyi başarmıştır. Diğer devletlerin İngiliz diplomasisinin karşısında
duramamaları, bu süreç boyunca sürekli gözlenmiştir.
İngiliz donanmasının amirali her geçen gün baskı ve tehditlerini arttırmaktaydı. Bu
baskı ve tehditler, Mısır’da yabancılara karşı oluşan tepki hareketinin hırçınlaşmasına
sebep olmuştur. Bu durum, gün geçtikçe Ahmed Arabî’nin etrafında toplananların
sayısını artırmıştır. Tabiî ki, bu da İngiltere ve Fransa’nın işine gelmiştir. Ahmed
Arabî’nin İngiliz ve Fransız donanmalarının varlığından rahatsız olması ve
İskenderiye’yi tahkim etmesi, İngilizler için rahatsızlık kaynağı oluşturmuştur. Bu
rahatsızlık, daha sonra İskenderiye’nin bombalanmasına göstermelik bir sebep olmuştur.
Fransa ise İngiltere’nin, Ahmed Arabî’nin faaliyetlerini bahane ederek Mısır’a
saldırması ihtimalinden rahatsızlık duymaya başlamıştır230. Bu durum, İngiltere ile
Fransa’nın fiilî bir müdahale konusunda farklı düşündüğünü göstermekteydi. Çünkü
Fransa, Mısır’a karşı fiilî bir müdahale taraftarı değildi. Müdahale etmeyi düşünen
devletin İngiltere olması Fransa’yı daha temkinli davranmaya itiyordu. Bu yüzden,
Fransızlar, İngilizler İskenderiye’yi bombalayacakları bir sırada gemilerini çekmiştir231.
Bu arada da Ahmed Arabî, İngilizlere karşı harekete geçmek için hazırlıklarını
devam ettiriyor, elindeki imkânlar çerçevesinde İskenderiye limanının yakınlarına
yığınaklar yapıyordu232. Ahmed Arabî’nin bu faaliyetleri gözle görünür bir hal aldığında
İngiltere hükümeti, Hıdiv’e nota vererek daha sert bir şekilde Mısır hükümetini
uyarmıştır233. Fakat bu uyarı, Mısır tarafında resmî bir karşılık bulmamıştır234. Bu
yüzden Londra, İskenderiye önlerinde bulunan donanmanın Amirali Beauchamp
Seymour’u İskenderiye’yi topa tutmakla yetkili kılmıştır. Aynı yetki Fransız donanması
230
Karaca, s.444-445.
Y.EE., 11/17.
232
İ.MTZ.(05)., 22/1020.
233
İ.MTZ.(05)., 22/990.
234
Alâeddin Yalçınkaya, Sultan II. Abdülhamid Han’ın Notları, Sebil Yayınları, İstanbul 1996,
s.148-149.
231
43
amiraline verilmemiştir235. Amiral Seymour, İskenderiye’ye girdikten sonra İngiliz
Hükümeti, Mısır’ı feth ve istila etmek niyetlerinin olmadığını açıklayarak gerilimin
dozunu düşürmeye çalışmıştır. Ancak İngilizlerin esas emelinin bu olduğunu, sürecin
devamı göstermiştir.
İskenderiye’de meydana gelen olaylar, İngiltere’nin Mısır’a fiilî müdahalede
bulunması konusunda sebep teşkil etmiştir. İngilizler, İskenderiye’de meydana gelen
olayları, sebep olduğu ölümleri, karışıklıkları ve Mısır ileri gelenlerinin buradaki
yaklaşımını onur meselesi olarak değerlendirmiştir. İngiltere hem Mısır üzerindeki malî
kontrolün devamını ve hem de İskenderiye’de oturan Avrupalıların güvenliklerinin
sağlanmasının gerekli olduğunu açıklamıştır. Tabii ki bu açıklama, İngiltere’nin Mısır’a
atacağı adımın zeminini hazırlamaya ve Fransa’yı ikna etmeye yönelik bir
manevraydı236. Bu arada, İngiltere hükümeti bir yandan İskenderiye donanmasının
amirali Beauchamp Seymour’a İskenderiye’nin bombalanması yetkisini verirken diğer
yandan da donanmaya mühimmat ve silah takviyesi yapmaya başlamıştır. 2 Temmuz
1882 tarihinde, beş zırhlı firkateynden oluşan Manş Donanması’nın İskenderiye’ye
gönderilmesi bu takviye ile alakalıydı237.
İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki sorunları çözmek için heyet
gönderdiği bir sırada, İskenderiye üzerine donanma göndermesi önemli bir ayrıntıydı.
Çünkü Mısır’daki karışıklıkların çözülmesi için Mısır’a asker göndermesi konusunda
Osmanlı Devleti’ne baskı yapması daha önce de Ali Nizamî Paşa Heyeti’nin Mısır’da
karışıklıkları önlemeye yönelik çalışmalarını sürdürürken, heyetin Mısır’ın içişlerine
karıştığı gerekçesiyle derhal geri çağrılmasını istemesi, onların Mısır’da karışıklıkların
önlenmesi diye bir derdinin olmadığını göstermektedir. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu
baskısı nedeniyle Mısır’daki heyeti geri çağırmak zorunda kalmıştır 238. İngiltere’nin bu
tarz bir politika yürütmesinde, bütün devletlerle işbirliğine girildiği düşüncesini
yerleştirerek bu meseleyi kendi amacına uygun bir şekilde sonlandırmak düşüncesi
önemli rol oynamıştır. İngiltere, Süveyş Kanalı konusunda ortaya çıkan diplomatik krizi
kendi istediği hâlde bırakarak, önce Süveyş Kanalı’nın bütün kontrolünü ele almış, daha
235
Çağalı-Güven, Gül, Belgelerle Kamil ve Said Paşaların Anıları, Arba Yaynı, İstanbul 1991,
s.20-21.
236
Y.EE.d., 1089.
237
Kızıltoprak, s.89.
238
Karaca, s.439.
44
sonra, aşağıda da göreceğimiz gibi, kanalın bütün stratejisini kendi amaçları
doğrultusunda kullanmak için uygun bir zemin oluşturmuştur. Mısır Meselesi’nde, bu
ana kadar geçen süreçte, İngiltere’nin, aynı politik manevralarla Mısır’daki durumu
kendi istediği hale getirmek için nasıl ince bir siyaset güttüğünü görmekteyiz.
İskenderiye önlerine Fransa ile birlikte donanma göndermesi, bu kabil siyaset
düsturlarının bir gereği olmuştur.
İskenderiye olaylarından birkaç gün sonra, 20 Haziran 1882 tarihinde, İngiliz
kabinesi bir toplantı yaparak Mısır’ın işgalini tartışmıştı. Bu toplantıdan sonra da,
Hindistan sömürgesinin genel sekreteri Lord Hartington, yönetimindeki askerî birliklere
Süveyş’in işgali için hazır olmaları emrini vermiştir. Yine Başbakan Gladstone, 21
Haziran 1882 tarihinde, Süveyş’e askerî bir sefer düzenlenmesi konusundaki isteğini dile
getirmiş ve aynı gün çıkarma kuvvetlerine sahip bir donanmanın kanala hareketi için
emir vermiştir. Bunun yanında İngilizler, İstanbul’daki elçiler konferansında da, diğer
devletleri, Süveyş’in, “barış ve istikrara” kavuşturulması gereken sorunlu bölgenin bir
parçası olduğuna inandırmıştı239.
Gladstone’na bu konudaki ilk destek, Hariciye Nazırı Lord Granville ve
Hartington’dan gelmiştir240. İngiltere’nin Mısır’a askerî müdahalede bulunmasına karşı
çıkan Bright’ı ikna etmek için mektup yazan Gladstone, İskenderiye’nin bombalanması
gerektiğine dair düşüncesini net bir şekilde anlatmaya çalışmıştır. Çünkü John Bright,
İskenderiye’nin bombalanması konusunda Gladstone’dan farklı düşünüyordu. Bu yüzden
Gladstone’u askerî bir müdahale fikrinden vazgeçirmeye çalışıyordu241. Bright,
Gladstone’u vazgeçirmek için çok çabalamıştı242. Ancak Bright, bu konuda Gladstone’u
ikna edememiş ve 17 Temmuz 1882 tarihinde istifa etmiştir243. Gladstone’un bu fikir ve
inançta olması, Mısır’ın işgalinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyordu. İngiltere’nin
239
Karaca, s.466-467.
Kızıltoprak, s.89.
241
Bertram Pickard, John Bright, British Periodicals Ltd, London 1920, s.51; Barry O’Brien, John
Bright A Monograph, Smith, Elder&Co, London 1910, s.219.
242
H. J. Leech, Public Letters The Right Hon John Bright, Crown Buildings, London 1885, s.271272.
243
George Magaulay Trevelyan, The Life Of John Bright, Houghton Mifflin Company, Boston
And New York, s.1913, s.426, 451.
240
45
Mısır’a saldıracağı ihtimali iyice ortaya çıkınca, Ahmed Arabî de, Gladstone’a müracaat
ederek saldırının durdurulmasını sağlamaya çalışmıştır244.
İngiltere’nin,
İstanbul
Konferansı’nda,
Mısır
üzerindeki
politikalarını
gerçekleştirmek için uluslararası meşruiyet zemini oluşturması zor olmamıştır.
Konferansa katılan devletlerin İngiltere’nin politikaları yönünde tavır göstermelerini
sağlamayı başarmıştır. İstanbul’da elçiler, 6 Temmuz 1882 tarihinde, konferansın
yedinci toplantısında, İngilizlerin isteğini uygun olarak, Bâbıâli’ye sunulmak üzere bir
karar almışlardı245. İngilizler, konferansta ortaya koydukları diplomasi ile Mısır’a, askerî
müdahalede bulunarak buradaki durumu kendi çıkarlarını gözetecek tarzda tanzim etmek
istediklerini göstermiştir. Çünkü İstanbul’daki konferansta Osmanlı Devleti’nden,
Mısır’a asker göndermesi istenirken Mısır’da İngiliz amiralinin Mısır hükümetine karşı
açık bir tehditte bulunması, başka türlü açıklanacak bir durum değildi. Amiral Seymour
bu emri, İstanbul’daki elçinin aldığı yerden, Londra’dan almıştır 246. Bu sıralarda
İskenderiye’de
bulunan
büyük
devletlerin
konsolosları
arabuluculuk
yaparak
hükümetlerini, İngiltere’nin bir ültimatom vermesini engellemek için Londra’yı ikna
etmeye davet ettiler. Ancak konsolosların bu girişimleri de İngiltere’yi engellemeye
yetmemiştir247.
A- İskenderiye’nin Bombalanması
Amiral Seymour, Mısır’a askerî bir müdahale için 9 Temmuz’da harp vaziyeti
aldı. Mısır hükümetine de, 10 Temmuz 1882 tarihinde, ikinci bir ültimatom daha
vererek, tabyaların kendisine teslim edilmesini, bu yapılmadığı takdirde, şehrin topa
tutulacağını bildirdi248. Amiral Seymour’un verdiği bu uyarı, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa
ve Derviş Paşa başkanlığında toplanan Heyet-i Nüzzâr’da değerlendirildi. Bu
değerlendirme sonucunda, Amiral Seymour’un, tabyaların İngilizlere teslim edilmesi
yolundaki isteğinin kabul edilmesi, işgali kabul etmek anlamına geldiği için reddedildi.
Saldırı olursa da karşı koyulması kararı alındı. Konu Bâbıâli’ye bildirilerek, saldırıya
engel olunması istendi. Mısır hükümeti, Amiral Seymour’un her dediğini yapsa da,
244
Karaca, s.451, 453.
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.73.
246
Karaca, 453.
247
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.74.
248
Y.A.RES., 16/12.
245
46
İngilizlerin ülkeyi işgal edeceğini anlamıştı249. İngiltere’nin Mısır’a askerî müdahalede
bulunmak için bulduğu bahanelerden birisi de, Ahmed Arabî’nin Amerika yapımı bir
torpidoya sahip olduğu ve İngiliz donanmasına bu şekilde saldıracağıydı 250. Lord
Granville de bombardıman öncesinde, İskenderiye’nin bombalanmasının en önemli
sebebi olarak görebileceğimiz Süveyş Kanalı’nın korunması ya da kontrol altına
alınmasına lüzum görmemişti251. Ancak İskenderiye’nin bombalanmasından çok önce
Gladstone, Ahmed Arabî’ye, İskenderiye’nin bombalanmayacağına dair söz vermese
de,252 İngiltere, Mısır’ı işgal etmek konusunda kesin kararı çok öncelerden vermişti.
Yine bu işgalin planlı olduğu ve Süveyş Kanalı’nın güvenliği ile ilişkilendirildiği
görülmektedir253. İş, sırası geldiğinde işgal için bahaneler üretmeye kalıyordu. Bu
konuda
da
sorun yaşamayan İngilizler tatmin edici
bir mazeret bulmakta
gecikmemişlerdir . İngilizler bunu da kolay bir şekilde yapmışlardı. Hatta
254
Gladstone’un, İskenderiye’nin bombalanmasından 4 ay önce Blunt’a söyledikleri ile
İskenderiye’deki bombardımanın alt yapısının oluşturulduğunu ve Ahmed Arabî’nin bu
iş için İngilizlerin güvenini kazandığını göstermekteydi 255.
Bu arada Fransa, İskenderiye’nin bombalanacağını anladığından, İskenderiye
limanındaki gemilerini Port Said Limanı’na çekmiştir256. Böylelikle Fransızlar Mısırlı
kanı dökmek ve İskenderiye’nin bombalanması gibi korkunç bir olaya sebebiyet
vermekten ziyade, Mısır’ın işgaline karşı barışçıl mücadeleye hazırlanmanın daha iyi
olacağını düşünüyorlardı257. Bu, İngiltere ile ortak hareket edilmeyeceğini gösteren
önemli bir gösteriydi258. Ancak Fransızların bu müsamahalı tavrı İngilizleri daha da
249
Y.EE., 84/15.
Karaca, s.467.
251
John s.Galbraith, and Afaf Lutfi al-Sayyid-Marsot, The British Occupation of Egypt: Another
View”, International Journal of Middle East Studies, V: 9, I: 4, Cambridge 1978, s.472.
252
Samuel Chew, “Wilfrid Slaven Bulunt: An Intimate View” The North American Review, V:
217, Issue: 810, Iowa 1923, s.666.
253
Carman, s.51.
254
Galbraith-Marsot, s.473.
255
Chew, s.666.
256
C. L. Seymour, “The Bombardment of Alexandria: A Note”, The English Historical Review, V:
87, I: 345, 1972, s.791; Featherstone, s.10.
257
Juliette Adam, “France and England in Egypt”, The North American Review, V: 159, I: 452,
1894, s.34.
258
T. B. Miller, “The Egyptian Question and British Foreign Policy 1892-1894”, The Journal of
Modern History, V: 32, I: 1, Chicago 1960, s.1.
250
47
cesaretlendirmiştir259. İngiliz Konsolosu Malet, Mısır ile ilişkilerin kesildiğini tebliğ
ederek kendi vatandaşlarını harp gemilerine nakletmeye başladı 260. İngiliz Kabinesi,
İskenderiye’yi işgal etmek için hazırlıklara Temmuzun başından itibaren başlamıştı.
İskenderiye’nin işgalinden önce başka bir dikkate değer gelişme ise, İstanbul Konferansı
toplandığında yaşanmıştı. Dışişleri Bakanı Lord Granville, 3 Temmuz’da, General
Garnet Wolseley’i Mısır’ı işgal edecek kuvvetlerin komutanlığına atamış ve Seymour’a
da, İskenderiye’yi işgal etmesi için hazırlık yapmasını emretmişti 261. “İngilizlerin bu
hareketi istila-i memleket” için bir hazırlıktı262.
Mısır’da, Amiral Seymour’un bu ültimatomu neticesinde ortaya çıkan yeni
durumun şaşkınlığı yaşanırken, İstanbul’da, Lord Dufferin, 10 Temmuz 1882 tarihinde,
Mısır’a verilen ültimatomu Bâbıâli’ye tebliğ etmiştir263. Bu ültimatom üzerine Sultan II.
Abdülhamid, Küçük Said Paşa’yı Sadrazamlığa yeniden tayin etmiştir264. Hâriciye
Nâzırı’nı da Lord Dufferin’e göndererek bombardımanı geciktirmeye çalışmıştır. Bu
konuda Lord Dufferin ikna edilmiş ve Amirale saldırıyı durdurması talimatını içeren bir
telgraf göndermesi sağlanmıştır265. Bu arada, İstanbul’da elçiler konferansında, 6
Temmuz 1882 tarihinde yapılan 7. Oturumda, Osmanlı askerinin Mısır’da belirli müddet
kalması ve işgal masraflarının Mısır bütçesinden karşılanması doğrultusunda karar
alınmıştı. Bu karar metninin ayrıntıları üzerinde çalışılırken, konferansın toplanmasını
anlamsız hale getiren bir olay yaşandı. Bu, aynı zamanda İstanbul’daki elçiler
259
Mahmud Muhtar, Naziye Bir Nazar, (Çeviren: Erol Kılıç), Ötügen Yayınları, İstanbul 1999,
s.70.
260
Chamberlain, s.19.
Karaca, s.467.
262
İ.MTZ.(05)., 22/1003, 1.
263
Lord Dufferin’in Said Paşa’ya takdim ettiği notanın içeriği, İskenderiye’nin işgaline sebep
bulmak açısından bakıldığından oldukça dikkat çekici görünmektedir: “Tabiye inşâsından ve hergün
toplar vaazından dolayı donanma İskenderiye’de duramaz oldu. İngiliz amiralinin buna mukabil
tedârikâtını Temmuz’un 8’i cumartesi akşamı ya’ni son mülâkâtımızdan 48 saat evvel tarafımıza ihbâr
etmiştim. İş sûret-i merziyede tefsîye olunmak için nasıl olursa olsun bir te’mînat verdiğiniz halde bu
mühlet i’tâsı hakkında derpiş ettiğiniz esbâb-ı müsâadekârâne bir sûrette ta’lık olunur diye size
söylemiştim. Fakat buna muktedir olmadığınızı bildirdiniz. Binâ’enaleyh amiral de hükûmet-i
mahalliyenin bu tedârikât-ı hasmanesini kendisine zararı dokunmayacak bir hale vaz’ etmek mecbûr
oldu.” Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.74.
264
Küçük Said Paşa’nın, Sultan Abdülhamid’in 1880’li yıllardaki dış politika ilkelerini
belirlemede etkileri göz önüne alırsak; onun dört beş kez sadrazamlığa tayin edilmesi anlaşılır bir
durum olarak değerlendirilebilir. Zeki Çevik, “II. Abdülhamid Dönemi Bir Bürokrat Portresi:
Sadrazam (Küçük) Mehmed Said Paşa ve Reformları”, Turkish Studies International Periodical For
the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, V: 4., I: 8, Samsun 2009, s.841; Kurşun,
s.42.
265
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.74.
261
48
konferansının da gidişatını alt üst etmiştir. Çünkü İngilizler 11 Temmuz’da
İskenderiye’yi bombalamaya başlamıştır266. Bombardıman 6,5 saat sürmüş, Ahmed
Arabî’nin karşılıkları ise bir işe yaramamıştır. Ahmed Arabî, beklenenin aksine bu
hadise karşısında hiçbir başarı gösterememiştir267. 11 Temmuz 1882 gecesinde, Hıdiv ile
Derviş Paşa huzurunda Nâzırlar Heyeti toplanarak ertesi gün, yani 12 Temmuz 1882
tarihinde, İngiliz donanmasının tekrar saldırıya geçmesi durumunda, teslim bayrağı
çekilmesi kararı vermiştir268. İngilizler, 12 Temmuzda da bombardımana devam ettiği
için, Heyet-i Nüzzâr toplantısında alınan karar doğrultusunda beyaz bayrak çekilmiştir.
Bu yeni karar, İngiliz işgali öncesinde Mısır Hıdivi Mehmed Tevfik Paşa’nın İngilizlere
teslim olunmayacağı kararının tam tersi bir tavır olmuştur. Hıdiv Mehmed Tevfik
Paşa’nın bu teslimiyet kararını kabul etmeyen Ahmed Arabî, İngilizlere karşı cihat ilan
ederek şehir dışında, Kefrü’d-Devvar bölgesine çekilmiştir269. Ancak Ahmed Arabî’nin
İskenderiye’den uzaklaşması, İskenderiye’deki tahkimatın yetersizliği dolayısıyla
karşılık verilememesi nedeniyle alınmış bir karardı. Ahmed Arabî, İngilizleri, daha
içerilere çekerek imha etme planı da yapmıştır270. Mısır tarafından teslim bayrağı
çekildikten sonra İngilizler bombardımanı kesmiştir. Bu bombardıman sırasında şehirde
asayişin tam anlamıyla kaybolduğu, karışıklıkların bütün İskenderiye’yi sardığı bir süreç
yaşanmıştır. Çünkü Amiral Seymour, sadece istihkâmları bombardıman edeceğini
bildirmişken, bu sözünde durmayarak, sivil vatandaşların yaşadığı ve özellikle
Müslümanların yoğun olduğu mahalleleri bombalamıştır271. Bu durum şehirdeki paniğin
artmasına sebep olmuştur. Bu bombardıman şehri yerle bir etmiştir. Bombardıman
İskenderiye’de o kadar ağır hasara sebebiyet vermişti ki, bir İngiliz gazeteci; “Doğunun
en göz kamaştırıcı ticaret merkezlerinden olan, güzel evler ve dükkânlarla süslü
İskenderiye, artık tam bir harabeye dönmüş durumda. Şehrin eski canlılık ve güzelliğine
266
Schölch, “The Egyptian Bedouins”, s.50; Gabriel R. Warburg, Egypt And The Sudan, Great
Britain, 1985, s.27; Harold Tollefson, Policing İslam The British Occupation of Egypt and AngloEgyptian Struggle Over Control of The Policy 1882-1914, Greenwood Press, London 1999, s.2-3;
H. Bayur, s.32.
267
Karaca, s.454.
268
is-Sanafiri, s.141.
269
Karaca, s.456.
270
Aksun, Ziya Nur, II. Abdülhamid, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2010, s.213.
271
Çabuk, s.110.
49
tekrar kavuşması artık mümkün değil” ifadeleriyle bombardımanın yıkıcı etkisini dile
getirmiştir272.
Mısır tarafından teslim bayrağı çekildikten ve bombardıman işi bittikten sonra,
İngilizler şehirdeki yangınları söndürmek ve bozulan asayişi iade etmek bahanesiyle 15
Temmuz’da şehre asker çıkarmıştır273. Bu, İskenderiye’nin işgali anlamına geliyordu.
İngiliz basını, İskenderiye’nin bombalanmasını İngiltere’nin yaptığı bir müdafaa
şeklinde işleyerek bu harekâttaki maksadının, Lord Granville’in, Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki hukukunun muhafazasından ibaret olduğunu ifadesini kullanarak duyurmaya
çalışmıştır. Mısır’daki İngiliz ordularının genel komutanı General Wolseley de aynı
yönde açıklamalarda bulunmuştur.
Derviş Paşa, İskenderiye’de meydana gelen olaylarla ilgili olarak Ahmed Arabî’yi
suçlayarak şehirdeki yangınlardan onu sorumlu tutmuştur. Ancak şehirdeki yangınların
büyük bir kısmı Amiral Seymour’un sebep olduğu top atışlarından meydana gelmiştir.
Sir Edward Mallet ise Hıdiv ve Ahmed Arabî’nin İskenderiye hadisesini tahrik ettikleri
iddiasının temelsiz olduğunu düşünüyordu. Ahmed Arabî hareketi, Mısır’da meydana
gelen siyasî sürecin bir sonucuydu274. Lord Cromer (Sir Evelyn Baring, Earl of Lord
Cromer) de Mallet’in meseleye tarafsız bir gözlemci olarak baktığını ve bu
değerlendirmenin doğru olduğunu ifade etmektedir275. Ancak şehrin bombalanmasına
karar verenler Başbakan Gladstone ve Dışişleri Bakanı Granville idi. Yani İskenderiye,
İngiliz politikacılarının elbirliği ile harap edilmiştir.
İskenderiye’nin işgali günü, Daily News gazetesinin 15 Temmuz 1882 tarihli
nüshasında, Bâbıâli konferansa iştirak etmeyi ve Mısır’a asker göndermeyi reddederse
konferansta, Mısır’a asker irsalinin İngiltere ve Fransa’ya teklif edileceği şeklinde bir
haber yayınlanmıştı276. Ancak söz konusu haberin yayınlandığı günden dört gün önce,
İngilizler İskenderiye’yi bombardımana tutmuştu. Osmanlı Devleti’nden Mısır’a asker
272
Karaca, s.454.
Y.EE., 88/40-3a.
274
Bu hareket, Arap dünyasında da önemli etkileri olacak hareketin başlamasına sebep olacaktır:
“1882-1885’de ortaya çıkan iki gelişme Arap ihtilalci hareketlerini etkilemiştir. Bunlardan biri Mısır’
daki [A]rabi Paşa isyanı, diğeri de Sudan’daki Mehdî hareketiydi.” Selçuk Günay “II. Abdülhamid
Döneminde Suriye ve Lübnan'da Arap Ayrılıkçı Hareketlerinin Başlaması ve devletin Tedbirleri”,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C:
17, S: 28, Ankara 1996, s.97.
275
Altunay-Şam, s.88.
276
Y.A.RES., 22/21.
273
50
gönderilmesi talebinin anlamsızlığı da Amiral Seymour’un 15 Temmuz 1882 tarihinde
İskenderiye’yi fiilen işgal etmesi ile gün yüzüne çıkmıştır. Çok önceden verilen
kararların ve yapılan planların uygulandığı gün geçtikçe biraz daha iyi anlaşılıyordu 277.
B- İstanbul Konferansı’nın Mukadderatı
Devletler, İstanbul Konferansı’nın başlarında, hiçbir devletin tek başına herhangi
bir sebeple Mısır’da menfaat elde etmek ya da arazi kazanmak gibi bir faaliyete
girişmemesi, devletlerden herhangi birinin Mısır’a tek başına müdahale etmemesi gibi
kararlar almışlardı. Ancak İngiliz elçisi Lord Dufferin, konferansta alınan bu karara
“kat’i zorunluluk görülmedikçe” kaydını koydurma ustalığını göstermişti278. Bu kayıt,
konferansta alınan kararın geçerliğini keyfî hâle getirerek, İngiltere tarafından Mısır’ın
işgal edilmesine bir izin olarak kullanılmıştır. İngiltere bu keyfiliği kullanarak iki hafta
sonra İskenderiye’yi işgal etmiştir279. Bu yüzden İngiltere, Mısır’da gerçekleştireceği
herhangi bir faaliyet için diplomatik zemin oluşturma gayretlerine girmiştir. Bu, İstanbul
Konferansı’nda açık bir şekilde görülmüştür.
İngiltere, İstanbul Konferansı’nın 23 Haziran’dan bu yana toplanmasına rağmen
somut bir karar alınamamasından yakınıyordu. Bu yüzden bir an önce Mısır’a asker
sevkini içeren bir nota hazırlamıştı280. 10 Temmuz 1882 tarihinde, Lord Dufferin
tarafından Bâbıâli’ye tebliğ edilen notada, işgal için bir müddet tayini ve seferin
masraflarının Mısır hazinesinden karşılanması şartıyla Mısır’a Osmanlı askerinin sevki
kararı yer alıyordu281. İskenderiye’nin İngilizler tarafından bombalanması, İstanbul
Konferansı’nın
seyrini
değiştirmiş
olmasının
yanında,
İngiltere’nin
İstanbul
Konferansı’nda alınan kararlara rağmen, Mısır’ı işgal etmesi, Mısır Meselesi’nde baştan
beri samimi davranmadığını göstermiştir282. Bu şekilde bir müdahale ile İngiltere hem
Mısır’daki durumun diplomasi yoluyla tesviyesinin önüne geçmiş, hem de diğer
devletlerin politikalarında belirsizliğe yol açmıştır. Çünkü İngiltere’nin, Mısır’daki
sorunun Osmanlı askeri ile çözülmesi gerektiği üzerinden diplomasi yürütmesi
277
Shih-Tsung, s.148-150.
Balcı, II. Abdülhamid, s.128; Şen, s.139.
279
is-Sanafiri, s.143.
280
Y.PRK.EŞA., 4/32.
281
Altunay-Şam, s.104.
282
Kızıltoprak, s.110, 129.
278
51
İskenderiye üzerine yaptığı fiilî müdahale, arkasından gerçekleştirdiği işgal hareketi,
konferansın İngiltere tarafından ne kadar anlamsız bir toplantı olduğunun ikrarı anlamına
geliyordu. İngiltere işgal sonrası uyguladığı diplomasi ile başta Fransa olmak üzere
büyük devletleri yeni politikalar tayinine zorlamıştır. Bu devletler, Mısır Meselesi’ne
dair yeni politikalar tanzim ederken, Osmanlı Devleti’ni de Mısır konusunda daha fazla
sıkıştırmışlardır. Çünkü İngiltere, işgalin gerekçelerini açıklarken bu gerekçelerden
birisini, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki olaylara müdahaleden kaçınması olarak
açıklamıştır. Bu politik gerekçe İngiltere’nin elini güçlendirirken diğer devletlerin
Osmanlı Devleti’ne karşı diplomasisini de etkilemiştir. Diğer devletlerin bu baskısı
Osmanlı Devleti tarafından, İngilizlerle işbirliği yapılıyor şeklinde değerlendirilerek
Mısır’a asker göndermek konusuna olumsuz yanıt verilmiştir.
İngiltere, İskenderiye’ye asker çıkardıktan sonra, aradan geçen bir aylık süre
zarfında, kendilerine karşı Avrupa devletleri arasında görüş ayrılığı çıkacağını
düşünüyordu ve ikili diplomatik girişimlerle bunun için zemin oluşturmuştu. Ancak
İngiltere’nin bu beklentisi ilk başlarda gerçekleşmedi. Avrupa devletleri Mısır’daki
durum hakkında aynı düşünceleri paylaşıyordu. Konferansın 16 Ağustos 1882 tarihinde
yapılan oturumunda, İngiltere ile yapılacak askerî sözleşmenin konferansta gündeme
getirilmesi için işbirliğine gidilmesi kararı alınmıştı. Bunun için Almanya, Avusturya ve
İtalya’dan bu kararın gündeme alınması konusunda yardım talep edilmişti. Ancak
konferansta bu konu gündeme geldiğinde, İngiliz elçisinden, toplantının terk edileceği ve
konferansın dağılacağı tehdidi geldi. Bu yüzden Osmanlı Devleti askerî sözleşmenin
konferansta
görüşülmesi
talebinden
vazgeçmek
zorunda
kaldı283.
İngiltere’nin
konferanstaki bu tavrı ve işgal sonrasındaki çıkışları konferansın gidişatını olumsuz
etkilemiştir. Bu da İngilizlerin konferansta bir karar alınmasını istemediğini gösteren
deliller sunmuştur. Konferansta alınacak kararların uluslararası bağlayıcılığı olduğu için
meseleyi ikili ilişkilerle çözmek istemiştir. Böyle bir durumun gerçekleşmesi
İngiltere’ye, hem diplomasi alanında daha bağımsız kararlar alabilme imkânı sağlayacak
hem de Mısır Meselesi’ni istediği şekilde halletme ya da halletmeme seçeneklerini
sunacaktır. Zaten 1882 Ağustosunun başından itibaren konferansta iplerin İngiltere’nin
eline geçmesiyle, İngiltere isteklerini, bazı tavizlerde bulunulduğu izlenimi veriyor
görünerek, gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu da İstanbul Konferansı’nın, amacından öte
283
Balcı, II. Abdülhamid, s.130.
52
bir anlam kazanmasına sebep olmuştur. İngiltere, konferansın bir karara varmasını
engelledikten sonra, Mısır’da kendi başına politika uygulamaya başlamış284, uluslararası
çözüm arayışlarını engelleyerek konferansın başarısız olmasına sebep olmuştur. Yine
İngiltere Ahmed Arabî’nin âsi ilan edilmesi konusunu konferansta gündeme getirmişti.
Osmanlı Devleti de Ahmed Arabî’nin âsi ilan edilmesi konusunda bir karar vermekten
kaçınmıştı. Bu da, İngiltere’nin Mısır’daki işgali için başka bir meşruiyet zemini
oluşturuyordu. Sonuç olarak İskenderiye’nin işgali, konferansın beyhude yere
toplandığını gösteren en önemli işaretti285.
C- İngilizlerin Mısır’a Müdahale Girişimleri
Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’nin Mısır’da uluslararası çözüm arayışlarını
tıkadığının farkındaydı ve özellikle, İstanbul Konferansı’ndan bir sonuç çıkmayacağını
düşünüyordu. Bu yüzden Mısır’da ortaya çıkan karışıkların ortadan kaldırılması ve
İskenderiye’deki İngiliz askerinin tahliye edilmesi için büyük oranda Osmanlı
Devleti’nin eliyle bir girişim başlatmıştır. Mısır’a bir fevkalade komiser ve bir de
kumandan tayini, Mısır’daki sorunların devletin lehinde halledilmesini sağlayacaktı.
Bunun için Bâbıâli, 23 Ramazan 1299/7 Ağustos 1882 tarihinde, Hıdiv Mehmed Tevfik
Paşa’ya bir hatt-ı hümayun gönderdi. Bu hatt-ı hümayunda, Mısır’da emniyet ve asayişin
iadesi için askerî müdahale ile Mısır üzerindeki Osmanlı hâkimiyetinin teyidine lüzum
görüldüğünden bahisle, fevkalade komiserliğe Mahmut Server Paşa’nın ve Asâkir-i
Şâhane kumandanlığına ise Derviş Paşa’nın memur edildiği bildirildi286.
Osmanlı Devleti, İskenderiye’nin işgali sonrasında, İngiliz askerî harekâtının
devam ettiği sıralarda, Derviş Paşa’yı yeniden Mısır’a gönderme kararı almıştır. Meclis-i
Vükelâ tarafından Derviş Paşa’ya, Mısır’da yürüteceği çalışmaları ve diplomasiyi hâvî
uzun bir talimat verilmiştir. Bu talimat Osmanlı Devleti’nin, İngilizlerin Mısır’ı
işgalinden itibaren Mısır’a dair politika tanzimi için önemli ipuçları vermektedir. 23
madde hâlinde hazırlanan talimâtnâmede, devletin Mısır’daki varlığını göstermesi
konusunda önemli girişimler yer almıştır.
284
Kızıltoprak, s.119.
Valentine Chirol, “The Egyptian Question”, Journal of the British Institute of International
Affairs, V: 1, I: 2, 1922, s.56.
286
Y.A.HUS., 171/30.
285
53
İlk madde, Mısır’da Osmanlı Devleti’nin hükümranlık hukukunun ve otoritesinin
güçlendirilmesine ayrılmıştır. Bu madde uyarınca özellikle işgalden sonra devletin
Mısır’da kaybolan otoritesi ve devleti temsilen Hıdiv olarak tayin edilen Mehmed Tevfik
Paşa’nın konumunun güçlendirilmesi ve Hıdiv’in sarsılan nüfuzunun takviye edilmesi
için Mısır’a Osmanlı askerinin müdahalesinin lüzumu üzerinde durulmuştur. Bunun
sağlanması için de Derviş Paşa ile birlikte Osmanlı askeri gönderilmesi düşünülmüş ve
devleti temsilen Server Paşa fevkalâde komiser olarak Mısır’a tayin olunmuştur. Bu
görevlerle Mısır’a gönderilen Derviş ve Server Paşalar, ilk olarak devletin verdiği
talimâtların izahını yapmak üzere Hıdiv’in yanına gideceklerdir. Mısır’ın içinde
bulunduğu buhran halinin çaresine hızlı bir şekilde bakılması ve emniyetin sağlanması
lüzumuna işaret edilecektir. Bu madde, Mısır’da İngiliz askerinin varlığına sebep olarak
gösterilen gerekçelerin ortadan kaldırılması amacını taşımaktaydı. Bu, aynı zamanda
İstanbul’da devam eden konferansta devletin elini güçlendirme amacına hizmet
edecektir287. Bu yolla, İngiltere’nin istediği şartlarda Mısır’a asker sevkinin önüne
geçmek istenmiştir288. Heyetin çalışmalarını sağlıklı bir şekilde yapmalarını sağlamak
üzere gerekli olan tedbirlerin bir an evvel alınması hususunda Hıdiv’e tavsiyede
bulunulacaktır. Mısır’da asayişin sağlanmasına yönelik olarak, karışıklık sürecinde yerli
ve yabancıların mal, can ve haklarına tecavüz edenler olmuş ise, bunların
cezalandırılması için gerekli tedbirlerin alınması ve bu konuda halkın aydınlatılmasına
yönelik olarak yapılan çalışmaların resmî gazetede Arapça olarak yayınlanarak, birer
suretlerinin yerli ve yabancı gazetelere verilmesi sağlanacaktır. Hıdiv’in İngilizlerle
ilişkileri Server Paşa vasıtasıyla gerçekleşecektir. Bu karar, Mısır’da otoritenin ve idarî
kontrolün sağlanması yönünde atılmış bir adımdı.
Mısır’a asker sevki konusunda alınan kararlar doğrultusunda uygulanacak strateji
ise İskenderiye ve çevresinde askerî yönden stratejik önemi hâiz olan yerlerin tutulması
ve gerekirse asker sevk edilmesidir. Mısır askerinin kat’î surette verilecek emirlere tâbi
olması, sevk edilen askerin korunması, Mısır’da yeni tedbirlere başvurmak gerektiğinde,
bunun,
Server
ve
Derviş
Paşa’nın
görüşleri
çerçevesinde
gerçekleştirilmesi
kararlaştırılmıştır. Yapılacak düzenlemelere ilişkin kararlar, Server ve Derviş Paşaların
yanında bulunan memurlarla tartışıldıktan sonra, rapor şekline getirilerek imzalanıp
287
288
Y.A.RES., 16/12.
Y.EE., 124/50.
54
Server Paşa riyasetinde bulunacaktır. Derviş Paşa, alınan tedbirlerde, uygulanacak
muamelâtta encümende alınan kararlara bağlı olacaktır. Görevlerinin gerektirdiği teknik
detaylara dair alınacak tedbirlerde sorumluluğu yüklenecektir.
İstanbul’da toplanan Elçiler konferansında alınarak Osmanlı Devleti’nce, 27
Temmuz 1882/15Temmuz 1298 tarihinde kabul edilmiş olan ve bu karara verilen
cevapların tartışıldığı konferansın beyanından bir suret de Server Paşa’ya verilmiştir.
Server Paşa, bu beyanda yer alan hükümlerin tatbikinde dikkat edecektir. İsyanın patlak
verdiği yerlerde ve isyancıların bulunduğu bölgelerde örfî idare ilan edilecek ve tedbirler
alınacaktır. Alınan kararlar Hıdivlik makamınca uygulanacaktır. Örfî idare altına alınan
mahallerde görevliler Derviş Paşa tarafından seçilerek bir divan-ı harb teşkil olunacaktır.
Bu divan-ı harpler görevlerini Osmanlı Devleti’nin örfî idare kararnamesine göre
yürütecektir. Örfî idare ilanı halkın isyancılara katılmalarına karşı caydırıcı olacağından,
emniyetin sağlanmasına engel teşkil edecek şahısların gözaltında bulundurulmaları ve
mevcut düzene tâbi hale getirilmeleriyle asayişin sağlanmasının önündeki engellerin
ortadan kaldırılması sağlanacaktır.
Mısır’a gönderilen maiyet askerleri vazifeye itaat dairesinde, seviyelerine uygun
bir şekilde davranacak, Mısır’da bulunan yabancılara karşı uygunsuz hareketlerde
bulunmayacaktır. Bunların tersine hareket edenler Divan-ı Harb’de yargılanacak ve
aldıkları cezalar Server Paşa’nın nezâretinde verilecektir.
Mısır’a gönderilen heyetin dikkat etmesi gereken iki özel mesele daha
bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Ahmed Arabî ve taraftarlarının Mısır’daki maksat ve
düşüncelerini meşru gayelere dayandırmalarına rağmen, kendi emel ve ihtiraslarının
peşine düşerek gayr-i meşru faaliyetlere yönelmeleridir. Bu, Mısır’ın karışıklığa ve
buhrana sürüklenmesi ve yabancı işgali altına girmesinden başka bir netice
vermeyecektir. Bundan dolayı bunların, uygun bir lisan ile Mısır’ın ileri gelenlerine
anlatılması, halkın aydınlatılması ve Mısır’ın şimdiki ve gelecekteki varlığı, emniyeti ve
huzuru için Osmanlı Devleti ile irtibat halinde olmaları gerektiği ifade edilecektir.
İkincisi, Mısır ahalisi ve ileri gelenlerinden Ahmed Arabî ve taraftarları ile ya da
yabancılarla gizli ilişkisi olanlar var ise bunların açığa çıkartılması, Ahmed Arabî’nin
Mısır’a gelen yabancı devlet gemileri ile ilişkileri var ise bunların araştırılması için casus
kullanılması ve bu konuda gerekli masraftan kaçınılmamasıdır.
55
Heyetin bu olağan üstü görevleri arasında, başta İskenderiye olmak üzere bazı
şehirlerin
telgraf
ve
postanelerinde,
geçici
olarak
Osmanlı
memurlarının
görevlendirilmesi ve bu memurların, Hıdiv’in onayı ile telgraf nezâretinden talep
edilmesi, bu memurların görevi şüpheli ve dikkat çeken telgraf ve mektupların
ulaşmasına engel olmaktır. Heyet, Mısır gazetecileri ve muhabirleri ile işbirliği içinde
olup tahrikte bulunan birtakım yabancıların, bağlı bulundukları konsoloslarıyla
müzakere ile sınır dışı edilmelerine çalışacaktır, şeklinde belirlenmiştir.
Server Paşa, Mısır ileri gelenlerini ve askerlerini Osmanlı Devleti’ne bağlı
kalmaya ve alınan tedbirlere gönüllü olarak katılmaya teşvik için rütbe ve nişan
verilmesi konusunda izinlidir. Fransızların Vatanîlerle münasebette olduklarına ve
onların belli başlı faaliyetlerini emsal göstererek, devlete karşı başkaldırmaya
kışkırttıklarına dair haber alınmıştır. Mısır’da belli bir imtiyaza sahip olduğu hâlde kötü
maksatla halkı Ahmed Arabî ile birlikte hareket etmeye teşvik eden Mösyö de Lesseps
ile ilgili dikkat çeken bir bilgi alınmaktadır. Bu hususun doğruluğunun araştırılıp haber
verilmesi gerekmektedir289. Yapılacak önemli işlerden bir diğeri, Hıdiv ile Heyet-i
Nüzzâr arasında olan ve karışıklıklara sebebiyet veren anlaşmazlıklara ve Hıdiv’in
şikâyetine sebep olan sorunlara dair bir araştırma yapılmasıdır. Bu konuda Hıdiv’in ne
kadar mesuliyetinin olduğu, gizlice araştırılarak haber verilmesi gerekmektedir. Bunun
yanında, Mehmed Tevfik Paşa’nın Hıdiv olarak tayininden itibaren yabancılarla yapmış
olduğu malî anlaşmaların bir suretinin gönderilmesi sağlanmalıdır. Mısır’da istihdam
olunmuş ve birtakım usulsüzlük ve karışıklıktan dolayı şimdi çoğunluğu ayrılmış ve
memleketlerine göç etmiş olan yabancıların sayısı ve maaşları öğrenilerek toplu halde
bildirilmesi lazımdır. Yine Mısır’da yürürlükte olan kanunların birer suretinin elde
edilerek İstanbul’a gönderilmesi, bu kanunlardan meşru görülmeyen ve halkın
hükümetten soğumasına sebep olanlarının ıslahına yönelik tavsiyeler verilmesi ve ıslah
çalışmalarının yapılmasının sağlanması gerekmektedir.
Osmanlı Devleti, İngilizler tarafından İskenderiye’ye çıkarılan askerin geri
çekilmesi için çalışmaktadır. Bu meseleden bir sonuç alınana kadar da, mevkii ve
vazifeleri yükselmiş olan askerlerin Osmanlı Devleti adına buraya tayin edilmeleri
kararlaştırılmıştır. Osmanlı askeri Mısır’a girdikten sonra askerî müdahalenin gerektiği
289
Y.PRK.HR., 6/22.
56
durumlarda İngiliz askerinin karışmasını engelleyecektir. Gerekirse İngiliz askerinin
ikametlerini tehditle durdurma yoluna gidilecektir. Bu hususta Komiser ve İngiliz
kumandanı arasında görüş birliğine varılacak ve karar imzalanmak şartıyla müsveddesi
Bâbıâli’ye ulaştırılacaktır. Mevcut duruma göre, İngiliz askerinin işgal ettikleri genel
binaları, İngiliz bandırası çekilirken tahrip etmektedir. Bunu önlemek için İngiliz
kumandanı ihtar edilecektir. Süveyş Kanalı’nın muhafazası hususunda Osmanlı Devleti
hareketini İstanbul konferansında alınan kararın neticesine göre tayin edecektir. Komiser
Server Paşa, Bâbıâli ile sürekli haberleşme halinde olmakla birlikte telgrafların birer
nüshasını mabeyne gönderecek, şifrelerde bir yazım hatası olursa, ya da başkasının eline
geçerek tahrif edilirse, bunun anlaşılabilmesi için her hafta sonunda önceden gönderilmiş
olan telgrafların birer sureti tekrar merkeze posta vapuruyla iletilecektir290.
Derviş ve Server Paşa heyetine verilen bu talimat, Osmanlı Devleti’nin Mısır’da
kontrolü yeniden sağlayacak ve devletin nüfuzunu yeniden kuracak tedbirleri içeriyordu.
Bu talimat, başta İngiltere olmak üzere diğer devletlerden bağımsız bir şekilde hareket
edildiğini gösterir nitelikteydi. Çünkü burada verilmiş olan talimatların tamamı
dikkatlice incelendiğinde; Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu İngiltere’nin kabul
etmeyeceği bir boyutta yeniden güçlendirmeyi sağlamaya dönük tedbirleri içerdiği
görülecektir. Bu durum, bir süreliğine de olsa, devletin Mısır politikasını daha güçlü
delillerle desteklemek istediğini göstermektedir. İngilizler ise Mısır’a gönderilecek
askerin kumandasını Hıdiv’in yapmasını istiyorlardı. Bu da, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a
asker göndermekteki amacına uygun bir teklif olmadığı için reddedildi.
Osmanlı Devleti Mısır işlerini diplomatik yollarla halletmek için çabalarına devam
etmiştir. Mısır’a fevkalade komiser ve kumandan gönderdikten sonra İngiltere’nin
diplomasi yoluyla Mısır’dan çıkarılmasını sağlamak için 5 Eylül 1882/24 Ağustos 1298
tarihinde İngiltere ile askerî anlaşma imzalamıştır291.
Bu anlaşmadan sonra da Derviş Paşa ikinci kez Mısır’a gönderilirken, heyete
verilen talimat uyarınca Mısır’a asker göndermeye karar verilmişti292. İngiltere ile
yapılan askerî anlaşmadan sonra da sözü edilen askerin Mısır’a gönderileceğine dair
karar alındı. Osmanlı Devleti, Mısır’a ilk başta 5-6 bin kişilik bir kuvvet gönderecek,
290
BOA, YEE, Nr. 39/A-41/131/116’dan naklen Altunay-Şam, s.117-122.
Karaca, s.457.
292
İ.MTZ.(05)., 22/1043.
291
57
ileride yeni kuvvetlere lüzum görülürse iki devlet arasında yapılacak anlaşmaya göre
lüzumu derecesinde arttırılması yetkisini saklı tutacaktır. Asker Portsaid ile Süveyş
Kanalı arasında, iki ordunun rahat iletişim kurabileceği bir noktaya sevk edilecek,
Mısır’a bir askerî harekât düşünülürse bunun zamanının tayini iki ordunun kumandanları
tarafından yapılacaktır. Ancak birlikler kendi kumandanlarına tâbi olacaklar, Mısır’da
askerî tedbirlerin lüzumu ortadan kalktıktan sonra iki tarafın askeri aynı zamanda Mısır’ı
terk edecek ve iki ordunun irtibatının sağlanmasına yönelik olarak her orduda, diğer
ordunun yüksek rütbeli bir zâbiti bulunacak ve bu zâbitler eşit rütbelerde olacaktır.
Sultan II. Abdülhamid, anlaşma metninin hazırlandığı gün, İngiliz elçiyi mabeyne
çağırmış ve bu anlaşmayı imzalamayı reddetmiştir. Ancak daha önce reddettiği Ahmed
Arabî’nin âsi ilan edilmesi teklifini bu kez kabul etmiştir293. Bâbıâli’de hazırlanan ve
Ahmed Arabî’nin âsi olduğunu ilan eden kararname gazetelerde yayınlandı. Buna göre
Ahmed Arabî, meşru Hıdiv’e karşı gelerek Mısır’ın emniyet ve asayişini ihlal ile yabancı
askerinin Mısır’a müdahalesine sebep olmuştur. Yine Ahmed Arabî’nin, devletin eski
dostu İngiltere’nin İskenderiye önlerinde bulunan donanmasına düşmanca hareketlerde
bulunması, kendisine verilen nasihat ve emirlere itaat etmemesi dolayısıyla İngilizler
tarafından İskenderiye’nin topa tutulmasına yol açmıştır. Yabancıların askerî
müdahalesini
davet
ederek
Devlet-i
Aliyye’yi
müşkül
duruma
düşürmüştür.
İskenderiye’nin topa tutulmasının ardından Ahmed Arabî ikinci kez Hıdiv’in sarayını
kuşatarak İngilizlere emniyetin sağlanması bahanesi ile karaya asker çıkarmasına zemin
hazırlamıştır. Ahmed Arabî, Mısır’daki Osmanlı heyetinin nasihatlerine uymamış ve
Mısır’a Osmanlı askeri gelecek olursa, kabul olunmayacağını ilan etmiştir. Ahmed
Arabî, idare heyeti teşkil ederek şer’î hükümet aleyhinde harekete kalkışması ile
gerçekleri bilmeyen kişiler de bazı yayınlarla milleti kandırıp kendisine bağlamıştır.
Ahmed Arabî, İngilizler İskenderiye’yi bombalamadan önce hareketlerinden dolayı
Hıdiv ve padişah tarafından affolunup nişanla ödüllendirilmiştir. Ancak Ahmed Arabî,
bu affın ve ödülün kadrini ve şükrünü bilmeyerek kötü düşüncelerine devam ile isyan
ederek hakkındaki âsi hükmünü kendisi davet etmiştir294. Ahmed Arabî hakkında
çıkarılan hükümler, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi konusunda İngiltere’nin
293
294
Y.A.RES., 16/42.
İ.MTZ.(05)., 23/1052.
58
tavırlarına bağlı kararlar almaya başladığını göstermesi bakımından önemlidir ve bu
süreçte diplomatik çaresizlik içinde olduğuna işaret eder295.
D- Tellü’l-Kebir Hezimeti ve Mısır’ın İşgali
İskenderiye’nin bombardımana tutulması, İstanbul’da toplanmış olan elçiler
konferansının seyrini de oldukça değiştirmiştir. Konferansın toplanmasını Fransa’nın
teklif etmesi bir yana, konferansta alınan kararları İngiltere’nin Mısır’daki politikalarına
meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramamıştır. İngilizler de, Mısır’a girdikten
sonra, orada nelerle karşılaşacağını tam anlamıyla kestirilememesinin verdiği çekingen
devam ediyordu. Çünkü iş İskenderiye’nin işgali ve orada kontrolü sağlamakla
bitmeyecekti. Bu çekingenlik nedeniyle İngilizlerin Mısır’a Osmanlı askeri sevkine dair
ısrarı devam etmekteydi. Ancak İngilizlerin bu tedirginlikleri, Tellü’l-Kebir zaferiyle
sona erecektir. Çünkü İngiltere kendisine karşı koyacak bir askerî gücün kalmaması
dolayısıyla Mısır’da güçlü bir konuma gelmiştir. Bu yüzden İngiltere için Mısır
üzerinde, asker sevki maddesi dâhil herhangi bir anlaşma yapma ihtiyacı da ortadan
kalkmıştır296. İngilizler İskenderiye’yi işgal ettikten sonra konferans kanalıyla, işgali
haklı gerekçelere dayandırmak için Mısır’daki karışıklık hâline Osmanlı Devleti’nin
seyirci kaldığını iddia etmiştir. Bu yüzden Avrupa’nın menfaatlerini ve bölgedeki ticaret
güvenliğini korumak için Mısır’a asker çıkarmak zorunda kaldıklarını ilan etmişlerdi297.
Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, 23 Haziran 1882 tarihinde başlayan İstanbul
Konferansı’nın ilk dokuz oturumuna katılmamıştı. Asım ve Said Paşaların 24 Temmuz
1882 tarihinden itibaren İstanbul’daki elçiler konferansına, katılmaları kararı
alınmıştır298. Konferans 14 Ağustos 1882’ye kadar devam etmiştir299. Müzakerelerin
uzamasından dolayı vakit kaybedildiğini belirten İngiltere, işgal için bir müddet tayini ve
seferin masraflarının Mısır hazinesinden karşılanması şartlarıyla, Mısır’a asker sevk
etmek üzere Bâbıâli’ye hitaben bir nota hazırlamıştır300. Konferansın 2 Ağustos 1882
tarihli oturumunda, Said Paşa, Osmanlı askeri Mısır’a girdikten sonra İngiliz askerinin
295
Y.PRK.EŞA., 4/32.
Çağalı-Güven, s.240.
297
Y.EE., 86/44.
298
İ.MTZ.(05)., 22/1039.
299
is-Sanafiri, s.144-145.
300
Altunay-Şam, s.104.
296
59
Mısır’ı boşaltmasını teklif etmiş, bu, Dufferin tarafından reddedilmişti. İngiliz hükümeti,
Osmanlı tarafından gelen bu teklifi reddederek, Osmanlı askerinin Mısır’a sevk edilmesi
konusunu İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında yapılacak bir askerî anlaşmaya
bağlamayı düşünmekteydi.
Seymour kumandasındaki bir grup asker İskenderiye’yi işgal ederken, diğer bir
grup da Süveyş Kanalı’ndan güneye doğru inerek, Mısır ordunu kıskaç altına almak için
İsmailiye şehri üzerine hareket etmiştir301. Ahmed Arabî bunu bildiğinden ve bu
hareketin kanal etrafında olacağını düşündüğünden İngilizlerin İskenderiye’yi işgal ettiği
15 Temmuz’dan itibaren hazırlıklarını bu yönde yaptı. 17 Temmuz 1882 tarihinden
itibaren askerlerini Kefrü’d-Devvar, Dimyat ve Süveyş Kanalı çevresinde, Tellü’l-Kebir
bölgesinde topladı302. Burada askerî hazırlıklarını devam ettirdi. Ahmed Arabî’nin
yanında, sanıldığının aksine 100 bin değil, yaklaşık 40 bin asker bulunmaktaydı 303. Mısır
ordularının başında Ali Rubi Paşa, Mahmud Sami Paşa, Raşid Bey, Abdullah Paşa,
Yakub Sami Paşa, Ali Fehmi ve Bedevilerden Ebu Hesem bulunuyordu304. Ahmed
Arabî’nin savaş öncesi hazırlıkları yaklaşık bir ay kadar devam etti.
İngiliz ordusu 20 Ağustos 1882 tarihinde Port Said ile İsmailiye şehirlerine
girdiler. Ahmed Arabî de İngilizlerin bu harekâtı karşısında kuvvetlerini Tellü’l-Kebir
ordugâhına sevk etti. Garnet WoIseley kumandasındaki İngiliz birlikleri kanal yönünden
Tellü’l-Kebir’e gelmişti305. Savaşa hazır hale gelen İngiliz birlikleri Ahmed Arabî’nin
birliklerini çember altına aldı306. 13 Eylül 1882 tarihinde, iki ordu arasında meydana
gelen ve yarım saat bile sürmeyen bir savaşta, İngiliz ordusu, Ahmed Arabî’nin 20 bin
kişilik ordusunu dağıtmıştır307. Bu hezimetin ardından da, Ahmed Arabî kaçmak zorunda
kalmıştır308. Bu savaşta Ahmed Arabî ordusundaki iki bin kadar asker şehit olmuş bir o
kadarı da esir düşmüştür. Şehit düşenlerin arasında Ferik Çerkez Hüsnü Paşa ve Miralay
Ali Fahri gibi Mısır’ın önde gelen komutanları da bulunuyordu. Yine Ahmed Arabî
301
Marsot, Mısır Tarihi, s.74.
Y.EE., 128/32.
303
Kızıltoprak, s.124.
304
Featherstone, s.29.
305
Hotinli, s.472.
306
Y.EE., 40/14.
307
Chamberlain, s.25; Aksun, s.232.
308
Altunay-Şam, s.126.
302
60
ordusuna ait 40 top İngilizlerin eline geçmiştir309. Savaşta İngilizlerin kayıpları ise
sadece 84 ölü ve 342 yaralıdan ibaretti. Muhammed is-Sanafiri, Ahmed Arabî’nin
İngilizlere yenilmesini, yanında bulunan subayların, İngilizlerden rüşvet alarak Ahmed
Arabî’ye ihanet etmelerine bağlamıştır310. İngilizler bu zaferin hemen ardından Süveyş
bölgesini işgal ettiler311.
Tellü’l-Kebir muharebesinden birkaç saat sonra Sir Edward Mallet’e, Londra’ya
mümkün olan en kısa zamanda ordu, finansman ve gelecekteki yönetim ile ilgili
tavsiyelerini göndermesi talimatı verilmiştir. Aynı zamanda işgalden sonra Mısır’a gelen
ve burada işgal idaresinin esaslarını kuracak olan Lord Dufferin’e Majestelerinin
Hükümeti İngiliz askerlerinin Mısır’dan çekilmesine kısa zaman sonra başlanmasını
tasarlamaktadır bilgisi verilmiştir312. İngilizlerin Tellü’l-Kebir’deki başarısı, onlara
Mısır’ı ilgilendiren birçok konuda söz sahibi olma fırsatı vermiştir313. Fransa ise
İngilizlerden, Ahmed Arabî meselesini hallettikten sonra Mısır’ı tahliye edeceğine dair
taahhüdünü gerçekleştirmesini beklemektedir314. Ancak bundan sonra bu tahliye
meselesinde İngilizlerin eli çok daha güçlüdür ve kolay kolay tahliye konusunu gündeme
getirmeyecektir.
Ahmed Arabî Mısır’da bir hareketin lideri olma konumunu İngilizlerden aldığı
ağır yenilgi ile yitirdiği gibi Mısır’ın İngiliz boyunduruğu altına girmesine neden
olmuştur315. Ahmed Arabî, Mısır’da yabancı egemenliğine karşı oluşan tepki hareketinin
bir sonucu olarak Mısır’da ön plana çıkmış bir kişiydi ve amacı Mısır’ı yabancı
müdahale ve tasallutundan kurtarmaktı. Ancak bu amaçlarına ulaşamadı. Süleyman
Kızıltoprak Ahmed Arabî’nin akıbetini şöyle açıklar: “Bir maceraya girişerek İngilizlere
kafa tutup kahraman olmak istedi. Gereksiz bir şekilde binlerce Mısırlının hayatına mal
olan Tel el-Kebir’de İngilizlere karşı savaşmayı göze aldı. Ancak gerek kendisinin
gerekse liderliğini yaptığı ordunun askerî kabiliyet yetersizliğinden iki saat hile
direnemedi”316. Ahmed Arabî’yi bu karmaşalar yumağı ön plana çıkartmıştı. Görüldüğü
309
Kızıltoprak, s.128.
is-Sanafiri, s.152-153.
311
Y.PRK.ASK., 14/23.
312
Altunay-Şam, s.126-127.
313
Y.PRK.SRN., 1/71.
314
Y.PRK.MK., 2/58.
315
Chew, s.666-667.
316
Kızıltoprak, s.156.
310
61
kadarıyla durumdan vazife çıkaran Ahmed Arabî, bu vazifeyi yerine getirememiştir.
Ahmed Arabî’nin bu mağlubiyetinin Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında, Mısır’a ortak
harekât etme konusunda anlaşmaya varmak üzere olduğu bir sırada vuku bulması,
İngiltere’ye Mısır’da kalmak için büyük bir fırsat yaratmıştır. Çünkü Mısır’da
İngiltere’yi tedirgin eden bir gücün ortadan kalkması, İngilizleri Mısır’a müdahale etmek
ya da Mısır’dan askerini tahliye etmek için bir anlaşma yapmak zorunda kalmaktan
kurtarmıştır317. Bu durum hem İngiliz diplomasisinin hem Osmanlı diplomasisinin hem
de diğer büyük devletlerin diplomasisinin rengini değiştirmiştir. Bunun doğal bir sonucu
olarak da Osmanlı Devleti diplomatik çaresizliğe düşmüştür. Bu çaresizlik hâli, ileride
görüleceği üzere, Mısır politikasında başarısızlık şeklinde zuhur edecektir. İngilizler
Ahmed Arabî ve ordusunu tenkil ettikten sonra Mısır’daki tutumunu oldukça
sertleştirmiş, meseleleri zorbalıkla halledecek davranışlar sergilemeye başlamışlardır 318.
İngilizler Kahire’yi işgal ettikten kısa bir süre sonra Lord Dufferin’i Eylül 1882’de,
hükümetin planları dairesinde ıslah etmek için Mısır’a göndermiştir319.
IV- İNGİLZLERİN MISIR’I İŞGALİ VE MEŞRUİYET ARAYIŞLARI
İngilizler, Mısır’ı işgal ettikten sonra ortaya çıkan siyasî durum karşısında
meşruiyet arayışlarına girmiştir. Bu meşruiyet arayışları, öncelikle uluslararası politik
arenada yalnız kalmaktan ve Mısır’ın işgali konusunda haksız duruma düşmekten
kurtulmak için İngiltere’ye Mısır’ın işgalini haklı gösterecek kılıflar bulma zorunluluğu
yüklemiştir. Salisbury Mısır’a asla girme niyetlerinin olmadığından bahsetmişti320.
Ancak İngilizlerin Mısır’dan çıkması 1952 yılını bulmuştur. Bu da, Mısır’ın işgali için
uygun kılıflar bulunduğunu göstermektedir.
İngiltere, Mısır’a dair tasavvurlarını, Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra daha
net bir şekilde uygulamaya koymak zorunda hissetmişti. Zira Süveyş Kanalı ile ortaya
çıkan yeni durum, İngiltere’yi, Hindistan yolunun güvenliği için yeni hamleler yapmaya
zorlamıştır. Bu hamlelerden en önemlisini, Süveyş Kanalı hisselerinin önemli bir kısmını
elde ederek yapmıştır321. Bunun yanında, Mısır’ı ve kanal çevresini kontrole alma
317
Çağalı-Güven, s.240.
Hocaoğlu, s.191.
319
Carman, s.54; Shibeika, s.55-56.
320
Shih-Tsung, s.141.
321
Chirol, “The Egyptian Question”, s.57.
318
62
girişimleri İngiltere’yi, Mısır’ı işgal sürecine götürmüştür. Mısır’ın işgalinden sonra da
meşruiyet sorunu ortaya çıkınca, bu sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik diplomasi
mücadelesine girişmiştir. İngiltere, Mısır’ı işgale götüren süreci başarı ile yönetmiştir.
Aynı başarı, işgalden sonra, yaklaşık 20 yıllık süreçte sağlandığından İngiltere’nin,
Mısır’daki konumunu, Süveyş Kanalı’nın stratejisini kullanma noktasında, diğer
devletlerden oldukça üstün bir mertebeye yükseltmiştir. Diğer devletlerin, Osmanlı
Devleti gibi diplomatik çaresizlik sorunuyla karşı karşıya kalmaları, İngiliz işgal
diplomasisinin başarısının bir sonucu olarak siyasî tarihte yerini almıştır322.
İngiltere’nin Mısır politikalarının en önemli stratejisi, şüphesiz Mısır Meselesi’ni
ilk başlarda bütün Avrupa’nın meselesi haline getirmek ve bu noktada Osmanlı
Devleti’ni diplomatik çaresizlik içine düşürmekti. Bu, hem İngiltere’nin daha rahat
hareket etmesini sağlayacak, hem de bütün devletleri meseleye ortak ederek İngiltere’ye,
Mısır politikası için meşruiyet alanı oluşturacaktır. İngiltere, aynı strateji ile Mısır’da,
başta Fransa olmak üzere diğer devletlerin tepkisine neden olmamak için bağımsız
hareket etmediğini göstermek istemiştir. Böylece Mısır’da durumun kendi aleyhine
dönmesini engelleyerek maksadına ulaşmak için fırsatlar yaratmıştır 323. 12 Temmuz
1882 tarihinden itibaren Mısır’daki işgal durumunu uluslararası hukuka uygun hale
getirmek mücadelesine girişmiştir. İskenderiye’nin işgalinden hemen sonra, İngiliz
Başbakanı Gladstone, Mısır’a dair İngiliz tasavvurlarını ustaca gizleyerek Avam
Kamarası’nda, “İngiltere’nin Mısır’da hiçbir ihtiraslı emeli yoktur. Hıdiv’in kaybettiği
kuvvet ve nüfuzu iade etmek üzere asker sevk etmiştir” açıklamasında bulunmuştur324.
Mısır Meselesi’nin kat’î bir sonuca ulaştırılmasını Avrupalı devletlere arz etmek
düşüncesindeydi.
Gladstone bu açıklamasıyla Mısır’daki süreci Avrupa devletleri ile birlikte
yönetmek arzusunda olduğu izlenimi vermiştir. Bu, diğer devletlerin tepkisini
yumuşatmak için politik manevradan başka bir şey değildir. İngiliz temsilciler,
İstanbul’da toplanan elçiler konferansında da “askerî harekâttan istenilen maksat hâsıl
322
“İngilizler 1882’de Mısır’ı işgal etmişler ve onları oradan çıkarmak için yapılan bütün çabalar
sonuçsuz kalmıştı.” Hikmet Bayur, “Yeni Bulunmuş Bazı Belgelerin Işığında Kamil Paşa’nın Siyasal
Durumu”, Belleten, C: XXXV, S: 137, Ankara 1971, s.64.
323
Altunay-Şam, s.95.
324
Hıdiv’in İngilizlerden asker talep etmesi İngiltere’yi böyle bir politikaya yönlendirmiş olabilir
Y.A.RES., 22/21; İngilizlerin Mısır’da asayişi iade ve Hıdiv’in otoritesini yeniden tesis etmek
iddiaları, onların asıl düşüncelerini saklayan bir kılıftan başka bir şey değildi Y.PRK.MK., 1/81.
63
olur olmaz Mısır hükümetinin teşkili ve ıslahı hususunda büyük devletlerin yardımları
istenecektir” şeklinde açıklamalar yaparak Mısır Meselesi’nin hallinde diğer devletlerin
de işin içine katılacağı mesajı verilmişti. Diğer devletlerin İngiltere’nin Mısır’daki
konumundan rahatsızlıklarını belirtmesi üzerine Gladstone yapıtığı ikna edici
açıklamalarla Mısır’a dair gerçek amaçlarını ustalıkla saklamıştır325. İngilizler böyle bir
hareket tarzı benimserken Mısır’a başka bir devletin girmesini engelleyecek
girişimlerden de kaçınmamışlardır. Bunda, İngiltere’nin, Mısır’da bir gelecek tasavvur
ederken Mısır üzerinde hiçbir gücün İngiltere kadar söz sahibi olmasını istememesi etkili
olmuştur. Bu yüzden, İngilizler bu yaklaşımlarını politikalarının temeli üzerine
oturtmuştur. İngiltere kamuoyu da bu durumun farkındaydı. 1885 yılında İngiltere
başbakanı olan Lord Salisbury, İngiltere’yi düştüğü yalnızlık durumundan kurtarmak
için çalışmalara başlamıştır326. İngilizler Mısır’ı işgal konusunda dünya kamuoyunu
tatmine çalışırken Mısır’ın işgal edilmesini, Avrupa’nın menfaatlerini ve bölgedeki
ticaret güvenliğini ön plana çıkarmıştır. İngiliz devlet adamları bu işgalin sorumlusu
olarak, Mısır’da hiçbir şekilde harekete geçmeyen Osmanlı padişahını görmüşlerdir327.
İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni suçlaması, şüphesiz onların meşruiyet kaygılarının
ürünüydü.
A- Diplomatik Mücadele, Başarısızlık ve Tamir Çabaları
Said Paşa hükümeti yabancı devlet elçilerine 26 Haziran 1884 tarihinde gönderdiği
genelge ile Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki İngiliz işgalini sona erdirmek ve gerekirse
İngiliz askeri yerine Osmanlı askerini göndermek konusunu gündeme getirdi. Eğer bu
kabul edilmezse Osmanlı, İngiliz, Fransız, İtalyan ve İspanyol askerlerinden oluşan
karma işgal kuvvetinin bulundurulmasını teklif etti. Ancak bu karma işgal ordusunu,
Sultan II. Abdülhamid, halifeliğin haysiyetini ilgilendirdiğinden kabul etmemiştir328.
Sadrazam Said Paşa bu sıralarda Mısır Meselesi’nin çözümü için bir rapor
hazırlamıştır. Bu raporun esasları, meseleyi çözmek için uluslararası bir sisteme
325
İrtem, s.95.
Kızıltoprak, s.208; İngiltere iç politikada da sorunlu süreciyaşamak üzereydiler: “İngilizler
Mısır’da başka bir devleti gözmezse İngiliz kamuoyunun Türkiye ile savaşa rıza göstermeleri
şüphelidir.” Mahmud Muhtar, s.82.
327
Balcı, II. Abdülhamid, s.131.
328
Altunay-Şam, s.186.
326
64
müracaat edilmesi, İngiltere ile müzakerelere müracaat edilmesi ya da daha emin bir yol
varsa onun seçilmesi şıklarına dayanmaktaydı. Meclis-i Vükelâ üyeleri, bu meselenin
İngiltere ile müzakere yoluyla çözülmesinin daha uygun olduğu kanaatlerini
belirtmişlerdi329. Mısır Meselesi’nde esas alınacak hususlar, Osmanlı Devleti’nin
haklarının muhafaza edilmesi amaçlarına müsteniden ortaya koyulmuş tedbirlerdi. Said
Paşa, İngiltere’nin, Mısır’ı tahliye etmesi için öne sürdüğü şartların Osmanlı hukukuna
aykırı olduğu ve bunun değiştirilmesi gerektiği üzerinde durdu. Meclis, özellikle
Mısır’daki mevcut asayişsizlik hâlinin ortadan kaldırılması gerektiğine karar vererek,
Mısır’a bir Osmanlı komiserinin tayininin şart olduğu kanaatini taşıyordu. Said Paşa’ya
göre, komiserin Mısır’daki konumu, Osmanlı Devleti’ni temsil eden bir memur gibi
olmalıdır. Mısır’daki durumun tesviyesi için İngiliz temsilci ve Hıdiv ile istişare halinde
bulunmalıdır. Bu, Mısır’ın İngiltere ile birlikte yönetilmesi anlamını taşıyordu. Yine
Mısır ordusunun Mısırlı subayların emrine verilmesi; ordunun, İngiliz askerinin
çekilmesinden sonra Mısır’da Hıdiv’in asayişi sağlayabilecek bir şekilde düzenlenmesi
gereklidir. Bunun yanında, Hıdiv’in faaliyetleri, padişahın hükümranlık haklarına halel
getirecek türde olmayacak, komiserler gerekli gördükleri değişiklikleri Hıdiv ile ittifak
halinde yapabilecektir. Mısır’da asayişin temin edildiğine kanaat hâsıl olduğunda,
Mısır’daki İngiliz askerinin tahliye edilmesini karar altına alacak bir mukavele tanzimi
için hükümetlerine önerge vereceklerdir330.
Said Paşa’nın bu girişim, fikir ve atılımları, Osmanlı-İngiliz diplomasi
mücadelesinin rengini ve Bâbıâli’nin konuya yaklaşımı göstermesi bakımından
önemlidir. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile girdiği diplomatik mücadelenin temel
dinamikleri İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi, yani Mısır’ın İngiliz işgali altından
kurtarılması şeklinde oluşmuştur. İşgal öncesindeki Osmanlı Devleti’nin Mısır’da
kontrolü sağlamaya yönelik diplomasi hamleleri, İngilizlerin Mısır’ı işgali ile zor bir
mecraya girmiştir. Yani, Mısır gibi devlet için tamamlayıcı bir vasfı olan toprağın
İngilizlerce işgal edilmesi, Osmanlı Devleti’nin elini zayıflatırken İngilizlerin elini
önemli ölçüde güçlendirmiştir. Bu yüzden Osmanlı devlet adamlarının vereceği bu
mücadelenin işgal öncesinden daha da zor şartlarda gerçekleşeceği düşünülmelidir.
329
330
Altunay-Şam, s.190.
Altunay-Şam, s.190-191.
65
Osmanlı Devleti’nin diplomasi mücadelesi çerçevesinde en önemli faaliyetlerden
biri şüphesiz, Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya özel görevle gönderilmesi olmuştur. Bu
kararın temel sebebi, İngiltere ile eskilere dayanan dostluğun yeniden ikame edilmesi ve
İngiltere’ye karşı iyi niyetlerin gösterilmesi331, dolayısıyla da bu yolla İngiliz işgal
askerinin Mısır’dan tahliyesinin sağlanmasıdır332. Küçük Said Paşa, Hasan Fehmi
Paşa’nın Londra’ya gönderilmesi kararının, 25 Kasım 1884 tarihinde, Mısır sorununu
İngiltere ile anlaşarak çözmek istediğinin bir göstergesi olduğunu, İngiltere’nin İstanbul
Maslahatgüzarı George Hugh Wyndham’a bildirmiştir333. Said Paşa gönderilecek elçinin
İngiltere’ye kabul ettirmeye çalıştığı esasları maddeler halinde sıralayarak, bu diplomatik
görüşmelerden beklediklerini açıklamıştır. Said Paşa’ya göre, Mısır, Osmanlı
Devleti’nden ayrılmaz bir parçadır. Mısır’daki İngiliz işgal-i askeriyesine sürat-i
mümküne ile nihayet verilmelidir. Mısır ordusunun mevcudu beş bin civarındadır. Bu
sayının, Mısır’a dair verilen fermanlara uygun olarak on sekiz bine çıkarılması ile
Mısır’da asayişin muhafazası için İngiliz askerine lüzum kalmayacaktır. Mısır ordusunun
İngiliz kumandası altında olması fermanların hükümlerine aykırı olduğundan
kumandanın Hıdiv’de olması gerekmekle birlikte, eski duruma geri dönüldüğü takdirde,
bir süreliğine Mısır ordusunda İngiliz subaylarının görevlendirilmesini Bâbıâli uygun
görecektir. Mısır maliyesindeki kontrolün devam etmesi durumunda bu kontrol sistemine
bir tane Osmanlı memuru katılmalıdır. Karma mahkemelerin devamına ve idarî maddeler
hakkında olduğu gibi ceza maddelerine dâir hüküm yetkilerine itiraz edilmemektedir.
Ancak, karma olmayan mahallî mahkemelerde Osmanlı kanunları geçerli olmalıdır.
Mehmed Tevfik Paşa’ya verilen imtiyazlar ve Mısır arazisinden hiçbir yerin, hiçbir yolla
bir başkasına terkedilmesine izin verilemez. Bu esasa aykırı olan bir hâl vuku bulursa
incelenip gereken önlem alınacaktır.
Süveyş Kanalı’na dâir İngiltere’nin teklifi İngiltere ve Osmanlı Devleti tarafından
araştırılacak, Osmanlı hükümetince kabul edilmesi halinde de tasdik olunacaktır.
Mısır’ın İngiliz askerinden tahliye edilmesinden sonra, İngiliz askeri dâhil, hiçbir
devletin askerinin Mısır’a girmemesi garanti altına alınacak, eğer asker sevkine lüzum
görülürse, Hıdiv’in nüfuzunun tekrar iadesi için bu müdahale, tâbi olduğu devletçe
331
Y.EE., 121/19.
Y.PRK.BŞK., 9/11.
333
Kızıltoprak, s.160.
332
66
yapılacaktır. Hıdiv, istikraz konusunda yasaklı olacak, ancak bir sorun çıkması hâlinde
mevcut olan duruma binaen istikraz akdine izin verilecektir. Mısır’ın bir an önce İngiliz
askerinden tahliye edilmesi gerektiğinden, iki devlet arasında imzalanacak anlaşmanın,
imza tarihinden itibaren sekiz ay sonra tahliye edilmesi garanti altına alınması
sağlanacaktır334. Said Paşa, İngiltere’nin Mısır’daki konumunu da tayin edecek olan bu
esasları, ortaya koyarken; aynı esasları, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu ve
bağını güçlendirmek için kullanmak istemiştir. Ancak İngilizler, Said Paşa tarafından
ortaya konulan bu esasları, uygun görmemiştir335. Fakat bu hususları görüşmek üzere
olağanüstü görevle, bir elçinin Londra’ya gelmesini uygun bulmuştur336.
Sultan II. Abdülhamid tarafından bundan sonra Londra’ya özel görevle
gönderilecek elçinin seçimi çalışmalarına başlanması talimatı verilmişti. Çünkü bu,
Sultan II. Abdülhamid için önemli bir konudur. Sultan, bu önemli görev için Adliye
Nazırı Hasan Fehmi Paşa’nın gönderilmesini istemiştir337. Bunda, Hasan Fehmi Paşa’nın
İngilizlere yakın olması etkili olmuştur338. Sultan II. Abdülhamid’in pragmatik bir
siyaset usulü benimsemesi bu düşünceyi güçlendirmektedir. Said Paşa ise kişisel
birtakım endişelerle ki, bunlar, Hasan Fehmi Paşa’nın, Said Paşa için önemli bir rakip
olması ve bu göreviyle siyasette biraz daha sivrilmesi şeklinde özetlenebilir. Hasan
Fehmi Paşa’nın görevlendirilmesine karşı görüşler ileri sürmüştür339. Hatta bu görevin
334
İ.MTZ.(05)., 33/1910.
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.99.
336
Y.A.RES., 26/43.
337
“İngiltere olağanüstü sefiriyle Mısır Meselesi’nin görüşülmesi için taraf-ı Padişahinden
Hariciye ve Evkaf Nazırları paşalar ve üçüncü dereceyle de Adliye Nazın Hasan Fehmi Paşa’nın
atanmasının düşünüldüğü bildirilerek adı geçenlerden hangisine bu önemli görevin verilmesinin
uygun olacağım Meclis-i Vükelada tartışılmadan arz etmem konusundaki 18 Zilkade 303 tarihli
tezkire alındı. Hariciye Nazırının diplomasi lisanına ve işlemlerine vakıf ve deneyimli oluşuna
karşılık, görevi gereği daima yabancı sefirlerle görüşmesi doğal olup, onlar da Mısır Meselesi
görüşmelerinin nasıl cereyan ettiğini soracakları muhakkaktır. Oysa bu konuda diğer sefirlere
şimdilik ayrıntıların açıklanmaması gerekir. Ancak, Hariciye Nezaretine sordukları sorulara yeterli
cevaplar alamayan sefirlerin bu suskunluğu güvensizliğe verme ihtimalleri vardır. Bu nedenle göreve
Kâmil veya Hasan Fehmi Paşa’nın getirilmesi daha uygundur. İkisi arasında tercih yapmak gerektiğinde Hasan Fehmi Paşa’nın, daha önce İngiltere’de Mısır Meselesi’ne ilişkin çalışmalar yapmış
olduğu göz önüne alınırsa, görevde daha başarılı olacağı açıksa da ol-bâbda” Çağalı-Güven, s.247248.
338
Sultan II. Abdülhamid Hasan Fehmi Paşa’nın İngilizlere yakın olduğunu bildiğinden meselenin
halli için özel ilişkilerini kullanmasını istemiş olmalıdır: “Verilen görevdeki hedeflerin
gerçekleşmesine, özel ilişkilerini kullanarak bir başka yönden katkı sağlayacak şekilde, Padişahın
kendisine verdiği özel görevleri yapacaktı. Padişahın ona verdiği görev; İngiliz basını ve politik
çevrelerindeki kişisel bağlantıları sayesinde, İngiltere’nin Osmanlı Devleti hakkındaki politikalarını
lehte etkilemekti.” Kızıltoprak, s.169.
339
Kızıltoprak, s.165-166.
335
67
Mehmed Kâmil Paşa’ya verilmesinin daha münasip olacağını; “Hasan Fehmi Paşa’nın
kifayeti dahi müsellem ise de ka’âbiliyet ve malûmât ve tecrübesi icâbınca müşârünileyh
Mehmed Kâmil Paşa’nın memuriyeti müreccâh olacağı” şeklinde belirtmiştir340.
Sadrazam Said Paşa, zaman zaman Hasan Fehmi Paşa’nın, Mısır Meselesi’ni, Osmanlı
Devleti’nin lehine neticelendirecek şekilde önemli bir gayret göstermediğinden
bahsederek onu zor duruma sokmak istediği belirtilir341. Londra’ya özel görevle elçi
tayin edilen Hasan Fehmi Paşa, 10 Ocak 1885 tarihinde, İstanbul’dan ayrılmıştır342.
Hasan Fehmi Paşa, güzergahını Bismarkla görüşme fırsat yakalamak üzerine çizmişti 343.
Buna göre, Sultan II. Abdülhamid’in, diplomasi alanında seçenekleri arttırmak için
başka bir devleti yanına almaya çalıştığı görülmektedir. Yine Sultan II. Abdülhamid
siyasî bir strateji güderek, Hasan Fehmi Paşa’nın ardından Hobart Paşa 344 olarak bilinen
Amiral
Augustus
Charles
Hobart-Hampdeni’yi
Londra’ya
gönderilmek
üzere
görevlendirdi. Hobart Paşa, 14 Ocak’ta, İstanbul’dan deniz yoluyla Marsilya’ya
uğradıktan sonra, 24 Ocak’ta, Londra’ya ulaşmıştır345.
Hasan Fehmi Paşa, kendisine çizilen güzergâha göre, Varna üzerinden önce
Viyana ve Berlin’e daha sonra ise Paris’e uğrayarak çeşitli görüşmelerde bulunmuştur.
10 Ocak 1885 tarihinde yola çıkan Hasan Fehmi Paşa, 18 Ocak’ta Londra’ya ulaşmış ve
İngiltere’de yaklaşık üç ay sürecek olan diplomatik çalışmalara başlamıştır 346. Hasan
Fehmi Paşa’nın Londra seyahati diğer devletleri endişelendirdiğinden siyasî bir sorun
haline getirilmiştir. Özellikle Paşa’nın Londra’da kaldığı süre uzadıkça bu telaş ve
endişelerin arttığı görülmektedir347. Ancak Bâbıâli Hasan Fehmi Paşa’nın saray
tarafından özel görevle görevlendirildiğini, gönderilme amaçlarının kendilerince de
bilinmediğini açıklayarak meseleyi normal bir seyirde tutmaya çalışmıştır.
Hasan Fehmi Paşa, Londra’ya vardıktan sonra orada iyi bir şekilde karşılanmış ve
kendisine izzet ikramda bulunulmuştur. İki gün sonra da İngiltere kraliçesi tarafından
340
Y.A.RES., 26/43.
Altunay-Şam, s.192.
342
Karaca, s.464.
343
Y .PRK.NMH.,3/4.
344
Admiral Hobart Pasha, Sketches From My Life By The Late, D. Appleton And Company, New
York 1887, s.235-253.
345
Nurdan Şafak, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891), (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), İstanbul 2006, s.164.
346
Şafak, s.164.
347
Balcı, II. Abdülhamid, s.183-184.
341
68
kabul edilmiştir. Ancak kraliçe ile yapılan müzakerelerden bir sonuç çıkmamıştır 348.
Çünkü İngiltere Sudan’daki karışıklıklara odaklanmıştı. Dolayısıyla Sudan’daki
sorunların halledilmesi, İngilizlerin Mısır’daki konumunu yakından etkilemiştir. Bu
yüzden İngilizler bu durumu Mısır’daki geleceği ile ilişkilendirerek Sudan’ı diplomatik
bir kart olarak kullanma eğiliminde olmuştur349. Sudan’da çıkan Mehdî isyanı
genişleyerek Mısır cihetini tehlikeye atar hâle gelmişti350. Bu durumun İngiltere’ye,
Mısır’da kalmayı meşru bir hale getirmek için fırsat verdiği muhakkaktır 351. Bu yüzden
İngiliz hükümeti Sudan’daki karışıklık hâlinden faydalanarak Mısır’daki mevcut askerin
kalmasını gerekli görmüş, aynı düşünceyle Mısır’a bir miktar daha asker göndermek için
hazırlıklara başlamıştır352. Tahliye diplomasisinin zaman zaman tıkanması ve sonunda da
sonuçsuz kalmasında bu durumun etkileri açık bir şekilde hissedilmiştir. Ancak Osmanlı
Devleti Mısır Meselesi’nde ‘itidalli’ bir diplomasi anlayışı benimseyerek İngilizlerin
Mısır’dan tahliye edilmesi sürecini yönetmeye çalışmış, sürecin tıkandığı ve çaresizliğe
düştüğü zaman bile İngiltere’ye savaş açmadan ya da ‘ver-kurtul’ anlayışına sapmadan
meseleyi sabırlı bir şekilde diplomasi kanalıyla çözmeye çalışmıştır353.
Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi sürecini yönetirken, uluslararası sistemde
ortaya çıkan gelişmeleri sürekli takip etmiştir. Sultan’ın bu konudaki temel amacı,
özellikle Mısır Meselesi’nde daha rahat bir şekilde hareket edeceği alan yaratmaktı. Bu
yüzden ortaya çıkan her gelişmeyi diplomatik bir malzeme haline getirmek için
çabalamıştır. Bunun en önemli nedeni ise devletin ihtiyaç duyduğu denge arayışlarıdır.
Rusya ile İngiltere’nin Afganistan üzerinde ortaya çıkan çıkar çatışması ve iki devletin
arasının açılması ile harekete geçen Sultan II. Abdülhamid bu iki devlet arasındaki
ilişkileri daha dikkatli bir şekilde takip etmiştir. Böylelikle de, İngiltere ile Rusya
arasında, Afganistan üzerinde bir çatışmanın olabileceği ihtimalini fırsata çevirerek
İngiltere’den istediğini alabileceğini düşünmüştür. Bunun yanında İngiltere’nin
Mısır’daki varlığının diğer devletlerin iştahını kabarttığını gören Sultan, İngiltere’ye
348
Ragıb Raif Rauf Ahmed, 99.
Özer, s.240-241.
350
Tollefson, Policing İslam, s.14-16.
351
Altunay-Şam, s.188.
352
is-Sanafiri, s.156.
353
Kızıltoprak, s.163-164.
349
69
karşı ciddi bir mukavemet gösterildiği intibalarını yaratarak Osmanlı topraklarını işgal
etmek isteyen diğer büyük güçlerin cesaretlerini kırmak istemiştir354.
Osmanlı Devleti, Hasan Fehmi Paşa’yı Londra’ya göndererek İngiltere ile
meseleyi çözmek için önemli bir adım atmıştır. Bu adımın en önemli göstergesi Osmanlı
devlet adamlarının, İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekmek için yakın tarih
belirlenebileceğine inanmalarıdır. Ancak bu yeni diplomatik girişimin başarılı olması iki
tarafın da ortaya koyacağı yaklaşımla mümkün olacaktır. 2-3 yıldır süre gelen İngiliz
tavrı dolayısıyla bu işin kolay olmayacağı Osmanlı devlet adamlarınca malumdu. Hasan
Fehmi Paşa’ya verilen talimat bunu açık bir şekilde göstermekteydi. Talimattaki talepler
ve talimatın anlamsal özelliği, Mısır’ın hâkiminin Osmanlı Devleti olduğu mesajını
içerse de, meselenin içeriği İngiltere’nin diplomatik tavırları ile şekillenecekti. Bu
yüzden Hasan Fehmi Paşa kendini Londra’da zor bir diplomatik sürecin içinde bulunda
bekliyordu. İngilizlerin Mısır’a dair yaklaşımları ve Mısır’a yerleşmek için diplomatik
usulleri ustalıkla kullanmaları, Osmanlı Devleti’nin bu süreci çok dikkatli bir şekilde
yönetmesi gerektiğini göstermekteydi. Çünkü bu diplomatik süreç, aynı zamanda
İngiltere’nin Mısır’dan çıkmak istediğini gösterir bir durum yaratıyor, İngilizler de bu
durumdan alabildiğince yararlanmak istiyordu.
Hasan Fehmi Paşa diplomasisine, 28 Ocak 1885 tarihinde, Lord Granville ile
buluşarak başladı. Bu görüşme Osmanlı Devleti’nin Mısır’a dair tekliflerini hâvî talimat
çerçevesinde yapıldı. Osmanlı tekliflerine İngilizlerin verdiği cevaplar tartışıldı 355. Hasan
Fehmi Paşa’ya verilen bu talimat, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi’ne yaklaşımını ve
İngiltere’nin işgali altına girmiş olan Mısır’a dair politika tanzimini göstermesi
bakımından önemlidir. Hasan Fehmi Paşa’nın, İngiliz ve Osmanlı hükümetlerinin Mısır
halkına karşı mesul olduğunu vurgulaması; işgalin sebebi, başlaması ve devam etmesi
konusunda iki devletin sorumlu olduğunun ikrarı gibi yorumlanabilir. Bu yüzden Hasan
Fehmi Paşa, meseleye acele çözüm bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Ancak Lord
Granville’in “kabul edilebilir bir çözüm bulursa çok memnun olacağını” söylemesi356
meseleye farklı baktıklarına işaret olarak yorumlanabilir. Çünkü İngiltere, Mısır’daki
konumunu zora sokacak bir teminat altına girmek istemiyordu. Bu yüzden tahliye
354
Kızıltoprak, s.162.
Kızıltoprak, s.170.
356
Altunay-Şam, s.188.
355
70
müzakereleri uzamış ve sonuç almak zorlaşmıştır. Yine müzakere masasında İngilizlerin
hedef saptırmaya çalışması ve bunu başarması, meselenin çözümünün önünde önemli bir
engel olarak durmaktaydı. Hasan Fehmi Paşa’ya verilen görev ise meselenin çözümünü
sağlayacak olan ana konunun, yani, Mısır’ı İngiliz askerî işgalinden kurtaracak takvimin
belirlenmesiydi357. Lord Granville ise Mısır’ın malî sorunlarını gündeme getirerek
konuyu kendi istediği bir mecraya çekmeye çalışıyordu. Bu taktik Hasan Fehmi Paşa’ya
verilen talimatın çerçevesini daraltmaya yönelik diplomatik bir hamle olarak
değerlendirilebilir. Lord Granville de tahliye konusunda bir müddet tayinine
gidemeyeceklerini belirtmiş ve “tahliye müddeti” dışındaki
konularda sonuç
alınabileceği inancını dile getirmiştir. Sultan II. Abdülhamid tarafından onaylanan
talimatın ruhunu oluşturan ve Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini temel şart olarak
tayin eden maddenin İngilizler tarafından kabul edilmemesi, bu sürecin olumlu bir
şekilde sonuçlanmasına dair çabaların önünü tıkamıştır. Hasan Fehmi Paşa da, bu
konuda bir sonuç almak için diplomatik çabalarını devam ettirmiştir. Hasan Fehmi Paşa,
talimattaki süre konusunda Osmanlı Devleti’nin esnek olması durumunda, İngiltere’nin
tavrının ne olacağını Lord Granville’e sormuştur358. Ancak Lord Granville de bu soruya
yine aynı diplomatik üslupla cevap vermiştir. İngilizlerin bu yaklaşımını ifade ettiği 21
Mart 1885/9 Mart 1301 tarihli telgrafta Hasan Fehmi Paşa, İngilizlerin Mısır’ı tahliye
etmek için müddet tayinine yanaşmadığını ve bu konuda kesin bir sonuç
alınamayacağına dair öngörülerini telgrafla bildirmiştir359. Talimat üzerinde yapılan
müzakerelerin içeriği bunu ortaya koymuştur. Ortaya çıkan metne bakarsak bunu açık bir
şekilde görürüz:
Birinci maddede yer alan Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu,
padişahın Mısır’daki hukukunun teminat altında olması ve bu hukukun özel anlaşmalar
ve fermanların hükümlerine göre saklı tutulması gerektiği teklifine 360, Lord Granville
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu tanıdıklarını ve ona göre hareket ettiklerini
belirtmiştir. Hasan Fehmi Paşa da bu konuda bir şey söylememiştir.
357
Kızıltoprak, s.189.
Kızıltoprak, s.181.
359
Altunay-Şam, s.189.
360
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1.
358
71
Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimatın ruhunu oluşturan ve İngiliz işgaline 8 aylık
süre içinde son verilmesi teklifine361 Lord Granville sert bir şekilde tepki göstermiş ve
bunun kabul edilemeyeceğini net bir şekilde ifade etmiştir. Osmanlı yönetimi bu
maddeyi, İngiltere ile Fransa arasındaki anlaşmayı dikkate alarak çözmeyi düşünüyordu.
Meclis-i Vükelâ’dan Hasan Fehmi Paşa’ya bu yönde bir telgraf gönderilmişti 362. Hasan
Fehmi Paşa’nın Lord Granville’e bu konuda Fransa ile aralarındaki sözlü anlaşmayı
hatırlatması üzerine, Lord Granville bu sözlü anlaşmanın o zamanki şartlara bağlı
olduğunu, dolayısıyla da şartların değişmesi ile bu anlaşmanın ortadan kalktığını
belirtmiş
ve
böyle
bir
ortamda
göstermeyeceklerini ifade etmiştir
363
bu
maddenin
gündeme
gelmesine
rıza
. 1884 yılına ait işgal masrafının tespiti ile ilgili
üçüncü maddenin müzakereleri, Lord Granville’in bu tavrı nedeniyle anlamsız bir hal
almıştır. İngiltere’nin tahliye müddeti konusundaki dili işgalden beri oldukça muğlaktı
ve meselenin ciddi bir müzakere ortamına gelmesi İngilizlerde tepkiye sebep oluyordu.
Ancak süreç İngilizlerin yönettiği şekilde devam ediyordu364.
Mısır ordusunun hâl-i hazırda dört-beş bin civarında olan sayısının, Mısır’da iç
asayiş ve dış güvenliği sağlayacak nicelikten uzak olması dolayısıyla, İngiliz askerine
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sayının on sekiz bine kadar çıkarılması durumunda ise İngiliz
askerine gerek kalmayacağı için Hıdiviyetin ek askere ihtiyaç duyduklarını beyan
ettiklerinde İngiltere ve Osmanlı Devleti bu miktarı müzakere ile karar altına alacaktır
teklifine365, Lord Granville şu cevabı vermiştir. Mısır ordusunun sayısı ile ilgili sınır on
sekiz bindir. Bu sınırın alt limiti yoktur. Dolayısıyla alt limitlerle ilgili yapılacak
düzenlemeleri fermanlarla çizilmiş sınırlara uygundur ve Osmanlı Sultanının Mısır’daki
hukukuna tecavüz sayılacak bir durum söz konusu değildir. Mısır’ın askerî kuvveti ile
ilgili meseleler Mehmed Ali Paşa dönemine kadar gitse de İsmail Paşa’ya verilen
imtiyaz fermanları ile Mısır’daki askerî gücün, Osmanlı Padişahının onayı ile olsa da
otuz bine kadar çıkarılması söz konusu olmuştu. İşgal sonrasında, Mısır’ın malî durumu
bahanesiyle, 1885 yılı itibariyle beş bin civarına kadar indirilmişti. Ancak bu miktar,
Mısır’da asayişin sağlanması ve dıştan gelecek tehditlerin bertaraf edilmesi için yeterli
361
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1.
MV., 225/91.
363
Kızıltoprak, s.173.
364
Y.EE., 116/72.
365
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1.
362
72
bir sayı değildi. Bu da İngiliz askerinin Mısır’da işgale devam etmesi için önemli bir
gerekçe oluşturuyordu. Zira Mısır’daki asayişsizlik durumu İngilizlerin Mısır’da
kalışlarının gerekçesini oluşturmaktadır. Hasan Fehmi Paşa’ya da, Mısır ordusunun
mevcut sayısının on-on beş bin arasında bir sayıya çıkarılmasını sağlama görevi
verilmişti.
Beşinci Maddede Osmanlı tarafı Mısır ordusu İngiliz subaylarının emrindedir.
Ancak Mısır askerinin idaresi, fermanlara göre Mısır Hıdiviyeti’nde olmalıdır. Hıdiv
tarafından, gerçekten gerekli olduğu yönünde bir talep gelirse ve İngiliz askeri Mısır’dan
çıktıktan sonra, Nizâmiye ve Jandarma üzerinde İngiliz zâbitlerin istihdamına müsaade
olunursa, bunların seçimi Hıdivliğe ait ve hizmet süreleri belirli süre ile sınırlı olup
sözleşmeye bağlı olacaktır366 teklifine karşı, Lord Granville, İngiltere’nin bu konuda
dikkatli davrandığını belirterek hâl-i hazırda Hıdiv’in Mısır ordusunun kumandanı
olduğu cevabını vermiş, Mısır’a tayin edilen İngiliz kumandanın da rütbece Hıdiv’in
altında bulunduğuna dikkat çekmiştir. Bu maddenin bir diğer önemli sonucu İngilizlerin,
özellikle Mısır ordusunda yapılanmasını gerçekleştirerek Mısır’da kalıcı hale gelmelerini
sağlayacak bir alan bırakmasıdır. Osmanlı tarafının, ordunun kumandanının Hıdiv
olmasında ısrar etmesi, bu endişeden kaynaklanmaktaydı. Hasan Fehmi Paşa’ya verilen
talimatta bu konunun yazılı bir karara bağlanması istenmişti. İngilizlerin genel tutumu ve
tepkisi bu konuda da bir karara varılmasını engellemiştir.
Mısır Borçlar Sandığı idaresinde diğer devletlerin temsilci bulundurulması ve
yalnız İngiliz memurunun dâhil edilmesinin şıklarından hangisini kabul ederse etsin
haklı sebepler gereğince bundan böyle Borçlar Sandığı’nda Osmanlı Devleti tarafından
bir memur tayin edilecektir367 teklifine Lord Granville’in cevabı; Borçlar Sandığı
idaresinde İngiltere hükümetinin ne diğer devletlerin ve ne de İngiltere’nin murakebesini
tasvib etmediğini, komisyonun mevcut yapısını benimsediklerini ve alacaklı devlet
temsilcilerinin oluşturduğu Borçlar Sandığı’nın Mısır’ın bütün mâlî sistemini denetleyen
bir kurum olmadığından Osmanlı Devleti’nin bir temsilci bulundurmasının bir fayda
sağlamayacağı şeklinde olmuştur368. Ancak bir süre sonra da, Almanya ve Rusya’nın
366
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1.
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2.
368
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2.
367
73
komisyonda üye bulundurmasını kabul etmiştir369. Osmanlı Devleti’nin, uluslararası bir
komisyon olan Mısır Borçlar Sandığı idaresinde yer almak düşüncesi, aslında, devletin
uluslararası bir kurum yoluyla Mısır’da temsil edilmesi ve Mısır’daki mâlî kontrol
sisteminin bir-iki devletin uhdesinde olmasının önüne geçmek istediğinin göstergesidir.
Bu düşünce ile Osmanlı Devleti, Mısır Meselesi’ni İngiltere ve Fransa’nın kontrolüne
girmesini engellemek için bu komisyonda bir Osmanlı memuru bulundurmak istiyordu.
Bu yüzden Osmanlı Devleti, İkinci Maliye Konferansı’nda alınan kararla Mısır
Hıdivi’ne Mısır’ın 9 milyonluk370 borç anlaşması yapma konusunda Hukuk-ı
Osmaniye’ye aykırı gördüğünden kararı bu hâliyle imzalamaktan kaçınmıştır. Ancak
buna daha sonra izin vermiştir371. Lord Cromer’den borçlanmaya dair bir anlaşma
imzalanmazsa, Mısır’ın iflas edeceği yolunda bir telgraf alan372 Lord Granville bu telgraf
sonrasında borç anlaşması yapılması için acele edilmesi konusunda; Muzurus Paşa ve
Hasan Fehmi Paşa’yı; şu cümlelerle uyarmıştır: “… mukâvelenâmeyi yarına kadar
(Martın 25. günü) imza etmez ise İngiltere hükümeti Muzurus ve Hasan Fehmi Paşa
hazerâtına pasaportlarını göndermek mecburiyet-i elîmesinde bulunacak ve ba’demâ
İngiltere’nin meslek-i politikası, politika-i hazırayı takviye ve teyîd edecek yerde hıtta-i
Mısriyye’yi Devlet-i ‘Aliyye’den ayırmaktan ibâret olacaktır”373.
Osmanlı Devleti yedinci madde ile Mısır’da kurulan karma mahkemelerin yapısına
dair, bu mahkeme üyelerinin yerli ve yabancılardan oluşmasının Mısır’a dair verilen
ferman hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz etmiştir. Bu yüzden bu
mahkemelerin Osmanlı Devleti’nin diğer mahkemeleri ile aynı hale getirilmesini teklif
etmiştir374. Lord Granville, Osmanlı Devleti’nin bu teklifine, bu konuda halkın yararına
olan
bazı
düzenlemelerin
yapıldığını
ve
adlî
konularda
yapılması
gereken
düzenlemelerin müzakeresinin Mösyö Patskof ile yapmasını Hasan Fehmi Paşa’ya
tavsiye etmiştir. Yine adlî düzenlemelerin Hıdiv’in kararnamelerine ve Osmanlı
Sultanı’nın
iradelerine
dayanacakları
vaadinde
bulunmuştur.
Granville’in
bu
açıklamaları Hasan Fehmi Paşa’yı ikna ettiğinden başkaca üzerinde durulmamıştır. Bu
369
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.99-100.
A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 85.
371
İ.HHP.E., 18/1214.
372
Kızıltoprak, s.177.
373
Y.EE., 126/31.
374
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2.
370
74
da karma mahkemeler konusunda Osmanlı Devleti’nin istek ve tekliflerinin
gerçekleşmediğini göstermektedir.
Sekizinci maddede yer alan teklife göre, Mısır Hıdivliği, Mısır arazisinin hiçbir
parçasını ve verilen imtiyazlarının herhangi bir kısmını başkasına terk edemez. Bunlar
fermanlarla katiyen karar altına alınmıştır. Hıdiv’e sadece Mısır’daki mahkemeler
hakkında kanun yapma izni verilmiştir. Hıdiv’in, kendisine verilmiş fermanlara uygun
bir şekilde, kamu idaresine dair yapacağı değişikler Bâbıâli tarafından incelenip
padişahın tasdikine sunulmalıdır375. Granville en sert tepkiyi bu maddedeki teklife
göstermiştir. Lord Granville bu teklifin kabul edilemez olduğunu belirterek bunun
Hıdiv’in iktidarına müdahale edilmesi ve kısıtlanması anlamına geldiğinden bu teklifin
gündemden çıkarılmasını istemiştir. Bu madde ile Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
otoritesinin ve egemenlik haklarının yeniden temini ve teyidi amaçlandığından, İngiliz
askerinin Mısır’dan tahliyesi konusu kadar önemlidir. İngiltere’nin bu maddeye tepki ile
yaklaşması, Hıdiv’in iktidarını koruma adı altında Osmanlı Devleti’nin Mısır’da yeniden
otorite sağlaması ve egemenlik kurmasını engellemeye çalışmaktan başka bir şey
değildir.
Dokuzuncu maddede, İngiltere’nin Süveyş Kanalına ilişkin yapacağı her teklif
İngiltere tarafından Osmanlı Devleti’ne iletilirse, Osmanlı Devleti kanala dair yeni
düzenleme tasarıları üzerinde düşüncelerini bildirecektir. Uygun görülenler iki devlet
arasında müzakere edildikten sonra Osmanlı Devleti bu teklifi kabul edilebilir görürse
fermanla tasdik edecektir376. Granville, Osmanlı Devleti’nin bu teklifine İngiltere’nin
Süveyş Kanalı’na dair yeni tekliflerini Osmanlı Devleti’ne bildirmeye hazır olduklarını,
zira Süveyş Kanalı’na dair yapılacak düzenlemelerde büyük devletlerin ikna edilmesi
konusunda Osmanlı Devleti ile hem fikir olduğunu ifade etti. Osmanlı Devleti, Süveyş
Kanalı üzerinde uluslararası bir uzlaşma ile yapılacak bir sözleşmenin kanal üzerinde tek
bir devletin söz sahibi olmasının önüne geçeceğini düşündüğünden, bu konunun
uluslararası bir statüye kavuşturulması amaçlanmıştır.
Osmanlı Devleti, onuncu madde ile İngiliz askerinin Mısır’dan çekilmesinden
sonra, başka bir devletin Mısır’a asker sevk etmeyeceğini garanti etmiş özerkliğin ise
Osmanlı Devleti’nce korunacağına dair garanti vererek Mısır’ın tarafsızlığı durumunun,
375
376
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2.
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2.
75
Osmanlı Devleti’ne karşı mevkiini ihlal etmeyecek tarzda olması gerektiğini şart
koşmuştur. Bu yüzden Mısır’da genel asayiş ve huzura halel gelecek olursa, devletin
Mısır’daki nüfuzunu korumak ve asayişi iade etmek için askerle müdahale etmeye,
sadece Osmanlı Devleti izinli olacaktır377. Lord Granville, bu teklife cevabında,
İngiltere’nin Mısır’dan askerini geri çektikten sonra yabancı bir devletin Mısır’ı işgal
etmesinden hâlâ endişe duyduklarını vurguladı. İngiltere Mısır’ı, sadece Mısır için işgal
etmemişti378. Mısır’da bulunmasının en önemli sebebi Akdeniz ve buna bağlı olarak da
Hindistan yolunun güvenliğiydi. Bu da, Mısır’ın İngiltere tarafından işgal edilmesinin
gerekçelerinden birini oluşturmuştur379. Dolayısıyla İngiltere için askerin Mısır’dan
tahliye edilmesi meselesinden çok, Mısır’dan İngiliz askeri çıktıktan sonraki süreç
önemliydi. Çünkü Mısır’a İngiltere dışında başka bir güçlü devletin asker sevk etmesi,
İngiltere için önemli bir sorun oluşturacağından, İngiltere bundan endişe etmekteydi.
İngilizler bu durumu Mısır’da kalmak için meşru bir sebep olarak görüyordu380. Mısır’ın
dış tehditlere karşı koymasından, aslında Mısır’a İngiltere dışında herhangi bir devletin
asker sevk edemeyecek bir hâle gelmesi kastedilmekteydi381.
On birinci maddede ise, genel anlamda borçlanma yetkisi ortadan kaldırılmıştı.
Ancak bu madde ile Hıdiv’e, olağan dışı ortaya çıkan masrafların karşılanması ve
düzensiz olan borçların bir araya toplanması için bir kereliğine borç anlaşması
yapmasına izin verilmiştir382. Osmanlı Devleti bu maddeye olur vermek için Mısır
Borçlar Sandığı komisyonunda bir Osmanlı memurunun bulunması teklifini kabul
ettirmeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Borçlar Sandığı komisyonuna Osmanlı
memurunun alınması şartını getirmesi ve bunu Fransa’nın desteklemesi Graville’i bu
teklifi kabul etmek zorunda bırakmıştır383.
On ikinci maddede yer alan teklifte Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuk ve
menfaatlerinin korunması konusu önünde, İngiltere tarafından diğer devletlere ilan
edilen beyanlar ve müzakere esaslarına bakıldığında, bazı engeller bulunmaktadır.
Bunlar üzerinde yapılacak görüşmelerde İngiltere’nin tekliflerinin kabul edilebilir olup
377
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2.
Y.PRK.MK., 1/75, 2.
379
Y.PRK.EŞA., 5/81; Y.EE., 116/56, 3.
380
Y.EE., 116/72, 4.
381
Y.A.HUS., 217/43, 2.
382
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 3.
383
Şafak, s.165.
378
76
olmadığı konusunda Bâbıâli ile yapılacak yazışmalarda alınacak cevaplara göre hareket
edilecektir384. İngiltere’nin, Mısır’a dair politika tanzim ederken kullandığı diplomatik
dil ve Mısır hakkında diğer devletlere verdiği beyanlar, Mısır müzakerelerinin Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hukuku ve hükümranlık haklarına halel getirdiği konusundaki
serzenişleri ve hatırlatmalarına İngilizler baştan beri hemen aynı tonda cevap vererek
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarına ve hukukuna riayet edileceğini;
“İngiltere Devleti’nin (…) Mısır üzerinde olan hukuk-ı mukaddese-i hükümrâniyesine
Mısır’da bulunan bi’l-cümle İngiltere heyet-i ‘askeriye taraflarından kemâl-i derece
hürmet ve ri’âyet olunarak bir gün irâs-ı halel edilmeyecektir”385, “Mısır üzerindeki
hukuk-ı hükümrânî-i hazret-i padişahiye ri’âyet ve bu hukuku tamamıyla muhafaza
e[dilecek]”386 gibi cümlelerle daha önce def’aten ifade edildiği bildirilmiştir387. Lord
Granville bu konulara riayet edildiğini beyan ederek bu kabulün dışında bir beyanda
bulunmadıklarını tekraren ifade etmiştir388.
Osmanlı Devleti’nin Londra elçisi Muzurus Paşa’nın yaptığı hizmetlerin takdire
şayan olduğu ve bu meselede görüşme ve yazışmaların onun vasıtasıyla yapıldığı
belirtilerek onun da müzakerelerde hazır bulunması teklif edildi389. Muzurus Paşa, Hasan
Fehmi Paşa ile müzakerelerin bazı bölümlerine katıldığından bu konuda bir sorun
çıkmamıştır.
Hasan Fehmi Paşa diplomasisinin genel çerçevesi bu şekilde belirlenmişti ve
Hasan Fehmi Paşa da bu çerçevede müzakerelerini sürdürmeye çalışıyordu. Ancak
neticede başarılı bir müzakere devresi söz konusu olamamıştır. Osmanlı Devleti’nin,
bütün iyi niyet çabalarına rağmen, bu diplomatik girişiminden de kesin ve somut bir
sonuç çıkmamıştır390. Bunda birçok sebepler aranabilir. Ancak İngiltere’nin Mısır’ı
tahliye etmek istemeyip görüşmeleri, herhangi bir konuyu bahane ederek tıkaması ve
Mısır’da işgaline meşruiyet aramasına önemli bir nedendi391. Bu da, Hasan Fehmi
Paşa’nın başarısız olmasına sebep olmuştur. İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmek
384
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 3.
Y.EE., 116/72, 5.
386
İ.MTZ.(05)., 24/1147.
387
Y.EE., 124/35.
388
Çağalı-Güven, s.255-256.
389
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 3.
390
Y.EE., 121/19.
391
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 5.
385
77
konusunda sunduğu şartlar da, Osmanlı Devleti tarafından kabul edilemeyecek türden
olduğundan, tahliye görüşmeleri sürüncemede kalmıştır. Buna rağmen Hasan Fehmi
Paşa diplomasisini sabırla ve bir sonuç alabileceği ümidiyle devam ettirmiştir. Sadrazam
Said Paşa da bu konuda İngilizlerin fikrini değiştirebileceklerine inanarak bu çabaların
devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyordu 392.
Meclis-i Vükelâ, Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimatın bazı hususlar dışında
tasdik edilmesi konusunda yapıcı davranmaya çalışmıştı. Fakat Osmanlı Devleti’nin,
Mısır’da istihdam edilen İngiliz subaylarının miktar ve istihdam şekillerinin açıklanması
için İngiltere tarafından bir memur gönderilmesi, hiçbir yabancı devletin Mısır’a asker
sevk etmeyeceği hükmü ve olası bir durumda Mısır’a müdahale hakkının Osmanlı
Devleti’ne ait olması gibi konularda elde bir senet bulunmasının menfaatlere uygun
olacağına dikkat çektiği görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin bu yaklaşımı Hasan Fehmi
Paşa tarafından, bu üç madde hakkında ittihat olursa bir mukavele tanzimine karar
verileceği, 16 Mart 1885/4 Mart 1300 tarihinde Granville’e bildirildi. Ancak,
yaklaşımlarıyla çözüm konusunda pek de istekli olmadığını hissettiren Lord Granville bu
meselenin tetkike muhtaç olduğu ve diğer devletlerle görüşmeden bir karar
alınamayacağı açıklamasını yapmıştır393. Bütün bu olumlu yaklaşımlar ve iyi niyet
göstergesi girişimler, İngiltere tarafında pek karşılık bulmamıştır. Muhatabın bu türlü bir
yaklaşım sergilemesi Osmanlı devlet adamlarını diplomatik çaresizliğe sürüklemiştir.
Çünkü İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile anlaşma konusunda bir karar verip uygulamaya
koymaktan kaçınması, diplomatik girişimleri akamete uğratmıştır. Sultan II. Abdülhamid
de, Hasan Fehmi Paşa’nın diplomasisinden bir netice hâsıl olmayacağını anladığından,
geri dönmesi zamanının geldiğine hükmetmişti394. Bu sırada, Hasan Fehmi Paşa, Lord
Granville’e, 19 Nisan 1885 tarihinde, bir nota vererek Mısır’ın tahliyesi için ortaya kesin
bir fikir beyan etmesini istemiştir. Lord Granville ise cevaben, istihkâmların yıkılması ve
sonradan yapılmasının yasaklanması, Mısır sınırlarının devletlerin taarruzundan men
edilmesi, Mısır Hıdivliği’nin tarafsızlığının muhafaza altına alınması, Osmanlı
Devleti’ne tabi bulunmak şartı ile imtiyazların devamı ve Padişahın, Meclis-i Nüvvâb’ın
görüşüne uygun olarak ve Mısır Hıdivi tarafından gelecek istek üzerine Mısır’da genel
392
Çağalı-Güven, s.255-256.
Altunay-Şam, s.190.
394
Kızıltoprak, s.191.
393
78
asayiş ve barışın korunmasına yeterli olacak kadar, masrafları Mısır Hükümetince
karşılanmak üzere, bir miktar kara ve deniz kuvveti göndermesi, bu kuvvetin sevk ve
idaresine ilişkin şartların İngiltere ile diğer devletlerin ortaklaşa kararlaştırılması ve
bunlara riayet edilmesi gibi şartları sıraladığı gizli bir tasarı vermiştir395. Ancak Said
Paşa bu teklifleri reddetmiştir. Hasan Fehmi Paşa’nın, İngiliz askeri Sudan’ı tamamen
boşalttıktan sonra, bir Osmanlı valisinin buraya gönderilerek Sudan’da idarî sistemin
yeniden düzenlenmesi teklifini, Lord Granville uygun bulmuştur396. Hasan Fehmi Paşa,
İngiltere’nin Rusya’ya karşı savaş tedbirleri almasını bir fırsata çevirmek için 26 Nisan
1885 tarihinde, Granville’e, İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmesinin zorunlu bir hale
geldiğini belirmiştir. Ancak Lord Granville, İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmesi için
Mısır’ın içte ve dışta kendini savunacak bir hale gelmesi gerektiği cevabını vermiştir397.
İstanbul’da bulunan Fransız, Alman ve Avusturya elçileri Hasan Fehmi Paşa’nın artık
geri çağırılması gerektiğini söylemeye başlamışlardır398. Çünkü Hasan Fehmi Paşa’nın
Londra’da bu kadar süre kalması, İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında Rusya’ya karşı
bir ittifak kurulmaya çalışıldığı şeklinde yorumlanmıştır399. Bundan dolayı bu devletler
endişelendiler. Hasan Fehmi Paşa’nın geri çağrılması tavsiyelerini sık sık tekrarlamaya
başladılar. Said Paşa da, 28 Nisan 1885 tarihinde, gönderdiği telgrafla Hasan Fehmi
Paşa’yı geri çağırdı. Böylelikle Hasan Fehmi Paşa’nın diplomasisi istenilen sonuçları
elde edemeden bitmiş oldu400. Hasan Fehmi Paşa’nın başarısızlığı, Londra’daki
görüşmeleri sonuca bağlayan bir mukavele imzalayamamasıyla ilgilidir. Lord Granville,
395
Y.EE., 116/64.
Altunay-Şam, s.191-192.
397
Kızıltoprak, s.188.
398
Mabeyn’den Sadrıazama gönderilen 12 Receb 1302 ve 15 Nisan 1301 târîhli bir tezkerede bir
gün evvel Avusturya ve Almanya sefîrlerinin Zât-ı Şâhâneye ba’zı îfâdat-ı husûsiyeleri olduğundan
bahisler katib Reşit Bey’i nezdlerine celb ederek “İngiltere ile Rusya beyninde muhârebe zuhûr ettiği
takdîrde memâlik-i Şâhâneye tecâvüz vukû’unda şediden mümâna’at olunmak ve bu sûretle Devlet-i
‘Aliye’nin bi-taraflığını ve Avrupa’nın müsalemetini muhâfaza eylemek üzere Avrupa devletlerinin
şimdiden hatt-ı hareketlerini ta’yîn kararlarını Londra ve Petersburg’a teblîğ etmek üzere
Almanya’nın Düvel-i sâ’ire ile te’âti-i efkâra başladığını Prens Bismark’ın Hasan Fehmi Paşa
me’mûriyette muvaffak olamadığı cihetle Londra’da ikâmetin İngiltere ile bir ittifâk tavsiyesine
me’mûl olabileceğinden devletlerin Devlet-i Osmâniye’ye muaveneti müstelzim ise sefâret-i
fevk’alâdeye nihâyet verilmesi lazım geldiği mütâla’âsında bulunduğunu” söyledikleri hikâye
olunduktan sonra iki gün evvel İstanbul’a gelen Fransa sefîrinin dahi Drese Paşa’ya aynı sûretle idârei kelâm ederek “Devlet-i Omaniye bi-taraf kalmaz ise harb-ı Afganistan yerine Osmanlı memâlikinde
ceryân ederek akıbetin galibin Devlet-i Osmâniye üzerinde himâyesine ve diğer devletlerin taksime
iştirâkine müncer olacağını” söylediği ilave olunuyor. Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.118.
399
Kızıltoprak, s.185.
400
Y.EE., 121/19.
396
79
Hasan
Fehmi
Paşa’ya
şifahen,
talimattaki
bir
iki
madde
dışında
anlaşma
sağlanabileceğini söylemişti. Yine İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki
egemenlik haklarını bir kez daha kabul ettiğini teyit etmiştir 401. Mukavelenin
imzalanamaması, İngilizlerin Mısır’daki askerinin tahliyesi konusunda müddet tayinine
yanaşmamasından kaynaklanmıştır. Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya gönderilmesindeki
temel amaç, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesinin bir zamana bağlanması olduğundan
bu konu hakkında başka bir teklife açık değildi. İngiltere’nin, Mısır’ın tahliyesi için
uygun zamanın gelmediği konusundaki direnci Hasan Fehmi Paşa diplomasisinden
somut bir sonuç alınmasını engellemiştir. Meclis-i Vükelâ’da, yapılan toplantı
sonucunda Hasan Fehmi Paşa’nın 3 Mayıs 1885/21 Nisan 1301 tarihinde İstanbul’a
kesin dönüş yapması kararı alınmıştır402. Hasan Fehmi Paşa, dönüş işlemlerinin
tamamlanmasının ardından 9 Mayıs 1885 tarihinde yola çıkmıştır.
Hasan Fehmi Paşa’nın Londra diplomasisi bize birkaç önemli ayrıntıyı
göstermiştir. Bunlardan en önemlisi, Osmanlı Devleti’nin barışçıl yollarla Mısır’ı tahliye
etmek için başvurduğu diplomasi mücadelesinden somut bir sonuç alınamaması
dolayısıyla, Mısır’ın kaybedileceğine dair bir düşüncenin yerleşmeye başlamasıdır. Bu
düşünce çerçevesinde oluşan anlayış, Mısır’daki durumun daha ileriye gitmemesi, yani
bütün bütün devletin elinden çıkmaması ve mevcudun korunmasına yönelik yeni bir
paradigmanın yerleşmesine sebep olmuştur. İkinci ayrıntı ise İngiltere’nin Mısır’ın
mukadderatına dair ortaya koyduğu yaklaşım, Mısır’da işgal sürecinin belli bir plan
dairesinde ve olabildiğince kalıcı olmak üzerinde yoğunlaşmasıdır. Bu yüzden de Hasan
Fehmi Paşa, Londra’dan eli boş dönmüştür.
Osmanlı Devleti, Mısır’ın İngiltere tarafından boşaltılmasını sağlamak için işgalin
ilk anından itibaren diplomatik girişimlere başlamıştı. Bu konuda, İngiltere ile yapılan 5
Kasım 1885 tarihli mukaveleye kadar çok defa girişimlerde bulunan Osmanlı devlet
adamları; Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya gönderilmesi gibi ciddi adımlar da atmıştı.
Yine Said Paşa başta olmak üzere Osmanlı devlet adamları, İngiltere’nin de kabul
edebileceği şartlarda, Mısır’ı İngiliz askerinden tahliyesini sağlamaya çalışmışlardır.
Ancak 5 Kasım 1885 mukavelesi ise daha çok İngiltere’nin istediği şartlarda yapılmış bir
anlaşma olduğu izlenimi vermiştir. Tarafımızdan bu mukavelenin İngiltere’nin
401
402
Kızıltoprak, s.189.
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.101.
80
Mısır’daki işgali için meşruiyet belgesi olarak nitelendirilmesi, anlaşmanın İngilizleri
isteğinde şekillenmiş olmasındandır. Anlaşmanın içeriği bunu teyit eder niteliktedir.
81
İKİNCİ BÖLÜM
MISIR MESELESİ’Nİ ETKİLEYEN DİĞER MESELELER
Mısır Meselesi etrafında başka meselelerin zuhur ettiğini ve bunların Mısır’ın
mukadderatına önemli etkilerde bulunduğunu ifade edersek yanıltıcı olmaz. Yani Mısır
kendine has meselelerle de uğraşmak zorunda kalmıştır. Biz, Mısır’ın meseleleri tabirini;
Mısır Meselesi’ni etkileyen ve bir şekilde Mısır ile doğrudan siyasî bağlantısı olan
Süveyş, Sudan, Sevâkin, Akabe ve Taba gibi bölgelerde ortaya çıkan sorunları ve Mısır
Meselesine etkilerini kastetmekteyiz. Bu bölge ve meselelerin Mısır Meselesi içinde yer
bulmaları ve belli bir siyasî gerilime neden olmaları dolayısıyla bu bölgelerin Mısır ile
bağlantısı, büyük güçlerin bu bölgeler üzerindeki mücadeleleri ve bunun Mısır
Meselesi’ne etkilerini, Osmanlı Devleti’nin de bu bölgelere dair politika tanzimlerini ve
sonuçlarını Mısır Meselesi etrafında ele almaya çalışacağız.
I- SÜVEYŞ KANALI MESELESİ
Süveyş Kanalı’nın açılması şüphesiz İsmail Paşa döneminin en önemli
olaylarından biridir. Kanalın açılması, Mısır’ı tekrar uluslararası bir politika konusu
hâline getirmiştir. Zira bu kanalın açılması, Mısır’ın konumunu oldukça etkileyecektir403.
Bu yüzden Mehmed Ali Paşa, Süveyş Kanalı’nın Mısır’da sorunlu bir süreci başlatacağı
endişesiyle kanalın açılışına rıza göstermemiştir404. İsmail Paşa’nın tamamlayıp açılışına
nâil olduğu bu kanal, Mısır ekonomisini belirsizliğe sürükleyerek, Mısır’ın ekonomik
buhranını hazırlayan başlıca olaylardan biri olmuş ve Mısır’ın kaderini değiştirecek
gelişmelere zemin hazırlamıştır. Zira Süveyş bölgesi Napolyon’un Mısır seferinden
Ahmed Arabî’nin Tellü’l-Kebir hezimetine kadar İngilizlerin politik stratejilerinin ana
unsurlarından biri olmuştur405. Kanalın açılması gündeme gelmeden önce İngilizler
Süveyş bölgesinin stratejisinin farkındaydı. Kanalın açılması gündeme gelip düşünceden
fiile geçince İngilizlerin bölge politikalarını oldukça etkilemiştir.
403
Reid, “Cultural Imperialism and Nationalism”, s.58.
Y.EE., 88/40-2a.
405
Buchanan, s.26-27.
404
82
Süveyş’e kanal yapma projesi çok eski tarihlerde gündeme gelmiş bir konudur.
Ancak 1854 yılına kadar kanalın yapımına başlamak mümkün olamamıştır. Kanalın
stratejik önemi, büyük devletlerin bölgeyi çıkarları doğrultusunda kullanmak için
faaliyetlere başlaması ile daha da artmıştır. Özellikle 1756 yılından itibaren İngiltere’nin
Hindistan’a yerleşmesi ve burada kalıcı olmak düşüncesi, Süveyş bölgesini çok daha
fazla
önemsemesine
neden olmuştur406.
Buradaki
değişikliklerin, İngiltere’nin
Hindistan’daki konumuna önemli zararlar vereceği hesaplanan bir şeydi. Bunu göz
önünde tutan İngilizler, politikalarını Süveyş’te meydana gelecek değişimlere göre
ayarlayacaklardır407. İngilizler, ilk başlarda kanalın açılmasına karşı teşvik edici bir
tutum sergilemişlerdir. Ancak kanalın açılması meselesi ciddi bir şekilde gündeme
gelmesinden itibaren, İngiltere’nin tutumunun değiştiği görülmektir408.
Süveyş’e kanal açılması işi Mehmed Ali Paşa ve I. Abbas Hilmi Paşa
dönemlerinde de gündeme gelmişti. Mehmed Ali Paşa ve Abbas Hilmi Paşa Süveyş’te
kanal açılması fikrine muhalefet etmişlerdi409. Süveyş Kanalı’nın stratejik öneminin
farkında olan Mehmed Ali Paşa’nın, “Boğazlar Devlet-i Aliye’nin felaketine sebep oldu.
Ben de Mısır’da bir boğazlar meselesi ihdas etmek istemem” diyerek kanalın açılmasına
muhalefet ettiği söylenir410. Ancak Said Paşa, baba ve dedesi gibi düşünmüyordu. O bu
kanal projesine sıcak bakıyordu.
“Süveyş Kanalı′nın mûcidi ve mü’essisi” olan Mösyö M. Ferdinand de Lesseps411,
Said Paşa döneminde Kahire’nin Fransız konsolosluğu görevinde bulunmuştu. M.
Ferdinand de Lesseps, burada görevli bulunduğu sırada Said Paşa ile iyi ilişkiler kurarak
onunla dost olmuştu412. M. Ferdinand de Lesseps, Said Paşa’nın, Mısır Valisi olduğunu
406
Karaca, 192-193.
“Fransızlar tarafından Süveyş Kanalı’nın açma etütleri yapılmasını İngiltere’yi endişeye
düşürmüş ve karşı emniyet tedbiri olarak Aden’i 1839 yılında zapt etmiştir” Uçarol, 1878 Kıbrıs
Sorunu, s.32.
408
“Lord Palmerston kanalın, gelecekte yabancı bir gücün denetimine geçmesinin tehlikesini daha
o zaman sezmiş; böyle bir durumu engellemek için İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmek zorunda
kalacağını söylemişti”, Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, İstanbul 1975,
s.20.
409
Gençoğlu, s.43.
410
Güler, s.43; Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.48.
411
İ. HR., 257/15357.
412
“Ata binmeyi ve nişancılık mümaresini Ferdinand de Lesseps’ten öğrenen Said Paşa, şişman
olduğu için babası tarafından sıkı bir perhize tabi tutulduğu sıralarda Ferdinand de Lesseps’in
teşvikiyle makarnaya rağbet göstermeye başlamıştı. Makarna tabağıyla pekiştirilen bu dostluk, tüm
dünyayı hayran bırakarak uluslararası bir mücadeleye neden olacak olan Süveyş Kanalı’nın
407
83
duyar duymaz Mısır’a gelmiş, onunla görüş alışverişinde bulunarak Süveyş’te bir kanal
açılması projesini ona sunmuştu413. Said Paşa, dostu De Lesseps’in bu teklifini kabul
ederek kanalın yapılması çalışmalarına başlanılması için gerekli izinleri vermiştir 414.
Said Paşa tarafından kanalın hafriyatı için ilk ruhsat 30 Kasım 1854’de verilmiştir415.
Said Paşa ile Lesseps arasında yapılan görüşmeler sonucunda; 1. Masraflar
çıkarıldıktan sonra kalan hâsılatın yüzde yetmiş biri, Kanal şirketinin çıkaracağı hisse
deneti ve emtiaya; 3. Yüzde onu şirketin kurucularına; 4. Yüzde ikisi Mısır şehir ve
kasabalarının başındaki mülki amirlere; 5. Kalan yüzde ikisinin de kanal memur ve
müstahdemlerine verilmesi şartlarını içeren bir sözleşme imzalanmıştır416. Bu
sözleşmeden sonra Süveyş Kanalı’nın yapımı işine bir an önce başlanılması
düşünülüyordu. Ancak Said Paşa, bu ana kadar bu kanal işine teşebbüs edilmesi
konusunda, tâbi olduğu Osmanlı Devleti’ne danışmamıştı. Ayrıca İngiltere’nin bu
konuda oluru projenin selameti için gerekliydi. Ancak kanal fikrinin Osmanlı Devleti ve
İngiltere tarafından onaylanması kolay gözükmüyordu. Çünkü kanalın devreye girmesi,
işin uluslararası bir boyutta değerlendirilmesini gerektiriyordu. Yapılacak kanalın
stratejik önemi bütün devletlerin dikkatini çekmeye yetiyordu. Bu durum İngiltere için
daha çok ehemmiyeti haizdi417. Çünkü İngiltere Mısır’da kendinden başka bir gücün,
özellikle de Fransızların etkin olmasını istemiyordu418. Bu yüzden İngiltere kanal
konusunda belli bir politika düzeni oluşturarak stratejilerini buna göre belirlemiştir.
İngiltere’nin Akdeniz’deki çıkarları da Süveyş Kanalı’na yaklaşımını oldukça
etkilemiştir419. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu konudaki yaklaşımlarına göre politika
açılmasına vesile olmuştur”, Tuba Çınar, Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Osmanlı Dış Politikasındaki
Önemi (1869-1882), ((Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, s.73.
413
Güler, s.44.
414
K. Bell, “British Policy Towards the Construction of the Suez Canal (1859-65)”, Transactions
of The Royal Historical Society, 5th Ser.,V: XV. 1965, s.121.
415
Wallace, s.329-330; Ragatz, s.12.
416
Mehmed Arif, s.613-614.
417
“İngiltere’nin kimin himayesinde olursa olsun kanalın yapılmasına karşı çıkmış olması
Şüphesiz vurgulanması gereken bir gerçektir. Doğu’ya giden tek kullanılabilir rota olan Ümit
Burnu’nu uzun süre tek başına elinde tutan İngiltere’nin doğal olarak Süveyş’te açılacak bir
Kanal’dan bekleyebileceği önemli bir fayda yoktu. Kanal, Güney Asya’ya ve kısmen de Afrika’nın
doğu kıyılarına giden ya da oralardan gelen gemilerin yolculuk mesafe ve süresini önemli ölçüde
kısaltabilirdi; ancak aynı zamanda Doğu ticareti için çoğu Süveyş’e İngiliz adalarından daha yakın
konumda birçok rakip çıkararak kaçınılmaz şekilde Avrupa’nın ticari ve siyasi dengelerini
değiştirecekti” Halford L. Hoskins’ten Çınar, s.102.
418
Güler, s.44.
419
J. H. Balfour Browne, Essays Critical and Political, V: II. Political, New York 1907, s.146.
84
belirmek ihtiyacı duyduğundan İngiltere ile aynı yönde hareket etmek zorunda kalmıştır.
Çünkü Fransa ve İngiltere’nin kanal konusunda birbirleri üzerinde çekinceleri vardı. Bu
çekinceler ve sebep olduğu siyasî yaklaşımlar, Osmanlı Devleti’nin bir anlamda orta yol
bir siyaset izlemesine sebep olmuştur. 1854 kanal mukavelesi sonrası yoğun bir Kanal
diplomasisinin yaşanması, Fransa ve İngiltere’nin bölge üzerindeki hesapları ve Osmanlı
Devleti’nin bu hesapları dengelemek konusunda gösterdiği diplomasi mücadelesi,
kanalın açılmasını yaklaşık 10 yıl aksatacaktır. Süveyş Kanalı konusunda bu denli bir
diplomatik mücadele yaşanması, kanalın önemi ve stratejisini göstermesi bakımından
dikkat çekiciydi420. Osmanlı Devleti’nin temel amacı kanal meselesinin uluslararası
sorun haline gelmeksizin çözülmesiydi. Âli Paşa bunun, kanalın açılması konusunda
bütün Avrupa devletlerinin hemfikir olması ile gerçekleşeceğini ifade etmişti. Bu
gerçekleşmeden bu işin yürürlüğe girme imkânı yoktur. Ayrıca kanalın büyük devletlerin
garantisi altında olması gerekmektedir. Osmanlı Devleti kanal çalışmasını da kontrolü
altına almak istemektedir. Kanalın savunmasını da Türk birliklerinin yapması gerekir.
Osmanlı devlet adamları tüm bunlar ortaya çıkmadan kanalın açılması konusunu
müzekere etmeye bile olumsuz yaklaşmıştır421. Bu arada M. Ferdinand de Lesseps,
faaliyetlerini devam ettirmekteydi. Osmanlı Devleti ve İngiltere’nin muhalefetinin
devam ettiği sıralarda Lesseps, kanal çalışmalarının başlatılması konusunda Said Paşa’ya
baskıda bulunuyordu. Lesseps’in, bu faaliyetleri sonucunda Said Paşa ile Lesseps
arasında 5 Kânunusani 1856 tarihinde yeni ve daha kapsamlı bir kanal imtiyaz
mukavelesi imzalandı422. Bu imtiyaz başlarda onaylanmasa da şu hükümleri ihtiva
ediyordu:
Süveyş
Kanalı
tarafsız
bölge
olacaktır.
Kanal
kıyılarına
asker
çıkarılmayacaktır. Kanalda tahkimat yapılmayacaktır. Kanal, hiçbir devlete ekonomik
üstünlük sağlamayacaktır. Kanal, bütün milletlerin barış ve savaş zamanlarında ticaret
gemilerine açık bulunacaktır. Kanaldan geçiş hususunda hiçbir millete imtiyazlı
muamele yapılmayacaktır. Kanal yapımını üstlenen şirket, net gelirinin %15’ini Mısır
hükümetine verecektir. Kanal ve birimlerinin inşası için her türlü vergiden muaf olmak
suretiyle şahsa ait olmayan ve gerekli görülen bütün araziden yararlanma hakkı olacaktır.
420
Esra Sarıkoyuncu Değerli, “İngiltere’nin Doğu (Şark) Politikası (1882-1914)”, Akademik Bakış
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E‐Dergisi, S: 14, Celalabat 2008, s.3-4.
421
Durmuş Akalın, Süveyş Kanalı (Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 1854-1882),
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli 2011, s.33.
422
“Bu kanal imtiyazı sözleşmesinde Fransa’nın siyasî baskıları önemli bir etken oldu” Chirol,
The Egyptian Problem, s.23; Ragatz, s.12-13; Işık, s.22.
85
Şahsa ait olmamak şartıyla ziraat yapılabilecek duruma getirilecek olan bütün araziden
şirketin faydalanma hakkı olacaktır. Şirket bu arazi kazılmaya başladığı günden itibaren
10 yıl vergi vermeyecektir ve bu arazinin imtiyaz sahibi daimi olacaktır. Kanal ve kanala
bağlı birimlerin inşasında gerekli olan arazinin kullanımı ve kanal ise şirketin imtiyaz
müddetiyle sınırlı kalacaktır. Yani kanal 99 sene sonra devlete geçecektir. Şirket; inşaat,
tamirat ve işletme masraflarını, gelip geçen gemilerden pilotajdan, römorkjdan,
yanaşmadan, bağlamadan değişik tarifelere göre alacağı vergilerden çıkaracaktır. Bu
vergi hiçbir zaman tonilato veya yolcu başına 10 frangı geçmeyecektir, kanalın açılması
için kullanılacak işçinin 4/5’i yerli nüfustan oluşturulacaktır. Bu işçileri bir mühendisin
talebi üzerine, ziraat mevsimi dikkate alınarak hükümet temin edecektir ve her türlü
anlaşmazlığa mani olmak için şirkete bırakılacak arazinin bir planını, kanalın açılacağı
yeri ve Nil’den alınacak suyun yollarını valinin şirket nezdindeki mühendisi ve komiseri
Linant Bey tanzim edecektir423.
İkinci kanal imtiyaz sözleşmesinin, kanal inşası üzerinde şüpheleri olan devletlerin
bu şüphelerini ortadan kaldırmaya yönelik hükümleri ihtiva ettiği görülmektedir 424. Zira,
bu sözleşme ışığında kanal meselesine baktığımızda, sözleşmenin herhangi bir devlete,
buna Osmanlı Devleti de dâhildi, kanal üzerinde tekel güç oluşturacak bir konum
vermemiş
olduğu
görülmektedir.
Yani
kanal
stratejisinin,
bütün
devletlerin
yararlanabileceği bir şekilde milletlerin hizmetine sunulacağı mesajı verilmiştir. Ancak
ikinci kanal sözleşmesi de, açık hükümler içermesine rağmen, İngiltere’nin ve ona bağlı
olarak Osmanlı Devleti’nin muhalefetini ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Çünkü Süveyş
bölgesinin, Osmanlı Devleti’ne bağlı Mısır’ın bir toprağı olması dolayısıyla Osmanlı
Devleti, kanalın ortaya çıkaracağı siyasî sonuçlarını göz önünde tutan bir politika
yürütmüştür. Bu politikanın temelinde kanalı engellemek vardı. Bu, İngilizleri
yatıştıracak ve böylece İngilizler Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü savunmaya daha
meyilli olacaktı. Fakat karşı çıkılması halinde, güvenilen ve dostluğuna çok ihtiyaç
duyulan Fransızları Osmanlı Devleti’nden uzaklaştıracaktır. Sultan ve nâzırları için kesin
olan bir konu da Rusya’nın, İngilizler ve Fransızlar önlemediği takdirde, Osmanlı
Devleti’ni yok edecek bir düşman olmasıydı 425. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin Süveyş
423
Karaca, s.413-414.
Bell, s.142.
425
Çınar, s.81-82.
424
86
Kanalı politikasını oldukça etkilemiştir. Bu da, Said Paşa’nın kanalın yapımına
başlanması konusunda Abdülmecid’i ikna etmekte neden zorlandığını göstermektedir.
Her şeye rağmen bu imtiyazın, Sultan tarafından onaylanması gerekiyordu 426.
M. Ferdinand de Lesseps, Sultan’ın kanal konusundaki düşüncelerini değiştirmek
için faaliyetlerini sürdürmeye devam ederek, kanalın siyasî, iktisadî ve dinî faydalarına
dair bir sürü deliller ortaya koymaya çalışmıştır427. Lesseps’in bu ikna çabaları, kanalın
uluslararası politika aktörlerini ilgilendirmesi ve bu aktörlerin en önemlilerinin İngiltere
ve Fransa olması ve Mısır’ın konumunda değişiklikler meydana getirme olasılığı gibi
nedenlerle sonuçsuz kalmıştı.
Kanal meselesi etrafında bütün bunlar olurken, M. Ferdinand de Lesseps, kanalın
inşasına başlamak için fırsat kolluyordu. Bunun için uluslararası politikada kanal
konusunda ortaya çıkacak yaklaşım farklılıklarından faydalanmak için sürekli gözlemde
bulunmuştur. Fransa, Avusturya ve İtalya’nın iktisadî gerekçeler ile kanal projelerine
sıcak bakmaları, Lesseps’in kanalın kazı çalışmalarına Nisan 1859’da gayri resmî olarak
başlamasını kolaylaştırmıştır428. Lesseps’in bu son faaliyeti kanal meselesinin daha
politik bir hâl almasına sebep olmuştur429. Kanal etrafındaki çalışmaların başladığını
gören İngilizler, Said Paşa’yı kanal inşaatı çalışmalarına Osmanlı Devleti’nden izin
almaksızın başlamaması gerektiğine dair uyarmıştır. İngiliz politikalarına uygun bir
politika gütmek zorunluluğu, her olayda açık bir şekilde ortaya çıkan Osmanlı Devleti de
İngiltere’nin Said Paşa’yı uyarmasının ardından Said Paşa’yı, kanal hakkındaki her türlü
faaliyetten vazgeçmesi konusunda bir kez daha ikaz etmiştir. Said Paşa da, Osmanlı
Devleti’nin bu uyarısı ve İngiltere’nin, gözdağı vermek amacıyla İskenderiye önlerine
donanma irsali dolayısıyla Ferdinand de Lesseps’ten çalışmalarını askıya almasını
istemiştir. “1860 yılında Osmanlı Devleti tekrar Mısır’a emirler vererek Kanal’ın
açılmasına başlanmamasını bildirdiğinde Said Paşa cevabında başlanmadığını fakat
hazırlıklarla meşgul olunduğunu ve bunun içinde beş altı yüz işçinin talim ettirildiğini
söylemişti”430.
426
H. Merian, “How England Got the Suez”, The Sewanee Review, V: 25, I: 2, 1917, s.140.
Driault, s.498; Çınar, s.89-90.
428
Sir Arnold T. Wilson, The Suez Canal Its Pasty Present, and Future, Oxford University
Press, London 1939, s.23; F. H. Roberts, s.64-65; Bell, s.122.
429
Çınar, s.90.
430
Çınar, s.92.
427
87
Kanal inşaatının gündeme geldiği günden itibaren İngilizlerin muhalefeti ve
“İngilizlerin muhalefetine mebni”431 olarak da Osmanlı Devleti’nin karşı çıkışları Said
Paşa’ya, kanal inşaatına resmî olarak başlama fırsatı vermemiştir432. Said Paşa’nın
vefatından sonra yeğeni İsmail Paşa’nın Mısır Valiliği’ne tayin edilmesi ve İsmail
Paşa’nın kanal konusunda Said Paşa’dan daha istekli ve cesur bir tavır sergilemesi, kanal
meselesi ve etrafındaki olayları biraz daha hareketlendirmiştir. İsmail Paşa’nın kanal
konusuna olumlu yaklaşması ve 1856 kanal sözleşmesinin yükümlülüklerini kabul
etmesi, kanal politikasında Said Paşa’dan daha aktif ve cesur bir hareket tarzı
benimseyeceğinin ilk işaretleri olmuştur433. İsmail Paşa, bu istekliliğini III. Napolyon’a
şu cümlelerle ifade etmiştir: “Ben ciddiyim selefimden fazla ciddiyim, ondan daha
sağlam ve daha çok iş göreceğim”434. Ancak İsmail Paşa’nın, kanalın yapımına
başlaması o kadar kolay bir iş değildi. Çünkü İngiltere ve buna bağlı olarak da Osmanlı
Devleti’nin kanala karşı yaklaşımlarını yumuşatmaları gerekmekteydi.
İsmail Paşa, valiliğe tayin edilmesi ve atanma töreni için İstanbul’a gelmesi
dolayısıyla İngiltere’nin İstanbul Elçisi Henry Bulwer ile görüşme imkânı bulmuştu.
Elçi, İsmail Paşa ile kanal şirketine verilen imtiyazların Fransızların tepkisine neden
olmadan tesviye edilmesi konusunda anlaştı435. Bu, bir anlamda 1854 ve 1856 kanal
imtiyaz sözleşmesinin tadili demekti. Bu yeni taahhütle, İsmail Paşa kanalın yapımına
giden yolda yeni bir adım atmış, 1863 Nisanında Nubar Paşa’yı, Lesseps ile görüşmek
ve önceki kanal sözleşmesinin şartlarının tadilini sağlamak üzere Paris’e göndermiştir.
Nubar Paşa, Lesseps ile Paris’te yaptığı görüşmeler sonucunda, 22 Şubat 1866 tarihinde
Mısır Hükümeti, İngiltere, Fransa ve Ferdinand de Lesseps arasında, önceki bütün kanal
431
BEONGG.d., 743., 75/96.
“Palmerston Kanal kazısını engellemek için fevkalede çalıştı. Palmerston′un bu Kanala yönelik
bu tutumu Osmanlı Devleti içinde de revaç buldu, bulmaya mecburdu da, çünkü Osmanlı Devleti
Kanal projesini destekleyerek İngiltere gibi bir devleti karşısına almak istemiyordu” Y.EE., 9/37;
“İngiliz Büyükelçisi Bulwer, Dışişleri Bakanının muhalefetine rağmen zeki ve enerjik girişimleriyle
İngiliz hükümetini uzlaşma fikrine alıştırabilmiştir. Büyükelçinin kendi inisiyatifiyle yaptığı girişimler
sonucunda İngiliz hükümeti, Kanal projesine tümüyle muhalif bir pozisyondan bazı detaylar
konusunda farklı politikalar ileri süren bir pozisyona geçmesi kolaylaşmıştır” Bell, s.129-131.
433
Wilson, s.25.
434
Çınar, s.108-109.
435
Çünkü 1856 kanal sözleşmesinin ihtiva ettiği hukukî durum, kanal şirketi oldukça imtiyazlı bir
konuma getirmişti. Bu hali ile “…devlet içinde bir devlet durumunda bulunuyordu. Deniz kanalı ile
ona bağlı tatlı su kanalları kenarında ele geçirmiş olduğu topraklar sayesinde, Mısır’ın arâzisi içinde
bir nevî müstemleke kurmuş idi” M. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: IX, İstanbul
1964, s.338-340.
432
88
imtiyaz sözleşmelerini kapsayan bir sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşmenin
imzalanması, İngiltere’nin çekincelerinin önemli ölçüde ortadan kaldırılması ile mümkün
olmuştur. 30 Ocak 1866 ve 22 Şubat 1866 tarihlerinde, Lesseps’in kumpanyası ve İsmail
Paşa arasında, önceki bütün imtiyaz ve mukaveleleri kapsayan sözleşme imzalanmıştır.
Bundan sonra iş, bu sözleşmenin Sultan Abdülaziz tarafından tasdik edilmesine
kalmıştır436.
İngiltere’nin kanal
konusundaki
çekincelerin
giderilmesi
ve
III.
Napoleon’un Bâbıâli’ye baskıları sonunda, sözleşme Sultan Abdülaziz tarafından 2 Za.
1282/19 Mart 1866 tarihli ferman ile tasdik edilmiştir437. İsmail Paşa bu yeni sözleşme
nedeniyle Süveyş Kanalı Şirketi’ni parasal kaynak konusunda desteklemek zorunda
kalmıştır. Bu miktar hiç de az değildir438.
İsmail Paşa, kanalın önünde duran engelleri önemli ölçüde aşmış, kanal
konusundaki çalışmalara hız vermiş; kanalın 1869 yılında bitirilmesini sağlamış ve aynı
yıl kanalı açmıştı439. Sıra, bu durumu bir gövde gösterisi haline getirmeye gelmişti. Bu,
İsmail Paşa’nın ihtişamını temsil etmesi bakımından oldukça önemliydi. İsmail Paşa, bu
ihtişamın en iyi şekilde sergilenmesini ve açılış töreninin şatafatlı bir şekilde yapılmasını
sağlamak için büyük miktarlarda paralar harcamıştır. İhtişamını sergileyeceği
seyircilerini de bizzat kendisi, Avrupa’nın önde gelen devlet adamlarını davet ederek
oluşturmuştur440. Bu törende İngilizleri temsilen herhangi birinin olmaması, İngilizlerin
436
Mostofi, s.25-26.
Akalın, s.67.
438
A. Hunter, s.189.
439
Worsfold, s.40.
440
Süveyş Kanalı’nın açılış törenine davet edilenlerin sayası kabalalık ve önemleri büyüktü: “Of
the royalties invited, only the Empress Eugenie, the Emperor of Austria, the Crown Prince of Prussia,
Prince Henry of the Netherlands, and Prince Louis of Hesse presented themselves ; but large numbers
of minor celebrities, and some three thousand guests of no particular importance, availed them selves
of his Highnesses invitation to spend a week or more in Egypt at his expense” Weigall, s.103; “the
Emperor of Austria, the Crown Prince of Prussia, members of other reigning families and finally the
Empress Eugenie on board the Aigle”… “Grand Duke Michael of Russia and the Prince and Princess
of Holland, Great Britain was officially represented by Mr. Henry Elliott, British Ambassador at the
Sublime Porte, supported by several British men-of-war. The United States was the only Western
nation of any considerable size not represented, perhaps because in 1 869 the Alabama question was
very actively at issue” Wilson, s.39; “Hıdiv ismail, Mısır’ın artık Afrika’nın bir parçası olmadığını,
uygar Avrupa dünyasına mensup olduğunu göstermek için bu fırsattan yararlandı. Açılışa katılan
davetliler arasında, Avusturya imparatoru, III. Napolyon’un karısı İmparatoriçe Eugenie, Prusya
Veliaht Prensi, Fransız sanatçıları ve yazarları -Theophile Gautier, Emile Zola, Eugene FromentinHenrik Ibsen, tanınmış bilimciler ve müzisyenler yer aldı. Törenleri Müslüman ve Hıristiyan din
adamları yönetti ve İmparatoriçe bir kraliyet yatı ile yeni kanala ilk kvez giren teknelerin başını
çekti” Hourani, Arap Halkları Tarihi, s.334-335.
437
89
Hindistan yolunun Fransızların eline geçmesi endişeleri taşımaları dolayısıyla kanala
karşı olumsuz yaklaşımın devam etmesi etmesi ilgiliydi441.
İsmail Paşa, kendini, bu davet ettiği konukları gibi gördüğünden, Süveyş
Kanalı’nın açılış törenini, tam bir şov olarak kullanmıştır442. Törenler için yaptırdığı
düzenlemeleri, milyonlarca liranın sarfıyla gerçekleştirdi. Birçok şehre yeni saraylar inşa
ettirmiş443, Kahire’yi yeni yapılarla, opera ve tiyatro binaları, geniş sokaklar, hükümet
binaları ile süslemiştir444. İsmail Paşa böylece misafirlerin ağırlanması sırasında
gösterilen ihtimamı ile Mısır’da sınırları zorlayan bir faaliyet gerçekleştirmiş oldu.
İsmail Paşa, bu törenler için büyük meblağlar harcamıştır. Bu harcamalar Mısır
ekonomisinin de biraz daha sarsılmasına sebep olmuştur. Süveyş Kanalı’nın küşâdıyla
Mısır için tükenmez bir hazîne elde ettiğine zâhib olan İsmail Paşa, artık vâridât ile
mesârifât arasında muvâzene yapmaya hâcet görmeksizin kendi zevk ve sefâsı için
birçok pâre sarf ve istîhlâk ediyor”445. Bunun yanında inşa ettirdiği demiryolları, telgraf
sistemleri ve limanların maliyeti de hesaplandığında Hıdiv İsmail Paşa’nın Mısır’ın
maliyesini nasıl bir iktisadî buhrana sürüklediği anlaşılmaktadır 446. Bu yönüyle Süveyş
Kanalı, Said Paşa devrinde miras alınan ekonomik buhranın en önemli unsurlarının
başında gelmektedir447.
441
Yusuf Ziya, s.34.
İsmail Paşa, bu şova, Avrupa’nın önde gelen simalarını Süveyş Kanalı’nın açılışına davet
etmek için gittiği Avrupa seyahatinde başlamıştı: “Hıdiv, Süveyş Kanalı’nın açılışı bahanesi ile çıktığı
Avrupa seyahati boyunca müstakil bir hükümdar gibi hareket etti. Gittiği her ülkede de kendini
müstakil bir hükümdar gibi sundu. İtalya, Avusturya, İngiltere ve Fransa’ya giderek bizzat
hükümdarları ve hükümet başkanlarını kanalın açılış merasimine davet etti. Buralarda da sürekli
destek arayışlarına girişti. Devletlerden farklı farklı farklı muameleler gördü” is-Sanafiri, s.77, Bu
şovu gerçekleştirirken de Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarını bir bir çiğniyordu:
“1869 yılında, Süveyş Kanalının resmî açılışının debdebeli bir şekilde yapılması ve Padişahın
hükümranlık haklarına aykırı olarak onun gıyabında Avrupa hükümdarları veya hükümdar
mümessillerini kendi kendine bu törene çağırması, Osmanlı Devleti’nin kızgınlığını daha da arttırdı.
Eski imtiyazlara yeniden sahip olmak isteyen İsmail Paşa, tekrar Avrupa devletlerinden destek
arayışına teşebbüs etti” Altunay-Şam, s.53; Fuat Andıç- Süphan Andıç, Sadrazam Ali Paşa Hayatı
Zamanı ve Siyasî Vasiyeti, İstanbul 2000, s.39.
443
Sir Samuel W. Baker, Ismailia a Narrative Of The Expedition To Central Africa For The
Suppression Of The Slave Trade, V: I, Macmillan And Co, London 1874, s.19.
444
Polland, 2005: 43; Marsot, Mısır Tarihi, s.68-69.
445
Yusuf Ziya, s.34-35.
446
Featherstone, s.7.
447
Buchanan, s.30.
442
90
A- Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Sonuçları
Süveyş Kanalı, İsmail Paşa döneminin en önemli faaliyeti olarak dikkat çekmiştir.
Bu kanal aynı zamanda Mısır’ın modernleşmesini hızlandıran, stratejik konumunu
güçlendiren bir proje olmuştur. Bunun yanında Süveyş Kanalı, Mısır’ı önemli bir geçiş
noktası haline getirerek Mısır’ın cazibesini arttırmış ve batılı devletleri birbirleri ile
mücadele içine sokmuştur448.
Süveyş Kanalı’nın sahip olduğu stratejik konumu, sağladığı ekonomik ve siyasî
avantajları ve Osmanlı Devleti gibi siyasî ve iktisadî yönlerden zayıf bir görüntü çizen
bir devletin toprakları üzerinde olması, Mısır’da yaşanan sürecin, telafisi mümkün
olmayan bir mecraya sürüklenmesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti’nin, Süveyş
Kanalı’nın stratejik önemi ve ağırlığının üstesinden gelecek bir güçte olmaması, devletin
bağımlı politikalar izlemesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti’nin hem Mısır’da hem
de Süveyş Kanalı etrafında izlediği bağımlı politikalar dolayısıyla, bu bölgeler büyük
devletlerin mücadele alanı haline gelmiştir449. Süveyş Kanalı’nın açılması, bölgenin
dolayısıyla Mısır’ın önemini arttırmıştır450. Bu önemi Süveyş Kanalı’nın Mısır için
büyük bir kıymete hâiz olmasında yatar451. Bu da, büyük devletlerin Mısır üzerindeki
baskılarının yoğunlaşmasına sebep olmuştur452. Süveyş Kanalı’nın, Fransa ve İngiltere
arasında, doğuya uzanan sömürge ve ticaret yolunun güvenliği ve kontrolünü sağlamak
bakımından rekabet sahası haline gelmiş bir mevkide453 olması, bu büyük devletlerin
Mısır toprakları üzerinde mücadelelere girmelerinin zeminini oluşturmuştur. Çünkü
Süveyş Kanalı’nın açılması ile dünya ticaret ve sömürge yollarının Avrupa ile mesafesi
448
“Egypt lay at a crossroads of East and West, particularly after the Suez Canal opened in 1869.
While the rival European powers were pushing their individual claims to dominate the present in
Egypt, Westerners were also staking a claim to the Egyptian past” Reid, “Cultural Imperialism and
Nationalism”, s.57.
449
Marta Graham Viator, Edward Malet and The Egyptian Question in Anglo-German Relations
1884-1890, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Alabama 1996, s.32-35; Selçuk
s.Günay, “İngiltere’nin Kızıldeniz’e Yeni Bir Kanal Açma Projeleri ve Osmanlı Devleti”, Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, C: 1, S: 4, Erzurum 1990, s.70.
450
Süveyş Kanalı’nın açılması İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne olan ihtiyacını bir kat daha
artıracak ve bundan sonra İngiltere’nin hayatı mutluluğu Osmanlı Devleti’nin kontrolünde olacaktır
Y.EE., 9/37; Danyal Bediz, “Süveyş Kanalı’nın Önemi”, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:
IX, S: 3, Ankara 1951, s.341.
451
Halford L. Hoskins, “The Suez Canal and the Outlook for Egypt”, The American Political
Science Review, V: 38, I: 1, 1944, s.110.
452
Rifat Uçarol, Bir Osmanlı Paşası ve Dönemi Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Milliyet Yayınları,
İstanbul 1976, s.166.
453
Y.PRK.EŞA., 5/81.
91
önemli ölçüde kısalmıştır454. Bu da yaşanan mücadelenin önemli gerekçelerinden birini
oluşturmuştur. Hindistan’ın, İngiltere’nin sömürge alanı olması dolayısıyla Süveyş
Kanalı, İngiliz çıkarları için tehlikeli bir silahtı ve İngiltere bunun farkındaydı 455. Bu
yüzden İngiltere Mısır ve Süveyş Kanalı konusundaki politikalarının temelini bu gerçek
üzerine bina etmiştir456. Fransa’yla bu konuda mücadele içine girmesinin esas sebebi
budur. Bütün bu siyasî müdahale ve mücadelelere rağmen, Fransa ve İngiltere’nin yoğun
diplomatik manevralarına konu olan Süveyş Kanalı, 17 Kasım 1869 tarihinde
açılmıştır457. Kanalın açılışı Eugenie tarafından gerçekleştirilmiştir458. Açılan bu kanal,
büyük bir mühendislik becerisi olarak ifade edilmiştir459. Kanal açıldıktan sonra ise
İngiltere’nin politikaları değişmiştir460.
İngiliz devlet adamlarının hemen hepsinin devamlı gündeminde olan Süveyş
Kanalı, birçok açıdan İngiltere’nin can damarı olarak değerlendirilmiştir461. Zira, kanal
birçok açıdan sayısız faydalar içermekteydi ve bu, İngiltere açısından önemliydi 462.
Kanalın iktisadî önemi de oldukça fazlaydı 463. Bu nedenle, Mısır’ın İngiltere tarafından
454
George s.Robertson, “Political Geography and the Empir”, The Geographical Journal, V: XVI,
I: 4, 1900, s.455; Kayabalı-Arslanoğlu, s.56; “Süveyş Kanalı Londra-Bombay yolunu % 44
kısaltmıştır” Işık, s.24; “Süveyş Kanalı’nın açılması ile İngiltere’den Hindistan’a kadar olan mesafe
kısalmış ve mısır’da İngiltere’nin cihan kudret ve siyasetinin temini kat’i bir nokta halini almıştı”
Rohde, s.7.
455
Y.EE., 88/40-3a.
456
Mahmud Muhtar, s.97; “Prior ro 1869 the political status of Egypt had been of little concern to
Britain with opening of the Suez Canal that year…” Milad, s.8.
457
Hallberg, 1931: 311; Crist, 1952: 113-117; Weitz, 2000: 5; Hoskins, “The Suez Canal”, , s.111.
458
Lawrence W. Balls, Egypt of the Egyptians, Sir Isaac Pitman&Sons Ltd., London 1920, s.123.
459
Grant, s.171.
460
Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu, s.32.
461
“İngilizlerin Mısır’daki çıkarı, tahvil sahiplerinin yanı sıra, o dönemde artık Hindistan’daki
hâkimiyet alanlarına giden bir cankurtaran halatı olan Süveyş Kanalı idi” Marsot, Mısır Tarihi, s.75.
462
İngiliz devlet adamları Süveyş Kanalı’nın önemini ve Mısır’a kattığı değeri birçok kez dile
getirmişlerdir: “Liberal politikacılardan Charles Dilke, emperyalist bir politikacı olarak Süveyş
Kanalı’nın tehlikede olduğunu ileri sürerek Mısır’ın işgal edilmesi gerektiğini düşünenlerdendi.
Gladstone’un Mısır politikalarındaki önemli destekçilerinden biri Dilke idi. Daha 1868 yılında
yayınlamış olduğu “Daha Büyük İngiltere’nin Problemleri” başlıklı çalışmasında; “Kanal, evimizin
yoludur. Burayı kaybetmek Hindistan ve Çin ticaretinin bizler için ölümcül sonuçlarının ortaya
çıkması anlamına gelir” yaklaşımıyla Mısır’ın mutlaka elde edilmesi gerektiğini söylüyordu.
Dilke’nin düşünceleri aynı şekilde Gladstone tarafından da dile getiriliyordu. Örneğin Gladstone, Lord
Ripon’a gönderdiği bir mektupta; “Mısır’ın ve kanalın İngiliz çıkarları için ne denli önemli olduğunu,
İngiltere’nin bu çıkarları için Mısır ile ilgilenmesi gerektiğini” ifade ediyordu” Karaca, s.447; “…
Dışişleri Bakanı Lord Stanley bir nutkunda “Kanal üzerinde yapılacak ticaretten hiçbir millet bizim
milletimiz kadar istifade etmiyecektir” diyerek kanalın değerini belirtiyordu” is-Sanafiri, s.43.
463
Bent Hansen and Khairy Tourk, “The Profitability of the Suez Canal as a Private Enterprise,
1859-1956”, The Journal of Economic History, V: 38, I: 4, Cambridge 1978, s.938-939; Milad, s.1719.
92
işgal edilmesinde Süveyş Kanalı’nın İngiltere’ye çok önemli gerekçeler oluşturduğu
görülmektedir. İngiltere’nin, Mısır’ın işgali sürecinin bir parçası olarak gördüğü Kıbrıs’ı
ele geçirmesi, Süveyş Kanalı’nın sebep olduğu siyasî gelişmeler arasında yer
almaktaydı464. Bütün bunları dikkate aldığımızda kanalın İngiltere’ye, bölge üzerindeki
politiklarını değiştirmek zorunluluğu yüklemiştir465. İngiltere bölge üzerindeki
politikalarını, Fransa’nın Süveyş Kanalı’nı açarak Hindistan yolu üzerinde etkili hale
gelebileceği endişesini taşıyarak şekillendirmiştir466. Bunun için ortaya çıkan her yeni
siyasî gelişmeyi fırsata çevirmekte mahir davranmıştır. İngilizler geleneksel çıkarlarını
korumak için çareyi Süveyş Kanalı ve etrafındaki bölgeleri kontrol altında tutmakta
bulmuştur467. Başlangıçta kanalın açılışını uluslararası dengeler sebebiyle olumlu
karşılamayan İngiltere, daha sonra kanalın yapımına, kendi çıkarlarının elverdiği ölçüde
izin vermiş, ancak, kanalın yapım sürecine fiili olarak katılmamıştır. Bu yüzden kanalın,
kanalı yapan şirket ve bu şirketin bağlı olduğu ülkeye sağladığı “eşitler arasındaki
birincilik” durumu dolayısıyla refleksli bir politika gütmüştür. Kanalın tam anlamıyla
kontrol altına alınmasının önemini bilen İngiltere, kanal hisselerinin % 44’lük bir
kısmını468 23 Kasım 1875 tarihinde Hıdiv’den, yaklaşık dört milyon Pound karşılığında
almıştır469. İsmail Paşa bu satışı İstanbul’a ilginç bir şekilde izah etmiştir 470. Bu
464
“Mısır ve Kıbrıs’ın işgali, İngiltere’nin artık Ortadoğu’ya yerleşme planlarını yürürlüğe
soktuğunu ve öncelikle stratejik noktaları işgal edeceğini göstermiştir. Bu gelişmeler Ortadoğu’da
Türk hâkimiyetinde bulunan diğer bölgelerde çeşitli tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmıştır” Mustafa
Yılmaz, Fav Yarımadası Üzerinde Osmanlı-İngiliz Çekişmeleri (1886–1915), (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006, s.54; Aksun, s.229.
465
“İngilizlerin Anadolu-Arabistan ve İslam meselelerine karşı vaziyeti Süveyş Kanalı’nın
açılması ile elbette değişmeye ve büsbütün farklı bir istikamete girmeye mecburdu” Rohde, s.6.
466
Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul 1992, s.161-162.
467
W. Eathbone, Great Britain and The Suez Canal, Chapman&Hall, London 1882, s.3.
468
Eve M. Troutt Powell, A Different Shade of Colonialism Egypt, Great Britain, and the Mastery
of the Sudan, University of California Press, California 2003, s.67.
469
İsmail Paşa’nın yaklaşık 4 milyon pounda sattığı kanal hisslerinin değeri 1900’a geldiğinde
yaklaşık 8 kat artmıştı: “The exact number of shares was 176,602, and the “mess of pottage” for
which Ismail bartered away his birthright was 3. 976. 582. The same shares at to-day’s prices are
worth just 25. 077. 484” Royle, s.1900, s.1; Mieville, s.26; “Isma’il then sold Egypt’s 176. 000 shares
(44 percent of the total capital) of the Suez Canal Company’s stock to the British government, giving
it a direct financial stake (along with its economic interest in trade and communications) in Egypt’s
fate. With its “investment” in Egypt far greater than France’s, the British government would accept
nothing less than predominant influence, and would work to defeat any settlement that put control of
state revenues into the hands of the French” A. Hunter, s.195; “The next and most important incident
in the history of this great work was the purchase by the British Government,in November, 1875, of
the Khedive’s 176. 602 shares for 4,000,000” J. C. Mccoan, Egypt,With A Supplementary Chapter Of
Recent Events, New York 1893, s.270; “In 1875 the British Government bought 176,602 shares from
the Khedive for 3. 976. 580” Wilson, s.58; Blunt, s.16; Buchanan, s.32; Edward Dicey, The Egypt of
The Future, William Heinemann, London 1907, s.11; Grant, s.172; Christopher Danziger, “The First
93
alışverişte Disraili ve Lord Derby’nin payı oldukça büyüktü 471. Mısır hükümeti kanalın
hisseleri satılana kadar kanalın en büyük finansörü durumundaydı 472. Bu satışla birlikte
Mısır bu konumunu kaybetmiştir. İngiltere ise kanal hisselerinin % 44’lük bir kısmını ele
geçirmiştir. Bu yüzden kanalın diğer hisselerini ele geçirme girişimlerinde bulunmuşsa
da bunu başaramamıştır. İngiltere’nin, kanalın % 44’lük bir kısmını ele geçirmesi,
kanalın doğuracağı sorunları ve sebep olacağı felaketleri kendi lehine çevirecek bir
politika düzeni oluşturmasını kolaylaştırmıştır473. İsmail Paşa’nın, kanaldan büyük
gelirler elde edebileceği bir sırada kanal hisselerini satması, önemli ve stratejik bir kayıp
olarak değerlendirilebilir474. Zira bu satış, Hıdiv’e sadece ticarî bir alışveriş gibi görünse
de, aslında, Mısır’ın bağımsızlığını sona erdirecek derecede siyasî bir önem arz etmiştir.
Yine bu satış Mısır’da İngiliz varlığı sürecini başlatması bakımından 475 da Mısır’ı işgal
sürecinin yolunu açmıştır476. Süveyş Kanalı’nın bir başka siyasî sonucu, büyük
Suez Crisis”, History Today, V: 32, Issue: 9, 1982, s.3-4; “İngiltere 1875 senesinde dahiyane ve tertip
edilmiş bir siyasî- iktisadî manevra ile kanala sahip oldu” Rohde, s.7; W. M. Sloane, “Egypt and
England”, Political Science Quarterly, V: 19, I: 3, 1904, s.460.
470
“Hıdivviyet-i Mısriyye’nin Süveyş Cedveli Kumpanyası eshâmından İngiltere Devleti
fehîmesine ferûhte itdiği eshâma dâir (…)Süveyş Cedveli Kumpanyası′nın küşâdında Hazîne-i
Mısrıyye de haylice eshâm olup şimdiye kadar hiçbir vakit ve hiçbir vechle istifâde olınmamakla
(…)eshâm-ı merkûmenin iştirâlarına rağbet gösterilerek bu babda onlarla mükâleme olunmakda iken
İngiltere Devlet-i fehimesi beha ile de iştiralarına rağbet bulunduğundan ve eshâm-ı merkûme dahi
ahz ve i’tâ ile beyne′n-nâs tedâvil itmekde olan kumpanyası eshâmı tev’inden olup (…) eshâm-ı
merkûme devlet-i müşârünileyhâyâ ferûhte olunmuşdur” İ.DUİT., 142/5.
471
“Isma’il then sold Egypt’s 176. 000 shares (44 percent of the total capital) of the Suez Canal
Company’s stock to the British government, giving it a direct financial stake (along with its economic
interest in trade and communications) in Egypt’s fate” A. Hunter, s.195; The worsening financial
situation was temporarily relieved when Ismail sold his 176,602 shares in the Suez Canal Company to
the British government for £4 million, Disraeli’s dramatic coup making Britain the largest
shareholder in the Company” A. Hunter, s.24”Times Gazetesi bu satışı şu şekilde bildirdi: “bu sabah
ki nüshâsında İngiltere devleti Hıdiv-i Mısır hazretlerinin yüz on yedi bin aded Süveyş Kanalı
tahvilâtını dört milyon İngiliz lirası bedel ile iştirâ eylemiş olduğunu ve bu akçe içün Rochild
kumpanyası üzerine va’desiz poliçeler keşîdesi içün Mısır idâresine me’zûniyet verildiğini” İ.DUİT.,
142/5; Hoskins, “The Suez Canal and the Outlook for Egypt”, , s.111; Allen, s.143; R. C. Mowat,
“From Liberalism to Imperialism: The Case of Egypt 1875-1887” The Historical Journal, V: 16, I: 1,
Cambridge 1973, s.109.
472
Hansen-Tourk, s.940.
473
“Başbakan Disraeli’nin 1875 yılında Kanal şirketi hisselerinin %44’ünü satın alması
İngiltere’ye, Lordlar Kamarası başkanı Lord Cairns’in ifade ettiği gibi “İngiltere’nin daha önce hiç
sahip olmadığı bir dayanak” ve “kendi mülkünü korumak için” savaşa başvurma gerekçesi temin
etmişti” Morewood, s.38.
474
Hansen-Tourk, s.957.
475
Eraslan, s.161-162.
476
“İskenderun körfezinden Portsaid ve Süveyş’e, oradan Hicaz, Yemen ve Aden gibi
Kızıldeniz[‘]in doğusundaki Müslüman memleket ve kutsal toprakların ileride Avrupalılar arasında
taksimine neden olacak sebepleri hazırlayan bu kanaldır. Ve bu sebeplerin tabiî bir neticesi olarak
Osmanlı Devletini tehdid edecek bu kanaldır” Mehmed Arif, s.618.
94
devletlerin Mısır üzerindeki sömürge rekabetinin büyümesine ve şiddetlenmesine sebep
olmasıdır477. İngilizler, kanalın önemini başından beri iyi biliyorlardı ve hatta Ferdinand
de Lesseps’in haklılığını kabul etmişlerdi478.
Süveyş Kanalı’nın açılması sonrasında büyük devletler arasında artan rekabet,
İngiltere’nin kanal hisselerinin yarısına yakın kısmını ele geçirmesiyle daha da
şiddetlenmiştir. Özellikle İngiltere ve Fransa bu mücadelenin en aktif iki tarafıydı.
Ancak İngiltere kanal hisselerinin önemli bir kısmını ele geçirdikten sonra Fransa’ya
karşı daha güçlü bir konuma yükselmiştir. Bu da İngiltere’nin uluslararası politikayı
tanzim etmekte daha başarılı ve istekli olmasını sağlamıştır.
İsmail Paşa’nın Süveyş Kanalı’nın hisselerini, “def’-i ihtiyâcât-ı mâliye içün”
İngiltere’ye satması479, Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin elinden çıkış sürecinin başlangıcını
teşkil etmişti480. Burada ortaya konulan İngiliz politikaları, başta Osmanlı Devleti olmak
üzere, diğer devletlerin elini kolunu bağlamıştır481. Bu da, İngiltere’nin Mısır ve Süveyş
üzerindeki tasavvurlarını daha rahat bir şekilde gerçekleştirmesini sağlamıştır. Böylelikle
Mısır’ın işgali İngilizlerin Süveyş Kanalı’nın kontrolünü ele almasıyla başlamıştır 482.
Süveyş Kanalı’nın açılmasının en önemli sonuçlarından biri, belki de en önemlisi,
Mısır ekonomisinin iflasını hazırlayan süreci başlatmasıdır483. Süveyş Kanalı’nın,
finansmanının ciddi paralar gerektirmesi ve bu paranın büyük bir kısmının Mısır
477
is-Sanafiri, s.32.
“Great Britain, who almost alone of the Great Powers had steadfastly obstructed the
accomplishment of the project, was not backward in offering honourable amends. De Lesseps
received at the hands of Queen Victoria the Grand Cross of the Star of India. The Lord Mayor of
London, proposing his health at an official banquet in his honour, declared that ‘our eminent
engineers made a mistake M. de Lesseps was right, and the Suez Canal is a living fact’” Wilson, s.40.
479
İ.DUİT., 142/5, 1.
480
“İsmail Paşa, Vükela ve Avrupa′nın lehine (Avrupa′yı arkasına almak gayesiyle) sarf ettiği
parayı kazanmak için Süveyş Kanalı hisselerini İngiltere′ye sattı. Bu şekilde bağımsızlığını kazanmak
istediği mülkün anahtarını ‘‘Mısır’ı’’ İngiltere′ye vermiş oldu” Y.EE., 9/37.
481
“Mamafih, bu duruma ne Bâbıâli ne de İngiltere’nin geleneksel rakibi olan Fransa itiraz
etmişti. Çünkü İngiltere Fransa’yı Almanya’ya, Bâbıâli’yi Rusya’ya karşı desteklemişti” is-Sanafiri,
s.111.
482
Tollefson, Modernization, s.12.
483
“For all practical purposes it may be said that the whole of the borrowed money, except £16.
000. 000 spent on the Suez Canal, was squandered” Evelyn Baring (The Earl Of Cromer), Modern
Egypt, V: I. Newyork 1916, s.11.
478
95
hazinesinden çıkması, Mısır ekonomisini ağır bir yük altına sokmuştu484. Gerçi kanalın
yapımında kullanılmak üzere Lesseps tarafından beş yüzer franklık dört yüz bin hisseli,
iki yüz milyon frank sermayeli bir şirket teşkil edilmişti 485. Bu hisseler satılarak, gelecek
para ile kanalın finansmanının bir kısmının sağlanması düşünülmüştü. Şirket hisselerinin
iki yüz yedi bini Fransızlara, doksan altı bini Osmanlılara, dört bini İspanya’ya ve iki bin
altı yüzü Hollanda’ya satılmıştı. İngilizlere ayrılan seksen beş bin hisseyi de İngilizlerin
almaması dolayısıyla 1859 yılında bu hisseler Mısır’ın olmuştu486. Süveyş Kanalı’nın
finansman giderlerinin öz kaynakların dışında borç paralarla karşılanması, Mısır’ın
ekonomik durumunu iyice çıkmaza sokmuştur. Dolayısıyla Mısır, büyük devletlerin
rekabetleri sebebiyle siyasî baskılar altında, borçlanmalar dolayısıyla da ekonomik
baskılar altında kalmıştır. Mısır’ı işgale götüren süreç, bu iki temel konu etrafında
şekillenmiştir. Süveyş Kanalı, Mısır’ın geleceğinin yeniden tanzim edilmesine sebep
olacak siyasî, sosyal ve iktisadî gerekçeleri beraberinde getirmiştir487. Bu yüzden Süveyş
Kanalı açıldıktan sonra Mısır Meselesi’nden ayrı düşünülmemiş, Mısır’da ortaya çıkan
sorunlar ve yapılan müdahaleler, Süveyş Kanalı etrafında gerçekleşmiştir. Bu da,
Mısır’ın ciddi politik tehlikelere karşı açık hale gelmesine sebep olmuştur488.
B- Süveyş’te İngilizlerin Diplomasi Zaferi
Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında, Mısır’dan İngiliz askerlerinin tahliyesi için
yapılan müzakereden bir sonuç alınamamıştı. 1887 mukavelesi de herkesi tatmin eden
bir belge olmadığından yürürlüğe girememişti. Ancak 1887 mukavelesi, tasdik
edilmemiş bir belge olsa da, İngiltere’nin diplomatik konumunu güçlendirmiştir. Çünkü
484
Arthur Goldschmidt- Lawrence Davidson, A Concise History of theMiddle East, Eighth
Edition, West view Press, United States of America 2006, s.183,188; Hüseyin Işık, “Süveyş
Kanalı’nın Geçmişi ve Geleceği”, Stratejik Etütler Bülteni, S: 68, Ankara 1979, s.22.
485
Hansen-Tourk, s.939.
486
Süveyş Kanalı hisselerinin kullanımı ve alınıp satımı ile ilgili şu karar alınmıştı: “Süveyş Kanalı
Kumpanyası bir Anonim Osmanlı Şirketi olup kavâid-i saltanât-ı seniyyeye ve fakat sûret-i terkince ve
şirkâtın yekdiğeri beyninde olan münâsebetince Fransa kavâidine ta’bîdir kumpanyanın tahvîlâtı
hâmiline âid olup yalnız teslîmiyle diğerine intikâl idebilur. Her hissedâr tahvîlâtını istediği vakit ve
istediği gibi satmağa hakkı vardır tahvîlâtın hiçbir kısmı kumpanyanın nizâmı iktizâsınca fürûhte
olınmak mümkün değildir dinilemez Hıdiv hazretlerini hissedâr sıfatıyla tahvîlâtını istediği gibi
isti’mâl itmeğe hakkı olmamak içün bu tahvîlâtı asla fürûht itmeyeceğini kat’iyyen ta’ahhüt eylemiş
olması lâzım gelür hâlbuki hiçbir vakit böyle bir ta’addid bulunmamış ve Mısır İdâresi dâima sâirlere
misüllilü âdi bir hissedâr sıfatıyla tanınmışdır” İ.DUİT. 142/5.
487
Güler, s.41.
488
Hoskins, “The Suez Canal”, , s.110.
96
İngiltere, bu sözleşmeyi kabul edip imzalayarak Mısır’dan askerini çekme isteğini
göstermiştir489. İngiltere tahliye müzakerelerinin sonuçsuz kalması dolayısıyla Mısır’ı
ilgilendiren ve İngiliz çıkarlarını tehlikeye düşürme riski taşıyan bütün meseleleri kendi
lehine halletmek istiyordu. Hindistan güzergâhının önemli bir noktasında yer alan
Süveyş Kanalı, İngiltere’nin çıkarlarına karşı kullanılabilecek bir unsur olarak
görüldüğünden, İngilizler burayı kontrol etmek istiyorlardı. İngiltere, kanalın kontrolünü
kaybetmesi durumunda ortaya çıkacak sorunları ve muhtemel felaketleri iyi hesap
etmiştir490. İngiltere bunu iyi bildiğinden Süveyş Kanalı’nın uluslararası konumunu
belirleyecek bir sözleşme ile Süveyş Kanalı’nda tek bir devletin üstün duruma
gelmesinin önüne geçmeyi amaçlamıştır. İngiltere, kanalın tarafsızlaştırılmasını
sağlayacak bir düzeni, Mısır’ı işgal ettikten sonra, zaman zaman kısa süreli soğumalar
söz konusu olsa da sürekli gündemde tutmuştur. İşgalden sonra, gün geçtikçe,
İngiltere’nin kanal üzerindeki kontrolü iyice belirgin bir hâl almıştır. Zaten Mısır’ın
işgalinin en temel nedeni, Süveyş kanalıydı. Afrika’da yer alan Mısır, Sudan, Eritre,
Zengibar ve Somali gibi yerlerde nüfuz bu kanal vasıtasıyla mümkün oluyordu 491.
Süveyş Kanalı Avrupalıların birçok Müslüman memleketi sömürge haline getirmek için
kullanılmıştır492. Bu yüzden Süveyş Kanalı, bu özellikleri ile büyük devletlerin sömürge
rekabetinin kızışmasına sebep olmuştur. Hindistan’daki sömürge toprakları İngiltere’yi
bu sömürge rekabetinin en önemli taraflarından biri yapmıştır. Süveyş Kanalı’nın
açılması, Mısır’ın stratejik konumunu güçlendirirken493, önemini arttırmış ve büyük
devletlerin Mısır üzerindeki baskılarını yoğunlaştırmalarına sebep olmuştur 494. Kanal bu
özellikleri dolayısıyla Mısır’daki İngiliz çıkarlarının en önemli parçalarından biri
olmuştur. Bu yüzden İngiltere, Süveyş Kanalı’nda kontrolü tek başına ele almayı 495, bu
olmadığı takdirde, kanalın tarafsızlaştırılmasını sağlamayı düşünüyordu. İngiltere, Mısır
ve buna bağlı olarak kanal politikasını bu düşünce etrafında şekillendirmeye,
489
Çınar, s.173.
Hasan Korkut, İngiltere’nin Mısır’ı İşgali(1882),(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul 1996, s.42.
491
Halford L. Hoskins, “Suez Canal Problems”, Geographical Review, V: 30, I: 4, America 1940,
s.668.
492
Mehmed Arif, s.618.
493
Güler, s.43.
494
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.166.
495
Karaca, s.468.
490
97
diplomasisini bu yönde kurmaya gayret etmiştir496. Çünkü Süveyş Kanalı’nın önemi
İngiltere açısından büyüktü497. Bundan dolayı, İngiltere bu diplomatik girişimlerinden
aldığı neticelerin resmiyette de kabulünü sağlamak için Süveyş Kanalı’nın konumunu
düzenleyen bir sözleşme hazırlayıp imza altına almayı amaçlamıştır. Bunun için İngiliz
askerinin Mısır’dan tahliye edilmesi sürecini karar altına almak üzere müzakere edilip
hazırlanmış olan 1887 mukavelenâmesinin beşinci maddesinde bu konuya yer
verilmişti498. Buna göre, “işbu mukavelenâme tasdîk olunduktan sonra tarafeyn-i
‘akideyn evvel emirde Berlin muahedenamesini imzâ eden devletlere ve ba’dehu Süveyş
Kanalı hakkında ahiren mün’akid mukâvelenâmede imzâsı bulunan diğer devletlere
bildirilecekler ve bunları işbu mukâvelenâmeye muvafakâtlarını beyân eylemeye da’vet
eyleyeceklerdir”499. Bu öneri ile İngiltere Süveyş Kanalı’na uluslararası düzeyde kabul
edilmiş bir konum tayin ederek kanal ve dolayısıyla da Mısır üzerinde siyasî
hâkimiyetini sağlamlaştırmak istemiştir. Bu da, Süveyş Kanalı üzerinde mücadelelere
sebep olmuş kanalın statüsünde değişime gidilmesi sğrecini huızlandırmıştır500. 1888
Anlaşması bunu İngiltere’ye fazlasıyla sağlamıştır. 1887 mukavelesi yürürlüğe girmese
de İngiltere müzakerelerde alınan kararlar mucibince Süveyş kanalının konumunu
belirleyecek bir mukavele metni hazırlamıştır. Osmanlı tarafı, bu mukavelenin
hazırlanması sırasında herhangi bir soruna mahal vermemek için ince eleyip sık
dokuyarak metnin açık bir hale getirilmesi için oldukça yoğun gayretler sarf etmiştir. Bu,
Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasının seyri için önemli ipuçları vermektedir501.
Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Rusya, Hollanda, Almanya, Avusturya-Macaristan,
İtalya, İspanya tarafından imzalanan anlaşmaya göre 502; Süveyş Kanalı savaş ve barış
zamanlarında hiçbir bayrak takmak zorunluluğu olmaksızın her zaman açık olacaktır.
Anlaşmaya taraf olanlar, barışta olduğu gibi savaşta da kanalın serbest kullanımına
hiçbir şekilde müdahale etmemeyi taahhüt ederler. Kanal hiçbir kısıtlamaya tabi
olmayacaktır503.
496
Y.PRK.KOM., 7/19; Y.A.HUS., 282/15; Y.EE., 116/68.
Y.PRK.KOM., 7/19.
498
. Y.EE., 121/9.
499
Y.EE., 116/72, 2; Y.A.RES., 49/40.
500
“Süveyş Kanalı’nın siyasî, stratejik ve iktisadî önemi devletleri bu kanalı uluslararası bir
statüye kavuşturmaya sevk etti” Faruk Berkol, Süveyş Kanalı’nın Hukukî Statüsü, Ankara 1941, s.8.
501
İ.DUİT., 142/20; İ.DUİT.,142/21; İ.DUİT.,142/25; İ.DUİT.,142/26; İ.DUİT., 142/33.
502
Berkol, s.8.
503
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
497
98
Birinci madde Süveyş Kanalı’nın tarafsızlaştırılması için bir giriş mahiyetindedir.
İkinci maddede, tatlı su gereklilikleri ve 4 maddelik 18 Mart 1873 anlaşmanın su
kanalının deniz kanalı için elzem olduğunu kabul eden taraflar, tatlı su kanalı ile ilgili
gereklilikleri ve 4 maddelik 18 Mart 1873 mukâvelenâmesince Uluslararası Süveyş
Kanal Şirketi’nin verdiği taahhütleri söz kabul ederler. Taraflar, hiçbir zaman engel
olmayacak olan bu kanal ve şubelerinin güvenliğini tehlikeye atmamayı taahhüt
ederler504. Bu madde ile İngiltere, kanala dair bir güvenlik sorunu yaratılmaması
konusunda diğer devletlerin taahhütlerini sağlamaya çalışıyor.
Üçüncü maddede yer alan karara göre anlaşma tarafları, deniz ve tatlı su kanalının
tesislerine, aletlerine, bina ve çalışmalarına saygı duymayı garanti ederler505. Bu madde
ile kanalın işleyişine dair dış müdahale önlenmek istenmiştir.
Dördüncü maddede, bu anlaşmanın birinci maddesine göre kanal savaş zamanında
savaşan devletlerin savaş gemilerine serbest bir geçit olacağından anlaşma tarafları,
savaşan devletlerden biri Osmanlı Devleti bile olsa, kanal ile kanalın bağlı olduğu liman
ve bu limanlardan itibaren üç mil deniz mili mesafede hiçbir savaşa, düşmanca harekete
ve gemilerin serbest geçişini engelleme maksadına yönelik hiçbir harekete girişmemeyi
taahhüt ederler506. Savaşan devletlere ait savaş gemilerinin ancak kat’î bir lüzum
görünen sınır dâhilinde kanal ile ona bağlı bulunan limanlarda tamir, ihtiyaçlar ve
yiyecek tedarik etmeleri mümkün olacaktır. Savaş gemileri Portsaid ile Süveyş
limanında 24 saatten fazla ikamet edemeyecektir. Tutulması mecburî olan gemiler istisna
olacak; ancak onlar da hızlı bir şekilde çıkmaya mecbur olacaklardır. Savaşan devletlere
ait bir geminin oradan hareketi ve kanaldan girişi ile çıkışı arasında daima 24 saat
geçecektir507. Savaş sırasında kanalın güvenliğini ilgilendiren tedbirlerin ele alındığı
dördüncü madde ile savaşan tarafların kanal boyunca bir birleri ile karşılaşmalarını
engelleyerek kanal güzergâhında olası bir sıcak çatışmaya meydan verilmemesi
amaçlanmıştır. Savaş sırasında, Osmanlı Devleti dâhil, anlaşmaya taraf olan devletler,
Süveyş Kanalı mahalline üç deniz mili uzaklıktan daha yakın bir mevkide
savaşmayacaklarını, saldırı yapmayacaklarını ve gemilerin serbest geçiş hakkını
engellemeyeceklerini kabul etmişlerdir.
504
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
506
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
507
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
505
99
Beşinci madde ile savaş zamanında, savaşan devletler kanal ile ona ait limanlara
asker, mühimmat ve savaş malzemeleri sokamayacak ve taşıyamayacaktır. Ancak
kanalda istemeyerek bir engel ortaya çıktığı takdirde, bin askeri geçmemek üzere,
müfrezelere bölünmüş askerleri, o ölçüye göre savaş malzemelerini limanlardan
çıkaracak ya da gemilere bindirebilecektir508. Bu madde de, kanalın güvenliğini
sağlamaya yönelik bir tedbirdir ve kanalın bir oldu-bitti ile işgal edilmesinin önüne
geçilmek istenmiştir.
Altıncı madde ile düşman devletten ele geçirilen gemiler ve bunlara ait her türlü
levâzım ve eşyalara ait kurallara bütün savaşan devletlerin savaş gemilerinin tâbi olacağı
karar altına alınmıştır. Bu madde, savaş hukukuna ait bir düzenlemeyi içermektedir.
Hiçbir devletin bu konuda üstünlük ve ayrıcalığa sahip olmaması amaçlanmıştır.
Yedinci madde ile devletler, hiçbir savaş gemisini Timsah ve Acı Nehirleri de
dâhil olmak üzere kanal sularında hiçbir harb gemisi bulundurmayacaklardır. Sadece
kanalın girişlerinde Portsaid ve Süveyş limanlarında harb gemileri, her devlet için ikiyi
geçmemek üzere, ikame ettirebileceklerdir. Bu hak savaşan devletler tarafından icra
edilemeyecektir509. Bu maddede de, yine kanal ve buna bağlı olarak Mısır’ın güvenliği
amacına yönelik olarak alınmış tedbirleri ihtiva etmektedir. Bu karar, harb hâlinde
olmayan devletlere, savaşın gidişatına müdahale etmek için açık bir kapı bırakmaktadır.
Bu müdahale de, savaş sonrası durumun tanzim edilmesine yönelik stratejik bir üstünlük
sağlamak için kullanılabilir.
Sekizinci maddede, bu mukaveleyi imzalayan devletlerin Mısır’daki memurları bu
mukavelenin tatbik edilmesine dikkat edecek. Kanalın emniyetini ve serbest geçişini
tehdit eder her çeşit hâl ortaya çıktığında bu memurlardan üçünün teklifi üzerine en
kıdemlilerinin başkanlığında bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyon toplanacak ve
gözlemledikleri tehlikeyi önlemek üzere, kanalın korunmasını ve serbest geçişi
sağlayacak tedbirleri, Mısır Hıdivliği tarafından kabul edilmesi maksadına yönelik
Hıdiviyete bildirilecektir. Herhâlde memurlar, anlaşmanın iyi bir şekilde tatbikini
kontrol etmek için senede bir kere toplanacak ve bu toplantı Osmanlı hükümeti
tarafından tayin edilen bir özel komiserin başkanlığında yapılacaktır. Yine toplantıda bir
Mısır komiseri hazır olacak ve Osmanlı komiserinin toplantıda hazır bulunmaması
508
509
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
100
hâlinde toplantıya başkanlık edebilecektir. Bu komiser, bilhassa kanalın her iki sahilinde
gemi geçiş serbestisine ve güvenliğine zarar verilmesi maksadına yönelik, buna sebep
olabilecek şekilde yapılan işlerin ortadan kaldırılmasını veya bu yolda toplanacak
kalabalığın dağıtılmasını isteyeceklerdir510. Bu maddede kanal sözleşmesinin tatbikini
sağlanması ve bu tatbike halel getirecek sorunların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.
Bunun için mukavelede imzası bulunan devletlerin Mısır’da bulunan memurları
vasıtasıyla takibi ön görülmüştür.
Dokuzuncu madde, Mısır Hükümeti, kendisine verilen fermanlardaki yetkiler
dairesinde bu anlaşmanın yerine getirilmesi için lazım olan tedbirleri alacaktır. Hıdivlik
yeterli olanaklara sahip olmazsa, eğer Mısır Hükümetinin kendi tasarrufunda yeterli
kaynağı bulunmazsa, Osmanlı Devleti’ne başvurmaya mecbur olacak ve İngitere de
Mısır Hükümeti’nden talepte bulunacak ve Osmanlı Hükümeti böyle bir talebe cevaben
gerekli tedbirleri alacaktır. 17 Mart 1885 tarihli Londra bildirisini imzalayan diğer
devletlere işin iç yüzünü açıklayacak duyuru yapacak ve gerektiği takdirde konuyla ilgili
olarak onlarla fikir alışverişinde bulunacaktır. Mukavelenin 4., 5. ve 6. Maddelerin
hükümleri bu madde gereğince alınacak tedbirlere mani olmayacaktır.
Onuncu madde, mukavelenin 9. ve 10. maddelerinde açık olan hallerde alınacak
tedbirlerin kanalın serbest geçişine engel çıkarmayacaktır511.
Onikinci Madde, anlaşmayı imzalayan hükümetler bu anlaşmanın esasından biri
olan eşitlik ilkesinin gereği olarak kanalın serbest geçişinin tatbikiyle ilgili devletlerden
hiç biri ileride kanala dair, yapılabilecek düzenlemelerde, idarî ve ticarî menfaat ile
imtiyaz aramayacaktır. Zaten Osmanlı Devleti’nin, memleketin sahibi olma sıfatıyla bu
hakları saklıdır512.
Onüçüncü Madde, bu anlaşma hükümleriyle açık bir şekilde tayin edilen
taahhütler dışında, Osmanlı padişahının saltanat hukukunu, Hıdiv’in fermanlardan ileri
gelen hukuk ve muafiyetlerini etkilemeyecektir. Bu madde ile Osmanlı Devleti’nin
hukuku sair devletlere karşı korunmuş, Hıdiv’in fermanlarla hakları sabit kalmıştır513.
510
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
512
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
513
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
511
101
Ondördüncü madde, anlaşma tarafları bu mukaveleden doğan taahhütlerin Süveyş
Kanalı
kumpanyası
imtiyazları
müddetiyle
sınırlandırılmayacağını
kararlaştırmışlardır514. Bu karar, bu mukavelenin kapsayıcılığını ortaya koyması
bakımından önemlidir. Çünkü bu mukavele Süveyş Kanalı’nın tarafsızlaştırmasını
sağlayıp Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı üzerindeki hâkimiyetini görünürde tanısa
da bağlayıcılığı itibariyle, Osmanlı Devleti’nin, sözleşmelerle Süveyş Kanalı şirketine
verdiği imtiyazların bitimi ile hâkimiyeti kanalın Osmanlı Devleti’ne geçecekti. Ancak
bu mukavelenin bağlayıcılığı bu imtiyazların bitiminden sonra da devam edecektir.
Onbeşinci Madde, anlaşma hükümleri Mısır’da yürürlükte olan tedabir-i sahihaya
engel olmayacaktır.
Onaltıncı Madde, anlaşma devletleri bu mukaveleyi, bunu imza etmeyen
devletlerin dikkatine sunarak ilgili devletleri bunu kabul etmeye davet edeceğine söz
verirler. Said, Münir, Hasan, Ali Saib, Arifi, Ahmed, Esad, Kâmil, Münif, Zihni Mustafa
ve Mahmud Cevdet bu mukaveleyi tasdik etmek için imzalayıp armalı mühürleriyle
mühürlemişlerdir515.
Osmanlı Devleti’nin bu mukaveleyi imzalamakla birkaç amacı gerçekleştirmek
istediği ifade edilebilir. Bunlar, Osmanlı Devleti’nin, Mısır’ın her türlü saldırıdan
korunması, İngiltere’nin Mısır’daki menfaatlerinin temini ve Süveyş Kanalı ile Hindistan
yoluna karşı oluşabilecek tehlikelerin bertaraf edilmesini sağlamaya hazır olduğunu
göstermesi şeklinde sıralanabilir516. Çünkü bunlar sağlanırsa İngiltere’nin Mısır’dan
çıkması mümkün olacaktır. İngiltere bu konudaki sıkıntıları bahane ederek Mısır’daki
askerinin ikametini sürekli uzatmaktadır. Çünkü İngilizler Hindistan yolunun anahtarı ve
kilidi mesabesinde bulunan Süveyş Kanalı’nı korumak uğrunda birçok şeyi göze
almıştır. Osmanlı Devleti ise İngiltere’nin Hindistan yolu ile ilgili endişelerini anladığını
göstermek istemiştir517. İngiltere’nin Hindistan sömürgelerinin yolu üzerinde olması ve
Süveyş Kanalı’na yolu bulunmasından dolayı, kanala atfettiği önem bu mukavelenin
anlamını biraz daha derinleştirmiştir. Zira İngiltere’nin Mısır’daki ekonomik çıkarlarının
yanında ve hatta ondan kat kat daha önemli olan siyasî menfaatleri mevcuttu518. Kanalın
514
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52.
516
Y.EE., 116/72, 3.
517
Y.PRK.MK., 1/75, 2.
518
Y.EE., 120/34.
515
102
bu önemi dolayısıyla, Mısır’ın saldırılardan emin olması, İngiltere’nin en çok istediği
şeylerden birisidir519. Süveyş Kanalı’nın önemini Lord Derby, bu anlaşmadan yıllar önce
şu şekilde ifade etmişti: “Hindistan Saltanatı’nın vikâyesi bir İngiliz heyet-i vükelâsının
yalnız İngiliz milletine değil umûm-ı alem-i insaniyete karşu hüsn-i ifâsına mecbûr
olduğu en âli vezâ’ifden biri bulunduğundan Hindistan’ın Süveyş Kanalı’ndan olan
yolunun himâyesine her İngiliz hükümeti borçludur”520. İngilizlerin bu politikalarını
1890’lı yıllarda da aynı yaklaşımlar üzerinde şekillendirdiği görülmektedir 521. Lord
Derby’nin bu beyanı aynı zamanda kendinden sonraki hükümetlere, takip edecekleri
politikalar için önemli bir uyarı olarak yorumlanabilir. İngilizler, Mısır’dan çıkacakları
uygun zamanın, kanalın güvenliğinin sağlanmasıyla geleceğini düşünüyordu 522. Bu
mukavele de Mısır’ın masuniyetini ön gördüğünden523 İngiltere’nin istediği doğrultuda
hazırlanmıştır. Baştan beri yürüttüğü politika ile İngiltere, Mısır’ın sair devletlerin
taarruzundan masuniyetini ve Osmanlı Devleti’nin hukukunu düşünür bir görüntü
çizerek Osmanlı Devleti’ni bu mukaveleyi imzalamaya ikna etmiştir 524. Rosebery,
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna riayet olunacağını, “zat-ı hazret-i padişâhinin
hukûk-ı mukaddese-i hükümrâniyesine Mısır’da bulunan bi’l-cümle İngiltere heyet-i
askeriyesi ve sâ’ire taraflarından kemâl-i derece hürmet dirâyet olunacaktır”
cümleleriyle ifade ederek bir nevi teminat vermeyi de ihmal etmemiştir525. Osmanlı
Devleti, 1888 İstanbul Anlaşması’nı hazırlarken İngiltere tarafından, devletin menfaat-i
müşterekelerinin temin edilmesi konusunda, imzalanacak mukavele metninde bile ileride
değişiklik yapılabileceğini söyleyerek ikna etmiştir 526. Osmanlı Devleti’nin, gelinen
süreçte, İngiltere ile anlaşmaktan başka çaresi olmadığına hükmettiği, Mehmed Kâmil
Paşa tarafından dillendirilmiştir527. Bu gerçekten hareket eden Osmanlı devlet
adamlarının, İngiltere’yi Mısır’dan çıkarmanın mümkün olmadığı bir ortamda,
Mısır’daki hukukunun devamını sağlayacak şartları oluşturmak ve bu haklarından
519
Y.EE.,88/40-3a.
Y.EE., 116/56, 2.
521
Y.A.HUS., 256/47.
522
İ.MTZ.(05)., 24/1147.
523
İ.MTZ.(05)., 27/1427.
524
İ.MTZ.(05)., 24/1147.
525
Y.A.RES., 68/3.
526
Y.EE., 116/61
527
Y.A.HUS., 227/79
520
103
mahrum kalmamak için politika ürettikleri anlaşılmaktadır528. İngiltere’nin de Mısır’da
başka bir devletin askerini görmek istememesi, aslında, her iki devletin anlaşmasını
sağlayacak şartları oluşturuyordu. İngiltere’nin, Mısır’a başka bir devletin asker çıkarıp
hâkim olmasını, hayatına hâkim olması ile denk görmekteydi ve bundan dolayı İngiltere
Mısır’daki
yürütüyordu
şartların
529
buna
mâni
olacak
şekilde
oluşturulması
diplomasisini
. Bu cümleden olarak, Osmanlı Devleti’nin, örneğin Rusya ile savaş
durumuna gelmesi durumunda, bu savaşın Süveyş Kanalı ve Mısır’a yayılması tehlikesi
ile karşı karşıya kalınacağını biliyordu 530. Süveyş Kanalı’nın bu tehlikelere karşı
tarafsızlığının sağlanması, İngiltere’nin menfaatlerinin bir gereği idi. İngiliz devlet
adamlarının önem verdiği bir konu olarak Mısır’ın tarafsızlığı bahsi İngilizlerin Mısır
diplomasisinde önemli bir yer tutuyordu531. Başlangıçta Fransa, Mısır’ın tarafsızlığı
konusunda İngiltere ile aynı düşünceleri paylaşıyordu532. İngiltere ile bu konudaki
menfaatlerine dikkat çekerek izleyeceği politikayı çoğu zaman açıklamıştır 533. Martin
Wood, Times gazetesinde bunu çok iyi bir şekilde işlemiştir534.
II- MEHDÎ İSYANI VE SUDAN MESELESİ
Mısır’ın meseleleri başlığı altında işlediğimiz konular arasında Sudan Meselesi de
bulunmaktadır. Zira Sudan Meselesi, İngiltere’nin Mısır’da işgali uzatmak için aradığı
gerekçelere dair önemli bir örnektir535. İngiltere’nin Sudan’daki karışıklıkları bahane
ederek Mısır’dan askerini çekmekten imtina ettiğini görmekteyiz. Sudan’ın, Mısır’ın
güvenliğini tehlikeye atacak bir konumda olması ve bunun İngilizleri endişeye sevk
etmesi, Sudan’ı Mısır Meselesi’nin önemli ayaklarından biri yapmıştır. Sudan’da çıkan
Mehdî İsyanı ve isyanın aldığı hâl, Mısır Meselesi’nin sürekli gündemde kalmasına
sebep olmuştur. Biz de burada, Sudan’da meydana gelen gelişmeleri Mısır Meselesi
üzerinden değerlendirmeye çalışacağız.
528
Y.EE., 116/68; Zaten, “İngiltere’nin Mısır’a yerleşmesi 1888 Süveyş Kanalı
mukavelenamesinin Osmanlı Devleti’ne tanıdığı hakları hiçe indir”mişti Berkol, s.12.
529
Y.EE., 116/65.
530
Y.EE., 116/56, 2.
531
M. P. Hornik, “The Mission of Sir Henry Drummond-Wolff to Constantinople, 1885-1887”,
The English Historical Review, V: 55, I: 220, London 1940, s.602-604.
532
İ.MTZ.(05)., 33/939.
533
Y.EE., 116/56, 4.
534
Y.PRK.KOM., 7/19.
535
Y.PRK.EŞA., 5/81.
104
Sudan, özellikle başkenti Sinar altın madenleri konusunda oldukça zengin bir
coğrafya idi. Bu özelliği ile Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’ı yapılandırma sürecinde önemli
bir ekonomik kaynak niteliğindeydi536. Yine, Sudan’daki ticarî hayat önemli bir gelir
kaynağıydı. Mehmed Ali Paşa her iki kaynağı ele geçirmek maksadıyla Sudan’a sefer
düzenlenmesi kararı almıştı537. Mehmed Ali Paşa, bu amaçla, 1819 yılında Sudan’a
küçük oğlu İsmail Paşa komutasında bir ordu göndererek ilk seferi düzenlemiştir538.
Ancak bu seferde İsmail Paşa’nın ihmalkârlıkları neticesinde tam bir başarı
sağlanmamıştır539. Mehmed Ali Paşa, 1821 yılında Sudan’a yapılan ikinci seferle
Sudan’ı hâkimiyeti altına almıştır540. Bu sefer sonucunda 1821 yılında Sudan’ın tamamı
Osmanlı topraklarına katılmıştır541. Ancak Mehmed Ali Paşa, Sudan’da tam kontrolü
1824 yılının sonlarına doğru sağlayabilmiştir542. Mehmed Ali Paşa, Sudan’ı fethettikten
sonra buranın idarî yapısında önemli değişiklikler gerçekleştirmiştir543. Dağınık olan
Sudan idaresi birleştirilmiştir544. Mehmed Ali Paşa, Sudan’ın doğal limanları olup, Cidde
Eyaleti’ne bağlı olan Masû’a ve Sevâkin limanlarının Mısır’a ilhakını talep ederek
Sudan’ın bütün ticaretine hâkim olmak istemiştir. Ancak Osmanlı Devleti bu talebi
yerinde bulmayarak limanların gümrüğünü senelik altı bin kese kadar (125000 frank) bir
536
Gabriel R. Warburg, “The Turco-Egyptian Sudan: A Recent Historiographical Controversy”,
Die Welt des Islams, V: 31, I: 2, 1991, s.197-199; P. M. Holt, A History of The Sudan From The
Coming of İslam to The Present Day, Fourth Edition, Logman Press, London 1988, s.47; Ahmet
İbrahim, s.206.
537
Khaled Fahmy, Mehmed Ali Paşa’nın Sudan’ı ele geçirmek istemesinin temel amacının,
Sudan’dan insan gücü olarak kullanılabilecek kölelerin Mısır’ın hizmetinden kullanmak olduğunu
söyler Fahmy, Paşanın Adamları, s.85-88; İsmail Hakkı Gürsoy, The Establish of Anglo-Egyptian
Rule in The Sudan 1897-1914, (Unpublished Degree of Master Tesis in History), 1986, s.1; A. B.
Theobald, The Mahdiya: A History of The Anglo-Egyptian Sudan, 1881-1899, Longmans Green,
London 1952, s.8-9.
538
W. Nicholls, The Shaikiya, Dublin 1913, s.28; Wallis Budge, The Egyptian Sudan Its History
And Monuments, V: II, Trubner&Co, London 1907, s.211-212; Demetrius C. Boulger, The Life of
Gordon, T. Fisher Unwin, London 1896, 141.
539
Ömer Kâmil, s.54; Robinson, s.48-51.
540
P. G. Elgood, “The Situation in Egypt”, Journal of the Royal Institute of International Affairs,
V: 6, I: 5, s.300; Fahmy, Paşanın Adamları, s. 85; Ahmed İbrahim, s.204-205.
541
Robinson, s.47-48; Kutluoğlu, 1998: 41-42; Richard Hill, Egypt in The Sudan 1820-1881,
Oxford University Press, Great Britain 1959, s.8-9; Holt, A History of The Sudan From The Coming of
İslam to The Present Day, s.48-51.
542
Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, İstanbul 1996, s.142-143.
543
Edwin De Leon, The Khedive’s Egypt: Or, The Old House Of Bondage Under New Masters,
Seakle&Rivington, London 1877, s.344-345; Orhonlu, s.144-145.
544
Adil Doğru, Sudan Dosyası, Akabe Yayınları, İstanbul 1986, s.15.
105
ücretle Mısır’a geçici iltizâm olarak verip işi geçiştirmiştir545. Sultan Abdülmecid
döneminde de 1841 tarihli fermanla, Nub(y)a, Kordofan ve Darfur gibi Sudan’a bağlı
yerler, Mehmed Ali Paşa’ya, ömrüyle kaim olmak üzere tevcih edilmiştir 546. Mısır Valisi
Abbas Hilmi Paşa döneminde Sudan ile ilişkilerin esir ticareti odaklı yürüdüğü
görülmektedir. Bu yüzden Said Paşa da, Abbas Hilmi Paşa’dan aldığı Sudan için yeni bir
şeyler yapamasa da köle getirilmesini yasaklayarak engellemeye çalışmış; ancak başarılı
olamamıştır. Sudan İsmail Paşa dönemine kadar büyük bir değişiklik yaşamaksızın bu
şekilde Mısır idaresinde kalmıştır547. İsmail Paşa ile birlikte Mısır’da yeni bir yayılma
dönemi başlamıştır548. İsmail Paşa, Sevâkin ve Masû’a limanlarını, 1867’de Berber’i ve
1875 Zeyla’yı549 ele geçirmiştir. İsmail Paşa, Sudan seferleri ve fetihleri sonunda on
milyonun üzerinde bir nüfusa sahip, 2.250.000 km2 alanın sahibi olmuştur550. Bu sınırlar,
Bahr-ı Muhit-i Hindî’den Kap Gordof’a ve Sudan içerisinden- hatt-ı istiva (Ekvator)’ya
kadar geniş bir alanı kaplamaktaydı551. İsmail Paşa’nın bu yayılma siyaseti sonucunda,
Nil havzasında Mısır arazisi genişlemiş ve merkezi Hartum olmak üzere bir Sudan
eyaleti teşkil edilmiştir552. Sudan, Mehmed Ali Paşa’nın fethinden itibaren 1821-1881
Türk yönetimi, 1881-1898 Mehdî idaresi ve 1898-1952 İngiliz Mısır ortak idaresinde
yönetilmiştir553.
İsmail Paşa’nın idaresi altında oldukça genişleyen Mısır toprakları, idaresi güç
olduğu bir coğrafya şekline bürünmüştür. Sudan’da başlayan karışıklıklar neticesinde
ortaya çıkan siyasî süreç, Mısır’ın işgalini hazırlayan şartları doğurmuştur. Sudan’da
545
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.8.
A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 13.
547
Dunn, s.3.
548
Charles Neufeld, A Prisoner of The Khaleefa, Chapman&Hall, London 1899, s.350; Hill, s.8-9.
549
“Aden Körfezi’nin batısındaki Zeyla İskelesi tarih boyunca önemli konumda olup halen Somadi
Devleti sınırları içinde yer almaktadır. Kızıldeniz’e giriş noktasındaki bu iskele XIX. Asrın ikinci
yarısında önce Yemen Eyaleti arkasından da Mısır Hıdivliği tarafından idare edildi. Bu asırdaki
konumu Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olduğu kadar, Kızıldeniz’in batı sahillerini ele geçirmeye
çalışan Avrupalı devletlerin dikkatini üzerine çekmesiyle daha da önem kazandı. Bilhassa buradaki
mevcud hakların muhafaza edilmesi için son derece stratejik bir noktada yer aldığı için devletin iç
siyasetinde de uzun yıllar devam edecek bir siyasî mesele haline dönüştü” Ahmet Kavas, “Doğu
Afrika Sahillerinde Osmanlı Hâkimiyeti: Kuzey Somali’de Zeyla İskelesi’nin Konumu”, İslam
Araştırmaları Dergisi, S: 5, İstanbul 2001, s.109; Orhonlu, s.148, 150.
550
Hennebert, 15.
551
is-Sanafiri, s.118.
552
Mccoan, s.2-3.
553
Warburg, s.209; Jok Madut Jok, Warand Slavery in Sudan, United States of America 2001, s.X.
546
106
çıkan Mehdî isyanının Sudan ve Mısır’ı kriz sürecine sokması, Sudan’ın Mısır Meselesi
çerçevesinde gündeme gelmesine sebep olmuştur.
Sudan’da isyan, ilk olarak, Vadi-i Halfa’nın güneyinde İslamî bir hareket şeklinde
ortaya çıkmıştır554. Sudan isyanını harekete geçiren olay, Sudan’da Mısır adına vergi
toplayan Faşoda müdürü ile bir kayık ustasının oğlu olan Muhammed Ahmed arasında
çıkan kavgadır555. Muhammed Ahmed bu kavgadan sonra 29 Haziran 1881 tarihinde
Mehdîliğini ilan etmiştir556. Muhammed Ahmed, Sudan eşrafına mektuplar göndererek
Mehdî olduğu iddiasıyla, kendi etrafında toplanmalarını istemiştir. Bundan sonra
Muhammed Ahmed’in etrafı kalabalıklaşmaya başlamış ve böylece Sudan’da, Sudan’ın
mukadderatını etkileyen Mehdî hareketi başlamıştır557. Hareketin dinî bir hüviyet
taşıması Müslüman Sudan halkının harekete daha fazla bağlanmalarını sağlamıştır558.
Muhammed Ahmed, halkın teveccühünü kazanmak için münzevî bir hayat yaşamıştır.
Etrafı çok hızlı bir şekilde kalabalıklaşan Mehdî önemli bir kuvvet hâline gelmiştir559.
Bunun yanında, Sudan halkının Mehdî hareketine katılmasına sebep olan çeşitli etkenler
bulunmaktaydı. Bunlar, kötü yönetimden kaynaklanan, ekonomik geriliğin yarattığı
sorunlardı560. Ancak asıl önemlisi, Mısır ve Sudan’ın İngiliz kontrolünde olmasıdır.
Bütün bunlar Sudan’da önemli hoşnutsuzluklara sebep olmuştur. Bu yüzden hareket
İngiliz karşıtı olarak şekillenmiştir561. Yine köle ticaretine getirilen yasaklamalar
Sudan’da Mehdî hareketine katılımı etkilemiştir562. “Bu nedenler, Sudan’daki Mehdî
hareketinin, geniş bir toplumsal destek bulmasına sebep olmuştur. Muhammed Ahmed,
yakınında bulunan ve ona kayıtsız şartsız bağlı olan dervişler [ve] geçimlerini köle
ticareti ile sağlayan kabileler ile her türlü devlet otoritesine karşı çıkan kabileler gibi
çeşitli toplumsal gruplar tarafından geniş bir şekilde desteklenmiştir”563. Başta, küçük
554
Alice Moore-Harell, “TheTurco-Egyptian Army in Sudan on the Eve of theMahdiyya, 187780”, International Journal of Middle East Studies, V: 31, I: 1, Cambridge 1999, s.19; Alice MooreHarell, “The Life of the Sudanese Mahdi”, Middle Eastern Studies, V: 45, I: 4, London 2009 s.684.
555
Kızıltoprak, s.191.
556
P. M. Holt, The Mahdist State in The Sudan 1881-1898, Oxford 1958, s.37-42; Mekki Shibeika,
British in The Sudan 1881-1902, Oxford University Press, London-New York-Toronto 1952, s.2022.
557
Shibeika, s.47.
558
Orhonlu, s.153.
559
Yalçınkaya, 149-150.
560
Moore-Harell, “The Turco-Egyptian Army”, s.19-20.
561
Warburg, s.204.
562
Hennebert, s.37-38.
563
Kızıltoprak, s.191.
107
bir hareket olmasına rağmen, Sudan’da görevli bulunan Mısır ordusunun yetersizliği, bu
hareketin hızlı bir şekilde büyümesine neden olmuştur564. İlk başlarda İngilizler de bu
hareketin önemini anlayamamışlardır. Ta ki, Hicks’in ordusuyla birlikte büyük bir
hezimete uğramasına kadar. Bu tarihten sonra Gladstone başta olmak üzere İngilizler,
Mehdî hareketinin ciddiyetini kavramışlardır. Bu yüzden Sudan’a dair yeni politikalar
tayin etmek ve bu hareketin yok edilmesini sağlamak üzerinde yeni paradigmalara
yönelmek zorunda kalmışlardır565. İlk olarak Mısır ordusunun asker sayısının arttırılması
ve Sudan’a Mısır ordusu eliyle müdahalede bulunulması ilkesini benimsenmiştir566.
Sudan’da ortaya çıkan bu hareket Mısır için oldukça önemli bir olaydır. Çünkü
Mısır kuvvetleri büyüyen hareketin karşısında oldukça âciz bir durumda kalmıştır567.
Mehdî kuvvetleri ilk önce Yusuf Ziyâ Paşa kumandasındaki Mısır ordusunu büyük bir
hezimete uğratmış, ordunun üçte birinden fazlası zâyi olmuştur568. Hıdiv Mehmed
Tevfik Paşa da, Sudan’daki isyanı bastırmak için emekli subay Hicks’i ücretli olarak
orduda görevlendirmiştir569. Ancak General Hicks kumandasındaki 10 bin kişilik ordu,
Mehdî kuvvetleri karşısında tutunamamış570 ve Mehdî kuvvetleri tarafından yok
edilmiştir. Bu, Hicks için oldukça trajik bir son olmuştur571. Bu yeni olayla durum,
İngiliz konsolosun deyimiyle “gittikçe kesb-i ehemmiyet etme”ye başlamıştır572. Mehdî
kuvvetleri karşısında alınan bu yenilgi, General Hicks’in hayatına mâl olmuştur573.
Mehdî’nin kazandığı bu zafer, hareketin bütün Sudan’a yayılmasını sağlamıştır574. 1881
ve 1882 yılları Mehdî’nin seri zaferleriyle geçmiştir. Ancak Mehdî’nin esas zaferi, 19
Ocak 1883’te, Kordofan’ın başkenti El-Ubeyd’i ele geçirmesi sırasında gerçekleşmiştir.
Bu son zafer, Mehdî Hareketi’nin kolay kolay bastırılamayacak bir güç hâline geldiğini
564
Moore-Harell, “The Turco-Egyptian Army”, s.20.
Calvin Alexander Roberts, The Egyptian Question And The Triple Alliance, 1884-1904,
(Doctor of Philosophy in History), New Mexico, 1973, s.20-21; Hornik, s.601-602.
566
Y.EE., 117/11.
567
Y.PRK.EŞA., 5/81.
568
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.87; Shibeika, s.48-50.
569
Mekki Abbas, The Sudan Question, Faber and Faber Limited, Londra 1951, s.35; Holt, A
History of The Sudan, s.92; Holt, The Mahdist State, s.61-63; Theobald, s.65.
570
Bowen, s.143-144.
571
Marsot, Mısır Tarihi, s.77; Hennebert, s.77-78; Harold E Raugh, The Victorians at War, 18151914 An Encyclopedia of British Military History, California-London 2004, s.166.
572
İ.MTZ.(05)., 23/1111.
573
Shibeika, s.105-108; Theobald, s.65-66.
574
Archer, s.39-40; Barthorp, s.73-74.
565
108
göstermiştir575. Sudan’da, Mehdî hareketi ve savaşları nedeniyle bozulan asayişin
yeniden sağlanamaması, Mısır’ın asayişini çok ciddi bir şekilde etkilemek tehlikesini ve
dâimî bir asayişin büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalması sorununu ortaya
çıkmıştır576. General Hicks’in ordusuyla birlikte yok edilmesi, İngiltere’nin Sudan’a dâir
düşüncelerinde kırılmalara sebep olmuştur. İngiltere bu yeni durum karşısında,
Sudan’dan çekilme kararı almıştır577. Mısır Hükümeti’nin, isyanın ciddi boyutlara
ulaştığı sıralarda, Sudan’ı kontrol altına almaya çalıştığı görülmektedir. Ancak Mısır
idaresi Sudan’daki karışıklıkların üstesinden gelecek kudrete sahip bulunmuyordu. Zaten
Sudan’da böyle bir karışıklığın ortaya çıkması, Mısır hükümetinin Sudan’daki idareyi iyi
tanzim edememesinden kaynaklanıyordu 578. Kısacası Mısır hükümeti, Sudan’ı
yönetmekten âciz bulunmaktaydı. Bu âcizlik, Sudan’daki karışıklık hâlini takviye
ediyordu579. Görüldüğü gibi Mısır hükümetinin Sudan’daki konumu; Sudan’ı, tabiri
caizse sahipsiz bir şekilde bırakmıştı. Mısır Hükümeti’nin bu konumu hem Osmanlı
Devleti hem de İngiltere tarafından iyi biliniyordu. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları
Mısır’daki hâlin tesviyesi yani, Mısır idaresinde yapılacak ıslahatla Mısır’da idarî ve
askerî yapının düzeltilmesi gerektiği üzerinde durmuştur. Sultan II. Abdülhamid de,
Sudan’daki idarî durumun ıslahına teşebbüsten önce Mısır’daki durumun hemen ıslah
edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Böylelikle Sudan’da asayişin temin edileceğini
belirtmiştir580. Bu olmadan Sudan’a asker gönderilmesinin yararlı bir sonuç
doğurmayacağı, yine Sultan II. Abdülhamid tarafından belirtilmiştir581. Sultan II.
Abdülhamid’in bu yaklaşımı, Sudan’a bir dış müdahale kapısının açılmasını
engellemeye yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir.
Mısır Meselesi, uzun süredir bir sonuç alınaması dolayısıyla karışık bir halde
bulunuyordu. Sudan’da ortaya çıkan isyan Mısır Meselesi’nin önemini daha da
artmıştı582. Bu nedenle Sudan’daki olaylar, sadece Osmanlı Devleti ile Mısır hükümeti
arasında halledilecek mahiyette bırakılmayacaktı. Bunun en önemli sebebi İngiltere’nin
bölge üzerinde tanzim ettiği politikalardır. İngiltere, çıkarlarını korumak için bölgede
575
Y.A.HUS., 268/152.
Y.PRK.EŞA., 5/81.
577
Gençoğlu, s.89.
578
Y.EE., 4/68.
579
Y.EE., 4/57.
580
Y.EE., 4/68.
581
Y.EE., 4/57.
582
Y.EE., 4/66.
576
109
bulunuyor ve bunu sağlayacak politikalar yürütüyordu. Ayrıca Sudan’daki isyanın
önemli sebeplerinden birisi yabancılardan ve özellikle İngilizlerden duyulan rahatsızlık
olduğundan583 ve hedefte sömürgeciler tarafından kuşatılan toprakların kurtarılması
bulunduğundan584, bu durum İngilizler için önemli bir sorun teşkil ediyor, bu yüzden de
İngilizlerin bu politikalarını daha önemli kılıyordu. İsyanın gün geçtikçe yayılan ve güç
kazanan bir hareket hâlini alması ve ilk iki yılda Mısır ordusunun birkaç kere hezimete
uğraması, özellikle General Hicks’in feci bir şekilde ordusuyla birlikte yok edilmesi,
meselenin ciddiyetini göstermekteydi. Bu da İngiltere’yi Sudan’daki olaylara karşı yeni
politikalar geliştirmek zorunda bırakmıştır. Hicks tecrübesini tekrar yaşamak istemeyen
İngilizler, işi daha sistematik bir şekilde halletmek için çare arayışlarına yönelmiştir 585.
Bu süreçte birkaç farklı yaklaşım deneyen İngiltere, Sudan’dan, prestij kaybemeden
çıkmak için işi daha sıkı tutmaya karar vermiştir. Bu yüzden İngilizler, Sudan’da
bulunan askerî garnizonların güneyde toplanmasına karar vermiştir ki, bu Sudan
içlerinden çıkmak anlamını taşıyordu. Bu görev 18 Ocak 1884 tarihinde General
Gordon’a verilmiştir586.
Gordon 1874 yılında Sudan genel valiliği görevine atanmış ve burada yaklaşık iki
yıl kalmıştı587. Bu yüzden Sudan’ı tanıyordu588. Mehmed Tevfik Paşa da karışıklıkların
giderilmesine yönelik Sudan’da birtakım idarî düzenlemelere gitmek kararını verdi.
Bunun için birtakım sebepler belirtildikten sonra, Sudan’da yaşayan büyük ve nüfuzlu
ailelerin bağımsız bir hale getirilerek burada yeni bir yönetim mekanizmasının kurulması
gerektiği, bu işin de, General Gordon’a verildiği Mehmed Tevfik Paşa tarafından,
Meclis-i Nüzzar’a bildirildi589. Bu karar şüphesiz İngilizler tarafından alınmıştı ve
uygulama görevi Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’ya verilmişti. İngiliz Hükümeti tarafından
Gordon’a verilen bu görev, Sudan genel valiliği şeklinde ifade edilebilir590. Gordon
Sudan’daki sorunu, mâlî konularda İngiltere tarafından desteklenirse, çözeceğini ve
583
Yalçınkaya, s.149-150.
Y.A.HUS. 227/78.
585
Kızıltoprak, s.196.
586
Veysel Akdoğan, Sudan Mehdisinin İsyanına Dair Bazı Osmanlı Vesikaları, ((Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1993, s.28; Gençoğlu, s.89.
587
F. W. Moffitt, “Some Despatches from Khedive Ismail to Major-General Charles Gordon”,
Journal of the Royal African Society, V: 34, I: 135, London 1935, s.110.
588
Orhonlu, s.151.
589
Akdoğan, s.28.
590
Arher, s.186-187; Hill, s.144-145; Shibeika, s.49; Theobald, s.75-78.
584
110
Sudan’ın elden çıkmaması için gerekli gayret ve hizmeti yapacağını vaat etmişti 591.
Gordon kendisine verilen genel valilik göreviyle Sudan’da küçük küçük Sultanlıklar
kurma işine girişmiş, köle ticaretini serbest bırakmış ve vergileri affederek halkın
güvenini sağlamaya çalışmış, mahkûmları affetmiş ve böylece de Mehdî hareketinin
önüne geçeceği düşüncesine kapılmıştır592. Ancak Sudan’da durum General Gordon’un
sandığından da vahimdi. Mehdî hareketi Sudan’da oldukça güç kazanmış ve etkin bir
hale gelmişti. Sudan, Gordon’ın 1876 yılında bıraktığından çok daha fazlası idi.
Sudan’daki durumun ciddiyetini kavrayan General Gordon, Mehdî hareketinden
çekinmeye bağlamıştı. Bu yüzden Mehdî’ye, bir miktar para ile Kordofan Emirliği’ne
tayin olunduğuna dair bir berat göndermiş, bu, Mehdî tarafından reddedilmiştir. Bunun
üzerine General Gordon ona bir uyarı mektubu göndererek Hartum’da beklemesini
bildirmiştir593. Gordon ile Mehdî arasında gıyapta ortaya çıkan gerginlik, hareketin daha
da çok yayılmasına sebep olmuştur. Zira Gordon’un Sudan’daki varlığı Mehdî
hareketinin halk arasında daha fazla itibar görmesini sağlamıştır 594. Mehdî hareketi her
geçen gün yayılırken Sudan’da çok önemli bir güç haline gelmiştir. Gordon da Sudan’da
durumun gerçek yüzünü görünce tahliye konusunu gündeme almıştır. Bunun için
Kahire’den asker gönderilmesini talep etmiştir595. Bu arada Mehdî kuvvetleri Hartum’u
ele geçirmiş ve Gordon’un etrafını sarmışlardı596. Gladstone da, 22 Aralık 1884
tarihinde, General Wolseley’e Gordon’u kurtarmak için Sudan’a gitmesi talimatını
vermiştir597. Wolseley, 10 bin kişilik ordusuyla, 20 Ocak 1885 tarihinde, Hartum’a
varmıştır. Ancak Wolseley Hartum’a vardığında iş işten çoktan geçmişti 598. Çünkü
Wolseley’in kuvvetleri Hartum’a vardığında Hartum Mehdî kuvvetlerinin eline
geçmişti599. Mehdî ordusu şehre girerek, Gordon’un yardım almasına fırsat
591
Andrew Haggard, Under Crescent and Star, William Blackwood And Sons, London 1895,
s.123-127.
592
Gençoğlu, s.89-90.
593
Akdoğan, s.30.
594
Moore-Harell, “The Turco-Egyptian Army”, s.22.
595
Altunay-Şam, s.166.
596
Sir George Arthur, TheLetters Of Lord And Lady, William Heinemann, London 1922, s.114;
Shibeika, s.47-48.
597
Raugh, s.145-148.
598
Kızıltoprak, s.197.
599
G. Arthur, s.114; Warburg, s.13.
111
bırakmamışlar ve Gordon’u öldürmüşlerdi600. Mehdî kuvvetlerinin Hartum’u ele
geçirmesi, İngiltere’nin Sudan politikasında yeni kırılmalara sebep olmuştur. Çünkü
General Gordon’un ölümü İngilizleri yasa boğmuş 601, Gladstone bu olaydan sonra ciddi
bir itibar kaybederek yoğun eleştirilere muhatap olmuş ve olayların sebep olduğu siyasî
gelişmeler üzerine, Haziran 1885’te, Gladstone iktidarını kaybetmiştir602. Gordon’un
ölümüyle sonuçlanan olaylar, İngilizlerin Sudan politikasının başarısızlığına işaret olarak
algılanmış, bu durum İngilizlerde panik hâli oluşturmuştur603. Bu yüzden de İngilizlerin
sağlıklı politikalar tayin etmelerini zorlaştırmıştır604. Bu duruma karşı İngilizler, tedbir
olarak, Osmanlı Devleti’ne, Sevâkin’e asker göndererek burayı merkeze bağlanmasını
teklif etmiştir605. Tabiî ki, bu teklif Sultan II. Abdülhamid tarafından bir hile olarak
algılanmış ve Sevâkin’e asker sevki konusunun Mısır üzerinden halledilmesi gerektiği
şeklinde cevaplanmıştır.
İngilizler, zamanında Hartum’a asker göndermeyerek önemli bir hata işlemişlerdir.
Bir başka hata ise, Sudan’ın sair yerlerinde uğradıkları mağlubiyetler nedeniyle
Dongola’nın tahliye edilmesi ve buranın muhafaza edilmesine önem verilmemesi
olmuştur606. Bu iki stratejik hata, İngilizleri Sudan’da hiç beklemedikleri bir sorunla
karşı karşıya bırakmıştır.
1886 yılında Sudan Meselesi hakkında Osmanlı ve İngiliz komiserleri arasında bir
dizi müzakere gerçekleşti. Bu müzakerelerde Sudan’da isyancıların yanında yer alanlar
üzerinde tesiri olacak bir Mısırlı memurun bunlara nasihat etmek üzere gönderilmesi
kararı alındı607. Miralay Yusuf Şehri Paşa, her iki tarafın da kabulüne mazhar bir memurı siyasî olarak 11 Mayıs 1886 tarihinde tayin edilmiştir. Maiyetine de Sudan’da müdür
muavinliği yapmış olan Cevdet Bey verilmiştir608. Yusuf Şehri Paşa, Sudan’da durum
tespiti yapmak için çalışmalara başlamış, birçok önemli girişimlerde bulunmuş, isyan
bölgelerine gitmiş, halkı ve bölgenin ileri gelenlerini dinlemiş ve Sudan’da isyancı
600
Grazia Vuoto, The Imperial İdeas of Lord Salisbury, 1851-1902, (Unpublished Degree of
Doctor of Philosophy), Montreal 1999, s.536; Akdoğan, s.35; Holt, A History of The Sudan, s.95;
Theobald, s.116-119.
601
Abbas, s.40.
602
Gençoğlu, s.90.
603
Vuoto, s.537.
604
Altunay-Şam, s.165.
605
Kızıltoprak, s.183.
606
Y.PRK.EŞA., 5/81.
607
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.189.
608
BEONGG.d., 743, 6.
112
kuvvetlerin ve Mehdî’nin ölümünden sonra Halife Abdullah’ın halktan nasıl bir destek
aldığını araştırmıştır. Yusuf Şehri Paşa, 14 Haziran 1886 tarihinde yazdığı raporunda,
isyancıların halkı zor kullanarak yanlarına çektiklerini belirterek; bunun için
demiryollarını tahrip etmek, haraç toplamak ve halkı buğdaydan başka ürün ekmemek
gibi zorlamalarla karşı karşıya bıraktığını ifade etmiştir. Halkın da bu durum karşısında
istemeyerek isyancılara katılmak zorunda kaldığı, yine Yusuf Şehri tarafından ifade
edilmiştir. Osmanlı Devleti ve Mısır Hıdivliğinden beklenen yardımların gelmemesinin
de isyana karşı çıkan Sudanlıları zor durumda bıraktığı, Yusuf Şehri Paşa’nın şu
sözlerinden alaşılmaktadır: “Sudan halkının çoğu, hatta Halife ile birlikte olan
isyancıların büyük bir kısmı hükümet taraftarı ancak, korkudan dolayı karşı tarafta yer
alıyorlardı”609. Yusuf Şehri Paşa, bu şekilde isyancıların tarafına zorla geçenlerin
yanında, gönüllü olarak isyana katılanların da varlığından söz etmiştir. Zaten Mehdî
hareketinin bu kadar yayılıp bütün Sudan’ı tehdit edecek duruma gelmesi, halkın zorla
kazanılması ile mümkün değildi. Sudan halkı bu sebeplerle isteyerek ya da istemeyerek
isyana iştirak etmişlerdi. Bu durum Mehdî’nin insan gücü kaynağını oldukça arttırmıştır.
Yusuf Şehri Paşa’nın Sudan’dan gönderdiği raporlardan, Sudan’da güvenliği
sağlayacak askerî gücün yetersiz olduğu ve bunun sonucunda isyanın kolay ve hızlı bir
şekilde yayıldığı anlaşılmaktadır.
Ahmed Muhtar Paşa, Sudan’daki sorunu çözmek için bir dizi çözüm önerilerini bir
rapor halinde İngiliz Komiser Drummond Wolff’a iletmiştir. Buna göre, Mısır ordusunda
muharip asker sayısı 16.800’e çıkarılmalı, kaynak da, İngiliz işgal askerine senelik
olarak ödenen iki yüz bin Cüneyh’ten kısıntıya gidilerek buradan artan para ile
sağlanmalıdır. Sudan’ın geri alınması ve Mehdî hareketinin önlenmesi için İngiliz
ordusu veya İngiliz-Mısır ordusunun birlikte harekete geçme önerisi mümkün değildir610.
Bunun yerine Mısır’da idare ve ordu yeniden düzenlenerek bu görevi tek başına
üstlenmelidir. Mısır ordusunun komutası aslen Mısırlı olan veya uzun süre Mısır’da
kalmış bulunan yabancılardan oluşturulmalıdır. İngiliz asıllı bir subayın serasker olması,
Mısır ordusunun yararına değildir. Mısır ordusu içinde bulunan yabancı subayların
sayısının azaltılması şarttır. Böylelikle ordu harcamalarında önemli miktarlarda tasarruf
609
Kızıltoprak, s.232-233.
Orhonlu ise “Mehdî meselesi dolayısıyla Mısır ve İngiliz kuvvetleri birlikte hareket etmek
zorunda idiler” der. Orhonlu, s.153.
610
113
yapılmış olur. Bunlar yapılınca Mısır’da İngiliz ordusuna ihtiyaç kalmayacaktır. Ancak
Ahmed Muhtar Paşa’nın bu teklifleri, Gladstone tarafından kabul edilemez nitelikte
bulunarak reddedilmiştir611.
Ahmed Muhtar Paşa, Mısır ordusunun sayısı arttırılmadan Sudan’daki durumun
mevcut ordu ile çözülemeyeceği kanaatindeydi. Drummond Wolff’a ilettiği raporunun
en önemli konusu, şüphesiz, Mısır ordusunun sayısının arttırılmasıydı. Bu teklifin
İngilizler tarafından reddedilmesi, işin olduğu gibi bırakılması anlamına gelmekteydi.
İngilizler, Sudan’daki durumu bahane ederek Mısır’da kalıcı olmanın peşindeydi.
Ahmed Muhtar Paşa’nın bu teklifini kabul etmeyen İngilizler, Mısır’da kalmak için
Sudan Meselesi’ni yeni bir bahane bulana kadar kullanacağını göstermekteydi.
Sudan’daki durumun kesb-i emniyet etmesi de sürecin İngilizlerin politikalarına uygun
bir şekilde gerçekleştiği varsayımını desteklemektedir. Ahmed Muhtar Paşa’nın,
İngilizler tarafından reddedilen tekliflerini değiştirerek yeni bir rapor hazırlaması ve
bunun tekrar reddedilmesi İngiltere’nin Mısır’ı asla terk etmek istemediğine dâir önemli
bir göstergedir612. Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin bu teklifleri kabul etmemesini
Mısır’daki tahliye sürecini gündemden düşürme girişimi olarak yorumluyordu.
İngilizlerin Sudan’da da, Mısır’dakine benzer bir süreci gerçekleştirmeye ve burayı da
Mısır gibi işgal etmeye çalıştıkları, yine Ahmed Muhtar Paşa’nın tespitleri
arasındaydı613. Sudan, konum itibariyle iç Afrika’nın anahtarı olarak değerlendirilebilir.
İngilizleri Sudan’ın, özellikle Süveyş Kanalı açıldıktan sonra bu önemi daha açık bir
şekilde görmekteydi ve ortaya koyduğu politikalarla bunu göstermiştir. Sudan’daki
karışıklıklar, Mısır gibi Sudan’ı da İngiliz işgaline açık hale getirecek siyasî şartların
oluşturulması için İngilizlere önemli fırsatlar vermişti 614. Bölgeyi kontrol altına almak
isteyen İngilizlerin, Sudan’daki karışıklık hâlini devam ettirmek için istekli davranacağı
muhakkaktır. Çünkü Sudan’a bağlı Kızıldeniz sahilleri özellikle Süveyş Kanalı
açıldıktan sonra çok önemli bir stratejik mevkiye yükselmiştir615. İngilizlerin Mısır’ı
kontrol altına alıp Süveyş Kanalı’nın stratejisini ele geçirmeleri, Sudan meselesini
İngiltere için çok daha önemli hâle getirmiştir. Bu durum, İngiltere’nin bölgede çıkan
611
A.MKT.MHM. 487/23.
A.MKT.MHM. 487/23.
613
A.MKT.MHM. 487/23.
614
Y.EE., 117/11.
615
Y.EE., 117/11.
612
114
sorunlara karşı yeni politikalarla cevap vermeye çalışması ile görülmektedir. İngilizlerin
Sudan limanlarındaki faaliyetleri ve ticarî çıkarları yine İngiltere’nin bölge hakkındaki
politikalarını etkilemiştir616.
İngiltere’nin bölgeye dair ortaya koyduğu politikaları ve sebeplerini iyi bilen
Osmanlı devlet adamları, Sudan’daki karışıklıklarda İngilizlerin dahli olduğunu
düşünüyorlardı. Ahmed Muhtar Paşa, Mehdî isyanında Gordon’un parmağı olduğunu
belirtip, bunun nedenini de Sudan’daki doğal kaynaklar, Sudan’ın kalabalık nüfusu ve
Hint yolu ile Sevâkin gibi önemli stratejik bölgelerin burada olması şeklinde
açıklamıştır617. Yine Ahmed Muhtar Paşa, İngiltere’nin Sudan’da hükümet-i Arabîye
teşkil etmek için uğraştığını; dolayısıyla bu konuya önem verilmesini İstanbul’dan
istiyordu618. İngilizler bunu yaparak öncelikle Sudan’ın Mısır’dan ayrılmasını sağlayarak
Sudan’ı kendi kontrollerinde bir yer haline getirmek istiyorlardı. Bu, 1890’lı yıllarda
daha açık bir şekilde görülecektir619. İngilizlerin Sudan’da kontrolü sağlamaları, onlara,
bütün Müslümanlar için önemli bir anlamı olan Cidde gibi bir noktanın ele geçirilmesi
fırsatını verecektir620. Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin bu tasavvurlarını bildiğinden,
daha Mehdî isyanının başladığı ilk zamanlarda Ahmed Muhtar Paşa’yı, dikkatli olması
hususunda uyarmıştır. Çünkü Sudan’daki isyancılar arasında Mısır’da çıkan ihtilal
teşebbüsünde bulunanların olduğu ve bunların isyana yön verdikleri, Mabeyn’den
sadarete gönderilen tezkerede bildirilmiştir621. Bu isyancılar arasında Ahmed Arabî ile
birlikte hareket eden askeri taburlar ve Mısırlı subayların da olduğu belirtilmiştir622. Yine
Sultan II. Abdülhamid, Sudan’daki karışıklıkları Ahmed Arabî vakasının devamı, ikinci
Ahmed Arabî vakası olarak görüyordu623. Sultan II. Abdülhamid bu işi İngilizlerin Mısır
yönetimi ile birlikte yapmaya çalıştıklarına dâir kanaatlerini de belirtmişti624. Sudan’daki
616
Orhonlu, s.149.
Y.EE., 18/17.
618
İ.MTZ.(05)., 33/1912.
619
Y.A.HUS., 306/34.
620
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.190.
621
İrtem, s.100.
622
Altunay-Şam, s.210.
623
Y.EE., 3/11; “Mısırlılar ve İngilizler tarafından ortaya çıkarılmış ikinci Arabî denilen ve
mehdîlik iddiasında bulunan eşkiyanın Arabi’nin çeşitli cinsteki efradından oluşan ve burada feriklik
(orgeneral) rütbesine çıkarılan asker kaçağı M. Beyker’in komutasındaki askerlerin (gelen telgraf ve
yazılardan aynı zamanda valilerin o tarafa gönderdikleri habercilerden alınan bilgiye göre) otuz beş
bin erden ibarettir” Mehmed Hocaoğlu, İkinci Abdülhamid’in Muhtıraları (Belgeler), Kamer
Yayınları, İstanbul 1998, s.192;
624
Y.EE., 4/68; Y.EE., 4/57.
617
115
isyan sürecinin Ahmed Arabî meselesi ile paralellikler taşıması, İngiltere’nin Sudan’a
müdahale etmek için fırsat yaratmaya çalışmasına önemli bir gösterge olarak kabul
edilebilir625. İngilizler Mısır’da sahneye koyduğu oyunun ikinci perdesini Sudan’da
yeniden sahneye koymuş gibi gibi görünüyor. İskenderiye’de ortaya çıkan karışıklıklar,
İngilizlere, Mısır’a girmek için iyi bir bahane teşkil ederken Sudan’daki karışıklıklar da
hem Sudan’da kontrolü ele almak hem de Mısır’daki işgali uzatmak için geçerli
gerekçeleri oluşturmuştur626. Sultan II. Abdülhamid, Sudan’daki bu isyan halinin ciddi
ve içinden çıkılmaz bir sorun hâlini almasını, Mısır Hıdiviyeti’nin Sudan’daki yönetim
işini uygun bir şekilde yerine getirmemesi ile de ilişkilendirmiştir627.
Sudan’daki karışıklıklar, İngiltere’nin işini kolaylaştırmış ve İngiltere’ye Mısır
Meselesi’nin çözümü sürecinde konuyu başka yönlere çekerek esas meseleden
uzaklaşmak için fırsat vermiştir628. Sultan II. Abdülhamid’e göre, İngiltere’ye, gerekçeler
yaratacak şartların ortadan kaldırılması, ancak Mısır’daki işlerin düzene girmesi ile
mümkün olacaktır. Bu yapıldığı takdirde, Sudan’da yapılacaklar çok büyük bir zorluğa
sebep olmayacaktır629. Sultan II. Abdülhamid’in, Sudan’da karışıklıkların ortaya
çıkmasından itibaren politikaları bu yönde olmuştur630. Çünkü Sultan II. Abdülhamid,
meselenin herhangi bir dış müdahale olmaksızın çözüleceğine inanıyordu. İngiltere ise
özellikle Gordon’un yenilmesinden sonra Sudan’ın terk edilmesi konusunu gündeme
getirmişti631. Bu, bütünüyle bir çekilme olmayıp daha çok Sudan’ın iç kesimlerinin terki
şeklindeydi632. Çünkü Hartum ve Sevâkin gibi İngiltere için önemi hâiz olan yerler
çekilmenin dışında tutulmuştur. İkinci olarak da, İngilizler Sudan’da boş kalacak yerlere
kendileri yerleşmek istediğinden, tahliye meselesini de, bunu sağlayacak sistem üzerine
kurmaya çalışmıştır. İngiltere’nin, bunu, Osmanlı Devleti’nin Sudan’daki saltanat
hukukunun olduğu gibi bırakılması üzerine inşa ettiğini görmekteyiz. Sudan’ın İngiliz-
625
Altunay-Şam, s.167.
Y.PRK.EŞA., 5/81.
627
Y.EE., 4/68
628
Y.EE., 3/65.
629
Y.EE., 4/57.
630
Y.EE., 126/21.
631
Gürsoy, s.1; Theobald, s.123-129.
632
Vuoto, s.491.
626
116
Mısır ortak idaresi altına girdiği zaman bile bunu tanıdığını gösterir politikalar üretmek
zorunda kaldığı süreç boyunca gözlemlenmiştir633.
Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında devam eden Mısır’ın tahliyesi diplomasisini
akamete uğratacak kadar önemli mevkiye gelen Sudan Meselesi, sadece İngilizlerin
Mısır’da kalmalarını sağlayacak bir gerekçe oluşturmamıştır. Aynı zamanda, Süveyş
Kanalı’nın açılması ile Hindistan yolunun öneminin daha da artması ve Sudan’ın da
buna bağlı olarak gündeme gelmesi, İngiliz politikalarının Kızıldeniz odaklı
yoğunlaşmasını sağlamıştır634. İngiltere kanalın hisselerini satın aldıktan sonra, Mısır’a
müdahale etmek için daha geçerli sebepleri de elde etmişti. Sudan’da özellikle
Kızıldeniz sahilleri İngiltere’nin politikalarına hedef olmuştur. Osmanlı Devleti ise daha
çok mevcudu koruma politikası ile İngiltere’nin tanzim ettiği politikaların önüne
geçmeye çalışmıştır. Sudan’daki isyanın Osmanlı Devleti açısından bir başka önemi,
isyanın Hicaz ve Cidde gibi önemli İslam beldelerinin tehlike altına düşürmesidir. Çünkü
isyanın bu bölgelere yayılması, siyasî, ekonomik ve sosyal açılardan önemli sorunlara
sebep olacağından devleti zor durumda bırakacaktır. Bu yüzden özellikle Sultan II.
Abdülhamid’in, isyanın buraya yayılmaması için önlem alınması talimatlarını verdiği
görülmektedir. Sultan II. Abdülhamid başta olmak üzere, Osmanlı devlet adamları,
Sudan’daki isyanı dış tahrik ve sebeplerin oraya çıkardığı bir tepki hâli olarak görmekle
birlikte; ortadan kaldırılması işinin Mısır Hıdiviyeti’ne ait olduğunu; bunun ise ancak
Mısır’da
idarî
ve
askerî
alanlarda
yapılacak
ıslahatlarla
Mısır’da
durumun
düzeltilmesinden sonra olabileceğini düşünmekteydiler. İngiltere ise Sudan’daki isyan
sürecinde inişli çıkışlı politikalar gütse de, nihayetinde bunu, kendi politik çıkarları için
kullanmakta oldukça mahir davranmıştır. Mısır’ın Sudan ile irtibatını keserek Sudan’ı
kontrolü altına almak için yaptığı teşebbüsler, yine bu politikaların bir gereğidir635.
İngiltere’nin bir diğer politik manevrası İtalya’ya, Sudan’ın bazı bölgelerini işgal etmesi
için muvafakat etmesidir. İtalya, İngiltere’nin muvafakatiyle Masû’a ve bazı yerleri işgal
etmiştir. Mısır ve Osmanlı hükümetleri bu işgalleri protesto etmekten başka bir şey
633
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.89-91.
“1869 yılında açılan Süveyş Kanalı, Kızıldeniz civarındaki bölgeler için yeni gelişmeleri
beraberinde getirdi” Kavas, “Doğu Afrika”, s.111; “After the opening of the Suez Canal, the safety of
India and the lines of trade radiating from India into the Arabian Sea depended on the security of that
great natural canal formed by the Red Sea and the Gulf of Aden, twenty-five times the length of the
Suez waterway alone. The single strong- hold on which this channel relied at that period was the
harbor and fortress of Aden, in Arabia” Hoskins, “British Policy”, s.141.
635
Orhonlu, s.152.
634
117
yapamamıştır. İngiltere’nin en temel amacı Sudan üzerindeki Osmanlı nüfuzunu ortadan
kaldırmak olmuştur636.
III- SEVÂKİN MESELESİ VE KIZILDENİZ’DE STRATEJİK ÜSTÜNLÜK
MÜCADELESİ
Sevâkin konum itibariyle ciddi bir stratejik önemi büyüktü. Mısır topraklarına
katılmasında bu stratejik öneminin rolü olmuştur. Sevâkin ve Masû’a limanları,
konumları dolayısıyla Sudan, Hicaz, Cidde ve Habeşistan bölgeleri için önemli bağlantı
bölgesiydi. Buraları İstanbul tarafından Hıdiv’in yönetimine verilerek Hıdiv-i Mısır
canibinden mansûb muhafız ile idâre olunurdu637. Osmanlı Devleti de Sevâkin’in bu
önemini erken bir zamanda anlamıştır. Sevâkin Osmanlı Devleti’nin bölgedeki nüfuzunu
idame ettirmek için önemli bir üs niteliğindeydi. Sevâkin limanı, yine Sudan’ın iç
kesimlerine sevk edilen emtianın Osmanlı topraklarına geçirilmesinde önemli bir
konuma sahipti ve Sudan’ın iç kesimlerini Kızıldeniz’e bağlayan önemli bir liman kenti
idi. Yine Sevâkin, Afrika’da sömürgeci faaliyetleri kontrol etmek için uygun bir
konumdaydı. Sevâkin’e hâkim olan bir devletin zamanla Sudan’a da hâkim olacağı
gerçeği, Osmanlı Devleti’nin Sevâkin politikasına yön vermiştir638. Sevâkin, hac yolu
için de değerli bir konuma sahipti. Osmanlı Devleti hac yolunun ve hacıların güvenliği
için Sevâkin’de askerî güç bulundurmuş639, bununla birlikte Mısır, Sudan, Hicaz gibi
bölgelerin güvenliğinin sağlanmasına önem verdiğini her zaman hissettirmiştir.
Avrupalılar, özellikle İngilizler Sudan üzerinde ticaretle uğraşırken ticarî mallar Sevâkin
üzerinden Mısır ve oradan da Avrupa’ya gönderiliyordu. Sevâkin’in ticarî alandaki
önemi, siyasî önemini de destekliyordu. Bu, Sevâkin’de İngilizleri cezbeden önemli bir
konuydu640.
Süveyş Kanalı’nın açılması ile Sevâkin’in stratejik önemini artırdığı gibi, siyasî
önemini de arttırmıştır. Kanalın açılması Sevâkin’deki ticarî hayatı da canlandırmıştır.
Sevâkin bütün bu özellikleri dolayısıyla büyük devletlerin dikkatini çekmiştir.
636
Orhonlu, s.161.
Mısır Salnamesi, 1871, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk-Sevda Özkaya Özer), Fırat
Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, Elazığ 2005, s.6.
638
İ.MTZ.(05)., 26/1361; Y.A.RES., 45/30.
639
Y.EE.d., 439, 2.
640
Y.EE.d., 439, 7-15.
637
118
Gordon’un Sudan’da kurduğu sistem, bölgede İngiliz nüfuzunu tahkim etmiştir.
Sudan’da Mehdî isyanı çıktığında ve Mehdî kuvvetleri İngilizlere karşı başarılı savaşlar
verdiğinde, İngilizler Hıdiv’den Sudan’ın boşaltılmasını talep etmiştir. İngiltere
Sevâkin’in mutlak anlamda kontrolünde bulunmasını istiyordu. Bu yüzden Mehdî
askerlerinin burada hâkim olmasını çıkarlarına aykırı görüyordu. Doğu Sudan’a hâkim
olmak isteyen İngiltere, Sevâkin’den Berber’e kadar bir demiryolu inşa etmeyi
düşünmüş641 ve bu yolda politika tanzimlerine girişmişti. Ancak Fransızlar bu projeye
karşı çıkıyordu. Bu demiryolu Fransa için önemli bir ekonomik kayba sebep olabilecek
nitelikte olduğundan İngiltere’nin bu girişimleri, Mısır üzerinden bir Kızıldeniz stratejisi
kurmak anlamını taşıyordu. Süveyş Kanalı ile önemli bir stratejik konuma yükselen Nil
ve Kızıldeniz, İngiltere’nin Hindistan politikasını tahkim edecek bir yapıya kavuşmuştur.
Sudan’ın özellikle İsmail Paşa döneminde Mısır ile bağı gevşemişti 642. İngilizler
de bu bağı tam anlamıyla kesmek için Hıdiv üzerinde ciddi baskılar kurmuştu.
İngilizlerin Sudan konusunda Mısır hükümetini baskı altına almaları, Sudan’daki
sorunların Mısır’ın mâlî durumuna zarar vereceği endişeleri ile de ilgiliydi. Zira
borçlarını ödemekte sorunlar yaşadığı bir dönemde, Mısır hazinesine açılacak yeni bir
gider kapısı, Mısır’ın dış borçlarını ödemeye engel teşkil edeceğinden ve diğer
devletlerin Mısır’a müdahale hakkına sebep olacağından, İngilizler, Sudan’ın Mısır ile
irtibatını kesmeye gayret etmişlerdir643. Bu politika, Lord Cromer’in bir eseriydi. Çünkü
Lord Cromer, Mısır hazinesine yeni bir masraf kapısı açılmasının Mısır’ı iflasa
götüreceğini
düşünüyor,
Mısır’da
yeni
bir
harcama
kalemine
tahammül
göstermiyordu644. Bunun için Sudan’da bulunan Mısır kuvvetlerinin ve Mısır idarî
kadrolarının Sudan’dan çekilmesini tasavvur etmekteydi. Sudan’ın idarî yapısının
Mehmed Ali Paşa dönemindeki şekline geri döndürülmesi, yine Sudan üzerindeki İngiliz
tasavvurlarından biridir. Bunun için İngilizler Mısır yönetimini ciddi baskı altında
bırakarak, düşündüklerini Hıdiv’e uygulatmak siyasetini benimsemiştir. İngiltere,
Gordon’un Sudan Valiliği sırasında önemli işler gerçekleştirirken Mısırlı idarecileri
yanına almış, Mısırlı idareciler de İngilizlerin politikalarına boyun eğmişlerdir. Sudan
641
HR.TO., 90/129.
Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.51.
643
Y.PRK.EŞA., 5/81.
644
“Cromer’in görev süresince ekonomik önceliği, ülkenin gelir gider dengesini kurmak ve
dışarıya olan borcunu ödemekti” Ahmet Yaramış, “Mısır’da İngiliz Sömürgecilik Anlayışı: Cromer
Örneği”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: IX, S: 2, Afyon 2007, s.128.
642
119
topraklarının İngiliz sömürgesi hâline gelmesini sağlayacak birçok düzenleme yine bu
dönemde gerçekleştirilmiştir.
İngiltere’nin, Mehdî İsyanı’nın ciddi boyutlara ulaşması ve Mısır-İngiliz
kuvvetlerini birkaç kez hezimete uğratmasından sonra, Sudan’a dair politikalarını
yeniden tanzim ettiğini yukarıda belirtmiştik. İngilizler, bu politikaları gereği Mehdî
kuvvetlerinin iç Sudan’da olmalarına rıza göstermiş görünmektedir. Ancak bu
kuvvetlerin özellikle Masû’a ve Sevâkin liman bölgelerinde etkin olmalarını kesinlikle
istemiyordu. İlk başlarda bu harekete herhangi bir önem atfetmemişti 645. Ta ki, Mehdî
askerlerinin Doğu Sudan’da önemli güç olarak belirmesine kadar. Bundan sonra
İngilizler dikkatlerini, Mehdî ordularının tehdidi altına giren Kızıldeniz limanlarına
çevirmişlerdir. Çünkü Mehdî hareketinin burada yayılmasını, İngilizler çıkarlarına aykırı
görmeye başlamıştır. Osman Dikna liderliğindeki Mehdî ordularının bu bölgelerde etkin
olmaya başlaması646, İngilizlerin bu meseleye daha da ağırlık vermesine sebep olmuştur.
İngiliz komiseri bu durumu Ahmed Muhtar Paşa ile müzakerelerinde dile getirmiştir 647.
Bunun yanında da İngilizlerin Mısır eliyle birtakım askerî tedbirler almaya çalıştıkları
görülmektedir648. Ayrıca İngilizlerin bu politika ile iki önemli fayda sağladığı
görülmektedir. Bunlardan birincisi Sudan’da duruma kendileri adına hâkim olmak ve
ikincisi de bu mesele dolayısıyla Mısır’da işgali devam ettirerek zaman kazanmaktı649.
Bâbıâli ve Saray, İngiltere’nin Sudan-ı Mısrî’yi650 işgal etmek niyetinde olduğu
şayiasını, Ahmed Muhtar Paşa tarafından gönderilen şifre ile haber almıştı 651. Sultan II.
Abdülhamid de bunların doğru olup olmadığını öğrenmek istemişti. Bu konuda gelen
cevap ise Mısır ordusuna yardım için bir askeri müfrezenin gönderilebileceği şeklinde
olmuştur652. Aynı konu hakkında Londra sefiri vasıtasıyla Lord Salisbury ile bilgi alış
verişinde bulunulmuştur653. Salisbury de buna cevaben, “Sevâkin’e ecnebi askeri sevki
645
Y.PRK.EŞA., 5/81.
İ.MTZ.(05)., 22/1115.
647
BEONGG.d., 743, 34/51, 8.
648
Y.PRK.MK., 1/81; Y.A.HUS., 323/38.
649
Y.EE., 10/56.
650
“Sudân-ı Mısrî, Afrika kıtasında, batıdan Gambiya, doğudan Habeşiştân, Sahra, güneyden
ekâlîm-i İstivâ’iye mahdûd olan kısmı kapsar” Ömer Kâmil, s.4.
651
Y.A.HUS., 306/34.
652
Y.A.HUS., 353/10.
653
Y.EE., 50/17.
646
120
tasavvurunun mevzubahis olmadığı”654 ve “buna bir farz ve tahmin nazarıyla bakılmak
lazım geleceğini” ifade etmiştir655. Ancak İngilizlerin gün geçtikçe Sudan’ı işgal etmek
konusunda daha istekli davrandığı ve bunun için çeşitli girişimlerde bulunduğu
anlaşılmaktadır656. Bu da Sevakin’in İngiliz işgalinden masun olmadığına dair önemli bir
gerekçe idi657. Fakat İngilizlerin bu işi kendi subayları komutasında Mısır ordusuna
yaptırmak
istediği,
Osmanlı
Devleti’nin
Londra
sefaretinden
alınan
şifrede
görülmektedir . İngilizler işi, bu şekilde hallederek hem Osmanlı Devleti hem de diğer
658
devletler karşısında zor duruma düşmek istememiştir. İngilizler Sevâkin üzerinde
yürütmeye çalıştığı politikalarını gün geçtikçe genişletirken Hicaz ve Yemen sahillerini
kontrol edecek bir şekilde Sevâkin ve civar bölgelere yerleşerek buraları ele geçirmek
istiyordu659. İngilizler bu süreçte Sudan meselesi bahanesiyle Mısır’da işgali uzatmış,
kalıcı işgal için de şartların olgunlaşması konusunda zaman kazanmışlardır 660.
İngilizlerin bir diğer hamlesi, bahsedilen bölgelerin İtalya tarafından işgal edilmesini
sağlayacak şartları hazırlamak üzerine olmuştur661. İngilizlerin bu konuda İtalyanlarla
itilaf halinde oldukları görülmektedir. Osmanlı tarafı ise, “Devlet-i ‘Aliyye’nin haber ve
malûmâtı olmaksızın İngiltere ve İtalya devletleri cânibinden böyle bir teşebbüste
bulunulması Devlet-i ‘Aliyye’nin hukûkunu münhâl ve fevâ’id-i düvel hukûkuna dahi
menâfi idiğinden” böyle bir itilafı uygun görmemiştir662. İngiltere’nin bu hamlesi,
Sudan’ın stratejik noktalarının İngilizlerin eline geçeceğini gösteren bir başka delil
olarak görülebilir663. Çünkü İngilizler Mısır eliyle Sudan üzerinde yaptırdıkları
düzenlemelerle Sevâkin özelinde Kızıldeniz’in stratejik limanlarının kontrolünü eline
almak için faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. İngilizler özellikle Sudan’da Mehdî
hâkimiyetinin ardından kurulan Mısır-İngiliz ortak yönetimi ile de bölgeleri kendi
hâkimiyetine almayı başarmış görünmektedirler. İngilizler Sevâkin’i işgal etmek için
fırsat ararken Ahmed Muhtar Paşa’nın, Mısır yönetimine, İngiltere’nin bu düşüncelerine
karşı nasıl bir yaklaşım sergileyeceklerini sorduğunda; onlar, Mısır yönetiminden bazı
654
Y.EE., 118/7.
Y.A.RES., 79/24.
656
Y.EE., 117/11.
657
Y.A.HUS., 350/87
658
Y.EE., 118/9.
659
Y.EE., 118/10.
660
Y.EE., 86/44.
661
Y.EE., 118/27.
662
Y.A.HUS., 239/60.
663
Warburg, s.48.
655
121
kimselerin, ne vakit İngilizler isterler ise Sevâkin’i dahi işgal ederler biz ne devlete
yazabiliriz ne de karşı durabiliriz, diyerek İngilizlerin bu yaklaşımlarına karşı
çıkmayacaklarına işaret eden cevaplar verdikleri görülmektedir664.
İngilizlerin bir başka girişimi Sevâkin’i doğrudan Osmanlı Devleti idaresine
aldırmaya çalışmasıdır. Bilindiği gibi Sevâkin İsmail Paşa’ya verilen 1866 tarihli
fermanla Mısır yönetimine bırakılmıştı665. İngiltere bu yeni hamlesiyle Sudan’da çıkan
Mehdî isyanı sırasında Sudan’ın idaresinde birtakım düzenlemeler yaparak burada
durumu düzeltmeye gayret ettiklerini göstermeye çalışmıştır. Sudan’daki karışıklıklar
nedeniyle Sevâkin’in doğrudan doğruya Osmanlı idaresi altına alınması ve Osmanlı
Devleti tarafından korunması, İngiltere’yi Mehdî ordularıyla uğraşmaktan kurtaracaktır.
Bu adımın bir diğer amacı Mısır ile Sudan arasındaki ticarî işlemlerin Sevâkin yoluyla
gerçekleştirilmesini sağlamaktır666. Osmanlı tarafı ise Sevâkin’in merkeze bağlanması
fikrine maddî külfetin fazla olabileceği düşüncesi ile karşı çıkmıştır667. Ancak bir süre
sonra bu fikre sıcak bakılmaya başlanmış, Hasan Fehmi Paşa Lord Granville Sevâkin’i
merkeze bağlayabileceklerini belirtmiştir668. Osmanlı tarafının böyle bir tedbir alınması
durumunda Sevâkin’in öneminin daha da artacağı ve Sudan’daki “hâl-i iğtişâşâtın
mübeddel sükût[u] muhtemel” olması dolayısıyla Sevâkin’in doğrudan doğruya
İstanbul’a bağlanmasını olumlu bulmuştur. İstanbul’un böyle bir karar değişikliğine
gitmesi, Ahmed Muhtar Paşa’nın bunun önemli bir külfete neden olmayacağı
konusundaki açıklaması ile ilgili olmalıdır669. Bunun üzerine Sevâkin’in doğrudan
merkeze bağlanması konusunda emirnâme hazırlanmış ve bu konuda Londra’dan
gelecek cevap beklenmeye başlanmıştı670. Ancak İngiltere’den bu yönde bir dönüş
olmamış, dolayısıyla da Sevâkin’in 4 taburla muhafazası kararı alınarak doğrudan
merkeze bağlanması konusu ertelenmiştir671. Ayrıca Sevâkin’deki kontrolün buraya sevk
edilen askerî kuvvetle sağlanması ve gerekirse Hıdiv ile haberli olarak tayin edilecek bir
müddet için doğrudan doğruya Osmanlı idaresine alınması sağlanabilir düşüncesi
664
Y.EE., 118/3.
Y.EE., 118/27.
666
BEONGG.d., 749, 12, 2.
667
Y.EE., 121/4.
668
Kızıltoprak, s.183.
669
İ.MTZ.(05)., 26/1361.
670
BEONGG.d., 744, 9.
671
BEONGG.d., 744, 9.
665
122
Meclis-i Vükelâ mazbatasına derc edilmiştir672. Ancak “İngiliz askeri Mısır’dan çekilip
o taraflarca emniyet ve asayiş tamamıyla tekarrür ettikten sonra yine fermân-ı
hümâyûnlar ahkâmı dâ’iresinde idâre olunmak üzere Mısır’a ilhakı kabil” olacağı şerhi
konularak
Sevâkin’in
görülmektedir .
673
Sultan
geçici
II.
bir
süreliğine
Abdülhamid
bulundurulmasını daha evla görmekle birlikte
674
merkeze
Sevâkin’in
bağlanmak
Mısır
idaresi
istendiği
altında
, bunun yanında Hıdiv’in, herhangi bir
şekilde, herhangi bir araziyi terk etmeye yetkisi olmadığı İngiltere’ye üstü kapalı bir
şekilde ifade edilmiştir675. Ancak İngilizler Sevâkin’in idarî yapısındaki değişiklikleri
Mehdî gailesini hallettikten ve Sudan’da Kondominium kurulduktan sonra Mısır eliyle
gerçekleştireceğini ifade etmiştir676. Osmanlı Devleti de burada hukukunu korumak için
İngiltere nezdinde girişimlerde bulunmuş, Lord Salisbury bu girişimlere verdiği cevapta,
Sevâkin’in Mısır ile irtibatının kesilmesi konusunda herhangi bir çalışma içinde
olmadıkları yollu açıklamalarla meseleyi geçiştirmişlerdir677. Ancak Ahmed Muhtar Paşa
tarafından gönderilen telgrafta, durumun Salisbury’nin ifade ettiği gibi olmadığı
anlaşılmaktadır. İngilizler Sevâkin’i Mısır’dan ayırarak buradaki iki Osmanlı temsilcisini
kovmuşlardır678. Bir müddet sonra da Sevâkin’e İngiliz bayrağı çekmeye hazırlandıkları
şayiası yayılmıştır. Yine süreci Mısır hükümetinin önlemeye muktedir olmadığı, Ahmed
Muhtar Paşa tarafından vurgulanmıştır679. Bu gelinen nokta, kısa sayılmayacak bir
sürecin sonucudur. İngilizlerin Sevâkin’e yerleşmek tasavvurlarını beslediği sürekli
konuşulan bir meseleydi. Sultan II. Abdülhamid de İngiltere’nin bu tasavvurlarını biliyor
ve bunun için diğer devletlerle diplomasi kartını sürekli açık tutuyordu. Ancak bu
devletlerin bu konudaki yardımlarına ne kadar güvenilebilir, bunu kestirmekte güçlük
çekiyordu680. Bunun yanında Sultan II. Abdülhamid’in Osman Dikna’nın Hartum’dan
Sevâkin’e kadar yaklaşmasından bir endişe duymadığını görmekteyiz 681.
672
Y.A.RES., 45/30.
İ.MTZ.(05)., 26/1361.
674
Y.EE., 121/4.
675
Y.PRK.EŞA., 5/81.
676
Y.A.HUS., 397/102.
677
Y.EE., 118/27.
678
Y.EE., 118/28.
679
Y.A.HUS., 397/102.
680
Y.A.RES., 79/59.
681
Mohamed Tarig Nour, Sevakin’de Türk-İngiliz Rekabeti, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),
İstanbul 2006, s.217.
673
123
Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz’de aldığı tedbirler; İngiliz ve İtalyanların bölge
siyasetlerini engelleme yolunda önemli girişimler olarak değerlendirilebilir 682. Bu
yüzden özellikle Hicaz bölgesinin güvenliğini sağlamak için çalışmalarda bulunulduğu
görülmektedir683. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin, Sudan’daki birinci önceliği Mehdî
hareketinden çok, İngilizlerin faaliyetlerinin takip edilmesine verdiğini söyleyebiliriz.
Sudan için kilit noktada bulunan Sevâkin’in durumu da sürekli kontrol ediliyordu.
Sevâkin’in Mısır ya da Osmanlı idaresi altında olması gerektiği düşüncesinden hareket
ederek bir politika tayini yapan Osmanlı Devleti, aksi bir durumda Mısır’ın da tehlikeli
bir sürece girebileceği endişesiyle Sevâkin meselesine yaklaşmıştır. Meselede, devletin
çıkarlarına halel getirecek bir duruma düşülmemesi için alınacak tedbirler, Sultan II.
Abdülhamid’in Mısır Meselesine yaklaşımını gösteren önemli işaretler içeriyordu. Bu
konuda ortaya çıkan gelişmeler günü gününe takip edilmeye çalışılırken, gelişmeler
karşısında alınacak tavırlar çoğu kez Meclis-i Vükelâ’da tartışılmıştır. Sultan II.
Abdülhamid’in, sürecin ilerleyen aşamalarında gördüğü en önemli gerçek İngiltere’nin,
tıpkı Mısır’da olduğu gibi Sevâkin’den de çıkmayacağıydı. Buna rağmen Sultan II.
Abdülhamid, diplomasiden başka bir seçeneğe başvurmaktan kaçınmıştır. İtalya’nın
İngilizler tarafından bölgede yeni bir işgalci güç olarak ortaya çıkarılması bile Sultan II.
Abdülhamid’i diplomasi seçeneğinden uzaklaştırmamıştır. Bunda Osmanlı Devleti’nin
içinde bulunduğu şartlar ve güç dengeleri önemli bir etkendi ve bu durum, aslında,
Osmanlı Devleti’nin başka bir seçeneği olmadığını göstermekteydi. Osmanlı Devleti’nin
Sevâkin konusundaki en önemli hedefi, Sevâkin’in ecnebi bir devletin taarruzundan
masuniyetinin sağlanmasıdır. Sevâkin’in İngilizler tarafından işgal edileceğine dair
şayiaların araştırılması Hıdiv’den istenmiştir684. İngilizlerin bu tasavvurları nedeniyle
Sultan II. Abdülhamid, dikkatli bir politika izlemeye çalışmıştır685. Sudan konusunda
Mısır Hıdiv’ine verilen fermanların ahkâmına ters bir politika izlenmediğini Hıdiv’in bu
konudaki haklarının bâki olduğunu ve bazı durumlarda, devletin çıkarlarına aykırı olsa
da, bunu çiğnemek yoluna sapılmadığını gösteren kayıtları bulmak mümkündür 686.
Bunun yanında Mısır yönetiminin Sudan’da duruma hâkim olmada yaşayacağı sıkıntıları
682
Nour, s.218.
Y.EE., 124/40.
684
Y.A.HUS., 350/87.
685
Y.A.HUS., 353/10.
686
Y.A.RES., 79/21.
683
124
gidermek için askerî yardımda bulunulabileceği Mısır Hıdivi’ne belirtilmiş ve bu konuda
Hıdiv’den talep gelmesi beklenmiştir. Bu yaklaşım, Hıdiv’in hukukuna saygı
duyulduğunu gösteren önemli bir delil olarak kabul edilmelidir687. Bu politikanın
yanında Sultan II. Abdülhamid’in Mısır ve Sudan’daki hükümranlık hukukuna atıfta
bulunularak, buna uygun hareket edilmesini hem Mısır yönetiminden hem de
İngilizlerden beklediği görülmektedir688.
İngiltere’nin Sudan üzerinde bitmek bilmeyen emellerine karşı Sudan ve özelinde
Sevâkin meselesinde ihtiyatlı ve sabırlı bir politika güden Osmanlı Devleti, somut
sonuçlar alamasa da, bölgedeki varlığını korumak konusunda oldukça uğraş vermiş ve
hukukunu korumak konusunda diplomasi kanalını sürekli kullanmıştır. Osmanlı Devleti
burada mevcudu koruma üzerine inşa ettiği politika felsefesini, sürecin her aşamasında
devam ettirmiştir. Hâkimi olduğu topraklara fiilî müdahaleden sürekli kaçınan Osmanlı
Devleti’nin bu müdahaleden kaçınmasında birkaç meseleyi göz önünde bulundurduğunu
söyleyebiliriz. Bunlardan en önemlisi uluslararası alanda haksız duruma düşerek yalnız
kalma kaygısıdır. Diğer önemli sebep ise Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasî,
iktisadî ve sosyal sorunlardan kaynaklanan yetersizlik hâlidir. Bunlardan kaynaklanan
sorunlar Osmanlı Devleti’nin etkin bir politika geliştirmesini engellemiştir. Buna
rağmen, başta İngiltere olmak üzere, Osmanlı Devleti’nin sömürgeci güçlerin emellerini
dizginlediğini ve denge politikasının nimetlerinden zaman zaman yararlandığını ifade
edebiliriz.
IV-
AKABE MESELESİ VE İNGİLTERE’NİN BÖLGEYİ KENDİ
ÇIKARLARINA GÖRE TANZİM ETME ÇABALARI
Akabe, Mısır’ın güneybatısında yer alan ve körfeze adını veren stratejik bir
noktada yer alır ve tarih boyunca bu önemi anlaşılmış bir beldedir689. Akabe bu stratejik
konumu dolayısıyla siyaseten de önemli bir bölge olagelmiştir. Akabe’nin önemli bir
siyasî krize sebep olması ise Mısır sınır anlaşmazlığına konu olması ile ilgilidir. Bu
konuda İngilizlerin bölge hakkındaki tasavvurları ve bu yönde ortaya koydukları
687
Y.PRK.EŞA., 24/73.
Y.PRK.HR., 7/48; Y.PRK.HR., 22/3.
689
A. Haluk Dursun, Akabe Meselesi (1906) Ortadoğu’da Osmanlı-İngiliz Rekabetine Bir Örnek,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1996, s.97.
688
125
faaliyetleri bu meselenin kaynağını oluşturmaktadır. İngiltere, Akabe bölgesine Mısır
idaresine bağlı karakollar inşa ettirip, Mısır askeri yerleştirerek bölgeyi Hicaz,
dolayısıyla Osmanlı idaresinden çıkarmayı düşünüyordu690. İngiltere’nin bölge
stratejisini kontrol altına alma düşünceleri, bu faaliyetlerin esasını oluşturmaktaydı.
Burada Osmanlı toprağına haksız yere saldırı söz konusudur ve İngilizler bu saldırıyı
Mısır yönetimi eliyle gerçekleştirmiştir691.
Bölgenin Osmanlı toprağı olduğu Mehmed Ali Paşa döneminden itibaren verilen
fermanlar ve yapılan düzenlemelerle sabittir. Osmanlı Devleti’nin Akabe’deki askerî
varlığı, bölgenin muhafazası için Osmanlı Devleti tarafından alınmış bir tedbirdi 692.
Ancak İngilizler bu askerî varlığı bölgenin işgali olarak değerlendirip Mısır yönetimine
baskıda bulunmuşlardır. Zaten Mısır memurları da Hıdiv’den çok, Lord Cromer’in
emrinde bulunuyorlardı693. Bu yüzden Lord Cromer’in baskılarına direnmemişlerdir.
İngilizler Akabe üzerindeki tasavvurlarını, bölgede İngiliz kontrolünü sağlayacak suni
bir sınır oluşturmaya başlayarak fiiliyata geçirmeye çalışmışlardır 694. Böylelikle
İngilizler, bölgenin en kilit noktasından Osmanlıları çıkarıp bölgeyi Mısır tarafına
bırakarak Akabe’den geçen yolun kontrolünü ele almayı esas hedef olarak seçmiştir695.
İngilizler Mısır’ı işgal edip Sudan’ı kontrol altına aldıktan sonra bu bölgelerin
stratejik konumunu büyük ölçüde kendi çıkarları için kullanmışlardır. Ancak Mısır’ın
hukuken Osmanlı toprağı olması dolayısıyla Mısır’da Osmanlı varlığından rahatsızdı. Bu
yüzden gelişigüzel bir şekilde Akabe Meselesi’ni ortaya çıkararak bölgedeki Osmanlı
varlığını sınırlandırmayı amaçlamışlardır696. Bunun için sınır konusunu gündeme
getirmişlerdir. Osmanlı Devleti, İsmail Paşa’ya verilen fermanları dikkate alarak el-Ariş
ile Süveyş arasındaki bölgenin Hicaz ile Mısır Vilayeti’nin sınırlarının yine bu hat
dâhilinde olduğu üzerinden politikalarını şekillendirmiştir697 Bölgenin batısında kalan
kısmının Mısır’a ait olduğu 27 Mart 1892 tarihli fermana da atıfta bulunularak ifade
690
Y.PRK.ASK., 239/41.
Y.EE., 119/35.
692
Oded, s.112-113.
693
Y.PRK.ASK., 240/24.
694
Y.A.HUS., 256/97.
695
Y.EE., 119/55.
696
Öke, Mim Kemal, Saraydaki Casus Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi:
Vambery, İrfan Yayınevi, İstanbul 1998, s.249.
697
Y.EE., 119/40.
691
126
edilmiştir698. Osmanlı Devleti Akabe Meselesi’ne bu sınırlar üzerinden yaklaşarak
Akabe ve civarı bölgenin Hicaz Vilayeti idaresinde olduğunu vurgulamıştır 699. Bölgede
Mısır askerinin bulundurulması konusuna da, haklı olarak Mısır’dan Haremeyn’e hediye
gönderildiği zamanlarda güvenliğin sağlanmasına yönelik bir tebdir olduğu açıklamasını
getirmiştir. Bu tedbire göre, Mısır askerinin bulundurulmasına izin verilmiş, bu zamanlar
dışında bölgede Mısır askerinin bulunmadığı ifade edilmiştir700. Bu mevkilerin Hicaz
vilâyeti idaresinde olduğu ve İsmail ve Mehmed Tevfik Paşa dönemlerindeki sınırların
korunması gerektiği Osmanlı Devleti’nin üzerinde durduğu temel nokta olmuştur701.
İngiltere, Süveyş Kanalı’yla ele geçirdiği stratejik bölgeleri, Akabe’yle daha da
genişletmek politikası güttüğünden, Osmanlı Devleti’nin Akabe sınırları konusunda
ortaya koyduğu gerekçeleri kabule yanaşmamıştır. Bunun yanında Akabe sınırlarında
yapılacak düzenleme ile Mısır üzerindeki hâkimiyetini kat’î bir suretle yerleştirmek
istemiştir. Bu yüzden Akabe merkezli sınır tespitinin Osmanlı Devleti’nin istediği
şekilde yapılmasına karşı çıkmıştır. Osmanlı Devleti ise Akabe Meselesi’ne gelene kadar
Mısır yönetimi ile Sina Yarımadası sınırının kesin bir şekilde tespitini sağlamaya yönelik
girişimlerde bulunmuş, bu girişimlerin temel noktası ise Akabe sınırı olmuştur. Buna
göre, “Hatt-ı imtiyâzı resmiyye, Ariş’ten Süveyş’e giden hatt-ı müstakimden ibâret olup,
bunun haricindeki yerler Mısır’a gayri resmî olarak geçmiş, askerî tesis yapılmasına
Osmanlı Devleti’nin müsaade etmeyeceği” açıkça belirtilmiştir702.
İngiltere’nin Süveyş-Akabe üzerinde strateji eksenli bir politika güderek meseleye
yaklaşması, hem Mısır’a tam anlamıyla hâkim olmak, hem de bu bölgeler kanalıyla
Hindistan yolunun emniyetini sağlamak düşüncesini şekillendirmiştir703. Akabe
bölgesinin İngiltere açısından bu kadar önemli olmasının bir diğer sebebi de Osmanlı
Devleti’nin Hicaz bölgesini Akabe ve Mısır’a bağlayacak demiryolu inşa etmesidir704.
Demiryolunun Akabe’ye bağlanması konusunda ilk düşünceler 1891 yılında Mahmud
Şakir Paşa tarafından dile getirilmiştir. Mahmud Şakir Paşa bu hattın büyük faydalar
698
Y.EE., 119/55.
Y.EE., 119/38.
700
Y.EE., 119/51.
701
Y.EE., 119/34; Y.EE., 119/38.
702
Dursun, s.37-38.
703
Y.PRK.ASK., 239/41.
704
Y.EE., 119/40.
699
127
sağlayacağını ifade etmişti705. Demiryolu güzergâhı çizilirken de Akabe üzerine bir şube
hattı yapılması prensip olarak benimsenmişti706. Sultan II. Abdülhamid de bu hattın
tamamlanması durumunda, “Müslümanlar arasındaki bağı öylesine kuvvetlendirecektir
ki, İngiliz hainliği ve hilekârlığı bu sağlam kayaya çarpacak ve parçalanacaktır”
açıklamasını yapmıştır. Bu yüzden Akabe demiryolu hattının inşaatı tamamlandığında
Süveyş Kanalı ile rekabet edecek hale geleceği düşünülüyordu 707. İngilizler Akabe
hattının önemini başından beri iyi bildiğinden bu hattın yapımına karşı çıkmışlardır708.
Bu yüzden öncelikle bölge kabilelerini bu hatta karşı kışkırtmış ve onları demiryolu
inşaatına karşı durmaları için desteklemişlerdir709. İngilizlerin demiryolu inşaatına karşı
çıkmalarının bir diğer sebebi Osmanlı Devleti’nin o dönem müttefiki olan Almanların bu
demiryolu vasıtasıyla Arap yarımadasında nüfuzlarını yerleştirmesinden endişe
etmeleridir. Zira Hicaz demiryolu hattının Bağdat demiryolu hattı ile birleştirilmesi söz
konusuydu. İngilizler demiryolunun Akabe hattına bağlanması Mısır ve Süveyş
Kanalı’nın korunmasını tehlikeye düşüreceğini ve Mısır’daki konumunu sarsacağını
düşünüyorlardı710. Bu yüzden İngilizler, Süveyş Kanalı’na kadar uzatılması mümkün
olan demiryolu projesine karşı durmuştur711. Kızıldeniz’de kendi lehinde seyreden
kuvvet dengelerini alt üst edeceği ve kendi çıkarlarının ciddi bir şekilde zarar göreceği
ihtimalleri İngilizlerin endişelerini arttırmıştır712. Yine İngiltere bu demiryolunun
Osmanlı Sultanının Müslüman dünyası üzerindeki itibarını yükselteceğini, Osmanlı
Devleti’ne iktisadî ve askerî anlamda önemli kazançlar ve stratejik üstünlükler
sağlayacağını ve İngilizlerin Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde güvenliğini tehlikeye
atacağını ön görmüştür713. Bundan dolayı İngilizler bu demiryoluna karşı muhalefetlerini
arttırmışlardır. İngilizler, Akabe’ye demiryolu hattı için birtakım şartlar ileri
sürmüşlerdir. Buna göre, Merşeş, Akabe Körfezi’nin nihaî noktası olsun; Mefrak Mısır’a
bırakılsın, Nakibü’l-Akabe’nin, Akabe’ye gereken stratejik bölümü Türk tarafında
705
Dursun, s.45.
Y.EE., 119/71.
707
Y.PRK.ASK., 239/41.
708
Y.EE., 119/40.
709
Dursun, s.47.
710
Y.EE., 119/26.
711
Y.EE., 119/40.
712
Dursun, s.48.
713
Musa Gümüş, “1893’ten 1923 Chester Projesi’ne Türk Topraklarında Demiryolu İmtiyaz
Mücadeleleri ve Büyük Güçler”, Uluslararası Hakemli Disiplinlerarası Tarih Dergisi Tarih Okulu, S:
X, İzmir 2011, s.179.
706
128
kalsın; Mugdaba, Kuseyme, Ayn Kudeys, Ayn Kudeyrat ve Mayeyin Mısır’a bırakılsın.
Türk askerleri ve jandarmaları burada bulunan kuyulardan su elde etmek hakkına sahip
olsun. Görüldüğü gibi İngilizler hattın Osmanlı Devleti’ne stratejik bir üstünlük
sağlamamasına dikkat ederek bunu engellemeye yönelik sınır çizilmesini istemektedir 714.
Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin bölgede hâkim olmaya başladığı, demiryolu vasıtasıyla
da bu hâkimiyetini perçinlemek yolunda olduğu; bu yüzden de demiryolunun Osmanlı
Devleti’ne sağlayacağı stratejik üstünlüğün en aza indirilmesi gerektiği İngilizlerin
Akabe politikalarının önemli bir ayağını oluşturmuştur715. Akabe Meselesi işte bu
politikaları uygulamak isteyen İngiltere’nin bölge sınırlarını tanzim etmek istemesinden
çıkmıştır.
İngilizler Osmanlı Devleti’nin bölgenin stratejisine hâkim olmasını engellemeye
çalışırken bahsedilen bölgelerde kontrolü ele almak için ciddi gayretler göstermiştir. Zira
Akabe’nin, Hicaz ve Yemen açısından stratejik bir noktada olması dolayısıyla buranın
elde tutulması gerekiyordu716. Bu bölgenin Mısır eliyle İngiliz kontrolüne girmesi demek
Hicaz ve Yemen gibi bölgelere giden yolun kesilmesi demekti. Süveyş Kanalı’na hâkim
olduktan sonra Mısır’ı işgal ederek Mısır ve hinterlandını kontrol altına alan İngiltere,
Akabe’yi ele geçirerek Hicaz vilâyeti yoluyla, Yemen’e, Vadiü’l-Araba yoluyla da
Kudüs ve Filistin’e hâkim olmayı hedeflemiştir717. Yine Hindistan yolunun güvenliği
için bölgede kontrol mekanizması kuran İngiltere, Yakındoğu ile Akdeniz’i
politikalarının merkezine almıştır. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu politikasının
farkındaydı ve bunun anlamını iyi biliyordu. Hindistan yolu hassasiyetiyle hareket eden
İngiltere, Süveyş hinterlandına hâkim durumda bulunduğundan Kızıldeniz’de de menfaat
temin etmek istiyordu. Bu konuda da Osmanlı Devleti’nin garanti vermesi gerektiğini de
iddia ediyordu718. Osmanlı Devleti, yapımı tamamlanacak bir demiryolunun Hicaz ve
Yemen gibi önemli yerlere hem askerî sevkiyatın yapılmasında hem de ticarî emtianın
714
Dursun, s.83.
“Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz’deki hâkimiyetini artırmak için Hicaz demiryolunun bir
parçası olarak, Akabe körfezine kadar uzanan bir bağlantı kurulması gündeme gelmiştir. Hem ticari
kapasitenin artırılması hem de askeri intikalin kolaylaşması ve çabuklaşması için lüzumlu bir
girişimdi. Gerçekten de Akabe demiryolu hattı büyük stratejik önem taşıyordu” Mustafa Atmaca,
Süveyş Kanalı’nın Stratejik Önemi ve Mısır Ekonomisine Katkısı, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), İstanbul 2008, s.13.
716
Y.PRK.HR., 15/44.
717
Dursun, s.92.
718
İ.DUİT.,137/24; Y.PRK.BŞK., 8/38.
715
129
taşınmasında büyük avantajlar sağlayacağını öngörüyordu 719. İngilizler, Akabe-Hicaz
demiryolu hattının bölge stratejisini Osmanlı Devleti lehine etkilemesinden çekinerek
içine düştüğü endişe ile Akabe-Mısır sınırında bazı tanzimlere gitmek istemiş ve bu yolla
menfaatlerini korumaya çalışmıştır720. İngilizler aynı zamanda Sina’nın Mısır idaresi
altına alınarak bu bölgede dolaylı bir hâkimiyet kurmak için çalışıyordu721. İngiliz
Genelkurmay Başkanlığı, Sina Yarımadası’nın İngiliz çıkarları açısından önemini
vurgulayan çeşitli raporlar hazırlanmıştır. Bu konuda İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın da
raporlar
hazırladığı
biliniyordu.
Bu
raporlarda
vurgulanan
esas
nokta
Sina
Yarımadasının, Mısır’ın güvenliği ve Süveyş’in Kızıldeniz’le bağlantılı emniyeti için
vazgeçilmez ehemmiyete haiz olduğuydu 722. İngilizler, Sina Yarımadası’nın kendileri
için bu kadar önemli olması dolayısıyla, burayı Sudan’a bağlayarak bir müdüriyet haline
getirip başına bir İngiliz subayını koymayı bile düşünmüştü723.
İngilizler suni olarak ortaya çıkardıkları Akabe Meselesi’ni Mısır’daki işgallerini
Osmanlı Devleti nezdinde meşrulaştırmak için de kullanmaya çalışmışlardır724. Zira
Osmanlı Devleti Mısır’daki İngiliz işgalini tanımamış ve bu işgalin geçici olduğu
üzerinden diplomasi yürütmüştür725. İngilizler ise Akabe sınırının çizilmesinde taraf
olarak Mısır’daki konumunun Osmanlı Devleti tarafından resmî anlamda tanımasını
sağlamaya çalışmıştır. Mısır, İngiltere’nin bölgeye hâkim olmak için önemli bir merkez
konumunda olduğundan; buradaki varlığını meşru bir hale getirmek, dolayısıyla da
burada kalıcı olmak istiyordu. Osmanlı devleti adamları ise bu konuda İngilizleri
muhatap almayarak onların Mısır’daki işgal vaziyetlerine meşruiyet kazandırmak
düşüncesinin önüne geçmeye çalışıyordu726. Osmanlı Devleti, Mısır sınırı ile ilgili
sorunları Hıdivle birlikte çözmek politikasını yürüterek İngilizleri bu konuda devre dışı
bırakmaya çalışmış, bir süreliğine olsa da bunu başarmıştır. İngilizler ise bu konudaki
taleplerini Hıdiv aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışmışlardır 727. Ancak Osmanlı Devleti
719
Y.PRK.SGE., 10/61.
Y.PRK.ASK., 239/41.
721
Y.EE., 119/55.
722
Dursun, s.66.
723
HR.HMŞ. İŞO., 201/19.
724
Öke, s.249; is-Sanafiri, s.161-162.
725
İ.DUİT., 137/21.
726
Y.PRK.HR., /15/51.
727
Dursun, s.45.
720
130
sınır konusunda Hıdiv’e de hiçbir taviz vermemiş728, kendisine verilen fermanlara göre
davranması gerektiği uyarısını her defasında yenilemiştir. Mısır Hıdivi’nin bu fermanları
icra etmemesi durumunda İngiltere’nin Mısır üzerindeki nüfuzunun günden güne
artacağının söz konusu olduğu, Hıdiv’e ayrıca belirtilmişti729. Osmanlı tarafının amacı
Lord Cromer’in Mısır sınırı konusundaki tasavvurlarını ve bu tasavvurlara dayanan
politikalarını bu seferlik boşa çıkarmaktı. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin Akabe
Meselesi’nde cesur bir politika sergilediği görülmektedir. İngilizler de Osmanlı
Devleti’nin bu konuda atak ve cesaretli bir politika yürütmesinin arkasında Almanya’nın
olduğunu düşünmüştür. Ancak Osmanlı Devleti’nin Taba’ya asker sevk ettiğinden
Almanya’nın haberi bile yoktu730. Zira Osmanlı Devleti İngilizlerin Mısır’a asker
çıkardığı zaman bile bu kadar sert bir politika izlememiş, meselenin diplomasi yoluyla
halledilmesinin yollarını aramıştır. Mısır’a göre daha küçük olan bir toprağa sert bir
diplomatik duruşla sahip çıkılması ve hiçbir taviz verilmemesi İngiltere’yi şaşırtmıştır.
V- OSMANLI DEVLETİ’NİN AKABE STRATEJİSİ VE TABA MESELESİ
Osmanlı Devleti, Akabe Meselesi’nde diplomasiyi kullanmanın yanında önemli
askerî tedbirler de almıştır. Osmanlı Devleti’nin Hicaz demiryolu hattını Akabe’ye
bağlamak istemesi nedeniyle, İngiltere Akabe üzerine asker sevk etmişti731. Osmanlı
Devleti de, İngiltere’ye stratejik bir üstünlük kurmak düşüncesiyle Taba’ya Osmanlı
askeri göndermiştir732. Bu hamle, Akabe’nin elde tutulmasını sağlayacak önemli bir
tedbir olduğu gibi, bu konuda Osmanlı Devleti’ne pazarlık şansı da vermiştir.
Taba olayı Osmanlı Devleti’nin Hicaz Demiryolu yapımı sırasında Ma’an’dan
Akabe’ye bir ek hat açmak istemesi üzerine patlak vermiştir 733. Uluslararası bir sorun
haline gelen Akabe hattı Osmanlı Devleti için önem taşımaktadır. Akabe’ye ulaşacak hat
ile Osmanlı askerleri İngiliz kontrolündeki Süveyş kanalını kullanmadan ve buraya geçiş
ücreti ödemeden Kızıldeniz’e taşınabilecektir734. Taba, Akabe Körfezi’nin iç tarafında
728
Y.PRK.HR., 15/44.
Y.PRK.HR., 15/52.
730
Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamid, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999, s.396397.
731
Y.EE., 119/26; DH.EUM.4.Şb., 4/48.
732
Güler, s.69.
733
Y.EE., 119/26.
734
Güler, s.69.
729
131
yer alır ve stratejik manada Akabe’yi kontrol eder. Bu yüzden Taba’da Osmanlı
askerinin varlığı öncelikle Akabe’nin güvenliği için önemli avantaj sağlamaktaydı 735.
İngiltere de Taba’nın Mısır toprakları içinde olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden Osmanlı
birliğinin geri çekilmesini sağlamaya çalışıyordu736. Bu durum Osmanlı Devleti ile
İngiltere arasında krize sebep oldu737. Osmanlı Devleti Taba’ya asker çıkararak Akabe
konusunda amaçlarına ulaşmak için önemli avantaj sağlamasının yanında, bu bölgelerin
gelecekte tehlikeye düşmemesi için, devletin hâkimiyetinin kuvvetlendirilmesine yönelik
bir hamle gerçekleştirmiş oldu738. Rüştü Paşa Osmanlı Devleti’nin bu hamlesini
İngilizlerin saldırgan, mütecaviz ve işgalci tavırlarına karşı alınmış bir tedbir olarak
görür. Ona göre, Taba noktası Akabe mevkiine dâhil ve doğrudan doğruya Hükümet-i
Seniyye’nin idaresinde bulunduğu malûm olduğundan bölgeye sevk edilen Osmanlı
kuvvetleri işgalci bir pozisyonda olmayıp devletin kendi toprağını korumak için alınmış
bir önlemin uygulanmasıdır739. Cevad Paşa da Taba, Akabe mevkii dâhilinde
olduğundan orada her türlü tedbiri almak Osmanlı askerînin vazifesidir740 diyerek
Osmanlı kuvvetlerinin burada bulunmasının gerekçelerini açıklamıştır. Bu sıralarda
İngilizler Akabe bölgesinde bazı askerî faaliyetlerde bulunmaktaydı. Bu, Osmanlı
Devleti tarafından da biliniyordu. Özellikle Bramly Bey’in faaliyetleri Rüştü Paşa’nın
gözlerinin önünde oluyordu741. Osmanlı Devleti bu durum karşısında tedbir alma yoluna
gidince, İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, Osmanlı askerinin Taba’dan
çekilmesini talep etmiştir. Ancak Sir Edward Grey’in, bölgedeki Osmanlı askerî varlığı
için “Osmanlıların Taba’yı işgal etmeleri bir tecavüz hareketi olmayıp Akabe’de
rahatsız olmalarından kaynaklanan bir durumdur. Zaten olay sadece Taba ile sınırlı
kalmamakta, Türkler Cevad Paşa tarafından gönderilen telgraf ile hakları olan yerlerde
bulundukları kanaatini taşımaktadırlar” değerlendirmesi yaparak meseleyi yumuşatma
yoluna gittiği de görülmektedir742. Osmanlı Devleti, Akabe ve Taba meselelerinde
sürecinde Cevap Paşa tarafından 1892 yılında Mısır’a gönderilen ve bu bölgelerin
statüsünü belirten telgraf, bu süreçte en fazla atıfta bulunulan bir belgeydi. Osmanlı
735
Y.EE., 119/35.
Y.EE., 119/55.
737
Gençoğlu, s.112.
738
Çabuk, s.159.
739
Dursun, s.79.
740
Dursun, s.61.
741
Y.PRK.BŞK., 75/74.
742
Dursun, s.66.
736
132
Devleti sınır konusunda Mısır tarafından gelen itirazlara genellikle bu telgraf
çerçevesinde cevap vermiştir743. Yine Osmanlı Devleti, Taba’ya asker sevk etme
sebebinin bir işgal olmadığını, orada Mısır memurlarının kanunsuz bir şekilde karakol
inşa etmek hevesinde bulunduklarını, kendilerinin de buna engel olmak niyetini
taşıdıklarını ifade etmiştir744. İngilizlerin, Osmanlı askerinin Mısır arazisine tecavüz
ettiği iddialarına “hâl-i hâzır-ı muhafâza ve hukûk-ı hükümrân[iye]yi vikâye maksadına
mübte[n]i bulunmuş olmaktadır” cevabı verilmiştir745. Ahmed Muhtar Paşa’nın
gönderdiği bir başka telgrafa göre, İngilizler, Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı’na
asker sevk edeceğine kanaat getirerek bölgeyi muhafazaya hazırlanmaktaydı. Buna karşı
Sadrazam Ferid Paşa da Akabe kumandanı Rüştü Paşa’ya gönderdiği telgrafta “Taba’nın
doğrudan doğruya [D]evlet-i [Â]liyye’ye bağlı olduğunu, Mısır askerinin oraya
çıkmasının caiz olmadığını, her türlü tedbirlere başvurularak gelenlerin men edilmeleri”
talimatını vermiştir746. Ahmed Muhtar Paşa 8 Kânunusani 1321/21 Ocak 1906 tarihinde
gönderdiği telgrafta, Sina Adası’nın Osmanlı Devleti’ne ait olan yerlerine Mısırlılarca
herhangi bir tecavüz vuku bulursa, bunu yapanların “derhal mahvedileceğini” ifade
etmiştir747. İngilizler, buradaki olaylarda, Ahmed Muhtar Paşa’nın kışkırtmalarının söz
konusu olduğunu iddia ederek meseleyi kendi istedikleri şekilde halledebilmenin
yollarını aramışlardır748.
Bu arada Rüştü Paşa, Akabe’nin müdafaası için asker ve askerî teçhizat talep
etmişti. Rüştü Paşa’nın amacı, Akabe Körfezi ve civarına yabancı askerin çıkmasını
önlemek ve bölgenin kontrolünün Osmanlı Devleti’nde kalmasını sağlamaktı. Bölgedeki
Osmanlı askerî hareketliliği bunu sağlamaya yönelik tedbirlerden kaynaklanıyordu.
Ahmed Muhtar Paşa da İngilizlerin her an “âdet-i kadîmeleri üzere Kızıldeniz’de
nümayiş-i bahri edecekleri” için bölgedeki askerî kuvvetlerin her an hazırlıklı olması
gerektiği uyarısında bulunarak tedbirli olunmasını istemiştir749.
743
İ.DUİT., 137/23; Y.EE., 119/34; Y.EE., 119/57; Y.Mtv., 288/81.
İ.DUİT.,137/24; Piyade Mirlivası Rüştü, Akabe Meselesi, (Yayına Hazırlayan: Mustafa
Öztürk), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, Elazığ 1998, s.13.
745
Dursun, s.69.
746
Dursun, s.56.
747
Dursun, s.58.
748
Peri Oded, “Ottoman Symbolism in British-Occupied Egypt, 1882-1909”, Middle Eastern
Studies, V: 41, I: 1, 2005, s.113-114.
749
Dursun, s.67.
744
133
Osmanlı Devleti’nin Akabe ve Taba konularında kararlı bir politika izlemesi
İngilizleri hırçınlaştırmıştır. Osmanlı Devleti’ne verilen nota bunu gösteren en önemli
İngiliz tepkilerinden biridir. İngiltere, Büyükelçisi Nicholos O’Conor vasıtasıyla 3 Mayıs
1906 tarihinde verdiği notada, Osmanlı kuvvetlerinin Taba’dan çekilmesini talep
etmiştir750. İngiltere’nin verdiği bu nota, İstanbul’da uzun uzadıya değerlendirilmiş751,
Almanya başta olmak üzere büyük devletlerin görüşleri sorulmuştur. Ancak bu
devletlerden bir yardım alınamayacağı görülmüştür752. Osmanlı Devleti Almanya’nın bu
işe olumlu yaklaşacağını düşünüyordu. Zira Hicaz demiryolu ile hatlarının belirlenmesi
için Osmanlı askerinin Taba’dan çekilmesi Almanya’nın çıkarları için de olumlu bir şey
değildi753. Fakat Almanlar bu konuyu çok ciddi bir şey olarak değerlendirmemiş ve
Osmanlı askerinin Taba’dan çekilmesini tavsiye etmiş ve bu meselede tarafsız
kalacaklarını bildirmişlerdir. Bu yaklaşım Sulltan II. Abdülhamid için bir hayal kırıklığı
olmuştur. Osmanlı Devleti, İngiliz notasına vereceği cevabı ve izleyeceği politikayı
belirlemeye çalışırken İngilizler daha ciddi askerî tedbirler alarak Akabe Körfezi’ne
zırhlı donanma sevk etmiştir754. Ancak Osmanlı tarafı geri adım atmayarak 8 Mayıs 1906
tarihinde Hıdiv’e, Bâbıâli ile sınır müzakerelerini başlatması talimatını vermiş, 10
Mayıs’ta da Sadrazam Ferid Paşa, O’Conor’u, Akabe ve Taba’da mevcut halin
korunması konusunu müzakere etmek üzere Bâbıâli’ye çağırmıştır. Elçiye, Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarının devam ettiği belirtilmiş, elçi de İngiltere
hükümetinin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki egemenliğini kayıtsız şartsız kabul
etmediği cevabını vermiştir755. İngilizlerin bu çıkışı Osmanlı Devleti’nin Akabe ve Taba
politikalarını yumuşatmak gereği duymaya başlamasına sebep olmuştur 756. Bunda
İngiltere’nin
donanmasını
bölgeye
yönlendirmesinin
önemli
etkisi
olduğu
muhakkaktır757.
İstanbul’dan Akabe’de bulunan Rüştü Paşa’ya, İngilizler tarafından yapılacak bir
askerî harekâta ve fiilî bir teşebbüse mahal bırakılmadan meselenin siyasî çözümü için
Mısır Fevkalade Komiseri Ahmed Muhtar Paşa’nın görevlendirildiğini bildiren bir
750
İ.DUİT., 137/23.
Y.EE., 119/62.
752
İ.DUİT., 137/21.
753
Dursun, s.71.
754
Tahsin Paşa, s.256.
755
Dursun, s.71-72.
756
Y.EE., 87/3.
757
İ.DUİT.,137/24; Y.EE., 119/64.
751
134
talimat gönderilmiştir. Bu talimatta fiilî bir harekâta karşı herhangi bir karşılık
verilmeden durumun merkeze bildirilmesi istenmiştir. Bu arada, Osmanlı Devleti ile
Mısır Hıdiviyeti arasında oluşturulacak bir komisyonla sınırların belirlenmesi ve bunun
harita üzerinde tespit edilmesi kararı alınmıştır758.
Sadrazam Ferid Paşa da İngiliz büyükelçisi ile Mısır Hariciye Nazırı Necib
Paşa’ya verdiği tebligatta Taba’yı boşaltmayı kabul ettiklerini, ancak bölgede mevcut
durumun
tekrar
belirlenmesi
gerekliliğini,
devletin
iki
hissesinin
ayrı
ayrı
işaretlenmesinin gereksiz ve yararsız olduğunu belirtmiştir. Bu yaklaşım, Osmanlı
Devleti’nin Mısır’ı kendi toprağı olduğu gerçeğinden hareket ederek Mısır’ın ayrı bir
devlet olmadığını vurgulamasından başka bir şey değildi759. Ancak İngiltere nezdinde bu
yaklaşımın bir karşılık bulmadığını ve Mısır’daki Osmanlı varlığının İngiltere tarafından
kabul edilmediğini belirtmekte yarar vardır. Bundan sonra Osmanlı Devleti ile Mısır
arasında sınır tespiti çalışmalarına başlanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin muhatabı
Mısır hükümeti olsa da sınır üzerindeki çalışmaların İngiltere’nin isteğine göre
şekillendiği görülmekte ve Lord Cromer’in çok önemli ağırlığı olduğu açıkça
hissedilmekteydi760. İngiltere sefirinin bile zaman zaman Lord Cromer’in talimatıyla
hareket ettiği görülmekteydi761.
Osmanlı Devleti, kuvvetlerini Taba’dan çekme kararı aldıktan sonra İngiliz zırhlı
gemisinin kaptanı 13 Mayıs 1906 tarihinde Türklerin Taba’yı tahliye ettiklerini ve işgale
son verdiklerini Londra’ya raporla bildirmiştir762. Osmanlı Hariciyesi bu çekilme
kararını İngiltere sefaretine gönderdiği telgrafla 15 Mayıs’ta İngiliz hükümetine
iletmiştir. Bundan sonra sınır düzenlemeleri çalışmalarına başlamak için delege tayinleri
yapılmıştır. Mısır Hıdivliği bu görev için İbrahim Fethi Paşa ve Yüzbaşı R. R. Owen’ı
tayin etmiş, Osmanlı tarafı ise Kurmay Subaylar Muzaffer ve Fehmi Beyleri
görevlendirmiştir763.
Bundan sonra sınırın belirlenmesi çalışmalarına başlanmıştır. Ancak her iki
devletin sınır konusundaki tezleri farklıdır. Bu yüzden detaylı bir çalışma gerektiğinden
758
Dursun, s.73.
Y.EE., 50/96.
760
Y.PRK.ASK., 239/41.
761
İ.DUİT., 137/16.
762
İ.DUİT., 137/23.
763
Dursun, s.75.
759
135
“araziyi karış karış bilir müteaddid kılavuzlar” eşliğinde çalışmalar yapılmıştır764.
Osmanlı tarafı, sınırın el-Ariş-Akabe çizgisinin batısındaki toprakların Mısır sınırını
oluşturduğunu düşünmekteydi765. Detaylı bir sınır tespiti çalışmasının Osmanlı-Mısır
komiserleri tarafından yapılmasını kabul ediyordu. Mısır tarafı da Akabe-Refah hattının
sınır olmasını istiyordu766. İngiltere tarafı ise hatt-ı fasılı Osmanlı Devleti ile Mısır
arasında bir ayırıcı sınır görmüyor, Sina Adası’nın Mısır yönetimi altında olan kısmı ile
Hicaz vilâyetine bağlı topraklardan olan Kudüs mutasarrıflığını ayıran bir hat olduğu
kabulüyle hareket ediyordu767. Sınırın Refah’tan başlamasının sakıncalarını bilen Sultan
II. Abdülhamid, İngilizlerin bu tekliflerine karşı çıkmış, 1841 yılında Mehmed Ali
Paşa’ya verilen fermana atıfta bulunarak Mısır’ın doğu sınırının el-Ariş’ten itibaren
başlaması üzerinde durmuştur768. Zaten bu güne kadar Refah hiçbir fermanda adı geçen
bir yer olmayıp, herhangi bir şekilde gündeme de gelmemişti. Sultan II. Abdülhamid bu
yüzden Refah’ın Akdeniz’de bir nokta olmasını kabul etmemiş ve resmî haritalarda
gösterilmesini reddetmiştir769. Ancak İngiltere bu konuda kararlı bir duruş sergilemiş,
sınır noktasının Refah’tan başka bir yer olmayacağını bildirmiştir 770. Bu sınır hattı
Osmanlı Devleti’nin bölgedeki stratejik konumuna uygun bir yeri işaret etmemekte;
Osmanlı menfaatine zıt bir anlam taşımaktadır. Yani sınır hattı sadece Mısır’ın
topraklarını belirleyen bir çizgi olmayıp aynı zamanda önemli stratejik anlamı olan bir
meseleye işaret etmektedir. Osmanlı Devleti ile İngiltere, bu sınır çizgisinin kendilerine
stratejik bir avantaj sağlaması üzerinde politikalarını yönlendirmişlerdir. Bu yüzden
Sultan II. Abdülhamid ve Bâbıâli sınır tespit komisyonunda bulunan delegeleri dikkatli
olmaları konusunda sürekli uyarmıştır.
İngiltere’nin Süveyş Kanalı’nın kendi kontrolünde kalması için kararlı bir politika
izlediğini yukarıda da ifade etmiştik. İngiltere’nin temel amacı diğer devletlerin ki,
bunların içinde Osmanlı Devleti de bulunmaktadır, kanala yaklaşmasını önlemek ve
kendisini burada tek hâkim konumunda tutmaktı. Akabe’deki İngiliz faaliyet, politika ve
girişimleri Süveyş Kanalı’ndaki İngiliz varlığını tahkim etmek ve Süveyş Kanalı ile
764
Y.Mtv., 289/168.
İ.DUİT., 137/23.
766
Y.PRK.ASK., 240/24.
767
Dursun, s.88.
768
Y.EE., 119/38.
769
Dursun, s.74-75.
770
İ.DUİT., 137/23.
765
136
Kızıldeniz’in stratejisini güçlendirmek için alınan tedbirlerden başka bir şey değildir.
İngilizler Akabe’yi kendi kontrollerine alma politikalarını bu yüzden yürürlüğe
koymuştur. Ancak Sultan II. Abdülhamid bu konuda, İngilizlerle savaşı bile göze alacak
şekilde kararlı bir politika gütmüştür. Bu politika sayesinde Akabe gibi önemli bir
stratejik bölgenin Osmanlı hâkimiyetinde kalması sağlanmıştır. Sina Yarımadası fiili
olarak Mısır toprağı olsa da771, Osmanlı Devleti bu toprakların hukukî hâkimi olarak
kalmıştır772. Sonuç olarak Osmanlı Devleti istediğini almış bir devlet pozisyonunda
kabul edilebilir. Zira temel amaç Akabe gibi stratejik bir mevkiye hem fiilî hem de
hukukî olarak sahip olmaktı, Osmanlı Devleti Akabe Meselesi’yle bunu başarmıştır. Bu
stratejik başarı, Osmanlı Devleti’nin Aden körfezini İngilizlere kaptırsımanın yarattığı
olumsuz sonuçları telafi edecek delil olarak kullanılabilir. Bunun bilincinde olan Sultan
II. Abdülhamid Akabe Meselesi’nde kararlı bir politika izleyerek Aden Körfezi akıbetine
uğramaktan kurtulmuştur. Çünkü Aden Meselesi’nde olduğu gibi İngilizler Akabe ve
civarına yerleşmek tasavvurunda bulunmuşlar ve bunu Mısır üzerinden halletmeye
çalışmışlardır773. Bu yüzden Osmanlı Devleti Akabe ve civar bölgelerin Mısır idaresine
verilmesinin, İngiltere’ye verilmesi anlamını taşıdığının bilincinde hareket ederek
diplomatik yaklaşım sergilemiştir774. Böylelikle Osmanlı Devleti Akabe politikasında
kendine yeter bir kararlılık gösterdiğini kanıtlamıştır.
771
Tahsin Paşa, s.155-156.
Çabuk, s.158-159.
773
Y.PRK.ASK., 239/41.
774
Y.PRK.HR., 15/51.
772
137
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SULTAN II. ABDÜLHAMİD VE MISIR MESELESİ
Sultan II. Abdülhamid; Mısır’ı Osmanlı hükümdarı olarak, Osmanlı Devleti’nin en
önemli topraklarından; İslam halifesi olarak da İslam’ın en kutsî beldelerinden biri
olarak görmektedir. Bu iki önemli durum Sultan’ın Mısır’a dair politikalarının yönünü,
amacını ve hedeflerini tayin etmede birinci derecede rol oynamıştır. Bu da
Abdülhamid’de Mısır özelinde bir siyaset felsefesi ve hâkimiyet anlayışı oluşturmuştur.
Bunların, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasının tanzimi noktalarında çok önemli
etkileri olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır politikalarını etkileyen bir başka konu
da Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlardır. Bu dönemde, Osmanlı Devleti,
siyasî, sosyal, ekonomik ve idarî alanlarda ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı en uzun
yüzyılını yaşamakta ve bu süreçte birçok mesele ile uğraşmaktaydı. Bu yüzden içinde
bulunduğu şartlardan en az zarara razı olacak tarzda bir siyaset inşa etmesi gerekiyordu.
Sultan II. Abdülhamid de devletin bu en uzun yüzyılında en uzun padişahlık yapan
kişiydi. Bu yüzden devletin, önemli meselelerini halletmek için ciddi ve iradeli bir
siyaset sistemine ihtiyaç duyduğu gerçeğinden hareket eden Sultan II. Abdülhamid’in,
içinde bulunduğu zor ve zahmetli durumu yönetmek konusunda büyük sorumlulukları
bulunmaktaydı. Bu sorumlulukların Sultan’ı, devletin meselelerini halletmek için siyasî,
sosyal ve ekonomik alanlarda etkili paradigmalar bulmak ve bunları kullanmak zorunda
bıraktığını müşahade etmekteyiz. Bu paradigmalar, devlet başkanının yetkileri, hilafet
kurumunun manevi otoritesi ve denge politikaları şeklinde üç ana başlıkta incelenebilir.
Bu ana başlıkların açılımları ise çok yönlü paradigmaları içermektedir. Bunları aşağıda
ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Ancak şunu ifade edebiliriz ki, Abdülhamid, devletin
geleneksel politikalarını yeniden tanzim ederek, devletin bekasını sağlamak için elinde
bulunan bütün siyasî, sosyal, ekonomik argümanları seferber etmiştir. Bu da Sultan’ı
değişken politikalar uygulamaya itmiştir. Ancak bu değişken politikalar Sultan II.
Abdülhamid’i zaman zaman yanlışlara iterek bazı konularda fırsatların kaçırılmasına
sebep olmuştur.
138
I-
MISIR
MESELESİ’NDE
SULTAN
II.
ABDÜLHAMİD’İN
POLİTİKALARI
Sultan II. Abdülhamid’i, Mısır Meselesi üzerindeki politikaları, yaklaşımları
etrafında değerlendirirsek, ortaya birkaç psikolojik ayrıntı çıkacaktır. Çünkü Mısır
Meselesi’nde Sultan II. Abdülhamid; korkular, endişeler, umutlar, beklentiler, üzüntüler,
çaresizlikler ve yalnızlıklar yaşamıştır. Bu da, Sultan’ın, dolayısıyla devletin Mısır
politikalarını etkilemiş, zaman zaman da Sultan’ı gerçekçi politikalardan uzaklaştırarak,
onun Bâbıâli ile anlaşmazlıklar yaşamasına ve ortaya çıkan fırsatların kaybedilmesine
neden olmuştur. Bununla birlikte, Mısır Meselesi Sultan II. Abdülhamid’e devletin
sınırlarını anlama fırsatı verdiğinden, denge politikalarına başvurmanın gerektiğini de
göstermiştir. Bu durum, Abdülhamid’de, kendine has bir politika ve siyaset kaideleri
oluşturmuştur.
Mısır, “eczâ-i mütemimme-i memâlik-i şâhâneden”775 olması dolayısıyla,
Osmanlı Devleti’nin bir toprağı, ahalisinin hemen tamamının Müslüman bulunması776
sebebiyle de “hilâfet-i kübrâya revâbıtı” bulunmaktadır777. Yani Sultan II. Abdülhamid
için Anadolu ne anlam ifade ediyorsa; Mısır da aynı anlamı ifade etmektedir778. Çünkü
Mısır halkı, Anadolu halkı gibi Osmanlı Devleti’nin teb’asıdır. Resmî dairelerde devletin
bayrağı asılıdır, vergi Osmanlı padişahı adına toplanmaktadır. Mısır merkeze yıllık vergi
ödemektedir. Hıdiv dış işlerinde Osmanlı Devleti’ne bağlıdır, Uluslararası arenada
Mısır’ı Osmanlı memuru temsil etmektedir, Hıdiv’in hareket alanı Osmanlı padişahının
ihsan ettiği fermanlar çerçevesinde belirlenmiştir ve Mısır’ın para birimi Cüneyh
Osmanlı padişahı adına basılmaktadır779. Bütün bunlar toplandığında, Osmanlı Devleti,
Mısır’ın meşru-hukukî hâkimidir ve Mısır Osmanlı toprağının bir parçasıdır. Bu yüzden
işgal altında bulunan Mısır’ın “düşmân elinden kurtarı[lı]p tekrâr hilâfet-i mukaddese-i
zillullahilerine i’âde” ettirilmesi gerekmektedir780.
775
Y.EE., 127/6.
Y.PRK.SGE., 3/22.
777
Y.EE., 88/40.
778
Mahmud Muhtar’ı ifadeleri ise bunun tersini söylemekteydi: “Abdülhamid Mısır’ı gözden
çıkarmış ve Arabi ihtilalinden sonra bu eyaletle sıça teması dahi sirayetten korkarak kendi için
tehlikeli saymış ise de İngilizlerin nazarında Mısır’a hâkim kalmak için toprak bütünlüğü düsturunu
kısmen değiştirmek lüzumu hasıl olmuştu” Mahmud Muhtar, s.69.
779
Kızıltoprak, s.201-202.
780
Y.PRK.HR., 12/8.
776
139
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır politikalarının genel karakteri, Mısır’ın İngiliz
işgali altından kurtarılması çerçevesinde şekillenmiştir. Diplomasisini de bu çerçevede
yürütürken İngilizlerin Mısır’ı tahliye edip etmeyecekleri, edeceklerse de ne zaman
edecekleri sorularına cevap aradığını görmekteyiz 781. Sultan II. Abdülhamid’in aradığı
bu cevapların anlamı, aslında Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki diplomasi serüvenine
bakıldığında, hükümranlık haklarının korunmasına yönelik çare arayışları şeklinde ifade
edilebilir782. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’da hükümranlık haklarının korunması için
ortaya koyduğu politikalarını, Mısır’ı geri alabileceği inancı ile yürütmekteydi 783. Bu
yüzden de, Mısır konusunda sabırlı bir politika izlediğini ifade edebiliriz. Bu sabrını
diplomasiyi tek çözüm yolu olarak kullanması konusunda da göstermiştir. Mısır
hakkındaki dış politika anlayışını diplomasi üzerinden şekillendiren Sultan II.
Abdülhamid, silaha sarılmak seçeneğini gündeme almaktan kaçınmıştır784. Çünkü o,
hiçbir zaman savaşa taraftar olmamış ve silahı bir çözüm yolu olarak kullanmak
istememiştir785. Sultan II. Abdülhamid’in silaha sarılmak istememesinin nedeni
İngiltere’ye, en azından işgalin ilk dönemlerinde, inanması ve güvenmesidir 786. Sir
Herold Nicolson, Sultan II. Abdülhamid’in, İngiltere’ye güvenmekle büyük bir hata
işlediğini düşünmektedir787. Zaten daha sonra İngilizlere güvenmekle hata edildiği,
bizzat Sultan tarafından da ifade edilmiştir788. Ancak Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin
Mısır üzerindeki niyetlerini tam anlamıyla anladıktan sonra şartlara uygun ve sonuç
alınabilir politikalar belirlemeye çalışmıştır. İngilizler Mısır’ı işgal ederek Sultan II.
Abdülhamid’i kendilerine karşı güven bunalımına soktular. Bu yüzden Sultan II.
Abdülhamid’in gözünde İngilizlerin samimiyeti ciddi bir yara almıştır789.
Sultan II. Abdülhamid ve Bâbıâli tarafından Mısır Hıdivlerine, Mısır’ın Osmanlı
Devleti’ne bağlı bir eyalet olduğu, işgal sürecinde sürekli vurgulanmış, bu yolla da
bağlılığın sürekliliği üzerinden, buranın ayrı bir devlet sayılamayacağı hatırlatılmıştır.
781
Haslip, s.207.
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.171.
783
is-Sanafiri, s.161.
784
Kızıltoprak, s.162.
785
Süleyman Nazif, Bir Abdülhamid Müdâfaanâmesi, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Gündüz),
Lotus Yayınları, Ankara 2007, s.111-112.
786
Y.A.HUS. 227/79.
787
Haslip, s.198.
788
Y.EE., 116/56, 5.
789
Haslip, s.201.
782
140
Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi’nde elini güçlü tutmak için uluslararası dengeleri
sürekli gözeterek diplomatik menfaatler sağlamaya çalışmıştır. Bu yolla hem Hıdivi
dizginlenmeye çalışılmış, hem de İngiltere karşısında üçüncü devletlerin desteğinin
sağlanması arzu edilmiştir790. Çünkü üçüncü devletlerden birkaçı ile İngiltere’ye karşı
anlaşma içinde olunursa, bu devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde paylaşım yarışına
girmesine engel olunabilirdi. Zira Mısır kaybedilirse, bu sadece Mısırla sınırlı
kalmayacaktır. İngilizler, Mısır’ın yanında Hicaz ve Yemen gibi Osmanlı topraklarını da
işgal edecektir. Yine Mısır kaybedilirse, Fransa’nın Suriye’yi, İtalya’nın da
Trablusgarb’ı zapt ederek İngiltere ile çıkar anlaşmasına girme ihtimali de
bulunmaktadır. İşin, İngiltere’nin Mısır’ı işgalini tanıma noktasına gelmesi yeterlidir.
İngiltere de, bu devletlerin Osmanlı topraklarına yerleşmesine evet diyecektir. Bütün bu
riskler Sultan II. Abdülhamid’i denge politikası izlemek zorunda bırakmıştır791. Tahsin
Paşa, Sultan’ın bu konuyu içine alan denge politikasının sistemini şu şekilde açıklar:
“Rusya’yı idare etmek, İngiltere ile asla mesele çıkarmamak, Almanya’ya istinat etmek,
Avusturya’nın gözünün Makedonya’da olduğunu unutmamak, diğer devletlerle mümkün
mertebe hoş geçinmek, Balkanlar’ı birbirine düşürüp Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar
arasında nifak ve ihtilaf çıkarmak”792. Sultan II. Abdülhamid’in bu denge politikası,
Mısır Meselesi özelinde Osmanlı Devleti’nin dış politikasına bütün incelikleri ile
yansıyacaktır. Bu denge politikası aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Avrupa merkezli
uluslararası sisteme uyum sağlama çabalarını da yansıtmaktadır793. Osmanlı Devleti’nin
içinde bulunduğu şartlar ve güçsüzlük hâli uluslararası sistemde sorunlu bir ilişkiler
düzeneğini beraberinde getirmiştir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin en uzun asrı olan 19.
asır, devletin birçok sorunla mücadele ettiği bir dönemin adı olarak tarihe kaydedilmiştir.
Bu asırda Osmanlı Devleti, büyük karışıklıklar içinde bulunuyordu. Bu durum, Sultan II.
Abdülhamid tahta çıkınca, daha da ağırlaşmıştı. Ülkenin birçok yerinde kaynaşmalar baş
göstermiş, Rusya ile yeni bir savaşın eşiğine gelinmiş, Müslüman ve Hristiyanlar
arasında meydana gelen çatışma hâli toplumu ciddi bir bölünmeye doğru götürmüştür.
Otorite sorunu yaşayan toplumla arasında büyük bir uçurum meydana gelmiş, bu otorite
790
Eraslan, s.292-293.
“Sultan Abdülhamid’in Büyük devletlerin arasındaki rekabetten faydalanmak esasına
dayanmıştır” Ercüment Kuran, “II. Abdülhamid’in Büyük Devletlere Karşı Uyguladığı Siyasetin
Esasları”, Sultan II. Abdülhamid ve Devri Semineri (27-29 Mayıs 1992), İstanbul 1994, s.144.
792
Balcı, II. Abdülhamid, s.44-45.
793
Balcı, II. Abdülhamid, s.40.
791
141
sorunu muhalefet gruplarını beslemiş, askerî ve sivil bürokratlar arasındaki iktidar
mücadelesi, devleti ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Ekonomik sistemde ciddi
zaaflar oluşurken Osmanlı topraklarının batılıların kullanımına açık pazarlar hâline
gelmiştir. Yine kamuda hizmet üretiminde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Tabiî ki,
bütün bunlar, Osmanlı Devleti’nin başında bulunan Sultan II. Abdülhamid’e yeni
sorumluluklar yüklemişti794. Bu yüzden onun bu sorunlu süreci en az kayıpla kapatacak
pratik bir siyaset izlemesi gerekiyordu. Çünkü bütün bu sorunlar, ona gücünün ve
uluslararası etkinliğinin sınırlarını öğrettiğinden, onu, gerçekçi politikalar izlemek
zorunda bırakmıştır795. Sultan II. Abdülhamid, devletin içinde bulunduğu durumun
kendisine dayattığı siyaset tarzı ile hatt-ı hareket belirlerken; Mısır politikasını da aynı
hatt-ı hareket üzerinden yürütmeye çalışıyordu. Devletin genel hâlinin doğal bir sonucu
olarak ortaya çıkan otorite sorunu, O’nda, mevcudu koruma refleksi oluşturmuştur.
Osmanlı Devleti’nin 1876-1908 yılları arasındaki dış politikasının ilke ve anlayışı,
“devletin kendi hâline kalması” özlemi üzerinde şekillenmiştir796. Bundan dolayı, Sultan
II. Abdülhamid, devletin otoritesinin Mısır’da yeniden kurulmasına yönelik birtakım
açılım politikaları geliştirmiştir. Devletin Mısır üzerindeki hukukunun elverdiği ölçüde,
Mısır yönetiminin Osmanlı Devleti’ne karşı ödevlerinin yerine getirilmesi için
politikalar
geliştirilirken;
Mısır’da
devletin
varlığını
hissettirecek
girişimlerde
bulunulmuştur. Ali Nizamî Paşa, Derviş Paşa heyetleri ile Server Paşa komiserliği ve
zaman zaman Mısır Hıdiv’ine gönderilen fermanlar bu girişimlerin örnekleridir. Ahmed
Muhtar Paşa’nın Mısır Fevkalade Komiserliği, tahliye diplomasinin başarısızlıkla
sonuçlanmasından ve Drummond Wolff’un Mısır’dan ayrılmasından sonra, Mısır’da
Osmanlı Devleti’nin en önemli varlığı olarak burada kalmıştır. Ahmed Muhtar Paşa’nın
Mısır’daki faaliyetleri de, burada belirttiklerimizi daha anlamlı hâle getiren işaretler
içermektedir. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’da Osmanlı varlığının devamını sağlamaya
çalışırken, Osmanlı Devleti’nin otorite ve hukukunu zedeleyen gelişmeleri önlemek için
önemli uğraşlar vermiştir. Mısır idaresinin en yüksek makamı olan Hıdivlik makamının
devlete bağlılığını sağlamlaştırmak bu uğraşların temel amaçlarından biri olmuştur797.
Sultan II. Abdülhamid, Mısır üzerinde politikalarını bu çizgiler üzerinde yürütürken,
794
Altunay-Şam, s.232-233.
Kızıltoprak, s.123.
796
Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, s.304.
797
Kızıltoprak, s.65.
795
142
İngilizler de, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki otoritesini kırmak için önüne gelen
fırsatları kullanmaktan geri durmamışlardır. Bu amaçla Mısır’da kendilerine taraftar
oluşturmaya ve muhalif milliyetçi kesimi Osmanlı karşıtı bir hareket hâline getirmeye
çalışmışlardır. İngilizlerin Mısır üzerinde ortaya koyduğu politikalar, Mısır’ın İngiliz
işgali altına girmesine sebep olduğundan, Sultan II. Abdülhamid’i oldukça
endişelendirmiştir798. Tabiî ki, bu durum, onun İngilizlere olan güvenini oldukça
zedelemiştir. Bu yüzden İngilizlerin bölge üzerindeki faaliyetlerini devamlı takip ederek
engellemek isteyen Sultan II. Abdülhamid, bulduğu her fırsatı İngiltere’nin aleyhinde
kullanmaya çalışmıştır. Çünkü İngiltere Mısır’ı işgal ederek Sultanın Mısır üzerindeki
haklarını ihlâl etmekte tereddüt göstermemiştir799. Bu, aynı zamanda İngiltere’nin,
Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçtiğini gösteren fiilî bir
durumdu. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’nin, Hindistan yolunda hâkimiyeti eline
geçirdikten sonra Osmanlılara ihtiyacı kalmadığını; dolayısıyla da, Osmanlı üzerinde
sinsi planlar kurduğunu belirterek İngiliz politikalarındaki değişimi iyi okuduğunu
göstermektedir800. Sultan II. Abdülhamid’in Macar Türkolog Vambery’ye, İngilizlerin
Mısır’ı işgal etmesinin “tüm Müslüman dünyasında ve halkımın önünde gururunu”
kırdığını belirtmesi, İngilizlere yaklaşımına dair önemli ipuçları vermektedir801. Buna
rağmen, Sultan II. Abdülhamid’in İngilizlerle ilişkileri düzeltmek için istekli olduğunu
da görmekteyiz. Vambery’ye, bir mülakatta, bu istekliliğini “Onlarla bir an önce
yeniden anlayış ve dostluk ilişkileri tesis edilmesine kesinlikle taraftarım” sözleriyle
ifade etmiştir802. Sultan II. Abdülhamid, Said Paşa’nın İngiltere’ye savaş ilan edilmesi
isteğine de karşı çıkarak meseleyi silahla çözme taraftarı olmadığını göstermişti 803.
Sultan II. Abdülhamid’in İngiltere’ye karşı savaş ilanından kaçınması, İngiltere ile
anlaşmak istediğine bir işaret olarak kabul edilebilir. Savaş ilanının başka riskleri de söz
konusuydu. O, bu riskleri şu sözlerle ifade etmiştir: “Mısır’da inat gösterse idim
muhakkak Filistin’i, belki de Irak’ı kaybederdim”804. Sultan II. Abdülhamid’in,
diplomasi seçeneğini sürekli birincil araç olarak kullanmasında, bu endişelerin rolü
798
Aksun, s.234.
Haslip, s.207-208.
800
Altunay-Şam, s.239.
801
Eraslan, s.292.
802
Öke, s.45.
803
Orhan Koloğlu, Avrupa Kıskacında Abdülhamit, 4. Basım, İletişim Yayınları, İstanbul 2001,
s.192; Korkut, s.168-169.
804
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.171.
799
143
büyüktür. İşgalden önce Derviş Paşa heyetini Mısır’a göndermesi, işgal sonrasında da
Ahmed Muhtar Paşa heyetini Mısır’da bırakması, Sultan’ın, meseleyi diplomasi ve
müzakere yoluyla halletmek düşüncesini yansıtması bakımından önemlidir805. Bu yüzden
o, bu heyetlere, özellikle Ahmed Muhtar Paşa heyetine çok önem vermiştir 806. Böylelikle
bu heyet vasıtasıyla İngilizlerle bir anlaşma zemini oluşturmak istemiştir.
Sultan II. Abdülhamid’in elini bağlayan bir diğer mesele ise Mısır Hıdivlerinin
İngiliz varlığına karşı derin bir teslimiyet içinde olmasıydı. Çünkü Hıdivlerin İngilizlere
bu denli teslimiyet içinde olmaları, Sultan II. Abdülhamid’in, İngilizleri Mısır’dan
çıkarmak için onlarla birlikte hareket edememesine sebep olmuştur 807. Hıdivler
İngilizlerin suflörlüğünde hareket ettiklerinden, Mısır halkı ile Sultanın irtibatı oldukça
zayıflamıştır. Bu yüzden halkın, Osmanlı Devleti’nden umudunu keser vaziyette olduğu
görülmüştür. Bu da, İngilizlerin Mısır’da rahat bir şekilde hareket etmelerini sağlamıştır.
İngilizlerin
Mısır’da
rahat
hareket
etmeleri,
Mısır’ın
tahliyesinde
isteksiz
davranmalarına; sonrasında ise Mısır’a hâkim olmak için yapılanmalarına sebep
olmuştur. Hıdivlerin, İngilizlerin Mısır’daki varlığına yeterince karşı çıkmamaları ve
hatta İngilizlerin Mısır’da bulunmalarını ister bir politika sergilemeleri, Sultan II.
Abdülhamid’in, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesini sağlayacak diplomasi ve
müzakere sürecinde elini bağlamıştır.
Abbas Hilmi Paşa’nın idealist kişiliği ve duruşu, Sultan II. Abdülhamid’in istediği
bir şeydi. Ancak Abbas Hilmi Paşa’nın bu konudaki duruşunun kuvveden fiile
çıkamaması, Sultan II. Abdülhamid için önemli hayal kırıklığına sebep olmuştur. Çünkü
Abbas Hilmi Paşa Lord Cromer’le girdiği mücadeleden kısa sürede yenik çıkmıştır.
Abbas Hilmi Paşa’nın, İngilizlerin güdümünde bir yönetim sergilemek zorunda kalması
ve hiçbir söz söyleme hakkına sahip olmaması nedeniyle iktidarını kaybetmesi808,
Sultan’ın Mısır politikalarını olumsuz etkilemiştir. Bir kere, Abbas Hilmi Paşa’nın,
İngilizlerin Mısır’ı boşaltmalarını sağlayacak bir duruş sergilememesi, Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki konumunu zayıflatmıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı
yöneten bir memurunun, devleti, İngilizlere karşı temsil edememesine ve devletin
haklarını koruyamamasına sebep olmuştur. Abbas Hilmi Paşa’nın genç olmasının, onun
805
is-Sanafiri, s.165.
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.171.
807
Tahsin Paşa, s.344.
808
Y.PRK.HR., 18/60, 11.
806
144
İngilizlerin nüfuzu altına girmesinde etkileri büyük olmuştur809. İngilizler türlü yollarla
Abbas Hilmi Paşa’yı baskı altında tutmayı başarmışlar ve Mısır’da nüfuzlarını önemli
ölçüde yerleştirmişlerdir810. Böyle bir ortamda ise Abbas Hilmi Paşa’nın Osmanlı
Devleti’ne bağlılığı, kendisinin merkeze gönderdiği telgraf metinlerinden ibaret kalmış,
tamamıyla sadakat mümkün olmamıştır811. Çünkü Lord Cromer, Mısır idaresinde ve
idarecileri üzerinde etkindi ve onun uyguladığı politikalar Mısır idaresinin hareket
sınırlarını belirlemekteydi812. Bu da Mısır’da teslimiyetçi düşünceyi beslemiş, Mısır’dan
İngiliz askerinin tahliye edilmesi yönündeki inançların zayıflamasına 813 ve idare ile
birlikte halkın da karamsarlığa düşmesine neden olmuştur814. Bu karamsarlığın
temelinde Osmanlı Devleti’ne beslenen ümitlerin azalması bulunmaktadır815. Çünkü
iddialara göre Mısırlılar, Osmanlı Devleti’nin izmihlale yüz tutmuş olduğuna
inanıyorlardı816. Mısır yönetimi ve halkında ortaya çıkan Mısır’da otorite sorunu ve
iktidar karmaşası yaratmış ve İngilizlerin Mısır’daki nüfuzunun yerleşmesini
sağlamıştır817. Bu da, devletin Mısır politikalarını etkilemiştir. Osmanlı Devleti
Mısır’daki nüfuzunu devam ettirmek için çabalarken, İngilizler Mısır’da nüfuz kurmakta
zorlanmamışlardır. Mısır’da kolay bir şekilde nüfuz kuran İngilizler, çeşitli siyaset
oyunlarıyla Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetini baltalamışlardır.
İngilizler Mısır’daki Osmanlı hukukunu yıkmak için Mısır ve onu çevreleyen
coğrafyada, özellikle kendi çıkarları için önemli olan Kızıldeniz taraflarında karışıklıklar
çıkartarak, bölgeyi İngiliz müdahalesine açmayı başarmışlardır. Ancak Ahmed Muhtar
Paşa’nın İngilizlerin, Mısır üzerindeki nüfuz ve baskılarını, Mısır üzerine yeteri miktarda
ordu ile harekete geçildiği zaman ortadan kaldırmanın mümkün olacağını ve buradaki
İngiliz hâkimiyetine son verilebileceğini belirtmiştir818. Sultan II. Abdülhamid’in istediği
buydu. Ancak bunu silah yerine diplomasi ve müzakere yoluyla yapmaya odaklanmıştı.
Tabiî ki, bu yaklaşım ve tutulan yol, Sultan II. Abdülhamid’e ve Osmanlı Devleti’ne,
809
İ.MTZ.(05)., 27/1432.
Y.PRK.HR., 18/82; Y.A.HUS., 320/112; Y.A.HUS., 277/139; Y.A.HUS., 361/132.
811
Y.EE., 88/3.
812
Y.PRK.MK., 5/100.
813
Y.A.HUS., 297/54; Y.EE., 127/6.
814
Y.EE., 129/21.
815
Y.EE.d., 439, 3-13.
816
Y.A.HUS., 272/144.
817
Y.EE., 129/21.
818
Tahsin Paşa, s.86.
810
145
Mısır’ı İngilizlerin elinden alma konusunda çok vakit kaybettirmiştir. Çünkü Sultan II.
Abdülhamid hasseten Lord Salisbury’ye güvenmekte ve onu kendisi için dost ve
destekçi görmekteydi. Sultan, Lord Salisbury aracılığıyla Mısır’daki egemenlik
haklarının ve toprak bütünlüğünün korunmasını ve kapitülasyonların ilgasını
sağlayabileceğini düşünüyordu819. Bunların, en azından bir kısmının sağlanması,
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu olumlu yönde etkileyecekti.
İngilizler, Mısır’a askerî müdahalede bulunma amacını Hıdiv’in Mısır’daki
otoritesinin iadesine yönelik bir harekât olarak ifade etmişti820. İngilizlerin Mısır’ı işgale
götüren müdahaleyi böyle bir amaca dayandırması, Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki
otoritesini önemli ölçüde zedelemiştir. Çünkü İngilizlerin, Hıdiv’in, dolayısıyla da
Osmanlı Devleti’nin otoritesini iade etmek için Mısır’a meşru bir müdahalede
bulunmaları, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki sorunları kendi başına halletmekte yetersiz
olduğuna işaretti. Bu, aynı zamanda egemen bir devletin topraklarını idare etmekten aciz
olduğu anlamına gelmekteydi. İngilizlerin Mısır’da asayişi sağlama ve Mısır idaresinin
otoritesini iade etme iddiası, Sultan II. Abdülhamid’in yönetim anlayışına uygun bir
davranış değildi ve buna uyum sağlaması beklenmemelidir. İngilizlerin bu iddia ile
Mısır’a girmesinin, diğer devletlerin, özellikle Fransa’nın Mısır’a girmemesini
sağlamaya yönelik bir tedbir olduğu ortada iken821 asayişi sağlama iddiaları ise Sultan II.
Abdülhamid için geçerli değildi. Bu yüzden o, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna
halel getirmeyecek şekilde İngiliz askerinin tahliyesini sağlamaya çalışıyordu. Bunun
için Lord Salisbury’ye, İngilizlere Mısır’ı hariçten gelecek bir saldırıya karşı masuniyet
garantisi verilmiştir822. Hatta “huzûr ve sa’adet hâli i’âde ve hukûk-ı hazret-i pâdişâhî ile
menâfî’i muhafaza eylemek maksadına mebnî oraya bir kuvve-i ‘askeriye sevkine hazır”
olunduğu da ifade edilmiştir823. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’ye, Mısır konusunda
böyle önemli teminatlar vererek İngilizlerle anlaşma isteklerinin de ne kadar ciddi
olduğunu göstermek istemiştir. Çünkü o, Mısır konusunda İngiltere’nin karşısında
olmanın Mısır’daki işgal hâlini uzatacağının ve İngilizlerin yeni taleplerle Mısır’da
süreci tıkayacağının, bunun faturasının ise Mısır ve Osmanlı Devleti’ne kesileceğinin
819
Öke, s.90-91.
Carman, s.52-53.
821
Y.EE., 88/40-23a.
822
Y.EE., 116/72, 2.
823
Y.A.RES., 24/11.
820
146
endişelerini taşınıyordu824. İngilizlerin Mısır’daki askerlerinin sayısını artırmayı planları
arasına aldığı şayiaları, Sultan II. Abdülhamid’in endişelerini daha da artırmış, bu
yüzden de bu konuda Londra’dan izahat istemişti825. Zaten İngilizlerin Mısır’a girmesi
ile devletin Mısır’daki hukukunun ihlal edilmiş olmasının verdiği rahatsızlık 826, yıllar
geçmesine ve Mısır’da mevcut hâlin istenilen seviyeye gelmesine rağmen, İngiliz işgal
kuvvetlerinin Mısır’ı terk ve tahliye etmemiş olmaları dolayısıyla endişeye
dönüşmüştü827. İngilizlerin bir sonraki bahanesi, Mısır Hıdivi’nin idarî otoritesini
muhafaza etmek için gerekli vasıtalara sahip olmamasıydı 828.
Mısır’daki işgal sürecinin uzaması, İngiltere’nin, Mısır’da kalmak için yeni
vasıtalar bulmasını kolaylaştırırken; Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki İngiliz askerini
çıkarmasını zorlaştırmıştır. Bu yüzden, başta Sultan II. Abdülhamid, olmak üzere
Osmanlı devlet adamları, Mısır işgalinin ilk başından itibaren İngilizlerden, Mısır’dan
çıkmaları için bir takvim almaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid döneminde,
Londra’da sefirlik yapan Muzurus Paşa (1851-1885), Rüstem Paşa (1885-1896)
Antopolo Paşa (1896-1902) ve tekrar Muzurus Paşa (1902-1908)829 Mısır Meselesi
sürecinde Osmanlı Devleti’ni temsil etmişler ve Mısır Meselesi’ni halletmek için önemli
diplomatik girişimler gerçekleştirmişlerdi. Sultan II. Abdülhamid de bu girişimlerin bir
an önce sonuçlanması için Londra’ya sürekli talimatlar göndermiş, bunlar vasıtasıyla da
İngilizlerden Mısır’ın tahliye edilmesini sağlayacak takvimi830, “hıtâ-i Mısriyye’de olan
hukûk saltanat-ı seniyyenin temînine medâr olacak şerâ’it ile bir mukâvele ‘akdına
İngiltere kabinetosunun muvâfakatı” ile831 almaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid bu
işin bir an önce neticelenmesi gerektiğini aksi takdirde Mısır’ın tamamen
kaybedileceğini anlamıştı. Çünkü işgal sürecinin uzaması, İngilizlerin Mısır’da bütün
birimlere hâkim olmasına, yani Mısır’ın bir sömürge toprağı olarak yapılanmasına yol
açmıştı. İngilizlerin, özellikle tahliye müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından
sonra, Mısır’daki yapılanmaları önemli bir ivme kazanmıştır. Osmanlı tarafının
824
Y.PRK.MK., 1/75, 2.
Y.PRK.EŞA., 16/83.
826
Y.EE., 121/15.
827
Y.EE., 116/76, 2a-2b.
828
Y.A.RES., 17/41.
829
Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), Prosopografik Rehber, İsis,
İstanbul 1999, s.66.
830
Y.EE., 124/35.
831
Y.EE., 116/64, 4.
825
147
İngilizlerle bir an önce anlaşma sağlamaya çalışması, İngilizlerin Mısır’a daha fazla
hâkim olacakları endişelerine dayanıyordu. Bu, Mehmed Kâmil Paşa tarafından
egemenlik haklarının paylaşılması kuşkusu olarak ifade832 edilse bile, Sultan II.
Abdülhamid, gün geçtikçe Mısır’da egemenlik haklarını kaybediyordu. Bunun için
“hıtta-i Mısriyye üzerindeki hukûk-ı mülkdârî-i hazret-i pâdişâhi bir sened-i resmî ile
taht-ı temîne” alınması gerekiyordu833. İngilizlerin Mısır’a yerleşmesi, Yemen ve Hicaz
kıtalarını da tehlikeye atmaktaydı. Bu yüzden de Sultan II. Abdülhamid, Mısır’ı İngiliz
işgalinden bir an önce kutaracak politikalar yürütmüştür834. İngilizler ise başından
itibaren iade-i asayiş maksadı altına gizlenerek İngiltere askerinin Mısır’da kalması için
çalışmaktaydı835. Lord Granville, 17 Aralık 1883 tarihinde, “Mısır’da emn û emniyet
i’âde edilmiştir. Fakat eğer İngiltere şu aralık hıtta-i mezkûre hükümetnin tanzîm ve
ıslâh-ı idâresi hususu terk eyleyecek olursa bu emr-i mühîmmi başka bir devletin
derûhde edeceği derkârdır”836 şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama Lord
Granwille’in Mısır’da kalmak için üçüncü bir devletin Mısır’a gireceği endişelerine
gizlendiğini de göstermektedir. Sultan II. Abdülhamid ise İngiltere’nin menfaatini
gözetir bir mukavele tanzim edilerek Mısır’dan çıkmalarını arzu ettiklerini William
Vayet’e belirtmekten geri durmamıştır837. Sultan’ın Mısır’da İngiliz çıkarlarını temin
etmekte istekli davranması, Osmanlı Devleti’nin İngilizleri istediği şartlarda Mısır’dan
çıkaramayacağını anlaması ile ilişkilendirebiliriz. Çünkü Sultan II. Abdülhamid
uyguladığı denge siyasetinde İngiltere’ye karşı diplomasi üstünlüğü sağlayamamıştı838.
Böyle olunca, o, İngiltere’yi, menfaatlerini temin ve teyit ederek ikna etmeyi sonuç
getirecek bir yol olarak görmeye başlamıştır839.
İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmeye ikna edilememesi, Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki hükümranlık hukukuna İngilizlerin ortak olmasına yol açacaktı. Böyle bir
durumda “İngiltere hükûmeti kendi mevki’ini muhâfaza için bi’l-cümle kuvvâsını isti’mal
edecektir”840. Bu da, Sultan II. Abdülhamid’in İslam dünyasında müşkül bir vaziyete
832
Çağalı-Çağalı-Güven, s.27.
Y.EE., 127/19, 3.
834
Y.EE., 127/17.
835
Y.PRK.MK., 1/81.
836
Y.EE., 127/40.
837
Y.PRK.EŞA., 11/28.
838
Y.EE., 127/55; Y.PRK.AZJ., 6/51; Y.PRK.BŞK., 25/15.
839
Y.EE. 116/63.
840
Y.PRK.HR., 28/78.
833
148
düşmesine sebep olacak, dolayısıyla da İslam dünyasındaki saygınlığına zarar
verecektir841. Çünkü Mısır önemli bir İslam beldesidir ve güçlü bir manevi çekiciliğe
sahiptir. Sultan II. Abdülhamid Mısır’ın bu önemini layıkıyla bilenlerden biri olarak bu
beldeye çok önem vermiştir842. Osmanlı Devleti’nin bu önemli belde üzerindeki
hükümranlık haklarına başka bir devletin ortak olma olasılığı, Sultan II. Abdülhamid’in
endişelenmesi için yeter bir sebep olarak görülebilir. O da, Mısır Meselesi’nde
olabildiğince aktif bir siyaset ve diplomasi sergileyerek Mısır’a verdiği önemi göstermiş,
devletin bütün diplomasi aygıtlarını bu meselenin halledilmesi üzerine hasretmiştir.
Osmanlı Devleti Mısır’ı, yeniden kendi kontrolünde, hükümranlık hukukunu sonuna
kadar kullanabildiği ve dış müdahalen kurtulmuş bir vaziyete getirmek için önemli bir
diplomasi mücadelesi vermiştir.
Yukarıda
da
bahsettiğimiz
gibi,
bu
diplomasi
mücadelesi
Sultan
II.
Abdülhamid’in, korkularının, endişelerinin, umutlarının, beklentilerinin, üzüntülerinin,
çaresizliklerinin ve yalnızlık duygularının etkileri ile şekillenmiştir. Bu durum, zaman
zaman gerçekçi diplomasi kaidelerine aykırı girişimlere neden olsa da, Sultan II.
Abdülhamid’in daha gerçekçi bir dış politikalar sistemi içerisinde hareket etmesini
sağlayacak tecrübî birikim sağlamıştır. Bu, denge politikalarının ön plana alınması ile
diplomasi ve müzakere usulünü benimsenmesi ve savaş ve silaha dayalı çözüm
girişimlerinden uzak durulması şeklinde tezahür etmiştir. Zaten onun korku, endişe,
umut, beklenti, üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygu karmaşalarına girmesi devletin
içinde bulunduğu güç/güçsüzlük hâli ile yakından ilişkiliydi. Sultan II. Abdülhamid
elindeki olanakları derecesinde dış politika tanzim ederken, diğer devletlerin çıkar ve
menfaat anlayışlarındaki farklılıkları dikkate almak zorundaydı. Bu da Osmanlı
Devleti’nin edilgen ve dış gelişmelere bağımlı bir diplomasi anlayışına yönelmesine
neden olmuştur. Bu durumu Mısır Meselesi özelinde değerlendirdiğimizde, Osmanlı
Devleti’nin, Mısır Meselesi’nin ürettiği kriz durumunu tek başına yönetemediğini ifade
edebiliriz. Böyle bir sonuç, Osmanlı Devleti’nin, İngilizleri Mısır’dan çıkarmak için
üçüncü devletlerin çıkarlarını göz önüne alarak ve bu çıkarları en azından Mısır üzerinde
temin ederek, bu devletleri kendi tarafına almak zorunda olduğunu göstermekteydi.
Ancak Fransa başta olmak üzere üçüncü devletlerin Mısır Meselesi’nde İngiltere’ye
841
842
Y.A.HUS., 217/43.
Y.EE.d., 1089, 12.
149
karşı yeterli cesareti gösterememeleri, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerinde yürüttüğü
denge politikalarını çoğu kez anlamsız hale getirmiştir. Bu da Sultan II. Abdülhamid’i
Mısır Meselesi’ni İngiltere ile halletme yoluna götürmüştür. Ancak bunun da bir sonuç
vermeyeceği görülecektir.
A- Mısır Meselesi’nde Basın ve Diplomasi
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Meselesi’nde yürüteceği diplomaside elini
güçlendirecek
çeşitli
çalışmalar
yaptığını
görmekteyiz.
Bu
çalışmaların
en
önemlilerinden biri, şüphesiz Osmanlı muhalifi ve yanlısı gazetelerin takip edilmesi ve
Osmanlı çıkarlarını sağlamak için önlemler alınmasıdır. Çünkü İngilizlerin desteği ile
yayın yapan gazeteler onların kılıcını sallamakta oldukça mahir davranmakta, Osmanlı
Devleti’nin egemenlik haklarına saldırmakta, Osmanlı Devleti’ni Mısır Meselesi
diplomasilerinde zor durumda bırakmaktadır. Yine bu gazeteler, Mısır halkının
fikirlerinin değişmesine ve Osmanlı Devleti ve Halifelik kurumuna inançlarının
zedelenmesine yol açmaktaydılar843. O, bunları önlemek için, Ahmed Muhtar Paşa’ya bu
gazetelerin takip edilmesi ve kontrol altına alınması talimatı vermiştir. Ahmed Muhtar
Paşa, bu gazetelere üye olarak takip etmekle birlikte, Mısır’a dışarıdan sokulan
gazetelerin girişlerinin yasaklanması için sürekli İstanbul’u bilgilendirmiştir. Bunun
yanında Osmanlı yanlısı yayın yapan gazete sahipleri İstanbul tarafından maaşa
bağlanmış ve onlara maddî destek sağlanmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in bu teşebbüsleri
olumlu sonuçlar verirken İngilizlerin tepkisini çekmiştir. Ancak başta İngilizler olmak
üzere Avrupalıların, gazeteleri etkin bir biçimde kullanarak Mısır’da önemli
propagandalar yaptıkları, Ahmed Muhtar Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği raporlardan
anlaşılmaktadır. Ahmed Muhtar Paşa’nın uyarıları aşağıdaki konuları içeriyordu: “…
İslam memleketlerinde yaba[n]cı dostluğu ancak Mısır’da yerleşebilmiştir. Bunun
nedeni[ni] her ay yabancı dostluğunu öven yeni bir iki gazete ve risalenin çıktığın[a
bağlayan] düşünen Ahmet Muhtar Paşa, Mısır’da yayınlanan gazetelerin etnik ve siyasî
kimlikleri hakkında önemli bilgiler ver[]mektedir. Buna göre, Mısır’ın önemli
gazetelerinden olan Ceridetü’l-Mısriye gazetesi, aslında sahibi bir İngiliz olan Egyptian
843
Hilmi Bayraktar, “Ortadoğu İle İlgili Ayrılıkçı Basın Faaliyetleri Hakkında Sultan II.
Abdülhamit’e Sunulan Bazı Layihalar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S: 18,
2007, s.153.
150
Gazet’in Arapçaya tercüme edilmiş halidir. Vatan gazetesinin sahibi ise yerli bir
Kıpti’dir. Vatan, Ceridetü’l-Mısriyye ve henüz yayına başlayan El-Mukattam gazeteleri
“cibiliyet-i asliyelerindeki” gibi Osmanlı Devleti’ne karşıdır. Bunlardan Ceridetü’lMısriyye İngiliz Konsolosluğu’nun düşüncelerini yaymaya çalışmaktadır”… “Paşa, bu
raporunda Mısır basınında muzır gördüğü gazete listelerini de vermekte ve bunların
zarar derecelerine göre ya tamamen veya kısmen diğer Osmanlı topraklarına
sokulmamasını önermektedir. Buna göre Er-Reyü’l-Âm, El-Müşir, El-Mukatam, ElLisanü’l-Arap gazetelerinin diğer Osmanlı topraklarına kesinlikle sokulmamasını
istemektedir. Buna karşılık paşaya göre makul muhalefet eden El-Ehram, E- Müeyyid,
El-Fellah, El-Nil, Fırsatü’l-Evkat, E[d-]Devr, El-İttihat, El-Mahrusa, El-Mehakim, ElAhali gazeteleri ile Ebu’l-Hevl ve El-İslam gibi risalelerin kontrol altında serbest
bırakılmasının uygun olacağı düşünülmektedir” el-Fellah gazetesinin sahibi Selim
Hamevî’nin raporu da yine aynı duruma işaret etmesi bakımından önemli bir örnektir:
“Hamevî, İngilizlerin Mısır’da amaçlarına ulaşabilmek ve kamuoyunu kendi lehlerine
çevirebilmek,[için] İngiliz hayranlığı uyandıracak birçok Arapça ve diğer Avrupa
dillerinde dergi ve gazetelere maddî yardımda bulunduğunu, yazarların aldıkları para
karşılığında kalemlerini bunlara sattıklarını düşünmektedir. Hamevî’ye göre, İngilizlerin
Mısır gazetecilerine verdikleri sözde yardım paraları gerçekte kendi paraları olmayıp
yine Mısır’daki “Masarif-i Serriye” adıyla her bakanlığa ait ödenekten harcanan
paralardan oluşmaktadır”844
İngilizlerin basını etkin bir şekilde kullanarak Mısır’a girişine ve burada
bulunuşuna meşruiyet alanı oluşturmaya çalıştığını görmekteyiz. Times Gazetesi’nin de
14 Temmuz 1882 tarihli nüshasında İskenderiye olaylarını haber yaparak Mısır’da
meydana gelen olayların çok vahim olduğunu vurgulaması, İngiltere’nin müdahale
etmesinin kaçınılmaz olduğunu belirtmesi bu söylediklerimiz için önemli örnekti.
Gazetenin, Ahmed Arabî ve taraftarlarının İskenderiye’yi kan ve ateşe boğduklarını,
yüzlerce Avrupalıyı katlettiklerini haber yaparak hem İngiliz kamuoyunu hem de Avrupa
kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığı görülmektedir845. İngilizlerin basın politikaları
Mısır’da işgalin devam ettiği her aşamada devam etmiştir. İskenderiye’nin işgali günü,
Daily News Gazetesi 15 Temmuz 1882 tarihli nüshasında, Bâbıâli konferansa iştirak
844
845
Bayraktar, s.154-156.
Y.PRK.HR., 6/46.
151
etmeyi ve Mısır’a asker göndermeyi reddederse konferansta, Mısır’a asker irsalinin
İngiltere ve Fransa’ya teklif edileceği şeklinde bir haber yayınlamıştı846. Bu haberin,
Mısır konusunda, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet adamlarını
zor durumda bıraktığı muhakkaktır. Zira İngiliz basını, İskenderiye’nin bombalanmasını
İngiltere’nin yaptığı bir müdafaa şeklinde işleyerek bu harekâttaki maksadının, Lord
Granville’in, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun muhafazasından ibaret olduğu
ifadesini kullanarak duyurmaya çalışmıştır.
Mısır Hıdivlerinin Mısır’da İngiliz politikalarına karşı gereken mukavemeti
gösterememelerinde İngilizlerin basını etkin bir şekilde kullanmaları etkili olmuştur.
Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır’daki durumu buna önemli örnektir. Abbas Hilmi
Paşa, Mısır’da idarî bir tasarrufta bulunmak istediği zaman, çoğu kez Cromer engeline
takılmıştı. Abbas Hilmi Paşa’nın bu tasavvurları karşısında Times Gazetesi’nde, Hıdiv
Abbas Hilmi Paşa’nın bu gibi girişim ve faaliyetleri kişisel bir hırs olarak yansıtılmıştır.
Bu yolla da Abbas Hilmi Paşa üzerinde ciddi psikolojik baskılar kurulmuştur847. ElEhram Gazetesi’nde de Hıdiv’in İngilizlerin arzusu hilafına bir politika gütmesi
durumunda, onun da İngilizlerce azledileceği şeklinde değerlendirme haberleri
yayınladığı görülmektedir848. Yine Times Gazetesi, bir diğer haberinde, Hıdiv’in
Mısır’da bağımsızlığını ilan edeceğini yazmıştı849. Bu gibi yayınların da genç Hıdiv
üzerinde olumsuz etkileri olacağı muhakkaktır. Zira Abbas Hilmi Paşa, bu tür şayialar
nedeniyle Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığını ve sadakatini sık sık izhar etmek zorunda
kalacaktır850. Bunun yanında İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmak için
basını sık sık kullandığı görülmektedir. Gazetelerin, İngiltere’nin Mısır’daki durumunun
meşruiyetini sağlamada büyük işler gerçekleştirdiği ve İngilizlere önemli hareket alanları
kazandırdığı, yine belgelere yansımıştır851. Martin Wood’un Times Gazetesi’ndeki yazı
ve makaleleri buna önemli örnektir852. İngilizler Mısır’daki varlığına devamlılık
sağlamak için de basını çok iyi bir şekilde kullanmıştır. Viyana örneğinde görüldüğü gibi
846
Y.A.RES., 22/21.
Y.A.HUS., 277/139.
848
Y.A.HUS., 320/112.
849
Y.A.HUS., 361/132.
850
Ancak bunlara tam anlamıyla güvenildiği söylenemez: “Abbas Hilmi Paşa’nın İngiltere
politikasına rahne verebilecek bazı nümayişi neden ileri geleceği tahlil olununca Mısır hanedan
meyanında külliyen ve cidden devlet-i aliyye’ye tamamıyla sadık bulmak müşkül…” Y.EE., 88/3.
851
Y.EE., 116/56, 4.
852
Y.PRK.KOM., 7/19.
847
152
gazeteler, “İngiltere Mısır’ı şimdiden tahliye etmek azm ve efkârında değildir, bunun
nedeninin de Mısır’da meydana gelecek boşluk sebebiyle İngiltere’den daha tehlikeli
olacak olan Fransa ve Rusya’nın Mısır’da ikame-i nüfûz etmeleri tehlikesi” olduğu
şeklinde haberler yayınlanmıştır853. Bu da İngilizlerin Mısır’da daha kararlı ve rahat
politikalar yürütebilmesinin önünü açıyordu. Tabiî ki, bu durum, İngilizlerin Mısır’daki
ikamet müddetini uzatıyordu854. İngilizlerin bu faaliyetleri, onların, burayı hiçbir zaman
terk etmeyeceklerini göstermektedir. Bu konuda Avrupa basınında yayınlanan haber ve
yorumlar bunu destekler niteliktedir. Buna göre, İngilizler, Mısır üzerindeki menfaatler
temin edilene kadar, burada kalacaktır855.
Ağustos 1892’de Paris gazetelerinde, Gladstone’un Mısır ve Madagaskar
meselelerinde Fransa ile anlaşacağı ve Mısır’ı da bu anlaşma çerçevesinde boşaltacağı
haberleri yer almıştı856. Ancak, bu haberlerin, Fransa tarafından, Osmanlı Devleti’nin
politikalarını imale etmek için kasıtlı olarak çıkarıldığını düşündüren deliller
bulunmaktadır. Ruslar da Akdeniz üzerindeki emelleri dolayısıyla rakip bir gücün
Mısır’a hâkim olmasını istemiyordu. Rus gazetelerinin bunu saklamak için oldukça
gayretkeş yayınlar yaptıkları görünmektedir857.
Sultan II. Abdülhamid ise gerek İngilizlerin ve gerekse Fransızların Mısır’daki
basın politikalarına aynıyla cevap vermiş ve Mısır diplomasisinde elini güçlü tutacak bir
basın politikası yürütmeye çalışmış, Osmanlı yanlısı gazeteleri desteklemiş, dağıtımını
kolaylaştırmış, gazete sahiplerine maaş bağlatmış ve İngiliz politikalarını akamete
uğratacak yayın politikalarının belirlenmesini sağlamıştır.
II- SARAY VE BÂBIÂLİ: SULTAN, SADRAZAM, POLİTİKALAR,
FARKLILIKLAR VE MISIR MESELESİ
Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasını ve Mısır Meselesi’nde yaklaşımını
etkileyen önemli konulardan biri Saray ve Bâbıâli’nin, meselenin çözümü konusunda
ortaya koydukları farklı yaklaşımlardır. Saray ve Bâbıâli’nin hatta Sadrazamların kişisel
politikalarındaki farklılıkların Mısır Meselesi’ne zaman zaman olumsuz yansımaları
olduğunu ifade etmek sanırız yanlış olmayacaktır. Mısır Meselesi’ne ve meselenin
853
Y.A.HUS., 278/13.
Y.PRK.EŞA., 9/88.
855
Y.EE., 140/23.
856
Y.EE., 140/22.
857
Y.A.HUS., 363/66, 4-5.
854
153
çözümüne dair ortaya çıkan bu farklılıkların temel sebebi, Sultan II. Abdülhamid’in bu
meseleyi merkezden yani saraydan yönetmek istemesi ve devlet yönetiminin diğer
kanadı olan Bâbıâli’nin buna tâbi olması gerektiğine dair yaklaşımıdır. Mısır Meselesi
sürecinde Sadrazamlık yapmış olan Tunuslu Hayreddin, Mehmed Said, Mehmed Kâmil,
Abdurrahman Nureddin, Ahmed Cevad ve Halil Rıfat Paşaların, Mısır Meselesi
politikasında, belli konularda saraydan farklı düşündükleri görülmektedir. Ancak Sultan
II. Abdülhamid en fazla Said ve Mehmed Kâmil Paşalar ile fikir ayrılığına düşmüştür.
Bu fikir ayrılıklarının derinleştiği noktalarda Sultan II. Abdülhamid Sadrazamlık
makamına yeni bir kişi atamıştır. Bâbıâli’nin görüş ve düşüncelerinin Saray tarafından
paylaşılmaması, devletin en tepesindeki yönetim kademesinde, ikinci derecede yer alan
Sadrazamları zaman zaman zor durumda bırakmış, Mısır Meselesi’nin de sürüncemede
kalmasına neden olmuştur. Mehmed Said ve Mehmed Kâmil Paşalar bu konunun en
önde gelen muhatapları olmuşlardır. Bunun yanında, bu paşaların da, zaman zaman fikir
ayrılığına düşmeleri, Bâbıâli üyeleri arasında da birliktelik olmadığını göstermektedir.
Bu farklılıklar da Mısır Meselesi’nin seyrini etkilemiştir.
Devlet başkanı ile hükümet arasındaki ilk önemli ayrılık, büyük devletlerin Mısır
Meselesi’ne çözüm bulmak için İstanbul’da topladıkları Elçiler (İstanbul) Konferansı’na
katılma konusunda çıkmıştır858. Mısır’daki durum ciddi boyutlara ulaştığı sırada
Fransızlar, Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere bir toplantı yapılmasını gündeme
getirmişti859. Bu konuda İngiltere’nin kabulünü alan Fransa, Osmanlı Devleti’nin de
içinde bulunduğu devletlere, 2 Haziran 1882 tarihinde, bir davetiye göndermiştir. Bu
davetiyede “ Zât-ı Şâhânenin ve Hıdiv’in hukûkunu te’yid, Mısır’ın ta’âhhüdât-ı
beyne’d-düvelliyesini te’mîn ve umûr-u idâresinin te’mîn ve umûr-ı idârîsinin esbâb-ı
tanzîm ve ıslâhı” yazılıydı860. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu konferansın sadece Mısır
Meselesi
ile
sınırlı
kalmayacağını
düşünerek
konferansa
katılmayı
şiddetle
reddetmiştir . Konferansın konuları arasında, Trablusgarb’ın İtalya’ya verilmesi de
861
vardı. Bunun yanında, bu konferansın, devletin iç işlerine yabancı müdahalesini intaç
etmesi söz konusu olduğundan Sultan II. Abdülhamid konferansa katılmak fikrine
858
Güldeş, s.88.
İ.MTZ.(05)., 22/1013.
860
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, 71.
861
Kurşun, s.41.
859
154
olumsuz bakmıştır862. Sultan’ın bu kararını, “İngiltere ve Fransa’[nın,] konferansta
Mısır işlerinden başka bir mes’ele mevzû’ bahis olmayacağı”863 garantisini vermesi bile
değiştirememiştir. Ancak Said Paşa Sultan II. Abdülhamid’den farklı düşünüyordu.
Sultan, bu konuda Said Paşa’nın fikrini sorduğunda, Said Paşa, konferansa katılmanın
uygun olacağını belirterek864, bu konferansa katılmanın zarureti ve sağlayacağı faydalar
üzerinde durmuş ve konferansa katılmak konusunda ısrar etmiştir. Said Paşa’nın ısrarları
sonunda konferansa katılma kararı verilmiştir865. Ancak, Sultan II. Abdülhamid,
“Saltanat-ı Seniyye’nin haklarının muhafazası ve ferman-ı âli ile statükonun korunması
ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir hususunun mevzubahis edilmemesi esasları”
üzerinden hareket edilmesi şartlarını ileri sürmüştür866. Osmanlı Devleti, Said Paşa’nın
başkanlığında bir heyetle, 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren konferansa katılmaya
başlamıştır867. Ancak İngilizler, Osmanlı Devleti’nin konferansa katılmasından kısa bir
süre sonra, 12 Temmuz 1882 tarihinde, İskenderiye’yi bombalamışlar, 15 Temmuz’da da
işgal etmişlerdir868. Bu da Osmanlı Devleti’nin konferans yoluyla elde etmeyi düşündüğü
faydaların heba olmasına neden olmuştur. Yani İngiliz müdahalesi konferansı anlamsız
hale getirdiğinden, Osmanlı tarafı Mısır’ın masuniyetini garanti edecek bir karar
aldıramadan İngilizler İskenderiye’yi işgal etmişlerdi. Bu yüzden Osmanlı Devleti
konferansta olası bir fırsatı kaçırmıştır. Çünkü Fransa meselenin bu safhasında
İngiltere’nin Mısır’a olası bir askerî müdahalesini uygun bulmuyor, karşısında
duruyordu. Osmanlı Devleti, Fransa’nın bu karşı duruşundan bir fayda sağlayabilirdi.
Ancak Mehmed Kâmil Paşa’ya göre konferans hiçbir işe yaramamıştır. Said Paşa ise
konferanstan devletin yararlanmadığını iddia etmiştir869. Her iki devlet adamının
konferansta bir fayda sağlanamamasını; devletin, konferansın başından itibaren temsil
edilmemesine bağlamışlardır.
Bâbıâli ile Saray’ı karşı karşıya getiren bir diğer konu ise, Mısır’a Osmanlı askeri
sevk edilmesi meselesidir. Sultan II. Abdülhamid, benimsediği dış politika felsefesi
nedeniyle, Mısır Meselesi’ni kuvvet yoluyla halletmek yerine, diplomasiyi tek çözüm
862
Y.A.HUS., 170/64; Y.A.RES., 16/12.
Y.A.HUS., 170/82.
864
Kurşun, s.41.
865
Şen, s.140.
866
Y.PRK.HR., 6/34.
867
is-Sanafiri, s.144.
868
Kızıltoprak, s.110.
869
Güldeş, s.88-89.
863
155
olarak gören bir siyaset yürütmüş, sert tedbirlerden kaçınmıştır870. Bu yüzden Mısır’a
asker göndermek konusunda uzun süre direnmiştir. Said Paşa ise “hakların korunması
için sadece kalem yeterli olmayıp, bilfiil müdafaa da gereklidir” fikrini savunuyordu871.
Ona göre İngiliz askerinin varlığının bütün Mısır ve Sudan’a yayılma istidadı
göstermesi, halk arasında endişeleri arttırmıştır. Bunun da ciddi ve üstesinden
gelinemeyecek sorunlara sebebiyet vereceği görüldüğünden, bir an önce, Osmanlı
askerinin Mısır’a müdahale etmesi gereklidir872. Mehmed Kâmil Paşa da, Mısır’a
Osmanlı askeri sevk edilmesi fikrindeydi. Sultan II. Abdülhamid’i bu konuda eleştirerek
asker sevk edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mehmed Kâmil Paşa, Sultan’ı, vehmine
yenik düşmekle ve Mısır’daki karışıklıkları Ahmed Arabî’dan yararlanarak halletmeyi
düşünmekle suçlar873. Derviş Paşa’ya göre ise Mısır’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi,
Mısır’da Padişahın hukukunu korumak için tek çıkar yoldur874. Çünkü yabancı devlet
donanmalarının İskenderiye’de beklemeleri ve her an bir sorun çıkarabilecekleri bir
mevkide olmaları halkı tedirgin etmekteydi. Derviş Paşa, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a
asker gönderip Mısır’da hazır bir halde bulundurmazsa, ortaya çıkacak bir işgal ve
müdahale durumuna karşı harekete geçmekte geç kalınacağı ve Mısır’da kontrolü
sağlamaya yönelik fırsatların heba edileceği konusunda endişelerini belirtmiştir. Bâbıâli
Mısır ve buna bağlı meselelerde, gerektiğinde askerî müdahalenin kaçınılmaz
olabileceğini düşünüyordu. Sultan II. Abdülhamid ise askerî tedbirlerden hep uzak
durmuştur. Saray ile Bâbıâli, Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusunda da
ayrı düşünüyorlardı. Sultan, Sudan’a asker gönderilmesini de reddetmiştir. O, Sudan’ın
idaresinin belli bir yapıya dönüştürülmeden asker gönderilmesinin bir sonuç
vermeyeceğini düşünüyordu875. Said Paşa ise, Mısır’a olduğu gibi, Sudan’a da Osmanlı
askerinin gönderilmesi fikrini ileri sürüyordu.
Bâbıâli ile Saray arasındaki Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi
konusundaki düşünce ve politika farklılıkları, Mısır’ın mukadderatını ilgilendiren
konularda önemli fırsatların kaçırılmasına sebep olmuştur. Bir kere, devlet, Mısır’daki
egemenlik haklarını korumada önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanında
870
Y.EE., 3/8.
Kurşun, s.67.
872
Altunay-Şam, s.117.
873
Güldeş, s.89.
874
Kızıltoprak, s.79.
875
Y.EE., 4/57.
871
156
Mısır’daki İngiliz işgalinin uzamasına, dolayısıyla da Mısır’daki Osmanlı hukukuna
ciddi zararlar verilmesine neden olmuştur. Yine Osmanlı devlet adamları arasında ortaya
çıkan bu düşünce ve politika farklılıkları, İngilizlerin hem uluslararası arenada, hem
Osmanlı Devleti nezdinde ve hem de Mısır’daki konumunda önemli avantajlar elde
etmesine neden olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in, Mısır gibi Müslüman bir memleketi
yabancı işgaline karşı koruyamaması, onun, Mısır’ın, Osmanlı Devleti’nin bir toprağı
olmasıyla Sultan’ın saltanat onuruna, Müslüman bir belde olması dolayısıyla da halifelik
sıfatının saygınlığına önemli bir darbe indirmiştir.
Saray ve Bâbıâli’nin görüş ve politika ayrılıklarına düştükleri bir diğer konu da
Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini sağlayacak şartların belirlenmesi hakkında
mukavelelerin içeriğine dair yaklaşımlardır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, İngiltere ile
1885 yılında, bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma öncelikle Sudan ve Mısır’daki işgalin
gerekçelerini ortadan kaldıracak şartları oluşturmak üzere imzalanmıştı. Bu anlaşmanın
belirlediği diplomasi süreci, 1887 yılında yeni bir mukavele metnini ortaya çıkarmıştı.
Bu mukavele metni Osmanlı Devleti’nin İngilizlerle, İngilizlerin de Osmanlı Devleti ile
anlaşmak zorunda olduğunu gösteren bir içerikle oluşturulmuştu. Mukavele şartlarını
Osmanlı Devleti açısından değerlendirdiğimizde, İngilizlerin Mısır’dan, askerî
tedbirlerle çıkarılamayacağının ikrarı olarak değerlendirilebilir. Mukavele metninin
Osmanlı devlet adamları tarafından nasıl algılandığına ve bu metne nasıl bir anlam
yüklendiğine bakarak İngilizlerin Mısır’dan hemen çıkarılması gerekliğini ifade
edebiliriz. Yine Osmanlı devlet adamlarının müzakere sürecini nasıl bir psikoloji ile
yürütmeye
çalıştığına,
Saray
ve
Bâbıâli’nin
önceliklerinin
hangi
noktalarda
farklılaştığına bakmak, bize bu konuda önemli ipuçları verecektir. Sultan II.
Abdülhamid, bu mukavele metni nedeniyle Fransa ve Rusya ile İngiltere’nin, Bâbıâli de
İngiltere ile Sultan arasında kalmıştır. Bu yüzden, meseleye dair farklı yaklaşımları
nedeniyle Osmanlı devlet adamlarının tahliye müzakerelerinde diplomasi çaresizliğine
düşmüşlerdir. Bu da Osmanlı diplomasisinin sınırlı yanlarını göstermektedir. 1887
mukavelenâmesine İngilizler açısından baktığımızda ise, Mısır’daki İngiliz varlığının
biraz daha meşruiyet kazandığını ve İngilizlerin bu mukavelenin sağladığı rahatlıkla
tahliye müzakerelerini yürüttüğünü ifade edebiliriz.
157
A- Saray ve Babıali: Mısır’da Farklı Siyasî Stratejiler
Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi diplomasisini İngilizlerin bir an önce
Mısır’dan çıkarılması ile işgalinin sona erdirilmesi üzerine kurmuştu. Bu yüzden
meseleye çok önem vererek İngilizlerle, Mısır’dan, İngiliz askerinin tahliyesini
sağlayacak bir mukavele imzalamak istiyordu. Ancak İngilizlerin siyaset oyunları
yüzünden bir tuzağa düşmekten de çekiniyordu. Ona göre, İngiltere, karşısında temkinli
hareket edilmesi gereken bir devletti876. Bu yüzden İngilizlerden gelecek her teklife
ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini düşünen Sultan II. Abdülhamid’in, İngilizlere karşı
politikalarını güvensizlik üzerine bina ettiğini görmekteyiz. 1887 tarihli mukavele
metnine yaklaşımı ve bu metni imzalamaktan kaçınmasının, bu güvensizlikle yakından
alakalı olduğu ifade edilebilir. Sultan, 1887 tarihli mukavele metninin müzakerelerini
yakından takip ederek metnin kabul edilen her maddesini inceliyor ve ona göre karar
veriyordu. Mukavele metni son şeklini alana kadar müzakerelerin her aşamasından
haberdar bulunuyordu. Hatta ilk başlarda mukavele şartlarını ehven görmüştü. Ancak
mukavelenin, Osmanlı Devleti tarafından tasdik edilmesine sıra geldiğinde, mukavele
metnini imzalamayı reddetmiştir877. Sultan II. Abdülhamid’in bu mukavele metnini önce
uygun bulup sonra imzalamaktan vazgeçmesinde Fransa ve Rusya’nın muhalefetlerinin
önemli rolü vardır. Abdülhamid’in, bu devletlerin itirazlarına kulak asması, uluslararası
ilişkilerde sorunlu bir diplomasi süreci yaşamak istememesi ve Mısır Meselesi gibi
önemli bir konuda diğer devletlerin endişelerini ortadan kaldırmaya çalışması ile
yakından ilgilidir. Çünkü hem Fransa, hem de Rusya, 1887 mukavele metnine inatçı bir
muhalefet yürütmüşlerdi878. Bu muhalefet Sultan II. Abdülhamid’i ürkütmüştür. Sultan
II. Abdülhamid’in mukaveleyi imzalamaktan vazgeçmesi, Mehmed Kâmil Paşa’nın
tahliye diplomasini boşa çıkararak İngilizler nezdinde zor durumda kalmasına neden
olmuştur. Mehmed Kâmil Paşa, hem mukaveleye işlerlik kazandırmak hem de İngilizler
karşısındaki kırılan itibarını yeniden düzeltmek için Sultan’ı mukaveleyi imzalamak için
ikna etmeye çalışmıştır879. Mehmed Kâmil Paşa’ya göre, bu mukavele imzalanmazsa
876
Altunay-Şam, s.228-229.
İsmail Şen, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa (1832-1913), (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul 1995, s.155.
878
Hilmi Kamil Bayur, Sadrazam Kamil Paşa, Siyası Hayatı, Sanat Basımevi, Ankara 1954,
s.103.
879
Y.A.HUS. 201/8.
877
158
önemli bir fırsat kaçırılacaktır880. Bundan sonra da İngiltere’nin, Mısır’dan
çıkarılmasının mümkün olmayacağı ve Fransa’yı yanına alarak Osmanlı Devleti ile
anlaşma yapma ihtiyacı bile duymayacağı bir zamanın gelecektir881.
Mehmed Kâmil Paşa, Fransa ve Rusya’nın mukavelede itirazlarına sebep olan
noktaların tadili için İngiltere ile masaya oturulabileceğini ifade ederek mukavelenin yok
hükmünde bir belge haline gelmesinin önüne geçmeye çalışmıştır882. Mehmed Kâmil
Paşa, “antlaşmanın hayata geçirilmemiş olması ile […] meselenin Drummond Wolff’un
birinci memuriyetinden önceki hâle döneceği, böylece [de] İngiltere’nin Mısır’dan ne
zaman ve nasıl çıkacağının belli olmayacağı gibi, daha sonraları Osmanlı Devleti
buradaki hukukî saltanatını dahi kaybedebilecektir” endişelerini taşımaktaydı883. Bu
yüzden Mehmed Kâmil Paşa, İngiltere ile uyuşmaktan başka çarenin olmadığını, bu
anlaşma
imzalanarak
İngiltere
ile
dostluğun
yeniden
tesis
edilebileceğini
düşünmekteydi884. Israr ve tazyikle İngiltere’nin Mısır’dan çıkarılmasının mümkün
olmayacağı, hatta bunun, devletin, Mısır’daki hukukunun kaybolmasına da sebebiyet
vereceği ve mukavelenin tasdik edilmemesinin ortaya çıkaracağı engellere değinerek bu
mukavelenin önemini vurgulamıştır885. Ancak Mehmed Kâmil Paşa’nın bu girişimleri,
Sultan II. Abdülhamid’in kararını etkilememiştir. Mehmed Kâmil Paşa, sürecin Osmanlı
Devleti’nin aleyhine işlediğinin farkındaydı886. Ona göre, bu mukavele İngiliz askerinin
tahliyesini bir takvime bağlamasa da Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun resmî
bir belgeyle teyit edilmesini sağlaması nedeniyle önemliydi 887. Bu mukavele Fransa ve
Rusya’nın iddia ettiği gibi Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki egemenlik haklarının
paylaşılması anlamına gelmiyordu. Mehmed Kâmil Paşa, bu konuda Lord Salisbury’nin,
gerektiğinde Mısır’a İngiltere’den asker sevki maddesinin kesinlikle egemenlik
haklarının paylaşılması anlamına gelmeyip, Osmanlı Devleti’ne yardımdan ibaret
olduğunu; Fransa ve Rusya’nın bu konuda müdahale ve yardıma yetkileri olmadığı
açıklamalarını göstererek Sultan’ı ikna etmeye çalışmıştır888. Ancak Mehmed Kâmil
880
Y.A.HUS. 204/4.
K. Bayur, s.133.
882
Y.EE., 121/4.
883
Şen, s.156.
884
Y.A.HUS. 201/8.
885
K. Bayur, s.143.
886
Y.A.HUS. 204/4.
887
K. Bayur, s.152.
888
Çağalı-Güven, s.27.
881
159
Paşa, bu ikna girişimlerinden sonuç alamamış, 1887 tarihli mukavele metni yürürlüğe
girememiştir. Mehmed Kâmil Paşa, Sultan’ın karşı çıkması dolayısıyla, sonuç
alınamamasını tehlikeli bir sonun başlangıcına işaret saymıştır. 18 Eylül 1890 tarihinde,
Abdülhamid’e sunduğu arizada, Mısır Meselesi’nde, Rusya ile Fransa’nın İngiltere ile
uyuşmasının Osmanlı Devleti aleyhinde çok tehlikeli bir durum yaratacağını, dolayısıyla
da, böyle bir durum gerçekleşmeden, İngiltere ile Mısır üzerinden anlaşma yapılması
gerektiği konusunda onu uyarmıştır889. Ancak Sultan II. Abdülhamid, mevcut
mukaveleyi imzalamak konusunda geri adım atmamıştır. Sultan’ın bu tavrı, Mısır’dan,
İngiliz askerinin tahliyesinin sağlanması fırsatının kaçırılmasına ve Mehmed Kâmil
Paşa’nın işaret ettiği tehlikeye biraz daha yaklaşılmasına neden olmuştur. Zira o dönem
diplomasi ve politika parametrelerinin kısa zamanda hızlı değişimler göstermesi
Fransa’yı İngiltere ile İngiltere’yi Rusya ve diğer devletlerle, aynı konularda anlaşma
masasına kolay bir şekilde oturtabiliyordu. Bunu, Rusya ile İngiltere’nin Fransa ile
Faşoda Krizi ve arkasından anlaşması ile kolay bir şekilde müşahede edebiliriz.
III- MISIR’DA OSMANLI OTORİTESİNİN MANEVİ DAYANAKLARI VE
HALİFELİK
Sultan II. Abdülhamid, taşıdığı halifelik sıfatıyla, dünyadaki bütün Müslümanların
lideri konumundadır. Bütün Müslümanlar onun kişiliğinde aynı sancağa bağlıdırlar.
Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı sınırlarında yaşayan Müslümanların ise hem halifesi
hem de hükümdarı, yani hem dinî, hem de dünyevî lideridir. Bu, Sultan II. Abdülhamid
için önemli bir sorumluluk alanıdır. Hâkimiyeti altında yaşayan Müslümanların bütün
sorumluluğu ona aittir ve görecekleri zarardan o mesuldür. Halifeliği önemli birleştirici
unsur olarak gören Sultan II. Abdülhamid, kendi topraklarındaki Müslümanların
göreceği zararları önleyemezse, saygınlığına önemli bir darbe olacaktır890. Bu da
Sultan’ın isteyeceği bir şey değildir. Bu yüzden hâkimiyeti altında bulundurduğu
Müslümanların sosyal, siyasî ve iktisadî istikballerini korumak ve kollamak onun
sorumluluğundadır. Sultan’ın hâkimiyetinde bulunan Mısır, Müslümanlarla meskûn
önemli bir İslam beldesidir. Bu yüzden Mısır, Sultan II. Abdülhamid için önemlidir.
Buradaki egemenlik hakları ile hilafet hukukunu korumak, Sultan II. Abdülhamid’in
889
890
Y.A.HUS. 204/4.
Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, 6. Baskı, Pozitif Yayınları, İstanbul 2010, s.177.
160
politikalarının en önemli yönünü oluşturmaktadır. Mısır’da İsmail Paşa döneminde
ortaya çıkan yeni tablo ve bunun sonuçları, Mısır Meselesi’ni yeniden uluslararası
arenaya taşımıştır. Sultan II. Abdülhamid’in, tahta çıktıktan sonra Mısır Meselesi üzerine
özellikle eğildiği görülmektedir. Ancak süreci kendi lehine çeviremediği için Mısır’ın
1882 yılında İngilizler tarafından işgaline tanık olmuştur. Bu işgal Abdülhamid’in
egemenlik haklarına ve halifelik sıfatına önemli bir darbe indirmiştir. Mısır’ın bu yolla
elden çıkması, etrafındaki diğer Osmanlı vilayetleri için önemli bir tehlike oluşturacaktır.
Yani, diğer devletlerin dikkatini Mısır’a çekmesi dolayısıyla bu devletlerin menfaat
birliği yapıp Hicaz, Yemen, Suriye ve Trablusgarb gibi diğer vilayetleri de aralarında
paylaşmalarına kapı açacaktır. Sultan II. Abdülhamid bunun farkında olduğundan, Mısır
işine çok önem vermiştir. Diplomasisini de Mısır’daki işgali en kısa zamanda sona
erdirmek üzerine kurmuştur. Çünkü Mısır’ın İslam dünyasındaki önemi büyüktü. Böyle
önemli bir beldenin ecnebi devlet tarafından işgal edilmesi, onun halifelik makamının
İslam’ın koruyucusu olması iddiasıyla bağdaşacak bir şey değildi. Sultan II.
Abdülhamid’in, Halifeliği birleştirici güç olarak kullanmaya çalıştığı bir dönemde, bu
işgal891, onun halifelik kurumuna atfettiği önem ve birleştirici gücüne yaptığı vurguya
önemli bir darbe vurmuştur. Dolayısıyla böyle bir durumun Abdülhamid tarafından
kabul edilmesi Müslüman dünyasında siyasî intihar olacaktır. Bu yüzden o, bunu kabul
etmemiş ve işgali en kısa sürede ortadan kaldırmaya çalışmıştır892.
Sultan II. Abdülhamid’in sömürgeci güçlere karşı savunma politikası olarak
gördüğü İslam Birliği siyasetinin birleştirici gücü ona önemli bir saygınlık
kazandırmıştır. Bu işgal, bu saygınlığa karşı önemli bir dış müdahale olarak algılanabilir.
1881 yılında, Tunus’un Fransızlar tarafından işgal edilmesi karşısındaki tepkisi, sadece
protesto ile sınırlı kalınca, bu durum Sultan II. Abdülhamid’in İslamcılık politikasına
ciddi zararlar vermişti893. Abdülhamid’in Halifelik gururunun ayrılmaz bir parçası olarak
gördüğü Mısır’ın894 Tunus gibi bir duruma düşmesi, onun için başka bir darbe
olacağından bu işgali kabul etmesi mümkün değildi. Ancak Osmanlı Devleti’nin
gücünün sınırları belli olduğundan, Sultan II. Abdülhamid’in bu gücü aşarak belli
891
Aksun, s.233-234.
Eraslan, s.292.
893
Kızıltoprak, s.150; Aslında Sultan II. Abdülhamid “Pan-İslamcılık yapmamış, sadece tahtını ve
devletini Hristiyan ve Müslüman bölücülere karşı korumaya çalışmıştır” Kuran, s.147.
894
Öke, s.70.
892
161
çözümler getirmesi de mümkün görünmüyordu. Bu sınırlar Abdülhamid’in uyguladığı
diplomasisinin her aşamasında hissedilmiştir. Bu yüzden devletin otoritesinin zaaf
gösterdiği Müslüman vilayetlerde halifelik kurumunun ön plana alınarak bu zaafiyetin
ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bu yolla devlete bağlılığın gerçekleşeceği ve dış
politikada bunun denge unsuru olarak kullanılabileceği düşünülmüştür895. Haslip, Sultan
II. Abdülhamid’in bu politikasını “Panislamizm-İslâm Birliği anlayışı, gayet kurnaz ve
dâhiyane izler taşımaktadır. Bunun Avrupa aleyhtarı bir hareket telâkki edilmesine
rağmen, hakikatte yegâne kaynağı, önceleri Abdülhamid’in dahilde ve hariçte itibarını
yükseltmek gayesiyle tamamen defansif bir teşebbüstü. Ayrıca da her zaman Türkiye’nin
menfaatlerine düşman bir siyaset güden ve bünyelerinde Müslüman ahali bulunan büyük
devletlere bâzı zorluklar çıkarmaktı” şeklinde değerlendirerek dediklerimize dayanak
oluşturmuştur896. Vambery de, “Abdülhamid’in Pan-İslâm siyasetinin nasıl tüm
Müslüman dünyasının en ücra köşelerine kadar nüfuz ettiğini görmenin beni oldukça
şaşırttığını size itiraf etmeliyim. Kuzey Afrika’da Şeyh Sunusî, Afganistan’da Kabil
Başmollası, Orta Asya’da Buhara Kadısı ve Hindistan, Cava ve Çin dini liderleri
Padişah’m emrindedirler. “İslam Birliği” fikrinin Abdülhamid’in saltanatındaki kadar
hiçbir zaman güçlü olmadığını söylemekle şüphesiz ki abartmış olmam. İslâm Birliği’nin
henüz daha oluşma safhasında olduğu tabiîdir” diyerek Sultan II. Abdülhamid’in bu
politikasının etkinliğine vurgu yapmıştır897. Sultan II. Abdülhamid, bu siyaseti
Müslüman ülkelerdeki ecnebi yayılmacılığı için önemli bir siper olarak kullanmak
istemiştir. Aksun bunu, şu şekilde belirtir: “Abdülhamîd Hân, İslâm kamuoyundaki bu
uyanışı, en iyi, en tehlikesiz, uzun, fakat devamlı ve etkili bir tarzda kanalize etmeyi
başarmış; batının emperyalist ve kolonyalist siyâsetine, anti-emperyalist ve antikolonyalist bir hilâfet politikasıyla karşılık vermiştir”898.
Görüldüğü gibi Sultan II. Abdülhamid İslam Birliği siyasetini dış politikada
işlevsel düzeyi yüksek bir siyaset felsefesi olarak tanzim etmiştir. Onun bu politikadan
en büyük beklentisi, şüphesiz yabancı işgaline karşı bir set olmasıydı. Bu, Mısır’ın
işgalinden sonra iyice belirginleşmiştir. Bu politikanın dış siyasette İngilizlere karşı
895
Altunay-Şam, s.233
Haslip, s.202.
897
Öke, s.180.
898
Aksun, s.355.
896
162
etkili bir kart olarak kullanılmaya çalışılması, söylediklerimizi destekler niteliktedir899.
İngilizlerin Osmanlı toprakları üzerinde sömürgeci emeller besleyerek, Mısır örneğinde
olduğu gibi işgal etmesi, Abdülhamid’de önemli duygusal kırılmalara neden olmuştu. Bu
duygu kırılması, onda İngilizlere karşı nefret ve kin duyguları oluşturmuştur. Bu,
dışarıdan bakıldığında normal bir tepki olarak yorumlanabilir900. Çünkü İngilizler,
Sultan’ın egemenliği ve halifenin himayesi altındaki Müslüman bir vilayeti işgal ederek
onu hem bu vilayetin hükümdarı olarak sorunlu bir sürece sürüklemiş, hem de bu
vilayetin Müslüman hâmisi olarak müşkül bir duruma düşürmüştür. İngiltere’nin bu
hareketinin,”Devlet-i Aliyye ile İngiltere Devleti beyninde cârî olan münâsebât-ı dostâne
nokta-i nazarınca ne derecelerde mehazirleri” olduğu her geçen gün daha açık bir
şekilde görülmektedir901. Bundan sonra Mısır’da İngiliz askerinin varlığı Osmanlı-İngiliz
ilişkilerinin en ciddi sorunu hâline gelmiştir. Belki de Sultan II. Abdülhamid, İngiltere
ile oluşan sorunlu ilişki hâlinin verdiği rahatsızlıkla İngilizlere karşı İslam Birliği ve
hilafet kartını öne sürmüştü. Bunun İngilizler nezdinde karşılık bulup bulmadığına
bakıldığında, İngilizlerin bu politika karşısında tedirgin oldukları görülmektedir. Lord
Wolseley’in İngiliz meclisinde yaptığı konuşmalarda söyledikleri bu tedirginliği
göstermesi bakımından önemlidir: İngilizlere göre, İngiltere’nin menfaatleri Osmanlı
Devleti ile müttefik olmalarını gerektirir ve İngiltere her zaman Osmanlı Devleti’nin
menfaatlerini gözetmeye borçludur. Çünkü Afganistan, Mısır ve Sudan ahalisi
Müslümandır ve Halifeye bağları kuvvetlidir. Eğer İngiltere Osmanlı Devleti ile müttefik
bulunmaz ise kısa bir zamanda Hindistan’da bir fesat zuhuru olabilir. Bu yüzden
İngiltere’nin iki yol tutmasını gerektirir: Birincisi Osmanlı Devleti ile ittifak edip Mısır,
Sudan ve Dongola fesadını Osmanlı Devleti’nin nüfuzuyla ortadan kaldırmalı; ikincisi
de Rusya ile barış yoluyla Afgan maddesini tesviye etmeli; olmaz ise yine Osmanlı
Devleti ile ittifak edip silahla Rusları yola getirmelidir. Bu düşünce Lord Salisbury ve
bazı devlet adamlarında da müşahade edilmekteydi 902. İngilizlerin ifade ettiği bu
düşüncelerin Halifelik kurumunun otoritesinden çekinildiğini göstermesi bakımından
Sultan II. Abdülhamid’e önemli fırsatlar sunduğu ortadadır. Sultan’a düşen ise bu nüfuz
ve otoritesini bir halk hareketi enerjisine çevirmekti. Halifelik kurumunun nüfuzundan
899
Öke, s.119-120.
Balcı, II. Abdülhamid, s.198.
901
Y.PRK.EŞA., 6/14, 3.
902
Y.PRK.SGE., 3/22.
900
163
yararlanmak isteyen Sultan, bu nüfuzu böyle bir enerjiye tahvil etmeyi başaramamış,
anlık tehdit unsuru olarak kullanmıştır903. Sultan II. Abdülhamid’in bütün İslam âlemine
şamil
bir
mevki
haline
getirdiği
hilafet
kurumunun
enerjisinden
yeterince
yararlanamadığını da söyleyebiliriz. Yine de hilafet propagandalarından vazgeçilmemiş,
“hilâfet-i uzmânın kuvve-i mâneviyesi[nin] ‘alem-i küfre karşı güneş gibi parlayıp
görüleceği” halka anlatılmıştır. Bu yolla halkın dinî liderinden ümitlerini kesmemesi
sağlanmaya çalışılmıştır904. Bu propagandalar İngilizler aleyhine bir tepki hareketine
dönüşmese bile, halkın halifeye bağlılığını kuvvetlendirmiştir. Çünkü Mısır’da çıkan
milliyetçi tepki hareketi Osmanlı saltanatı ve halifeliğine karşı olmamış, Devleti zor
durumda bırakacak bir soruna dönüşmemiştir905. Sultan II. Abdülhamid’in İslamcı
politikalarının bir başka önemli sonucu, Mısır’a asker sevk etmemesiyle tezahür
etmiştir906. Müslüman dünyanın hâmisi olan halifeyi, Mısır’a asker sevk ederek
Müslümanın Müslüman kanı dökmesi zilletine düşmekten korumuştur907. Abdülhamid
İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesi talebini bir tuzak olarak
yorumlamış ve bu tuzağa düşmeyi hep reddetmiştir. Çünkü Mısır Müslüman bir
memleketti ve Sultan onların halifesiydi. Mısır’da Halifeliğin meşruluğu üzerinde
tartışmalar da yoktu908. Buraya Osmanlı askeri sevk edip halifelik sıfatını zedeleyecek
bir hataya düşmek istemiyordu. Ancak Osmanlı Devleti Mısır’a asker sevk etmekten
kaçınmakla birlikte, Mısır’daki İngiliz varlığını ortadan kaldırmak için sabırlı
teşebbüslerine devam ediyordu. 1893 yılında bile Osmanlı tarafının İngilizlerin
Mısır’dan çıkarılmasını sağlamak için yaptığı girişimlerin, ümitlerin devam etmesini
sağladığı ve ehl-i İslam’ın bundan memnun olduğu görülmektedir909. Sultan II.
Abdülhamid ise Müslüman dünyanın hilafetin etrafında olduğunu düşünüyor ve bunu
etkili bir dış politika aracı olarak görüyor ve bu nüfuzu sayesinde etkili bir güç
oluşturacağına inanıyordu. Onun bu inancını 1900’lü yılların başına kadar taşıdığına
şahit olmaktayız.
903
Öke, s.119.
Y.PRK.SRN., 1/62.
905
Balcı, II. Abdülhamid, s.44.
906
Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, s.178.
907
Y.EE., 116/17.
908
Eraslan, s.291.
909
Y.EE., 88/3.
904
164
Sultan II. Abdülhamid’in hilafet makamına güvendiği kadar İngiltere’nin de, aynı
makamın varlığı nedeniyle endişeli bir yayılma politikası izlediği görülmektedir. Çünkü
Hindistan ve Sudan gibi memleketlerde sömürgeci olarak varlığını sürdüren İngilizler,
hilafet makamının varlığının buralardaki Müslümanların İngiliz karşıtı bir ayaklanmaya
sebebiyet vereceği endişesini sürekli olarak yaşamışlardır. Mısır’ı işgal eden İngilizler,
Mısırlıların, Sultan II. Abdülhamid’in dinî liderliği altında İngiltere aleyhine
ayaklanması ve Mısır’daki İngiliz varlığını tehlikeye düşürmesi ihtimali İngilizleri
ürkütmüştür910. Sultan II. Abdülhamid’in halife olarak etkisini azaltmak isteyen
İngilizlerin, buna karşı Mısır’da milliyetçilik kartını devreye soktuğunu görmekteyiz.
Böylece İngilizler, Mısır’da, yabancı varlığı ve müdahalesine karşı bir tepki hareketi
olarak ortaya çıkan milliyetçi düşünceyi Osmanlı Devleti ve halifenin nüfuzu aleyhine
kanalize etmeyi amaçlamıştır. Bu politikasını, dinî ağırlığa sahip bölge eşrafı üzerinden
uygulayan İngilizler, bu unsurları tahrik ederek hilafet kurumuna ve dolayısıyla Osmanlı
Devleti’ne karşı bir kitle hareketi oluşturmaya çalışmıştır911. Yine İngilizler,
Abdülhamid’in halifelik sıfatını da ortadan kaldırarak halifeliği Araplara vermek için
desiseler ihdas etmeye çalışmıştır. Halife adayları ise Mısır Hıdivi ve Mekke Şerifi idi.
Böyle bir şey gerçekleştiğinde ise doğal olarak bu makam İngilizlerin himayesine
girecekti. Bu da, İngilizlere Müslüman ülkelerde çok daha rahat hareket etme imkânı
verecek, İngiltere’ye karşı dinî kalkışmaların önü alınmış olacaktı. İngilizler bu yüzden
hilafet makamını Osmanlı Devleti’nden alarak Mısır veya Müslümanlar için önemli bir
yerde yeni bir hilafet teşkil etmek istiyorlardı 912. İngiltere bu politika çerçevesinde
Arapları kullanarak Sultan II. Abdülhamid’in Müslümanlar üzerindeki etkisini azaltmayı
planlıyordu913. Blunt da İngiliz politikalarının tanziminde kullanılacak verileri elde
ediyor, çalışmalarının sonuçlarını çeşitli tezlerle destekliyordu. Onun ortaya attığı
“Ruhanî Halifelik” tezi, hilafetin Arapların hakkı olduğunu, Arapların, hilafeti
Türklerden geri aldığı takdirde onların hâkimiyetinden kurtulacaklarını ve böylece
İngilizlerin himayesinde yaşayabileceklerini içeriyordu 914. Gladstone da Müslümanların
910
Altunay-Şam, s.235.
Aksun, s.354.
912
Y.PRK.MK., 7/34.
913
Durmuş, 1996: 33.
914
Çetinsaya, İngilizlerin Halifet imparatorluğu kurma amaç ve planına dair şunları der: “The
current policy of the British in this matter is to carry out their perceived intention, alongside the
occupation of Egypt, to establish an Arab government in Arabia, a Sudanese government in Africa, so
911
165
halifeye bağlılıklarının İngiltere’yi zora sokabileceğini ve bunun engellenmesini
istemişti915. İngilizler Müslümanların hilafete bağlılıklarını zayıflatmak üzere hemen
bütün İslam beldelerinde propaganda faaliyetlerine girişmişlerdir. Bunun yanında,
özellikle zor durumda kaldığı zamanlarda, İslam halifesini doğrudan karşısına alacak
girişimlerden kaçınmışlardır916. Çünkü İngilizler İslam beldelerinde karşılaştıkları
sorunların üstesinden halifenin nüfuzu ile gelebileceklerini biliyorlardı. Bu yüzden
Osmanlı Devleti ile ilişkilerin gerginleşmesine meydan vermek istemiyorlardı. Sultan II.
Abdülhamid de İslam Birliği politikasında aşırıya gitmeyerek diğer devletleri
kışkırtmaktan kaçınmıştır917. Karşılıklı güdülen bu politikalar, Osmanlı-İngiliz
ilişkilerinin belli bir kriz düzeyine çıkmasının önüne geçmiştir. Bu da Mısır Meselesi’nin
yönetiminde orta yolcu bir politika tanzimine sebep olmuştur.
Sultan II. Abdülhamid halifelik sıfatı nedeniyle bütün Müslümanların hâmisi
görevi ve sorumluluğuyla dış politika tanzim ederken, Mısır gibi Müslümanlar için
önemli bir beldenin İngiliz işgaline uğraması dolayısıyla kendini, yönetilmesi oldukça
zor bir kriz döneminin içinde bulmuştur. Mısır’ın işgalini, Halife ve hükümdar olması
dolayısıyla göğüslemek zorunda olduğu bilinci ile hareket eden Sultan II. Abdülhamid,
1882 ila 1909 yıllarını içine alan dönemde siyasetini kendi kararlarıyla tanzim etmeye
çalışmıştır. Bu da başta Mısır Meselesi olmak üzere ortaya çıkan sorunların çözümünde
izlenen yolun onun tarafından çizildiğini göstermektedir. Sultan II. Abdülhamid Mısır’ın
işgalini, halife sıfatıyla değerlendirdiğinde, Mısır’ın işgali İslam dünyasında kaybedilen
saygınlık olarak görülmekteydi. Çünkü Müslüman bir beldenin ecnebi bir devlet
tarafından işgali, İslam’ın hâmisi sıfatını taşıyan halifenin, Müslümanları koruma ve
kollama görevini yerine getiremediği anlamını taşıdığından, hilafet kurumunun
saygınlığına çok önemli bir darbe olarak görüyordu. Halife’nin Mısır gibi Müslüman bir
beldeyi ecnebi işgalinden kurtaramaması, diğer İslam beldeleri için de ayrı bir tehlikeye
işaret etmekteydi. Çünkü Fransa Cezayir ve Tunus’u işgal altında tutuyordu. İngilizlerin
Mısır’ı işgal etmesi, Fransızlara, buralarda kalmak için meşru bir dayanak vermekteydi.
Aynı durum İtalya için geçerliydi. İtalyanların da İngilizlerle birlikte hareket etmeleri ve
separating the Caliphate [from them], and placing them completely under their own rule, like India”
Gökhan Çetinsaya, “Ottoman-British Relations In Iraq And The Gulf, 1890-1908”, Turkish Review of
Middle East Studies Annual, I: 15, 2004, s.153.
915
Karaca, s.450.
916
Eraslan, s.291.
917
Balcı, II. Abdülhamid, s.208.
166
İngilizlerin müsaadesi ile Zeyla’ ve Masû’a gibi yerlere askerlerini çıkarmaları,
bahsedilen tehlikeyi ortaya koyan önemli işaretlerdi918. İngilizlerin Mısır’daki işgali sona
erdirilmediği takdirde, diğer devletleri de işgal ettikleri yerlerden çıkarmak mümkün
olmayacaktı. Sultan II. Abdülhamid, Tacure ve Zeyla gibi stratejik önemi haiz yerleri
asla herhangi bir yabancı güce bırakmak istemiyordu919. Bu yüzden o, saltanatı boyunca,
İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi diplomasisini sürdürmüştür. Zira bu işgal hareketi
devletin hukukuna ve Hilafet makamının haysiyetine dokunuyordu. Bu durum, 300
milyonluk İslam dünyasının, Sultan II. Abdülhamid’e itaat ve inkıyad etmeleri
gerektiğini gösterir önemli işaretlerdir920. Zaten Abdülhamid’in İslam Birliği
politikasının temel amacı Müslümanların birlikte hareket etmesini sağlamaktı.
IV- SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE MISIR
MESELESİ
Mısır Meselesi’nin yönetimi ve dış politika ile olan bağlantısı, meselenin Sultan II.
Abdülhamid’in dış politika anlayışıyla değerlendirmeyi gerektirmektedir. Çünkü Mısır
Meselesi’nin tesviyesi sürecinin uluslararası dengelere bağlı bir mesele olması Sultan II.
Abdülhamid’in dış politika prensiplerini etkilemiştir. Bu durum onu muhataplarıyla sıfır
sorun düzleminde bir diplomasi yürütmeye götürmüştür. Onun, devletin içinde
bulunduğu duruma uygun ve çoğu zaman gerçekçi politikalar sergilemesinin yanında,
zaman zaman bazı yanlış yaklaşımlar sergilediğini ve bazı sorunlara sebebiyet verdiğini
söyleyebiliriz. Ancak devletin içinde bulunduğu duruma yüklediği anlamın, Sultan II.
Abdülhamid’in, dış diplomasiyi, olması gerekenden daha az etkin politikalar düzleminde
yürütmesine sebep olduğu da ayrı bir gerçektir. Onun, Mısır’da işgalci bir olan
İngilizlere karşı mücadelesini, karşı tarafı anlaşmaya zorlayacak etkinlikte yapamadığı
görülmektedir. Bu durumun Sultan II. Abdülhamid’in saygınlığını olumsuz yönde
etkilemesinin yanında, işgalci bir güç olarak İngilizlerin Mısır’daki işgali devam
ettirmesine yardımcı olduğu, onun dönemi boyunca görülmüştür. Mısır’daki işgal 1952
yılına kadar devam etse de, İngilizlerin Mısır’da kalıcı olmasının siyasî alt yapısı Sultan
II. Abdülhamid döneminde oluşturulmuştur. Onun sıfır sorunlu dış politika anlayışı
918
Y.EE., 118/69, 3.
Hornik, s.600.
920
Y.A.HUS., 397/31.
919
167
uluslararası arenada etkin bir diplomasi yürütmesini de engellemiştir. Sıfır sorunlu dış
politika anlayışı Sultan II. Abdülhamid’in, diplomasi alanında risk almasının önüne
geçmiştir. Bu da karşı tarafı yani İngilizleri Mısır’da kalmaları için cesaretlendirmiş,
buna bağlı olarak da, Osmanlı Devleti’ni daha güç şartlarda diplomasi mücadelesi
vermek zorunda bırakmıştır. Özellikle 1890’lı yılların sonuna gelindiğinde Osmanlı
Devleti’nin, bu diplomasi mücadelesinin derecesini daha aşağıya çektiği görülmektedir.
Bunu, Osmanlı devlet adamlarının, diplomatik çaresizliğe düşerek, mücadeleden
beklentilerinin ve Mısır’dan İngiliz askerini çıkarabileceklerine dair olan inançlarının
azalmasına bağlayabiliriz. Bu durum şüphesiz olarak Sultan II. Abdülhamid’in dış
politika ilkelerini etkilemiştir.
Sultan II. Abdülhamid dış politikayı yönlendirirken devletin barış içinde yaşaması
ve mevcut halin devamının sağlanması amaçlarıyla hareket etmiştir. Ancak onun bu
amaçları gerçekleştirmesi oldukça zor bir işti. Çünkü uluslararası rekabetin yoğun
yaşandığı bir dönemde böyle bir politikanın işlerlik kazanması belli bir güce dayanan
irade ile söz konusu olabilirdi. Uluslararası güç dengelerinde yaşanan rekabetin en
önemli ayağının Osmanlı toprakları üzerinde gerçekleştiğinin farkında olan Sultan II.
Abdülhamid, bu rekabeti önemli bir koz olarak kullanmıştır921. Sultan II. Abdülhamid’in,
devletin içinde bulunduğu zaaf halini iyi bildiğinden bu rekabeti denge politikalarının
temeline koymuştur. Sultan’ın bu yaklaşımı, Osmanlı Devleti açısından sonuç
alınabilecek bir dış siyaset tanzimini gerektirmiştir. O, bunu, batılı devletlerin
rekabetinden yararlanarak devletin bekasını sağlamak şeklinde sembolize edilen denge
politikasıyla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ancak çok hızlı bir şekilde değişen denge
argümanları karşısında Sultan II. Abdülhamid, dinamik bir dış politika izlemek ve
siyaset anlayışını sürekli güncellemek zorundaydı 922. Sultan II. Abdülhamid bu durumu
sürekli takip ettiğinden dengeleri doğru bir şekilde hesap edebilmiştir. Buna göre, dış
siyasetini “Rusya’yı idâre etmek, İngiltere ile aslâ mesele çıkarmamak, Almanya’ya
istinad etmek, Avusturya’nın gözünün Makedonya’da olduğunu unutmamak, diğer
devletlerle mümkün mertebe hoş geçinmek, Balkanlar’ı birbirine karıştırıp Bulgarlar,
Sırplar ve Yunanlılar arasında nifak ve ihtilaf yaratmak” şeklinde kurgulamıştır923. Bu
921
Altunay-Şam, s.233.
Balcı, II. Abdülhamid, s.44.
923
Tahsin Paşa, s.85.
922
168
anlayış etrafında şekillendirdiği dış politikasını, tarafları iyi bir şekilde analiz ederek
rahat bir hareket alanı oluşturmaya yönelik kurgulayan Sultan II. Abdülhamid, tarafların
birbirlerine karşı durumlarını analiz etmekten geri durmamıştır. Bu analizlerden çıkan
sonuçlar dış politikanın seyrini, yönünü ve hakaret tarzını değiştirmiş; o, denge
politikaları ekseninde devletleri kendine göre tasnif etmiştir. Buna göre, İngiltere’yi
kendisinden en fazla çekinilmesi gereken bir devlet olarak, Fransa ve Rusya’yı, ihtiyatlı
politikalar yürütülmesi gereken devletler olarak, İtalya’yı, küçük bir devlet olarak,
Almanya’yı denge politikaları için önemli bir unsur olarak görüyor ve Avusturya’yı da,
Almanya ile ortak politikalar güttüğü düşüncesiyle Almanya ile aynı safta
değerlendiriyordu. Sultan II. Abdülhamid’in uluslararası dengeler üzerine çizdiği bu
tablo, onu, tek bir devletle denge siyaseti gütmenin sonuç verici bir yaklaşım olmayacağı
düşüncesine götürmüştür. Bu yüzden o, denge politikası argümanlarının ittifaklar sistemi
içinde bulunarak elde edebileceğine inanmıştır. Çünkü bu devletlerin ayrı ayrı İngiltere
ile anlaşabileceğinin ihtimal dâhilinde olmasının, onun, denge siyasetinin yönünü tayin
etmesinde önemli etkileri olmuştur.
Sultan II. Abdülhamid’in Vambery’e “Bizim hiçbir Avrupa gücüne karşı
düşmanlığımız ve nefretimiz yoktur. Biz onların hepsiyle barış ve dostluk içinde bir
arada yaşamak istiyoruz. Fakat diğerlerini bir ittifakın dışında bırakacak şekilde
herhangi bir devletle bağlantı kurmak istemiyoruz. Çünkü bu antlaşma çerçevesi dışında
kalanların şüphe ve düşmanlığını üzerimize çekerek, kendimizi tehlikeli sonuçlara
sürüklemek niyetinde değiliz. Bir ittifakla, bazı yükümlülükler altına girmek kaçınılmaz
olacaktır. Bu ise, hareket serbestimizin kısıtlanması demektir ki, hareket serbestisi, bir
ülkenin fikri ve fiziki gelişme ve ilerlemesini sağlayacak yegâne yöntemdir” şeklinde
yaptığı açıklama, onun dış politika mantığının ne şekilde işlediğini göstermesi
bakımından önemlidir. Sultan II. Abdülhamid dış politikada yürüttüğü bu mantığı, kesin
tarafsızlık ilkesi ile tahkim etmiştir924.
Sultan II. Abdülhamid’in dış politika anlayışı, Mısır Meselesi’ne nasıl yansımıştır?
Sultan II. Abdülhamid Mısır Meselesi etrafında denge politikasını nasıl yürütmeye
çalışmıştır? Diğer devletlerin Mısır’ın işgali nedeniyle duyduğu rahatsızlığı İngiltere’ye
karşı nasıl kullanmıştır? Bu sorular Sultan II. Abdülhamid’in Mısır üzerindeki dış
924
Öke, s.52.
169
politika anlaşıyışını ortaya koyacak önemli anahtarlardır. Abdülhamid’in Mısır Meselesi
etrafında yürüttüğü diplomasi ve politikaları, dış politika anlayışı içinde şekillenmiştir.
O, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliye edilmesi için yürüttüğü politikalara üçüncü
devletlerin katılımını sağlamaya ve devletler arasında oraya çıkan çıkar çatışmalarını
Mısır konusunda sonuca ulaşmak için kullanmaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid,
Mısır’ın işgal edilmesi ve sonrasındaki 10-15 yıllık süreci, Mısır’daki işgali
sonlandırmak için yürüttüğü politikalarını, büyük devletlerin çıkar çatışmalarından
doğan anlaşmazlıklara dayanıp, sonuç alınabilecek düzlemde tutmaya çalışarak
geçirmiştir. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’ye karşı Fransa, Rusya, Almanya ve
Avusturya’yı devreye sokarak bu ülkelere yaklaşmaya ve anlaşmaya çalışmış, bunu
İngiltere’ye karşı tehdit olarak kullanmak istemiştir. Vambery’ye verdiği mülakatta,
İngiltere’yi, “Bana bakın, işte eski politikamı değiştiriyorum. Mısır Sorununda
isteklerimi kabul etmezseniz kendimi Fransa ve Rusya’nın kollarına atarım. O zaman ise
Mısır için savaşmanız gerekecektir” diyerek tehdit ettiği görülmektedir925.
Sultan II. Abdülhamid ilk başlarda Fransa’dan ümitvar olarak onları İngilizlere
karşı denge unsuru olarak kullanmaya, bu yolla da, Mısır’daki mevkiini tahkim etmeye
çalışmıştır. Rusya’nın da Mısır konusunda Osmanlı Devleti’nin yanında olması, Sultan
Abdülhamid’in İngiltere’ye Mısır konusunda geri adım attırabileceği inancını
pekiştirmiştir926. Sultan II. Abdülhamid de dış politikasında, İngiltere’nin Mısır’dan
çıkmasına neden olacak argümanları araştırırken İngilizlerin, herhangi bir şekilde
Mısır’dan çıkmalarını sağlayacak diplomatik ve politik bir ortamın hazırlanmasına
dikkat etmiştir. Onun Fransa nezdindeki yaklaşımları ve Fransa üzerinden İngiltere’ye
karşı yürüttüğü politikalar, bunun için önemli örneklerdir. Sadrazam Cevad Paşa’nın 28
Teşrinievvel 1307/28 Ekim 1891 tarihinde buna değinirken Mısır Meselesi konusunda,
kendilerine güvenilmese de muavenet beklenecek devletin başında Fransa’nın geldiğini
vurgulamıştı927. Osmanlı Devleti İngiltere ile sürdürdüğü tahliye diplomasisini, onların
Mısır’dan çıkmalarını bir takvime bağlamak üzerinden yürüttüğünden, Fransa’nın,
İngilizlerin Mısır’dan tahliye edilmesi gerektiğine dair politikalarına uygun bir siyaset
takip etmiştir928. İngiltere ile yapılacak tahliye mukavelesinin Fransa’nın kabulüne
925
Öke, s.94.
Y.PRK.EŞA., 14/117.
927
Y.EE., 86/82.
928
Y.A.RES., 24/11.
926
170
mazhar olacak bir surette hazırlanmasına dikkat edilmesi, Fransızların desteğini
sağlamaya yönelik bir tedbirdi929.
Sultan II. Abdülhamid’in 1887 tarihli mukavele metnini imzalamaması, yine
Fransa’nın itirazlarına kulak asılmasının bir sonucuydu 930. Osmanlı Devleti’nin İngiltere
ile Mısır’ın tahliyesi şartlarını müzakere ederken mukavele metni üzerinden Fransa’nın
muvafakatini alma gereksinimi duyması, İngiltere’ye karşı Fransa’yı yanında bulmak
istediğini göstermekteydi931. Bunu, onun yürütmeye çalıştığı denge politikalarının bir
gereği olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. İngilizlerin, Mısır’ı, Osmanlı
Devleti’nden ayırıp kendi himayesi altına alma planları her geçen gün daha da
olgunlaşıyordu. Bu durum, hem Osmanlı Devleti’nin ve hem de Fransa’nın dikkatini
çektiğinden, İngilizlerin bir an önce Mısır’dan tahliye edilmesi gerekmekteydi 932. Sultan
II. Abdülhamid’in Fransa’ya yaklaşımı işte bu amaca, en kısa sürede ulaşmak
istemesinin bir yansımasıydı. İngiltere’nin bu “tecavüzat ve niyât-ı harisânesine karşı
yalnız Fransa’nın bi-garez politikası elyevm memâlik-i Osmaniyeyi vikâye edebilmesine
nazaran itilâf-ı mezkûrun bekâsı nezd-i cenâb-ı şehriyâride daha mûceb-i menfa’ât”
görülmüştür933. Çünkü Fransa’nın da menfaatleri de Osmanlı Devleti’nin menfaatlerine,
o şartlar ve dönem için uygundu934. Sultan II. Abdülhamid’in bu menfaat ortaklığını
İngiltere’ye karşı diplomatik bir silah olarak kullanması, onun dış politika ilkelerine
uygun, gerçekçi ve Fransa’nın meseleye yeterince dâhil olması durumunda sonuç
alınabilecek türdeydi. Bu yüzden, Osmanlı tarafı Fransa’nın daha güçlü ve kararlı bir
şekilde hareket edeceği beklentisi ile hareket etmiş 935; ancak Fransa’dan yardım ümit
edilemeyeceğini bir süre sonra anlamıştır936.
Sultan II. Abdülhamid’in İngiltere’ye karşı kullandığı bir diğer kart Rusya
olmuştur. O, İngiltere ile yapılan tahliye müzakerelerinin tıkanması ve İngiltere’nin
Mısır’da, Osmanlı Devleti’nin hukukuna mugayir girişim ve faaliyetlerde bulunmasını;
Rusya ile birlikte hareket edilebileceği tehdidi ile karşılamaya çalışmıştır. Sultan II.
929
Y.EE., 117/4.
Y.EE., 116/62.
931
Y.EE., 121/16.
932
Y.EE., 127/2.
933
Y.A.HUS., 235/32.
934
Y.EE.d., 1018, 1b-2b.
935
Y.EE., 88/4a-3b.
936
Y.EE., 116/64.
930
171
Abdülhamid, herhangi bir İngiliz-Rus gerginliği ve savaş ihtimalini Mısır’daki İngiliz
askerinin tahliyesini bir takvime bağlamak için koz olarak kullanıp İngiltere’yi Osmanlı
Devleti ile tahliye anlaşması yapmak için zorlamaya çalışmıştır. Bu konuda Osmanlı
Devleti’nin tekliflerini içeren metin Londra’ya gönderilmişti. Lord Granville ise
İngiltere’nin çıkarlarını tehlikeye atmamak için Osmanlı Devleti’nin tekliflerine yazılı
cevaplarını bir haftaya kadar tamamlayacağını belirtmek zorunda kalmıştır 937. Sadrazam
Cevad Paşa, tıpkı Fransa gibi Rusya’nın da muavenetinin kabul edilebileceğini ifade
etmiştir938. Çünkü Rusya’nın da Şarkta çıkarları söz konusuydu ve Rusya İngiltere’yi, bu
çıkarları tanımak zorunda bırakmaya çalışıyordu 939. Ancak Rusya’nın da, İngiltere’nin
Mısır’ı tahliye etmesi konusunda tek başına etkili olamayacağı biliniyordu. Zira
Almanya, Avusturya ve İtalya, İngiltere’nin Mısır’daki himayesini kaldırmasına,
ekonomik çıkarları dolayısıyla razı olmayacaklardı. Bu da, İngiltere’ye, Mısır’da kalmak
ve daha cesur politikalar üretmek konusunda rahat hareket etme imkânı vermiştir940.
Osmanlı Devleti denge politikalarının bir gereği olarak uluslararası arenadaki
dengeleri takip etmek zorundaydı. Sultan II. Abdülhamid, özellikle İngiltere ile tahliye
müzakerelerinin yakın bir dönemde sonuçlanmayacağını düşünmeye başladığı zamandan
itibaren uluslararası dengeleri daha sıkı bir şekilde takip etmeye ve ettirmeye başlamıştır.
Mehmed Kâmil Paşa’nın 20 Eylül 1888 tarihinde hazırladığı layiha buna örnek olarak
gösterilebilir. Mehmed Kâmil Paşa, bu layihasında devletlerin o dönemdeki durumlarını
ve Mısır Meselesi’ne ne gibi etkilerde bulunup bulunamayacağını etraflı bir şekilde
anlatmaya çalışmıştır941.
Sultan II. Abdülhamid Mısır Meselesi’ni yönetmeye çalışırken, görüldüğü üzere
uluslararası dengelere bağlı bir diplomasi yürütmek zorunda kalmıştır. Bu denge
politikasına işlerlik kazandırmaya çalışıp ‘etliye sütlüye karışmayan’, diplomasi
yürütürken, dış politika anlayışını “kesin tarafsızlık” ilkesine göre ayarlayan bir
yaklaşım sergilemiştir. Bu konudaki kararlar Yıldız Sarayı’ndan verilerek devletin dış
politikası önemli ölçüde onun tarafından yönlendirilmiştir942. Bu yüzden Bâbıâli ile
Saray, Mısır Meselesi konusunda, fikir ve politika ayrılıklarına düşmüştür. Bu da hem
937
Kızıltoprak, s.186.
Y.EE., 86/82.
939
Y.PRK.HR., 8/7.
940
Y.EE., 126/26.
941
Y.A.HUS., 217/43, 1-2.
942
Öke, s.110-111.
938
172
devletin Mısır politikasına yansımış, hem de Mısır Meselesi’nin yönetilmesini
etkilemiştir.
A- Mısır Meselesi’ne Diplomatik Çözüm Arayışları
İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye önlerine donanma göndermeleri Mısır’da
karışıklıklara sebep olmuştu943. Bu sırada Fransa, Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere
uluslararası bir konferansın toplanmasını gündeme getirmiş ve bu teklifi İngiltere de
kabul etmişti944. Bu iki devletin, Osmanlı Devleti ve diğer büyük devletlere, 2 Haziran
1882 tarihinde, İstanbul’da bir konferans toplanmasını teklif ettiklerini yukarıda ifade
etmiştik945. Bu teklif Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarıyla birlikte
değerlendirildiğinde, teklifin kabul edilebilecek bir şey değildi. İngiltere ve Fransa
bunun farkında olmalarına rağmen, bu teklifi uluslararası bir güvence adı altında diğer
devletlere sundular. Sultan II. Abdülhamid de Mısır Meselesi’nin uluslararası bir
konferansta müzakere edilmesi fikrini, devletin Mısır üzerindeki hukukuna mugayir
olarak görmekteydi. Yukarıda gördüğümüz gibi Derviş Paşa’nın apar topar Mısır’a
gönderilmesi de Mısır Meselesi hakkında uluslararası bir konferans toplanmasını
engellemeye yönelik bir siyasî hamleydi. Mısır’da devletin kontrolü ele alması
durumunda konferansın toplanma gerekçelerini ortadan kaldıracağını düşünen Sultan II.
Abdülhamid, Derviş Paşa’nın Mısır’daki çalışmalarını çok önemli görüyordu. Bu yüzden
Fransa Başbakanı Freycinet’in İstanbul’da Mısır Meselesi konferansı toplanması teklifini
yok hükmüne taşımak istiyordu946. O, Mısır’da uluslararası sorun haline gelecek
herhangi bir argüman bırakmak istemiyordu. Bunun için Ahmed Arabî’nin bile
Mısır’dan çıkarılması gerektiğine ikna olmaya başlamıştı. Çünkü Ahmed Arabî’nin
Mısır’da olması, İngiltere için bir müdahale sebebi olarak telakki edilmekteydi. Bu
yüzden o, Derviş Paşa’ya Ahmed Arabî ve Mahmud Sami (Barudi) Paşanın ikna edilerek
Mısır’dan uzaklaştırılmalarının sağlanması talimatını vermiştir947.
Osmanlı Devleti’nin, konferansın toplanmasını engellemeye çalıştığı günlerde
büyük devletler, Fransa’nın isteğiyle Mısır’daki karışıklıkların önlenmesini sağlayacak
943
İ.MTZ.(05)., 22/1020.
Y.PRK.PT., 1/111.
945
Y.PRK.HR., 6/37; Y.EE., 116/56, 3.
946
Karaca, s.444-445.
947
Y.PRK.HR., 6/19.
944
173
tedbirleri görüşmek üzere Berlin Antlaşması’nı imzalayan devletlerden oluşan
uluslararası bir konferans toplanmasına karar verdiler948. Ancak, başından beri konferans
toplanması fikrinin karşısında yer alan Sultan II. Abdülhamid, İstanbul’da 23 Haziran
1882 tarihinde toplanan büyükelçiler konferansına katılmayı da reddetmiştir949. Zaten bu
konferansın Osmanlı Devleti gıyabında yapılacağını 19 Haziran 1298/1 Temmuz
1882’de
öğrenmişti.
Osmanlı
gerekçelerinden biri de bu karardı
Devleti’nin
950
konferansa
katılmayı
reddetmesinin
. Sultan II. Abdülhamid, konferansın Mısır Meselesi
ile sınırlı kalmayacağını düşünüyordu. Bu konferansın konuları arasında Trablusgarb’ın
İtalya’ya verilmesi de vardı951. Yine o, bu konferansın yabancı müdahalesini
yasallaştıracağını düşünüyordu. Bu yüzden, İngiltere ve Fransa konferansta Mısır
işlerinden başka bir mes’elenin mevzû’ bahis olmayacağını952 beyan etseler de, Sultan II.
Abdülhamid bu devletlerin verdikleri teminata güvenmiyordu. Konferans, 23 Haziran
1882 tarihinde İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya ve Rusya’nın katılımıyla
Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere İstanbul’da toplandı953. Ancak konferansta, devletin
Mısır üzerindeki haklarının korunması ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir konunun söz
konusu edilmemesi esasları çerçevesinde, Osmanlı Devleti tarafından bir memurun
konferansta bulunması uygun görüldü. Memura, Mısır’daki yabancı konsolosların
değişmesiyle İskenderiye’den donanmanın çekilmesi hususunda konferans heyetinin
ikna
edilmesi
görevi
verildi954.
Osmanlı
hâriciyesi
konferansın
toplanmasını
engelleyememiş; ancak bir an evvel bu konferansın tatil edilmesini sağlamaya
çalışmıştır. Hâriciye Nezareti tarafından altı büyük devlete telgraf gönderilerek bu
telgrafta herhangi bir konferans akdine gerek görülmediği, bu konferans işinin icraat
içinde yeni bir icraata kalkışmak olduğu, Mısır’da asayiş ve düzenin sağlanması yönünde
bir düşünce varsa bunun ancak Osmanlı hükümranlığı ile temin edileceğine inanmaları
gerektiği bilgisi iletildi. Yine Hariciye Nezareti’nden konferansa çözüm adına alınacak
kararların zihinlerde karışıklığa sebep olacağı uyarısı geldi955. Bu çalışmaların dışında
batılı devletlerin Mısır’a müdahale gerekçelerini ortadan kaldırmak için çalışmalara
948
Karaca, s.445.
Y.A.RES., 16/12.
950
Altunay-Şam, 20011: 102.
951
Kurşun, s.41.
952
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.71.
953
Y.PRK.HR., 7/28.
954
is-Sanafiri, s.142-143.
955
Altunay-Şam, s.101.
949
174
devam edilmiştir. Ahmed Arabî ve Mahmud Sami (Barudi) Paşaların Mısır’dan
uzaklaştırılmaları ile İstanbul veya Osmanlı topraklarından istedikleri bir yere
gönderilmelerinin sağlanması girişimleri devam ediyordu. Sultan II. Abdülhamid bu
konuda Derviş Paşa’ya, Ahmed Arabî’yi ikna etmesi talimatını verdi. Böylelikle,
olayların kontrol edileceğini ve İstanbul Konferansı’nın toplanmasının bu şekilde
önleneceğini, düşünüyordu956. Çünkü konferansa Osmanlı Devleti’nin de katılması
durumunda, alınacak kararların uygulanması zorunluluğu hâsıl olacaktı. Konferansın,
toplanma amacı olarak Mısır’da mevcut hâlin devamı, Hıdiv’in nüfuzunun sağlanması
ve Osmanlı Devleti’nin daha önce verdiği taahhütlerin temini şeklinde açıklanmıştı.
Bunun için iki öneri ön plana çıkmaktaydı. Birinci öneri, asayişin teminini sağlamak
için,
büyük
devletler
tarafından
hedef
olarak
gösterilen
Ahmed
Arabî’nin
tutuklanmasıydı. Ahmed Arabî’nin tutuklanmasının Mısır halkı üzerinde yapacağı
olumsuz etki ve bunun sonucunda oluşacak tepkinin tehlikeli boyutlara ulaşması ve
durumun Müslümanı, Müslüman kanı akıtmak zorunda bırakması tehlikesi söz
konusuydu. İkinci çözüm önerisi de Mısır’da düzenin İngiltere ve Fransa’nın asker sevki
ile sağlanması yönündeydi. Bunun da Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukî mevkiini
olumsuz etkileyeceği de kaçınılmazdır957. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid için bu iki
seçenekten birini seçmek zorunda kalmamak için Ahmed Arabî ve Mahmud Sami
(Barudi) gibi önde gelen kişilerin Mısır’dan uzaklaştırılması seçeneği her hâlükârda daha
uygundu. Sultan II. Abdülhamid’in, Derviş Paşa’ya, Ahmed Arabî’nin Mısır’dan
ayrılması için onu ikna etme görevini vermesi, konferansın böyle bir kararla Osmanlı
Devleti’ne yaklaşacağını önceden tahmin etmesi ile ilgilidir.
Sultan II. Abdülhamid, Ahmed Arabî’nin Mısır’daki konumunu öğrenmek ve
izleyeceği politikayı tayin etmek üzere Derviş Paşa’ya durumun tetkiki için yeni bir
talimat daha gönderdi. Tetkikin amacı, Ahmed Arabî ile İngiliz konsolosunun işbirliği
içinde olup olmadığının belirlenmesiydi958. Bu konuda farklı bilgilerin de olabileceği
ihtimaliyle, heyetin diğer üyeleri Lebib, Kadri ve Ahmet Esad Efendilerden de konuyu
araştırmalarını ve sonuçlarını Derviş Paşa’ya bildirmelerini istemişti 959. Derviş Paşa,
yaptığı incelemeler sonucunda meselenin Ahmed Arabî’dan kaynaklandığını ve kontrol
956
Kızıltoprak, s.81.
Altunay-Şam, s.102.
958
“Sultan II. Abdülhamid Ahmed Arabî’nin bazı girişimlerinden şüphelenmekteydi” Gréce, s.128.
959
Y.EE., 121/25.
957
175
altına alınması için Osmanlı askerinin gönderilmesi gerekliliğini belirtti 960. Çünkü başka
yollarla bu işin gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını düşünüyordu. Bu iş için en az
10 taburluk bir askerî kuvvete ihtiyaç duyulduğunu da ayrıca bildirdi961. Sultan, Mısır’a
ne şartla olursa olsun asker göndermek taraftarı olmadığı için, bu işin Derviş Paşa
tarafından halledilmesi gerekiyordu. Bu şartlarda da, Derviş Paşa’nın bunu
gerçekleştirecek durumu yoktu. Çünkü Derviş Paşa, daha Mısır’a geldiği andan itibaren
Vatanîlerin Mısır’da oldukça güç kazanmış olduğunu görmüştü. Derviş Paşa bu durum
karşısında, Ahmed Arabî’yi Mısır’dan çıkarma imkânının olmadığı kanaatine vardı962.
Derviş Paşa, ikna yöntemi kullanarak Ahmed Arabî’nin Mısır’dan çıkarılamayacağını
anladıktan sonra, İstanbul’dan defalarca Mısır’a asker sevk edilmesi talebinde
bulunmuştur. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki yaklaşımları ve gerekçeleri
belli olduğundan, Mısır’a Osmanlı askerinin sevki gerçekleşmemiştir. Bu, Devleti,
İstanbul’da toplanan elçiler konferansına katılmaya zorlayan bir durum yaratmıştı. Yine
Mısır’a asker sevki ve Ahmed Arabî’nin Mısır’dan çıkarılamaması, İngiltere’nin
konferans toplanması konusundaki kararı için meşruiyet zemini oluşturmuştur. Ahmed
Arabî’nin Mısır’daki varlığı İngiltere için önemli bir gerekçe olduğundan; İngiltere
Mısır’ın işgaline giden süreçte bunu kullanmaktan imtina etmemiştir. Derviş Paşa’nın
Ahmed Arabî’yi razı edememesi de İngilizleri harekete geçirmiştir. İngiltere’ye,
konferansta, Mısır’a müdahale için uygun bir psikolojik zemini oluşturmak kalmıştır.
Mısır’da bu konularla uğraşılırken, Bâbıâli Mısır’daki durumun ciddiyetini yeni
yeni anlamaya başlamıştır. Konferansta Mısır’a dair alınacak kararların muhtemel
olumsuz etkileri söz konusu olduğundan, Bâbıâli’nin endişeleri daha artmıştır. Zira
Mısır’daki durumun tesviyesine diplomatik girişimlerin fayda etmemesi, Devleti
çaresizlik içine düşürmüştür. Bu çaresizliği açık bir şekilde anlayan Said Paşa olmuştur.
Said Paşa, İstanbul’da toplanmış olan bu konferansa katılmanın zarureti ve faydaları
üzerinde kafa yormaya başlamış, Heyet-i Vükelâ’yı da bu konuda ikna etmiştir. Ancak
Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi’nin kimseyi ilgilendirmediğini düşünüyordu.
Sonunda, Bâbıâli, Mısır üzerindeki Saltanat-ı Seniyye’nin haklarının muhafazası ve
fermân-ı ‘Ali ile statükonun korunması ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir hususunun
960
Y.EE., 121/25.
Kızıltoprak, s.87-88.
962
Balcı, II. Abdülhamid, s.104.
961
176
mevzubahis edilmemesi esasları çerçevesinde konferansa katılmayı kabul etmiştir963.
Bâbıâli’nin konferansa katılmayı kabul ettiği 24 Temmuz 1882 tarihine kadar konferans
dokuz kez toplanmıştı. Osmanlı Devleti ise bu konferansın dokuzuncu toplantısından
itibaren katılmaya başlamıştır964. Büyük devletler, konferansın, Osmanlı Devleti’nin
katılmadığı ilk dokuz oturumunda; Mısır Meselesi’ne dair çeşitli konularda kararlar
almaya çalıştılar. Bu kararlar, “Mısır’da yeni bir askerî düzenlemenin yapılması, adliye
ve maliye sistemiyle özel hukukun genişletilmesi, statükonun muhafazası, üç ay süreyle
Mısır’a gönderilecek Osmanlı askerlerinin daha fazla kalmasına gerek görülürse
Hıdiviyetin de onayı alınarak kalış sürelerinin uzatılması veya sınırlandırılması ve son
olarak bu maddelerin Osmanlı Devleti ile diğer altı devlet arasında karar alındıktan
sonra yürürlüğe konulması”965 idi. Konferansın ilk oturumundan itibaren Osmanlı
Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesi konusu sürekli gündemde kaldı. Osmanlı Devleti,
Said Paşa’nın başkanlığında bir heyetle, 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren konferansa
katılmış oldu966. Said Paşa, başkanlığındaki heyetin konferansa iştirak etmesinden sonra,
ortaya koyduğu diplomatik faaliyetlerle, konferansta İngiltere’nin talep ve baskılarına
karşı durmaya çalışmıştır.
B- Mısır’ın İşgali Karşısında Mısır İdaresinin Tutumu
İngiliz işgalinden sonra, tahliye diplomasileri süreci ve sonrasında Mısır idaresinin
işgal karşısındaki tutumu ve politikaları, Mısır Meselesi’ni önemli bir şekilde
etkilemiştir. Mısır idaresinin işgal sürecinde teslimiyetçi bir tavır sergilediği açıkça
görülmüştür. Bu yaklaşım da İsmail Paşa döneminden miras alınmıştı ve İngiltere vile
Fransa’nın kurduğu ikili kontrol sisteminin tecrübî birikimlerinin bir sonucuydu. İsmail
Paşa döneminde başlamış olan dış müdahale, Mısır yönetiminin bağımsızlığını önemli
ölçüde kısıtlamıştı. İşgal sonrasında Mısır’da gerek Hıdiv gerek Heyet-i Nüzzar ve
gerekse bürokrasi, zaman zaman cılız çıkışlar dışında teslimiyetçi bir politika izlemiş,
İngilizlerin Mısır’a girmesi ve kontrolü ele almasından sonra İngilizlere sadakat ve
tabiiyetlerini bildirmekte tereddüt göstermedikleri görülmüştür967. Bu durum, Mısırla
963
Y.PRK.HR., 6/34.
Ragıb Raif- Rauf Ahmed, 1344: 72.
965
Çağalı-Güven, s.20.
966
is-Sanafiri, s.144.
967
Marsot, Mısır Tarihi, s.76.
964
177
ilgili olarak, başta Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu da dâhil, birçok konuyu
etkilemiştir. Ancak en önemli sonuç, Mısır idaresinin tamamen Mısır’daki İngiliz
idarecilerin kontrolüne girmesi olmuştur. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa döneminde bu
teslimiyetçi politikalar artmıştır. Hıdiv, babasının başına gelenlerin korkusuyla hareket
etmiş, Hıdivliğe İngiltere ve Fransa’nın sayesinde geldiğini düşünmüş ve bu psikoloji ile
bu iki ülkenin etkisi altında kalmıştır. Bu etki nedeniyle de Mısır’daki mevcut siyasî
durum dolayısıyla İngiliz ve Fransızlarla anlaşmak gerektiğini düşünüyordu 968. Bunun
için ilk olarak babasının azline birinci derecede sebep olan mâlî murakabe sistemini
tekrar yürürlüğe koymuş969, İngiliz ve Fransız müfettişlerini görevlerine iade etmiştir970.
Mehmed Tevfik Paşa, “İsmail Paşa’nın İngiliz ve Fransızlarla karşı karşıya gelmesini
bir hata olarak gördüğünden” mümkün olduğunca bu iki devletle sorun çıkarmamaya
çalışmıştır971. Yeni Hıdiv’in daha ilk andan itibaren böyle bir politika izlemeye
başlaması, onu İngiliz ve Fransızların vesayeti altına sokmuştur 972. Mehmed Tevfik Paşa
bunun farkındaydı ve ilk başlarda bu iki devletin daha sonra da İngiltere’nin elinde
oyuncak olmuştur973. İngilizler de, onun durumunu sonuna kadar kullanmış ve her
istediklerini yaptırmışlardır.
Mehmed Tevfik Paşa’nın bu teslimiyetçi tutumu Mısır’ın ve Mısır halkının
mukadderatını
etkileyen
düzenleme,
anlaşma
ve
politikaların
birbiri
ardına
gerçeklemesine sebep olmuştur974. Bütün bunlar nedeniyle Mısır’daki kontrolü elinden
kaçıran Paşa, Mısır’daki sorunların çözümünü sağlayacak politikalar üretmek yerine
İngiliz konsoloslarının telkinleri ile hareket etmiştir 975. Bu durum, Osmanlı Devleti’ne
rağmen İngiliz işgalinin devam etmesine, İngilizlerin Mısır’da yapılanmalarına,
yerleşmelerina ve Mısır’da kalıcı olmalarına neden olmuştur976.
968
is-Sanafiri, s.128.
Korkut, s.47.
970
Altunay-Şam, s.62.
971
Karaca, s.434.
972
“İlk günlerinden itibaren İngiliz ve Fransız konsoloslarının gayri resmî vesayetleri altına
girmiş gibi göründü” İrtem, s.57.
973
Kızıltoprak, s.46.
974
Marsot, Mısır Tarihi, s.70-71.
975
Altunay-Şam, s.62.
976
Milad, s.168-174.
969
178
Abbas Hilmi Paşa, babası Mehmed Tevfik Paşa’nın vefatından sonra Viyana’dan
Kahire’ye çağrıldı977 ve Mısır Hıdivi olarak atandı978. Hıdiv olduğunda 18 yaşında bir
gençti979. Babasına göre daha idealist bir kişiydi. İşe idealist duygularla başladı. Mısır’ı
tek başına yönetmek niyetindeydi. İktidarı eline almak ve Mısır’da İngilizlerin iktidarına
son vermek istiyor, bunu sağlayacağına da inanıyordu. Abbas Hilmi Paşa’nın Hıdiv
olarak tayin edildiği bilgisi Osmanlı Devleti’nin Londra sefiri Rüstem Paşa tarafından
Salisbury’ye iletildi980.
Abbas Hilmi Paşa, Mısır’a gelip göreve başladığında, Mısır’ın idaresinin Lord
Cromer’in elinde olduğunu görmüştü. Birkaç olay, ona, İngilizlerin rızası dışında bir şey
yapamayacağını göstermiştir. Bu olaylar, Abbas Hilmi Paşa’nın bir söz söylemeye hakkı
olmadığını ortaya koymuştur981. Zira Cromer İstanbul’a gidip bağlılığını arz etmesine
bile karşı duruyordu982. Mustafa Fehmi Paşa’yı Heyet-i Nüzzâr başkanlığından almak
istemesi sonucunda ortaya çıkan ihtilaf buna verilecek önemli örneklerden biridir983.
Hıdiv üzerindeki baskı, zaman zaman o kadar ileri dereceye varmıştır ki, mesele
uluslararası bir mesele hâlini almıştır984.
Lord Cromer’in Mısır üzerindeki etkinliği ve dolayısıyla güçlü konumu, Abbas
Hilmi Paşa’nın Mısır üzerindeki bütün tasavvurlarını alt üst etmiştir 985. Çünkü süreç
Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır’da ancak ikinci adam, hatta çoğu zaman İngilizlerin
faaliyet ve politikalarını onaylayan bir noter makamı olduğunu gösteriyordu. Onun,
Mehmed Tevfik Paşa gibi genç yaşta Hıdiv olması ki, 18 yaşında Hıdiv olmuştu,
babasından daha fazla İngilizlerin nüfuzu altına girmesine sebep olmuştur 986. Dolayısıyla
Lord Cromer, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa döneminin hemen başında Mısır’daki etkinliğini
pekiştirecek siyasî ortamı kısa sürede hazırlamıştır. Onun, İngiliz nüfuzuna karşı durmak
için gösterdiği mukavemetler kurt politikacı Lord Cromer’in indinde bir şey ifade
etmemiştir. Hıdiv’in ileri gittiğini düşündüğü anda, ona, “haddini bildirmek” için
977
The Earl Of Cromer, Abbas II, London 1915, s.2-3.
HR.ŞRF., 395/85.
979
Abbas, s.41; Tollefson, Modernization, s.154.
980
Cromer, Abbas II, s.3.
981
Y.PRK.HR., 18/60, 11.
982
Adam, 1894: 34-35.
983
Cromer, Abbas II, s.20-21.
984
Gençoğlu, s.73-74.
985
Theobald, s.190-192.
986
İ.MTZ.(05)., 27/1432.
978
179
gerekçe bulmakta zorluk çekmemiştir. Tehdit yoluyla ikna etmek seçeneklerini sürekli
hazır tutan Lord Cromer, Hıdiv’i kısa zamanda hizaya getirmeyi bilmiştir987. Birçok
konuda ortaya çıkan önemli ihtilafların Lord Cromer’in istediği şekilde çözüldüğü
görülmektedir988. Bundan sonra Paşa, Lord Cromer’in isteği dışında, yönettiği ülkenin
idaresinde hiçbir şey yapamaz olmuş, kendi hükümetinden bir kimseyi azletme yetkisini
bile kullanamamıştır. Nubar Paşa’yı hükümetin başından almak için yaptığı girişimler
bunun en önemli örneğini oluşturur. Abbas Hilmi Paşa, Mısır halkının ve kendisinin
memnun olmadığı bu kişiyi görevinden azledememiştir989.
Times Gazetesi, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın bu gibi girişim ve faaliyetlerini
kişisel bir hırs olarak görüp, bunun sakıncaları üzerinden yayınlar yaparak psikolojik
baskılar yapmıştır990. El-Ehram Gazetesi’nde de, Hıdiv’in İngilizlerin arzusu hilafına bir
politika gütme yoluna gitmesi, onun İngilizlerce azline sebep olacaktır, şeklinde
değerlendirme haberlerinin yayınlandığı görülmektedir991. Yine Times Gazetesi, bir
diğer haberinde, Hıdiv’in Mısır’da bağımsızlığını ilan edeceğini yazmıştı 992. Bu gibi
yayınların da genç Hıdiv üzerinde olumsuz etkileri olacağı muhakkaktır. Zira Abbas
Hilmi Paşa, bu tür şayialar nedeniyle Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığını ve sadakatini
sık sık izhar etmek zorunda kalacaktır993.
İngilizlerin Mısır idaresi üzerinde oluşturduğu baskı ve Hıdiv’in Mısır üzerindeki
hukukuna dokunan müdahaleleri, Mısır halkının İngilizlere karşı nefretini artırmıştır.
Zira Mısır’da yapılması düşünülen en ufak bir değişiklik bile İngilizlerin karşı
çıkmasıyla sonuçsuz kalıyordu. Mısırlıların yabancı bir gücün varlığından rahatsız
olması, Mısırlılar arasında Mısır’da yabancı müdahalesinin artık gerekli olmadığı,
Mısır’da İngilizlerin varlığına son verilmesi ve İngiliz askeri yerine Osmanlı askerinin
Mısır’da ikame edilmesi gerektiği dillendirilmeye başlamıştır994. Mısır’daki İngiliz baskı
ve müdahaleleri, Lord Cromer’in Mısır’da uyguladığı politikaların yansımalarından
987
Y.PRK.EŞA., 16/82.
Y.PRK.HR., 18/82.
989
Y.A.HUS., 320/112.
990
Y.A.HUS., 277/139.
991
Y.A.HUS., 320/112.
992
Y.A.HUS., 361/132.
993
Ancak bunlara tam anlamıyla güvenildiği söylenemez: “Abbas Hilmi Paşa’nın İngiltere
politikasına rahne verebilecek bazı nümayişi neden ileri geleceği tahlil olununca Mısır hanedan
meyanında külliyen ve cidden devlet-i aliyye’ye tamamıyla sadık bulmak müşkül[dü]” Y.EE., 88/3.
994
Y.A.HUS., 277/139.
988
180
başka bir şey değildi995. Ancak İngilizlerin Mısır’ı tahliye edeceklerine kimsenin bir
inancı yoktu996. Dolayısıyla da halkın beklentileri boşa çıkmış, İngilizlerin Mısır’da
kullandığı alçaltıcı dil ve tehdit içeren yaklaşımları Mısır idaresi ile birlikte halkı
oldukça üzmüş ve karamsarlığa sürüklemiştir997. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin
savaşacak gücü olmadığı ve Mısır hakkında, hiçbir tedbir alamayacağı, dolayısıyla da
işin oluruna bırakılması gerektiği; Mısır’da bulunan üst rütbeli idareciler arasında
dillendirilmeye başlamıştır. Bu durum Mısır’da hem ümitsizlik kaynağı olmuş, hem de
çaresizlik nedeniyle yürütülen teslimiyetçi politikaların nedenlerini hazırlamıştır 998.
Mısır yönetimi arasında ortaya çıkan iktidar karmaşasının da Mısır’da İngilizlerin
nüfuzunun yerleşmesinde önemli etkileri olmuştur999. Zira Hıdiv Abbas Hilmi Paşa,
Heyet-i Nüzzâr üzerinde mutlak güç olduğuna inanarak hareket ediyor ve heyetin
kendisine itaat etmesi gerektiğini düşünüyordu 1000. Bu yüzden Hıdiv, Heyet-i Nüzzâr
üzerinde tam kontrol sağlamaya çalışmıştır. Bu durum Hıdiv ile Heyet-i Nüzzâr arasında
anlaşmazlığa ve güvensizliğe sebep olmuştur1001. Bu da, Mısır’da kriz yönetiminin
oldukça nazik bir seviyede seyretmesine neden olmuştur1002. Zaman zaman Riyaz Paşa
gibi idareciler Mısır’daki İngiliz boyunduruğundan kurtulmayı amaçlamışlarsa da 1003, bu
düşünce, Mısır idaresinin çoğunluğuna sirayet etmemiş, Heyet-i Nüzzâr’ın, Hıdiv ile
İngilizlerin arasında kalmasına neden olmuştur1004. Çünkü Hıdiv ile İngilizlerin Heyet-i
Nüzzâr’dan beklentileri farklı olmuştur. Mısır’da İngiliz nüfuzu câri olduğu için Heyet-i
Nüzzâr da İngilizler tarafından yönetilmiştir.
C- Mısır ile Sudan’a Osmanlı Askerinin Sevki Meselesi ve Sultan II.
Abdülhamid’in Yaklaşımı
Mısır Meselesi çerçevesinde en fazla tartışılan konulardan birisi Osmanlı Devleti
tarafından Mısır ve Sudan’a asker sevk edilmesi meselesidir. Osmanlı Devleti’nin Mısır
995
Y.PRK.MK., 5/100.
Y.A.HUS., 297/54; Y.A.HUS., 278/13; Y.EE., 10/73; Y.EE., 127/6.
997
Y.EE., 129/21.
998
Y.EEd., 439, 3-13.
999
Y.EE., 129/21.
1000
Y.A.HUS., 297/54.
1001
Y.EE., 129/21.
1002
Y.A.HUS., 297/54.
1003
Y.EE., 130/6.
1004
Y.PRK.MK., 6/24; Y.PRK.MK., 6/105.
996
181
ve Susan’a asker gönderilmesi konusundaki tavrı her zaman olumsuz tavır sergilemiştir.
Bu politikanın mimarı Sultan II. Abdülhamid’dir. Onun Mısır ve Sudan’a askerî
müdahaleden kaçınarak buraların Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasına zemin
hazırladığı konuşulur, tartışılır. O, özellikle Mısır’a daha başından beri Osmanlı
askerinin sevk edilmesine karşı bir tavır sergilemiştir. Sultan II. Abdülhamid bu
konudaki yaklaşımlarını ve konu hakkındaki olumsuz kararını, çeşitli gerekçelerle
açıklamaya çalışmıştır. Biz de, bu gerekçelerin, o dönem şartları ve siyasî konjönktürü
dikkate alarak, geçerliliği veya geçersizliği konusunda birkaç çıkarımda bulunmayı
uygun gördük. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır ve Sudan’a askerî bir müdahaleden
kaçınmasının gerekçelerini birkaç başlıkla ifade ederek bu gerekçelerin geçerliliğini
sorgulayalım.
a- Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’a Osmanlı askeri sevk etmekten kaçınmasının
sebeplerinden biri, İngiliz askerî varlığının Osmanlı askeri ile birlikte Mısır’da bir arada
yer almasıdır. Ona göre, iki kuvvetin bir arada Mısır’da bulunmasının askerî ve siyasî
birçok mahzurları bulunmaktadır ve Mısır’a Osmanlı askeri girdiği anda İngiliz askerinin
Mısır’dan çekilmesi gereklidir. Ancak Salisbury Mısır’da Osmanlı askeri ile birlikte
daha iyi sonuçlar alınabileceğini düşündüğünden buna yanaşmamıştır1005. Sultan II.
Abdülhamid, Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin ettiğinde, bunun İngiliz askerinin
Mısır’dan çekilmesine hizmet edecek bir şekilde fırsata çevirmek istiyordu. Bu yüzden
İngiliz askerinin Osmanlı askeri Mısır’a girdikten sonra Mısır’dan çekilmesi şartını öne
sürmüştür1006. Çünkü Sultan II. Abdülhamid, İngilizler Mısır’dan çıkmadan Mısır ve
Sudan’a asker sevk edilmesini Osmanlı Devleti’nin çıkarlarından çok İngiltere’nin
çıkarlarına hizmet edeceğinin düşünüyordu1007. Yani Osmanlı Devleti Mısır’a asker sevk
edip başarılı ya da başarısız bir sonuç elde ederse, bunun İngiltere’nin Mısır’daki
durumunu her hâlükârda güçlendireceğine inanıyordu. Çünkü Osmanlı askeri başarısız
olursa İngiltere’ye müdahale fırsatı verecek, başarılı olursa da yine İngiltere’ye Mısır’da
1005
Vuoto, s.543-544.
Çağalı-Güven, s.36.
1007
“Osmanlı askeri, yabancıların Mısır’daki mali kontrollerine karşı çıkan [A]rabî ve
taraftarlarına karşı başarılı olursa, bunun sonucunda İngiltere, Fransa, İtalya, AvusturyaMacaristan, Almanya ve Rusya gibi alacaklı devletler hiçbir riske girmeden alacaklarını tahsil etmeye
devam edeceklerdi. Dolayısıyla çıkarların korunması söz konusu olduğunda, bunlar Osmanlı
Devletinin çıkarları değil, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupalı devletlerin çıkarlarıydı.
Eğer Osmanlı Devleti bu askeri girişimi bitirirse buradan sağlayacağı askeri bir prestij de olamazdı.
Çünkü karşısına aldığı kendi eyaletinin asi askerleriydi” Kızıltoprak, s.92.
1006
182
daha rahat hareket etme imkânı sağlayacaktı1008. Bu yüzden, Sultan II. Abdülhamid,
Mısır’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusunda İngiliz askerinin Mısır’dan
tahliyesini ön şartına bağlamak istemiştir1009. Zaten Sultan’ın temel amacı, İngiliz
kuvvetlerinin Mısır’dan çıkarılmasını sağlamak ve Mısır’daki hukukunu teyit etmekti.
Tahliye diplomasisinin bu kadar uzun sürmesi ve Sultan II. Abdülhamid’in diplomasi
mücadelesinin altında bu yatmaktaydı 1010.
b- Sultan II. Abdülhamid Mısır’daki sorunları daha çok diplomasi kanalıyla
halletmek düşüncesindeydi. O’nu bu düşünceye sevk eden temel neden devletin içinde
bulunduğu siyasî, iktisadî, askerî ve sosyal sorunlardı. Osmanlı Devleti’nin içinde
bulunduğu bu sorunlar Sultan II. Abdülhamid’i Mısır Meselesini bir miktar daha geri
planda tutmak zorunda bırakmıştır. Süleyman Kızıltoprak’ın deyimiyle bu durum
Sultan’ı “yönetimde ideal[e] değil, gerçekçi siyaset anlayışı”na itmiştir1011. Bu yüzden
Osmanlı Devleti, Mısır politikasını askerî ve siyasî gücü nispetinde kurguladığından
askerî müdahaleden çok diplomasi kanalını ön planda tutmuştur. Tabiî ki, bunda
ekonomik durumun etkisi de büyük olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in askerî
seçeneklerden kaçınmasının bir diğer nedeni, diğer devletlerin Osmanlı Devleti aleyhine
oluşacak oluşumlara çok çabuk bir şekilde katılmalarıdır. Bu yüzden askerî bir seçenek
Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakacak siyasî gelişmelere neden olabilirdi. Bu
süreçte Osmanlı Devleti’ni haklı çıkaran birçok ikili ve üçlü anlaşma gerçekleşmiştir.
Özellikle Fransa’nın İngiltere ile Mısır Meselesi üzerinde her konuda anlaşmaları ve
birbirlerinin haklarını teslim etmeleri bu kabilden bir örnektir. Sultan’ın Mısır’a asker
göndermemesinin önemli sebeplerinden biri de meseleyi barışçı yollardan halletmek
istemesidir1012.
c- Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı ordusunu daha çok merkezî toprakları korumak
için kullanmaya çalışmıştır. Balkanlar ve Anadolu Sultan II. Abdülhamid için daha
öncelikli bir konumdaydı. Bu yüzden, onun, Mısır’a Osmanlı askeri sevk edildikten
sonra Rusya ile savaş çıkması durumunda Osmanlı askerinin Rus sınırında olmamasının
1008
Kızıltoprak, s.92.
Karaca, s.450.
1010
Hirszowicz, s.288-290.
1011
Kızıltoprak, s.123.
1012
is-Sanafiri, s.154.
1009
183
yaratacağı zararları da hesap ettiği görülmektedir1013. Mısır’ın merkeze ve Rus
saldırılarına uzak olması nedeniyle buraya önemli bir miktar askerî güç gerektiğinden
yetersiz bir kuvvetle Mısır’a askerî bir müdahalede bulunmak da istemiyordu.
d- Sultan II. Abdülhamid’i Mısır’a askerî kuvvet sevk etmekten alıkoyan
konulardan birisi de, denge politikaları üzerinden hareket ettiği için bu konudaki
politiklarını uluslararası tepkilere göre politikalarını düzenlemek zorunda kalmasıdır. Bu
cümleden olmak üzere, Fransa Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesini
istemiyordu. O, Fransa’nın Tunus ve Cezayir’deki konumu nedeniyle asker sevkine karşı
çıktığı için durumunu dikkate almıştır. Onun asker sevki konusunda Fransa’nın
yaklaşımını önemsemesini, Mısır diplomasisinde Fransa’yı denge unsuru olarak
kullanarak Mısır Meselesi’ni diplomatik yoldan halletmek istediğinin göstergesi olarak
kabul edebiliriz1014. Bu yüzden Mısır’a asker sevk edilmesinin uluslararası yönünü
dikkate alan Sultan’ın, bu konuda adım atarken, Mısır ve Sudan Meselesi’nin her
aşamasında bunu göz önünde bulundurduğu görülmektedir1015.
e- Sultan II. Abdülhamid, Mısır’a Osmanlı askeri göndererek İngiliz ve Fransız
çıkarlarını tahkim edeceğini düşünüyordu. Bundan dolayı bu iki devletin menfaatlerini
sağlamak için Mısır’a asker göndermeyi, kendi halkını kendi askerine kırdırmak
anlamında bir girişim olarak algılıyordu 1016. Bunu, “Mısır’a asker sevkine tergîb ile
orada bir şey çıkararak İslâm’ı İslâm ile tutuşturmak ve ister buna muvaffak olmadıkları
halde kendileri Hıdiv için Mısır üzerine hücûm ile akıbeti meçhûl ve her halde fevk’alâde
vehîm bir hale sebebiyet vermek şıklarından birini Devlet-i ‘Aliyye mazarratına olarak
icrâ edecekleri rânâ anlaşılıyor”1017 diyerek açıklamaya çalışmıştır.
f- Sultan II. Abdülhamid, Mısır’a Osmanlı askerî müdahalesinin, asker sayısı,
askerin Mısır’da kalma süresi ve yeri ile ilgi şartların, İngiltere tarafından
belirlenmesine, Mısır’da Osmanlı askerî müdahalesini başarısız kılacağı düşüncesiyle
karşı çıkmıştır1018. Bundan dolayı Mısır’a yapılacak askerî müdahalenin şartlarının
1013
Y.EE., 116/68.
is-Sanafiri, s.145-146.
1015
Y.A.HUS., 235/37.
1016
is-Sanafiri, s.146.
1017
Y.EE., 116/17.
1018
Y.EE., 3/8.
1014
184
Osmanlı Devleti tarafından hazırlanması ve devletin istediği şekilde yapılmasını
istiyordu.
g- Sultan II. Abdülhamid Mısır’a Osmanlı askerî müdahalesinin Mısır’da devletin
menfaatlerini
sağlamak
konusunda
olumlu
sonuçlanacağı
hakkında
şüpheler
beslemekteydi. Bunlardan biri askerî müdahalenin Mısır’dan alacaklı olan devletlerin
işini kolaylaştırmak yönünde bir etki sağlamasıdır. Zira Ahmed Arabî hareketinin
Osmanlı askeri tarafından bastırılması, bu devletlerin, hiçbir riske girmeden alacaklarını
temin edebileceği ortamı sağlayacaktır. Bunun yanında Osmanlı askerî kuvvetlerinin
Ahmed Arabî hareketi karşısında başarısız olması büyük devletlere müdahale fırsatı
verecektir. Bu iki büyük risk Sultan’ın Mısır’a Osmanlı askerinin sevki meselesine karşı
çıkmasına neden olmuştur1019.
h- Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’a Osmanlı askerî müdahalesine karşı çıkmasının
bir başka gerekçesi ise, Mısır’ın, Türk huy ve adetlerini değiştireceği bu yolla da
Mısır’dan döndükten sonra Osmanlı devlet ve toplum düzenine zarar vereceği
varsayımıydı1020.
ı. Sultan II. Abdülhamid Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerî müdahalesinin hem
devletin hükümranlık haklarının, hem de halifelik kurumunun dinî ve siyasî nüfuzuna
halel getirecek sorunlara meydan vermesini istememiştir. Bundan dolayı da, Mısır’a
asker sevk etmek istememiştir1021.
i- Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etme meselesinde üzerinde durduğu ve
dikkat ettiği bir diğer konu, Mısır’a verilen fermanların ahkâmına kendisinin riayet
etmesi ve buna diğer devletlerin de riayet etmelerini talep etmesidir1022. Devlet, Mısır
yönetimi tarafından Mısır ve Sudan’a dair gelecek taleplere göre hareket etmek
politikasını yürütmeye çalışmıştır. İngiltere’nin bu konudaki taleplerinin çoğunun, bu
yüzden Sultan II. Abdülhamid tarafından reddedildiği görülmektedir1023.
Sultan II. Abdülhamid Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerî müdahalesini yukarıdaki
gerekçelerle reddederken devletin hükümran bir politika izlemesi gerektiğini
düşünüyordu. Ancak Mısır’da Osmanlı askerine gerçekten ihtiyaç duyulduğu bir
1019
Kızıltoprak, s.92.
Kızıltoprak, s.123.
1021
Altunay-Şam, s.109-110.
1022
Y.EE., 116/72, 3.
1023
Kızıltoprak, s.193-194.
1020
185
zamanda da asker göndermeyi reddederek fırsatların kaçırıldığı ifade edilmektedir1024.
İngilizler Sultan II. Abdülhamid’in bu politikasını iyi bildiklerinden meseleyi sürekli
gündeme getirmişler, bunu, hem zaman kazanmak, hem de Mısır’daki varlıklarına
uluslararası arenada meşruiyet kazandırmak için kullanmışlardır1025. 1882 yılında
İstanbul’da gerçekleştirilen konferansın en önemli maddelerinden biri olan asker sevki
meselesi, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi diplomasinin her aşamasında gündemde
olmuştur. İngiltere’nin, Osmanlı Devleti’ne Mısır’a asker göndermesi teklifinin,
Mısır’da asayişin iadesinde Osmanlı Devleti ile birlikte çalışıyor gibi görünmekten başka
bir niyetle yapılmadığı edilebilir1026. İngilizler Mısır’da kontrolü sağladıktan sonra,
Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesi konusuna “artık lüzum yok” cevabını
vermeye başlamışlardır.
Sultan II. Abdülhamid Mısır’da olduğu gibi Sudan’da da Osmanlı askerinin
duruma müdahale etmesini istemiyordu. Bu yüzden Sudan’a da asker göndermemek
konusunda kesin bir tavır almıştır. Onun Sudan’a asker sevk etmek istememesinde
İngiltere’nin politik manevralarının büyük bir etkisi vardır. İngiltere, Osmanlı
Devleti’nin, Mısır’da olduğu gibi Sudan’da da kendi şartları üzerinden bir askerî
müdahale yapılmasını istiyordu. Amaç, İngiltere’nin, her an meselenin içinde hâkim bir
pozisyonda olmasını sağlayacak bir yapının oluşturulmasıydı. Osmanlı askerinin
Mısır’da ya da Sudan’da başarısız olmasının ortaya çıkaracağı sonuçları da tahmin eden
Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’nin sunacağı şartlar üzerinden Mısır ve Sudan’a asker
göndermekten sürekli kaçınmıştır1027. Bu yüzden İngiltere’nin, Sevâkin’e Osmanlı
askerinin sevk edilmesi teklifine yine, “türlü gava’îl hudûsüne sebeb olacağı”
gerekçesiyle karşı çıktığını görmekteyiz1028.
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi
konusundaki politikaları genel itibariyle böyle bir seyir izlemiştir. Sudan’a asker sevki
1024
“Derviş Paşa Hıdiv’den edindiği izlenimlere göre kontrol etmek maksadıyla, Saltanat-ı
Seniyye tarafından şu sırada talep olunan asker gönderilmediği takdirde, her ne önlem alınırsa
alınsın, asayişin yeniden sağlanması konusunda başarılı bir sonuç alınamayacağı kanaatine vardı.
Eğer Osmanlı Devleti, Mısır’a asker göndermek istemezse, Hıdiv Avrupalılardan İskenderiye’ye asker
sevk etmesini isteyecektir” Kızıltoprak, s.79.
1025
Kızıltoprak, s.109.
1026
İrtem, s.81.
1027
Y.EE., 3/8.
1028
Y.EE., 121/4.
186
konusunda, Mısır konusunda yaşanılan tereddütlere bağlı olarak karşı bir politika izlemiş
ve bunu sonuna kadar devam ettirmiştir.
187
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MISIR’DA İŞGAL DÖNEMİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN DEĞİŞEN
HÂKİMİYET ANLAYIŞI
Mısır İngiltere tarafından işgal edildikten sonra Osmanlı Devleti Mısır’daki varlık
sebebini belli bir değerler dizisi ile ifade edilebilir ve siyasî, hukukî ve idarî olarak daha
görülebilir bir hale koymak için Mısır politikalarını, yeni bir düzleme oturtmaya
çalışıyordu. Zira Mısır artık başka bir devletin işgali altındadır ve bu işgalin
hukuksuzluğu, ancak Osmanlı Devleti’nin Mısır’a dair yeni hukukî, siyasî, idarî ve
diplomatik delilleriyle ortaya konulabilirdi. Yine işgalin hukuksuzluğunun uluslararası
kamuoyuna anlatılabilmesi ve Mısır’ın, Osmanlı Devleti’nin toprağı olduğunun ortaya
konulması; devletin hukukî, siyasî, idarî ve diplomatik deliller ortaya koyabilmesine
bağlıydı. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları Mısır’a dair diplomasi müdacelesini etkin
tutabilmek ve Mısır’daki İngiliz işgalini sonlandırabilmek için Mısır’daki varlığını güçlü
delillerle desteklemeye çalışmış ve bu konuda hukukî, siyasî, idarî değerler dizisi
oluşturmaya çalışmışlardır. Bu durum ise Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet
anlayışını önemli ölçüde değişime uğratmıştır.
I- İŞGAL DÖNEMİ MISIR’INDA OSMANLI HÂKİMİYETİNİN YENİDEN
İNŞASI ÇABALARI
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki hâkim konumunda yaşanan değişmelerin
devletin Mısır politikasının şekillenmesinde önemli etkileri olmuştur. Devletin Mısır
üzerindeki hâkimiyeti ve nüfuzu İsmail Paşa döneminden itibaren aşınmaya başlamıştı.
Bu aşınma Mısır İngiliz işgali altına girdikten sonra artarak devam etmiştir. Osmanlı
devlet adamlarının Mısır’dan İngiliz askerini çıkarmak için giriştiği diplomasi
mücadelesinin en önemli etkilerden biri Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki iktidarının
aşınmasını hızlandırmasıdır. Bunun en önemli nedeni mücadelenin sadece diplomasi
yoluyla yapılmasıdır. Zira Sultan II. Abdülhamid, silah seçeneğini tehdid unsuru olarak
kullanmaktan kaçınmıştır. Onun, Osmanlı Devleti’nin Mısır’da işgalci olarak bulunan
İngiliz askerini, askerî tedbirlerle çıkarmak yoluna başvurmaması, Mısır’da hem
Osmanlı otoritesinin aşınmasına, hem de karşı otoritenin güçlenmesine neden olmuştur.
188
İngiltere Mısır’da bulundurdukları askerî unsurları ile her geçen gün Mısır üzerindeki
otoritesini pekiştirirken diplomasi yolunu seçen Osmanlı tarafı otoritesinden her geçen
gün bir şeyler kaybetmekteydi.
Osmanlı Devleti’nin sadece diplomasi seçeneğini masada tutması, gücünün
sınırlarını göstermesi bakımından önemli veriler de sunmaktadır. Çünkü 19. yüzyılda
siyasî, sosyal ve ekonomik buhranlar, devletin egemenliğini açık açık tehdit etmekteydi.
Bu durum, doğal süreç içerisinde, Osmanlı Devleti’nin diğer vilayetlerinde olduğu gibi,
Mısır üzerindeki hâkimiyet ve kontrolüne de yansımıştı. Bu yüzden Osmanlı devlet
adamları bu sınırlılıklar içerisinde sorunları diplomatik usüllerle çözmek yolunu
benimsemiştir. Diplomasi seçeneğinin en önemli özelliği ise denge politikalarının hâkim
olduğu siyasî felsefe ile şekillendirilmeye çalışılmasıdır. Bu yüzden gerek diplomasi
mücadelesi ve gerekse Mısır’ın idaresi işinde ciddi yetersizlikler ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Devleti bu yetersizlik durumunu farklı yollarla ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki
konumunu üç ayrı devre ayrırarak sınıflandırırsak: 1876-1882 tarihleri arasını kapsayan
I. devrenin Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’da duruma hâkim olma çabaları ve
Mısır’daki şartları tanımaya çalışmakla geçtiğini söyleyebiliriz. Bu yıllar arasında Mısır,
Hıdiv İsmail Paşa’nın yanlış politikalarının kötü sonuçlarını yaşamaktaydı. Sultan,
İsmail Paşa döneminde Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki konumunda meydana
gelen aşınmaları bu yıllar arasında fark etmiştir. Özellikle Hıdiv İsmail Paşa’ya verilen
imtiyaz fermanları Mısır’da yeni bir Mehmed Ali Paşa dönemi başlatmıştı. Ancak bu
sefer kontrol, önemli ölçüde Osmanlı Devleti’nin elinden çıkma tehlikesiyle karşı
karşıya bulunuyordu. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, İsmail Paşa’ya verilen
fermanların ilgası ile yeni bir fermanla Mısır’da durumun eski haline döndürülmesini
amaçlamaktaydı. Dolayısıyla da bu yıllar arasındaki politikasını bu amaçları
gerçekleştirmek üzere tanzim etmiştir. Bu dönemin sonlarına doğru gelindiğinde Sultan
meselenin sadece Osmanlı Devleti ile Mısır arasında halledilemeyeceğini anlamıştı.
Çünkü İsmail Paşa’nın yanlış ekonomi politikaları nedeniyle yabancıların Mısır’a
müdahaleleri gerçekleşmişti1029. 1876 yılında kurulan ikili kontrol sistemi bu dönemin
1029
F. Robert Hunter, “Egypt Under the Successors of Muhammad‘Ali”, The Cambridge History
of Egypt, V: 2, Modern Egypt, From 1517 to The End of the Twentieth Century, (Edited By M. W.
Daly), Cambridge 1998, s.117-120.
189
ortalarında, Mısır ekonomisi üzerinde etkili bir mekanizma halini almıştı. Bu sistem
Mısır’ın mâliyesinin yönetimini İngilizlerin eline vermiş, İngilizler de bu ikili kontrol
vasıtasıyla Fransızları siyaseten meselenin içine dâhil etmişlerdir. Böylelikle de Mısır’da
ortaya koyacakları politikalarına meşruiyet kazandırması amacına yönelik bir tedbir
almış oldular1030.
Sultan II. Abdülhamid, Mısır Hıdivi’nin değiştirilmesi ve yeni Hıdiv atanması için
girişimlerine bu dönemde başlamıştır. Yeni Hıdivle birlikte yeni bir ferman çıkartarak,
Mısır’da kontrolü sağlamak için Osmanlı Devleti’nin konumunu 1841 fermanı şartlarına
yeniden taşımayı düşünüyordu. Ancak Büyük Devletler Mısır’da Hıdiv’in değişmesini
olumlu karşılasalar da, Mısır’ın mevcut konumunun geriye döndürülmesine karşı
çıktılar. Büyük devletlerin bu tutumu Sultan II. Abdülhamid’i, işi diplomasi yoluyla
halletmeye sevk etti. Onun diplomasiyi geçerli bir yol-yöntem olarak seçmesinin,
bundan sonraki Mısır politikalarının tayininde önemli etkileri olmuştur. Sultan, yeni
Hıdivle birlikte Mısır’da kontrolü ele almak için girişimlerini arttırmışsa da, Mısır’da
durum, gerçek bir buhran halini almıştır. Bu buhran Mısır’da İngilizlerin işgalini
hazırlayan siyasî, sosyal ve ekonomik gerekçeleri oluşturmuştur1031. Sultan II.
Abdülhamid bu süreçte buhranın izalesi ve yabancı müdahalenin önüne geçilmesi için
Mısır’a heyetler göndererek durumu kontrol altına almaya çalıştı. Bu sıralarda Mısır’da
yabancı varlığı ve müdahalesi milliyetçi tepki hareketini ortaya çıkardı 1032. Sultan bu
tepki hareketini, Mısır’da kontrolü ele almak için kullanmaya çalıştı ise de, bu hareketin
beklentileri karşılayacak nitelikte olmadığını gördü. 1881 yılından itibaren Mısır’da
karışıklıklar iyice arttı. Maltız olayı Mısır’da İngiliz işgalinin sosyal ve siyasî
gerekçelerini oluşturdu. 1882 yılında Mısır’da İngiliz işgali başladı. Bu işgalle birlikte
Sultan II. Abdülhamid döneminin ikinci devri başlamış oldu.
İngiliz işgaliyle birlikte başlayan bu yeni süreç, Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı
Devleti açısından yeni bir diplomasi dönemini başlattı. Bu, Mısır’dan İngiliz askerinin
tahliyesi ve Mısır’ın işgalden kurtarılması diplomasisidir. Bu diplomasi süreci
yoğunluklu olarak 1888 yılına kadar sürmüş olmakla birlikte, Sultan II. Abdülhamid,
dönemin sonuna kadar bu konuda diplomatik girişimlerini devam ettirmiştir. Ancak
1030
Wallace, s.510-513.
Y.EE., 116/56.
1032
Milad, s.61.
1031
190
sürecin her aşaması bu yoğunluğun büyük ölçüde azalmasını beraberinde getirmiştir. Bu
dönemin en önemli özelliklerinden biri, diplomasi alanında; sonuca ulaşılamamış olması
nedeniyle çaresizliğin öğrenilmesidir. Bu çaresizlik durumu, Sultan’ın denge siyasetine
yönelmesine neden olmuştur. Sultan II. Abdülhamid bu politikalarını, devletler
arasındaki çıkar çatışmalarını fırsata çevirerek siyasî ve diplomatik faydalar sağlamak
üzerine kurmuştur. Bu ise O’nu, diğer devletlerin çıkarlarına göre hareket etmek zorunda
bırakmıştır. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, Mısır üzerinde politika tanzim ederken,
yürütmeye karar verdiği denge politikası nedeniyle, diğer devletlerin çıkar ve çatışma
alanlarını çok iyi gözlemlemek durumundaydı. Mısır’ın sahip olduğu stratejik ve siyasî
konumu bu çıkar ve çatışma alanlarının farkedilmesini kolaylaştırmışsa da, devletleri
devamlı bir şekilde çıkar ve çatışma alanlarında tutmak oldukça zor bir işti. Zira İngiltere
Mısır’a girdikten sonra diğer devletlerin çıkarlarına önemli bir darbe indirdi. Ancak
İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmek için ortaya attığı gerekçeler ve verdiği garantiler, başta
Fransa olmak üzere Mısır üzerinde çıkarları bulunan devletlerin İngilizlerin Mısır’ı işgal
etmesi karşısında aktif bir şekilde duramamalarına sebep olmuştur. Bu durum, başta
Sultan II. Abdülhamid olmak üzere Osmanlı devlet adamlarını diplomatik çaresizliğe
sürüklemiştir. Diplomasi mücadelesi döneminde Osmanlı Devleti Mısır’daki konumunu
güçlü tutmak için de çok uğraş vermiştir. Derviş Paşa heyetleri, Ahmed Muhtar Paşa’nın
Mısır’daki faaliyetleri bu uğraşlar için önemli örneklerdir. Bu devrin bir diğer özelliği,
İngilizlerin Mısır’a kalıcı olarak yerleşmenin alt yapılarını oluşturma faaliyetlerini
arttırmasıdır. Lord Cromer’in tam anlamıyla etkin olmaya başladığı bu dönemde
İngilizler ıslahat adı altında gerçekleştirdikleri düzenlemelerle Mısır’ı tam anlamıyla etki
alanına almaya başlamışlardır1033. İngilizler bu düzenlemelerle Mısır’daki nüfuzlarını
arttırırlarken, Osmanlı Devleti’nin etkinliğinin aynı oranda azalmasına sebep
olmuşlardır. Bu durum karşısında Osmanlı devlet adamları karşı politikalar geliştirmek
zorunda kalmışlar ve uzun vadeli çözüm üretme konusunda başarısız olmuştur. Bu
dönemde Mısır idaresi de, İngilizler karşısında tam bir teslimiyet içerisinde olmuşlardır.
Mehmed Tevfik Paşa tarafından yönetilen Mısır, Hıdiv’in zayıf kişiliği ve otorite
boşluğu nedeniyle Lord Cromer’in idaresi altına girmiştir. Mısır’daki bu teslimiyet
politikasının, Osmanlı Devleti’nin diplomasi mücadelelerini olumsuz yönde etkilediği
kabul edilmelidir. Zira Hıdiv’in, işgal altına girmiş ülkesini kurtarmak için tâbi olduğu
1033
Y.PRK.EŞA., 4/32.
191
devletle birlikte mücadele etmesi gerekirken, İngilizlerin Mısır’daki politikalarını
beslediği görülmektedir. Hıdiv İsmail Paşa döneminde alınan imtiyaz fermanları bu
durumu oldukça kolaylaştırmıştır. Tabiî ki bunun Osmanlı Devleti’ne yansımaları
olumsuz olmuş, devletin Mısır üzerindeki konumu sadece “De Jure” olarak kalmış “De
Facto” durum ise İngilizlerin elinde olmuştur.
Sultan II. Abdülhamid döneminin Mısır üzerindeki konumunun üçüncü ve son
devresi ise 1888 yılından başlayıp 1908 yılına kadar devam etmiştir. Bu devrin genel
özellikleri ise İngilizlerin Mısır’dan çıkarılamayacağının anlaşılması ve buna karşı bir
şeyler yapılamayacağı inancının pekişmesi olarak belirtilebilir. Bu devirde İngilizler
Mısır’da nüfuzlarını Osmanlıların üzerine çıkarmıştır dersek yanıltıcı olmayız. Zira
gerek Mısır Hıdivleri ve gerekse Heyet-i Nüzzâr, Lord Cromer’in onay vermediği hiçbir
kararı, uygulamayı ve düzenlemeyi hayata geçiremiyorlardı. Ancak Osmanlı Devleti’nin
onay vermediği birçok şey çok kolay bir şekilde yapılabiliyordu. Devrin bir diğer
özelliği ise, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet adamlarının
Mısır’daki durumu artık kabullenmeleridir. Artık Mısır’da durumu 1841 fermanı
şartlarına getirmekten çok mevcudu korumak üzerinde yoğunlaştıkları görülmektedir.
Resmiyette olmasa bile, Osmanlı tarafı, Mısır’daki İngiliz varlığını kabul etmiş
durumdaydı. İngilizlerin Mısır’ı boşaltmayacaklarına dair inanç da bu kabulden
kaynaklanmıştır. Bu, diplomasi mücadelesinin başarısızlığa uğradığını gösteren önemli
bir delil olarak da kabul edilebilir. Osmanlı Devleti, bütün bu kabullere rağmen, Mısır’da
var olma ve Mısır’ı elde tutma konusunda iyi niyet beklentilerini küçük de olsa
sürdürürken; Mısır yönetimi, İngilizler başta olmak üzere devletlerle ikili ekonomik ve
siyasî anlaşmalar yaparak daha müstakil ve daha tarafsız bir devlet görüntüsü çizmeye
başlamıştır. İngilizlerle Sudan’da imzalanan ve ikili yönetimi düzenleyen Kondominium
anlaşması buna verilebilecek en önemli örneklerden biridir1034. Sultan II. Abdülhamid’in
diplomasi mücadelesi süreci ve sonrasında yürüttüğü denge siyaseti, büyük devletlere
karşı inancını zedelemesi dolayısıyla, Sultan II. Abdülhamid’de diplomatik çaresizlik
düşüncesini daha da derinleştirmiştir. Fransa’nın işgal süreci sonrasındaki tutumu ve
daha sonra İngilizlerle çıkar birlikteliğini sağlamasının ardından gelen 1904 Anlaşması,
onun düşüncelerinde yeni kırılmalar meydana getirmiştir. Bu devirde Osmanlı Devleti,
Mısır’ı İngiliz işgalinden kurtaramasa da, İngilizlerin Mısır üzerinden bölgede nüfuz
1034
Said Paşa, bu kondominium idaresini “murakabe-i usul-i muzırra” olarak görür Y.EE., 11/17.
192
kurmalarını engellemek üzere tebdirler almaya çalışmıştır. Sevâkin, Akabe, Taba ve Sina
Yarımadasındaki
gayretleri
buna
önemli
örnekler
oluşturmaktadır.
Osmanlı
coğrafyasının diğer bölgelerindeki sorunların artmasının Mısır’daki meselenin
çözümünün önünde engel teşkil etmesi ve Mısır’a gerektiği kadar yoğunlaşılamaması
dolayısıyla bu sorunların önemli sonuçlarından biri olmuştur. Bütün bunlar bir araya
getirildiğinde, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki hâkimiyetinin gerçeklikten
göreliliğe doğru hızlı bir şekilde yol aldığı görülmektedir. Şimdi Mısır’daki sürecin
değişim serüveninin ayrıntılarına inerek burada belirttiklerimizi daha anlamlı hale
getirmeye çalışalım.
A- Mısır’da Osmanlı Hukukunda Aşınma ve İngilizler
Osmanlı devlet adamları Mısır’daki İngiliz varlığının boyutlarını ancak Ahmed
Muhtar Paşa’nın Mısır’a gelmesi ile gerçek manada görmüşlerdir. Ahmed Muhtar Paşa,
İngilizlerin Mısır’a geçici olarak gelmediğini görmekte gecikmemiştir. 9 Temmuz
1302/21 Temmuz 1886 tarihinde, İstanbul’a gönderdiği raporunda İngilizlerin niyetlerini
açık bir şekilde ortaya koymuştur. Buna göre, İngilizlerin Mısır’a dair politikalarında iki
fikir ön plandadır. Bunlardan birisi Mısır’ın İngiliz topraklarına katılmasıdır. Böylelikle
bir oldubitti ile stratejik önemi hâiz önemli bir coğrafyanın ele geçirilmesi sağlanacaktır.
İkincisi ise, Mısır’ın elde tutulmasının neden olacağı külfeti ortadan kaldırmak için
Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin elinde kalmasını sağlayacak bir düzenin oluşturulmasıdır.
Ancak Mısır ve Süveyş’in daima kendilerine açık olacağı ve Mısır üzerinde İngiltere’nin
elde ettiği haklarının garanti edileceği bir Osmanlı-İngiliz ittifakı kurulması gereklidir.
Bundan sonra da bir başka devletin, her ne sebeple olursa olsun, Mısır’a girmemesini
sağlayacak bir hukuk düzeni kurmayı ve bu meseleden böylece sıyrılmayı
düşünmektedirler. Ahmed Muhtar Paşa’nın bu ve buna benzer birçok rapor ve
telgrafında, İngiltere’nin Mısır’dan çıkmayacağı, Mısır’ı bir şekilde ilhak etmek istediği
görülmektedir1035. Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin bu niyetlerini anladıktan sonra
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun devamını sağlamak üzere çeşitli tedbirler
almaya çalışmıştır1036. Tahliye görüşmeleri sürerken İngilizlerin Mısır’da giriştikleri
faaliyetleri tetkik ederek Osmanlı Devleti’nin hukukunu devam ettirmeye çalışan Ahmed
1035
1036
İ.MTZ.(05)., 22/1003, 2.
Kızıltoprak, s.227.
193
Muhtar Paşa1037, bu incelemeleri sonucunda, Mısır’daki mevcut durumu görme şansını
yakalamıştır. Bu inceleme, aynı zamanda, Paşa’ya Mısır’daki İngiliz hamlelerini
önceden görme imkânı vermiştir.
Ahmed Muhtar Paşa, Mısır’daki incelemeleri sonucunda, Mısır’ın işlerine dair
birtakım düzenleme tavsiyelerini içeren bir rapor hazırlamıştır. Buna göre, Mısır
idaresini ilgilendiren geniş kapsamlı teşkilat kanunu hazırlanmalı, vergiler yerli ve
yabancılara eşit tutularak tasarruf sağlanmalıdır. Borç faizlerinin % 5’ten % 3’e
indirilmesinin yolları aranmalı, kaynaklar arttırılmalı, İngiltere’ye verilen işgal masrafı
kesilmeli ve bu kaynaklar askerî bütçede kullanılmalıdır. Ordu, Müslümanlardan uygun
olanlarının kumandasına verilmelidir. Mecelle, Mısır’daki ehlî mahkemeler için
yürürlüğe konulmalı, memleketin idaresini perişan eden karma mahkemeler iki sene
içinde kapatılmalı ve bu süreçte yerine getirilecek mahkemelere eleman yetiştirilmelidir.
Mısır’a bağlı eyaletlerdeki Şer’iye Mahkemesi’nin üyeleri Osmanlı Devleti’nce
atanmalı, bu mümkün olmazsa, Mısır kadısının bütün memleket genelindeki adliye
vekilleri kadılık görevi ihdas edilmelidir. Mısır Kadısı, eskiden olduğu gibi, Osmanlı
Devleti tarafından tayin edilmeli, Şer’î Mahkeme kararlarına yabancılar ve mevcut
idarenin itiraz etmesi durumunda bu mahkeme kararlarının temyiz ve istinaf
mahkemelerine intikali sağlanmalı ve adı geçen mahkemelere İstanbul hükümetince
gıyabî hüküm usulü konulmalıdır. Mısır işlerine dair yeni bir ferman düzenlenerek
Hıdiv’e verilen imtiyazlar kısıtlanmalı ve Hıdiv tarafından vaz’ edilen kanunlar kontrol
edilmeli ve memleketin mevcut şartlarına uygun başlıca adlî, askerî, malî ve içtimaî
kurumlarında icra edilecek kanunlar yenilenmelidir. 1879 tarihli fermanda Hıdivlerin
devletlerarası ilişkilerdeki salahiyetinin derecesi tayin edilmeli, Mısır’da yabancı
devletlere verilmiş imtiyazlarla yabancılara verilmiş imtiyazlar kısıtlanmalı, hiç olmazsa,
İstanbul’da geçerli usul ve uygulamalar mevcut durumuna indirilmelidir1038.
Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’da yapılmasını gerekli gördüğü düzenlemelerin
temel amacı, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuk ve otoritesinin yeniden sağlanması
şeklinde ifade edilebilir. Paşa’nın düzenleme tavsiyeleri, Mısır’daki siyasî durumun ne
denli sorunlu olduğunu göstermektedir. Çünkü Mısır Hıdivi’nin yabancı devletlere
imtiyazlar vermesi, kanunlar vaz’ etmesi, Mısır’da en önemli adlî kurum olan Kadılığın
1037
1038
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.187.
Altunay-Şam, s.207-208.
194
başına kadı tayin edilmesi ve karma mahkemelerin açılması, Mısır’daki Osmanlı
hukukunun ne kadar aşındığını göstermektedir. Ahmed Muhtar Paşa da, bunu açık bir
şekilde tespit ettiğinden, merkezin bu duruma el atmasını istemektedir. Bunlar, aynı
zamanda Mısır’da durumun Osmanlı hükümeti tarafından kontrol altına alınmasını
sağlayacak düzenleme talepleri olarak ifade edilebilir. Yine Ahmed Muhtar Paşa’nın
Mısır hakkındaki bu talepleri, buradaki Osmanlı menfaatlerini korumada ne kadar hassas
davrandığını gösteren önemli işaretlerdir1039.
Ahmed Muhtar Paşa’nın üzerinde durduğu bir diğer mesele ki, bu Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki nüfuzunu tahkim etmeye yönelik bir tedbir olarak düşünülebilir,
Osmanlı-Mısır ilişkilerinin 1885 tarihli anlaşma öncesindeki hale getirilmesi konusudur.
Paşa, hem 1885 anlaşmasına hem de onaylanmayan 1887 tarihli anlaşma metnine iltifat
etmeyerek Osmanlı-Mısır ilişkilerinin, Mısır Hıdivlerine verilen fermanlar üzerinden
yürütülmesi ve bu fermanların uygunlamasının üzerinde titizlikle durmaya çalışmıştır.
Bu yüzden meselenin bütün teferruatına titizlik göstermeye çalışmıştır 1040. Çünkü
Ahmed Muhtar Paşa, kendisini Mısır’daki Osmanlı hâkimiyetinin yüksek temsilcisi
görmekteydi. Bu düşünceyle hareket eden Paşa, Mısır’da Osmanlı hâkimiyetini
zedeleyeceğini düşündüğü her işe müdahale etmiştir1041. Paşa’nın bu yaklaşımı, başta
Lord Cromer olmak üzere İngilizleri rahatsız ederken; Hıdiv bu durumu hâkimiyetine
müdahale olarak görmüştür1042.
Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin Mısır’daki askerini tahliye etmekten kaçınmasına
sebep olan Sudan Meselesi hakkında bazı düşüncelerini hâvi bir rapor hazırlamıştır.
Paşa’nın bu raporu yazmaktaki maksadı, İngilizlerin Mısır’daki işgalini devam
ettirmesini sağlayan dayanakların ortadan kaldırılmasını sağlayarak işgal hâlini bir an
önce sonlandırmaktı. Paşa, İngilizlerin Mısır’ı tahliye etme konusunu da gündemden
düşürmeyi amaçladığını anlamış ve bunu birkaç defa İstanbul’a rapor ederek, durumu
kontrol altına almaya çalışmıştır1043. Ahmed Muhtar Paşa, Hıdiv Mehmed Tevfik
Paşa’nın, İngilizlerin Mısır’dan çıkmasını istediği ve kendi görüşlerini desteklediğini
belirttiyse de İngilizler bu konudaki kararlarında direterek tahliyenin ancak iki komiserin
1039
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.223.
Altunay-Şam, s.221.
1041
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.217.
1042
Y.EE., 49/40.
1043
Kızıltoprak, s.198.
1040
195
vereceği ortak kararla mümkün olacağını ifade etmiştir. Bu yüzden Drummond Wolff bu
konudaki görüşmeleri tıkama siyaseti izlemiştir1044. 25 Nisan 1886 tarihinde, Ahmed
Muhtar Paşa’nın bu konudaki tekliflerinin reddedildiği İngilizler tarafından Osmanlı
Devleti’ne bir nota ile bildirilmişti. Paşa, bu konuda yeni teklifler sunmasına rağmen, bu
yeni teklifler de reddedilmiştir. İngilizlerin, Paşa’nın bu tekliflerini kabul etmemeleri,
Mısır’daki durumlarını daha sağlam temellere oturtmak için zaman kazanma taktiği
olarak değerlendirilebiliriz. Çünkü Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’daki görevi
“Hududun selâmetiyle Hükümet-i Mısıriyye’nin hüsn-i cereyân ve metânetinin temin
olun[ması]ydı”1045. Ahmed Muhtar Paşa göreve başlamasının ardından kendisine verilen
görevleri yerine getirmek için hemen çalışmalara girişmişti.
Sultan II. Abdülhamid, bu süreçte Mısır’ı diğer Osmanlı vilayetleri mesabesine
getirmek
için
çalışmıştır.
Bu
konuda
Mısır’ın
geçmişine
atıfta
bulunduğu
görülmektedir1046. Mısır’ın Osmanlı vilayetleri içindeki konumuna atıfta bulunulurken
Mehmed Ali Paşa dönemi işaret edilmiştir. Mehmed Ali Paşa dönemine işaret edilmesi,
Mısır’ın eski haline ihracı konusunda dış tepkilerin bertaraf edilmesi amacını
taşımaktadır.
Sultan II. Abdülhamid ise Mısır’ın konumundaki değişimleri, dönemin siyasî
sürecinin bir zorlaması olarak görmektedir1047. Bu yüzden Mısır’ın “sâ’ir memâlik-i
şâhânede câri olan dereceye getirilmesi” gerekmektedir. İngiltere ile yapılan
müzakerelerde bu meselenin zaman zaman gündeme getirildiği görülmektedir 1048. Çünkü
Mısır’ın, mevcut hâliyle, Osmanlı Devleti’yle bağı zayıftı ve İngiltere’nin hükmü altına
girme tehlikesi vardı1049. Mısır’ın mevcut yapısı dolayısıyla İngiltere Mısır’da dolaylı bir
nüfuz alanı oluşturmak imkânına sahip olmuştu. Zaten işgalden kısa süre önce bir
fırsatını bularak Hıdiv üzerinde nüfuz kurmuştu1050. İngiltere’nin Mısır’ı kat’î bir nüfuz
sahası hâline getirme düşüncesi diğer devletlerin de gündemindeydi. Fransa Sefiri Kont
de Montebello, Sultan II. Abdülhamid ile yaptığı bir görüşmede, “Hatt-ı Mısıriyye’yi
hal-i sabık-ı meşru’una irca’ yani nüfuz-ı hükümrani-yi şahaneyi kıt’a-i mezkurede
1044
Kızıltoprak, s.229.
Y.EE., 116/56.
1046
Y.EE., 88/40.
1047
Y.EE., 88/40.
1048
Y.EE., 121/4.
1049
Y.EE., 126/31.
1050
Y.EE., 116/56, 4.
1045
196
tamamiyle i’âde ve teyîd ve teşyîd ile menâfî-i mukaddese-i saltanat-ı seniyyelerini
muhafaza ve vikaye itmek içün Mısır Meselesi’ni bir mesele-i düveliye hükmünde tutub
sıfat-ı mezkûreyi muhafazaya çalışmalıdır” uyarısında bulunmuştur1051. Sultan II.
Abdülhamid ise buna karşı “Bu meselenin bidâyet-i zuhûrundan beri bazı hatalar vuku
bulmamış olaydı şimdiye kadar me’mûldür ki iş bitmiş olurdu. İngiltere bize bu babda
pek çok teminât-ı kat’iyye virdi ve biz de teminât-ı mezkûreye emniyet ve itimâd iderek
şimdiye kadar te’enni ve intizâr eyledik”1052 demiştir.
Sultan II. Abdülhamid, Mısır’da İngiliz nüfuzunun yerleşmesini, Osmanlı devlet
adamlarının bazı hatalarına ve İngilizlere güvenmelerine bağlayarak bir öz eleştiri
yapmıştır. İngiltere’nin Hıdiv üzerinde bu kadar etkin olmasında, şüphesiz, Mısır’ın
Osmanlı Devleti nezdinde özerk bir yapıda bulunmasının da önemli bir yeri vardır. Bu
yüzden İngiltere, Mısır’daki nüfuzunu Hıdiv üzerinden kurmuştur. Bu, İngiltere’nin
Mısır üzerinde kurduğu örtülü himayenin temel özellikleridir1053. İngiltere bu şekilde
Mısır Hıdivleri üzerinde kat’î nüfuz tesis ederken, Mısır’daki işgalin uluslararası arenada
yarattığı rahatsızlığı azaltmak fırsatını da yakalamıştır 1054. İngilizler bu sistemle Mısır
üzerindeki menfaatlerini temin etmiş, aynı zamanda Mısır’daki menfaatlerinin temininin
kolay bir şekilde gerçekleşmesini sağlamış ve İngilizleri Mısır’dan çıkmama konusunda
cesaretlendirmiştir1055. Mısır Hıdivlerinin, İngilizlerin bu şekilde kurduğu nüfuzu
engellemeye yönelik herhangi bir gayret göstermemesi, İngilizlerin işini kolaylaştıran bir
başka etken olmuştur1056. Onların Mısır’da duruma kolay bir şekilde hâkim olması,
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki nüfuzunu önemli ölçüde sınırlamıştır1057. Hıdiv Mehmed
Tevfik Paşa dönemi bu sürecin en bâriz yaşandığı dönem olmuştur1058. Abbas Hilmi Paşa
döneminde kısa bir süreliğine de olsa, bu durumda değişiklik olmuş, bu da, İngilizleri
korkutmuştur1059. Abbas Hilmi Paşa’nın İngilizlere karşı yaklaşımı Londra’da ciddi bir
1051
Y.EE., 10/73.
Y.EE., 10/73.
1053
Gençoğlu, s.64; Marsot, Mısır Tarihi, s.75.
1054
Carman, s.66-67.
1055
Y.EE., 140/23.
1056
Y.EE., 124/25.
1057
İngiltere Mısır’a bu kadar kolay hâkim olması, onun Mısır’ı himaye altına almak düşüncelerini
güçlendirmiş olmalıdır. 1890’lı yılların başına gelindiğinde, bu daha açık bir şekilde görülmektedir
Y.PRK.HR., 12/98.
1058
Y.PRK.EŞA., 14/18.
1059
Y.A.HUS., 272/144.
1052
197
rahatsızlık kaynağı olmuştur1060. Hatta İngilizler bu anlaşmazlığın Ahmed Muhtar Paşa
ile Riyaz Paşa’dan kaynaklandığını iddia etmiştir. Tabiî ki bu iddia İngilizlerin, Osmanlı
Devleti’nin Ahmed Muhtar Paşa eliyle Mısır’da kurmaya çalıştığı nüfuzu önlemeye
dönük bir bahane idi1061. Bir süre sonra İngilizler Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın üzerinde
nüfuzlarını kurarak duruma hâkim olmuş, Abbas Hilmi Paşa; İngilizlerin izni olmaksızın
herhangi bir şeye teşebbüs dahi edememiştir. Abbas Hilmi Paşa döneminde Mısır’da
bulunan Osmanlı memurlarının İngilizlerin tavassutu ile görevden uzaklatırıldığı göz
önüne alındığında1062 İngilizlerin Mısır’da duruma birçok açıdan hâkim oldukları
anlaşılmaktadır. Paşa’nın Cromer’in kontrolünden kurtulma çabaları ise sonuçsuz
kalmıştır1063. İngilizlerin Mısır işlerine müdahale etmesinin Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki kudretinin yokluğuna işaret olarak algılanması, yabancı basına da
yansımıştır1064. Mısır’da Osmanlı kudreti azaldıkça Mısırlıların çaresizliği artmakta ve
halk kendini sahipsiz hissetmektedir. Mısır’daki yüksek rütbeli subayların önemli bir
kısmı Devlet-i Aliyye’nin harbe iktidârı olmadığı gibi Mısır hakkında hiçbir tedbîr icrâ
edemeyeceğinden işi oluruna bırakmaktan başka bir çaresi olmadığı düşünmeye
başladılar1065. Bu düşünce Mısır’daki İngiliz nüfuzunun artmasını ve İngilizlerin
kontrolü ele almasını kolaylaştırmıştır1066. Bu durum Mısır’da idarî acziyeti arttırmış,
İngilizlerle iyi geçinmek anlayışına dayalı bir ilişkiler sistemi kurulmasına neden
olmuştur. Aynı anlayışın, Sultan II. Abdülhamid’de de bulunduğunu burada belirtmek
gerekir. Zira Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki nüfuzuna önemli bir darbe vuran ve
Mısırlıları çaresizliğe sürükleyen gelişmelerin temelinde, İngiltere ile iyi geçinmek
düşüncesi ile yürütülen diplomasi ve politikalar yatmaktadır. Bu da, Sultan II.
Abdülhamid açısından olumsuz bir karne niteliğini taşımaktadır. Bâbıâli’nin de bu
konudaki sicilinin temiz olduğunu söylemek zordur. Kâmil ve Said Paşa gibi
sadrazamların İngiltere’yi gücendirmeyecek surette politika tanzim etmek istemeleri,
Mısır Meselesi’nin sürüncemede bırakılmasına sebep olmuştur1067. Mısır’ın işgalinin
hemen ardından başlayan politika tanzim denemeleri, başta Sultan II. Abdülhamid olmak
1060
Y.PRK.HR., 18/82.
Y.A.HUS., 272/144.
1062
Y.PRK.HR., 15/52.
1063
Miller, s.10-11; Tollefson, Modernization, s.146-148, 156-159.
1064
Y.A.HUS., 269/110.
1065
Y.PRK.AZJ., 6/51.
1066
Y.EE., 129/112.
1067
Y.EE., 116/64; Y.A.RES., 24/11; Y.A.HUS., 203/26.
1061
198
üzere,
Osmanlı
devlet
adamlarının
İngiltere’ye
güvenme
istekleri
üzerinde
şekillendiğinden; Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesi diplomasisinin İngiltere’nin
istediği şekilde devam etmesini kolaylaştırmıştır. Yine bu düşünce ile gerçekleştirilen
diplomasilerin temel üslubu ve Mısır’da mevcudu koruma düşüncesi ve Mısır’ın eski
haline dönüştürülmesi temelinde şekillenmiştir1068. Sultan II. Abdülhamid, Fransız sefiri
ile yapılan mükalatta, İngiltere’ye güvenerek beklediklerini ifade etmiştir1069. Ancak,
İngilizlerin politika âleminde hiçbir hâline emniyet hâiz olmadığını çok sonra
anlayacaklardır1070.
Osmanlı devlet adamları, işgal dönemi Mısır’ında politika tayin ve tanzim ederken
İngilizlerin Mısır merkezli menfaatlerini tanıyan ve bu menfaatleri korumak isteyen
yaklaşımlar sergilemişlerdir. Bu da, İngilizlerin Mısır merkezli menfaatlerini sağlama
konusunda daha cesaretli bir politika sergilemelerinin önünü açmıştır. İngilizlerin
Osmanlı Devleti ile menfaatleri doğrultusunda dostluk kuracağı ve Osmanlı Devleti’nin
iyiliğini isteyeceği düşüncesi1071, İngiltere’nin Mısır’daki menfaatlerini temin etmek
gerektiği inancını pekiştirmiştir1072. Bunun yanında Mısır’da giriştiği her işte İngilizlerin
menfaatinin gözetildiğinin Londra’ya hissettirilmeye çalışıldığı, yine kimi zaman
görülmektedir. Ancak aynı şeyi İngilizler için söylemek mümkün değildir. Zira
İngilizler, Mısır’daki Osmanlı hukukunu defalarca tasdik ve teyid etmelerine rağmen1073
türlü türlü faaliyet, girişim ve politikalarıyla Mısır’daki Osmanlı hukuku ve menfaatine
zarar vermişler, devletin buradaki nüfuzunu ortadan kaldırma yolunu tutmuşlardır1074.
Zaman ilerledikçe de Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukundan bahsetmemeye
başlamışlar1075; işi tamamen kendi çıkar ve menfaatlerine göre yürüterek Osmanlı
Devleti’nin
Mısır
durmamışlardır
1076
üzerindeki
hukukî
etkinliğini
ortadan
kaldırmaktan
geri
. İngilizler tahliye diplomasisi sürecinde en fazla Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki hâkimiyet hukukunun temini konusunu dile getirmiş1077, bunu ihlal eden bir
1068
İ.MTZ.(05)., 24/1147.
Y.EE., 10/73.
1070
Y.EE., 121/9.
1071
Y.EE., 87/16.
1072
Y.PRK.BŞK., 16/30.
1073
Y.EE., 127/2.
1074
Y.A.HUS., 272/144.
1075
Y.EE., 126/26.
1076
İ.MTZ.(05)., 34/1970.
1077
Y.A.HUS., 284/42; Y.A.HUS., 282/15.
1069
199
durumun asla düşünülmediği ifade ederek1078 Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet
hukukunu koruduklarını, bütün Avrupa’ya ve Osmanlı Devleti’ne ilan ederek
uluslararası baskıları bertaraf etmeye çalışmışlardır1079. Ancak Osmanlı devlet adamları,
İngilizlerin bu manevrasını gereğinden fazla inandırıcı bulmuşlar ve Mısır konusunda
hem ciddi bir zaman kaybına uğramışlar, hem de Mısır’da önemli fırsatları
kaçırmışlardır. 1885 Anlaşması ve 1887 anlaşma metninin, Osmanlı devlet adamlarının
İngilizlere gereğinden fazla inanmalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı ifade
edilebilir. Zira 1885 Anlaşmasının İngilizlere Mısır’da meşruiyet alanı oluşturduğu
yadsınamaz bir gerçektir. Bu anlaşmayla birlikte İngiltere’nin Mısır’daki işgal
durumunun Osmanlı Devleti nezdinde meşru bir hale getirilmesinin yolu açılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi konusunda İngiltere ile sıfır sorunlu bir
ilişkiler sistemi kurmak istemesinin bir diğer önemli sebebi, şüphesiz, İngiltere’nin diğer
devletlerle anlaşıp Mısır’daki konumunu uluslararası arenada meşru bir hale
getirebileceği korkusudur. Zira İngiltere’nin bu konuda sadece Fransa ile anlaşması bile
Fransa’nın, Tunus ve Cezayir’de “De Facto” olan durumunun “De Jure” olması
anlamına geldiği için Osmanlı devlet adamlarını endişelendirmiştir1080. Kısacası,
Mehmed Kâmil Paşa örneğinde olduğu gibi, Osmanlı devlet adamları, Mısır’ın ikinci bir
Tunus olmasından çekiniyorlardı1081. Tahliye diplomasinin Osmanlı Devleti açısından en
önemli özelliği, orta yolcu bir politika izlenerek İngilizlerin gücendirilmemesine özen
gösterilmesidir1082. Aynı özenin üçüncü devletler nezdinde de gösterildiği, bazı
kayıtlarda anlaşılmaktadır1083.
Osmanlı Devleti, Mısır’da hukukunu temin etmek, otoritesini devam ettirmek ve
İngilizleri uluslararası arenada baskı altında bırakmak için üçüncü devletlerle birlikte
hareket etmeye çalışmıştır1084. Bunu sağlamak için İngiltere’nin Mısır’daki varlığından
rahatsız olan devletlere daha fazla yaklaşmış, bu devletlerin yardımını kabulde istekli
1078
Y.EE., 2/29; Y.EE., 117/11.
İngilizler, aynı zamanda da Mısır’ın istiklalini ister tarzda politikalar geliştirmeye çalıştıkları
İngiliz yönetiminden gelen açıklamalardan anlaşılmaktadır Y.EE., 127/2; Y.EE., 130/2.
1080
Y.EE., 116/63; Y.EE., 116/68.
1081
Y.EE., 116/17, 2; Y.EE., 116/62.
1082
Y.A.RES., 24/11.
1083
Y.PRK.AZJ., 6/41.
1084
Y.PRK.HR., 12/97.
1079
200
görünmüştür1085. Bu cümleden olarak, başta Fransa olmak üzere diğer devletlerle
yakınlaştığı ve onların tavırlarını diplomatik kazanca çevirmeye çalıştığı yine müşahade
edilmektedir1086. Aynı politika ve diplomasiyi Avusturya ve 1890’lı yılların ortalarından
itibaren Almanya ile yürütmeye çalıştığını görmekteyiz 1087. Bu yolla Osmanlı Devleti,
Mısır’daki hukukunu temin edeceğini düşünüyordu 1088. Bu politikaların temel özelliği,
Osmanlı Devleti’nin gücünden ya da güçsüzlüğünden kaynaklanan denge siyaseti
üzerine
kurulmuş
olmalarıdır.
Osmanlı
Devleti
uygulamaya
çalıştığı
denge
politikalarının, İngiltere’yi tek başına Mısır’dan çıkaramayacağını anladığı zamandan
itibaren politikalarını yoğunlaştırmıştır. Mısır işgalinin ilk zamanlarında İngilizlerin
Mısır’dan çıkarılabileceğine inanıldığından, üçüncü devletler nezdindeki diplomatik
girişimlerini, İngiltere’nin Mısır’daki işgalinin gayrimeşru bir hareket olduğunu
göstermek üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu devletlerle sürekli anlaşma hâlini
arzu ederek, bu politikadan menfaat arandığı görülmektedir1089. İngilizler de
diplomasilerini, Mısır’daki konumuna meşruiyet kazandırmak için uluslararası arenayı
teskin edecek girişimlerle şekillendirmişlerdir. Bu diplomatik girişimlerle üçüncü
devletlerin kendilerine karşı oluşan tepkilerini yumuşattığından, hem İngiltere’nin,
Mısır’daki işgali uluslararası arenada büyük bir sorun teşkil etmeyecek şekilde
normalleşiyor hem de Osmanlı Devleti’nin İngilizler nezdindeki girişimleri sonuçsuz
bırakıyordu. Bu yüzden Osmanlı Devleti, üçüncü devletler nezdinde, İngilizlerin Mısır’ı
işgalinin hukuksuzluğunu ispat etmeye çalışıyordu. Özellikle 1885 Anlaşmasının
diplomasi sürecinde Osmanlı Devleti’nin en çok vurguladığı konu, İngilizlerin
Mısır’daki gayrimeşru işgalleri olmuştur1090.
Fransızlar başta olmak üzere diğer devletler, Mısır’daki İngiliz çıkar ve arzularına
karşı durarak İngilizleri engellemeye çalışmaktaydı 1091. İngilizlerin Mısır’daki
işgallerinin bu devletlerin çıkarlarına mugayir olduğunu bilen Osmanlı devlet
adamlarının, bunu İngilizlere karşı diplomatik bir tehdit olarak kullandığını görmekteyiz.
Osmanlı devlet adamları bu politikayı işler kılmak için üçüncü devletlerin dikkatlerini bu
1085
Y.EE., 120/34.
Y.EE., 86/82.
1087
Y.A.RES., 38/8; Y.EE., 116/64, 4.
1088
Y.EE., 121/15.
1089
Y.A.HUS., 235/32.
1090
Y.A.RES., 38/8; Y.EE., 121/3.
1091
Y.EE., 130/2.
1086
201
konu üzerine çekmeye çalışmıştır. Bu konudaki mesajlar ise çoğu kez Avrupa
menfaatleri üzerinden verilmiştir1092. Osmanlı Devleti’nin bu propagandaları, İngilizleri,
Avrupa’yı birkaç kez temin ederek1093, zaman zaman başta Fransa olmak üzere, üçüncü
devletlere, Mısır’ı boşaltacaklarına dair taahhütlerde bulunmak zorunda bırakmıştır1094.
Ancak bu taahhütlerinin hiçbirini yerine getirmemişlerdir1095. Büyük devletlerin de,
İngiltere’nin bu taahhütlerini mevk-i fiile çıkarmak için girişimlerde bulunduğu
görülmektedir. Fransa sefiri Mösyö Kambiyo’nun açıklamaları buna örnek teşkil eder
mahiyettedir1096. Ancak İngilizler bu konuda siyaset dilini mâhir bir şekilde kullanarak
kat’î taahhütler verip ellerini bağlamaktan daima kaçınmışlardır1097. İngilizler, Mısır,
kendi kendini idare edecek ve kendine yetecek bir seviyeye geldiğinde; işgali
sonlandıracaklarını açıklayarak buradaki İngiliz askerinin tahliyesini muğlak bir zamana
atmışlardır1098. Lord Cromer tarafından, işgalden 11 yıl sonra hazırlanan raporda ise,
Mısırlıların kendi kendilerini idareden aciz oldukları ve bir vasiye muhtaç oldukları
yazılıydı1099. İngiltere’nin bu yaklaşımı ve Avrupalı devletlerden çıkan cılız itirazlar,
Osmanlı Devleti’ni diplomatik çaresizliğe itmiş, üçüncü devletlere karşı olan inancını da
önemli ölçüde zayıflatmıştır. Bu konudaki en somut örnek Fransa konusunda yaşanan
hayal kırıklığıdır1100.
Büyük devletlerden her birinin salt menfaat ve çıkar beklentileri, Osmanlı
Devleti’nin Mısır Meselesi sürecinde figür olarak kullanılmasına neden olmuştur. Çünkü
devletlerin her biri -İngiltere de buna dâhildir- Mısır Meselesi sürecinde kendi çıkarlarını
temin
etmek
için
Osmanlı
Devleti’nin
tahliye
diplomasisini
yönlendirmeye
çalışmışlardır. Fransa ve Rusya’nın 1887 tarihli anlaşma metnine açık bir şekilde
muhalefet etmeleri bu konunun önemli örnekleri arasında yer almaktadır1101. Sultan II.
Abdülhamid’in 1887 tarihli anlaşma metnine imza koymamasının önemli nedenleri
1092
Y.PRK.HR., 4/83; Y.EE., 130/2; Y.PRK.HR., 4/83.
Y.EE.,88/40, 3b; Y.EE., 116/56, 4.
1094
Y.EE., 116/67.
1095
Azmi Özcan, Pan-İslamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere (18771924), Ankara 1997, s.224.
1096
Y.EE., 121/3.
1097
Y.EE., 86/100.
1098
Y.EE., 126/26; Y.EE., 116/65.
1099
Y.PRK.HR., 18/19.
1100
Y.EE., 127/55.
1101
HR.TO., 62/85; Y.A.HUS., 235/32.
1093
202
arasında Fransa ve Rusya’nın bu açık muhalefetleri de bulunmaktadır 1102. Onun, Rusya
ile Fransa’nın itirazlarını bu kadar dikkate almasının sebebi, uygulamak zorunda kaldığı
denge politikalarıdır. Fransa 1887 tarihli anlaşma metnine açık bir şekilde muhalefet etse
de, İngiltere’ye karşı Osmanlı Devleti’ne yardım etmede aynı cesareti sergileyememiştir.
Osmanlı devlet adamları bu durumun farkına vardıklarında işgalin ardından yaklaşık on
yıl geçmiştir1103. Bundan sonra üçüncü devletlerin bu konudaki yaklaşımlarının İngiltere
için bir anlam ifade etmeyeceğini anlamışlar1104 ve meseleyi birkaç olayla da müşahede
etmişlerdir1105. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları, Mısır Meselesi’ni İngilizlerle
halletmek konusunda daha istekli olmaya başlamışlar ve başta Fransa olmak üzere
üçüncü devletlerin yardımını istemekte arzu-dâr olmadıklarını göstermişlerdir1106. Bunun
bir neticesi olarak da meseleyi İngiltere ile halletmenin daha çok sonuç alınabilir bir yol
olduğuna ve İngiltere’nin bazı konulardaki yaklaşımlarının ancak böyle kırılabileceğine
inanmaya başlamışlardır1107. Bu yolla da Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu
temin ederek Mısır’dan İngiliz askerinin tahliye edilebileceğini düşünmüşlerdir1108. Bu
süreçte, zaman zaman üçüncü devletlerden fikir alındığı da olmuştur1109.
B- Osmanlı Diplomasisinin Sürekliliği ve Mısır Fevkalade Komiserliği
5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin en somut sonucu, şüphesiz ki, Mısır’da
fevkalade Komiserliğin kurulması ile İngiltere ve Osmanlı Devleti tarafından Mısır’a
birer fevkalade komiserin gönderilmesidir1110. Mısır’a komiserlerin gönderilmesini,
Mısır’daki sürecin tesviyesine yönelik bir adım olarak görsek bile, bu mukavelenin
İngiltere’nin Mısır’daki varlığına meşruiyet kazandırması üzerinden değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Süreç ilerledikçe İngiltere’nin Mısır’ı tek başına yönetmek
istediği, meydana gelen her yeni gelişme ile görülmüştür 1111. Zaman geçtikçe İngilizler I.
Dünya Harbi öncesinde Mısır’daki konumlarını yeniden tanzim ederek Mısır’a iyice
1102
Y.EE., 126/31.
Y.EE., 127/55.
1104
Y.EE., 86/82.
1105
İ.MTZ.(05)., 34/1970.
1106
Y.PRK.EŞA., 14/108.
1107
Y.EE., 126/26.
1108
Y.EE., 127/2.
1109
Y.PRK.HR., 12/97.
1110
Hornik, s.606-607.
1111
Paul Olanye, “Mısır Meselesi” Ayın Tarihi, C: I, S: 4, Ankara 1923, s.50-57.
1103
203
hâkim olmuş1112, savaş sonrası süreçte ise Mısır’da durum biraz gevşemişse de buradaki
hâkimiyetlerini devam ettirmişlerdir1113. Bütün bu İngiliz çaba ve gayretleri Mısır’daki
‘geçici’ işgalin 1952 yılına kadar devam etmesini sağlamıştır.
5 Kasım 1885 tarihli anlaşma şartları gereğince Osmanlı hükümeti tarafından
komiser gönderilmesi lazımdı1114. Ancak bu konu oldukça önemli olduğundan
gönderilecek kişinin de bu işi en iyi şekilde yerine getirebilecek nitelikte olması
gerekiyordu. Bu yüzden başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet
adamları, bu iş için en uygun kişinin tayin edilmesinde hem fikirdiler. Yani bu göreve en
liyakatli devlet adamları arasından birisinin seçilmesine çalışılmaktaydı.
Bâbıâli, Mısır Fevkalade Komiserliği görevini yürütecek kişinin Mısır ulemasını
ikna edecek düzeyde Arapça bilmesi ve siyasetten anlaması gerektiğini düşünülerek önce
Adliye Nâzırı Cevdet Paşa’yı, daha sonra da Mabeyn’den Ragıp Bey’i Padişaha teklif
etmiştir1115. Sultan II. Abdülhamid Bâbıâli’nin bu teklifleri karşısında, iç dengeleri de
gözetip kendi görüş ve siyasetine uygun olarak Mısır Fevkalade Komiserliği’ne, 5 Kasım
1885/27 Muharrem 1303 tarihinde, olarak Ahmed Muhtar Paşa’yı atamıştır1116. Sultan II.
Abdülhamid, Ahmed Muhtar Paşa’nın, hâiz oldukları rütbe ve memuriyetin şan, şeref,
haysiyeti ve kararlarını muhafaza edebilmesi için bütün tedbirlerin alınması ve Ahmed
Muhtar Paşa’ya olağanüstü durumlarda kullanmak üzere ayrı bir ödenek tahsis edilmesi
konusunda Bâbıâli’ye talimat vermiştir1117.
Sultan II. Abdülhamid, Muhtar Paşa’nın heyeti ile de bizzat ilgilenerek heyet
üyelerini kendisi seçmiştir. Sultan II. Abdülhamid, heyete Ahmet Muhtar Paşa’nın
yaveri olarak Paşa’nın damadı Kaymakam Şevki Bey ve Binbaşı Mustafa Bey’i
görevlendirmiş, Paşa’nın kâtipliğine Kastamonu Adliye Müfettişi Arif Bey’i, ikinci
kâtipliğine de Arapça bilen Amedî Divan kâtiplerinden Muhsin Bey’i seçmiştir. Heyete
yabancı yazışmaları yapmak üzere Hazine-i Hassa tercümanlarından Osman Efendi’yi
1112
“Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girince, Mısır’ı himayesi altına aldığını ilan eden
İngiltere, Sultan Fermanı ile başa gelmiş olan Hidiv Abbas Hilmi’yi görevden alıp, yerine amcası
Hüseyin Kamil b. İsmail’i Mısır’a Sultan yaptı” Emir Şekip Arslan, Osmanlı Tarihi ve 1. Dünya
Savaşı Anıları, (Türkçesi: Ahmet Meydan-Selda Meydan), Çatı Kitapları, İstanbul 2010, s.323; J. T.
Marşal, “Mısır Meselesi”, Ayın Tarihi, 1926, s.1465-1471.
1113
Reşad Hikmet s.340-341.
1114
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.173.
1115
Kızıltoprak, s.219.
1116
İrtem, s.100.
1117
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.173.
204
dâhil etmiştir1118. İngiltere ise 5 Kasım 1885 tarihli mukavelede yer alan maddeleri
uygulamak ve görüşmeleri sürdürmek için Fevkalade Komiser olarak, İstanbul’daki
görüşmeleri yapan ve söz konusu anlaşmanın imzalanmasını sağlayan Sir Henry
Drummond Wolff’u tayin etmiştir1119. İngiltere’nin, Mısır Fevkalade Komiser olarak
Drummond Wolff’u ataması; İngiltere için önemli bir hamle olmuştur. Zira 5 Kasım
1885 tarihli mukavelenin müzakerelerini yürüten ve Osmanlı Devleti’nin bu konudaki
yaklaşımlarını ve politikasını müzakere masasında gören Drummond Wolff’un mukavele
sonrası süreci İngiltere’nin politikalarına göre yöneteceği şüphesizdir. Drummond Wolff,
bu yeni göreviyle Mısır’da İngiltere’nin fiilî idaresini deruhte edecek bir mevkiye
gelmiştir1120.
Osmanlı Devleti’nin Mısır’a Fevkalade Komiser olarak Ahmed Muhtar Paşa’yı
tayin etmesinin ardından, Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki politikalarını hangi
çerçevelerde uygulamaya koyacağını belirleyecek bir talimat hazırlanması gerekiyordu.
Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid de Bâbıâli’ye Muhtar Paşa’ya verilecek talimatın
hazırlanması emrini göndermiştir1121. Paşa’ya verilen talimat Osmanlı Devleti’nin,
İngilizlerin Mısır’daki duruma yaklaşımını, Mısır’daki hareket sınırlarını ve hedeflerini
göstermesi bakımlarından önemli ipuçları vermektedir.
Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatta, onun, öncelikle İngiliz askerinin
Mısır’daki işgalini meşru kılan Sudan’daki isyan hareketini “vesait-i muslihâne ile”
sona erdirmekle görevlendirildiği ifade edilmiştir1122. Bunun için Hıdiv ile birlikte
çalışacak ve Hıdiv ile varılan ortak kararları İngiliz komiserine bildirecektir. Bu madde
ile Sudan’daki isyanı Mısır eliyle bastırılmak ve işe İngilizlerin karışmasını önlemek
istendiği görülecektir. Çünkü burada alınacak tedbirler, Hıdiv ve Osmanlı komiserinin
ortak kararlarıyla alınacak ve bu konuda İngiliz komiseri bilgilendirilecek ve onun
onayıyla yürürlüğe girecektir1123.
Sudan’daki isyan, İngiliz askerine karşı olmakla birlikte, Mısır askerlerinin
İngilizlerle birlikte hareket etmesi dolayısıyla aynı zamanda Mısır hükümeti aleyhinedir.
1118
Kızıltoprak, s.219-220.
Oded, s.103.
1120
Karaca, s.465.
1121
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.173.
1122
Y.EE., 125/25.
1123
Y.EE., 122/12.
1119
205
İngilizler Sudan’daki isyanın son bulmasına müteakip Mısır’ı tahliye edeceklerini
taahhüt ettiklerinden; yapılan anlaşma gereğince tayin edilen komiser (Ahmed Muhtar
Paşa) vasıtasıyla Sudan’daki asayişin yeniden sağlanması için Mısır idaresi hakkında
gerekli olan bazı düzenlemeler yapılacaktır. Mısır ulemasından, Sudanlıların güvenini
kazanmış olanlar vasıtasıyla, Sudanlılara gereken nasihatler yapılacaktır. Sudan’daki
liderlerden kimlerle görüşüleceği ve bunların ikna edilmesi için ne gibi tedbirler alınması
gerekiyorsa, o tedbirlerin alınacağı konularında tayin edilen komiser yetkilidir. Sudan
halkının isyan nedeniyle uğramış olduğu kayıplar dolayısıyla bu işten usandıkları için
nasihatlerin amacına ulaşacağı ümit edilmektedir. Sudan liderlerinin nasihat heyetinden
istekleri evraka kaydedilecektir. İngiliz komiserinin başka vasıtalar kullanarak Sudan
liderleriyle anlaşmaya gitmesi engellenecektir. Komiser gerektiğinde Sudan sınırına
kadar giderek alınacak önlemelere yönelik çalışmaları sürekli olarak Bâbıâli’ye
bildirecektir1124. Osmanlı Devleti’nin Sudan’daki isyan hâlini suret-i muslihâne ile
tesviye etmek amacını taşımakta olduğu ve askerî bir müdahaleyi ikinci planda tuttuğu
görülmektedir1125. Bu maddeyle, Ahmed Muhtar Paşa’nın, İngilizlerin Sudan’da bir
mevki kazanmasının önüne geçmek için gerekli tedbirleri almak üzere görevlendirildiği
anlaşılmaktadır.
İngiltere, Mısır’dan çıkmamak için Mısır’ın içte ve dışta kendisini koruyacak bir
seviyede olmamasını meselesini bahane ediyorlardu. Ancak Mısır ordusunu sayısının
beş-altı bine kadar indirilmesi, İngiltere’nin bu konuda bir çözüm istemediğini
göstermekteydi. Zira bu sayı, Mısır’da iç güvenliğin sağlanması ve dış tehditlerin
bertarafı için yeterli değildi1126. 5 Kasım 1885 tarihli mukavelede Mısır ordusunun
düzenlenmesine dair konulan madde uyarınca Mısır’a gönderilen komiserlere, Mısır
ordusunu Hıdiv ile birlikte düzenleme görevi verilmiştir. Ahmed Muhtar Paşa’ya, Mısır
ordusunun sayısının, Mısır’a verilmiş imtiyaz fermanları ahkâmına uygun olarak,
18.000’e çıkarılması ve ordudaki asker sayısındaki eksiklerin giderilmesinde
Sudanlıların kullanılması konusunda çalışma yapma talimat verilmiştir. Ahmed Muhtar
Paşa da, bu husustaki çalışmalarından, Bâbıâli’yi sürekli haberdar edecektir1127.
1124
Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25.
Y.EE., 125/25.
1126
İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1.
1127
Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25.
1125
206
5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmede, Mısır’ın idarî yapısında düzenlemeler
yapılması karar altına alınmıştı. Bu karar uyarınca Mısır’ın idarî birimlerinde, Mısır’a
verilmiş fermanlar ahkâmı çerçevesinde gerekli görülen değişiklikler yapılacaktır.
Osmanlı komiseri Hıdiv ve İngiliz komiseri ile birlikte Mısır idaresinin bütün şubelerini
inceleyecek ve fermanlar çerçevesinde gerekli görülecek değişiklikler yapılacaktır. İdarî
birimlerinde yapılması kararlaştırılan düzenlemeler, Osmanlı komiseri tarafından
Bâbıâli’ye bildirilecek ve Bâbıâli’nin verdiği emre göre hareket edilecektir1128. Bu
talimat, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna halel getirmeyecek düzenlemelere
girişilmesinin, devletin Mısır’a “bahşettiği” imtiyaz fermanların ahkâmı çerçevesinde
olması
durumunda
mümkün
olacağının
kabul
edildiğine
işarettir.
Yapılacak
düzenlemelerden Bâbıâli’nin sürekli haberdar edilmesi ve oradan gelecek karara göre
hareket edilmesi talimatı ise Mısır’da tek meşru hâkimin Osmanlı Devleti olduğu mesajı
şeklinde algılanabilir.
Mısır Hıdivi’nin yabancı devletlere verdiği taahhütlerin sınırları, Mısır Hıdivlerine
verilen imtiyaz fermanlarının ahkâmıyla çizildiğinden, bu sınırların aşılmaması
durumunda verilen taahhütler Osmanlı Devleti tarafından onaylanacaktır1129. Hıdiv
tarafından verilen bu taahhütlerin imtiyaz fermanlarına uygunluğu komiser tarafından
araştırılacak ve sonuçları Bâbıâli’ye bildirilecektir1130. Bu talimat Osmanlı Devleti’nin
hükümranlık haklarını korumaya çalışması şeklinde yorumlanabilir. Çünkü Mısır,
Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğundan ve Mısır Hıdivi de Osmanlı Devleti’nin
imtiyazlı bir memuru bulunduğundan; Hıdiv’in dış işlerini ilgilendiren faaliyetlerinde
Osmanlı Devleti’ne karşı sorumlu olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu yüzden de, yabancı
devletlere verdiği taahhütlerin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarına
aykırı olmaması şartı, bu hukukî durumla ilgilidir.
Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile yapmış olduğu 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenin
beşinci maddesinde alınan karara göre “komiserler Mısır’ın kuvve-i askeriyesi huzûr ve
asâyiş-i dâhiliyi ve hudûdun emniyetini derece-i kâfiyede muhafazaya muktedir bir hâlde
olduğunu ve iyi bir idârenin ceryânını temîn edebilmek için şu’ubat-ı muhtelife-i
idarenin suret-i kaviyye ve metinede tesis edildiği”ni Hıdiv ve komiserler ittifaken teslim
1128
Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25.
Y.EE., 116/59.
1130
Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25.
1129
207
eder etmez, komiserler bağlı bulundukları devlete, “İngiliz askeri tarafından emr-i
tahliyesini tanzim edecek bir mukavele-i atiyeye esas ittihaz olunabilecek bir rapor ‘itâ
eyleyeceklerdir”1131. Bu rapor doğrultusunda İngilizler askerlerini Mısır’dan tahliyeye
başlayacaklardır1132. Bu madde 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin esas ruhunu
oluşturmakta ve
İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini gerektirecek şartların
hazırlanmasını içermektedir. Bu yüzden, böyle bir raporun bir an önce hazırlanmasını
sağlayacak şartların oluşturulmasına çalışılacaktır. Bu, Osmanlı Devleti’nin, özellikle
üzerinde durduğu önemli noktalardan biridir. Mısır komiseri bu maksada bir an önce
varılması için gerekli çalışmaları dikkatli bir şekilde yerine getirecektir.
Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatın temel ruhunu, İngiliz askerinin mümkün
olacak en kısa sürede Mısır’dan tahliye edilmesini sağlamaya yönelik alınacak tedbirler
oluşturmaktadır. Bu tedbirlerin içeriği ise Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuk ve
hükümranlık haklarının devamı ve güçlendirilmesine yönelik maddeleri ihtiva
etmektedir. Bu talimat aynı zamanda işgal altındaki Osmanlı toprağının savaş dışı
yöntemlerle kurtarılmasını sağlayacak diplomatik yaklaşımların tek yol olarak
benimsendiğine işaret etmektedir. Mısır Fevkalade Komiseri Ahmed Muhtar Paşa,
Drummond Wolff ile bu talimat üzerinden diplomasi yürütmüştür1133.
5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin müzakereleri kabul edilen konular
arasında yer alan esir ticaretinin yasaklanması, Mısır ordusuna diğer vilayetlerden asker
yazılması ve ordunun düzenlenmesinde lüzumlu görülen Osmanlı subaylarının tayini
maddeleri, daha sonra mukavelenâmeden çıkarıldığı için, müzakerelerin konusu dışında
kalmıştır1134. Ancak, İngiliz komiserinin bu konulara ilişkin tekliflerinin söz konusu
olması halinde, Osmanlı komiserinin İngiliz komiser Drummond Wolff ile müzakere
etmesine karar verilmiştir1135.
Talimattan anlaşıldığı üzere, Mısır Fevkalade Komiserlik heyetinin temel görevi,
Mısır’da Osmanlı Devleti’nin hukuk ve hükümranlık haklarının devamını sağlayacak bir
1131
Y.EE., 125/25.
Y.EE., 122/12.
1133
Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatlar için ayrıca Kızıltoprak, s.221-223. ; Altunay-Şam,
s.198-199. ; Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.177-180. .
1134
Kızıltoprak, s.222-223.
1135
Altunay-Şam, s.198.
1132
208
durum yaratmaktı1136. Ahmed Muhtar Paşa, Sudan’da asayişin temin edilmesi, Mısır
ordusunun düzenlenmesi, Mısır idaresinde fermanlarla verilen haklar çerçevesinde
gerekli görülen düzenlemelerin yapılması ve Mısır sınırının emniyet altına alınması
konularının çözülmesini sağlayarak temel görevlerini yerine getirecektir1137.
Ahmed Muhtar Paşa Mısır Fevkalade Komiserliği’ne tayin edildikten, durumun
tesviyesi için kendisine verilen talimatın hazırlanmasının ve Mısır’a gitmek için bütün
işlemlerinin tamamlanmasının ardından bir aylık gecikme ile1138, 11 Kânunuevvel
1301/22 Aralık 1885 tarihinde, İzzeddin Vapuru ile yola çıkmıştır. 26 Aralık 1885
tarihinde İskenderiye’ye varan Ahmed Muhtar Paşa, geniş bir halk kitlesi tarafından
coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. İngiliz Komiser ise bu durum karşısında hayrette
kalmıştır1139. Ahmed Muhtar Paşa İskenderiye’ye vardığında, onu Mısır’ın ileri gelenleri
karşıladı. Onu karşılayanlar arasında Heyet-i Nüzzâr Reis Nubar Paşa, Hıdiv’in teşrifat
nâzırı Zülfikar Paşa, İngiliz Komiseri Drummond Wolff’un başkâtibi ve İskenderiye
muhafızı Osman Arifi Paşa bulunuyordu1140. 27 Aralık’ta Kahire’ye geçen Ahmed
Muhtar Paşa burada da kalabalık bir halk ve Mısır ileri gelenleri tarafından törenle
karşılanmıştır1141. Kahire’de maiyetiyle Hıdivlik sarayının resmî arabalarıyla Zülfikar
Paşa tarafından Abidin kasrına götürülmüştür1142. Bu kasr, Osmanlı Devleti tarafından
Paşa için kiralanmış ve o gelmeden hazır hale getirilmiştir. Ahmed Muhtar Paşa
Kahire’ye geldikten sonra burada kalmaya başlamıştır.
Ahmed Muhtar Paşa İskenderiye ve Kahire’de yoğun tezahüratla karşılanmıştı.
Bunun birkaç nedeni bulunabilir; ancak en önemli nedeni şüphesiz Mısır halkının
Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığıdır olmuştur. Yine bu karşılama, Mısır halkının
Paşa’dan ve onun deruhte edeceği memuriyetten büyük ümitler beslediğini
göstermekteydi1143. Ahmed Muhtar Paşa’nın İskenderiye’den itibaren yolunun düştüğü
1136
Mehmed Arif, s.647; “Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu İngiltere’ye karşı temsil
etmek ve tahliye işlemlerinin başlamasına yardımcı olmak üzere Mısır’da kurulan Mısır
FevkaladeKomiserliği, Ahmed Muhtar Paşa başkanlığından önemli hizmetler vermiştir” İdris Bostan,
“Orta Afrika’da Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı İmparatorluğu (1893-1895), Belleten, C: LIV, Sayıs:
210, Ankara 1990, s.669-670.
1137
Kızıltoprak, s.221
1138
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.180.
1139
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.180-182.
1140
Kızıltoprak, s.223-224.
1141
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.181.
1142
Altunay-Şam, s.200.
1143
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.183.
209
güzergâhlarda insanlar büyük kalabalıklar oluşturarak Paşa’yı görmeye gelmişlerdi. Paşa
da, trenden inerek halka kısa konuşmalar yapıp onların gönlünü almaya gayret
etmiştir1144. İngiliz Komiseri Drummond Wolff Kahire’ye Ahmed Muhtar Paşa’dan
yaklaşık bir ay önce gelmişti. Paşa’nın, hastalığı nedeniyle, Mısır’a gitmesi aksamıştı.
İngiliz Komiseri Drummond Wolff da 29 Ekim 1885’ten 27 Aralık 1885 tarihine kadar
Paşa’yı beklemiş, görüşmeler de 25 Rebiülevvel 1303/1 Ocak 1886 tarihinde
başlayabilmiştir1145.
Müzakerelerin temel amacı 5 Kasım 1885 tarihli anlaşmanın uygulanmasını
sağlayacak şartları hazırlamaktı. Bu yüzden iki devlet de bu konuda istekli olduğunu
gösterir bir çaba içine girmiştir.
İngiltere tarafı 5 Kasım 1885 tarihli anlaşmanın uygulanmasını sağlayacak
şartların oluşturulması müzakerelerini, Sudan üzerinde yoğunlaşarak yürütmek istiyordu.
Bunun temel nedeni, öncelikle iç politika dengeleri dolayısıyla İngiliz kamuoyunu ikna
etmekti1146. Böylece Mısır konusunda daha rahat edeceği bir siyasî ortam yaratmak
istiyordu. Çünkü Mısır’da İngiliz işgalinin devamlılığının sigortası olarak Sudan’daki
karışıklıklar önemli bir yere sahipti. Çünkü”İngiltere […] Sudan meselesi bahanesiyle
müddet-i ikâmetini temdîd” ediyordu1147. Drummond Wolff bu mesele üzerinde
yoğunlaşarak hem İngiltere’ye zaman kazandırmaya, hem de meseleyi kendi istediği
istikamete çekmeye çalışıyordu. Osmanlı tarafı ise Sudan’daki karışıklık hâlinin ancak
Mısır ordusunun mevcut sayısı artırılarak çözülebileceği tezini ileri sürüyordu. Ahmed
Muhtar Paşa’ya verilen talimatta da, Mısır ordusunun sayısı fermanlar ahkâmına
tevfikan 18 bine çıkarılması isteniyordu1148. Çünkü 5-6 bin bin asker Sudan’da asayişi
iade edemeyeceği gibi Mısır’da muhtemel karışıklıkları da önlemeye yetmeyecektir 1149.
Osmanlı Devleti Mısır ordusunun mevcut sayısının İngiliz askerinin Mısır’da
kalmasını meşru hale getirdiğinin farkındaydı. İngilizler de buna karşı Mısır’ın mevcut
mâlî sorununu bahane ederek asker sayısının artırılması için ödenek ayrılamayacağı
1144
Kızıltoprak, s.224.
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.184-185.
1146
“Sudan’da meydana gelen Mehdî isyanı ve bunun sebep olduğu karışıklıklar İngiliz
kamuoyunda ciddi tepkilere sebep olmuştu. Gladstone hükümetinin düşmesinde Sudan’daki yeni
durumun önemli etkileri bulunduğu muhakkaktı. Salisbury hükümeti döneminde ise karışıklıkların
yaygınlık kazanması komuoyunu endişeye sevk etmişti” Kızıltoprak, s.183, 225.
1147
Y.PRK.EŞA., 5/81.
1148
İ.MTZ.(05)., 33/1910.
1149
Y.EE., 126/21.
1145
210
tezini ileri sürmüştü1150. İngiltere, Mısır ordusu ve polis teşkilatının düzenlenmesi
meselesinde de olumsuz bir tavır sergiliyordu. Drummond Wolff, Mısır ordusunun
düzenlenmesi konusunun en son yapılacak işler arasında olduğunu ifade etmişti1151.
Ahmed Muhtar Paşa’nın gönderdiği şifreli telgrafta, İngiltere’nin Mısır ordusunun
tanzimi konusuna ayak diremesi nedeniyle meselenin olduğu gibi kaldığını; dolayısıyla
da Mısır’daki İngiliz işgalini sona erdirecek raporun takdimi için uygun zamanın
gelmediğini belirtmiştir1152. Drummond Wolff’un Mısır ordusunun tesviyesi konusunda
mevcud hâli koruma gayreti1153, 5 Kasım 1885 tarihli mukavele ile karar altına alınan ve
Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi sürecini belirleyecek olan sonraki mukavele
müzakerelerinde İngilizlerin elini güçlendirecek bir avantaj sağlamaya çalışmasından
başka bir şey değildi. 5 Kasım 1885 mukavelenâmenin müzakereleri yapılırken de
meselede Drummond Wolff, Mısır ordusuna diğer Osmanlı vilayetlerinden asker tahrir
edilmesi teklifini dile getirmişti. Osmanlı tarafından, mahzurları olduğu gerekçesiyle bu
teklif reddedilmiş1154, Mısır ordusuna Mısır’dan asker yazılarak sayının arttırılması
gerektiği karşılığı verilmişti. Ancak Drummond Wolff bu konuda ikna edilememişti1155.
Drummond Wolff, 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin uygulanması diplomasisinde
de aynı tavrı sürdürüyordu. Yine, Sudan’daki isyanın bastırılması sonrasında Mısır’daki
ordunun mevcut sayısının yeterli olduğunu ileri sürmeye başlamıştı. Ona göre Sudan’da
sükût ve asâyiş hâsıl olmuş, Mısır hudûdu temîn edilmiş ve Mısır ordusu hıfz-ı asâyişi
kâfi derecede yani sekiz bin nefer nizâmiye ve altı bin yedi yüz kadar jandarma ve polis
neferi olmak üzere teşkîl olunmuştu1156. İngilizlerin bu tavrı Ahmed Arabî olayında da
tetkik edilmişti. İngilizler, Osmanlı Devleti’nin, meseleyi halletmek için asker
göndermesi gerektiğini beyan etmişti. Ancak Ahmed Arabî’nin İngiliz askerleri
tarafından bozguna uğratılmasından sonra, bu fikirden vazgeçerek asker gönderilmesine
gerek olmadığını ileri sürmüşlerdi. Burada Osmanlı askerinin Mısır’a gönderilmesindeki
1150
Y.PRK.EŞA., 5/81.
Y.PRK.MK., 3/7.
1152
Y.PRK.MK., 3/31.
1153
Y.PRK.MK., 3/7.
1154
Y.A.RES., 31/1.
1155
İ.MTZ.(05)., 33/1899.
1156
Y.PRK.MK., 3/31.
1151
211
maksadın Mısır’da asayişin temini değil, bilakis istilâ fikrini dahi irâe eylemek olduğu
anlaşılıyordu1157.
Mısır’ın idarî birimlerinde yapılacak düzenlemeler, İngiltere ile imzalanan 5
Kasım 1885 tarihli mukavele ile uygulama planına alınmıştı. Bu konu Ahmed Muhtar
Paşa ile Drummond Wolff’un müzakerelerinde gündeme gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin
bu konudaki yaklaşımı, Mısır idaresinde yapılacak idarî düzenlemelerle, İngilizlerin
Mısır’da daimi bir nüfuz alanı oluşturmasının önüne geçmek şeklinde ifade edilebilir1158.
Zira İngilizlerin öncülük edeceği ıslahat çalışmalarının, Mısır’ın idarî birimlerinde
onların nüfuzunu kuvvetlendireceği aşikârdır. Bundan sonra İngilizler Mısır’ı ‘lutfen’
tahliye etseler dahi burada bir İngiliz otoritesinin varlığı devam edecektir1159. Bu yüzden
İngilizler Mısır ordusunun tanzimine yanaşmamış, önceliği idarî düzenlemelere
vermiştir. Onların bu konudaki tezleri ise Mısır’da idarenin güçlü bir yapıya
kavuşturulması ile meselelerin halledilmesinin kolaylaşacağı şeklindeydi1160. Mısır’ın
idarî birimlerinde yapılacak düzenlemelerle, asker ve polis teşkilatının yeri, görevleri ve
tanzimi sağlanmış olacağından bu düzenlemelerin İngiltere’nin işine geleceği ortadadır.
Çünkü yeni idarî yapı ile İngilizleşmiş bir ordu, polis ve bayındırlık teşkilatı ortaya
çıkmış olacağından mesele, İngilizler açısından önemlidir1161. Bu yüzden İngiliz
askerinin Mısır’dan tahliyesi için Mısır idaresinin tensiki ve Mısır’ın ıslahının gerekli
olduğu düşüncesi ile hareket ediliyordu 1162. Bu gerçekleştiği takdirde, Lord
Salisbury’den, Mısır’da ıslahat hareketleri hitam bulduktan sonra İngiliz askerinin
Mısır’ı bila-mukavele ve bila-şart tahliye edileceği teminatı gelmiştir1163. Mısır’ı
boşaltmak için Osmanlı Devleti ile ne zaman masaya otursa ya da bu konu herhangi
mesele ile birlikte zikredilmiş olsa İngilizler hep; “ne zaman Mısır’ın idâre-i mülkiye ve
mâliyesi ve ‘askeriyesi bizzati kendi kendini müdâfa’â edecek derecede kesb-i kudret ve
istikmâliyet eder ise ol-vakit bittabi Mısır’dan yed-i himâyesi[nin] çekileceğini
mevzûhen beyân” etmişlerdir1164.
1157
Y.PRK.MK., 1/81.
Carman, s.55-56.
1159
Y.EE., 129/112.
1160
Y.PRK.MK., 3/7.
1161
Y.PRK.MK., 3/31.
1162
Y.A.HUS., 235/36.
1163
Y.EE., 121/1; Y.EE., 126/35.
1164
Y.EE., 126/26.
1158
212
İngiltere’nin Mısır için öne sürdüğü ıslahat maddelerinin burada İngiliz varlığını
daimi bir hâle koyacak bir fırsat vereceğinin farkında olan Osmanlı devlet adamları,
İngiltere’nin bu minvalde sunduğu teklifleri çoğu kez ihtiyatla karşılama refleksiyle
hareket etmişler ve bu konuda çıkan herhangi bir haberi bile inceden inceye tetkik
ettirmeyi ihmal etmemişlerdir1165. Bu da müzakere ve diplomatik girişimlerde
güvensizlik ortamının oluşmasını oldukça kolaylaştırmıştır. Buna rağmen Osmanlı
devlet adamları İngiltere ile Mısır’ın tahliyesi müzakerelerinde ümit var bir düşünce
besliyorlardı1166. Bu inanç ile girişimlerini sürdüren Osmanlı devlet adamlarının,
meseleyi bir hüsn-i neticeye vardırmak için adeta her yola başvurdukları görülmektedir.
Bu yüzden 5 Kasım 1885 tarihli mukaveleye Mısır’ın İngiliz askerinden tahliyesini
temine bir mukaddeme olacağı inancıyla yaklaşıyorlar1167, diplomasi sürecindeki
mücadeleye bu işin bir gün olabileceği ümidiyle devam ediyorlardı. Yine Osmanlı devlet
adamları, Mısır’da ıslahat işlerinin bir neticeye ulaşmasının ardından İngilizlerin, amaç
hâsıl
olduğu
için
Mısır’da
kalmak
arzusunu
beslemeyeceklerine
inanmış
görünüyorlardı1168. Lord Dufferin, Sir Charles Dilke, Lord Derby, Lord Salisbury, Lord
Cromer, Sir Edward Grey ve Sir Eldon Gorst’un sürekli vurguladıkları şey, İngilizlerin
Mısır’da kalmaya niyetlerinin olmadığı idi1169. Bu da Osmanlı devlet adamlarının
düşüncelerini etkilemiştir. Ahmed Muhtar Paşa’nın İngilizlerin Mısır Meselesi’nde
Osmanlı Devleti ile anlaşmak mecburiyetlerinden bahsederek Mısır’dan çıkmak
istediklerini; ancak bunu yaparken İngiliz askerinin Mısır’dan çıkmasının ardından
buranın bir başka devlet tarafından işgal edilmemesini sağlamaya çalıştıklarını ifade
etmesi, bu kabil bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir1170. Yine İngilizler tarafından,
Mısır, Sudan ve Dongola’daki karışıklıkları, ancak Osmanlı Devleti ile anlaşarak ve
Osmanlı Devleti’nin nüfuzunu kullanarak çözmek zorunda olduğu, aksi takdirde kısa
zaman içinde Hint’te de karışıklıklarla uğraşmak zorunda kalacağı ifade edilmişti 1171.
1165
Y.EE., 116/56, 1.
Y.PRK.HR., 12/8.
1167
Y.A.RES., 31/1.
1168
Y.PRK.EŞA., 6/14, 3.
1169
Carman, s.53; Ancak “ İngiltere’nin Mısır’ı ilhak edeceği 1900’lü yılların başında belli olmuş
1911 yılında bu şayia iyice gün yüzüne çıkmıştır”, Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap
Bağımsızlık Hareketi (1908-1918), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları,
Ankara 1982, s.29-30.
1170
Y.PRK.MK., 3/35.
1171
Y.PRK.SGE., 3/22.
1166
213
İşgalin hemen ardından İngiltere Mısır’dan askerini çekecekti. Ancak Sudan’da ortaya
çıkan isyan dolayısıyla bu işi ertelemişti1172. Sudan’daki karışıklıkların ortadan
kaldırılması, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini önemli bir mesele haline
koyacaktır1173. Bu yüzden Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen ilk görev Sudan’daki hâl-i
isyanın ortadan kaldırılması olmuştu1174. Bu arada Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
hukukunu muhafaza etmek için İngiltere’nin Mısır’da bir miktar serbest hareket
etmesine sorun çıkarmadığı görülmektedir. Ancak Osmanlı Devleti işgalden sonra
sürecin her aşamasında Mısır’daki konumunu İngiltere’ye kaptırmaktaydı. 5 Kasım 1885
tarihli mukavele ile İngiltere’nin Mısır’da nüfuz ve iktidar kazandığı eleştirileri de
İngiltere’nin “Mısır’da icrâ eylediği nüfûz ve iktidâr taht-ı karara alınmayub ancak işbu
nüfûz ve iktidârın sûret-i icrâyla hitâm-pezîr olması imkânı hakkında zât-ı hazreti
padişâhiye
karşu
olan
İngiliz
taahhüdâtı
takarrur
itdirilmiş”
iddiasıyla
cevaplandırılmıştır1175.
5 Kasım 1885 tarihli mukavelede alınan kararlar ve bu kararların uygulanması ile
Mısır Meselesi’nin çözümü konusunda yapılan çalışmalar ve Mısır’ın kendi kendini
idame ettirecek düzenlemeleri kapsayan ıslahat planları; İngiltere’nin, Mısır üzerindeki
hesapları nedeniyle neticesiz kalmıştır. Drummond Wolff, Kahire’de Ahmed Muhtar
Paşa ile gerçekleştirdiği müzakerelerden istedikleri gibi bir sonuç çıkmadığını anladıktan
sonra, görüşmelerin İstanbul’da yapılmasını teklif etti. Bu girişim, İngilizlere psikolojik
bir üstünlük sağlamakla birlikte, Mısır halkı üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır.
Zira Mısır’da Osmanlı Devleti’ni temsil eden yüksek bir memurun varlığı Mısır halkına
önemli bir psikolojik destek oluşturuyordu. Ahmed Muhtar Paşa, Mısır’da bulunmasının
halk için ne anlam ifade ettiğini bildiğinden Drummond Wolff’un bu konudaki sözlü
girişimlerini reddetmiştir1176. Drummond Wolff, Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini
sağlamaya yönelik çalışmaların neticelendirilmesine yoğunlaşması gerekirken, konunun
yönünü değiştirme stratejileri uygulamaktaydı. Sudan Meselesi önemini kaybettikten,
daha doğrusu, İngiltere için tehlike unsuru olmaktan çıktıktan sonra, diğer bahanelere
sığınması, bunu açıkça göstermektedir.
1172
Y.EE., 126/15.
Y.PRK.MK., 1/81.
1174
İ.MTZ.(05)., 33/1910.
1175
Y.EE., 116/56, 4.
1176
Kızıltoprak, s.239.
1173
214
II- MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGE SİSTEMİNİN DİNAMİKLERİ
İngiltere, Mısır’ı işgal ettikten sonra Mısır’da, tıpkı Hindistan’daki gibi bir
sömürge yönetimi kurmak için yapılanmaya gitmiştir. Buradaki temel amaç kalıcı
olmaktı. Bunun şartlarını hazırlamak için İngiltere’nin Mısır’daki idarî, adlî, iktisadî ve
siyasî sistemi mümkün olduğunca dönüştürmeye başladığı, daha ilk zamanlardan itibaren
hissedilmekteydi. Lord Cromer’in deyimiyle, Mısır’ın yöneticilerini yönetecek bir sistem
kurulmaya çalışılıyordu1177. Bu dönüşüm, aynı zamanda Osmanlı varlığının Mısır’da
ortadan kaldırılması şeklinde ifade edilebilir1178. Lord Dufferin ve Sir Eveleyn Baring
(Lord Cromer) önderliklerinde Mısır’da ıslahat adı altında gerçekleştirilen düzenlemeler,
Mısır
yönetiminin
İngiliz
kontrolü
altına
alınmasını
sağlayacak
şekilde
kurgulanmıştır1179. 1890’lı yılların başına kadar sistem bu şekilde işletilmiş, Mısır’daki
İngiliz idaresi bu süreç içinde kuluçka devresini geçirmiştir. Bu süreç Osmanlı Devleti
açısından İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye diplomasisi şeklinde geçmiştir1180. İngiltere
bu süreçte Osmanlı Devleti’nin tahliye taleplerine karşı Mısır’da bir süre daha kalmanın
yollarını ararken burada kalıcı olmanın zeminini oluşturmuştur. İngilizler, Mısır’da
kalıcı olmanın şartlarını oluştururken, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, diğer
devletlerin tepkisini çekmemek için dikkatli bir politika izlemeye çalışmışlardır. Bunun
yanında, Mısır’da hızlı ve şüphe uyandırıcı değişimden kaçınılarak uluslararası arenada
ortaya çıkacak tartışmalardan kendilerini korumuşlar, yine Mısır’daki sistemi, ortaya
koydukları ıslahat projeleri ile şekillendirmişlerdir1181. Bu süreçte Mısır idaresinin
hemen her kademesi İngiliz memurları ile doldurulmuştur. Bu, şüphesiz Lord Cromer’in
Mısır’da sömürü düzenini oluşturmak için kurduğu sistemin bir gereğiydi. İngilizler, bu
memurlar vasıtasıyla Mısır idaresinin en küçük birimlerine dahi nüfuz etmeyi
başarmışlardır1182. İngiliz memurlarının olmadığı kurumlarda ise çeşitli iltimas, taltif ve
rütbeler ile Mısırlıları kendilerine bağlı hâle getirmişler, bunlar vasıtasıyla da bu
1177
Zaten “Mısırlı idare etmek için değil, idare olunmak için yaratılmıştı” Marşal, s.1465;
Gençoğlu, s.65.
1178
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.206.
1179
Kızıltoprak, s.201.
1180
Altunay-Şam, s.206.
1181
Kızıltoprak, s.200-201.
1182
Robert L. Tignor, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”, The Journal of
British Studies, V: 2, I: 2, Chicago, 1992, s.153.
215
kurumlarda mutlak denetimi sağlamaya çalışmışlardır1183. 1876 yılında Maliye ve Nafia
Nezâretlerinde başlayan İngiliz-Fransız ikili kontrol sistemi, Mısır’ın İngilizler
tarafından işgalinden sonra bütün bakanlıklara yayılmıştı1184. Ancak gün geçtikçe
İngilizlerin tek başına kurduğu kontrol mekanizmasında diğer devletlerin memurlarına
yol verildi. Kontrol sistemi hemen hemen İngilizlerin eline geçti1185. İdarî alanda
kurdukları kontrol sistemi bunu daha açık bir şekilde göstermekteydi. Osmanlı Devleti,
Ahmed Muhtar Paşa vasıtasıyla tahliye diplomasisine başladığında, Mısır’da İngilizler
duruma egemen olmuşlardı1186. Mısır Maliye Nezâreti, Maarif sistemi ve Nafia
yönetimine artık Hıdiv hâkim bulunmuyordu. Bu nezâretler İngilizlerin eline geçmişti.
İngilizler, onlarca kez Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu teyit eden açıklamalar
yaparken, ortaya koyduğu düzenlemelerle buradaki Osmanlı hukukunu açık bir şekilde
çiğniyorlardı1187.
A- Mısır’da Sömürge Yönetiminin Kurulma Çalışmaları ve Lord Cromer
İngilizler, Mısır’ı işgal ettikten sonra burada kalmaya niyetli olmadıklarını ve
durumun tesviyesinin ardından çekileceklerini defalarca beyan ettiler1188. Ancak
İngilizlerin bu konuda bazı şartları vardı: Bu şartlar, “Her ne zaman Mısır’ın idâre-i
mülkiye ve mâliyesi ve askeriyesi bizatihi kendi kendini müdâfa’a edecek derecede kesb-i
kudret ve istikmâliyet eder ise ol-vakit bi’t-tabi Mısır’dan yed-i himâyesi
çekileceği”şeklinde ifade edilmekteydi1189. İngilizler Mısır’da kalıcı olmak için Mısır’ın
diğer meselerini kullanmaktan çekinmemişlerdi. Sudan Meselesi, Süveyş Kanalı gibi
meseleler İngilizler Mısır’dan çekilmeme gerekçelerini oluşturmaktaydı1190. İngilizler
Sudan gerekçesini açıklarken, İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekme fikrini taşıdığını;
ancak Sudan’da ortaya çıkan karışıklıkların buna mâni olduğunu ifade ederek ortaya
çıkacak tepkileri ber-taraf etmeyi amaçlıyorlardı1191. İngilizlerin bir diğer bahanesi,
İngiliz askerinin Mısır’dan çekilmesini müteakip başka bir devletin Mısır’ı işgal etme
1183
Altunay-Şam, s.142.
Y.PRK.BŞK., 8/31
1185
Kızıltoprak, s.203.
1186
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.183.
1187
Y.PRK.EŞA., 49/50.
1188
Carman, s.53.
1189
Y.EE., 126/26.
1190
Y.PRK.EŞA., 5/81.
1191
Y.EE., 126/15; Y.EE., 127/3.
1184
216
ihtimalidir. İngilizlere, her ne kadar bu devletler tarafından bu konuda defalarca teminat
verilmiş olsa da1192; onlar Fransa, Rusya ya da İtalya’nın Mısır’ı işgal edeceğini
düşünmekteydiler1193. Bundan başka, Mısır’dan askerlerini çekmeleri durumunda
asayişin yeniden zâil olması ihtimali, İngilizlerin Mısır’dan çıkmamak için ileri sürdüğü
gerekçelere başka bir örnekti1194. İngilizler bu süreçte, bu gerekçelere dayanarak
politikalar üretmişlerdir. Mısır’daki durumlarını tahkim etmek amacıyla buradaki askerî
varlıklarını zaman geçtikçe artırmak için çalıştıkları ve bunda da muvaffak oldukları
görülmektedir. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Mısır’daki asker sayısını önce azaltıp
arkasından da tamamen tahliye edeceğini beklediği zamanlarda bile, peyderpey asker
sayısını artırdığına şahit olmuştur. İngilizlerin Mısır’ı tahliye edeceklerine ve idareyi ele
almak niyetinde olmadıklarına dair açıklamaları, Osmanlı Devleti’nin beklentilerini bu
yönde tutmasına hizmet etmiştir1195. İngilizler Mısır’daki askerî varlıklarını artırmak için
Hıdiv’in halka karşı korunması sebebini ileri sürmüşler, Mısır’daki nüfuzlarını
kuvvetlendirmek için gerekçe bulmakta zorlanmamışlardır1196. Sultan II. Abdülhamid,
İngiltere ile sıfır sorun ve onları gücendirmemek üzerinde politikalarını yürüttüğünden
buna karşılık vermekte yetersiz kalınmış, İngiltere’nin Mısır üzerindeki isteklerinin
önüne geçilememiştir1197. İngilizlerin Mısır’daki askerini artırma fikri her ne kadar
“şâyân-ı takbîh” bir tedbir olsa da, bunu kabul etmek zorunda kalınmıştır1198. Ahmed
Muhtar Paşa’nın, İngiltere’nin Mısır’da bu kadar serbest hareket edebilmesini Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarına yeterince önem vermediği şeklinde
yorumlaması;
meselenin
geldiği
noktayı
göstermesi
bakımından
son
derece
önemlidir1199. Zaten İngilizlerin Mısır’daki askerî kuvvetlerini artırmaktaki maksadı,
buradaki nüfuzlarını daha da kuvvetlendirmekti1200.
İngiltere, Mısır’ı işgal ettikten sonra, buradaki nüfuzunu kuvvetlendirmek için
önemli fırsatlar elde etmiştir. Bu da, Mısır’ı müstemleke haline getirmek için yeterli
olmuştur. Bu durum İngiltere’ye, Mısır’daki stratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak
1192
Y.EE., 127/19.
Y.EE., 116/56.
1194
Y.PRK.EŞA., 15/3.
1195
Y.EE., 126/15.
1196
Y.PRK.MK., 5/100.
1197
Y.EE., 117/11.
1198
Y.A.HUS., 272/144.
1199
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.211.
1200
Y.PRK.MK., 5/100.
1193
217
ve bu çıkarların siyasî nüfuzlarını tahkim etmesini sağlamak fırsatını vermiştir. Bu
yüzden İngilizler işgalci konumlarını sürdürmüşler ve ilerleyen zamanlarda da Mısır’ın
tek hâkimi olmak için buradaki varlıklarını devam ettirmişlerdir1201. Bu durum Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki konumunu oldukça etkilemiştir. Ahmed Muhtar Paşa, bu durumu
en iyi tetkik eden devlet adamlarından biri olmuştur. Ona göre, Mısır’daki Osmanlı
varlığı Mısırlılar nezdinde de geçerli bir şey olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır 1202.
Osmanlı Devleti’nin bu durum karşısında kat’î bir şey yapamadığı, hatta bu konuda
İngiltere’ye karşı zaman zaman bağımsız bir politika izleme şansı bile bulunamadığı,
süreci okuduğumuzda görülmektedir1203. Bu durum da İngiltere’yi, en fazla çekinilmesi
gereken devlet yapmış1204, bu da, Sultan II. Abdülhamid’de İngiliz kuşkusunu
doğurmuştur1205. Sultan II. Abdülhamid İngiliz politikalarının getirdiği süreçte,
İngiltere’ye güvenilmeyeceğini net bir şekilde ifade etmişse de, onlardan bağımsız
politikalar yürütememiştir. Bu yüzden İngiltere Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
hâkimiyetine daha fazla nüfuz etmeye başlamıştır1206. İngilizlerin Mısır’daki konumunda
meydana gelen değişim, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki hukukunun sınırlandıran
başlıca bir etken olmuştur. Zira Lord Cromer’in bir sonraki hedefi, Osmanlı Devleti’nin
Mısır’daki hüküm ve nüfuzunu ortadan kaldırmak olmuştur1207. İngiltere, Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hukukuna riayetkâr olduğunu defalarca ifade etmesine
rağmen1208, burada kendi hukukunun, Osmanlı Devleti’nin hukukundan daha aşağıda ve
geçici olduğu itikadını hiçbir zaman beslemişler1209, Mısır’daki girişim ve faaliyetlerinin
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat hukukuna halel getirmeyeceğini beyandan geri
1201
Güler, s.60.
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.211.
1203
Güler, s.72.
1204
Y.EE., 10/73.
1205
“1880’lerde başlayarak Abdülhamid’in politikasının ana öğesi haline gelen “İngiltere
kuşkusu”nun temeli 4 Haziran 1878’de akdolunan Kıbrıs Muahedesiyle atılmıştır” Deringil, “II.
Abdülhamid’in Dış Politikası”, s.305; “Ever since the Cyprus Convencion of 1878 the close links
between london and the Porte had gradually but definitely given way to mutual suspicion and
distrust” Selim Deringil, “The Ottoman Response to the Egyptian Crisis of 1881-82” Middle Eastern
Studies, V: 24, I: 1, Cambridge 1988, s.6; “Sultan II. Abdülhamid döneminde meydana gelen en
önemli olay; İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesidir ki; bu olay Sultan’ın, Osmanlı saltanatını yıkmak için
ellerinden gelen her şeyi yapan İngiltere’den iyice soğumasına yol açtı” Emir Şekip Arslan, s.318.
1206
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.167.
1207
Y.A.HUS., 272/144.
1208
Y.PRK.MK., 1/63.
1209
Y.EE., 116/56.
1202
218
durmamıştır1210. Yani kısacası İngilizler Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna ortak
olmak için kendi konumunu Osmanlı Devleti’nin konumuna eklemleme yaparak burada
hukukî meşruiyet arayışlarına girmiştir.
İngilizler Mısır’da kaldıkça yeni tedbirlere ihtiyaç duymuş, varlığını sağlam
temellere dayandırmaya çalışmışlardır. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri Sudan’ı
ele geçirmeye karar vermeleridir. Sudan’ı ele geçirerek Mısır’ın güney sınırlarının
savunmasını kolaylaştırmayı düşünmüşlerdir1211. İngilizlerin Mısır üzerinde hâkimiyet
tesis ettiğini gösteren somut gelişmeler olurken, Lord Cromer, “ben şahsen Mısır’ın
iltihâkını pek de arzu et[medim], hatta buraya gelmemiz, bilahare hakkımızda hayırlı
olacağı itikâdında da değilim. Burada senelerce ve belki de dâ’ima birtakım müşkülât ve
muhatarâta hedef olacağız. Buna mukabil bir güne mükâfât göremeyeceğiz. Mahzâ ifâ-i
vazifeden ferâgatla Mısır’ı kendi haline bırakacak olur isek şimdiye kadar icrâsına
muvaffak olduğumuz ıslahat neticesiz kalacağı gibi bir müddet sonra mesele-i Mısriyye
yine Avrupa’yı işgal ve tazyik edecek[tir]. Ol vakit her şeye yeniden başlamak lazım
gelecektir ki bu da mugâyir-i akıl ve hikmettir”1212 demektedir. Lord Cromer’in bu
sözleri, İngilizlerin Mısır’ı boşaltmayacaklarını gösteren yetkili bir sesti. Mısır’daki
İngiliz memurları da, buradaki ayrıcalıklı konumlarını ve dolgun maaşlarını bırakmak
istemediklerinden, Mısır’daki reform sürecinin devam etmesini istiyorlardı 1213. Lord
Derby, İngiltere’nin Mısır’da bulunmasını, Hindistan’daki saltanatını korumak için bir
tedbir olarak görmüş ve bunu sağlamanın her İngiliz hükümetinin borcu olduğunu ifade
etmiştir1214.
B- Lord Cromer: Mısır’ın Gerçek Hâkimi
Mısır’ın İngiliz yönetimi altında yapılanmasında Lord Cromer’in katkıları büyük
olmuştur1215. İngiltere tarafından 11 Eylül 1883 tarihinde Mısır’a genel konsül atanan
Lord Cromer, hastalığı sebebiyle emekli olmak zorunda kaldığı 1907 yılına kadar geçen
1210
Y.PRK.MK., 5/100.
Gençoğlu, s.98.
1212
Y.A.HUS., 297/54.
1213
Y.A.HUS., 272/144.
1214
Y.EE., 116/56.
1215
Tignor, s.142.
1211
219
süreçte Mısır’ın İngiliz kontrol ve yönetiminde yapılandırılmasını sağlamıştır 1216. Lord
Cromer, bu süreç içinde Mısır’da ortaya koyduğu çalışmalar, ürettiği politikalar ve
gerçekleştirdiği değişimlerle, burada geleneksel İngiliz sömürgesini sembolize
etmiştir1217. Lord Cromer’in Mısır’daki en büyük yardımcıları Mısır ordusu Serdarı Sir
Evelyn Wood ve Mısır Polis idaresinin başına getirilen Albay Valentine Barker
olmuştur1218. Bunlardan başka Mısır’da, Lord Cromer’in emrinde güçlü kadrolar vardı ve
bu kadrolar Lord Cromer’in buradaki yönetme işini gerçekleştiriyorlardı1219. Yine aynı
kadrolar, Lord Cromer’in Mısır’daki baskı aracı olmuştur1220. Lord Cromer’in Mısır’daki
bu konumu, hem İngiliz sömürge siyasetinin ilkelerini ve hem de Mısır’daki İngiliz
konrol ve etkinliğinin sınırlarını göstermesi bakımlarında önemli işaretler vermiştir 1221.
İyi bir ekonomist olan Lord Cromer, 1877-1879 yılları arasında Mısır Duyûn-ı
Umûmiyesi’nde komisyon üyeliğinde bulunmuştur. 1880 yılında Lord Ripon hükümeti
tarafından tekrar Hindistan’a gönderilmiş, burada Hindistan Genel Valisi’nin maliye
danışmanı olarak görev yapmıştır1222. Hindistan’daki bu görevi Lord Cromer’e önemli
tecrübeler kazandırmıştır1223. Bu tecrübeleri, ona Mısır’da İngiliz yapılanmasının
gerçekleştirilmesinde büyük faydalar sağlamıştır1224. Lord Cromer 1883 yılında Mısır’a
başkonsolos olarak gelmiştir1225. Bu görevi vasıtasıyla Mısır’da bütün devlet
kurumlarına nüfuz etmiş, İngiltere’nin buradaki eli ayağı olmuş, buradaki İngiliz
yapılanması sürecinde etkinliğini her geçen gün arttırarak Mısır yönetiminde birinci
adam konumuna yükselmiştir1226. Lord Cromer, Mısır’ın bütün idarî kadrolarını kontrolü
altına alarak, onlarıkurduğu sistemin yürütücüsü konumuna getirmiştir. Cromer’in
Mısır’ı yönetmek için kurduğu kadro kendisi gibi alanında uzman kişilerden oluşuyordu.
Vincent ve Colvin gibi iki önemli ekonomist de onun kadrosundaydı1227. Lord Cromer,
1216
Edward Gleichen, “Lord Cromer: By the Marquess of Zetland”, Journal of the Royal African
Society, V: 32, I: 126, London 1933, s.45-46.
1217
Tignor, s.142.
1218
Kızıltoprak, s.201, 131.
1219
Mehmed Arif, s.646.
1220
Eraslan, s.296.
1221
Chirol, “The Egyptian Question”, s.58-59, 64.
1222
Tignor, s.143.
1223
Yaramış, s.123; Toll
1224
Tollefson, Modernization, s.135-137.
1225
Gleichen, s.39; Robert L. Tignor, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”,
The Journal of British Studies, V: 2, I: 2, Chicago 1963, s.143-144.
1226
Yaramış, s.125.
1227
Auchterlonie, s.57-59.
220
İngiltere’nin Mısır üzerindeki etkinliğini parlak bir şekilde yansıtan önemli simge
olmuştur. Lord Cromer bu konumuyla İngiltere’nin Mısır’daki tesirinin en çarpıcı
örneğini oluşturmuştur1228.
Lord Cromer’i önemli kılan en önemli faktörlerden birisi, şüphesiz Mısır’daki
yönetimi uzun vadeli bir programa dayalı olarak yürütmesidir1229. Zira bu plan ve
program, buradaki işleyişin gelişi güzel bir şekilde devam etmesini engellemiştir. Bu
suretle Mısır’ın malî durumunu baştanbaşa yeniden organize etmiş ve dünya ekonomisi
ile bütünleştirilmesini sağlamıştır. Bunu da kurduğu eğitim sistemi ile tahkim
etmiştir1230.
Lord Cromer, Dufferin tarafından ortaya konulan reform paketine uygun bir
politika izlemesi konusunda İngiliz hükümetinden aldığı talimatlarla Mısır’daki
politikalarını tanzim etmiştir. Lord Cromer, bu reform paketi doğrultusunda Eyalet
meclisleri, Meclis-i Şura ve Meclis-i Umumî’yi kurdurmuştur1231. Bu, bir bakıma
Mısır’da meşrutî yönetimin İngilizler tarafından yerleştirilmesi anlamını taşımaktadır.
Ancak Lord Cromer’in en önemli faaliyet alanı Mısır maliyesi olmuştur. Öncelikle Mısır
maliyesinin tanzimi işine önem veren Lord Cromer, maliyede reform dönemini başlatmış
ve bu reformlar yoluyla Mısır maliyesini yeniden tanzim etmiştir 1232. Lord Cromer,
reformların takibi ve devamını sağlamak üzere danışmanlarını kilit mevkilere getirmiştir.
Onun hazırladığı süreç, İngiltere’yi Mısır’ın gerçek hâkimi yapacak şartları sağlayacak
şekilde işlemiştir1233.
Mısır’daki İngiliz idaresi, Mısır yönetimine karşı sorumsuz, yönetimi kapsayan ve
onu yöneten bir yapıda kurulmuştur. Bu sistem tam anlamıyla Lord Cromer’in eseri
olmuştur1234. İngilizler, Mısır’ın stratejik konumu ve uluslararası dengeler açısından
hassas bir noktada bulunması dolayısıyla, Mısır’ı kendine has bir sistemle idare etmiştir.
Buna göre İngilizler, Mısır’a tam anlamıyla sahip olmamış1235 gibi görünerek Mısır’ı
1228
Dursun, s.44.
Tignor, s.147-148.
1230
Vuoto, s.549-550.
1231
Altunay-Şam, s.145.
1232
Gençoğlu, s.78.
1233
Marsot, Mısır Tarihi, s.75; Tollefson, Policing İslam, s.94-98.
1234
A.Z., s.67-68.
1235
Chirol, “The Egyptian Question”, s.55.
1229
221
“örtülü protektora/örtülü himaye” şeklinde idare etmeye çalışmıştır1236. 1914 yılına kadar
süren bu sistemin ve sürecin en önemli kişiliği şüphesiz Lord Cromer olmuştur 1237. Bu
örtülü himaye sistemi, Mısır’daki İngiliz hâkimiyetinin sağlam bir zemine oturtulmasını
sağlamıştır1238. Lord Cromer, Mısır’da kurduğu idarî sistemle, başta ordu olmak üzere,
bütün kurumlara hâkim olmuş, Mısır’ı Hıdiv ve hükümet eliyle yönetmiştir 1239. Bu
süreçte, Mısır’da son söz Lord Cromer’e ait olmuş, Mısır’ın idaresine dair herhangi bir
konuda Mısır idarecilerinden görüş alma gereğini bile duymamıştır1240. 1890’ların
sonlarına yıllara gelindiğinde Cromer bütün sistemi oluşturmuştu1241.
Hıdiv’in ve Mısır hükümetinin konumunu güçlendirecek idarî reformlara yönelen
Lord Cromer, gerçekte Mısır’daki İngiliz işgalini meşrulaştırmayı ve pekiştirmeyi
hedefleyen ince bir siyaset gütmüştür1242. Bu konuda Lord Cromer’e, Drummond Wolff
ve Harry Boyle’nin de önemli katkıları olmuştur. Ortak amaç İngiliz hâkimiyetinin
Mısır’da kuvvetlendirilmesini sağlamak olduğundan1243 Lord Cromer’in yürüttüğü ince
siyaset, Mısır’ın İngiliz himayesi altına alınmasını kolaylaştırmıştır.
Lord Cromer bu çalışmaları yaparken, sadece Mısır’ın idarî hâkimiyet altına
alınmasıyla yetinmemiş, yeni askerî birliklerle takviye edilmesinin gerektiğine inanarak
zaman zaman Mısır’daki İngiliz askerî varlığının arttırılmasını sağlamıştır 1244. Bu
çabaların temel kaynağı ise şüphesiz, İngiliz işgalinin uzun soluklu bir proje olarak
düşünülmesidir1245.
Lord
Cromer,
Mısır’ın
İngilizleştirilmesini
sağlarken
büyük
engellerle
karşılaşmamış ve politikalarını rahat bir şekilde yürütmüştür. Mısır idaresini her geçen
gün biraz daha nüfuzu altına alan Lord Cromer, Mısır’ın gerçek idarecilerine karşı daima
üstün gelmeyi bilmiştir1246. O, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa, Abbas Hilmi Paşa ve Meclisi Nüzzâr’la giriştiği çekişme ve mücadelelerini hep kazanmış ve İngiliz menfaatlerine
karşı olacak hiçbir harekete izin verilmeyeceğini göstermiştir. Bu yüzden Mehmed
1236
Hoskins, “British Policy in Africa 1873-1877, s.144-146.
Gençoğlu, s.64.
1238
Altunay-Şam, s.145.
1239
Tollefson, Modernization, s.50-51.
1240
Mehmed Arif, s.646.
1241
Tollefson, Policing İslam, s.111-124.
1242
Gençoğlu, s.64.
1243
Dursun, s.43.
1244
Dursun, s.66.
1245
Marsot, Mısır Tarihi, s.75.
1246
Tignor, s.150-151.
1237
222
Tevfik Paşa büsbütün İngiliz kontrolü altına girmiştir1247. Hıdiv Abbas Hilmi Paşa
döneminde de bu etki artarak devam etmiş, neredeyse Hıdiv’e söz hakkı tanınmayacak
hale gelmiştir1248. Lord Cromer ortaya koyduğu politik yaklaşımlarla Hıdiv Abbas Hilmi
üzerinde tam anlamıyla nüfuz kurmuştur. Cromer’in Abbas Hilmi Paşa’ya yaklaşımı ikili
arasında ciddi bir husumetin doğmasına neden olmuştur1249. Bu yüzden Lord Cromer,
uygulamalarına karşı oluşan muhalefeti ortadan hemen kaldırmış ve bütün Mısır
idarecileri bu durumu kabullenmek zorunda kalmışlardır1250. Bu durum Mısır’ın gerçek
idarecilerinin kim olduğunu gösteren önemli işaretler olarak kabul edilmelidir1251.
Lord Cromer bir yandan Mısır’da reform hareketlerini devam ettirirken
İngiltere’nin Mısır’daki işgaline meşruiyet sağlamaya çalışmış, bir yandan da İngilizlerin
hâkimiyetini sağlamlaştırarak işgalle birlikte oldukça kötüleşen Mısır maliyesinin
düzlüğe çıkması yolunda önemli gayretler göstermiştir1252. Fakat Mısır ekonomisindeki
bu düzelme, İngiltere’nin Mısır’daki ekonomik ve buna bağlı olarak sosyal ve siyasî
çıkarlarını tehlikeye düşürmeyecek şekilde yapılandırılması ile gerçekleşmiştir. Zira
Mısır maliyesinin dış borçları ödeyebilecek bir hale getirilmesi, Mısır’a olası bir dış
müdahaleyı önleyeceğinden, bu konu Lord Cromer’in öncelikli amaçları arasında yer
almıştır. Bu yüzden Mısır’daki mâlî yapı ile birlikle iktisadî yapı da İngilizlerin amacına
uygun bir şekilde tanzim edilmiştir. Mısır maliyesinde meydana gelen bu düzelme, 1885
ve sonraki yıllarda açık bir şekilde görülmeye başlamıştır. Bu durum İngilizlerin Mısır’ı
daha fazla sahiplenmesine neden olmuştur1253. İngilizlerin buradaki reform faaliyetleri,
ticaretin1254 ve yabancı yatırımların artmasını sağlamıştır1255. Öyle ki, 1900 yılına
gelindiğinde yabancı yatırımlarında patlama olmuş, 1914 yılında Mısır’da yabancı
yatırımları toplamın % 92’sine ulaşmıştır1256. Mısır maliyesinde meydana gelen
gelişmelerin üretim ve endüstrinin gelişmesini sağlaması beklenirken, Lord Cromer’in
1247
Y.PRK.EŞA., 14/18.
Y.PRK.HR., 18/60, 11.
1249
Saad Ghazi Abi-Hamad, Duelling Perception: Bristish and Egyptian Iteractions, 1882-1919,
(Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Austin 2007, s.92.
1250
Miller, s. 3-5, 7.
1251
Adam, 39-40.
1252
Gençoğlu, s.77.
1253
Kızıltoprak, s.231.
1254
Gençoğlu, s.82.
1255
Mısır’daki gelişme Mehmed Ali Paşa döneminde başlamış, İsmail Paşa döneminde ise ivme
kazanmıştır. Ancak asıl olarak Cromer döneminde Bu durum yabancı yatırımcıların Mısır’a ilgilerinin
artmalarına sebep olacak gelişmeler yaşanmıştır. Tollefson, Modernization, s.40-41
1256
Altunay-Şam, s.244.
1248
223
Mısır’da kurduğu sömürge sistemi nedeniyle tam aksi olmuştur. Mısır endüstrisi bu
politikalar yüzünde gerilemiştir. Bunun anlamı Mısır’ın yarı sömürge olmasıdır1257.
İngilizler Mısır Meselesi’nin çözümü için Mısır’ın tarafsız olması, daha doğru bir
deyişle, Mısır’ın Osmanlı Devleti’nden koparılması gerektiğine inanıyorlardı1258. Bunun
gerçekleştirilmesi, hem Mısır’ı İngiltere’nin tam sömürgesi hâline getirecek, hem de
Mısır’a herhangi bir rakip gücün hâkim olmasını engelleyecektir1259. Lord Cromer,
İngiltere’nin Mısır’ı işgal etme nedenini açıklarken, “Biz bu lanet olası yeri gerçekten
istememiştik; ancak eğer biz almasak, bir başkası alacak ve bu da tüm güç dengelerini
bozacaktı” demişti. Bu değerlendirme büyük güçler arasındaki rekabeti göstermesinin
yanında1260, Mısır’ın tarafsızlaştırılması ve İngiltere’nin mutlak hâkimiyeti altına girmesi
gerekliliğine dair önemli bir göstergedir1261. Zaten Lord Salisbury’nin Mısır
politikalarının ucu Mısır’ı tarafsızlaştırılmasına kadar uzanıyordu 1262.
Lord Cromer, Mısır’da adlî sisteme de hâkim olmuştur. Onun tarafından başlatılan
adlî reform hareketleri, Mısır adliyesi ve Meşihat-ı İslamiye gibi önemli adlî kurumları
İngilizlerin kontrolü altına sokmuştur1263. İngilizler Mısır devlet kurumlarını bir bir ele
geçirirken; Mısır, yavaş yavaş Hindistanlaşma yoluna doğru gitmekteydi 1264. İngilizlerin
bu politikalarının doğal bir sonucu olarak Mısır yönetimi İngilizlerin Mısır’daki adlî
işlerini yürüten bir kukla mekanizma şekline bürünmüştür1265. Cromer bu yolla Mısır’da
iş görmeye başlamış, danışmanları vasıtasıyla işe doğrudan müdahale etmiştir 1266. Mısır
mahkemelerinin kontrolü için Mister Scott Hakaniye Nezâreti müsteşarlığına getirilmiş,
emri altındaki Mısır mahkemelerinin kontrolü görevini yerine getirecek teftiş heyeti
oluşturulmuştur1267. Lord Cromer, Mısır adalet yapısının bozuk olduğu üzerinden hareket
ederek,
reformları
bu
yaklaşımla
biçimlendirmiştir1268.
Scott’un
danışmanlığa
getirilmesinden sonra Mısır’da gerçek anlamda reform devri başlamıştır. Bu reformlar
1257
Gençoğlu, s.84, 77.
Y.EE., 116/64.
1259
Altunay-Şam, s.131.
1260
Güler, s.62.
1261
Hornik, s.614.
1262
Shih-Tsung, s.143-144.
1263
Altunay-Şam, s.148.
1264
Tollefson, Modernization, s.120-130.
1265
Marsot, Mısır Tarihi, s.75.
1266
Albert Hourani, “Osmanlı Islahatı ve Seçkinlerin Politikaları”, İslâm Dünyası ve Batılılaşma,
İstanbul 1997, s.109.
1267
A.MKT. MHM., 501/71.
1268
Altunay-Şam, s.147.
1258
224
vasıtasıyla Mısır adlî sistemini kontrol altına alan İngilizler, iç günvenliği de tam
anlamıyla denetim altına almış ve bu yolla da İngiliz işgaline karşı oluşan muhalefet
büyük bir baskı altına sokulmuştur1269.
Lord Cromer, Mısır üzerinde önemli bir etkinlik alanı kurarken İngiltere’nin
Mısır’ı ilgilendiren bölge politikalarını önemli ölçüde yönlendirmiştir 1270. Zira İngiliz dış
işlerinin Mısır’a dair işlerini Lord Cromer yürütmekteydi1271. İngiltere’nin Sudan,
Akabe- Taba- Tur-ı Sina ve Kızıldeniz politikalarında Lord Cromer’in etkinliği açıkça
görülmekteydi. Zaten Lord Cromer, İngiltere’nin Mısır’daki politika memuruydu1272.
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi bile zaman zaman Lord Cromer’in talimatıyla hareket
etmekteydi. İngilizlerin Sudan’daki hatt-ı hareketleri Lord Cromer’in eko-politik
çıkarımları üzerinden şekilleniyordu 1273. İngilizlerin bölge stratejilerini kontrol altına
almalarında, Lord Cromer’in diplomasilerinin önemli etkileri olmuştu1274. Sudan’ın
Mısır-İngiliz ortak yönetimine alınması, yine Lord Cromer’in tasarladığı sistem üzerinde
gerçekleştirilmiştir1275. Yine Akabe konusunda Lord Cromer’in girişim, plan ve
faaliyetleri İngiltere’nin bölgedeki etkinliğinin artmasını sağlamıştır1276. İngiltere için
Kızıldeniz’de önemli bir stratejik değere sahip olan Sevâkin’e dair İngiliz politikalarını,
yine Lord Cromer yönlendirmekteydi1277. Onun kabul etmeyeceği bir durumun dışına
çıkılamadığı da süreç içinde görülmektedir1278. Lord Cromer bölge ile ilgili politikalar
tanzim ederken İngilizlerin tam anlamıyla bölgeye yerleşmesini sağlayacak planlar
yapmakta, bu planlamalara uygun faaliyetler gerçekleştirmekteydi 1279. Tabiî ki, onun her
faaliyeti Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükmünü mümkün olduğu kadar ortadan
kaldırmaya yönelik olmuştur1280. Mısır’ın, her ne kadar İngilizlerce ilhak edilmesi hayırlı
bir iş olarak görülmese de1281, gayr-ı resmî bir şekilde İngiltere’ye ilhakını hazırlayan
1269
Gençoğlu, s.76.
Dursun, s.63.
1271
Y.A.HUS., 492/69.
1272
Y.A.HUS., 239/60.
1273
Y.A.HUS., 396/85; Y.A.HUS., 407/68.
1274
Y.A.HUS., 397/102; Y.EE., 118/3.
1275
Gençoğlu, s.102.
1276
Y.EE., 119/40; Y.PRK.ASK., 239/41.
1277
Y.EE., 118/27.
1278
Y.EE., 119/55.
1279
Y.PRK.ASK., 240/94.
1280
“Cromer’in politikası Padişah’ın Kahire’deki hükm ve nüfûzunu mümkün mertebe ibtâlden
ibaret idi” Y.A.HUS., 272/144.
1281
Y.A.HUS., 297/54.
1270
225
süreci iyi bir şekilde yönetmiştir. Ortaya koyduğu tavizsiz ve sert yönetim tarzı ve
izlediği strateji Mısır’da ortaya çıkan birkaç olayda açık bir şekilde görülmüştür1282.
Lord Cromer’in izlediği politikalar ve yürüttüğü yönetim stratejileri, onu
İngiltere’nin Mısır politikalarının en önemli simgesi haline getirmiş ve İngiltere’nin
Mısır’da etkin olmasını sağlamıştır1283. İngiltere’nin bölge politikalarını tanzim etmede
dayandığı en önemli unsur da, yine Lord Cromer olmuş, İngiltere’de hangi hükümet başa
geçerse geçsin Lord Cromer’in Mısır’daki görevine ve konumuna dokunmamıştır. Gerek
muhafazakâr hükümetler gerekse liberal hükümetlerin Lord Cromer’in çalışmalarını
tasvip ettikleri, onun uzun yıllar (1883-1907) Mısır’da kalmasından anlaşılmaktadır1284.
C- Mısır Ekonomisinde İngiliz Reformları ve Mısır’da Hâkimiyetin Maddî
Delilleri
İngilizlerin Mısır’daki reform hareketlerinde en fazla etkin ve yetkin oldukları
alanlardan biri Mısır maliyesi olmuştur. Buna İsmail Paşa döneminde kontrolden çıkan
Mısır ekonomisinin dış borçları ödeyemeyecek hale gelmesi neden olmuştur. İngilizlerin
Mısır’a müdahalesinin önünü açan süreç İsmail Paşa’nın bu yanlış politikalarının
sonunda başlamıştır. Mâlî buhran Mısır’a kredi verenlerin alacaklarını tehlikeye
düşürmüş ve yabancı müdahelesine neden olmuştu. İngilizler Mısır’ı işgal ettikten sonra,
bozulan bu mâlî yapının düzenlenmesi işine önem vermişlerdir. Öncelikli amaç, Mısır
maliyesinin, kendi borçlarını ödeyecek bir seviyeye getirilmesi olmuştur. İngilizler bu
konuda yeterli gelişmeyi sağlarlarsa çok önemli menfaatler elde edeceklerdir. Bunlardan
en önemlisi alacaklı devletlerin Mısır maliyesi üzerindeki etkinliği azalacak, bu da
İngiltere’ye Mısır’da tek başına hareket etme imkânı verecektir. Bu yüzden İngilizler,
ekonomik vaziyeti düzeltmek için işgalden sonra hemen işe koyuldular1285. Çünkü
bozulan bu mâlî yapı, Mısır’daki İngiliz ticarî menfaatlerini de zedelemişti. Bu yüzden
de İngilizler, mâlî yapıyı düzeltmek için çalışıyorlardı1286. Çünkü ekonomik sorunları
olan bir Mısır’ın iyi bir müşteri ve iyi bir üretici olması mümkün değildir. İngilizlerin
bunun farkında olmaları dolayısıyla, ekonomik durumun düzlüğe çıkarılması için önemli
1282
Tignor, s.152-153.
Daly, s.140-141.
1284
Y.PRK.KOM., 7/19.
1285
Y.A.HUS., 471/28.
1286
Y.EE., 116/56.
1283
226
çalışmalar yapmışlardır. Lord Cromer’in mâlî danışmanı Edgar Vincent’in Mısır
maliyesindeki önemli reformları bu minvalde sayılmalıdır. Vincent’in gerçekleştirdiği
reformlar, dağınık bir durum arz eden Mısır mâlî yapısının daha merkezî bir sistem
üzerinden kontrol edilmesini sağlayacak düzeni öngörüyordu. Böylelikle mâlî yönetimin
kolaylaşması, hesapların sağlıklı yapılması, mâlî sistemin merkezîleşmesi, vergi tarh ve
tahsilinin ekonomik ve verimli hale getirilmesi, gereksiz vergi yükünün ortadan
kaldırılması
ile
sağlanacaktır
1287
halkın
daha
sağlıklı
bir
ekonomik
sisteme
kavuşturulması
. Bunların toplamı ise uluslararası bir sorun haline gelen borçların
ödenmesini sağlayacak güçte bir mâlî yapının kurulmasıydı. Çünkü İngiltere’nin Mısır’ı
işgal ettikten sonra en fazla önem verdiği şey, Mısır’ın diğer devletlerin tavassut ve
müdahalelerinden kurtarılması ve tek başına kontrolün İngilizlerin eline geçmesini
sağlayacak bir düzenin kurulması idi1288. Bu yolla İngilizler, diğer devletlerin Mısır
üzerinde herhangi bir hak iddia etmelerinin önüne geçmek istemişlerdir. Bu temel
çalışmalarla İngilizler kapitülasyonlar ve borçlar konusu üzerine yoğunlaşmışlarını ve
borçların ödenmesine dikkat gösterilmesini sağlamışlardır1289. İngilizlerin Mısır’da
gerçekleştirdiği
reformlarla, Mısır maliyesinin gelişimine
bakıldığında
önemli
ilerlemeler sağladıkları muhakkaktır1290. Lord Cromer, maliyedeki ilerlemelerin
gerçekleştirilen diğer ıslahatlarla tahkim edilmesi halinde, Mısır’ın genel durumunda
önemli bir gelişmenin sağlanabileceğini düşünmektedir. Bu ilerlemenin İngilizlere
Mısır’da büyük bir nüfuz alanı kazandıracağı ve ekonomik açıdan önemli kazançlar
sağlayacağı, Lord Cromer’in kanaatleri arasındaydı1291. Lord Cromer’in 1888 yılında
hazırlattığı rapor, maliyedeki gelişmeleri ve ekonominin borçları ödeyebilecek bir
seviyeye geldiğini göstermekteydi. Zira Mısır’ın, diğer devletlere karşı sorumlu olduğu
konularda; bu sorumluluklarını yerine getirmesi dış müdahaleyi önemli ölçüde
önleyecektir1292. Bu da İngilizlerin siyasî nüfuzunun artmasını sağlamaktaydı. Yine bu
gelişme, Mısır’daki mutsuz kesimleri de memnun ediyordu 1293. Bu da İngilizlere daha
rahat hareket etme imkânı veriyordu.
1287
Gençoğlu, s.78.
Y.PRK.MK., 4/91.
1289
Y.EE., 130/44.
1290
Güler, s.71.
1291
Kızıltoprak, s.231)
1292
Marsot, Mısır Tarihi, s.76.
1293
Y.A.HUS., 407/68)
1288
227
Mısır’daki ekonomik gelişmeleri, Lord Cromer’in hazırlattığı raporlardan daha
açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Bu raporlardaki veriler hem maliyenin geldiği seviyeyi
hem de Mısır’ın İngiliz ekonomisine eklemlenmesini göstermesi bakımından önemlidir.
Bu konuda birkaç örnek vermek sanırız yeterlidir. 1891 yılında hazırlanan raporda Mısır
maliyesinin beş yüz bin lira fazla verdiği görülmektedir1294. 1893 tarihli raporda ise
kapsamlı bir analiz bulunmaktadır. Buna göre 10 milyon 10 bin liralık gelir ve 9 milyon
550 bin liralık gider kaydedilmiş ve gelir gider dengesinde 46 bin liralık bir fazlalık söz
konusu olmuştur. Bu sene içinde tuzdan 137 bin, gümrüklerden 1 milyon 545 bin 182
liraya ulaşan bir gelir elde edilmiş, posta gelirinden 23 bin 5 yüz lira fazla verilmiş,
demiryollarından 1 milyon 619 bin gelir sağlanmış, liman ve posta vapurları geliri 149
bin lira, polis ve askeri harcamalar 678 bin lira olmuştur1295. 1897 yılı için hazırlanan
rapora göre Mısır maliyesinin gelir gider dengesi şu şekilde oluşmuştur: Bu seneye ait
tabloda 9 milyon 824 bin lira gelir, 9 milyon 322 bin lira gider hesaplanmıştır. Bu
cetvele göre Mısır maliyesi 502 bin lira fazla vermiştir1296. 1899 yılı raporunda da, Mısır
maliyesine dair tafsilatlı bilgi bulunmaktadır. Buna göre Mısır maliyesi 420 bin liralık
bir fazla vermiştir. Lord Cromer, Mısır’da mâlî gelirlerin sürekli arttığına işaret ederek
diğer alanlarda da ıslahatın devam etmesi gerekliliği üzerinde durmuştur1297. Mısır
bütçesi 1902 yılında 760 bin fazla vermiş ve 1 milyon 289 lira dış borç ödenmiş; 1903
yılında 12 milyon 464 bin lira gelire karşılık 11 milyon 720 bin lira giderle 744 bin lira
fazla vermiştir1298. 1907 yılında 14 milyon 740 bin lira gelir, 13 milyon 157 bin lira gider
dengesi oluşmuş, bütçe 1,5 milyonun üzerinde fazla vermiştir1299. Görüldüğü gibi
İngilizler Mısır’ın mâlî yapısını düzlüğe çıkartmışlar ve borçlarını düzenli bir şekilde
ödeme gücüne ulaştırmışlardır. Ancak mâlî yapıdaki reform çalışmalarının devam ettiği
görülmektedir. Eldon Grost göreve geldikten sonra sunduğu raporda ticaretin de belli bir
düzen altına alınması gerektiğini ifade etmiştir1300. İngilizler Mısır’ı işgal ettikten sonra,
Mısır maliyesinde başlattıkları reform süreci boyunca geçen 18 yılın sonunda gelirler 3
milyonun üzerinde artmış; 1 milyonun üzerinde gereksiz vergiler kaldırılmış ve dış
1294
Y.EE., 118/69)
Y.A.HUS., 298/35.
1296
Y.EE., 118/68.
1297
Y.A.HUS., 407/68.
1298
Y.A.HUS., 471/134.
1299
Y.A.HUS., 522/120.
1300
Y.A.HUS., 522/120.
1295
228
borçları düzenli bir şekilde ödeyecek hale getirilmiştir1301. Meydana gelen bu gelişmeler,
İngilizlerin Mısır’a daha sıkı bir şekilde sarılmalarını sağlamıştır. Mısır maliyesinin
tahkim edilmesi için yapısal reformlar gerçekleştirilirken ekonomik sistemi ilgilendiren
hukukî düzenlemelere de gidilmiş, yeni liberal kanunlar koyulmuş, tarımda üretimi belli
ürünler üzerine yönlendirilmiş, Avrupa ile zorunlu ticaret şartı getirilmiş, önemli
endüstri kollarında imtiyazları İngiliz tekeline alınmıştır. Bütün bunlar, Mısır
ekonomisinin büyük ölçüde İngilizlerin eline geçtiği anlamını taşımaktaydı 1302. İngilizler
bu düzenlemeleri yapmak ve Mısır maliyesine hareket alanı yaratmak için zaman zaman
borçlanmaya
gitmişler,
sağlamışlardır
1303
meselenin
hukukî
boyutunun
uluslararası
kabulünü
. 1885 yılında 9 milyonluk borçlanma Mısır maliyesinin yapılanması
için önemli işler görmüştür. Lord Cromer’in maliyede yakaladığı gelişim1304, 1900’lü
yıllarda yabancı sermayenin Mısır’a yönelmesini sağladı. 1914 yılına gelindiğinde
Mısır’daki yatırımların % 92’si yabancıların eline geçmiştir1305. Ancak bütün sömürü
sistemlerinde olduğu gibi İngilizler Mısır endüstrisinin kendilerinden bağımsız bir
şekilde gelişmesini engelleyen uygulamaları da yürürlüğe koymaktan imtina
etmemişlerdir. Bu uygulamalar başlangıç safhasında olan Mısır endüstrisine büyük
darbeler vurmuştur. Bu politikalar, Mısır’da şeker, pamuk, tütün, tekstil, sigara, cam,
içki, tuz, iplik, inşaat malzemeleri, demir-metal, porselen, çömlekçilik, ayakkabıcılık,
kıymetli taş ve sabunculuk gibi alanlarda faaliyet gösteren irili ufaklı fabrika ve
imalathanelerin kapanmasına sebep olmuştur1306. Sadrazam Cevad Paşa Şura-i
Kavanin’de yaptığı bir konuşmada, İngilizlerin Mısır maliyesinin intizamına dair
dermeyan ettikleri şeylerin doğru olmadığını, yapılan düzenlemelerin maliyeyi zor
durumda bıraktığını, halkın elinde olan birçok emlakin borçlar yüzünden bankaların
elinde rehin tutulduğunu ve işgal masraflarının halka yüklendiğini ifade etmiştir1307.
İngilizler Mısır maliyesinden işgal masrafını son kuruşuna kadar almışlar ve işgal
sırasında ölen İngiliz askerleri için ihtişamlı bir kabristan dahi inşa etmişlerdir1308.
1301
Y.A.HUS., 471/28.
Balcı, II. Abdülhamid, s.35-36.
1303
Gençoğlu, s.77.
1304
Abi-Hamad, s.93.
1305
Altunay-Şam, s.244.
1306
Gençoğlu, s.84.
1307
Y.A.HUS., 289/15.
1308
Y.A.HUS., 297/54.
1302
229
İngiltere, Mısır hükümeti ile Mısır maliyesi üzerinde denetim hakkı veren ve mâlî
yapıyı önemli bir şekilde etkileyen tedbir amaçlı ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Bu
anlaşmalar, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu etkilemiştir. Zira bu anlaşmalar,
İngiltere’nin Mısır ekonomisi üzerindeki hâkimiyetini genişletirken Osmanlı Devleti’nin
nüfuz ve hâkimiyetine halel getirmiştir. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları, Hıdiv’in
İngiltere ile ticaret mukaveleleri yapmasını “Devlet-i ‘Aliyye’nin mu’âhedât politikasına
ve Mısır üzerinde olan hukûk-ı hükümrânîsine halel getirmeyecek sûrette olması” şartına
bağlayarak, ortaya çıkacak sorunları bertaraf etmeye çalışmışlardır1309. Osmanlı
Devleti’nin böyle bir endişeye düşmesinin temel nedenini, Mısır’daki hukukunun gün
geçtikçe erozyona uğramasıyla ilişkilendirebiliriz. Zira Osmanlı devlet adamları,
devletin Mısır’daki hâkimiyetinin İsmail Paşa döneminden itibaren devam eden süreçte
her geçen gün azaldığını görmekteydiler. Bu yüzden, bu süreçte, Hıdiv’in bağımsız
hareket etmesini önlemeye yönelik girişimler sürekli gündemde olmuştur.
1309
A. DVNSMSR. MHM.d., 15/45, 73.
231
BEŞİNCİ BÖLÜM
MISIR MESELESİ VE ULUSLARARASI DİPLOMASİ
Mısır Meselesi’ni uluslararası arenadan bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Zira Mısır’ın mesele hâline gelmesi, büyük güçlerin bölge üzerindeki çıkar mücadeleleri
ile yakından ilgilidir. Çünkü bu çıkar mücadeleleri, Mısır’ın Osmanlı toprağı olmasını
sorun haline getirmiştir. Mısır’ın İngilizlerce işgal edilmesinden sonra ortaya çıkan yeni
dengeler bölgeyi uluslararası mücadelelerin en önemli unsurlarından biri yapmıştır. Bu
da, başta İngiltere olmak üzere Osmanlı Devleti, Fransa, İtalya, Almanya ve Rusya’nın
içinde olduğu devletleri, Mısır Meselesi nedeniyle aktif bir diplomasinin içine
sokmuştur. İngiltere’nin Mısır Meselesi’ndeki konumu ve Mısır’a yerleşme politikaları
ile başlarsak meselenin mahiyeti daha da anlaşılacaktır.
I- İNGİLTERE VE MISIR MESELESİ: AMAÇLAR, HEDEFLER VE
AKILLI DİPLOMASİ
İngilizler Mısır’a el koymayı Lord Beaconsfield döneminden beri gündemlerine
almışlardı1310. Ancak Mısır Meselesi’nin İsmail Paşa döneminde aldığı şekil ve Süveyş
Kanalı’nın açılması ile Mısır’ın ele geçirilmesi aciliyet arz etmeye başlamıştır.
İngiltere, Mısır’da ortaya koyduğu politikalarını, Hindistan’daki sömürge sistemini
korumak amacını üzerine yürütmüştür1311. İngilizlerin Mısır’da taviz vermez bir tutum
sergilemeleri, bu tutucu politikalarının bir gereği şeklinde tezahür etmiştir. Zira
İngilizlerin, Mısır ile ilgilenmeye başladıklarında, Hindistan’a karşı oluşabilecek
tehditlere karşı önlem almak üzere, politik refleks geliştirdikleri görülmektedir1312.
İngiltere bu politikaları geliştirirken diğer güçlerin bölge üzerindeki politikalarını göz
önünde tuttukları görülmektedir1313. Bu da İngilizleri çok yönlü politik stratejiler
geliştirmek zorunda bırakmıştır. İngilizler Mısır’a dair politikalar geliştirirken birçok
1310
1311
Mahmud Muhtar, s.66.
Öke, s.113.
Y.EE.d., 1185, 19.
1313
Miller, s.8-11.
1312
232
unsuru göz önünde tutan bir diplomatik düzlem benimsemişlerdir. İngilizlerin dikkate
aldığı unsurlar Süveyş Kanalı, Sudan Meselesi, Akabe Meselesi gibi Mısır’ın stratejik
konumunu güçlendiren ve burayı önemli kılan stratejik, ekonomik ve siyasî meselelerdi.
İngilizlerin Mısır üzerine dikkatlerini vermeye başlaması, şüphesiz ki, Süveyş
Kanalı’nın gündeme girmesi ile yakından ilgilidir. Süveyş Kanalı İngilizlerin Mısır’da
müdahil olmasını neden olan, arkasından burayı işgal etmesini ve burada kalıcı
olmasında Sü en önemli etken olmuştur. Daha 1868 yılında, Süveyş Kanalı açılmadan
önce, Charles Dilke kanalın İngiltere için anlamını ifade ederken “Kanal, evimizin
yoludur. Burayı kaybetmek Hindistan ve Çin ticaretinin bizler için ölümcül sonuçlarının
ortaya çıkması anlamına gelir” cümlelerini sarf etmiştir. Yine Gladstone, Lord Ripon’a
gönderdiği bir mektubunda “Mısır’ın ve kanalın İngiliz çıkarları için ne denli önemli
olduğunu, İngiltere’nin bu çıkarları için Mısır ile ilgilenmesi gerektiğini” ifade
etmiştir1314. Bu cümlelerin anlamı, Mısır’ın mutlak suretle ele geçirilmesiydi. Süveyş
Kanalı 1869 yılında açıldıktan sonra daha dikkatli bir dış politika izleyen İngiltere,
Mısır’a dair planlarını daha somut gerekçelere dayandırmaya çalışmıştır. Hindistan’a
hâkim olmak, küllî bir politika yürütülmesini gerektirdiğinden İngiltere, Mısır’ın Hint
Yolu’nun ana kontrol noktası olması dolayısıyla, başka bir devletin hâkimiyetine
girmemesi için büyük çabalar harcamıştır. Bu çabalar, diğer devletlerin Mısır’da nüfuz
kurmasının önüne geçilmesi ve böylelikle burada İngiliz nüfuzunun kurulması şeklinde
özetlenebilir. Bu yüzden İngiltere, güttüğü dış politika ile kendini ele vermeyecek bir
uluslararası ilişkiler düzeneği oluşturmuştur. Ancak İngiltere’nin bu politikalarının
somut sonuçlar ortaya çıkarmaya başlaması, diğer devletlerin dikkatini bu yöne
vermelerine sebep olmuştur. Başta Fransa olmak üzere diğer devletler, İngiltere’nin
politika ve girişimlerini takip etmeye başlamışlardır. İngiltere ise Mısır’da kendisine
rakip olarak ortaya çıkacak hiçbir güce müsamahalı bir yaklaşım sergilemeyeceğini,
yürüttüğü
politikalarla
göstermiştir.
İngiltere’nin,
Fransa’nın
Süveyş
Kanalı
diplomasisindeki politikalarına yaklaşımları bunu açık bir şekilde göstermiştir.
Süveyş Kanalı diplomasisini Mısır üzerinden okuduğumuz takdirde, İngiltere’nin
buradaki varlığını daha gerçekçi bir şekilde anlamlandırabiliriz. Mısır’daki İngiliz
varlığı, müdahalesi ve işgali bu konunun temel kanıtlarıdır. Lord Cromer’in “biz bu
1314
Karaca, s.447.
233
lanet olası yeri gerçekten istememiştik, ancak eğer biz almasak, bir başkası alacak ve bu
da tüm güç dengelerini bozacaktı” şeklindeki açıklamaları bu kanıtların politik
uzanımlarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Mesele, sömürge yarışlarını en önde
bitirmek meselesidir ve bu da İngiltere’nin Mısır’daki varlık sebebini ortaya koyan
önemli bir ikrardır. Zeynep Güler bunu, “Bu görüşe göre Uzak Doğu’nun ana yolu
üzerinde bulunan Mısır artık Avrupa’nın bir parçası olabilir. Burada Mısırlı olmayan
büyük bir Avrupalı nüfus yaşamaktadır, büyük bir Avrupa sermayesi bu ülkeye
gömülmüş durumdadır. Avrupalıların hakları ve ayrıcalıkları özenle korunacak, daha da
önemlisi karmaşık sorunları çözmek üzere teknik donanım ve bilgi aktarılacaktır”
şeklinde değerlendirmektedir1315. Buna göre Mısır, stratejik hamlelerin satranç tahtası
olarak önemli bir mücadele alanıdır.
Mısır’ın 1798 yılında Fransızlar tarafından işgal edilmesi, İngilizlerin bölge
üzerindeki politikalarını yeniden tanzim etmesine neden olmuştu. Yeniden tanzim edilen
Akdeniz muvazenesi politikaları, Osmanlı Devleti’nin bölgede bekçi konumuna düşmesi
sonucunu doğurdu. Buna göre, Mısır, uygun zamanın gelmesine kadar Osmanlı
Devleti’nde kalmalı, zamanı geldiğinde onun elinden alınmalıydı. Çünkü Mısır Akdeniz
dengesi için önemli bir yere sahipti. El değiştirmesi Akdeniz’deki dengeleri alt üst
edecektir1316. 1798’de başlayan sürecin birinci aşaması, Osmanlı Devleti’ne böyle bir rol
çizmişti. O zaman için İngiliz çıkarlarına en uygun olanı, bu görünüyordu 1317. Kraliçe
Victoria, “Mısır’da hem Hindistan sömürgemizin güvenliğini ve hem de doğuda
üstünlüğümüzü sağlayacak bir pozisyona sahip olmamız kesin bir zorunluluktur”
diyerek kendileri için Mısır’ın uluslararası konumuna işaret etmişti. Aynı şekilde,
Mısır’ın gayri resmî bir şekilde İngiltere’nin olması gerektiği fikri Gladstone tarafından
dillendirilmişti1318.
Çünkü
Mısır
uluslararası
bakımdan
hassas
bir
noktada
bulunmaktaydı. Mısır’ın bu durumu, Hindistan gibi bir sömürge ülkesi olmasının önünde
engeldi ve İngiltere’yi başka bir çözüme götürmüştü. Buna örtülü himaye deniyordu 1319.
İngiltere Mısır’ı dolaylı yoldan kontrolü ve egemenliği altına almak gerektiğini
düşünerek böyle bir usulü benimsemişti. İngiltere’nin bu şekilde hareket etmesi, yani
1315
Güler, s.62.
Y.A.HUS., 248/8.
1317
Karaca, s.408.
1318
Altunay-Şam, s.130.
1319
Gençoğlu, s.64.
1316
234
Mısır’ı resmî bir surette hâkimiyeti altına almaması ona önemli avantajlar vermiştir.
Çünkü burada sadece İngilizlerin menfaatleri bulunmuyor, diğer devletler de aynı
menfaatleri gözetiyordu. Örtülü himaye, İngiltere’nin, hem Mısır’da istediklerini rahat
bir şekilde gerçekleşmesini hem de diğer devletlere onların menfaatlerini gözetir bir
politika güttüğü izlenimi yaymasını sağlamıştır1320. Böylelikle doğudaki sömürge
topraklarının geleceğini garanti altına almasında önemli avantajlar vermiştir.
İngilizler Mısır’da daha açık bir işgal ve ilhak siyaseti gütmüş olsalardı diğer
devletlerin daha açık tepkilerine neden olabilirlerdi. İngilizler bunu, Süveyş Kanalı
açıldıktan sonra ortaya çıkan siyasî durumdan anlamışlardı. İngiltere, Hindistan yolunu
tehlike altına sokma ihtimali karşısında diplomatik manevralarla Fransa’nın bu
konumunu zayıflatarak Hindistan yolu üzerindeki riskleri bertaraf etmeye çalışmıştır1321.
İngiltere Hindistan yolunun emniyetini Akdeniz muvazenesinin önemli bir unsuru olarak
gördüğünden, 4 Haziran 1878 tarihinde, Osmanlı Devleti’nin zor durumunu kullanarak
Sultan II. Abdülhamid’i Kıbrıs Anlaşmasını imzalamak zorunda bırakmıştır1322. Çünkü
Kıbrıs, Süveyş’in, dolayısıyla da Hindistan yolunun emniyeti bakımından kilit bir
noktada bulunuyor1323, İngiltere’yi besleyen deniz ticaret yollarının ve pazarlarının
üzerinde yer alıyordu1324. İngiltere’nin, Hindistan yolunun tam güvenliği için tanzim
ettiği diplomasi anlayışı 1325, Mısır’ı işgal etmesine önemli gerekçeler sağlarken, Süveyş
ve Mısır’da kontrol ve nüfuz bölgesi oluşturmasını ve bölgedeki konumunu daha da
güçlendirmesini sağlamıştır. Fransa ve Rusya, İngiltere’nin bölgedeki uluslararası
dengeleri kendi çıkarlarını garanti altına alacak şekilde tanzim ettiğini düşünüyor, kendi
çıkarlarını sağlamak için müdahaleci bir diplomasi anlayışı benimsiyorlardı. Özellikle
Fransa, İngiltere’nin bölgede tanzim ettiği dengelerin Mısır’da oluşturduğu ekonomik ve
siyasî menfaatlerinin bir bir ortadan kaldırdığını görüyordu. İngiltere de bu durumun
farkında olduğundan, Fransa’yı sabit bir durumda tutmak için akıllı bir diplomasi
yürütüyordu. İngiltere’nin bu temkinli siyaseti, Fransa’yı, sömürge yarışında en büyük
1320
Reid, “Cultural Imperialism and Nationalism”, s.62-63.
Eraslan, s.161-162.
1322
Nejla Günay, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni
Olaylarına Etkisi” Akademik Bakış, C: I, S: I, Ankara 2007, s.117.
1323
Y.EE., 4/26; “[İngiltere] Akdeniz’i ve kendi ana sömürgesi olan Hindistan’ı emniyete almak
için Kıbrıs’ı bir “kale” olarak elde etmeye bakmıştır” Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”,
s.305.
1324
Aksun, s.164.
1325
Y.EE., 116/72, 3.
1321
235
rakibi olarak görmesi gerçeğine dayanıyordu. Fransa’nın Tunus’u 1881 yılında işgal
etmesi İngiltere’ye, bu rakibine karşı daha temkinli bir siyaset yürütmesi gerektiğini
öğretmişti. Bu işgal aynı zamanda İngiltere’nin Mısır’a yerleşmek için elini
güçlendirmiştir. Çünkü Fransa’nın Tunus’taki varlığı İngiltere’nin Mısır’daki varlığı
konusunda pazarlık şansını arttıracaktır1326. İngilizlerin, Fransa’nın Tunus’u işgal
sürecine tepkisiz kalması, onların bu yaklaşımıyla açıklanabilir1327. Fransa’nın Tunus’u
işgal etmesi İngiltere’nin Mısır’ı işgal etme ve Mısır’daki durumunu netleştirmede
etkileri olmuş ve Fransızların bu işgalinin İngilizlerin Mısır işgalini tetiklemiştir. Zaten
İngiltere’nin Mısır’ın işgaline gerekçeler oluşturmak için çalışmalar yürütürken
başladığında, Fransızların Tunus’taki konumunu göz önünde tuttuğunu görmekteyiz1328.
Mehmed Kâmil Paşa, İngiltere’nin Mısır’da harekete geçmesini, Fransa’nın önce
Cezayir daha sonra da Tunus’u işgal ederek Akdeniz muvazenesindeki konumunu
güçlendirmesine ve Mısır’ın da işgal edilebileceği endişesine bağlamaktadır 1329. Bu
yüzden İskenderiye’deki Maltız olaylarını bahane ederek Mısır’ı işgal etmek için
harekete geçtiği kanaatine varılabilir1330. Fransızlar Tunus’u işgal ettikten sonra Mısır’ı
daha açık bir hedef olarak önüne koymuştu. İngilizler de Fransızların bu düşüncelerinin
farkındaydı ve Mısır’ı Fransızlardan önce ele geçirmek istiyordu. Tunus’un işgali her iki
devlet için bir mebde’ olmuştu1331. Sonraki süreçte gerçekleşen diplomasi ve
yaklaşımlar, Fransa’nın Tunus’u, İngiltere’nin de Mısır’ı işgallerinin danışıklı dövüş
olduğu şüphelerini arttırmıştır1332.
İngiltere, Mısır’ı işgal etmesine uluslararası devletler sisteminde meşruiyet zemini
oluşturmak için buradaki işgalin, kendi özel menfaatlerini sağlamaya yönelik bir hareket
olmadığını, umum Avrupa menfaatlerinin gözetilerek gerçekleştirildiğini açıklamıştı 1333.
Zaten işgal öncesi ve sırasında İngiltere’nin ortaya koyduğu diplomasi, Mısır
Meselesi’ni, İngiltere’ye ait bir iş haline getirmişti. Özellikle İstanbul’daki Sefirler
Konferansı’nın başarısızlığı bunu sağlamada önemli bir işlev görmüştür 1334. Avrupa’ya
1326
Karaca, s.432.
Aksun, s.229.
1328
Y.EE., 116/63.
1329
Y.EE., 116/63.
1330
Y.EE.d., 1018.
1331
Y.PRK.MK., 1/59.
1332
Y.EE., 116/62.
1333
Y.PRK.EŞA., 24/15.
1334
Haslip, s.197.
1327
236
verilen teminatlar ise İngilizlere Mısır’da zaman kazandırmaktan başka, diğer devletler
lehine herhangi bir durum yaratmıyordu. İngiltere’nin konferans sürecinde ortaya
koyduğu
diplomasi
etkinliği,
diğer
devletlerin
buna
karşı
güçlü
gerekçeler
sunamamalarını sağlayacak nitelikteydi. Mısır’daki İngiliz varlığına en büyük direnç
Fransa’dan gelmekle birlikte1335, bu, İngilizlerin Mısır’daki faaliyetlerini durdurmada
caydırıcı bir etken olmamış, İngiltere’nin konumunda herhangi bir değişiklik meydana
getirememiştir.
İngilizler 1882’de, Mısır’ı işgal ettikten sonra, buradaki konumuna meşruiyet
sağlamak yolunda diplomasi yürütürken, burada kalıcı olmak için önemli atılımlar
gerçekleştirmişlerdir1336. Bu atılımlarla Mısır’ın bütün idarî, malî ve askerî kurumlarında
İngiliz etki ve nüfuzu yerleşirken; Mısır’ın İngiltere tarafından ilhakını hazırlayan bir
süreç de yönetilmiş oluyordu. Islahat adı altında Mısır’daki teşkilatlanmayı yeniden
düzenlemek isteyen İngilizler, burada yerleştirdikleri nüfuzlarını daha uzun zamanlar
devam ettirecek vesaiti sağlamayı amaç edinmişlerdir. Tabiî ki, bu durum, İngilizlerin
Mısır’daki ikamet müddetini uzatacaktır1337. İngilizlerin bu faaliyetleri, onların, burayı
hiçbir zaman terk etmeyeceklerini göstermektedir. Bu konuda Avrupa basınında
yayınlanan haber ve yorumlar bunu destekler niteliktedir. Buna göre, İngilizler, Mısır
üzerindeki menfaatler temin edilene kadar, burada kalacaktır1338. İngilizlerin buradan
çıkmayacağı, Osmanlı devlet adamları tarafından dillendirilmiştir. İngiliz askerinin
Mısır’dan tahliye edilmesi konusunda en büyük denge unsuru olan Fransa’nın,
İngiltere’yi “Mısır’dan cebren çıkarmak iktidarına mâlik olmaması” inancı da, 1890’lı
yıllarda, iyice yerleşmeye başlamıştır1339. İngiltere’nin Mısır’daki varlığını olağan bir
hale getirmesi, İngiliz diplomasisinin en önemli başarısı olmuştur. Çünkü İngiltere
burayı tek başına işgal ederek önemli bir tepki cephesinin karşısında kalmıştı. Başta
Osmanlı Devleti olmak üzere, diğer büyük devletler, bu işgale ciddi tepkilerde
bulunmuşlardı. İngiltere yürüttüğü akıllı, kararlı ve sabırlı diplomasi ile bu tepkileri en
alt dereceye kadar indirerek Mısır’daki İngiliz varlığını normalleştirmiştir.
1335
Güler, s.62.
Miller, s.5-7.
1337
Y.PRK.EŞA., 9/88.
1338
Y.EE., 140/23.
1339
Y.EE., 116/68.
1336
237
A- İngiliz Diplomasisi ve 5 Kasım 1885 Mukavelenamesi
Hasan Fehmi Paşa, İstanbul’a döndükten sonra, İngiltere’de kabine değişikliği
meydana gelmiş, Gladstone hükümeti güvensizlik oyu ile düşürülerek 23 Haziran 1885
tarihinde, Lord Salisbury hükümeti iktidara gelmiştir. İngiltere’de meydana gelen kabine
değişikleri Mısır Meselesi’nin sürüncemede kalmasının önemli sebepleri arasında yer
almış ve özellikle diplomasi alanında tıkanmalara sebep olmuştur1340. Bu yüzden, bu
kabine değişikleri de, Mısır Meselesi’ne yansımıştır. Mısır’ın işgalinden bu yana
yapılmış olan bütün müzakere ve girişimler bir sonuç vermemişti. Bu durumu bilen Lord
Salibury, Osmanlı Devleti’ni İngiltere’ye yaklaştırmak için Mısır’ın İngiliz askerinden
tahliyesine dair bir anlaşma yapmaya karar vermiş, bu konuda, İstanbul elçisi Sir Henry
Drummond Wolff’u görevlendirdiğini açıklamıştır1341. Salisbury’nin bu kararının
ardından, Bâbıâli de, görüşmeleri yürütmek üzere, Hariciye Nâzırı Asım Paşa ile Evkâf
Nâzırı Mehmed Kâmil Paşa’yı tayin etmiştir1342. Drummond Wolff ise bu müzakereleri
W. White ile birlikte sürdürecektir1343. İngiliz hükümeti, Drummond Wolff’a, Mısır
Meselesi’nin çözümü için işbirliği istemek görevini vermiştir. Drummond Wolff bu
görevi yerine getirirken İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi için bir zaman tayinine
zemin hazırlamayacak ve diğer devletlerin tahliye konusunda bir söz söylemesine imkân
bırakmayacak bir anlaşma gerçekleştirecektir1344. Lord Salisbury Drummond Wolff’a,
Osmanlı Devleti ile diplomasilerinde stratejiyi üç nokta üzerinde yoğunlaştırması
talimatını vermiştir. Bunlar, İngilizler Mısır’dan çıkmak zorunda kalırsa, Mısır’da,
Avrupalı devletlerden daha fazla kazanç sağlanmalı; İngiltere’yi uluslararası alanda
yalnız kalmaktan kurtaracak bir diplomasi sergilenmeli ve Mısır konusunda İngiltere
aleyhinde oluşan muhalefet zayıflatılmaya çalışılmalıdır. Bu görev ve stratejilerle
İstanbul’a gönderilen Drummond Wolff, yolda birtakım diplomatik girişimler ve durum
tespitleri yaparak, 22 Ağustos 1885 tarihinde, İstanbul’a gelmiştir1345. Sultan II.
Abdülhamid İngiliz elçiyi bir hafta beklettikten sonra kabul etmiştir. Drummond Wolff
Sultan II. Abdülhamid tarafından kabul edildikten sonra müzakerelerin başlaması kararı
1340
BOENGG.d., 743, 3
Vuoto, s.546.
1342
Y.EE., 125/25
1343
Kızıltoprak, s.209.
1344
Altunay-Şam, s.193.
1345
Kızıltoprak, s.215-216.
1341
238
alınmıştır1346. Her iki devlet de müzakerelere ön kabullerle girişmiştir. İngiltere Mısır’da
stratejinin İngilizlere hizmet edecek tarzda bir anlaşma sağlamaya, Osmanlı Devleti ise
İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini bir müddete bağlayarak buradaki İngiliz askerinin
tahliyesini
gerçekleştirecek
bir
anlaşma
yapmaya
çalışmaktaydı.
Başlangıçta
görüşmelerin seyri olumlu görünüyordu. Ancak iki devlet de anlaşmadan murad
ettiklerini sağlamaya gayret ettiklerinden, görüşmeler olumlu seyrinden uzaklaşmıştır.
Said Paşa bunu şu şekilde aktarmaktadır: “Drummond Wolff’un özel görüşmemizdeki
tavrı çok daha iyiyken, toplantılar ilerledikçe delegeler doğrudan doğruya makam-ı
saltanatdan aldıkları emirler uyarınca davranmaya başladıkları için, görüşmeler
başlangıçtaki mecrasını yitirdi”1347. Çünkü her iki taraf da istediklerini elde etmek için
müzakerecilerine sürekli talimatlar göndermişlerdir. Bu da, ortak noktada buluşmanın
önünde önemli bir engel olmuştur. Ancak Osmanlı Devleti, hukuken ve fiilen kendi
topraklarının başka bir devlet tarafından işgal edilmesinin geçerli bir sebebe istinad
etmediğini ve bu konuda haklı olan taraf olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden Mısır’da
bulunan İngiliz askerinin bir an önce tahliyesini sağlayan bir anlaşmada ısrar etmişti 1348.
Görüşmelerin seyri de bu ısrarlar ve karşı çıkışlarla şekillenmiştir. Müzakere sürecinde
Sultan II. Abdülhamid oldukça aktif bir rol almaya çalışmış, müzakerelerin seyrini
sürekli takip etmiş, bu yüzden bu müzakerelerde geçici bir çözümü uygun görmemiştir.
Müzakerelerin ikinci celsesinde düzenlenen protokole, meseleye kesin bir istikamet tayin
etmediği; bunun da devlete yeni sorumluluklar yükleyebileceği endişesiyle karşı çıkmış
ve bu protokolün imzalanmasına izin vermemiştir1349.
Drummond Wolff bu müzakerelerden bir netice almak için esaslı bir diplomasi
uygulamıştır. Bu yüzden bu müzakereler öncesinde yapılmış tahliye diplomasisinde
Osmanlı Devleti’nin başta kabul edip sonra karar değiştirdiği konuları da tekrar
gündeme getirmiştir. Böylelikle kendileri için uygun bir anlaşma yapmak için zaman
kazanmaya çalışıyorlardır. Osmanlı murahhasları da aynı şekilde bu müzakerelerde kesin
bir sonuç almak için çalışıyordu. Bu müzakerelerde iki devlet de kendi taleplerini
muhatabına kabul ettirmeye çalışıyordu. Sonunda iki devletin kabul ettiği genel esasları
içeren bir mukavele düzenlenmiş ve 24 Teşrinievvel 1301/5 Kasım 1885 tarihinde
1346
Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.103.
Çağalı-Güven, s.250.
1348
Kızıltoprak, s.216-217.
1349
Ragıb Ragıb-Rauf Ahmed, 1334: 103-104.
1347
239
imzalanmıştır1350. Bu mukavele ile karar altına alınan maddelere göre: Her iki devlet
Mısır’daki durumun tesviyesini birlikte sağlamak üzere birer komiser gönderecektir.
Osmanlı fevkalade komiseri, Sudan’da asayiş ve huzuru sağlamak üzere alacağı
tedbirleri Mısır Hıdivi veya onun tayin ettiği bir memur ile anlaşarak tespit edecek ve
alınan tedbirlerden İngiliz yüksek komiserini haberdar edecektir. Karar altına alınan
tedbirler İngiliz komiserinin katılımıyla işbirliği içinde yerine getirilecek ve iki büyük
komiser Mısır Hıdivi ile birlikte Mısır ordusunu nizama koyacaklartır. İki Yüksek
Komiser, Hıdiv ile birlikte Mısır’ın bütün idarî birimlerini inceleyecek ve verilmiş
fermanlar dairesinde lazım gelen değişiklikler yapılacaktır. Hıdiv’in devletlerle yapmış
olduğu anlaşmalar, padişahlar tarafından verilmiş fermanlara aykırı olmamak şartıyla,
Osmanlı Devleti tarafından kabul edilecektir. İki Yüksek Komiser, Mısır hududunda
emniyetin sağlandığından, Mısır’da idarenin iyi işlediğinden ve bunun devamının
getirildiğinden emin olduklarında durumu bağlı oldukları devlete bildireceklerdir.
Bundan sonra da İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi için uygun bir müddet zarfında
buradan tahliyesi konusu ile ilgili müzakerelere iki devlet tarafından başlanılacak ve
müzakelerelerden sonra bu mukavele tasdik olunacaktır. Tastiknâmeler on beş gün
içinde ve mümkünse daha önce İstanbul’da teati edilecek ve mukaveleyi imzalayan
murahhaslar tarafından imzalanıp armalı mühürlerle mühürleyeceklerdir1351.
5 Kasım 1885 / 24 Teşrinievvel 1301 tarihli mukavelenâmenin ortaya koyduğu iki
temel noktaya dikkat çekmek gerekir. Bu iki noktadan birincisi Mısır’ın mukadderatını
tayin etmede etkili ve kesin bir yön belirlenmesidir. Çünkü Mısır’ın İngiltere tarafından
işgali durumunun Osmanlı Devleti’nce tanınması yani İngilizlerin duruma meşruiyet
kazandırması ve Mısır’ı Osmanlı Devleti ile beraber yönetecekleri bir sürecin
hazırlanmasında bu mukavelenin yeri önemlidir. Osmanlı Devleti ve İngiltere Mısır
konusunda ortaya koyduğu diplomasilerinde bu mukavele etrafında hareket etmişlerdir.
İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmek için sunduğu “Mısır’ın içte ve dışta kendini
savunacak bir hale gelmesi” şartı bu mukaveleye bağlanarak Osmanlı Devleti’nin kabul
ettiği bir hâle getirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Mısır’dan İngiliz askerini tahliye etmek
için giriştiği diplomasi mücadelesinde bu mukavelenin rolü olmakla birlikte, bu
mukavele İngiltere’yi, Mısır’ı yönetme konusunda Hıdiv ve Osmanlı Devleti’ne ‘ortak’
1350
1351
Y.EE., 127/2.
Y.EE., 125/25.
240
yapmıştır. Osmanlı Devleti ise Mısır Hıdivi ile Mısır’da yürüttükleri yönetim anlayışını
ve devletin Mısır politikalarını bu ‘ortaklık’ üzerinden yürütmek zorunda kalmıştır.
1885 mukavelenâmesinin İngiltere’ye verdiği bu avantajlar yanında, İngilizler,
Mısır’dan askerlerini tahliye etmek konusunda elde ettikleri “sonuçsuzluk”la önemli bir
zaman kazanmışlardır1352. Bu aynı zamanda İngiltere’nin Mısır’dan askerini tahliye
etmek gibi bir düşünceyi taşımadığını göstermiştir 1353. Bu konuda mukavelenâmeye
koydurduğu muğlak ifadelerle konu ile ilgili, Osmanlı Devleti’ne, istediğini aldığı
inancını yerleştirmeyi de başarmış görünmektedir.
B- İngiltere’nin Mısır’da Kalıcı Olma Çabaları
İngiltere, özellikle uluslararası politikaların değişken olduğu bir dönemde,
Mısır’daki durumu nedeniyle, Osmanlı Devleti ile yeni sorunlar yaşamasına neden
olmayacak tarzda bir siyaset gütmeye çalışmaktaydı. Böyle bir politik ortamda, öncelikle
Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin, en azından tarafsızlığının sağlanması İngiltere’yi
bir miktar rahatlatacaktı. Bu mukavelenâme ile İngiltere Osmanlı Devleti ile yeni bir
anlaşma yapmak için zemin hazırlamıştır. 1887 müzakereleri ve ortaya çıkan 1887
mukavele metni, işte bu düşünce ile oluşturuldu. İngiltere bu anlaşma ile hem Osmanlı
Devleti’nin kendisine olan tepki ve çekincelerini, hem de uluslararası arenada kaldığı
rahatsız edici durumunu düzeltmeyi amaçlıyordu. Said Paşa ile Drummond Wolff
arasında yapılan müzakereler neticesinde oluşturulan bu metne göre, Osmanlı Devleti,
Mısır’daki konumundan yeni şeyler kaybetmekteydi. Bu metin, İngiltere’ye 5 Kasım
1885 tarihli mukaveleye göre daha rahat hareket edeceği bir ortam sağlamaktaydı. Lord
Salibury de bunu iyi idrak ettiğinden Drummond Wolff’a, bu metni, Osmanlı Devleti ile
yapılacak bir anlaşma metni hâline getirmesi talimatı vermiştir1354. Drummond Wolff da,
Said Paşa ile Salisbury’nin verdiği talimat uyarınca, bu metin üzerinde müzakerelere
başlamıştır1355. Said Paşa Drummond Wolff’a, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
konumunu ve İngiltere’nin buradaki geleceğini tayin etmeye yönelik teklifler sunup
bunun üzerinde müzakerelere girişirken, Mısır’ın hukuken ve fiilen hâkimi olma
1352
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.201.
Kızıltoprak, s.217.
1354
Y.PRK.MK., 3/35.
1355
Kızıltoprak, s.250.
1353
241
pozisyonu ile hareket etmiştir1356. İngiltere tarafı ise Drummond Wolff aracılığıyla takip
ettiği diplomasi çerçevesinde, İngiliz askerinin Mısır’da olabildiğince kalmasını
sağlayacak bir anlaşma metni tanzim ettirmeye çalışmıştır. Müzakerelerin sonucunda
ortaya çıkan metin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu için önemli ayrıntılar
içeriyordu. Buna göre:
Birinci madde: Mısır’a verilmiş fermanlar, bu anlaşma ile değiştirilmediği takdirde
hükümlerini koruyacaktır1357. Bu madde, Mısır’a verilmiş fermanların ahkâmının
anlaşma ile değiştirilebileceği kabulü ile tanzim edilirken Osmanlı Devleti’nin Mısır’a
dair verdiği fermanların yürürlüğünün devam ettirileceği garantisini vermektedir1358.
İkinci madde: Mısır Hıdivliği, Osmanlı Devleti’nin fermanlarla tespit ve kabul
ettiği araziyi içermektedir1359. Bu madde ile İngiltere’nin Mısır’a bağlı topraklarda
gerçekleştirmeyi düşündüğü faaliyetlerinin sınırları tayin edilmiştir. Bu maddeyi,
Sevâkin ve Masû’a gibi bölgelerde Osmanlı Devleti’ni uğraştıracak meselelerin ortaya
çıkmasını engellemeye yönelik bir tedbir olarak düşünebiliriz.
Üçüncü Madde: Berlin Anlaşması’nı imzalayan devletlerin Süveyş Kanalı’ndan
serbest geçişini sağlayacak bir anlaşma yapmak üzere bir araya gelmeleri sağlanacaktır.
Bu anlaşma, Süveyş Kanalı’nın, kanal idaresi tarafından konulan kurallara uymak ve
ücretini ödemek kaydıyla, savaşta ve barışta bütün devletlere ait savaş ve ticaret
gemilerine açık olacağını karara bağlayacaktır. Büyük devletler savaş ve barış
zamanında serbest geçişi engellememeyi ve kanal tesislerine zarar vermemeyi taahhüt
edeceklerdir. Kanal asla kapalı olmayacak, kanalda ve Süveyş ile Port Said
limanlarından itibaren üç deniz mili mesafede hiçbir şekilde savaş hukukunu ihlale ve
düşmanca hareketlere girişmeyecekleri de büyük devletlerin imzası ile karar altına
alınacaktır. Kanaldan geçişi tehdit edecek olaylar vuku bulduğunda, anlaşmayı
imzalayan devletlerin Mısır’daki diplomatik temsilcileri anlaşma hükümlerine dikkat ve
nezaret edecekleri gibi içlerinden biri tarafından davet edilmesi durumunda, Bâbıâli veya
Hıdiviyet tarafından tayin edilecek özel komiser başkanlığında toplanacak taraflar,
sorunun çözümü için hazırladıkları teklifleri Hıdiviyete sunacaklardır. Anlaşma
1356
Oded, s.109-111.
Y.EE., 121/9, 1a.
1358
Y.EE., 116/59.
1359
Y.A.RES., 49/40.
1357
242
hükümlerine göre kanaldan serbest geçişi sağlamaya çalışacaklardır. Anlaşma metninde
imzası olan devletler diğer devletleri de bu anlaşmayı imzalamaya çağıracaklardır 1360.
Bu madde ile Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığı öngörülmüştür. Bunun birkaç anlamı
bulunmaktadır: Süveyş Kanalı’nın gerçek hâkimi bulunan Osmanlı Devleti’nin bu
hâkimiyeti tam anlamıyla kullanamayarak siyasî hedeflerin gerçekleştirilmesinin önüne
geçilmiş oluyordu. Bu durum, İngiltere için önemli bir diplomatik kazanım olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin bu konudaki hâkimiyet üstünlüğü uluslararası paylaşıma açılmıştır.
Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin bu maddeyi kabul etmesi ve maddenin anlaşma
metnine koyulması, Osmanlı Devleti açısından, Süveyş Kanalı ve çevresinin devletlerin
ortak koruması altına alınması anlamına geldiğinden kabul edilebilir bir durum olarak
değerlendirilebilir.
Dördüncü Madde: İngiltere, Sudan’da karışıklıkların bertarafı ile asayişin
ikmaline ve sınır güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak Mısır ordusunun ıslahına
nezaret edecektir. Lüzum görüldüğü kadar İngiliz askeri Mısır’da bırakılacak, Mısır
ordusunun teftişine devam edecektir. İngiliz askerinin çekilmesi ve Mısır ordusunun
teftişinin sona erdirilmesi konularına ilişkin şartlar mukavelenamenin 5. maddesinde
belirlenmiştir1361.
Dördüncü maddenin en önemli sonucu İngilizlerin öne sürdüğü gerekçelerin
Mısır’da işgalin devamı için meşruiyet çerçevesi içine alınmasıdır. Bu, Drummond
Wolff’un da özellikle üzerinde durduğu bir konuydu. O, Mısır ordusunun İngiliz
subaylarının kumandasında olması gerektiğini düşünüyordu 1362. İngiltere’nin bir diğer
endişesi Fransa’nın Sudan’daki karışıklıkları fırsata çevirerek İngiltere’ye bir oyun
oynaması ihtimaliydi1363. İngiltere ise Sudan’daki karışıklıkların halledilmesine kadar
Mısır’daki devam ettirecek bir maddeyi mukavele metnine koydurmuştur. Bununla
birlikte, bu mukavele metni ile Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Mısır’daki konumunu
kabul etmiş görülüyor. Yine bu madde ile İngiltere’nin Mısır ordusunda yapılanmasını
sağlayacak şartların gerçekleşmesinin önü açılmış, İngiltere’ye, Osmanlı Devleti’nin
hukukî bir parçası olan Mısır’da, ordu üzerinden kontrol mekanizmasına nezaret etmesi
1360
Y.A.RES., 49/40.
Y.A.RES., 49/40.
1362
Y.PRK.MYD., 6/1.
1363
Y.PRK.EŞA., 5/81.
1361
243
hakkını vermiştir. Bu mukaveleyi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’dan İngiliz askerini tahliye
etmek için verilmiş büyük bir taviz olarak değerlendirilebiliriz.
Beşinci Madde: İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekiş sürecini ele almaktadır.
İngiliz askeri, antlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren üçüncü yılın sonunda Mısır’dan
çekilecektir. Eğer Mısır’da iç ve dış güvenliği tehdit eden bir hâl vuku bulur da boşaltma
işinin gecikmesine neden olursa, İngiliz askeri bu tehlikeyi, en geç iki sene içinde
ortadan kaldıracak ve hemen sonra Mısır’dan çekilecektir. Bu süreç sonunda
mukavelenâmenin geçerliliği ortadan kalkacaktır. İngiliz askeri Mısır’dan çekildikten
sonra Mısır’ın masuniyeti esasından hareket edilerek büyük devletler tarafından Mısır
sınırlarının masuniyetinin tasdikini temin edecek bir vesikayı imzaya İngiltere davet
edilecektir. Bu vesika gereğince hiçbir devlet mukaveleye ilave olan düzenlemede
belirtilen istisnaî durum olmadıkça, hiçbir şekilde Mısır toprağına asker çıkarmak
hakkına sahip olmayacaktır. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti, burada dış müdahaleye
yol açacak olayların ortaya çıkması durumunda ya da iç düzen ve güvenlik tehlikeye
girdiği zaman veya Mısır Hıdivi’nin tâbi olduğu Osmanlı Devleti’ne karşı görevlerini
yerine getiremediği ya da bundan kaçındığı takdirde, Mısır’ı askerle işgal etmek hakkını
kullanacaktır. İngiltere, bu durumda, Mısır’a asker sevkine mukavele gereği izinli olacak
ve ortaya çıkan sorunları çözmek için Osmanlı Devleti ile birlikte gerekli tedbirleri
alacaktır1364.
İngiliz subaylar, tedbirlerin alınması sırasında padişahın hukukuna uymayı
gerektirecek bütün kurallara uygun hareket edeceklerdir. İngiltere ve Osmanlı Devleti
Mısır’da askerî müdahaleyi gerektiren şartlar ortadan kalkar kalkmaz askerini
çekeceklerdir. Osmanlı Devleti belli sebepler yüzünden Mısır’a asker gönderemediği
takdirde, İngiliz askeri Mısır’da kaldığı sürece, İngiliz subayların yanında bulunmak
üzere bir komiser gönderecektir. Osmanlı Devleti ve İngiltere her ne zaman Mısır’a
asker
göndermeyi
gerekli
görürlerse,
bunu
birbirlerine
bildirecekler
ve
bu
mukavelenâmenin hükümlerine uygun bir şekilde hareket edeceklerdir1365.
1887 mukavelenâmesinin ruhunu oluşturan ve İngiltere’ye, mümkün olan en uzun
müddet Mısır’da kalma planları için gerekçeler sunan beşinci madde ile Osmanlı
Devleti, bir anlamda Mısır’daki egemenliğini İngiltere ile paylaşmıştır. İngiliz askerinin
1364
1365
Y.A.HUS., 227/79.
Y.A.RES., 49/40.
244
tahliye edilmesi sürecini takvime bağlamak amacıyla İngiltere’ye karşı diplomatik
mücadele veren Osmanlı Devleti, bu mukavele ile İngiltere’nin Mısır’daki işgal
durumunu bir kez daha kabul ederek işgale meşruiyet kazandırmış görünmektedir.
İngiltere’nin, Mısır’dan çıkmama gerekçeleri Osmanlı Devleti tarafından kabul
edilmiştir. İngiltere Mısır’ı tahliye etmek zorunda kalırsa, Mısır’daki durumunu garanti
edecek ve diğer devletleri bağlayacak bir şartı mukaveleye koymayı başarmıştır. O da,
Mısır’ın arazi dokunulmazlığı şartıdır. Mısır’a olası bir İngiliz ve Osmanlı askerî
müdahalesinden başka bir devletin askerî müdahalede bulunmasının önüne geçmek için
İngiltere tarafından teklif edildiği anlaşılan bu şartla, Mısır’a müdahale hakkını diğer
devletlere de kabul ettirmeyi amaçlamıştır1366. Mevcut durumunu iyi bilen İngiltere,
Osmanlı Devleti’nin her zaman Mısır’a askerî müdahalede bulunamayacağını
düşündüğünden, asayiş sorunlarına müdahale adı ile Mısır’a, istediği zaman tek başına
müdahale etmek hakkını elde etmiş görünmektedir. Beşinci maddede alınan kararlarla
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuku ve hükümranlık haklarını muğlak
bir şekilde geçiştirdiği görülmektedir.
Altıncı Madde: Alınan karar mucibince mukavele her iki devlet tarafından tasdik
edildikten sonra, bu durumu, iki taraf Berlin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlere
bildirecek ve daha sonra Mısır Hıdiviyyeti ile anlaşma yapmış olan diğer devletlere
iletecekler ve bu mukaveleye rızalarını açıklamaya davet edeceklerdir1367. Bu madde ile
mukavele Osmanlı Devleti ve İngiltere tarafından kabul edilip imzalandıktan sonra,
Berlin Anlaşması’nı imzalamış ve Mısır Hıdivliği ile yapılmış anlaşmalarda taraf olan
devletlerin olurunun alınması, mukavelenâmeyi daha geniş katılımlı uluslararası bir
belge niteliğine büründürmüştür. Zira bu madde, İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile Mısır
üzerinde ikili bir anlaşma yapmasından ve bu anlaşma ile önemli avantajlar
sağlamasından endişe duyarak itiraz eden devletlerin endişelerini teskin etmek ve
itirazlarının önüne geçmek için alınmış bir tedbir olarak kabul edilmelidir.
Yedinci Madde ile de mukavelenâmenin tasdiki ve teatisinin bir ay, mümkünse
daha erken bir zaman zarfında gerçekleştirilmesi karar altına alınmıştır1368.
1366
Y.PRK.MK., 3/35.
Y.A.RES., 49/40.
1368
Anlaşma metinleri ayrıca bkz: Y.A.RES., 49/40.
1367
245
1887 tarihli mukavele metninin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki mukadderatı için
önemli sonuçlara sebebiyet vereceği şüphesizdir. Bir kere, İngiltere Mısır’da üzerinde
birinci derecede hukuka mâlik bir devlet konumuna yükseliyor1369. İngiltere’nin
diplomatik ustalığının ürünlerinden biri olarak değerlendirebileceğimiz bu mukavele
metni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi’ni yönetmede tuttuğu yolun da başarılı bir
sonuç vermediğini göstermektedir. Çünkü öncelikle Mısır’ın İngiliz askerinden tahliyesi
amacını gerçekleştirmek için çıkılan diplomatik yolun oldukça sarp kayalıklardan
oluştuğunu ve daha güçlü irade ile yönetilmesi gerektirmekteydi. Osmanlı Devleti bu
mukavele ile İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini sağlamak ve fiilî işgali sonlandırmak
istiyordu. Ancak mukaveleyi yukarıda tetkik ettiğimiz üzere İngilizler Mısır’a daha
güçlü gerekçelerle yerleşecek haklar elde etmiştir. Bir kere İngiltere mukaveleye
koydurduğu maddelerle Mısır’ın kendinden başka bir gücün işgali altına girmesini
önleyecek garantilere sahip olmuştur. Mısır arazisinin masuniyeti esası İngiltere
dışındaki devletlere getirilmiş bir işgal kısıtlamasıydı. Osmanlı murahhaslarının bu
maddeyi kabul etmeleri ve mukaveleye koyulmasına muvafakat göstermelerinin, bu
maddeyi bütün devletleri kapsayan bağlayıcı bir karar olarak yorumlamalarından
kaynaklandığı görülmektedir. Mehmed Kâmil Paşa, mukaveleyi mütalaa ederken bu
duruma dikkat çekmiştir1370.
Mukavele metni imzalanırsa İngiltere’ye, Nil Vadisi’ne müdahale etmek
konusunda, uluslararası alanda meşru bir dayanak kazandıracaktır. Çünkü beşinci madde
ile İngiltere, Mısır’a yerleşmek ve sömürge hedeflerini gerçekleştirmek için hukukî bir
zemin oluşturmuştur. Mukavelenâmenin imzalanmasından itibaren geçecek üç yılın
sonunda Mısır’ı terk edeceği, ancak o tarihlerde içten ve dıştan tehlikeli bir durum ortaya
çıkarsa ve bu da tahliyenin tehirini lüzumlu hale getirirse İngiliz askeri bu tehlikenin
bertaraf edilmesinden sonra Mısır’ı boşaltacak; bu boşaltma süreci iki yıldan fazla
olmayacaktır1371. İngiltere, 1887 mukavele metnine bu maddeyi ekleyerek tahliye
konusunu belirsiz bir geleceğe atıp kesin bir tarih vermek yükümlüğüne girmekten
kurtulmuştur. Aslında İngilizler bu konuda Fransızlarla uzlaşmıştı1372. İngilizler Mısır’da
kalmak için öne sürdüğü gerekçeleri metne aldırarak bu gerekçeleri Osmanlı Devleti’nin
1369
Y.EE., 126/36.
Y.EE., 126/36.
1371
Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.203.
1372
Cannon, “Nubar Pasha”, s.482.
1370
246
gözünde meşru bir hale getirmişlerdir. İngiltere, Mısır’da Osmanlı padişahının haklarını
tanıyıp varlığının devamını sağlama sözü verse de, Mısır’daki İngiliz askerinin varlığı
bizatihi bu hakların çiğnenmesinden başka bir şey değildi. Yeni bir mukavele hazırlanıp
imzalanmadıkça İngiltere bir yolunu bulup iki yılı denetim adı altında toplam 5 yıl daha
Mısır’da kalma işini garanti altına almış olacaktı. Rosebery’ye göre bu mukavele
“İngiltere hiçbir zaman bir fayda ve karşılık tasrih ve tayin etmeksizin Mısır’ın müddet-i
kalile zarfında tahliyesini istilmalden ibarettir”1373. Ancak İngiltere bu mukavele ile
tahliye
konusunu
oluşturmuştur
1374
göndermiştir
1375
kendi
önceliklerine
göre
ayarlamayı
başaracak bir
metin
. Said Paşa anlaşmanın imzalandığını bildiren bir yazıyı mabeyn’e
.
C- 1887 Mukavele Metni: İtirazlar ve Yeni Politika Tayinleri
Mukavele metni hazırlanıp imza aşamasına geldikten sonra artık bütün mesele
Sultan II. Abdülhamid’in mukaveleye yaklaşımının ne olacağı konusuna kalmıştı. Zira
mukavelenin
Sultan
II.
Abdülhamid
tarafından
bir
çırpıda
imzalanacağı
düşünülmüyordu. Çünkü yukarıda da incelendiği üzere, mukavelenin, İngiltere’nin
Mısır’daki fiilî işgal durumu ile ilgili herhangi bir değişiklik getirmediği, hatta birkaç
noktada İngilizlerin Mısır’daki durumunu tahkim ettiği görülmektedir. Osmanlı tarafı bu
mukavele ile Mısır’daki fiilî işgali sona erdirecek süreci takvime bağlamayı
düşünüyordu ve bu esasa göre bir politika tayin ediyordu. Ancak mevcut mukavele bunu
sağlamak yerine durumu daha da ağırlaştırmıştı. Bu anlamda Drummond Wolff hatasız
bir müzakere gerçekleştirerek Osmanlı tarafından gelen bütün taleplerin büyük bir
kısımını karşılıksız bırakmıştır1376. Bu nedenlerle Sultan II. Abdülhamid, bu mukavele
metnini imzalamak taraftarı görünmüyordu.
Sultan II. Abdülhamid’in bu mukavelenâmeyi imzalamak istememe sebeplerini
birkaç başlık altında toplayabiliriz. Bunların ilki, “hukûk ve menâfi-i saltanat-ı seniyyeye
mugâyir” olmasıdır1377. Bunun yanında Fransa ve Rusya’nın Osmanlı Devleti
nezdindeki baskı ve tehditlerinin Sultan II. Abdülhamid’in bu mukaveleyi imzalamaktan
1373
Y.A.HUS., 278/8.
Gençoğlu, s.96; Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.204.
1375
A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 86.
1376
Y.A.RES., 38/8.
1377
İ.MTZ.(05)., 26/1301.
1374
247
kaçınmasında etkileri olmuştur1378. Zira bu mukavele metni Avrupa nazarında da büyük
bir önemi haizdi1379. Fransa ve Rusya’nın bu konudaki itirazları bu öneme binaen ortaya
çıkmıştır. Çünkü her iki devlet de 1887 tarihli mukavevele metninin mevcut hâlinin
kabullerine mazhar olmayacağını düşünüyordu1380. Fransa’nın İstanbul elçisi Mösyö
Kambiyo bu mukavele için Mısır’ın ilâ-nihâye işgâli esbâbının istihsâli için bir
desîseden ibâret idi, değerlendirmesini yaparak İngiltere’nin zaman kazanmaya ve
meseleyi geçiştirmeye çalıştığını ifade etmişti. Ona göre şu hususlar gözden
geçirilmelidir: Mukavelenâme Osmanlı padişahının Mısır’daki saltanat hukukunu teyit
ve tasdik eder hâle getirilmeli ve mukavelenin imzası tarihinden itibaren bir sene
sonunda tahliye şartlarının kesin bir şekilde tanziminde Osmanlı Devleti ile İngiltere
arasında bir mukavele imzalanmalıdır1381. Mısır içten ve dıştan gelecek bir tehlike ile
karşı karşıya kalıp bu mukavelenâmenin tanziminin ertelenmesine sebep olursa, Osmanlı
Devleti Mısır’a asker sevk edecek, İngiltere ile anlaşarak gerekli tedbirleri alacak ve
Mısır’da ortaya çıkan tehlikenin ortadan kaldırılmasından sonra Osmanlı ve İngiliz
askeri aynı zamanda Mısır’dan çekilecektir1382. Fransa mukavelenâmenin özellikle
beşinci maddesine karşı çıkmıştır. Mehmed Kâmil Paşa’ya göre, Fransa’nın mukaveleye
itirazının temel nedeni, ileride fırsat zuhur ettiği takdirde, Cezayir ve Tunus gibi Mısır’ı
da işgal etmek imkânını yakalamak; bu olmazsa Mısır’ı İngiltere ile birlikte idare etmek
niyetindeydi1383. Zaten Fransa mukaveleyi doğru da anlamamıştı1384. Fransız sefir
Bâbıâli’ye gelerek mukavelenâmenin beşinci maddesinde İngiltere’ye, Mısır’a tekrar
asker sevk etmek üzere yetki verilmesine Fransa’nın itirazlarını iletmek için
görevlendirildiğini belirtmiştir1385. Çünkü Fransa, İngiltere’nin Mısır’daki mevkiinin
geçici olduğunu düşünüyordu. Bu minvalde Montebello, bu meselenin iyi bir şekilde
halledilmesi için Fransa’nın Osmanlı Devleti ile olan dostane ilişkilerinin muhafazasını
önemsemekteyiz. Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi işinin İngiltere ile Osmanlı
Devleti arasında dostane ve açık bir mukavele ile yapılmasını arzu etmektedir şeklinde
açıklaması örnektir. Mukavele mevcut hâli ile İngiltere’ye sadece Mısır’ın hâkimiyetine
1378
Hornik, s.619-620.
Y.A.HUS., 203/26.
1380
Y.EE., 116/62.
1381
Y.A.HUS., 265/116.
1382
Y.EE., 121/3.
1383
Y.EE., 116/62.
1384
Y.EE., 116/63.
1385
Y.EE., 126/22.
1379
248
iştirak hakkını vermiyor, aynı zamanda İngiltere’nin bundan istifade ederek Mısır’ı
himayesine almasına kapı açıyordu 1386. Fransızlara göre bunun bir diğer anlamı,
“Bahrisefid muvâzenesini ihlâl” olduğundan mukavele metninde İngiltere’ye verilen
salahiyetlerin Fransa tarafından katiyen kabul edilmeyeceği, tekrar beyan ediliyordu1387.
Yine Fransa, Mısır ordusunun İngiliz subaylarınca yönetilmesi meselesini kabul
olunamaz olduğu şeklinde açıklamış ve Osmanlı Devleti bu konuda sebat gösterdiği
takdirde Fransa yardımında kusur etmeyecektir, ifadesini kullanmıştır1388. Zaten Fransa,
mukavelenin, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesinin belli bir zaman içinde
gerçekleşeceği kararını içermiş olsaydı mukavelenameyi tasdik etme niyetinde olduğunu
açıklamıştı1389. Bu, aynı zamanda şu demek oluyordu: Fransa mukaveleyi tasdik ederse
Osmanlı Devleti’ne de mukaveleyi imzalamaması konusunda baskı yapmayacaktı.
Fransa’nın önceliği İngiliz askerinin Mısır’ı tahliye tarihinin belirlenmesi üzerinde
yoğunlaşıyordu. Kont De Montebello, 19 Kasım 1886 tarihinde, Sultan II. Abdülhamid
ile yaptığı görüşmede, Osmanlı Devleti’nin, İngiliz askerinin Mısır’ı tahliyesi konusunda
bir zaman tayini yapılmadan Mısır’a dair herhangi bir konuda müzakereye bile
girmekten kaçınmasını; bu kesin tarihin belirlenmemesi durumunda İngiltere’nin
vereceği teminatlara güvenilmemesi gerektiğini; Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
hukukunun muhafazası için Mısır Meselesi’ni bir devletler meselesi şekline
dönüştürülmesini; bu halin korunmasını ve bu konuda Fransa’nın Osmanlı Devleti ile
aynı kararda olacaklarını belirtmiştir1390. 1887 mukavele metni bunu sağlamıyordu.
Fransa’nın Londra Sefiri Mösyö Waddington İngiltere Dışişleri Bakanı’na, İngiltere
hükümeti Mısır’dan çekildiği gün İngiliz askeri yerine Fransız askerinin Mısır’a
girmeyeceğini;“İngiltere efkâr-ı umûmiyesi tarafından bize bil-defa’ât ‘azv ve isnâd
olunan niyet yanlış olduğundan Fransa hükümeti bu babda en kat’i ta’ahhüdâtda
bulunmaya hazırdır” sözleriyle temin etmiştir1391.
Fransızlar mukavele hakkında kesin tavırlarını açıklarken, mukavelenâmenin
tasdiki söz konusu olduğunda, Akdeniz’deki çıkarlarını korumak için gerekli tedbirleri
1386
Y.EE., 127/19.
HR.TO., 62/85.
1388
Y.PRK.MYD., 6/1.
1389
Y.A.RES., 38/8.
1390
Y.EE., 10/73.
1391
Y.EE., 116/67.
1387
249
alacaklarını da ayrıca ifade etmişlerdir1392. Çünkü mukavele ile Mısır’da ortaya çıkacak
yeni durumun Fransız çıkarlarını zedeleyeceğini düşünen Fransız devlet adamları,
Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini, Mısır’ın müdafaa-i memlekete muktedir hâle
gelmesi ile mümkün olacağı bahsini, fiilî işgalin, İngilizlerin iddia ettiklerinin aksine, ilâ
nihâye devam edeceğini düşünerek mukavele akdi konusuna da karşı çıkmışlardır1393.
İngiltere ise Fransa ile anlaşmak zorunda kalmayacak bir surette Osmanlı Devleti ile
Mısır’ı tahliye etmek düşüncesinde idi1394. Fransa’yı telaşlandıran konulardan bir diğeri
de, bu olsa gerekir. Çünkü Fransa, Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin itilaf hâlinde
olmasını, politikaları gereği istemiyor ve bu politikayı baştan beri sürdürüyordu 1395.
Osmanlı Devleti’ni de 1887 mukavelesini imzalamaması konusunda teşvik etmesi, bu
politikanın bir devamıydı1396. Yine Fransızlar, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye
edilmesi için tarih tayini ve bir karışıklık zuhurunda Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
saltanat hukukundan faydalanarak buraya asker sevk etmesi konuları üzerinden
yaklaşımını şekillendirmiştir1397
Fransa Hâriciye Nâzırı, Mısır’ın tarafsızlığı meselesi için Osmanlı Devleti’ne,
Avrupa’nın ortak teminatı altına almak konusunda “sebat edeceğini” belirterek bu
konudaki müşkülatın ortadan kaldırılmasına çalışılacağı teminatı vermiştir 1398. Osmanlı
Devleti’nin ise Mısır Meselesi konusunda diğer devletlerin, İngiltere’nin politikalarına
uygun hareket ettiğinden devletin Rusya ile Fransa devletlerinden yardım alabileceği
inancında olduğu için Rusya ve Fransa’nın bu konudaki uyarılarını dikkate aldığı
görülmektedir1399. Bunun yanında, Osmanlı Devleti Mısır’a, Fransa başta olmak üzere
başka bir devletin asker sevk etmeyeceği konusunda mukavele sonrası sürecin her
aşamasında İngiltere’ye garanti vermeye devam ediyordu. Bu konuda, ilgili devletlerden
şifahî olarak aldığı teminatları İngiltere’ye ileterek İngiltere’nin Mısır’dan askerini
çekme konusundaki çekincelerini gidermeyi amaçlamıştır1400. Fransa bu politikayı
kullanarak Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin anlaşacağı siyasî ortamın oluşmasını
1392
Y.A.HUS., 235/32.
Y.A.HUS., 235/37.
1394
Y.A.HUS., 201/18.
1395
İ.MTZ.(05)., 33/1910.
1396
Y.A.HUS., 235/32.
1397
Y.A.HUS., 248/32.
1398
Y.A.HUS., 252/92.
1399
Y.EE., 86/82, 1b.
1400
Y.EE., 116/61.
1393
250
engellemeye çalışmıştır. Fransa İngiltere’nin Mısır’ı işgalinden itibaren bu düşüncesini
koruyordu1401. Bu yüzden Fransızlar, Osmanlı Devleti’ne, İngiltere’yi Mısır’dan
çıkarmak için girişimlerini yoğunlaştırması konusunda baskı yapıyorlardı1402. Bu politika
ile İngiltere’yi Mısır’da kalma konusunda endişeye sevk edeceklerini ve böylelikle
İngilizlerin bir an önce çıkmak isteyeceklerini düşünüyorlardı1403.
1887 mukavele metnine Rusya da muhalefet ederek bu mukavele metninin
imzalanmaması konusunda Osmanlı Devleti’ni uyarmıştır. Mehmed Kâmil Paşa’ya göre,
mukavelenin Rusya’nın hukukunu ihlal eder bir tarafı yoktu ve Rusya bu konuya haksız
yere itiraz ediyordu. 1887 mukavele metnine Rusların itiraz etme nedenlerini birkaç
maddede ifade edebiliriz. Bunlardan birisi Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere’nin
aralarındaki anlaşmazlığın devamını sağlamaktı. Rusya bu anlaşmazlıktan istifade
edeceği bir ortamın var olmasını istiyordu1404. Ruslar, bu politikaları yürütmek için
mukavelenin bazı maddelerine itiraz etmişlerdir. Fransa ile bu konu hakkında fikir
alışverişinde de bulundukları görülmektedir1405. Çünkü Rusya ve Fransa 1887 mukavele
metninin aynı maddelerine itiraz etmiştir. Rus elçi Nelidoff bu mukavele ile Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hukukunu ortadan kaldıracak bir şekilde İngiltere’ye, Mısır’a
tekrar askerî müdahalede bulunmak salahiyeti verildiğini iddia etmiştir. Nelidoff’a göre,
Rusya, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat hukukunun muhafazasını “begâyet-i
iltizâm ede[cektir], bunu daha önce Mehmed Ali Paşa meselesinden beri göstermiştir.
Nelidoff, İngiltere’nin Mısır’daki asayişin sağlanmasına yönelik çalışmalar yapmasını
zorunlu görürken, bunun belli sınırlar dâhilinde olması şartıyla kabul edebileceğini ifade
etmiştir1406. Rusya, bu sınırların kendi “menâfi-i husûsiye-i siyâsiye”lerine aykırı
olmayacak bir hâle getirilmesini istemektedir1407. Bu yüzden Mısır’daki asayişin ancak
düvel-i
sairenin
belirtmiştir
1408
ortak
hareketiyle
sağlanmasına
muvafakat
edebileceklerini
. Rusya’nın Mısır Meselesi’nde Osmanlı Devleti’ne hoş görünmesinin bir
başka sebebi, üçlü itilafa karşı denge unsurunu elinde tutmak istemesidir 1409. Çünkü
1401
Y.PRK.MK., 1/75, 2.
Y.EE., 116/68.
1403
Y.PRK.EŞA., 5/81.
1404
Y.EE., 116/62.
1405
Y.EE., 126/36.
1406
HR.TO., 62/85.
1407
Y.A.HUS., 235/37.
1408
HR.TO., 62/85.
1409
Y.EE., 88/3.
1402
251
Rusya, Osmanlı Devleti’nin üçlü itilafa girmesi halinde Osmanlı Devleti’ne karşı fiilî bir
harekete geçemeyeceğini biliyordu1410. Rusya İngiltere’nin politikalarına karşı da bir şey
yapamayacağını bildiğinden, Osmanlı Devleti’nin bu itilafta yer almasını sakıncalı
görüyordu. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi konusunda yardım alabileceğini
düşündüğü devletlerden birinin Rusya olabileceğine inanması, Rusya’nın mukavele
metnine itirazlarını dikkate almasını sağlamıştır1411. Bu yüzden de Osmanlı Devleti’nin
1887
mukavelesi
anlaşılmaktadır
1412
sonrası,
Rusya’ya
karşı
hoş
görünmek
politikası
güttüğü
. Rusya bütün bu itirazlarına ve karşı çıkmalarına rağmen, İngiltere
karşısında caydırıcı bir güç olmaktan uzaktı. Osmanlı devlet adamlarının da bunu
görmesi uzun sürmedi. Osmanlı Devleti’nin, Rusya’nın bu konudaki muavenetinin
sınırlarını görmesi1413, onu, İngiltere’yi karşısına almaması, yani onu gücendirmemesi
gerektiği düşüncesine götürmüştür1414. Sultan II. Abdülhamid’in, zaman zaman gerçekçi
politikalarının bir sonucu olarak Rusya da dâhil, diğer devletlere güvenmemesi, bunun
bir başka önemli noktası olmuştur1415. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’yi
Mısır’da zora sokacak bir politika gütmemeye gayret göstermiştir1416. Osmanlı
Devleti’nin tahliye diplomasisinin en önemli özelliklerinden birinin İngiltere’yi
gücendirecek girişimlerden kaçınma politikası olması, sürecin dikkat çekici yönüdür.
Mehmed Kâmil Paşa’nın Mısır Meselesi’ne dair mütalaasındaki genel yaklaşım bunun
için iyi bir örnektir1417. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü diplomasi
mücadelesinin ‘orta yolcu’ bir dengede gittiğini söyleyebiliriz. Osmanlı devlet adamları,
zaman zaman İngiltere’yi zaman zaman da Rusya ve Fransa’yı temin etmenin iyi bir yol
olduğunu gösterir politikalar yürütmenin gerekliliğine inanmıştır1418. Onların bu
inançları, devletin Mısır Meselesi konusunda sabırlı ve esnek bir diplomasi sergilemesini
sağlamıştır. Çünkü Osmanlı devlet adamları yapılacak bir diplomatik hatanın başka
kayıplara sebep olacağını düşünmekteydiler1419. Bu politikaların genel mantığının ise
1410
Y.A.HUS., 217/43, 1-2.
Y.EE., 86/82.
1412
Y.EE., 116/76, 1b.
1413
Y.EE., 86/82.
1414
Y.EE., 116/64, 4.
1415
Y.PRK.MYD., 6/1.
1416
Y.A.RES., 24/11.
1417
Y.EE., 116/64.
1418
Y.EE., 116/62.
1419
Y.EE., 126/26.
1411
252
‘hoş görünme’ üzerine oturtulduğu görülmektedir1420. Ancak Osmanlı Devleti’nin tahliye
diplomasisini “gücü nispetinde” yürütmeye çalışması ve başka başka sorunlarla karşı
karşıya kaldığı için bu yörüngede tutması normal karşılanmalıdır. Süreç ilerledikçe,
Devlet, mevcudu korumanın telaşı içine girmeye başlamıştır.
Osmanlı Devleti, Fransa ve Rusya’nın baskı ve tehditlerine kulak asmak zorunda
kalmıştır. Fransa ve Rusya’nın itiraz ettiği konuların mukaveleye alınmasına karşı
çıkmıştır1421. İngiltere, öncelikle Mısır’da, İngiliz askerinin tahliyesi sonrasına
yoğunlaşarak, Mısır’ın başka bir devlet tarafından işgal edilebileceği endişeleri
üzerinden politika yürütmüştür. Bu konuda özellikle Salisbury’nin politikaları önemlidir.
Ona göre, 1887 mukavelesinin Osmanlı Devleti tarafından tasdik edilmemesi, Mısır’da
durumu daha kötü bir hale koyacaktır1422. Salisbury’nin düşüncesi, Mısır’daki İngiliz
askerini tahliye etmek için Mısır idaresinin tensiki, memleketinin ıslahı, ordusunun
memleketi kendi başına savunacak kudrete gelmesi ve Mısır’ın içten ve dıştan maruz
kalacağı tehlike karşısında İngiltere’nin Mısır’a asker sevkine mezun olması şartlarının
yerine getirilmesi etrafında şekillenmiştir1423. Bu şartların yerine gelmemesi durumunda
ise İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesini sağlayacak bir anlaşmanın
yapılamayacağını hissettirmişlerdir. Bunu Osmanlı devlet adamları da bilmektedir ve bu
gerçek Rüstem Paşa tarafından açıkça ifade edilmiştir1424. Salisbury, Mısır’da kalıcı
olmadıkları ve himaye tesisi düşüncelerini taşımadıklarını beyanla, İngiliz askerinin
Mısır’dan tahliyesini sağlayacak ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat haklarını da
koruyacak bir mukavelenin imzalanabileceğini de ifade etmişti1425. Ancak bu,
İngiltere’nin, Fransa ve Rusya’dan ciddi itirazların yükseldiği bir ortamda meşruiyet
kaygısından kaynaklanan bir diplomatik manevrası olarak değerlendirilebilir.
İngiltere, Fransa’nın Mısır’ı istila edemeyeceği bir durumun yaratılmasına
çalışıyordu. Zira Mısır’da olası bir Fransız istilasının İngiltere’nin hayatına hâkim olmak
anlamına geldiğini düşünüyordu1426. Mukaveledeki değişiklere ciddi tepkiler göstermesi
bundan kaynaklanmıştır. İngilizler bu konudan emin olmak istekleri için Mısır’ı bilâ-şart
1420
Y.EE., 116/76, 1b.
Hornik, s.620-621.
1422
Y.EE., 116/56, 4.
1423
Y.A.HUS., 235/37.
1424
Y.EE., 8/23, 1-2.
1425
Y.EE., 46/1.
1426
Y.EE., 116/65.
1421
253
terk etmeye yanaşmamışlardır. Mısır’ı bilâ-şart tahliye etmesini ise Osmanlı Devleti’nin
ittifak-ı müsellese dâhil olması durumunda mümkün görmüşlerdir1427. İngiltere, bu
kaygılar dolayısıyla, olası bir durumda Mısır’a gerek tek başına ve gerekse Osmanlı
Devleti ile birlikte askerî müdahalede bulunmak hakkı üzerinde ısrar ediyor 1428, Osmanlı
Devleti’ni bu konuda ikna etmeye çalışıyordu1429. Yine İngiltere, Mısır’ı bilâ-şart yani
mukavele olmaksızın tahliye etmek için burada ıslahat sürecinin neticelenmesi
gerektiğine vurgu yapmıştır1430. Bundaki temel amaç, Mısır’a bütün unsurlarıyla
yerleşmektir. İngiltere, bu süreci, bu şekilde atlatarak Hindistan yolunu tehlikeye
atmayacak bir şekilde düzen kurmak istemiştir1431. Çünkü İngiltere’nin Hindistan
üzerinde hem siyasî1432 hem de iktisadî çıkarları söz konusuydu 1433. Bu nedenlerden
ötürü İngiltere, 1887 mukavelesinin tadiline yanaşmamıştır1434.
Lord Salisbury, Osmanlı Devleti’nin, Fransa ve Rusya’nın mukaveleye olan itiraz
ve tadilat taleplerini içeren telgrafına verdiği cevapta, mukavelede herhangi bir tadilatın
mümkün olmadığını, Mısır’daki İngiliz işgaline son verilmek istenildiğini ve
mukavelenin tasdik edilmediği için de bunun sağlanamadığını, bundan sonra “maksad-ı
mezkûr hâsıl olunca” yani memleketin ıslahı, idarenin tanzimi ve ordunun yeterli
yetkinliğe ulaşması vb. durumunda İngiltere’nin Mısır’ı mukavelesiz tahliye edeceği
açıklamasını yapmıştır1435. Yine Londra Sefiri Rüstem Paşa, 1887 yılında gönderdiği
telgrafta, Lord Salisbury’nin, mukavelenin yeniden müzakeresi meselesine sıcak
bakmayarak Osmanlı Devleti tarafından gelecek tekliflerin kabulünün mümkün olmadığı
beyanında bulunmuştur1436. İngilizlerin, Mısır’daki askerin tahliyesini ileriye atmak
düşüncesinde olduğu gün geçtikçe daha belirgin olmaya başlamıştır1437. Zaten baştan
beri ileri sürdüğü gerekçelerin bertaraf edilmesinin uzun bir süreci gerektirdiği aşikârdı
ve İngiltere bunu iyi kullanıyordu1438.
1427
Y.A.HUS., 217/43, 1-2.
Y.PRK.EŞA., 11/28.
1429
Y.EE., 127/19.
1430
Y.EE., 121/1.
1431
Y.PRK.MK., 1/75, 2.
1432
Y.PRK.MK., 4/91.
1433
Y.PRK.EŞA., 5/81.
1434
Y.A.HUS., 282/15.
1435
Y.EE., 126/35.
1436
Y.EE., 126/35.
1437
Y.EE., 127/2.
1438
Y.EE., 127/40.
1428
254
Osmanlı devlet adamları İngilizlerin işi sürüncemede bırakmak niyetinde olduğunu
anlamıştı. Buna rağmen İngilizlerin Mısır’dan çıkarılmasını sağlayacak bir çözümün
peşinde oldukları, bu sürecin her aşamasında görülmüştür 1439. Hedef, Osmanlı
Devleti’nin Mısır üzerindeki saltanat hukukunun tahkimiyle Mısır’ın hukuken ve fiilen
elde tutulmasının sağlanması şeklinde belirginleştirilmiştir. Bu konudaki girişimlerin
sayısı oldukça fazladır. Zaman, Osmanlı Devleti aleyhine işlemekte ve Mısır’ın tamamen
kaybedilmesi tehlikesi bulunmaktadır1440. İlerleyen süreçte, İngiltere’nin, Fransa ve
Rusya ile anlaşma ihtimalleri, meseleyi daha da tehlikeli bir hale koyacaktır. Çünkü
1890’lı yıllarda özellikle Gladstone cephesinde bu konuda diğer devletlerle anlaşma
temayülleri belirgin bir hale gelmeye başlayacaktır1441. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid
bu konuya gün geçtikçe daha fazla önem vermeye başlamış, Sir William Vayet’i
huzuruna kabul ederek meselenin dostluk ilişkileri içinde ve iki tarafın menfaatine uygun
bir şekilde halledileceği ümidinde olduğunu ifade etmiştir1442. Yine Sultan II.
Abdülhamid bu konuda Fransa ile teşrik-i mesaî etmenin zararlı olacağını düşünmeye
başlamıştır. Bu yüzden Osmanlı devlet adamlarında, işi İngiltere ile halletmek düşüncesi
1890’lı yılların ortalarından itibaren belirginleşmeye başlamıştır1443. Ahmed Muhtar Paşa
bunu bir tahriratında, bu işin iki devlet arasında halledilmesi ihtimalini ortaya çıkaracak
şartların
hazırlanması,
taraftarı
olduğunu
açıklayacak
belirtmiştir1444.
Osmanlı
Devleti’nin bu yaklaşımının kuvveden fiile çıkarılması için zaman zaman girişimlerde
bulunduğu, ancak uygun cevabın alınamadığı, Encümen-i mahsus tarafından ifade
edilmiştir1445. Görüldüğü üzere İngiltere bu süreçte gerekçelerinin arkasında sonuna
kadar durmuştur. İngiltere’nin bu duruşu ve ortaya koyduğu politika, Mısır’dan Osmanlı
askerinin tahliye edilmesi konusunda istediği neticeleri almasını sağlamıştır.
Fransa ve Rusya’nın baskıları ve İngiltere’nin buna karşı duruşu ile arada kalan
Sultan II. Abdülhamid, 1887 tarihli mukaveleyi imzalamayarak Fransa ve Rusya’nın
isteklerini yerine getirmiş oldu. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu mukaveleyi
imzalamayarak İngiltere’ye, Mısır konusunda daha bağımsız bir politika gütmek için
1439
Y.EE., 127/2.
Y.EE., 127/19.
1441
Y.EE., 140/22.
1442
Y.PRK.EŞA., 11/28.
1443
Y.PRK.EŞA., 14/108; Y.A.RES., 38/8.
1444
Y.PRK.MK., 3/35.
1445
Y.EE., 121/16.
1440
255
fırsat yaratmış oldu. Salisbury, Sultan’ın mukaveleyi imzalamaması dolayısıyla yaptığı
açıklamada; Mısır’daki vaziyetin 10 yıl öncesinden daha iyi olması gerektiğini; ancak
durumun biraz daha kötüleştiğini, İngiliz askerinin Mısır’dan çıkması durumunda
Mısır’ın Fransa ve belki Rusya veya İtalya tarafından işgal edilmeyeceği garantisinin
bulunmadığını ve İngiltere’nin de bundan emin olmadığını belirtmiştir1446. Bu
açıklamayı, İngiltere’nin, Mısır’daki işgalini devam ettirecek bir meşruiyet arayışının bir
sonucu olarak görmek yanlış olmayacaktır. Çünkü İngiltere Mısır’ı işgal ettiğinden beri
bu tarz açıklamalar yaparak meşruiyet arayışlarını sürdüregelmiştir. İngiltere Mısır’daki
durumu nedeniyle uluslararası kamuoyunu teskin etmek ve işgalin gerekçelerini haklı
göstermek yolunda önemli diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Osmanlı Devleti 1887
mukavelesini imzalamayarak İngiltere’nin istediği sonuçsuzluk politikasını beslemişti.
Gerçi mukavele Osmanlı Devleti’nin, Mısır’da hükümran bir devlet olması dolayısıyla
sahip olduğu haklara zarar getirecek maddeler içeriyordu. Ancak İngiltere, Mısır
Meselesi’nde çözümsüzlüğe sebep olan tarafın Osmanlı Devleti olduğunu açıklamıştır.
II- FRANSA VE MISIR MESELESİ: MISIR’DAKİ İNGİLİZ VARLIĞINA
KARŞI DİRENÇSİZ MUHALEFET
Mısır Meselesi’ni Fransa üzerinden okuduğumuzda, İngilizlere karşı alınmış
diplomasi mağlubiyetleri ve bunun Osmanlı Devleti üzerinden tamiri politikaları ön
plana çıkmaktadır. Bilindiği gibi, Napolyon’un Mısır Seferi ve arkasından yaşanan
hezimet Fransa’yı Mısır’a daha güçlü bir bağla bağlamıştır. 1802 yılında Mısır’dan
çıkmak zorunda kaldıktan sonra Mısır ile ilgili planlarını geçici olarak rafa kaldırmak
zorunda kalan Fransa, Süveyş Kanalı projesiyle Mısır’da önemli bir üs kapmak
istiyordu. M. Ferdinand de Lesseps’in büyük gayretleriyle 1869 yılında açılan Süveyş
Kanalı, Fransa’yı Mısır’da üs kazandığı düşüncesine götürmüştü. Fransa bu kanal
vasıtasıyla bçlgenin önemli bir denge unsuru hâline geldiğinin farkındaydı ve bunu
ekonomik ve siyasî üstünlük vasıtası olarak kullanmakta istekli ve kararlı bir politika
yürütmekteydi. İngiltere’nin endişeleri, işte Fransa’nın Süveyş Kanalı ile ilgili bu proje
ve planlarına dayanmaktaydı. İngilizlerin bu konuda yürüttükleri politikalarla, Süveyş
Kanalı hisselerinin önemli bir kısmını ele geçirmesi, Fransızlar için yeni bir diplomatik
1446
Y.EE., 116/56, 4.
256
mağlubiyet olmuştu. Fransa, İngiltere’nin bu hamlesiyle Süveyş’teki üstün konumuna
önemli
bir
darbe
yemiştir. Fransa’nın
bu diplomatik mağlubiyeti,
Akdeniz
muvazenesindeki dengeleri önemli ölçüde etkilemiş, bundan sonra İngiltere Akdeniz ve
Mısır’da önemli bir avantaja sahip olmuştur1447. Fransa bundan sonra Osmanlı
Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumayı bir denge siyaseti olarak görmeye
başlamıştır1448. Yani İngiltere, Fransız akçesiyle inşa edilen Süveyş Kanalı’nın,
Hindistan müstemlekâtının tariki olması dolayısıyla en büyük ortaklarından biri
olmuştur1449. Kanalın en büyük hissedarının Fransa olmasına, çalışanların çoğunun
Fransızlardan oluşmasına ve kanal bir Fransız projesi olarak gerçekleşmesine rağmen,
kanalın en büyük kullanıcısı ve kanaldan en fazla yararlanan İngilizler olmuştur1450.
İngiltere, Süveyş Kanalı’nın en önemli hissedarlarından biri olarak Mısır’ın
mukadderatına yön verecek bir konuma yükselirken, İngiltere’nin Süveyş ve Mısır
üzerindeki yeni konumu, Fransa’yı daha zor şartlarda diplomasi ve sömürge mücadelesi
vermek zorunda bırakmıştır. İngiltere bu hamlesiyle “Hindistan’daki hâkimiyet
alanlarına giden bir cankurtaran halatı”nı ele geçirmiştir1451. Fransa, bundan sonra
İngiltere’nin ödün verdiği ölçüde bölge stratejilerine katılabilecektir. Bu noktadan
bakıldığında, Tunus’taki Fransız işgali İngiltere’nin Fransa’ya verdiği ödünlerden biri
olarak görülebilir1452. Bu durum Fransız diplomasisinin en yumuşak karnı olarak, uzun
yıllar Fransa’nın bölge üzerindeki politikalarının sınırlarını oluşturmuştur.
İngilizler Süveyş Kanalını, 10 Ağustos 1882 tarihinde, fiilî olarak işgal edince,
Süveyş’teki Fransız varlığı hisse senetlerinden ibaret kalmıştır. Fransa, bundan sonra
Süveyş Kanalı ve Mısır etrafında politika tanzim ederken, İngiliz menfaatlerine halel
getirmeyecek bir siyaset düzeneği oluşturmak zorunda kalmıştır. Fransa’nın bölgedeki
politikalarını sınırlayan, diplomatik tavrını belirleyen ve Fransa’yı bağımlı bir siyaset
yürütmek zorunda bırakan en önemli meselelerinden birisi Tunus’taki Fransız varlığı
olmuştur. Fransızlar Tunus’a Mayıs 1881 tarihinde yerleşmişlerdi 1453. Bu tarihten sonra
Fransızlar, Tunus’taki varlıklarını sağlamlaştırmak üzerinden politika yürütmek zorunda
1447
Eraslan, s.161-162.
Mahmud Muhtar, s.62.
1449
Y.EE., 120/34.
1450
Güler, s.62.
1451
Marsot, Mısır Tarihi, s.75.
1452
Aksun, s.229.
1453
Deringil, “The Ottoman Response”, s.3.
1448
257
kalmışlardır. Bu yüzden olacak ki, Fransa, Mısır’ın İngiliz askerinden tahliye edilmesi
üzerine yapılan diplomasilerinde Osmanlı Devleti’ne kıyıdan köşeden destek verir
gözükmüştür. Zira Osmanlı Devleti’nin, İngiltere’yi, kendi istediği şartlarda Mısır’dan
çıkarma başarısı göstermesi, Fransızlarda, benzer şartlarda, Tunus’tan askerini tahliye
etmek zorunda kalacağı düşüncesi ve endişesi oluşturmuştu. Bunun yanında, İngiltere,
Fransa ile menfaat birliğini sağlamak için Tunus’a karşılık Mısır kozunu kullanarak
Mısır’da kendi menfaatlerini garanti ederken, Fransa Süveyş ve Mısır’a karşılık Tunus’u
bir koz olarak kullanıp Akdeniz muvazenesinde bir miktar söz sahibi olmak istemiştir.
Böylelikle Fransa, Tunus İngiltere ise Mısır üzerinde hak iddia etmek için gerekçe
bulmuştur1454. Böylece Fransa ve İngiltere ciddi bir çıkar çatışmasından kurtulmuş oldu.
Zira her iki devlet birbirleri ile savaşmak istememekteydi ve bunu sağlayacak bir
diplomasi düzleminde hareket ediyorlardı. İngiltere’nin, Tunus’taki Fransız işgalini
kabul edilebilir görmesi, Fransa’nın da Mısır’daki İngiliz varlığına ciddi bir tepki ile
karşılık vererek askerî tedbirler almaması, izlenen karşılıklı politikalarının önemli
özellikleridir.
Sultan II. Abdülhamid dönemi boyunca Mısır Meselesi nedeniyle arada bir gerilen
ilişkiler, her iki ülkede değişen iktidarlar ve bunların sömürge politikalarında da
değişkenlik göstermiştir. Ancak gerilen bu ilişkiler, bu devletleri birbirleri ile bir savaş
durumuna getirmemiştir. Bunun temel sebebi ise bu iki devletin birbirlerine verdikleri
tavizler ve karşılıklı yumuşayan politikalardır. Fransa’da Jules Ferry’nin iktidara
gelmesinin
İngilizleri,
Fransızların
tepkisini
yumuşatmak
zorunda
bırakması,
bahsettiklerimize örnek oluşturabilir1455. Fransa’da, İngiltere’ye göre siyasî istikrarın
daha sorunlu olması, Fransızları İngiliz politikalarına karşı sürekli geçerliliğe sahip bir
politika takip etmekten alıkoymuştur1456. Bu da Fransa’yı, İngilizlere zaman zaman
küçük tavizler vermek zorunda bırakmıştır. Fransızların, Mısır’daki İngiliz varlığına
karşı ciddi bir politika benimsememesi, “dostlar alışverişte görsün” deyimine uygun bir
diplomasi yürüttüğüne işaret etmektedir. Fransızların, İngilizlerin Mısır’daki durumunun
kendi nazarlarında geçici olduğunu ilan etmek gereğini duyduklarını görmekteyiz. Kont
Montebello’nun Kasım 1891’de yaptığı açıklama bunun için önemli bir gösterge
1454
Y.PRK.MK., 1/59.
Karaca, s.463.
1456
Altunay-Şam, s.95.
1455
258
sayılabilir1457. Bu açıklamanın, Fransa’nın Mısır Meselesi konusunda ortaya koyduğu
politikalarla, Osmanlı Devleti nezdinde güvenirliğinin sorgulandığı bir zamana denk
gelmesi de ayrıca anlamlıdır1458.
Osmanlı Devleti’nin gözünde Fransa’nın önemli ve etkili bir denge unsuru
olmaktan uzaklaşması, Fransa için önemli bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Çünkü
Osmanlı Devleti’nin denge politikalarından siyasî fayda sağlamakta başarısız olması,
Fransa’nın Mısır Meselesi konusunda devre dışı kalması sonucunu doğuracağından,
Akdeniz muvazenesini de etkileyecektir. Bu da Fransa’yı, İngiltere karşısında
dayanaksız bırakacak ve Fransız menfaatleri zedelenecektir. Fransızların, bu tehlikenin
öngörülebilir bir hâle gelmesi konusunda endişelenmesi, Kont Montebello’nun
açıklamasının zamanını ve amacını anlaşılabilir kılmaktadır. Kont Montebello’nun
Mehmed Kâmil Paşa ile yaptığı mülakatta bu endişelerini gözlemlemek mümkündür1459.
Kâmil Paşa’nın, Fransızların endişelerini 1887 mukavelesi üzerinde gidermeye çalıştığı
zamanlarda da, bunu sık sık dile getirdiğine şahit olmuştuk1460. Fransa’nın 1887
mukavele metnine itiraz etmesinin temelinde, kendisinin de meselenin içinde yer alacağı
bir anlaşma tanzim ettirmeye çalışması yatmaktaydı 1461. Kont Montebello’nın Sadrazam
Mehmed Kâmil Paşa ile yapılan mülakatta, “…[bu] mu’ahede sayesinde İngiltere
Mısır’ın hâkimiyetine iştirâk etmekle kalmayıp bu iştirâkten bil-istifâde az vakit içinde
ibtida’ hıtta-i Mısriyye’yi ve ba’de memâlik-i şâhânenin diğer bazı kıta’ât-ı
mühimmesini himâyesine alacağını ve bu halin ehl-i İslâma karşı tesîri ne derecede
‘azîm ve elîm olacağını da te’emmül iktizâ edeceğini ve iş bu neticeye varınca bazı
Avrupa devletleri kendi menfa’âtleri hilâfına olarak Akdeniz’de muvâzenet-i siyâsiye-i
düveliyyenin ihlâl olunduğuna hükm ederek her türlü vesâ’ite müraca’âtla yeniden
işittikleri gibi bir muvâzenet tesisine kalkışacakları meczûm idiğini velhâsıl memâlik-i
şâhânenin temâmiyet-i mülkiyesine halel geleceğini” ifade etmişti1462. Bu ifadeler,
Fransa’nın endişelerini açık bir şekilde muhatabına söylemekten geri durmadığını
göstermektedir. Kont Montebello’nun bu endişe hâli, onun Osmanlı Devleti’ni
diplomatik manada elinde tutmak istemesinden kaynaklanmaktaydı. Zira Fransa’nın
1457
Y.EE., 127/19.
Y.EE., 116/64.
1459
Y.EE., 127/16.
1460
Y.PRK.MYD., 6/1; Y.EE., 121/3; Y.EE., 126/31.
1461
Y.PRK.MK., 3/13.
1462
Y.EE., 127/19.
1458
259
İngiltere karşısında, tek başına somut bir diplomatik başarı sağlamayacağı, Mısır
Meselesi’nin her aşamasında görülmüştür. İlk başlarda Fransa ile İngiltere’nin, Mısır
Meselesi’ni anlaşarak çözecekleri düşünülüyordu1463. Ancak İngilizler Fransızlara
Mısır’ı birlikte işgal etmeyi teklif etmiş, Fransızlar da bu teklifi reddetmişti 1464.
İngilizler İskenderiye’yi topa tuttukları sırada Fransız donanmasının bunun dışında
kalması ile başlayan süreçte, Fransızlar Mısır Meselesi üzerinde yürüttükleri
politikalarla, bu meseledeki yaklaşımlarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Fransızların
1887 mukavele metni müzakereleri öncesi, sırası ve sonrasında ortaya koyduğu
yaklaşımlar ve Osmanlı Devleti’ne karşı yürüttüğü baskı politikalar, aslında Fransızların,
kaybedilen fırsatların, siyasî zararlarını en hafife indirmek düşüncesi ile şekillenmiştir.
Fransa, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’yi Mısır’dan tahliye etmek için gerçekleştirdiği
diplomasi
faaliyetlerini
yakından
takip
ederek,
hem
Tunus’taki
konumunu
sağlamlaştıracak hem de Mısır Meselesi’nde karşı karşıya kaldığı güç durumdan
kurtaracak bir tahliye mukavelesi imzalanmasını sağlamak istiyordu.
Fransızlar, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarını garanti edecek
ve İngiliz kalıntılarını tam anlamıyla ortadan kaldıracak ya da Mısır’ın tam anlamıyla
İngilizlerin kontrolüne alınmasına yarayacak bir anlaşmayı menfaatlerine aykırı
görüyordu1465. Zira Osmanlı Devleti Mısır’daki hükümranlık hukukunu garanti edecek
bir anlaşma yapmayı başarırsa, aynı anlaşmayı, Tunus üzerinde Fransa ile yapmak için
önemli bir diplomatik avantaj kazanacaktır. Bunu Mehmed Kâmil Paşa Kont
Montebello’ya iletmişti1466. Bu, Fransızları Tunus’taki işgalini sona erdirmek zorunda
bırakacak bir siyasî ortama sürükleyecektir. Dolayısıyla Fransızlar, Mısır’daki hukukî ve
siyasî şartların bütün yönleriyle Osmanlı Devleti’nin lehine çevrilmesini de Tunus’taki
konumu dolayısıyla istemiyorlardı. Fransa, Osmanlı Devleti’nin,“Tunus üzerinde olan
hukûk-ı hükümrânî-i Saltanat-ı Seniyye’yi tanımamış” bir devletti1467. Bu durum
Fransızları İngilizler karşısında daha bir zor durumda bırakıyordu. Fransa, İngiltere’nin
Mısır’a yerleşmesinden ve tam anlamıyla kontrolüne girmesinden endişe ediyordu1468.
Böyle bir durumun gerçekleşmesi, Fransa’nın Akdeniz muvazenesindeki konumuna ve
1463
MV., 225/91.
Y.EE., 116/56, 3.
1465
Y.A.HUS., 235/37.
1466
Çağalı-Güven, s.30.
1467
Y.EE., 116/68.
1468
Y.EE., 127/17.
1464
260
Mısır üzerindeki ticarî, siyasî, iktisadî ve hatta kültürel çıkarlarını önemli ölçüde
etkileyeceğinden, Fransızlar İngiltere’nin Mısır’da kalıcı olmasını ya da Mısır’ı tam
anlamıyla kontrol altına almasını tehlike olarak algılamaktaydı 1469. Bu yüzden İngiltere
ile Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen diplomasi mücadelesinin her aşamasını takip
eden Fransızlar, ortaya çıkacak bir anlaşmayı kontrol etmek ve menfaatlerini
zedeleyecek maddelerin tadilini sağlamak şeklinde bir politika gütmüşlerdir 1470. 1885
tarihli mukavelenin müzakereleri ve özellikle 1887 mukavele metninin oluşturulması
sırasında takip edilen politikalar, bu konuda önemli örneklerdir1471. Fransa, 1887
mukavele metnine itirazlarını, İngilizlerin Mısır’da daimi salahiyet ve hak sahibi olması
üzerinde yoğunlaştırırken1472, politikalarını, Osmanlı Devleti nezdinde geçerli kılmak
için Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun ortadan kalkacağı argümanları
üzerinden inşa etmiştir1473. Bu tarz bir politika ile Osmanlı Devleti’nin, kendisinden
bağımsız bir politika sergilemesinin önüne geçmeyi amaçlamış olduğu anlaşılıyor.
Ancak gün geçtikçe Sultan II. Abdülhamid Fransa’ya daha az güvenmeye, hatta gelecek
bir Fransız yardımının muzır olacağını düşünmeye başlamıştı1474. Mısır Meselesi’nin
başlarında Fransa’nın İngiltere ile anlaşma temayülleri bilinmekteydi 1475. Sultan II.
Abdülhamid ilerleyen süreçte bunu daha açık bir şekilde sezmeye başlamıştı.
İngiliz işgali ve sonrasında oluşan siyasî atmosfer Fransızları, İngilizler karşısında
müzmin muhalif konumuna getirmişti. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Osmanlı
Devleti’nin Fransa üzerinden yürütmeye çalıştığı denge siyasetinin somut sonuçlar
vermemesi, Sultan II. Abdülhamid’in Fransa’ya karşı yaklaşımında değişmelere sebep
olmuştu. Hatta Fransa, Mısır Meselesi’ne yaklaşımlarından dolayı çekinilen bir devlet
olmaya başlamıştı1476. Zira Fransa, 1887 mukavele metnine karşı gösterdiği muhalefet
sırası ve sonrasında verdiği taahhüt ve teminatlara riayet etmemiştir1477. Bu da, Osmanlı
Devleti’ni diplomatik çaresizliğe sürüklediğinden; Fransa’nın, başta Sultan II.
Abdülhamid olmak üzere Kâmil ve Said Paşaların indinde güvenilmez bir müttefik
1469
Y.PRK.MK., 3/13.
Y.PRK.MYD., 6/1.
1471
Y.EE., 127/17.
1472
HR.TO., 62/85.
1473
Y.EE., 116/63.
1474
Y.PRK.EŞA., 14/108.
1475
Y.PRK.HR., 7/38.
1476
Y.PRK.EŞA., 5/81.
1477
Y.PRK.HR., 12/8.
1470
261
hâline büründüğü görülmektedir1478. Bu yüzden Osmanlı devlet adamlarının Fransa’dan
kesin
bir
teminat
almak
ve
politikalarını
ona
göre
ayarlamak
istedikleri
görülmektedir1479. Tabiî ki bu durum, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi’ni çözmek
için yürüttüğü politikalarda yeni yaklaşımlar ve arayışlara yönelmesine neden olmuştur.
Mısır Meselesi’nin Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında çözülmesi gerektiği
düşünceleri, bu yaklaşımlardan biridir.
Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi’nde Fransa’ya karşı yaklaşımlarında
değişiklik olması, Fransa’yı yeni politika arayışlarına itmiştir. Fransızlarda İngilizlerle
anlaşma temayüllerinin oluşması, bu değişikliği gösteren işaret olarak algılanabilir. Bu,
1890’lı yıllardan itibaren daha da belirgin bir hal almıştır. Ağustos 1892’de Paris
gazetelerinde, Gladstone’un Mısır ve Madagaskar meselelerinde Fransa ile anlaşacağı ve
Mısır’ı da bu anlaşma çerçevesinde boşaltacağı haberleri yer almıştı 1480. Ancak, bu
haberlerin, Fransa tarafından, Osmanlı Devleti’nin politikalarını imale etmek için kasıtlı
olarak çıkarıldığını düşündüren deliller bulunmaktadır. Zira özellikle Süveyş Kanalı’nın
tarafsızlığını sağlayan 1888 tarihli anlaşma, İngiltere’nin, Akdeniz muvazenesini
Mısır’da bulunuyor olması dolayısıyla, lehinde durağan bir hale getirmesi ve Fransa’nın
Süveyş Kanalı üzerinde tek başına menfaat sağlamasının resmî bir belge olarak Fransa’yı
rahatsız etmiş ve Fransa’nın elini zayıflatmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya karşı yaklaşımlarının olumsuz bir yönde değişmeye
başlaması, Mısır’daki Fransız menfaatlerini önemli ölçüde etkileyecektir. Zira Mısır
Meselesi’nin İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında halledilmesi ihtimali Fransa’nın
Mısır Meselesi konusunda devreden çıkarılması ihtimalini güçlendirecektir. Bunlar,
Fransa’nın, Osmanlı Devleti’ni yanında ve kontrolünde tutmak istemesi için önemli
nedenlerdi. Fransa’nın bir diğer amacı, ilk başlarda reddetse de, özellikle Mısır’daki
İngiliz işgalinden itibaren, meseleyi uluslararası bir mahiyete taşımaktı 1481. Çünkü
meselenin sadece İngilizlerin tavassutuyla halledilmesi ihtimali, Fransa için yeni bir
diplomatik yenilgi anlamına gelmektedir. Fransa, bunu, meselenin başından itibaren
birkaç kez tecrübe etmiştir1482. İngiltere’ye karşı politikalar yürütürken, tarihî tecrübeleri
1478
Y.EE., 116/64; Y.EE., 86/82.
Y.PRK.HR., 12/8.
1480
Y.EE., 140/22.
1481
Y.A.RES., 38/8.
1482
Eraslan, s.161-162.
1479
262
göz önünde bulunmuştur. Fransa’nın 1887 mukavele metni üzerindeki itirazlarını Rusya
ile benzer gerekçelere dayandırması, bu tarihî tecrübelerin yansıması olarak
değerlendirilebilir1483. Yine, Fransızların, bu mukavele metnine yaptıkları itirazları
uluslararası meşruiyet zemini ve Akdeniz muvazenesi üzerinden yürütmeye çalışmaları,
aynı tecrübenin bir yansıması olarak görülebilir1484. Fransa bu mukavele metninin
yürürlüğe girmesini Akdeniz muvazenesinin iptali şeklinde yorumluyordu 1485 Rusya’nın
da Mısır konusunda saf dışı kaldığı inancını taşıması Rusları Fransa’ya yaklaştırmıştı1486.
Fransa ise Mısır’ı işgal edip elinde tutacak güce sahip değildi. Bu yüzden, politikalarını,
denge unsurlarına dayandırmak zorunda kalmıştır1487. Fransa Rusya’yı önemli bir denge
unsuru olarak görmekte ve Mısır Meselesi’nde, Ruslarla dirsek teması kurmaktaydı.
Fransa’nın
1887
mukavele
metnine
itirazlarını
Akdeniz
muvazenesine
dayandırarak temellendirmesi, Akdeniz’de menfaatlerinin sağlanması için, bir anlamda
denge politikalarına benzer bir yaklaşım sergilediği şeklinde yorumlanabilir. Fransız
hâriciyesinin yaklaşımları ve Sadrazam Cevad Paşa’nın, 28 Ekim 1891 tarihinde, bu
konu hakkındaki söylediği sözler yorumlarımızı destekler niteliktedir1488. Zaten,
Fransa’nın bu minvalde politikalar yürüttüğü, ilerleyen zamanlarda daha da açık bir
şekilde görülecektir1489. Fransa’nın kendi çıkarlarını vikaye edecek nitelikte bir Osmanlıİngiliz anlaşmasını, Osmanlı Devleti’ne tavsiye etmekten geri durmadığını, belgelere
yansıdığı şekliyle görmekteyiz1490. 1887 mukavele metni müzakereleri sırasında
Fransızların Osmanlı Devleti nezdinde İngilizlerden daha makbul olduğu görülmekteydi.
Sultan II. Abdülhamid’in 1887 mukavele metnini imzadan imtina etmesi, Fransızlara
güveninin bir göstergesiydi. Bu güven, Fransızların Osmanlı Devleti’ne karşı “bî-garez”
politika güttüğü düşüncesini desteklemişti1491. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi bu
geçici bir durumdu. Çünkü Sultan II. Abdülhamid’in, Fransa’nın, Mısır Meselesi
üzerinden Osmanlı Devleti’ni destekleme politikalarının iktidarsızlığını tecrübe etmesi,
mesele üzerindeki Osmanlı-Fransız yakınlaşmasını olumsuz etkilemiştir. Osmanlı
1483
Y.A.HUS., 235/37.
Y.A.RES., 38/8.
1485
Y.A.HUS., 235/32.
1486
Kızıltoprak, s.212-213.
1487
Y.EE., 116/64.
1488
Y.A.HUS., 252/92.
1489
Y.EE., 88/3.
1490
Y.A.HUS., 248/32.
1491
Y.A.HUS., 235/32.
1484
263
Devleti’nin Fransa hakkında yaşadığı güven bunalımının her iki devleti İngiltere’ye
yaklaştırdığını da yukarıda belirtmiştik. Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya güvenmemeye
başlamasının somut göstergeleri, 1890’lı yılların sonlarına doğru daha açık bir şekilde
ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, Sultan II. Abdülhamid, Mısır’daki İngiliz askerinin
tahliyesini sağlamak, yani işgali sona erdirmek için diplomasisini yoğunlaştırırken
Fransa’nın yaklaşımının iktidarsızlığı yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. İngiltere
Mısır konusunda, çıkarları hilafına olacak her türlü gaileyi bertaraf etmek için savaş
dâhil birçok seçeneği masasının üstünde tutuyordu. Fransa ile ortaya çıkan Faşoda Krizi
bunun en önemli göstergesiydi1492. İngiltere’nin kesin ve kararlı tutumu Fransa’ya,
İngilizler karşısında yeni bir diplomatik yenilgi olarak yansıdı 1493. Ancak bu kriz her iki
devlete yeni bir fırsat yarattı. O da, 1904 yılında Entente Cordiale Anlaşmasının
imzalanmasıdır1494. Bu anlaşma ile Fransa, İngiltere’ye “İngiliz işgaline bir süre tayin
olunması ya da bir başka istek ile İngiltere’nin Mısır’daki hareketine engel
çıkarılmayacağını” teminatını vermiştir1495. Bu anlaşma Londra sefaretinden, “Mısır ile
Fas’a müteaalık beyanname” adıyla İstanbul’a gönderilmiştir. Buna göre İngiltere,
“Mısır’ın hal-i siyasîyesini tebdîl etmek fikir ve niyetinde bulunduğunu”; Fransa ise
buna karşı, “İngiltere işgaline bir müddet tayini olunmasını taleb etmek suretiyle veya
suret-i aherle İngiltere’nin bu memleketteki icraatine ika’ etmeyeceğini” ilan eder1496.
Bu anlaşma, Mısır’da kesin olarak kalmaya karar veren İngiltere’nin, bunun önündeki
engelleri aşması anlamına da geliyordu 1497. Buna göre İngiltere Mısır’da, Fransa da
Fas’ta hareket serbestîsine sahip oldular1498. İki devleti bölge konusunda anlaşmaya sevk
eden bir diğer konu Avrupa muvazenesinde meydana gelen gelişmelerdir. Bu süreçte
Avrupa yeni ve güçlü bir siyasî aktörün yükselişine şahit olmaktaydı ve bu gelişme bu
1492
Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.140-141.
Y.PRK.EŞA., 31/104.
1494
Chirol, “The Egyptian Question”, s.57-58.
1495
Balcı, II. Abdülhamid, s.187.
1496
Y.EE., 120/23.
1497
“Fransa’nın gerçek maksadı; İngiltere ile baş başa anlaşabilmekti. İngiltere Fransa’nm Fas’ı
işgaline karışmamasına karşılık, Fransa da İngiltere’nin Mısır’ı işgaline karışmayacaktı. Nitekim öyle
de oldu. Sonuç olarak, İngiltere’nin Mısır’da olmasına çok fazla problemi olan ve Rusya ile
uğraşmaktan İngiltere’ye karşı kendini savunamayan Osmanlı Devleti’nden başka karışan kalmadı.
Fransa ise, Kuzey Afrika’yı işgaline İngiltere’nin sessiz kalması karşılığında, İngiltere’nin Mısır’ı
işgaline yaptığı itirazı geri çekti” Emir Şekip Arslan, s.320-321.
1498
Rohde, s.12.
1493
264
iki devleti de endişeye sevk etmişti1499. Bu yeni güç Almanya idi. Bu endişe iki devleti
birbirine yaklaştırmıştır. Fransızlar, Tunus ve Cezayir’deki varlığı nedeniyle Kuzey
Afrika’daki konumunun geleceğini düşünerek Osmanlı askerinin Mısır’da daimî olarak
kalmasından yana değildi1500. Bu iki meselenin Fransa’nın İngiltere’ye yaklamasını
kolaylaştıran bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Bu yakınlaşma ve imzalanan Entente
Cordiale ile bir anlamda geçmişe bir sünger çekilmiştir1501. Karşılıklı kötü düşünceler,
şüpheler ve itimatsızlıklar bir süreliğine görmezden gelinmiştir. Böylelikle Fransa
Fas’ta, İngiltere ise Mısır’da serbest hareket etme imkânlarını elde etmişlerdir 1502.
III- RUSYA VE MISIR MESELESİ: AKDENİZ MUVAZENESİNDE ROL
KAPMA ÇABALARI
Mısır Meselesi’ni Rusya ile ilişkilendirirken ortaya koyulacak argümanların
Akdeniz muvazenesi, Rus yayılma stratejileri ve İngilizlerin sömürge politikalarına ket
vurularak onun stratejik üstünlüğünün sona erdirilmesi gibi konularla bağlantılı
olduğunu görürüz. Rusya, özellikle 19. asrın ikinci yarısından itibaren şekillenmeye
başlayan sömürge yarışlarında yer almak düşüncesi ile yeni politikalar üretmeye
başlamıştı.
Rus
politikaları,
Akdeniz
özelinde
söz
konusu
olacak
sömürge
paylaşımlarında Rus çıkarlarını garanti altına alacak düzeyde şekillenmiştir. İngilizlerin
Hindistan yolunu kontrol etmek için Mısır üzerinde politikalar ve diplomasiler tanzim
etmesi ve Mısır’daki dengelerin İngiltere’nin lehine gelişmesi, Rus politikalarını da
etkilemiştir. İngiltere’nin Akdeniz muvazenesinde avantajlı duruma gelmesi, Rusları
iyice korkutmuştur. Bu yüzden Osmanlı Devleti’ne yakınlaşan Ruslar, Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık hukukunun devam etmesini ister gibi görünmüştür.
Rusya’nın Mısır konusunda Osmanlı Devleti’nin yanında görünmesi, Osmanlı Devleti
üzerinden İngiltere’yi kontrol altında tutmak istediği şeklinde yorumlanabilir.
İngiltere’nin Orta Doğu ve Asya üzerinde Rusya ile sömürge mücadelesine girmesi,
Rusya’yı Mısır Meselesi’nde daha aktif bir politika gütmek için zorlamıştır1503. Rusya,
1499
Güler, s.65-66.
Haslip, 1991: 95.
1501
Mahmud Muhtar, s.72.
1502
Gleichen, s.44; Raouf Abbas Hamed, “Germany and the Egyptian Nationalist Movement
1882-1918” Die Welt des Islams, V: 28, I: 1/4, 1988, s.13.
1503
Burçak, s.40-41.
1500
265
iki devlet arasında gelişen sömürge rekabeti dolayısıyla İngiltere ile başka bir mesele
üzerinde sorun yaşamak istemiyordu. Rusya İngiltere ile yaşanacak bir sorunda savaş söz
konusu olduğunda üstesinden gelebilecek bir durumda değildi. Bunun da Rusya’nın
Mısır Meselesi’nde yeterince etkin bir politika izlemesine olumsuz etkileri olmuş ve
Rusları pasif bir politika izlemek zorunda bırakmıştır. Buna rağmen Akdeniz
muvazenesi gereği Rusya meselenin içinde olmaya çalışmıştır.
Mısır Meselesi’nde Osmanlı Devleti İngiltere’ye karşı politikalar tanzim ederken,
Rusya’nın zaman zaman müdahalede bulunması, Mısır konusundaki yaklaşımlarına dair
ipuçları sunmaktadır. Özellikle 1887 mukavele metni dolayısıyla Fransa ile birlikte
Osmanlı Devleti’ne karşı baskı ve tazyikte bulunurken kullandığı politika ve diplomasi,
Rusya’nın, İngilizlerin Mısır’ı askerî ve siyasî kontrollerine alması tehlikesini önlemeye
yönelikti. Rusya’nın bu nitelikte bir politika ve diplomasi sergilemesi, bir asırdan daha
fazladır alevli bir şekilde devam eden Osmanlı-Rus husumetinin üzerine, 1877-78
Osmanlı-Rus harbi üzerinden 10 yıl bile geçmeden ince bir kül tabakasının kaplanmasını
sağlamıştır. Ancak bu politikanın gelenekselleşmesini beklemek gerçekçi bir siyasî
yaklaşım olmaz. Çünkü Rusya, tarihî politikaları gereği, Akdeniz’e bir gün mutlaka
inmek istiyordu. Bu yüzden Rusya’nın Mısır üzerinde Osmanlı hukukunu gözetir
görünmesi, İngiltere’nin bölgede daha fazla güçlenmesinin ve Akdeniz muvazenesini
kendi lehine çevirmesinin önüne geçmek için kullandığı bir yoldu. Rusya, İngiltere’nin
Mısır’ı işgal etmesi konusunda ortaya koyduğu politikalarla kendine rakip olarak
gördüğü devletleri etkisiz bir konumda bıraktığını düşünüyordu. Fransa ile ortak hareket
ederek 1887 mukavele metninin imzalanmasını engellemesi, bu yüzdendi. Zira Rusya,
İngiltere’nin, istediği şartlarla Osmanlı Devleti ile anlaşması, bölgedeki sömürge
mücadelelerindeki dengeleri alt üst edecek İngiltere’yi bölgenin tek hâkimi
yapacaktır1504. Bu da Rusya’nın sıcak denizlere inme hayalinin önüne güçlü ve
kaldırılamaz bir set çekecektir. Rusya bu tehlikeleri göz önünde bulundurarak
İngiltere’nin bölgedeki hareket ve politikalarını takip etme ihtiyacı duymuştur.
Rusya’nın Mısır Meselesi’ne uluslararası arenadaki dengeler üzerinden yaklaşması
ve İngiltere’yi, Mısır konusunda tek başına karşısına almak istememesi dikkate değer bir
konudur. Çünkü Rusya uluslararası sistemde kararlı bir politika üreterek diğer devletleri
1504
Kızıltoprak, s.212-213.
266
etrafında toplayacak kadar etkin değildi ve bu, ister istemez politikalarına yansıyordu.
Rusların İngiltere’ye karşı caydırıcı bir askerî güç kullanmasının da söz konusu
olamaması, yine Rusları diplomasi ağırlıklı politikalar gütmek zorunda bırakmıştır. Bu
yüzden diğer devletler gibi Rusya da İngiltere’nin, “Mısır’ın idâre-i mülkiye ve malîyesi
ve ‘askeriyesi bizzâti kendi kendini müdâfa’â edecek derecede kesb-i kudret ve
istikmâliyet etmesi” gerekçelerine sağlam bir karşı duruş ve argüman geliştirememiştir.
Tıpkı Osmanlı Devleti ve Fransa gibi1505. Ruslar da Fransızlar gibi tek başlarına İngiliz
askerinin Mısır’dan tahliye edilmesi sağlayacak bir etkinliğe sahip değillerdi. İngiltere,
ancak geniş katılımlı uluslararası blok oluşturularak Mısır’dan çıkarılabilirdi. Ancak bu
hiçbir zaman gerçekleşmedi. Ruslar, Nelidoff’un belirttiği gibi, İngiltere ile aralarında
özellikle Afgan meselesi dolayısıyla ortaya çıkacak savaş halini, İngiltere’nin Mısır’daki
konumunu
kuvvetlendirmek
için
bahane
olarak
kullanabileceği
endişesini
taşımaktaydı1506. Bu, Rusya’nın Mısır Meselesi üzerindeki politikalarını sınırlandıran
önemli bir çekince konusuydu. Bu çekincelerle hareket eden Rusya, Osmanlı Devleti’nin
yanındaymış gibi hareket ederek onu, İngiltere’nin içinde bulunduğu ittifakın dışında
tutmaya çalışıyorlardı. Bu dönemde Rusya’nın elindeki en önemli silah belki de
buydu1507. Osmanlı Devleti’nin, İngiltere’nin içinde olduğu ittifaka dâhil olması, Fransa
ile birlikte Rusya’ya karşı meydan okuma anlamına gelecektir1508. Çünkü Osmanlı
Devleti böyle bir ittifakın içinde olduğu takdirde safını belirleme konusunda kararını
vermiş bir devlet olarak ortaya çıkacak; bu da Rusya’nın politikalarına önemli bir ket
vuracaktır. Böyle bir değerlendirme yapmamızın sebebi, böyle bir ittifakın, İngiltere’nin
Mısır Meselesi’ni Osmanlı Devleti ile halletme düşüncesini, daha kat’i bir şekilde ortaya
koyacağından Mısır Meselesi’nde Rusya, Fransa gibi devre dışı kalacaktır. Zaten 1887
mukavele metnine karşı geliştirilen muhalefet de bu iki devletin meselede devre dışı
kalma endişelerinin bir ürünüydü. Gerçekte 1887 mukavele metninin Fransa ve
Rusya’nın hukukuna dokunur bir tarafı yoktu ve bu devletlerin muhalefetleri haklı bir
sebebe dayanmıyordu1509. Yine Osmanlı Devleti’nin İttifak-ı Müselles’e dâhil olması,
Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerinde oluşturduğu caydırıcı etkiyi ortadan kaldıracaktır.
1505
Y.EE., 126/26.
HR.TO., 62/85, 5,11.
1507
Y.EE., 88/3.
1508
Y.EE., 116/68.
1509
Y.EE., 116/62.
1506
267
Bu, şu anlama gelmektedir: Rusya, Mısır Meselesi dâhil, herhangi bir sebebe müsteniden
Osmanlı Devleti’ne karşı silaha sarılma cesaretini gösteremeyecektir. Çünkü böyle bir
hareket İttifak-ı Müselles’e açılmış bir savaş olacağından, Avrupa muvazenesini
tehlikeye düşürecek, bu da sert bir karşılık bulacaktır1510. Bu yüzden İttifak-ı Müselles’e
katılmak Osmanlı Devleti’ne, uluslararası arenada daha rahat hareket etme şansını
verecektir. Çünkü Osmanlı Devleti, uygulamak zorunda olduğu denge politikaları
ölçüsünde diplomasi yürüttüğünden, genel siyasî dengelerden bağımsız bir şekilde
hareket etme imkânı ya da cesareti bulamamıştır. Tabiî ki, bu durum, Osmanlı
Devleti’nin uluslararası arenadaki mevkiine yansımıştır. Bağımlı politikaların en başta
gelen sonucu, şüphesiz diğer devletlerin yaklaşımları dikkate alınarak politikalar tayin
edilmek zorunda kalınmasıdır. Rusya’nın Akdeniz muvazenesi ve hasseten Hind yolu
üzerindeki çekincelerinin ve buna karşı yürütmek istediği politikaların Mısır Meselesi ile
bağlantılı olması, Osmanlı Devleti’ni, Rusya’yı da dikkate alarak, onun, denge
politikaları açısından yerini tayin etmek zorunda bırakmıştır. Bu cümleden olarak,
Osmanlı Devleti, Rusya’nın Akdeniz muvazenesindeki çekince ve endişelerini ve Hind
yolu ile ilgili yaklaşımlarını dikkate almalı ki, Osmanlı Devleti’nin Mısır ve Süveyş
üzerindeki çekince ve endişelerini de Rusya dikkate alsın. Ahmed Muhtar Paşa’nın Rus
Generali Aleksi ile 31 Teşrinievvel 305/12 Kasım 1889 tarihinde yaptığı mülakatta, bu
durumun söz konusu olduğu ve her iki devletin de bahsedilen konular üzerinde
çekincelerini dile getirdikleri görülmektedir1511.
Fransa’nın İstanbul elçisi Montebello ve Rus meslektaşı Nelidoff İngiltere’ye
tanınacak ikinci bir işgal hakkına, İngilizlerin Mısır’da sürekli kalacakları şiddetle karşı
çıkmıştır.
Rusya, 1887 mukavele metni müzakerelerini devamlı takip ederek duruma uygun
pozisyon almaya çalışmış, Berlin’de bulunan Rus elçisi Pavel Shuvalov’a, Hatzfeldt’e
giderek görüşmesi talimatı vermişti. Bu görüşmede Rusya’nın politikalarına aykırı
olarak İngilizlerin Osmanlılarla anlaşması konusundaki kaygılar iletildi. Almanya’dan
da, kaygıların yersiz olduğu konusunda Shuvalov’u ikna etme yaklaşımı geldi. Buna
rağmen Almanlar, Rusların bu tepkilerini dikkate almışlar ve meselede, en azından bir
süreliğine, tarafsız kalma politikası izlemişlerdir. Rusya bu kaygılarına rağmen
1510
1511
Y.EE., 116/68.
Y.PRK.MK., 4/91.
268
Fransa’dan bağımsız bir politika izleyememiştir. Bu da, Rusların denge politikaları
çerçevesinde hareket etmek zorunda olduğunu göstermektedir. Zira Fransa’nın Mısır
Meselesi konusunda yaklaşımlarını zaman zaman değiştirmesi, Rusya’yı da etkiliyor,
onlar da bazı yaklaşımlarında değişikliğe gitmek zorunda kalıyordu. Mehmed Kâmil
Paşa, 27 Nisan 1306 tarihinde bu konuya ilişkin değerlendirmesinde buna işaret
etmiştir1512. Bu politika değişikliklerinin temelinde hem Fransa hem de Rusya’nın “zaten
ve mevkiyen İngiltere’yi [Mısır’da] tazyîke kadar niyât siyâb” olmadıkları gerçeği
yatıyordu1513. Avrupa gazetelerinde zaman zaman çıkan yazılar da bu iki devletin
İngiltere’ye karşı elini zayıflatıyordu. Bu da İngilizlerin Mısır’da daha kararlı ve rahat
politikalar yürütebilmesinin önünü açıyordu. Viyana örneğinde görüldüğü gibi gazeteler,
“İngiltere Mısır’ı şimdiden tahliye etmek azm ve efkârında değildir, bunun nedeninin de
Mısır’da meydana gelecek boşluk sebebiyle İngiltere’den daha tehlikeli olacak olan
Fransa ve Rusya’nın Mısır’da ikame-i nüfûz etmeleri tehlikesi [olmasıdır]” şeklinde
haberler yayınlanmaktaydı1514. Bu haberler, İngilizlerin Mısır’da işgali devam ettirmesi
için uygun bir kamuoyu yaratıyor ve İngilizlere zaman kazandırıyordu. Lord
Salisbury’nin de, “Mısır’ın Fransa ve belki Rusya veya İtalya tarafından işgal
olunmayacağına İngiltere Hükümeti’nin emin olamayacağı”1515 tezi üzerinden hareket
etmesi; Mısır’da bulunan İngiliz askerinin burada kalması için önemli bir gerekçe
oluyordu. İngiltere’nin bu politikasının, Fransa ve Rusya’nın elini oldukça zayıflatması,
hem Fransa hem de Rusya’nın, Mısır’da kişisel bir fayda sağlamayacaklarına dair sürekli
garanti vermelerine ve bu konuda savunma psikolojilerine girmelerine sebep olmuştur.
Osmanlı Devleti, Rusya’nın Mısır konusunda Fransa ile ortak hareket etmesini bir
denge unsuru olarak bundan görerek faydalanmaya çalışmıştı1516. Bu yüzden Sultan II.
Abdülhamid Mısır konusunda bu iki devlete hoş görünmek için bu devletlerin meseleye
yaklaşımlarını dikkate almıştır. Fransa ve Rusya Devlet-i ‘Aliyye’nin teveccühünü
kazanmaya çalıştıklarından, bu üç devletin bir süre menfaat ortaklığı içine girdikleri
görülmektedir1517. Sultan II. Abdülhamid, Fransa ile Rusya’nın 1887 mukavele metnine
itirazlarını inceleyip bu devletlerin muvafakatını alma konusunda gayretkeş olmuştu.
1512
Y.A.HUS., 235/37.
Y.EE., 126/26.
1514
Y.A.HUS., 278/13.
1515
Y.EE., 116/56.
1516
Y.A.HUS., 292/130.
1517
Y.EE., 116/76, 1-2.
1513
269
Hâriciye Müsteşarı Artin Efendi’nin bu konu için görevlendirilmesi bunun önemli bir
göstergesiydi1518. Cevad Paşa’nın, “Devlet-i ‘Aliyye’nin bu meselede mu’âvenet
bekleyeceği devlet[ler] olsa olsa yine Fransa ve Rusya devletleri olmak lazım” geleceği
şeklindeki sözleri de, devletin bu konudaki yaklaşımını göstermesi bakımından
önemlidir1519. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi’ni Avrupa menafiinin önemli bir
maddesi sayması ve bu iki devlete bunu hissettirmesi; Mısır’dan İngiliz askerinin
tahliyesini sağlamak için elini güçlendirmeye çalıştığını göstermektedir 1520. Bunun
yanında Osmanlı devlet adamlarının İngilizleri Mısır’dan çıkarmak için Rusya’nın da
yardım ve teşvikine ihtiyaç duyması bu iki devletin desteğinin önemini arttırıyordu 1521.
Sultan II. Abdülhamid’in böyle bir denge politikası içerisinde hareket etmeye çalışması,
devletin çoğu kez İngiltere-Fransa ve Rusya arasında kalmasına neden olmuştur 1522. Bu
karışık durumda devletin tercih yapmak zorunda kalması, hesaplı ve temkinli bir dış
politika yürütmesini gerektirmiştir. Bu cümleden olarak, Fransa ve Rusya’nın
İngiltere’nin politikalarını ikmal edemeyeceğini anlayan Osmanlı devlet adamları daha
pragmatik bir diplomasi ve politikaya yönelmişlerdir1523 Ancak, yukarıda da
söylediğimiz gibi, Sultan II. Abdülhamid Rusya’yı karşısına alacak hareket ve
politikalardan uzak durmaya çalışmıştır. Rusya ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne
muavenet edeceği sınırları kestirmeye çalışan Sultan, İngiltere’nin Mısır ve civar
bölgelerde etkin bir duruma gelmesi ve bunu bölgede yayılmak için kullanmaya
çalışması karşısında Rusya’nın yaklaşımını dikkate almıştır. Sevâkin’nin İngiliz askeri
tarafından işgal edilmesi gündeme geldiğinde, Rusya’nın protestolarına yaklaşımı buna
önemli bir örnektir1524.
Rusya’nın, İngiltere’nin, Mısır ve civarı bölgelerdeki hareketlerini takip ederek
ortaya koyduğu politikalarla, Akdeniz’de serbest bir şekilde hareket etmek için uygun bir
siyasî ortamın oluşmasını sağlamaya çalıştığını göstermektedir. Osmanlı Devleti’nden,
Boğazlardan geçiş için müsaade almak istiyordu 1525. Bu yüzden Rusya, Osmanlı
Devleti’nin Mısır’daki hukukunu koruyan bir devlet gibi davranmaya çalışıyordu.
1518
Y.EE., 126/36.
Y.EE., 86/82.
1520
Y.A.HUS., 368/18.
1521
Y.EE., 116/76, 1b.
1522
Y.EE., 126/31.
1523
Y.EE., 86/82.
1524
Y.A.RES., 79/59.
1525
Y.EE.d., /439, 7-8
1519
270
Aslında İngiltere ile anlaşarak Akdeniz ve Avrupa dengesinde yer almak isteyen Ruslar,
Osmanlı Devleti’ne karşı politikalarını her an değiştirebilecekleri bir ortamı takip
etmişlerdir. Ancak Rus gazeteleri bunu saklamak için oldukça gayretkeş yayınlar
yapmışlardır1526. Rusya’nın bu politikalarını Osmanlı devlet adamları da iyi
bilmekteydiler.
Ancak
denge
politikalarının
gerektirdiği
şekilde
davranmak
zorundaydılar. Zira bu sıralarda Balkanların karışık bir vaziyet arz etmesi, Osmanlı
Devleti’nin elini kolunu bağlıyordu ve bu konuda Rusya’ya güvenmesi oldukça
zordu1527. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’ne, Mısır’daki, dolayısıyla
da Akdeniz’deki Rus çekincelerini gidermeye gayret ettiğini göstermiştir. Ancak Sultan
II. Abdülhamid, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne muavenetlerinin sınırlarını bildiğinden
İngiltere’yi kaybedecek ya da karşınına alacak bir politikadan sürekli kaçınmıştır 1528.
Çünkü dengelerin elden kaçırılması, Sultan’a pahalıya mal olacağından, bu politikaların
önemi ortadaydı1529.
Rusya’nın Mısır Meselesi’ndeki yaklaşım, politika ve diplomasileri bu ana hat
üzerinden şekillenmiştir. Sultan II. Abdülhamid, Rusya dâhil diğer bütün devletleri
denge politikalarının bir unsuru olarak görmüştür. Bu yüzden her bir devleti, diğer
devletlerin karşısında dengelemeye çalışmıştır.
IV- İTALYA VE MISIR MESELESİ: “EN KÜÇÜĞÜN” ETKİSİ VE
YANSIMALARI
Mısır Meselesi etrafında adından söz edebileceğimiz diğer bir devlet İtalya’dır.
İtalya, o dönem için birliğini yeni tamamlayan, sömürgelerde söz sahibi olmayı ve
Avrupa dengesi içinde adından söz edilmesini isteyen bir devlet olarak karşımıza
çıkmaktadır. İtalya, özellikle 1870 yılında millî birliğini tamamladıktan sonra
uluslararası arenada kendine yer edinmek için aktif bir politika izlemeye başlamıştır.
Özellikle Akdeniz muvazenesinin önemli bir parçası olmak için politikalar üretmeye
özen göstermiştir. İtalya, bu hedeflerini gerçekleştirmek için Afrika’nın kuzeyindeki
Tunus’u ele geçirmek istiyordu. Ancak 1881 yılında Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi,
1526
Y.A.HUS., 363/66, 4-5.
Y.EE., 116/68.
1528
Y.A.RES., 79/59.
1529
Kızıltoprak, s.221.
1527
271
İtalya’yı yeni politikalar aramaya yöneltmiştir1530. Bu yeni politikalar, Fransa’yı yakın
bir rakip olarak görme anlayışı ile şekillenmiştir. Ancak İtalya’nın Fransa karşısında
güçlü bir şekilde var olamayacağı gerçeği, onu, politikalarını ittifaklar dairesinde
yürütmek zorunda bırakmıştır. Bilindiği gibi İtalya, Mısır Meselesi’ne, borçlar sandığı
komisyonuna üç ülkeyle birlikte üye vermekle dâhil olmuştur1531. Ancak İtalya’nın bu
meselede, siyaseti belirleyen bir ülke olduğunu söylemek mümkün değildir. Fransa ile
girişmek istediği sömürge yarışında güçlü bir devletin varlığına ihtiyaç duyması bu
dediklerimizi destekler niteliktedir. İtalya’nın içinde bulunduğu şartlar ve kuvvet
dengesindeki konumu, İtalya’ya ittifaklar dengesi içinde hareket etme zorunluluğu
yükleyerek onları İngiltere ile birlikte hareket edilmesi gerektiği anlayışına götürmüştür.
Bu yüzden Mısır konusunda İngiltere’yi destekleyerek yukarıda bahsedilen amaçlarını
gerçekleştirmeye çalışmıştır. İngiltere’nin böyle bir birlikteliği uluslararası meşruiyet
gerekçeleri ile uygun görmesi, bu iki devleti birbirine yakınlaştırmıştır. İngiltere’nin,
İtalya’nın bölgedeki varlığı konusunda karar verici bir unsur olması, İtalya’nın bir süre
İngiltere’ye bağımlı politikalar yürütmesine sebep olmuştur. İngiltere ise bölgedeki
politikalarının gereği buralarda kendi politikalarını tahkim edecek bir güce ihtiyaç
duymaktaydı. Bunun yanında da İtalya’nın dikkatini Avrupa’dan başka yerlere çekmeye
çalışmaktaydı. Bu yüzden Zeyla’ ve Masû’a gibi Kızıldeniz sahillerinin İtalya’ya
bırakılmasını çıkarları açısından gerekli görmekteydi1532. Çünkü İngilizler Kızıldeniz ve
Mısır’da, politikalarını destekleyen devletlere ihtiyaç duymaktaydı. Bu yüzden İngiltere,
İtalya’nın bölgede, kendi kontrollerinde yayılmasını anlayışla karşılayarak ve
İtalyanların Masû’a ve Kasala vs. gibi Mısır ve Sudan’ı ilgilendiren bölgeleri işgal
etmesine izin vermiştir1533. İtalyanlar, bölgeye, işgalden on-on iki yıl önce göçmen
olarak gelmişler ve özellikle Assab Limanı civarını ele geçirmişlerdi. 1885 yılının
başında
çıkan
karışıklıklarda
burada
bulunan
İtalyan
göçmenlerinin
birkaçı
öldürülmüştü. İtalya bunu bahane ederek bölgeye 1000 kadar İtalyan askeri
sevketmişti1534. Mısır ve Osmanlı Devleti durumu, uluslararası hukuka aykırı olduğu için
protesto ettiler. İngiltere ise bu duruma karşı sessiz kalmıştı. İngiltere’nin sessizliği
1530
L. E. Roberts, s.318.
Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy”, s.254-255.
1532
L. E. Roberts, s.32-33.
1533
Y.EE., 124/55.
1534
Orhonlu, s.157.
1531
272
bölgenin İtalyanlar tarafından işgal edilmesi konusunda Lord Granville’in, yeşil ışık
yakması ile ilgiliydi1535. İtalya, işgalden sonra, bu harekâtın İngiltere ile anlaşarak vukua
geldiğini beyan etmiştir1536. İngiltere’nin İtalyan işgallerine karşı sessiz hatta teşvikkâr
davranmasını, Fransa’nın bölgedeki İngiliz varlığına karşı muhalefetinin şiddetini
azaltmaya yönelik bir tedbir olarak değerlendirmek de yanlış olmayacaktır1537. Zira
İtalya’nın Fransa’ya karşı denge unsuru olarak kullanılması, İngilizlere bölgede daha
rahat hareket etme imkânı verecektir. Bu yüzden, İtalya’nın, Mısır Meselesi ile ilgili olan
devletlerin en küçüğü olması bile diğer devletlerin politikalarını yönlendirmesinde
engelleyici bir etki bırakmasının önüne geçmemiştir 1538. Bu durum İtalya’nın daha cesur
politikalar gerçekleştirmesine yardım etmiştir. Masû’a ve civarını işgal ettikten sonra
bölgedeki politikalarını yeniden gözden geçiren İtalya daha fazla yayılmaya, yani yeni
işgallere istekliydi, bunu da 1887 yılında İngiltere’ye dillendirmişti. Tabiî ki, Lord
Salisbury, İtalya’nın kendi kontrolü dışında yayılmasını çıkarlarına aykırı gördüğünden,
bu istekleri küstahça bir hareket olarak değerlendirdiği mektubu Lord Cromer’e
göndermiştir. İngiltere dahasını da yaparak İtalya’yı ittifaklar sistemi içine almış ve
İtalya’nın sisteme bağlı ve bağımlı politikalar yürütmesini sağlamaya çalışmıştır.
İngiltere, 12 Şubat 1887 tarihinde İtalya ile 24 Mart 1887 tarihinde de AvusturyaMacaristan İmparatorluğu ile birer anlaşma imzalamıştır. Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu’nun Almanya ile aynı çizgide politikalar izlemesi nedeniyle bu
anlaşmanın Almanya’nın da Mısır Meselesi konusunda İngiltere’yi desteklemesine
yarayacağı öngörülmüştür1539.
İtalya’nın, İngiltere’nin istekleri ve tavassutları dışında işgal politikaları
geliştirmek konusunda istekli davranması İngiltere’yi kızdırmıştır. Zira İngiltere bölgede
kendinden başka bir kuvvetin varlığının ancak kendi kontrolünde olması ile mümkün
olabileceği üzerinden politikalar yürütmüştür. İtalya’nın, Fransa’nın bölgedeki İngiliz
varlığına karşı göstermiş olduğu muhalefeti kırmak için bölgeye davet edildiği
gerçeğinden
hareket
edersek,
İngiltere’nin
bölgedeki
çıkarlarının
tehlikeye
düşürülmesinin, İngiltere açısından kabul edilebilir bir şey olmadığını müşahade
1535
Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy”, s.255.
Orhonlu, s.158.
1537
Hornik, s.600.
1538
Y.A.HUS., 217/43, 1.
1539
Kızıltoprak, s.247, 255-256.
1536
273
edebiliriz. İtalya’nın, İngiltere’nin kontrolü dışında ve İngiliz politikaları hilafına
bölgede yayılma amaç ve düşüncelerini açık bir şekilde dillendirmesinin sadece İngiltere
için değil aynı zamanda Fransa için de bir endişe kaynağı olduğu görülmektedir1540.
İngiltere bölgedeki İtalyan yayılmasını kontrolünde tutarken, İtalya’nın bölgedeki
faaliyetleri Mısır’da daha rahat hareket edecek bir şekilde kullanmaktan geri
durmamıştır1541. Bunu, Mısır Meselesi sürecinin sonraki aşamalarında da müşahede
etmek mümkündür. İtalya’nın bölgede işgalci bir güç olarak belirmesi İngiltere’ye,
Mısır’daki pozisyonunu kuvvetlendirmek için önemli bir argüman sağlamıştır. Bu
cümleden olarak, İngiltere Mısır’da yaşayacağı diplomatik başarısızlık nedeniyle
düşeceği kötü durumdan kurtulmak için İtalya’nın varlığına ihtiyaç duymuştur.
İtalya’nın bölgede teşvik edilmesi İngilizlerin bu ihtiyacına binaen alınmış bir tedbir
olarak düşünülebilir1542.
İngiltere, Sudan’da zor durumda kalarak Kızıldeniz’de kontrolü sağlamakta güçlük
çekmeye başlamıştı. Bu yüzden İtalyanları Masû’a’ya davet etmiştir1543. Ancak ilk
başlarda Mısır borçlar komisyonu söz konusu olduğunda, İtalya’nın katılma konusunda
istekli olduğu sırada, Lord Salibury İtalyanların bu komisyonda bulunmasına karşı
çıkmıştı. Bu davet göz önüne alındığında bazı şeylerin değiştiğini söyleyebiliriz1544.
İngilizlerin bu daveti, kendilerine yardımcı bulmak için aldıkları tedbirden başka bir şey
değildi1545. İngilizler böyle bir tedbirle Süveyş ve hinterlandının kontrolünü elinde
tutarak Mısır ve Sudan’da daha rahat hareket edeceği bir ortam oluşturmak istemiştir1546.
İtalya’nın bölgedeki varlığını İngilizler, Mısır’daki işgalini olabildiğince uzatmak, daha
doğru bir ifade ile Mısır’da kalıcı olmak için de kullanmak istemiştir 1547. İngilizlerin
bölgeyi kendi politikalarına göre tanzim etmeye çalıştıkları sırada, yani Sevâkin
meselesinin gündemde olduğu bir dönemde, İtalya’nın Masû’a’yı işgale devam etmesi;
İngiltere’nin yukarıdaki amacına uygun bir politikaydı. İtalya’nın, İngilizler için, hem
Fransa ve hem de Rusya’dan daha kabul edilebilir bir ortak olduğunu düşünürsek1548,
1540
Y.PRK.MK., 1/63, 1.
Y.EE., 116/56; Y.EE., 140/23.
1542
Y.A.RES., 45/30.
1543
Y.A.RES., 42/10.
1544
L. E. Roberts, s.315.
1545
Hocaoğlu, s.185.
1546
Y.PRK.KOM., 7/19.
1547
Y.EE., 140/23.
1548
Y.PRK.EŞA., 24/15.
1541
274
İngiltere’nin bu yaklaşımını daha iyi anlamış oluruz. Çünkü Fransa ve Rusya’nın
politikalarının İngiltere’yi zaman zaman zor durumda bırakması, İtalya’yı daha emin bir
müttefik yapmıştır. İtalya’nın Masû’ayı işgali, İngilizlerin Sevâkin üzerindeki hesapları,
yani Sevâkin’i Sudan’dan bağımsız olarak kendi kontrolüne almaya çalışması, bu
müttefikliği güçlendirmişti. Ancak İngiltere’nin çıkarları İtalya’nın Sudan ve Nil’in
kaynaklarından uzak tutulmasını da gerektirmekteydi. Bu yüzden İtalyanların Masû’a ve
civarlarına hâkim olmaları teşvik edilmiştir1549. Ancak İngiltere, bölge üzerinde oluşacak
yeni siyasî dengelerin kendi çıkarlarını tahdid etmesine meydan vermemek için kararlı
bir politika izlemiştir. İtalya da bu konuda dikkatli ve temkinli politikalar yürütmeye
çalışmıştır. Meseleye İngiltere’nin çıkarları üzerinden bakıldığında İtalyanların
bölgedeki hareket ve faaliyetlerinin sınırları bellidir1550. Ancak İtalya’nın bölgede etkin
ve etkili bir mevkiye çıkmaya çalışması bu sınırları zorlamıştır. Bu durum ise
İngiltere’yi endişelendirmiş, İtalya’ya karşı temkinli politikalar yürütmek zorunda
bırakmıştır. İtalyanların Habeşiştan’a yönelerek Kassala’ya kadar inmesi, İngilizlerin
dikkatlerinin İtalya’nın üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Zira Kasala’nın
İtalya’nın eline geçmesi ve Hartum üzerinden Beyaz Nil-Mavi Nil’i güneyden kontrolü
altına alması, İngilizler açısından tehlikeli sonuçlara gebe olduğundan tehlikeli bir
sürecin başlangıcı olabilirdi1551. İngiltere’nin, işi şansa bırakmayacak kadar tecrübeli bir
sömürgeci devlet olması, İtalya’nın bu hareketlerinin kabul edilebilirlik sınırlarını
belirlemiştir. Kasala hakkında yapılan İngiliz-İtalyan anlaşması, bu sınırların
belirlenmesi konusunda ipuçları vermiştir1552. İtalya’nın İngilizlerin çizdiği bu sınırlar
içinde kalmaya çalıştığı görülürken, Osmanlı Devleti ise İngiltere’nin Mısır’da elde
ettiği hukukunun temini hususunu iyi kullandığının farkındaydı1553 ve devletin bölgede
olup bitenleri takip ettiğine dair önemli işaretler bulunduğu görülmektedir1554. Bu yüzden
Osmanlı Devleti İngiltere ile İtalya’nın bölge üzerindeki anlaşma ve kararlarını
tanımayarak bir nev’i protesto etmiştir1555.
1549
Orhonlu, s.159.
Y.A.HUS., 239/60.
1551
Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy”, s.257.
1552
Y.A.HUS., 301/45.
1553
Y.PRK.BŞK., 37/35.
1554
İ.MTZ.(05)., 34/1970.
1555
Y.A.HUS., 301/45.
1550
275
İtalya’nın maddî ve askerî kuvvetinin sınırları Habeşiştan yayılmasında kendini
göstermiştir. Zira Habeş işgali, İtalya’nın sınırlarını aşan bir harekâttı ve Habeşiştan’da
düştüğü durum bunu açık bir şekilde göstermiştir. 1888 yılında başlayan işgal çatışmalar,
İtalyanlara önemli mağlubiyetler yaşatmıştır. 1894 yılına kadarki süreç İtalyanların
mükerrer mağlubiyetleri ile devam etmiştir. Ancak Agordan’da Miralay Arimondi
kumandasındaki İtalyan kuvvetleri Sudan’dan gelen Mehdî kuvvetlerini bozguna
uğratmış, bu zafer İtalyanlar için önemli bir moral olmuştu. General Braniyeri
kumandasındaki ordu da Kasala’nın zaptını gerçekleştirdi. İtalyanlar 1895 yılında
Masû’a’da yaklaşık on dokuz bin kişilik bir askerî varlığa ulaşmıştı. Kaveyten ve Senafa
muzafferiyetleri İtalyanları bölgede daha etkin bir pozisyona taşıdı. 2 Teşrinievvel 1895
tarihinde Binbaşı Kozelli komutasındaki ordunun İmbaalacı’da mağlup olması
İtalyanları bölgede oldukça zor durumda bıraktı1556. Adva mağlubiyeti İtalyanların
bölgedeki müşkülatını artırmış, onların kapana kısılmasına sebep olmuştu1557. Kasala
Kalesi’ni kuşatan Mehdî kuvvetleri İtalyanların durumunu daha da kötüleştirmiş,
İtalyanları Kasala ve Adva’da mahsur bırakmıştır1558. Mehdî kuvvetlerinin bölgede güçlü
bir duruma gelmesi, Mısır ordularının duruma müdahale etmesine neden olmuştur.
Çünkü Mehdî kuvvetlerinin buradaki başarıları ve yayılmaları Mısır’ı tehlikeye
düşürmekteydi. Bu yüzden Mısır ordusu duruma müdahale etmiştir.
İtalya’nın Habeşistan harekâtının sonuçları oldukça ağır olmuştur1559. İtalyanların
Mehdî kuvvetleri karşısında aldıkları malubiyetler, onların Habeş macerasının yönünü
tayin etmiştir. Özellikle Kasala bölgesinde alınan malubiyetler İtalyanları oldukça zor
durumda bırakmıştır1560. Aynı başarısızlıklar, Mehdî kuvvetlerinin Mısır’ın güvenliğini
tehlikeye düşürmesine neden olduğundan İngiltere’ye, Mehdî kuvvetlerini bahane ederek
Mısır’a, güvenliği arttırmak amacıyla yeni kuvvetler sevk etmek ve Mısır’daki ikametini
uzatmak için fırsatlar vermiştir1561. Yine İngilizlerin bu vesile ile bölge üzerinde yeni
politikalar tanzim etmek için diplomasi yürüttüğü görülmektedir1562. Bölgedeki İtalyan
1556
Y.PRK.MK., 7/23.
Y.PRK.MK., 7/23
1558
Y.EE., 118/30.
1559
Y.EE., 118/30.
1560
Y.A.HUS., 348/29.
1561
Y.PRK.EŞA., 24/15; Ahmed Muhtar Paşa’ya göre, İngilizlerin Mısır’daki askerini
arttırmasından maksat, Mısır halkı üzerinde basıkı unsurunu arttırmaktan başka bir şey değildir.
Y.A.HUS. 269/23; Y.A.HUS. 269/26.
1562
Y.EE., 118/27.
1557
276
varlığını ve faaliyetlerini dikkatlice takip eden Mısır Fevkalade Komiseri Ahmed Muhtar
Paşa, devletin yeni tedbirlerle durumu kontrolü altına alması gerektiğini İstanbul’a
bildirmiştir1563.
İngilizlerin, İtalya’nın Habeşiştan harekâtı üzerinde sağladığı en önemli
diplomatik avantaj, Habeş Kralı Menelik’in İtalyan saldırıları karşısında İngiltere’den
yardım istemesi neticesinde Sudan’a askerî harekât düzenlemek için meşru zemin
oluşturmasıdır1564. Genel hatlarıyla vermeye çalıştığımız gibi İtalyanların Zeyla ve
Masû’a gibi yerleri siparişle işgal etmesi ve bu işgalleri İngiltere’nin arzusu hilafına
yapıyor görüntüsü vermesi, İngiltere’nin bölgedeki faaliyetlerini perçinleyerek
uluslararası arenada meşruiyetini sağlamak açısından etkili olmuştur. İtalya bölgede,
kendinden önce var olan devletlerle sömürgecilik yarışında yer alabilmek için bölgeye
yerleşmeye çalışmıştır. İtalya’nın bölgedeki varlığının İngiltere’ye pratik faydalar
sağlaması dolayısıyla İngiltere’nin ses çıkarmaması, İtalya’ya başlarda rahat hareket
etme imkânı sağlamıştır. Ancak İtalyan yayılmasının İngiltere’nin çıkarlarına ve
Mısır’daki konumuna zarar vermesi, İngiltere’yi, İtalya’ya karşı tedbirler almak zorunda
bırakmıştır. Bu da İtalya’ya, İngiltere’nin izin verdiği ölçüde, bölgede faaliyet göstermek
zorunda olduğunu öğretmiştir. Habeşiştan’a yapılan işgal denemeleri ve Mehdî
kuvvetleri ile yapılan savaşların İtalya’nın askerî ve malî gücüne önemli darbeler
vurması, bölgedeki faaliyetlerinin sınırlarını çizmiştir. Bu süreçte Osmanlı Devleti Mısır
Hıdiviyeti aracılığıyla yönettiği yerlerde idarî ve malî anlamlarda önemli zafiyetler
göstermekteydi. Bölgedeki hukukunu, özellikle sömürge mücadeleleri dolayısıyla
yeniden hatırlaması, pratikte önemli faydalar sağlamamış ve işgaller karşısında
protestonun ötesine geçmeyen diplomatik tepkilerle sınırlı kalmıştır. Yine bölge
politikalarını İngiltere’nin yaklaşımları üzerinden tanzim etmeye çalışması, Osmanlı
Devleti’nin bu konudaki sınırlılıklarını göstermekteydi. Bu yüzden bölge hakkında diğer
devletlerden bağımsız politikalar sergileyememiştir. Kısacası, Osmanlı Devleti’nin
içinde bulunduğu genel şartlar, topraklarını işgal eden İtalya’ya karşı herhangi bir askerî
müdahaleye girişmesini önlemiştir. Bu da devletin hem uluslararası arenadaki
saygınlığını zedelemiş hem de bölgedeki otoritesini zayıflatmıştır.
1563
1564
Y.EE., 117/11.
Gençoğlu, s.99-100.
277
V- ALMANYA VE MISIR MESELESİ: AVRUPA’DA ÜSTÜNLÜK
ARAYIŞLARINDA HEDEF SAPTIRMASI
Almanya, Mısır Meselesi’ni, Avrupa’da oluşan güçler dengesinde kendine rahat
hareket etme imkânı verecek politik bir unsur olarak kullanmıştır. Almanya bu politik
unsuru, Avrupa’da oluşan güçler dengesinin en güçlü üyesi olmak ve büyük devletlerin
dikkatlerini başka yönlerde tutmak için kullanmıştır. Mısır üzerinde bir mücadele
ortamının devam etmesini sağlayacak yaklaşımlarla büyük güçlerin enerjilerini bu yolda
harcamalarına zemin oluşturmaya çalışmıştır. Almanya’nın Mısır Meselesi’ndeki
yaklaşımı kısaca böyle tarif edilebilir.
İlk başlarda Mısır’ın Almanya için önemli bir menfaat kapısı olduğunu söylemek
zordu ve Almanya’nın Mısır’dan önemli bir miktar alacağı da bulunmuyordu 1565. Bu
yüzden Almanya, Mısır üzerinde özel bir politika tayin ederek burada özel bir menfaat
sağlamak peşine düşmemişti. Ancak Mısır’da, işgal öncesinde çıkan karışıklıklar ve
Ahmed Arabî’nin bu karışıklıkların artmasında önemli bir unsur haline gelmesi
karşısında, onun, Almanya “Dersaadete izamını emriyle Hıdiv hazretlerinin hükm ve
nüfuzunu takviye eylemek üzere zat-ı hazret-i padişahinin müdahale buyurmaları fâ’ideli
olacağı” yönünde bir tavsiyede bulunmayı da ihmal etmemişti1566. İngilizlerin Mısır’ı
işgal ettikten sonra Ahmed Arabî hareketine bir süre anlayış ve sempati ile yaklaşmaktan
kaçınmadılar1567. Mısır’a, uluslararası arenada güçlü bir şekilde var olmaya yarayacak bir
unsur olarak bakan Almanlar, Mısır’ın özellikle İngiliz, Fransız ve Rus menfaatlerinin
çatıştığı bir alan olmasını istiyorlardı1568. Bu yüzden, baştan itibaren, büyük güçlerden
birinin, özellikle İngiltere’nin Mısır’a hâkim olmasını istiyor ve destekliyorlardı.
Almanların, İngilizleri yanında bulmak ve bunu da Fransa’ya karşı bir koz olarak
kullanmak istemeleri, İngilizlerle ilişkilerini anlamlı kılıyordu. Fransızların, Almanya’yı
İngiliz politikalarına muvafakattan başka bir fikirde olmamakla suçlamasını, Almanların
bu politikalarının bir sonucu olarak değerlendirmek gerekmektedir1569. Ancak Bismarck
bu politikaların dengesini kaçırarak Fransa’yı kendinden daha da soğutmak istemiyordu.
Bu yüzden Mısır Meselesi’nde İngiltere’yi desteklerken Fransa’nın da işin içinde
1565
Y.PRK.BŞK., 25/15.
Y.PRK.HR.,6/19.
1567
Warburg, s.26.
1568
Hamed, s.11-12.
1569
Y.PRK.BŞK., 7/69.
1566
278
olmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu politikaların bir sonucu olarak Bismarck Mısır’daki
İngiliz-Fransız ikili kontrol (Dual Control)’ü 1881 yılına kadar desteklemiştir 1570. Bunun
yanında Tunus’ta Fransızların işgalini destekleyerek Fransa’yı cesaretlendirmiştir1571. Bu
politikalarının etkinliğini arttırmaya çalışan Almanlar, İngiltere’nin Mısır’ı işgal
etmesini desteklerken; büyük güçler arasında çıkar çatışmasına neden olacak alanlar
oluşturmaya çalışmıştır. Bu yüzden Mısır üzerinde yaşanacak çıkar çatışmaları ve
bunların neden olacağı anlaşmazlıkları, çıkarları açısından gerekli görüyordu. İngilizler
de uluslararası arenada yalnız kalmamak için Almanya’nın kendi yanlarında olmasını
istiyor ve onların desteğini almaya çalışıyorlardı 1572. Almanya’nın bu politikaları, bu
yakınlaşmayı kolaylaştırmıştı. İngilizler, Salisbury’nin delaletiyle, 1885 yılında
Almanlar ile bir araya gelerek, her iki devlet Afrika ve Pasifik’teki çıkarları konusunda
görüşmeler
yapmış,
İngilizler,
Mısır
konusunda
Almanya’nın
kendilerini
destekleyeceklerini düşünmüşlerdi. Bismarck da, 21 Ağustos 1885 tarihinde, Mısır
Meselesi
konusunda
Sir
Henry
Drummond
Wolff’un
İstanbul’a
gitmesini
desteklemişti1573. Böylece karşılıklı çıkarlar, her iki devletin bir arada görünmesini
sağlayacaktır. Ancak bu uzun soluklu bir yakınlaşma olmayacaktır.
Almanlar uluslararası arenada etkinliklerini arttırmak istediğinden Mısır
Meselesi’nde daha fazla etkili olmaya ve 1885 sonrasında Akdeniz muvazenesini dikkate
almaya başlamışlar ve bu muvazenenin İngiltere başta olmak üzere hiçbir devletin lehine
bozulmasını istememişlerdir. 1887 tarihli mukavele metni üzerinde yapılan tartışmalara
katılan Almanların, bu mukavele metninin Akdeniz’de sahili bulunan bütün devletlerin
muvafakatinin dikkate alınmasını Osmanlı Devleti’ne tavsiye ettikleri görülmektedir1574.
Almanya’nın, Osmanlı Devleti’ne bir diğer önemli tavsiyesi, Mısır konusunda İngiltere
ile anlaşmaları gerektiğiydi1575. 28 Kanunisani 1307 tarihinde padişaha iletilmek üzere
Berlin’den gönderilen talimatda şunlar tavsiye edilmekteydi. “Zat-ı şevketsemât Hazret-i
Pâdişâhî Mısır Meselesi hakkında bizden nasihât taleb buyurmuşlar idi. Biz de cevâben
1570
Gençoğlu, s.41.
Balcı, II. Abdülhamid, s.114.
1572
Süleyman Kızıltoprak, “Mısır Sorunu Çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin Üçlü İttifaka
Yaklaşımı (1882-1892), Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2008, s.225-226.
1573
Kızıltoprak, s.213-214.
1574
Y.A.RES., 38/8.
1575
Y.A.HUS., 270/87.
1571
279
Mısır üzerindeki hukûk-ı şâhânenin muhâfazası husûsunda doğrudan doğruya İngiltere
ile itilâf hâsıl edilmesini zât-ı şevketsemât hazret-i padişâhiye nasihât ettik. Bu meselede
bizim rehber ‘âmâlimiz mücerred zât-ı şevketsemât Hazret-i Padişâhiye olan hissiyât-ı
dostânemizden ve İngiltere ile husûl-i itilâfın menâfi-i şâhâneye muvâfık olacağı
itminân-ı kavisinde buluşumuzdan ibârettir. Yoksa bu meselede hiçbir Alman menfâ’ati
alakadar değildir. Binâen’aleyh zât-ı şevketsemât Hazret-i Pâdişâhinin ittihâz
buyuracakları kararı bu sabah meccâneye tevfîkan ittihâz buyurup buyurmamaları
Almanya’ya asla dokunmayacaktır. Ancak eğer te’hirât-ı medîde ile mesele zât-ı
şevketsemât Hazret-i Pâdişâhi’nin ve Devlet-i ‘Aliyyeleri’nin menâfi’îne muzırr bir renki
cedîd
alacak
‘addeylemekteyiz”
1576
olursa
mes’ûliyetimizi
şimdiden
redd
etmeyi
lâzımâdan
. Berlin’den gelen bu tavsiyeler Sultan II. Abdülhamid başta olmak
üzere, Osmanlı devlet adamlarının denge politikalarını yeniden şekillendirmiştir.
Almanya, Akdeniz muvazenesinde kendine sağlam bir yer bulmak için siyasî
koşulları olgunlaştırmaya çalışırken bölgede çıkarı olan devletleri birbiri ile çatıştırmaya
gayret etmiştir. Bu politikalarına uygun olarak Fransa’yı Tunus’ta desteklemiş ve
Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi için çeşitli teşebbüslerde bulunmuştu. Yine İtalya’ya,
Mısır’ı geçici bir süreliğine işgal etmeyi dahi teklif etmişti 1577. Bu politikalar, Mısır’ın
Fransa tarafından işgal edilmesini de engelleyecektir. Zira Almanya’nın en önemli
korkularından birisi Mısır’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesiydi 1578. Almanya, bu
korkularını, diğer devletleri bölgede etkin bir siyaset takip etmeye iten politikalarla
ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Almanya’nın bu politikaları, onları büyük güçlerin
mücadele alanlarında önemli bir denge unsuru yapmıştır. Almanya bunun farkındaydı ve
bunu, Avrupa muvazenesinin devamı için, ortaya çıkan önemli meselelerde kullanmak
konusunda istekliydi. Mısır Meselesi’ne yaklaşımı bu kabilden bir düşünce ile
şekillenmiştir. Osmanlı devlet adamları bu konularda Almanya’yı işin içine katarak
Mısır Meselesi diplomasisini daha sonuç alınabilir bir hale getirmek istiyorlardı. Hatta
Osmanlı devlet adamları Almanya, İngiltere ve Fransa’ya tavassut ederlerse Mısır
işlerinin asker sevkine lüzum kalmaksızın uygun bir şekilde halledileceğine
inanıyorlardı1579. Almanya’nın tavassutlarına olan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır.
1576
Y.PRK.BŞK., 25/15.
Y.PRK.MK., 1/63.
1578
Y.EE., 86/82.
1579
Y.EE., 124/15.
1577
280
Buradaki ihtiyaç, Sultan II. Abdülhamid’in denge politikalarından daha fazla sonuç
almaya yönelik bir yaklaşım arayışlarının sonucunda ortaya çıkmıştır1580. Zira Osmanlı
devlet adamlarının Mısır Meselesi’nde kısa sayılmayacak bir zaman geçmesine rağmen
hiçbir sonuç alamaması, tabiri caiz ise, diplomatik çaresizlik içine düşmesi, Osmanlı
Devleti’nin güçlü bir devletle birlikte hareket etmesi gerektiğini göstermekteydi.
Almanya’ya duyulan ihtiyaç işte bu gereklilikten kaynaklanmaktaydı. Bu yüzden Sultan
II. Abdülhamid, Almanya’nın, Mısır Meselesi’nde, işin içine girmesini istemiştir1581.
Mısır konusunda yapılacak girişimlerde istenilen sonucu almak için “Taraf-ı eşref-i
hazret-i pâdişâhiden sûret-i mahremânede Almanya Devleti’nin vesatet-i dostânesi”ne
ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir1582. Zaten şartların bir süredir Sultan II. Abdülhamid’i
zorlaması, bu durumu bir miktar daha anlaşılır kılmaktadır1583. Ancak Bismarck Osmanlı
Devleti Mısır Meselesi konusunda kendilerinden tavassut beklediği sırada1584, bu konuyu
siyasî bir üslupla geçiştirerek Osmanlı Devleti’ni resmî bir yönlendirmeden
kaçınıyordu1585.
Almanya’nın Mısır Meselesi’ne dâhil edilmesi işini önemseyen bir diğer devlet
Fransa’dır. Fransa’nın Mısır konusunda, İngiltere karşısında defalarca diplomatik
mağlubiyetler alması ve Mısır’daki hâkim konumunu kaybetmesi, onları, İngilizlere
karşı denge unsuruna başvurmak zorunda bırakmıştır. Kont Montebello’nun Sultan
Abdühamid’in huzuruna çıktığında, “Mesele-i Mısıriyye’nin hâl ve tesvîye olunmasına
Almanya’nın mu’âveneti gayet müessir olabilir ve pek çok fa’îdesi görülebilir”
şeklindeki ifadesi buna işaret etmesi bakımından önemlidir1586. Ancak Almanya’nın
Mısır’daki İngiliz varlığına muhalif olmaması ve İngiltere’yi doğrudan tazyike
yanaşmaması hem Osmanlı Devleti’ni hem de Fransa’yı alternatif tedbirlere sevk
etmiştir. Bu cümleden olmak üzere, Osmanlı Devleti İngiltere ile anlaşma konusuna
ağırlık
vermeye
çalışmıştır1587.
Ancak
Sultan II.
Abdülhamid’in
İngiltere’ye
güvenmemesi ve onu geleneksel bir düşman olarak algılamaya başlaması, Osmanlı
Devleti’ni, diğer devletleri gücendirmeyecek bir şekilde Almanya’ya yaklaştırmıştır. Bu
1580
Y.EE., 124/15.
Y.EE., 127/55.
1582
Y.EE., 117/4.
1583
Y.EE., 116/68, 1-2.
1584
Y.EE., 124/15.
1585
Y.PRK.EŞA., 6/5.
1586
Y.EE., 10/73.
1587
Y.EE., 126/26.
1581
281
süreç ise İngiltere’nin Sultan’ın nezdindeki yerini kaybetmesine neden olmuş ve
Almanya’nın bu devletin yerine daha makbul bir müttefik olduğu düşüncesini
kuvvetlendirmiştir1588. Bu da büyük devletlerin, bir süreliğine de olsa, birbirleri üzerinde
kontrol kurmasını sağlamıştır. Sultan II. Abdülhamid’in kızı Şadiye Osmanoğlu’nun
“Babamın bütün mahareti, bu üç kuvvetin (İngiltere, Rusya ve Almanya) hangisi
tehlikeli olmaya başlamış ise, önce bunu tayin etmek ve [onun] karşısına diğerlerini
çıkarmaktan ibaretti. Bu devri iyi bilen mahir bir şahsiyet, sözü geçen siyasî düsturun,
babam tarafından bir defasında Ruslar’ı darıltmamak, İngilizler’i kuşkulandırmamak,
Almanlar’ı dayanak olarak kullanmak[tı]” şeklindeki ifadesi, bu durumu anlaşılır bir
şekilde formüle etmeye yetmektedir1589. Sultan II. Abdülhamid’in Almanya’yı, “Devlet-i
Aliyye’ye karşı doğrudan doğruya bir niyet-i fâside-i tecâvüzkârânesi bulunma”yan1590
bir devlet olarak görmeye başlaması, bu politikayı tahkim eden dayanaklardan birisidir.
Almanya ise Osmanlı Devleti’ne, topraklarında gözü olmadığı imajını vermeye gayret
ediyordu1591. İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinden kısa bir süre önce Alman
konsolosunun Dersaadet’te Mehmed Kâmil Paşa’ya “Devlet-i ‘Aliyye’nin dostu
olduğunu ve da’imâ menâfi’-i Devlet-i ‘Aliyye için diriğ-i mu’âvenet etmeyeceği (…) en
dost tanıdığı bir devlet” olduğunu ifade1592 ettiği teminat, Sultan II. Abdülhamid’in
Almanya’ya karşı düşüncelerini besleyen önemli yaklaşımlardan biridir. Sultan II.
Abdülhamid bu yüzden Almanya’yı daha fazla tercih etmeye başlamıştır. Ancak bu
tercih diğer devletleri rahatsız etmiştir. 1900’lü yıllara doğru uluslararası politik arenada
meydana gelen değişiklikler büyük güçlerin birbirlerine olan yaklaşımlarını etkilemişti.
Bu minvalde Almanların, diğer ülkeleri ciddi birer rakip olarak görmeye başlamaları,
onların Mısır’a ve Mısır Meselesi’ne yaklaşımlarını da değiştirmiştir1593.
1588
Haslip, s.210.
Kocabaş, 145-146.
1590
Y.EE., 3/18.
1591
Gümüş, s.165-166.
1592
Y.PRK.AZJ., 6/51.
1593
Hamed, s.12-13.
1589
283
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nin çözülme dönemine denk gelen Mısır Meselesi, devleti,
fasılalarla bir asırdan daha fazla uğraştıran; siyasî, sosyal ve ekonomik zararlara uğratan
çok yönlü sorunlar yumağı olarak ifade edilebilir. Birçok yönü olması dolayısıyla
mesele, Osmanlı Devleti’ni hem dâhilde hem de hâriçte oldukça uğraştırmış ve bu asra
dair dış politika ilkelerinin ve paradigmalarının yeniden şekillenmesine neden olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu çözülme hâlinin gün geçtikçe ilerlemesi,
yani devletin uluslararası arenada etkin bir güç olmaktan çıkıp büyük devletlerin siyasî
ve diplomatik hegemonyası altına girmesi, Mısır Meselesi’nin yönetimini oldukça
etkilemiştir. Osmanlı Devleti, kendini aşılması zor bir kriz ortamında bulunca,
geleneksel diplomasi ve politikalarını yürürlüğe koysa da bunun, belli bir süreçten sonra
işe yaramadığını görmüştür. Bu da Osmanlı Devleti’ni, Mısır’da yeni diplomatik ve
siyasî paradigmalara yöneltmiştir. Bu yeni diplomatik ve siyasî paradigmalar ise devletin
Mısır krizini çözmede yeterli olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin Mısır’da kriz yönetimini
sonuç alınabilir bir düzlemde tutamamasının birçok nedeni bulunmaktadır.
Bunların birkaç başlık altında toplanması mümkündür. Osmanlı Devleti’nin içinde
bulunduğu durum, bu başlıklarından birincisidir. Zira Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki
işgale ve sonrasında gelişen sürece hâkim olamamasının nedeni devletin içinde
bulunduğu kötü durumdur. Osmanlı Devleti özellikle 19. asra önemli idarî, sosyal, siyasî
ve ekonomik sorunlarla girmiştir. Bu da, ülkesinin yönetiminde ciddi sıkıtılar
yaşanmasına neden olmuştur. Tabiî ki, bu durum Osmanlı Devleti’nin dış politikalarında
da önemli sorunlara yol açmıştır. Özellikle Fransızların 1798 yılında Mısır’ı işgal
girişimleriyle başlayan ve Balkanlar ve Anadolu’daki sorunlarla ivma kazanan sıkıntılı
süreç devletin etkin ve etkili dış politika yürütmesi gerektiği sırada üçüncü devletlere
bağımlı ve pasif politikalar sergilemesine neden olmuştur. Bunu Balkanlarda ve Mısır’da
açık bir şekilde müşahede edebiliriz. Osmanlı Devleti’nin 19. asırdaki diplomasisi ve
siyaseti hemen hemen bu düzlemde devam etmiştir. Bunun Mısır Meselesine yansıması
ise oldukça ilgi çekici olmuştur ve Sultan II. Abdülhamid’in dış politika ilkelerinin
sanıldığı gibi sürekli ve sonuç alınabilir bir düzlemde devam etmediği, Mısır
Meselesi’nin kriz yönetimi sürecinde görülmüştür. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır
Meselesi odaklı dış politika ilkeleri, devletin gücü nispetinde hareket etme düşüncesi ile
284
şekillenmiştir. Bu da Sultan II. Abdülhamid’i, Mısır Meselesi’ni tek merkezden yönetme
tercihine götürmüştür. Sultan’ın böyle bir tercihte bulunması ve kararları Yıldız
Sarayı’nda vermeye çalışması, Mısır Meselesi’nde sürecin yönünü tayin etmede etkili
olmuştur. Bu, üç aşamalı diplomasi süreci şeklinde tezahür etmiştir: İlk aşama, 1876 ila
1882 yılları arasını kapsamaktadır. Bu aşamada, Sultan II. Abdülhamid, Mısır’daki
durumu kavramaya ve kontrolü altına almaya çalışmaktadır. Mısır’ın İngilizlerce işgali
ile yeni bir aşama başlamıştır. Bu yeni aşama, 1882 başlayıp 1888’e kadar devam
etmiştir. Bu aşamada, işgale karşı diplomatik mücadele verilmiş, ancak başarılı sonuçlar
alınamamıştır. Bu da, Sultan II. Abdülhamid’i Mısır’a dair yeni politikalar tanzim etmesi
gerektiği fikrine götürmüştür. Sultan II. Abdülhamid’in bu süreçte yoğunlaştığı ilk, belki
de tek konu, Mısır’daki fiilî işgali sona erdirmekti. 1888 yılına kadar götüreceğimiz bu
diplomatik mücadele süreci, Sultan II. Abdülhamid’e pragmatik ve gerçekçi politikalar
yürütmek gerektiğini göstermekle birlikte, onu diplomatik çaresizlik içine düşürmüştür.
1882-1888 yılları arasında ortaya konulan diplomasi mücadelesinin Osmanlı devlet
adamlarına kattığı en önemli tecrübe, diplomatik mücadelede ilerleme kaydedilememesi
dolayısıyla, mevcudun korunmasına yönelik politik refleks geliştirmeleri gerektiğini
göstermesidir. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır diplomasisi ve politikalarının üçüncü
aşaması, 1888’den saltanatının sonuna kadar sürer ve mevcudu koruma refleksi ile
şekillenir. Bu sürecin en önemli ve dikkate değer yönü, Sultan II. Abdülhamid’in denge
politikalarına dayalı bir siyaset argümanı geliştirmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken
nokta ise, devletin içinde bulunduğu ‘güç’ ve ‘güçsüzlük’ durumunun hangi aşamada
seyrettiği, yani devletin kendi mukadderatını tayin etme yeterliğini ne kadar taşıdığıdır.
Yürütülen denge politikaları ise bize bu konuda olumlu bir şey söyleme imkânı
vermemektedir. Mısır konusunda ortaya çıkan sorunların üçüncü bir devletin yardımı
olmaksızın çözülememesi ve bağımlı politikalar yürütülmek zorunda kalınması bunun
önemli işaretleridir. Osmanlı devle adamları bu süreçte, mevcudu koruma refleksiyle
İngiltere’nin tanzim ettiği politikaların önüne geçmeye çalışmış ve mevcudu koruma
üzerine inşa ettiği bu politikayı sürecin her aşamasında devam ettirmiştir.
Sultan II. Abdülhamid başta olmak üzere, Osmanlı devlet adamları Mısır’a dair
politika yürütürken, içinde bulunulan şartları değerlendirmek zorunda kalmışlardır. B
nedenle Mısır’da mevcudu koruma refleksiyle hareket ederek ciddi müdahalelerden
kaçınmışlardır. Bu politikaların en önemli sonucu ise diplomatik çaresizlik şeklinde
tezahür
etmiştir.
Bu
diplomatik
çaresizlik,
İngilizlerin
Mısır’daki
durumunu
285
kolaylaştırmıştır. İngilizlerin Mısır’da rahat hareket edebilmelerinde, Osmanlı devlet
adamlarının mevcut durumu kabullenmeleri önemli bir etken olmuştur. 1890’lı yılların
ortalarından itibaren Osmanlı devlet adamlarının mevcudu korumanın yanında, durumu
kabullenmeye başladıkları da görülmektedir. Diplomatik çaresizlik duygusunun vardığı
en son noktayı, işte bu kabullenme oluşturmaktadır. Burada Mısır’ın kaybedildiği artık
anlaşılmaya başlanmıştır. Bu, şüphesiz, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere,
Osmanlı
devlet
adamlarına
Mısır’daki
politikalarında
başarılı
olamadıklarını
göstermsidir. Osmanlı devlet adamları, Mısır’da mevcudu koruma refleksiyle hareket
ederek ciddi müdahalelerden kaçınmışlardır.
Sultan II. Abdülhamid döneminde Mısır’a dair tanzim edilen ve üç aşamada
şekillenen diplomasisinin ilk iki aşamasında izlenemeyen müdahaleci politikalar, Sultan
Abdülhamid’in Mısır diplomasinin üçüncü aşamasını hazırlamıştır.
Osmanlı devlet adamlarında oluşan mevcudu koruma düşüncesi, devletin, diğer
devletlerin çıkarlarını gözetir bir diplomasi anlayışı geliştirmesine sebep olmuştur.
Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki İngiliz çıkar ve kaygılarını gözetir bir politika
anlayışı benimsemesi buna dair önemli bir örnektir. Osmanlı Devleti’nin böyle bir
anlayışa yönelmesinde, şüphesiz denge politikalarından sonuç alınamaması ve meselenin
İngiltere ile çözülmesinin daha sonuç alınabilir bir süreç vaat ettiğine inanılmasının
büyük etkisi olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin Mısır politikaları niçin başarılı sonuçlar verememiştir? sorusu
ise birkaç şekilde cevaplanabilir.
Birincisi: Mısır’da iktidarı elinde bulunduran Hıdiv ve hükümetin, yani ev
sahiplerinin işgalci güçlere barışık bir yaklaşım sergilemeleridir. Mısır Hıdiv’i ve
hükümetinin Mısır’daki işgal durumunu sona erdirmek konusunda Osmanlı Devleti’nin
politikalarını tahkim edecek yaklaşımlardan kaçınması, meselenin sonuçsuz kalmasında
etkili olmuştur.
İkincisi:
Saray
ve
Bâbıâli’nin
Mısır
Meselesi’nde
farklı
yaklaşımlar
sergilemeleridir. Burada çıkan farklılıkların temelinde Sultan II. Abdülhamid’in,
Meseleyi Saray’dan yönetmek istemesi ve bu konuda çevresine oldukça güvensiz
davranması yatmaktadır. Sadarette çok sık değişikliklere gitmesinde bu yaklaşımın
önemli etkileri olmuştur. Özellikle Sadrazam Mehmed Kâmil ve Mehmed Said Paşalarla
yaşanılan düşünce ayrılıkları, Mısır’da devletin kriz yönetimini olumsuz etkilemiştir.
286
Bunu birkaç olayla müşahede etmek mümkündür. İstanbul’da toplanan elçiler
Konferansı, Mısır ve Sudan’a asker gönderilmesi, 1887 tarihli mukavele metni gibi
konulardaki yaklaşım farklılıkları, bu fikir ayrılıklarının önemlileri arasında yer alır.
Üçüncüsü: Mısır üzerinde yürütülen diplomasilerdir. Osmanlı Devleti’nin bağımlı
politikalar izlemek zorunda olduğu bir süreçte, bu diplomasilerin önemi bir kat daha
artmıştır. İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Almanya’nın Mısır Meselesi’ne
yaklaşımlarının Mısır’da işgalin mukadderatına etkileri büyük olacaktı. Ancak başta
Fransa ve Rusya’nın İngiliz işgaline yeteri kadar karşı çıkmamaları, yani çıkarlarını
korumada başarısız olmaları, Osmanlı Devleti’nin denge siyasetinde değişime gitmesine
sebep olmuş ve devleti İngilizlerle anlaşmaya varmak zorunda bırakmıştır. Fakat
Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesini İngiltere ile halletmeye dönük politikalarının
sonuç vermemesi, Osmanlı devlet adamlarını diplomatik mağlubiyete sürüklemiştir.
Dolayısıyla da devletin Mısır’daki hukukuna halel gelmiştir. Ancak son tahlilde şunu
söylemeliyiz: Sultan II. Abdülhamid, saltanatı boyunca Mısır’daki krizi çözebileceği,
buradaki işgali sona erdirebileceği ve Mısır’ı yeniden ve güçlü bağlarla Osmanlı
Devleti’ne bağlayabileceği inancıyla politikalar yürütmüştür. Yani Sultan II.
Abdülhamid Mısır’ı hiçbir zaman gözden çıkarmamış ve devletin aslî parçalarından biri
olarak görmeye devam etmiştir.
287
KAYNAKÇA
A- Başbakanlık Osmanlı Arşivi
1) Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Mısır Valiliği Kalemi
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,11; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,13;
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,17; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,18;
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,45; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,47;
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,49; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,73;
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,85; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,86;
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,97.
2) Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı
A.MKT.MHM.,487/23; A.MKT.MHM.,487/5; A.MKT.MHM.,501/71.
3) Numaralı Divan-ı Hümâyûn Defterleri Kataloğu'ndaki Mühimme-i Mısır
Defterleri
A.DVNSMSR.MHM.d.,15,45; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,51;
A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 51; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,8;
4) Bâbıâli Evrak Odası Nezaret Gelen-Giden Defterleri
BEONGG.d.,743,6; BEONGG.d.,743.,75/96; BEONGG.d.,744,9;
BEONGG.d.,749,12; BEONGG.d.,749,2; BEOVGG.d.,975,52; BEONGG.d.,743,34;
BOENGG.d.,743,3
5) Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Belgeleri
DH.EUM.4.Şb.,4/48.
6) Hatt-ı Hümayûn Tasnifi
HAT.113/4535; HAT.1246/12584; HAT.140/5826; HAT.140/5826;
HAT.142/5890; HAT.144/5061; HAT.154/6492; HAT.155/6502; HAT.156/6519;
HAT.163/6777; HAT.163/6792; HAT.240/13476.
7) Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası Evrakı
HR.HMŞ.İŞO.,201/19.
8) Hariciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri
288
HR.SFR.3.,1/62; HR.SFR.3.,100/33; HR.SFR.3.,11/26; HR.SFR.3.,12/1;
HR.SFR.3.,12/4; HR.SFR.3.,12/51; HR.SFR.3.,12/71; HR.SFR.3.,232/1;
HR.SFR.3.,269/41; HR.SFR.3.,282/15; HR.SFR.3.,282/30; HR.SFR.3.,282/4;
HR.SFR.3.,282/6; HR.SFR.3.,288/2; HR.SFR.3.,288/2; HR.SFR.3.,288/5;
HR.SFR.3.,288/6; HR.SFR.3.,288/7; HR.SFR.3.,288/8; HR.SFR.3.,288/9;
HR.SFR.3.,289/1; HR.SFR.3.,304/1; HR.SFR.3.,304/3; HR.SFR.3.,305/18;
HR.SFR.3.,316/78; HR.SFR.3.,322/76; HR.SFR.3.,333/56; HR.SFR.3.,375/14;
HR.SFR.3.,395/85; HR.SFR.3.,411/19; HR.SFR.3.,417/14; HR.SFR.3.,417/33;
HR.SFR.3.,74/28; HR.SFR.3.,74/33.
9) Hariciye Nezareti Siyasi Kısım
HR.SYS.,16/21; HR.SYS.,16/8; HR.SYS.,21/41; HR.SYS.,215/44;
HR.SYS.,25/46; HR.SYS.,25/62; HR.SYS.,28/14; HR.SYS.,28/3; HR.SYS.,28/94;
HR.SYS.,29/2; HR.SYS.,29/75; HR.SYS.,33/53; HR.SYS.,34/11; HR.SYS.57/46;
HR.SYS.58/26; HR.SYS.,58/41; HR.SYS.,59/14; HR.SYS.,60/16; HR.SYS.,2751/58;
HR.SYS.,2762/20; HR.SYS.,2836/37; HR.SYS.,30/67; HR.SYS.,34/10.
10) Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı
HR.TO.,62/85; HR.TO.,90/129; HR.TO.,62/5, HR.TO.,62/11;
11) İrade Dosya Usulü
İ.DUİT.,137/16; İ.DUİT.,137/21; İ.DUİT.,137/23; İ.DUİT.,137/24;
İ.DUİT.,142/20; İ.DUİT.,142/21; İ.DUİT.,142/25; İ.DUİT.,142/26; İ.DUİT.,142/33;
İ.DUİT.,142/5; İ.DUİT.142/1.
12) İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır
İ.MTZ.(05).,22/1013; İ.MTZ.(05).,22/1020; İ.MTZ.(05).,22/1039;
İ.MTZ.(05).,22/1043; İ.MTZ.(05).,22/1115; İ.MTZ.(05).,22/56; İ.MTZ.(05).,22/947;
İ.MTZ.(05).,22/957; İ.MTZ.(05).,22/990; İ.MTZ.(05).,23/1052.; İ.MTZ.(05).,23/1111;
İ.MTZ.(05).,24/1147; İ.MTZ.(05).,26/1301; İ.MTZ.(05).,26/1361;
İ.MTZ.(05).,27/1427; İ.MTZ.(05).,27/1432; İ.MTZ.(05).,27/1432;
İ.MTZ.(05).,33/1899; İ.MTZ.(05).,33/1910; İ.MTZ.(05).,33/1912; İ.MTZ.(05).,33/939;
İ.MTZ.(05).,34/1970.
13) MV: Meclis-i Vükela Mazbataları
MV.,225/91.
14) Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı
Y.A.HUS.,170/149; Y.A.HUS.,170/64; Y.A.HUS.,170/82; Y.A.HUS.,171/30;
Y.A.HUS.,201/18; Y.A.HUS.,203/26; Y.A.HUS.,217/43; Y.A.HUS.,227/79;
Y.A.HUS.,235/32; Y.A.HUS.,235/36; Y.A.HUS.,235/37; Y.A.HUS.,239/60;
Y.A.HUS.,248/32; Y.A.HUS.,248/8; Y.A.HUS.,252/92; Y.A.HUS.,252/92;
289
Y.A.HUS.,256/47; Y.A.HUS.,256/97; Y.A.HUS.,257/2; Y.A.HUS.,268/155;
Y.A.HUS.,265/116; Y.A.HUS.,268/152; Y.A.HUS.,269/110; Y.A.HUS.,270/87;
Y.A.HUS.,272/144; Y.A.HUS.,277/139; Y.A.HUS.,278/13; Y.A.HUS.,278/8;
Y.A.HUS.,282/15; Y.A.HUS.,284/42; Y.A.HUS.,292/130; Y.A.HUS.,297/54;
Y.A.HUS.,297/54; Y.A.HUS.,298/35; Y.A.HUS.,301/45; Y.A.HUS.,306/34;
Y.A.HUS.,320/112; Y.A.HUS.,323/38; Y.A.HUS.,348/29; Y.A.HUS.,350/87;
Y.A.HUS.,353/10; Y.A.HUS.,361/132; Y.A.HUS.,363/66; Y.A.HUS.,368/18;
Y.A.HUS.,396/85; Y.A.HUS.,397/102; Y.A.HUS.,397/31; Y.A.HUS.,407/68;
Y.A.HUS.,471/134; Y.A.HUS.,471/28; Y.A.HUS.,492/69; Y.A.HUS.,522/120;
Y.A.HUS.201/8; Y.A.HUS.,256/70; Y.A.HUS.,204/4; Y.A.HUS.,227/78;
Y.A.HUS.227/79; Y.A.HUS.269/23; Y.A.HUS.269/26; Y.A.HUS.,207/4;
Y.A.HUS.,225/66; Y.A.HUS.,235/37; Y.A.HUS.,280/48; Y.A.HUS.,270/87;
Y.A.HUS.,235/16; Y.A.HUS.,238/24.
15) Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı
Y.A.RES.,16/12; Y.A.RES.,16/42; Y.A.RES.,17/41; Y.A.RES.,22/21;
Y.A.RES.,24/11; Y.A.RES.,26/43; Y.A.RES.,31/1; Y.A.RES.,38/8; Y.A.RES.,42/10;
Y.A.RES.,45/30; Y.A.RES.,45/30; Y.A.RES.,49/40; Y.A.RES.,68/3; Y.A.RES.,79/21;
Y.A.RES.,79/24; Y.A.RES.,79/59.
16) Y.EE. d: Yıldız Esas Defterler
Y.EE.d.,439; Y.EE.d.,1018; Y.EE.d.,1089; Y.EE.d.,1185.
17) Yıldız Esas Evrakı
Y.EE.,10/56; Y.EE.,11/18; Y.EE.,10/73; Y.EE.,11/17; Y.EE.,116/14;
Y.EE.,116/17; Y.EE.,116/55; Y.EE.,116/56; Y.EE.,116/57; Y.EE.,116/59;
Y.EE.,116/61; Y.EE.,116/62; Y.EE.,116/63; Y.EE.,116/64; Y.EE.,116/65;
Y.EE.,116/67; Y.EE.,116/68; Y.EE.,116/72; Y.EE.,116/76; Y.EE.,117/1;
Y.EE.,117/11; Y.EE.,117/4; Y.EE.,118/10; Y.EE.,118/27; Y.EE.,118/28; Y.EE.,118/3;
Y.EE.,118/30; Y.EE.,118/68; Y.EE.,118/69; Y.EE.,118/7; Y.EE.,118/9; Y.EE.,119/26;
Y.EE.,119/34; Y.EE.,119/35; Y.EE.,119/38; Y.EE.,119/40; Y.EE.,119/51;
Y.EE.,119/55; Y.EE.,119/57; Y.EE.,119/62; Y.EE.,119/64; Y.EE.,119/71;
Y.EE.,120/23; Y.EE.,120/32; Y.EE.,120/34; Y.EE.,121/1; Y.EE.,121/15;
Y.EE.,121/16; Y.EE.,121/19; Y.EE.,121/25; Y.EE.,121/3; Y.EE.,121/4; Y.EE.,121/9;
Y.EE.,122/12; Y.EE.,124/15; Y.EE.,124/25; Y.EE.,124/35; Y.EE.,124/40;
Y.EE.,124/43; Y.EE.,124/50; Y.EE.,124/55; Y.EE.,125/25; Y.EE.,126/15;
Y.EE.,126/21; Y.EE.,126/22; Y.EE.,126/26; Y.EE.,126/31; Y.EE.,126/35;
Y.EE.,126/36; Y.EE.,127/17; Y.EE.,127/19; Y.EE.,127/2; Y.EE.,127/3; Y.EE.,127/40;
Y.EE.,127/55; Y.EE.,127/6; Y.EE.,128/32; Y.EE.,129/112; Y.EE.,129/21;
Y.EE.,130/2; Y.EE.,130/44; Y.EE.,130/6; Y.EE.,140/22; Y.EE.,140/23; Y.EE.,18/17;
Y.EE.,2/29; Y.EE.,3/11; Y.EE.,3/18; Y.EE.,3/65; Y.EE.,3/8; Y.EE.,34/6; Y.EE.,34/62;
Y.EE.,4/26; Y.EE.,4/57; Y.EE.,4/66; Y.EE.,4/68; Y.EE.,40/14; Y.EE.,42/152;
Y.EE.,46/1; Y.EE.,49/40; Y.EE.,50/17; Y.EE.,50/96; Y.EE.,8/23; Y.EE.,84/15;
Y.EE.,84/45; Y.EE.,86/100; Y.EE.,86/44; Y.EE.,86/82; Y.EE.,86/82; Y.EE.,87/16;
290
Y.EE.,87/3; Y.EE.,88/3; Y.EE.,88/4; Y.EE.,88/4; Y.EE.,9/37; Y.EE.116/17;
Y.EE.116/63; Y.EE., 124/25; Y.EE., 42/12; Y.EE., 84/13
18) Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı
Y.Mtv.,288/81; Y.Mtv.,289/168.
19) Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat
Y.PRK.ASK.,14/23; Y.PRK.ASK.,14/46; Y.PRK.ASK.,14/26;
Y.PRK.ASK.,239/41; Y.PRK.ASK.,240/24; Y.PRK.ASK., 15/3.
20) Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal Jurnal
Y.PRK.AZJ.,6/41; Y.PRK.AZJ.,6/51.
21) Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı
Y.PRK.BŞK.,16/30; Y.PRK.BŞK.,25/15; Y.PRK.BŞK.,37/35;
Y.PRK.BŞK.,6/15; Y.PRK.BŞK.,7/69; Y.PRK.BŞK.,75/74; Y.PRK.BŞK.,8/31;
Y.PRK.BŞK.,8/38; Y.PRK.BŞK.,9/11; Y.PRK.BŞK.15/23; Y.PRK.EŞA.15 /3;
22) Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik
Y.PRK.EŞA.,11/28; Y.PRK.EŞA.,14/108; Y.PRK.EŞA.,14/117;
Y.PRK.EŞA.,14/18; Y.PRK.EŞA.,15/3; Y.PRK.EŞA.,16/82; Y.PRK.EŞA.,16/83;
Y.PRK.EŞA.,24/15; Y.PRK.EŞA.,24/73; Y.PRK.EŞA.,31/104; Y.PRK.EŞA.,4/32;
Y.PRK.EŞA.,49/50; Y.PRK.EŞA.,5/81; Y.PRK.EŞA.,6/14; Y.PRK.EŞA.,6/5;
Y.PRK.EŞA.,9/88.
23) Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı
Y.PRK.HR.,15/51; Y.PRK.HR.,15/44; Y.PRK.HR.,15/52; Y.PRK.HR.,18/19;
Y.PRK.HR.,18/82; Y.PRK.HR.,28/78; Y.PRK.HR.,6/34; Y.PRK.HR.,6/37;
Y.PRK.HR.,7/38; Y.PRK.HR.,6/46; Y.PRK.HR.,7/48; Y.PRK.HR.,18/60;
Y.PRK.HR.,4/83; Y.PRK.HR.,12/97; Y.PRK.HR.,12/98; Y.PRK.HR.,22/3;
Y.PRK.HR.,6/19; Y.PRK.HR.,6/22; Y.PRK.HR.,8/7; Y.PRK.HR.,7/28.
24) Yıldız Perakende Evrakı Komisyanlar Maruzatı
Y.PRK.KOM.,7/19; Y.PRK.KOM., 4/39.
25) Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler ve Komiserlikler Tahriratı
291
Y.PRK.MK.,1/59; Y.PRK.MK.,1/63; Y.PRK.MK.,1/75; Y.PRK.MK.,1/81;
Y.PRK.MK.,1/94; Y.PRK.MK.,12/78; Y.PRK.MK.,2/58; Y.PRK.MK.,3/13;
Y.PRK.MK.,3/31; Y.PRK.MK.,4/113Y.PRK.MK.,3/35; Y.PRK.MK.,3/7;
Y.PRK.MK.,4/91; Y.PRK.MK.,5/100; Y.PRK.MK.,5/113; Y.PRK.MK.,6/105;
Y.PRK.MK.,6/24; Y.PRK.MK.,7/23; Y.PRK.MK.,7/34; Y.PRK.MK., 2/13
26) Yıldız Perakende Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye
Dairesi
Y.PRK.MYD.,6/1.
27) Yıldız Perakende Evrakı Name-i Hümayunlar
Y .PRK.NMH., 3/4.
28) Yıldız Perakende Evrakı Posta Telgraf Nezareti Maruzatı
Y.PRK.PT.,1/111.
29) Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Erkanı ve Saray Görevlileri Maruzatı
Y.PRK.SGE.,10/61; Y.PRK.SGE.,3/22.
30) Y.PRK.SRN: Yıldız Perakende Evrakı Serkurenalık Evrakı
Y.PRK.SRN.,1/58; Y.PRK.SRN.,1/62; Y.PRK.SRN.,1/71.
B- Türk Tarih Kurumu Arşivi
TTK.MMDİSD: Türk Tarih Kurumu, Mısır Mesalihine Dair İradâtı Seniyye
Defterleri 11-13. Ciltlerde muhtelif belgeler.
C- İSAM Arşivi
İ.HHP.E: İsam Hüseyin Hilmi Paşa Evrakı
Telif Eserler
A. Z, The Emancipation Of Egypt, (Translated From The İtalian), Chapman
And Hall, London 1905.
Abbas, Mekki, The Sudan Question, Faber and Faber Limited, London 1951.
292
Abi-Hamad, Saad Ghazi, Duelling Perception: Bristish and Egyptian
Iteractions, 1882-1919, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History),
Austin 2007.
Abir, M, “The Origins of the Ethiopian-Egyptian Border Problem in the
Nineteenth Century”, The Journal of African History, V: 8, I: 3, Cambridge 1967, Pp:
443-461.
Adam, Juliette, “France and England in Egypt”, The North American Review,
V: 159, I: 452, Iowa 1894, Pp: 34-45.
Adams, William Henry Davenport, Egypt Past and Present, T. Nelson and
Sons, Paternoster Row, London 1894.
Admiral Hobart Pasha, Sketches From My Life By The Late, D. Appleton And
Company, New York 1887.
Ahmed Ibrahim, Hassan, “The Egyptian Empire, 1805-1885”, The Cambridge
History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century,
(Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 198-2116.
Akalın, Durmuş. Süveyş Kanalı (Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 18541882), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli 2011.
Akçura, Yusuf, Osmanlı Devleti'nin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda),
Maarif Matbaası, İstanbul 1940.
Akdoğan, Veysel, Sudan Mehdisinin İsyanına Dair Bazı Osmanlı Vesikaları,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1993.
Aksan, Virginia H., Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870,
(Çeviren: Gül Çağalı Güven), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2010.
Aksun, Ziya Nur, II. Abdülhamid, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2010.
Altunay-Şam Emine, Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı
Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001.
Altundağ, Şinasi, “İsmail Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 5/2, İstanbul
1974.
Andıç, Fuat-Süphan Andıç, Sadrazam Âli Paşa Hayatı, Zamanı ve Siyasî
Vasiyetnamesi, Eren Yayınları, İstanbul 2000.
293
Archer, Thomas, Egypt and The Soudan, An Episode in The History of The
British Empire, V: III-IV, Blackie & Son, London (Yayın Yılı Yok).
Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1997.
Arthur, E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914,
William Blackwood and Sons, London 1915.
Arthur, Sir George, TheLetters Of Lord And Lady, William Heinemann, London
1922.
Ata, Ramazan, “Mısır Meselesi ve Osmanlı Devletinde Paradigma Değişmesi”,
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi S: 16-2, Elazığ 2011, Ss: 307-322.
Ata, Ramazan, Osmanlı Kaynaklarına Göre 1839- 1841 Arası Osmanlı-Mısır
İlişkileri ve Düvel-i Muazzama, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2011.
Atmaca, Mustafa, Süveyş Kanalı’nın Stratejik Önemi ve Mısır Ekonomisine
Katkısı, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2008.
Auchterlonie, Paul, “A Turk of the West: Sir Edgar Vincent's Career in Egypt
and the Ottoman Empire”, British Journal of Middle Eastern Studies, V: 27, I: 1, 2000,
Pp: 49-67.
Aybi, Mahmud, II. Abdülhamid’in Ortadoğu Politikası, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2009.
Ayyıldız, Erol, “Mısır’da İngiliz İşgalinin Arap Dili üzerindeki Etkileri”,
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C: 1, S: 1, Bursa 1986, Ss: 69-74.
Bağçeci, Yahya, Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Kayseri 2003.
Baker, S. W, “The Khedive of Egypt's Expedition to Central Africa”
Proceedings of the Royal Geographical Society of London, V: 18, I: 1, 1873-1874, Pp:
50-69.
Baker, Sir Samuel W, Ismailia a Narrative Of The Expedition To Central Africa
For The Suppression Of The Slave Trade, V: I, Macmillan And Co, London 1874.
Balcı, Ramazan, II. Abdülhamid ve Mısır Kuşatılmış Vatan, Yitik Hazine
Yayınları, İstanbul 2011.
294
Balcı, Ramazan, Osmanlı’nın Son Öyküsü, Nesil Yayınları, İstanbul 2006.
Balls, Lawrence W, Egypt of the Egyptians, Sir Isaac Pitman&Sons Ltd.,
London 1920.
Barbadense, Gossypium, “Cultivation of Cotton in Egypt”, Bulletin of
Miscellaneous Information V: 1897, I: 122/123, 1897, Pp: 102-104.
Barthorp, Michael, War on the Nile Britain, Egypt and the Sudan 1882-1898,
Blandford Press, Dorset 1986.
Bayraktar, Hilmi, “Ortadoğu İle İlgili Ayrılıkçı Basın Faaliyetleri Hakkında
Sultan II. Abdülhamit’e Sunulan Bazı Layihalar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, S: 18, Konya 2007, Ss: 152-160.
Bayur, Hikmet, “Yeni Bulunmuş Bazı Belgelerin Işığında Mehmed Kâmil
Paşa’nın Siyasal Durumu”, Belleten, C: XXXV, S: 137, Ankara 1971, Ss: 61-117.
Bayur, Hilmi Kâmil, Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa, Siyası Hayatı, Sanat
Basımevi, Ankara 1954.
Bediz, Danyal, “Süveyş Kanalı’nın Önemi”, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi
Dergisi, C: IX, S: 3, Ankara 1951, Ss: 329-352.
Bell, K, “British Policy Towards the Construction of the Suez Canal (185965)”, Transactions of the Royal Historical Society, 5th Ser,V: XV, 1965, Pp: 121-143.
Berkol, Faruk, Süveyş Kanalı’nın Hukukî Statüsü, Alaeddin Kıran Basımevi,
Ankara 1941.
Besant, W. H, “The Early Days of the Egyptian Army, 1883-1892”, Journal of
the Royal African Society, V: 33, I: 131, London 1934, Pp: 160-168.
Biger, Gideon, “The First Map of Modern Egypt Mohammed Ali's Firman and
the Map of 1841”, Middle Eastern Studies, V: 14, I: 3, 1978, Pp: 323-325.
Bilgen, Bahar, “Mısır’da Bir Sosyal Devrim Hikâyesi: Urabi Hareketi” Journal
of Historical Studies, I: 4, İstanbul 2006, Ss: 13-18.
Bilgenoğlu, Ali, Amerikan İç Savaşı ve Mısır: Pamuk Örneğinde Mısır
Modernleşmesi ve Amerikan İç Savaşı’nın Sürece Olan Katkısı”, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi C: 3, S: 11, Ordu 2010, Ss: 147-161.
295
Bimark, İsmet, Mısır Tarihi’nin Kaynakları Bakımından Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’nin Önemi, devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1997.
Blunt, Wildfrid Scaven, Secret History of English Occupation Of Egypt, VailBallou Co, New York 1922.
Bostan, İdris, “Orta Afrika’da Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı İmparatorluğu
(1893-1895), Belleten, C: LIV, S: 210, Ankara 1990, Ss: 665-697.
Boulger, Demetrius C, The Life of Gordon, T. Fisher Unwin, London 1896.
Bowen, John Eliot, “The Conflict of East and West in Egypt II”, Political
Science Quarterly, V: 1, I: 3, 1886, Pp: 449-490.
Bowen, John Eliot, “The Conflict of East and West in Egypt III”, Political
Science Quarterly, V: 1, I: 4, 1886, Pp: 636-677.
Bowen, John Eliot, Conflict of East and West in Egypt, G. P. Putnam’s Sons,
Newyork and London, 1887.
Brett, Michael, “Continuity and Change: Egypt and North Africa in the
Nineteenth Century Egypt in the Reign of Muhammad Ali by Afaf Lutfi Al-Sayyid
Marsot Egypt under the Khedives, 1805-1879 From Household Government to Modern
Bureaucracy by F. Robert Hunter” The Journal of African History, V: 27, I: 1,
Cambridge 1986, Pp: 149-162.
Buchanan, Donal Scott, The British Invasion Of Egypt And The Political Press,
Submitted to the Graduate Faculty of Texas Tech University in Partial Fulfillment of
the Requirements for the Degree of Master Art, Teksas 1997.
Budge, Wallis, The Egyptian Sudan Its History And Monuments, V: II, Kegan
Paul, Trench, Trubner&Co, London 1907.
Burçak, Rıfkı Salim, Türk-Rus İngiliz Münasebetleri (1791-1941), Aydınlık
Matbaası, Ankara 1946.
Buzpınar, Ş. Tufan, “Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni
Bir Unsur: İngiliz Misyonerleri (19. Yüzyıl)”, İslam Araştırmaları Dergisi, S: 10,
İstanbul 2003, Ss: 107-120.
Buzpinar, Ş. Tufan, “The repercussions of the British occupation of Egypt on
Syria, 1882-83”, Middle Eastern Studies, V: 36, I: l, 2000, Pp: 82-91.
296
Cannon, Byron David, “A Reassessment of Judicial Reform in Egypt, 18761891”, The International Journal of African Historical Studies, V: 5, I: 1, Boston 1972,
Pp: 51-74.
Cannon, Byron David, “Nubar Pasha, Evelyn Baring and a Suppressed Article
in the Drummond-Wolff Convention”, International Journal of Middle East Studies, V:
5, I: 4, Cambridge 1974, Pp: 468-483.
Carman, Harry J, “England and the Egyptian Problem” Political Science
Quarterly, V: 36, I: 1, 1921, Pp: 51-78.
Chamberlain, M. E, “The Alexandria Massacre of 11 June 1882 and the British
Occupation of Egypt”, Middle Eastern Studies, V: 13, I: 1, 1977, Pp: 14-39.
Chirol, Sir Valantine, Egyptian Problem, Macmillan And Co, Limited. London
1924.
Chirol, Sir Valentine, The Egyptian Problem, London 1921.
Chirol, Valentine, “The Egyptian Question”, Journal of the British Institute of
International Affairs, V: 1, I: 2, 1922, Pp: 55-71.
Cole, Juan R. I, Colonialism And Revolution in The Middle East Social And
Cultural Origins Of Egypt's 'Urabi Movement, The American University in Cairo
Press, Kahire 1999.
Cole, Juan, Napolyon’s Egypt İnvading the Middle East, Palgrave Macmillan,
United States of America 2007.
Colvin, Sir Auckland, The Making Of Modern Egypt, Second Edition,
Seeley&Co,, London 1906.
Cox, Frederick J, “Khedive Ismail and Panslavism”, The Slavonic and East
European Review, V: 32, I: 78, London 1953, Pp:151-167.
Çabuk, Vahid, II. Abdülhamid, Paraf Yayınları, İstanbul 2010.
Çağalı-Güven, Gül, Belgelerle Kâmil ve Said Paşaların Anıları, Arba Yaynı,
İstanbul 1991.
Çetin, Atilla, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır Valiliği-Osmanlı Belgelerine
Göre, Fatih Ofset, İstanbul 1998.
297
Çetin, Atillâ, Tunuslu Hayreddin Paşa, (2. Basım), Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1999.
Çetinsaya, Gökhan, “Ottoman-British Relations In Iraq And The Gulf, 18901908”, Turkish Review of Middle East Studies Annual, I: 15, 2004.
Çevik, Zeki, “II. Abdülhamid Dönemi Bir Bürokrat Portresi: Sadrazam (Küçük)
Mehmed Said Paşa ve Reformları”, Turkish Studies International Periodical For the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, V: 4, I: 8, Samsun 2009, Pp:
838-865.
Çınar, Tuba, Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Osmanlı Dış Politikasındaki Önemi
(1869-1882), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2008.
Daly, M. W, “The British occupation, 1882-1922”, The Cambridge History Of
Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M.
W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 239-251.
Danziger, Christopher, “The First Suez Crisis”, History Today, V: 32, I: 9,
1982, Pp: 3-7.
Değerli, Sarıkoyuncu Esra, “İngiltere’nin Doğu (Şark) Politikası (1882-1914)”,
Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, S: 14, Celalabat
2008, Ss: 1-15.
Deringil, Selim, “II. Abdülhamid'in Dış Politikası”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi, C: 2, İstanbul 1985, Ss: 304-307.
Deringil, Selim, “The Ottoman Response to the Egyptian Crisis of 1881-82”,
Middle Eastern Studies, V: 24, I: 1, 1988, Pp: 3-24.
Dicey, Edward, The Egypt of The Future, William Heinemann, London 1907.
Dicey, Edward, The Story of Khedivate, Rivingtons, London 1902.
Doğru, Adil, Sudan Dosyası, Akabe Yayınları, İstanbul 1987.
Driault, Edouard Dé, Şark Meselesi Bidayet-i Zuhurundan Zamanımıza Kadar,
(Çeviren Nafiz-Yayına Hazırlayan: Emine Erdoğan), Berikan Yayınları, Ankara 2003.
Dunn, John P, Khedive İsmail’s Army, London-Newyork 2005.
Dursun, A. Haluk, Akabe Meselesi (1906) Ortadoğu'da Osmanlı-İngiliz
Rekabetine Bir Örnek, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1996.
298
Duse, Mohamed, In The Land Of The Pharaohs A Short History Of Egypt From
The Fall Of Ismail To TheAssassination Of Boutros Pasha, London 1911.
Dykstra, Darrell, “The French Occupation of Egypt, 1798-1801”, The
Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the
Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 113138.
Eathbone, W, Great Britain and The Suez Canal, Chapman&Hall, London
1882.
Ebulfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti (868-905), (Yayına Hazırlayanlar: Fazil
Gezenferoğlu-Selçuk Alkın), Ötüken Neşriyat, İstanbul 1997.
Egyptian Delegation, The Egypt Question, The Shoreham, Washington 1919.
el-Belâzurî, Fütûhü’l-Büldân, (Çeviren: Mustafa Fayda), Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 2002.
Elgood, P. G, “The Situation in Egypt”, Journal of the Royal Institute of
International Affairs, V: 6, I: 5, 1927, Pp: 299-313.
El-Rıfaî, Hussein Ali, La Question Agraire en Egypte, (Editeur: A. Pedone),
Libraire de la Cour D’Alpel, Paris 1919.
Emir Şekip Arslan, Osmanlı Tarihi ve 1. Dünya Savaşı Anıları, (Türkçesi:
Ahmet Meydan-Selda Meydan), Çatı Kitapları, İstanbul 2010.
Engin, Vahdettin, II. Abdülhamid ve Dış Politika, 2. Baskı, Yeditepe Yayınarı,
İstanbul 2005.
Eraslan, Cezmi, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, Ötüken Yayınları, İstanbul
1982.
Erdemir, Halil, “Real Politics Of International Relations In The Example Of
French Invasion Of Egypt”, History Studies, V: 11, I: 1, 2009, Pp: 197-211.
Erim, Nihat, Devletler Arası Hukuku ve Siyasî Metinleri, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1953.
Ezzel-Arab, Abdel Aziz, “The Experiment of Sharif Pasha's Cabinet (1879): An
Inquiry into the Historiography of Egypt's Elite Movement”, International Journal of
Middle East Studies, V: 36, I: 4, Cambridge 2004, Pp: 561-589.
299
Fahmy, Khaled, “The era of Muhammad'Ali Pasha, 1805-1848”, The
Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the End of the
Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 139179.
Fahmy, Khaled, Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve
Modern Mısır, İstanbul 2010.
Featherstone, Donalt, Tel-El Kebir Wolseley’s Conquest of Egypt, Great Britain
1993.
Galbraith, John S. and Afaf Lutfi al-Sayyid-Marsot, “The British Occupation of
Egypt: Another View”, International Journal of Middle East Studies, V: 9, I: 4,
Cambridge 1978, Pp: 471-488.
Gençoğlu, Mustafa, İngiliz Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1997.
Gleichen, Edward, “Lord Cromer: By the Marquess of Zetland”, Journal of the
Royal African Society, V: 32, I: 126, London 1933, Pp: 37-47.
Goldschmidt, Arthur & Lawrence Davidson, A Concise History of theMiddle
East, Eighth Edition, West View Press, United States of America 2006.
Gordon, C. E, “The Khedive's Expedition to the Lake Districts”, Proceedings of
the Royal Geographical Society of London, V: 21, I: 1, 1876-1877, Pp: 56-63.
Grab, Alexander, Napoleon and the Transformation of Europe, Palgrave
Macmillan, China 2003.
Grant, Jame, Cassell's History Of England From The İllness Of ThePrince Of
Wales To The British Occupation Of Egypt, V: VII, Cassell And Company, Limited,
London 1909.
Grant, James, Cassell’s History Of The War in The Soudan, V: I, Cassell &
Company, London (Yayın Yılı Yok).
Graves, P. Philip, İngilizler ve Türkler Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz
İlişkileri (1789-1939), (Tercüme: Yılmaz Tezkan), 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000.
Gréce, Michel de, II. Abdülhamid Yıldız Sarayında 30 Yıl, (2. Baskı), Milliyet
Yayınları, İstanbul 1998.
300
Güldeş, Dilek, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882),
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans), İstanbul 1999.
Güler, Zeynep, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık,
Yenihayat Kütüphanesi, İstanbul 1994.
Gümüş, Musa, “1893’ten 1923 Chester Projesi’ne Türk Topraklarında
Demiryolu
İmtiyaz
Mücadeleleri ve Büyük Güçler”,
Uluslararası
Hakemli
Disiplinlerarası Tarih Dergisi Tarih Okulu, S: X, İzmir 2011, Ss: 152-194.
Günay, Nejla, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve BununAnadolu’da
Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi” Akademik Bakış, C: I, S: I, Ankara 2007, Ss: 115-126.
Günay, Selçuk S. “İngiltere’nin Kızıldeniz’e Yeni Bir Kanal Açma Projeleri ve
Osmanlı Devleti”, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, C: 1, S: 4,
Erzurum 1990, Ss: 70-76.
Günay, Selçuk, “II. Abdülhamid Döneminde Suriye ve Lübnan'da Arap
Ayrılıkçı Hareketlerinin Başlaması ve devletin Tedbirleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 17, S: 28,
Ankara 1996, Ss: 85-108.
Gündağ, Nevzat, “Grek-Rum ve Mehmed Ali Paşa İsyanlarının Yarattığı Müsait
Ortamda Doğu Akdeniz’de Devletlerarasında Denge Arayışları”, Türk Yurdu, C: 20, S:
151, Ankara 2000, Ss: 21-24.
Gürsoy, İsmail Hakkı, The Establish of Anglo-Egyptian Rule in The Sudan
1897-1914, (Unpublished Degree of Master Tesis in History), Universtiy of
Manchester Department of Middle Eastern Studies, 1986.
Hagard, Andrew, Under Crescent and Star, William Blackwood And Sons,
London 1895.
Hamed, Raouf Abbas, “Germany and the Egyptian Nationalist Movement 18821918” Die Welt des Islams, V: 28, I: 1/4, 1988, Pp: 11-24.
Hansen, Bent and Khairy Tourk, “The Profitability of the Suez Canal as a
Private Enterprise, 1859-1956”, The Journal of Economic History, V: 38, I: 4,
Cambridge 1978, Pp: 938-958.
Harrison, Frederic, National And Social Problems, Macmillan And Co,,
Newyork 1908.
301
Haslip, Joan, II. Abdülhamid, Fener Yayınları, İstanbul 1998.
Hennebert, Lieut Colonel, English in Egypt England and The Suez Canal,
(Translate by Permission By Bernard Pauncefote), Allen &Co Press, London 1884.
Hill, Richard, Egypt in The Sudan 1820-1881, Great Britain 1959.
Hirszowicz, L, “The Sultan and the Khedive, 1892-1908”, Middle Eastern
Studies, V: 8, I: 3, 1972, Pp: 287-311.
Hocaoğlu, Mehmed, İkinci Abdülhamid'in Muhtıraları (Belgeler), Kamer
Yayınları, İstanbul 1998.
Holt, P. M, A History of The Sudan From The Coming of İslam to The Present
Day, Fourth Edition, Logman Press, London 1988.
Holt, P. M, The Mahdist State in The Sudan 1881-1898, The Clerandon Press,
Oxford 1958.
Hopkins, A. G, “The Victoriansand Africa: A Reconsideration of the
Occupation of Egypt, 1882”, The Journal of African History, Special Issue in Honour
of J. D. Fage, V: 27, I: 2, 1986, Pp: 363-391.
Hornik, M. P, “The Mission of Sir Henry Drummond-Wolff to Constantinople,
1885-1887”, The English Historical Review, V: 55, I: 220, London 1940, Pp: 598-623.
Hoskins, Halford L, “British Policy in Africa 1873-1877: A Study in
Geographical Politics” Geographical Review, V: 32, I: 1, 1942, Pp: 140-149.
Hoskins, Halford L, “Suez Canal Problems”, Geographical Review, V: 30, I: 4,
1940, Pp: 665-671.
Hoskins, Halford L, “The Suez Canal and the Outlook for Egypt”, The
American Political Science Review, V: 38, I: 1, 1944, Pp: 110-119.
Hotinli, Rauf Ahmed, “Arabî Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 1, İstanbul
1940, Ss: 470-472.
Hourani, Albert, Arap Halkları Tarihi, (9 Basım), (Çeviren: Yavuz Alogan),
İletişim Yayınları, İstanbul 2009.
Hoyle, Mark S. W, “The Mixed Courts of Egypt 1875-1885”, Arab Law
Quarterly, V: 1, I: 4, 1986, Pp: 436-451.
302
Hunter, Archie, Power and Passion in Egypt A Life Of Sir Eldon Gorst 18611911, I. B. Tauris & Co Ltd, Newyork 2007.
Hunter, F. Robert, “Egypt Under the Successors of Muhammad‘Ali” The
Cambridge History of Egypt, V: 2, Modern Egypt, From 1517 to The End of the
Twentieth Century, (Edited By M. W. Daly), Cambridge 1998, Pp: 180-197.
Hunter, F. Robert, Under The Khedives 1805-1879, From Household
Government to Modern Bureaucracy, Cairo 1999.
Işık, Hüseyin, “Süveyş Kanalı’nın Geçmişi ve Geleceği”, Stratejik Etütler
Bülteni, S: 68, Ankara 1979.
İrtem, Süleyman Kâni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi
(Hazırlayan: Osman Selim Kocahanoğlu), Temel Yayınları, İstanbul 1999.
İrtem, Süleyman Kânî, Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Kamarillası, (Yayma
Hazırlayan: Osman Selim Kocahanoğlu), Temel Yayınları, İstanbul 2003.
is-Sanafiri,
İbrahim
Muhammed,
Osmanlı-Mısır
İlişkileri
1863-1882,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1993.
Jesman, Czeslaw, “American Officers of Khedive Ismail Source: African
Affairs”, V: 57, I: 229, London 1958. Pp: 302-307.
Jok, Madut Jok, Warand Slavery in Sudan, University of Pennsylvania Press,
United States of America 2001.
Karaca, Taha Niyazi, “Liberal Emperyalizm: William Ewart Gladstone’un
Mısır’ı İşgal Politikası (1882)”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Ss: 183-209, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008.
Karal, Enver Ziya, Büyük Osmanlı Tarihi, C: I, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara (Tarihsiz).
Karal, Enver Ziya, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802),
İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1938.
Karataş, Mehmet, “Mehmed Ali Paşa ve Mısır Meselesi”, EKEV Akademi
Dergisi, S: 22, İstanbul 2005, Ss: 265-282.
Karcı, Erol, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fransa’nın Tunus’u İşgali,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007.
303
Kavas, Ahmet, “Doğu Afrika Sahillerinde Osmanlı Hâkimiyeti: Kuzey
Somali’de Zeyla İskelesi’nin Konumu”, İslam Araştırmaları Dergisi, S: 5, İstanbul
2001, Ss: 109-134.
Kavas, Ahmet, “Osmanlı-Darfûr Münasebetleri”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, C: 16, S: 1, İstanbul 2007, Ss: 105-120.
Kayabalı, İsmail-Cemender Arslanoğlu, Doğu Problemi, Ankara 1990.
Kazıcı, Ziya, Sultan II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Devleti, Kayıhan
Yayınları, İstanbul 2009.
Keçecizade Reşad Fuad, “Mısır'ın İdaresi Hakkında Hıdiv İsmail Paşa'ya
Mektub-ı Sami”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, Cüz: 42, İstanbul 1334, Ss: 354364.
Kızıltoprak, Süleyman, “Armenians in The Bureaucracy of Ottoman Egypt: The
Carier of Bogos Nubar Pasha (1824-1899)”, History Studies, V: 2, I: 2, Samsun 2010,
Pp: 223-242.
Kızıltoprak, Süleyman, “Mısır Sorunu Çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin Üçlü
İttifaka Yaklaşımı (1882-1892), Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2008, Ss: 211-248.
Kızıltoprak, Süleyman, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı
Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),
İstanbul 2001.
Kireççi, Mehmet Akif, “Mehmed Ali Paşa Döneminde 1805-1848 Mısır’da
Modernleşme Hareketleri”, Türk Yurdu, S: 148-149, Ankara 1999-2000, Ss: 61-67.
Koçak, Kâmil, “Mısır'ın Fransızlar Tarafından İşgali ve Tahliyesi (1798-1801)”,
SAU Fen-Edebiyat Dergisi, S: II, Ss: 141-183, Sakarya 2008.
Koloğlu, Orhan, Abdülhamit Gerçeği, 6. Baskı, Pozitif Yayınları, İstanbul 2010.
Koloğlu, Orhan, Avrupa Kıskacında Abdülhamit, 4. Basım, İletişim Yayınları,
İstanbul 2001.
Kopraman, Kazım Yaşar, “Mısır Memlûkleri”, Türkler, C: 5, (Editörler: Hasan
Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.
304
Korkut, Hasan, İngiltere’nin Mısır’ı İşgali(1882), (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul 1996.
Kramers, J. H, “Mısır”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Üçüncü Basılış), C: 8, MEB
Yayınevi, İstanbul 1979.
Kudsi-Zadeh, A. Albert, “Afghānī and Freemasonry in Egypt”, Journal of the
American Oriental Society, V: 92, I: 1, American Oriental Society Pp: 25-35.
Kuneralp, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922),
Prosopografik Rehber, İsis, İstanbul 1999.
Kuran, Ercüment, “II. Abdülahmid’in Büyük Devletlere Karşı Uyguladığı
Siyasetin Esasları”, Sultan II. Abdülhamid ve Devri Semineri (27-29 Mayıs 1992),
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1994.
Kurat, Akdes Nimet, Türk-İngiliz Münasebetlerine Kısa Bir Bakış, Dil, Tarih ve
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1952.
Kurdakul, Necdet, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark
Meselesi, Beyan Yayınları, İstanbul 1976.
Kurşun, Zekeriya, Mehmed, Said Paşa’nın Siyasi Hayatı, Fikirleri ve Şahsiyeti,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1991.
Kurşun, Zekeriya, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1998.
Kurşun, Zekeriya, Yol Ayrımında Türk Arap İlişkileri, İrfan Yayınları, İstanbul
1992.
Kutluoğlu, Muhammed H, Egyptian Question (1831-1841), Eren Yayınları,
İstanbul 1998.
Küçük, Cevdet, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, II. Abdülhamid ve Dönemi
Sempozum Bildirileri, Seha Yayınları, İstanbul 1992, Ss: 19-25.
Kürkçüoğlu, Ömer, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (19081918), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1982.
Kürkçüoğlu, Ömer, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1978.
305
Leech, H. J, Public Letters The Right Hon John Bright, Crown Buildings,
London 1885.
Leon, Edwin De, The Khedive's Egypt: Or, The Old House Of Bondage Under
New Masters, Sampson Low, Marston, Seakle&Rivington, London 1877.
Mahmud Muhtar, Naziye Bir Nazar, (Çeviren: Erol Kılıç), Ötügen Yayınları,
İstanbul 1999.
Malortie, Baron De, Egypt: Native Rulers And Foreign Interference, (Second
Edition), Piccadilly, London 1883.
Mansfield, Peter, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, Sander Yayınları,
İstanbul 1975.
Marsot, Afaf Lutfi al-Sayyid, “The Porte and Ismail Pasha's Quest for
Autonomy” Journal of the American Research Center in Egypt, V: 12, 1975, Pp: 89-96.
Marsot, Afaf Lutfi Al-Sayyid, A History of Egypt From the Arab Conquest, to
the Present, Second Edition, Cambridge University Press, Cambridge 2007.
Marsot, al-Sayyid Afaf Lutfi, Mısır Tarihi Arapların Fethinden Bugüne, (Çev:
Gül Çağalı Güven), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010.
Marşal, J. T. “Mısır Meselesi”, Ayın Tarihi, Ankara 1926, Ss: 1465-1473.
Matthee, Rudi, “Jamal al-Din al-Afghani and the Egyptian National Debate”,
International Journal of Middle East Studies, V: 21, I: 2, Cambridge 1989, Pp: 151169.
Mayer, Ann Elizabeth, Abbas Hilmî II: The Khedive and Egypt’s Struggle For
Independence, V: I, Michigan: A Dissertation Submitted in Partial Fulfillment of The
Requirements For The Degree Of Doctor of Philosophy (History) in The University of
Michigan, Michigan 1978.
Mccoan J. C, Egypt, With A Supplementary Chapter Of Recent Events, Peter
Fenelon Collier, New York.
McGregor, Andrew, A Military History Of Modern Egypt From the Ottoman
Conquest to the Ramadan War Praeger Security İnternational Westport, London 2006.
Mehmed Arif Bey, 93 Moskof Harbi ve Başımıza Gelenler, (Yayına Hazırlayan:
Nihad Yazar), Adak Yayınları, İstanbul 1990.
306
Mehmed Zeki, “Mısır Meselesine Dair”, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası,
16. Sene, İstanbul 1926, Ss: 245-249.
Mehmed, Tosun (Yay. Haz.), İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid,
Yeditepe Yayınları, İstanbul 2009.
Merian, H. Allen, “How England Got the Suez”, The Sewanee Review, V: 25, I:
2, 1917, Pp: 139-143.
Mısır Salnamesi, 1871, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk-Sevda Özkaya
Özer), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, Elazığ 2005.
Mieville, Sir Walter, Under Queen And Khedive The Autobiographt Of An
Anglo-Egyptian Official, William Heinemann, London 1899.
Miller, T. B, “The Egyptian Question and British Foreign Policy 1892-1894”,
The Journal of Modern History, V: 32, I: 1, Chicago 1960, Pp: 1-15.
Milner, Sir Alfred, England in Egypt, Edward Arnold Press, London 1902.
Mitchell, Henry, “The Coast of Egypt and the Suez Canal”, The North
American Review, V: 109, I: 225, Iowa 1869, Pp: 476-509.
Mitchell, Timothy, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, (Çeviren Zeynep Altok),
İletişim Yayınları, İstanbul 2001.
Moffitt, F. W, “Some Despatches from Khedive Ismail to Major-General
Charles Gordon”, Journal of the Royal African Society, V: 34, I: 135, London 1935 Pp:
107-116.
Moore-Harell, Alice, “The Life of the Sudanese Mahdi”, Middle Eastern
Studies, V: 45, I: 4, London 2009, Pp: 683-685.
Moore-Harell, Alice, “The Turco-Egyptian Army in Sudan on the Eve of the
Mahdiyya, 1877-80”, International Journal of Middle East Studies, V: 31, I: 1,
Cambridge 1999, Pp: 19-37.
Morison, Ross G, History of Egypt, Princible Salmonds, Edinburg (Tarihsiz).
Moseley, Sydney, With Kitchener In Cairo, Melbourne Gassell And Company
Ltd, London, New York, Toronto.
Mostofi, Khosrow, “The Suez Dispute: A Case Study of a Treaty”, The Western
Political Quarterly, V: X, I: 1, 1957, Pages. 23-37.
307
Mowat, R. C, “From Liberalism to Imperialism: The Case of Egypt 18751887”, The Historical Journal, V: 16, I: 1, Cambridge 1973, Pp: 109-124.
Muhammed Ferid Bey, El-Behcetü’l-Tevfikiyye Fi Tarih-i Müesses el-Hailetü’lHıdiviyye, Matbaa-i Darü’l-Kutb, Kahire 2006.
Nesibli, Nesib, “ Osmanlı- Safevî Savaşları, Mezhep Meselesi ve Azerbaycan”,
Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2002.
Neufeld, Charles, Prisoner Of The Khaleefa, Twelve Years' Captivity at
Omdurman, Chapman&Hall, Ld, London 1899.
Nicholls, W, The Shaikiya, Figgis Co,, Ltd, Dublin 1913.
Nour, Mohamed Tarig, Sevakin’de Türk-İngiliz Rekabeti, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), İstanbul 2006.
Nur, Rıza, Türk Tarihi, C: XI, Toker Yayınları, İstanbul 1980.
O'brien, Barry, John Bright A Monograph, Smith, Elder&Co,, London 1910.
Oded, Peri, “Ottoman Symbolism in British-Occupied Egypt, 1882-1909”,
Middle Eastern Studies, V: 41, I: 1, 2005, Pp: 103-120.
O'Grady, Jean, “The Egyptian Correspondent of the “Times”” Victorian
Periodicals, V: 27, I: 2, 1994, Pp: 144-153.
Okutan, Çağatay, “Arap Milliyetçiliği” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C: 56,
S: 2, Ankara 2001, Ss: 158-172.
Olanye, Paul, “Mısır Meselesi” Ayın Tarihi, C: I, S: 4, Ankara 1923, Ss: 49-58.
Ongunsu, A. H, “Âli Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: I, MEB Yayınevi,
İstanbul 1940, Ss: 335-340.
Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 1996.
Ovalı, A. Şevket, “Doğu Sorunu” Çerçevesinde İngiltere’nin Osmanlı
İmparatorluğu Siyaseti”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Ankara 2008, Ss: 249284.
Owen, Roger, “Mısır ve Avrupa: Fransız Seferinden İngiliz İşgaline”, İslâm
Dünyası ve Batılılaşma, Yöneliş Yayınları, İstanbul 1997.
308
Öke, Mim Kemal, Saraydaki Casus Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve
İngiliz Ajanı Yahudi: Vambery, İrfan Yayınevi, İstanbul 1998.
Ömer Kâmil, Sudan-ı Mısrî, Matbaa-i Ceride-i Askeriye, İstanbul 1304.
Özcan, Azmi, Pan-İslamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve
İngiltere (1877-1924), İsam Yayınları, Ankara 1997.
Özer, Sevda Özkaya, Osmanlı Devleti İdaresinde Mısır (1839-1882),
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Elazığ 2007.
Özkuyumcu, Nadir, “İhşîdîler”, Türkler, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal
Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.
Özkuyumcu, Nadir, Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi,
Kültür Bakanlığı Yayınları, Manisa 2007.
Öztoprak, Fahrettin, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa”, Türk Dünyası Tarih Dergisi,
S: 183, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Ankara 2002.
Öztürk, Mustafa, “Arap Ülkelerinde Osmanlı İdaresi”, History Studies
Ortadoğu Özel Ssı/Middle East Special Issue, Samsun 2010, Pp: 325-351.
Pınar, Hayrettin, Tanzimat Döneminde İktidarın Sınırları Bâbıâli ve Hıdiv
İsmail, Kitap Yayınevi, İstanbul 2012.
Pickard, Bertram, John Bright, British Periodicals Ltd, London 1920.
Piyade Mirlivası Rüştü, Akabe Meselesi, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk),
Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları Elazığ 1998.
Pollard, Lisa, Nurturing the Nation The Family Politics of Modernizing,
Colonizing, and Liberating Egypt, 1805-1923, University Of California Press, Los
Angeles 2005.
Poole, Stanley Lane, History of Egypt, V: 6, Methuen&Co, London 1901.
Poole, Stanley Lane, Watson Pasha A Record Of The Life-Work Of Sır Charles
Moore Watson, Colonel In The Royal Engineers, John Murray Press, London 1919.
Powell, Eve M. Troutt, A Different Shade of Colonialism Egypt, Great Britain,
and the Mastery of the Sudan, London 2003.
Pullerton, William Morton, The Memoirs Of İsmail Kemal Bey, Constable And
Company Ltd, London 1920.
309
Rae, W. Fraser, Egypt Today The First to the Third Khedive, Richard
Bentleyand Son, London 1892.
Ragatz, Lowell Joseph, The Question of Egypt in Anglo-French Relations 18751904, Fletcher Pembroke, Edinburgh-Bombay-Sydney 1922.
Rağıp Raif-Rauf AhmedMısır Meselesi, Matbaa-i Amire, İstanbul 1334.
Raugh, Jr, Harold E, The Victorians at War, 1815-1914 An Encyclopedia of
British Military History, Santa Barbara, California-Denver-Colorado London 2004.
Reid, Donald Malcolm, “The 'Urabi revolution and the British conquest, 18791882”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of
the Twentieth Century, , (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp:
217-23.
Reid, Donald Malcolm, “Cultural Imperialism and Nationalism: The Struggle to
Define and Control the Heritage of Arab Art in Egypt”, International Journal of Middle
East Studies, V: 24, I: 1, Cambridge 1992, Pp: 57-76.
Reid, Donald Malcolm, “Educational and Career Choices of Egyptian Students,
1882-1922”, International Journal of Middle East Studies, V: 8, I: 3, Cambridge 1977,
Pp: 349-378.
Reimer, Michael J, “Colonial Bridgehead: Social and Spatial Change in
Alexandria, 1850-1882”, International Journal of Middle East Studies, V: 20, I: 4,
Cambridge 1988, Pp: 531-553.
Reşad Hikmet, “Bonaparte’ın Mısır Seferinin Esbab-ı Hakikiyesi”, Darülfünun
Hukuk Fakültesi Mecmuası, S: 4, İstanbul 1332, Ss: 337-347.
Reuven, Aharoni, The Pasha’s Bedouin Tribes and state in the Egypt of
Mehemet Ali, 1805–1848, Routledge Press, London and New York 2007.
Rivlin, Helen Anne B, The Agricultural Policy of Muhammad Ali In Eygpt,
Harvard University Press, Cambridge 1961.
Roberts, Calvin Alexander, The Egyptian Question And The Triple Alliance,
1884-1904, (Doctor of Philosophy in History), New Mexico 1973.
Roberts, Frank H, Egypt and The Suez Canal, The Smithsonian Institution,
Washington 1943.
310
Roberts, Lucien E, “Italy and the Egyptian Question, 1878-1882”, The Journal
of Modern History, V: 18, I: 4, Chicago 1946, Pp: 314-332.
Robertson, George S, “Political Geography and the Empir”, The Geographical
Journal, V: XVI, I: 4, 1900, Pp: 447-457.
Robinson, Arthur E, “The Conquest of the Sudan by the Wali of Egypt,
Muhammad Ali Pasha, 1820-1824”, Journal of the Royal African Society, V: 25, I: 97,
London 1925, Pp: 47-58.
Rodkey, Frederick Stanley, The Turco-Egyptian Question in Relations Of
Englend, France And Russia 1832-1841, University of İllinois Studies in the Social
Sciences V: XI, I: 3-4, The University Of Illinois Press, Illinois 1923.
Rohde, Hans, Asya İçin Mücadele I. Kitap: Şark Meselesi, İstanbul 1932.
Rottenberg, Gunther, The Napoleonic Wars, Cassell Press, Great Britain 1999.
Royle, Charles, The Egyptian Campaigns 1882 to 1885, Hurst And Blackett
Limited, London 1900.
Russel, Mona L, Creating New Woman: Comsumerism, Education & National
Identity in Egypt, 1863-1922, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in
History), Washington 1997.
Sabry, M, “Nubar Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: IX, Millî Eğitim
Basımevi, İstanbul 1964, Ss: 338-340.
Said Paşa, Hatırat, C: I, İstanbul 1328.
Sakin Orhan, İngilizlerin Osmanlı’yı Yok Etme Siyaseti, Ekim Kitapları,
İstanbul 2011.
Sami Sabit, Napolyon Mısır’da, Arakes Matbaası, İstanbul 1328.
Samur, Sebahattin, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın (1770-1849) Sosyal
Politikaları, Mısır ve Diğer Osmanlı Eyaletlerindeki Etkisi”, Bilimname, S: XIII, 2007,
Ss: 131-138.
Schölch, Alexander, “Constitutional Development in Nineteenth Century Egypt:
A Reconsideration”, Middle Eastern Studies, V: 10, I: 1, 1974, Pp: 3-14.
Schölch, Alexander, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of
Egypt in 1882”, The Historical Journal, V: 19, I: 3, Cambridge 1976, Pp: 773-785.
311
Schölch, Alexander, “The Egyptian Bedouins and the Urābīyūn (1882)”, Die
Welt des Islams, New Series, V: 1, I: 4, 1976-1977, Pp: 44-57.
Seymour, C. L, “The Bombardment of Alexandria: A Note”, The English
Historical Review, V: 87, I: 345, London 1972, Pp: 790-794.
Shamsy, Aly, Egypt and The Right of Nations (An Aphralto the Representatives
of the British Nation), Imprimerie Nationale, Ceneve 1918.
Shaw, Stanford J, Ottoman Egypt In The Eighteenth Century The Nizamname-i
Mısr of Cezzâr Ahmed Pasha, Harvard University Press, Massachusetts 1962.
Shaw, Stanford, Eski ve Yeni Arasında III. Selim, Kapı Yayınları, İstanbul 2008.
Shibeika, Mekki, British in The Sudan 1881-1902, Oxford University Press,
London-New York-Toronto 1952.
Shih-Tsung, Wang, “Lord Salisbury and The Justification Of The British
Position in Egypt”, Euramerica, V: 26, I: 4, 1996, Pp: 139-171.
Sloane, W. M, “Egypt and England”, Political Science Quarterly, V: 19, I: 3,
1904, Pp: 459-484.
Soy, Bayram H, “Arap Milliyetçiliği: Ortaya Çıkışından 1918’e kadar”, Bilig, S:
30, Ankara 2004, Ss: 173-202.
Soysal, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (17891802), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987.
Soyyiğit, Osman Zeki, 18. Asırda Fransızların Mısır’ı İşgali (Neden ve
Sonuçlar), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul.
Stephens, John L, “The Founder of the Khedivate”, The North American
Review, Volumre 129, I: 273, Iowa 1879, Pp: 171-187.
Stephenson, Frederick Charles Arthur, At Home And On The Battlefield Letters
From The Crimea, China And Egypt, 1854-1888, John Murray, London 1915.
Süleyman Nazif, Bir Abdülhamid Müdâfaanâmesi, Hatırat-ı Sultan II.
Abdülhamid-i Sâni, Lotus Yayınları, Ankara, 2007.
Süleyman Vedad, Mısır Tarihçesi, Helâl Matbaası, Dersaadet 1333.
Şafak, Nurdan, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891),
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006.
312
Şahin,
Hasan, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Osmanlı-Fransız
İlişkileri
[Başlangıcından Paris Barışı’na (1856)]”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Dergisi, S: 40, Erzurum 2009, Ss: 227-315.
Şen,
İsmail,
Sadrazam
Kıbrıslı
Mehmed
Kâmil
Paşa
(1832-1913),
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1995.
Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan II. Abdülhamid, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul 1999.
Theobald, A. B, The Mahdiya: A History of The Anglo-Egyptian Sudan 18811899, Longmans Green, London 1952.
Tignor, Robert L, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”,
The Journal of British Studies, V: 2, I: 2, Chicago 1963, Pp: 142-159.
Tollefson, Harold, Policing İslam The British Occupation of Egypt and AngloEgyptian Struggle Over Control of The Policy 1882-1914, Greenwood Press, London
1999.
Tollefson, Robert, Modernization Colonial Rule in Egypt 1882-1914, Princeton
University Press, New Jersey 1966.
Tourk, Hansen and Khairy, “A Pilgrimage of Passion The Life of Wilfrid
Scawen Blunt”, Middle Eastern Studies, V: 44, I: 5, Cambridge 1978, Pp: 818-822.
Traill, H. D, Lord Cromer, Bliss, Sands and Co, London 1897.
Trevelyan, George Magaulay, The Life Of John Bright, Houghton Mifflin
Company, Boston And New York, 1913.
Uçarol, Rifat, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı İngiliz Anlaşması, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978.
Uçarol, Rifat, Bir Osmanlı Paşası ve Dönemi Gazi Ahmet Muhtar Paşa,
Milliyet Yayınları, İstanbul 1976.
Vince, C. A, John Bright, Herbert S. Stone &Company, Chicago & New York
1897.
Vuoto, Grazia, The Imperial İdeas of Lord Salisbury, 1851-1902, (Unpublished
Degree of Doctor of Philosophy), Montreal 1999
313
Wallace, D. Mackenzie, Egypt and The Egyptian Question, Macmillan And Co.,
London 1883.
Warburg, Gabriel R, “The Turco-Egyptian Sudan: A Recent Historiographical
Controversy”, Die Welt des Islams, V: 31, I: 2, 1991, Pp: 193-215.
Warburg, Gabriel R, Egypt And The Sudan, A. Wheaton and Co,, Great Britain
1985.
Weigall, Arthur Brome, A History of Events in Egypt from 1798 to 1914,
Charles Scribner’s Sons, New York 1915.
Wheatley, Helen, “From Traveler to Notable: Lady Duff Gordon in Upper
Egypt, 1862-1869”, Journal of World History, V: 3, I: 1, 1992, Pp: 81-104.
Wilson, Sir Arnold T, Suez Canal İts Pasty Present, and Future, Second
Edition, Oxford University Press, London 1939.
Winter, Michael, “Ottoman Egypt, 1525-1609”, The Cambridge History Of
Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M.
W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 1-33.
Wolff, Sir Henry Drummond, Rembling Recolection, V: II, Macmillan And Co,,
London 1908.
Worsfold, W. Basil, The Future Of Egypt, Collins Clear Type Press, London
Tarihsiz.
Yalçınkaya, Alâeddin, Sultan II. Abdülhamid Han’ın Notları, Sebil Yayınları,
İstanbul 1996.
Yaramış, Ahmet, “Mısır’da İngiliz Sömürgecilik Anlayışı: Cromer Örneği”,
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: IX, S: 2, Afyon 2007, Ss: 122130.
Yılmaz, Mustafa, Fav Yarımadası Üzerinde Osmanlı-İngiliz Çekişmeleri (1886–
1915), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006.
Yinanç, Refet, “Dulkadiroğlu Beyliği”, Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl
Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.
Yusuf Ziya, Mısır ve Ordusu, Matbaa-i Askeriye, İstanbul 1330.
314
EKLER
A. Belge ve Transkipsiyonları
Londra’da neşrolunan Maksimilyen Magazin nam şehrî risâlenin Teşrinievvel
1894 tarihlü nüshasında münderic “İngiltere’nin Mısır’daki Hukûku” unvanlı bendin
tercemesidir:
Mısır’da Lord Duffrin tarafından 1883 senesinde tesîs kılınmış olan Şurâ-yı
Kavânîn Meclisi’ne müte’allîk mu’ahharen vukû’a gelen havâdis ve Mısır’daki İngiliz
Hükûmeti’nce gayrimeşrû veya zayıf bir hal bulunduğu hakkında bazı Avrupa
gazetelerinin neşriyâtına nazaran hükümet-i mezkûrenin asl ve esâsıyla beynelmilel
meşru’âtının nazar-ı bahs ve tedkîke alınması muvâfık-ı maslahatdır. İngiltere’nin
Mısır şu’ûnuna Müdahaleye olan hakkının, bazı Avrupa gazetecilerinin iddi’ası üzere,
zât-ı hazreti padişâhînin ve ya Hıdiv’in bir müsa’âde ve mezûniyetinden ilerü
gelmediği ve hakk-ı mezkûrun bir İngiliz heyet-i vükelası tarafından Mısır’ın tahliyesi
maksadına dair hasbü’l-icâb idilen beyânât ile tahdîdi veya ilgâ idilebileceği sahîh
değildir. İngiltere Hükûmeti düvel-i sâ’ire-i mütemeddine misüllü maksad (2) veya
emel tabirâtıyla değil yalnız muntazaman akd olunan ahidnâmelerle bağlıdır. Bunun
hilâfında bir kâ’ide-i nazariyeye tatbîk-i hareket itmek hükûmet-i meşrûtayı mümkünât
dâ’iresinden çıkarmak ve diplomasiyi iza’a-i vakt raddesine getürmek dimek olur. Lord
Derby Mısır’ın işgâlinden beş sene mukaddem Rusya Sefareti’ne fi 6 Mayıs 1877
tarihiyle gönderdiği notada İngiltere Hükûmeti’nin Mısır üzerinde iddi’â itdiği hukûku
ta’rif eylemişdir. Hindistan Saltanatı’nın vikayesi bir İngiliz heyet-i vükelâsının yalnız
İngiliz milletine değil umûm-ı alem-i insaniyete karşu hüsn-i ifasına mecbûr olduğu en
âli vezâ’ifden biri bulunduğundan Hindistan’ın Süveyş Kanalı’ndan olan yolunun
himâyesine her İngiliz Hükûmeti borçludur. Bundan başka İngiltere Mısır’da olan
menâfi-i ticârîyesi olderece ve (…) ki Mısır’ın intizam ve asâyişi İngiliz milleti
nazarında cidden hâ’iz-i ehemmiyet bir noktadır.
Lord Derby’nin sebeb-i müdahalesi Rusya ile Devlet-i Âliyye beyninde olan
harekât-ı harbiyenin Süveyş
Kanalı’na ve Mısır’a sirâyet ve intikal idebilmesi
muhatarası idi. Binaenaleyh İngiltere Hükûmeti Mısır’ın vikayesi içün kuvve-i silahla
müdafaaya musammem olduğunu beyân itmişdi. Prens Gortşafo’nun Mısır’a taarruz
315
idilemeyeceği va’âdini mutazammın fi 30 Mayıs 1877 tarihlü telgrafnâmesinden dahi
anlaşılmakda olduğu üzere İngiltere’nin müdahalesi fiili olması maddesi müdahaleye
olan hakkının sûret-i ve saffet-i istiklaliyesinin itiraz kabul itmez bir esasa müstenid
olduğunu isbât eylemekdedir. Zât-ı hazreti pâdişâhî aleyhine idilen bir muharebede
İngiltere Hükûmeti bi-taraf olduğu halde canib-i padişâhî veya hıdivden vekâlet
olmaksızın kıta-i Mısıriyye üzerinde zât-ı şâhânenin değil belki kendi hukûkunu beyân
ve teyîd eylemiş ve tarafeyn-i müteharbiden tasdîk kılınan işbu müdahalesiyle Mısır’ın
Rusya’ya ilhakına manî olmuş dinilemez ise de la-akl tahribini intâc ider bir Rus
hücûmunu muhakkak men’ eylemişdir.
Mısır’ın bir ecnebi hücumdan vikayesi içün 1877 senesinde olan müdahaleye
selahiyet viren hukûk kezâlik Mısır’ın dahili şûriş ve su-i idarenin daha büyük
fenâlıklarından muhafazası içün 1882 senesindeki müdahaleye salahiyet virmişdir.
Dersaadet’de akd olunan konferansdaki İngiliz mutemedi Süveyş’in İngiltere tarafından
işgâl olunduğunu fi 10 Ağustos 1882 tarihinde düvel-i mu’azzama mutemedlerine
tebliğ itmişdir. Gerçi işgâlden maksad (3) ol hıdivin i’âde-i nüfûzu idi ise de bunun
İngiltere’nin hukûk-ı müdahalesinin hal-i saffetine hiçbir sûretle tesiri olamayacağı tabi
idi. İade-i asayiş içün ihtilâlden mukaddem olan halin i’âdesi elzem idi. Zira bir
ihtilâlin teskini esnâsında yeni hükümet vaz’ ve tesîs itmek vakti değildir. Cemâhir-i
Müttefika Reisi Linkoln’ün didiği üzere dereden geçer iken atları talim itmek sırası
değildir. Ancak İngiltere müdahalesinden yegâne maksad Hıdiv Hükûmeti’nin i’âdesi
olduğunu İngiltere Hükûmeti hiçbir vakit beyan itmediği gibi bunu ne zât-ı hazreti
pâdişâhî veya hıdiv ve ne de bir Avrupa devleti tahayyül itmişdir. Vakıa birinci maksad
hükümet-i mezkûrenin yerine getürülmesi idi. Fakat maksad la-hakk dahili şûriş
sebebiyle halelpezîr olan İngiliz hukûkunun te’mînve istidamesi idi.
Düvel-i mu’azzamadan hiç birinin Mısır’daki menâfi’i Hindistan Saltanatı’na
malik olanların menâfi’iyle bir vakitde kıyas kabul itmez iken İngiltere gerek işgâli
sıbk ve gerek anı takib iden muhaberâtda düvel-i mu’azzama-i sâ’ire ile müttefikan
hareket itmeğe olan arzûsunu göstermiş ise de haiz olduğu hukûkun zât-ı hazreti
pâdişâhînin veya hıdivin iradesi üzerine mübteni olduğu itikadında asla bulunmamışdır.
316
Fransa Hükûmeti’nin dahi bu mevkide bulunmuş olduğu şayan-ı tezkârdır.
Şöyle ki 1882 senesi konferansında İngiltere ve Fransa sefirleri tarafından müştereken
virilmiş olan beyannâmede hükümetlerinin icabı halinde gerek münferiden ve gerek
muavenet arzûsunda bulunan diğer devletle müştereken Süveyş Kanalı’nı muhafazaya
hazır bulunduklarını beyan itmişlerdir. İngiltere Sefiri konferansda İtalya teklifinin
kabul olunması kazıyyesinin İngiltere veya düvel-i sâ’irenin Mısır’a asker idhâl
eylemesine mani olacağını beyan eylediği misüllü Fransa Sefiri dahi bu gibi ifadede
bulunarak Fransa Hükûmeti namına “Serbesti-i Hareket” muhafaza itmişdir.
İngiltere Hükûmeti’nin düvel-i sâ’ire ile müttefikan hareket itmek arzûsu
oldereceye gelmişidi ki Mısır’ın müştereken işgâli hususunu Fransa vükelasına teklif
itmiş olub fakat müdafaası Fransız gazetecilerine aid olan bir takım esbab bahanesiyle
Fransa Hükûmeti işbu teklifi reddeylemiş ve ancak bundan dolayı İngiltere’nin
müdahaleye olan hakkına bir sûretle halel gelmemişdir.
(4) Mısır’ın ahval-i maliyesinin tezkiri zımnında Londra’da 1884 senesinde akd
olunan konferans esnâsında Mısır’ın bitaraf idilmesi Fransa tarafından teklif idilmiş ise
de konferansın salahiyeti haricinde olmak beyanıyla reddolunmuş ve zât-ı hazreti
pâdişâhînin Mısır’ın hergüna bitaraflığı aleyhinde şedîden bulunduğu muahharen
anlaşılmışdır. Londra’nın fi 18 Mart 1885 tarihlü beyannâmesi mu’cebince Süveyş
Kanalı’nın serbestisi düvel-i mu’azzama tarafından itiraf idilmiş ve Paris’de 1885
senesi Nisanı’ndan Haziranı’na kadar akd olunan Süveyş Kanalı’nın beynelmilel
komisyonu konferansda kanalda seyr-i sefain içün kavaid ve usul tertibi tezekkür
kılınmışdır.
Mısır’a dair olan muhaberâtın andan sonraki kısmı … şayan nazar-ı dikkatdir.
Zira bunun netaicinin su-i mefhumiyeti İngilizlerin Mısır’da olan hakiki mevkilerini
sehb-i? zulmetle mestur idilmesini tevlid eylemişdir.
İngiltere Hükûmeti Mısır’da olan hukûkunu bırakmak veya anları irade-i
pâdişâhî üzerine mebni ve müessis göstermek fikriyle değil ancak mücerred hıdivin
metbu-u mu’azzamıyla ve ahali-yi İslamiye’nin Dersaadet’deki prens mezhebleriyle
olan münasebetlerinin adem-i inkıta’ı maksadıyla zât-ı hazreti pâdişâhî ile bir ahidnâme
akdi arzûsunda bulunub olvechle Dersaadet’de fi 24 Teşrinievvel 1885 tarihiyle akd
317
olunan ahidnâmede İngiltere’nin Mısır’da icrâ eylediği nüfûz ve iktidar taht-ı karara
alınmayub ancak işbu nüfûz ve iktidarın sûret-i icrâyla hitam-pezîr olması imkânı
hakkında zât-ı hazreti pâdişâhîye karşu olan İngiliz ta’ahhüdâtı tekarrur itdirilmiş ve
biri Osmanlı ve diğeri İngiliz olmak üzere iki murahhas-ı âlinin bi’t-tayîn Mısır’a izam
olunacakları gösterilmiş ve İngiltere’nin zât-ı hazreti pâdişâhîyle Mısır hususundaki
münâsebâtını muayyen olub Fransızca tercümesi muteber tutulan maddede “Hududun
selametiyle Hükümet-i Mısıriyye’nin hüsn-i cereyan ve metanetinin te’mînolunduğu iki
murahhas-ı âlice tahakkuk eyledikde bu babda bir rapor tanzim ve hükümetlerine
takdim idecekler ve hükümeteyn dahi İngiliz askerinin makul bir mühletden sonra
Mısır’dan hurucu hakkında mukavelenâme akdi içün tedâbir-i mukteziye ittihâz
eyleyeceklerdir.” ibaresi mastur bulunmuşdur. Bina-berin iki murahhas-ı âlinin İngiliz
askerinin Mısır’dan muhatarasız ihracı zamanı geldiğine henüz müttefik olmadıkları
diniliyor ise (5) kâfidir ve hatta reviş-i hale ve İngiliz idaresi aleyhine ecnebi ve yerli
nüfûzların teşvikiyle idilen nümâyişlere bakılur ise böyle zaman gelmesine kadar hayli
müddet geçeceği melhûzdur.
Mamafih İngiltere Hükûmeti zât-ı hazreti pâdişâhî ile olan mu’âhede-i
mezkûresi mu’cebince deruhde eylediği fedakarâne taahüdatın devletin hukûk-ı
âliyyesi muhafaza olunmak şartıyla tamamen ifası üzerinde bulunduğunu bundan
birkaç sene mukaddem sarahaten isbât itmiş ve Sir Hanry Deromend Wolf’ün fi 4
Teşrinisani 1886 tarihlü şifahi notada beyan olunan memuriyeti Bâb-ı Âli’nin hevaheşi
nazar-ı itinaya alınmak derece-i nihayede arzû idildiğini göstermişdir. Dersaadet’de fi
22 Mayıs 1887 tarihiyle akd olunan tesviyenâmede İngiliz askerinin, tesviyenâme
Bahr-i Sefid devletleri tarafından tasdîk ve Mısır’ın ülkesi selameti te’mînolunduğu
takdirde, üç seneden sonra Mısır’dan çıkacağı dermeyan kılınmış ve bu babda cereyan
iden muhaberât esnâsında Osmanlı hissiyatına olderecede riayet idilmişdir ki bi-taraflık
lafzına zât-ı şahane tarafından itiraz kılındığından yerine ülke selameti tabiri
kullanılmışdır. Fakat İngiltere’nin Mısır’daki menâfini vikaye içün müdahaleye olan
hakkının 1877 senesinde olduğu üzere tesviyenâmenin tasdîkinden sonra dahi bâki
kalacağı bi-hakk irae idilmiş ve bir ilâvede Bahr-i Sefid düvel-i mu’azzamalarından
birinin mezkûr tesviyenâmenin ahkamını tasdîkden imtinâ eylemesi muhatara
hükmünde tutulacağı meşrut kılınmışdır.
318
Lord Salisbury’nin fi 8 Haziran 1886 tarihlü telgrafnâmesinde mezkûr
tesviyenâmenin İngiltere tarafından tasdîk kılındığı iş’ar olunmuş ise de zât-ı hazreti
pâdişâhî bunu tasdîkden imtinâ eylemiş ve bundan dolayı İngiliz askerinin çıkmasını
müte’akib Mısır’ın Fransa ve belki Rusya veya İtalya tarafından işgâl olunmayacağına
İngiltere Hükûmeti’nin emin olamayacağı aşikâr kalub o takdirde Mısır’ın 1887
senesindeki hali 1877 senesindeki halinden iyi olacağına daha fena olmuş olur idi.
Binaenaleyh zât-ı hazreti pâdişâhî Mısır’ın tahliyesi lüzumuna makrun idilen
şerait-i makuleyi kabulden imtinâ itmesiyle 1885 senesi ahidnâmesinin tamamen
icrâsını imkânsız bırakmış bulunduğundan İngiltere Hükûmeti işgâl-i askeriyesini
Devlet-i Âliyye’ye karşu tahdid iden mezkûr ahidnâmenin ahkamını kân-lem-yekün
tutabilür. Zira infazı tarafeynden birinin imtinaıyla (6) mümkün kalmayan bir
mukavelenâme tabi muteber olamaz ve İngiltere Hükûmeti mezkûr ahidnâmeye hitam
bulmuş nazarıyla baksa hukûkunu kat’iyyen tecavüz itmemiş bulunur. Mamafih henüz
muteber olduğu farz olunsa bile içinde tayîn olunan şerait-i tahliyenin henüz hasıl
olmadığı dimek kafidir. İngiltere Hükûmeti Avrupa devletlerinin Süveyş Kanalı’nın
serbestisi hususundaki menâfini asla inkar itmez ve hatta Dersaadet’de fi 29
Teşrinievvel 1888 tarihiyle akd olunan mukavelenâmeye muvafakat eylemesi keyfiyeti
menâfi-i mezkûrenin hakiki olduğunu itiraf ve tasdîke hazır bulunduğunu derece-i
kifayede irae ider.
Velhasıl İngiltere Devleti’nin beynelmilel müdahale hakkı, balada beyan olunan
müdahale tarihinden müsteban olduğu üzre hıdivin ve hatta zât-ı hazreti pâdişâhînin
emrine menut veya Şura-yı Kavanin Meclisi gibi bir heyetin reyiyle müteessir olamaz
ve hatta Mısır Fellahları İngiliz işgâli aleyhinde bulunsalar bile birkaç milyondan bir
(…) Vahşi ahalinin arzûları alem-i beşeriyetin bir humsu üzerine imtidad iden bir
devlet-i cesîmenin saadet-i hali karşusunda nazar-ı ehemmiyet ve itibara alınamayacağı
bedihidir. Bununla beraber Mısır Fellahlarına gelince hakikat-i hal bunun hilafındadır.
İntizam ve terakki Vadi-yi Nil’de, Romalıların zaman-ı idaresinden berü, bu kere ilk
defa olarak hükümferma olmakdadır. Köylünün mahsulat-ı ziraiyesini yüksek fiyat
buluncaya kadar alıkoyduğu halde emval-i miriyeyi virebilmesi maddesi şarkda idare-i
milliye altında emsâli görünmemiş bir saadet-i hale delil-i kat’idir. İdare-i mahalliyenin
hars ve henüz unutmamış olan köylüyü, İngiliz idaresinden olan memnûniyetini artık
319
iştibah bırakmayacak sûretde beyan ve ilandan, ancak İngilizlerle Mısır’dan çıkabilirler
korkusu men’ eylemekdedir.
Fi 19/31 Teşrinievvel 1894
(Y.EE., 116/56-1)
Mütercimi Şefikü’l-müeyyid kulları
320
(Y.EE., 116/56-2)
321
(Y.EE., 116/56-3)
322
(Y.EE., 116/56-4)
323
(Y.EE., 116/56-5)
324
(Y.EE., 116/56-6)
325
(Y.EE., 116/56-7)
326
(Y.EE., 116/56-8)
327
(Y.EE., 116/56-9)
328
329
(Y.EE., 116/56-10)
(Y.EE., 116/56-11)
330
Malum-ı samileri olduğu üzere kıta-ı Hicâziye sahilinde vâki elveche Bulâh ve
Zaba ve Akabe nam mahaller ile Tur-ı Sinâ-i Şibh Ceziresi’nin bazı mevâki’înde Mısır
mahmilinin berren gönderilmekte olduğu zamanlarda idâre-i Mısriyye tarafından
lüzûmu kadar zabtiye bulundurulmasına müsâ’ade-i senîyye erzân buyrulmuş ise de
mahal-i mezkûre 258 senesinde Mehmed Ali Paşa merhuma ısdâr ve ihsan buyrulan
ferman-ı ali merbut ve Mısır idâresi hududunu me’mûr olan haritaya gayr-i dâhil yerler
olmasıyla (…) evvelce elveche ve geçenlerde Zaba ve Mevilah mevkilerinin Hicâz
vilâyetine i’âde-i irtibâtları icrâ olunduğu gibi Akabe mevkî’inin dahi bu kere vilâyet-i
müşârünileyhâya ilhâl ve Tûr-ı Sinâ-i Şibh cezîresinin dahi bu yolda peder ve peder-i
samileri İsmail ve Tevfik Paşaların caniblerinde hıdiviyet tarafından ne sûretle idâre
olunur ise taraf-ı hidivânelerinden de aynı o sûretle idâre olunmak üzere mezkûr Şibh
cezirece istatükonun muhafaza olunması şerefsudûr olan irâde-i seniyye-i hazret-i
hilafet-penâhî iktizâ-i celilinden olmakla olbabda 26 Mart 308.
331
(Y.EE., 119/4)
332
B. Resim ve Haritalar
Napoleon Bonaparte (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From
1798 to 1914, London 1915)
333
Mehmed Ali Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From
1798 to 1914, London 1915)
334
Hıdiv İsmail Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From
1798 to 1914, London 1915)
335
Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa Colvin, Sir Auckland; The Making Of Modern Egypt,
Second Edition, London 1906.
336
Ahmed Arabî Paşa Donald; Featherstone, Tel El Kebir Woseley’s Conquest Of Egypt,
London 1993.
337
Ahmed Arabi Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From
1798 to 1914, London 1915)
338
Şerif Paşa Hunter; F. Robert; Under The Khedives 1805-1879, From Household
Government To Modern Bureaucracy, The American University in Cairo Press, Cairo
339
Nubar Paşa Colvin, Sir Auckland; The Making Of Modern Egypt, Second Edition,
London 1906.
340
Lord Cromer(Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to
1914, London 1915)
341
Hıdiv Abbas Hilmi Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt
From 1798 to 1914, London 1915)
342
343
Sir Eldon Grost Weigall, Arthur E. P. Brome; A History Of Events in Egypt From 1798
to 1914, London 1915.
344
Lord Kitchener Weigall, Arthur E. P. Brome; A History Of Events in Egypt From 1798
to 1914, London 1915
345
C. Haritalar
Süveyş Kanalı Wilson, Sir Arnold T.; Suez Canal İts Pasty Present, and Future, London
1939.
346
Haritalar
Sudan-ı Mısır Dunn, John P.; Khedive İsmail’s Army, London Newyork 2005.
347
Sudan Haritası (Cromer, Evelyn Baring (The Earl Of Cromer); Modern Egypy Volume
I. Newyork 1916)
348
Mısır Haritası (Sudan Haritası (Cromer, Evelyn Baring (The Earl Of Cromer); Modern
Egypy Volume I. Neyork 1926)
349
19. Asır Mısır Haritası (Cole, Juan R. I.; Colonialism And Revolution in The Middle
East Social And Cultural Origins Of Egypt's 'Urabi Movement, The Amerıcan
University in Cairo Press, Kahire 1999)
350
Akabe Haritası (www.mirani.com).
351
Mısır Haritası
352
Mısır Genel Haritası
353
Sudan Haritası
354
Mısır ve Civarı Haritası
Download