T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN MISIR POLİTİKASI Musa GÜMÜŞ DOKTORA TEZİ Danışman Prof. Dr. İzzet Sak Konya–2013 III Öğrencini n T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Adı Soyadı Ana Bilim/Bilim Dalı Danışmanı Tezin Adı Musa GÜMÜŞ Numarası 074102041003 Tarih/Yakınçağ Tarihi Prof. Dr. İzzet SAK Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Politikası ÖZET Bu çalışmada Sultan II. Abdülhamid Döneminde Mısır Meselesi ve Osmanlı Devleti’nin bu mesele etrafında Mısır politikasının temel dinamikleri üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, giriş bölümünde Mısır’ın tarihî geçmişine kısaca değinilmiş, Mısır’da İslam ve Osmanlı fethi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu ve bunun Mısır’da Osmanlı idaresine yansıması ele alınmıştır. Yine Mısır Meselesi’ne medhal olarak İsmail Paşa döneminde Mısır Meselesi etrafında Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarına değinilmiştir. Akabinde de Mısır’ın İngilizler tarafından işgal edilmesi süreci ve Osmanlı Devleti’nin bu süreci engelleme çabaları, diplomasileri ve mücadeleleri çalışmada yer bulmuştur. Başta Süveyş Kanalı meselesi olmak üzere, Sudan Meselesi, Sevakin’de strateji mücadelesi ve Akabe-Taba Meseleleri gibi Mısır Meselesi’nin etrafında değerlendirilebilecek olan meseleler ve bunların Mısır Meselesi’ne etkilerine değinilerek Osmanlı Devleti’nin bölge politikalarına yansımaları irdelenmiştir. Devletin Mısır politikalarına yaklaşımına kuramsal bir çerçevesi olmak üzere, Sultan II. Abdülhamid ve Mısır Meselesi başlığıyla devletin, Mısır ile siyasî, hukukî, dinî bağlarını, padişahın Mısır’a dair politika tanzim ederken politikalarını nasıl şekillendirdiğine değinilmiştir. İşgal ile birlikte Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu, hâkimiyet paradigmaları üzerinden belirlenmeye çalışılarak, buna İngilizlerin nasıl karşı paradigmalar ürettiği, bunun Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu nasıl IV sınırlandırdığı ve İngilizlerin Mısır’da bütün otoritelerin üstünde nasıl bir konum elde ettiği belirlenmeye çalışılmıştır. Mısır Meselesi’nin uluslararası boyutuna da değinmeden geçemezdik. Bu amaçla, başta İngiltereolmak üzere Fransa Rusya, Almanya ve İtalya’nın, Mısır Meselesi'nde nasıl bir konum elde etmeye çalıştıklarını ve bunun diplomasiye nasıl yansıdığını ortaya koymaya çalıştık. V Öğrencini n T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Adı Soyadı Ana Bilim/Bilim Dalı Danışmanı Tezin Adı Musa GÜMÜŞ Numarası 074102041003 Tarih/Yakınçağ Tarihi Prof. Dr. İzzet SAK Sultan Abdülhamid II.’s Egyptian Policy SUMMARY In this study, the matter of Egypt in the term of II. Sultan Abdulhamit and the basic dynamics of Ottoman Empire's politics about Egypt are discussed. Based on this sentence, in the prolog, the history of Egypt is mentioned, Islamic and Ottoman conquest in Egypt, the location of Ottoman Empire in Egypt and the reflection of this situation to Ottoman administration are handled. And again related to the Matter of Egypt, Ottoman Empire's politics about Egypt in the term of Ismail Pashaare dealt with. Right after, the invasion of Egypt by the English and the efforts, diplomacies and struggles of Ottomans to hinder this process are taken place in this study. As first, Suez Canal, the Matter of Sudan, the strategy struggle in Sevakin and the Matter of Akabe-Taba that can be evaluated around the Matter of Egypt and also refering the effects of these matters to Egypt, Ottomans' effects on regional politics are dealt with. As the theoretical frame on the approach of the state to the politics of Egypt, we mentioned about the political, jural and religious relations of the state with Egypt and hoe the sultan figured out these policies while he arranged them with the heading “Sultan II. Abdulhamit and the Matter of Egypt”. Trying to define the position of Ottoman State in Egypt with the invasion on the basis of domination paradigms we defined how the English produced versus paradigms and how this affects the position of Ottoman in Egypt and also the English tried to gain the leading position superior of all the authorities. We couldn't overpass without mentioning the international aspect of the Matter of Egypt. With this statement, VI we tried to study on how other countries; as first England, then France Russia, Germany and Italy made an effort to have a position on the Matter of Egypt and how this affects the international diplomacy. VII KISALTMALAR A.DVN.MSR : Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Mısır Valiliği Kalemi A.MKT.MHM : Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı BEO.NGG.d : Bâbıâli Evrak Odası Nezaret Gelen-Giden Defterleri BEO.VGG.d : Bâbıâli Evrak Odası Vilayet Gelen-Giden Defterleri BEO : Bâbıâli Evrak Odası Evrakı bkz. : bakınız HAT : Hatt-ı Hümayun HR.HMŞ.İŞO : Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası Evrakı HR.TO : Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı İ.DUİT : İrade Dosya Usulü İ.MTZ. (05) : İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır İ.HHP.E. : İSAM, Hüseyin Hilmi Paşa Evrakı, MV : Meclis-i Vükela Mazbataları TTK.MMDİSD : Türk Tarih Kurumu, Mısır Mesâlîhine Dair İrâdât-ı Seniyye Defteri vs. : vesaire Y.A.HUS : Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı Y.A.RES : Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı Y.EE.d : Yıldız Esas Defterler Y.EE.KP : Yıldız Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa Evrakı Y.EE : Yıldız Esas Evrakı Y.MTV : Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı Y.PRK.A : Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı Y.PRK.ASK : Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat Y.PRK.AZJ : Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal Jurnal Y.PRK.BŞK : Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı Y.PRK.EŞA : Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik Y.PRK.HR : Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı Y.PRK.KOM : Yıldız Perakende Evrakı Komisyanlar Maruzatı VIII Y.PRK.MK : Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler ve Komiserlikler Tahriratı Y.PRK.MYD : Yıldız Perakende Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Dairesi Y.PRK.NMH : Yıldız Perakende Evrakı Name-i Hümayunlar Y.PRK.SGE : Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Erkanı ve Saray Görevlileri Maruzatı Y.PRK.SRN : Yıldız Perakende Evrakı Serkurenalık Evrakı IX EK LİSTESİ 1. Belge 1 2. Belge 1 Transkripsiyonu 3. Belge 2 4. Belge 2 Transkripsiyonu 5. Napolyon Bonapart 6. Mehmed Ali Paşa 7. Hıdiv İsmail Paşa 8. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa 9. Ahmed Arabî 10. Ahmed Arabî 2 11. Şerif Paşa 12. Nubar Paşa 13. Lord Cromer 14. Hıdiv Abbas Hilmi Paşa 15. Sir Eldon Grost 16. Lord Kitchener 17. Süveyş Kanalı Haritası 18. Sudan-ı Mısır Haritası 19. Sudan Haritası 20. Mısır Haritası 21. 19. Asır Mısır Haritası 22. Akabe Haritası 23. Mısır Haritası (Osmanlı) 24. Mısır Genel Haritası (Osmanlı) 25. Sudan Haritası (Osmanlı) 26. Mısır ve Civarı Haritası (Osmanlı) X İÇİNDEKİLER ÖZET ............................................................................................................................................. III SUMMARY ................................................................................................................................... V KISALTMALAR ......................................................................................................................... VII EK LİSTESİ ...................................................................................................................................IX İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................................X ÖN SÖZ.......................................................................................................................................XIII KONU, AMAÇ VE KAYNAKLAR .............................................................................................. 1 GİRİŞ .............................................................................................................................................. 7 I- MISIR’DA FRANSIZ İŞGALİ: MISIR MESELESİ’NİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ .................. 8 II- MEHMED ALİ MISIR’DA: BAĞIMSIZ MISIR’IN İNŞASI .................................................. 11 III- İSMAİL PAŞA’NIN HIDİVLİĞİ: MISIR’IN İŞGALİNİ HAZIRLAYAN EKONOMİPOLİTİK DİNAMİKLER ................................................................................................................ 15 IV- MISIR’DA MALÎ BUHRAN VE YABANCI MÜDAHALESİ ............................................... 19 V- İSMAİL PAŞA’NIN AZLİ SÜRECİNDEN İŞGALE MISIR’DA SİYASÎ BUHRAN ............ 23 V.a. Mısır’da Yabancı Müdahalesi ve Milliyetçi Tepki Hareketi ....................................... 26 BİRİNCİ BÖLÜM İNGİLİZ İŞGALİ DÖNEMİNDE OSMANLI DİPLOMASİSİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN MISIR POLİTİKASI ........................................................................................ 31 I- İNGİLİZ İŞGALİNİN SOSYAL ZEMİNİ .................................................................................. 31 II- OSMANLI DEVLETİ’NİN MISIR’A MÜDAHALE GİRİŞİMLERİ ...................................... 35 III- İNGİLİZ MÜDAHALESİNE DOĞRU ................................................................................... 40 A- İskenderiye’nin Bombalanması ......................................................................................... 45 B- İstanbul Konferansı’nın Mukadderatı .............................................................................. 50 C- İngilizlerin Mısır’a Müdahale Girişimleri ........................................................................ 52 D- Tellü’l-Kebir Hezimeti ve Mısır’ın İşgali ......................................................................... 58 IV- İNGİLZLERİN MISIR’I İŞGALİ VE MEŞRUİYET ARAYIŞLARI ....................................... 61 A- Diplomatik Mücadele, Başarısızlık ve Tamir Çabaları .................................................. 63 İKİNCİ BÖLÜM MISIR MESELESİ’Nİ ETKİLEYEN DİĞER MESELELER ..................................................... 81 XI I- SÜVEYŞ KANALI MESELESİ ................................................................................................... 81 A- Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Sonuçları ........................................................................ 90 B- Süveyş’te İngilizlerin Diplomasi Zaferi ............................................................................ 95 II- MEHDÎ İSYANI VE SUDAN MESELESİ ............................................................................. 103 III- SEVÂKİN MESELESİ VE KIZILDENİZ’DE STRATEJİK ÜSTÜNLÜK MÜCADELESİ . 117 IV- AKABE MESELESİ VE İNGİLTERE’NİN BÖLGEYİ KENDİ ÇIKARLARINA GÖRE TANZİM ETME ÇABALARI ...................................................................................................... 124 V- OSMANLI DEVLETİ’NİN AKABE STRATEJİSİ VE TABA MESELESİ ............................ 130 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SULTAN II. ABDÜLHAMİD VE MISIR MESELESİ ............................................................ 137 I- MISIR MESELESİ’NDE SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN POLİTİKALARI ....................... 138 A- Mısır Meselesi’nde Basın ve Diplomasi ......................................................................... 149 II- SARAY VE BÂBIÂLİ: SULTAN, SADRAZAM, POLİTİKALAR, FARKLILIKLAR VE MISIR MESELESİ ........................................................................................................................ 152 A- Saray ve Babıali: Mısır’da Farklı Siyasî Stratejiler ........................................................ 157 III- MISIR’DA OSMANLI OTORİTESİNİN MANEVİ DAYANAKLARI VE HALİFELİK ... 159 IV- SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE MISIR MESELESİ ...... 166 A- Mısır Meselesi’ne Diplomatik Çözüm Arayışları ......................................................... 172 B- Mısır’ın İşgali Karşısında Mısır İdaresinin Tutumu ..................................................... 176 C- Mısır ile Sudan’a Osmanlı Askerinin Sevki Meselesi ve Sultan II. Abdülhamid’in Yaklaşımı ................................................................................................................................. 180 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MISIR’DA İŞGAL DÖNEMİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN DEĞİŞEN HÂKİMİYET ANLAYIŞI .................................................................................................................................. 187 I- İŞGAL DÖNEMİ MISIR’INDA OSMANLI HÂKİMİYETİNİN YENİDEN İNŞASI ÇABALARI.................................................................................................................................... 187 A- Mısır’da Osmanlı Hukukunda Aşınma ve İngilizler ................................................... 192 B- Osmanlı Diplomasisinin Sürekliliği ve Mısır Fevkalade Komiserliği ........................ 202 II- MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGE SİSTEMİNİN DİNAMİKLERİ........................................ 214 A- Mısır’da Sömürge Yönetiminin Kurulma Çalışmaları ve Lord Cromer ................... 215 B- Lord Cromer: Mısır’ın Gerçek Hâkimi ........................................................................... 218 C- Mısır Ekonomisinde İngiliz Reformları ve Mısır’da Hâkimiyetin Maddî Delilleri . 225 XII BEŞİNCİ BÖLÜM MISIR MESELESİ VE ULUSLARARASI DİPLOMASİ ....................................................... 231 I- İNGİLTERE VE MISIR MESELESİ: AMAÇLAR, HEDEFLER VE AKILLI DİPLOMASİ .. 231 A- İngiliz Diplomasisi ve 5 Kasım 1885 Mukavelenamesi ............................................... 237 B- İngiltere’nin Mısır’da Kalıcı Olma Çabaları ................................................................... 240 C- 1887 Mukavele Metni: İtirazlar ve Yeni Politika Tayinleri .......................................... 246 II- FRANSA VE MISIR MESELESİ: MISIR’DAKİ İNGİLİZ VARLIĞINA KARŞI DİRENÇSİZ MUHALEFET ............................................................................................................................... 255 III- RUSYA VE MISIR MESELESİ: AKDENİZ MUVAZENESİNDE ROL KAPMA ÇABALARI.................................................................................................................................... 264 IV- İTALYA VE MISIR MESELESİ: “EN KÜÇÜĞÜN” ETKİSİ VE YANSIMALARI............ 270 V- ALMANYA VE MISIR MESELESİ: AVRUPA’DA ÜSTÜNLÜK ARAYIŞLARINDA HEDEF SAPTIRMASI ................................................................................................................. 277 SONUÇ....................................................................................................................................... 283 KAYNAKÇA .............................................................................................................................. 287 EKLER ........................................................................................................................................ 314 XIII ÖN SÖZ Şark Meselesi’nin en önemli ayaklarından biri olan Mısır Meselesi, 19. asır boyunca diplomatik arenada güncel bir konu olarak kendine sürekli yer bulmuştur. Mısır’ın Şark Meselesi’nin önemli parçalarından biri olmasında Napolyon Bonapart’ın 1798 Mısır Seferi oldukça önemli bir rol oynamıştır. Zira bu sefer Mısır’ın uluslararası sömürge siteminin gündemine girmesine ve büyük güçlerin Mısır üzerinden sömürge mücadelelerine girişmesine sebep olmuştur. Çünkü bu sefer sırasında Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’a gelmesi ve sebep olduğu siyasî sorunlar, Süveyş Kanalı’nın açılma serüveni; İsmail Paşa’nın Mısır’da ortaya koyduğu iktisadî ve malî politikaların sebep olduğu iç ve dış tepkiler nedeniyle yaşanan huzursuzluklar büyük güçlerin Mısır’a müdahalede bulunmalarına birer bahane teşkil etmiştir. 19. asır boyunca devam eden Mısır Meselesi, büyük güçlerin çıkar mücadeleleri ve Osmanlı Devleti’nin karşı politikaları ve diplomasileri ile şekillenmiştir. Biz de Mısır Meselesi’nin Sultan II. Abdülhamid dönemi boyunca gelişimini, devletin politikalarını, diplomasi mücadelelerini, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukî konumunda meydana gelen değişimi ve buna karşı İngiltere’nin Mısır’da nasıl De Facto konum elde ettiğini irdelemeye çalıştık ve çalışmamızı şu şekilde kurguladık: Bu tez beş bölümden oluşmaktadır. I. Bölüm’de İngilizlerin Mısır’ı işgali öncesi ve işgal süreci, Osmanlı Devleti’nin önce işgali engelleme, sonrasında da İngiliz işgal askerinin Mısır’dan tahliye edilmesini sağlamak için giriştiği diplomasi mücadelesi ele alınmıştır. İngilizlerin Mısır’ı işgal etmek için aradığı gerekçelerin yine İngilizler tarafından bizzat oluşturulması bu bölümde ifade edilmeye çalışılmıştır. Yine Tellü’l-Kebir Savaşı’yla kesin olarak başlayan İngiliz işgal sürecine bu bölümde yer verildi. Bunun yanında işgalin sebep olduğu uluslararası tepki ve bundan doğan diplomasi serüveni de ele alındı. Kısacası bu bölüm tez için tarihî zemin denemesi olmuştur II. Bölüm’de ise, Mısır’ı ve Mısır Meselesi’ni doğrudan ilgilendiren konular işlendi. Başta Süveyş Kanalı olmak üzere, Sudan’da Mehdi İsyanı ve Sudan Meselesi, İngilizlerin Sudan stratejisi olarak Sevâkin Meselesi, yine Akabe-Taba XIV Meseleleri ve bunların etrafında Türk-İngiliz mücadelesine bu bölümde yer verilmiş ve Osmanlı Devleti’nin bölge stratejileri ve politikaları bu konular üzerinden irdelenmiştir. III. Bölüm Sultan II. Abdülhamid ve Mısır Meselesi başlığıyla oluşturuldu. Burada Sultan II. Abdülhamid’in dış politika anlayışı, Mısır Meselesi üzerinden değerlendirilmeye çalışıldı. Mısır’ın önemli bir İslam beldesi olması sebebiyle, Sultan II. Abdülhamid’in halifelik sıfatı üzerinden Mısır’la olan manevi bağına ve Mısır’ın önemli bir Osmanlı toprağı olması sebebiyle de onun saltanat hukukuna vurgu yapılarak Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki yaklaşımının Mısır politikasına etkileri ele alındı. Bunun yanında, II. Abdalhamid’in Mısır Meselesi’nde kriz yönetimini Yıldız Sarayı’nda tek başına gerçekleştirmeye çalışması ve Bâbıâli ile düştüğü ikileme de değinilmiştir. IV. Bölüm Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin Mısır’da giriştiği hâkimiyet mücadelesi ve karşılıklı oluşturulmaya çalışılan hâkimiyet paradigmalarına ayrıldı. Burada Ahmed Muhtar Paşa, Mısır’daki Osmanlı varlığının en önemli simgesi olarak betimlendi ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet paradigmalarının onun eliyle nasıl oluşturulmaya çalışıldığı tartışıldı. Yine bu süreçte Lord Cromer’in Mısır’daki konumu, örnek olaylarla ele alınarak buradaki İngiliz hâkimiyet paradigmaları belirlenmeye çalışıldı. Ancak bölümün ana fikri Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkim hukuk ve konumunu İngiltere’ye kaptırması düşüncesi ile oluşturuldu. V. Bölüm’de ise, Mısır Meselesi özelinde şekillenen diplomasi ile büyük devletlerin Mısır Meselesi’ne yaklaşımı ve Sultan II. Abdülhamid’in bu yaklaşımları denge politikalarının merkezine alarak yürütmeye çalıştığı Mısır Meselesi diplomasisi incelendi. Yine, başta İngiltere olmak üzere Fransa, Rusya, İtalya ve Almanya gibi devletlerin Mısır Meselesi üzerinde geliştirdikleri politika ve diplomasiler ve bunların Osmanlı Devleti’ne yansımaları bu bölümde ele alındı. Burada bazı kişi ve kurumlara teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Başta tez danışmanım hocam Prof. Dr. İzzet SAK’a bana özgür bir ortamda çalışma fırsatı verdiği için saygı ve şükranlarımı ifade ediyorum. Yine tezimi okuyarak katkıda bulunan Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILMAZ, Yrd. Doç. Dr. Fariz FARZALİ hocalarıma XV teşekkür ederim. Ayrıca Arapça metinlerin çözümünde yardımlarını esirgemeyen ve tez çalışmalarımda desteklerini her zaman gördüğüm hocam Yrd. Doç. Dr. Mithat ESER ile Arş. Gör. İsmail ALAN’a; tez çalışmam sürecinde teşvik ve desteklerini gördüğüm Arş. Gör. Bahattin ÇATMA, Arş. Gör. Turan GÜLER ve Arş. Gör. Murat PARLAKPINAR ve adını burada zikredemediğimiz değerli dostlarıma teşekkür etmeyi borç biliyorum. Ayrıca araştırma sürecinde bizden güler yüzünü ve yardımlarını esirgemeyen Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde görevli Atilla AYDIN’a; İSAM’dan kaynak ve belgelerin temin edilip tarafıma gönderilmesini sağlayan İSAM Kütüphanesi çalışanlarına; Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi görevlilerine ve hasseten Mustafa SÖNMEZ’e teşekkürü gerekli görüyorum. Ayrıca Yüksek Lisans ve Doktora tez çalışmalarım sürecinde sabırla bana katlanan eşim Hacer’e ve onunla oyun oynama zamanımın çoğunu bu tez çalışmasında kullandığım oğlum Muhammed Baturalp’e ve eğitim hayatım boyunca benden desteklerini esirgemeyen annem ve babama ve kardeşim Sultan GÜMÜŞ’e şükran dolu duygularla teşekkürü bir borç bilirim. Musa Gümüş Muş / 2013 1 KONU, AMAÇ VE KAYNAKLAR Bu çalışmanın konusu, 19. Asır boyunca Osmanlı Devleti’ni uğraştıran ve devletin uluslararası etkinliğinin sorgulanması konusunda önemli ipuçları veren Mısır Meselesi’nin Sultan II. Abdülhamid dönemindeki sürecidir. Bu konunun çalışılmasındaki amaç ise Mısır Meselesi özelinde Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarının ortaya koyulması, Osmanlı topraklarında büyük güçlerin çıkar mücadeleleri ve Osmanlı Devleti’nin karşı politikaları ve diplomasileri, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarını etkileyen konjonktürel siyasî şartları ve bunlara dayalı olarak Osmanlı Devleti’nin Mısır politikalarında meydana gelen paradigma değişimlerini ortaya koymaktır. İlk önce, tezimizde kullandığımız birinci el kaynaklardan arşiv belgeleri ve fonlarını değerlendirerek başlayalım. a) Yıldız Sarayı Arşivi Sultan II. Abdülhamid devrinin en önemli arşiv kaynakları şüphesiz Yıldız Sarayı Arşivi’dir. Devletlerarası ilişkiler, Şarkî Rumeli, Ermeni ve Mısır Meseleleri, Girid hadisesi, sınır olayları gibi önemli devlet problemlerinden zaptiye jurnallerinde geçen adî vukuata kadar bu dönemin çeşitli özelliklerini yansıtan bir fondur. Sultan II. Abdülhamid (1876-1909), tahta çıkısından bir müddet sonra ikâmet mahalli olarak Yıldız Sarayı’nı seçmiş ve devleti buradan idâre etmiştir. 33 yıllık saltanatı sırasında hükümdarın bütün meseleler hakkında bilgi edinmek ve karar vermek arzusu, Yıldız Sarayı’ndaki belge sayısını her sene arttırarak önemli bir arşiv teşekkülüne sebep olmuştur. Yıldız Sarayı Arşivi kendi içinde çeşitli fonlara ayrılmıştır. Çalışmamızda aşağıdaki fonlardan azamî ölçüde yararlanmaya gayret ettik. Bu fonlar Yıldız Esas Evrakı Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı çalışmamızda en yoğun kullandığımız belgeler bu fonda bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nin dış politika ilkeleri, BâbıaliSaray ilişkilerine, Hıdiv-Saray ilişkilerine ve Osmanlı Devleti’nin diplomasi arenasındaki konumuna işaret eden belgelerin önemli bir kısmı bu fonda bulunmaktadır. Bunun yanında, Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı, İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır, Yıldız Esas Defterler, Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı, Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı, Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti 2 Maruzatı, Yıldız Perakende Evrak-ı Umumi, Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler ve Komiserlikler Tahriratı, Yıldız Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa Evrakı ve Yıldız Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı gibi fonlar yine Yıldız Sarayı Arşivi’nden kullandığımız belgeler arasında yer almaktadır b) Sadaret Hususî Maruzat Evrakı Sadaret makamının, yapılan işlerin neticeleri, iç veya dış bazı mesele ve hâdiseler hakkında padişaha bilgi vermek maksadıyla, Yıldız Sarayı’na takdim ettiği hususî maruzatı muhtevî olup, umumiyetle beyân-ı hâl ve arz-ı malûmattan ibarettir. Yıldız Sadaret Hususî Maruzatı büyük bir ekseriyetle haricî meseleler, özellikle Sarkî Rumeli, Ermeni Meseleleri, Girid hâdisâtı, Mısır Meselesi, İtalya’nın Afrika’ya dahli ve benzeri hâdiseler, devletlerarası münasebetler ve Osmanlı Devleti’nin takip ettiği siyaset bakımından ve ayrıca dış basında Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren yazılar ve bunlarla ilgili yazışmalar bu fonda ehemmiyet arz eder. c) Mütenevvî Maruzat Evrakı Mütenevvî Maruzat Evrakı; daha evvel bahsi geçen Yıldız Tasnifi bölümlerinin ihtiva ettiği vesikaların dışında kalan Seraskerlik, Bahriye, Tophâne-i Âmire, Adliye ve Mezâhib Nezareti, Evkâf, Maârif, Ticaret-Nâfia ve Zaptiye Nezaretleri ile diğer nezaretler ve Meşîhat Dairesi’nce Mâbeyn’e doğrudan sunulan tezkire, arîza, istîzân, ve benzeri vesikalardan oluşmaktadır. Ayrıca ahalinin Mâbeyn’e doğrudan gönderdikleri arzuhâl, şikâyet, teşekkürnâme ve mahzar gibi vesikalar da bu bölüm evrakı arasında bulunmaktadır. Mütenevvî Maruzat Evrakı’nın ekserîsi askerî konularla alâkalıdır. Bunlar genellikle içte ve dışta cereyan eden hâdiseler, asayiş konuları, Mısır Meselesi, Ermeni Meselesi ve şekavet hâdiseleri, sınır hâdiseleri, ataşemiliterlerin bulundukları ülkelerin askerî ahvâline dair verdiği bilgilerden oluşmaktadır. ç) Meclis-i Vükelâ Mazbataları Meclis-i Vükelâ; sadrazamın riyâseti altında Şeyhülislâm ile nâzırlardan mürekkep olan ve devletin iç ve dış siyasetinde ve mühim islere müteallik hususlar 3 hakkında karar veren meclisin adıdır. Bu meclise, “Meclis-i Has” veya “Meclis-i Hass-ı Vükelâ” da denirdi ki bugünkü mânâda “Bakanlar Kurulu” demektir. 1908 Temmuz inkılâbı üzerine kurulan Meşrutiyet rejiminde bu meclis, görevlerinden dolayı padişaha ve Mebûsân Meclisi’ne karşı müşterek bir mesuliyet altına sokulmuştur. Bu meclis evrakı arasında, dış olaylar, Mısır ve Ermeni Meseleleri gibi konular hakkında alınan kararlar bulunmaktadır. d) Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri XIX. asrın son çeyreğinden sonra, devletlerarası ilişkilerde milletlerarası hukukun ön plâna çıkması ve batılı devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki baskılarının artmaya başlaması üzerine bu hukukun bilinmesi, Osmanlı bürokrasisinin daha iyi işlemesi için ihtiyaç haline gelmiştir. Çünkü her müessesenin gelişiminde ve problemlerinin çözümünde milletlerarası hukukun bilinmesi ve bu sahada uzman kadroların yetiştirilmesi gerekli görülmekte idi. Bu fonda da, Mısır Meselesi ve daha birçok mesele hakkında belgeler bulunmaktadır. e) Mısır Valiliği Kısmi Belgeleri 1517’de Osmanlı Devleti hâkimiyetine giren Mısır, bulunduğu stratejik ve ekonomik konum münasebetiyle Osmanlı Devleti’nin iç politikasında vazgeçilmez bir yere sahiptir. Bu konumu sebebi ile Divân Kalemi’nde Mısır’a ait evrak bir araya getirilerek A.DVN.MSR. kodu altında toplanmıştır. Çalıştığımız dönemle ilgili birçok belge bu fon altında bulunduğundan önemli bir belge koleksiyonu niteliğindedir. f) Tercüme Odası Belgeleri Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı; Osmanlı sefaretleri yabancı sefaretler, Osmanlı Şehbenderlikleri ile muhtelif yabancı kişi ve kuruluşlardan gelen yazıların tercüme müsveddelerinden oluşmaktadır. Mısır Meselesi ile ilgili önemli belgeler ihtiva etmektedir. 1855-1923 yılları arasını kapsamakla birlikte 1890’lı yıllardan önceki yıllarda yoğunluktadır. g) Hariciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri 4 Londra Sefareti Evrakı, Dışişleri Bakanlığı’ndan devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Londra Evrakı, aşağıda genel olarak sıralanan konularda Hariciye Nezâreti ile Londra Sefareti arasındaki yazışmaları, Londra Sefareti ile İngiltere Hükümeti arasındaki yazışmaları, Sefaretle İngiltere’deki şehbenderlikler arasındaki yazışmaları ve Sefarete gönderilen özel mektup ve yazışmaları kapsamaktadır. ğ) Hariciye Nezâreti Siyasî Kısmı Belgeleri Siyasî Kısım Evrakı, Hariciye Nezâreti’nin iç ve dış siyasî olaylar ve meseleler ile ilgili yaptığı yazışmalardan oluşmuştur. h) Dosya Usulü İrâdeler 1217-1341/1802-1922 yıllarını ihtiva eden irâdeler, evrakın icrada olduğu dönemde, ait oldukları nezâret ve dairelere göre değil, ihtiva ettikleri meselelere ve konulara göre gruplandırılmıştır. Daha sonraki dönemlerde belgeye ulaşımın kolaylaştırılması amacıyla bazı düzenlemeler yapılmışsa da yine dosya usulüne yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. ı) Eyâlât-ı Mümtâze İrâdeleri Eyâlât-ı Mümtâze, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı hususî imtiyaz anlaşmalarıyla idare olunan eyaletlerdir. Bunlar, devlete maktû bir vergi ve bazıları sefer zamanında asker vererek, iç işlerinde tamamen serbest bulunurlardı. Muhtelif tarihlerde görülen Eyâlât-ı Mümtâzelikler şunlardı: Mekke Şerifliği, Mısır Hidivliği, Sisam Beyliği, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Prensliği, Bosna-Hersek, Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflâk-Boğdan Voyvodalığı ve Aynoroz Emâneti. Bu teşekküllerden 1908 inkılâbından sonra elde kalanlarının imtiyazları 5 kaldırılmıştır1. İ.MTZ(05) fonu adıyla Mısır Meselesi’ne dair belgeler burada toplanmıştır. Arşiv belgelerinin yanında, Mısır Meselesi, birçok yerli ve yabancı akademisyen ve araştırmacı tarafından çalışılmıştır. Meselenin birçok farklı yönü, farklı bakış açılarıyla ve disiplinler arası yaklaşımlarla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bunların bazılarını, konu kapsamı itibariyle değerlendirmek, bizim çalışmamızın kapsamını ortaya koyması bakımından anlamlı olacaktır. Biz bu çalışmaları kronolojik sıra ile değerlendirdik. İbrahim Muhammed is-Sanafiri’nin Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863-1882, (1993) adlı doktora tezi Mısır Meselesi hakkında yapılmış önemli çalışmalardan biridir. Bu çalışmada, Hıdiv İsmail Paşa döneminde meydana gelen gelişmeler ve Mısır Meselesi’ne etkileri, Sultan II. Abdülhamid dönemine miras kalan siyasî ve iktisadî sorunlar, politikalar ve ilişkiler üzerinden değerlendirilmektedir. Mısır Meselesi’ne dair bir diğer tez çalışması Hasan Korkut’un İngiltere’nin Mısır’ı İşgali (1882),(1996) adıyla yayınlanan yüksek lisans tezidir. Bu tez, İngilizlerin Mısır’ı işgal süreci ve buna karşı Osmanlı Devleti’nin politikalarını ele almaktadır ve 1882’deki süreç tezin konusunu oluşturmaktadır. Mısır Meselesi’ni inceleyen bir diğer çalışma, Mustafa Gençoğlu’nun İngiliz Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (1997) adlı yüksek lisans tezidir. Bu çalışma, Mısır Meselesi’ni, Mısır’daki İngiliz hâkimiyeti üzerinden okuyarak Mısır’daki İngiliz yapılanması ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki değişen konumunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Mısır Meselesi’ni konu alan bir diğer çalışma Dilek Güldeş’in, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1999) adlı yüksek lisans tezidir. Bu tez de, Mısır’ın işgali sürecinde Urabî (Arabî) Paşa’nın faaliyetlerini konu almaktadır. 1 Bu fonlar hakkında daha detaylı bilgiler için Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Rehberi, 3. Basım, Başbakanlık Basımevi 2010’a bakılabilir. 6 Mısır Meselesi üzerinde yapılmış en önemli çalışmalardan birisi şüphesiz ki, Süleyman Kızıltoprak’ın Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887,(2001) adlı doktora tezidir. Bu çalışmanın ağırlık noktasını, Mısır’da gerçekleşen İngiliz işgali ve Osmanlı Devleti’nin bu işgali sonlandırmak için giriştiği diplomasi mücadelesi oluşturmaktadır. 1887 yılına kadar getirilen bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin işgal sonrası diplomasisinde uluslararası dengeler ve Osmanlı Devleti’ne yansımaları ele alınmıştır. Süleyman Kızıltoprak’ın çalışmasının tarih aralığı paralelinde yapılmış diğer bir çalışma da Emine Altunay tarafından hazırlanan Şam’ın Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (2001) adlı doktora tezidir. Bu tezde işgal sonrası süreçte, Osmanlı Devleti’nin işgali sona erdirmek için giriştiği diplomasi mücadelesi ve sonuçları incelenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma da Mısır Meselesi sürecini 1888 yılına kadar getirmektedir. Yukarıda verilenlerden başka, değişik ülkelerde Mısır Meselesi hakkında yapılmış çok sayıda doktora ve Yüksek Lisans tezi bulunmaktadır. Nancy Ann Kane’in The Egyptian Question in French Foreign Policy (1958) adlı çalışması Mısır Meselesi’ni Fransız dış politikası üzerinden okumaya çalışmaktadır. Bu çalışma Mısır Meselesi’ne zemin olmak üzere, Fransız dış politikasında Şark Meselesi’ni ele almakta, İngilizlerin Mısır’ı işgal ettikten sonra şekillenen uluslar arası diplomasiye işaret etmekte ve Faşoda Krizi’ne kadar Fransa’nın Mısır konusunda İngiltere ile mücadelesini açıklığa kavuşturmaya çalışmaktadır. Calvin Alexander Roberts’in, The Egyptian Question And The Triple Alliance, 1884-1904, (1974) adlı tezi de zikredilmeye değer bir çalışmadır. Bu çalışma, Mısır Meselesi’nin uluslar arası arenadaki anlamı üzerine yoğunlaşıp, meseleyi 1904 İngiliz-Fransız anlaşmasıyla sona erdirmekte ve İngilizlerin Mısır diplomasilerini bu eksen üzerinde irdelemektedir. Konu ile ilgili bir başka çalışma ise Ann Elizabeth Mayer’in Abbas Hilmî II: The Khedive and Egypt’s Struggle For Independence,(1978) adlı tezidir. Bu çalışmanın ana konusu da, Abbas Hilmi Paşa’nın, Milliyetçi düşünceden beslenen 7 bağımsızlık anlayışı ve buna karşı duran Lord Cromer’in hassas dengesidir. İngilizlerin Mısır’daki örtülü himayesi, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın İstanbul ile ilişkilerini tanzim etmede önemli bir etken olduğu tezde işlenen önemli konulardır. Diane Kunz’un Economic Diplomacy of The Suez Crisis (1989) adlı tezi de Mısır Meselesi’nin Süveyş Kanalı üzerinden okunduğu önemli bir çalışmadır. Bu çalışmada Süveyş Kanalı diplomasisi özgün başlıklarla anlatılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmaların dışında birçok tez, kitap ve makale de bulunmaktadır. Bunların önemli bir kısmına bu çalışma sırasında başvurulmuştur. GİRİŞ Mısır ()مصر, halk dilinde Masr, eski Sami dilinden gelmektedir. Ülke adı olarak da Avrupa’da Egypt olarak adlandırılmış, İslamiyet’ten sonra da Kıbt, halkına da Kıbtî denilmiştir2. Mısır coğrafî konum olarak Kuzey Afrika’nın kuzeydoğusunda yer alır3. Bilinen geçmişi M. Ö. 4000’li yıllara kadar giden Mısır, çok eski ve zengin bir tarihî ve medenî geçmişe sahiptir4. Mısır bu özelliğinden dolayı firavunlar devrinden sonra birçok devletin egemenliğine girmiştir5. 1516 Mercidabık, 1517 yılında Ridaniye 2 Kramers, J. H. “Mısır”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Üçüncü Basılış), C: 8, MEB Yayınevi, İstanbul 1979, s.217. 3 Süleyman Vedad, Mısır coğrafyasını, “Hıtta-i Mısriyye Afrika Kıt’ası’nda vaki’ olub hudûd-ı erba’ası şarken (el-’Arîş) Kasabasından Akabe Körfezine kadar olan Şibh Ceziresi ile Bahr-i Ahmer’dir. Garben (Vaday), (Lîbâ), (Berka) Çölleri, şimâlen Bahr-i Sefîd ve Cenuben Humlar arazisi ve Habeş Memâliği ve Hatt-ı İstivâ’ya mücavir göllerle muhât ve mahdûddur” şeklinde açıklar Süleyman Vedad, Mısır Tarihçesi, Helâl Matbaası, Dersaadet 1333, s.4; Ramazan Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, İstanbul 2006, s.20. 4 Yusuf Ziya, Mısır ve Ordusu, Matbaa-i Askeriye, İstanbul 1330, s.2. 5 Mısır’ın tarihî dönemleri için bkz: Davenport Adams, W. H. Egypt Past and Present, Paternoster Row Press, London 1894, s.42, 56 ve 72; Ross G. Morison, History of Egypt, Edinburg, (Tarihsiz), s.107; el-Belâzurî, Fütuhu’l-Büldân,(Yayına Hazırlayan: Mustafa Fayda), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s.303-316; Nadir Özkuyumcu, “İhşîdîler”, Türkler, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.339-359; Stanley Lane-Poole, History of Egypt, Methuen&Co, V: 6, London 1901, s.117-157; O’Leary, 1923: 52-61, Kazım Yaşar Kopraman, “Mısır Memlûkleri”, Türkler, C: 5, (Editörler: Hasan Celâl GüzelKemal Çiçek-Salim Koca), Ankara: Yeni Türkiye Yayınları 2002, s.99-123; Ebülfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti (868-905), Yayına Hazırlayan: Fazil Gezenferoğlu), İstanbul 1997; Nadir Özkuyumcu, Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Manisa 2007, s.6; Sir Alfred Milner, England in Egypt, Edward Arnold Press, London, 1902, s.1-3; Muhammed H. Kutluoğlu, Egyptian Question (1831-1841), Eren Yayınları, İstanbul: 1998: s.17; 8 Savaşlarıyla da Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti başlamıştır6. Mısır’da kendine has bir idarî yapı kurularak Osmanlı teşkilatlanması şekillenmiştir. Mısır, Memlûklerin elinden alındıktan sonra klasik Osmanlı eyalet sisteminden farklı olarak, ilk defa “Salyaneli Eyalet” şeklinde tanzim edilmiştir7. I- MISIR’DA FRANSIZ İŞGALİ: MISIR MESELESİ’NİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ İngiltere’nin 1756 yılında itibaren Hindistan’ı sömürgeleri arasına katması Akdeniz’de dengeleri oldukça değiştirmiştir. Bu da Fransa başta olmak üzere diğer devletlerin Akdeniz politikalarını etkilemiştir. Değişen bu politikalar stratejik önemi haiz olan Mısır’ın stratejik önemini daha görünür yapmıştır. Mısır’ın gündeme gelmesine neden olan olay ise Bonapart’ın Mısır üzerine sefer düzenlemesidir. Mısır’a sefer düzenlenmesi tasavvurlarını da Talleyrand aracılığıyla Direktuare Meclisi’ne kabul ettirerek, Mısır’ı ele geçirmek düşüncelerini uygulamaya yönelmiştir 8. Mısır’ı işgal edip ele geçirirse önemli bir stratejik hamle yapmış olacaktır9. Ancak Mısır seferinin asıl önemi Osmanlı Devleti’nin mukadderatını etkilemede oynadığı roldür10. Bu konuda Talleyrand’ı da ikna eden Bonapart, onun kanalıyla da Direktuare Meclisi’ni ikna Nesib Nesibli, “Osmanlı- Safevî Savaşları, Mezhep Meselesi ve Azerbaycan”, Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.896; Refet Yinanç, “Dulkadiroğlu Beyliği”, Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.813. 6 Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk Arap İlişkileri, İrfan Yayınları, İstanbul 1992, s.18; İsmet Bimark, Mısır Tarihi’nin Kaynakları Bakımından Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Önemi, devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1997, s.5. 7 Mustafa Öztürk, “Arap Ülkelerinde Osmanlı İdaresi”, History Studies Ortadoğu Özel Sayısı/Middle East Special Issue, Samsun 2010, s.330; Stanford J. Shaw, Ottoman Egypt In The Eighteenth Century The Nizamname-i Mısr of Cezzâr Ahmed Pasha, Harvard University Press, Massachusetts 1962, s.3. 8 Taha Niyazi Karaca, “Liberal Emperyalizm: William Ewart Gladstone’un Mısır’ı İşgal Politikası (1882)”, Prof Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s.192193. 9 “İngiltere Fransa’nın Mısır’da yerleşmesini ve kudretli Fransa hükümeti ile ittifak etmiş olan Mısır kuvvetlerinin Hindistan muvasala yolu üzerinde ilerleyerek bu yolu kesmesini kendi cihan hâkimiyeti için tehdid telakki etti” Hans Rohde, Asya İçin Mücadele I. Kitap: Şark Meselesi, (Çeviren: Binbaşı Nihat), Askeri Matbaa, İstanbul 1932, s.29-30; Rıfkı Salim Burçak, Türk-Rus İngiliz Münasebetleri (1791-1941), Aydınlık Matbaası, Ankara 1946, s.15. 10 Reşad Hikmet, “Bonapart’ın Mısır Seferinin Esbâb-ı Hakikiyesi”, Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası, S: 4, İstanbul 1332, s.338-339; Darrell Dykstra, “The French Occupation of Egypt, 17981801”, The Cambridge History Of Egypt, V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the End of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, s.116. 9 etmiştir11. Akdeniz planları için Mısır’ı hedef olarak seçen Bonapart12, yanında önemli komutanlarla, yaklaşık kırk bin kişilik bir ordu ve beş yüz kişilik bir ilim ve fen heyetiyle yola çıkmıştır13. Fransız tasavvurlarından haberdar olan İngilizler ise Amiral Nelson’u, Toulon’dan çıkan Fransız donanmasını takibe göndermiş, ancak Nelson Fransız donanmasını yakalayamamıştır14. Bonapart ise 1798 Temmuz’unda İskenderiye sularına gelmiş15 ve askerini Mısır’a çıkarmıştır16. Ehramlar Savaşı ile de Kahire’yi işgal eden Bonapart, Mısır’daki unsurların tepkilerini azaltacak beyannameler yayınlamıştır 17. Osmanlı Devleti ise Fransa’nın bu işgallerine savaş ilanı ile karşılık vermiştir. Amiral Nelson kumandasındaki İngiliz donanması da İskenderiye önlerinde Fransız donanması ile karşılaşmış, 1 Ağustos 1798 tarihinde Ebukır koyunda demirlemiş bulunan Fransız donanması ağır bir yenilgi almıştır18. Fransızların aldığı bu mağlubiyet onların Mısır’daki durumları önemli ölçüde sarsmıştır19. 11 İsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu, Doğu Problemi, Ankara 1990, s.39-40; “Talleyran Bonapart’ı telkin ve onu Mısır seferine teşvik etti” Nihat Erim, Devletler Arası Hukuku ve Siyasî Metinleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1953, s.195; Osman Zeki Soyyiğit, 18. Asırda Fransızların Mısır’ı İşgali (Neden ve Sonuçlar), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, s.19; Halil Erdemir, “Real Politics Of International Relations In The Example Of French Invasion Of Egypt”, History Studies, V: 1, I: 1, 2009, s.200. 12 HAT. 144/5061. 13 Bonapart’ın Mısır seferinde, yanında bu kadar bilim adamını götürmesinin en önemli nedeni emperyalist politikalarına sağlam deliller oluşturmaktı. Bilim adamlarının çalışmaları sonunda ortaya çıkan Description de l’Egypte eser Fransızlara bu konuda önemli bir külliyat kazandırmıştır Helen Wheatley, “From Traveler to Notable: Lady Duff Gordon in Upper Egypt, 1862-1869”, Journal of World History, V: 3, I: 1, s.82-83; Kamil Koçak, “Mısır’ın Fransızlar Tarafından İşgali ve Tahliyesi 1798-1802”, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Dergisi, S: II, Sakarya 2008, s.148. 14 Cole Juan, Napolyon’s Egypt İnvading the Middle East, United States of America 2007, s.7; Sami Sabit, Napolyon Mısır’da, İstanbul 1327 s.8, 11; Virginia H. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870, (Çeviren: Gül Çağalı Güven), İstanbul 2010, s.238; Reşad Hikmet, s.340; Kayabalı-Arslanoğlu, s.43. 15 Yusuf Ziya ve Sami Sabit, Bonaparte’ın İskenderiye’ye asker çıkarmasının ve Kahire üzerine yürümesinin 1 Temmuz’da vukua geldiğini söyler Yusuf Ziya, s.11; Sami Sabit, s.12; Khaled Fahmy, Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve Modern Mısır, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul 2010, s.109; “1 Temmuz 1798 tarihinde Fransız birlikleri İskenderiye’de karaya çıktıklarında hiçbir direnişle karşılaşmadı” Stanford Shaw, Eski ve Yeni Arasında III. Selim, Kapı Yayınları, İstanbul 2008, s.337; Reuven Aharoni, The Pasha’s Bedouin, Tribes and state in the Egypt of Mehemet Ali, 1805–1848, London-Newyork 2007, 26. 16 HAT. 163/6792. 17 Alexander Grab, Napoleon and the Transformation of Europe, Palgrave Macmillan, China 2003: 7; Cole, s.1; “Fransızlar Mısır’da zafer kazanınca Memlüklerin kaçmasına neden oldu” Shaw, III. Selim, s.342. 18 HAT.154/6492. 19 Y.EE., 34/6. 10 Fransa’nın Mısır seferi İngiltere ve Rusya’yı endişeye sevk etmişti. Bu da onları Osmanlı Devleti ile ittifak kurma düşüncesine götürmüştür20. Bu düşünceler, Fransa’ya karşı Osmanlı-Rus, Osmanlı-İngiliz ve Osmanlı-Sicilya ittifak anlaşmalarını doğurmuştur21. Bu ittifaklar Akdeniz’deki dengeleri önemli ölçüde değiştirmiştir22. Osmanlı Devleti, ittifaklardan sonra, Mısır’daki Fransız işgalini sonlandırmak için harekete geçmiş23, Bonapart ise karşı strateji geliştirmek ve durumunu güçlendirmek için Suriye ve Akka üzerine sefer düzenlemiştir24. Ancak burada, Cezzar Ahmed Paşa’ya karşı gösterilen başarısızlık, Bonapart’ın durumunu güçlendirmek yerine güçleştirmiştir25. Zira Bonapart burada yaklaşık yirmi bin askerini yitirmiştir26. Bu gelişmeler, Bonapart’ın gizlice Fransa’ya kaçmasına sebep olmuştur 27. Bundan sonra Fransızların Mısır’daki durumları kötüye doğru gitmeye başlamıştır. Zira kalabalık Fransız orduları eriyerek on beş bin kişiye kadar düşmüştür28. İngilizler ise Fransızların bu durumunu kullanarak onları, şartları daha ağır anlaşmalara duçar etmeyi planlıyordu29. İngilizlerin bu tavrı Mısır’da durmuş olan harp halini yeniden canlandırmıştır30. Fransızların müzakere teklifinin Osmanlı Devleti tarafından, müttefiklerle birlikte karar verileceği şeklinde cevaplandırılması da Fransızları zorlu bir 20 Osmanlı Devleti’ne yardım bahanesiyle Boğazlardan Rus gemilerinin geçişine karşı Sultan III. Selim, tereddüdünü şu sözlerle ifade etmiştir: “Fransız nakz-ı ahd eylemedikden sonra Rusya’lunun gemi geçirmesi muzırrdır”. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997, s.84. 21 İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987, s.260; Hasan Şahin, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Osmanlı-Fransız İlişkileri [Başlangıcından Paris Barışı’na (1856)]”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S: 40, Erzurum 2009, s.291; Soysal, s.263; Armaoğlu, s.85; Shaw, III. Selim, s.352; Erim, s.197-200, 201-204. 22 Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1978, s.18. 23 Gunther Rottenberg, The Napoleonic Wars, Cassell Press, Great Britain 1999, s.51-55; Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), Maarif Matbaası, İstanbul, s.74-75; Nevzat Gündağ, “Grek-Rum ve Mehmed Ali Paşa İsyanlarının Yarattığı Müsait Ortamda Doğu Akdeniz’de Devletlerarasında Denge Arayışları”, Türk Yurdu, C: 20, S: 151, Ankara 2000, s.154. 24 HAT. 140/5826; HAT. 156/6519; HAT. 163/6777. 25 Yusuf Ziya, s.14-15; Atilla Çetin, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır Valiliği-Osmanlı Belgelerine Göre, Fatih Ofset, İstanbul 1998, s.15; Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1938, s.105-106; Soyyiğit, s.45. 26 HAT. 113/4535; HAT. 155/6502. 27 HAT. 142/5890; Y.EE. 34/62. 28 HAT.240/13476. 29 HAT.1246/12584. 30 Yusuf Ziya, s.15; Helen Anne B. Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali İn Eygpt, Harvard University Press, Cambridge 1961, s.10; Soysal, s.296-297. 11 sürece sürüklemiştir31. 8 Mart 1801 tarihinde Ebukır’da ciddi bir yenilgi daha alan Fransız orduları32 Fransa’yı barış yapmak için müzakere masasına oturmak zorunda bırakmış ve 25 Haziran 1802 tarihinde de anlaşma imzalanmıştır33. Bonapart, Mısır’ı işgal ederek Mısır’ın uluslararası bir mesele olmasına sebep olmuştur34. Napolyon Bonapart’ın bu işgali, Mısır’ı uluslararası çıkar çatışmalarına açık ve fark edilmiş bir hedef haline getirmiştir. İngiltere’nin, Hindistan’da kurduğu müstemleke dolayısıyla elde ettiği hâkim konum, diğer büyük devletlerin uluslararası ilişkiler anlayışını da derinden etkilemiştir35. Zira Napolyon Bonapart’ın Mısır seferi ile İngiltere’nin Osmanlı topraklarındaki menfaatleri daha da belirgin bir hal almıştır 36. Bu sefer Osmanlı Devleti’nin diplomasi anlayışını etkilemede önemli bir rol oynamıştır. Zira tarihte o güne kadar görülmemiş gelişmeler olmuştur: İngiltere ile tarihte ilk kez askerî ittifak anlaşması yapılmış, yine Rusya tarihte ilk kez Boğazlara inmiştir 37. Bütün bunlar Mısır seferi gibi önemli bir tarihî olayın, Napolyon Bonapart’ın kişisel kapris ve hırslarının bir ürünü olmadığını açık bir şekilde göstermektedir38. II- MEHMED ALİ MISIR’DA: BAĞIMSIZ MISIR’IN İNŞASI Napolyon Bonapart’ın seferi dolayısıyla, duruma müdahale etmek için, Osmanlı Devleti tarafından Balkanlardan da asker toplanmıştı. Mehmed Ali de bu toplanan askerler arasında Kavala’dan Mısır’a gelmişti. Tahir Paşa’dan sonra birliğin başına 31 HAT.140/5826. HAT.154/6492. 33 Akçura, s.82-83; Yusuf Ziya, s.19; Soysal, s.331-337; Shaw, III. Selim, s.360; Bimark, s.7. 34 Çünkü “Napolyon ordularının 1798 yılında Mısır’a çıkması İngiltere’nin bölgedeki durumunu sarsmış ve tehdit etmeye başlamıştı” Rifat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı İngiliz Anlaşması, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978, s.31; Bu da Mısır’ın uluslararası bir mesele olmasına yetmiştir; Ş. Tufan Buzpınar, “Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir Unsur: İngiliz Misyonerleri (19. Yüzyıl)”, İslam Araştırmaları Dergisi, S: 10, İstanbul 2003, s.108-109. 35 Halford L. Hoskins, “British Policy in Africa 1873-1877: A Study in Geographical Politics”, Geographical Review, V: 32, I: 1, United State of America,1942, s.140. 36 P. Philip Graves, İngilizler ve Türkler Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri (17891939), (Tercüme: Yılmaz Tezkan), 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000, s.1; “Mısır Fransa’dan kurtarıldı. Ancak İngiltere buradan iki yıl çıkmak istemedi” Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (19191926), s.18. 37 Akdes Nimet Kurat, Türk-İngiliz Münasebetlerine Kısa Bir Bakış, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1952, s.14. 38 Edouard Dé Driault, Şark Meselesi Bidâyet-i Zuhurundan Zamanımıza Kadar, (Çeviren NafizYayına Hazırlayan: Emine Erdoğan), Berikan Yayınları, Ankara 2003, s.133. 32 12 geçen Mehmed Ali, Fransızlara karşı oldukça başarılı savaşlar vermiştir. Mısır’da Fransız işgali ile değişen dengeler, Mehmed Ali’nin iktidara gelmesini oldukça kolaylaştırmıştır39. Mehmed Ali de bu fırsatı değerlendirip Mısır’daki siyasî dengeleri iyi tahlil ederek buradaki unsurlar arasında anlaşmazlıkları körüklemiş, büyük ustalıkla çevirdiği hile ve entrikalarla Mısır’da yeni bir dönem başlatmıştır40. Mehmed Ali Mısır’da sadece Memlûklere karşı değil, aynı zamanda Mısır’daki Osmanlı valilerine karşı da önemli siyasî başarılar kazanmıştır41. Böylelikle Mısır’da şartları kendine uygun hale getirmiştir42. Osmanlı Devleti de çareyi kendisine paşalık payesi vererek Mısır’a vali yapmakta bulmuştur43. Böylelikle Mısır’ın tehlikeli bir mecraya sürüklemesi bir süreliğine ötelenmiştir44. Mehmed Ali Paşa İngilizlerin, Mısır’dan Fransızları çıkardıktan sonra, buraya yerleşmeyi düşündüklerinin farkındaydı. Bu yüzden İngilizlere karşı Mısır’daki unsurlarla birlikte hareket etme kararı almıştır. İngilizlerle mücadeleye girip İngilizleri El-Hamad’ta mağlup ederek, onların Mısır’ı boşaltmalarını sağlamıştır 45. Mehmed Ali Paşa, bu süreç sonunda Mısır’ın gerçek hâkimi olmuştur46. Mehmed Ali Paşa, her Osmanlı valisi gibi Sultan’ın verdiği görevleri yapmakla yükümlüydü. Vehhabi Meselesi’nin halli, Girid’de isyanın bastırılması için kuvvet gönderilmesi gibi. Ancak Mehmed Ali Paşa’nın bu görevlerin yerine getirilmesi karşılığında bulunduğu talepler, 39 Rağıp Raif-Rauf Ahmed, Mısır Meselesi, Matbaa-i Amire, İstanbul 1334, s.4; John L. Stephens, “The Founder of the Khedivate”, The North American Review, V: 129, I: 273, Iowa, s.172; Mehmed Zeki, “Mısır Meselesine Dair”, Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası, 16. Sene, İstanbul 1926, 245-246. 40 Y.EE., 88/40. 41 Muhammed Ferid Bey, El-Behcetü’l-Tevfikiyye Fi Tarih-i Müesses el-Hailetü’l-Hıdiviyye, Matbaa-i Darü’l-Kutb, 2006, s.34-37; “Mısır’da bir saltanat kuran Mehmed Ali’ye İstanbul hükûmeti herhangi bir yaptırım uygulama gücünden mahrumdu”, Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.26. 42 Y.EE., 88/40, 2a. 43 L. Hirszowicz, “The Sultan and the Khedive, 1892-1908”, Middle Eastern Studies, V: 8, I: 3, 1972, s.287; Yusuf Ziya, s.22-23; al-Sayyid Afaf Lutfi Marsot, Mısır Tarihi Arapların Fethinden Bugüne, (Çev: Gül Çağalı-Güven), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010, s.52-54. 44 Muhammed Ferid Bey, s.39; Rivlin, s.17-18; Kutluoğlu, s.37. 45 Stephence, s.174; Fahrettin Öztoprak, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S: 183, Ankara 2002, s.60; Mehmet Karataş, “Mehmed Ali Paşa ve Mısır Meselesi”, EKEV Akademi Dergisi, S: 22, İstanbul 2005: s.268. 46 Michael Brett, “Continuity and Change: Egypt and North Africa in the Nineteenth Century Egypt in the Reign of Muhammad Ali by Afaf Lutfi Al-Sayyid Marsot Egypt under the Khedives, 1805-1879 From Household Government to Modern Bureaucracy by F. Robert Hunter” The Journal of African History, V: 27, I: 1, Cambridge 1986, s.151; Mehmet Akif Kireççi, “Mehmed Ali Paşa Döneminde 1805-1848 Mısır’da Modernleşme Hareketleri”, Türk Yurdu, S: 148-149, Ankara 19992000, s.62. 13 onun Osmanlı Devleti ile arasının açılmasına sebep olmuştur47. Navarin baskını ise Mısır’da Mehmed Ali Paşa gailesinin göstermelik sebeplerini teşkil etmiştir 48. Mehmed Ali Paşa ile ortaya çıkan bu sorun meselenin uluslararası bir nitelik almasına sebep olmuştur. Zira Osmanlı padişahı bu meseleyi kendi başına halledemediğinden dış müdahale ve yardıma başvurulmak zorunda kalınmıştır49. Büyük devletler meseleye başlarda tarafsız kalsalar da50, İbrahim Paşa’nın İstanbul’a dayanması onların bu tavrını oldukça değiştirmiştir. Zira bu meselede her bir devletin belli bir oranda çıkarları bulunmaktaydı ve bu da onları bu meselenin içine çekmiş ve Osmanlı Devleti’ne yardım edilmesi düşüncesine götürmüştür51. Rusya, Osmanlı Devleti’nin yardım taleplerini beklenmedik bir hızla kabul etmiş ve bu yardım Hünkâr İskelesi Anlaşması’nı doğurmuştur52. Tabii ki bu anlaşma diğer devletleri oldukça endişelendirmiştir. Bu da Mısır’da Mehmed Ali Paşa gailesinin halledilmesini hızlandırmış, Fransızların aracılığıyla Mısır ve Osmanlı tarafları Kütahya’da bir araya gelmişler ve burada bir anlaşma imzalamışlardır53. Ancak kimseyi memnun etmeyen bu anlaşma, kısa sürede delinerek iki taraf tekrar savaşa tutuşmuş ve Osmanlılar yeniden yenilmiştir. Devlet yeniden diplomasi kanalını devreye sokmak zorunda kalmıştır. Bu yeni durum büyük devletleri yeniden harekete geçirmiştir54. Başlarda büyük devletlerin diplomatik çabaları etkisiz kalmıştı. Zira Mehmed Ali Paşa, Fransa’ya güvenerek büyük devletlerin 47 Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.50; Ahmed İbrahim, s.198-199; McGregor, s.57-58. 48 Yusuf Ziya, s.23-24; Özer, s.102-103; Enver Ziya Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C: I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara (Tarihsiz), s.118. 49 Yusuf Ziya, s.28-29; Sebahattin Samur, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın (1770-1849) Sosyal Politikaları; Mısır ve Diğer Osmanlı Eyaletlerindeki Etkisi”, Bilimname, S: XIII, 2007, s.134-135; Fahmy, Paşanın Adamları, s.66, 155-157; Emine Eren, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir 2008, s.34; Kutluoğlu, s.83-87. 50 Altundağ, s.109-117; Karal, Osmanlı Tarihi, s.131. 51 Gökhan Çetinsaya, “Ottoman-British Relations In Iraq And The Gulf, 1890-1908”, Turkish Review of Middle East Studies Annual, Issue: 15, 2004, s.167. 52 Kutluoğlu, s.94-95; Marsot, Mısır Tarihi, s.63; Anderson, s.97. 53 “Osmanlı Rusya ile Hünkâr İskelesi Anlaşmasını İmzalayarak İngiltere’nin Yakındoğu’daki konumuna tehdit yöneltmiş oldu” Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri, s.20; Emine Şam-Altunay, Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001, s.27-29; Gideon Biger, “The First Map of Modern Egypt Mohammed Ali's Firman and the Map of 1841”, Middle Eastern Studies, V: 14, 1978, s.323; Gündağ, s.23. 54 Gündağ, s.21. 14 önerilerine ayak diriyordu55. Ancak 15 Temmuz 1840’ta toplanan Londra konferansında Mehmet Ali Paşa’ya dair kararlar alındı56. Ancak Mehmet Ali Paşa, bu kararları, Fransa’ya güvendiğinden kabul etmedi57. Bu kararlar arasında, Mehmed Ali Paşa’ya, haritayla sınırları çizilen bir coğrafyanın yönetimi kayd-ı hayat şartıyla verilmesi de vardı. Konferans’ta alınan kararları Mehmed Ali Paşa’nın kabul etmemesi, büyük devletlerin silaha başvurmalarının yolunu açmıştır58. Bu yüzden Mehmed Ali Paşa mevcut durum karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. 1841 yılında yapılan anlaşma ile de Mehmed Ali Paşa, Mısır’da Osmanlı Devleti’nin bir valisi olarak bütün taleplerinden vazgeçmiş bir şekilde devlete tabi olduğunu kabul etmiş 59, ek bir fermanla da, Mısır Eyaleti, “ma’ tevârüs Mehmed Ali Paşa uhdesine ibkâ” olunmuştur60. Bütün bu gailelere sebep olan Mehmed Ali Paşa61, Mısır’ı Memlûk anarşisinden kurtaran, Osmanlı topraklarından Vehhabileri temizleyen, Sudan’ı Türk hâkimiyetine alan bir kişi olarak tarihte kendine yer bulmuş ve kendinden sonra, eskisine hiç benzemeyen, modernleşme sürecine giren bir Mısır kurmuştur62. Mısır, İbrahim Paşa (1848)63, Abbas Hilmi Paşa (1848-1854)64 ve Said Paşa (1854-1863)65 dönemlerinde biriki konu dışında ciddi bir şekilde gündeme gelmemişti, ta ki Süveyş Kanalı’nın açılmasına kadar. Zira bu kanalın açılması, Avrupalıların dikkatlerini tekrar Mısır üzerine çekmiştir66. 55 Armaoğlu, s.211-213; Anderson, s.116-118; “Fransa Mehmed Ali’yi cesaretlendirmeseydi Mehmed Ali Paşa isyan harekâtına cesaret edemezdi” Necdet Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, Beyan Yayınları, İstanbul 1976, s.66. 56 Frederick Stanley Rodkey, The Turco-Egyptian Question in Relations Of England, France And Russia 1832-1841, The University Of Illinois Press, Illinois 1923, s.120-123; Erim, s.301-302, 3303-308; Aksan, s.423-426; A. Şevket Ovalı, “Doğu Sorunu” Çerçevesinde İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu Siyaseti”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s.263; “İngiltere Mısır’ı Mehmed Ali Paşa’nın hâkimiyeti altına verilmesini istemiyordu” Kurdakul, s.66. 57 Y.PRK.MK., 12/78. 58 Ramazan Ata, Osmanlı Kaynaklarına Göre 1839- 1841 Arası Osmanlı-Mısır İlişkileri ve Düvel-i Muazzama, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2011, s.141-142. 59 Y.EE., 42/152. 60 A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 11. 61 Y.EE., 88/40-2a. 62 Graves, s.4-5; Robert Tollefson, Modernization Colonial Rule in Egypt 1882-1914, New Jersey 1966, s.10-11; Alexander Schölch, “Constitutional Development in Nineteenth Century Egypt: A Reconsideration”, Middle Eastern Studies, V: 10, I: 1, 1974, s.6-7. 63 A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 17. 64 A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 18. 65 A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 47. 66 Y.EE., 88/40, 2a. 15 III- İSMAİL PAŞA’NIN HIDİVLİĞİ: MISIR’IN İŞGALİNİ HAZIRLAYAN EKONOMİ-POLİTİK DİNAMİKLER İsmail Paşa dönemi, Osmanlı Devleti’nin Mısır ile ilişkilerinde dönüm noktası olmuş, İsmail Paşa’nın, ortaya koyduğu siyasî, iktisadî ve sosyal politikalar, Osmanlı Devleti’nin “eczâ-i mütemimmesi olan Mısır’ın” devletten ayrılma sürecini başlatmıştır67. Yine bu dönem, Sultan II. Abdülhamid’in, Mısır’a dair politikalarının şekillendirmesinde laboratuvar görevi görmüştür. İsmail Paşa’nın68, Said Paşa döneminde İstanbul’a gelip saray ve Bâbıâli ile kurduğu iyi ilişkiler, onun Mısır’a vali olmasını kolaylaştırmıştır. Sultan Abdülaziz tarafından Mısır valisi olarak tayin edilen İsmail Paşa69 vali olduğunda 33 yaşındaydı. Onun Mısır’a vali olması ile Mısır’da yeni bir dönem başlamıştır70. Vali olduktan sonra Saray ve Babıali ile ilişkilerini iyi tutarak Saray ve Babıali’nin güvenini kazanmasını bilmiştir. Bunu sağlamak için büyük meblağlarda para harcamaktan da kaçınmamıştır71. İsmail Paşa böylelikle Mısır’daki amaçlarını gerçekleştirecek yolu bulmuştur72. Sultan Abdülaziz İsmail Paşa’ya 67 “Mısır Valisi olan Hıdiv İsmail Paşa çılgınlıklarıyla Mısır’ın felaketine sebep oldu” Ziya Kazıcı, Sultan II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Devleti, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2009, s.145. 68 İsmail Paşa, 1830 yılında Kahire’de doğmuştur. İbrahim Paşa’nın ikinci oğludur. İsmail Paşa, 14 yaşına kadar Mısır’da kaldıktan sonra gözlerini tedavi ettirmek ve eğitimi tamamlamak amacı ile 1844 yılında Viyana’ya gönderilmiştir. Viyana’da iki yıl kaldıktan sonra Paris’e gitmiş, burada Saint Cyr Harp Akademisinde eğitim görmüştür Özer, 155. İsmail Paşa’nın, Avrupa’da aldığı eğitim, onun zihni yapısında da önemli etkiler bırakmıştır. Süleyman Kızıltoprak, bu etkiyi şöyle açıklar: “İsmail Paşa bir kimlik sorunu yaşıyordu. İsmail Paşa kendisini, aldığı eğitim sebebiyle Avrupalı, dönemin hareketlerinin etkisinde kaldığı içinde Mısırlı olarak görüyordu” Kızıltoprak, s.28. 69 A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 49. 70 Özer, s.155; Mohamed Duse, In The Land Of The Pharaohs A Short History Of Egypt From The Fall Of Ismail To The Assassination Of Boutros Pasha, Stanley Paul, London 1911, s.x; Arthur E. P. Brome Weigall, A History of Events in Egypt from 1798 to 1914, Charles Scribner’s Sons, New York, 1915, s.85; Edward Dicey, The Story of Khedivate, Rivingtons, London 1902, s.47; Sir Valentine Chirol, The Egyptian Problem, Macmillan and Co., London 1921, s.22; J. C. Mccoan Egypt, With A Supplementary Chapter Of Recent Events, Peter Fenelon Collier, New York 1893, s.79. 71 “[İsmail Paşa] Osmanlı Devleti’ne karşı siyasetinde, Mısır’ın istiklalini genişletmeye çalıştı; fakat Babıali’den kopardığı imtiyazları, büyük babası gibi kuvvetle değil, rüşvet ve hediye vermek suretiyle temin etmek yoluna gitti” Şinasi Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 5/2, İstanbul 1974, s.1116; “İsmail Paşa’nın Babıâli’ye rüşvetleri devletin otoritesini o kadar etkilemiştir ki, hatta bazılarına göre, Mısır parası Tanzimatı çürüten başlıca âmillerinden sayılmış ve Tanzimat sonrası Babıâli ile oynadığı hükümdarlık oyunu uğrunda oniki milyon lirayı harcamıştır” İbrahim Muhammed is-Sanafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863-1882, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1993, s.29. 72 “[İsmail Paşa] Bir taraftan ubudiyet-i mahsusa iddi’âsıyla cennet mekân Sultan Abdülaziz Han hazretlerini iğfâl ve bir taraftan Mısır’da hilâfet-i ‘uzmânın nüfûz ve iktidârını imhâya ibtidâr ile saltanat-ı seniyye ‘aleyhinde ifsâda kadar tebsi’-i dâ’ire-i efkâr et”miştir Y.PRK.MK., 1/94. 16 teveccühü ise onu için meşruiyet zemini oluşturmuştur73. İsmail Paşa’nın 1866-73 yılları arasında aldığı 5 imtiyaz fermanı74 Mısır’ı devlet içinde devlet yapacak hukukî zemini hazırlamış75, Mısır’ın işgaline giden yolda önemli kilometre taşları olarak tarihte yerini almıştır76. İsmail Paşa bu fermanlara dayanarak adeta yeni bir Mısır yaratmıştır. Zira bu fermanlar İsmail Paşa’yı, veraset sisteminden dış ilişkilere, idarî yapılanmadan adli teşkilata kadar hemen her alanda yetkili kılacak hukukî şartlar oluşturmuştur77. Bunlar da onun Avrupa nezdinde meşruiyet kazanmasını sağlamıştır78. Kısacası İsmail Paşa, 73 William Morton Pullerton, The Memoirs Of İsmail Kemal Bey, Constable And Company Ltd, London 1920, s.94. 74 İSAM, Hüseyin Hilmi Paşa Evrakı, (İ.HHP.E) 18/1214. 75 İmtiyaz fermanlarının anlamı ve sebep olduğu değişimler için bkz: Hayrettin Pınar, Tanzimat Döneminde İktidarın Sınırları Babıâli ve Hıdiv İsmail, İstanbul 2012, s.41-85; ancak “Kahire tüm bu dönem boyunca, yöneticilerinin daha özerk davranabildiği sıralarda [bile] Osmanlı İmparatorluğu’nun bir vilayeti olarak kaldı” Timothy Mitchell, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, (Çeviren Zeynep Altok), İstanbul 2001, s.17. 76 Durmuş Akalın, Süveyş Kanalı (Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 1854-1882), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli 2011, s.91. 77 Donald Malcolm Reid, “The ‘Urabi Revolution and the British Conquest, 1879-1882”, The Cambridge History of Egypt, V: 2, Modern Egypt, From 1517 to The End of the Twentieth Century, (Edited By M. W. Daly), Cambridge 1977, s.350; John P. Dunn, Khedive İsmail’s Army, London Newyork 2005, s.32; Öztürk, s.333; “…Garibdir ki, İsmail Paşa Aziz-i Mısrî unvanı verilmek ve çünki Hazret-i Yusuf Aleyhisselam Mısır’da hem nübüvveti ve hem saltanatı olduğuna binaen İsmail Paşa şu unvan ile manen padişah verdirmeye ibret olundu” Y.EE., 88/40; “There were objections, however, to conferring upon Ismail this dignity.“Aziz “is one of the ninety -nine special appellations or attributes of God. It was also the name of Sultan Abdul-Aziz. The designation of Khedive or “Khedev” was the one selected, and the title “Khedivet” given to the Viceroyalty with hereditary succession. The meaning of “Khedive” is “minor sovereign,” and the word comes from the Persian” Wolff, Sir Henry Drummond, Rembling Recolection, V: II, Macmillan And Co,, London 1908: 293; “In 1867, Ismail Pasha, the grandson of Mohammed Ali, made a new treaty with the Sultan, in which it was agreed that the ruler of Egypt should no longer be called simply governor, but should have the hereditary title of Khedive” Wiegall, s.269; “İsmail [Paşa] …büyükbabasının gayri resmî olarak kullandığı bir unvan olan, hükümdar anlamına gelen Farsça bir sözcükle, Hıdiv olarak tanımalarını sağlamayı başardı. Unvan, aynı derecede özerkliğe sahip olmayan diğer Osmanlı valileri ile kendi konumu arasındaki farklılığı vurgulamayı amaçlıyordu” Marsot, Mısır Tarihi, s.68; “…özellikle 1867 yılında Mısır valisi İsmail Paşa’ya “Hıdiv” unvanı verildikten sonra Mısır ile Osmanlı arasındaki ilişkiler kritik bir döneme girmiştir. Kendini bölgenin hâkimi olarak görmeye başlayan Hıdiv İsmail Paşa, Osmanlı’dan tamamen bağımsız bir yönetim kurma faaliyetlerini hızlandırmıştır” Mahmud Aybi, II. Abdülhamid’in Ortadoğu Politikası, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2009, s.69; “İsmail Paşa, Padişahın kendisine verdiği Hıdiv unvanı karşısında, İstanbul’a gönderdiği vergiyi 60 bin Cüneyh artırdı. Padişahın bir unvan bağışlaması senelik yeni bir gelir karşılığında çok önemli bir ayrıcalık değildi. Osmanlı Padişahına göre bu unvan Osmanlı hiyerarşisinde bir şey ifade etmiyordu. Ama İsmail Paşa bu unvanla amacına bir adım yaklaştığını varsayıyordu” Kızıltoprak, s.34; Byron David Cannon, “A Reassessment of Judicial Reform in Egypt, 1876-1891”, The International Journal of African Historical Studies, V: 5, I: 1, Boston, 1972, s.52-53; Aly Shamsy, Egypt and The Right of Nations (An Aphralto the Representatives of the British Nation), Ceneve 1918, s.19; Mark S.W. Hoyle, “The Mixed Courts of Egypt 1875-1885”, Arab Law Quarterly, V: 1, I: 4, 1986, s.436-438. 78 Byron David Cannon, “Nubar Pasha”, International Journal of Middle East Studies, V: 5, I: 4, Cambridge 1974, s.470-475. 17 müstakil bir hükümdar gibi davranmaya başlamıştır79. Bütün bunlar ise Osmanlı-Mısır ilişkilerini önemli ölçüde değiştirmiştir80. İsmail Paşa’nın Mısır’daki konumunda meydana gelen bu değişimde Osmanlı Devleti’nin yanlış politikalarının81 önemli etkileri olmuştur. Bu durum ise Mısır’ın kaybedilmesinin önünü açmakta gecikmemiştir82. İsmail Paşa, Osmanlı ile ilişkilerinde gerilimli bir süreç hazırlarken Avrupa ile yakınlaşacak politikalar sergilemekten geri durmamıştır. Onun, Osmanlı Devleti’nden uzaklaşma düşüncesi, Batı ile ilişkilerinin temeline oturtması açısından önemli politik sapmaydı83. Mısır’da ortaya koyduğu reform hareketleri bunu açık bir şekilde göstermiştir84. Batı’ya hoş görünmek plan ve projeleri İsmail Paşa’yı, Avrupa’da gördüklerini Mısır’da uygulama düşüncesine götürmüş, ancak İsmail Paşa iki dünya 79 Özer, s.208; Pınar, 89, 112-113; s.is-Sanafiri, s.95, 101; John Eliot Bowen, Conflict of East and West in Egypt, Newyork and London, 1887, s.23; Akalın, s.196; Lowell Joseph Ragatz, The Question of Egypt in Anglo-French Relations 1875-1904, Fletcher Pembroke, Edinburgh-Bombay-Sydney, 1922, s 17. 80 Afaf Lutfi al-Sayyid Marsot, “The Porte and Ismail Pasha’s Quest for Autonomy” Journal of the American Research Center in Egypt, V: 12, s.90-91; Zeynep Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, Yenihayat Kütüphanesi, İstanbul 1994, s.41. 81 Mehmed Arif Bey bu durumu şiddetli bir şekilde eleştirmektedir: “Mehmed Ali oğullarının valilikten krallığa doğru adım adım imtiyazlar kopararak salâhiyetlerini artırmaları, yürürlükte bulunan verâset usûlünü İsmail Paşa’nın evlâdı lehinde değiştirmeleri, yabancı devletlerden geniş kredi ve borç için izin alabilmeleri ve daha nice yetkilerin hepsi, işte İsmail Paşa denilen bu herifin hiyle ve dolapları, bizimkilerin ise sâfiyet ve ahmaklıkları neticesidir” Mehmed Arif Bey, 93 Moskof Harbi ve Başımıza Gelenler, (Yayına Hazırlayan: Nihad Yazar), Adak Yayınları, İstanbul 1990, s.601; “Hıdiv İsmail Paşa’nın Babıâli ile oynadığı hükümdarlık oyunu, Sultan Abdülaziz’in Hıdiv’den bitmez tükenmez istekleri ve Osmanlı Devleti zâafiyetinden ileri gelen Abdülhamid’in Mısır Meselesine karşı izlediği tereddütlü siyâseti, [A]râbi Paşa ve silâh arkadaşlarının gururu ile bilinçsizliği, Mısır’ın kaybedilmesinin en önemli unsurları olmuştur” is-Sanafiri, s.165. 82 Devlet, “… en vasi’ imtiyâzât itâ buyrulmadan maksad-ı memleket ve ahalinin temin-i esbâb ma’muriyet ve terkıs”i Y.EE., 116/14; için bu imtiyazları İsmail Paşa’ya vermiş, “hayfa ki bu ümidler hâ’iz-i fiile çıkamamış ve Devlet-i ‘Aliyyenin işbu kıt’â-i mühimmesi vukû’a gelen su’i idâreden dolayı harabiyyet-i tammeye düçâr olmakda bulunmuştur” Y.EE., 116/14. 83 “İsmail Paşa gâyet cür’etli ve metanet-i ahlâkça kuvvetli bir adam olduğundan Mehmed Ali’nin tayin eylediği meslek üzerine devâm ile Mısır’ı Bâbıâli’nin hükmünden kurtarub nâ’il-i istiklâl-i tam itmek gayretini ele almış idi (…) bu neticeyi istihsâl içün dahi Avrupa ile hüsn-i amîz şeyi emel idinmiş idi” Y.EE., 116/55. 84 “1. The settlement of the succession, and the establishment, of primogeniture, 2. Next to it, autonomy, and administrative reforms, 3. Judicial reform, and equality of all before, the civil law, 4. Public instruction, 5. Abolition of slavery, 6. Ministerial responsibility and Chamber of Notables, 7. Increase of the resources of the country by means of the development of agriculture and public Works, 8. Extension of territory, 9. And lastly, a great feat negative for Egypt, but priceless for the world at large-the Suez Canal, completed, thanks to Ismail’s help and munificence” Baron De Malortie, Egypt: Native Rulers And Foreign Interference, (Second Edition), Piccadilly, London 1883, s.72-73. 18 arasındaki farkları hesaba katmadığından milyonlarca liranın israf edilmesine sebep olmuştur85. İsmail Paşa fermanlarla kazandığı bu imtiyazları, Mısır’daki kontrolünü güçlendirme için kullanarak sınırsız sayılabilecek tasarruflarda bulunmuştur. Böylelikle Mısır’ın Avrupalılaştırılmasını86 sağlayarak büyük Mısır hayalini gerçekleştirmek istiyordu87. Bunun için ülkenin bayırdır hale gelmesi gerektiğini düşünerek birçok bayındırlık çalışmaları gerçekleştirmiştir88. Bu yüzden Mısır ekonomisi dibe vurmuştur89. İsmail Paşa büyük Mısır merkezli Afrika İmparatorluğu hayalini gerçekleştirmek için de planlı bir yayılma siyaseti izlediği görülmektedir. Doğu Sudan, Eritre Kıyıları, hatta Habeşistan ve Uganda’nın bazı parçalarını Mısır idaresi altına almış, buralarda yaptığı idarî düzenlemelerle Sudan Eyaleti’ni teşkil etmiştir90. Tabii ki İsmail Paşa bunları gerçekleştirmek için ciddi mali kaynaklara ihtiyaç duymuş bu ihtiyaçları da borçlanma ile karşılama yolunu tutunca borçlar 4 milyondan 100 milyon liranın üzerine 85 H. Merian Allen, “How England Got the Suez”, The Sewanee Review, V: 25, İsseu: 2, Baltimor 1917, s.141; Wolff, s.293; Dicey, The Story of Khedivate, s.107; Owen, s.138. 86 “Mısır’ı Avrupalı ülkeler gibi modernleştirmek amacında olan İsmail Paşa, çok hırslı bir şekilde yönetim mekanizmasını kullanmaya başladı” Kızıltoprak, s.29; “Mısır’da yabancı girişim için yapılan daha büyük açılımlar müdahaleye daha büyük teşvikler sağladı. Mehmet Ali’nin haleflerinin, özellikle de İsmail’in (1862-79) yönetimi altında modern bir toplumun kurumlarını yaratma girişimi sürdü. Mısır fiilen imparatorluktan bağımsız hale geldi” Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (9 Basım), (Çeviren: Yavuz Alogan), İstanbul 2009: s.354; “İsmail Paşa bayındırlık hizmetleri ile Mısır’ı Avrupalılaştırmayı amaçlıyordu” Donald Malcolm Reid, “Cultural Imperialism and Nationalism: The Struggle to Define and Control the Heritage of Arab Art in Egypt”, International Journal of Middle East Studies, V: 24, I: 1, Cambridge 1992, s.59; Frederick J. Cox, “Khedive Ismail and Panslavism”, The Slavonic and East European Review, V: 32, I: 78, London 1953; s.152; Czeslaw Jesman, “American Officers of Khedive Ismail”, African Affairs, V: 57, I: 229, Oxford 1958, s.302304. 87 Roger Owen, “Mısır ve Avrupa: Fransız İşgalinden İngiliz İşgaline”, İslam Dünyası ve Batılılaşma, İstanbul, 1997, s.135; Frederic Harrison, National And Social Problems, Macmillan And Co, Newyork 1908, s.200-201. 88 Mackenzie Wallace, Egypt and The Egyptian Question, Macmillan And Co., London 1883, s.3031. 89 Sir Walter Mieville, Under Queen And Khedive The Autobiographt Of An Anglo-Egyptian Official, William Heinemann, London 1899, s.8-9. 90 Wildfrid Scaven Blunt, Secret History of English Occupation Of Egypt, Vail-Ballou Co, Newyork 1922, s.7; Hoskins, “British Policy in Africa 1873-1877: A Study in Geographical Politics”, s.141; Hennebert, s.12; Mccoan, s.2-3; S.W. Baker, “The Khedive of Egypt's Expedition to Central Africa” Proceedings of the Royal Geographical Society of London, V: 18, I: 1, 1873-1874, s.50-57; C. E. Gordon, “The Khedive's Expedition to the Lake Districts”, Proceedings of the Royal Geographical Society of London, V: 21, I: 1, 1876-1877, s.50-62. 19 çıkmıştır91. Bu durum ve Mısır’ın malî yapısında gelinen süreç, Mısır’ın uluslararası malî saygınlığına darbe vurmuştur92. Sonuçta Paşa, harcamaları ile Mısır maliyesinin bozulması için elinden geleni yapmış gibi görünmektedir93. Bütün bunları göz önüne aldığımızda İsmail Paşa’nın bu kadar parayı ne yaptığı sorusu da cevaplanmış oluyor 94. IV- MISIR’DA MALÎ BUHRAN VE YABANCI MÜDAHALESİ İsmail Paşa’nın tasavvurlarının malî sonucu, oldukça dramatik bir görünüş arz etmiş95, ortaya koyduğu malî politikalar, Mısır’ın saygınlığını zedelerken Avrupa müdahalesini çekecek şartları hazırlamakta gecikmemiştir. Buna rağmen İsmail Paşa’nın politikalarını değiştirdiğini söylemek oldukça zordur. Babıali ise İsmail Paşa’nın politikalarının ve tasavvurlarının önüne geçmek için meseleye el atmıştır. Âli Paşa’nın girişimleri bunun için önemli bir örnektir. Âli Paşa, İsmail Paşa’nın, diğer Osmanlı valilerinden farkı olmadığını ve diğer valilerin üzerinde nasıl bir tasarruf hakkı varsa aynı hakkın İsmail Paşa üzerinde de olduğunu düşünüyor ve devletin de bunu İsmail Paşa’ya hissettirmesi gerektiğine işaret ediyordu 96. Âli Paşa, ortaya koyduğu girişimlerle,“İsmail Paşa’nın, nüfuz, hukuk ve salahiyetini genişletmek için, yapmaya çalıştığı emr-i vâkileri [bir süreliğine] metanetle önlemeye muvaffak” olmuştur97. Ancak 91 TTK.MMDİSD, 9, 97a; İ.MTZ.(05), 22/957. Charles Royle, The Egyptian Campaigns 1882 to 1885, Hurst And Blackett Limited, London 1900, s.7; Chirol, s.27; Jean O’Grady, “The Egyptian Correspondent of the “Times” Victorian Periodicals, V: 27, I: 2, 1994, s.146; Donal Scott Buchanan, The British Invasion Of Egypt And The Political Press, Teksas 1997, s.35-36. 93 Frederick Charles Arthur Stephenson, At Home And On The Battlefield Letters From The Crimea, China And Egypt, 1854-1888, John Murray, London 1915, s.290. 94 Y.PRK.EŞA., 4/32. 95 W. Fraser Rae, Egypt Today The First to the Third Khedive, Richard Bentley And Son, London 1892; Dunn, s.72. 96 Mısır’ı adi vilayet seviyesine indiren İsmail Paşa’nın yetkileri, devlete bağlılığıyla bilinen Ali Paşa tarafından kısıtlanmıştır. Ali Paşa, İsmail Paşa’yı mağlup ederek Mısır’da otoriteyi sağlamışsa da Âli Paşa’dan sonra gelenler İsmail Paşa’nın yolunu takip ettiği için durum eskisinden farklı olmamıştır Y.EE., 9/37; Keçecizade Reşad Fuad, “Mısır'ın İdaresi Hakkında Hıdiv İsmail Paşa'ya Mektub-ı Sami”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, Cüz: 42, İstanbul 1334, s.354-364. 97 A. H. Ongunsu, “Âli Paşa” İslam Ansiklopedisi, C: I, İstanbul 1940, s.338. 92 20 bu, İsmail Paşa’nın istikametini değiştirmeye yetmemiş 98, onun istiklal hevesi daima canlı kalmıştır99. Mısır’ı işgale götüren süreç İsmail Paşa’nın malî politikaları ile şekillenmiştir100. İsmail Paşa meselenin ciddiyetini anladıktan sonra birtakım tedbirlere başvurmuştur. Mukabele Kanunu101 ve Süveyş Kanalı’nın hisselerinin satışı, bunların önemli örnekleridir102. Ancak bunların bir işe yaradığını söylemek zordur103. İsmail Paşa, Mısır’da malî durum içinden çıkılmaz bir hal alınca İngiltere’den uzman çağırmak zorunda bırakmıştır104. Mısır’a gelen Stephen Cave, Mısır maliyesi hakkında kapsamlı bir rapor hazırlamıştır105. Rapor, Mısır ekonomisinin felaket durumunu gözler önüne sermiştir. Cave, İsmail Paşa’dan Mısır’daki mâlî duruma dair raporunda ekonomik sorunların çözümüne dair bazı önlemler alınmasını istemiştir106. Cave, raporunda, Mısır’daki bu ekonomik durumdan Avrupalı finansörlerin de sorumlu olduğunu belirtmiştir107. Hıdiv’in, artık borçlarını ödeyemeyecek bir noktada bulunduğu da bu raporla anlaşılmıştır. Bu rapor, İsmail Paşa’nın, büyük bir şok yaşamasına sebep olmuştur. Çünkü Cave’in hazırladığı bu rapor, Mısır’ın iflas ettiğine işaretti 108. Bu 98 “İsmail Paşa gayet cür’etli ve metânet-i ahlâkça kuvvetli bir adam olduğundan Mehmed Ali’nin ta’yin eylediği meslek üzerine devâm ile Mısır’ı Bâbıâli’nin hükmünden kurtarub na’il-i istiklâl-i tam itmek gayretini ele almış idi” Y.EE., 116/55. 99 “Kanal′ın açılmasından sonra Osmanlı Devleti′ni en çok sıkıntıya sokan şey -askerden bile fazla- İsmail Paşa′nın hayinane teşebbüsleri ve Mısır′da istiklal kazanma hevesi olmuştur” Y.EE., 9/37. 100 Erol Ayyıldız, “Mısır’da İngiliz İşgalinin Arap Dili üzerindeki Etkileri”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C: 1, S: 1, Bursa 1986, s.69-70. 101 Chirol, The Egyptian Problem, s.26; Robert Hunter, Under The Khedives 1805-1879, From Household Government To Modern Bureaucracy, American University in Cairo Press, Cairo 1999, s.39. 102 “After a series of advances and retreats on the part of the English and the French governments, Disraeli’s government finally telegraphed to the khedive, in December,1875, that England would give four millions sterling for the shares in drafts on Rothschild” Bowen, s.37; “Hıdiv’e sadece ticarî bir alışveriş gibi görünen hisse satışı, aslında Mısır’ın bağımsızlığını sona erdirecek derecede siyasî bir öneme sahipti” Mustafa Gençoğlu, İngiliz Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1997 s.37; “Towards the close of the year 1875 Ismail Pasha, the then Khedive of Egypt, was compelled by financial embarrassments to part with the greater portion of his financial interest in the Suez Canal. His shares were acquired by the British Government for the sum of 4. 000. 000 sterling progress” H. D. Traill, Lord Cromer, London 1897, s.21. 103 Archie Hunter, Powerand Passion in Egypt A Life Of Sir Eldon Gorst 1861-1911, B. Tauris & Co Ltd, Newyork 2007, s.24. 104 A. Hunter, s.24. 105 New York Times, 6 January 1876, s.5. 106 Traill, s.21; Dicey, The Story of Khedivate, s.140. 107 Kızıltoprak, s.39-40; Blunt, s.16-17. 108 Traill, s.22. 21 yüzden İsmail Paşa Cave’in raporunun ortaya koyduğu durumdan rahatsız olmuştur109. Bu rapor, Mısır’da yabancı müdahalesinin başlaması demekti. İngiliz işgaline giden süreç, Mısır’da mâlî yapının tam anlamıyla çökmesi ile başladı 110. Zira Mısır’da malî şartlar, kâğıda döküldüğü haliyle tam bir hayal kırıklığı ile ifade edilebiliyordu 111. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere alacaklı devletler alacaklarını riske atmamak için devreye girmişler112, Mr. Goschen, İngiliz alacaklıları namına Kahire’ye gönderilmiştir . Yapılan çalışmalar sonunda Goschen tarafından Mısır’da Borçlar 113 Sandığı kuruldu. Bu sandık 18 Kasım 1876’da daimî hale getirildi114. 1879 yılında da Mısır’da İngiliz-Fransız ikili kontrolü (Dual Control) başladı115. Mısır’daki reformlar bu ikili kontrol döneminde hazırlanan programın çerçevesinde gerçekleşti116. Bunlar Mısır’da yabancı müdahalesinin geldiği aşamayı göstermekte ve Mısır’ın mukadderatını geri dönülemez şekilde etkileyecek sürecin başladığını işaret etmektedir. Bu yeni kontrol mekanizmasının Mısır’daki yerli elitler için de önemli biryıkım olmuş117, yerli subayları iyice kışkırtmış ve ciddi bir hoşnutsuzluğun çıkmasına sebep olmuştur118. Mısır’da Borçlar Sandığı’nın kurulması ile bu sandıkta görevli Avrupalı temsilciler, sahip oldukları imtiyazlar sayesinde, Mısır’ın idarî, malî ve hukukî tüm alanları kontrol altına almışlardır. Bu memurlar Mısır idaresini ilgilendiren tüm alanlara müdahale imtiyazını sonuna kadar kullandılar119. İsmail Paşa’nın Mısır’ı iflas ettirmesi, Mısır’da çok yönlü bir ekonomik buhranın yanında Mısır sanayisinin çökmesine de 109 New York Times, 2 April 1876, s.1. Auchterlonie, Paul “A Turk of the West: Sir Edgar Vincent’s Career in Egypt and the Ottoman Empire”, British Journal of Middle Eastern Studies, V: 27, I: 1, 2000, s.55-57. 111 Traill, s.27. 112 Kızıltoprak, s.40. 113 Wallace, s.122; W. Basil Worsfold, The Future Of Egypt, Collins Clear Type Press, London Tarihsiz, s.48. 114 Altunay-Şam Emine, Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001, s.55-56. 115 A.Z., Emancipation of Egypt, Chapman And Hall, London 1905, s.21; Royle, s.8-9. 116 Byron David Cannon, “Nubar Pasha”, International Journal of Middle East Studies, V: 5, I: 4, Cambridge 1974, s.468-470; M. W. Daly, “The British occupation, 1882-1922”, The Cambridge History Of Egypt, V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, s.240. 117 Abdel Aziz Ezzel-Arab, “The Experiment of Sharif Pasha’s Cabinet (1879): An Inquiry into the Historiography of Egypt’s Elite Movement”, International Journal of Middle East Studies, V: 36, I: 4, Cambridge 2004, s.566; 567. 118 Michel de Gréce, II. Abdülhamid Yıldız Sarayında 30 Yıl, (2. Baskı ), Milliyet Yayınları, İstanbul 1998, s.127. 119 Kızıltoprak, s.153. 110 22 sebep olmuştur120. İsmail Paşa’nın Mısır’ı ihya etmek için ortaya koyduğu ekonomi politikası, başlarda Mısır’ın iktisaden gelişmesini sağlamıştı121. Ancak daha sonra, Nil’in performansına bağlı olarak tarım ürünlerinde ciddi üretim düşüşleri yaşanması dolayısıyla iktisadî gerileme oldukça artmıştır. Nil nehrinin Mısır’ın tarımsal hayatında olduğu gibi ekonomik hayatında da bu denli önemli olması, “Mısır Nil’in armağanıdır” deyimini tam anlamıyla karşılamaktadır122. 120 A. G. Hopkins, “The Victorians and Africa: A Reconsideration of the Occupation of Egypt, 1882”, The Journal of African History, V: 27, I: 2, Special Issue in Honour of J. D. Fage, Cambridge, s.371; Tollefson, Modernization, s.46-47. 121 “Mısır’ı ekonomisini canlandıran en önemli gelişme şüphesiz Amerikan iş savaşı dolayısıyla tekstilcilerin pamuk ihtiyaçlarını karşılamak için Mısır’a yönelmeleridir. Mısır’ın pamuk ihracatında hızlı bir yükselişe neden olan bu durum, dünya para piyasalarında Mısır’ın kredisinin yükselmesini sağlamıştır” Kızıltoprak, s.37; “pamuk ticaretinin çok hızlı bir şekilde artmıştı. 1860-1864’te 944. 000 kantar olan pamuk üretimi, 1875-79’da 2. 402. 000 kantara çıkmıştı” Gençoğlu, s.32; “İsmail Paşa pamuk üretimi teşvik için çalışmalar yaptı. Üretim kısa sürede 10 kat kat arttı” Hussein Ali ElRıfaî, La Question Agraire en Egypte, (Editeur: A. Pedone), Libraire de la Cour D’Alpel, Paris 1919, s.70; “Amerika’da meydana gelen iç savaş dolasıyla Mısır’da talebe bağlı olarak pamuk üretiminde patlama oldu” A. Hunter, s.186-187. “Mısır’ı kendi tekstil endüstrisi için başlıca ham pamuk kaynaklarından birisi haline getirmeyi başaran İngiltere buradan olabildiğince fazla yararlanabilmek için Mısır’a pek çok yatırımda bulunmuştur. Başta sulama kanalları, barajlar, modern ziraat araçları olmak üzere ülkeye modern tarımı getiren İngiltere, üretilen ham pamuğun ülke içindeki transferini sağlamak için demiryolları inşa etmiş; demiryolları ile taşınan pamuğun denizyolu aracılığıyla anavatana taşınabilmesi için de ülkeye modern limanlar kazandırmıştır. Mısır’da modern Kahire’nin ve İskenderiye’nin oluğumu da yine bu dönemin birer eseridir. Bütün bu süreç içerisinde İngiltere hem Mısır’ın kaynaklarını azami ölçüde kullanmış hem de ülkenin maddi anlamda modernleşmesine katkı sağlamıştır” Ali Bilgenoğlu, “Amerikan İç Savaşı ve Mısır: Pamuk Örneğinde Mısır Modernleşmesi ve Amerikan İç Savaşı’nın Sürece Olan Katkısı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C: 3, S: 11, Ordu 2010, s.149; “Mısır ekonomisi gelişmeye devam etmiştir, ancak mamul ürünler değil, hammadde üretimi yoluyla, özellikle pamuk üretimi ile bu gerçekleşmiştir. Mısır’ın birincil ekonomik ticari ortağı da İngiltere olmuştur. Böylece, Avrupa dünya ekonomisine dâhil olmuştur. Mehmet Ali’yi takip eden Said zamanında, toprakta özel mülkiyet tanınmış ve böylece yeni ekonomi politiğin de temeli atılmıştır” Bahar Bilgen, “Mısır’da Bir Sosyal Devrim Hikâyesi: Urabi Hareketi” Journal of Historical Studies, S: 4, İstanbul 2006, s.14; “…en önemlisi ülkenin İngiliz pazarı için pamuk üreten bir plantasyon haline gelme süreci daha da ilerledi. Pamuk arzının bir süre kadar kesilmesine yol açan 1861-5 Amerikan iç savaşı üretim artışını teşvik etti” Hourani, Arap Halkları Tarihi, s.334; Mısır’da 1879’da başlayan devrim girişiminde Mısır’ın dünya ekonomik sistemiyle bütünleşmesi önemli rol oynamıştır: “Egypt had been going through a process of integration into the world economy as a supplier of long-staple cotton since the 1820s, a role that was particularly enhanced during the U. S.Civil War in the 1860s.This process triggered changes in Egypt’s physical and institutional infrastructure over the half-century or so that preceded the 1879 movement” Ezzel-Arab, s.564-565. 122 el-Rıfaî, s.99; Henry Mitchell, “The Coast of Egypt and the Suez Canal”, The North American Review, V: 109, I: 225, Iowa 1869, s.476. 23 V- İSMAİL PAŞA’NIN AZLİ SÜRECİNDEN İŞGALE MISIR’DA SİYASÎ BUHRAN Mısır’da gelinen süreç İsmail Paşa’nın sonunu hazırlayan bir otorite problemi yaratmıştır. Bu durum, Mısır’da otorite buhranını da derinleştirmiştir. Borçlar Sandığı ve ikili kontrolün yanında 1878 tarihinde Fransa ve İngiltere’nin isteği üzerine, Hıdiv, müfettişler ve Düyûn-ı Umumiye komiserleri de dâhil olmak üzere bir Tahkikat Komisyonu teşkil edildi. Bu komisyonun temel amacı Mısır maliyesinin dış borçları ödeyebilecek bir yapıya kavuşturulmasıydı 123. İsmail Paşa ise Mısır’da şartları yumuşatmak için “Benim ülkem Afrika’nın değil Avrupa’nın bir parçasıdır”124 diyerek, Mısır için meşruti yönetime geçildiğini ilan etmiştir. Ancak bu, Mısır’ın geldiği durumun mesuliyetinden kurtulmak için İsmail Paşa’nın bir hamlesiydi 125. İsmail Paşa, Nubar Paşa başkanlığında kurulan kabineye Maliye Nezareti’ne İngiliz River Wilson’u, Nafia Nezareti’ne Fransız De Blignieres’i atamıştır126. Bu yeni vaziyet Hıdiv İsmail’in bağımsızlığını kaybetmeye başladığının ilk önemli işaretiydi 127. Zira bu müfettiş nazırlar Mısır’da mâlî yapıyla ilgili hemen her şeyi denetleyen üst yapı konumundaydılar ve Mısır’ın durumu hakkında hazırladıkları raporlarla Hıdiv’e ne yapması ve ne yapmaması gerektiği yönünde direktifler verecek mevkideydiler. Mısır maliyesini onlar yönetiyorlardı128. Bu durum Mısır’da iç huzursuzluğa sebep olmuştur129. İngiltere ve Fransa devletlerinin meselede aktif ve etkili rolleri ve Mısır’da oluşan iç huzursuzluk, İsmail Paşa’nın hareket alanının her geçen gün biraz daha daralmaya başladığını ve 123 Hennebert, s.33. “My country, … is no longer African: We now form part of Europe ” Traill, s.28. 125 Güler, s.50; Altunay-Şam, s.56-57. 126 “Hem Fransa hem İngiltere yıllardır Mısır ile ilgileniyorlardı ve Mısır’ın mali durumunun bozulması valiyi bir İngiliz’i Maliye Bakanı ve bir Fransız’ı [da] Bayındırlık Bakanı yapmaya zorlamalarına imkân verdi” Khosrow Mostofi, “The Suez Dispute: A Case Study of a Treaty”, The Western Political Quarterly, V: X, I: 1, 1956, s.26-27; Jame Grant, Cassell’s History Of England From The İllness Of The Prince Of Wales to The British Occupation Of Egypt,V: VII, Cassell & Company, London 1909, s.574; Sydney A. Moseley, With Kitchener In Cairo, Melbourne Gassell And Company Ltd, London 1917, s.15. 127 Y.PRK.MK., 5/113. 128 Traill, s.29-31; Ezzel-Arab, s.567; Alexander Schölch, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of Egypt in 1882”, The Historical Journal, V: 19, I: 3, Cambridge 1976 s.779. 129 Ann Elizabeth Mayer, “Abbas Hilmî II: The Khedive and Egypt’s Struggle For Independence”, A Dissertation Submitted in Partial Fulfillment of The Requirements For The Degree Of Doctor of Philosophy (History) in The University of Michigan, V: I, Michigan 1978, s.5. 124 24 tutunacak bir dalı kalmadığını göstermekteydi130. Sultan II. Abdülhamid ise Hıdivin azline karar verip bunu büyük devletlere bildirdi. Lord Salisbury’nin kararı da bu yönde olunca İsmail Paşa’nın azli için engel kalmamıştır 131. Zira Osmanlı Devleti’nin bu süreçte İngiltere ve Fransa’nın oluru olmaksızın Hıdiv üzerinde bir tasarrufta bulunması oldukça zordu132. Bu engel kalkınca İsmail Paşa’nın azli için ortam hazırdı. İngiltere ve Fransa, İsmail Paşa’nın oğlu Mehmed Tevfik Paşa’nın Hıdivlik makamına tayininin tasvibi konusunda anlaştılar133. Sultan II. Abdülhamid de, en azından Hıdiv’e verilmiş imtiyazlardan kurtulmak için İsmail Paşa’nın azlini gerekli bir iş olarak görüyordu 134. Yerine de Mehmed Ali Paşa’nın oğlu Halim Paşa’nın tayin edilmesini istiyordu 135. Ancak İngilizler Halim Paşa’nın Hıdiv olmasını istemediğinden İsmail Paşa’yı istifaya davet ederek oğlu Mehmed Tevfik Paşa’ya Hıdivliği bırakmasını istediler 136. Böylelikle siyasî krizler ve kötü yönetimler şeklinde ifade edilen İsmail Paşa dönemi Mehmed Tevfik Paşa’nın Hıdiv olması ile sona ermiştir137. Ancak yeni Hıdiv ile birlikte Mısır’daki yabancı kontrol kurumları yeniden ve daha etkin bir şekilde yürürlüğe girmiştir138. İsmail Paşa azledildikten sonra Mısır’ı terk etmek zorunda bırakılmıştır. Paşa yurt dışından, hem İstanbul’a hem de Mısır yönetimine dilekçeler yazarak Mısır’da yaşamak müsaadesi istemiştir139. Ancak, onun bu talebi “memâlik-i mahrûse-i şâhânenin 130 “İsmail Paşa Mısır içerisinden de önemli ölçüde destek kaybetmişti: İsmail Paşa’nın azlini sağlamaya yönelik Mısır içerisinden de çeşitli teşebbüsler olmuştu. Özellikle Cemâleddin Efgâni’den etkilenen bazı reformcu Ezherliler, onun azli için çalışıyorlardı” is-Sanafiri, s.117. 131 Wang Shih-Tsung, “Lord Salisbury and The Justification Of The British Position in Egypt”, Euramerica, V: 26, I: 4, s.144-145. 132 İ.MTZ.(05)., 22/947. 133 HR.SFR.3., 288/2. 134 Bu konuda Tunuslu Hayreddin Paşa’nın fikri de aynı yöndeydi Atillâ Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa, (2. Basım), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999, s.299. 135 Milner, s.37; Rauf Ahmed Hotinli, “Arabi Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 1, İstanbul 1940, s.470; “[Tunuslu] Hayreddin Paşa da Halim Paşa’nın Hıdiv olmasını İngiliz ve Fransız elçilerine telkin etmişti”, Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa, s.299. 136 Mieville, s.56; Lucien E. Roberts, “Italy and the Egyptian Question, 1878-1882”, The Journal of Modern History, V: 18, I: 4, Chicago 1946, s.316. 137 Schölch, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of Egypt in 1882”, s.773-774; Lisa Pollard, Nurturing the Nation The Family Politics of Modernizing, Colonizing, and Liberating Egypt, 1805-1923, University Of California Press, Berkeley-Los Angeles-London 2005, 89; Driault, s.502-503. 138 Taha Niyazi Karaca, Büyük Oyun, İstanbul 2011, s.51; Milner, s.22; Stanley Lane Poole, Watson Pasha A Record Of The Life-Work Of Sır Charles Moore Watson, John Murray Press, London 1909, s.80; Moseley, s.15. Wallace, s.124-126. 139 HR.SYS., 29/75. 25 hiçbir mahallinde ikâmeti mehâzir-i adideyi müstelzim olacağı”140 gerekçesiyle reddedilmiştir. İsmail Paşa, 1895 yılına kadar bu müsaadeyi alamamış, ümitsiz bir hastalığa yakanlanması dolayısıyla gelmesine müsaade edilmiştir141. Osmanlı Devleti’nin İsmail Paşa dönemi Mısır politikalarına kısaca değinerek, Sultan II. Abdülhamid dönemine bırakılan mirasa işaret etmekte yarar vardır. İsmail Paşa’nın gerek İstanbul’da kurduğu ilişkiler ağı ve gerekse Osmanlı devlet adamlarının politik yaklaşımları, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasında oldukça belirleyici olmuştur. Yine devletin içinde bulunduğu siyasî, iktisadî ve sosyal şartlar bu politikaların istikametini yönlendiren başka unsurlar olmuştur142. Gerek Osmanlı devlet adamlarının tutumları, gerek Hıdiv İsmail Paşa’nın tanzim ettiği ilişkiler ağı ve gerekse Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar, Hıdiv İsmail Paşa’nın Mısır’daki konumunu sağlamlaştırmış, Mısır’ın Osmanlı Devleti ile olan bağlarını zayıflatarak hem Mısır’ın özerklik sınırları genişletmiş143 hem de Mısır’ın Osmanlı merkezinden kazandığı bağımsızlığın büyümesine yol açmıştır. Başta Süveyş Kanalı olmak üzere Mısır’ın diğer meseleleri de Osmanlı Devleti’nin İsmail Paşa dönemi Mısır politikasını etkilemiştir. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in Osmanlı tahtına çıkması, hem Osmanlı Devleti hem de Mısır’ın Bâbıâli ile ilişkileri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid devrinde Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasında paradigma değişimleri yaşanmıştır. Bu değişimler, devletin Mısır’da alt üst olan otoritesini ve kontrolünü yeniden sağlamak yönünde yeni ve istikrarlı politika 140 İ.MTZ.(05)., 22/56. HR.SYS., 29/82. 142 Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar ve bu şartların gereğini yapmaktaki yetersizliği nedeniyle dış politikada dış etkilere karşı korumasızdı. Mısır Meselesi için de bu durum geçerliydi. “Mısır Meselesinin çözümü sürecinde Osmanlı Devleti tabiri caiz ise her etkiye açık hale gelmiştir. Dünya’da ve Osmanlı sınırları içinde, herhangi bir yerinde meydana gelen bir olay Mısır Meselesi’ni doğrudan etkilemiştir” Ramazan Ata, “Mısır Meselesi ve Osmanlı Devletinde Paradigma Değişmesi”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi S: 16-2, Elazığ 2011, s.313. 143 There were objections, however, to conferring upon Ismail this dignity.“Aziz “is one of the ninety -nine special appellations or attributes of God. It was also the name of Sultan Abdul-Aziz. The designation of Khedive or “Khedev “was the one selected, and the title “Khedivet” given to the Viceroyalty with hereditary succession. The meaning of “Khedive “is “minor sovereign,” and the word comes from the Persian” Wolff, s.293; “In 1867, Ismail Pasha, the grandson of Mohammed Ali, made a new treaty with the Sultan, in which it was agreed that the ruler of Egypt should no longer be called simply governor, but should have the hereditary title of Khedive” Weigall, s.269; “İsmail [Paşa] …büyükbabasının gayri resmî olarak kullandığı bir unvan olan, hükümdar anlamına gelen Farsça bir sözcükle, Hıdiv olarak tanımalarını sağlamayı başardı. Unvan, aynı derecede özerkliğe sahip olmayan diğer Osmanlı valileri ile kendi konumu arasındaki farklılığı vurgulamayı amaçlıyordu” Marsot, Mısır Tarihi, s.68. 141 26 girişimleri olarak değerlendirilebilir. Sultan II. Abdülhamid bu girişimlerin mimarı olmuştur. Sultan, öncelikle İsmail Paşa’ya verilmiş olan imtiyazların, devletin Mısır’daki varlığını ve Mısırla bağlarının en alt düzeye inmesine sebep olduğunu düşündüğünden, bu imtiyazları ilga etmek istemiştir. Ancak Sultan’ın teşebbüsleri büyük devletler tarafından engellenmiştir144. Büyük devletlerin bu müdahaleleri, devletin Mısır politikasında istikamet tayinini zorlaştırmıştır. Bu yüzden de, Mısır üzerinde yabancı baskı ve müdahalesi, Sultan II. Abdülhamid’in saltanatının ilk döneminden itibaren artarak devam etmiştir. İsmail Paşa’nın, dönemi boyunca uyguladığı yönetim biçimi ve yaptığı tercihler, içinde bulunduğu düşünce sistemi ve gerçekleştirdiği politikaları, Osmanlı Devleti’ni defalarca zor durumda bırakmıştır. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa145, 8 Ağustos 1879 tarihinde Mısır’a Hıdiv olarak tayin edildiğinde İsmail Paşa’nın bıraktığı siyasî mirasla karşı karşıya kalmış, babasının İngiliz ve Fransızların tahrikiyle azledilmiş olmasından dolayı, kendisinin de aynı vaziyete düşebileceğinden korkarak bu iki devletle anlaşmayı tercih etmiştir146. V.a. Mısır’da Yabancı Müdahalesi ve Milliyetçi Tepki Hareketi Mehmed Tevfik Paşa’nın yabancı müdahalesine karşı teslimiyetçi politikalar izlemesi, İsmail Paşa’nın yabancılara meyyal politikalar nedeniyle başlamış olan iç huzursuzluğu ve milliyetçi tepkiyi körüklemekte gecikmemiştir147. Mısır’da oluşmuş milliyetçi tepki hareketinin kökenleri Mısır Valisi Mehmed Said Paşa zamanına kadar gitmektedir148. Ancak tarihî geçmişi dikkate aldığımızda, aksiyoner hareket halini İsmail 144 Güler, s.41; Frank H. Roberts, Egypt and The Suez Canal, The Smithsonian Institution, Washington 1943, s.59; is-Sanafiri, s.106, 164. 145 “İsmail Paşa’nın en büyük oğlu olan Mehmed Tevfik Paşa 1852’de doğdu” Malortie, s.201; “Mısır’da eğitim gördü. Genç yaşta siyasete girdi. Mısır Hıdivliği’ne tayin edilmesi, hem kendi hem de Mısır için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur” İrtem, s.57; “Mehmed Tevfik Paşa’nın, Mısır siyasî tarihinin en sorunlu dönemlerinden birinde Mısır’a yönetici olması, onun, başarısız olmasında etkisi büyük olmuştur. Mehmed Tevfik Paşa’nın iyi niyetli ve dürüst olmasına rağmen telkinlere karşı fazlaca teslim olması, zayıf bir kişilikte bulunması ve kriz yönetiminde yeterli kabiliyete sahip olmaması dolayısıyla Hıdivliği döneminin hemen her anında sıkıntılı bir yönetim sergilemiştir” Kızıltoprak, s.46; “Mısır’ı yönetirken yanlış tercihlerde bulunması, onu, yaklaşık 13 yıl süren Hıdivliği döneminde oldukça bağımlı politikalar izlemek zorunda bırakmıştır. Mehmed Tevfik Paşa’nın, İsmail Paşa döneminde yaşananlardan aldığı tecrübeye dayanarak selefi İsmail Paşa’dan daha farklı bir politika anlayışı benimsemiştir” Karaca, s.434. 146 is-Sanafiri, s.128. 147 Buchanan, s.38-42; Owen, s.141. 148 “Arap milliyetçiliğinin doğuşunda birtakım iç ve dış faktörlerin rol oynadığı görülmektedir. Bir yandan Osmanlı Imparatorluğunun merkezi ve mahalli yönetiminin bozulduğu göze çarparken, diğer 27 Paşa döneminin sonuna doğru almıştır149. Ahmed Arabî150, bu konuda ilk etkili örnek olmuştur. Büyük devletlerin Mısır üzerinde uyguladıkları malî, siyasî ve sosyal baskılar Ahmed Arabî’nin etrafının kalabalıklaşmasını sağlamıştır151. Çünkü Mısır’daki milliyetçi-vatanseverler, yabancı yatırımcıların, spekülatörlerin, komisyoncuların ve imtiyaz sahiplerinin ülkelerinin kanını emdiklerini düşünüyorlardı 152. Bu tepki hareketinin teşkilatlanması ise 4 Kasım 1879 tarihinde Vatanî Partisi’nin kurulması ile gerçekleşmiştir. Bu hareketin aksiyoner kadrosunun şekillenmesinde Cemâleddin Afganî’nin önemli etkileri olmuştur. Cemaleddin Afganî, 1871 Martında, Mısır’a gelmiş ve tepki hareketi onun fikirlerinin etkisiyle devrimci bir kimliğe bürünmüştür 153. Tepki hareketinin Vatanîlerle birlikte teşkilatlanması, Ahmed Arabî’yi güçlü bir konuma taşımıştır. Bu yeni durum Ahmed Arabî’yi daha cesur faaliyetlere yöneltmiştir. Abidin taraftan Avrupa devletlerinin “Şark Meselesi” içinde gördükleri Arap sorununa gittikçe artan bir ilgi ve dikkatle müdahale ettikleri görülüyordu. Nitekim bu müdahalelerin başlangıç noktası olarak Napolyon’un 1798’de Mısır işgali gösterilir” Selçuk Günay, “II. Abdülhamid Döneminde Suriye ve Lübnan'da Arap Ayrılıkçı Hareketlerinin Başlaması ve devletin Tedbirleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 17, S: 28, Ankara 1996, s.86; “Milliyetçilik hareketlerinin gelişimi, 1882’de İngiltere’nin Arap dünyasının merkezi olan Mısır’ı işgal etmesiyle, yani Mısır’ın doğrudan Avrupa’nın etkisi altına girmesiyle daha da hızlanmıştır”, Bayram H. Soy, “Arap Milliyetçiliği: Ortaya Çıkışından 1918’e kadar”, Bilig, S: 30, Ankara 2004, s.176; “Mısır’da Napolyon işgalinin ardından milliyetçi bir uyanış yaşanacaktır” Çağatay Okutan, “Arap Milliyetçiliği” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C: 56, S: 2, Ankara 2001, s.163; “Miralay Ahmed [A]rabi önderliğinde Mısır’da başgösteren Mısır ulusçuluğu, 1882 Şubatında [A]rabi’yi destekleyen bir hükümetin iktidara getirilmesiyle vücud bulmuştu” Selim Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C: 2, İstanbul 1985, s.305. 149 W. H. Besant, “The Early Days of the Egyptian Army, 1883-1892”, Journal of the Royal African Society, V: 33, I: 131, London 1934, s.160-161; Donald Malcolm Reid, “Educational and Career Choices of Egyptian Students, 1882-1922”, International Journal of Middle East Studies, V: 8, I: 3, Cambridge 1977, s.350; Buchanan, s.50. 150 Ahmed Arabî, 1840 yılında aşağı Mısır’ın Şarkiyye vilayetinde Zagazig’in yakınında küçük bir köyde doğmuştur. Altunay-Şam, s.64; Ahmed Arabî, köken olarak da Irak bedevî ailelerinden birine mensuptur. Ramazan Balcı, II. Abdülhamid ve Mısır Kuşatılmış Vatan, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2011, s.56; İlköğretimini doğduğu köyde almıştır. Daha sonra el-Ezher’de öğrenim görerek el-ezher hocalarının derslerine katılmıştır. Daha son tasavvufa merak salmış, Ahmed Bedevi tarikatına girip şeyhlik derecesine yükselmiştir. İrtem, s.58; 1271 (1854) yılında, 14 yaşında iken orduya girmiştir. Altunay-Şam, s.64; Mehmed Said Paşa’nın valiliğinin son senesinde Yarbaylık derecesine kadar yükselmiş, Paşa unvanı almıştı. Donalt Featherstone, Tel-El Kebir Wolseley’s Conquest of Egypt, Osprey Publishing, Great Britain 1993, s.8-9. 151 Y.EE., 116/57. 152 Harry J. Carman, “England and the Egyptian Problem” Political Science Quarterly, V: 36, I: 1, 1921, s.51. 153 Rudi Matthee, “Jamal al-Din al-Afghani and the Egyptian National Debate”, International Journal of Middle East Studies, V: 21, I: 2, Cambridge 1989, s.152-156, 163-164; Albert KudsiZadeh, “Afghānī and Freemasonry in Egypt”, Journal of the American Oriental Society, V: 92, I: 1, United State of America 1972, s.25-26. 28 Sarayı kuşatması bu faaliyetlerin en önemlilerinden birisidir154. Ahmed Arabî’nin Abidin nümayişi ve diğer birkaç faaliyette başarılar kazanması onun halk arasından karizmasını yükseltmiş ve onu, hareketin lideri yapmıştır155. Ahmed Arabî hareketinin güçlenmesi onu Cihadiye Nazırlığı’na yükselmesini sağlamıştır156. Sultan II. Abdülhamid, Halim Paşa’yı Hıdiv yapmak istediğinden, Vatanîlere sıcak bakmaktaydı 157. Bu yüzden Ahmed Arabî’yi başlangıçta destekleyerek158, Mısır’da çıkan bu olaylardan istifade ile Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’yı azlederek yerine Halim Paşa’nın tayin etmeyi düşünüyordu. Bu konuda fikir alışverişinde bulunmak için bir heyeti Yıldız Sarayı’nda toplamıştı159. Ancak burada Sultan II. Abdülhamid’in istediği karar çıkmamıştır. Sultan II. Abdülhamid heyetin bu düşüncesini uygun bulmasa da, Hıdiv’in mevkiini güçlendirmek üzere Ali Nizâmi Paşa başkanlığında bir tahkikat heyetini 2 Teşrinievvel 1297 / 21 Ekim 1881 tarihinde Mısır’a göndermiştir160. Ali Nizami Paşa heyeti Mısır’da çeşitli çalışmalarda bulunarak bilgi toplamaya çalışmıştır. Heyetin vardığı sonuç dikkat çekiciydi: Heyet Mısır’da mevcut hâlin devam etmesi gerekliliği sonucuna varmıştır. Bu sonuca ulaşırken Mısır’ın önemli eşraf, ulema ve devlet adamları ile görüşmüş ve fikir alışverişinde bulunmuştur. Ali Nizamî Paşa’nın çıkardığı sonucu, Süleyman Kızıltoprak, “İngiltere ve Fransa’nın Mısır’a yönelik politikaları dikkate alındığında, Paşa’nın isabetli bir görüş sunduğu ortadadır”161 şeklinde değerlendirir. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’a tahkikat heyeti göndermesi, İngiltere’nin hoşuna gitmemiştir. Bunun da sebebi, İngiltere’nin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ın iç işlerine karıştığı düşünmesiydi. İngiltere, Osmanlı Devleti’nden, Mısır’a gönderilen bu heyetin derhal geri çağrılmasını istedi. Tehdit için Fransa ile birlikte İskenderiye’ye donanma 154 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C: 1, Kısım: 1, (4. Baskı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, s.25. 155 Driault, s.504; Yusuf Ziya, s.38-40; Said Paşa Hatırat, C: I, Sabah Matbaası, İstanbul 1328, s.72-74; Sir Auckland Colvin, The Making Of Modern Egypt, Second Edition, Second Edition, Seeley&Co, London 1906, s 10-11; Rıza Nur, Türk Tarihi, C: XI, Toker Yayınları, İstanbul 1980, s.20; Ezzel-Arab, s.561-563; Michael Barthorp, War on Nile, Second Print, Blandford Press, 1986, s.24-26. 156 Y.EE., 120/32. 157 Sina Akşin: “Abdülhamid Halim Paşa’yı Hıdiv yapmak istediği için Vatanileri destekliyordu”, (Yay. Haz: Mehmed Tosun) İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2009, s.422. 158 Y.PRK.MK., 1/63. 159 Ancak Fransa’dan başka bir devlet Halim Paşa’yı ister görünüyordu. Y.PRK.HR., 6/22; ancak bu isteğinin masum olmadığını da belirtmek gerekmektedir. Y.EE., 116/17, 2. 160 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.62-63. 161 Kızıltoprak, s.61. 29 sevke etti. Bunun üzerine Ali Niyazi Paşa, Paşa heyetine geri dönme talimatı verilmiştir162. Bu arada Mısır’daki kriz gittikçe derinleşmiş, Mahmud Sami Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur163. Bu hükümetin başa geçmesi ile Ahmed Arabî bütün gücü eline almıştır164. Ahmed Arabî’nin bu kadar güçlenmesinden korkan Hıdiv, İngiliz ve Fransızlardan yardım istemek tedbirsizliğine düşmüştür 165. Böylelikle İngiltere ve Fransa aradığı fırsatı bulmuş oldular166. Mahmud Sami Paşa’nın Mısır’da ordu üzerinde yaptığı düzenlemelerle Türk ve Çerkes subaylarını pasif bir konuma taşımıştı. Tabiî ki, bu düzenlemeler, Mısır ordusunda görevli Çerkez ve Türk subayları, Mısırlı subaylarla karşı karşıya getirmiştir167. Ahmed Arabî’nin Mısır, Mısırlılarındır168 düsturunu kullanarak hemen hemen memleketin her tarafından kendisine taraftar kazanması, onun Mısır’da Çerkes ve Türk subayları karşısında güçlü bir konumda kalmasını sağlamıştır169. Bu da Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’yı korkutmuştur. Osmanlı Devleti ise Mısır’daki buhran halini ortadan kaldıracak ve otoriteyi yeniden sağlayacak bir politikaya yönelmiştir. Sultan II. Abdülhamid, bunun için Mısır’a yeni bir heyet göndermiştir. Derviş Paşa başkanlığında Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi İkinci Başkanı Lebib Efendi, Mabeyn İkinci Kâtibi Kadri ve Padişahın Feraset-i Şerife vekili Seyyid Ahmed Esad Efendilerden oluşan heyet 5 Mayıs 1882 tarihinde Mısır’a gönderilmiştir170. Derviş Paşa’nın, İstanbul’da kendisine tevcih edilen görevi, Vatanîlerin aşırı hareketlerine engel olmak ve Mısır’ın devlete bağlılığını sağlamlaştırmak şeklinde açıklanmıştır171. Ancak Mısır halkı Derviş Paşa’nın Mısır’da, 162 Y.EE.d., 1089. Y.EE., 120/32. 164 Alexander Schölch, “The Egyptian Bedouins and the Urābīyūn (1882)” Die Welt des Islams, New Series, V: 17, Issue: 1/4, 1976-1977, s.45. 165 Hıdiv’in bu tavrı Mısır’da yabancı, özellikle İngilizlerin yerleşmelerini sağlayan politikaların devamı sayarsak yanıltılcı olmayız: Bir taraftan Osmanlı Saltanatı’nın eski hâkimiyetine dayanan hakkından dolayı Bâb-ı Ali’nin Mısır ile bağlantıyı güçlendirecek siyaset takip etmesi, diğer taraftan ataları Mehmet Ali’nin yöneticilik dehasıyla elde etmiş olduğu yarı bağımsızlık nedeniyle ayrılığa meyil gösteren Hıdivlerin siyasetleri, İngiltere’nin Mısır’da yerleşmesine başlıca etken olmuştur dersek yanlış bir hüküm vermiş olmayız” Halil Halid, İngilizlerin Osmanlı’yı Yok Etme Siyaseti, (Yay. Haz. Orhan Sakin), Ekim Yayınları, İstanbul 2011, s.81. 166 Balcı, II. Abdülhamid, s.87. 167 Y.EE., 121/25. 168 Y.EE., 84/45. 169 Haslip, Joan, II. Abdülhamid, Fener Yayınları, İstanbul 1998, s.194-195; “Misr lil Misriyn, Egypt for Egyptian” Tollefson, Modernization, s.149; John Eliot Bowen, “The Conflict of East and West in Egypt II”, Political Science Quarterly, V: 1, I: 3, 1886, s.464-466. 170 Y.EE., 121/25. 171 Karaca, s.444-445. 163 30 Ahmed Arabî’yi takviye için geldiğine inanıyordu 172. Halkın Mısır’da İngiliz ve Fransız varlığından rahatsız olması, Derviş Paşa heyetinin Mısır’daki varlığını daha anlamlı kılmaktadır173. Sultan II. Abdülhamid’in Derviş Paşa heyetini Mısır’a göndermekteki amacı, özellikle Mısır’da vuku bulan olayların ve sebep olduğu sorunların uluslararası bir mesele hâline gelmesini engellemekti174. Bu yüzden Derviş Paşa heyetinin bir an önce Mısır’a gönderilmesi konusunda acele etmiştir175. Çünkü Fransa’dan, İstanbul’da bir konferans toplanması teklifi gelmişti. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu konferansın toplanmasını lüzumsuz ve faydasız görüyordu 176. Bu yüzden bu teklif, Sultan II. Abdülhamid tarafından, lisan-ı münasip ile reddedilmiştir177. Sultan II. Abdülhamid Mısır’a bir heyet göndererek büyük devletlerin, konferansın toplanmasına dair sundukları gerekçeleri çürütmek istiyordu178. Derviş Paşa da, Mısır’daki durumu tetkik etmek ve İstanbul’u bilgilendirmek için çalışmalarına başlamıştır179. 172 Y.EE., 121/25. Y.EE., 121/25. 174 Y.PRK.SRN., 1/58. 175 HR.SFR.3., 288/6. 176 Y.EE. 116/17. 177 İ.MTZ.(05)., 22/1013. 178 Y.PRK.BŞK., 6/15. 179 Y.A.RES., 16/12. 173 31 BİRİNCİ BÖLÜM İNGİLİZ İŞGALİ DÖNEMİNDE OSMANLI DİPLOMASİSİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN MISIR POLİTİKASI Mısır’daki huzursuzluğun fiilî bir hâl alması, burada yeni bir sürecin başlangıç işaretlerini vermiştir. Mısır’da işgali hazırlayan süreç, İskenderiye’deki huzursuzluğun fiilî bir karışıklığa dönüşmesi ile başlamıştır. I- İNGİLİZ İŞGALİNİN SOSYAL ZEMİNİ Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, Mısır’da mevcut durumun tetkik ve tahkiki için Derviş Paşa başkanlığında bir heyeti buraya göndermişti. Derviş Paşa heyeti Kahire’de çalışmalarını sürdürürken, 11 Haziran 1882 tarihinde Mısır’ın mukadderatına büyük etkileri olacak önemli olaylar meydana gelmiştir. Olayın gelişimi tarihî kayıtlarda değişik şekillerde alınır180. Bu olay, İskenderiye’de büyük bir karışıklığa sebep olmuştur. 180 Maltız olayı diğer kaynaklarda şu şekilde yer almıştır: “İskenderiye’de bir merkep sürücüsü ile maltız arasında zuhûr eden münaza’a-i efkâr-ı umûmîyede hükümferma olan heyecandan dolayı yerliler ile Maltız ve Yunanlar arasından mühimm bir ‘arbede şeklini alarak üçü yerli olmak üzere 40’ı mütecaviz maktül ve 70 mecrûh olduğu şayi’ oluyorsa da hakîki mikdâr anlaşılamıyor.” Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.69-70. “Derviş Paşa’nın Mısır’a ulaşmasından hemen birkaç gün sonra, 11 Haziran 1882’de yerli bir Maltalı merkep sürücüsü bir Arap çocuğunu yaraladı. Avrupalılara ait bir kafede peynir kesen Maltalı, nasıl gerçekleştiği anlaşılmayan bir şekilde küçük çocuğa bıçağını sapladı. Çevredeki Araplar çocuğa yardım için koştular. Çıkan tartışmada Araplara saldıran bir Yunan öldürüldü ve bir İtalyan da yaralandı. Bu kargaşa üzerine kafeye bakan sokaktaki Avrupalıların oturduğu evlerden Arapların üzerine ateş açılınca, kısa sürede Araplarla Avrupalılar birbirlerine girdiler. Sonuçta elli kişi hayatını kaybetti” Karaca, s.445-446; “Ayaklanma, bir Arap genciyle Maltalı birisini arasında çıkan kavganın Mısırlı gencin ölümüyle sonuçlanmasıyla başladı. Bu, yığınların, duygularına yenilerek kin ve nefretin harekete geçmesine sebep oldu. Kısa bir süre içinde çoğunluğu Avrupa himayesinde 50 kişi ölmüş ve İskenderiye’nin Avrupalı mahallesindeki iş yerleri tahrip edilmiş yağmalanmıştı.” Gençoğlu, s.54-55; “Haziranın on birinci günü İskenderiye’de bir eşekçi ile bir Maltız arasında ücret meselesinden meyhanede çıkan bir kavga büyüdü. Sarhoş Maltız eşekçiyi öldürdü. Yerlinin arkadaşları Maltızın üstüne atıldılar; bu arbede esnasında civardaki Yunanlılar ile meyhanecinin dostları da rovelverler, bıçaklarla geldiler; rasgele silâh atmağa başladılar. Mahalledeki Maltızlar evlerin pencere ve balkonlarından sokaktaki ahali üzerine ateş ettiler. Sokak muharebesi gittikçe şiddetlendi. Yerliler de Avrupalılar üzerine hücum ile birçoklarını yaraladılar, bazılarını öldürdüler, evlerini yağma ettiler.” İrtem, s.72; “Yerliler ile yabancılar arasındaki tansiyon gittikçe artmaktaydı. İskenderiye Kalesi önünde demirleyen İngiliz ve Fransız gemileri halkın işgal korkusunu artırıyordu. Bu gergin havada 11 Haziran günü öğleden sonra İskenderiye’de Maltalılar ve Rumların yaşadığı bir mahallede, yerli bir hamal ile bir Maltalı tüccar arasında, ücret meselesinden kaynaklanan bir kavga çıktı. Maltalı bıçakla hamalı öldürünce, yerli 32 Olaylar kısa sürede büyümüştür. Olayların bu kadar kısa bir sürede büyümesinde, İskenderiye’nin kozmopolit yapısının payı olduğunu söyleyebiliriz. Fransız işgali sırasında küçük bir liman şehri olan İskenderiye, 1850’li yılların başından itibaren hızlı bir şekilde gelişerek Akdeniz kıyısında Mısır’ın önemli ihracaat limanlarından biri haline gelmiştir181. İskenderiye bu gelişimi 19. Asrın ikinci yarısında da devam ettirmiş, Kahire gibi önemli bir metropol olmuştur182. Mısır’ın hammaddelerini Avrupa’ya taşıyan yabancıların büyük kısmı İskenderiye’de toplanmıştı. Bunlar arasında 18.688 Yunanlı, 11.579 İtalyan, 8.215 Fransız, 3.552 İngiliz vardı. Diğer yabancılarla birlikte bu sayı 49.693’e ulaşmıştı ki, bu rakam, Mısır’da yaşayan yabancıların sadece % 21’ine eşitti183. İskenderiye’de toplam nüfus 1798-1882 yılları arasında 8.000’den 232.626’ya kadar çıkmıştır184. İskenderiye’de çıkan karışıklıkların büyümesinde şehrin bu yapısının önemli etkisi olmuştur. Azınlıklar Mısır’da çıkan karışıklıkları fırsat bilerek hızla silahlanmışlar, İngiliz ve Fransızların da her zaman desteğini sağlamışlardı185. halk ile kavgaya katılan yabancılar arasında, büyük bir sokak çatışması meydana geldi. Bu olay Mısır’ın işgal edilmesini hızlandıran bir etki yaptı. Maltalı birinin sebeb olmasından dolayı, bu olay Maltız olayı olarak isimlendirildi.” Kızıltoprak, s.69-70; “In the early aftemoon of Sunday, 11 June 1882, an Arab donkey boy, named El Ajjan, deposited his passenger, an unidentified Maltese,’ at the cafe Kawat-el-Gezaz in the wide Rue des Soeurs in the European quarter of Alexandria. An altercation about the fare followed. In the course of the dispute the Maltese drew a knife (or, in one picturesque version, seized the knife used for cutting cheese in the cafe) and stabbed El Ajan. Other Arabs came to El Ajjan’s assistance. The Greek owner of an adjoining bakery and an Italian policeman joined in. The Greek was killed and the Italian who, knowing no Arabic was an ineffectual peace-keeper, was wounded. Shots were then fired from the upstairs windows of some of the neighbouring houses, owned by Europeans. Within minutes excited crowds were pouring into the street, brandishing sticks. The Alexandria massacre had begun.” M. E. Chamberlain, “The Alexandria Massacre of 11 June 1882 and the British Occupation of Egypt”, Middle Eastern Studies, V: 13, I: 1, 1977, s.14; Bowen II, s.467-468; Roberts de bu olayın milliyetçiler tarafından meydana getirildiğini şu cümelelerle açıklar: “The crisis in Egypt became more acute during the ensuing weeks, and on June 11 about fifty Europeans were massacred by the Egyptian Nationalists in Alexandria” L. E. Roberts, s.322. 181 Michael J. Reimer, “Colonial Bridgehead: Social and Spatial Change in Alexandria, 18501882”, International Journal of Middle East Studies, V: 20, I: 4, Cambridge 1988, s.532-533. 182 Mona L. Russel, Creating New Woman: Comsumerism, Education & National Identity in Egypt, 1863-1922, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Washington 1997, s.6471. 183 Balcı, II. Abdülhamid, s.95. 184 Reimer, s.534; İskenderiye’nin nüfusu hakkındaki diğer tablo için bkz. Juan R. I. Cole, Colonialism And Revolution in The Middle East Social And Cultural Origins Of Egypt's 'Urabi Movement, The American University in Cairo Press, Kahire 1999, s.198-199. 185 Vahid Çabuk, II. Abdülhamid, Paraf Yayınları, İstanbul 2010, s.108. 33 İskenderiye’deki olaylar, Mısır’daki yabancı varlığına karşı olumsuz duygular besleyen Mısır halkını daha da galeyana getirmiştir. Zira İngiliz ve Fransızların nüfuzu gittikçe artmakta bu da halkta ciddi huzursuzluk yaratmaktaydı 186. Bu huzursuzluk hâli şehirde birçok yabancının evi ve işyerinin yağmalanmasına sebep olmmuştur. Olaylar Avrupa’da heyecana neden olmuş, milliyetçilerin bu olaylarla batıya gözdağı verdiği şeklinde yorumlanmıştır. İngiliz hükümeti bu olayı Ahmed Arabî’nin kışkırtması ile ortaya çıktığını iddia etmiştir187. İngilizler ve Fransızlar İskenderiye’de meydana gelen olaylar nedeniyle endişeye kapılan halka, Mısır’ı süratle terk etmelerini söylemeye başlamışlardır. Yabancı devlet konsoloslukları, dağıttıkları el ilanları vasıtasıyla, Mısır’daki vatandaşlarını uyararak burayı terk etmeye teşvik etmişlerdir188. Bu teşvikler sonunda yaklaşık 14.000 kişi Mısır’ı terk etmiş, 6.000 kadarı da kendilerini götürecek gemileri beklemek üzere limanda toplanmışlardır189. Özellikle, Mısır’da bulunan İngiliz ve Fransız konsolosları ortamın gittikçe gerginleşmesine neden olacak tarzda hareket etmişlerdir. Bu da olayın Avrupa’da, Arapların Avrupalıları katlettiği şeklinde yorumlanmasına sebep olmuştur. İskenderiye olaylarının bu şekilde yansıması, İngiltere’nin Mısır’a müdahale etme düşüncesini kolaylıkla uygulayabileceği bir siyasî alan yaratmak istemesinden kaynaklanmıştır. New York Times Gazetesi 14 Temmuz 1882 tarihli nüshasında İskenderiye olaylarını haber yaparak Mısır’da meydana gelen olayların çok vahim olduğunu ifade ederek İngiltere’nin müdahale etmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır. Gazeteye göre, Ahmed Arabî taraftarları İskenderiye’yi kan ve ateşe boğmuşlar, yüzlerce Avrupalıyı katletmişlerdir190. Sudan’dan Mehdî de, Ahmed Arabî’ye katılmak için harekete geçmiştir. Mehdî ile Ahmed Arabî’nin birleşmesinin Avrupalılar için büyük bir tehdit olduğunu, dolayısıyla Mısır’a İngiliz müdahalesinin kaçınılmaz kaçınılmazlığına işaret etmiştir191. Derviş Paşa heyeti Kahire’ye geldikten iki gün sonra çıkan olayları, Hıdivle görüşmeye giderken, yolda, olaya şahit olan Almanya ve Avusturya konsoloslarından duymuştur. 186 Y.EE., 86/44. Y.A.RES., 16/42. 188 Schölch, Schölch, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of Egypt in 1882”, s.782-783; Chamberlain, s.14, 24; Buchanan, s.60-62; Yusuf Ziya, s.39-41. 189 Altunay-Şam, s.88. 190 Y.PRK.HR., 6/46. 191 Y.PRK.ASK., 14/46. 187 34 İskenderiye’de olaylar meydana geldiğinde Ahmed Arabî Kahire’de bulunuyordu. İskenderiye’deki olaylardan haberdar olunca kısa bir süre içinde İskenderiye’ye üç alay asker göndermesi için Ömer Lütfi Paşa’ya talimatları vermiş192, Ömer Lütfi Paşa da talimatları yerine getirerek olayları yarım saat gibi kısa bir sürede kontrol altına almıştı. Amiral Seymour’un, olayın gerçekleştiği gün 11 Haziran’da Londra’ya gönderdiği telgrafla; önemsiz, politik olmayan bir olayın cereyan ettiğini, fakat Mısır birliklerinin müdahale ederek asayişi sağladıklarını ifade etmesi, karışıklıkların kısa bir sürede ortadan kaldırıldığına delildir. Ancak İngiltere bu hadiseyi bir onur meselesi olarak kabul etmiştir193. Zaten bu olayların Mısır üzerinde büyük bir tertip olduğu ve Avrupa devletlerinin konsoloslarının da Mısır’da meydana gelecek olayları başından beri bildikleri söylenir. İngiliz konsolosunun, İngiliz donanmasına binerek İskenderiye’den ayrılması, buraya yapılacak bir askerî müdahalenin öncelerden planlandığı şeklinde yorumlanabilir. İngiliz hükümeti, İskenderiye ayaklanmasının Ahmed Arabî ve ona bağlı milliyetçilerin işi olduğu iddialarını sürekli yenilemiştir194. İngiliz Hükümeti’nin Ahmed Arabî hakkında suçlayıcı iddialarda bulunmasında, Malet’in Ahmed Arabî’yi terörist metodlar kullanan askerî bir diktatör olarak tasvir eden raporları ve Ahmed Arabî ve milliyetçiler aleyhine yaptığı yayınların İngiliz kamuoyunu etkilemesi önemli bir etken olmuştur. İskenderiye olayları, İngilizleri, Ahmed Arabî’nin ve milliyetçilerin derhal bastırılması gerektiği hususunda harekete geçiren bir bahane, ama sadece bir bahane olmuştur. İngiltere’nin dış politikasına hâkim olanlar, uluslararası kamuoyunu olumsuz propagandalarla yönlendirerek, Mısır’ı işgal etmek için sözde gerekçeler hazırlamıştır. İngilizlerin bir kısmı, olayların sorumlusu olarak Vatanîleri gösterirken, bir kısmı da olayların Hıdiv tarafından planlandığı iddiasında bulunmuştur. İngiliz konsolosu ise, Mısır askerinin olaylara doğrudan karıştığını iddia etmiştir195. İskenderiye olaylarının ertesi günü Derviş Paşa, Kahire’de Hıdiv’in sarayında, büyük devletlerin konsolosları, Hıdiv ve Ahmed Arabî ile bir toplantı gerçekleştirmiştir. Bu toplantılara katılanlar, 192 Gençoğlu, s.54-55. Y.PRK.SRN., 1/62. 194 İskenderiye olaylarının Ahmed Arabî’nin dahliyle olduğuna dair bilgiler de belgelere yansımıştır Y.PRK.MK., 1/63. 195 Kızıltoprak, s.73-74. 193 35 tarafların sorumlulukları ile ilgili konularda anlaşmışlardır196. Hıdiv, Ahmed Arabî’ye yapılması gerekenleri belirtmiş, Derviş Paşa da, meselenin önemine binaen, nasıl Ahmed Arabî Hıdiv’in emirlerini yerine getirmede sorumlu ise Hıdiv’in de aynı derecede sorumlu olduğunu ifade etmiştir197. Hıdiv de olayların yatıştırılması için İstanbul’dan askerî bir kuvvet gönderilmesi fikrini dile getirmiştir. Toplantıda Ahmed Arabî, konsoloslara, Mısır’da yaşayan yabancıların güvenliklerinin teminat altında olduğu garantisini vermiştir198. Ahmed Arabî’ye İskenderiye’de bir miktar askerini hazır halde bekletmesi yönünde emir verilmiştir. Neticede İskenderiye olayları, İngiltere ve Fransa’da Mısır’a müdahake etme fikrini olmuşturmuştur. Osmanlı Devleti ise kendi topraklarında vuku bulan bu karışıklıkları, dış müdahaleye meydan bırakmadan halletmek için harekete geçmiştir. II- OSMANLI DEVLETİ’NİN MISIR’A MÜDAHALE GİRİŞİMLERİ Derviş Paşa olayların sorumlularını bulmak için bölgede incelemelerde bulunmuş, yaptığı incelemelerden sonra da, olaylarda askerin suçu olmadığı kanaatine varmıştır. Bunun yanında, olaylarla ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Bunlar, Ahmed Arabî’nin tertipçi olduğu, İngiliz ve Fransız konsoloslarının olaylarda parmağının bulunduğu, Hıdiv ve Derviş Paşa’nın olaylarda sorumlu olduğu ve dönemin politik çalkantılarının doğal bir neticesi olduğu şeklinde dört ayrı iddia ortaya atılmıştır. Bu iddiaların tamamı İskenderiye’deki hadiselerin belli bir tertip sonucunda gerçekleştiğine işaret etmiştir. İskenderiye’de böyle bir hadisenin vuku bulması ve sonuçları itibariyle Mısır’ın yabancı müdahalesi ve işgaline sürüklenmesi, bu olayların dış tertipli olabileceği ihtimalini güçlendirmiştir. Rıza Nur da, bu ihtimalin daha doğru olduğunu ifade ederek olayların başlamasına sebep olan kişinin İngiliz konsolosunun uşağının kardeşi olmasının buna delil olabileceğini söyler199. Çünkü Mısır’da meydana gelen bu karışıklıkları İngiltere, Mısır’a müdahale için bir sebep ittihaz edip, fiilî işgale giden yolda bu olayları kullanmıştır. İngiltere’nin İskenderiye’de çıkan olayların incelenmesini engellemeye 196 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.69. Dilek Güldeş, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans), İstanbul 1999, s.64. 198 Kızıltoprak, s.71. 199 Nur, s.13, 33. 197 36 yönelik girişimlerini ve Derviş Paşa’nın Mısır’daki tahkikatlarından rahatsız olmasını200 ve Derviş Paşa’nın Mısır’ın iç işlerine müdahale ettiği iddiasıyla, Mısır’dan ayrılmasını talep etmesini, mızrağı çuvala sığdırma gayretleri olarak görmek yanıltıcı olmaz. Zaten İskenderiye olayları sonrasında ortaya çıkarılan panik hali ile yabancıların memleketlerine dönmek için oldukça kalabalık gruplar oluşturmaları, Fransızların bunları ücretsiz olarak nakledeceklerini açıklamaları ve bunun sonucunda da yirmi bine yakın bir insanın Mısır’dan kaçması, meselenin nasıl bir merhaleye taşındığını göstermesi açısından önemlidir. Bu gidişler halk arasında endişeleri arttırmıştır. Endişelerinin en önemli sebebi de yabancıların şehri terk ettikten sonra şehrin bombalanacağı düşüncesiydi. Bu durum Mısırlıların da Suriye taraflarına göç etmelerine sebep olmuştur. Bu yüzden on binin üzerinde Mısırlı’nın Suriye taraflarına göçtüğü ve Bâbıâli’nin, bu göçlerin durdurulması için tedbirler alınması konusunda Mısır yönetimini uyardığı görülmektedir201. Derviş Paşa İskenderiye’de incelemelerde bulunurken şehrin değişik yerlerine giderek olayların halkın üstündeki etkilerini bizzat tetkik etmiştir. Sultan II. Abdülhamid de, 14 Haziran 1882 tarihinde, Derviş Paşa’ya gönderdiği telgrafta, Mısır’daki meselenin askerî müdahale olmaksızın halledilmesi yollarının aranması ve asker gönderme meselesinin kesinlikle gündeme getirilmemesini istemiştir. Halkın içinde olduğu korku ve endişe durumunun ortadan kaldırılması konularını Derviş Paşa’ya tekrar hatırlatarak kendisine verilen görevlerin eksiksiz olarak yerine getirmesi gerektiğini vurgulamıştır. Sultan II. Abdülhamid, Ahmed Arabî’nin İskenderiye’de asayişin sağlanması konusunda niçin başarısız olduğunu sormuş ve asayişin sağlanması için Mısır askerinin yeterli olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de, Osmanlı askerinin gerekli olmadığını telgrafta vurgulamıştır. Derviş Paşa incelemelerine devam ederek Mısır’ın mevcut durumu hakkında izlenimler edinmeye çalışmıştır. Buna göre, Derviş Paşa’da, Mısır’da kalıcı asayişin ancak Osmanlı askeri ile sağlanabileceği fikri oluşmuştur202. Derviş Paşa, bu yapılmazsa Hıdiv’in Mısır’a yabancı askeri davet edebileceğini belirtmiştir 203. Paşa’ya göre olayların yönü değişmeden bu müdahale mutlaka yapılmalıdır. Derviş Paşa, İskenderiye’de edindiği intibalarla Bâbıâli’ye çektiği telgrafta, Sultan II. Abdülhamid’in 200 Y.A.HUS., 170/149. A.MKT.MHM., 487/5. 202 Y.EE., 128/32. 203 Y.A.RES., 22/21. 201 37 Mısır’a asker gönderilmesine izin vermesini istemiştir. Bu istek Sultan II. Abdülhamid’in 14 Haziran 1882 tarihinde gönderdiği telgrafındaki, Mısır’a Osmanlı askerinin sevkini gündeme getirilmemesini sağlamak talimatına aykırı idi. Ancak Derviş Paşa, bu şıkkın, Sultan’ın Mısır’daki hukukunu korumak için şimdilik yegâne yol olduğunu vurgulamıştır. Sadrazam Abdurrahman Nureddin Paşa başkanlığında toplanan Heyet-i Vükela ise Derviş Paşa’nın Mısır konusunda herhangi bir taahhüde girmeksizin meselenin çözülmesi gerektiği kararını almış ve bu karar Derviş Paşa’ya bildirilmiştir. 14 Haziran 1882 tarihinde gönderilen telgrafta belirtilen hususlara, 17 Haziran 1882 tarihinde gönderilen telgrafta tekrar değinilmişti. Derviş Paşa’ya İstanbul’dan gönderilen bir başka telgrafta faaliyetlerinin yanlış algılamalara sebebiyet verecek tarzda olmamasına dikkat etmesi gerektiği hatırlatılmıştır. Derviş Paşa’nın, Hıdiv ile İskenderiye’ye gitmesi ve oralarda incelemeler yapmasının İstanbul’dan asker gönderileceği şeklinde yorumlanabileceğine de dikkat çekilmiştir. Bâbıâli’nin bu hatırlatma ve dikkat çekmelerine rağmen Derviş Paşa İskenderiye’ye, Osmanlı donanmasının gönderilmesinin gerekli olduğunu belirten bir telgraf yollamıştır204. Derviş Paşa bu telgrafta, böyle yapıldığı takdirde halkın biraz teskin olabileceğini ifade etmiştir 205. Çünkü yabancı donanmanın varlığı, halkı endişelendiriyordu 206. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’daki olayların diplomatik yollarla halledilmesi taraftarıydı. Bu yüzden Derviş Paşa’ya, asker talebi konusunu gündeme almadan meseleyi halletmesi talimatını birkaç kez tekrarlamıştı. İlk başlarda Derviş Paşa da meselenin askere gerek kalmaksızın halledilebileceğini düşünüyordu. Derviş Paşa’nın Hıdivle birlikte İskenderiye’de incelemelerde bulunması, fikirlerinin değişmesine neden olmuştur. Derviş Paşa bu incelemelerden sonra Mısır’daki olayların yatıştırılması için asâkir-i Osmaniyye’nin irsalini talep etmişti207. İs-Sanafiri, Derviş Paşa’nın fikir değiştirmesinin sebebini Hıdiv’den elli bin lira rüşvet almasına bağlamıştır. Derviş Paşa, İstanbul’a gönderdiği telgrafta, Ahmed Arabî hakkında “… iyi kötünün farkında olmayarak hod-serâne hareket eden [A]râbi Paşa gibi bir adamın, Cihâdiye Nezareti’nde bulunması Mısır’ı pek büyük bir tehlikeye götürmekte olduğu 204 Y.EE., 84/45. Kızıltoprak, s.80. 206 Marsot, Mısır Tarihi, s.73. 207 Y.EE., 124/43. 205 38 görülmektedir” değerlendirmesini yapmıştır208. Derviş Paşa’nın bu değerlendirmesi, Mısır’da geldikten sonra izlediği politikanın kazanımlarını ortadan kaldıracak nitelikteydi. Çünkü Derviş Paşa, Ahmed Arabî hakkında İngiliz ve Fransızların iddialarına katılmamış, Ahmed Arabî’yi Hıdiv’in emri altına almayı başarmış ve onun Hıdiv’e itaatini sağlamıştı209. Bu faaliyetlerinin sonuçlarını da İskenderiye’deki olayların yatıştığı şeklinde İstanbul’a bildirmişti. Bu yeni durum is-Sanafiri’nin iddialarını bir miktar kuvvetlendirmiş görünmektedir. Çünkü Derviş Paşa’nın Hıdivle ortak hareket etmesi ve asker talebinde bulunması, Ahmed Arabî’nin Mısır’dan çıkarılmasına yönelik bir girişim olarak da değerlendirilebilir. Zira Mısır’da, Berriye, Bahriye, Tophane, Zaptiye ve Jandarma kuvvetleri Ahmed Arabî’nin emri altındaydı210. Bu yüzden Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa, asayişin sağlanması konusunda ona bağımlıydı. Bu durum Ahmed Arabî’yi Hıdiv nezdinde oldukça güçlü bir konumda tutuyordu. Hıdiv’in kendini bu denli zorunluluklar içinde hissetmesi, onun yabancı devletlere yakınlaşmasına sebep olmuştur. Bu da İngilizlerin, Mısır’ı işgal etmek için aradığı meşruiyet zemininin oluşmasına katkı sağlamıştır. Mısır’daki olayları yakından izleyen İstanbul, 19 Haziran 1882 tarihinde Derviş Paşa’ya, çeşitli tedbirleri içeren bir telgraf daha göndermiştir. Bu telgrafta, Ahmed Arabî’nin görevde kalması için ısrar edilmemesi, olaylarda suçlu bulunan askerler için Hıdiv’in oluruyla genel af ilanı, asayiş ve emniyetin sağlandığı beyannameler ile yerli ve yabancı ahaliye duyurulması istenmiştir. Bunun yanında İskenderiye önlerinde bulunan gemilerin çekilmeleri lüzumunun bildirilmesi ve asayişin devamlılığı için Kahire’den İskenderiye’ye bir miktar daha asker gönderilmesi talimatları yer almıştır211. Derviş Paşa’ya verilen bu talimat, İskenderiye’deki karışıklıkların, Osmanlı Devleti nezdinde basit olay şeklinde değerlendirildiğini göstermektedir. Ancak İskenderiye olaylarının o kadar basit algılanmadığını, olaylardan sonra ortaya çıkan gelişmeler göstermiştir. Derviş Paşa 22 Haziran 1882 tarihinde Bâbıâli’ye çektiği bir başka telgrafta, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa ve Ahmed Arabî’ye nişan verilmesini teklif etmiştir212. İstanbul, Derviş Paşa’nın bu teklifini yerinde bularak, birinci rütbeden aynı nişanın verilmesi 208 is-Sanafiri, s.139. Bu durum Derviş Paşa’nın Mısır’daki görevlerinden birini başardığına işaretti. Gréce, s.131. 210 Altunay-Şam, s.98. 211 Altunay-Şam, s.94. 212 Y.EE., 116/17. 209 39 talimatını içeren telgraf Kahire’ye gönderilmiştir213. Derviş Paşa bu nişanları başta Hıdiv ve Ahmed Arabî olmak üzere Mısır’ın ileri gelenlerine vererek dostluklarının temin edilmesini sağlamayı amaçlamıştır. Bunun için birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü dereceden 100’ün üzerinde nişan takdim edilip Mısır idarecilerine verilerek onların gönülleri kazanılmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşım, Osmanlı Devleti’nin Mısır’la bağlarını, gönül bağı mesabesinde tuttuğuna işaret etmesi ve devletin Mısır üzerinde izlediği politika düzenini göstermesi bakımından gerçekçi olmamıştır. Mısır’da daha sonra meydana gelen gelişmeler, bunu açıkça göstermiştir. Bunun temel nedeni, devletin güçlü merkezî yapısının aşınması ve buna bağlı olarak da, otorite sorununun ortaya çıkmasıdır. 1882 Haziranının sonlarına doğru İngiltere ve Fransa İskenderiye’deki karışıklık halinin bertaraf edilmesi için Bâbıâli’ye baskılarını arttırmaya başlamışlardır. Bu baskıların temel amacı, Mısır’a fiilî müdahale için meşruiyet zemini oluşturmaktan başka bir şey değildi. Çünkü Mısır üzerinde planlanmış bir programın olduğu, İngiltere’nin Mısır’daki olayları sürekli gündemde tutacak şekilde uluslararası arenadaki faaliyetlerini yoğunlaştırmasından da anlaşılmaktadır. Mısır’daki karışıklıkların önlenmesi için baskı politikasını benimseyen İngiltere, Mısır’a yalnız başına fiilî bir müdahale için zemin oluşturmayı önemli bir siyasî düstur olarak benimsemiştir. Mısır’daki karışıklıkların ortadan kaldırılmasına yönelik Osmanlı girişimlerini sürekli önleme çabaları, İskenderiye olaylarının aydınlatılması konusundaki Osmanlı girişimlerine karşı takındığı tavır ve öne sürdüğü gerekçeler, Mısır’ın işgal ortamına sürüklenmesini sağlayan İngiliz siyasetinin önemli örnekleridir. İngilizlerin ortaya koyduğu bu politikalar, Osmanlı Devleti’ni, Mısır üzerindeki hükümranlık haklarının gerektirdiği şekilde politik bir tavır almakta başarısızlığa sürüklemiştir. İngiltere ve Fransa yaklaşan işgalin hazırlıklarını sürdürürken Derviş Paşa Mısır’daki çalışmalarına devam ediyordu. Bâbıâli de, Derviş Paşa’ya yeni yeni talimatlar göndererek Mısır’dan durumu kotarmış olarak çıkmak istiyordu. Sultan II. Abdülhamid ise Mısır konusunda sürekli olarak talimatlarını güncel tutuyor, yeni yeni hamleler gerçekleştirmeye çalışıyordu. Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki girişimlerinden birisi, Mısır’da kendi otoritesini bütün boyutlarıyla kabul etmiş bulunan Halim Paşa’nın Hıdivliğe tayin edilmesi için durum yoklaması yapmasıdır. Derviş Paşa’ya, durum 213 Y.EE., 116/17. 40 değerlendirmesi için telgraf gönderilmiştir. Bu telgraf, hem Mısır’daki karışıklığın asker gönderilmeden ortadan kaldırılması hem de Mısır’da otoritenin yeniden sağlanması açısından önemliydi. Bilindiği gibi Sultan II. Abdülhamid, Mısır idaresinde düzenlemelere gitmek için, baştan itibaren fırsat kollamıştı. İsmail Paşa’nın azli sürecinde bu konuda birçok girişimde bulunmuşsa da, bunu gerçekleştirememişti. Ancak Sultan II. Abdülhamid bu konudaki kararlığını sürdürmekteydi. Derviş Paşa’dan durum yoklaması yapmasını istemesi, Sultan II. Abdülhamid’in bu kararlı tutumunun bir sonucuydu. Derviş Paşa da, 16-18 Haziran 1882 tarihlerinde gönderdiği cevabî telgraflarda Halim Paşa’nın Hıdivliği’nin şu an için kimse tarafından tercih edilmeyeceğini, Mehmed Tevfik Paşa’nın yerinde kalmasının akla daha yatkın olduğunu ifade etmiştir214. Çünkü İngilizler de Halim Paşa’nın Hıdiv olmasını istemiyorlardı215. Dolayısıyla onun hıdiv olması oldukça zordu. III- İNGİLİZ MÜDAHALESİNE DOĞRU İngiltere ve Fransa İskenderiye’ye donanma gönderme konusunda ittifakla karar verdiler216. İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye sularına müşterek donanma göndermeleri fiilî bir durum yaratmıştı217. 20 Mayıs 1882 tarihi itibariyle İngiliz ve Fransız gemileri demirli halde duruyordu218. Osmanlı Devleti de, Mısır’da, Derviş Paşa heyeti vasıtasıyla fiilî durumun daha ileri bir seviyeye getirilmemesine çabalıyordu. İngiltere ve Fransa anlaşıp İskenderiye önlerine gemilerini göndermişlerdi 219. Bu devletler, Mısır’a donanma göndermelerindeki amaçlarını, Mısır’daki şartların daha iyi bir duruma getirilmesi şeklinde açıklamışlardır220. Bu devletlerin İskenderiye önlerine donanma göndermeleri aynı zamanda da, bir gövde gösterisiydi221. İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye önlerine donanma irsal etmeleri ilk başlardan itibaren Osmanlı Devleti tarafından tepkiyle karşılanmış, donanmanın bölgeden çekilmesi için önemli 214 is-Sanafiri, s.138. HR.SFR.3., 288/5. 216 Y.EE., 116/17. 217 Süleyman Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy of Ottoman Egypt: The Carier of Bogos Nubar Pasha (1824-1899)”, History Studies, V: 2, I: 2, Samsun 2010, s.236. 218 Hennebert, s.50; Chamberlain, s.17; James Grant, Cassell’s History Of The War in The Soudan, V: I, Cassell & Company, London (Yayın Yılı Yok), s.25-26. 219 İ.MTZ.(05), 22/1003, 1. 220 C. A. Vince, John Bright, Crown Buildings, Chicago & New York 1897, s.176. 221 Marsot, Mısır Tarihi, s.73. 215 41 diplomatik çabalar gösterilmiştir222. Bu devletler, Osmanlı Devleti’nin bu çabalarını, Mısır’da karışıklıklar dolayısıyla yabancıların güvenliklerini korumak ve isyancılara gözdağı vermekten başka bir amaç taşımadıklarını söyleyerek yanıtsız bırakmışlar ve Osmanlı Devleti’nin müdahil devletler arasında yer almasını istemişlerdi. Ancak bu durum Osmanlı Devleti tarafından reddedilmiştir223. Daha sonra İngiliz ve Fransız donanmalarına Rusya, Almanya, İtalya, Yunanistan, Amerika ve İspanya gemilerinin eklenmesi ile İskenderiye sularında kalabalık artmıştır. Mayıs ayının sonlarına doğru İngiliz donanmasının kaptanı Amiral Beauchamp Seymour, Ahmed Arabî taraftarlarının İskenderiye limanında tahkimat yaptıkları ve İngiliz donanmasının güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle şikâyet etmiştir224. Gerekli tedbirlerin alınması için de İstanbul’dan donanma gönderilmesini Mısır’daki yetkililere bildirmiştir. İskenderiye önlerinde yabancı donanmalarının varlığı halkı huzursuz etmişti. Bu durum yabancıların, katledilecekleri endişesiyle, silahlanmasına sebep olmuştur225. Halkta meydana gelen bu psikolojik durum, Mısır’da çıkarılacak karışıklıkların ve yabancı müdahalesinin sosyal alt yapısını oluşturmuştur226. Çünkü İngilizlerin İskenderiye önlerine donanma irsal etmelerinin sebeplerinden biri Mısır’da yaşayan yabancı uyrukluların güvenliğinin sağlanması iddiasıydı 227. İngiltere bu iddilarını da Ahmed Arabî’nin bu olay dolayısıyla Hıdiv’in sarayını kuşattığı ve Hıdiv’e Mısır’daki yabancıların kovulması için baskıda bulunduğu şayialarına dayandırıyordu 228. İngiltere Osmanlı Devleti’ne, Mısır’daki asayişsizlikleri gidermesi yönünde sürekli baskı baskı ve Osmanlı Devleti’nden Mısır’a asker göndermesini istemiştir. Sultan II. Abdülhamid, çeşitli nedenlerle Mısır’a Osmanlı askeri göndermekten kaçınmış meseleyi diplomasi yolu ile halletmek istediğini bildirmiştir229. İngiltere ise Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker göndermekten kaçındığı propagandasını yürüterek, Avrupa’da kendi lehine kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. İngiltere’nin böyle bir yaklaşım benimsemesi, Mısır’a müdahale ve burayı işgal için meşruiyet zemini oluşturmaktan başka bir şey değildi. 222 Y.PRK.MK., 1/63. İ.MTZ.(05)., 22/1003, 1. 224 Zekeriya Kurşun, Mehmed, Said Paşa’nın Siyasi Hayatı, Fikirleri ve Şahsiyeti, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1991, s.41-42. 225 Marsot, Mısır Tarihi, s.73-74. 226 Milad, s.104-111. 227 Featherstone, s.9-10. 228 İ.MTZ.(05)., 22/1020. 229 İ.MTZ.(05)., 22/1003, 2. 223 42 Mısır’daki karışıklıkların abartılı bir şekilde Avrupa’ya servis edilmesi, İngilizlerin etkili bir propaganda aracı olmuştur. İngilizlerin Mısır üzerindeki diplomatik girişimlerinin hemen hepsinde başarılı olmasında bu propagandaların etkileri büyüktü. Bu propagandalarda olmuş asayiş, güvenlik, karışıklık ve katliam gibi kelimeleri silah olarak kullanarak oldukça başarılı olmuş ve Avrupa kamuoyunu bu kelimeler etrafında yanına çekmeyi başarmıştır. Diğer devletlerin İngiliz diplomasisinin karşısında duramamaları, bu süreç boyunca sürekli gözlenmiştir. İngiliz donanmasının amirali her geçen gün baskı ve tehditlerini arttırmaktaydı. Bu baskı ve tehditler, Mısır’da yabancılara karşı oluşan tepki hareketinin hırçınlaşmasına sebep olmuştur. Bu durum, gün geçtikçe Ahmed Arabî’nin etrafında toplananların sayısını artırmıştır. Tabiî ki, bu da İngiltere ve Fransa’nın işine gelmiştir. Ahmed Arabî’nin İngiliz ve Fransız donanmalarının varlığından rahatsız olması ve İskenderiye’yi tahkim etmesi, İngilizler için rahatsızlık kaynağı oluşturmuştur. Bu rahatsızlık, daha sonra İskenderiye’nin bombalanmasına göstermelik bir sebep olmuştur. Fransa ise İngiltere’nin, Ahmed Arabî’nin faaliyetlerini bahane ederek Mısır’a saldırması ihtimalinden rahatsızlık duymaya başlamıştır230. Bu durum, İngiltere ile Fransa’nın fiilî bir müdahale konusunda farklı düşündüğünü göstermekteydi. Çünkü Fransa, Mısır’a karşı fiilî bir müdahale taraftarı değildi. Müdahale etmeyi düşünen devletin İngiltere olması Fransa’yı daha temkinli davranmaya itiyordu. Bu yüzden, Fransızlar, İngilizler İskenderiye’yi bombalayacakları bir sırada gemilerini çekmiştir231. Bu arada da Ahmed Arabî, İngilizlere karşı harekete geçmek için hazırlıklarını devam ettiriyor, elindeki imkânlar çerçevesinde İskenderiye limanının yakınlarına yığınaklar yapıyordu232. Ahmed Arabî’nin bu faaliyetleri gözle görünür bir hal aldığında İngiltere hükümeti, Hıdiv’e nota vererek daha sert bir şekilde Mısır hükümetini uyarmıştır233. Fakat bu uyarı, Mısır tarafında resmî bir karşılık bulmamıştır234. Bu yüzden Londra, İskenderiye önlerinde bulunan donanmanın Amirali Beauchamp Seymour’u İskenderiye’yi topa tutmakla yetkili kılmıştır. Aynı yetki Fransız donanması 230 Karaca, s.444-445. Y.EE., 11/17. 232 İ.MTZ.(05)., 22/1020. 233 İ.MTZ.(05)., 22/990. 234 Alâeddin Yalçınkaya, Sultan II. Abdülhamid Han’ın Notları, Sebil Yayınları, İstanbul 1996, s.148-149. 231 43 amiraline verilmemiştir235. Amiral Seymour, İskenderiye’ye girdikten sonra İngiliz Hükümeti, Mısır’ı feth ve istila etmek niyetlerinin olmadığını açıklayarak gerilimin dozunu düşürmeye çalışmıştır. Ancak İngilizlerin esas emelinin bu olduğunu, sürecin devamı göstermiştir. İskenderiye’de meydana gelen olaylar, İngiltere’nin Mısır’a fiilî müdahalede bulunması konusunda sebep teşkil etmiştir. İngilizler, İskenderiye’de meydana gelen olayları, sebep olduğu ölümleri, karışıklıkları ve Mısır ileri gelenlerinin buradaki yaklaşımını onur meselesi olarak değerlendirmiştir. İngiltere hem Mısır üzerindeki malî kontrolün devamını ve hem de İskenderiye’de oturan Avrupalıların güvenliklerinin sağlanmasının gerekli olduğunu açıklamıştır. Tabii ki bu açıklama, İngiltere’nin Mısır’a atacağı adımın zeminini hazırlamaya ve Fransa’yı ikna etmeye yönelik bir manevraydı236. Bu arada, İngiltere hükümeti bir yandan İskenderiye donanmasının amirali Beauchamp Seymour’a İskenderiye’nin bombalanması yetkisini verirken diğer yandan da donanmaya mühimmat ve silah takviyesi yapmaya başlamıştır. 2 Temmuz 1882 tarihinde, beş zırhlı firkateynden oluşan Manş Donanması’nın İskenderiye’ye gönderilmesi bu takviye ile alakalıydı237. İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki sorunları çözmek için heyet gönderdiği bir sırada, İskenderiye üzerine donanma göndermesi önemli bir ayrıntıydı. Çünkü Mısır’daki karışıklıkların çözülmesi için Mısır’a asker göndermesi konusunda Osmanlı Devleti’ne baskı yapması daha önce de Ali Nizamî Paşa Heyeti’nin Mısır’da karışıklıkları önlemeye yönelik çalışmalarını sürdürürken, heyetin Mısır’ın içişlerine karıştığı gerekçesiyle derhal geri çağrılmasını istemesi, onların Mısır’da karışıklıkların önlenmesi diye bir derdinin olmadığını göstermektedir. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu baskısı nedeniyle Mısır’daki heyeti geri çağırmak zorunda kalmıştır 238. İngiltere’nin bu tarz bir politika yürütmesinde, bütün devletlerle işbirliğine girildiği düşüncesini yerleştirerek bu meseleyi kendi amacına uygun bir şekilde sonlandırmak düşüncesi önemli rol oynamıştır. İngiltere, Süveyş Kanalı konusunda ortaya çıkan diplomatik krizi kendi istediği hâlde bırakarak, önce Süveyş Kanalı’nın bütün kontrolünü ele almış, daha 235 Çağalı-Güven, Gül, Belgelerle Kamil ve Said Paşaların Anıları, Arba Yaynı, İstanbul 1991, s.20-21. 236 Y.EE.d., 1089. 237 Kızıltoprak, s.89. 238 Karaca, s.439. 44 sonra, aşağıda da göreceğimiz gibi, kanalın bütün stratejisini kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için uygun bir zemin oluşturmuştur. Mısır Meselesi’nde, bu ana kadar geçen süreçte, İngiltere’nin, aynı politik manevralarla Mısır’daki durumu kendi istediği hale getirmek için nasıl ince bir siyaset güttüğünü görmekteyiz. İskenderiye önlerine Fransa ile birlikte donanma göndermesi, bu kabil siyaset düsturlarının bir gereği olmuştur. İskenderiye olaylarından birkaç gün sonra, 20 Haziran 1882 tarihinde, İngiliz kabinesi bir toplantı yaparak Mısır’ın işgalini tartışmıştı. Bu toplantıdan sonra da, Hindistan sömürgesinin genel sekreteri Lord Hartington, yönetimindeki askerî birliklere Süveyş’in işgali için hazır olmaları emrini vermiştir. Yine Başbakan Gladstone, 21 Haziran 1882 tarihinde, Süveyş’e askerî bir sefer düzenlenmesi konusundaki isteğini dile getirmiş ve aynı gün çıkarma kuvvetlerine sahip bir donanmanın kanala hareketi için emir vermiştir. Bunun yanında İngilizler, İstanbul’daki elçiler konferansında da, diğer devletleri, Süveyş’in, “barış ve istikrara” kavuşturulması gereken sorunlu bölgenin bir parçası olduğuna inandırmıştı239. Gladstone’na bu konudaki ilk destek, Hariciye Nazırı Lord Granville ve Hartington’dan gelmiştir240. İngiltere’nin Mısır’a askerî müdahalede bulunmasına karşı çıkan Bright’ı ikna etmek için mektup yazan Gladstone, İskenderiye’nin bombalanması gerektiğine dair düşüncesini net bir şekilde anlatmaya çalışmıştır. Çünkü John Bright, İskenderiye’nin bombalanması konusunda Gladstone’dan farklı düşünüyordu. Bu yüzden Gladstone’u askerî bir müdahale fikrinden vazgeçirmeye çalışıyordu241. Bright, Gladstone’u vazgeçirmek için çok çabalamıştı242. Ancak Bright, bu konuda Gladstone’u ikna edememiş ve 17 Temmuz 1882 tarihinde istifa etmiştir243. Gladstone’un bu fikir ve inançta olması, Mısır’ın işgalinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyordu. İngiltere’nin 239 Karaca, s.466-467. Kızıltoprak, s.89. 241 Bertram Pickard, John Bright, British Periodicals Ltd, London 1920, s.51; Barry O’Brien, John Bright A Monograph, Smith, Elder&Co, London 1910, s.219. 242 H. J. Leech, Public Letters The Right Hon John Bright, Crown Buildings, London 1885, s.271272. 243 George Magaulay Trevelyan, The Life Of John Bright, Houghton Mifflin Company, Boston And New York, s.1913, s.426, 451. 240 45 Mısır’a saldıracağı ihtimali iyice ortaya çıkınca, Ahmed Arabî de, Gladstone’a müracaat ederek saldırının durdurulmasını sağlamaya çalışmıştır244. İngiltere’nin, İstanbul Konferansı’nda, Mısır üzerindeki politikalarını gerçekleştirmek için uluslararası meşruiyet zemini oluşturması zor olmamıştır. Konferansa katılan devletlerin İngiltere’nin politikaları yönünde tavır göstermelerini sağlamayı başarmıştır. İstanbul’da elçiler, 6 Temmuz 1882 tarihinde, konferansın yedinci toplantısında, İngilizlerin isteğini uygun olarak, Bâbıâli’ye sunulmak üzere bir karar almışlardı245. İngilizler, konferansta ortaya koydukları diplomasi ile Mısır’a, askerî müdahalede bulunarak buradaki durumu kendi çıkarlarını gözetecek tarzda tanzim etmek istediklerini göstermiştir. Çünkü İstanbul’daki konferansta Osmanlı Devleti’nden, Mısır’a asker göndermesi istenirken Mısır’da İngiliz amiralinin Mısır hükümetine karşı açık bir tehditte bulunması, başka türlü açıklanacak bir durum değildi. Amiral Seymour bu emri, İstanbul’daki elçinin aldığı yerden, Londra’dan almıştır 246. Bu sıralarda İskenderiye’de bulunan büyük devletlerin konsolosları arabuluculuk yaparak hükümetlerini, İngiltere’nin bir ültimatom vermesini engellemek için Londra’yı ikna etmeye davet ettiler. Ancak konsolosların bu girişimleri de İngiltere’yi engellemeye yetmemiştir247. A- İskenderiye’nin Bombalanması Amiral Seymour, Mısır’a askerî bir müdahale için 9 Temmuz’da harp vaziyeti aldı. Mısır hükümetine de, 10 Temmuz 1882 tarihinde, ikinci bir ültimatom daha vererek, tabyaların kendisine teslim edilmesini, bu yapılmadığı takdirde, şehrin topa tutulacağını bildirdi248. Amiral Seymour’un verdiği bu uyarı, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa ve Derviş Paşa başkanlığında toplanan Heyet-i Nüzzâr’da değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucunda, Amiral Seymour’un, tabyaların İngilizlere teslim edilmesi yolundaki isteğinin kabul edilmesi, işgali kabul etmek anlamına geldiği için reddedildi. Saldırı olursa da karşı koyulması kararı alındı. Konu Bâbıâli’ye bildirilerek, saldırıya engel olunması istendi. Mısır hükümeti, Amiral Seymour’un her dediğini yapsa da, 244 Karaca, s.451, 453. Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.73. 246 Karaca, 453. 247 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.74. 248 Y.A.RES., 16/12. 245 46 İngilizlerin ülkeyi işgal edeceğini anlamıştı249. İngiltere’nin Mısır’a askerî müdahalede bulunmak için bulduğu bahanelerden birisi de, Ahmed Arabî’nin Amerika yapımı bir torpidoya sahip olduğu ve İngiliz donanmasına bu şekilde saldıracağıydı 250. Lord Granville de bombardıman öncesinde, İskenderiye’nin bombalanmasının en önemli sebebi olarak görebileceğimiz Süveyş Kanalı’nın korunması ya da kontrol altına alınmasına lüzum görmemişti251. Ancak İskenderiye’nin bombalanmasından çok önce Gladstone, Ahmed Arabî’ye, İskenderiye’nin bombalanmayacağına dair söz vermese de,252 İngiltere, Mısır’ı işgal etmek konusunda kesin kararı çok öncelerden vermişti. Yine bu işgalin planlı olduğu ve Süveyş Kanalı’nın güvenliği ile ilişkilendirildiği görülmektedir253. İş, sırası geldiğinde işgal için bahaneler üretmeye kalıyordu. Bu konuda da sorun yaşamayan İngilizler tatmin edici bir mazeret bulmakta gecikmemişlerdir . İngilizler bunu da kolay bir şekilde yapmışlardı. Hatta 254 Gladstone’un, İskenderiye’nin bombalanmasından 4 ay önce Blunt’a söyledikleri ile İskenderiye’deki bombardımanın alt yapısının oluşturulduğunu ve Ahmed Arabî’nin bu iş için İngilizlerin güvenini kazandığını göstermekteydi 255. Bu arada Fransa, İskenderiye’nin bombalanacağını anladığından, İskenderiye limanındaki gemilerini Port Said Limanı’na çekmiştir256. Böylelikle Fransızlar Mısırlı kanı dökmek ve İskenderiye’nin bombalanması gibi korkunç bir olaya sebebiyet vermekten ziyade, Mısır’ın işgaline karşı barışçıl mücadeleye hazırlanmanın daha iyi olacağını düşünüyorlardı257. Bu, İngiltere ile ortak hareket edilmeyeceğini gösteren önemli bir gösteriydi258. Ancak Fransızların bu müsamahalı tavrı İngilizleri daha da 249 Y.EE., 84/15. Karaca, s.467. 251 John s.Galbraith, and Afaf Lutfi al-Sayyid-Marsot, The British Occupation of Egypt: Another View”, International Journal of Middle East Studies, V: 9, I: 4, Cambridge 1978, s.472. 252 Samuel Chew, “Wilfrid Slaven Bulunt: An Intimate View” The North American Review, V: 217, Issue: 810, Iowa 1923, s.666. 253 Carman, s.51. 254 Galbraith-Marsot, s.473. 255 Chew, s.666. 256 C. L. Seymour, “The Bombardment of Alexandria: A Note”, The English Historical Review, V: 87, I: 345, 1972, s.791; Featherstone, s.10. 257 Juliette Adam, “France and England in Egypt”, The North American Review, V: 159, I: 452, 1894, s.34. 258 T. B. Miller, “The Egyptian Question and British Foreign Policy 1892-1894”, The Journal of Modern History, V: 32, I: 1, Chicago 1960, s.1. 250 47 cesaretlendirmiştir259. İngiliz Konsolosu Malet, Mısır ile ilişkilerin kesildiğini tebliğ ederek kendi vatandaşlarını harp gemilerine nakletmeye başladı 260. İngiliz Kabinesi, İskenderiye’yi işgal etmek için hazırlıklara Temmuzun başından itibaren başlamıştı. İskenderiye’nin işgalinden önce başka bir dikkate değer gelişme ise, İstanbul Konferansı toplandığında yaşanmıştı. Dışişleri Bakanı Lord Granville, 3 Temmuz’da, General Garnet Wolseley’i Mısır’ı işgal edecek kuvvetlerin komutanlığına atamış ve Seymour’a da, İskenderiye’yi işgal etmesi için hazırlık yapmasını emretmişti 261. “İngilizlerin bu hareketi istila-i memleket” için bir hazırlıktı262. Mısır’da, Amiral Seymour’un bu ültimatomu neticesinde ortaya çıkan yeni durumun şaşkınlığı yaşanırken, İstanbul’da, Lord Dufferin, 10 Temmuz 1882 tarihinde, Mısır’a verilen ültimatomu Bâbıâli’ye tebliğ etmiştir263. Bu ültimatom üzerine Sultan II. Abdülhamid, Küçük Said Paşa’yı Sadrazamlığa yeniden tayin etmiştir264. Hâriciye Nâzırı’nı da Lord Dufferin’e göndererek bombardımanı geciktirmeye çalışmıştır. Bu konuda Lord Dufferin ikna edilmiş ve Amirale saldırıyı durdurması talimatını içeren bir telgraf göndermesi sağlanmıştır265. Bu arada, İstanbul’da elçiler konferansında, 6 Temmuz 1882 tarihinde yapılan 7. Oturumda, Osmanlı askerinin Mısır’da belirli müddet kalması ve işgal masraflarının Mısır bütçesinden karşılanması doğrultusunda karar alınmıştı. Bu karar metninin ayrıntıları üzerinde çalışılırken, konferansın toplanmasını anlamsız hale getiren bir olay yaşandı. Bu, aynı zamanda İstanbul’daki elçiler 259 Mahmud Muhtar, Naziye Bir Nazar, (Çeviren: Erol Kılıç), Ötügen Yayınları, İstanbul 1999, s.70. 260 Chamberlain, s.19. Karaca, s.467. 262 İ.MTZ.(05)., 22/1003, 1. 263 Lord Dufferin’in Said Paşa’ya takdim ettiği notanın içeriği, İskenderiye’nin işgaline sebep bulmak açısından bakıldığından oldukça dikkat çekici görünmektedir: “Tabiye inşâsından ve hergün toplar vaazından dolayı donanma İskenderiye’de duramaz oldu. İngiliz amiralinin buna mukabil tedârikâtını Temmuz’un 8’i cumartesi akşamı ya’ni son mülâkâtımızdan 48 saat evvel tarafımıza ihbâr etmiştim. İş sûret-i merziyede tefsîye olunmak için nasıl olursa olsun bir te’mînat verdiğiniz halde bu mühlet i’tâsı hakkında derpiş ettiğiniz esbâb-ı müsâadekârâne bir sûrette ta’lık olunur diye size söylemiştim. Fakat buna muktedir olmadığınızı bildirdiniz. Binâ’enaleyh amiral de hükûmet-i mahalliyenin bu tedârikât-ı hasmanesini kendisine zararı dokunmayacak bir hale vaz’ etmek mecbûr oldu.” Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.74. 264 Küçük Said Paşa’nın, Sultan Abdülhamid’in 1880’li yıllardaki dış politika ilkelerini belirlemede etkileri göz önüne alırsak; onun dört beş kez sadrazamlığa tayin edilmesi anlaşılır bir durum olarak değerlendirilebilir. Zeki Çevik, “II. Abdülhamid Dönemi Bir Bürokrat Portresi: Sadrazam (Küçük) Mehmed Said Paşa ve Reformları”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, V: 4., I: 8, Samsun 2009, s.841; Kurşun, s.42. 265 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.74. 261 48 konferansının da gidişatını alt üst etmiştir. Çünkü İngilizler 11 Temmuz’da İskenderiye’yi bombalamaya başlamıştır266. Bombardıman 6,5 saat sürmüş, Ahmed Arabî’nin karşılıkları ise bir işe yaramamıştır. Ahmed Arabî, beklenenin aksine bu hadise karşısında hiçbir başarı gösterememiştir267. 11 Temmuz 1882 gecesinde, Hıdiv ile Derviş Paşa huzurunda Nâzırlar Heyeti toplanarak ertesi gün, yani 12 Temmuz 1882 tarihinde, İngiliz donanmasının tekrar saldırıya geçmesi durumunda, teslim bayrağı çekilmesi kararı vermiştir268. İngilizler, 12 Temmuzda da bombardımana devam ettiği için, Heyet-i Nüzzâr toplantısında alınan karar doğrultusunda beyaz bayrak çekilmiştir. Bu yeni karar, İngiliz işgali öncesinde Mısır Hıdivi Mehmed Tevfik Paşa’nın İngilizlere teslim olunmayacağı kararının tam tersi bir tavır olmuştur. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’nın bu teslimiyet kararını kabul etmeyen Ahmed Arabî, İngilizlere karşı cihat ilan ederek şehir dışında, Kefrü’d-Devvar bölgesine çekilmiştir269. Ancak Ahmed Arabî’nin İskenderiye’den uzaklaşması, İskenderiye’deki tahkimatın yetersizliği dolayısıyla karşılık verilememesi nedeniyle alınmış bir karardı. Ahmed Arabî, İngilizleri, daha içerilere çekerek imha etme planı da yapmıştır270. Mısır tarafından teslim bayrağı çekildikten sonra İngilizler bombardımanı kesmiştir. Bu bombardıman sırasında şehirde asayişin tam anlamıyla kaybolduğu, karışıklıkların bütün İskenderiye’yi sardığı bir süreç yaşanmıştır. Çünkü Amiral Seymour, sadece istihkâmları bombardıman edeceğini bildirmişken, bu sözünde durmayarak, sivil vatandaşların yaşadığı ve özellikle Müslümanların yoğun olduğu mahalleleri bombalamıştır271. Bu durum şehirdeki paniğin artmasına sebep olmuştur. Bu bombardıman şehri yerle bir etmiştir. Bombardıman İskenderiye’de o kadar ağır hasara sebebiyet vermişti ki, bir İngiliz gazeteci; “Doğunun en göz kamaştırıcı ticaret merkezlerinden olan, güzel evler ve dükkânlarla süslü İskenderiye, artık tam bir harabeye dönmüş durumda. Şehrin eski canlılık ve güzelliğine 266 Schölch, “The Egyptian Bedouins”, s.50; Gabriel R. Warburg, Egypt And The Sudan, Great Britain, 1985, s.27; Harold Tollefson, Policing İslam The British Occupation of Egypt and AngloEgyptian Struggle Over Control of The Policy 1882-1914, Greenwood Press, London 1999, s.2-3; H. Bayur, s.32. 267 Karaca, s.454. 268 is-Sanafiri, s.141. 269 Karaca, s.456. 270 Aksun, Ziya Nur, II. Abdülhamid, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2010, s.213. 271 Çabuk, s.110. 49 tekrar kavuşması artık mümkün değil” ifadeleriyle bombardımanın yıkıcı etkisini dile getirmiştir272. Mısır tarafından teslim bayrağı çekildikten ve bombardıman işi bittikten sonra, İngilizler şehirdeki yangınları söndürmek ve bozulan asayişi iade etmek bahanesiyle 15 Temmuz’da şehre asker çıkarmıştır273. Bu, İskenderiye’nin işgali anlamına geliyordu. İngiliz basını, İskenderiye’nin bombalanmasını İngiltere’nin yaptığı bir müdafaa şeklinde işleyerek bu harekâttaki maksadının, Lord Granville’in, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun muhafazasından ibaret olduğunu ifadesini kullanarak duyurmaya çalışmıştır. Mısır’daki İngiliz ordularının genel komutanı General Wolseley de aynı yönde açıklamalarda bulunmuştur. Derviş Paşa, İskenderiye’de meydana gelen olaylarla ilgili olarak Ahmed Arabî’yi suçlayarak şehirdeki yangınlardan onu sorumlu tutmuştur. Ancak şehirdeki yangınların büyük bir kısmı Amiral Seymour’un sebep olduğu top atışlarından meydana gelmiştir. Sir Edward Mallet ise Hıdiv ve Ahmed Arabî’nin İskenderiye hadisesini tahrik ettikleri iddiasının temelsiz olduğunu düşünüyordu. Ahmed Arabî hareketi, Mısır’da meydana gelen siyasî sürecin bir sonucuydu274. Lord Cromer (Sir Evelyn Baring, Earl of Lord Cromer) de Mallet’in meseleye tarafsız bir gözlemci olarak baktığını ve bu değerlendirmenin doğru olduğunu ifade etmektedir275. Ancak şehrin bombalanmasına karar verenler Başbakan Gladstone ve Dışişleri Bakanı Granville idi. Yani İskenderiye, İngiliz politikacılarının elbirliği ile harap edilmiştir. İskenderiye’nin işgali günü, Daily News gazetesinin 15 Temmuz 1882 tarihli nüshasında, Bâbıâli konferansa iştirak etmeyi ve Mısır’a asker göndermeyi reddederse konferansta, Mısır’a asker irsalinin İngiltere ve Fransa’ya teklif edileceği şeklinde bir haber yayınlanmıştı276. Ancak söz konusu haberin yayınlandığı günden dört gün önce, İngilizler İskenderiye’yi bombardımana tutmuştu. Osmanlı Devleti’nden Mısır’a asker 272 Karaca, s.454. Y.EE., 88/40-3a. 274 Bu hareket, Arap dünyasında da önemli etkileri olacak hareketin başlamasına sebep olacaktır: “1882-1885’de ortaya çıkan iki gelişme Arap ihtilalci hareketlerini etkilemiştir. Bunlardan biri Mısır’ daki [A]rabi Paşa isyanı, diğeri de Sudan’daki Mehdî hareketiydi.” Selçuk Günay “II. Abdülhamid Döneminde Suriye ve Lübnan'da Arap Ayrılıkçı Hareketlerinin Başlaması ve devletin Tedbirleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 17, S: 28, Ankara 1996, s.97. 275 Altunay-Şam, s.88. 276 Y.A.RES., 22/21. 273 50 gönderilmesi talebinin anlamsızlığı da Amiral Seymour’un 15 Temmuz 1882 tarihinde İskenderiye’yi fiilen işgal etmesi ile gün yüzüne çıkmıştır. Çok önceden verilen kararların ve yapılan planların uygulandığı gün geçtikçe biraz daha iyi anlaşılıyordu 277. B- İstanbul Konferansı’nın Mukadderatı Devletler, İstanbul Konferansı’nın başlarında, hiçbir devletin tek başına herhangi bir sebeple Mısır’da menfaat elde etmek ya da arazi kazanmak gibi bir faaliyete girişmemesi, devletlerden herhangi birinin Mısır’a tek başına müdahale etmemesi gibi kararlar almışlardı. Ancak İngiliz elçisi Lord Dufferin, konferansta alınan bu karara “kat’i zorunluluk görülmedikçe” kaydını koydurma ustalığını göstermişti278. Bu kayıt, konferansta alınan kararın geçerliğini keyfî hâle getirerek, İngiltere tarafından Mısır’ın işgal edilmesine bir izin olarak kullanılmıştır. İngiltere bu keyfiliği kullanarak iki hafta sonra İskenderiye’yi işgal etmiştir279. Bu yüzden İngiltere, Mısır’da gerçekleştireceği herhangi bir faaliyet için diplomatik zemin oluşturma gayretlerine girmiştir. Bu, İstanbul Konferansı’nda açık bir şekilde görülmüştür. İngiltere, İstanbul Konferansı’nın 23 Haziran’dan bu yana toplanmasına rağmen somut bir karar alınamamasından yakınıyordu. Bu yüzden bir an önce Mısır’a asker sevkini içeren bir nota hazırlamıştı280. 10 Temmuz 1882 tarihinde, Lord Dufferin tarafından Bâbıâli’ye tebliğ edilen notada, işgal için bir müddet tayini ve seferin masraflarının Mısır hazinesinden karşılanması şartıyla Mısır’a Osmanlı askerinin sevki kararı yer alıyordu281. İskenderiye’nin İngilizler tarafından bombalanması, İstanbul Konferansı’nın seyrini değiştirmiş olmasının yanında, İngiltere’nin İstanbul Konferansı’nda alınan kararlara rağmen, Mısır’ı işgal etmesi, Mısır Meselesi’nde baştan beri samimi davranmadığını göstermiştir282. Bu şekilde bir müdahale ile İngiltere hem Mısır’daki durumun diplomasi yoluyla tesviyesinin önüne geçmiş, hem de diğer devletlerin politikalarında belirsizliğe yol açmıştır. Çünkü İngiltere’nin, Mısır’daki sorunun Osmanlı askeri ile çözülmesi gerektiği üzerinden diplomasi yürütmesi 277 Shih-Tsung, s.148-150. Balcı, II. Abdülhamid, s.128; Şen, s.139. 279 is-Sanafiri, s.143. 280 Y.PRK.EŞA., 4/32. 281 Altunay-Şam, s.104. 282 Kızıltoprak, s.110, 129. 278 51 İskenderiye üzerine yaptığı fiilî müdahale, arkasından gerçekleştirdiği işgal hareketi, konferansın İngiltere tarafından ne kadar anlamsız bir toplantı olduğunun ikrarı anlamına geliyordu. İngiltere işgal sonrası uyguladığı diplomasi ile başta Fransa olmak üzere büyük devletleri yeni politikalar tayinine zorlamıştır. Bu devletler, Mısır Meselesi’ne dair yeni politikalar tanzim ederken, Osmanlı Devleti’ni de Mısır konusunda daha fazla sıkıştırmışlardır. Çünkü İngiltere, işgalin gerekçelerini açıklarken bu gerekçelerden birisini, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki olaylara müdahaleden kaçınması olarak açıklamıştır. Bu politik gerekçe İngiltere’nin elini güçlendirirken diğer devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı diplomasisini de etkilemiştir. Diğer devletlerin bu baskısı Osmanlı Devleti tarafından, İngilizlerle işbirliği yapılıyor şeklinde değerlendirilerek Mısır’a asker göndermek konusuna olumsuz yanıt verilmiştir. İngiltere, İskenderiye’ye asker çıkardıktan sonra, aradan geçen bir aylık süre zarfında, kendilerine karşı Avrupa devletleri arasında görüş ayrılığı çıkacağını düşünüyordu ve ikili diplomatik girişimlerle bunun için zemin oluşturmuştu. Ancak İngiltere’nin bu beklentisi ilk başlarda gerçekleşmedi. Avrupa devletleri Mısır’daki durum hakkında aynı düşünceleri paylaşıyordu. Konferansın 16 Ağustos 1882 tarihinde yapılan oturumunda, İngiltere ile yapılacak askerî sözleşmenin konferansta gündeme getirilmesi için işbirliğine gidilmesi kararı alınmıştı. Bunun için Almanya, Avusturya ve İtalya’dan bu kararın gündeme alınması konusunda yardım talep edilmişti. Ancak konferansta bu konu gündeme geldiğinde, İngiliz elçisinden, toplantının terk edileceği ve konferansın dağılacağı tehdidi geldi. Bu yüzden Osmanlı Devleti askerî sözleşmenin konferansta görüşülmesi talebinden vazgeçmek zorunda kaldı283. İngiltere’nin konferanstaki bu tavrı ve işgal sonrasındaki çıkışları konferansın gidişatını olumsuz etkilemiştir. Bu da İngilizlerin konferansta bir karar alınmasını istemediğini gösteren deliller sunmuştur. Konferansta alınacak kararların uluslararası bağlayıcılığı olduğu için meseleyi ikili ilişkilerle çözmek istemiştir. Böyle bir durumun gerçekleşmesi İngiltere’ye, hem diplomasi alanında daha bağımsız kararlar alabilme imkânı sağlayacak hem de Mısır Meselesi’ni istediği şekilde halletme ya da halletmeme seçeneklerini sunacaktır. Zaten 1882 Ağustosunun başından itibaren konferansta iplerin İngiltere’nin eline geçmesiyle, İngiltere isteklerini, bazı tavizlerde bulunulduğu izlenimi veriyor görünerek, gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu da İstanbul Konferansı’nın, amacından öte 283 Balcı, II. Abdülhamid, s.130. 52 bir anlam kazanmasına sebep olmuştur. İngiltere, konferansın bir karara varmasını engelledikten sonra, Mısır’da kendi başına politika uygulamaya başlamış284, uluslararası çözüm arayışlarını engelleyerek konferansın başarısız olmasına sebep olmuştur. Yine İngiltere Ahmed Arabî’nin âsi ilan edilmesi konusunu konferansta gündeme getirmişti. Osmanlı Devleti de Ahmed Arabî’nin âsi ilan edilmesi konusunda bir karar vermekten kaçınmıştı. Bu da, İngiltere’nin Mısır’daki işgali için başka bir meşruiyet zemini oluşturuyordu. Sonuç olarak İskenderiye’nin işgali, konferansın beyhude yere toplandığını gösteren en önemli işaretti285. C- İngilizlerin Mısır’a Müdahale Girişimleri Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’nin Mısır’da uluslararası çözüm arayışlarını tıkadığının farkındaydı ve özellikle, İstanbul Konferansı’ndan bir sonuç çıkmayacağını düşünüyordu. Bu yüzden Mısır’da ortaya çıkan karışıkların ortadan kaldırılması ve İskenderiye’deki İngiliz askerinin tahliye edilmesi için büyük oranda Osmanlı Devleti’nin eliyle bir girişim başlatmıştır. Mısır’a bir fevkalade komiser ve bir de kumandan tayini, Mısır’daki sorunların devletin lehinde halledilmesini sağlayacaktı. Bunun için Bâbıâli, 23 Ramazan 1299/7 Ağustos 1882 tarihinde, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’ya bir hatt-ı hümayun gönderdi. Bu hatt-ı hümayunda, Mısır’da emniyet ve asayişin iadesi için askerî müdahale ile Mısır üzerindeki Osmanlı hâkimiyetinin teyidine lüzum görüldüğünden bahisle, fevkalade komiserliğe Mahmut Server Paşa’nın ve Asâkir-i Şâhane kumandanlığına ise Derviş Paşa’nın memur edildiği bildirildi286. Osmanlı Devleti, İskenderiye’nin işgali sonrasında, İngiliz askerî harekâtının devam ettiği sıralarda, Derviş Paşa’yı yeniden Mısır’a gönderme kararı almıştır. Meclis-i Vükelâ tarafından Derviş Paşa’ya, Mısır’da yürüteceği çalışmaları ve diplomasiyi hâvî uzun bir talimat verilmiştir. Bu talimat Osmanlı Devleti’nin, İngilizlerin Mısır’ı işgalinden itibaren Mısır’a dair politika tanzimi için önemli ipuçları vermektedir. 23 madde hâlinde hazırlanan talimâtnâmede, devletin Mısır’daki varlığını göstermesi konusunda önemli girişimler yer almıştır. 284 Kızıltoprak, s.119. Valentine Chirol, “The Egyptian Question”, Journal of the British Institute of International Affairs, V: 1, I: 2, 1922, s.56. 286 Y.A.HUS., 171/30. 285 53 İlk madde, Mısır’da Osmanlı Devleti’nin hükümranlık hukukunun ve otoritesinin güçlendirilmesine ayrılmıştır. Bu madde uyarınca özellikle işgalden sonra devletin Mısır’da kaybolan otoritesi ve devleti temsilen Hıdiv olarak tayin edilen Mehmed Tevfik Paşa’nın konumunun güçlendirilmesi ve Hıdiv’in sarsılan nüfuzunun takviye edilmesi için Mısır’a Osmanlı askerinin müdahalesinin lüzumu üzerinde durulmuştur. Bunun sağlanması için de Derviş Paşa ile birlikte Osmanlı askeri gönderilmesi düşünülmüş ve devleti temsilen Server Paşa fevkalâde komiser olarak Mısır’a tayin olunmuştur. Bu görevlerle Mısır’a gönderilen Derviş ve Server Paşalar, ilk olarak devletin verdiği talimâtların izahını yapmak üzere Hıdiv’in yanına gideceklerdir. Mısır’ın içinde bulunduğu buhran halinin çaresine hızlı bir şekilde bakılması ve emniyetin sağlanması lüzumuna işaret edilecektir. Bu madde, Mısır’da İngiliz askerinin varlığına sebep olarak gösterilen gerekçelerin ortadan kaldırılması amacını taşımaktaydı. Bu, aynı zamanda İstanbul’da devam eden konferansta devletin elini güçlendirme amacına hizmet edecektir287. Bu yolla, İngiltere’nin istediği şartlarda Mısır’a asker sevkinin önüne geçmek istenmiştir288. Heyetin çalışmalarını sağlıklı bir şekilde yapmalarını sağlamak üzere gerekli olan tedbirlerin bir an evvel alınması hususunda Hıdiv’e tavsiyede bulunulacaktır. Mısır’da asayişin sağlanmasına yönelik olarak, karışıklık sürecinde yerli ve yabancıların mal, can ve haklarına tecavüz edenler olmuş ise, bunların cezalandırılması için gerekli tedbirlerin alınması ve bu konuda halkın aydınlatılmasına yönelik olarak yapılan çalışmaların resmî gazetede Arapça olarak yayınlanarak, birer suretlerinin yerli ve yabancı gazetelere verilmesi sağlanacaktır. Hıdiv’in İngilizlerle ilişkileri Server Paşa vasıtasıyla gerçekleşecektir. Bu karar, Mısır’da otoritenin ve idarî kontrolün sağlanması yönünde atılmış bir adımdı. Mısır’a asker sevki konusunda alınan kararlar doğrultusunda uygulanacak strateji ise İskenderiye ve çevresinde askerî yönden stratejik önemi hâiz olan yerlerin tutulması ve gerekirse asker sevk edilmesidir. Mısır askerinin kat’î surette verilecek emirlere tâbi olması, sevk edilen askerin korunması, Mısır’da yeni tedbirlere başvurmak gerektiğinde, bunun, Server ve Derviş Paşa’nın görüşleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Yapılacak düzenlemelere ilişkin kararlar, Server ve Derviş Paşaların yanında bulunan memurlarla tartışıldıktan sonra, rapor şekline getirilerek imzalanıp 287 288 Y.A.RES., 16/12. Y.EE., 124/50. 54 Server Paşa riyasetinde bulunacaktır. Derviş Paşa, alınan tedbirlerde, uygulanacak muamelâtta encümende alınan kararlara bağlı olacaktır. Görevlerinin gerektirdiği teknik detaylara dair alınacak tedbirlerde sorumluluğu yüklenecektir. İstanbul’da toplanan Elçiler konferansında alınarak Osmanlı Devleti’nce, 27 Temmuz 1882/15Temmuz 1298 tarihinde kabul edilmiş olan ve bu karara verilen cevapların tartışıldığı konferansın beyanından bir suret de Server Paşa’ya verilmiştir. Server Paşa, bu beyanda yer alan hükümlerin tatbikinde dikkat edecektir. İsyanın patlak verdiği yerlerde ve isyancıların bulunduğu bölgelerde örfî idare ilan edilecek ve tedbirler alınacaktır. Alınan kararlar Hıdivlik makamınca uygulanacaktır. Örfî idare altına alınan mahallerde görevliler Derviş Paşa tarafından seçilerek bir divan-ı harb teşkil olunacaktır. Bu divan-ı harpler görevlerini Osmanlı Devleti’nin örfî idare kararnamesine göre yürütecektir. Örfî idare ilanı halkın isyancılara katılmalarına karşı caydırıcı olacağından, emniyetin sağlanmasına engel teşkil edecek şahısların gözaltında bulundurulmaları ve mevcut düzene tâbi hale getirilmeleriyle asayişin sağlanmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması sağlanacaktır. Mısır’a gönderilen maiyet askerleri vazifeye itaat dairesinde, seviyelerine uygun bir şekilde davranacak, Mısır’da bulunan yabancılara karşı uygunsuz hareketlerde bulunmayacaktır. Bunların tersine hareket edenler Divan-ı Harb’de yargılanacak ve aldıkları cezalar Server Paşa’nın nezâretinde verilecektir. Mısır’a gönderilen heyetin dikkat etmesi gereken iki özel mesele daha bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Ahmed Arabî ve taraftarlarının Mısır’daki maksat ve düşüncelerini meşru gayelere dayandırmalarına rağmen, kendi emel ve ihtiraslarının peşine düşerek gayr-i meşru faaliyetlere yönelmeleridir. Bu, Mısır’ın karışıklığa ve buhrana sürüklenmesi ve yabancı işgali altına girmesinden başka bir netice vermeyecektir. Bundan dolayı bunların, uygun bir lisan ile Mısır’ın ileri gelenlerine anlatılması, halkın aydınlatılması ve Mısır’ın şimdiki ve gelecekteki varlığı, emniyeti ve huzuru için Osmanlı Devleti ile irtibat halinde olmaları gerektiği ifade edilecektir. İkincisi, Mısır ahalisi ve ileri gelenlerinden Ahmed Arabî ve taraftarları ile ya da yabancılarla gizli ilişkisi olanlar var ise bunların açığa çıkartılması, Ahmed Arabî’nin Mısır’a gelen yabancı devlet gemileri ile ilişkileri var ise bunların araştırılması için casus kullanılması ve bu konuda gerekli masraftan kaçınılmamasıdır. 55 Heyetin bu olağan üstü görevleri arasında, başta İskenderiye olmak üzere bazı şehirlerin telgraf ve postanelerinde, geçici olarak Osmanlı memurlarının görevlendirilmesi ve bu memurların, Hıdiv’in onayı ile telgraf nezâretinden talep edilmesi, bu memurların görevi şüpheli ve dikkat çeken telgraf ve mektupların ulaşmasına engel olmaktır. Heyet, Mısır gazetecileri ve muhabirleri ile işbirliği içinde olup tahrikte bulunan birtakım yabancıların, bağlı bulundukları konsoloslarıyla müzakere ile sınır dışı edilmelerine çalışacaktır, şeklinde belirlenmiştir. Server Paşa, Mısır ileri gelenlerini ve askerlerini Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmaya ve alınan tedbirlere gönüllü olarak katılmaya teşvik için rütbe ve nişan verilmesi konusunda izinlidir. Fransızların Vatanîlerle münasebette olduklarına ve onların belli başlı faaliyetlerini emsal göstererek, devlete karşı başkaldırmaya kışkırttıklarına dair haber alınmıştır. Mısır’da belli bir imtiyaza sahip olduğu hâlde kötü maksatla halkı Ahmed Arabî ile birlikte hareket etmeye teşvik eden Mösyö de Lesseps ile ilgili dikkat çeken bir bilgi alınmaktadır. Bu hususun doğruluğunun araştırılıp haber verilmesi gerekmektedir289. Yapılacak önemli işlerden bir diğeri, Hıdiv ile Heyet-i Nüzzâr arasında olan ve karışıklıklara sebebiyet veren anlaşmazlıklara ve Hıdiv’in şikâyetine sebep olan sorunlara dair bir araştırma yapılmasıdır. Bu konuda Hıdiv’in ne kadar mesuliyetinin olduğu, gizlice araştırılarak haber verilmesi gerekmektedir. Bunun yanında, Mehmed Tevfik Paşa’nın Hıdiv olarak tayininden itibaren yabancılarla yapmış olduğu malî anlaşmaların bir suretinin gönderilmesi sağlanmalıdır. Mısır’da istihdam olunmuş ve birtakım usulsüzlük ve karışıklıktan dolayı şimdi çoğunluğu ayrılmış ve memleketlerine göç etmiş olan yabancıların sayısı ve maaşları öğrenilerek toplu halde bildirilmesi lazımdır. Yine Mısır’da yürürlükte olan kanunların birer suretinin elde edilerek İstanbul’a gönderilmesi, bu kanunlardan meşru görülmeyen ve halkın hükümetten soğumasına sebep olanlarının ıslahına yönelik tavsiyeler verilmesi ve ıslah çalışmalarının yapılmasının sağlanması gerekmektedir. Osmanlı Devleti, İngilizler tarafından İskenderiye’ye çıkarılan askerin geri çekilmesi için çalışmaktadır. Bu meseleden bir sonuç alınana kadar da, mevkii ve vazifeleri yükselmiş olan askerlerin Osmanlı Devleti adına buraya tayin edilmeleri kararlaştırılmıştır. Osmanlı askeri Mısır’a girdikten sonra askerî müdahalenin gerektiği 289 Y.PRK.HR., 6/22. 56 durumlarda İngiliz askerinin karışmasını engelleyecektir. Gerekirse İngiliz askerinin ikametlerini tehditle durdurma yoluna gidilecektir. Bu hususta Komiser ve İngiliz kumandanı arasında görüş birliğine varılacak ve karar imzalanmak şartıyla müsveddesi Bâbıâli’ye ulaştırılacaktır. Mevcut duruma göre, İngiliz askerinin işgal ettikleri genel binaları, İngiliz bandırası çekilirken tahrip etmektedir. Bunu önlemek için İngiliz kumandanı ihtar edilecektir. Süveyş Kanalı’nın muhafazası hususunda Osmanlı Devleti hareketini İstanbul konferansında alınan kararın neticesine göre tayin edecektir. Komiser Server Paşa, Bâbıâli ile sürekli haberleşme halinde olmakla birlikte telgrafların birer nüshasını mabeyne gönderecek, şifrelerde bir yazım hatası olursa, ya da başkasının eline geçerek tahrif edilirse, bunun anlaşılabilmesi için her hafta sonunda önceden gönderilmiş olan telgrafların birer sureti tekrar merkeze posta vapuruyla iletilecektir290. Derviş ve Server Paşa heyetine verilen bu talimat, Osmanlı Devleti’nin Mısır’da kontrolü yeniden sağlayacak ve devletin nüfuzunu yeniden kuracak tedbirleri içeriyordu. Bu talimat, başta İngiltere olmak üzere diğer devletlerden bağımsız bir şekilde hareket edildiğini gösterir nitelikteydi. Çünkü burada verilmiş olan talimatların tamamı dikkatlice incelendiğinde; Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu İngiltere’nin kabul etmeyeceği bir boyutta yeniden güçlendirmeyi sağlamaya dönük tedbirleri içerdiği görülecektir. Bu durum, bir süreliğine de olsa, devletin Mısır politikasını daha güçlü delillerle desteklemek istediğini göstermektedir. İngilizler ise Mısır’a gönderilecek askerin kumandasını Hıdiv’in yapmasını istiyorlardı. Bu da, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker göndermekteki amacına uygun bir teklif olmadığı için reddedildi. Osmanlı Devleti Mısır işlerini diplomatik yollarla halletmek için çabalarına devam etmiştir. Mısır’a fevkalade komiser ve kumandan gönderdikten sonra İngiltere’nin diplomasi yoluyla Mısır’dan çıkarılmasını sağlamak için 5 Eylül 1882/24 Ağustos 1298 tarihinde İngiltere ile askerî anlaşma imzalamıştır291. Bu anlaşmadan sonra da Derviş Paşa ikinci kez Mısır’a gönderilirken, heyete verilen talimat uyarınca Mısır’a asker göndermeye karar verilmişti292. İngiltere ile yapılan askerî anlaşmadan sonra da sözü edilen askerin Mısır’a gönderileceğine dair karar alındı. Osmanlı Devleti, Mısır’a ilk başta 5-6 bin kişilik bir kuvvet gönderecek, 290 BOA, YEE, Nr. 39/A-41/131/116’dan naklen Altunay-Şam, s.117-122. Karaca, s.457. 292 İ.MTZ.(05)., 22/1043. 291 57 ileride yeni kuvvetlere lüzum görülürse iki devlet arasında yapılacak anlaşmaya göre lüzumu derecesinde arttırılması yetkisini saklı tutacaktır. Asker Portsaid ile Süveyş Kanalı arasında, iki ordunun rahat iletişim kurabileceği bir noktaya sevk edilecek, Mısır’a bir askerî harekât düşünülürse bunun zamanının tayini iki ordunun kumandanları tarafından yapılacaktır. Ancak birlikler kendi kumandanlarına tâbi olacaklar, Mısır’da askerî tedbirlerin lüzumu ortadan kalktıktan sonra iki tarafın askeri aynı zamanda Mısır’ı terk edecek ve iki ordunun irtibatının sağlanmasına yönelik olarak her orduda, diğer ordunun yüksek rütbeli bir zâbiti bulunacak ve bu zâbitler eşit rütbelerde olacaktır. Sultan II. Abdülhamid, anlaşma metninin hazırlandığı gün, İngiliz elçiyi mabeyne çağırmış ve bu anlaşmayı imzalamayı reddetmiştir. Ancak daha önce reddettiği Ahmed Arabî’nin âsi ilan edilmesi teklifini bu kez kabul etmiştir293. Bâbıâli’de hazırlanan ve Ahmed Arabî’nin âsi olduğunu ilan eden kararname gazetelerde yayınlandı. Buna göre Ahmed Arabî, meşru Hıdiv’e karşı gelerek Mısır’ın emniyet ve asayişini ihlal ile yabancı askerinin Mısır’a müdahalesine sebep olmuştur. Yine Ahmed Arabî’nin, devletin eski dostu İngiltere’nin İskenderiye önlerinde bulunan donanmasına düşmanca hareketlerde bulunması, kendisine verilen nasihat ve emirlere itaat etmemesi dolayısıyla İngilizler tarafından İskenderiye’nin topa tutulmasına yol açmıştır. Yabancıların askerî müdahalesini davet ederek Devlet-i Aliyye’yi müşkül duruma düşürmüştür. İskenderiye’nin topa tutulmasının ardından Ahmed Arabî ikinci kez Hıdiv’in sarayını kuşatarak İngilizlere emniyetin sağlanması bahanesi ile karaya asker çıkarmasına zemin hazırlamıştır. Ahmed Arabî, Mısır’daki Osmanlı heyetinin nasihatlerine uymamış ve Mısır’a Osmanlı askeri gelecek olursa, kabul olunmayacağını ilan etmiştir. Ahmed Arabî, idare heyeti teşkil ederek şer’î hükümet aleyhinde harekete kalkışması ile gerçekleri bilmeyen kişiler de bazı yayınlarla milleti kandırıp kendisine bağlamıştır. Ahmed Arabî, İngilizler İskenderiye’yi bombalamadan önce hareketlerinden dolayı Hıdiv ve padişah tarafından affolunup nişanla ödüllendirilmiştir. Ancak Ahmed Arabî, bu affın ve ödülün kadrini ve şükrünü bilmeyerek kötü düşüncelerine devam ile isyan ederek hakkındaki âsi hükmünü kendisi davet etmiştir294. Ahmed Arabî hakkında çıkarılan hükümler, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi konusunda İngiltere’nin 293 294 Y.A.RES., 16/42. İ.MTZ.(05)., 23/1052. 58 tavırlarına bağlı kararlar almaya başladığını göstermesi bakımından önemlidir ve bu süreçte diplomatik çaresizlik içinde olduğuna işaret eder295. D- Tellü’l-Kebir Hezimeti ve Mısır’ın İşgali İskenderiye’nin bombardımana tutulması, İstanbul’da toplanmış olan elçiler konferansının seyrini de oldukça değiştirmiştir. Konferansın toplanmasını Fransa’nın teklif etmesi bir yana, konferansta alınan kararları İngiltere’nin Mısır’daki politikalarına meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramamıştır. İngilizler de, Mısır’a girdikten sonra, orada nelerle karşılaşacağını tam anlamıyla kestirilememesinin verdiği çekingen devam ediyordu. Çünkü iş İskenderiye’nin işgali ve orada kontrolü sağlamakla bitmeyecekti. Bu çekingenlik nedeniyle İngilizlerin Mısır’a Osmanlı askeri sevkine dair ısrarı devam etmekteydi. Ancak İngilizlerin bu tedirginlikleri, Tellü’l-Kebir zaferiyle sona erecektir. Çünkü İngiltere kendisine karşı koyacak bir askerî gücün kalmaması dolayısıyla Mısır’da güçlü bir konuma gelmiştir. Bu yüzden İngiltere için Mısır üzerinde, asker sevki maddesi dâhil herhangi bir anlaşma yapma ihtiyacı da ortadan kalkmıştır296. İngilizler İskenderiye’yi işgal ettikten sonra konferans kanalıyla, işgali haklı gerekçelere dayandırmak için Mısır’daki karışıklık hâline Osmanlı Devleti’nin seyirci kaldığını iddia etmiştir. Bu yüzden Avrupa’nın menfaatlerini ve bölgedeki ticaret güvenliğini korumak için Mısır’a asker çıkarmak zorunda kaldıklarını ilan etmişlerdi297. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, 23 Haziran 1882 tarihinde başlayan İstanbul Konferansı’nın ilk dokuz oturumuna katılmamıştı. Asım ve Said Paşaların 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren İstanbul’daki elçiler konferansına, katılmaları kararı alınmıştır298. Konferans 14 Ağustos 1882’ye kadar devam etmiştir299. Müzakerelerin uzamasından dolayı vakit kaybedildiğini belirten İngiltere, işgal için bir müddet tayini ve seferin masraflarının Mısır hazinesinden karşılanması şartlarıyla, Mısır’a asker sevk etmek üzere Bâbıâli’ye hitaben bir nota hazırlamıştır300. Konferansın 2 Ağustos 1882 tarihli oturumunda, Said Paşa, Osmanlı askeri Mısır’a girdikten sonra İngiliz askerinin 295 Y.PRK.EŞA., 4/32. Çağalı-Güven, s.240. 297 Y.EE., 86/44. 298 İ.MTZ.(05)., 22/1039. 299 is-Sanafiri, s.144-145. 300 Altunay-Şam, s.104. 296 59 Mısır’ı boşaltmasını teklif etmiş, bu, Dufferin tarafından reddedilmişti. İngiliz hükümeti, Osmanlı tarafından gelen bu teklifi reddederek, Osmanlı askerinin Mısır’a sevk edilmesi konusunu İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında yapılacak bir askerî anlaşmaya bağlamayı düşünmekteydi. Seymour kumandasındaki bir grup asker İskenderiye’yi işgal ederken, diğer bir grup da Süveyş Kanalı’ndan güneye doğru inerek, Mısır ordunu kıskaç altına almak için İsmailiye şehri üzerine hareket etmiştir301. Ahmed Arabî bunu bildiğinden ve bu hareketin kanal etrafında olacağını düşündüğünden İngilizlerin İskenderiye’yi işgal ettiği 15 Temmuz’dan itibaren hazırlıklarını bu yönde yaptı. 17 Temmuz 1882 tarihinden itibaren askerlerini Kefrü’d-Devvar, Dimyat ve Süveyş Kanalı çevresinde, Tellü’l-Kebir bölgesinde topladı302. Burada askerî hazırlıklarını devam ettirdi. Ahmed Arabî’nin yanında, sanıldığının aksine 100 bin değil, yaklaşık 40 bin asker bulunmaktaydı 303. Mısır ordularının başında Ali Rubi Paşa, Mahmud Sami Paşa, Raşid Bey, Abdullah Paşa, Yakub Sami Paşa, Ali Fehmi ve Bedevilerden Ebu Hesem bulunuyordu304. Ahmed Arabî’nin savaş öncesi hazırlıkları yaklaşık bir ay kadar devam etti. İngiliz ordusu 20 Ağustos 1882 tarihinde Port Said ile İsmailiye şehirlerine girdiler. Ahmed Arabî de İngilizlerin bu harekâtı karşısında kuvvetlerini Tellü’l-Kebir ordugâhına sevk etti. Garnet WoIseley kumandasındaki İngiliz birlikleri kanal yönünden Tellü’l-Kebir’e gelmişti305. Savaşa hazır hale gelen İngiliz birlikleri Ahmed Arabî’nin birliklerini çember altına aldı306. 13 Eylül 1882 tarihinde, iki ordu arasında meydana gelen ve yarım saat bile sürmeyen bir savaşta, İngiliz ordusu, Ahmed Arabî’nin 20 bin kişilik ordusunu dağıtmıştır307. Bu hezimetin ardından da, Ahmed Arabî kaçmak zorunda kalmıştır308. Bu savaşta Ahmed Arabî ordusundaki iki bin kadar asker şehit olmuş bir o kadarı da esir düşmüştür. Şehit düşenlerin arasında Ferik Çerkez Hüsnü Paşa ve Miralay Ali Fahri gibi Mısır’ın önde gelen komutanları da bulunuyordu. Yine Ahmed Arabî 301 Marsot, Mısır Tarihi, s.74. Y.EE., 128/32. 303 Kızıltoprak, s.124. 304 Featherstone, s.29. 305 Hotinli, s.472. 306 Y.EE., 40/14. 307 Chamberlain, s.25; Aksun, s.232. 308 Altunay-Şam, s.126. 302 60 ordusuna ait 40 top İngilizlerin eline geçmiştir309. Savaşta İngilizlerin kayıpları ise sadece 84 ölü ve 342 yaralıdan ibaretti. Muhammed is-Sanafiri, Ahmed Arabî’nin İngilizlere yenilmesini, yanında bulunan subayların, İngilizlerden rüşvet alarak Ahmed Arabî’ye ihanet etmelerine bağlamıştır310. İngilizler bu zaferin hemen ardından Süveyş bölgesini işgal ettiler311. Tellü’l-Kebir muharebesinden birkaç saat sonra Sir Edward Mallet’e, Londra’ya mümkün olan en kısa zamanda ordu, finansman ve gelecekteki yönetim ile ilgili tavsiyelerini göndermesi talimatı verilmiştir. Aynı zamanda işgalden sonra Mısır’a gelen ve burada işgal idaresinin esaslarını kuracak olan Lord Dufferin’e Majestelerinin Hükümeti İngiliz askerlerinin Mısır’dan çekilmesine kısa zaman sonra başlanmasını tasarlamaktadır bilgisi verilmiştir312. İngilizlerin Tellü’l-Kebir’deki başarısı, onlara Mısır’ı ilgilendiren birçok konuda söz sahibi olma fırsatı vermiştir313. Fransa ise İngilizlerden, Ahmed Arabî meselesini hallettikten sonra Mısır’ı tahliye edeceğine dair taahhüdünü gerçekleştirmesini beklemektedir314. Ancak bundan sonra bu tahliye meselesinde İngilizlerin eli çok daha güçlüdür ve kolay kolay tahliye konusunu gündeme getirmeyecektir. Ahmed Arabî Mısır’da bir hareketin lideri olma konumunu İngilizlerden aldığı ağır yenilgi ile yitirdiği gibi Mısır’ın İngiliz boyunduruğu altına girmesine neden olmuştur315. Ahmed Arabî, Mısır’da yabancı egemenliğine karşı oluşan tepki hareketinin bir sonucu olarak Mısır’da ön plana çıkmış bir kişiydi ve amacı Mısır’ı yabancı müdahale ve tasallutundan kurtarmaktı. Ancak bu amaçlarına ulaşamadı. Süleyman Kızıltoprak Ahmed Arabî’nin akıbetini şöyle açıklar: “Bir maceraya girişerek İngilizlere kafa tutup kahraman olmak istedi. Gereksiz bir şekilde binlerce Mısırlının hayatına mal olan Tel el-Kebir’de İngilizlere karşı savaşmayı göze aldı. Ancak gerek kendisinin gerekse liderliğini yaptığı ordunun askerî kabiliyet yetersizliğinden iki saat hile direnemedi”316. Ahmed Arabî’yi bu karmaşalar yumağı ön plana çıkartmıştı. Görüldüğü 309 Kızıltoprak, s.128. is-Sanafiri, s.152-153. 311 Y.PRK.ASK., 14/23. 312 Altunay-Şam, s.126-127. 313 Y.PRK.SRN., 1/71. 314 Y.PRK.MK., 2/58. 315 Chew, s.666-667. 316 Kızıltoprak, s.156. 310 61 kadarıyla durumdan vazife çıkaran Ahmed Arabî, bu vazifeyi yerine getirememiştir. Ahmed Arabî’nin bu mağlubiyetinin Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında, Mısır’a ortak harekât etme konusunda anlaşmaya varmak üzere olduğu bir sırada vuku bulması, İngiltere’ye Mısır’da kalmak için büyük bir fırsat yaratmıştır. Çünkü Mısır’da İngiltere’yi tedirgin eden bir gücün ortadan kalkması, İngilizleri Mısır’a müdahale etmek ya da Mısır’dan askerini tahliye etmek için bir anlaşma yapmak zorunda kalmaktan kurtarmıştır317. Bu durum hem İngiliz diplomasisinin hem Osmanlı diplomasisinin hem de diğer büyük devletlerin diplomasisinin rengini değiştirmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da Osmanlı Devleti diplomatik çaresizliğe düşmüştür. Bu çaresizlik hâli, ileride görüleceği üzere, Mısır politikasında başarısızlık şeklinde zuhur edecektir. İngilizler Ahmed Arabî ve ordusunu tenkil ettikten sonra Mısır’daki tutumunu oldukça sertleştirmiş, meseleleri zorbalıkla halledecek davranışlar sergilemeye başlamışlardır 318. İngilizler Kahire’yi işgal ettikten kısa bir süre sonra Lord Dufferin’i Eylül 1882’de, hükümetin planları dairesinde ıslah etmek için Mısır’a göndermiştir319. IV- İNGİLZLERİN MISIR’I İŞGALİ VE MEŞRUİYET ARAYIŞLARI İngilizler, Mısır’ı işgal ettikten sonra ortaya çıkan siyasî durum karşısında meşruiyet arayışlarına girmiştir. Bu meşruiyet arayışları, öncelikle uluslararası politik arenada yalnız kalmaktan ve Mısır’ın işgali konusunda haksız duruma düşmekten kurtulmak için İngiltere’ye Mısır’ın işgalini haklı gösterecek kılıflar bulma zorunluluğu yüklemiştir. Salisbury Mısır’a asla girme niyetlerinin olmadığından bahsetmişti320. Ancak İngilizlerin Mısır’dan çıkması 1952 yılını bulmuştur. Bu da, Mısır’ın işgali için uygun kılıflar bulunduğunu göstermektedir. İngiltere, Mısır’a dair tasavvurlarını, Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra daha net bir şekilde uygulamaya koymak zorunda hissetmişti. Zira Süveyş Kanalı ile ortaya çıkan yeni durum, İngiltere’yi, Hindistan yolunun güvenliği için yeni hamleler yapmaya zorlamıştır. Bu hamlelerden en önemlisini, Süveyş Kanalı hisselerinin önemli bir kısmını elde ederek yapmıştır321. Bunun yanında, Mısır’ı ve kanal çevresini kontrole alma 317 Çağalı-Güven, s.240. Hocaoğlu, s.191. 319 Carman, s.54; Shibeika, s.55-56. 320 Shih-Tsung, s.141. 321 Chirol, “The Egyptian Question”, s.57. 318 62 girişimleri İngiltere’yi, Mısır’ı işgal sürecine götürmüştür. Mısır’ın işgalinden sonra da meşruiyet sorunu ortaya çıkınca, bu sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik diplomasi mücadelesine girişmiştir. İngiltere, Mısır’ı işgale götüren süreci başarı ile yönetmiştir. Aynı başarı, işgalden sonra, yaklaşık 20 yıllık süreçte sağlandığından İngiltere’nin, Mısır’daki konumunu, Süveyş Kanalı’nın stratejisini kullanma noktasında, diğer devletlerden oldukça üstün bir mertebeye yükseltmiştir. Diğer devletlerin, Osmanlı Devleti gibi diplomatik çaresizlik sorunuyla karşı karşıya kalmaları, İngiliz işgal diplomasisinin başarısının bir sonucu olarak siyasî tarihte yerini almıştır322. İngiltere’nin Mısır politikalarının en önemli stratejisi, şüphesiz Mısır Meselesi’ni ilk başlarda bütün Avrupa’nın meselesi haline getirmek ve bu noktada Osmanlı Devleti’ni diplomatik çaresizlik içine düşürmekti. Bu, hem İngiltere’nin daha rahat hareket etmesini sağlayacak, hem de bütün devletleri meseleye ortak ederek İngiltere’ye, Mısır politikası için meşruiyet alanı oluşturacaktır. İngiltere, aynı strateji ile Mısır’da, başta Fransa olmak üzere diğer devletlerin tepkisine neden olmamak için bağımsız hareket etmediğini göstermek istemiştir. Böylece Mısır’da durumun kendi aleyhine dönmesini engelleyerek maksadına ulaşmak için fırsatlar yaratmıştır 323. 12 Temmuz 1882 tarihinden itibaren Mısır’daki işgal durumunu uluslararası hukuka uygun hale getirmek mücadelesine girişmiştir. İskenderiye’nin işgalinden hemen sonra, İngiliz Başbakanı Gladstone, Mısır’a dair İngiliz tasavvurlarını ustaca gizleyerek Avam Kamarası’nda, “İngiltere’nin Mısır’da hiçbir ihtiraslı emeli yoktur. Hıdiv’in kaybettiği kuvvet ve nüfuzu iade etmek üzere asker sevk etmiştir” açıklamasında bulunmuştur324. Mısır Meselesi’nin kat’î bir sonuca ulaştırılmasını Avrupalı devletlere arz etmek düşüncesindeydi. Gladstone bu açıklamasıyla Mısır’daki süreci Avrupa devletleri ile birlikte yönetmek arzusunda olduğu izlenimi vermiştir. Bu, diğer devletlerin tepkisini yumuşatmak için politik manevradan başka bir şey değildir. İngiliz temsilciler, İstanbul’da toplanan elçiler konferansında da “askerî harekâttan istenilen maksat hâsıl 322 “İngilizler 1882’de Mısır’ı işgal etmişler ve onları oradan çıkarmak için yapılan bütün çabalar sonuçsuz kalmıştı.” Hikmet Bayur, “Yeni Bulunmuş Bazı Belgelerin Işığında Kamil Paşa’nın Siyasal Durumu”, Belleten, C: XXXV, S: 137, Ankara 1971, s.64. 323 Altunay-Şam, s.95. 324 Hıdiv’in İngilizlerden asker talep etmesi İngiltere’yi böyle bir politikaya yönlendirmiş olabilir Y.A.RES., 22/21; İngilizlerin Mısır’da asayişi iade ve Hıdiv’in otoritesini yeniden tesis etmek iddiaları, onların asıl düşüncelerini saklayan bir kılıftan başka bir şey değildi Y.PRK.MK., 1/81. 63 olur olmaz Mısır hükümetinin teşkili ve ıslahı hususunda büyük devletlerin yardımları istenecektir” şeklinde açıklamalar yaparak Mısır Meselesi’nin hallinde diğer devletlerin de işin içine katılacağı mesajı verilmişti. Diğer devletlerin İngiltere’nin Mısır’daki konumundan rahatsızlıklarını belirtmesi üzerine Gladstone yapıtığı ikna edici açıklamalarla Mısır’a dair gerçek amaçlarını ustalıkla saklamıştır325. İngilizler böyle bir hareket tarzı benimserken Mısır’a başka bir devletin girmesini engelleyecek girişimlerden de kaçınmamışlardır. Bunda, İngiltere’nin, Mısır’da bir gelecek tasavvur ederken Mısır üzerinde hiçbir gücün İngiltere kadar söz sahibi olmasını istememesi etkili olmuştur. Bu yüzden, İngilizler bu yaklaşımlarını politikalarının temeli üzerine oturtmuştur. İngiltere kamuoyu da bu durumun farkındaydı. 1885 yılında İngiltere başbakanı olan Lord Salisbury, İngiltere’yi düştüğü yalnızlık durumundan kurtarmak için çalışmalara başlamıştır326. İngilizler Mısır’ı işgal konusunda dünya kamuoyunu tatmine çalışırken Mısır’ın işgal edilmesini, Avrupa’nın menfaatlerini ve bölgedeki ticaret güvenliğini ön plana çıkarmıştır. İngiliz devlet adamları bu işgalin sorumlusu olarak, Mısır’da hiçbir şekilde harekete geçmeyen Osmanlı padişahını görmüşlerdir327. İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni suçlaması, şüphesiz onların meşruiyet kaygılarının ürünüydü. A- Diplomatik Mücadele, Başarısızlık ve Tamir Çabaları Said Paşa hükümeti yabancı devlet elçilerine 26 Haziran 1884 tarihinde gönderdiği genelge ile Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki İngiliz işgalini sona erdirmek ve gerekirse İngiliz askeri yerine Osmanlı askerini göndermek konusunu gündeme getirdi. Eğer bu kabul edilmezse Osmanlı, İngiliz, Fransız, İtalyan ve İspanyol askerlerinden oluşan karma işgal kuvvetinin bulundurulmasını teklif etti. Ancak bu karma işgal ordusunu, Sultan II. Abdülhamid, halifeliğin haysiyetini ilgilendirdiğinden kabul etmemiştir328. Sadrazam Said Paşa bu sıralarda Mısır Meselesi’nin çözümü için bir rapor hazırlamıştır. Bu raporun esasları, meseleyi çözmek için uluslararası bir sisteme 325 İrtem, s.95. Kızıltoprak, s.208; İngiltere iç politikada da sorunlu süreciyaşamak üzereydiler: “İngilizler Mısır’da başka bir devleti gözmezse İngiliz kamuoyunun Türkiye ile savaşa rıza göstermeleri şüphelidir.” Mahmud Muhtar, s.82. 327 Balcı, II. Abdülhamid, s.131. 328 Altunay-Şam, s.186. 326 64 müracaat edilmesi, İngiltere ile müzakerelere müracaat edilmesi ya da daha emin bir yol varsa onun seçilmesi şıklarına dayanmaktaydı. Meclis-i Vükelâ üyeleri, bu meselenin İngiltere ile müzakere yoluyla çözülmesinin daha uygun olduğu kanaatlerini belirtmişlerdi329. Mısır Meselesi’nde esas alınacak hususlar, Osmanlı Devleti’nin haklarının muhafaza edilmesi amaçlarına müsteniden ortaya koyulmuş tedbirlerdi. Said Paşa, İngiltere’nin, Mısır’ı tahliye etmesi için öne sürdüğü şartların Osmanlı hukukuna aykırı olduğu ve bunun değiştirilmesi gerektiği üzerinde durdu. Meclis, özellikle Mısır’daki mevcut asayişsizlik hâlinin ortadan kaldırılması gerektiğine karar vererek, Mısır’a bir Osmanlı komiserinin tayininin şart olduğu kanaatini taşıyordu. Said Paşa’ya göre, komiserin Mısır’daki konumu, Osmanlı Devleti’ni temsil eden bir memur gibi olmalıdır. Mısır’daki durumun tesviyesi için İngiliz temsilci ve Hıdiv ile istişare halinde bulunmalıdır. Bu, Mısır’ın İngiltere ile birlikte yönetilmesi anlamını taşıyordu. Yine Mısır ordusunun Mısırlı subayların emrine verilmesi; ordunun, İngiliz askerinin çekilmesinden sonra Mısır’da Hıdiv’in asayişi sağlayabilecek bir şekilde düzenlenmesi gereklidir. Bunun yanında, Hıdiv’in faaliyetleri, padişahın hükümranlık haklarına halel getirecek türde olmayacak, komiserler gerekli gördükleri değişiklikleri Hıdiv ile ittifak halinde yapabilecektir. Mısır’da asayişin temin edildiğine kanaat hâsıl olduğunda, Mısır’daki İngiliz askerinin tahliye edilmesini karar altına alacak bir mukavele tanzimi için hükümetlerine önerge vereceklerdir330. Said Paşa’nın bu girişim, fikir ve atılımları, Osmanlı-İngiliz diplomasi mücadelesinin rengini ve Bâbıâli’nin konuya yaklaşımı göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile girdiği diplomatik mücadelenin temel dinamikleri İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi, yani Mısır’ın İngiliz işgali altından kurtarılması şeklinde oluşmuştur. İşgal öncesindeki Osmanlı Devleti’nin Mısır’da kontrolü sağlamaya yönelik diplomasi hamleleri, İngilizlerin Mısır’ı işgali ile zor bir mecraya girmiştir. Yani, Mısır gibi devlet için tamamlayıcı bir vasfı olan toprağın İngilizlerce işgal edilmesi, Osmanlı Devleti’nin elini zayıflatırken İngilizlerin elini önemli ölçüde güçlendirmiştir. Bu yüzden Osmanlı devlet adamlarının vereceği bu mücadelenin işgal öncesinden daha da zor şartlarda gerçekleşeceği düşünülmelidir. 329 330 Altunay-Şam, s.190. Altunay-Şam, s.190-191. 65 Osmanlı Devleti’nin diplomasi mücadelesi çerçevesinde en önemli faaliyetlerden biri şüphesiz, Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya özel görevle gönderilmesi olmuştur. Bu kararın temel sebebi, İngiltere ile eskilere dayanan dostluğun yeniden ikame edilmesi ve İngiltere’ye karşı iyi niyetlerin gösterilmesi331, dolayısıyla da bu yolla İngiliz işgal askerinin Mısır’dan tahliyesinin sağlanmasıdır332. Küçük Said Paşa, Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya gönderilmesi kararının, 25 Kasım 1884 tarihinde, Mısır sorununu İngiltere ile anlaşarak çözmek istediğinin bir göstergesi olduğunu, İngiltere’nin İstanbul Maslahatgüzarı George Hugh Wyndham’a bildirmiştir333. Said Paşa gönderilecek elçinin İngiltere’ye kabul ettirmeye çalıştığı esasları maddeler halinde sıralayarak, bu diplomatik görüşmelerden beklediklerini açıklamıştır. Said Paşa’ya göre, Mısır, Osmanlı Devleti’nden ayrılmaz bir parçadır. Mısır’daki İngiliz işgal-i askeriyesine sürat-i mümküne ile nihayet verilmelidir. Mısır ordusunun mevcudu beş bin civarındadır. Bu sayının, Mısır’a dair verilen fermanlara uygun olarak on sekiz bine çıkarılması ile Mısır’da asayişin muhafazası için İngiliz askerine lüzum kalmayacaktır. Mısır ordusunun İngiliz kumandası altında olması fermanların hükümlerine aykırı olduğundan kumandanın Hıdiv’de olması gerekmekle birlikte, eski duruma geri dönüldüğü takdirde, bir süreliğine Mısır ordusunda İngiliz subaylarının görevlendirilmesini Bâbıâli uygun görecektir. Mısır maliyesindeki kontrolün devam etmesi durumunda bu kontrol sistemine bir tane Osmanlı memuru katılmalıdır. Karma mahkemelerin devamına ve idarî maddeler hakkında olduğu gibi ceza maddelerine dâir hüküm yetkilerine itiraz edilmemektedir. Ancak, karma olmayan mahallî mahkemelerde Osmanlı kanunları geçerli olmalıdır. Mehmed Tevfik Paşa’ya verilen imtiyazlar ve Mısır arazisinden hiçbir yerin, hiçbir yolla bir başkasına terkedilmesine izin verilemez. Bu esasa aykırı olan bir hâl vuku bulursa incelenip gereken önlem alınacaktır. Süveyş Kanalı’na dâir İngiltere’nin teklifi İngiltere ve Osmanlı Devleti tarafından araştırılacak, Osmanlı hükümetince kabul edilmesi halinde de tasdik olunacaktır. Mısır’ın İngiliz askerinden tahliye edilmesinden sonra, İngiliz askeri dâhil, hiçbir devletin askerinin Mısır’a girmemesi garanti altına alınacak, eğer asker sevkine lüzum görülürse, Hıdiv’in nüfuzunun tekrar iadesi için bu müdahale, tâbi olduğu devletçe 331 Y.EE., 121/19. Y.PRK.BŞK., 9/11. 333 Kızıltoprak, s.160. 332 66 yapılacaktır. Hıdiv, istikraz konusunda yasaklı olacak, ancak bir sorun çıkması hâlinde mevcut olan duruma binaen istikraz akdine izin verilecektir. Mısır’ın bir an önce İngiliz askerinden tahliye edilmesi gerektiğinden, iki devlet arasında imzalanacak anlaşmanın, imza tarihinden itibaren sekiz ay sonra tahliye edilmesi garanti altına alınması sağlanacaktır334. Said Paşa, İngiltere’nin Mısır’daki konumunu da tayin edecek olan bu esasları, ortaya koyarken; aynı esasları, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu ve bağını güçlendirmek için kullanmak istemiştir. Ancak İngilizler, Said Paşa tarafından ortaya konulan bu esasları, uygun görmemiştir335. Fakat bu hususları görüşmek üzere olağanüstü görevle, bir elçinin Londra’ya gelmesini uygun bulmuştur336. Sultan II. Abdülhamid tarafından bundan sonra Londra’ya özel görevle gönderilecek elçinin seçimi çalışmalarına başlanması talimatı verilmişti. Çünkü bu, Sultan II. Abdülhamid için önemli bir konudur. Sultan, bu önemli görev için Adliye Nazırı Hasan Fehmi Paşa’nın gönderilmesini istemiştir337. Bunda, Hasan Fehmi Paşa’nın İngilizlere yakın olması etkili olmuştur338. Sultan II. Abdülhamid’in pragmatik bir siyaset usulü benimsemesi bu düşünceyi güçlendirmektedir. Said Paşa ise kişisel birtakım endişelerle ki, bunlar, Hasan Fehmi Paşa’nın, Said Paşa için önemli bir rakip olması ve bu göreviyle siyasette biraz daha sivrilmesi şeklinde özetlenebilir. Hasan Fehmi Paşa’nın görevlendirilmesine karşı görüşler ileri sürmüştür339. Hatta bu görevin 334 İ.MTZ.(05)., 33/1910. Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.99. 336 Y.A.RES., 26/43. 337 “İngiltere olağanüstü sefiriyle Mısır Meselesi’nin görüşülmesi için taraf-ı Padişahinden Hariciye ve Evkaf Nazırları paşalar ve üçüncü dereceyle de Adliye Nazın Hasan Fehmi Paşa’nın atanmasının düşünüldüğü bildirilerek adı geçenlerden hangisine bu önemli görevin verilmesinin uygun olacağım Meclis-i Vükelada tartışılmadan arz etmem konusundaki 18 Zilkade 303 tarihli tezkire alındı. Hariciye Nazırının diplomasi lisanına ve işlemlerine vakıf ve deneyimli oluşuna karşılık, görevi gereği daima yabancı sefirlerle görüşmesi doğal olup, onlar da Mısır Meselesi görüşmelerinin nasıl cereyan ettiğini soracakları muhakkaktır. Oysa bu konuda diğer sefirlere şimdilik ayrıntıların açıklanmaması gerekir. Ancak, Hariciye Nezaretine sordukları sorulara yeterli cevaplar alamayan sefirlerin bu suskunluğu güvensizliğe verme ihtimalleri vardır. Bu nedenle göreve Kâmil veya Hasan Fehmi Paşa’nın getirilmesi daha uygundur. İkisi arasında tercih yapmak gerektiğinde Hasan Fehmi Paşa’nın, daha önce İngiltere’de Mısır Meselesi’ne ilişkin çalışmalar yapmış olduğu göz önüne alınırsa, görevde daha başarılı olacağı açıksa da ol-bâbda” Çağalı-Güven, s.247248. 338 Sultan II. Abdülhamid Hasan Fehmi Paşa’nın İngilizlere yakın olduğunu bildiğinden meselenin halli için özel ilişkilerini kullanmasını istemiş olmalıdır: “Verilen görevdeki hedeflerin gerçekleşmesine, özel ilişkilerini kullanarak bir başka yönden katkı sağlayacak şekilde, Padişahın kendisine verdiği özel görevleri yapacaktı. Padişahın ona verdiği görev; İngiliz basını ve politik çevrelerindeki kişisel bağlantıları sayesinde, İngiltere’nin Osmanlı Devleti hakkındaki politikalarını lehte etkilemekti.” Kızıltoprak, s.169. 339 Kızıltoprak, s.165-166. 335 67 Mehmed Kâmil Paşa’ya verilmesinin daha münasip olacağını; “Hasan Fehmi Paşa’nın kifayeti dahi müsellem ise de ka’âbiliyet ve malûmât ve tecrübesi icâbınca müşârünileyh Mehmed Kâmil Paşa’nın memuriyeti müreccâh olacağı” şeklinde belirtmiştir340. Sadrazam Said Paşa, zaman zaman Hasan Fehmi Paşa’nın, Mısır Meselesi’ni, Osmanlı Devleti’nin lehine neticelendirecek şekilde önemli bir gayret göstermediğinden bahsederek onu zor duruma sokmak istediği belirtilir341. Londra’ya özel görevle elçi tayin edilen Hasan Fehmi Paşa, 10 Ocak 1885 tarihinde, İstanbul’dan ayrılmıştır342. Hasan Fehmi Paşa, güzergahını Bismarkla görüşme fırsat yakalamak üzerine çizmişti 343. Buna göre, Sultan II. Abdülhamid’in, diplomasi alanında seçenekleri arttırmak için başka bir devleti yanına almaya çalıştığı görülmektedir. Yine Sultan II. Abdülhamid siyasî bir strateji güderek, Hasan Fehmi Paşa’nın ardından Hobart Paşa 344 olarak bilinen Amiral Augustus Charles Hobart-Hampdeni’yi Londra’ya gönderilmek üzere görevlendirdi. Hobart Paşa, 14 Ocak’ta, İstanbul’dan deniz yoluyla Marsilya’ya uğradıktan sonra, 24 Ocak’ta, Londra’ya ulaşmıştır345. Hasan Fehmi Paşa, kendisine çizilen güzergâha göre, Varna üzerinden önce Viyana ve Berlin’e daha sonra ise Paris’e uğrayarak çeşitli görüşmelerde bulunmuştur. 10 Ocak 1885 tarihinde yola çıkan Hasan Fehmi Paşa, 18 Ocak’ta Londra’ya ulaşmış ve İngiltere’de yaklaşık üç ay sürecek olan diplomatik çalışmalara başlamıştır 346. Hasan Fehmi Paşa’nın Londra seyahati diğer devletleri endişelendirdiğinden siyasî bir sorun haline getirilmiştir. Özellikle Paşa’nın Londra’da kaldığı süre uzadıkça bu telaş ve endişelerin arttığı görülmektedir347. Ancak Bâbıâli Hasan Fehmi Paşa’nın saray tarafından özel görevle görevlendirildiğini, gönderilme amaçlarının kendilerince de bilinmediğini açıklayarak meseleyi normal bir seyirde tutmaya çalışmıştır. Hasan Fehmi Paşa, Londra’ya vardıktan sonra orada iyi bir şekilde karşılanmış ve kendisine izzet ikramda bulunulmuştur. İki gün sonra da İngiltere kraliçesi tarafından 340 Y.A.RES., 26/43. Altunay-Şam, s.192. 342 Karaca, s.464. 343 Y .PRK.NMH.,3/4. 344 Admiral Hobart Pasha, Sketches From My Life By The Late, D. Appleton And Company, New York 1887, s.235-253. 345 Nurdan Şafak, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006, s.164. 346 Şafak, s.164. 347 Balcı, II. Abdülhamid, s.183-184. 341 68 kabul edilmiştir. Ancak kraliçe ile yapılan müzakerelerden bir sonuç çıkmamıştır 348. Çünkü İngiltere Sudan’daki karışıklıklara odaklanmıştı. Dolayısıyla Sudan’daki sorunların halledilmesi, İngilizlerin Mısır’daki konumunu yakından etkilemiştir. Bu yüzden İngilizler bu durumu Mısır’daki geleceği ile ilişkilendirerek Sudan’ı diplomatik bir kart olarak kullanma eğiliminde olmuştur349. Sudan’da çıkan Mehdî isyanı genişleyerek Mısır cihetini tehlikeye atar hâle gelmişti350. Bu durumun İngiltere’ye, Mısır’da kalmayı meşru bir hale getirmek için fırsat verdiği muhakkaktır 351. Bu yüzden İngiliz hükümeti Sudan’daki karışıklık hâlinden faydalanarak Mısır’daki mevcut askerin kalmasını gerekli görmüş, aynı düşünceyle Mısır’a bir miktar daha asker göndermek için hazırlıklara başlamıştır352. Tahliye diplomasisinin zaman zaman tıkanması ve sonunda da sonuçsuz kalmasında bu durumun etkileri açık bir şekilde hissedilmiştir. Ancak Osmanlı Devleti Mısır Meselesi’nde ‘itidalli’ bir diplomasi anlayışı benimseyerek İngilizlerin Mısır’dan tahliye edilmesi sürecini yönetmeye çalışmış, sürecin tıkandığı ve çaresizliğe düştüğü zaman bile İngiltere’ye savaş açmadan ya da ‘ver-kurtul’ anlayışına sapmadan meseleyi sabırlı bir şekilde diplomasi kanalıyla çözmeye çalışmıştır353. Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi sürecini yönetirken, uluslararası sistemde ortaya çıkan gelişmeleri sürekli takip etmiştir. Sultan’ın bu konudaki temel amacı, özellikle Mısır Meselesi’nde daha rahat bir şekilde hareket edeceği alan yaratmaktı. Bu yüzden ortaya çıkan her gelişmeyi diplomatik bir malzeme haline getirmek için çabalamıştır. Bunun en önemli nedeni ise devletin ihtiyaç duyduğu denge arayışlarıdır. Rusya ile İngiltere’nin Afganistan üzerinde ortaya çıkan çıkar çatışması ve iki devletin arasının açılması ile harekete geçen Sultan II. Abdülhamid bu iki devlet arasındaki ilişkileri daha dikkatli bir şekilde takip etmiştir. Böylelikle de, İngiltere ile Rusya arasında, Afganistan üzerinde bir çatışmanın olabileceği ihtimalini fırsata çevirerek İngiltere’den istediğini alabileceğini düşünmüştür. Bunun yanında İngiltere’nin Mısır’daki varlığının diğer devletlerin iştahını kabarttığını gören Sultan, İngiltere’ye 348 Ragıb Raif Rauf Ahmed, 99. Özer, s.240-241. 350 Tollefson, Policing İslam, s.14-16. 351 Altunay-Şam, s.188. 352 is-Sanafiri, s.156. 353 Kızıltoprak, s.163-164. 349 69 karşı ciddi bir mukavemet gösterildiği intibalarını yaratarak Osmanlı topraklarını işgal etmek isteyen diğer büyük güçlerin cesaretlerini kırmak istemiştir354. Osmanlı Devleti, Hasan Fehmi Paşa’yı Londra’ya göndererek İngiltere ile meseleyi çözmek için önemli bir adım atmıştır. Bu adımın en önemli göstergesi Osmanlı devlet adamlarının, İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekmek için yakın tarih belirlenebileceğine inanmalarıdır. Ancak bu yeni diplomatik girişimin başarılı olması iki tarafın da ortaya koyacağı yaklaşımla mümkün olacaktır. 2-3 yıldır süre gelen İngiliz tavrı dolayısıyla bu işin kolay olmayacağı Osmanlı devlet adamlarınca malumdu. Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimat bunu açık bir şekilde göstermekteydi. Talimattaki talepler ve talimatın anlamsal özelliği, Mısır’ın hâkiminin Osmanlı Devleti olduğu mesajını içerse de, meselenin içeriği İngiltere’nin diplomatik tavırları ile şekillenecekti. Bu yüzden Hasan Fehmi Paşa kendini Londra’da zor bir diplomatik sürecin içinde bulunda bekliyordu. İngilizlerin Mısır’a dair yaklaşımları ve Mısır’a yerleşmek için diplomatik usulleri ustalıkla kullanmaları, Osmanlı Devleti’nin bu süreci çok dikkatli bir şekilde yönetmesi gerektiğini göstermekteydi. Çünkü bu diplomatik süreç, aynı zamanda İngiltere’nin Mısır’dan çıkmak istediğini gösterir bir durum yaratıyor, İngilizler de bu durumdan alabildiğince yararlanmak istiyordu. Hasan Fehmi Paşa diplomasisine, 28 Ocak 1885 tarihinde, Lord Granville ile buluşarak başladı. Bu görüşme Osmanlı Devleti’nin Mısır’a dair tekliflerini hâvî talimat çerçevesinde yapıldı. Osmanlı tekliflerine İngilizlerin verdiği cevaplar tartışıldı 355. Hasan Fehmi Paşa’ya verilen bu talimat, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi’ne yaklaşımını ve İngiltere’nin işgali altına girmiş olan Mısır’a dair politika tanzimini göstermesi bakımından önemlidir. Hasan Fehmi Paşa’nın, İngiliz ve Osmanlı hükümetlerinin Mısır halkına karşı mesul olduğunu vurgulaması; işgalin sebebi, başlaması ve devam etmesi konusunda iki devletin sorumlu olduğunun ikrarı gibi yorumlanabilir. Bu yüzden Hasan Fehmi Paşa, meseleye acele çözüm bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Ancak Lord Granville’in “kabul edilebilir bir çözüm bulursa çok memnun olacağını” söylemesi356 meseleye farklı baktıklarına işaret olarak yorumlanabilir. Çünkü İngiltere, Mısır’daki konumunu zora sokacak bir teminat altına girmek istemiyordu. Bu yüzden tahliye 354 Kızıltoprak, s.162. Kızıltoprak, s.170. 356 Altunay-Şam, s.188. 355 70 müzakereleri uzamış ve sonuç almak zorlaşmıştır. Yine müzakere masasında İngilizlerin hedef saptırmaya çalışması ve bunu başarması, meselenin çözümünün önünde önemli bir engel olarak durmaktaydı. Hasan Fehmi Paşa’ya verilen görev ise meselenin çözümünü sağlayacak olan ana konunun, yani, Mısır’ı İngiliz askerî işgalinden kurtaracak takvimin belirlenmesiydi357. Lord Granville ise Mısır’ın malî sorunlarını gündeme getirerek konuyu kendi istediği bir mecraya çekmeye çalışıyordu. Bu taktik Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimatın çerçevesini daraltmaya yönelik diplomatik bir hamle olarak değerlendirilebilir. Lord Granville de tahliye konusunda bir müddet tayinine gidemeyeceklerini belirtmiş ve “tahliye müddeti” dışındaki konularda sonuç alınabileceği inancını dile getirmiştir. Sultan II. Abdülhamid tarafından onaylanan talimatın ruhunu oluşturan ve Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini temel şart olarak tayin eden maddenin İngilizler tarafından kabul edilmemesi, bu sürecin olumlu bir şekilde sonuçlanmasına dair çabaların önünü tıkamıştır. Hasan Fehmi Paşa da, bu konuda bir sonuç almak için diplomatik çabalarını devam ettirmiştir. Hasan Fehmi Paşa, talimattaki süre konusunda Osmanlı Devleti’nin esnek olması durumunda, İngiltere’nin tavrının ne olacağını Lord Granville’e sormuştur358. Ancak Lord Granville de bu soruya yine aynı diplomatik üslupla cevap vermiştir. İngilizlerin bu yaklaşımını ifade ettiği 21 Mart 1885/9 Mart 1301 tarihli telgrafta Hasan Fehmi Paşa, İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmek için müddet tayinine yanaşmadığını ve bu konuda kesin bir sonuç alınamayacağına dair öngörülerini telgrafla bildirmiştir359. Talimat üzerinde yapılan müzakerelerin içeriği bunu ortaya koymuştur. Ortaya çıkan metne bakarsak bunu açık bir şekilde görürüz: Birinci maddede yer alan Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu, padişahın Mısır’daki hukukunun teminat altında olması ve bu hukukun özel anlaşmalar ve fermanların hükümlerine göre saklı tutulması gerektiği teklifine 360, Lord Granville Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu tanıdıklarını ve ona göre hareket ettiklerini belirtmiştir. Hasan Fehmi Paşa da bu konuda bir şey söylememiştir. 357 Kızıltoprak, s.189. Kızıltoprak, s.181. 359 Altunay-Şam, s.189. 360 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1. 358 71 Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimatın ruhunu oluşturan ve İngiliz işgaline 8 aylık süre içinde son verilmesi teklifine361 Lord Granville sert bir şekilde tepki göstermiş ve bunun kabul edilemeyeceğini net bir şekilde ifade etmiştir. Osmanlı yönetimi bu maddeyi, İngiltere ile Fransa arasındaki anlaşmayı dikkate alarak çözmeyi düşünüyordu. Meclis-i Vükelâ’dan Hasan Fehmi Paşa’ya bu yönde bir telgraf gönderilmişti 362. Hasan Fehmi Paşa’nın Lord Granville’e bu konuda Fransa ile aralarındaki sözlü anlaşmayı hatırlatması üzerine, Lord Granville bu sözlü anlaşmanın o zamanki şartlara bağlı olduğunu, dolayısıyla da şartların değişmesi ile bu anlaşmanın ortadan kalktığını belirtmiş ve böyle bir ortamda göstermeyeceklerini ifade etmiştir 363 bu maddenin gündeme gelmesine rıza . 1884 yılına ait işgal masrafının tespiti ile ilgili üçüncü maddenin müzakereleri, Lord Granville’in bu tavrı nedeniyle anlamsız bir hal almıştır. İngiltere’nin tahliye müddeti konusundaki dili işgalden beri oldukça muğlaktı ve meselenin ciddi bir müzakere ortamına gelmesi İngilizlerde tepkiye sebep oluyordu. Ancak süreç İngilizlerin yönettiği şekilde devam ediyordu364. Mısır ordusunun hâl-i hazırda dört-beş bin civarında olan sayısının, Mısır’da iç asayiş ve dış güvenliği sağlayacak nicelikten uzak olması dolayısıyla, İngiliz askerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sayının on sekiz bine kadar çıkarılması durumunda ise İngiliz askerine gerek kalmayacağı için Hıdiviyetin ek askere ihtiyaç duyduklarını beyan ettiklerinde İngiltere ve Osmanlı Devleti bu miktarı müzakere ile karar altına alacaktır teklifine365, Lord Granville şu cevabı vermiştir. Mısır ordusunun sayısı ile ilgili sınır on sekiz bindir. Bu sınırın alt limiti yoktur. Dolayısıyla alt limitlerle ilgili yapılacak düzenlemeleri fermanlarla çizilmiş sınırlara uygundur ve Osmanlı Sultanının Mısır’daki hukukuna tecavüz sayılacak bir durum söz konusu değildir. Mısır’ın askerî kuvveti ile ilgili meseleler Mehmed Ali Paşa dönemine kadar gitse de İsmail Paşa’ya verilen imtiyaz fermanları ile Mısır’daki askerî gücün, Osmanlı Padişahının onayı ile olsa da otuz bine kadar çıkarılması söz konusu olmuştu. İşgal sonrasında, Mısır’ın malî durumu bahanesiyle, 1885 yılı itibariyle beş bin civarına kadar indirilmişti. Ancak bu miktar, Mısır’da asayişin sağlanması ve dıştan gelecek tehditlerin bertaraf edilmesi için yeterli 361 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1. MV., 225/91. 363 Kızıltoprak, s.173. 364 Y.EE., 116/72. 365 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1. 362 72 bir sayı değildi. Bu da İngiliz askerinin Mısır’da işgale devam etmesi için önemli bir gerekçe oluşturuyordu. Zira Mısır’daki asayişsizlik durumu İngilizlerin Mısır’da kalışlarının gerekçesini oluşturmaktadır. Hasan Fehmi Paşa’ya da, Mısır ordusunun mevcut sayısının on-on beş bin arasında bir sayıya çıkarılmasını sağlama görevi verilmişti. Beşinci Maddede Osmanlı tarafı Mısır ordusu İngiliz subaylarının emrindedir. Ancak Mısır askerinin idaresi, fermanlara göre Mısır Hıdiviyeti’nde olmalıdır. Hıdiv tarafından, gerçekten gerekli olduğu yönünde bir talep gelirse ve İngiliz askeri Mısır’dan çıktıktan sonra, Nizâmiye ve Jandarma üzerinde İngiliz zâbitlerin istihdamına müsaade olunursa, bunların seçimi Hıdivliğe ait ve hizmet süreleri belirli süre ile sınırlı olup sözleşmeye bağlı olacaktır366 teklifine karşı, Lord Granville, İngiltere’nin bu konuda dikkatli davrandığını belirterek hâl-i hazırda Hıdiv’in Mısır ordusunun kumandanı olduğu cevabını vermiş, Mısır’a tayin edilen İngiliz kumandanın da rütbece Hıdiv’in altında bulunduğuna dikkat çekmiştir. Bu maddenin bir diğer önemli sonucu İngilizlerin, özellikle Mısır ordusunda yapılanmasını gerçekleştirerek Mısır’da kalıcı hale gelmelerini sağlayacak bir alan bırakmasıdır. Osmanlı tarafının, ordunun kumandanının Hıdiv olmasında ısrar etmesi, bu endişeden kaynaklanmaktaydı. Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimatta bu konunun yazılı bir karara bağlanması istenmişti. İngilizlerin genel tutumu ve tepkisi bu konuda da bir karara varılmasını engellemiştir. Mısır Borçlar Sandığı idaresinde diğer devletlerin temsilci bulundurulması ve yalnız İngiliz memurunun dâhil edilmesinin şıklarından hangisini kabul ederse etsin haklı sebepler gereğince bundan böyle Borçlar Sandığı’nda Osmanlı Devleti tarafından bir memur tayin edilecektir367 teklifine Lord Granville’in cevabı; Borçlar Sandığı idaresinde İngiltere hükümetinin ne diğer devletlerin ve ne de İngiltere’nin murakebesini tasvib etmediğini, komisyonun mevcut yapısını benimsediklerini ve alacaklı devlet temsilcilerinin oluşturduğu Borçlar Sandığı’nın Mısır’ın bütün mâlî sistemini denetleyen bir kurum olmadığından Osmanlı Devleti’nin bir temsilci bulundurmasının bir fayda sağlamayacağı şeklinde olmuştur368. Ancak bir süre sonra da, Almanya ve Rusya’nın 366 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1. İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2. 368 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2. 367 73 komisyonda üye bulundurmasını kabul etmiştir369. Osmanlı Devleti’nin, uluslararası bir komisyon olan Mısır Borçlar Sandığı idaresinde yer almak düşüncesi, aslında, devletin uluslararası bir kurum yoluyla Mısır’da temsil edilmesi ve Mısır’daki mâlî kontrol sisteminin bir-iki devletin uhdesinde olmasının önüne geçmek istediğinin göstergesidir. Bu düşünce ile Osmanlı Devleti, Mısır Meselesi’ni İngiltere ve Fransa’nın kontrolüne girmesini engellemek için bu komisyonda bir Osmanlı memuru bulundurmak istiyordu. Bu yüzden Osmanlı Devleti, İkinci Maliye Konferansı’nda alınan kararla Mısır Hıdivi’ne Mısır’ın 9 milyonluk370 borç anlaşması yapma konusunda Hukuk-ı Osmaniye’ye aykırı gördüğünden kararı bu hâliyle imzalamaktan kaçınmıştır. Ancak buna daha sonra izin vermiştir371. Lord Cromer’den borçlanmaya dair bir anlaşma imzalanmazsa, Mısır’ın iflas edeceği yolunda bir telgraf alan372 Lord Granville bu telgraf sonrasında borç anlaşması yapılması için acele edilmesi konusunda; Muzurus Paşa ve Hasan Fehmi Paşa’yı; şu cümlelerle uyarmıştır: “… mukâvelenâmeyi yarına kadar (Martın 25. günü) imza etmez ise İngiltere hükümeti Muzurus ve Hasan Fehmi Paşa hazerâtına pasaportlarını göndermek mecburiyet-i elîmesinde bulunacak ve ba’demâ İngiltere’nin meslek-i politikası, politika-i hazırayı takviye ve teyîd edecek yerde hıtta-i Mısriyye’yi Devlet-i ‘Aliyye’den ayırmaktan ibâret olacaktır”373. Osmanlı Devleti yedinci madde ile Mısır’da kurulan karma mahkemelerin yapısına dair, bu mahkeme üyelerinin yerli ve yabancılardan oluşmasının Mısır’a dair verilen ferman hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz etmiştir. Bu yüzden bu mahkemelerin Osmanlı Devleti’nin diğer mahkemeleri ile aynı hale getirilmesini teklif etmiştir374. Lord Granville, Osmanlı Devleti’nin bu teklifine, bu konuda halkın yararına olan bazı düzenlemelerin yapıldığını ve adlî konularda yapılması gereken düzenlemelerin müzakeresinin Mösyö Patskof ile yapmasını Hasan Fehmi Paşa’ya tavsiye etmiştir. Yine adlî düzenlemelerin Hıdiv’in kararnamelerine ve Osmanlı Sultanı’nın iradelerine dayanacakları vaadinde bulunmuştur. Granville’in bu açıklamaları Hasan Fehmi Paşa’yı ikna ettiğinden başkaca üzerinde durulmamıştır. Bu 369 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.99-100. A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 85. 371 İ.HHP.E., 18/1214. 372 Kızıltoprak, s.177. 373 Y.EE., 126/31. 374 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2. 370 74 da karma mahkemeler konusunda Osmanlı Devleti’nin istek ve tekliflerinin gerçekleşmediğini göstermektedir. Sekizinci maddede yer alan teklife göre, Mısır Hıdivliği, Mısır arazisinin hiçbir parçasını ve verilen imtiyazlarının herhangi bir kısmını başkasına terk edemez. Bunlar fermanlarla katiyen karar altına alınmıştır. Hıdiv’e sadece Mısır’daki mahkemeler hakkında kanun yapma izni verilmiştir. Hıdiv’in, kendisine verilmiş fermanlara uygun bir şekilde, kamu idaresine dair yapacağı değişikler Bâbıâli tarafından incelenip padişahın tasdikine sunulmalıdır375. Granville en sert tepkiyi bu maddedeki teklife göstermiştir. Lord Granville bu teklifin kabul edilemez olduğunu belirterek bunun Hıdiv’in iktidarına müdahale edilmesi ve kısıtlanması anlamına geldiğinden bu teklifin gündemden çıkarılmasını istemiştir. Bu madde ile Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki otoritesinin ve egemenlik haklarının yeniden temini ve teyidi amaçlandığından, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi konusu kadar önemlidir. İngiltere’nin bu maddeye tepki ile yaklaşması, Hıdiv’in iktidarını koruma adı altında Osmanlı Devleti’nin Mısır’da yeniden otorite sağlaması ve egemenlik kurmasını engellemeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Dokuzuncu maddede, İngiltere’nin Süveyş Kanalına ilişkin yapacağı her teklif İngiltere tarafından Osmanlı Devleti’ne iletilirse, Osmanlı Devleti kanala dair yeni düzenleme tasarıları üzerinde düşüncelerini bildirecektir. Uygun görülenler iki devlet arasında müzakere edildikten sonra Osmanlı Devleti bu teklifi kabul edilebilir görürse fermanla tasdik edecektir376. Granville, Osmanlı Devleti’nin bu teklifine İngiltere’nin Süveyş Kanalı’na dair yeni tekliflerini Osmanlı Devleti’ne bildirmeye hazır olduklarını, zira Süveyş Kanalı’na dair yapılacak düzenlemelerde büyük devletlerin ikna edilmesi konusunda Osmanlı Devleti ile hem fikir olduğunu ifade etti. Osmanlı Devleti, Süveyş Kanalı üzerinde uluslararası bir uzlaşma ile yapılacak bir sözleşmenin kanal üzerinde tek bir devletin söz sahibi olmasının önüne geçeceğini düşündüğünden, bu konunun uluslararası bir statüye kavuşturulması amaçlanmıştır. Osmanlı Devleti, onuncu madde ile İngiliz askerinin Mısır’dan çekilmesinden sonra, başka bir devletin Mısır’a asker sevk etmeyeceğini garanti etmiş özerkliğin ise Osmanlı Devleti’nce korunacağına dair garanti vererek Mısır’ın tarafsızlığı durumunun, 375 376 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2. İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2. 75 Osmanlı Devleti’ne karşı mevkiini ihlal etmeyecek tarzda olması gerektiğini şart koşmuştur. Bu yüzden Mısır’da genel asayiş ve huzura halel gelecek olursa, devletin Mısır’daki nüfuzunu korumak ve asayişi iade etmek için askerle müdahale etmeye, sadece Osmanlı Devleti izinli olacaktır377. Lord Granville, bu teklife cevabında, İngiltere’nin Mısır’dan askerini geri çektikten sonra yabancı bir devletin Mısır’ı işgal etmesinden hâlâ endişe duyduklarını vurguladı. İngiltere Mısır’ı, sadece Mısır için işgal etmemişti378. Mısır’da bulunmasının en önemli sebebi Akdeniz ve buna bağlı olarak da Hindistan yolunun güvenliğiydi. Bu da, Mısır’ın İngiltere tarafından işgal edilmesinin gerekçelerinden birini oluşturmuştur379. Dolayısıyla İngiltere için askerin Mısır’dan tahliye edilmesi meselesinden çok, Mısır’dan İngiliz askeri çıktıktan sonraki süreç önemliydi. Çünkü Mısır’a İngiltere dışında başka bir güçlü devletin asker sevk etmesi, İngiltere için önemli bir sorun oluşturacağından, İngiltere bundan endişe etmekteydi. İngilizler bu durumu Mısır’da kalmak için meşru bir sebep olarak görüyordu380. Mısır’ın dış tehditlere karşı koymasından, aslında Mısır’a İngiltere dışında herhangi bir devletin asker sevk edemeyecek bir hâle gelmesi kastedilmekteydi381. On birinci maddede ise, genel anlamda borçlanma yetkisi ortadan kaldırılmıştı. Ancak bu madde ile Hıdiv’e, olağan dışı ortaya çıkan masrafların karşılanması ve düzensiz olan borçların bir araya toplanması için bir kereliğine borç anlaşması yapmasına izin verilmiştir382. Osmanlı Devleti bu maddeye olur vermek için Mısır Borçlar Sandığı komisyonunda bir Osmanlı memurunun bulunması teklifini kabul ettirmeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Borçlar Sandığı komisyonuna Osmanlı memurunun alınması şartını getirmesi ve bunu Fransa’nın desteklemesi Graville’i bu teklifi kabul etmek zorunda bırakmıştır383. On ikinci maddede yer alan teklifte Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuk ve menfaatlerinin korunması konusu önünde, İngiltere tarafından diğer devletlere ilan edilen beyanlar ve müzakere esaslarına bakıldığında, bazı engeller bulunmaktadır. Bunlar üzerinde yapılacak görüşmelerde İngiltere’nin tekliflerinin kabul edilebilir olup 377 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 2. Y.PRK.MK., 1/75, 2. 379 Y.PRK.EŞA., 5/81; Y.EE., 116/56, 3. 380 Y.EE., 116/72, 4. 381 Y.A.HUS., 217/43, 2. 382 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 3. 383 Şafak, s.165. 378 76 olmadığı konusunda Bâbıâli ile yapılacak yazışmalarda alınacak cevaplara göre hareket edilecektir384. İngiltere’nin, Mısır’a dair politika tanzim ederken kullandığı diplomatik dil ve Mısır hakkında diğer devletlere verdiği beyanlar, Mısır müzakerelerinin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuku ve hükümranlık haklarına halel getirdiği konusundaki serzenişleri ve hatırlatmalarına İngilizler baştan beri hemen aynı tonda cevap vererek Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarına ve hukukuna riayet edileceğini; “İngiltere Devleti’nin (…) Mısır üzerinde olan hukuk-ı mukaddese-i hükümrâniyesine Mısır’da bulunan bi’l-cümle İngiltere heyet-i ‘askeriye taraflarından kemâl-i derece hürmet ve ri’âyet olunarak bir gün irâs-ı halel edilmeyecektir”385, “Mısır üzerindeki hukuk-ı hükümrânî-i hazret-i padişahiye ri’âyet ve bu hukuku tamamıyla muhafaza e[dilecek]”386 gibi cümlelerle daha önce def’aten ifade edildiği bildirilmiştir387. Lord Granville bu konulara riayet edildiğini beyan ederek bu kabulün dışında bir beyanda bulunmadıklarını tekraren ifade etmiştir388. Osmanlı Devleti’nin Londra elçisi Muzurus Paşa’nın yaptığı hizmetlerin takdire şayan olduğu ve bu meselede görüşme ve yazışmaların onun vasıtasıyla yapıldığı belirtilerek onun da müzakerelerde hazır bulunması teklif edildi389. Muzurus Paşa, Hasan Fehmi Paşa ile müzakerelerin bazı bölümlerine katıldığından bu konuda bir sorun çıkmamıştır. Hasan Fehmi Paşa diplomasisinin genel çerçevesi bu şekilde belirlenmişti ve Hasan Fehmi Paşa da bu çerçevede müzakerelerini sürdürmeye çalışıyordu. Ancak neticede başarılı bir müzakere devresi söz konusu olamamıştır. Osmanlı Devleti’nin, bütün iyi niyet çabalarına rağmen, bu diplomatik girişiminden de kesin ve somut bir sonuç çıkmamıştır390. Bunda birçok sebepler aranabilir. Ancak İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmek istemeyip görüşmeleri, herhangi bir konuyu bahane ederek tıkaması ve Mısır’da işgaline meşruiyet aramasına önemli bir nedendi391. Bu da, Hasan Fehmi Paşa’nın başarısız olmasına sebep olmuştur. İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmek 384 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 3. Y.EE., 116/72, 5. 386 İ.MTZ.(05)., 24/1147. 387 Y.EE., 124/35. 388 Çağalı-Güven, s.255-256. 389 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 3. 390 Y.EE., 121/19. 391 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 5. 385 77 konusunda sunduğu şartlar da, Osmanlı Devleti tarafından kabul edilemeyecek türden olduğundan, tahliye görüşmeleri sürüncemede kalmıştır. Buna rağmen Hasan Fehmi Paşa diplomasisini sabırla ve bir sonuç alabileceği ümidiyle devam ettirmiştir. Sadrazam Said Paşa da bu konuda İngilizlerin fikrini değiştirebileceklerine inanarak bu çabaların devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyordu 392. Meclis-i Vükelâ, Hasan Fehmi Paşa’ya verilen talimatın bazı hususlar dışında tasdik edilmesi konusunda yapıcı davranmaya çalışmıştı. Fakat Osmanlı Devleti’nin, Mısır’da istihdam edilen İngiliz subaylarının miktar ve istihdam şekillerinin açıklanması için İngiltere tarafından bir memur gönderilmesi, hiçbir yabancı devletin Mısır’a asker sevk etmeyeceği hükmü ve olası bir durumda Mısır’a müdahale hakkının Osmanlı Devleti’ne ait olması gibi konularda elde bir senet bulunmasının menfaatlere uygun olacağına dikkat çektiği görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin bu yaklaşımı Hasan Fehmi Paşa tarafından, bu üç madde hakkında ittihat olursa bir mukavele tanzimine karar verileceği, 16 Mart 1885/4 Mart 1300 tarihinde Granville’e bildirildi. Ancak, yaklaşımlarıyla çözüm konusunda pek de istekli olmadığını hissettiren Lord Granville bu meselenin tetkike muhtaç olduğu ve diğer devletlerle görüşmeden bir karar alınamayacağı açıklamasını yapmıştır393. Bütün bu olumlu yaklaşımlar ve iyi niyet göstergesi girişimler, İngiltere tarafında pek karşılık bulmamıştır. Muhatabın bu türlü bir yaklaşım sergilemesi Osmanlı devlet adamlarını diplomatik çaresizliğe sürüklemiştir. Çünkü İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile anlaşma konusunda bir karar verip uygulamaya koymaktan kaçınması, diplomatik girişimleri akamete uğratmıştır. Sultan II. Abdülhamid de, Hasan Fehmi Paşa’nın diplomasisinden bir netice hâsıl olmayacağını anladığından, geri dönmesi zamanının geldiğine hükmetmişti394. Bu sırada, Hasan Fehmi Paşa, Lord Granville’e, 19 Nisan 1885 tarihinde, bir nota vererek Mısır’ın tahliyesi için ortaya kesin bir fikir beyan etmesini istemiştir. Lord Granville ise cevaben, istihkâmların yıkılması ve sonradan yapılmasının yasaklanması, Mısır sınırlarının devletlerin taarruzundan men edilmesi, Mısır Hıdivliği’nin tarafsızlığının muhafaza altına alınması, Osmanlı Devleti’ne tabi bulunmak şartı ile imtiyazların devamı ve Padişahın, Meclis-i Nüvvâb’ın görüşüne uygun olarak ve Mısır Hıdivi tarafından gelecek istek üzerine Mısır’da genel 392 Çağalı-Güven, s.255-256. Altunay-Şam, s.190. 394 Kızıltoprak, s.191. 393 78 asayiş ve barışın korunmasına yeterli olacak kadar, masrafları Mısır Hükümetince karşılanmak üzere, bir miktar kara ve deniz kuvveti göndermesi, bu kuvvetin sevk ve idaresine ilişkin şartların İngiltere ile diğer devletlerin ortaklaşa kararlaştırılması ve bunlara riayet edilmesi gibi şartları sıraladığı gizli bir tasarı vermiştir395. Ancak Said Paşa bu teklifleri reddetmiştir. Hasan Fehmi Paşa’nın, İngiliz askeri Sudan’ı tamamen boşalttıktan sonra, bir Osmanlı valisinin buraya gönderilerek Sudan’da idarî sistemin yeniden düzenlenmesi teklifini, Lord Granville uygun bulmuştur396. Hasan Fehmi Paşa, İngiltere’nin Rusya’ya karşı savaş tedbirleri almasını bir fırsata çevirmek için 26 Nisan 1885 tarihinde, Granville’e, İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmesinin zorunlu bir hale geldiğini belirmiştir. Ancak Lord Granville, İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmesi için Mısır’ın içte ve dışta kendini savunacak bir hale gelmesi gerektiği cevabını vermiştir397. İstanbul’da bulunan Fransız, Alman ve Avusturya elçileri Hasan Fehmi Paşa’nın artık geri çağırılması gerektiğini söylemeye başlamışlardır398. Çünkü Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’da bu kadar süre kalması, İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında Rusya’ya karşı bir ittifak kurulmaya çalışıldığı şeklinde yorumlanmıştır399. Bundan dolayı bu devletler endişelendiler. Hasan Fehmi Paşa’nın geri çağrılması tavsiyelerini sık sık tekrarlamaya başladılar. Said Paşa da, 28 Nisan 1885 tarihinde, gönderdiği telgrafla Hasan Fehmi Paşa’yı geri çağırdı. Böylelikle Hasan Fehmi Paşa’nın diplomasisi istenilen sonuçları elde edemeden bitmiş oldu400. Hasan Fehmi Paşa’nın başarısızlığı, Londra’daki görüşmeleri sonuca bağlayan bir mukavele imzalayamamasıyla ilgilidir. Lord Granville, 395 Y.EE., 116/64. Altunay-Şam, s.191-192. 397 Kızıltoprak, s.188. 398 Mabeyn’den Sadrıazama gönderilen 12 Receb 1302 ve 15 Nisan 1301 târîhli bir tezkerede bir gün evvel Avusturya ve Almanya sefîrlerinin Zât-ı Şâhâneye ba’zı îfâdat-ı husûsiyeleri olduğundan bahisler katib Reşit Bey’i nezdlerine celb ederek “İngiltere ile Rusya beyninde muhârebe zuhûr ettiği takdîrde memâlik-i Şâhâneye tecâvüz vukû’unda şediden mümâna’at olunmak ve bu sûretle Devlet-i ‘Aliye’nin bi-taraflığını ve Avrupa’nın müsalemetini muhâfaza eylemek üzere Avrupa devletlerinin şimdiden hatt-ı hareketlerini ta’yîn kararlarını Londra ve Petersburg’a teblîğ etmek üzere Almanya’nın Düvel-i sâ’ire ile te’âti-i efkâra başladığını Prens Bismark’ın Hasan Fehmi Paşa me’mûriyette muvaffak olamadığı cihetle Londra’da ikâmetin İngiltere ile bir ittifâk tavsiyesine me’mûl olabileceğinden devletlerin Devlet-i Osmâniye’ye muaveneti müstelzim ise sefâret-i fevk’alâdeye nihâyet verilmesi lazım geldiği mütâla’âsında bulunduğunu” söyledikleri hikâye olunduktan sonra iki gün evvel İstanbul’a gelen Fransa sefîrinin dahi Drese Paşa’ya aynı sûretle idârei kelâm ederek “Devlet-i Omaniye bi-taraf kalmaz ise harb-ı Afganistan yerine Osmanlı memâlikinde ceryân ederek akıbetin galibin Devlet-i Osmâniye üzerinde himâyesine ve diğer devletlerin taksime iştirâkine müncer olacağını” söylediği ilave olunuyor. Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.118. 399 Kızıltoprak, s.185. 400 Y.EE., 121/19. 396 79 Hasan Fehmi Paşa’ya şifahen, talimattaki bir iki madde dışında anlaşma sağlanabileceğini söylemişti. Yine İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki egemenlik haklarını bir kez daha kabul ettiğini teyit etmiştir 401. Mukavelenin imzalanamaması, İngilizlerin Mısır’daki askerinin tahliyesi konusunda müddet tayinine yanaşmamasından kaynaklanmıştır. Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya gönderilmesindeki temel amaç, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesinin bir zamana bağlanması olduğundan bu konu hakkında başka bir teklife açık değildi. İngiltere’nin, Mısır’ın tahliyesi için uygun zamanın gelmediği konusundaki direnci Hasan Fehmi Paşa diplomasisinden somut bir sonuç alınmasını engellemiştir. Meclis-i Vükelâ’da, yapılan toplantı sonucunda Hasan Fehmi Paşa’nın 3 Mayıs 1885/21 Nisan 1301 tarihinde İstanbul’a kesin dönüş yapması kararı alınmıştır402. Hasan Fehmi Paşa, dönüş işlemlerinin tamamlanmasının ardından 9 Mayıs 1885 tarihinde yola çıkmıştır. Hasan Fehmi Paşa’nın Londra diplomasisi bize birkaç önemli ayrıntıyı göstermiştir. Bunlardan en önemlisi, Osmanlı Devleti’nin barışçıl yollarla Mısır’ı tahliye etmek için başvurduğu diplomasi mücadelesinden somut bir sonuç alınamaması dolayısıyla, Mısır’ın kaybedileceğine dair bir düşüncenin yerleşmeye başlamasıdır. Bu düşünce çerçevesinde oluşan anlayış, Mısır’daki durumun daha ileriye gitmemesi, yani bütün bütün devletin elinden çıkmaması ve mevcudun korunmasına yönelik yeni bir paradigmanın yerleşmesine sebep olmuştur. İkinci ayrıntı ise İngiltere’nin Mısır’ın mukadderatına dair ortaya koyduğu yaklaşım, Mısır’da işgal sürecinin belli bir plan dairesinde ve olabildiğince kalıcı olmak üzerinde yoğunlaşmasıdır. Bu yüzden de Hasan Fehmi Paşa, Londra’dan eli boş dönmüştür. Osmanlı Devleti, Mısır’ın İngiltere tarafından boşaltılmasını sağlamak için işgalin ilk anından itibaren diplomatik girişimlere başlamıştı. Bu konuda, İngiltere ile yapılan 5 Kasım 1885 tarihli mukaveleye kadar çok defa girişimlerde bulunan Osmanlı devlet adamları; Hasan Fehmi Paşa’nın Londra’ya gönderilmesi gibi ciddi adımlar da atmıştı. Yine Said Paşa başta olmak üzere Osmanlı devlet adamları, İngiltere’nin de kabul edebileceği şartlarda, Mısır’ı İngiliz askerinden tahliyesini sağlamaya çalışmışlardır. Ancak 5 Kasım 1885 mukavelesi ise daha çok İngiltere’nin istediği şartlarda yapılmış bir anlaşma olduğu izlenimi vermiştir. Tarafımızdan bu mukavelenin İngiltere’nin 401 402 Kızıltoprak, s.189. Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.101. 80 Mısır’daki işgali için meşruiyet belgesi olarak nitelendirilmesi, anlaşmanın İngilizleri isteğinde şekillenmiş olmasındandır. Anlaşmanın içeriği bunu teyit eder niteliktedir. 81 İKİNCİ BÖLÜM MISIR MESELESİ’Nİ ETKİLEYEN DİĞER MESELELER Mısır Meselesi etrafında başka meselelerin zuhur ettiğini ve bunların Mısır’ın mukadderatına önemli etkilerde bulunduğunu ifade edersek yanıltıcı olmaz. Yani Mısır kendine has meselelerle de uğraşmak zorunda kalmıştır. Biz, Mısır’ın meseleleri tabirini; Mısır Meselesi’ni etkileyen ve bir şekilde Mısır ile doğrudan siyasî bağlantısı olan Süveyş, Sudan, Sevâkin, Akabe ve Taba gibi bölgelerde ortaya çıkan sorunları ve Mısır Meselesine etkilerini kastetmekteyiz. Bu bölge ve meselelerin Mısır Meselesi içinde yer bulmaları ve belli bir siyasî gerilime neden olmaları dolayısıyla bu bölgelerin Mısır ile bağlantısı, büyük güçlerin bu bölgeler üzerindeki mücadeleleri ve bunun Mısır Meselesi’ne etkilerini, Osmanlı Devleti’nin de bu bölgelere dair politika tanzimlerini ve sonuçlarını Mısır Meselesi etrafında ele almaya çalışacağız. I- SÜVEYŞ KANALI MESELESİ Süveyş Kanalı’nın açılması şüphesiz İsmail Paşa döneminin en önemli olaylarından biridir. Kanalın açılması, Mısır’ı tekrar uluslararası bir politika konusu hâline getirmiştir. Zira bu kanalın açılması, Mısır’ın konumunu oldukça etkileyecektir403. Bu yüzden Mehmed Ali Paşa, Süveyş Kanalı’nın Mısır’da sorunlu bir süreci başlatacağı endişesiyle kanalın açılışına rıza göstermemiştir404. İsmail Paşa’nın tamamlayıp açılışına nâil olduğu bu kanal, Mısır ekonomisini belirsizliğe sürükleyerek, Mısır’ın ekonomik buhranını hazırlayan başlıca olaylardan biri olmuş ve Mısır’ın kaderini değiştirecek gelişmelere zemin hazırlamıştır. Zira Süveyş bölgesi Napolyon’un Mısır seferinden Ahmed Arabî’nin Tellü’l-Kebir hezimetine kadar İngilizlerin politik stratejilerinin ana unsurlarından biri olmuştur405. Kanalın açılması gündeme gelmeden önce İngilizler Süveyş bölgesinin stratejisinin farkındaydı. Kanalın açılması gündeme gelip düşünceden fiile geçince İngilizlerin bölge politikalarını oldukça etkilemiştir. 403 Reid, “Cultural Imperialism and Nationalism”, s.58. Y.EE., 88/40-2a. 405 Buchanan, s.26-27. 404 82 Süveyş’e kanal yapma projesi çok eski tarihlerde gündeme gelmiş bir konudur. Ancak 1854 yılına kadar kanalın yapımına başlamak mümkün olamamıştır. Kanalın stratejik önemi, büyük devletlerin bölgeyi çıkarları doğrultusunda kullanmak için faaliyetlere başlaması ile daha da artmıştır. Özellikle 1756 yılından itibaren İngiltere’nin Hindistan’a yerleşmesi ve burada kalıcı olmak düşüncesi, Süveyş bölgesini çok daha fazla önemsemesine neden olmuştur406. Buradaki değişikliklerin, İngiltere’nin Hindistan’daki konumuna önemli zararlar vereceği hesaplanan bir şeydi. Bunu göz önünde tutan İngilizler, politikalarını Süveyş’te meydana gelecek değişimlere göre ayarlayacaklardır407. İngilizler, ilk başlarda kanalın açılmasına karşı teşvik edici bir tutum sergilemişlerdir. Ancak kanalın açılması meselesi ciddi bir şekilde gündeme gelmesinden itibaren, İngiltere’nin tutumunun değiştiği görülmektir408. Süveyş’e kanal açılması işi Mehmed Ali Paşa ve I. Abbas Hilmi Paşa dönemlerinde de gündeme gelmişti. Mehmed Ali Paşa ve Abbas Hilmi Paşa Süveyş’te kanal açılması fikrine muhalefet etmişlerdi409. Süveyş Kanalı’nın stratejik öneminin farkında olan Mehmed Ali Paşa’nın, “Boğazlar Devlet-i Aliye’nin felaketine sebep oldu. Ben de Mısır’da bir boğazlar meselesi ihdas etmek istemem” diyerek kanalın açılmasına muhalefet ettiği söylenir410. Ancak Said Paşa, baba ve dedesi gibi düşünmüyordu. O bu kanal projesine sıcak bakıyordu. “Süveyş Kanalı′nın mûcidi ve mü’essisi” olan Mösyö M. Ferdinand de Lesseps411, Said Paşa döneminde Kahire’nin Fransız konsolosluğu görevinde bulunmuştu. M. Ferdinand de Lesseps, burada görevli bulunduğu sırada Said Paşa ile iyi ilişkiler kurarak onunla dost olmuştu412. M. Ferdinand de Lesseps, Said Paşa’nın, Mısır Valisi olduğunu 406 Karaca, 192-193. “Fransızlar tarafından Süveyş Kanalı’nın açma etütleri yapılmasını İngiltere’yi endişeye düşürmüş ve karşı emniyet tedbiri olarak Aden’i 1839 yılında zapt etmiştir” Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu, s.32. 408 “Lord Palmerston kanalın, gelecekte yabancı bir gücün denetimine geçmesinin tehlikesini daha o zaman sezmiş; böyle bir durumu engellemek için İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmek zorunda kalacağını söylemişti”, Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, İstanbul 1975, s.20. 409 Gençoğlu, s.43. 410 Güler, s.43; Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.48. 411 İ. HR., 257/15357. 412 “Ata binmeyi ve nişancılık mümaresini Ferdinand de Lesseps’ten öğrenen Said Paşa, şişman olduğu için babası tarafından sıkı bir perhize tabi tutulduğu sıralarda Ferdinand de Lesseps’in teşvikiyle makarnaya rağbet göstermeye başlamıştı. Makarna tabağıyla pekiştirilen bu dostluk, tüm dünyayı hayran bırakarak uluslararası bir mücadeleye neden olacak olan Süveyş Kanalı’nın 407 83 duyar duymaz Mısır’a gelmiş, onunla görüş alışverişinde bulunarak Süveyş’te bir kanal açılması projesini ona sunmuştu413. Said Paşa, dostu De Lesseps’in bu teklifini kabul ederek kanalın yapılması çalışmalarına başlanılması için gerekli izinleri vermiştir 414. Said Paşa tarafından kanalın hafriyatı için ilk ruhsat 30 Kasım 1854’de verilmiştir415. Said Paşa ile Lesseps arasında yapılan görüşmeler sonucunda; 1. Masraflar çıkarıldıktan sonra kalan hâsılatın yüzde yetmiş biri, Kanal şirketinin çıkaracağı hisse deneti ve emtiaya; 3. Yüzde onu şirketin kurucularına; 4. Yüzde ikisi Mısır şehir ve kasabalarının başındaki mülki amirlere; 5. Kalan yüzde ikisinin de kanal memur ve müstahdemlerine verilmesi şartlarını içeren bir sözleşme imzalanmıştır416. Bu sözleşmeden sonra Süveyş Kanalı’nın yapımı işine bir an önce başlanılması düşünülüyordu. Ancak Said Paşa, bu ana kadar bu kanal işine teşebbüs edilmesi konusunda, tâbi olduğu Osmanlı Devleti’ne danışmamıştı. Ayrıca İngiltere’nin bu konuda oluru projenin selameti için gerekliydi. Ancak kanal fikrinin Osmanlı Devleti ve İngiltere tarafından onaylanması kolay gözükmüyordu. Çünkü kanalın devreye girmesi, işin uluslararası bir boyutta değerlendirilmesini gerektiriyordu. Yapılacak kanalın stratejik önemi bütün devletlerin dikkatini çekmeye yetiyordu. Bu durum İngiltere için daha çok ehemmiyeti haizdi417. Çünkü İngiltere Mısır’da kendinden başka bir gücün, özellikle de Fransızların etkin olmasını istemiyordu418. Bu yüzden İngiltere kanal konusunda belli bir politika düzeni oluşturarak stratejilerini buna göre belirlemiştir. İngiltere’nin Akdeniz’deki çıkarları da Süveyş Kanalı’na yaklaşımını oldukça etkilemiştir419. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu konudaki yaklaşımlarına göre politika açılmasına vesile olmuştur”, Tuba Çınar, Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Osmanlı Dış Politikasındaki Önemi (1869-1882), ((Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, s.73. 413 Güler, s.44. 414 K. Bell, “British Policy Towards the Construction of the Suez Canal (1859-65)”, Transactions of The Royal Historical Society, 5th Ser.,V: XV. 1965, s.121. 415 Wallace, s.329-330; Ragatz, s.12. 416 Mehmed Arif, s.613-614. 417 “İngiltere’nin kimin himayesinde olursa olsun kanalın yapılmasına karşı çıkmış olması Şüphesiz vurgulanması gereken bir gerçektir. Doğu’ya giden tek kullanılabilir rota olan Ümit Burnu’nu uzun süre tek başına elinde tutan İngiltere’nin doğal olarak Süveyş’te açılacak bir Kanal’dan bekleyebileceği önemli bir fayda yoktu. Kanal, Güney Asya’ya ve kısmen de Afrika’nın doğu kıyılarına giden ya da oralardan gelen gemilerin yolculuk mesafe ve süresini önemli ölçüde kısaltabilirdi; ancak aynı zamanda Doğu ticareti için çoğu Süveyş’e İngiliz adalarından daha yakın konumda birçok rakip çıkararak kaçınılmaz şekilde Avrupa’nın ticari ve siyasi dengelerini değiştirecekti” Halford L. Hoskins’ten Çınar, s.102. 418 Güler, s.44. 419 J. H. Balfour Browne, Essays Critical and Political, V: II. Political, New York 1907, s.146. 84 belirmek ihtiyacı duyduğundan İngiltere ile aynı yönde hareket etmek zorunda kalmıştır. Çünkü Fransa ve İngiltere’nin kanal konusunda birbirleri üzerinde çekinceleri vardı. Bu çekinceler ve sebep olduğu siyasî yaklaşımlar, Osmanlı Devleti’nin bir anlamda orta yol bir siyaset izlemesine sebep olmuştur. 1854 kanal mukavelesi sonrası yoğun bir Kanal diplomasisinin yaşanması, Fransa ve İngiltere’nin bölge üzerindeki hesapları ve Osmanlı Devleti’nin bu hesapları dengelemek konusunda gösterdiği diplomasi mücadelesi, kanalın açılmasını yaklaşık 10 yıl aksatacaktır. Süveyş Kanalı konusunda bu denli bir diplomatik mücadele yaşanması, kanalın önemi ve stratejisini göstermesi bakımından dikkat çekiciydi420. Osmanlı Devleti’nin temel amacı kanal meselesinin uluslararası sorun haline gelmeksizin çözülmesiydi. Âli Paşa bunun, kanalın açılması konusunda bütün Avrupa devletlerinin hemfikir olması ile gerçekleşeceğini ifade etmişti. Bu gerçekleşmeden bu işin yürürlüğe girme imkânı yoktur. Ayrıca kanalın büyük devletlerin garantisi altında olması gerekmektedir. Osmanlı Devleti kanal çalışmasını da kontrolü altına almak istemektedir. Kanalın savunmasını da Türk birliklerinin yapması gerekir. Osmanlı devlet adamları tüm bunlar ortaya çıkmadan kanalın açılması konusunu müzekere etmeye bile olumsuz yaklaşmıştır421. Bu arada M. Ferdinand de Lesseps, faaliyetlerini devam ettirmekteydi. Osmanlı Devleti ve İngiltere’nin muhalefetinin devam ettiği sıralarda Lesseps, kanal çalışmalarının başlatılması konusunda Said Paşa’ya baskıda bulunuyordu. Lesseps’in, bu faaliyetleri sonucunda Said Paşa ile Lesseps arasında 5 Kânunusani 1856 tarihinde yeni ve daha kapsamlı bir kanal imtiyaz mukavelesi imzalandı422. Bu imtiyaz başlarda onaylanmasa da şu hükümleri ihtiva ediyordu: Süveyş Kanalı tarafsız bölge olacaktır. Kanal kıyılarına asker çıkarılmayacaktır. Kanalda tahkimat yapılmayacaktır. Kanal, hiçbir devlete ekonomik üstünlük sağlamayacaktır. Kanal, bütün milletlerin barış ve savaş zamanlarında ticaret gemilerine açık bulunacaktır. Kanaldan geçiş hususunda hiçbir millete imtiyazlı muamele yapılmayacaktır. Kanal yapımını üstlenen şirket, net gelirinin %15’ini Mısır hükümetine verecektir. Kanal ve birimlerinin inşası için her türlü vergiden muaf olmak suretiyle şahsa ait olmayan ve gerekli görülen bütün araziden yararlanma hakkı olacaktır. 420 Esra Sarıkoyuncu Değerli, “İngiltere’nin Doğu (Şark) Politikası (1882-1914)”, Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E‐Dergisi, S: 14, Celalabat 2008, s.3-4. 421 Durmuş Akalın, Süveyş Kanalı (Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 1854-1882), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli 2011, s.33. 422 “Bu kanal imtiyazı sözleşmesinde Fransa’nın siyasî baskıları önemli bir etken oldu” Chirol, The Egyptian Problem, s.23; Ragatz, s.12-13; Işık, s.22. 85 Şahsa ait olmamak şartıyla ziraat yapılabilecek duruma getirilecek olan bütün araziden şirketin faydalanma hakkı olacaktır. Şirket bu arazi kazılmaya başladığı günden itibaren 10 yıl vergi vermeyecektir ve bu arazinin imtiyaz sahibi daimi olacaktır. Kanal ve kanala bağlı birimlerin inşasında gerekli olan arazinin kullanımı ve kanal ise şirketin imtiyaz müddetiyle sınırlı kalacaktır. Yani kanal 99 sene sonra devlete geçecektir. Şirket; inşaat, tamirat ve işletme masraflarını, gelip geçen gemilerden pilotajdan, römorkjdan, yanaşmadan, bağlamadan değişik tarifelere göre alacağı vergilerden çıkaracaktır. Bu vergi hiçbir zaman tonilato veya yolcu başına 10 frangı geçmeyecektir, kanalın açılması için kullanılacak işçinin 4/5’i yerli nüfustan oluşturulacaktır. Bu işçileri bir mühendisin talebi üzerine, ziraat mevsimi dikkate alınarak hükümet temin edecektir ve her türlü anlaşmazlığa mani olmak için şirkete bırakılacak arazinin bir planını, kanalın açılacağı yeri ve Nil’den alınacak suyun yollarını valinin şirket nezdindeki mühendisi ve komiseri Linant Bey tanzim edecektir423. İkinci kanal imtiyaz sözleşmesinin, kanal inşası üzerinde şüpheleri olan devletlerin bu şüphelerini ortadan kaldırmaya yönelik hükümleri ihtiva ettiği görülmektedir 424. Zira, bu sözleşme ışığında kanal meselesine baktığımızda, sözleşmenin herhangi bir devlete, buna Osmanlı Devleti de dâhildi, kanal üzerinde tekel güç oluşturacak bir konum vermemiş olduğu görülmektedir. Yani kanal stratejisinin, bütün devletlerin yararlanabileceği bir şekilde milletlerin hizmetine sunulacağı mesajı verilmiştir. Ancak ikinci kanal sözleşmesi de, açık hükümler içermesine rağmen, İngiltere’nin ve ona bağlı olarak Osmanlı Devleti’nin muhalefetini ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Çünkü Süveyş bölgesinin, Osmanlı Devleti’ne bağlı Mısır’ın bir toprağı olması dolayısıyla Osmanlı Devleti, kanalın ortaya çıkaracağı siyasî sonuçlarını göz önünde tutan bir politika yürütmüştür. Bu politikanın temelinde kanalı engellemek vardı. Bu, İngilizleri yatıştıracak ve böylece İngilizler Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü savunmaya daha meyilli olacaktı. Fakat karşı çıkılması halinde, güvenilen ve dostluğuna çok ihtiyaç duyulan Fransızları Osmanlı Devleti’nden uzaklaştıracaktır. Sultan ve nâzırları için kesin olan bir konu da Rusya’nın, İngilizler ve Fransızlar önlemediği takdirde, Osmanlı Devleti’ni yok edecek bir düşman olmasıydı 425. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin Süveyş 423 Karaca, s.413-414. Bell, s.142. 425 Çınar, s.81-82. 424 86 Kanalı politikasını oldukça etkilemiştir. Bu da, Said Paşa’nın kanalın yapımına başlanması konusunda Abdülmecid’i ikna etmekte neden zorlandığını göstermektedir. Her şeye rağmen bu imtiyazın, Sultan tarafından onaylanması gerekiyordu 426. M. Ferdinand de Lesseps, Sultan’ın kanal konusundaki düşüncelerini değiştirmek için faaliyetlerini sürdürmeye devam ederek, kanalın siyasî, iktisadî ve dinî faydalarına dair bir sürü deliller ortaya koymaya çalışmıştır427. Lesseps’in bu ikna çabaları, kanalın uluslararası politika aktörlerini ilgilendirmesi ve bu aktörlerin en önemlilerinin İngiltere ve Fransa olması ve Mısır’ın konumunda değişiklikler meydana getirme olasılığı gibi nedenlerle sonuçsuz kalmıştı. Kanal meselesi etrafında bütün bunlar olurken, M. Ferdinand de Lesseps, kanalın inşasına başlamak için fırsat kolluyordu. Bunun için uluslararası politikada kanal konusunda ortaya çıkacak yaklaşım farklılıklarından faydalanmak için sürekli gözlemde bulunmuştur. Fransa, Avusturya ve İtalya’nın iktisadî gerekçeler ile kanal projelerine sıcak bakmaları, Lesseps’in kanalın kazı çalışmalarına Nisan 1859’da gayri resmî olarak başlamasını kolaylaştırmıştır428. Lesseps’in bu son faaliyeti kanal meselesinin daha politik bir hâl almasına sebep olmuştur429. Kanal etrafındaki çalışmaların başladığını gören İngilizler, Said Paşa’yı kanal inşaatı çalışmalarına Osmanlı Devleti’nden izin almaksızın başlamaması gerektiğine dair uyarmıştır. İngiliz politikalarına uygun bir politika gütmek zorunluluğu, her olayda açık bir şekilde ortaya çıkan Osmanlı Devleti de İngiltere’nin Said Paşa’yı uyarmasının ardından Said Paşa’yı, kanal hakkındaki her türlü faaliyetten vazgeçmesi konusunda bir kez daha ikaz etmiştir. Said Paşa da, Osmanlı Devleti’nin bu uyarısı ve İngiltere’nin, gözdağı vermek amacıyla İskenderiye önlerine donanma irsali dolayısıyla Ferdinand de Lesseps’ten çalışmalarını askıya almasını istemiştir. “1860 yılında Osmanlı Devleti tekrar Mısır’a emirler vererek Kanal’ın açılmasına başlanmamasını bildirdiğinde Said Paşa cevabında başlanmadığını fakat hazırlıklarla meşgul olunduğunu ve bunun içinde beş altı yüz işçinin talim ettirildiğini söylemişti”430. 426 H. Merian, “How England Got the Suez”, The Sewanee Review, V: 25, I: 2, 1917, s.140. Driault, s.498; Çınar, s.89-90. 428 Sir Arnold T. Wilson, The Suez Canal Its Pasty Present, and Future, Oxford University Press, London 1939, s.23; F. H. Roberts, s.64-65; Bell, s.122. 429 Çınar, s.90. 430 Çınar, s.92. 427 87 Kanal inşaatının gündeme geldiği günden itibaren İngilizlerin muhalefeti ve “İngilizlerin muhalefetine mebni”431 olarak da Osmanlı Devleti’nin karşı çıkışları Said Paşa’ya, kanal inşaatına resmî olarak başlama fırsatı vermemiştir432. Said Paşa’nın vefatından sonra yeğeni İsmail Paşa’nın Mısır Valiliği’ne tayin edilmesi ve İsmail Paşa’nın kanal konusunda Said Paşa’dan daha istekli ve cesur bir tavır sergilemesi, kanal meselesi ve etrafındaki olayları biraz daha hareketlendirmiştir. İsmail Paşa’nın kanal konusuna olumlu yaklaşması ve 1856 kanal sözleşmesinin yükümlülüklerini kabul etmesi, kanal politikasında Said Paşa’dan daha aktif ve cesur bir hareket tarzı benimseyeceğinin ilk işaretleri olmuştur433. İsmail Paşa, bu istekliliğini III. Napolyon’a şu cümlelerle ifade etmiştir: “Ben ciddiyim selefimden fazla ciddiyim, ondan daha sağlam ve daha çok iş göreceğim”434. Ancak İsmail Paşa’nın, kanalın yapımına başlaması o kadar kolay bir iş değildi. Çünkü İngiltere ve buna bağlı olarak da Osmanlı Devleti’nin kanala karşı yaklaşımlarını yumuşatmaları gerekmekteydi. İsmail Paşa, valiliğe tayin edilmesi ve atanma töreni için İstanbul’a gelmesi dolayısıyla İngiltere’nin İstanbul Elçisi Henry Bulwer ile görüşme imkânı bulmuştu. Elçi, İsmail Paşa ile kanal şirketine verilen imtiyazların Fransızların tepkisine neden olmadan tesviye edilmesi konusunda anlaştı435. Bu, bir anlamda 1854 ve 1856 kanal imtiyaz sözleşmesinin tadili demekti. Bu yeni taahhütle, İsmail Paşa kanalın yapımına giden yolda yeni bir adım atmış, 1863 Nisanında Nubar Paşa’yı, Lesseps ile görüşmek ve önceki kanal sözleşmesinin şartlarının tadilini sağlamak üzere Paris’e göndermiştir. Nubar Paşa, Lesseps ile Paris’te yaptığı görüşmeler sonucunda, 22 Şubat 1866 tarihinde Mısır Hükümeti, İngiltere, Fransa ve Ferdinand de Lesseps arasında, önceki bütün kanal 431 BEONGG.d., 743., 75/96. “Palmerston Kanal kazısını engellemek için fevkalede çalıştı. Palmerston′un bu Kanala yönelik bu tutumu Osmanlı Devleti içinde de revaç buldu, bulmaya mecburdu da, çünkü Osmanlı Devleti Kanal projesini destekleyerek İngiltere gibi bir devleti karşısına almak istemiyordu” Y.EE., 9/37; “İngiliz Büyükelçisi Bulwer, Dışişleri Bakanının muhalefetine rağmen zeki ve enerjik girişimleriyle İngiliz hükümetini uzlaşma fikrine alıştırabilmiştir. Büyükelçinin kendi inisiyatifiyle yaptığı girişimler sonucunda İngiliz hükümeti, Kanal projesine tümüyle muhalif bir pozisyondan bazı detaylar konusunda farklı politikalar ileri süren bir pozisyona geçmesi kolaylaşmıştır” Bell, s.129-131. 433 Wilson, s.25. 434 Çınar, s.108-109. 435 Çünkü 1856 kanal sözleşmesinin ihtiva ettiği hukukî durum, kanal şirketi oldukça imtiyazlı bir konuma getirmişti. Bu hali ile “…devlet içinde bir devlet durumunda bulunuyordu. Deniz kanalı ile ona bağlı tatlı su kanalları kenarında ele geçirmiş olduğu topraklar sayesinde, Mısır’ın arâzisi içinde bir nevî müstemleke kurmuş idi” M. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: IX, İstanbul 1964, s.338-340. 432 88 imtiyaz sözleşmelerini kapsayan bir sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşmenin imzalanması, İngiltere’nin çekincelerinin önemli ölçüde ortadan kaldırılması ile mümkün olmuştur. 30 Ocak 1866 ve 22 Şubat 1866 tarihlerinde, Lesseps’in kumpanyası ve İsmail Paşa arasında, önceki bütün imtiyaz ve mukaveleleri kapsayan sözleşme imzalanmıştır. Bundan sonra iş, bu sözleşmenin Sultan Abdülaziz tarafından tasdik edilmesine kalmıştır436. İngiltere’nin kanal konusundaki çekincelerin giderilmesi ve III. Napoleon’un Bâbıâli’ye baskıları sonunda, sözleşme Sultan Abdülaziz tarafından 2 Za. 1282/19 Mart 1866 tarihli ferman ile tasdik edilmiştir437. İsmail Paşa bu yeni sözleşme nedeniyle Süveyş Kanalı Şirketi’ni parasal kaynak konusunda desteklemek zorunda kalmıştır. Bu miktar hiç de az değildir438. İsmail Paşa, kanalın önünde duran engelleri önemli ölçüde aşmış, kanal konusundaki çalışmalara hız vermiş; kanalın 1869 yılında bitirilmesini sağlamış ve aynı yıl kanalı açmıştı439. Sıra, bu durumu bir gövde gösterisi haline getirmeye gelmişti. Bu, İsmail Paşa’nın ihtişamını temsil etmesi bakımından oldukça önemliydi. İsmail Paşa, bu ihtişamın en iyi şekilde sergilenmesini ve açılış töreninin şatafatlı bir şekilde yapılmasını sağlamak için büyük miktarlarda paralar harcamıştır. İhtişamını sergileyeceği seyircilerini de bizzat kendisi, Avrupa’nın önde gelen devlet adamlarını davet ederek oluşturmuştur440. Bu törende İngilizleri temsilen herhangi birinin olmaması, İngilizlerin 436 Mostofi, s.25-26. Akalın, s.67. 438 A. Hunter, s.189. 439 Worsfold, s.40. 440 Süveyş Kanalı’nın açılış törenine davet edilenlerin sayası kabalalık ve önemleri büyüktü: “Of the royalties invited, only the Empress Eugenie, the Emperor of Austria, the Crown Prince of Prussia, Prince Henry of the Netherlands, and Prince Louis of Hesse presented themselves ; but large numbers of minor celebrities, and some three thousand guests of no particular importance, availed them selves of his Highnesses invitation to spend a week or more in Egypt at his expense” Weigall, s.103; “the Emperor of Austria, the Crown Prince of Prussia, members of other reigning families and finally the Empress Eugenie on board the Aigle”… “Grand Duke Michael of Russia and the Prince and Princess of Holland, Great Britain was officially represented by Mr. Henry Elliott, British Ambassador at the Sublime Porte, supported by several British men-of-war. The United States was the only Western nation of any considerable size not represented, perhaps because in 1 869 the Alabama question was very actively at issue” Wilson, s.39; “Hıdiv ismail, Mısır’ın artık Afrika’nın bir parçası olmadığını, uygar Avrupa dünyasına mensup olduğunu göstermek için bu fırsattan yararlandı. Açılışa katılan davetliler arasında, Avusturya imparatoru, III. Napolyon’un karısı İmparatoriçe Eugenie, Prusya Veliaht Prensi, Fransız sanatçıları ve yazarları -Theophile Gautier, Emile Zola, Eugene FromentinHenrik Ibsen, tanınmış bilimciler ve müzisyenler yer aldı. Törenleri Müslüman ve Hıristiyan din adamları yönetti ve İmparatoriçe bir kraliyet yatı ile yeni kanala ilk kvez giren teknelerin başını çekti” Hourani, Arap Halkları Tarihi, s.334-335. 437 89 Hindistan yolunun Fransızların eline geçmesi endişeleri taşımaları dolayısıyla kanala karşı olumsuz yaklaşımın devam etmesi etmesi ilgiliydi441. İsmail Paşa, kendini, bu davet ettiği konukları gibi gördüğünden, Süveyş Kanalı’nın açılış törenini, tam bir şov olarak kullanmıştır442. Törenler için yaptırdığı düzenlemeleri, milyonlarca liranın sarfıyla gerçekleştirdi. Birçok şehre yeni saraylar inşa ettirmiş443, Kahire’yi yeni yapılarla, opera ve tiyatro binaları, geniş sokaklar, hükümet binaları ile süslemiştir444. İsmail Paşa böylece misafirlerin ağırlanması sırasında gösterilen ihtimamı ile Mısır’da sınırları zorlayan bir faaliyet gerçekleştirmiş oldu. İsmail Paşa, bu törenler için büyük meblağlar harcamıştır. Bu harcamalar Mısır ekonomisinin de biraz daha sarsılmasına sebep olmuştur. Süveyş Kanalı’nın küşâdıyla Mısır için tükenmez bir hazîne elde ettiğine zâhib olan İsmail Paşa, artık vâridât ile mesârifât arasında muvâzene yapmaya hâcet görmeksizin kendi zevk ve sefâsı için birçok pâre sarf ve istîhlâk ediyor”445. Bunun yanında inşa ettirdiği demiryolları, telgraf sistemleri ve limanların maliyeti de hesaplandığında Hıdiv İsmail Paşa’nın Mısır’ın maliyesini nasıl bir iktisadî buhrana sürüklediği anlaşılmaktadır 446. Bu yönüyle Süveyş Kanalı, Said Paşa devrinde miras alınan ekonomik buhranın en önemli unsurlarının başında gelmektedir447. 441 Yusuf Ziya, s.34. İsmail Paşa, bu şova, Avrupa’nın önde gelen simalarını Süveyş Kanalı’nın açılışına davet etmek için gittiği Avrupa seyahatinde başlamıştı: “Hıdiv, Süveyş Kanalı’nın açılışı bahanesi ile çıktığı Avrupa seyahati boyunca müstakil bir hükümdar gibi hareket etti. Gittiği her ülkede de kendini müstakil bir hükümdar gibi sundu. İtalya, Avusturya, İngiltere ve Fransa’ya giderek bizzat hükümdarları ve hükümet başkanlarını kanalın açılış merasimine davet etti. Buralarda da sürekli destek arayışlarına girişti. Devletlerden farklı farklı farklı muameleler gördü” is-Sanafiri, s.77, Bu şovu gerçekleştirirken de Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarını bir bir çiğniyordu: “1869 yılında, Süveyş Kanalının resmî açılışının debdebeli bir şekilde yapılması ve Padişahın hükümranlık haklarına aykırı olarak onun gıyabında Avrupa hükümdarları veya hükümdar mümessillerini kendi kendine bu törene çağırması, Osmanlı Devleti’nin kızgınlığını daha da arttırdı. Eski imtiyazlara yeniden sahip olmak isteyen İsmail Paşa, tekrar Avrupa devletlerinden destek arayışına teşebbüs etti” Altunay-Şam, s.53; Fuat Andıç- Süphan Andıç, Sadrazam Ali Paşa Hayatı Zamanı ve Siyasî Vasiyeti, İstanbul 2000, s.39. 443 Sir Samuel W. Baker, Ismailia a Narrative Of The Expedition To Central Africa For The Suppression Of The Slave Trade, V: I, Macmillan And Co, London 1874, s.19. 444 Polland, 2005: 43; Marsot, Mısır Tarihi, s.68-69. 445 Yusuf Ziya, s.34-35. 446 Featherstone, s.7. 447 Buchanan, s.30. 442 90 A- Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Sonuçları Süveyş Kanalı, İsmail Paşa döneminin en önemli faaliyeti olarak dikkat çekmiştir. Bu kanal aynı zamanda Mısır’ın modernleşmesini hızlandıran, stratejik konumunu güçlendiren bir proje olmuştur. Bunun yanında Süveyş Kanalı, Mısır’ı önemli bir geçiş noktası haline getirerek Mısır’ın cazibesini arttırmış ve batılı devletleri birbirleri ile mücadele içine sokmuştur448. Süveyş Kanalı’nın sahip olduğu stratejik konumu, sağladığı ekonomik ve siyasî avantajları ve Osmanlı Devleti gibi siyasî ve iktisadî yönlerden zayıf bir görüntü çizen bir devletin toprakları üzerinde olması, Mısır’da yaşanan sürecin, telafisi mümkün olmayan bir mecraya sürüklenmesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti’nin, Süveyş Kanalı’nın stratejik önemi ve ağırlığının üstesinden gelecek bir güçte olmaması, devletin bağımlı politikalar izlemesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti’nin hem Mısır’da hem de Süveyş Kanalı etrafında izlediği bağımlı politikalar dolayısıyla, bu bölgeler büyük devletlerin mücadele alanı haline gelmiştir449. Süveyş Kanalı’nın açılması, bölgenin dolayısıyla Mısır’ın önemini arttırmıştır450. Bu önemi Süveyş Kanalı’nın Mısır için büyük bir kıymete hâiz olmasında yatar451. Bu da, büyük devletlerin Mısır üzerindeki baskılarının yoğunlaşmasına sebep olmuştur452. Süveyş Kanalı’nın, Fransa ve İngiltere arasında, doğuya uzanan sömürge ve ticaret yolunun güvenliği ve kontrolünü sağlamak bakımından rekabet sahası haline gelmiş bir mevkide453 olması, bu büyük devletlerin Mısır toprakları üzerinde mücadelelere girmelerinin zeminini oluşturmuştur. Çünkü Süveyş Kanalı’nın açılması ile dünya ticaret ve sömürge yollarının Avrupa ile mesafesi 448 “Egypt lay at a crossroads of East and West, particularly after the Suez Canal opened in 1869. While the rival European powers were pushing their individual claims to dominate the present in Egypt, Westerners were also staking a claim to the Egyptian past” Reid, “Cultural Imperialism and Nationalism”, s.57. 449 Marta Graham Viator, Edward Malet and The Egyptian Question in Anglo-German Relations 1884-1890, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Alabama 1996, s.32-35; Selçuk s.Günay, “İngiltere’nin Kızıldeniz’e Yeni Bir Kanal Açma Projeleri ve Osmanlı Devleti”, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, C: 1, S: 4, Erzurum 1990, s.70. 450 Süveyş Kanalı’nın açılması İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne olan ihtiyacını bir kat daha artıracak ve bundan sonra İngiltere’nin hayatı mutluluğu Osmanlı Devleti’nin kontrolünde olacaktır Y.EE., 9/37; Danyal Bediz, “Süveyş Kanalı’nın Önemi”, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, C: IX, S: 3, Ankara 1951, s.341. 451 Halford L. Hoskins, “The Suez Canal and the Outlook for Egypt”, The American Political Science Review, V: 38, I: 1, 1944, s.110. 452 Rifat Uçarol, Bir Osmanlı Paşası ve Dönemi Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Milliyet Yayınları, İstanbul 1976, s.166. 453 Y.PRK.EŞA., 5/81. 91 önemli ölçüde kısalmıştır454. Bu da yaşanan mücadelenin önemli gerekçelerinden birini oluşturmuştur. Hindistan’ın, İngiltere’nin sömürge alanı olması dolayısıyla Süveyş Kanalı, İngiliz çıkarları için tehlikeli bir silahtı ve İngiltere bunun farkındaydı 455. Bu yüzden İngiltere Mısır ve Süveyş Kanalı konusundaki politikalarının temelini bu gerçek üzerine bina etmiştir456. Fransa’yla bu konuda mücadele içine girmesinin esas sebebi budur. Bütün bu siyasî müdahale ve mücadelelere rağmen, Fransa ve İngiltere’nin yoğun diplomatik manevralarına konu olan Süveyş Kanalı, 17 Kasım 1869 tarihinde açılmıştır457. Kanalın açılışı Eugenie tarafından gerçekleştirilmiştir458. Açılan bu kanal, büyük bir mühendislik becerisi olarak ifade edilmiştir459. Kanal açıldıktan sonra ise İngiltere’nin politikaları değişmiştir460. İngiliz devlet adamlarının hemen hepsinin devamlı gündeminde olan Süveyş Kanalı, birçok açıdan İngiltere’nin can damarı olarak değerlendirilmiştir461. Zira, kanal birçok açıdan sayısız faydalar içermekteydi ve bu, İngiltere açısından önemliydi 462. Kanalın iktisadî önemi de oldukça fazlaydı 463. Bu nedenle, Mısır’ın İngiltere tarafından 454 George s.Robertson, “Political Geography and the Empir”, The Geographical Journal, V: XVI, I: 4, 1900, s.455; Kayabalı-Arslanoğlu, s.56; “Süveyş Kanalı Londra-Bombay yolunu % 44 kısaltmıştır” Işık, s.24; “Süveyş Kanalı’nın açılması ile İngiltere’den Hindistan’a kadar olan mesafe kısalmış ve mısır’da İngiltere’nin cihan kudret ve siyasetinin temini kat’i bir nokta halini almıştı” Rohde, s.7. 455 Y.EE., 88/40-3a. 456 Mahmud Muhtar, s.97; “Prior ro 1869 the political status of Egypt had been of little concern to Britain with opening of the Suez Canal that year…” Milad, s.8. 457 Hallberg, 1931: 311; Crist, 1952: 113-117; Weitz, 2000: 5; Hoskins, “The Suez Canal”, , s.111. 458 Lawrence W. Balls, Egypt of the Egyptians, Sir Isaac Pitman&Sons Ltd., London 1920, s.123. 459 Grant, s.171. 460 Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu, s.32. 461 “İngilizlerin Mısır’daki çıkarı, tahvil sahiplerinin yanı sıra, o dönemde artık Hindistan’daki hâkimiyet alanlarına giden bir cankurtaran halatı olan Süveyş Kanalı idi” Marsot, Mısır Tarihi, s.75. 462 İngiliz devlet adamları Süveyş Kanalı’nın önemini ve Mısır’a kattığı değeri birçok kez dile getirmişlerdir: “Liberal politikacılardan Charles Dilke, emperyalist bir politikacı olarak Süveyş Kanalı’nın tehlikede olduğunu ileri sürerek Mısır’ın işgal edilmesi gerektiğini düşünenlerdendi. Gladstone’un Mısır politikalarındaki önemli destekçilerinden biri Dilke idi. Daha 1868 yılında yayınlamış olduğu “Daha Büyük İngiltere’nin Problemleri” başlıklı çalışmasında; “Kanal, evimizin yoludur. Burayı kaybetmek Hindistan ve Çin ticaretinin bizler için ölümcül sonuçlarının ortaya çıkması anlamına gelir” yaklaşımıyla Mısır’ın mutlaka elde edilmesi gerektiğini söylüyordu. Dilke’nin düşünceleri aynı şekilde Gladstone tarafından da dile getiriliyordu. Örneğin Gladstone, Lord Ripon’a gönderdiği bir mektupta; “Mısır’ın ve kanalın İngiliz çıkarları için ne denli önemli olduğunu, İngiltere’nin bu çıkarları için Mısır ile ilgilenmesi gerektiğini” ifade ediyordu” Karaca, s.447; “… Dışişleri Bakanı Lord Stanley bir nutkunda “Kanal üzerinde yapılacak ticaretten hiçbir millet bizim milletimiz kadar istifade etmiyecektir” diyerek kanalın değerini belirtiyordu” is-Sanafiri, s.43. 463 Bent Hansen and Khairy Tourk, “The Profitability of the Suez Canal as a Private Enterprise, 1859-1956”, The Journal of Economic History, V: 38, I: 4, Cambridge 1978, s.938-939; Milad, s.1719. 92 işgal edilmesinde Süveyş Kanalı’nın İngiltere’ye çok önemli gerekçeler oluşturduğu görülmektedir. İngiltere’nin, Mısır’ın işgali sürecinin bir parçası olarak gördüğü Kıbrıs’ı ele geçirmesi, Süveyş Kanalı’nın sebep olduğu siyasî gelişmeler arasında yer almaktaydı464. Bütün bunları dikkate aldığımızda kanalın İngiltere’ye, bölge üzerindeki politiklarını değiştirmek zorunluluğu yüklemiştir465. İngiltere bölge üzerindeki politikalarını, Fransa’nın Süveyş Kanalı’nı açarak Hindistan yolu üzerinde etkili hale gelebileceği endişesini taşıyarak şekillendirmiştir466. Bunun için ortaya çıkan her yeni siyasî gelişmeyi fırsata çevirmekte mahir davranmıştır. İngilizler geleneksel çıkarlarını korumak için çareyi Süveyş Kanalı ve etrafındaki bölgeleri kontrol altında tutmakta bulmuştur467. Başlangıçta kanalın açılışını uluslararası dengeler sebebiyle olumlu karşılamayan İngiltere, daha sonra kanalın yapımına, kendi çıkarlarının elverdiği ölçüde izin vermiş, ancak, kanalın yapım sürecine fiili olarak katılmamıştır. Bu yüzden kanalın, kanalı yapan şirket ve bu şirketin bağlı olduğu ülkeye sağladığı “eşitler arasındaki birincilik” durumu dolayısıyla refleksli bir politika gütmüştür. Kanalın tam anlamıyla kontrol altına alınmasının önemini bilen İngiltere, kanal hisselerinin % 44’lük bir kısmını468 23 Kasım 1875 tarihinde Hıdiv’den, yaklaşık dört milyon Pound karşılığında almıştır469. İsmail Paşa bu satışı İstanbul’a ilginç bir şekilde izah etmiştir 470. Bu 464 “Mısır ve Kıbrıs’ın işgali, İngiltere’nin artık Ortadoğu’ya yerleşme planlarını yürürlüğe soktuğunu ve öncelikle stratejik noktaları işgal edeceğini göstermiştir. Bu gelişmeler Ortadoğu’da Türk hâkimiyetinde bulunan diğer bölgelerde çeşitli tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmıştır” Mustafa Yılmaz, Fav Yarımadası Üzerinde Osmanlı-İngiliz Çekişmeleri (1886–1915), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006, s.54; Aksun, s.229. 465 “İngilizlerin Anadolu-Arabistan ve İslam meselelerine karşı vaziyeti Süveyş Kanalı’nın açılması ile elbette değişmeye ve büsbütün farklı bir istikamete girmeye mecburdu” Rohde, s.6. 466 Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul 1992, s.161-162. 467 W. Eathbone, Great Britain and The Suez Canal, Chapman&Hall, London 1882, s.3. 468 Eve M. Troutt Powell, A Different Shade of Colonialism Egypt, Great Britain, and the Mastery of the Sudan, University of California Press, California 2003, s.67. 469 İsmail Paşa’nın yaklaşık 4 milyon pounda sattığı kanal hisslerinin değeri 1900’a geldiğinde yaklaşık 8 kat artmıştı: “The exact number of shares was 176,602, and the “mess of pottage” for which Ismail bartered away his birthright was 3. 976. 582. The same shares at to-day’s prices are worth just 25. 077. 484” Royle, s.1900, s.1; Mieville, s.26; “Isma’il then sold Egypt’s 176. 000 shares (44 percent of the total capital) of the Suez Canal Company’s stock to the British government, giving it a direct financial stake (along with its economic interest in trade and communications) in Egypt’s fate. With its “investment” in Egypt far greater than France’s, the British government would accept nothing less than predominant influence, and would work to defeat any settlement that put control of state revenues into the hands of the French” A. Hunter, s.195; “The next and most important incident in the history of this great work was the purchase by the British Government,in November, 1875, of the Khedive’s 176. 602 shares for 4,000,000” J. C. Mccoan, Egypt,With A Supplementary Chapter Of Recent Events, New York 1893, s.270; “In 1875 the British Government bought 176,602 shares from the Khedive for 3. 976. 580” Wilson, s.58; Blunt, s.16; Buchanan, s.32; Edward Dicey, The Egypt of The Future, William Heinemann, London 1907, s.11; Grant, s.172; Christopher Danziger, “The First 93 alışverişte Disraili ve Lord Derby’nin payı oldukça büyüktü 471. Mısır hükümeti kanalın hisseleri satılana kadar kanalın en büyük finansörü durumundaydı 472. Bu satışla birlikte Mısır bu konumunu kaybetmiştir. İngiltere ise kanal hisselerinin % 44’lük bir kısmını ele geçirmiştir. Bu yüzden kanalın diğer hisselerini ele geçirme girişimlerinde bulunmuşsa da bunu başaramamıştır. İngiltere’nin, kanalın % 44’lük bir kısmını ele geçirmesi, kanalın doğuracağı sorunları ve sebep olacağı felaketleri kendi lehine çevirecek bir politika düzeni oluşturmasını kolaylaştırmıştır473. İsmail Paşa’nın, kanaldan büyük gelirler elde edebileceği bir sırada kanal hisselerini satması, önemli ve stratejik bir kayıp olarak değerlendirilebilir474. Zira bu satış, Hıdiv’e sadece ticarî bir alışveriş gibi görünse de, aslında, Mısır’ın bağımsızlığını sona erdirecek derecede siyasî bir önem arz etmiştir. Yine bu satış Mısır’da İngiliz varlığı sürecini başlatması bakımından 475 da Mısır’ı işgal sürecinin yolunu açmıştır476. Süveyş Kanalı’nın bir başka siyasî sonucu, büyük Suez Crisis”, History Today, V: 32, Issue: 9, 1982, s.3-4; “İngiltere 1875 senesinde dahiyane ve tertip edilmiş bir siyasî- iktisadî manevra ile kanala sahip oldu” Rohde, s.7; W. M. Sloane, “Egypt and England”, Political Science Quarterly, V: 19, I: 3, 1904, s.460. 470 “Hıdivviyet-i Mısriyye’nin Süveyş Cedveli Kumpanyası eshâmından İngiltere Devleti fehîmesine ferûhte itdiği eshâma dâir (…)Süveyş Cedveli Kumpanyası′nın küşâdında Hazîne-i Mısrıyye de haylice eshâm olup şimdiye kadar hiçbir vakit ve hiçbir vechle istifâde olınmamakla (…)eshâm-ı merkûmenin iştirâlarına rağbet gösterilerek bu babda onlarla mükâleme olunmakda iken İngiltere Devlet-i fehimesi beha ile de iştiralarına rağbet bulunduğundan ve eshâm-ı merkûme dahi ahz ve i’tâ ile beyne′n-nâs tedâvil itmekde olan kumpanyası eshâmı tev’inden olup (…) eshâm-ı merkûme devlet-i müşârünileyhâyâ ferûhte olunmuşdur” İ.DUİT., 142/5. 471 “Isma’il then sold Egypt’s 176. 000 shares (44 percent of the total capital) of the Suez Canal Company’s stock to the British government, giving it a direct financial stake (along with its economic interest in trade and communications) in Egypt’s fate” A. Hunter, s.195; The worsening financial situation was temporarily relieved when Ismail sold his 176,602 shares in the Suez Canal Company to the British government for £4 million, Disraeli’s dramatic coup making Britain the largest shareholder in the Company” A. Hunter, s.24”Times Gazetesi bu satışı şu şekilde bildirdi: “bu sabah ki nüshâsında İngiltere devleti Hıdiv-i Mısır hazretlerinin yüz on yedi bin aded Süveyş Kanalı tahvilâtını dört milyon İngiliz lirası bedel ile iştirâ eylemiş olduğunu ve bu akçe içün Rochild kumpanyası üzerine va’desiz poliçeler keşîdesi içün Mısır idâresine me’zûniyet verildiğini” İ.DUİT., 142/5; Hoskins, “The Suez Canal and the Outlook for Egypt”, , s.111; Allen, s.143; R. C. Mowat, “From Liberalism to Imperialism: The Case of Egypt 1875-1887” The Historical Journal, V: 16, I: 1, Cambridge 1973, s.109. 472 Hansen-Tourk, s.940. 473 “Başbakan Disraeli’nin 1875 yılında Kanal şirketi hisselerinin %44’ünü satın alması İngiltere’ye, Lordlar Kamarası başkanı Lord Cairns’in ifade ettiği gibi “İngiltere’nin daha önce hiç sahip olmadığı bir dayanak” ve “kendi mülkünü korumak için” savaşa başvurma gerekçesi temin etmişti” Morewood, s.38. 474 Hansen-Tourk, s.957. 475 Eraslan, s.161-162. 476 “İskenderun körfezinden Portsaid ve Süveyş’e, oradan Hicaz, Yemen ve Aden gibi Kızıldeniz[‘]in doğusundaki Müslüman memleket ve kutsal toprakların ileride Avrupalılar arasında taksimine neden olacak sebepleri hazırlayan bu kanaldır. Ve bu sebeplerin tabiî bir neticesi olarak Osmanlı Devletini tehdid edecek bu kanaldır” Mehmed Arif, s.618. 94 devletlerin Mısır üzerindeki sömürge rekabetinin büyümesine ve şiddetlenmesine sebep olmasıdır477. İngilizler, kanalın önemini başından beri iyi biliyorlardı ve hatta Ferdinand de Lesseps’in haklılığını kabul etmişlerdi478. Süveyş Kanalı’nın açılması sonrasında büyük devletler arasında artan rekabet, İngiltere’nin kanal hisselerinin yarısına yakın kısmını ele geçirmesiyle daha da şiddetlenmiştir. Özellikle İngiltere ve Fransa bu mücadelenin en aktif iki tarafıydı. Ancak İngiltere kanal hisselerinin önemli bir kısmını ele geçirdikten sonra Fransa’ya karşı daha güçlü bir konuma yükselmiştir. Bu da İngiltere’nin uluslararası politikayı tanzim etmekte daha başarılı ve istekli olmasını sağlamıştır. İsmail Paşa’nın Süveyş Kanalı’nın hisselerini, “def’-i ihtiyâcât-ı mâliye içün” İngiltere’ye satması479, Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin elinden çıkış sürecinin başlangıcını teşkil etmişti480. Burada ortaya konulan İngiliz politikaları, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, diğer devletlerin elini kolunu bağlamıştır481. Bu da, İngiltere’nin Mısır ve Süveyş üzerindeki tasavvurlarını daha rahat bir şekilde gerçekleştirmesini sağlamıştır. Böylelikle Mısır’ın işgali İngilizlerin Süveyş Kanalı’nın kontrolünü ele almasıyla başlamıştır 482. Süveyş Kanalı’nın açılmasının en önemli sonuçlarından biri, belki de en önemlisi, Mısır ekonomisinin iflasını hazırlayan süreci başlatmasıdır483. Süveyş Kanalı’nın, finansmanının ciddi paralar gerektirmesi ve bu paranın büyük bir kısmının Mısır 477 is-Sanafiri, s.32. “Great Britain, who almost alone of the Great Powers had steadfastly obstructed the accomplishment of the project, was not backward in offering honourable amends. De Lesseps received at the hands of Queen Victoria the Grand Cross of the Star of India. The Lord Mayor of London, proposing his health at an official banquet in his honour, declared that ‘our eminent engineers made a mistake M. de Lesseps was right, and the Suez Canal is a living fact’” Wilson, s.40. 479 İ.DUİT., 142/5, 1. 480 “İsmail Paşa, Vükela ve Avrupa′nın lehine (Avrupa′yı arkasına almak gayesiyle) sarf ettiği parayı kazanmak için Süveyş Kanalı hisselerini İngiltere′ye sattı. Bu şekilde bağımsızlığını kazanmak istediği mülkün anahtarını ‘‘Mısır’ı’’ İngiltere′ye vermiş oldu” Y.EE., 9/37. 481 “Mamafih, bu duruma ne Bâbıâli ne de İngiltere’nin geleneksel rakibi olan Fransa itiraz etmişti. Çünkü İngiltere Fransa’yı Almanya’ya, Bâbıâli’yi Rusya’ya karşı desteklemişti” is-Sanafiri, s.111. 482 Tollefson, Modernization, s.12. 483 “For all practical purposes it may be said that the whole of the borrowed money, except £16. 000. 000 spent on the Suez Canal, was squandered” Evelyn Baring (The Earl Of Cromer), Modern Egypt, V: I. Newyork 1916, s.11. 478 95 hazinesinden çıkması, Mısır ekonomisini ağır bir yük altına sokmuştu484. Gerçi kanalın yapımında kullanılmak üzere Lesseps tarafından beş yüzer franklık dört yüz bin hisseli, iki yüz milyon frank sermayeli bir şirket teşkil edilmişti 485. Bu hisseler satılarak, gelecek para ile kanalın finansmanının bir kısmının sağlanması düşünülmüştü. Şirket hisselerinin iki yüz yedi bini Fransızlara, doksan altı bini Osmanlılara, dört bini İspanya’ya ve iki bin altı yüzü Hollanda’ya satılmıştı. İngilizlere ayrılan seksen beş bin hisseyi de İngilizlerin almaması dolayısıyla 1859 yılında bu hisseler Mısır’ın olmuştu486. Süveyş Kanalı’nın finansman giderlerinin öz kaynakların dışında borç paralarla karşılanması, Mısır’ın ekonomik durumunu iyice çıkmaza sokmuştur. Dolayısıyla Mısır, büyük devletlerin rekabetleri sebebiyle siyasî baskılar altında, borçlanmalar dolayısıyla da ekonomik baskılar altında kalmıştır. Mısır’ı işgale götüren süreç, bu iki temel konu etrafında şekillenmiştir. Süveyş Kanalı, Mısır’ın geleceğinin yeniden tanzim edilmesine sebep olacak siyasî, sosyal ve iktisadî gerekçeleri beraberinde getirmiştir487. Bu yüzden Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Mısır Meselesi’nden ayrı düşünülmemiş, Mısır’da ortaya çıkan sorunlar ve yapılan müdahaleler, Süveyş Kanalı etrafında gerçekleşmiştir. Bu da, Mısır’ın ciddi politik tehlikelere karşı açık hale gelmesine sebep olmuştur488. B- Süveyş’te İngilizlerin Diplomasi Zaferi Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında, Mısır’dan İngiliz askerlerinin tahliyesi için yapılan müzakereden bir sonuç alınamamıştı. 1887 mukavelesi de herkesi tatmin eden bir belge olmadığından yürürlüğe girememişti. Ancak 1887 mukavelesi, tasdik edilmemiş bir belge olsa da, İngiltere’nin diplomatik konumunu güçlendirmiştir. Çünkü 484 Arthur Goldschmidt- Lawrence Davidson, A Concise History of theMiddle East, Eighth Edition, West view Press, United States of America 2006, s.183,188; Hüseyin Işık, “Süveyş Kanalı’nın Geçmişi ve Geleceği”, Stratejik Etütler Bülteni, S: 68, Ankara 1979, s.22. 485 Hansen-Tourk, s.939. 486 Süveyş Kanalı hisselerinin kullanımı ve alınıp satımı ile ilgili şu karar alınmıştı: “Süveyş Kanalı Kumpanyası bir Anonim Osmanlı Şirketi olup kavâid-i saltanât-ı seniyyeye ve fakat sûret-i terkince ve şirkâtın yekdiğeri beyninde olan münâsebetince Fransa kavâidine ta’bîdir kumpanyanın tahvîlâtı hâmiline âid olup yalnız teslîmiyle diğerine intikâl idebilur. Her hissedâr tahvîlâtını istediği vakit ve istediği gibi satmağa hakkı vardır tahvîlâtın hiçbir kısmı kumpanyanın nizâmı iktizâsınca fürûhte olınmak mümkün değildir dinilemez Hıdiv hazretlerini hissedâr sıfatıyla tahvîlâtını istediği gibi isti’mâl itmeğe hakkı olmamak içün bu tahvîlâtı asla fürûht itmeyeceğini kat’iyyen ta’ahhüt eylemiş olması lâzım gelür hâlbuki hiçbir vakit böyle bir ta’addid bulunmamış ve Mısır İdâresi dâima sâirlere misüllilü âdi bir hissedâr sıfatıyla tanınmışdır” İ.DUİT. 142/5. 487 Güler, s.41. 488 Hoskins, “The Suez Canal”, , s.110. 96 İngiltere, bu sözleşmeyi kabul edip imzalayarak Mısır’dan askerini çekme isteğini göstermiştir489. İngiltere tahliye müzakerelerinin sonuçsuz kalması dolayısıyla Mısır’ı ilgilendiren ve İngiliz çıkarlarını tehlikeye düşürme riski taşıyan bütün meseleleri kendi lehine halletmek istiyordu. Hindistan güzergâhının önemli bir noktasında yer alan Süveyş Kanalı, İngiltere’nin çıkarlarına karşı kullanılabilecek bir unsur olarak görüldüğünden, İngilizler burayı kontrol etmek istiyorlardı. İngiltere, kanalın kontrolünü kaybetmesi durumunda ortaya çıkacak sorunları ve muhtemel felaketleri iyi hesap etmiştir490. İngiltere bunu iyi bildiğinden Süveyş Kanalı’nın uluslararası konumunu belirleyecek bir sözleşme ile Süveyş Kanalı’nda tek bir devletin üstün duruma gelmesinin önüne geçmeyi amaçlamıştır. İngiltere, kanalın tarafsızlaştırılmasını sağlayacak bir düzeni, Mısır’ı işgal ettikten sonra, zaman zaman kısa süreli soğumalar söz konusu olsa da sürekli gündemde tutmuştur. İşgalden sonra, gün geçtikçe, İngiltere’nin kanal üzerindeki kontrolü iyice belirgin bir hâl almıştır. Zaten Mısır’ın işgalinin en temel nedeni, Süveyş kanalıydı. Afrika’da yer alan Mısır, Sudan, Eritre, Zengibar ve Somali gibi yerlerde nüfuz bu kanal vasıtasıyla mümkün oluyordu 491. Süveyş Kanalı Avrupalıların birçok Müslüman memleketi sömürge haline getirmek için kullanılmıştır492. Bu yüzden Süveyş Kanalı, bu özellikleri ile büyük devletlerin sömürge rekabetinin kızışmasına sebep olmuştur. Hindistan’daki sömürge toprakları İngiltere’yi bu sömürge rekabetinin en önemli taraflarından biri yapmıştır. Süveyş Kanalı’nın açılması, Mısır’ın stratejik konumunu güçlendirirken493, önemini arttırmış ve büyük devletlerin Mısır üzerindeki baskılarını yoğunlaştırmalarına sebep olmuştur 494. Kanal bu özellikleri dolayısıyla Mısır’daki İngiliz çıkarlarının en önemli parçalarından biri olmuştur. Bu yüzden İngiltere, Süveyş Kanalı’nda kontrolü tek başına ele almayı 495, bu olmadığı takdirde, kanalın tarafsızlaştırılmasını sağlamayı düşünüyordu. İngiltere, Mısır ve buna bağlı olarak kanal politikasını bu düşünce etrafında şekillendirmeye, 489 Çınar, s.173. Hasan Korkut, İngiltere’nin Mısır’ı İşgali(1882),(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1996, s.42. 491 Halford L. Hoskins, “Suez Canal Problems”, Geographical Review, V: 30, I: 4, America 1940, s.668. 492 Mehmed Arif, s.618. 493 Güler, s.43. 494 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.166. 495 Karaca, s.468. 490 97 diplomasisini bu yönde kurmaya gayret etmiştir496. Çünkü Süveyş Kanalı’nın önemi İngiltere açısından büyüktü497. Bundan dolayı, İngiltere bu diplomatik girişimlerinden aldığı neticelerin resmiyette de kabulünü sağlamak için Süveyş Kanalı’nın konumunu düzenleyen bir sözleşme hazırlayıp imza altına almayı amaçlamıştır. Bunun için İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesi sürecini karar altına almak üzere müzakere edilip hazırlanmış olan 1887 mukavelenâmesinin beşinci maddesinde bu konuya yer verilmişti498. Buna göre, “işbu mukavelenâme tasdîk olunduktan sonra tarafeyn-i ‘akideyn evvel emirde Berlin muahedenamesini imzâ eden devletlere ve ba’dehu Süveyş Kanalı hakkında ahiren mün’akid mukâvelenâmede imzâsı bulunan diğer devletlere bildirilecekler ve bunları işbu mukâvelenâmeye muvafakâtlarını beyân eylemeye da’vet eyleyeceklerdir”499. Bu öneri ile İngiltere Süveyş Kanalı’na uluslararası düzeyde kabul edilmiş bir konum tayin ederek kanal ve dolayısıyla da Mısır üzerinde siyasî hâkimiyetini sağlamlaştırmak istemiştir. Bu da, Süveyş Kanalı üzerinde mücadelelere sebep olmuş kanalın statüsünde değişime gidilmesi sğrecini huızlandırmıştır500. 1888 Anlaşması bunu İngiltere’ye fazlasıyla sağlamıştır. 1887 mukavelesi yürürlüğe girmese de İngiltere müzakerelerde alınan kararlar mucibince Süveyş kanalının konumunu belirleyecek bir mukavele metni hazırlamıştır. Osmanlı tarafı, bu mukavelenin hazırlanması sırasında herhangi bir soruna mahal vermemek için ince eleyip sık dokuyarak metnin açık bir hale getirilmesi için oldukça yoğun gayretler sarf etmiştir. Bu, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasının seyri için önemli ipuçları vermektedir501. Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Rusya, Hollanda, Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya, İspanya tarafından imzalanan anlaşmaya göre 502; Süveyş Kanalı savaş ve barış zamanlarında hiçbir bayrak takmak zorunluluğu olmaksızın her zaman açık olacaktır. Anlaşmaya taraf olanlar, barışta olduğu gibi savaşta da kanalın serbest kullanımına hiçbir şekilde müdahale etmemeyi taahhüt ederler. Kanal hiçbir kısıtlamaya tabi olmayacaktır503. 496 Y.PRK.KOM., 7/19; Y.A.HUS., 282/15; Y.EE., 116/68. Y.PRK.KOM., 7/19. 498 . Y.EE., 121/9. 499 Y.EE., 116/72, 2; Y.A.RES., 49/40. 500 “Süveyş Kanalı’nın siyasî, stratejik ve iktisadî önemi devletleri bu kanalı uluslararası bir statüye kavuşturmaya sevk etti” Faruk Berkol, Süveyş Kanalı’nın Hukukî Statüsü, Ankara 1941, s.8. 501 İ.DUİT., 142/20; İ.DUİT.,142/21; İ.DUİT.,142/25; İ.DUİT.,142/26; İ.DUİT., 142/33. 502 Berkol, s.8. 503 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 497 98 Birinci madde Süveyş Kanalı’nın tarafsızlaştırılması için bir giriş mahiyetindedir. İkinci maddede, tatlı su gereklilikleri ve 4 maddelik 18 Mart 1873 anlaşmanın su kanalının deniz kanalı için elzem olduğunu kabul eden taraflar, tatlı su kanalı ile ilgili gereklilikleri ve 4 maddelik 18 Mart 1873 mukâvelenâmesince Uluslararası Süveyş Kanal Şirketi’nin verdiği taahhütleri söz kabul ederler. Taraflar, hiçbir zaman engel olmayacak olan bu kanal ve şubelerinin güvenliğini tehlikeye atmamayı taahhüt ederler504. Bu madde ile İngiltere, kanala dair bir güvenlik sorunu yaratılmaması konusunda diğer devletlerin taahhütlerini sağlamaya çalışıyor. Üçüncü maddede yer alan karara göre anlaşma tarafları, deniz ve tatlı su kanalının tesislerine, aletlerine, bina ve çalışmalarına saygı duymayı garanti ederler505. Bu madde ile kanalın işleyişine dair dış müdahale önlenmek istenmiştir. Dördüncü maddede, bu anlaşmanın birinci maddesine göre kanal savaş zamanında savaşan devletlerin savaş gemilerine serbest bir geçit olacağından anlaşma tarafları, savaşan devletlerden biri Osmanlı Devleti bile olsa, kanal ile kanalın bağlı olduğu liman ve bu limanlardan itibaren üç mil deniz mili mesafede hiçbir savaşa, düşmanca harekete ve gemilerin serbest geçişini engelleme maksadına yönelik hiçbir harekete girişmemeyi taahhüt ederler506. Savaşan devletlere ait savaş gemilerinin ancak kat’î bir lüzum görünen sınır dâhilinde kanal ile ona bağlı bulunan limanlarda tamir, ihtiyaçlar ve yiyecek tedarik etmeleri mümkün olacaktır. Savaş gemileri Portsaid ile Süveyş limanında 24 saatten fazla ikamet edemeyecektir. Tutulması mecburî olan gemiler istisna olacak; ancak onlar da hızlı bir şekilde çıkmaya mecbur olacaklardır. Savaşan devletlere ait bir geminin oradan hareketi ve kanaldan girişi ile çıkışı arasında daima 24 saat geçecektir507. Savaş sırasında kanalın güvenliğini ilgilendiren tedbirlerin ele alındığı dördüncü madde ile savaşan tarafların kanal boyunca bir birleri ile karşılaşmalarını engelleyerek kanal güzergâhında olası bir sıcak çatışmaya meydan verilmemesi amaçlanmıştır. Savaş sırasında, Osmanlı Devleti dâhil, anlaşmaya taraf olan devletler, Süveyş Kanalı mahalline üç deniz mili uzaklıktan daha yakın bir mevkide savaşmayacaklarını, saldırı yapmayacaklarını ve gemilerin serbest geçiş hakkını engellemeyeceklerini kabul etmişlerdir. 504 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 506 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 507 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 505 99 Beşinci madde ile savaş zamanında, savaşan devletler kanal ile ona ait limanlara asker, mühimmat ve savaş malzemeleri sokamayacak ve taşıyamayacaktır. Ancak kanalda istemeyerek bir engel ortaya çıktığı takdirde, bin askeri geçmemek üzere, müfrezelere bölünmüş askerleri, o ölçüye göre savaş malzemelerini limanlardan çıkaracak ya da gemilere bindirebilecektir508. Bu madde de, kanalın güvenliğini sağlamaya yönelik bir tedbirdir ve kanalın bir oldu-bitti ile işgal edilmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Altıncı madde ile düşman devletten ele geçirilen gemiler ve bunlara ait her türlü levâzım ve eşyalara ait kurallara bütün savaşan devletlerin savaş gemilerinin tâbi olacağı karar altına alınmıştır. Bu madde, savaş hukukuna ait bir düzenlemeyi içermektedir. Hiçbir devletin bu konuda üstünlük ve ayrıcalığa sahip olmaması amaçlanmıştır. Yedinci madde ile devletler, hiçbir savaş gemisini Timsah ve Acı Nehirleri de dâhil olmak üzere kanal sularında hiçbir harb gemisi bulundurmayacaklardır. Sadece kanalın girişlerinde Portsaid ve Süveyş limanlarında harb gemileri, her devlet için ikiyi geçmemek üzere, ikame ettirebileceklerdir. Bu hak savaşan devletler tarafından icra edilemeyecektir509. Bu maddede de, yine kanal ve buna bağlı olarak Mısır’ın güvenliği amacına yönelik olarak alınmış tedbirleri ihtiva etmektedir. Bu karar, harb hâlinde olmayan devletlere, savaşın gidişatına müdahale etmek için açık bir kapı bırakmaktadır. Bu müdahale de, savaş sonrası durumun tanzim edilmesine yönelik stratejik bir üstünlük sağlamak için kullanılabilir. Sekizinci maddede, bu mukaveleyi imzalayan devletlerin Mısır’daki memurları bu mukavelenin tatbik edilmesine dikkat edecek. Kanalın emniyetini ve serbest geçişini tehdit eder her çeşit hâl ortaya çıktığında bu memurlardan üçünün teklifi üzerine en kıdemlilerinin başkanlığında bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyon toplanacak ve gözlemledikleri tehlikeyi önlemek üzere, kanalın korunmasını ve serbest geçişi sağlayacak tedbirleri, Mısır Hıdivliği tarafından kabul edilmesi maksadına yönelik Hıdiviyete bildirilecektir. Herhâlde memurlar, anlaşmanın iyi bir şekilde tatbikini kontrol etmek için senede bir kere toplanacak ve bu toplantı Osmanlı hükümeti tarafından tayin edilen bir özel komiserin başkanlığında yapılacaktır. Yine toplantıda bir Mısır komiseri hazır olacak ve Osmanlı komiserinin toplantıda hazır bulunmaması 508 509 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 100 hâlinde toplantıya başkanlık edebilecektir. Bu komiser, bilhassa kanalın her iki sahilinde gemi geçiş serbestisine ve güvenliğine zarar verilmesi maksadına yönelik, buna sebep olabilecek şekilde yapılan işlerin ortadan kaldırılmasını veya bu yolda toplanacak kalabalığın dağıtılmasını isteyeceklerdir510. Bu maddede kanal sözleşmesinin tatbikini sağlanması ve bu tatbike halel getirecek sorunların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bunun için mukavelede imzası bulunan devletlerin Mısır’da bulunan memurları vasıtasıyla takibi ön görülmüştür. Dokuzuncu madde, Mısır Hükümeti, kendisine verilen fermanlardaki yetkiler dairesinde bu anlaşmanın yerine getirilmesi için lazım olan tedbirleri alacaktır. Hıdivlik yeterli olanaklara sahip olmazsa, eğer Mısır Hükümetinin kendi tasarrufunda yeterli kaynağı bulunmazsa, Osmanlı Devleti’ne başvurmaya mecbur olacak ve İngitere de Mısır Hükümeti’nden talepte bulunacak ve Osmanlı Hükümeti böyle bir talebe cevaben gerekli tedbirleri alacaktır. 17 Mart 1885 tarihli Londra bildirisini imzalayan diğer devletlere işin iç yüzünü açıklayacak duyuru yapacak ve gerektiği takdirde konuyla ilgili olarak onlarla fikir alışverişinde bulunacaktır. Mukavelenin 4., 5. ve 6. Maddelerin hükümleri bu madde gereğince alınacak tedbirlere mani olmayacaktır. Onuncu madde, mukavelenin 9. ve 10. maddelerinde açık olan hallerde alınacak tedbirlerin kanalın serbest geçişine engel çıkarmayacaktır511. Onikinci Madde, anlaşmayı imzalayan hükümetler bu anlaşmanın esasından biri olan eşitlik ilkesinin gereği olarak kanalın serbest geçişinin tatbikiyle ilgili devletlerden hiç biri ileride kanala dair, yapılabilecek düzenlemelerde, idarî ve ticarî menfaat ile imtiyaz aramayacaktır. Zaten Osmanlı Devleti’nin, memleketin sahibi olma sıfatıyla bu hakları saklıdır512. Onüçüncü Madde, bu anlaşma hükümleriyle açık bir şekilde tayin edilen taahhütler dışında, Osmanlı padişahının saltanat hukukunu, Hıdiv’in fermanlardan ileri gelen hukuk ve muafiyetlerini etkilemeyecektir. Bu madde ile Osmanlı Devleti’nin hukuku sair devletlere karşı korunmuş, Hıdiv’in fermanlarla hakları sabit kalmıştır513. 510 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 512 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 513 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 511 101 Ondördüncü madde, anlaşma tarafları bu mukaveleden doğan taahhütlerin Süveyş Kanalı kumpanyası imtiyazları müddetiyle sınırlandırılmayacağını kararlaştırmışlardır514. Bu karar, bu mukavelenin kapsayıcılığını ortaya koyması bakımından önemlidir. Çünkü bu mukavele Süveyş Kanalı’nın tarafsızlaştırmasını sağlayıp Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı üzerindeki hâkimiyetini görünürde tanısa da bağlayıcılığı itibariyle, Osmanlı Devleti’nin, sözleşmelerle Süveyş Kanalı şirketine verdiği imtiyazların bitimi ile hâkimiyeti kanalın Osmanlı Devleti’ne geçecekti. Ancak bu mukavelenin bağlayıcılığı bu imtiyazların bitiminden sonra da devam edecektir. Onbeşinci Madde, anlaşma hükümleri Mısır’da yürürlükte olan tedabir-i sahihaya engel olmayacaktır. Onaltıncı Madde, anlaşma devletleri bu mukaveleyi, bunu imza etmeyen devletlerin dikkatine sunarak ilgili devletleri bunu kabul etmeye davet edeceğine söz verirler. Said, Münir, Hasan, Ali Saib, Arifi, Ahmed, Esad, Kâmil, Münif, Zihni Mustafa ve Mahmud Cevdet bu mukaveleyi tasdik etmek için imzalayıp armalı mühürleriyle mühürlemişlerdir515. Osmanlı Devleti’nin bu mukaveleyi imzalamakla birkaç amacı gerçekleştirmek istediği ifade edilebilir. Bunlar, Osmanlı Devleti’nin, Mısır’ın her türlü saldırıdan korunması, İngiltere’nin Mısır’daki menfaatlerinin temini ve Süveyş Kanalı ile Hindistan yoluna karşı oluşabilecek tehlikelerin bertaraf edilmesini sağlamaya hazır olduğunu göstermesi şeklinde sıralanabilir516. Çünkü bunlar sağlanırsa İngiltere’nin Mısır’dan çıkması mümkün olacaktır. İngiltere bu konudaki sıkıntıları bahane ederek Mısır’daki askerinin ikametini sürekli uzatmaktadır. Çünkü İngilizler Hindistan yolunun anahtarı ve kilidi mesabesinde bulunan Süveyş Kanalı’nı korumak uğrunda birçok şeyi göze almıştır. Osmanlı Devleti ise İngiltere’nin Hindistan yolu ile ilgili endişelerini anladığını göstermek istemiştir517. İngiltere’nin Hindistan sömürgelerinin yolu üzerinde olması ve Süveyş Kanalı’na yolu bulunmasından dolayı, kanala atfettiği önem bu mukavelenin anlamını biraz daha derinleştirmiştir. Zira İngiltere’nin Mısır’daki ekonomik çıkarlarının yanında ve hatta ondan kat kat daha önemli olan siyasî menfaatleri mevcuttu518. Kanalın 514 Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. Y.EE., 117/1; BEOVGG.d., 975, 52. 516 Y.EE., 116/72, 3. 517 Y.PRK.MK., 1/75, 2. 518 Y.EE., 120/34. 515 102 bu önemi dolayısıyla, Mısır’ın saldırılardan emin olması, İngiltere’nin en çok istediği şeylerden birisidir519. Süveyş Kanalı’nın önemini Lord Derby, bu anlaşmadan yıllar önce şu şekilde ifade etmişti: “Hindistan Saltanatı’nın vikâyesi bir İngiliz heyet-i vükelâsının yalnız İngiliz milletine değil umûm-ı alem-i insaniyete karşu hüsn-i ifâsına mecbûr olduğu en âli vezâ’ifden biri bulunduğundan Hindistan’ın Süveyş Kanalı’ndan olan yolunun himâyesine her İngiliz hükümeti borçludur”520. İngilizlerin bu politikalarını 1890’lı yıllarda da aynı yaklaşımlar üzerinde şekillendirdiği görülmektedir 521. Lord Derby’nin bu beyanı aynı zamanda kendinden sonraki hükümetlere, takip edecekleri politikalar için önemli bir uyarı olarak yorumlanabilir. İngilizler, Mısır’dan çıkacakları uygun zamanın, kanalın güvenliğinin sağlanmasıyla geleceğini düşünüyordu 522. Bu mukavele de Mısır’ın masuniyetini ön gördüğünden523 İngiltere’nin istediği doğrultuda hazırlanmıştır. Baştan beri yürüttüğü politika ile İngiltere, Mısır’ın sair devletlerin taarruzundan masuniyetini ve Osmanlı Devleti’nin hukukunu düşünür bir görüntü çizerek Osmanlı Devleti’ni bu mukaveleyi imzalamaya ikna etmiştir 524. Rosebery, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna riayet olunacağını, “zat-ı hazret-i padişâhinin hukûk-ı mukaddese-i hükümrâniyesine Mısır’da bulunan bi’l-cümle İngiltere heyet-i askeriyesi ve sâ’ire taraflarından kemâl-i derece hürmet dirâyet olunacaktır” cümleleriyle ifade ederek bir nevi teminat vermeyi de ihmal etmemiştir525. Osmanlı Devleti, 1888 İstanbul Anlaşması’nı hazırlarken İngiltere tarafından, devletin menfaat-i müşterekelerinin temin edilmesi konusunda, imzalanacak mukavele metninde bile ileride değişiklik yapılabileceğini söyleyerek ikna etmiştir 526. Osmanlı Devleti’nin, gelinen süreçte, İngiltere ile anlaşmaktan başka çaresi olmadığına hükmettiği, Mehmed Kâmil Paşa tarafından dillendirilmiştir527. Bu gerçekten hareket eden Osmanlı devlet adamlarının, İngiltere’yi Mısır’dan çıkarmanın mümkün olmadığı bir ortamda, Mısır’daki hukukunun devamını sağlayacak şartları oluşturmak ve bu haklarından 519 Y.EE.,88/40-3a. Y.EE., 116/56, 2. 521 Y.A.HUS., 256/47. 522 İ.MTZ.(05)., 24/1147. 523 İ.MTZ.(05)., 27/1427. 524 İ.MTZ.(05)., 24/1147. 525 Y.A.RES., 68/3. 526 Y.EE., 116/61 527 Y.A.HUS., 227/79 520 103 mahrum kalmamak için politika ürettikleri anlaşılmaktadır528. İngiltere’nin de Mısır’da başka bir devletin askerini görmek istememesi, aslında, her iki devletin anlaşmasını sağlayacak şartları oluşturuyordu. İngiltere’nin, Mısır’a başka bir devletin asker çıkarıp hâkim olmasını, hayatına hâkim olması ile denk görmekteydi ve bundan dolayı İngiltere Mısır’daki yürütüyordu şartların 529 buna mâni olacak şekilde oluşturulması diplomasisini . Bu cümleden olarak, Osmanlı Devleti’nin, örneğin Rusya ile savaş durumuna gelmesi durumunda, bu savaşın Süveyş Kanalı ve Mısır’a yayılması tehlikesi ile karşı karşıya kalınacağını biliyordu 530. Süveyş Kanalı’nın bu tehlikelere karşı tarafsızlığının sağlanması, İngiltere’nin menfaatlerinin bir gereği idi. İngiliz devlet adamlarının önem verdiği bir konu olarak Mısır’ın tarafsızlığı bahsi İngilizlerin Mısır diplomasisinde önemli bir yer tutuyordu531. Başlangıçta Fransa, Mısır’ın tarafsızlığı konusunda İngiltere ile aynı düşünceleri paylaşıyordu532. İngiltere ile bu konudaki menfaatlerine dikkat çekerek izleyeceği politikayı çoğu zaman açıklamıştır 533. Martin Wood, Times gazetesinde bunu çok iyi bir şekilde işlemiştir534. II- MEHDÎ İSYANI VE SUDAN MESELESİ Mısır’ın meseleleri başlığı altında işlediğimiz konular arasında Sudan Meselesi de bulunmaktadır. Zira Sudan Meselesi, İngiltere’nin Mısır’da işgali uzatmak için aradığı gerekçelere dair önemli bir örnektir535. İngiltere’nin Sudan’daki karışıklıkları bahane ederek Mısır’dan askerini çekmekten imtina ettiğini görmekteyiz. Sudan’ın, Mısır’ın güvenliğini tehlikeye atacak bir konumda olması ve bunun İngilizleri endişeye sevk etmesi, Sudan’ı Mısır Meselesi’nin önemli ayaklarından biri yapmıştır. Sudan’da çıkan Mehdî İsyanı ve isyanın aldığı hâl, Mısır Meselesi’nin sürekli gündemde kalmasına sebep olmuştur. Biz de burada, Sudan’da meydana gelen gelişmeleri Mısır Meselesi üzerinden değerlendirmeye çalışacağız. 528 Y.EE., 116/68; Zaten, “İngiltere’nin Mısır’a yerleşmesi 1888 Süveyş Kanalı mukavelenamesinin Osmanlı Devleti’ne tanıdığı hakları hiçe indir”mişti Berkol, s.12. 529 Y.EE., 116/65. 530 Y.EE., 116/56, 2. 531 M. P. Hornik, “The Mission of Sir Henry Drummond-Wolff to Constantinople, 1885-1887”, The English Historical Review, V: 55, I: 220, London 1940, s.602-604. 532 İ.MTZ.(05)., 33/939. 533 Y.EE., 116/56, 4. 534 Y.PRK.KOM., 7/19. 535 Y.PRK.EŞA., 5/81. 104 Sudan, özellikle başkenti Sinar altın madenleri konusunda oldukça zengin bir coğrafya idi. Bu özelliği ile Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’ı yapılandırma sürecinde önemli bir ekonomik kaynak niteliğindeydi536. Yine, Sudan’daki ticarî hayat önemli bir gelir kaynağıydı. Mehmed Ali Paşa her iki kaynağı ele geçirmek maksadıyla Sudan’a sefer düzenlenmesi kararı almıştı537. Mehmed Ali Paşa, bu amaçla, 1819 yılında Sudan’a küçük oğlu İsmail Paşa komutasında bir ordu göndererek ilk seferi düzenlemiştir538. Ancak bu seferde İsmail Paşa’nın ihmalkârlıkları neticesinde tam bir başarı sağlanmamıştır539. Mehmed Ali Paşa, 1821 yılında Sudan’a yapılan ikinci seferle Sudan’ı hâkimiyeti altına almıştır540. Bu sefer sonucunda 1821 yılında Sudan’ın tamamı Osmanlı topraklarına katılmıştır541. Ancak Mehmed Ali Paşa, Sudan’da tam kontrolü 1824 yılının sonlarına doğru sağlayabilmiştir542. Mehmed Ali Paşa, Sudan’ı fethettikten sonra buranın idarî yapısında önemli değişiklikler gerçekleştirmiştir543. Dağınık olan Sudan idaresi birleştirilmiştir544. Mehmed Ali Paşa, Sudan’ın doğal limanları olup, Cidde Eyaleti’ne bağlı olan Masû’a ve Sevâkin limanlarının Mısır’a ilhakını talep ederek Sudan’ın bütün ticaretine hâkim olmak istemiştir. Ancak Osmanlı Devleti bu talebi yerinde bulmayarak limanların gümrüğünü senelik altı bin kese kadar (125000 frank) bir 536 Gabriel R. Warburg, “The Turco-Egyptian Sudan: A Recent Historiographical Controversy”, Die Welt des Islams, V: 31, I: 2, 1991, s.197-199; P. M. Holt, A History of The Sudan From The Coming of İslam to The Present Day, Fourth Edition, Logman Press, London 1988, s.47; Ahmet İbrahim, s.206. 537 Khaled Fahmy, Mehmed Ali Paşa’nın Sudan’ı ele geçirmek istemesinin temel amacının, Sudan’dan insan gücü olarak kullanılabilecek kölelerin Mısır’ın hizmetinden kullanmak olduğunu söyler Fahmy, Paşanın Adamları, s.85-88; İsmail Hakkı Gürsoy, The Establish of Anglo-Egyptian Rule in The Sudan 1897-1914, (Unpublished Degree of Master Tesis in History), 1986, s.1; A. B. Theobald, The Mahdiya: A History of The Anglo-Egyptian Sudan, 1881-1899, Longmans Green, London 1952, s.8-9. 538 W. Nicholls, The Shaikiya, Dublin 1913, s.28; Wallis Budge, The Egyptian Sudan Its History And Monuments, V: II, Trubner&Co, London 1907, s.211-212; Demetrius C. Boulger, The Life of Gordon, T. Fisher Unwin, London 1896, 141. 539 Ömer Kâmil, s.54; Robinson, s.48-51. 540 P. G. Elgood, “The Situation in Egypt”, Journal of the Royal Institute of International Affairs, V: 6, I: 5, s.300; Fahmy, Paşanın Adamları, s. 85; Ahmed İbrahim, s.204-205. 541 Robinson, s.47-48; Kutluoğlu, 1998: 41-42; Richard Hill, Egypt in The Sudan 1820-1881, Oxford University Press, Great Britain 1959, s.8-9; Holt, A History of The Sudan From The Coming of İslam to The Present Day, s.48-51. 542 Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 1996, s.142-143. 543 Edwin De Leon, The Khedive’s Egypt: Or, The Old House Of Bondage Under New Masters, Seakle&Rivington, London 1877, s.344-345; Orhonlu, s.144-145. 544 Adil Doğru, Sudan Dosyası, Akabe Yayınları, İstanbul 1986, s.15. 105 ücretle Mısır’a geçici iltizâm olarak verip işi geçiştirmiştir545. Sultan Abdülmecid döneminde de 1841 tarihli fermanla, Nub(y)a, Kordofan ve Darfur gibi Sudan’a bağlı yerler, Mehmed Ali Paşa’ya, ömrüyle kaim olmak üzere tevcih edilmiştir 546. Mısır Valisi Abbas Hilmi Paşa döneminde Sudan ile ilişkilerin esir ticareti odaklı yürüdüğü görülmektedir. Bu yüzden Said Paşa da, Abbas Hilmi Paşa’dan aldığı Sudan için yeni bir şeyler yapamasa da köle getirilmesini yasaklayarak engellemeye çalışmış; ancak başarılı olamamıştır. Sudan İsmail Paşa dönemine kadar büyük bir değişiklik yaşamaksızın bu şekilde Mısır idaresinde kalmıştır547. İsmail Paşa ile birlikte Mısır’da yeni bir yayılma dönemi başlamıştır548. İsmail Paşa, Sevâkin ve Masû’a limanlarını, 1867’de Berber’i ve 1875 Zeyla’yı549 ele geçirmiştir. İsmail Paşa, Sudan seferleri ve fetihleri sonunda on milyonun üzerinde bir nüfusa sahip, 2.250.000 km2 alanın sahibi olmuştur550. Bu sınırlar, Bahr-ı Muhit-i Hindî’den Kap Gordof’a ve Sudan içerisinden- hatt-ı istiva (Ekvator)’ya kadar geniş bir alanı kaplamaktaydı551. İsmail Paşa’nın bu yayılma siyaseti sonucunda, Nil havzasında Mısır arazisi genişlemiş ve merkezi Hartum olmak üzere bir Sudan eyaleti teşkil edilmiştir552. Sudan, Mehmed Ali Paşa’nın fethinden itibaren 1821-1881 Türk yönetimi, 1881-1898 Mehdî idaresi ve 1898-1952 İngiliz Mısır ortak idaresinde yönetilmiştir553. İsmail Paşa’nın idaresi altında oldukça genişleyen Mısır toprakları, idaresi güç olduğu bir coğrafya şekline bürünmüştür. Sudan’da başlayan karışıklıklar neticesinde ortaya çıkan siyasî süreç, Mısır’ın işgalini hazırlayan şartları doğurmuştur. Sudan’da 545 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.8. A.DVNSMSR.MHM.d., 15, 13. 547 Dunn, s.3. 548 Charles Neufeld, A Prisoner of The Khaleefa, Chapman&Hall, London 1899, s.350; Hill, s.8-9. 549 “Aden Körfezi’nin batısındaki Zeyla İskelesi tarih boyunca önemli konumda olup halen Somadi Devleti sınırları içinde yer almaktadır. Kızıldeniz’e giriş noktasındaki bu iskele XIX. Asrın ikinci yarısında önce Yemen Eyaleti arkasından da Mısır Hıdivliği tarafından idare edildi. Bu asırdaki konumu Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olduğu kadar, Kızıldeniz’in batı sahillerini ele geçirmeye çalışan Avrupalı devletlerin dikkatini üzerine çekmesiyle daha da önem kazandı. Bilhassa buradaki mevcud hakların muhafaza edilmesi için son derece stratejik bir noktada yer aldığı için devletin iç siyasetinde de uzun yıllar devam edecek bir siyasî mesele haline dönüştü” Ahmet Kavas, “Doğu Afrika Sahillerinde Osmanlı Hâkimiyeti: Kuzey Somali’de Zeyla İskelesi’nin Konumu”, İslam Araştırmaları Dergisi, S: 5, İstanbul 2001, s.109; Orhonlu, s.148, 150. 550 Hennebert, 15. 551 is-Sanafiri, s.118. 552 Mccoan, s.2-3. 553 Warburg, s.209; Jok Madut Jok, Warand Slavery in Sudan, United States of America 2001, s.X. 546 106 çıkan Mehdî isyanının Sudan ve Mısır’ı kriz sürecine sokması, Sudan’ın Mısır Meselesi çerçevesinde gündeme gelmesine sebep olmuştur. Sudan’da isyan, ilk olarak, Vadi-i Halfa’nın güneyinde İslamî bir hareket şeklinde ortaya çıkmıştır554. Sudan isyanını harekete geçiren olay, Sudan’da Mısır adına vergi toplayan Faşoda müdürü ile bir kayık ustasının oğlu olan Muhammed Ahmed arasında çıkan kavgadır555. Muhammed Ahmed bu kavgadan sonra 29 Haziran 1881 tarihinde Mehdîliğini ilan etmiştir556. Muhammed Ahmed, Sudan eşrafına mektuplar göndererek Mehdî olduğu iddiasıyla, kendi etrafında toplanmalarını istemiştir. Bundan sonra Muhammed Ahmed’in etrafı kalabalıklaşmaya başlamış ve böylece Sudan’da, Sudan’ın mukadderatını etkileyen Mehdî hareketi başlamıştır557. Hareketin dinî bir hüviyet taşıması Müslüman Sudan halkının harekete daha fazla bağlanmalarını sağlamıştır558. Muhammed Ahmed, halkın teveccühünü kazanmak için münzevî bir hayat yaşamıştır. Etrafı çok hızlı bir şekilde kalabalıklaşan Mehdî önemli bir kuvvet hâline gelmiştir559. Bunun yanında, Sudan halkının Mehdî hareketine katılmasına sebep olan çeşitli etkenler bulunmaktaydı. Bunlar, kötü yönetimden kaynaklanan, ekonomik geriliğin yarattığı sorunlardı560. Ancak asıl önemlisi, Mısır ve Sudan’ın İngiliz kontrolünde olmasıdır. Bütün bunlar Sudan’da önemli hoşnutsuzluklara sebep olmuştur. Bu yüzden hareket İngiliz karşıtı olarak şekillenmiştir561. Yine köle ticaretine getirilen yasaklamalar Sudan’da Mehdî hareketine katılımı etkilemiştir562. “Bu nedenler, Sudan’daki Mehdî hareketinin, geniş bir toplumsal destek bulmasına sebep olmuştur. Muhammed Ahmed, yakınında bulunan ve ona kayıtsız şartsız bağlı olan dervişler [ve] geçimlerini köle ticareti ile sağlayan kabileler ile her türlü devlet otoritesine karşı çıkan kabileler gibi çeşitli toplumsal gruplar tarafından geniş bir şekilde desteklenmiştir”563. Başta, küçük 554 Alice Moore-Harell, “TheTurco-Egyptian Army in Sudan on the Eve of theMahdiyya, 187780”, International Journal of Middle East Studies, V: 31, I: 1, Cambridge 1999, s.19; Alice MooreHarell, “The Life of the Sudanese Mahdi”, Middle Eastern Studies, V: 45, I: 4, London 2009 s.684. 555 Kızıltoprak, s.191. 556 P. M. Holt, The Mahdist State in The Sudan 1881-1898, Oxford 1958, s.37-42; Mekki Shibeika, British in The Sudan 1881-1902, Oxford University Press, London-New York-Toronto 1952, s.2022. 557 Shibeika, s.47. 558 Orhonlu, s.153. 559 Yalçınkaya, 149-150. 560 Moore-Harell, “The Turco-Egyptian Army”, s.19-20. 561 Warburg, s.204. 562 Hennebert, s.37-38. 563 Kızıltoprak, s.191. 107 bir hareket olmasına rağmen, Sudan’da görevli bulunan Mısır ordusunun yetersizliği, bu hareketin hızlı bir şekilde büyümesine neden olmuştur564. İlk başlarda İngilizler de bu hareketin önemini anlayamamışlardır. Ta ki, Hicks’in ordusuyla birlikte büyük bir hezimete uğramasına kadar. Bu tarihten sonra Gladstone başta olmak üzere İngilizler, Mehdî hareketinin ciddiyetini kavramışlardır. Bu yüzden Sudan’a dair yeni politikalar tayin etmek ve bu hareketin yok edilmesini sağlamak üzerinde yeni paradigmalara yönelmek zorunda kalmışlardır565. İlk olarak Mısır ordusunun asker sayısının arttırılması ve Sudan’a Mısır ordusu eliyle müdahalede bulunulması ilkesini benimsenmiştir566. Sudan’da ortaya çıkan bu hareket Mısır için oldukça önemli bir olaydır. Çünkü Mısır kuvvetleri büyüyen hareketin karşısında oldukça âciz bir durumda kalmıştır567. Mehdî kuvvetleri ilk önce Yusuf Ziyâ Paşa kumandasındaki Mısır ordusunu büyük bir hezimete uğratmış, ordunun üçte birinden fazlası zâyi olmuştur568. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa da, Sudan’daki isyanı bastırmak için emekli subay Hicks’i ücretli olarak orduda görevlendirmiştir569. Ancak General Hicks kumandasındaki 10 bin kişilik ordu, Mehdî kuvvetleri karşısında tutunamamış570 ve Mehdî kuvvetleri tarafından yok edilmiştir. Bu, Hicks için oldukça trajik bir son olmuştur571. Bu yeni olayla durum, İngiliz konsolosun deyimiyle “gittikçe kesb-i ehemmiyet etme”ye başlamıştır572. Mehdî kuvvetleri karşısında alınan bu yenilgi, General Hicks’in hayatına mâl olmuştur573. Mehdî’nin kazandığı bu zafer, hareketin bütün Sudan’a yayılmasını sağlamıştır574. 1881 ve 1882 yılları Mehdî’nin seri zaferleriyle geçmiştir. Ancak Mehdî’nin esas zaferi, 19 Ocak 1883’te, Kordofan’ın başkenti El-Ubeyd’i ele geçirmesi sırasında gerçekleşmiştir. Bu son zafer, Mehdî Hareketi’nin kolay kolay bastırılamayacak bir güç hâline geldiğini 564 Moore-Harell, “The Turco-Egyptian Army”, s.20. Calvin Alexander Roberts, The Egyptian Question And The Triple Alliance, 1884-1904, (Doctor of Philosophy in History), New Mexico, 1973, s.20-21; Hornik, s.601-602. 566 Y.EE., 117/11. 567 Y.PRK.EŞA., 5/81. 568 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.87; Shibeika, s.48-50. 569 Mekki Abbas, The Sudan Question, Faber and Faber Limited, Londra 1951, s.35; Holt, A History of The Sudan, s.92; Holt, The Mahdist State, s.61-63; Theobald, s.65. 570 Bowen, s.143-144. 571 Marsot, Mısır Tarihi, s.77; Hennebert, s.77-78; Harold E Raugh, The Victorians at War, 18151914 An Encyclopedia of British Military History, California-London 2004, s.166. 572 İ.MTZ.(05)., 23/1111. 573 Shibeika, s.105-108; Theobald, s.65-66. 574 Archer, s.39-40; Barthorp, s.73-74. 565 108 göstermiştir575. Sudan’da, Mehdî hareketi ve savaşları nedeniyle bozulan asayişin yeniden sağlanamaması, Mısır’ın asayişini çok ciddi bir şekilde etkilemek tehlikesini ve dâimî bir asayişin büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalması sorununu ortaya çıkmıştır576. General Hicks’in ordusuyla birlikte yok edilmesi, İngiltere’nin Sudan’a dâir düşüncelerinde kırılmalara sebep olmuştur. İngiltere bu yeni durum karşısında, Sudan’dan çekilme kararı almıştır577. Mısır Hükümeti’nin, isyanın ciddi boyutlara ulaştığı sıralarda, Sudan’ı kontrol altına almaya çalıştığı görülmektedir. Ancak Mısır idaresi Sudan’daki karışıklıkların üstesinden gelecek kudrete sahip bulunmuyordu. Zaten Sudan’da böyle bir karışıklığın ortaya çıkması, Mısır hükümetinin Sudan’daki idareyi iyi tanzim edememesinden kaynaklanıyordu 578. Kısacası Mısır hükümeti, Sudan’ı yönetmekten âciz bulunmaktaydı. Bu âcizlik, Sudan’daki karışıklık hâlini takviye ediyordu579. Görüldüğü gibi Mısır hükümetinin Sudan’daki konumu; Sudan’ı, tabiri caizse sahipsiz bir şekilde bırakmıştı. Mısır Hükümeti’nin bu konumu hem Osmanlı Devleti hem de İngiltere tarafından iyi biliniyordu. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları Mısır’daki hâlin tesviyesi yani, Mısır idaresinde yapılacak ıslahatla Mısır’da idarî ve askerî yapının düzeltilmesi gerektiği üzerinde durmuştur. Sultan II. Abdülhamid de, Sudan’daki idarî durumun ıslahına teşebbüsten önce Mısır’daki durumun hemen ıslah edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Böylelikle Sudan’da asayişin temin edileceğini belirtmiştir580. Bu olmadan Sudan’a asker gönderilmesinin yararlı bir sonuç doğurmayacağı, yine Sultan II. Abdülhamid tarafından belirtilmiştir581. Sultan II. Abdülhamid’in bu yaklaşımı, Sudan’a bir dış müdahale kapısının açılmasını engellemeye yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir. Mısır Meselesi, uzun süredir bir sonuç alınaması dolayısıyla karışık bir halde bulunuyordu. Sudan’da ortaya çıkan isyan Mısır Meselesi’nin önemini daha da artmıştı582. Bu nedenle Sudan’daki olaylar, sadece Osmanlı Devleti ile Mısır hükümeti arasında halledilecek mahiyette bırakılmayacaktı. Bunun en önemli sebebi İngiltere’nin bölge üzerinde tanzim ettiği politikalardır. İngiltere, çıkarlarını korumak için bölgede 575 Y.A.HUS., 268/152. Y.PRK.EŞA., 5/81. 577 Gençoğlu, s.89. 578 Y.EE., 4/68. 579 Y.EE., 4/57. 580 Y.EE., 4/68. 581 Y.EE., 4/57. 582 Y.EE., 4/66. 576 109 bulunuyor ve bunu sağlayacak politikalar yürütüyordu. Ayrıca Sudan’daki isyanın önemli sebeplerinden birisi yabancılardan ve özellikle İngilizlerden duyulan rahatsızlık olduğundan583 ve hedefte sömürgeciler tarafından kuşatılan toprakların kurtarılması bulunduğundan584, bu durum İngilizler için önemli bir sorun teşkil ediyor, bu yüzden de İngilizlerin bu politikalarını daha önemli kılıyordu. İsyanın gün geçtikçe yayılan ve güç kazanan bir hareket hâlini alması ve ilk iki yılda Mısır ordusunun birkaç kere hezimete uğraması, özellikle General Hicks’in feci bir şekilde ordusuyla birlikte yok edilmesi, meselenin ciddiyetini göstermekteydi. Bu da İngiltere’yi Sudan’daki olaylara karşı yeni politikalar geliştirmek zorunda bırakmıştır. Hicks tecrübesini tekrar yaşamak istemeyen İngilizler, işi daha sistematik bir şekilde halletmek için çare arayışlarına yönelmiştir 585. Bu süreçte birkaç farklı yaklaşım deneyen İngiltere, Sudan’dan, prestij kaybemeden çıkmak için işi daha sıkı tutmaya karar vermiştir. Bu yüzden İngilizler, Sudan’da bulunan askerî garnizonların güneyde toplanmasına karar vermiştir ki, bu Sudan içlerinden çıkmak anlamını taşıyordu. Bu görev 18 Ocak 1884 tarihinde General Gordon’a verilmiştir586. Gordon 1874 yılında Sudan genel valiliği görevine atanmış ve burada yaklaşık iki yıl kalmıştı587. Bu yüzden Sudan’ı tanıyordu588. Mehmed Tevfik Paşa da karışıklıkların giderilmesine yönelik Sudan’da birtakım idarî düzenlemelere gitmek kararını verdi. Bunun için birtakım sebepler belirtildikten sonra, Sudan’da yaşayan büyük ve nüfuzlu ailelerin bağımsız bir hale getirilerek burada yeni bir yönetim mekanizmasının kurulması gerektiği, bu işin de, General Gordon’a verildiği Mehmed Tevfik Paşa tarafından, Meclis-i Nüzzar’a bildirildi589. Bu karar şüphesiz İngilizler tarafından alınmıştı ve uygulama görevi Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’ya verilmişti. İngiliz Hükümeti tarafından Gordon’a verilen bu görev, Sudan genel valiliği şeklinde ifade edilebilir590. Gordon Sudan’daki sorunu, mâlî konularda İngiltere tarafından desteklenirse, çözeceğini ve 583 Yalçınkaya, s.149-150. Y.A.HUS. 227/78. 585 Kızıltoprak, s.196. 586 Veysel Akdoğan, Sudan Mehdisinin İsyanına Dair Bazı Osmanlı Vesikaları, ((Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1993, s.28; Gençoğlu, s.89. 587 F. W. Moffitt, “Some Despatches from Khedive Ismail to Major-General Charles Gordon”, Journal of the Royal African Society, V: 34, I: 135, London 1935, s.110. 588 Orhonlu, s.151. 589 Akdoğan, s.28. 590 Arher, s.186-187; Hill, s.144-145; Shibeika, s.49; Theobald, s.75-78. 584 110 Sudan’ın elden çıkmaması için gerekli gayret ve hizmeti yapacağını vaat etmişti 591. Gordon kendisine verilen genel valilik göreviyle Sudan’da küçük küçük Sultanlıklar kurma işine girişmiş, köle ticaretini serbest bırakmış ve vergileri affederek halkın güvenini sağlamaya çalışmış, mahkûmları affetmiş ve böylece de Mehdî hareketinin önüne geçeceği düşüncesine kapılmıştır592. Ancak Sudan’da durum General Gordon’un sandığından da vahimdi. Mehdî hareketi Sudan’da oldukça güç kazanmış ve etkin bir hale gelmişti. Sudan, Gordon’ın 1876 yılında bıraktığından çok daha fazlası idi. Sudan’daki durumun ciddiyetini kavrayan General Gordon, Mehdî hareketinden çekinmeye bağlamıştı. Bu yüzden Mehdî’ye, bir miktar para ile Kordofan Emirliği’ne tayin olunduğuna dair bir berat göndermiş, bu, Mehdî tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine General Gordon ona bir uyarı mektubu göndererek Hartum’da beklemesini bildirmiştir593. Gordon ile Mehdî arasında gıyapta ortaya çıkan gerginlik, hareketin daha da çok yayılmasına sebep olmuştur. Zira Gordon’un Sudan’daki varlığı Mehdî hareketinin halk arasında daha fazla itibar görmesini sağlamıştır 594. Mehdî hareketi her geçen gün yayılırken Sudan’da çok önemli bir güç haline gelmiştir. Gordon da Sudan’da durumun gerçek yüzünü görünce tahliye konusunu gündeme almıştır. Bunun için Kahire’den asker gönderilmesini talep etmiştir595. Bu arada Mehdî kuvvetleri Hartum’u ele geçirmiş ve Gordon’un etrafını sarmışlardı596. Gladstone da, 22 Aralık 1884 tarihinde, General Wolseley’e Gordon’u kurtarmak için Sudan’a gitmesi talimatını vermiştir597. Wolseley, 10 bin kişilik ordusuyla, 20 Ocak 1885 tarihinde, Hartum’a varmıştır. Ancak Wolseley Hartum’a vardığında iş işten çoktan geçmişti 598. Çünkü Wolseley’in kuvvetleri Hartum’a vardığında Hartum Mehdî kuvvetlerinin eline geçmişti599. Mehdî ordusu şehre girerek, Gordon’un yardım almasına fırsat 591 Andrew Haggard, Under Crescent and Star, William Blackwood And Sons, London 1895, s.123-127. 592 Gençoğlu, s.89-90. 593 Akdoğan, s.30. 594 Moore-Harell, “The Turco-Egyptian Army”, s.22. 595 Altunay-Şam, s.166. 596 Sir George Arthur, TheLetters Of Lord And Lady, William Heinemann, London 1922, s.114; Shibeika, s.47-48. 597 Raugh, s.145-148. 598 Kızıltoprak, s.197. 599 G. Arthur, s.114; Warburg, s.13. 111 bırakmamışlar ve Gordon’u öldürmüşlerdi600. Mehdî kuvvetlerinin Hartum’u ele geçirmesi, İngiltere’nin Sudan politikasında yeni kırılmalara sebep olmuştur. Çünkü General Gordon’un ölümü İngilizleri yasa boğmuş 601, Gladstone bu olaydan sonra ciddi bir itibar kaybederek yoğun eleştirilere muhatap olmuş ve olayların sebep olduğu siyasî gelişmeler üzerine, Haziran 1885’te, Gladstone iktidarını kaybetmiştir602. Gordon’un ölümüyle sonuçlanan olaylar, İngilizlerin Sudan politikasının başarısızlığına işaret olarak algılanmış, bu durum İngilizlerde panik hâli oluşturmuştur603. Bu yüzden de İngilizlerin sağlıklı politikalar tayin etmelerini zorlaştırmıştır604. Bu duruma karşı İngilizler, tedbir olarak, Osmanlı Devleti’ne, Sevâkin’e asker göndererek burayı merkeze bağlanmasını teklif etmiştir605. Tabiî ki, bu teklif Sultan II. Abdülhamid tarafından bir hile olarak algılanmış ve Sevâkin’e asker sevki konusunun Mısır üzerinden halledilmesi gerektiği şeklinde cevaplanmıştır. İngilizler, zamanında Hartum’a asker göndermeyerek önemli bir hata işlemişlerdir. Bir başka hata ise, Sudan’ın sair yerlerinde uğradıkları mağlubiyetler nedeniyle Dongola’nın tahliye edilmesi ve buranın muhafaza edilmesine önem verilmemesi olmuştur606. Bu iki stratejik hata, İngilizleri Sudan’da hiç beklemedikleri bir sorunla karşı karşıya bırakmıştır. 1886 yılında Sudan Meselesi hakkında Osmanlı ve İngiliz komiserleri arasında bir dizi müzakere gerçekleşti. Bu müzakerelerde Sudan’da isyancıların yanında yer alanlar üzerinde tesiri olacak bir Mısırlı memurun bunlara nasihat etmek üzere gönderilmesi kararı alındı607. Miralay Yusuf Şehri Paşa, her iki tarafın da kabulüne mazhar bir memurı siyasî olarak 11 Mayıs 1886 tarihinde tayin edilmiştir. Maiyetine de Sudan’da müdür muavinliği yapmış olan Cevdet Bey verilmiştir608. Yusuf Şehri Paşa, Sudan’da durum tespiti yapmak için çalışmalara başlamış, birçok önemli girişimlerde bulunmuş, isyan bölgelerine gitmiş, halkı ve bölgenin ileri gelenlerini dinlemiş ve Sudan’da isyancı 600 Grazia Vuoto, The Imperial İdeas of Lord Salisbury, 1851-1902, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy), Montreal 1999, s.536; Akdoğan, s.35; Holt, A History of The Sudan, s.95; Theobald, s.116-119. 601 Abbas, s.40. 602 Gençoğlu, s.90. 603 Vuoto, s.537. 604 Altunay-Şam, s.165. 605 Kızıltoprak, s.183. 606 Y.PRK.EŞA., 5/81. 607 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.189. 608 BEONGG.d., 743, 6. 112 kuvvetlerin ve Mehdî’nin ölümünden sonra Halife Abdullah’ın halktan nasıl bir destek aldığını araştırmıştır. Yusuf Şehri Paşa, 14 Haziran 1886 tarihinde yazdığı raporunda, isyancıların halkı zor kullanarak yanlarına çektiklerini belirterek; bunun için demiryollarını tahrip etmek, haraç toplamak ve halkı buğdaydan başka ürün ekmemek gibi zorlamalarla karşı karşıya bıraktığını ifade etmiştir. Halkın da bu durum karşısında istemeyerek isyancılara katılmak zorunda kaldığı, yine Yusuf Şehri tarafından ifade edilmiştir. Osmanlı Devleti ve Mısır Hıdivliğinden beklenen yardımların gelmemesinin de isyana karşı çıkan Sudanlıları zor durumda bıraktığı, Yusuf Şehri Paşa’nın şu sözlerinden alaşılmaktadır: “Sudan halkının çoğu, hatta Halife ile birlikte olan isyancıların büyük bir kısmı hükümet taraftarı ancak, korkudan dolayı karşı tarafta yer alıyorlardı”609. Yusuf Şehri Paşa, bu şekilde isyancıların tarafına zorla geçenlerin yanında, gönüllü olarak isyana katılanların da varlığından söz etmiştir. Zaten Mehdî hareketinin bu kadar yayılıp bütün Sudan’ı tehdit edecek duruma gelmesi, halkın zorla kazanılması ile mümkün değildi. Sudan halkı bu sebeplerle isteyerek ya da istemeyerek isyana iştirak etmişlerdi. Bu durum Mehdî’nin insan gücü kaynağını oldukça arttırmıştır. Yusuf Şehri Paşa’nın Sudan’dan gönderdiği raporlardan, Sudan’da güvenliği sağlayacak askerî gücün yetersiz olduğu ve bunun sonucunda isyanın kolay ve hızlı bir şekilde yayıldığı anlaşılmaktadır. Ahmed Muhtar Paşa, Sudan’daki sorunu çözmek için bir dizi çözüm önerilerini bir rapor halinde İngiliz Komiser Drummond Wolff’a iletmiştir. Buna göre, Mısır ordusunda muharip asker sayısı 16.800’e çıkarılmalı, kaynak da, İngiliz işgal askerine senelik olarak ödenen iki yüz bin Cüneyh’ten kısıntıya gidilerek buradan artan para ile sağlanmalıdır. Sudan’ın geri alınması ve Mehdî hareketinin önlenmesi için İngiliz ordusu veya İngiliz-Mısır ordusunun birlikte harekete geçme önerisi mümkün değildir610. Bunun yerine Mısır’da idare ve ordu yeniden düzenlenerek bu görevi tek başına üstlenmelidir. Mısır ordusunun komutası aslen Mısırlı olan veya uzun süre Mısır’da kalmış bulunan yabancılardan oluşturulmalıdır. İngiliz asıllı bir subayın serasker olması, Mısır ordusunun yararına değildir. Mısır ordusu içinde bulunan yabancı subayların sayısının azaltılması şarttır. Böylelikle ordu harcamalarında önemli miktarlarda tasarruf 609 Kızıltoprak, s.232-233. Orhonlu ise “Mehdî meselesi dolayısıyla Mısır ve İngiliz kuvvetleri birlikte hareket etmek zorunda idiler” der. Orhonlu, s.153. 610 113 yapılmış olur. Bunlar yapılınca Mısır’da İngiliz ordusuna ihtiyaç kalmayacaktır. Ancak Ahmed Muhtar Paşa’nın bu teklifleri, Gladstone tarafından kabul edilemez nitelikte bulunarak reddedilmiştir611. Ahmed Muhtar Paşa, Mısır ordusunun sayısı arttırılmadan Sudan’daki durumun mevcut ordu ile çözülemeyeceği kanaatindeydi. Drummond Wolff’a ilettiği raporunun en önemli konusu, şüphesiz, Mısır ordusunun sayısının arttırılmasıydı. Bu teklifin İngilizler tarafından reddedilmesi, işin olduğu gibi bırakılması anlamına gelmekteydi. İngilizler, Sudan’daki durumu bahane ederek Mısır’da kalıcı olmanın peşindeydi. Ahmed Muhtar Paşa’nın bu teklifini kabul etmeyen İngilizler, Mısır’da kalmak için Sudan Meselesi’ni yeni bir bahane bulana kadar kullanacağını göstermekteydi. Sudan’daki durumun kesb-i emniyet etmesi de sürecin İngilizlerin politikalarına uygun bir şekilde gerçekleştiği varsayımını desteklemektedir. Ahmed Muhtar Paşa’nın, İngilizler tarafından reddedilen tekliflerini değiştirerek yeni bir rapor hazırlaması ve bunun tekrar reddedilmesi İngiltere’nin Mısır’ı asla terk etmek istemediğine dâir önemli bir göstergedir612. Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin bu teklifleri kabul etmemesini Mısır’daki tahliye sürecini gündemden düşürme girişimi olarak yorumluyordu. İngilizlerin Sudan’da da, Mısır’dakine benzer bir süreci gerçekleştirmeye ve burayı da Mısır gibi işgal etmeye çalıştıkları, yine Ahmed Muhtar Paşa’nın tespitleri arasındaydı613. Sudan, konum itibariyle iç Afrika’nın anahtarı olarak değerlendirilebilir. İngilizleri Sudan’ın, özellikle Süveyş Kanalı açıldıktan sonra bu önemi daha açık bir şekilde görmekteydi ve ortaya koyduğu politikalarla bunu göstermiştir. Sudan’daki karışıklıklar, Mısır gibi Sudan’ı da İngiliz işgaline açık hale getirecek siyasî şartların oluşturulması için İngilizlere önemli fırsatlar vermişti 614. Bölgeyi kontrol altına almak isteyen İngilizlerin, Sudan’daki karışıklık hâlini devam ettirmek için istekli davranacağı muhakkaktır. Çünkü Sudan’a bağlı Kızıldeniz sahilleri özellikle Süveyş Kanalı açıldıktan sonra çok önemli bir stratejik mevkiye yükselmiştir615. İngilizlerin Mısır’ı kontrol altına alıp Süveyş Kanalı’nın stratejisini ele geçirmeleri, Sudan meselesini İngiltere için çok daha önemli hâle getirmiştir. Bu durum, İngiltere’nin bölgede çıkan 611 A.MKT.MHM. 487/23. A.MKT.MHM. 487/23. 613 A.MKT.MHM. 487/23. 614 Y.EE., 117/11. 615 Y.EE., 117/11. 612 114 sorunlara karşı yeni politikalarla cevap vermeye çalışması ile görülmektedir. İngilizlerin Sudan limanlarındaki faaliyetleri ve ticarî çıkarları yine İngiltere’nin bölge hakkındaki politikalarını etkilemiştir616. İngiltere’nin bölgeye dair ortaya koyduğu politikaları ve sebeplerini iyi bilen Osmanlı devlet adamları, Sudan’daki karışıklıklarda İngilizlerin dahli olduğunu düşünüyorlardı. Ahmed Muhtar Paşa, Mehdî isyanında Gordon’un parmağı olduğunu belirtip, bunun nedenini de Sudan’daki doğal kaynaklar, Sudan’ın kalabalık nüfusu ve Hint yolu ile Sevâkin gibi önemli stratejik bölgelerin burada olması şeklinde açıklamıştır617. Yine Ahmed Muhtar Paşa, İngiltere’nin Sudan’da hükümet-i Arabîye teşkil etmek için uğraştığını; dolayısıyla bu konuya önem verilmesini İstanbul’dan istiyordu618. İngilizler bunu yaparak öncelikle Sudan’ın Mısır’dan ayrılmasını sağlayarak Sudan’ı kendi kontrollerinde bir yer haline getirmek istiyorlardı. Bu, 1890’lı yıllarda daha açık bir şekilde görülecektir619. İngilizlerin Sudan’da kontrolü sağlamaları, onlara, bütün Müslümanlar için önemli bir anlamı olan Cidde gibi bir noktanın ele geçirilmesi fırsatını verecektir620. Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin bu tasavvurlarını bildiğinden, daha Mehdî isyanının başladığı ilk zamanlarda Ahmed Muhtar Paşa’yı, dikkatli olması hususunda uyarmıştır. Çünkü Sudan’daki isyancılar arasında Mısır’da çıkan ihtilal teşebbüsünde bulunanların olduğu ve bunların isyana yön verdikleri, Mabeyn’den sadarete gönderilen tezkerede bildirilmiştir621. Bu isyancılar arasında Ahmed Arabî ile birlikte hareket eden askeri taburlar ve Mısırlı subayların da olduğu belirtilmiştir622. Yine Sultan II. Abdülhamid, Sudan’daki karışıklıkları Ahmed Arabî vakasının devamı, ikinci Ahmed Arabî vakası olarak görüyordu623. Sultan II. Abdülhamid bu işi İngilizlerin Mısır yönetimi ile birlikte yapmaya çalıştıklarına dâir kanaatlerini de belirtmişti624. Sudan’daki 616 Orhonlu, s.149. Y.EE., 18/17. 618 İ.MTZ.(05)., 33/1912. 619 Y.A.HUS., 306/34. 620 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.190. 621 İrtem, s.100. 622 Altunay-Şam, s.210. 623 Y.EE., 3/11; “Mısırlılar ve İngilizler tarafından ortaya çıkarılmış ikinci Arabî denilen ve mehdîlik iddiasında bulunan eşkiyanın Arabi’nin çeşitli cinsteki efradından oluşan ve burada feriklik (orgeneral) rütbesine çıkarılan asker kaçağı M. Beyker’in komutasındaki askerlerin (gelen telgraf ve yazılardan aynı zamanda valilerin o tarafa gönderdikleri habercilerden alınan bilgiye göre) otuz beş bin erden ibarettir” Mehmed Hocaoğlu, İkinci Abdülhamid’in Muhtıraları (Belgeler), Kamer Yayınları, İstanbul 1998, s.192; 624 Y.EE., 4/68; Y.EE., 4/57. 617 115 isyan sürecinin Ahmed Arabî meselesi ile paralellikler taşıması, İngiltere’nin Sudan’a müdahale etmek için fırsat yaratmaya çalışmasına önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir625. İngilizler Mısır’da sahneye koyduğu oyunun ikinci perdesini Sudan’da yeniden sahneye koymuş gibi gibi görünüyor. İskenderiye’de ortaya çıkan karışıklıklar, İngilizlere, Mısır’a girmek için iyi bir bahane teşkil ederken Sudan’daki karışıklıklar da hem Sudan’da kontrolü ele almak hem de Mısır’daki işgali uzatmak için geçerli gerekçeleri oluşturmuştur626. Sultan II. Abdülhamid, Sudan’daki bu isyan halinin ciddi ve içinden çıkılmaz bir sorun hâlini almasını, Mısır Hıdiviyeti’nin Sudan’daki yönetim işini uygun bir şekilde yerine getirmemesi ile de ilişkilendirmiştir627. Sudan’daki karışıklıklar, İngiltere’nin işini kolaylaştırmış ve İngiltere’ye Mısır Meselesi’nin çözümü sürecinde konuyu başka yönlere çekerek esas meseleden uzaklaşmak için fırsat vermiştir628. Sultan II. Abdülhamid’e göre, İngiltere’ye, gerekçeler yaratacak şartların ortadan kaldırılması, ancak Mısır’daki işlerin düzene girmesi ile mümkün olacaktır. Bu yapıldığı takdirde, Sudan’da yapılacaklar çok büyük bir zorluğa sebep olmayacaktır629. Sultan II. Abdülhamid’in, Sudan’da karışıklıkların ortaya çıkmasından itibaren politikaları bu yönde olmuştur630. Çünkü Sultan II. Abdülhamid, meselenin herhangi bir dış müdahale olmaksızın çözüleceğine inanıyordu. İngiltere ise özellikle Gordon’un yenilmesinden sonra Sudan’ın terk edilmesi konusunu gündeme getirmişti631. Bu, bütünüyle bir çekilme olmayıp daha çok Sudan’ın iç kesimlerinin terki şeklindeydi632. Çünkü Hartum ve Sevâkin gibi İngiltere için önemi hâiz olan yerler çekilmenin dışında tutulmuştur. İkinci olarak da, İngilizler Sudan’da boş kalacak yerlere kendileri yerleşmek istediğinden, tahliye meselesini de, bunu sağlayacak sistem üzerine kurmaya çalışmıştır. İngiltere’nin, bunu, Osmanlı Devleti’nin Sudan’daki saltanat hukukunun olduğu gibi bırakılması üzerine inşa ettiğini görmekteyiz. Sudan’ın İngiliz- 625 Altunay-Şam, s.167. Y.PRK.EŞA., 5/81. 627 Y.EE., 4/68 628 Y.EE., 3/65. 629 Y.EE., 4/57. 630 Y.EE., 126/21. 631 Gürsoy, s.1; Theobald, s.123-129. 632 Vuoto, s.491. 626 116 Mısır ortak idaresi altına girdiği zaman bile bunu tanıdığını gösterir politikalar üretmek zorunda kaldığı süreç boyunca gözlemlenmiştir633. Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında devam eden Mısır’ın tahliyesi diplomasisini akamete uğratacak kadar önemli mevkiye gelen Sudan Meselesi, sadece İngilizlerin Mısır’da kalmalarını sağlayacak bir gerekçe oluşturmamıştır. Aynı zamanda, Süveyş Kanalı’nın açılması ile Hindistan yolunun öneminin daha da artması ve Sudan’ın da buna bağlı olarak gündeme gelmesi, İngiliz politikalarının Kızıldeniz odaklı yoğunlaşmasını sağlamıştır634. İngiltere kanalın hisselerini satın aldıktan sonra, Mısır’a müdahale etmek için daha geçerli sebepleri de elde etmişti. Sudan’da özellikle Kızıldeniz sahilleri İngiltere’nin politikalarına hedef olmuştur. Osmanlı Devleti ise daha çok mevcudu koruma politikası ile İngiltere’nin tanzim ettiği politikaların önüne geçmeye çalışmıştır. Sudan’daki isyanın Osmanlı Devleti açısından bir başka önemi, isyanın Hicaz ve Cidde gibi önemli İslam beldelerinin tehlike altına düşürmesidir. Çünkü isyanın bu bölgelere yayılması, siyasî, ekonomik ve sosyal açılardan önemli sorunlara sebep olacağından devleti zor durumda bırakacaktır. Bu yüzden özellikle Sultan II. Abdülhamid’in, isyanın buraya yayılmaması için önlem alınması talimatlarını verdiği görülmektedir. Sultan II. Abdülhamid başta olmak üzere, Osmanlı devlet adamları, Sudan’daki isyanı dış tahrik ve sebeplerin oraya çıkardığı bir tepki hâli olarak görmekle birlikte; ortadan kaldırılması işinin Mısır Hıdiviyeti’ne ait olduğunu; bunun ise ancak Mısır’da idarî ve askerî alanlarda yapılacak ıslahatlarla Mısır’da durumun düzeltilmesinden sonra olabileceğini düşünmekteydiler. İngiltere ise Sudan’daki isyan sürecinde inişli çıkışlı politikalar gütse de, nihayetinde bunu, kendi politik çıkarları için kullanmakta oldukça mahir davranmıştır. Mısır’ın Sudan ile irtibatını keserek Sudan’ı kontrolü altına almak için yaptığı teşebbüsler, yine bu politikaların bir gereğidir635. İngiltere’nin bir diğer politik manevrası İtalya’ya, Sudan’ın bazı bölgelerini işgal etmesi için muvafakat etmesidir. İtalya, İngiltere’nin muvafakatiyle Masû’a ve bazı yerleri işgal etmiştir. Mısır ve Osmanlı hükümetleri bu işgalleri protesto etmekten başka bir şey 633 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.89-91. “1869 yılında açılan Süveyş Kanalı, Kızıldeniz civarındaki bölgeler için yeni gelişmeleri beraberinde getirdi” Kavas, “Doğu Afrika”, s.111; “After the opening of the Suez Canal, the safety of India and the lines of trade radiating from India into the Arabian Sea depended on the security of that great natural canal formed by the Red Sea and the Gulf of Aden, twenty-five times the length of the Suez waterway alone. The single strong- hold on which this channel relied at that period was the harbor and fortress of Aden, in Arabia” Hoskins, “British Policy”, s.141. 635 Orhonlu, s.152. 634 117 yapamamıştır. İngiltere’nin en temel amacı Sudan üzerindeki Osmanlı nüfuzunu ortadan kaldırmak olmuştur636. III- SEVÂKİN MESELESİ VE KIZILDENİZ’DE STRATEJİK ÜSTÜNLÜK MÜCADELESİ Sevâkin konum itibariyle ciddi bir stratejik önemi büyüktü. Mısır topraklarına katılmasında bu stratejik öneminin rolü olmuştur. Sevâkin ve Masû’a limanları, konumları dolayısıyla Sudan, Hicaz, Cidde ve Habeşistan bölgeleri için önemli bağlantı bölgesiydi. Buraları İstanbul tarafından Hıdiv’in yönetimine verilerek Hıdiv-i Mısır canibinden mansûb muhafız ile idâre olunurdu637. Osmanlı Devleti de Sevâkin’in bu önemini erken bir zamanda anlamıştır. Sevâkin Osmanlı Devleti’nin bölgedeki nüfuzunu idame ettirmek için önemli bir üs niteliğindeydi. Sevâkin limanı, yine Sudan’ın iç kesimlerine sevk edilen emtianın Osmanlı topraklarına geçirilmesinde önemli bir konuma sahipti ve Sudan’ın iç kesimlerini Kızıldeniz’e bağlayan önemli bir liman kenti idi. Yine Sevâkin, Afrika’da sömürgeci faaliyetleri kontrol etmek için uygun bir konumdaydı. Sevâkin’e hâkim olan bir devletin zamanla Sudan’a da hâkim olacağı gerçeği, Osmanlı Devleti’nin Sevâkin politikasına yön vermiştir638. Sevâkin, hac yolu için de değerli bir konuma sahipti. Osmanlı Devleti hac yolunun ve hacıların güvenliği için Sevâkin’de askerî güç bulundurmuş639, bununla birlikte Mısır, Sudan, Hicaz gibi bölgelerin güvenliğinin sağlanmasına önem verdiğini her zaman hissettirmiştir. Avrupalılar, özellikle İngilizler Sudan üzerinde ticaretle uğraşırken ticarî mallar Sevâkin üzerinden Mısır ve oradan da Avrupa’ya gönderiliyordu. Sevâkin’in ticarî alandaki önemi, siyasî önemini de destekliyordu. Bu, Sevâkin’de İngilizleri cezbeden önemli bir konuydu640. Süveyş Kanalı’nın açılması ile Sevâkin’in stratejik önemini artırdığı gibi, siyasî önemini de arttırmıştır. Kanalın açılması Sevâkin’deki ticarî hayatı da canlandırmıştır. Sevâkin bütün bu özellikleri dolayısıyla büyük devletlerin dikkatini çekmiştir. 636 Orhonlu, s.161. Mısır Salnamesi, 1871, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk-Sevda Özkaya Özer), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, Elazığ 2005, s.6. 638 İ.MTZ.(05)., 26/1361; Y.A.RES., 45/30. 639 Y.EE.d., 439, 2. 640 Y.EE.d., 439, 7-15. 637 118 Gordon’un Sudan’da kurduğu sistem, bölgede İngiliz nüfuzunu tahkim etmiştir. Sudan’da Mehdî isyanı çıktığında ve Mehdî kuvvetleri İngilizlere karşı başarılı savaşlar verdiğinde, İngilizler Hıdiv’den Sudan’ın boşaltılmasını talep etmiştir. İngiltere Sevâkin’in mutlak anlamda kontrolünde bulunmasını istiyordu. Bu yüzden Mehdî askerlerinin burada hâkim olmasını çıkarlarına aykırı görüyordu. Doğu Sudan’a hâkim olmak isteyen İngiltere, Sevâkin’den Berber’e kadar bir demiryolu inşa etmeyi düşünmüş641 ve bu yolda politika tanzimlerine girişmişti. Ancak Fransızlar bu projeye karşı çıkıyordu. Bu demiryolu Fransa için önemli bir ekonomik kayba sebep olabilecek nitelikte olduğundan İngiltere’nin bu girişimleri, Mısır üzerinden bir Kızıldeniz stratejisi kurmak anlamını taşıyordu. Süveyş Kanalı ile önemli bir stratejik konuma yükselen Nil ve Kızıldeniz, İngiltere’nin Hindistan politikasını tahkim edecek bir yapıya kavuşmuştur. Sudan’ın özellikle İsmail Paşa döneminde Mısır ile bağı gevşemişti 642. İngilizler de bu bağı tam anlamıyla kesmek için Hıdiv üzerinde ciddi baskılar kurmuştu. İngilizlerin Sudan konusunda Mısır hükümetini baskı altına almaları, Sudan’daki sorunların Mısır’ın mâlî durumuna zarar vereceği endişeleri ile de ilgiliydi. Zira borçlarını ödemekte sorunlar yaşadığı bir dönemde, Mısır hazinesine açılacak yeni bir gider kapısı, Mısır’ın dış borçlarını ödemeye engel teşkil edeceğinden ve diğer devletlerin Mısır’a müdahale hakkına sebep olacağından, İngilizler, Sudan’ın Mısır ile irtibatını kesmeye gayret etmişlerdir643. Bu politika, Lord Cromer’in bir eseriydi. Çünkü Lord Cromer, Mısır hazinesine yeni bir masraf kapısı açılmasının Mısır’ı iflasa götüreceğini düşünüyor, Mısır’da yeni bir harcama kalemine tahammül göstermiyordu644. Bunun için Sudan’da bulunan Mısır kuvvetlerinin ve Mısır idarî kadrolarının Sudan’dan çekilmesini tasavvur etmekteydi. Sudan’ın idarî yapısının Mehmed Ali Paşa dönemindeki şekline geri döndürülmesi, yine Sudan üzerindeki İngiliz tasavvurlarından biridir. Bunun için İngilizler Mısır yönetimini ciddi baskı altında bırakarak, düşündüklerini Hıdiv’e uygulatmak siyasetini benimsemiştir. İngiltere, Gordon’un Sudan Valiliği sırasında önemli işler gerçekleştirirken Mısırlı idarecileri yanına almış, Mısırlı idareciler de İngilizlerin politikalarına boyun eğmişlerdir. Sudan 641 HR.TO., 90/129. Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.51. 643 Y.PRK.EŞA., 5/81. 644 “Cromer’in görev süresince ekonomik önceliği, ülkenin gelir gider dengesini kurmak ve dışarıya olan borcunu ödemekti” Ahmet Yaramış, “Mısır’da İngiliz Sömürgecilik Anlayışı: Cromer Örneği”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: IX, S: 2, Afyon 2007, s.128. 642 119 topraklarının İngiliz sömürgesi hâline gelmesini sağlayacak birçok düzenleme yine bu dönemde gerçekleştirilmiştir. İngiltere’nin, Mehdî İsyanı’nın ciddi boyutlara ulaşması ve Mısır-İngiliz kuvvetlerini birkaç kez hezimete uğratmasından sonra, Sudan’a dair politikalarını yeniden tanzim ettiğini yukarıda belirtmiştik. İngilizler, bu politikaları gereği Mehdî kuvvetlerinin iç Sudan’da olmalarına rıza göstermiş görünmektedir. Ancak bu kuvvetlerin özellikle Masû’a ve Sevâkin liman bölgelerinde etkin olmalarını kesinlikle istemiyordu. İlk başlarda bu harekete herhangi bir önem atfetmemişti 645. Ta ki, Mehdî askerlerinin Doğu Sudan’da önemli güç olarak belirmesine kadar. Bundan sonra İngilizler dikkatlerini, Mehdî ordularının tehdidi altına giren Kızıldeniz limanlarına çevirmişlerdir. Çünkü Mehdî hareketinin burada yayılmasını, İngilizler çıkarlarına aykırı görmeye başlamıştır. Osman Dikna liderliğindeki Mehdî ordularının bu bölgelerde etkin olmaya başlaması646, İngilizlerin bu meseleye daha da ağırlık vermesine sebep olmuştur. İngiliz komiseri bu durumu Ahmed Muhtar Paşa ile müzakerelerinde dile getirmiştir 647. Bunun yanında da İngilizlerin Mısır eliyle birtakım askerî tedbirler almaya çalıştıkları görülmektedir648. Ayrıca İngilizlerin bu politika ile iki önemli fayda sağladığı görülmektedir. Bunlardan birincisi Sudan’da duruma kendileri adına hâkim olmak ve ikincisi de bu mesele dolayısıyla Mısır’da işgali devam ettirerek zaman kazanmaktı649. Bâbıâli ve Saray, İngiltere’nin Sudan-ı Mısrî’yi650 işgal etmek niyetinde olduğu şayiasını, Ahmed Muhtar Paşa tarafından gönderilen şifre ile haber almıştı 651. Sultan II. Abdülhamid de bunların doğru olup olmadığını öğrenmek istemişti. Bu konuda gelen cevap ise Mısır ordusuna yardım için bir askeri müfrezenin gönderilebileceği şeklinde olmuştur652. Aynı konu hakkında Londra sefiri vasıtasıyla Lord Salisbury ile bilgi alış verişinde bulunulmuştur653. Salisbury de buna cevaben, “Sevâkin’e ecnebi askeri sevki 645 Y.PRK.EŞA., 5/81. İ.MTZ.(05)., 22/1115. 647 BEONGG.d., 743, 34/51, 8. 648 Y.PRK.MK., 1/81; Y.A.HUS., 323/38. 649 Y.EE., 10/56. 650 “Sudân-ı Mısrî, Afrika kıtasında, batıdan Gambiya, doğudan Habeşiştân, Sahra, güneyden ekâlîm-i İstivâ’iye mahdûd olan kısmı kapsar” Ömer Kâmil, s.4. 651 Y.A.HUS., 306/34. 652 Y.A.HUS., 353/10. 653 Y.EE., 50/17. 646 120 tasavvurunun mevzubahis olmadığı”654 ve “buna bir farz ve tahmin nazarıyla bakılmak lazım geleceğini” ifade etmiştir655. Ancak İngilizlerin gün geçtikçe Sudan’ı işgal etmek konusunda daha istekli davrandığı ve bunun için çeşitli girişimlerde bulunduğu anlaşılmaktadır656. Bu da Sevakin’in İngiliz işgalinden masun olmadığına dair önemli bir gerekçe idi657. Fakat İngilizlerin bu işi kendi subayları komutasında Mısır ordusuna yaptırmak istediği, Osmanlı Devleti’nin Londra sefaretinden alınan şifrede görülmektedir . İngilizler işi, bu şekilde hallederek hem Osmanlı Devleti hem de diğer 658 devletler karşısında zor duruma düşmek istememiştir. İngilizler Sevâkin üzerinde yürütmeye çalıştığı politikalarını gün geçtikçe genişletirken Hicaz ve Yemen sahillerini kontrol edecek bir şekilde Sevâkin ve civar bölgelere yerleşerek buraları ele geçirmek istiyordu659. İngilizler bu süreçte Sudan meselesi bahanesiyle Mısır’da işgali uzatmış, kalıcı işgal için de şartların olgunlaşması konusunda zaman kazanmışlardır 660. İngilizlerin bir diğer hamlesi, bahsedilen bölgelerin İtalya tarafından işgal edilmesini sağlayacak şartları hazırlamak üzerine olmuştur661. İngilizlerin bu konuda İtalyanlarla itilaf halinde oldukları görülmektedir. Osmanlı tarafı ise, “Devlet-i ‘Aliyye’nin haber ve malûmâtı olmaksızın İngiltere ve İtalya devletleri cânibinden böyle bir teşebbüste bulunulması Devlet-i ‘Aliyye’nin hukûkunu münhâl ve fevâ’id-i düvel hukûkuna dahi menâfi idiğinden” böyle bir itilafı uygun görmemiştir662. İngiltere’nin bu hamlesi, Sudan’ın stratejik noktalarının İngilizlerin eline geçeceğini gösteren bir başka delil olarak görülebilir663. Çünkü İngilizler Mısır eliyle Sudan üzerinde yaptırdıkları düzenlemelerle Sevâkin özelinde Kızıldeniz’in stratejik limanlarının kontrolünü eline almak için faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. İngilizler özellikle Sudan’da Mehdî hâkimiyetinin ardından kurulan Mısır-İngiliz ortak yönetimi ile de bölgeleri kendi hâkimiyetine almayı başarmış görünmektedirler. İngilizler Sevâkin’i işgal etmek için fırsat ararken Ahmed Muhtar Paşa’nın, Mısır yönetimine, İngiltere’nin bu düşüncelerine karşı nasıl bir yaklaşım sergileyeceklerini sorduğunda; onlar, Mısır yönetiminden bazı 654 Y.EE., 118/7. Y.A.RES., 79/24. 656 Y.EE., 117/11. 657 Y.A.HUS., 350/87 658 Y.EE., 118/9. 659 Y.EE., 118/10. 660 Y.EE., 86/44. 661 Y.EE., 118/27. 662 Y.A.HUS., 239/60. 663 Warburg, s.48. 655 121 kimselerin, ne vakit İngilizler isterler ise Sevâkin’i dahi işgal ederler biz ne devlete yazabiliriz ne de karşı durabiliriz, diyerek İngilizlerin bu yaklaşımlarına karşı çıkmayacaklarına işaret eden cevaplar verdikleri görülmektedir664. İngilizlerin bir başka girişimi Sevâkin’i doğrudan Osmanlı Devleti idaresine aldırmaya çalışmasıdır. Bilindiği gibi Sevâkin İsmail Paşa’ya verilen 1866 tarihli fermanla Mısır yönetimine bırakılmıştı665. İngiltere bu yeni hamlesiyle Sudan’da çıkan Mehdî isyanı sırasında Sudan’ın idaresinde birtakım düzenlemeler yaparak burada durumu düzeltmeye gayret ettiklerini göstermeye çalışmıştır. Sudan’daki karışıklıklar nedeniyle Sevâkin’in doğrudan doğruya Osmanlı idaresi altına alınması ve Osmanlı Devleti tarafından korunması, İngiltere’yi Mehdî ordularıyla uğraşmaktan kurtaracaktır. Bu adımın bir diğer amacı Mısır ile Sudan arasındaki ticarî işlemlerin Sevâkin yoluyla gerçekleştirilmesini sağlamaktır666. Osmanlı tarafı ise Sevâkin’in merkeze bağlanması fikrine maddî külfetin fazla olabileceği düşüncesi ile karşı çıkmıştır667. Ancak bir süre sonra bu fikre sıcak bakılmaya başlanmış, Hasan Fehmi Paşa Lord Granville Sevâkin’i merkeze bağlayabileceklerini belirtmiştir668. Osmanlı tarafının böyle bir tedbir alınması durumunda Sevâkin’in öneminin daha da artacağı ve Sudan’daki “hâl-i iğtişâşâtın mübeddel sükût[u] muhtemel” olması dolayısıyla Sevâkin’in doğrudan doğruya İstanbul’a bağlanmasını olumlu bulmuştur. İstanbul’un böyle bir karar değişikliğine gitmesi, Ahmed Muhtar Paşa’nın bunun önemli bir külfete neden olmayacağı konusundaki açıklaması ile ilgili olmalıdır669. Bunun üzerine Sevâkin’in doğrudan merkeze bağlanması konusunda emirnâme hazırlanmış ve bu konuda Londra’dan gelecek cevap beklenmeye başlanmıştı670. Ancak İngiltere’den bu yönde bir dönüş olmamış, dolayısıyla da Sevâkin’in 4 taburla muhafazası kararı alınarak doğrudan merkeze bağlanması konusu ertelenmiştir671. Ayrıca Sevâkin’deki kontrolün buraya sevk edilen askerî kuvvetle sağlanması ve gerekirse Hıdiv ile haberli olarak tayin edilecek bir müddet için doğrudan doğruya Osmanlı idaresine alınması sağlanabilir düşüncesi 664 Y.EE., 118/3. Y.EE., 118/27. 666 BEONGG.d., 749, 12, 2. 667 Y.EE., 121/4. 668 Kızıltoprak, s.183. 669 İ.MTZ.(05)., 26/1361. 670 BEONGG.d., 744, 9. 671 BEONGG.d., 744, 9. 665 122 Meclis-i Vükelâ mazbatasına derc edilmiştir672. Ancak “İngiliz askeri Mısır’dan çekilip o taraflarca emniyet ve asayiş tamamıyla tekarrür ettikten sonra yine fermân-ı hümâyûnlar ahkâmı dâ’iresinde idâre olunmak üzere Mısır’a ilhakı kabil” olacağı şerhi konularak Sevâkin’in görülmektedir . 673 Sultan geçici II. bir süreliğine Abdülhamid bulundurulmasını daha evla görmekle birlikte 674 merkeze Sevâkin’in bağlanmak Mısır idaresi istendiği altında , bunun yanında Hıdiv’in, herhangi bir şekilde, herhangi bir araziyi terk etmeye yetkisi olmadığı İngiltere’ye üstü kapalı bir şekilde ifade edilmiştir675. Ancak İngilizler Sevâkin’in idarî yapısındaki değişiklikleri Mehdî gailesini hallettikten ve Sudan’da Kondominium kurulduktan sonra Mısır eliyle gerçekleştireceğini ifade etmiştir676. Osmanlı Devleti de burada hukukunu korumak için İngiltere nezdinde girişimlerde bulunmuş, Lord Salisbury bu girişimlere verdiği cevapta, Sevâkin’in Mısır ile irtibatının kesilmesi konusunda herhangi bir çalışma içinde olmadıkları yollu açıklamalarla meseleyi geçiştirmişlerdir677. Ancak Ahmed Muhtar Paşa tarafından gönderilen telgrafta, durumun Salisbury’nin ifade ettiği gibi olmadığı anlaşılmaktadır. İngilizler Sevâkin’i Mısır’dan ayırarak buradaki iki Osmanlı temsilcisini kovmuşlardır678. Bir müddet sonra da Sevâkin’e İngiliz bayrağı çekmeye hazırlandıkları şayiası yayılmıştır. Yine süreci Mısır hükümetinin önlemeye muktedir olmadığı, Ahmed Muhtar Paşa tarafından vurgulanmıştır679. Bu gelinen nokta, kısa sayılmayacak bir sürecin sonucudur. İngilizlerin Sevâkin’e yerleşmek tasavvurlarını beslediği sürekli konuşulan bir meseleydi. Sultan II. Abdülhamid de İngiltere’nin bu tasavvurlarını biliyor ve bunun için diğer devletlerle diplomasi kartını sürekli açık tutuyordu. Ancak bu devletlerin bu konudaki yardımlarına ne kadar güvenilebilir, bunu kestirmekte güçlük çekiyordu680. Bunun yanında Sultan II. Abdülhamid’in Osman Dikna’nın Hartum’dan Sevâkin’e kadar yaklaşmasından bir endişe duymadığını görmekteyiz 681. 672 Y.A.RES., 45/30. İ.MTZ.(05)., 26/1361. 674 Y.EE., 121/4. 675 Y.PRK.EŞA., 5/81. 676 Y.A.HUS., 397/102. 677 Y.EE., 118/27. 678 Y.EE., 118/28. 679 Y.A.HUS., 397/102. 680 Y.A.RES., 79/59. 681 Mohamed Tarig Nour, Sevakin’de Türk-İngiliz Rekabeti, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006, s.217. 673 123 Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz’de aldığı tedbirler; İngiliz ve İtalyanların bölge siyasetlerini engelleme yolunda önemli girişimler olarak değerlendirilebilir 682. Bu yüzden özellikle Hicaz bölgesinin güvenliğini sağlamak için çalışmalarda bulunulduğu görülmektedir683. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin, Sudan’daki birinci önceliği Mehdî hareketinden çok, İngilizlerin faaliyetlerinin takip edilmesine verdiğini söyleyebiliriz. Sudan için kilit noktada bulunan Sevâkin’in durumu da sürekli kontrol ediliyordu. Sevâkin’in Mısır ya da Osmanlı idaresi altında olması gerektiği düşüncesinden hareket ederek bir politika tayini yapan Osmanlı Devleti, aksi bir durumda Mısır’ın da tehlikeli bir sürece girebileceği endişesiyle Sevâkin meselesine yaklaşmıştır. Meselede, devletin çıkarlarına halel getirecek bir duruma düşülmemesi için alınacak tedbirler, Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Meselesine yaklaşımını gösteren önemli işaretler içeriyordu. Bu konuda ortaya çıkan gelişmeler günü gününe takip edilmeye çalışılırken, gelişmeler karşısında alınacak tavırlar çoğu kez Meclis-i Vükelâ’da tartışılmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in, sürecin ilerleyen aşamalarında gördüğü en önemli gerçek İngiltere’nin, tıpkı Mısır’da olduğu gibi Sevâkin’den de çıkmayacağıydı. Buna rağmen Sultan II. Abdülhamid, diplomasiden başka bir seçeneğe başvurmaktan kaçınmıştır. İtalya’nın İngilizler tarafından bölgede yeni bir işgalci güç olarak ortaya çıkarılması bile Sultan II. Abdülhamid’i diplomasi seçeneğinden uzaklaştırmamıştır. Bunda Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar ve güç dengeleri önemli bir etkendi ve bu durum, aslında, Osmanlı Devleti’nin başka bir seçeneği olmadığını göstermekteydi. Osmanlı Devleti’nin Sevâkin konusundaki en önemli hedefi, Sevâkin’in ecnebi bir devletin taarruzundan masuniyetinin sağlanmasıdır. Sevâkin’in İngilizler tarafından işgal edileceğine dair şayiaların araştırılması Hıdiv’den istenmiştir684. İngilizlerin bu tasavvurları nedeniyle Sultan II. Abdülhamid, dikkatli bir politika izlemeye çalışmıştır685. Sudan konusunda Mısır Hıdiv’ine verilen fermanların ahkâmına ters bir politika izlenmediğini Hıdiv’in bu konudaki haklarının bâki olduğunu ve bazı durumlarda, devletin çıkarlarına aykırı olsa da, bunu çiğnemek yoluna sapılmadığını gösteren kayıtları bulmak mümkündür 686. Bunun yanında Mısır yönetiminin Sudan’da duruma hâkim olmada yaşayacağı sıkıntıları 682 Nour, s.218. Y.EE., 124/40. 684 Y.A.HUS., 350/87. 685 Y.A.HUS., 353/10. 686 Y.A.RES., 79/21. 683 124 gidermek için askerî yardımda bulunulabileceği Mısır Hıdivi’ne belirtilmiş ve bu konuda Hıdiv’den talep gelmesi beklenmiştir. Bu yaklaşım, Hıdiv’in hukukuna saygı duyulduğunu gösteren önemli bir delil olarak kabul edilmelidir687. Bu politikanın yanında Sultan II. Abdülhamid’in Mısır ve Sudan’daki hükümranlık hukukuna atıfta bulunularak, buna uygun hareket edilmesini hem Mısır yönetiminden hem de İngilizlerden beklediği görülmektedir688. İngiltere’nin Sudan üzerinde bitmek bilmeyen emellerine karşı Sudan ve özelinde Sevâkin meselesinde ihtiyatlı ve sabırlı bir politika güden Osmanlı Devleti, somut sonuçlar alamasa da, bölgedeki varlığını korumak konusunda oldukça uğraş vermiş ve hukukunu korumak konusunda diplomasi kanalını sürekli kullanmıştır. Osmanlı Devleti burada mevcudu koruma üzerine inşa ettiği politika felsefesini, sürecin her aşamasında devam ettirmiştir. Hâkimi olduğu topraklara fiilî müdahaleden sürekli kaçınan Osmanlı Devleti’nin bu müdahaleden kaçınmasında birkaç meseleyi göz önünde bulundurduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan en önemlisi uluslararası alanda haksız duruma düşerek yalnız kalma kaygısıdır. Diğer önemli sebep ise Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasî, iktisadî ve sosyal sorunlardan kaynaklanan yetersizlik hâlidir. Bunlardan kaynaklanan sorunlar Osmanlı Devleti’nin etkin bir politika geliştirmesini engellemiştir. Buna rağmen, başta İngiltere olmak üzere, Osmanlı Devleti’nin sömürgeci güçlerin emellerini dizginlediğini ve denge politikasının nimetlerinden zaman zaman yararlandığını ifade edebiliriz. IV- AKABE MESELESİ VE İNGİLTERE’NİN BÖLGEYİ KENDİ ÇIKARLARINA GÖRE TANZİM ETME ÇABALARI Akabe, Mısır’ın güneybatısında yer alan ve körfeze adını veren stratejik bir noktada yer alır ve tarih boyunca bu önemi anlaşılmış bir beldedir689. Akabe bu stratejik konumu dolayısıyla siyaseten de önemli bir bölge olagelmiştir. Akabe’nin önemli bir siyasî krize sebep olması ise Mısır sınır anlaşmazlığına konu olması ile ilgilidir. Bu konuda İngilizlerin bölge hakkındaki tasavvurları ve bu yönde ortaya koydukları 687 Y.PRK.EŞA., 24/73. Y.PRK.HR., 7/48; Y.PRK.HR., 22/3. 689 A. Haluk Dursun, Akabe Meselesi (1906) Ortadoğu’da Osmanlı-İngiliz Rekabetine Bir Örnek, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1996, s.97. 688 125 faaliyetleri bu meselenin kaynağını oluşturmaktadır. İngiltere, Akabe bölgesine Mısır idaresine bağlı karakollar inşa ettirip, Mısır askeri yerleştirerek bölgeyi Hicaz, dolayısıyla Osmanlı idaresinden çıkarmayı düşünüyordu690. İngiltere’nin bölge stratejisini kontrol altına alma düşünceleri, bu faaliyetlerin esasını oluşturmaktaydı. Burada Osmanlı toprağına haksız yere saldırı söz konusudur ve İngilizler bu saldırıyı Mısır yönetimi eliyle gerçekleştirmiştir691. Bölgenin Osmanlı toprağı olduğu Mehmed Ali Paşa döneminden itibaren verilen fermanlar ve yapılan düzenlemelerle sabittir. Osmanlı Devleti’nin Akabe’deki askerî varlığı, bölgenin muhafazası için Osmanlı Devleti tarafından alınmış bir tedbirdi 692. Ancak İngilizler bu askerî varlığı bölgenin işgali olarak değerlendirip Mısır yönetimine baskıda bulunmuşlardır. Zaten Mısır memurları da Hıdiv’den çok, Lord Cromer’in emrinde bulunuyorlardı693. Bu yüzden Lord Cromer’in baskılarına direnmemişlerdir. İngilizler Akabe üzerindeki tasavvurlarını, bölgede İngiliz kontrolünü sağlayacak suni bir sınır oluşturmaya başlayarak fiiliyata geçirmeye çalışmışlardır 694. Böylelikle İngilizler, bölgenin en kilit noktasından Osmanlıları çıkarıp bölgeyi Mısır tarafına bırakarak Akabe’den geçen yolun kontrolünü ele almayı esas hedef olarak seçmiştir695. İngilizler Mısır’ı işgal edip Sudan’ı kontrol altına aldıktan sonra bu bölgelerin stratejik konumunu büyük ölçüde kendi çıkarları için kullanmışlardır. Ancak Mısır’ın hukuken Osmanlı toprağı olması dolayısıyla Mısır’da Osmanlı varlığından rahatsızdı. Bu yüzden gelişigüzel bir şekilde Akabe Meselesi’ni ortaya çıkararak bölgedeki Osmanlı varlığını sınırlandırmayı amaçlamışlardır696. Bunun için sınır konusunu gündeme getirmişlerdir. Osmanlı Devleti, İsmail Paşa’ya verilen fermanları dikkate alarak el-Ariş ile Süveyş arasındaki bölgenin Hicaz ile Mısır Vilayeti’nin sınırlarının yine bu hat dâhilinde olduğu üzerinden politikalarını şekillendirmiştir697 Bölgenin batısında kalan kısmının Mısır’a ait olduğu 27 Mart 1892 tarihli fermana da atıfta bulunularak ifade 690 Y.PRK.ASK., 239/41. Y.EE., 119/35. 692 Oded, s.112-113. 693 Y.PRK.ASK., 240/24. 694 Y.A.HUS., 256/97. 695 Y.EE., 119/55. 696 Öke, Mim Kemal, Saraydaki Casus Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi: Vambery, İrfan Yayınevi, İstanbul 1998, s.249. 697 Y.EE., 119/40. 691 126 edilmiştir698. Osmanlı Devleti Akabe Meselesi’ne bu sınırlar üzerinden yaklaşarak Akabe ve civarı bölgenin Hicaz Vilayeti idaresinde olduğunu vurgulamıştır 699. Bölgede Mısır askerinin bulundurulması konusuna da, haklı olarak Mısır’dan Haremeyn’e hediye gönderildiği zamanlarda güvenliğin sağlanmasına yönelik bir tebdir olduğu açıklamasını getirmiştir. Bu tedbire göre, Mısır askerinin bulundurulmasına izin verilmiş, bu zamanlar dışında bölgede Mısır askerinin bulunmadığı ifade edilmiştir700. Bu mevkilerin Hicaz vilâyeti idaresinde olduğu ve İsmail ve Mehmed Tevfik Paşa dönemlerindeki sınırların korunması gerektiği Osmanlı Devleti’nin üzerinde durduğu temel nokta olmuştur701. İngiltere, Süveyş Kanalı’yla ele geçirdiği stratejik bölgeleri, Akabe’yle daha da genişletmek politikası güttüğünden, Osmanlı Devleti’nin Akabe sınırları konusunda ortaya koyduğu gerekçeleri kabule yanaşmamıştır. Bunun yanında Akabe sınırlarında yapılacak düzenleme ile Mısır üzerindeki hâkimiyetini kat’î bir suretle yerleştirmek istemiştir. Bu yüzden Akabe merkezli sınır tespitinin Osmanlı Devleti’nin istediği şekilde yapılmasına karşı çıkmıştır. Osmanlı Devleti ise Akabe Meselesi’ne gelene kadar Mısır yönetimi ile Sina Yarımadası sınırının kesin bir şekilde tespitini sağlamaya yönelik girişimlerde bulunmuş, bu girişimlerin temel noktası ise Akabe sınırı olmuştur. Buna göre, “Hatt-ı imtiyâzı resmiyye, Ariş’ten Süveyş’e giden hatt-ı müstakimden ibâret olup, bunun haricindeki yerler Mısır’a gayri resmî olarak geçmiş, askerî tesis yapılmasına Osmanlı Devleti’nin müsaade etmeyeceği” açıkça belirtilmiştir702. İngiltere’nin Süveyş-Akabe üzerinde strateji eksenli bir politika güderek meseleye yaklaşması, hem Mısır’a tam anlamıyla hâkim olmak, hem de bu bölgeler kanalıyla Hindistan yolunun emniyetini sağlamak düşüncesini şekillendirmiştir703. Akabe bölgesinin İngiltere açısından bu kadar önemli olmasının bir diğer sebebi de Osmanlı Devleti’nin Hicaz bölgesini Akabe ve Mısır’a bağlayacak demiryolu inşa etmesidir704. Demiryolunun Akabe’ye bağlanması konusunda ilk düşünceler 1891 yılında Mahmud Şakir Paşa tarafından dile getirilmiştir. Mahmud Şakir Paşa bu hattın büyük faydalar 698 Y.EE., 119/55. Y.EE., 119/38. 700 Y.EE., 119/51. 701 Y.EE., 119/34; Y.EE., 119/38. 702 Dursun, s.37-38. 703 Y.PRK.ASK., 239/41. 704 Y.EE., 119/40. 699 127 sağlayacağını ifade etmişti705. Demiryolu güzergâhı çizilirken de Akabe üzerine bir şube hattı yapılması prensip olarak benimsenmişti706. Sultan II. Abdülhamid de bu hattın tamamlanması durumunda, “Müslümanlar arasındaki bağı öylesine kuvvetlendirecektir ki, İngiliz hainliği ve hilekârlığı bu sağlam kayaya çarpacak ve parçalanacaktır” açıklamasını yapmıştır. Bu yüzden Akabe demiryolu hattının inşaatı tamamlandığında Süveyş Kanalı ile rekabet edecek hale geleceği düşünülüyordu 707. İngilizler Akabe hattının önemini başından beri iyi bildiğinden bu hattın yapımına karşı çıkmışlardır708. Bu yüzden öncelikle bölge kabilelerini bu hatta karşı kışkırtmış ve onları demiryolu inşaatına karşı durmaları için desteklemişlerdir709. İngilizlerin demiryolu inşaatına karşı çıkmalarının bir diğer sebebi Osmanlı Devleti’nin o dönem müttefiki olan Almanların bu demiryolu vasıtasıyla Arap yarımadasında nüfuzlarını yerleştirmesinden endişe etmeleridir. Zira Hicaz demiryolu hattının Bağdat demiryolu hattı ile birleştirilmesi söz konusuydu. İngilizler demiryolunun Akabe hattına bağlanması Mısır ve Süveyş Kanalı’nın korunmasını tehlikeye düşüreceğini ve Mısır’daki konumunu sarsacağını düşünüyorlardı710. Bu yüzden İngilizler, Süveyş Kanalı’na kadar uzatılması mümkün olan demiryolu projesine karşı durmuştur711. Kızıldeniz’de kendi lehinde seyreden kuvvet dengelerini alt üst edeceği ve kendi çıkarlarının ciddi bir şekilde zarar göreceği ihtimalleri İngilizlerin endişelerini arttırmıştır712. Yine İngiltere bu demiryolunun Osmanlı Sultanının Müslüman dünyası üzerindeki itibarını yükselteceğini, Osmanlı Devleti’ne iktisadî ve askerî anlamda önemli kazançlar ve stratejik üstünlükler sağlayacağını ve İngilizlerin Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde güvenliğini tehlikeye atacağını ön görmüştür713. Bundan dolayı İngilizler bu demiryoluna karşı muhalefetlerini arttırmışlardır. İngilizler, Akabe’ye demiryolu hattı için birtakım şartlar ileri sürmüşlerdir. Buna göre, Merşeş, Akabe Körfezi’nin nihaî noktası olsun; Mefrak Mısır’a bırakılsın, Nakibü’l-Akabe’nin, Akabe’ye gereken stratejik bölümü Türk tarafında 705 Dursun, s.45. Y.EE., 119/71. 707 Y.PRK.ASK., 239/41. 708 Y.EE., 119/40. 709 Dursun, s.47. 710 Y.EE., 119/26. 711 Y.EE., 119/40. 712 Dursun, s.48. 713 Musa Gümüş, “1893’ten 1923 Chester Projesi’ne Türk Topraklarında Demiryolu İmtiyaz Mücadeleleri ve Büyük Güçler”, Uluslararası Hakemli Disiplinlerarası Tarih Dergisi Tarih Okulu, S: X, İzmir 2011, s.179. 706 128 kalsın; Mugdaba, Kuseyme, Ayn Kudeys, Ayn Kudeyrat ve Mayeyin Mısır’a bırakılsın. Türk askerleri ve jandarmaları burada bulunan kuyulardan su elde etmek hakkına sahip olsun. Görüldüğü gibi İngilizler hattın Osmanlı Devleti’ne stratejik bir üstünlük sağlamamasına dikkat ederek bunu engellemeye yönelik sınır çizilmesini istemektedir 714. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin bölgede hâkim olmaya başladığı, demiryolu vasıtasıyla da bu hâkimiyetini perçinlemek yolunda olduğu; bu yüzden de demiryolunun Osmanlı Devleti’ne sağlayacağı stratejik üstünlüğün en aza indirilmesi gerektiği İngilizlerin Akabe politikalarının önemli bir ayağını oluşturmuştur715. Akabe Meselesi işte bu politikaları uygulamak isteyen İngiltere’nin bölge sınırlarını tanzim etmek istemesinden çıkmıştır. İngilizler Osmanlı Devleti’nin bölgenin stratejisine hâkim olmasını engellemeye çalışırken bahsedilen bölgelerde kontrolü ele almak için ciddi gayretler göstermiştir. Zira Akabe’nin, Hicaz ve Yemen açısından stratejik bir noktada olması dolayısıyla buranın elde tutulması gerekiyordu716. Bu bölgenin Mısır eliyle İngiliz kontrolüne girmesi demek Hicaz ve Yemen gibi bölgelere giden yolun kesilmesi demekti. Süveyş Kanalı’na hâkim olduktan sonra Mısır’ı işgal ederek Mısır ve hinterlandını kontrol altına alan İngiltere, Akabe’yi ele geçirerek Hicaz vilâyeti yoluyla, Yemen’e, Vadiü’l-Araba yoluyla da Kudüs ve Filistin’e hâkim olmayı hedeflemiştir717. Yine Hindistan yolunun güvenliği için bölgede kontrol mekanizması kuran İngiltere, Yakındoğu ile Akdeniz’i politikalarının merkezine almıştır. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu politikasının farkındaydı ve bunun anlamını iyi biliyordu. Hindistan yolu hassasiyetiyle hareket eden İngiltere, Süveyş hinterlandına hâkim durumda bulunduğundan Kızıldeniz’de de menfaat temin etmek istiyordu. Bu konuda da Osmanlı Devleti’nin garanti vermesi gerektiğini de iddia ediyordu718. Osmanlı Devleti, yapımı tamamlanacak bir demiryolunun Hicaz ve Yemen gibi önemli yerlere hem askerî sevkiyatın yapılmasında hem de ticarî emtianın 714 Dursun, s.83. “Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz’deki hâkimiyetini artırmak için Hicaz demiryolunun bir parçası olarak, Akabe körfezine kadar uzanan bir bağlantı kurulması gündeme gelmiştir. Hem ticari kapasitenin artırılması hem de askeri intikalin kolaylaşması ve çabuklaşması için lüzumlu bir girişimdi. Gerçekten de Akabe demiryolu hattı büyük stratejik önem taşıyordu” Mustafa Atmaca, Süveyş Kanalı’nın Stratejik Önemi ve Mısır Ekonomisine Katkısı, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2008, s.13. 716 Y.PRK.HR., 15/44. 717 Dursun, s.92. 718 İ.DUİT.,137/24; Y.PRK.BŞK., 8/38. 715 129 taşınmasında büyük avantajlar sağlayacağını öngörüyordu 719. İngilizler, Akabe-Hicaz demiryolu hattının bölge stratejisini Osmanlı Devleti lehine etkilemesinden çekinerek içine düştüğü endişe ile Akabe-Mısır sınırında bazı tanzimlere gitmek istemiş ve bu yolla menfaatlerini korumaya çalışmıştır720. İngilizler aynı zamanda Sina’nın Mısır idaresi altına alınarak bu bölgede dolaylı bir hâkimiyet kurmak için çalışıyordu721. İngiliz Genelkurmay Başkanlığı, Sina Yarımadası’nın İngiliz çıkarları açısından önemini vurgulayan çeşitli raporlar hazırlanmıştır. Bu konuda İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın da raporlar hazırladığı biliniyordu. Bu raporlarda vurgulanan esas nokta Sina Yarımadasının, Mısır’ın güvenliği ve Süveyş’in Kızıldeniz’le bağlantılı emniyeti için vazgeçilmez ehemmiyete haiz olduğuydu 722. İngilizler, Sina Yarımadası’nın kendileri için bu kadar önemli olması dolayısıyla, burayı Sudan’a bağlayarak bir müdüriyet haline getirip başına bir İngiliz subayını koymayı bile düşünmüştü723. İngilizler suni olarak ortaya çıkardıkları Akabe Meselesi’ni Mısır’daki işgallerini Osmanlı Devleti nezdinde meşrulaştırmak için de kullanmaya çalışmışlardır724. Zira Osmanlı Devleti Mısır’daki İngiliz işgalini tanımamış ve bu işgalin geçici olduğu üzerinden diplomasi yürütmüştür725. İngilizler ise Akabe sınırının çizilmesinde taraf olarak Mısır’daki konumunun Osmanlı Devleti tarafından resmî anlamda tanımasını sağlamaya çalışmıştır. Mısır, İngiltere’nin bölgeye hâkim olmak için önemli bir merkez konumunda olduğundan; buradaki varlığını meşru bir hale getirmek, dolayısıyla da burada kalıcı olmak istiyordu. Osmanlı devleti adamları ise bu konuda İngilizleri muhatap almayarak onların Mısır’daki işgal vaziyetlerine meşruiyet kazandırmak düşüncesinin önüne geçmeye çalışıyordu726. Osmanlı Devleti, Mısır sınırı ile ilgili sorunları Hıdivle birlikte çözmek politikasını yürüterek İngilizleri bu konuda devre dışı bırakmaya çalışmış, bir süreliğine olsa da bunu başarmıştır. İngilizler ise bu konudaki taleplerini Hıdiv aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışmışlardır 727. Ancak Osmanlı Devleti 719 Y.PRK.SGE., 10/61. Y.PRK.ASK., 239/41. 721 Y.EE., 119/55. 722 Dursun, s.66. 723 HR.HMŞ. İŞO., 201/19. 724 Öke, s.249; is-Sanafiri, s.161-162. 725 İ.DUİT., 137/21. 726 Y.PRK.HR., /15/51. 727 Dursun, s.45. 720 130 sınır konusunda Hıdiv’e de hiçbir taviz vermemiş728, kendisine verilen fermanlara göre davranması gerektiği uyarısını her defasında yenilemiştir. Mısır Hıdivi’nin bu fermanları icra etmemesi durumunda İngiltere’nin Mısır üzerindeki nüfuzunun günden güne artacağının söz konusu olduğu, Hıdiv’e ayrıca belirtilmişti729. Osmanlı tarafının amacı Lord Cromer’in Mısır sınırı konusundaki tasavvurlarını ve bu tasavvurlara dayanan politikalarını bu seferlik boşa çıkarmaktı. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin Akabe Meselesi’nde cesur bir politika sergilediği görülmektedir. İngilizler de Osmanlı Devleti’nin bu konuda atak ve cesaretli bir politika yürütmesinin arkasında Almanya’nın olduğunu düşünmüştür. Ancak Osmanlı Devleti’nin Taba’ya asker sevk ettiğinden Almanya’nın haberi bile yoktu730. Zira Osmanlı Devleti İngilizlerin Mısır’a asker çıkardığı zaman bile bu kadar sert bir politika izlememiş, meselenin diplomasi yoluyla halledilmesinin yollarını aramıştır. Mısır’a göre daha küçük olan bir toprağa sert bir diplomatik duruşla sahip çıkılması ve hiçbir taviz verilmemesi İngiltere’yi şaşırtmıştır. V- OSMANLI DEVLETİ’NİN AKABE STRATEJİSİ VE TABA MESELESİ Osmanlı Devleti, Akabe Meselesi’nde diplomasiyi kullanmanın yanında önemli askerî tedbirler de almıştır. Osmanlı Devleti’nin Hicaz demiryolu hattını Akabe’ye bağlamak istemesi nedeniyle, İngiltere Akabe üzerine asker sevk etmişti731. Osmanlı Devleti de, İngiltere’ye stratejik bir üstünlük kurmak düşüncesiyle Taba’ya Osmanlı askeri göndermiştir732. Bu hamle, Akabe’nin elde tutulmasını sağlayacak önemli bir tedbir olduğu gibi, bu konuda Osmanlı Devleti’ne pazarlık şansı da vermiştir. Taba olayı Osmanlı Devleti’nin Hicaz Demiryolu yapımı sırasında Ma’an’dan Akabe’ye bir ek hat açmak istemesi üzerine patlak vermiştir 733. Uluslararası bir sorun haline gelen Akabe hattı Osmanlı Devleti için önem taşımaktadır. Akabe’ye ulaşacak hat ile Osmanlı askerleri İngiliz kontrolündeki Süveyş kanalını kullanmadan ve buraya geçiş ücreti ödemeden Kızıldeniz’e taşınabilecektir734. Taba, Akabe Körfezi’nin iç tarafında 728 Y.PRK.HR., 15/44. Y.PRK.HR., 15/52. 730 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamid, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999, s.396397. 731 Y.EE., 119/26; DH.EUM.4.Şb., 4/48. 732 Güler, s.69. 733 Y.EE., 119/26. 734 Güler, s.69. 729 131 yer alır ve stratejik manada Akabe’yi kontrol eder. Bu yüzden Taba’da Osmanlı askerinin varlığı öncelikle Akabe’nin güvenliği için önemli avantaj sağlamaktaydı 735. İngiltere de Taba’nın Mısır toprakları içinde olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden Osmanlı birliğinin geri çekilmesini sağlamaya çalışıyordu736. Bu durum Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında krize sebep oldu737. Osmanlı Devleti Taba’ya asker çıkararak Akabe konusunda amaçlarına ulaşmak için önemli avantaj sağlamasının yanında, bu bölgelerin gelecekte tehlikeye düşmemesi için, devletin hâkimiyetinin kuvvetlendirilmesine yönelik bir hamle gerçekleştirmiş oldu738. Rüştü Paşa Osmanlı Devleti’nin bu hamlesini İngilizlerin saldırgan, mütecaviz ve işgalci tavırlarına karşı alınmış bir tedbir olarak görür. Ona göre, Taba noktası Akabe mevkiine dâhil ve doğrudan doğruya Hükümet-i Seniyye’nin idaresinde bulunduğu malûm olduğundan bölgeye sevk edilen Osmanlı kuvvetleri işgalci bir pozisyonda olmayıp devletin kendi toprağını korumak için alınmış bir önlemin uygulanmasıdır739. Cevad Paşa da Taba, Akabe mevkii dâhilinde olduğundan orada her türlü tedbiri almak Osmanlı askerînin vazifesidir740 diyerek Osmanlı kuvvetlerinin burada bulunmasının gerekçelerini açıklamıştır. Bu sıralarda İngilizler Akabe bölgesinde bazı askerî faaliyetlerde bulunmaktaydı. Bu, Osmanlı Devleti tarafından da biliniyordu. Özellikle Bramly Bey’in faaliyetleri Rüştü Paşa’nın gözlerinin önünde oluyordu741. Osmanlı Devleti bu durum karşısında tedbir alma yoluna gidince, İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, Osmanlı askerinin Taba’dan çekilmesini talep etmiştir. Ancak Sir Edward Grey’in, bölgedeki Osmanlı askerî varlığı için “Osmanlıların Taba’yı işgal etmeleri bir tecavüz hareketi olmayıp Akabe’de rahatsız olmalarından kaynaklanan bir durumdur. Zaten olay sadece Taba ile sınırlı kalmamakta, Türkler Cevad Paşa tarafından gönderilen telgraf ile hakları olan yerlerde bulundukları kanaatini taşımaktadırlar” değerlendirmesi yaparak meseleyi yumuşatma yoluna gittiği de görülmektedir742. Osmanlı Devleti, Akabe ve Taba meselelerinde sürecinde Cevap Paşa tarafından 1892 yılında Mısır’a gönderilen ve bu bölgelerin statüsünü belirten telgraf, bu süreçte en fazla atıfta bulunulan bir belgeydi. Osmanlı 735 Y.EE., 119/35. Y.EE., 119/55. 737 Gençoğlu, s.112. 738 Çabuk, s.159. 739 Dursun, s.79. 740 Dursun, s.61. 741 Y.PRK.BŞK., 75/74. 742 Dursun, s.66. 736 132 Devleti sınır konusunda Mısır tarafından gelen itirazlara genellikle bu telgraf çerçevesinde cevap vermiştir743. Yine Osmanlı Devleti, Taba’ya asker sevk etme sebebinin bir işgal olmadığını, orada Mısır memurlarının kanunsuz bir şekilde karakol inşa etmek hevesinde bulunduklarını, kendilerinin de buna engel olmak niyetini taşıdıklarını ifade etmiştir744. İngilizlerin, Osmanlı askerinin Mısır arazisine tecavüz ettiği iddialarına “hâl-i hâzır-ı muhafâza ve hukûk-ı hükümrân[iye]yi vikâye maksadına mübte[n]i bulunmuş olmaktadır” cevabı verilmiştir745. Ahmed Muhtar Paşa’nın gönderdiği bir başka telgrafa göre, İngilizler, Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı’na asker sevk edeceğine kanaat getirerek bölgeyi muhafazaya hazırlanmaktaydı. Buna karşı Sadrazam Ferid Paşa da Akabe kumandanı Rüştü Paşa’ya gönderdiği telgrafta “Taba’nın doğrudan doğruya [D]evlet-i [Â]liyye’ye bağlı olduğunu, Mısır askerinin oraya çıkmasının caiz olmadığını, her türlü tedbirlere başvurularak gelenlerin men edilmeleri” talimatını vermiştir746. Ahmed Muhtar Paşa 8 Kânunusani 1321/21 Ocak 1906 tarihinde gönderdiği telgrafta, Sina Adası’nın Osmanlı Devleti’ne ait olan yerlerine Mısırlılarca herhangi bir tecavüz vuku bulursa, bunu yapanların “derhal mahvedileceğini” ifade etmiştir747. İngilizler, buradaki olaylarda, Ahmed Muhtar Paşa’nın kışkırtmalarının söz konusu olduğunu iddia ederek meseleyi kendi istedikleri şekilde halledebilmenin yollarını aramışlardır748. Bu arada Rüştü Paşa, Akabe’nin müdafaası için asker ve askerî teçhizat talep etmişti. Rüştü Paşa’nın amacı, Akabe Körfezi ve civarına yabancı askerin çıkmasını önlemek ve bölgenin kontrolünün Osmanlı Devleti’nde kalmasını sağlamaktı. Bölgedeki Osmanlı askerî hareketliliği bunu sağlamaya yönelik tedbirlerden kaynaklanıyordu. Ahmed Muhtar Paşa da İngilizlerin her an “âdet-i kadîmeleri üzere Kızıldeniz’de nümayiş-i bahri edecekleri” için bölgedeki askerî kuvvetlerin her an hazırlıklı olması gerektiği uyarısında bulunarak tedbirli olunmasını istemiştir749. 743 İ.DUİT., 137/23; Y.EE., 119/34; Y.EE., 119/57; Y.Mtv., 288/81. İ.DUİT.,137/24; Piyade Mirlivası Rüştü, Akabe Meselesi, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, Elazığ 1998, s.13. 745 Dursun, s.69. 746 Dursun, s.56. 747 Dursun, s.58. 748 Peri Oded, “Ottoman Symbolism in British-Occupied Egypt, 1882-1909”, Middle Eastern Studies, V: 41, I: 1, 2005, s.113-114. 749 Dursun, s.67. 744 133 Osmanlı Devleti’nin Akabe ve Taba konularında kararlı bir politika izlemesi İngilizleri hırçınlaştırmıştır. Osmanlı Devleti’ne verilen nota bunu gösteren en önemli İngiliz tepkilerinden biridir. İngiltere, Büyükelçisi Nicholos O’Conor vasıtasıyla 3 Mayıs 1906 tarihinde verdiği notada, Osmanlı kuvvetlerinin Taba’dan çekilmesini talep etmiştir750. İngiltere’nin verdiği bu nota, İstanbul’da uzun uzadıya değerlendirilmiş751, Almanya başta olmak üzere büyük devletlerin görüşleri sorulmuştur. Ancak bu devletlerden bir yardım alınamayacağı görülmüştür752. Osmanlı Devleti Almanya’nın bu işe olumlu yaklaşacağını düşünüyordu. Zira Hicaz demiryolu ile hatlarının belirlenmesi için Osmanlı askerinin Taba’dan çekilmesi Almanya’nın çıkarları için de olumlu bir şey değildi753. Fakat Almanlar bu konuyu çok ciddi bir şey olarak değerlendirmemiş ve Osmanlı askerinin Taba’dan çekilmesini tavsiye etmiş ve bu meselede tarafsız kalacaklarını bildirmişlerdir. Bu yaklaşım Sulltan II. Abdülhamid için bir hayal kırıklığı olmuştur. Osmanlı Devleti, İngiliz notasına vereceği cevabı ve izleyeceği politikayı belirlemeye çalışırken İngilizler daha ciddi askerî tedbirler alarak Akabe Körfezi’ne zırhlı donanma sevk etmiştir754. Ancak Osmanlı tarafı geri adım atmayarak 8 Mayıs 1906 tarihinde Hıdiv’e, Bâbıâli ile sınır müzakerelerini başlatması talimatını vermiş, 10 Mayıs’ta da Sadrazam Ferid Paşa, O’Conor’u, Akabe ve Taba’da mevcut halin korunması konusunu müzakere etmek üzere Bâbıâli’ye çağırmıştır. Elçiye, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarının devam ettiği belirtilmiş, elçi de İngiltere hükümetinin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki egemenliğini kayıtsız şartsız kabul etmediği cevabını vermiştir755. İngilizlerin bu çıkışı Osmanlı Devleti’nin Akabe ve Taba politikalarını yumuşatmak gereği duymaya başlamasına sebep olmuştur 756. Bunda İngiltere’nin donanmasını bölgeye yönlendirmesinin önemli etkisi olduğu muhakkaktır757. İstanbul’dan Akabe’de bulunan Rüştü Paşa’ya, İngilizler tarafından yapılacak bir askerî harekâta ve fiilî bir teşebbüse mahal bırakılmadan meselenin siyasî çözümü için Mısır Fevkalade Komiseri Ahmed Muhtar Paşa’nın görevlendirildiğini bildiren bir 750 İ.DUİT., 137/23. Y.EE., 119/62. 752 İ.DUİT., 137/21. 753 Dursun, s.71. 754 Tahsin Paşa, s.256. 755 Dursun, s.71-72. 756 Y.EE., 87/3. 757 İ.DUİT.,137/24; Y.EE., 119/64. 751 134 talimat gönderilmiştir. Bu talimatta fiilî bir harekâta karşı herhangi bir karşılık verilmeden durumun merkeze bildirilmesi istenmiştir. Bu arada, Osmanlı Devleti ile Mısır Hıdiviyeti arasında oluşturulacak bir komisyonla sınırların belirlenmesi ve bunun harita üzerinde tespit edilmesi kararı alınmıştır758. Sadrazam Ferid Paşa da İngiliz büyükelçisi ile Mısır Hariciye Nazırı Necib Paşa’ya verdiği tebligatta Taba’yı boşaltmayı kabul ettiklerini, ancak bölgede mevcut durumun tekrar belirlenmesi gerekliliğini, devletin iki hissesinin ayrı ayrı işaretlenmesinin gereksiz ve yararsız olduğunu belirtmiştir. Bu yaklaşım, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı kendi toprağı olduğu gerçeğinden hareket ederek Mısır’ın ayrı bir devlet olmadığını vurgulamasından başka bir şey değildi759. Ancak İngiltere nezdinde bu yaklaşımın bir karşılık bulmadığını ve Mısır’daki Osmanlı varlığının İngiltere tarafından kabul edilmediğini belirtmekte yarar vardır. Bundan sonra Osmanlı Devleti ile Mısır arasında sınır tespiti çalışmalarına başlanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin muhatabı Mısır hükümeti olsa da sınır üzerindeki çalışmaların İngiltere’nin isteğine göre şekillendiği görülmekte ve Lord Cromer’in çok önemli ağırlığı olduğu açıkça hissedilmekteydi760. İngiltere sefirinin bile zaman zaman Lord Cromer’in talimatıyla hareket ettiği görülmekteydi761. Osmanlı Devleti, kuvvetlerini Taba’dan çekme kararı aldıktan sonra İngiliz zırhlı gemisinin kaptanı 13 Mayıs 1906 tarihinde Türklerin Taba’yı tahliye ettiklerini ve işgale son verdiklerini Londra’ya raporla bildirmiştir762. Osmanlı Hariciyesi bu çekilme kararını İngiltere sefaretine gönderdiği telgrafla 15 Mayıs’ta İngiliz hükümetine iletmiştir. Bundan sonra sınır düzenlemeleri çalışmalarına başlamak için delege tayinleri yapılmıştır. Mısır Hıdivliği bu görev için İbrahim Fethi Paşa ve Yüzbaşı R. R. Owen’ı tayin etmiş, Osmanlı tarafı ise Kurmay Subaylar Muzaffer ve Fehmi Beyleri görevlendirmiştir763. Bundan sonra sınırın belirlenmesi çalışmalarına başlanmıştır. Ancak her iki devletin sınır konusundaki tezleri farklıdır. Bu yüzden detaylı bir çalışma gerektiğinden 758 Dursun, s.73. Y.EE., 50/96. 760 Y.PRK.ASK., 239/41. 761 İ.DUİT., 137/16. 762 İ.DUİT., 137/23. 763 Dursun, s.75. 759 135 “araziyi karış karış bilir müteaddid kılavuzlar” eşliğinde çalışmalar yapılmıştır764. Osmanlı tarafı, sınırın el-Ariş-Akabe çizgisinin batısındaki toprakların Mısır sınırını oluşturduğunu düşünmekteydi765. Detaylı bir sınır tespiti çalışmasının Osmanlı-Mısır komiserleri tarafından yapılmasını kabul ediyordu. Mısır tarafı da Akabe-Refah hattının sınır olmasını istiyordu766. İngiltere tarafı ise hatt-ı fasılı Osmanlı Devleti ile Mısır arasında bir ayırıcı sınır görmüyor, Sina Adası’nın Mısır yönetimi altında olan kısmı ile Hicaz vilâyetine bağlı topraklardan olan Kudüs mutasarrıflığını ayıran bir hat olduğu kabulüyle hareket ediyordu767. Sınırın Refah’tan başlamasının sakıncalarını bilen Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin bu tekliflerine karşı çıkmış, 1841 yılında Mehmed Ali Paşa’ya verilen fermana atıfta bulunarak Mısır’ın doğu sınırının el-Ariş’ten itibaren başlaması üzerinde durmuştur768. Zaten bu güne kadar Refah hiçbir fermanda adı geçen bir yer olmayıp, herhangi bir şekilde gündeme de gelmemişti. Sultan II. Abdülhamid bu yüzden Refah’ın Akdeniz’de bir nokta olmasını kabul etmemiş ve resmî haritalarda gösterilmesini reddetmiştir769. Ancak İngiltere bu konuda kararlı bir duruş sergilemiş, sınır noktasının Refah’tan başka bir yer olmayacağını bildirmiştir 770. Bu sınır hattı Osmanlı Devleti’nin bölgedeki stratejik konumuna uygun bir yeri işaret etmemekte; Osmanlı menfaatine zıt bir anlam taşımaktadır. Yani sınır hattı sadece Mısır’ın topraklarını belirleyen bir çizgi olmayıp aynı zamanda önemli stratejik anlamı olan bir meseleye işaret etmektedir. Osmanlı Devleti ile İngiltere, bu sınır çizgisinin kendilerine stratejik bir avantaj sağlaması üzerinde politikalarını yönlendirmişlerdir. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid ve Bâbıâli sınır tespit komisyonunda bulunan delegeleri dikkatli olmaları konusunda sürekli uyarmıştır. İngiltere’nin Süveyş Kanalı’nın kendi kontrolünde kalması için kararlı bir politika izlediğini yukarıda da ifade etmiştik. İngiltere’nin temel amacı diğer devletlerin ki, bunların içinde Osmanlı Devleti de bulunmaktadır, kanala yaklaşmasını önlemek ve kendisini burada tek hâkim konumunda tutmaktı. Akabe’deki İngiliz faaliyet, politika ve girişimleri Süveyş Kanalı’ndaki İngiliz varlığını tahkim etmek ve Süveyş Kanalı ile 764 Y.Mtv., 289/168. İ.DUİT., 137/23. 766 Y.PRK.ASK., 240/24. 767 Dursun, s.88. 768 Y.EE., 119/38. 769 Dursun, s.74-75. 770 İ.DUİT., 137/23. 765 136 Kızıldeniz’in stratejisini güçlendirmek için alınan tedbirlerden başka bir şey değildir. İngilizler Akabe’yi kendi kontrollerine alma politikalarını bu yüzden yürürlüğe koymuştur. Ancak Sultan II. Abdülhamid bu konuda, İngilizlerle savaşı bile göze alacak şekilde kararlı bir politika gütmüştür. Bu politika sayesinde Akabe gibi önemli bir stratejik bölgenin Osmanlı hâkimiyetinde kalması sağlanmıştır. Sina Yarımadası fiili olarak Mısır toprağı olsa da771, Osmanlı Devleti bu toprakların hukukî hâkimi olarak kalmıştır772. Sonuç olarak Osmanlı Devleti istediğini almış bir devlet pozisyonunda kabul edilebilir. Zira temel amaç Akabe gibi stratejik bir mevkiye hem fiilî hem de hukukî olarak sahip olmaktı, Osmanlı Devleti Akabe Meselesi’yle bunu başarmıştır. Bu stratejik başarı, Osmanlı Devleti’nin Aden körfezini İngilizlere kaptırsımanın yarattığı olumsuz sonuçları telafi edecek delil olarak kullanılabilir. Bunun bilincinde olan Sultan II. Abdülhamid Akabe Meselesi’nde kararlı bir politika izleyerek Aden Körfezi akıbetine uğramaktan kurtulmuştur. Çünkü Aden Meselesi’nde olduğu gibi İngilizler Akabe ve civarına yerleşmek tasavvurunda bulunmuşlar ve bunu Mısır üzerinden halletmeye çalışmışlardır773. Bu yüzden Osmanlı Devleti Akabe ve civar bölgelerin Mısır idaresine verilmesinin, İngiltere’ye verilmesi anlamını taşıdığının bilincinde hareket ederek diplomatik yaklaşım sergilemiştir774. Böylelikle Osmanlı Devleti Akabe politikasında kendine yeter bir kararlılık gösterdiğini kanıtlamıştır. 771 Tahsin Paşa, s.155-156. Çabuk, s.158-159. 773 Y.PRK.ASK., 239/41. 774 Y.PRK.HR., 15/51. 772 137 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SULTAN II. ABDÜLHAMİD VE MISIR MESELESİ Sultan II. Abdülhamid; Mısır’ı Osmanlı hükümdarı olarak, Osmanlı Devleti’nin en önemli topraklarından; İslam halifesi olarak da İslam’ın en kutsî beldelerinden biri olarak görmektedir. Bu iki önemli durum Sultan’ın Mısır’a dair politikalarının yönünü, amacını ve hedeflerini tayin etmede birinci derecede rol oynamıştır. Bu da Abdülhamid’de Mısır özelinde bir siyaset felsefesi ve hâkimiyet anlayışı oluşturmuştur. Bunların, Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasının tanzimi noktalarında çok önemli etkileri olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır politikalarını etkileyen bir başka konu da Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlardır. Bu dönemde, Osmanlı Devleti, siyasî, sosyal, ekonomik ve idarî alanlarda ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı en uzun yüzyılını yaşamakta ve bu süreçte birçok mesele ile uğraşmaktaydı. Bu yüzden içinde bulunduğu şartlardan en az zarara razı olacak tarzda bir siyaset inşa etmesi gerekiyordu. Sultan II. Abdülhamid de devletin bu en uzun yüzyılında en uzun padişahlık yapan kişiydi. Bu yüzden devletin, önemli meselelerini halletmek için ciddi ve iradeli bir siyaset sistemine ihtiyaç duyduğu gerçeğinden hareket eden Sultan II. Abdülhamid’in, içinde bulunduğu zor ve zahmetli durumu yönetmek konusunda büyük sorumlulukları bulunmaktaydı. Bu sorumlulukların Sultan’ı, devletin meselelerini halletmek için siyasî, sosyal ve ekonomik alanlarda etkili paradigmalar bulmak ve bunları kullanmak zorunda bıraktığını müşahade etmekteyiz. Bu paradigmalar, devlet başkanının yetkileri, hilafet kurumunun manevi otoritesi ve denge politikaları şeklinde üç ana başlıkta incelenebilir. Bu ana başlıkların açılımları ise çok yönlü paradigmaları içermektedir. Bunları aşağıda ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Ancak şunu ifade edebiliriz ki, Abdülhamid, devletin geleneksel politikalarını yeniden tanzim ederek, devletin bekasını sağlamak için elinde bulunan bütün siyasî, sosyal, ekonomik argümanları seferber etmiştir. Bu da Sultan’ı değişken politikalar uygulamaya itmiştir. Ancak bu değişken politikalar Sultan II. Abdülhamid’i zaman zaman yanlışlara iterek bazı konularda fırsatların kaçırılmasına sebep olmuştur. 138 I- MISIR MESELESİ’NDE SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN POLİTİKALARI Sultan II. Abdülhamid’i, Mısır Meselesi üzerindeki politikaları, yaklaşımları etrafında değerlendirirsek, ortaya birkaç psikolojik ayrıntı çıkacaktır. Çünkü Mısır Meselesi’nde Sultan II. Abdülhamid; korkular, endişeler, umutlar, beklentiler, üzüntüler, çaresizlikler ve yalnızlıklar yaşamıştır. Bu da, Sultan’ın, dolayısıyla devletin Mısır politikalarını etkilemiş, zaman zaman da Sultan’ı gerçekçi politikalardan uzaklaştırarak, onun Bâbıâli ile anlaşmazlıklar yaşamasına ve ortaya çıkan fırsatların kaybedilmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, Mısır Meselesi Sultan II. Abdülhamid’e devletin sınırlarını anlama fırsatı verdiğinden, denge politikalarına başvurmanın gerektiğini de göstermiştir. Bu durum, Abdülhamid’de, kendine has bir politika ve siyaset kaideleri oluşturmuştur. Mısır, “eczâ-i mütemimme-i memâlik-i şâhâneden”775 olması dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nin bir toprağı, ahalisinin hemen tamamının Müslüman bulunması776 sebebiyle de “hilâfet-i kübrâya revâbıtı” bulunmaktadır777. Yani Sultan II. Abdülhamid için Anadolu ne anlam ifade ediyorsa; Mısır da aynı anlamı ifade etmektedir778. Çünkü Mısır halkı, Anadolu halkı gibi Osmanlı Devleti’nin teb’asıdır. Resmî dairelerde devletin bayrağı asılıdır, vergi Osmanlı padişahı adına toplanmaktadır. Mısır merkeze yıllık vergi ödemektedir. Hıdiv dış işlerinde Osmanlı Devleti’ne bağlıdır, Uluslararası arenada Mısır’ı Osmanlı memuru temsil etmektedir, Hıdiv’in hareket alanı Osmanlı padişahının ihsan ettiği fermanlar çerçevesinde belirlenmiştir ve Mısır’ın para birimi Cüneyh Osmanlı padişahı adına basılmaktadır779. Bütün bunlar toplandığında, Osmanlı Devleti, Mısır’ın meşru-hukukî hâkimidir ve Mısır Osmanlı toprağının bir parçasıdır. Bu yüzden işgal altında bulunan Mısır’ın “düşmân elinden kurtarı[lı]p tekrâr hilâfet-i mukaddese-i zillullahilerine i’âde” ettirilmesi gerekmektedir780. 775 Y.EE., 127/6. Y.PRK.SGE., 3/22. 777 Y.EE., 88/40. 778 Mahmud Muhtar’ı ifadeleri ise bunun tersini söylemekteydi: “Abdülhamid Mısır’ı gözden çıkarmış ve Arabi ihtilalinden sonra bu eyaletle sıça teması dahi sirayetten korkarak kendi için tehlikeli saymış ise de İngilizlerin nazarında Mısır’a hâkim kalmak için toprak bütünlüğü düsturunu kısmen değiştirmek lüzumu hasıl olmuştu” Mahmud Muhtar, s.69. 779 Kızıltoprak, s.201-202. 780 Y.PRK.HR., 12/8. 776 139 Sultan II. Abdülhamid’in Mısır politikalarının genel karakteri, Mısır’ın İngiliz işgali altından kurtarılması çerçevesinde şekillenmiştir. Diplomasisini de bu çerçevede yürütürken İngilizlerin Mısır’ı tahliye edip etmeyecekleri, edeceklerse de ne zaman edecekleri sorularına cevap aradığını görmekteyiz 781. Sultan II. Abdülhamid’in aradığı bu cevapların anlamı, aslında Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki diplomasi serüvenine bakıldığında, hükümranlık haklarının korunmasına yönelik çare arayışları şeklinde ifade edilebilir782. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’da hükümranlık haklarının korunması için ortaya koyduğu politikalarını, Mısır’ı geri alabileceği inancı ile yürütmekteydi 783. Bu yüzden de, Mısır konusunda sabırlı bir politika izlediğini ifade edebiliriz. Bu sabrını diplomasiyi tek çözüm yolu olarak kullanması konusunda da göstermiştir. Mısır hakkındaki dış politika anlayışını diplomasi üzerinden şekillendiren Sultan II. Abdülhamid, silaha sarılmak seçeneğini gündeme almaktan kaçınmıştır784. Çünkü o, hiçbir zaman savaşa taraftar olmamış ve silahı bir çözüm yolu olarak kullanmak istememiştir785. Sultan II. Abdülhamid’in silaha sarılmak istememesinin nedeni İngiltere’ye, en azından işgalin ilk dönemlerinde, inanması ve güvenmesidir 786. Sir Herold Nicolson, Sultan II. Abdülhamid’in, İngiltere’ye güvenmekle büyük bir hata işlediğini düşünmektedir787. Zaten daha sonra İngilizlere güvenmekle hata edildiği, bizzat Sultan tarafından da ifade edilmiştir788. Ancak Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin Mısır üzerindeki niyetlerini tam anlamıyla anladıktan sonra şartlara uygun ve sonuç alınabilir politikalar belirlemeye çalışmıştır. İngilizler Mısır’ı işgal ederek Sultan II. Abdülhamid’i kendilerine karşı güven bunalımına soktular. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid’in gözünde İngilizlerin samimiyeti ciddi bir yara almıştır789. Sultan II. Abdülhamid ve Bâbıâli tarafından Mısır Hıdivlerine, Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne bağlı bir eyalet olduğu, işgal sürecinde sürekli vurgulanmış, bu yolla da bağlılığın sürekliliği üzerinden, buranın ayrı bir devlet sayılamayacağı hatırlatılmıştır. 781 Haslip, s.207. Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.171. 783 is-Sanafiri, s.161. 784 Kızıltoprak, s.162. 785 Süleyman Nazif, Bir Abdülhamid Müdâfaanâmesi, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Gündüz), Lotus Yayınları, Ankara 2007, s.111-112. 786 Y.A.HUS. 227/79. 787 Haslip, s.198. 788 Y.EE., 116/56, 5. 789 Haslip, s.201. 782 140 Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi’nde elini güçlü tutmak için uluslararası dengeleri sürekli gözeterek diplomatik menfaatler sağlamaya çalışmıştır. Bu yolla hem Hıdivi dizginlenmeye çalışılmış, hem de İngiltere karşısında üçüncü devletlerin desteğinin sağlanması arzu edilmiştir790. Çünkü üçüncü devletlerden birkaçı ile İngiltere’ye karşı anlaşma içinde olunursa, bu devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde paylaşım yarışına girmesine engel olunabilirdi. Zira Mısır kaybedilirse, bu sadece Mısırla sınırlı kalmayacaktır. İngilizler, Mısır’ın yanında Hicaz ve Yemen gibi Osmanlı topraklarını da işgal edecektir. Yine Mısır kaybedilirse, Fransa’nın Suriye’yi, İtalya’nın da Trablusgarb’ı zapt ederek İngiltere ile çıkar anlaşmasına girme ihtimali de bulunmaktadır. İşin, İngiltere’nin Mısır’ı işgalini tanıma noktasına gelmesi yeterlidir. İngiltere de, bu devletlerin Osmanlı topraklarına yerleşmesine evet diyecektir. Bütün bu riskler Sultan II. Abdülhamid’i denge politikası izlemek zorunda bırakmıştır791. Tahsin Paşa, Sultan’ın bu konuyu içine alan denge politikasının sistemini şu şekilde açıklar: “Rusya’yı idare etmek, İngiltere ile asla mesele çıkarmamak, Almanya’ya istinat etmek, Avusturya’nın gözünün Makedonya’da olduğunu unutmamak, diğer devletlerle mümkün mertebe hoş geçinmek, Balkanlar’ı birbirine düşürüp Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar arasında nifak ve ihtilaf çıkarmak”792. Sultan II. Abdülhamid’in bu denge politikası, Mısır Meselesi özelinde Osmanlı Devleti’nin dış politikasına bütün incelikleri ile yansıyacaktır. Bu denge politikası aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Avrupa merkezli uluslararası sisteme uyum sağlama çabalarını da yansıtmaktadır793. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar ve güçsüzlük hâli uluslararası sistemde sorunlu bir ilişkiler düzeneğini beraberinde getirmiştir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin en uzun asrı olan 19. asır, devletin birçok sorunla mücadele ettiği bir dönemin adı olarak tarihe kaydedilmiştir. Bu asırda Osmanlı Devleti, büyük karışıklıklar içinde bulunuyordu. Bu durum, Sultan II. Abdülhamid tahta çıkınca, daha da ağırlaşmıştı. Ülkenin birçok yerinde kaynaşmalar baş göstermiş, Rusya ile yeni bir savaşın eşiğine gelinmiş, Müslüman ve Hristiyanlar arasında meydana gelen çatışma hâli toplumu ciddi bir bölünmeye doğru götürmüştür. Otorite sorunu yaşayan toplumla arasında büyük bir uçurum meydana gelmiş, bu otorite 790 Eraslan, s.292-293. “Sultan Abdülhamid’in Büyük devletlerin arasındaki rekabetten faydalanmak esasına dayanmıştır” Ercüment Kuran, “II. Abdülhamid’in Büyük Devletlere Karşı Uyguladığı Siyasetin Esasları”, Sultan II. Abdülhamid ve Devri Semineri (27-29 Mayıs 1992), İstanbul 1994, s.144. 792 Balcı, II. Abdülhamid, s.44-45. 793 Balcı, II. Abdülhamid, s.40. 791 141 sorunu muhalefet gruplarını beslemiş, askerî ve sivil bürokratlar arasındaki iktidar mücadelesi, devleti ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Ekonomik sistemde ciddi zaaflar oluşurken Osmanlı topraklarının batılıların kullanımına açık pazarlar hâline gelmiştir. Yine kamuda hizmet üretiminde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Tabiî ki, bütün bunlar, Osmanlı Devleti’nin başında bulunan Sultan II. Abdülhamid’e yeni sorumluluklar yüklemişti794. Bu yüzden onun bu sorunlu süreci en az kayıpla kapatacak pratik bir siyaset izlemesi gerekiyordu. Çünkü bütün bu sorunlar, ona gücünün ve uluslararası etkinliğinin sınırlarını öğrettiğinden, onu, gerçekçi politikalar izlemek zorunda bırakmıştır795. Sultan II. Abdülhamid, devletin içinde bulunduğu durumun kendisine dayattığı siyaset tarzı ile hatt-ı hareket belirlerken; Mısır politikasını da aynı hatt-ı hareket üzerinden yürütmeye çalışıyordu. Devletin genel hâlinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan otorite sorunu, O’nda, mevcudu koruma refleksi oluşturmuştur. Osmanlı Devleti’nin 1876-1908 yılları arasındaki dış politikasının ilke ve anlayışı, “devletin kendi hâline kalması” özlemi üzerinde şekillenmiştir796. Bundan dolayı, Sultan II. Abdülhamid, devletin otoritesinin Mısır’da yeniden kurulmasına yönelik birtakım açılım politikaları geliştirmiştir. Devletin Mısır üzerindeki hukukunun elverdiği ölçüde, Mısır yönetiminin Osmanlı Devleti’ne karşı ödevlerinin yerine getirilmesi için politikalar geliştirilirken; Mısır’da devletin varlığını hissettirecek girişimlerde bulunulmuştur. Ali Nizamî Paşa, Derviş Paşa heyetleri ile Server Paşa komiserliği ve zaman zaman Mısır Hıdiv’ine gönderilen fermanlar bu girişimlerin örnekleridir. Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır Fevkalade Komiserliği, tahliye diplomasinin başarısızlıkla sonuçlanmasından ve Drummond Wolff’un Mısır’dan ayrılmasından sonra, Mısır’da Osmanlı Devleti’nin en önemli varlığı olarak burada kalmıştır. Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’daki faaliyetleri de, burada belirttiklerimizi daha anlamlı hâle getiren işaretler içermektedir. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’da Osmanlı varlığının devamını sağlamaya çalışırken, Osmanlı Devleti’nin otorite ve hukukunu zedeleyen gelişmeleri önlemek için önemli uğraşlar vermiştir. Mısır idaresinin en yüksek makamı olan Hıdivlik makamının devlete bağlılığını sağlamlaştırmak bu uğraşların temel amaçlarından biri olmuştur797. Sultan II. Abdülhamid, Mısır üzerinde politikalarını bu çizgiler üzerinde yürütürken, 794 Altunay-Şam, s.232-233. Kızıltoprak, s.123. 796 Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, s.304. 797 Kızıltoprak, s.65. 795 142 İngilizler de, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki otoritesini kırmak için önüne gelen fırsatları kullanmaktan geri durmamışlardır. Bu amaçla Mısır’da kendilerine taraftar oluşturmaya ve muhalif milliyetçi kesimi Osmanlı karşıtı bir hareket hâline getirmeye çalışmışlardır. İngilizlerin Mısır üzerinde ortaya koyduğu politikalar, Mısır’ın İngiliz işgali altına girmesine sebep olduğundan, Sultan II. Abdülhamid’i oldukça endişelendirmiştir798. Tabiî ki, bu durum, onun İngilizlere olan güvenini oldukça zedelemiştir. Bu yüzden İngilizlerin bölge üzerindeki faaliyetlerini devamlı takip ederek engellemek isteyen Sultan II. Abdülhamid, bulduğu her fırsatı İngiltere’nin aleyhinde kullanmaya çalışmıştır. Çünkü İngiltere Mısır’ı işgal ederek Sultanın Mısır üzerindeki haklarını ihlâl etmekte tereddüt göstermemiştir799. Bu, aynı zamanda İngiltere’nin, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçtiğini gösteren fiilî bir durumdu. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’nin, Hindistan yolunda hâkimiyeti eline geçirdikten sonra Osmanlılara ihtiyacı kalmadığını; dolayısıyla da, Osmanlı üzerinde sinsi planlar kurduğunu belirterek İngiliz politikalarındaki değişimi iyi okuduğunu göstermektedir800. Sultan II. Abdülhamid’in Macar Türkolog Vambery’ye, İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesinin “tüm Müslüman dünyasında ve halkımın önünde gururunu” kırdığını belirtmesi, İngilizlere yaklaşımına dair önemli ipuçları vermektedir801. Buna rağmen, Sultan II. Abdülhamid’in İngilizlerle ilişkileri düzeltmek için istekli olduğunu da görmekteyiz. Vambery’ye, bir mülakatta, bu istekliliğini “Onlarla bir an önce yeniden anlayış ve dostluk ilişkileri tesis edilmesine kesinlikle taraftarım” sözleriyle ifade etmiştir802. Sultan II. Abdülhamid, Said Paşa’nın İngiltere’ye savaş ilan edilmesi isteğine de karşı çıkarak meseleyi silahla çözme taraftarı olmadığını göstermişti 803. Sultan II. Abdülhamid’in İngiltere’ye karşı savaş ilanından kaçınması, İngiltere ile anlaşmak istediğine bir işaret olarak kabul edilebilir. Savaş ilanının başka riskleri de söz konusuydu. O, bu riskleri şu sözlerle ifade etmiştir: “Mısır’da inat gösterse idim muhakkak Filistin’i, belki de Irak’ı kaybederdim”804. Sultan II. Abdülhamid’in, diplomasi seçeneğini sürekli birincil araç olarak kullanmasında, bu endişelerin rolü 798 Aksun, s.234. Haslip, s.207-208. 800 Altunay-Şam, s.239. 801 Eraslan, s.292. 802 Öke, s.45. 803 Orhan Koloğlu, Avrupa Kıskacında Abdülhamit, 4. Basım, İletişim Yayınları, İstanbul 2001, s.192; Korkut, s.168-169. 804 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.171. 799 143 büyüktür. İşgalden önce Derviş Paşa heyetini Mısır’a göndermesi, işgal sonrasında da Ahmed Muhtar Paşa heyetini Mısır’da bırakması, Sultan’ın, meseleyi diplomasi ve müzakere yoluyla halletmek düşüncesini yansıtması bakımından önemlidir805. Bu yüzden o, bu heyetlere, özellikle Ahmed Muhtar Paşa heyetine çok önem vermiştir 806. Böylelikle bu heyet vasıtasıyla İngilizlerle bir anlaşma zemini oluşturmak istemiştir. Sultan II. Abdülhamid’in elini bağlayan bir diğer mesele ise Mısır Hıdivlerinin İngiliz varlığına karşı derin bir teslimiyet içinde olmasıydı. Çünkü Hıdivlerin İngilizlere bu denli teslimiyet içinde olmaları, Sultan II. Abdülhamid’in, İngilizleri Mısır’dan çıkarmak için onlarla birlikte hareket edememesine sebep olmuştur 807. Hıdivler İngilizlerin suflörlüğünde hareket ettiklerinden, Mısır halkı ile Sultanın irtibatı oldukça zayıflamıştır. Bu yüzden halkın, Osmanlı Devleti’nden umudunu keser vaziyette olduğu görülmüştür. Bu da, İngilizlerin Mısır’da rahat bir şekilde hareket etmelerini sağlamıştır. İngilizlerin Mısır’da rahat hareket etmeleri, Mısır’ın tahliyesinde isteksiz davranmalarına; sonrasında ise Mısır’a hâkim olmak için yapılanmalarına sebep olmuştur. Hıdivlerin, İngilizlerin Mısır’daki varlığına yeterince karşı çıkmamaları ve hatta İngilizlerin Mısır’da bulunmalarını ister bir politika sergilemeleri, Sultan II. Abdülhamid’in, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesini sağlayacak diplomasi ve müzakere sürecinde elini bağlamıştır. Abbas Hilmi Paşa’nın idealist kişiliği ve duruşu, Sultan II. Abdülhamid’in istediği bir şeydi. Ancak Abbas Hilmi Paşa’nın bu konudaki duruşunun kuvveden fiile çıkamaması, Sultan II. Abdülhamid için önemli hayal kırıklığına sebep olmuştur. Çünkü Abbas Hilmi Paşa Lord Cromer’le girdiği mücadeleden kısa sürede yenik çıkmıştır. Abbas Hilmi Paşa’nın, İngilizlerin güdümünde bir yönetim sergilemek zorunda kalması ve hiçbir söz söyleme hakkına sahip olmaması nedeniyle iktidarını kaybetmesi808, Sultan’ın Mısır politikalarını olumsuz etkilemiştir. Bir kere, Abbas Hilmi Paşa’nın, İngilizlerin Mısır’ı boşaltmalarını sağlayacak bir duruş sergilememesi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu zayıflatmıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı yöneten bir memurunun, devleti, İngilizlere karşı temsil edememesine ve devletin haklarını koruyamamasına sebep olmuştur. Abbas Hilmi Paşa’nın genç olmasının, onun 805 is-Sanafiri, s.165. Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.171. 807 Tahsin Paşa, s.344. 808 Y.PRK.HR., 18/60, 11. 806 144 İngilizlerin nüfuzu altına girmesinde etkileri büyük olmuştur809. İngilizler türlü yollarla Abbas Hilmi Paşa’yı baskı altında tutmayı başarmışlar ve Mısır’da nüfuzlarını önemli ölçüde yerleştirmişlerdir810. Böyle bir ortamda ise Abbas Hilmi Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne bağlılığı, kendisinin merkeze gönderdiği telgraf metinlerinden ibaret kalmış, tamamıyla sadakat mümkün olmamıştır811. Çünkü Lord Cromer, Mısır idaresinde ve idarecileri üzerinde etkindi ve onun uyguladığı politikalar Mısır idaresinin hareket sınırlarını belirlemekteydi812. Bu da Mısır’da teslimiyetçi düşünceyi beslemiş, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliye edilmesi yönündeki inançların zayıflamasına 813 ve idare ile birlikte halkın da karamsarlığa düşmesine neden olmuştur814. Bu karamsarlığın temelinde Osmanlı Devleti’ne beslenen ümitlerin azalması bulunmaktadır815. Çünkü iddialara göre Mısırlılar, Osmanlı Devleti’nin izmihlale yüz tutmuş olduğuna inanıyorlardı816. Mısır yönetimi ve halkında ortaya çıkan Mısır’da otorite sorunu ve iktidar karmaşası yaratmış ve İngilizlerin Mısır’daki nüfuzunun yerleşmesini sağlamıştır817. Bu da, devletin Mısır politikalarını etkilemiştir. Osmanlı Devleti Mısır’daki nüfuzunu devam ettirmek için çabalarken, İngilizler Mısır’da nüfuz kurmakta zorlanmamışlardır. Mısır’da kolay bir şekilde nüfuz kuran İngilizler, çeşitli siyaset oyunlarıyla Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetini baltalamışlardır. İngilizler Mısır’daki Osmanlı hukukunu yıkmak için Mısır ve onu çevreleyen coğrafyada, özellikle kendi çıkarları için önemli olan Kızıldeniz taraflarında karışıklıklar çıkartarak, bölgeyi İngiliz müdahalesine açmayı başarmışlardır. Ancak Ahmed Muhtar Paşa’nın İngilizlerin, Mısır üzerindeki nüfuz ve baskılarını, Mısır üzerine yeteri miktarda ordu ile harekete geçildiği zaman ortadan kaldırmanın mümkün olacağını ve buradaki İngiliz hâkimiyetine son verilebileceğini belirtmiştir818. Sultan II. Abdülhamid’in istediği buydu. Ancak bunu silah yerine diplomasi ve müzakere yoluyla yapmaya odaklanmıştı. Tabiî ki, bu yaklaşım ve tutulan yol, Sultan II. Abdülhamid’e ve Osmanlı Devleti’ne, 809 İ.MTZ.(05)., 27/1432. Y.PRK.HR., 18/82; Y.A.HUS., 320/112; Y.A.HUS., 277/139; Y.A.HUS., 361/132. 811 Y.EE., 88/3. 812 Y.PRK.MK., 5/100. 813 Y.A.HUS., 297/54; Y.EE., 127/6. 814 Y.EE., 129/21. 815 Y.EE.d., 439, 3-13. 816 Y.A.HUS., 272/144. 817 Y.EE., 129/21. 818 Tahsin Paşa, s.86. 810 145 Mısır’ı İngilizlerin elinden alma konusunda çok vakit kaybettirmiştir. Çünkü Sultan II. Abdülhamid hasseten Lord Salisbury’ye güvenmekte ve onu kendisi için dost ve destekçi görmekteydi. Sultan, Lord Salisbury aracılığıyla Mısır’daki egemenlik haklarının ve toprak bütünlüğünün korunmasını ve kapitülasyonların ilgasını sağlayabileceğini düşünüyordu819. Bunların, en azından bir kısmının sağlanması, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu olumlu yönde etkileyecekti. İngilizler, Mısır’a askerî müdahalede bulunma amacını Hıdiv’in Mısır’daki otoritesinin iadesine yönelik bir harekât olarak ifade etmişti820. İngilizlerin Mısır’ı işgale götüren müdahaleyi böyle bir amaca dayandırması, Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki otoritesini önemli ölçüde zedelemiştir. Çünkü İngilizlerin, Hıdiv’in, dolayısıyla da Osmanlı Devleti’nin otoritesini iade etmek için Mısır’a meşru bir müdahalede bulunmaları, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki sorunları kendi başına halletmekte yetersiz olduğuna işaretti. Bu, aynı zamanda egemen bir devletin topraklarını idare etmekten aciz olduğu anlamına gelmekteydi. İngilizlerin Mısır’da asayişi sağlama ve Mısır idaresinin otoritesini iade etme iddiası, Sultan II. Abdülhamid’in yönetim anlayışına uygun bir davranış değildi ve buna uyum sağlaması beklenmemelidir. İngilizlerin bu iddia ile Mısır’a girmesinin, diğer devletlerin, özellikle Fransa’nın Mısır’a girmemesini sağlamaya yönelik bir tedbir olduğu ortada iken821 asayişi sağlama iddiaları ise Sultan II. Abdülhamid için geçerli değildi. Bu yüzden o, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna halel getirmeyecek şekilde İngiliz askerinin tahliyesini sağlamaya çalışıyordu. Bunun için Lord Salisbury’ye, İngilizlere Mısır’ı hariçten gelecek bir saldırıya karşı masuniyet garantisi verilmiştir822. Hatta “huzûr ve sa’adet hâli i’âde ve hukûk-ı hazret-i pâdişâhî ile menâfî’i muhafaza eylemek maksadına mebnî oraya bir kuvve-i ‘askeriye sevkine hazır” olunduğu da ifade edilmiştir823. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’ye, Mısır konusunda böyle önemli teminatlar vererek İngilizlerle anlaşma isteklerinin de ne kadar ciddi olduğunu göstermek istemiştir. Çünkü o, Mısır konusunda İngiltere’nin karşısında olmanın Mısır’daki işgal hâlini uzatacağının ve İngilizlerin yeni taleplerle Mısır’da süreci tıkayacağının, bunun faturasının ise Mısır ve Osmanlı Devleti’ne kesileceğinin 819 Öke, s.90-91. Carman, s.52-53. 821 Y.EE., 88/40-23a. 822 Y.EE., 116/72, 2. 823 Y.A.RES., 24/11. 820 146 endişelerini taşınıyordu824. İngilizlerin Mısır’daki askerlerinin sayısını artırmayı planları arasına aldığı şayiaları, Sultan II. Abdülhamid’in endişelerini daha da artırmış, bu yüzden de bu konuda Londra’dan izahat istemişti825. Zaten İngilizlerin Mısır’a girmesi ile devletin Mısır’daki hukukunun ihlal edilmiş olmasının verdiği rahatsızlık 826, yıllar geçmesine ve Mısır’da mevcut hâlin istenilen seviyeye gelmesine rağmen, İngiliz işgal kuvvetlerinin Mısır’ı terk ve tahliye etmemiş olmaları dolayısıyla endişeye dönüşmüştü827. İngilizlerin bir sonraki bahanesi, Mısır Hıdivi’nin idarî otoritesini muhafaza etmek için gerekli vasıtalara sahip olmamasıydı 828. Mısır’daki işgal sürecinin uzaması, İngiltere’nin, Mısır’da kalmak için yeni vasıtalar bulmasını kolaylaştırırken; Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki İngiliz askerini çıkarmasını zorlaştırmıştır. Bu yüzden, başta Sultan II. Abdülhamid, olmak üzere Osmanlı devlet adamları, Mısır işgalinin ilk başından itibaren İngilizlerden, Mısır’dan çıkmaları için bir takvim almaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid döneminde, Londra’da sefirlik yapan Muzurus Paşa (1851-1885), Rüstem Paşa (1885-1896) Antopolo Paşa (1896-1902) ve tekrar Muzurus Paşa (1902-1908)829 Mısır Meselesi sürecinde Osmanlı Devleti’ni temsil etmişler ve Mısır Meselesi’ni halletmek için önemli diplomatik girişimler gerçekleştirmişlerdi. Sultan II. Abdülhamid de bu girişimlerin bir an önce sonuçlanması için Londra’ya sürekli talimatlar göndermiş, bunlar vasıtasıyla da İngilizlerden Mısır’ın tahliye edilmesini sağlayacak takvimi830, “hıtâ-i Mısriyye’de olan hukûk saltanat-ı seniyyenin temînine medâr olacak şerâ’it ile bir mukâvele ‘akdına İngiltere kabinetosunun muvâfakatı” ile831 almaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid bu işin bir an önce neticelenmesi gerektiğini aksi takdirde Mısır’ın tamamen kaybedileceğini anlamıştı. Çünkü işgal sürecinin uzaması, İngilizlerin Mısır’da bütün birimlere hâkim olmasına, yani Mısır’ın bir sömürge toprağı olarak yapılanmasına yol açmıştı. İngilizlerin, özellikle tahliye müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Mısır’daki yapılanmaları önemli bir ivme kazanmıştır. Osmanlı tarafının 824 Y.PRK.MK., 1/75, 2. Y.PRK.EŞA., 16/83. 826 Y.EE., 121/15. 827 Y.EE., 116/76, 2a-2b. 828 Y.A.RES., 17/41. 829 Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), Prosopografik Rehber, İsis, İstanbul 1999, s.66. 830 Y.EE., 124/35. 831 Y.EE., 116/64, 4. 825 147 İngilizlerle bir an önce anlaşma sağlamaya çalışması, İngilizlerin Mısır’a daha fazla hâkim olacakları endişelerine dayanıyordu. Bu, Mehmed Kâmil Paşa tarafından egemenlik haklarının paylaşılması kuşkusu olarak ifade832 edilse bile, Sultan II. Abdülhamid, gün geçtikçe Mısır’da egemenlik haklarını kaybediyordu. Bunun için “hıtta-i Mısriyye üzerindeki hukûk-ı mülkdârî-i hazret-i pâdişâhi bir sened-i resmî ile taht-ı temîne” alınması gerekiyordu833. İngilizlerin Mısır’a yerleşmesi, Yemen ve Hicaz kıtalarını da tehlikeye atmaktaydı. Bu yüzden de Sultan II. Abdülhamid, Mısır’ı İngiliz işgalinden bir an önce kutaracak politikalar yürütmüştür834. İngilizler ise başından itibaren iade-i asayiş maksadı altına gizlenerek İngiltere askerinin Mısır’da kalması için çalışmaktaydı835. Lord Granville, 17 Aralık 1883 tarihinde, “Mısır’da emn û emniyet i’âde edilmiştir. Fakat eğer İngiltere şu aralık hıtta-i mezkûre hükümetnin tanzîm ve ıslâh-ı idâresi hususu terk eyleyecek olursa bu emr-i mühîmmi başka bir devletin derûhde edeceği derkârdır”836 şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama Lord Granwille’in Mısır’da kalmak için üçüncü bir devletin Mısır’a gireceği endişelerine gizlendiğini de göstermektedir. Sultan II. Abdülhamid ise İngiltere’nin menfaatini gözetir bir mukavele tanzim edilerek Mısır’dan çıkmalarını arzu ettiklerini William Vayet’e belirtmekten geri durmamıştır837. Sultan’ın Mısır’da İngiliz çıkarlarını temin etmekte istekli davranması, Osmanlı Devleti’nin İngilizleri istediği şartlarda Mısır’dan çıkaramayacağını anlaması ile ilişkilendirebiliriz. Çünkü Sultan II. Abdülhamid uyguladığı denge siyasetinde İngiltere’ye karşı diplomasi üstünlüğü sağlayamamıştı838. Böyle olunca, o, İngiltere’yi, menfaatlerini temin ve teyit ederek ikna etmeyi sonuç getirecek bir yol olarak görmeye başlamıştır839. İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmeye ikna edilememesi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık hukukuna İngilizlerin ortak olmasına yol açacaktı. Böyle bir durumda “İngiltere hükûmeti kendi mevki’ini muhâfaza için bi’l-cümle kuvvâsını isti’mal edecektir”840. Bu da, Sultan II. Abdülhamid’in İslam dünyasında müşkül bir vaziyete 832 Çağalı-Çağalı-Güven, s.27. Y.EE., 127/19, 3. 834 Y.EE., 127/17. 835 Y.PRK.MK., 1/81. 836 Y.EE., 127/40. 837 Y.PRK.EŞA., 11/28. 838 Y.EE., 127/55; Y.PRK.AZJ., 6/51; Y.PRK.BŞK., 25/15. 839 Y.EE. 116/63. 840 Y.PRK.HR., 28/78. 833 148 düşmesine sebep olacak, dolayısıyla da İslam dünyasındaki saygınlığına zarar verecektir841. Çünkü Mısır önemli bir İslam beldesidir ve güçlü bir manevi çekiciliğe sahiptir. Sultan II. Abdülhamid Mısır’ın bu önemini layıkıyla bilenlerden biri olarak bu beldeye çok önem vermiştir842. Osmanlı Devleti’nin bu önemli belde üzerindeki hükümranlık haklarına başka bir devletin ortak olma olasılığı, Sultan II. Abdülhamid’in endişelenmesi için yeter bir sebep olarak görülebilir. O da, Mısır Meselesi’nde olabildiğince aktif bir siyaset ve diplomasi sergileyerek Mısır’a verdiği önemi göstermiş, devletin bütün diplomasi aygıtlarını bu meselenin halledilmesi üzerine hasretmiştir. Osmanlı Devleti Mısır’ı, yeniden kendi kontrolünde, hükümranlık hukukunu sonuna kadar kullanabildiği ve dış müdahalen kurtulmuş bir vaziyete getirmek için önemli bir diplomasi mücadelesi vermiştir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, bu diplomasi mücadelesi Sultan II. Abdülhamid’in, korkularının, endişelerinin, umutlarının, beklentilerinin, üzüntülerinin, çaresizliklerinin ve yalnızlık duygularının etkileri ile şekillenmiştir. Bu durum, zaman zaman gerçekçi diplomasi kaidelerine aykırı girişimlere neden olsa da, Sultan II. Abdülhamid’in daha gerçekçi bir dış politikalar sistemi içerisinde hareket etmesini sağlayacak tecrübî birikim sağlamıştır. Bu, denge politikalarının ön plana alınması ile diplomasi ve müzakere usulünü benimsenmesi ve savaş ve silaha dayalı çözüm girişimlerinden uzak durulması şeklinde tezahür etmiştir. Zaten onun korku, endişe, umut, beklenti, üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygu karmaşalarına girmesi devletin içinde bulunduğu güç/güçsüzlük hâli ile yakından ilişkiliydi. Sultan II. Abdülhamid elindeki olanakları derecesinde dış politika tanzim ederken, diğer devletlerin çıkar ve menfaat anlayışlarındaki farklılıkları dikkate almak zorundaydı. Bu da Osmanlı Devleti’nin edilgen ve dış gelişmelere bağımlı bir diplomasi anlayışına yönelmesine neden olmuştur. Bu durumu Mısır Meselesi özelinde değerlendirdiğimizde, Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi’nin ürettiği kriz durumunu tek başına yönetemediğini ifade edebiliriz. Böyle bir sonuç, Osmanlı Devleti’nin, İngilizleri Mısır’dan çıkarmak için üçüncü devletlerin çıkarlarını göz önüne alarak ve bu çıkarları en azından Mısır üzerinde temin ederek, bu devletleri kendi tarafına almak zorunda olduğunu göstermekteydi. Ancak Fransa başta olmak üzere üçüncü devletlerin Mısır Meselesi’nde İngiltere’ye 841 842 Y.A.HUS., 217/43. Y.EE.d., 1089, 12. 149 karşı yeterli cesareti gösterememeleri, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerinde yürüttüğü denge politikalarını çoğu kez anlamsız hale getirmiştir. Bu da Sultan II. Abdülhamid’i Mısır Meselesi’ni İngiltere ile halletme yoluna götürmüştür. Ancak bunun da bir sonuç vermeyeceği görülecektir. A- Mısır Meselesi’nde Basın ve Diplomasi Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Meselesi’nde yürüteceği diplomaside elini güçlendirecek çeşitli çalışmalar yaptığını görmekteyiz. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri, şüphesiz Osmanlı muhalifi ve yanlısı gazetelerin takip edilmesi ve Osmanlı çıkarlarını sağlamak için önlemler alınmasıdır. Çünkü İngilizlerin desteği ile yayın yapan gazeteler onların kılıcını sallamakta oldukça mahir davranmakta, Osmanlı Devleti’nin egemenlik haklarına saldırmakta, Osmanlı Devleti’ni Mısır Meselesi diplomasilerinde zor durumda bırakmaktadır. Yine bu gazeteler, Mısır halkının fikirlerinin değişmesine ve Osmanlı Devleti ve Halifelik kurumuna inançlarının zedelenmesine yol açmaktaydılar843. O, bunları önlemek için, Ahmed Muhtar Paşa’ya bu gazetelerin takip edilmesi ve kontrol altına alınması talimatı vermiştir. Ahmed Muhtar Paşa, bu gazetelere üye olarak takip etmekle birlikte, Mısır’a dışarıdan sokulan gazetelerin girişlerinin yasaklanması için sürekli İstanbul’u bilgilendirmiştir. Bunun yanında Osmanlı yanlısı yayın yapan gazete sahipleri İstanbul tarafından maaşa bağlanmış ve onlara maddî destek sağlanmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in bu teşebbüsleri olumlu sonuçlar verirken İngilizlerin tepkisini çekmiştir. Ancak başta İngilizler olmak üzere Avrupalıların, gazeteleri etkin bir biçimde kullanarak Mısır’da önemli propagandalar yaptıkları, Ahmed Muhtar Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği raporlardan anlaşılmaktadır. Ahmed Muhtar Paşa’nın uyarıları aşağıdaki konuları içeriyordu: “… İslam memleketlerinde yaba[n]cı dostluğu ancak Mısır’da yerleşebilmiştir. Bunun nedeni[ni] her ay yabancı dostluğunu öven yeni bir iki gazete ve risalenin çıktığın[a bağlayan] düşünen Ahmet Muhtar Paşa, Mısır’da yayınlanan gazetelerin etnik ve siyasî kimlikleri hakkında önemli bilgiler ver[]mektedir. Buna göre, Mısır’ın önemli gazetelerinden olan Ceridetü’l-Mısriye gazetesi, aslında sahibi bir İngiliz olan Egyptian 843 Hilmi Bayraktar, “Ortadoğu İle İlgili Ayrılıkçı Basın Faaliyetleri Hakkında Sultan II. Abdülhamit’e Sunulan Bazı Layihalar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S: 18, 2007, s.153. 150 Gazet’in Arapçaya tercüme edilmiş halidir. Vatan gazetesinin sahibi ise yerli bir Kıpti’dir. Vatan, Ceridetü’l-Mısriyye ve henüz yayına başlayan El-Mukattam gazeteleri “cibiliyet-i asliyelerindeki” gibi Osmanlı Devleti’ne karşıdır. Bunlardan Ceridetü’lMısriyye İngiliz Konsolosluğu’nun düşüncelerini yaymaya çalışmaktadır”… “Paşa, bu raporunda Mısır basınında muzır gördüğü gazete listelerini de vermekte ve bunların zarar derecelerine göre ya tamamen veya kısmen diğer Osmanlı topraklarına sokulmamasını önermektedir. Buna göre Er-Reyü’l-Âm, El-Müşir, El-Mukatam, ElLisanü’l-Arap gazetelerinin diğer Osmanlı topraklarına kesinlikle sokulmamasını istemektedir. Buna karşılık paşaya göre makul muhalefet eden El-Ehram, E- Müeyyid, El-Fellah, El-Nil, Fırsatü’l-Evkat, E[d-]Devr, El-İttihat, El-Mahrusa, El-Mehakim, ElAhali gazeteleri ile Ebu’l-Hevl ve El-İslam gibi risalelerin kontrol altında serbest bırakılmasının uygun olacağı düşünülmektedir” el-Fellah gazetesinin sahibi Selim Hamevî’nin raporu da yine aynı duruma işaret etmesi bakımından önemli bir örnektir: “Hamevî, İngilizlerin Mısır’da amaçlarına ulaşabilmek ve kamuoyunu kendi lehlerine çevirebilmek,[için] İngiliz hayranlığı uyandıracak birçok Arapça ve diğer Avrupa dillerinde dergi ve gazetelere maddî yardımda bulunduğunu, yazarların aldıkları para karşılığında kalemlerini bunlara sattıklarını düşünmektedir. Hamevî’ye göre, İngilizlerin Mısır gazetecilerine verdikleri sözde yardım paraları gerçekte kendi paraları olmayıp yine Mısır’daki “Masarif-i Serriye” adıyla her bakanlığa ait ödenekten harcanan paralardan oluşmaktadır”844 İngilizlerin basını etkin bir şekilde kullanarak Mısır’a girişine ve burada bulunuşuna meşruiyet alanı oluşturmaya çalıştığını görmekteyiz. Times Gazetesi’nin de 14 Temmuz 1882 tarihli nüshasında İskenderiye olaylarını haber yaparak Mısır’da meydana gelen olayların çok vahim olduğunu vurgulaması, İngiltere’nin müdahale etmesinin kaçınılmaz olduğunu belirtmesi bu söylediklerimiz için önemli örnekti. Gazetenin, Ahmed Arabî ve taraftarlarının İskenderiye’yi kan ve ateşe boğduklarını, yüzlerce Avrupalıyı katlettiklerini haber yaparak hem İngiliz kamuoyunu hem de Avrupa kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığı görülmektedir845. İngilizlerin basın politikaları Mısır’da işgalin devam ettiği her aşamada devam etmiştir. İskenderiye’nin işgali günü, Daily News Gazetesi 15 Temmuz 1882 tarihli nüshasında, Bâbıâli konferansa iştirak 844 845 Bayraktar, s.154-156. Y.PRK.HR., 6/46. 151 etmeyi ve Mısır’a asker göndermeyi reddederse konferansta, Mısır’a asker irsalinin İngiltere ve Fransa’ya teklif edileceği şeklinde bir haber yayınlamıştı846. Bu haberin, Mısır konusunda, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet adamlarını zor durumda bıraktığı muhakkaktır. Zira İngiliz basını, İskenderiye’nin bombalanmasını İngiltere’nin yaptığı bir müdafaa şeklinde işleyerek bu harekâttaki maksadının, Lord Granville’in, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun muhafazasından ibaret olduğu ifadesini kullanarak duyurmaya çalışmıştır. Mısır Hıdivlerinin Mısır’da İngiliz politikalarına karşı gereken mukavemeti gösterememelerinde İngilizlerin basını etkin bir şekilde kullanmaları etkili olmuştur. Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır’daki durumu buna önemli örnektir. Abbas Hilmi Paşa, Mısır’da idarî bir tasarrufta bulunmak istediği zaman, çoğu kez Cromer engeline takılmıştı. Abbas Hilmi Paşa’nın bu tasavvurları karşısında Times Gazetesi’nde, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın bu gibi girişim ve faaliyetleri kişisel bir hırs olarak yansıtılmıştır. Bu yolla da Abbas Hilmi Paşa üzerinde ciddi psikolojik baskılar kurulmuştur847. ElEhram Gazetesi’nde de Hıdiv’in İngilizlerin arzusu hilafına bir politika gütmesi durumunda, onun da İngilizlerce azledileceği şeklinde değerlendirme haberleri yayınladığı görülmektedir848. Yine Times Gazetesi, bir diğer haberinde, Hıdiv’in Mısır’da bağımsızlığını ilan edeceğini yazmıştı849. Bu gibi yayınların da genç Hıdiv üzerinde olumsuz etkileri olacağı muhakkaktır. Zira Abbas Hilmi Paşa, bu tür şayialar nedeniyle Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığını ve sadakatini sık sık izhar etmek zorunda kalacaktır850. Bunun yanında İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmak için basını sık sık kullandığı görülmektedir. Gazetelerin, İngiltere’nin Mısır’daki durumunun meşruiyetini sağlamada büyük işler gerçekleştirdiği ve İngilizlere önemli hareket alanları kazandırdığı, yine belgelere yansımıştır851. Martin Wood’un Times Gazetesi’ndeki yazı ve makaleleri buna önemli örnektir852. İngilizler Mısır’daki varlığına devamlılık sağlamak için de basını çok iyi bir şekilde kullanmıştır. Viyana örneğinde görüldüğü gibi 846 Y.A.RES., 22/21. Y.A.HUS., 277/139. 848 Y.A.HUS., 320/112. 849 Y.A.HUS., 361/132. 850 Ancak bunlara tam anlamıyla güvenildiği söylenemez: “Abbas Hilmi Paşa’nın İngiltere politikasına rahne verebilecek bazı nümayişi neden ileri geleceği tahlil olununca Mısır hanedan meyanında külliyen ve cidden devlet-i aliyye’ye tamamıyla sadık bulmak müşkül…” Y.EE., 88/3. 851 Y.EE., 116/56, 4. 852 Y.PRK.KOM., 7/19. 847 152 gazeteler, “İngiltere Mısır’ı şimdiden tahliye etmek azm ve efkârında değildir, bunun nedeninin de Mısır’da meydana gelecek boşluk sebebiyle İngiltere’den daha tehlikeli olacak olan Fransa ve Rusya’nın Mısır’da ikame-i nüfûz etmeleri tehlikesi” olduğu şeklinde haberler yayınlanmıştır853. Bu da İngilizlerin Mısır’da daha kararlı ve rahat politikalar yürütebilmesinin önünü açıyordu. Tabiî ki, bu durum, İngilizlerin Mısır’daki ikamet müddetini uzatıyordu854. İngilizlerin bu faaliyetleri, onların, burayı hiçbir zaman terk etmeyeceklerini göstermektedir. Bu konuda Avrupa basınında yayınlanan haber ve yorumlar bunu destekler niteliktedir. Buna göre, İngilizler, Mısır üzerindeki menfaatler temin edilene kadar, burada kalacaktır855. Ağustos 1892’de Paris gazetelerinde, Gladstone’un Mısır ve Madagaskar meselelerinde Fransa ile anlaşacağı ve Mısır’ı da bu anlaşma çerçevesinde boşaltacağı haberleri yer almıştı856. Ancak, bu haberlerin, Fransa tarafından, Osmanlı Devleti’nin politikalarını imale etmek için kasıtlı olarak çıkarıldığını düşündüren deliller bulunmaktadır. Ruslar da Akdeniz üzerindeki emelleri dolayısıyla rakip bir gücün Mısır’a hâkim olmasını istemiyordu. Rus gazetelerinin bunu saklamak için oldukça gayretkeş yayınlar yaptıkları görünmektedir857. Sultan II. Abdülhamid ise gerek İngilizlerin ve gerekse Fransızların Mısır’daki basın politikalarına aynıyla cevap vermiş ve Mısır diplomasisinde elini güçlü tutacak bir basın politikası yürütmeye çalışmış, Osmanlı yanlısı gazeteleri desteklemiş, dağıtımını kolaylaştırmış, gazete sahiplerine maaş bağlatmış ve İngiliz politikalarını akamete uğratacak yayın politikalarının belirlenmesini sağlamıştır. II- SARAY VE BÂBIÂLİ: SULTAN, SADRAZAM, POLİTİKALAR, FARKLILIKLAR VE MISIR MESELESİ Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasını ve Mısır Meselesi’nde yaklaşımını etkileyen önemli konulardan biri Saray ve Bâbıâli’nin, meselenin çözümü konusunda ortaya koydukları farklı yaklaşımlardır. Saray ve Bâbıâli’nin hatta Sadrazamların kişisel politikalarındaki farklılıkların Mısır Meselesi’ne zaman zaman olumsuz yansımaları olduğunu ifade etmek sanırız yanlış olmayacaktır. Mısır Meselesi’ne ve meselenin 853 Y.A.HUS., 278/13. Y.PRK.EŞA., 9/88. 855 Y.EE., 140/23. 856 Y.EE., 140/22. 857 Y.A.HUS., 363/66, 4-5. 854 153 çözümüne dair ortaya çıkan bu farklılıkların temel sebebi, Sultan II. Abdülhamid’in bu meseleyi merkezden yani saraydan yönetmek istemesi ve devlet yönetiminin diğer kanadı olan Bâbıâli’nin buna tâbi olması gerektiğine dair yaklaşımıdır. Mısır Meselesi sürecinde Sadrazamlık yapmış olan Tunuslu Hayreddin, Mehmed Said, Mehmed Kâmil, Abdurrahman Nureddin, Ahmed Cevad ve Halil Rıfat Paşaların, Mısır Meselesi politikasında, belli konularda saraydan farklı düşündükleri görülmektedir. Ancak Sultan II. Abdülhamid en fazla Said ve Mehmed Kâmil Paşalar ile fikir ayrılığına düşmüştür. Bu fikir ayrılıklarının derinleştiği noktalarda Sultan II. Abdülhamid Sadrazamlık makamına yeni bir kişi atamıştır. Bâbıâli’nin görüş ve düşüncelerinin Saray tarafından paylaşılmaması, devletin en tepesindeki yönetim kademesinde, ikinci derecede yer alan Sadrazamları zaman zaman zor durumda bırakmış, Mısır Meselesi’nin de sürüncemede kalmasına neden olmuştur. Mehmed Said ve Mehmed Kâmil Paşalar bu konunun en önde gelen muhatapları olmuşlardır. Bunun yanında, bu paşaların da, zaman zaman fikir ayrılığına düşmeleri, Bâbıâli üyeleri arasında da birliktelik olmadığını göstermektedir. Bu farklılıklar da Mısır Meselesi’nin seyrini etkilemiştir. Devlet başkanı ile hükümet arasındaki ilk önemli ayrılık, büyük devletlerin Mısır Meselesi’ne çözüm bulmak için İstanbul’da topladıkları Elçiler (İstanbul) Konferansı’na katılma konusunda çıkmıştır858. Mısır’daki durum ciddi boyutlara ulaştığı sırada Fransızlar, Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere bir toplantı yapılmasını gündeme getirmişti859. Bu konuda İngiltere’nin kabulünü alan Fransa, Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu devletlere, 2 Haziran 1882 tarihinde, bir davetiye göndermiştir. Bu davetiyede “ Zât-ı Şâhânenin ve Hıdiv’in hukûkunu te’yid, Mısır’ın ta’âhhüdât-ı beyne’d-düvelliyesini te’mîn ve umûr-u idâresinin te’mîn ve umûr-ı idârîsinin esbâb-ı tanzîm ve ıslâhı” yazılıydı860. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu konferansın sadece Mısır Meselesi ile sınırlı kalmayacağını düşünerek konferansa katılmayı şiddetle reddetmiştir . Konferansın konuları arasında, Trablusgarb’ın İtalya’ya verilmesi de 861 vardı. Bunun yanında, bu konferansın, devletin iç işlerine yabancı müdahalesini intaç etmesi söz konusu olduğundan Sultan II. Abdülhamid konferansa katılmak fikrine 858 Güldeş, s.88. İ.MTZ.(05)., 22/1013. 860 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, 71. 861 Kurşun, s.41. 859 154 olumsuz bakmıştır862. Sultan’ın bu kararını, “İngiltere ve Fransa’[nın,] konferansta Mısır işlerinden başka bir mes’ele mevzû’ bahis olmayacağı”863 garantisini vermesi bile değiştirememiştir. Ancak Said Paşa Sultan II. Abdülhamid’den farklı düşünüyordu. Sultan, bu konuda Said Paşa’nın fikrini sorduğunda, Said Paşa, konferansa katılmanın uygun olacağını belirterek864, bu konferansa katılmanın zarureti ve sağlayacağı faydalar üzerinde durmuş ve konferansa katılmak konusunda ısrar etmiştir. Said Paşa’nın ısrarları sonunda konferansa katılma kararı verilmiştir865. Ancak, Sultan II. Abdülhamid, “Saltanat-ı Seniyye’nin haklarının muhafazası ve ferman-ı âli ile statükonun korunması ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir hususunun mevzubahis edilmemesi esasları” üzerinden hareket edilmesi şartlarını ileri sürmüştür866. Osmanlı Devleti, Said Paşa’nın başkanlığında bir heyetle, 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren konferansa katılmaya başlamıştır867. Ancak İngilizler, Osmanlı Devleti’nin konferansa katılmasından kısa bir süre sonra, 12 Temmuz 1882 tarihinde, İskenderiye’yi bombalamışlar, 15 Temmuz’da da işgal etmişlerdir868. Bu da Osmanlı Devleti’nin konferans yoluyla elde etmeyi düşündüğü faydaların heba olmasına neden olmuştur. Yani İngiliz müdahalesi konferansı anlamsız hale getirdiğinden, Osmanlı tarafı Mısır’ın masuniyetini garanti edecek bir karar aldıramadan İngilizler İskenderiye’yi işgal etmişlerdi. Bu yüzden Osmanlı Devleti konferansta olası bir fırsatı kaçırmıştır. Çünkü Fransa meselenin bu safhasında İngiltere’nin Mısır’a olası bir askerî müdahalesini uygun bulmuyor, karşısında duruyordu. Osmanlı Devleti, Fransa’nın bu karşı duruşundan bir fayda sağlayabilirdi. Ancak Mehmed Kâmil Paşa’ya göre konferans hiçbir işe yaramamıştır. Said Paşa ise konferanstan devletin yararlanmadığını iddia etmiştir869. Her iki devlet adamının konferansta bir fayda sağlanamamasını; devletin, konferansın başından itibaren temsil edilmemesine bağlamışlardır. Bâbıâli ile Saray’ı karşı karşıya getiren bir diğer konu ise, Mısır’a Osmanlı askeri sevk edilmesi meselesidir. Sultan II. Abdülhamid, benimsediği dış politika felsefesi nedeniyle, Mısır Meselesi’ni kuvvet yoluyla halletmek yerine, diplomasiyi tek çözüm 862 Y.A.HUS., 170/64; Y.A.RES., 16/12. Y.A.HUS., 170/82. 864 Kurşun, s.41. 865 Şen, s.140. 866 Y.PRK.HR., 6/34. 867 is-Sanafiri, s.144. 868 Kızıltoprak, s.110. 869 Güldeş, s.88-89. 863 155 olarak gören bir siyaset yürütmüş, sert tedbirlerden kaçınmıştır870. Bu yüzden Mısır’a asker göndermek konusunda uzun süre direnmiştir. Said Paşa ise “hakların korunması için sadece kalem yeterli olmayıp, bilfiil müdafaa da gereklidir” fikrini savunuyordu871. Ona göre İngiliz askerinin varlığının bütün Mısır ve Sudan’a yayılma istidadı göstermesi, halk arasında endişeleri arttırmıştır. Bunun da ciddi ve üstesinden gelinemeyecek sorunlara sebebiyet vereceği görüldüğünden, bir an önce, Osmanlı askerinin Mısır’a müdahale etmesi gereklidir872. Mehmed Kâmil Paşa da, Mısır’a Osmanlı askeri sevk edilmesi fikrindeydi. Sultan II. Abdülhamid’i bu konuda eleştirerek asker sevk edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mehmed Kâmil Paşa, Sultan’ı, vehmine yenik düşmekle ve Mısır’daki karışıklıkları Ahmed Arabî’dan yararlanarak halletmeyi düşünmekle suçlar873. Derviş Paşa’ya göre ise Mısır’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi, Mısır’da Padişahın hukukunu korumak için tek çıkar yoldur874. Çünkü yabancı devlet donanmalarının İskenderiye’de beklemeleri ve her an bir sorun çıkarabilecekleri bir mevkide olmaları halkı tedirgin etmekteydi. Derviş Paşa, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker gönderip Mısır’da hazır bir halde bulundurmazsa, ortaya çıkacak bir işgal ve müdahale durumuna karşı harekete geçmekte geç kalınacağı ve Mısır’da kontrolü sağlamaya yönelik fırsatların heba edileceği konusunda endişelerini belirtmiştir. Bâbıâli Mısır ve buna bağlı meselelerde, gerektiğinde askerî müdahalenin kaçınılmaz olabileceğini düşünüyordu. Sultan II. Abdülhamid ise askerî tedbirlerden hep uzak durmuştur. Saray ile Bâbıâli, Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusunda da ayrı düşünüyorlardı. Sultan, Sudan’a asker gönderilmesini de reddetmiştir. O, Sudan’ın idaresinin belli bir yapıya dönüştürülmeden asker gönderilmesinin bir sonuç vermeyeceğini düşünüyordu875. Said Paşa ise, Mısır’a olduğu gibi, Sudan’a da Osmanlı askerinin gönderilmesi fikrini ileri sürüyordu. Bâbıâli ile Saray arasındaki Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusundaki düşünce ve politika farklılıkları, Mısır’ın mukadderatını ilgilendiren konularda önemli fırsatların kaçırılmasına sebep olmuştur. Bir kere, devlet, Mısır’daki egemenlik haklarını korumada önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanında 870 Y.EE., 3/8. Kurşun, s.67. 872 Altunay-Şam, s.117. 873 Güldeş, s.89. 874 Kızıltoprak, s.79. 875 Y.EE., 4/57. 871 156 Mısır’daki İngiliz işgalinin uzamasına, dolayısıyla da Mısır’daki Osmanlı hukukuna ciddi zararlar verilmesine neden olmuştur. Yine Osmanlı devlet adamları arasında ortaya çıkan bu düşünce ve politika farklılıkları, İngilizlerin hem uluslararası arenada, hem Osmanlı Devleti nezdinde ve hem de Mısır’daki konumunda önemli avantajlar elde etmesine neden olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in, Mısır gibi Müslüman bir memleketi yabancı işgaline karşı koruyamaması, onun, Mısır’ın, Osmanlı Devleti’nin bir toprağı olmasıyla Sultan’ın saltanat onuruna, Müslüman bir belde olması dolayısıyla da halifelik sıfatının saygınlığına önemli bir darbe indirmiştir. Saray ve Bâbıâli’nin görüş ve politika ayrılıklarına düştükleri bir diğer konu da Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini sağlayacak şartların belirlenmesi hakkında mukavelelerin içeriğine dair yaklaşımlardır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, İngiltere ile 1885 yılında, bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma öncelikle Sudan ve Mısır’daki işgalin gerekçelerini ortadan kaldıracak şartları oluşturmak üzere imzalanmıştı. Bu anlaşmanın belirlediği diplomasi süreci, 1887 yılında yeni bir mukavele metnini ortaya çıkarmıştı. Bu mukavele metni Osmanlı Devleti’nin İngilizlerle, İngilizlerin de Osmanlı Devleti ile anlaşmak zorunda olduğunu gösteren bir içerikle oluşturulmuştu. Mukavele şartlarını Osmanlı Devleti açısından değerlendirdiğimizde, İngilizlerin Mısır’dan, askerî tedbirlerle çıkarılamayacağının ikrarı olarak değerlendirilebilir. Mukavele metninin Osmanlı devlet adamları tarafından nasıl algılandığına ve bu metne nasıl bir anlam yüklendiğine bakarak İngilizlerin Mısır’dan hemen çıkarılması gerekliğini ifade edebiliriz. Yine Osmanlı devlet adamlarının müzakere sürecini nasıl bir psikoloji ile yürütmeye çalıştığına, Saray ve Bâbıâli’nin önceliklerinin hangi noktalarda farklılaştığına bakmak, bize bu konuda önemli ipuçları verecektir. Sultan II. Abdülhamid, bu mukavele metni nedeniyle Fransa ve Rusya ile İngiltere’nin, Bâbıâli de İngiltere ile Sultan arasında kalmıştır. Bu yüzden, meseleye dair farklı yaklaşımları nedeniyle Osmanlı devlet adamlarının tahliye müzakerelerinde diplomasi çaresizliğine düşmüşlerdir. Bu da Osmanlı diplomasisinin sınırlı yanlarını göstermektedir. 1887 mukavelenâmesine İngilizler açısından baktığımızda ise, Mısır’daki İngiliz varlığının biraz daha meşruiyet kazandığını ve İngilizlerin bu mukavelenin sağladığı rahatlıkla tahliye müzakerelerini yürüttüğünü ifade edebiliriz. 157 A- Saray ve Babıali: Mısır’da Farklı Siyasî Stratejiler Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi diplomasisini İngilizlerin bir an önce Mısır’dan çıkarılması ile işgalinin sona erdirilmesi üzerine kurmuştu. Bu yüzden meseleye çok önem vererek İngilizlerle, Mısır’dan, İngiliz askerinin tahliyesini sağlayacak bir mukavele imzalamak istiyordu. Ancak İngilizlerin siyaset oyunları yüzünden bir tuzağa düşmekten de çekiniyordu. Ona göre, İngiltere, karşısında temkinli hareket edilmesi gereken bir devletti876. Bu yüzden İngilizlerden gelecek her teklife ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini düşünen Sultan II. Abdülhamid’in, İngilizlere karşı politikalarını güvensizlik üzerine bina ettiğini görmekteyiz. 1887 tarihli mukavele metnine yaklaşımı ve bu metni imzalamaktan kaçınmasının, bu güvensizlikle yakından alakalı olduğu ifade edilebilir. Sultan, 1887 tarihli mukavele metninin müzakerelerini yakından takip ederek metnin kabul edilen her maddesini inceliyor ve ona göre karar veriyordu. Mukavele metni son şeklini alana kadar müzakerelerin her aşamasından haberdar bulunuyordu. Hatta ilk başlarda mukavele şartlarını ehven görmüştü. Ancak mukavelenin, Osmanlı Devleti tarafından tasdik edilmesine sıra geldiğinde, mukavele metnini imzalamayı reddetmiştir877. Sultan II. Abdülhamid’in bu mukavele metnini önce uygun bulup sonra imzalamaktan vazgeçmesinde Fransa ve Rusya’nın muhalefetlerinin önemli rolü vardır. Abdülhamid’in, bu devletlerin itirazlarına kulak asması, uluslararası ilişkilerde sorunlu bir diplomasi süreci yaşamak istememesi ve Mısır Meselesi gibi önemli bir konuda diğer devletlerin endişelerini ortadan kaldırmaya çalışması ile yakından ilgilidir. Çünkü hem Fransa, hem de Rusya, 1887 mukavele metnine inatçı bir muhalefet yürütmüşlerdi878. Bu muhalefet Sultan II. Abdülhamid’i ürkütmüştür. Sultan II. Abdülhamid’in mukaveleyi imzalamaktan vazgeçmesi, Mehmed Kâmil Paşa’nın tahliye diplomasini boşa çıkararak İngilizler nezdinde zor durumda kalmasına neden olmuştur. Mehmed Kâmil Paşa, hem mukaveleye işlerlik kazandırmak hem de İngilizler karşısındaki kırılan itibarını yeniden düzeltmek için Sultan’ı mukaveleyi imzalamak için ikna etmeye çalışmıştır879. Mehmed Kâmil Paşa’ya göre, bu mukavele imzalanmazsa 876 Altunay-Şam, s.228-229. İsmail Şen, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa (1832-1913), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1995, s.155. 878 Hilmi Kamil Bayur, Sadrazam Kamil Paşa, Siyası Hayatı, Sanat Basımevi, Ankara 1954, s.103. 879 Y.A.HUS. 201/8. 877 158 önemli bir fırsat kaçırılacaktır880. Bundan sonra da İngiltere’nin, Mısır’dan çıkarılmasının mümkün olmayacağı ve Fransa’yı yanına alarak Osmanlı Devleti ile anlaşma yapma ihtiyacı bile duymayacağı bir zamanın gelecektir881. Mehmed Kâmil Paşa, Fransa ve Rusya’nın mukavelede itirazlarına sebep olan noktaların tadili için İngiltere ile masaya oturulabileceğini ifade ederek mukavelenin yok hükmünde bir belge haline gelmesinin önüne geçmeye çalışmıştır882. Mehmed Kâmil Paşa, “antlaşmanın hayata geçirilmemiş olması ile […] meselenin Drummond Wolff’un birinci memuriyetinden önceki hâle döneceği, böylece [de] İngiltere’nin Mısır’dan ne zaman ve nasıl çıkacağının belli olmayacağı gibi, daha sonraları Osmanlı Devleti buradaki hukukî saltanatını dahi kaybedebilecektir” endişelerini taşımaktaydı883. Bu yüzden Mehmed Kâmil Paşa, İngiltere ile uyuşmaktan başka çarenin olmadığını, bu anlaşma imzalanarak İngiltere ile dostluğun yeniden tesis edilebileceğini düşünmekteydi884. Israr ve tazyikle İngiltere’nin Mısır’dan çıkarılmasının mümkün olmayacağı, hatta bunun, devletin, Mısır’daki hukukunun kaybolmasına da sebebiyet vereceği ve mukavelenin tasdik edilmemesinin ortaya çıkaracağı engellere değinerek bu mukavelenin önemini vurgulamıştır885. Ancak Mehmed Kâmil Paşa’nın bu girişimleri, Sultan II. Abdülhamid’in kararını etkilememiştir. Mehmed Kâmil Paşa, sürecin Osmanlı Devleti’nin aleyhine işlediğinin farkındaydı886. Ona göre, bu mukavele İngiliz askerinin tahliyesini bir takvime bağlamasa da Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun resmî bir belgeyle teyit edilmesini sağlaması nedeniyle önemliydi 887. Bu mukavele Fransa ve Rusya’nın iddia ettiği gibi Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki egemenlik haklarının paylaşılması anlamına gelmiyordu. Mehmed Kâmil Paşa, bu konuda Lord Salisbury’nin, gerektiğinde Mısır’a İngiltere’den asker sevki maddesinin kesinlikle egemenlik haklarının paylaşılması anlamına gelmeyip, Osmanlı Devleti’ne yardımdan ibaret olduğunu; Fransa ve Rusya’nın bu konuda müdahale ve yardıma yetkileri olmadığı açıklamalarını göstererek Sultan’ı ikna etmeye çalışmıştır888. Ancak Mehmed Kâmil 880 Y.A.HUS. 204/4. K. Bayur, s.133. 882 Y.EE., 121/4. 883 Şen, s.156. 884 Y.A.HUS. 201/8. 885 K. Bayur, s.143. 886 Y.A.HUS. 204/4. 887 K. Bayur, s.152. 888 Çağalı-Güven, s.27. 881 159 Paşa, bu ikna girişimlerinden sonuç alamamış, 1887 tarihli mukavele metni yürürlüğe girememiştir. Mehmed Kâmil Paşa, Sultan’ın karşı çıkması dolayısıyla, sonuç alınamamasını tehlikeli bir sonun başlangıcına işaret saymıştır. 18 Eylül 1890 tarihinde, Abdülhamid’e sunduğu arizada, Mısır Meselesi’nde, Rusya ile Fransa’nın İngiltere ile uyuşmasının Osmanlı Devleti aleyhinde çok tehlikeli bir durum yaratacağını, dolayısıyla da, böyle bir durum gerçekleşmeden, İngiltere ile Mısır üzerinden anlaşma yapılması gerektiği konusunda onu uyarmıştır889. Ancak Sultan II. Abdülhamid, mevcut mukaveleyi imzalamak konusunda geri adım atmamıştır. Sultan’ın bu tavrı, Mısır’dan, İngiliz askerinin tahliyesinin sağlanması fırsatının kaçırılmasına ve Mehmed Kâmil Paşa’nın işaret ettiği tehlikeye biraz daha yaklaşılmasına neden olmuştur. Zira o dönem diplomasi ve politika parametrelerinin kısa zamanda hızlı değişimler göstermesi Fransa’yı İngiltere ile İngiltere’yi Rusya ve diğer devletlerle, aynı konularda anlaşma masasına kolay bir şekilde oturtabiliyordu. Bunu, Rusya ile İngiltere’nin Fransa ile Faşoda Krizi ve arkasından anlaşması ile kolay bir şekilde müşahede edebiliriz. III- MISIR’DA OSMANLI OTORİTESİNİN MANEVİ DAYANAKLARI VE HALİFELİK Sultan II. Abdülhamid, taşıdığı halifelik sıfatıyla, dünyadaki bütün Müslümanların lideri konumundadır. Bütün Müslümanlar onun kişiliğinde aynı sancağa bağlıdırlar. Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı sınırlarında yaşayan Müslümanların ise hem halifesi hem de hükümdarı, yani hem dinî, hem de dünyevî lideridir. Bu, Sultan II. Abdülhamid için önemli bir sorumluluk alanıdır. Hâkimiyeti altında yaşayan Müslümanların bütün sorumluluğu ona aittir ve görecekleri zarardan o mesuldür. Halifeliği önemli birleştirici unsur olarak gören Sultan II. Abdülhamid, kendi topraklarındaki Müslümanların göreceği zararları önleyemezse, saygınlığına önemli bir darbe olacaktır890. Bu da Sultan’ın isteyeceği bir şey değildir. Bu yüzden hâkimiyeti altında bulundurduğu Müslümanların sosyal, siyasî ve iktisadî istikballerini korumak ve kollamak onun sorumluluğundadır. Sultan’ın hâkimiyetinde bulunan Mısır, Müslümanlarla meskûn önemli bir İslam beldesidir. Bu yüzden Mısır, Sultan II. Abdülhamid için önemlidir. Buradaki egemenlik hakları ile hilafet hukukunu korumak, Sultan II. Abdülhamid’in 889 890 Y.A.HUS. 204/4. Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, 6. Baskı, Pozitif Yayınları, İstanbul 2010, s.177. 160 politikalarının en önemli yönünü oluşturmaktadır. Mısır’da İsmail Paşa döneminde ortaya çıkan yeni tablo ve bunun sonuçları, Mısır Meselesi’ni yeniden uluslararası arenaya taşımıştır. Sultan II. Abdülhamid’in, tahta çıktıktan sonra Mısır Meselesi üzerine özellikle eğildiği görülmektedir. Ancak süreci kendi lehine çeviremediği için Mısır’ın 1882 yılında İngilizler tarafından işgaline tanık olmuştur. Bu işgal Abdülhamid’in egemenlik haklarına ve halifelik sıfatına önemli bir darbe indirmiştir. Mısır’ın bu yolla elden çıkması, etrafındaki diğer Osmanlı vilayetleri için önemli bir tehlike oluşturacaktır. Yani, diğer devletlerin dikkatini Mısır’a çekmesi dolayısıyla bu devletlerin menfaat birliği yapıp Hicaz, Yemen, Suriye ve Trablusgarb gibi diğer vilayetleri de aralarında paylaşmalarına kapı açacaktır. Sultan II. Abdülhamid bunun farkında olduğundan, Mısır işine çok önem vermiştir. Diplomasisini de Mısır’daki işgali en kısa zamanda sona erdirmek üzerine kurmuştur. Çünkü Mısır’ın İslam dünyasındaki önemi büyüktü. Böyle önemli bir beldenin ecnebi devlet tarafından işgal edilmesi, onun halifelik makamının İslam’ın koruyucusu olması iddiasıyla bağdaşacak bir şey değildi. Sultan II. Abdülhamid’in, Halifeliği birleştirici güç olarak kullanmaya çalıştığı bir dönemde, bu işgal891, onun halifelik kurumuna atfettiği önem ve birleştirici gücüne yaptığı vurguya önemli bir darbe vurmuştur. Dolayısıyla böyle bir durumun Abdülhamid tarafından kabul edilmesi Müslüman dünyasında siyasî intihar olacaktır. Bu yüzden o, bunu kabul etmemiş ve işgali en kısa sürede ortadan kaldırmaya çalışmıştır892. Sultan II. Abdülhamid’in sömürgeci güçlere karşı savunma politikası olarak gördüğü İslam Birliği siyasetinin birleştirici gücü ona önemli bir saygınlık kazandırmıştır. Bu işgal, bu saygınlığa karşı önemli bir dış müdahale olarak algılanabilir. 1881 yılında, Tunus’un Fransızlar tarafından işgal edilmesi karşısındaki tepkisi, sadece protesto ile sınırlı kalınca, bu durum Sultan II. Abdülhamid’in İslamcılık politikasına ciddi zararlar vermişti893. Abdülhamid’in Halifelik gururunun ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü Mısır’ın894 Tunus gibi bir duruma düşmesi, onun için başka bir darbe olacağından bu işgali kabul etmesi mümkün değildi. Ancak Osmanlı Devleti’nin gücünün sınırları belli olduğundan, Sultan II. Abdülhamid’in bu gücü aşarak belli 891 Aksun, s.233-234. Eraslan, s.292. 893 Kızıltoprak, s.150; Aslında Sultan II. Abdülhamid “Pan-İslamcılık yapmamış, sadece tahtını ve devletini Hristiyan ve Müslüman bölücülere karşı korumaya çalışmıştır” Kuran, s.147. 894 Öke, s.70. 892 161 çözümler getirmesi de mümkün görünmüyordu. Bu sınırlar Abdülhamid’in uyguladığı diplomasisinin her aşamasında hissedilmiştir. Bu yüzden devletin otoritesinin zaaf gösterdiği Müslüman vilayetlerde halifelik kurumunun ön plana alınarak bu zaafiyetin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bu yolla devlete bağlılığın gerçekleşeceği ve dış politikada bunun denge unsuru olarak kullanılabileceği düşünülmüştür895. Haslip, Sultan II. Abdülhamid’in bu politikasını “Panislamizm-İslâm Birliği anlayışı, gayet kurnaz ve dâhiyane izler taşımaktadır. Bunun Avrupa aleyhtarı bir hareket telâkki edilmesine rağmen, hakikatte yegâne kaynağı, önceleri Abdülhamid’in dahilde ve hariçte itibarını yükseltmek gayesiyle tamamen defansif bir teşebbüstü. Ayrıca da her zaman Türkiye’nin menfaatlerine düşman bir siyaset güden ve bünyelerinde Müslüman ahali bulunan büyük devletlere bâzı zorluklar çıkarmaktı” şeklinde değerlendirerek dediklerimize dayanak oluşturmuştur896. Vambery de, “Abdülhamid’in Pan-İslâm siyasetinin nasıl tüm Müslüman dünyasının en ücra köşelerine kadar nüfuz ettiğini görmenin beni oldukça şaşırttığını size itiraf etmeliyim. Kuzey Afrika’da Şeyh Sunusî, Afganistan’da Kabil Başmollası, Orta Asya’da Buhara Kadısı ve Hindistan, Cava ve Çin dini liderleri Padişah’m emrindedirler. “İslam Birliği” fikrinin Abdülhamid’in saltanatındaki kadar hiçbir zaman güçlü olmadığını söylemekle şüphesiz ki abartmış olmam. İslâm Birliği’nin henüz daha oluşma safhasında olduğu tabiîdir” diyerek Sultan II. Abdülhamid’in bu politikasının etkinliğine vurgu yapmıştır897. Sultan II. Abdülhamid, bu siyaseti Müslüman ülkelerdeki ecnebi yayılmacılığı için önemli bir siper olarak kullanmak istemiştir. Aksun bunu, şu şekilde belirtir: “Abdülhamîd Hân, İslâm kamuoyundaki bu uyanışı, en iyi, en tehlikesiz, uzun, fakat devamlı ve etkili bir tarzda kanalize etmeyi başarmış; batının emperyalist ve kolonyalist siyâsetine, anti-emperyalist ve antikolonyalist bir hilâfet politikasıyla karşılık vermiştir”898. Görüldüğü gibi Sultan II. Abdülhamid İslam Birliği siyasetini dış politikada işlevsel düzeyi yüksek bir siyaset felsefesi olarak tanzim etmiştir. Onun bu politikadan en büyük beklentisi, şüphesiz yabancı işgaline karşı bir set olmasıydı. Bu, Mısır’ın işgalinden sonra iyice belirginleşmiştir. Bu politikanın dış siyasette İngilizlere karşı 895 Altunay-Şam, s.233 Haslip, s.202. 897 Öke, s.180. 898 Aksun, s.355. 896 162 etkili bir kart olarak kullanılmaya çalışılması, söylediklerimizi destekler niteliktedir899. İngilizlerin Osmanlı toprakları üzerinde sömürgeci emeller besleyerek, Mısır örneğinde olduğu gibi işgal etmesi, Abdülhamid’de önemli duygusal kırılmalara neden olmuştu. Bu duygu kırılması, onda İngilizlere karşı nefret ve kin duyguları oluşturmuştur. Bu, dışarıdan bakıldığında normal bir tepki olarak yorumlanabilir900. Çünkü İngilizler, Sultan’ın egemenliği ve halifenin himayesi altındaki Müslüman bir vilayeti işgal ederek onu hem bu vilayetin hükümdarı olarak sorunlu bir sürece sürüklemiş, hem de bu vilayetin Müslüman hâmisi olarak müşkül bir duruma düşürmüştür. İngiltere’nin bu hareketinin,”Devlet-i Aliyye ile İngiltere Devleti beyninde cârî olan münâsebât-ı dostâne nokta-i nazarınca ne derecelerde mehazirleri” olduğu her geçen gün daha açık bir şekilde görülmektedir901. Bundan sonra Mısır’da İngiliz askerinin varlığı Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin en ciddi sorunu hâline gelmiştir. Belki de Sultan II. Abdülhamid, İngiltere ile oluşan sorunlu ilişki hâlinin verdiği rahatsızlıkla İngilizlere karşı İslam Birliği ve hilafet kartını öne sürmüştü. Bunun İngilizler nezdinde karşılık bulup bulmadığına bakıldığında, İngilizlerin bu politika karşısında tedirgin oldukları görülmektedir. Lord Wolseley’in İngiliz meclisinde yaptığı konuşmalarda söyledikleri bu tedirginliği göstermesi bakımından önemlidir: İngilizlere göre, İngiltere’nin menfaatleri Osmanlı Devleti ile müttefik olmalarını gerektirir ve İngiltere her zaman Osmanlı Devleti’nin menfaatlerini gözetmeye borçludur. Çünkü Afganistan, Mısır ve Sudan ahalisi Müslümandır ve Halifeye bağları kuvvetlidir. Eğer İngiltere Osmanlı Devleti ile müttefik bulunmaz ise kısa bir zamanda Hindistan’da bir fesat zuhuru olabilir. Bu yüzden İngiltere’nin iki yol tutmasını gerektirir: Birincisi Osmanlı Devleti ile ittifak edip Mısır, Sudan ve Dongola fesadını Osmanlı Devleti’nin nüfuzuyla ortadan kaldırmalı; ikincisi de Rusya ile barış yoluyla Afgan maddesini tesviye etmeli; olmaz ise yine Osmanlı Devleti ile ittifak edip silahla Rusları yola getirmelidir. Bu düşünce Lord Salisbury ve bazı devlet adamlarında da müşahade edilmekteydi 902. İngilizlerin ifade ettiği bu düşüncelerin Halifelik kurumunun otoritesinden çekinildiğini göstermesi bakımından Sultan II. Abdülhamid’e önemli fırsatlar sunduğu ortadadır. Sultan’a düşen ise bu nüfuz ve otoritesini bir halk hareketi enerjisine çevirmekti. Halifelik kurumunun nüfuzundan 899 Öke, s.119-120. Balcı, II. Abdülhamid, s.198. 901 Y.PRK.EŞA., 6/14, 3. 902 Y.PRK.SGE., 3/22. 900 163 yararlanmak isteyen Sultan, bu nüfuzu böyle bir enerjiye tahvil etmeyi başaramamış, anlık tehdit unsuru olarak kullanmıştır903. Sultan II. Abdülhamid’in bütün İslam âlemine şamil bir mevki haline getirdiği hilafet kurumunun enerjisinden yeterince yararlanamadığını da söyleyebiliriz. Yine de hilafet propagandalarından vazgeçilmemiş, “hilâfet-i uzmânın kuvve-i mâneviyesi[nin] ‘alem-i küfre karşı güneş gibi parlayıp görüleceği” halka anlatılmıştır. Bu yolla halkın dinî liderinden ümitlerini kesmemesi sağlanmaya çalışılmıştır904. Bu propagandalar İngilizler aleyhine bir tepki hareketine dönüşmese bile, halkın halifeye bağlılığını kuvvetlendirmiştir. Çünkü Mısır’da çıkan milliyetçi tepki hareketi Osmanlı saltanatı ve halifeliğine karşı olmamış, Devleti zor durumda bırakacak bir soruna dönüşmemiştir905. Sultan II. Abdülhamid’in İslamcı politikalarının bir başka önemli sonucu, Mısır’a asker sevk etmemesiyle tezahür etmiştir906. Müslüman dünyanın hâmisi olan halifeyi, Mısır’a asker sevk ederek Müslümanın Müslüman kanı dökmesi zilletine düşmekten korumuştur907. Abdülhamid İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesi talebini bir tuzak olarak yorumlamış ve bu tuzağa düşmeyi hep reddetmiştir. Çünkü Mısır Müslüman bir memleketti ve Sultan onların halifesiydi. Mısır’da Halifeliğin meşruluğu üzerinde tartışmalar da yoktu908. Buraya Osmanlı askeri sevk edip halifelik sıfatını zedeleyecek bir hataya düşmek istemiyordu. Ancak Osmanlı Devleti Mısır’a asker sevk etmekten kaçınmakla birlikte, Mısır’daki İngiliz varlığını ortadan kaldırmak için sabırlı teşebbüslerine devam ediyordu. 1893 yılında bile Osmanlı tarafının İngilizlerin Mısır’dan çıkarılmasını sağlamak için yaptığı girişimlerin, ümitlerin devam etmesini sağladığı ve ehl-i İslam’ın bundan memnun olduğu görülmektedir909. Sultan II. Abdülhamid ise Müslüman dünyanın hilafetin etrafında olduğunu düşünüyor ve bunu etkili bir dış politika aracı olarak görüyor ve bu nüfuzu sayesinde etkili bir güç oluşturacağına inanıyordu. Onun bu inancını 1900’lü yılların başına kadar taşıdığına şahit olmaktayız. 903 Öke, s.119. Y.PRK.SRN., 1/62. 905 Balcı, II. Abdülhamid, s.44. 906 Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, s.178. 907 Y.EE., 116/17. 908 Eraslan, s.291. 909 Y.EE., 88/3. 904 164 Sultan II. Abdülhamid’in hilafet makamına güvendiği kadar İngiltere’nin de, aynı makamın varlığı nedeniyle endişeli bir yayılma politikası izlediği görülmektedir. Çünkü Hindistan ve Sudan gibi memleketlerde sömürgeci olarak varlığını sürdüren İngilizler, hilafet makamının varlığının buralardaki Müslümanların İngiliz karşıtı bir ayaklanmaya sebebiyet vereceği endişesini sürekli olarak yaşamışlardır. Mısır’ı işgal eden İngilizler, Mısırlıların, Sultan II. Abdülhamid’in dinî liderliği altında İngiltere aleyhine ayaklanması ve Mısır’daki İngiliz varlığını tehlikeye düşürmesi ihtimali İngilizleri ürkütmüştür910. Sultan II. Abdülhamid’in halife olarak etkisini azaltmak isteyen İngilizlerin, buna karşı Mısır’da milliyetçilik kartını devreye soktuğunu görmekteyiz. Böylece İngilizler, Mısır’da, yabancı varlığı ve müdahalesine karşı bir tepki hareketi olarak ortaya çıkan milliyetçi düşünceyi Osmanlı Devleti ve halifenin nüfuzu aleyhine kanalize etmeyi amaçlamıştır. Bu politikasını, dinî ağırlığa sahip bölge eşrafı üzerinden uygulayan İngilizler, bu unsurları tahrik ederek hilafet kurumuna ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne karşı bir kitle hareketi oluşturmaya çalışmıştır911. Yine İngilizler, Abdülhamid’in halifelik sıfatını da ortadan kaldırarak halifeliği Araplara vermek için desiseler ihdas etmeye çalışmıştır. Halife adayları ise Mısır Hıdivi ve Mekke Şerifi idi. Böyle bir şey gerçekleştiğinde ise doğal olarak bu makam İngilizlerin himayesine girecekti. Bu da, İngilizlere Müslüman ülkelerde çok daha rahat hareket etme imkânı verecek, İngiltere’ye karşı dinî kalkışmaların önü alınmış olacaktı. İngilizler bu yüzden hilafet makamını Osmanlı Devleti’nden alarak Mısır veya Müslümanlar için önemli bir yerde yeni bir hilafet teşkil etmek istiyorlardı 912. İngiltere bu politika çerçevesinde Arapları kullanarak Sultan II. Abdülhamid’in Müslümanlar üzerindeki etkisini azaltmayı planlıyordu913. Blunt da İngiliz politikalarının tanziminde kullanılacak verileri elde ediyor, çalışmalarının sonuçlarını çeşitli tezlerle destekliyordu. Onun ortaya attığı “Ruhanî Halifelik” tezi, hilafetin Arapların hakkı olduğunu, Arapların, hilafeti Türklerden geri aldığı takdirde onların hâkimiyetinden kurtulacaklarını ve böylece İngilizlerin himayesinde yaşayabileceklerini içeriyordu 914. Gladstone da Müslümanların 910 Altunay-Şam, s.235. Aksun, s.354. 912 Y.PRK.MK., 7/34. 913 Durmuş, 1996: 33. 914 Çetinsaya, İngilizlerin Halifet imparatorluğu kurma amaç ve planına dair şunları der: “The current policy of the British in this matter is to carry out their perceived intention, alongside the occupation of Egypt, to establish an Arab government in Arabia, a Sudanese government in Africa, so 911 165 halifeye bağlılıklarının İngiltere’yi zora sokabileceğini ve bunun engellenmesini istemişti915. İngilizler Müslümanların hilafete bağlılıklarını zayıflatmak üzere hemen bütün İslam beldelerinde propaganda faaliyetlerine girişmişlerdir. Bunun yanında, özellikle zor durumda kaldığı zamanlarda, İslam halifesini doğrudan karşısına alacak girişimlerden kaçınmışlardır916. Çünkü İngilizler İslam beldelerinde karşılaştıkları sorunların üstesinden halifenin nüfuzu ile gelebileceklerini biliyorlardı. Bu yüzden Osmanlı Devleti ile ilişkilerin gerginleşmesine meydan vermek istemiyorlardı. Sultan II. Abdülhamid de İslam Birliği politikasında aşırıya gitmeyerek diğer devletleri kışkırtmaktan kaçınmıştır917. Karşılıklı güdülen bu politikalar, Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin belli bir kriz düzeyine çıkmasının önüne geçmiştir. Bu da Mısır Meselesi’nin yönetiminde orta yolcu bir politika tanzimine sebep olmuştur. Sultan II. Abdülhamid halifelik sıfatı nedeniyle bütün Müslümanların hâmisi görevi ve sorumluluğuyla dış politika tanzim ederken, Mısır gibi Müslümanlar için önemli bir beldenin İngiliz işgaline uğraması dolayısıyla kendini, yönetilmesi oldukça zor bir kriz döneminin içinde bulmuştur. Mısır’ın işgalini, Halife ve hükümdar olması dolayısıyla göğüslemek zorunda olduğu bilinci ile hareket eden Sultan II. Abdülhamid, 1882 ila 1909 yıllarını içine alan dönemde siyasetini kendi kararlarıyla tanzim etmeye çalışmıştır. Bu da başta Mısır Meselesi olmak üzere ortaya çıkan sorunların çözümünde izlenen yolun onun tarafından çizildiğini göstermektedir. Sultan II. Abdülhamid Mısır’ın işgalini, halife sıfatıyla değerlendirdiğinde, Mısır’ın işgali İslam dünyasında kaybedilen saygınlık olarak görülmekteydi. Çünkü Müslüman bir beldenin ecnebi bir devlet tarafından işgali, İslam’ın hâmisi sıfatını taşıyan halifenin, Müslümanları koruma ve kollama görevini yerine getiremediği anlamını taşıdığından, hilafet kurumunun saygınlığına çok önemli bir darbe olarak görüyordu. Halife’nin Mısır gibi Müslüman bir beldeyi ecnebi işgalinden kurtaramaması, diğer İslam beldeleri için de ayrı bir tehlikeye işaret etmekteydi. Çünkü Fransa Cezayir ve Tunus’u işgal altında tutuyordu. İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesi, Fransızlara, buralarda kalmak için meşru bir dayanak vermekteydi. Aynı durum İtalya için geçerliydi. İtalyanların da İngilizlerle birlikte hareket etmeleri ve separating the Caliphate [from them], and placing them completely under their own rule, like India” Gökhan Çetinsaya, “Ottoman-British Relations In Iraq And The Gulf, 1890-1908”, Turkish Review of Middle East Studies Annual, I: 15, 2004, s.153. 915 Karaca, s.450. 916 Eraslan, s.291. 917 Balcı, II. Abdülhamid, s.208. 166 İngilizlerin müsaadesi ile Zeyla’ ve Masû’a gibi yerlere askerlerini çıkarmaları, bahsedilen tehlikeyi ortaya koyan önemli işaretlerdi918. İngilizlerin Mısır’daki işgali sona erdirilmediği takdirde, diğer devletleri de işgal ettikleri yerlerden çıkarmak mümkün olmayacaktı. Sultan II. Abdülhamid, Tacure ve Zeyla gibi stratejik önemi haiz yerleri asla herhangi bir yabancı güce bırakmak istemiyordu919. Bu yüzden o, saltanatı boyunca, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi diplomasisini sürdürmüştür. Zira bu işgal hareketi devletin hukukuna ve Hilafet makamının haysiyetine dokunuyordu. Bu durum, 300 milyonluk İslam dünyasının, Sultan II. Abdülhamid’e itaat ve inkıyad etmeleri gerektiğini gösterir önemli işaretlerdir920. Zaten Abdülhamid’in İslam Birliği politikasının temel amacı Müslümanların birlikte hareket etmesini sağlamaktı. IV- SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE MISIR MESELESİ Mısır Meselesi’nin yönetimi ve dış politika ile olan bağlantısı, meselenin Sultan II. Abdülhamid’in dış politika anlayışıyla değerlendirmeyi gerektirmektedir. Çünkü Mısır Meselesi’nin tesviyesi sürecinin uluslararası dengelere bağlı bir mesele olması Sultan II. Abdülhamid’in dış politika prensiplerini etkilemiştir. Bu durum onu muhataplarıyla sıfır sorun düzleminde bir diplomasi yürütmeye götürmüştür. Onun, devletin içinde bulunduğu duruma uygun ve çoğu zaman gerçekçi politikalar sergilemesinin yanında, zaman zaman bazı yanlış yaklaşımlar sergilediğini ve bazı sorunlara sebebiyet verdiğini söyleyebiliriz. Ancak devletin içinde bulunduğu duruma yüklediği anlamın, Sultan II. Abdülhamid’in, dış diplomasiyi, olması gerekenden daha az etkin politikalar düzleminde yürütmesine sebep olduğu da ayrı bir gerçektir. Onun, Mısır’da işgalci bir olan İngilizlere karşı mücadelesini, karşı tarafı anlaşmaya zorlayacak etkinlikte yapamadığı görülmektedir. Bu durumun Sultan II. Abdülhamid’in saygınlığını olumsuz yönde etkilemesinin yanında, işgalci bir güç olarak İngilizlerin Mısır’daki işgali devam ettirmesine yardımcı olduğu, onun dönemi boyunca görülmüştür. Mısır’daki işgal 1952 yılına kadar devam etse de, İngilizlerin Mısır’da kalıcı olmasının siyasî alt yapısı Sultan II. Abdülhamid döneminde oluşturulmuştur. Onun sıfır sorunlu dış politika anlayışı 918 Y.EE., 118/69, 3. Hornik, s.600. 920 Y.A.HUS., 397/31. 919 167 uluslararası arenada etkin bir diplomasi yürütmesini de engellemiştir. Sıfır sorunlu dış politika anlayışı Sultan II. Abdülhamid’in, diplomasi alanında risk almasının önüne geçmiştir. Bu da karşı tarafı yani İngilizleri Mısır’da kalmaları için cesaretlendirmiş, buna bağlı olarak da, Osmanlı Devleti’ni daha güç şartlarda diplomasi mücadelesi vermek zorunda bırakmıştır. Özellikle 1890’lı yılların sonuna gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin, bu diplomasi mücadelesinin derecesini daha aşağıya çektiği görülmektedir. Bunu, Osmanlı devlet adamlarının, diplomatik çaresizliğe düşerek, mücadeleden beklentilerinin ve Mısır’dan İngiliz askerini çıkarabileceklerine dair olan inançlarının azalmasına bağlayabiliriz. Bu durum şüphesiz olarak Sultan II. Abdülhamid’in dış politika ilkelerini etkilemiştir. Sultan II. Abdülhamid dış politikayı yönlendirirken devletin barış içinde yaşaması ve mevcut halin devamının sağlanması amaçlarıyla hareket etmiştir. Ancak onun bu amaçları gerçekleştirmesi oldukça zor bir işti. Çünkü uluslararası rekabetin yoğun yaşandığı bir dönemde böyle bir politikanın işlerlik kazanması belli bir güce dayanan irade ile söz konusu olabilirdi. Uluslararası güç dengelerinde yaşanan rekabetin en önemli ayağının Osmanlı toprakları üzerinde gerçekleştiğinin farkında olan Sultan II. Abdülhamid, bu rekabeti önemli bir koz olarak kullanmıştır921. Sultan II. Abdülhamid’in, devletin içinde bulunduğu zaaf halini iyi bildiğinden bu rekabeti denge politikalarının temeline koymuştur. Sultan’ın bu yaklaşımı, Osmanlı Devleti açısından sonuç alınabilecek bir dış siyaset tanzimini gerektirmiştir. O, bunu, batılı devletlerin rekabetinden yararlanarak devletin bekasını sağlamak şeklinde sembolize edilen denge politikasıyla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ancak çok hızlı bir şekilde değişen denge argümanları karşısında Sultan II. Abdülhamid, dinamik bir dış politika izlemek ve siyaset anlayışını sürekli güncellemek zorundaydı 922. Sultan II. Abdülhamid bu durumu sürekli takip ettiğinden dengeleri doğru bir şekilde hesap edebilmiştir. Buna göre, dış siyasetini “Rusya’yı idâre etmek, İngiltere ile aslâ mesele çıkarmamak, Almanya’ya istinad etmek, Avusturya’nın gözünün Makedonya’da olduğunu unutmamak, diğer devletlerle mümkün mertebe hoş geçinmek, Balkanlar’ı birbirine karıştırıp Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar arasında nifak ve ihtilaf yaratmak” şeklinde kurgulamıştır923. Bu 921 Altunay-Şam, s.233. Balcı, II. Abdülhamid, s.44. 923 Tahsin Paşa, s.85. 922 168 anlayış etrafında şekillendirdiği dış politikasını, tarafları iyi bir şekilde analiz ederek rahat bir hareket alanı oluşturmaya yönelik kurgulayan Sultan II. Abdülhamid, tarafların birbirlerine karşı durumlarını analiz etmekten geri durmamıştır. Bu analizlerden çıkan sonuçlar dış politikanın seyrini, yönünü ve hakaret tarzını değiştirmiş; o, denge politikaları ekseninde devletleri kendine göre tasnif etmiştir. Buna göre, İngiltere’yi kendisinden en fazla çekinilmesi gereken bir devlet olarak, Fransa ve Rusya’yı, ihtiyatlı politikalar yürütülmesi gereken devletler olarak, İtalya’yı, küçük bir devlet olarak, Almanya’yı denge politikaları için önemli bir unsur olarak görüyor ve Avusturya’yı da, Almanya ile ortak politikalar güttüğü düşüncesiyle Almanya ile aynı safta değerlendiriyordu. Sultan II. Abdülhamid’in uluslararası dengeler üzerine çizdiği bu tablo, onu, tek bir devletle denge siyaseti gütmenin sonuç verici bir yaklaşım olmayacağı düşüncesine götürmüştür. Bu yüzden o, denge politikası argümanlarının ittifaklar sistemi içinde bulunarak elde edebileceğine inanmıştır. Çünkü bu devletlerin ayrı ayrı İngiltere ile anlaşabileceğinin ihtimal dâhilinde olmasının, onun, denge siyasetinin yönünü tayin etmesinde önemli etkileri olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in Vambery’e “Bizim hiçbir Avrupa gücüne karşı düşmanlığımız ve nefretimiz yoktur. Biz onların hepsiyle barış ve dostluk içinde bir arada yaşamak istiyoruz. Fakat diğerlerini bir ittifakın dışında bırakacak şekilde herhangi bir devletle bağlantı kurmak istemiyoruz. Çünkü bu antlaşma çerçevesi dışında kalanların şüphe ve düşmanlığını üzerimize çekerek, kendimizi tehlikeli sonuçlara sürüklemek niyetinde değiliz. Bir ittifakla, bazı yükümlülükler altına girmek kaçınılmaz olacaktır. Bu ise, hareket serbestimizin kısıtlanması demektir ki, hareket serbestisi, bir ülkenin fikri ve fiziki gelişme ve ilerlemesini sağlayacak yegâne yöntemdir” şeklinde yaptığı açıklama, onun dış politika mantığının ne şekilde işlediğini göstermesi bakımından önemlidir. Sultan II. Abdülhamid dış politikada yürüttüğü bu mantığı, kesin tarafsızlık ilkesi ile tahkim etmiştir924. Sultan II. Abdülhamid’in dış politika anlayışı, Mısır Meselesi’ne nasıl yansımıştır? Sultan II. Abdülhamid Mısır Meselesi etrafında denge politikasını nasıl yürütmeye çalışmıştır? Diğer devletlerin Mısır’ın işgali nedeniyle duyduğu rahatsızlığı İngiltere’ye karşı nasıl kullanmıştır? Bu sorular Sultan II. Abdülhamid’in Mısır üzerindeki dış 924 Öke, s.52. 169 politika anlaşıyışını ortaya koyacak önemli anahtarlardır. Abdülhamid’in Mısır Meselesi etrafında yürüttüğü diplomasi ve politikaları, dış politika anlayışı içinde şekillenmiştir. O, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliye edilmesi için yürüttüğü politikalara üçüncü devletlerin katılımını sağlamaya ve devletler arasında oraya çıkan çıkar çatışmalarını Mısır konusunda sonuca ulaşmak için kullanmaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’ın işgal edilmesi ve sonrasındaki 10-15 yıllık süreci, Mısır’daki işgali sonlandırmak için yürüttüğü politikalarını, büyük devletlerin çıkar çatışmalarından doğan anlaşmazlıklara dayanıp, sonuç alınabilecek düzlemde tutmaya çalışarak geçirmiştir. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’ye karşı Fransa, Rusya, Almanya ve Avusturya’yı devreye sokarak bu ülkelere yaklaşmaya ve anlaşmaya çalışmış, bunu İngiltere’ye karşı tehdit olarak kullanmak istemiştir. Vambery’ye verdiği mülakatta, İngiltere’yi, “Bana bakın, işte eski politikamı değiştiriyorum. Mısır Sorununda isteklerimi kabul etmezseniz kendimi Fransa ve Rusya’nın kollarına atarım. O zaman ise Mısır için savaşmanız gerekecektir” diyerek tehdit ettiği görülmektedir925. Sultan II. Abdülhamid ilk başlarda Fransa’dan ümitvar olarak onları İngilizlere karşı denge unsuru olarak kullanmaya, bu yolla da, Mısır’daki mevkiini tahkim etmeye çalışmıştır. Rusya’nın da Mısır konusunda Osmanlı Devleti’nin yanında olması, Sultan Abdülhamid’in İngiltere’ye Mısır konusunda geri adım attırabileceği inancını pekiştirmiştir926. Sultan II. Abdülhamid de dış politikasında, İngiltere’nin Mısır’dan çıkmasına neden olacak argümanları araştırırken İngilizlerin, herhangi bir şekilde Mısır’dan çıkmalarını sağlayacak diplomatik ve politik bir ortamın hazırlanmasına dikkat etmiştir. Onun Fransa nezdindeki yaklaşımları ve Fransa üzerinden İngiltere’ye karşı yürüttüğü politikalar, bunun için önemli örneklerdir. Sadrazam Cevad Paşa’nın 28 Teşrinievvel 1307/28 Ekim 1891 tarihinde buna değinirken Mısır Meselesi konusunda, kendilerine güvenilmese de muavenet beklenecek devletin başında Fransa’nın geldiğini vurgulamıştı927. Osmanlı Devleti İngiltere ile sürdürdüğü tahliye diplomasisini, onların Mısır’dan çıkmalarını bir takvime bağlamak üzerinden yürüttüğünden, Fransa’nın, İngilizlerin Mısır’dan tahliye edilmesi gerektiğine dair politikalarına uygun bir siyaset takip etmiştir928. İngiltere ile yapılacak tahliye mukavelesinin Fransa’nın kabulüne 925 Öke, s.94. Y.PRK.EŞA., 14/117. 927 Y.EE., 86/82. 928 Y.A.RES., 24/11. 926 170 mazhar olacak bir surette hazırlanmasına dikkat edilmesi, Fransızların desteğini sağlamaya yönelik bir tedbirdi929. Sultan II. Abdülhamid’in 1887 tarihli mukavele metnini imzalamaması, yine Fransa’nın itirazlarına kulak asılmasının bir sonucuydu 930. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile Mısır’ın tahliyesi şartlarını müzakere ederken mukavele metni üzerinden Fransa’nın muvafakatini alma gereksinimi duyması, İngiltere’ye karşı Fransa’yı yanında bulmak istediğini göstermekteydi931. Bunu, onun yürütmeye çalıştığı denge politikalarının bir gereği olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. İngilizlerin, Mısır’ı, Osmanlı Devleti’nden ayırıp kendi himayesi altına alma planları her geçen gün daha da olgunlaşıyordu. Bu durum, hem Osmanlı Devleti’nin ve hem de Fransa’nın dikkatini çektiğinden, İngilizlerin bir an önce Mısır’dan tahliye edilmesi gerekmekteydi 932. Sultan II. Abdülhamid’in Fransa’ya yaklaşımı işte bu amaca, en kısa sürede ulaşmak istemesinin bir yansımasıydı. İngiltere’nin bu “tecavüzat ve niyât-ı harisânesine karşı yalnız Fransa’nın bi-garez politikası elyevm memâlik-i Osmaniyeyi vikâye edebilmesine nazaran itilâf-ı mezkûrun bekâsı nezd-i cenâb-ı şehriyâride daha mûceb-i menfa’ât” görülmüştür933. Çünkü Fransa’nın da menfaatleri de Osmanlı Devleti’nin menfaatlerine, o şartlar ve dönem için uygundu934. Sultan II. Abdülhamid’in bu menfaat ortaklığını İngiltere’ye karşı diplomatik bir silah olarak kullanması, onun dış politika ilkelerine uygun, gerçekçi ve Fransa’nın meseleye yeterince dâhil olması durumunda sonuç alınabilecek türdeydi. Bu yüzden, Osmanlı tarafı Fransa’nın daha güçlü ve kararlı bir şekilde hareket edeceği beklentisi ile hareket etmiş 935; ancak Fransa’dan yardım ümit edilemeyeceğini bir süre sonra anlamıştır936. Sultan II. Abdülhamid’in İngiltere’ye karşı kullandığı bir diğer kart Rusya olmuştur. O, İngiltere ile yapılan tahliye müzakerelerinin tıkanması ve İngiltere’nin Mısır’da, Osmanlı Devleti’nin hukukuna mugayir girişim ve faaliyetlerde bulunmasını; Rusya ile birlikte hareket edilebileceği tehdidi ile karşılamaya çalışmıştır. Sultan II. 929 Y.EE., 117/4. Y.EE., 116/62. 931 Y.EE., 121/16. 932 Y.EE., 127/2. 933 Y.A.HUS., 235/32. 934 Y.EE.d., 1018, 1b-2b. 935 Y.EE., 88/4a-3b. 936 Y.EE., 116/64. 930 171 Abdülhamid, herhangi bir İngiliz-Rus gerginliği ve savaş ihtimalini Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini bir takvime bağlamak için koz olarak kullanıp İngiltere’yi Osmanlı Devleti ile tahliye anlaşması yapmak için zorlamaya çalışmıştır. Bu konuda Osmanlı Devleti’nin tekliflerini içeren metin Londra’ya gönderilmişti. Lord Granville ise İngiltere’nin çıkarlarını tehlikeye atmamak için Osmanlı Devleti’nin tekliflerine yazılı cevaplarını bir haftaya kadar tamamlayacağını belirtmek zorunda kalmıştır 937. Sadrazam Cevad Paşa, tıpkı Fransa gibi Rusya’nın da muavenetinin kabul edilebileceğini ifade etmiştir938. Çünkü Rusya’nın da Şarkta çıkarları söz konusuydu ve Rusya İngiltere’yi, bu çıkarları tanımak zorunda bırakmaya çalışıyordu 939. Ancak Rusya’nın da, İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmesi konusunda tek başına etkili olamayacağı biliniyordu. Zira Almanya, Avusturya ve İtalya, İngiltere’nin Mısır’daki himayesini kaldırmasına, ekonomik çıkarları dolayısıyla razı olmayacaklardı. Bu da, İngiltere’ye, Mısır’da kalmak ve daha cesur politikalar üretmek konusunda rahat hareket etme imkânı vermiştir940. Osmanlı Devleti denge politikalarının bir gereği olarak uluslararası arenadaki dengeleri takip etmek zorundaydı. Sultan II. Abdülhamid, özellikle İngiltere ile tahliye müzakerelerinin yakın bir dönemde sonuçlanmayacağını düşünmeye başladığı zamandan itibaren uluslararası dengeleri daha sıkı bir şekilde takip etmeye ve ettirmeye başlamıştır. Mehmed Kâmil Paşa’nın 20 Eylül 1888 tarihinde hazırladığı layiha buna örnek olarak gösterilebilir. Mehmed Kâmil Paşa, bu layihasında devletlerin o dönemdeki durumlarını ve Mısır Meselesi’ne ne gibi etkilerde bulunup bulunamayacağını etraflı bir şekilde anlatmaya çalışmıştır941. Sultan II. Abdülhamid Mısır Meselesi’ni yönetmeye çalışırken, görüldüğü üzere uluslararası dengelere bağlı bir diplomasi yürütmek zorunda kalmıştır. Bu denge politikasına işlerlik kazandırmaya çalışıp ‘etliye sütlüye karışmayan’, diplomasi yürütürken, dış politika anlayışını “kesin tarafsızlık” ilkesine göre ayarlayan bir yaklaşım sergilemiştir. Bu konudaki kararlar Yıldız Sarayı’ndan verilerek devletin dış politikası önemli ölçüde onun tarafından yönlendirilmiştir942. Bu yüzden Bâbıâli ile Saray, Mısır Meselesi konusunda, fikir ve politika ayrılıklarına düşmüştür. Bu da hem 937 Kızıltoprak, s.186. Y.EE., 86/82. 939 Y.PRK.HR., 8/7. 940 Y.EE., 126/26. 941 Y.A.HUS., 217/43, 1-2. 942 Öke, s.110-111. 938 172 devletin Mısır politikasına yansımış, hem de Mısır Meselesi’nin yönetilmesini etkilemiştir. A- Mısır Meselesi’ne Diplomatik Çözüm Arayışları İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye önlerine donanma göndermeleri Mısır’da karışıklıklara sebep olmuştu943. Bu sırada Fransa, Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere uluslararası bir konferansın toplanmasını gündeme getirmiş ve bu teklifi İngiltere de kabul etmişti944. Bu iki devletin, Osmanlı Devleti ve diğer büyük devletlere, 2 Haziran 1882 tarihinde, İstanbul’da bir konferans toplanmasını teklif ettiklerini yukarıda ifade etmiştik945. Bu teklif Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarıyla birlikte değerlendirildiğinde, teklifin kabul edilebilecek bir şey değildi. İngiltere ve Fransa bunun farkında olmalarına rağmen, bu teklifi uluslararası bir güvence adı altında diğer devletlere sundular. Sultan II. Abdülhamid de Mısır Meselesi’nin uluslararası bir konferansta müzakere edilmesi fikrini, devletin Mısır üzerindeki hukukuna mugayir olarak görmekteydi. Yukarıda gördüğümüz gibi Derviş Paşa’nın apar topar Mısır’a gönderilmesi de Mısır Meselesi hakkında uluslararası bir konferans toplanmasını engellemeye yönelik bir siyasî hamleydi. Mısır’da devletin kontrolü ele alması durumunda konferansın toplanma gerekçelerini ortadan kaldıracağını düşünen Sultan II. Abdülhamid, Derviş Paşa’nın Mısır’daki çalışmalarını çok önemli görüyordu. Bu yüzden Fransa Başbakanı Freycinet’in İstanbul’da Mısır Meselesi konferansı toplanması teklifini yok hükmüne taşımak istiyordu946. O, Mısır’da uluslararası sorun haline gelecek herhangi bir argüman bırakmak istemiyordu. Bunun için Ahmed Arabî’nin bile Mısır’dan çıkarılması gerektiğine ikna olmaya başlamıştı. Çünkü Ahmed Arabî’nin Mısır’da olması, İngiltere için bir müdahale sebebi olarak telakki edilmekteydi. Bu yüzden o, Derviş Paşa’ya Ahmed Arabî ve Mahmud Sami (Barudi) Paşanın ikna edilerek Mısır’dan uzaklaştırılmalarının sağlanması talimatını vermiştir947. Osmanlı Devleti’nin, konferansın toplanmasını engellemeye çalıştığı günlerde büyük devletler, Fransa’nın isteğiyle Mısır’daki karışıklıkların önlenmesini sağlayacak 943 İ.MTZ.(05)., 22/1020. Y.PRK.PT., 1/111. 945 Y.PRK.HR., 6/37; Y.EE., 116/56, 3. 946 Karaca, s.444-445. 947 Y.PRK.HR., 6/19. 944 173 tedbirleri görüşmek üzere Berlin Antlaşması’nı imzalayan devletlerden oluşan uluslararası bir konferans toplanmasına karar verdiler948. Ancak, başından beri konferans toplanması fikrinin karşısında yer alan Sultan II. Abdülhamid, İstanbul’da 23 Haziran 1882 tarihinde toplanan büyükelçiler konferansına katılmayı da reddetmiştir949. Zaten bu konferansın Osmanlı Devleti gıyabında yapılacağını 19 Haziran 1298/1 Temmuz 1882’de öğrenmişti. Osmanlı gerekçelerinden biri de bu karardı Devleti’nin 950 konferansa katılmayı reddetmesinin . Sultan II. Abdülhamid, konferansın Mısır Meselesi ile sınırlı kalmayacağını düşünüyordu. Bu konferansın konuları arasında Trablusgarb’ın İtalya’ya verilmesi de vardı951. Yine o, bu konferansın yabancı müdahalesini yasallaştıracağını düşünüyordu. Bu yüzden, İngiltere ve Fransa konferansta Mısır işlerinden başka bir mes’elenin mevzû’ bahis olmayacağını952 beyan etseler de, Sultan II. Abdülhamid bu devletlerin verdikleri teminata güvenmiyordu. Konferans, 23 Haziran 1882 tarihinde İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya ve Rusya’nın katılımıyla Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere İstanbul’da toplandı953. Ancak konferansta, devletin Mısır üzerindeki haklarının korunması ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir konunun söz konusu edilmemesi esasları çerçevesinde, Osmanlı Devleti tarafından bir memurun konferansta bulunması uygun görüldü. Memura, Mısır’daki yabancı konsolosların değişmesiyle İskenderiye’den donanmanın çekilmesi hususunda konferans heyetinin ikna edilmesi görevi verildi954. Osmanlı hâriciyesi konferansın toplanmasını engelleyememiş; ancak bir an evvel bu konferansın tatil edilmesini sağlamaya çalışmıştır. Hâriciye Nezareti tarafından altı büyük devlete telgraf gönderilerek bu telgrafta herhangi bir konferans akdine gerek görülmediği, bu konferans işinin icraat içinde yeni bir icraata kalkışmak olduğu, Mısır’da asayiş ve düzenin sağlanması yönünde bir düşünce varsa bunun ancak Osmanlı hükümranlığı ile temin edileceğine inanmaları gerektiği bilgisi iletildi. Yine Hariciye Nezareti’nden konferansa çözüm adına alınacak kararların zihinlerde karışıklığa sebep olacağı uyarısı geldi955. Bu çalışmaların dışında batılı devletlerin Mısır’a müdahale gerekçelerini ortadan kaldırmak için çalışmalara 948 Karaca, s.445. Y.A.RES., 16/12. 950 Altunay-Şam, 20011: 102. 951 Kurşun, s.41. 952 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.71. 953 Y.PRK.HR., 7/28. 954 is-Sanafiri, s.142-143. 955 Altunay-Şam, s.101. 949 174 devam edilmiştir. Ahmed Arabî ve Mahmud Sami (Barudi) Paşaların Mısır’dan uzaklaştırılmaları ile İstanbul veya Osmanlı topraklarından istedikleri bir yere gönderilmelerinin sağlanması girişimleri devam ediyordu. Sultan II. Abdülhamid bu konuda Derviş Paşa’ya, Ahmed Arabî’yi ikna etmesi talimatını verdi. Böylelikle, olayların kontrol edileceğini ve İstanbul Konferansı’nın toplanmasının bu şekilde önleneceğini, düşünüyordu956. Çünkü konferansa Osmanlı Devleti’nin de katılması durumunda, alınacak kararların uygulanması zorunluluğu hâsıl olacaktı. Konferansın, toplanma amacı olarak Mısır’da mevcut hâlin devamı, Hıdiv’in nüfuzunun sağlanması ve Osmanlı Devleti’nin daha önce verdiği taahhütlerin temini şeklinde açıklanmıştı. Bunun için iki öneri ön plana çıkmaktaydı. Birinci öneri, asayişin teminini sağlamak için, büyük devletler tarafından hedef olarak gösterilen Ahmed Arabî’nin tutuklanmasıydı. Ahmed Arabî’nin tutuklanmasının Mısır halkı üzerinde yapacağı olumsuz etki ve bunun sonucunda oluşacak tepkinin tehlikeli boyutlara ulaşması ve durumun Müslümanı, Müslüman kanı akıtmak zorunda bırakması tehlikesi söz konusuydu. İkinci çözüm önerisi de Mısır’da düzenin İngiltere ve Fransa’nın asker sevki ile sağlanması yönündeydi. Bunun da Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukî mevkiini olumsuz etkileyeceği de kaçınılmazdır957. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid için bu iki seçenekten birini seçmek zorunda kalmamak için Ahmed Arabî ve Mahmud Sami (Barudi) gibi önde gelen kişilerin Mısır’dan uzaklaştırılması seçeneği her hâlükârda daha uygundu. Sultan II. Abdülhamid’in, Derviş Paşa’ya, Ahmed Arabî’nin Mısır’dan ayrılması için onu ikna etme görevini vermesi, konferansın böyle bir kararla Osmanlı Devleti’ne yaklaşacağını önceden tahmin etmesi ile ilgilidir. Sultan II. Abdülhamid, Ahmed Arabî’nin Mısır’daki konumunu öğrenmek ve izleyeceği politikayı tayin etmek üzere Derviş Paşa’ya durumun tetkiki için yeni bir talimat daha gönderdi. Tetkikin amacı, Ahmed Arabî ile İngiliz konsolosunun işbirliği içinde olup olmadığının belirlenmesiydi958. Bu konuda farklı bilgilerin de olabileceği ihtimaliyle, heyetin diğer üyeleri Lebib, Kadri ve Ahmet Esad Efendilerden de konuyu araştırmalarını ve sonuçlarını Derviş Paşa’ya bildirmelerini istemişti 959. Derviş Paşa, yaptığı incelemeler sonucunda meselenin Ahmed Arabî’dan kaynaklandığını ve kontrol 956 Kızıltoprak, s.81. Altunay-Şam, s.102. 958 “Sultan II. Abdülhamid Ahmed Arabî’nin bazı girişimlerinden şüphelenmekteydi” Gréce, s.128. 959 Y.EE., 121/25. 957 175 altına alınması için Osmanlı askerinin gönderilmesi gerekliliğini belirtti 960. Çünkü başka yollarla bu işin gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını düşünüyordu. Bu iş için en az 10 taburluk bir askerî kuvvete ihtiyaç duyulduğunu da ayrıca bildirdi961. Sultan, Mısır’a ne şartla olursa olsun asker göndermek taraftarı olmadığı için, bu işin Derviş Paşa tarafından halledilmesi gerekiyordu. Bu şartlarda da, Derviş Paşa’nın bunu gerçekleştirecek durumu yoktu. Çünkü Derviş Paşa, daha Mısır’a geldiği andan itibaren Vatanîlerin Mısır’da oldukça güç kazanmış olduğunu görmüştü. Derviş Paşa bu durum karşısında, Ahmed Arabî’yi Mısır’dan çıkarma imkânının olmadığı kanaatine vardı962. Derviş Paşa, ikna yöntemi kullanarak Ahmed Arabî’nin Mısır’dan çıkarılamayacağını anladıktan sonra, İstanbul’dan defalarca Mısır’a asker sevk edilmesi talebinde bulunmuştur. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki yaklaşımları ve gerekçeleri belli olduğundan, Mısır’a Osmanlı askerinin sevki gerçekleşmemiştir. Bu, Devleti, İstanbul’da toplanan elçiler konferansına katılmaya zorlayan bir durum yaratmıştı. Yine Mısır’a asker sevki ve Ahmed Arabî’nin Mısır’dan çıkarılamaması, İngiltere’nin konferans toplanması konusundaki kararı için meşruiyet zemini oluşturmuştur. Ahmed Arabî’nin Mısır’daki varlığı İngiltere için önemli bir gerekçe olduğundan; İngiltere Mısır’ın işgaline giden süreçte bunu kullanmaktan imtina etmemiştir. Derviş Paşa’nın Ahmed Arabî’yi razı edememesi de İngilizleri harekete geçirmiştir. İngiltere’ye, konferansta, Mısır’a müdahale için uygun bir psikolojik zemini oluşturmak kalmıştır. Mısır’da bu konularla uğraşılırken, Bâbıâli Mısır’daki durumun ciddiyetini yeni yeni anlamaya başlamıştır. Konferansta Mısır’a dair alınacak kararların muhtemel olumsuz etkileri söz konusu olduğundan, Bâbıâli’nin endişeleri daha artmıştır. Zira Mısır’daki durumun tesviyesine diplomatik girişimlerin fayda etmemesi, Devleti çaresizlik içine düşürmüştür. Bu çaresizliği açık bir şekilde anlayan Said Paşa olmuştur. Said Paşa, İstanbul’da toplanmış olan bu konferansa katılmanın zarureti ve faydaları üzerinde kafa yormaya başlamış, Heyet-i Vükelâ’yı da bu konuda ikna etmiştir. Ancak Sultan II. Abdülhamid, Mısır Meselesi’nin kimseyi ilgilendirmediğini düşünüyordu. Sonunda, Bâbıâli, Mısır üzerindeki Saltanat-ı Seniyye’nin haklarının muhafazası ve fermân-ı ‘Ali ile statükonun korunması ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir hususunun 960 Y.EE., 121/25. Kızıltoprak, s.87-88. 962 Balcı, II. Abdülhamid, s.104. 961 176 mevzubahis edilmemesi esasları çerçevesinde konferansa katılmayı kabul etmiştir963. Bâbıâli’nin konferansa katılmayı kabul ettiği 24 Temmuz 1882 tarihine kadar konferans dokuz kez toplanmıştı. Osmanlı Devleti ise bu konferansın dokuzuncu toplantısından itibaren katılmaya başlamıştır964. Büyük devletler, konferansın, Osmanlı Devleti’nin katılmadığı ilk dokuz oturumunda; Mısır Meselesi’ne dair çeşitli konularda kararlar almaya çalıştılar. Bu kararlar, “Mısır’da yeni bir askerî düzenlemenin yapılması, adliye ve maliye sistemiyle özel hukukun genişletilmesi, statükonun muhafazası, üç ay süreyle Mısır’a gönderilecek Osmanlı askerlerinin daha fazla kalmasına gerek görülürse Hıdiviyetin de onayı alınarak kalış sürelerinin uzatılması veya sınırlandırılması ve son olarak bu maddelerin Osmanlı Devleti ile diğer altı devlet arasında karar alındıktan sonra yürürlüğe konulması”965 idi. Konferansın ilk oturumundan itibaren Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesi konusu sürekli gündemde kaldı. Osmanlı Devleti, Said Paşa’nın başkanlığında bir heyetle, 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren konferansa katılmış oldu966. Said Paşa, başkanlığındaki heyetin konferansa iştirak etmesinden sonra, ortaya koyduğu diplomatik faaliyetlerle, konferansta İngiltere’nin talep ve baskılarına karşı durmaya çalışmıştır. B- Mısır’ın İşgali Karşısında Mısır İdaresinin Tutumu İngiliz işgalinden sonra, tahliye diplomasileri süreci ve sonrasında Mısır idaresinin işgal karşısındaki tutumu ve politikaları, Mısır Meselesi’ni önemli bir şekilde etkilemiştir. Mısır idaresinin işgal sürecinde teslimiyetçi bir tavır sergilediği açıkça görülmüştür. Bu yaklaşım da İsmail Paşa döneminden miras alınmıştı ve İngiltere vile Fransa’nın kurduğu ikili kontrol sisteminin tecrübî birikimlerinin bir sonucuydu. İsmail Paşa döneminde başlamış olan dış müdahale, Mısır yönetiminin bağımsızlığını önemli ölçüde kısıtlamıştı. İşgal sonrasında Mısır’da gerek Hıdiv gerek Heyet-i Nüzzar ve gerekse bürokrasi, zaman zaman cılız çıkışlar dışında teslimiyetçi bir politika izlemiş, İngilizlerin Mısır’a girmesi ve kontrolü ele almasından sonra İngilizlere sadakat ve tabiiyetlerini bildirmekte tereddüt göstermedikleri görülmüştür967. Bu durum, Mısırla 963 Y.PRK.HR., 6/34. Ragıb Raif- Rauf Ahmed, 1344: 72. 965 Çağalı-Güven, s.20. 966 is-Sanafiri, s.144. 967 Marsot, Mısır Tarihi, s.76. 964 177 ilgili olarak, başta Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu da dâhil, birçok konuyu etkilemiştir. Ancak en önemli sonuç, Mısır idaresinin tamamen Mısır’daki İngiliz idarecilerin kontrolüne girmesi olmuştur. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa döneminde bu teslimiyetçi politikalar artmıştır. Hıdiv, babasının başına gelenlerin korkusuyla hareket etmiş, Hıdivliğe İngiltere ve Fransa’nın sayesinde geldiğini düşünmüş ve bu psikoloji ile bu iki ülkenin etkisi altında kalmıştır. Bu etki nedeniyle de Mısır’daki mevcut siyasî durum dolayısıyla İngiliz ve Fransızlarla anlaşmak gerektiğini düşünüyordu 968. Bunun için ilk olarak babasının azline birinci derecede sebep olan mâlî murakabe sistemini tekrar yürürlüğe koymuş969, İngiliz ve Fransız müfettişlerini görevlerine iade etmiştir970. Mehmed Tevfik Paşa, “İsmail Paşa’nın İngiliz ve Fransızlarla karşı karşıya gelmesini bir hata olarak gördüğünden” mümkün olduğunca bu iki devletle sorun çıkarmamaya çalışmıştır971. Yeni Hıdiv’in daha ilk andan itibaren böyle bir politika izlemeye başlaması, onu İngiliz ve Fransızların vesayeti altına sokmuştur 972. Mehmed Tevfik Paşa bunun farkındaydı ve ilk başlarda bu iki devletin daha sonra da İngiltere’nin elinde oyuncak olmuştur973. İngilizler de, onun durumunu sonuna kadar kullanmış ve her istediklerini yaptırmışlardır. Mehmed Tevfik Paşa’nın bu teslimiyetçi tutumu Mısır’ın ve Mısır halkının mukadderatını etkileyen düzenleme, anlaşma ve politikaların birbiri ardına gerçeklemesine sebep olmuştur974. Bütün bunlar nedeniyle Mısır’daki kontrolü elinden kaçıran Paşa, Mısır’daki sorunların çözümünü sağlayacak politikalar üretmek yerine İngiliz konsoloslarının telkinleri ile hareket etmiştir 975. Bu durum, Osmanlı Devleti’ne rağmen İngiliz işgalinin devam etmesine, İngilizlerin Mısır’da yapılanmalarına, yerleşmelerina ve Mısır’da kalıcı olmalarına neden olmuştur976. 968 is-Sanafiri, s.128. Korkut, s.47. 970 Altunay-Şam, s.62. 971 Karaca, s.434. 972 “İlk günlerinden itibaren İngiliz ve Fransız konsoloslarının gayri resmî vesayetleri altına girmiş gibi göründü” İrtem, s.57. 973 Kızıltoprak, s.46. 974 Marsot, Mısır Tarihi, s.70-71. 975 Altunay-Şam, s.62. 976 Milad, s.168-174. 969 178 Abbas Hilmi Paşa, babası Mehmed Tevfik Paşa’nın vefatından sonra Viyana’dan Kahire’ye çağrıldı977 ve Mısır Hıdivi olarak atandı978. Hıdiv olduğunda 18 yaşında bir gençti979. Babasına göre daha idealist bir kişiydi. İşe idealist duygularla başladı. Mısır’ı tek başına yönetmek niyetindeydi. İktidarı eline almak ve Mısır’da İngilizlerin iktidarına son vermek istiyor, bunu sağlayacağına da inanıyordu. Abbas Hilmi Paşa’nın Hıdiv olarak tayin edildiği bilgisi Osmanlı Devleti’nin Londra sefiri Rüstem Paşa tarafından Salisbury’ye iletildi980. Abbas Hilmi Paşa, Mısır’a gelip göreve başladığında, Mısır’ın idaresinin Lord Cromer’in elinde olduğunu görmüştü. Birkaç olay, ona, İngilizlerin rızası dışında bir şey yapamayacağını göstermiştir. Bu olaylar, Abbas Hilmi Paşa’nın bir söz söylemeye hakkı olmadığını ortaya koymuştur981. Zira Cromer İstanbul’a gidip bağlılığını arz etmesine bile karşı duruyordu982. Mustafa Fehmi Paşa’yı Heyet-i Nüzzâr başkanlığından almak istemesi sonucunda ortaya çıkan ihtilaf buna verilecek önemli örneklerden biridir983. Hıdiv üzerindeki baskı, zaman zaman o kadar ileri dereceye varmıştır ki, mesele uluslararası bir mesele hâlini almıştır984. Lord Cromer’in Mısır üzerindeki etkinliği ve dolayısıyla güçlü konumu, Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır üzerindeki bütün tasavvurlarını alt üst etmiştir 985. Çünkü süreç Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır’da ancak ikinci adam, hatta çoğu zaman İngilizlerin faaliyet ve politikalarını onaylayan bir noter makamı olduğunu gösteriyordu. Onun, Mehmed Tevfik Paşa gibi genç yaşta Hıdiv olması ki, 18 yaşında Hıdiv olmuştu, babasından daha fazla İngilizlerin nüfuzu altına girmesine sebep olmuştur 986. Dolayısıyla Lord Cromer, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa döneminin hemen başında Mısır’daki etkinliğini pekiştirecek siyasî ortamı kısa sürede hazırlamıştır. Onun, İngiliz nüfuzuna karşı durmak için gösterdiği mukavemetler kurt politikacı Lord Cromer’in indinde bir şey ifade etmemiştir. Hıdiv’in ileri gittiğini düşündüğü anda, ona, “haddini bildirmek” için 977 The Earl Of Cromer, Abbas II, London 1915, s.2-3. HR.ŞRF., 395/85. 979 Abbas, s.41; Tollefson, Modernization, s.154. 980 Cromer, Abbas II, s.3. 981 Y.PRK.HR., 18/60, 11. 982 Adam, 1894: 34-35. 983 Cromer, Abbas II, s.20-21. 984 Gençoğlu, s.73-74. 985 Theobald, s.190-192. 986 İ.MTZ.(05)., 27/1432. 978 179 gerekçe bulmakta zorluk çekmemiştir. Tehdit yoluyla ikna etmek seçeneklerini sürekli hazır tutan Lord Cromer, Hıdiv’i kısa zamanda hizaya getirmeyi bilmiştir987. Birçok konuda ortaya çıkan önemli ihtilafların Lord Cromer’in istediği şekilde çözüldüğü görülmektedir988. Bundan sonra Paşa, Lord Cromer’in isteği dışında, yönettiği ülkenin idaresinde hiçbir şey yapamaz olmuş, kendi hükümetinden bir kimseyi azletme yetkisini bile kullanamamıştır. Nubar Paşa’yı hükümetin başından almak için yaptığı girişimler bunun en önemli örneğini oluşturur. Abbas Hilmi Paşa, Mısır halkının ve kendisinin memnun olmadığı bu kişiyi görevinden azledememiştir989. Times Gazetesi, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın bu gibi girişim ve faaliyetlerini kişisel bir hırs olarak görüp, bunun sakıncaları üzerinden yayınlar yaparak psikolojik baskılar yapmıştır990. El-Ehram Gazetesi’nde de, Hıdiv’in İngilizlerin arzusu hilafına bir politika gütme yoluna gitmesi, onun İngilizlerce azline sebep olacaktır, şeklinde değerlendirme haberlerinin yayınlandığı görülmektedir991. Yine Times Gazetesi, bir diğer haberinde, Hıdiv’in Mısır’da bağımsızlığını ilan edeceğini yazmıştı 992. Bu gibi yayınların da genç Hıdiv üzerinde olumsuz etkileri olacağı muhakkaktır. Zira Abbas Hilmi Paşa, bu tür şayialar nedeniyle Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığını ve sadakatini sık sık izhar etmek zorunda kalacaktır993. İngilizlerin Mısır idaresi üzerinde oluşturduğu baskı ve Hıdiv’in Mısır üzerindeki hukukuna dokunan müdahaleleri, Mısır halkının İngilizlere karşı nefretini artırmıştır. Zira Mısır’da yapılması düşünülen en ufak bir değişiklik bile İngilizlerin karşı çıkmasıyla sonuçsuz kalıyordu. Mısırlıların yabancı bir gücün varlığından rahatsız olması, Mısırlılar arasında Mısır’da yabancı müdahalesinin artık gerekli olmadığı, Mısır’da İngilizlerin varlığına son verilmesi ve İngiliz askeri yerine Osmanlı askerinin Mısır’da ikame edilmesi gerektiği dillendirilmeye başlamıştır994. Mısır’daki İngiliz baskı ve müdahaleleri, Lord Cromer’in Mısır’da uyguladığı politikaların yansımalarından 987 Y.PRK.EŞA., 16/82. Y.PRK.HR., 18/82. 989 Y.A.HUS., 320/112. 990 Y.A.HUS., 277/139. 991 Y.A.HUS., 320/112. 992 Y.A.HUS., 361/132. 993 Ancak bunlara tam anlamıyla güvenildiği söylenemez: “Abbas Hilmi Paşa’nın İngiltere politikasına rahne verebilecek bazı nümayişi neden ileri geleceği tahlil olununca Mısır hanedan meyanında külliyen ve cidden devlet-i aliyye’ye tamamıyla sadık bulmak müşkül[dü]” Y.EE., 88/3. 994 Y.A.HUS., 277/139. 988 180 başka bir şey değildi995. Ancak İngilizlerin Mısır’ı tahliye edeceklerine kimsenin bir inancı yoktu996. Dolayısıyla da halkın beklentileri boşa çıkmış, İngilizlerin Mısır’da kullandığı alçaltıcı dil ve tehdit içeren yaklaşımları Mısır idaresi ile birlikte halkı oldukça üzmüş ve karamsarlığa sürüklemiştir997. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin savaşacak gücü olmadığı ve Mısır hakkında, hiçbir tedbir alamayacağı, dolayısıyla da işin oluruna bırakılması gerektiği; Mısır’da bulunan üst rütbeli idareciler arasında dillendirilmeye başlamıştır. Bu durum Mısır’da hem ümitsizlik kaynağı olmuş, hem de çaresizlik nedeniyle yürütülen teslimiyetçi politikaların nedenlerini hazırlamıştır 998. Mısır yönetimi arasında ortaya çıkan iktidar karmaşasının da Mısır’da İngilizlerin nüfuzunun yerleşmesinde önemli etkileri olmuştur999. Zira Hıdiv Abbas Hilmi Paşa, Heyet-i Nüzzâr üzerinde mutlak güç olduğuna inanarak hareket ediyor ve heyetin kendisine itaat etmesi gerektiğini düşünüyordu 1000. Bu yüzden Hıdiv, Heyet-i Nüzzâr üzerinde tam kontrol sağlamaya çalışmıştır. Bu durum Hıdiv ile Heyet-i Nüzzâr arasında anlaşmazlığa ve güvensizliğe sebep olmuştur1001. Bu da, Mısır’da kriz yönetiminin oldukça nazik bir seviyede seyretmesine neden olmuştur1002. Zaman zaman Riyaz Paşa gibi idareciler Mısır’daki İngiliz boyunduruğundan kurtulmayı amaçlamışlarsa da 1003, bu düşünce, Mısır idaresinin çoğunluğuna sirayet etmemiş, Heyet-i Nüzzâr’ın, Hıdiv ile İngilizlerin arasında kalmasına neden olmuştur1004. Çünkü Hıdiv ile İngilizlerin Heyet-i Nüzzâr’dan beklentileri farklı olmuştur. Mısır’da İngiliz nüfuzu câri olduğu için Heyet-i Nüzzâr da İngilizler tarafından yönetilmiştir. C- Mısır ile Sudan’a Osmanlı Askerinin Sevki Meselesi ve Sultan II. Abdülhamid’in Yaklaşımı Mısır Meselesi çerçevesinde en fazla tartışılan konulardan birisi Osmanlı Devleti tarafından Mısır ve Sudan’a asker sevk edilmesi meselesidir. Osmanlı Devleti’nin Mısır 995 Y.PRK.MK., 5/100. Y.A.HUS., 297/54; Y.A.HUS., 278/13; Y.EE., 10/73; Y.EE., 127/6. 997 Y.EE., 129/21. 998 Y.EEd., 439, 3-13. 999 Y.EE., 129/21. 1000 Y.A.HUS., 297/54. 1001 Y.EE., 129/21. 1002 Y.A.HUS., 297/54. 1003 Y.EE., 130/6. 1004 Y.PRK.MK., 6/24; Y.PRK.MK., 6/105. 996 181 ve Susan’a asker gönderilmesi konusundaki tavrı her zaman olumsuz tavır sergilemiştir. Bu politikanın mimarı Sultan II. Abdülhamid’dir. Onun Mısır ve Sudan’a askerî müdahaleden kaçınarak buraların Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasına zemin hazırladığı konuşulur, tartışılır. O, özellikle Mısır’a daha başından beri Osmanlı askerinin sevk edilmesine karşı bir tavır sergilemiştir. Sultan II. Abdülhamid bu konudaki yaklaşımlarını ve konu hakkındaki olumsuz kararını, çeşitli gerekçelerle açıklamaya çalışmıştır. Biz de, bu gerekçelerin, o dönem şartları ve siyasî konjönktürü dikkate alarak, geçerliliği veya geçersizliği konusunda birkaç çıkarımda bulunmayı uygun gördük. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır ve Sudan’a askerî bir müdahaleden kaçınmasının gerekçelerini birkaç başlıkla ifade ederek bu gerekçelerin geçerliliğini sorgulayalım. a- Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’a Osmanlı askeri sevk etmekten kaçınmasının sebeplerinden biri, İngiliz askerî varlığının Osmanlı askeri ile birlikte Mısır’da bir arada yer almasıdır. Ona göre, iki kuvvetin bir arada Mısır’da bulunmasının askerî ve siyasî birçok mahzurları bulunmaktadır ve Mısır’a Osmanlı askeri girdiği anda İngiliz askerinin Mısır’dan çekilmesi gereklidir. Ancak Salisbury Mısır’da Osmanlı askeri ile birlikte daha iyi sonuçlar alınabileceğini düşündüğünden buna yanaşmamıştır1005. Sultan II. Abdülhamid, Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin ettiğinde, bunun İngiliz askerinin Mısır’dan çekilmesine hizmet edecek bir şekilde fırsata çevirmek istiyordu. Bu yüzden İngiliz askerinin Osmanlı askeri Mısır’a girdikten sonra Mısır’dan çekilmesi şartını öne sürmüştür1006. Çünkü Sultan II. Abdülhamid, İngilizler Mısır’dan çıkmadan Mısır ve Sudan’a asker sevk edilmesini Osmanlı Devleti’nin çıkarlarından çok İngiltere’nin çıkarlarına hizmet edeceğinin düşünüyordu1007. Yani Osmanlı Devleti Mısır’a asker sevk edip başarılı ya da başarısız bir sonuç elde ederse, bunun İngiltere’nin Mısır’daki durumunu her hâlükârda güçlendireceğine inanıyordu. Çünkü Osmanlı askeri başarısız olursa İngiltere’ye müdahale fırsatı verecek, başarılı olursa da yine İngiltere’ye Mısır’da 1005 Vuoto, s.543-544. Çağalı-Güven, s.36. 1007 “Osmanlı askeri, yabancıların Mısır’daki mali kontrollerine karşı çıkan [A]rabî ve taraftarlarına karşı başarılı olursa, bunun sonucunda İngiltere, Fransa, İtalya, AvusturyaMacaristan, Almanya ve Rusya gibi alacaklı devletler hiçbir riske girmeden alacaklarını tahsil etmeye devam edeceklerdi. Dolayısıyla çıkarların korunması söz konusu olduğunda, bunlar Osmanlı Devletinin çıkarları değil, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupalı devletlerin çıkarlarıydı. Eğer Osmanlı Devleti bu askeri girişimi bitirirse buradan sağlayacağı askeri bir prestij de olamazdı. Çünkü karşısına aldığı kendi eyaletinin asi askerleriydi” Kızıltoprak, s.92. 1006 182 daha rahat hareket etme imkânı sağlayacaktı1008. Bu yüzden, Sultan II. Abdülhamid, Mısır’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusunda İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini ön şartına bağlamak istemiştir1009. Zaten Sultan’ın temel amacı, İngiliz kuvvetlerinin Mısır’dan çıkarılmasını sağlamak ve Mısır’daki hukukunu teyit etmekti. Tahliye diplomasisinin bu kadar uzun sürmesi ve Sultan II. Abdülhamid’in diplomasi mücadelesinin altında bu yatmaktaydı 1010. b- Sultan II. Abdülhamid Mısır’daki sorunları daha çok diplomasi kanalıyla halletmek düşüncesindeydi. O’nu bu düşünceye sevk eden temel neden devletin içinde bulunduğu siyasî, iktisadî, askerî ve sosyal sorunlardı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bu sorunlar Sultan II. Abdülhamid’i Mısır Meselesini bir miktar daha geri planda tutmak zorunda bırakmıştır. Süleyman Kızıltoprak’ın deyimiyle bu durum Sultan’ı “yönetimde ideal[e] değil, gerçekçi siyaset anlayışı”na itmiştir1011. Bu yüzden Osmanlı Devleti, Mısır politikasını askerî ve siyasî gücü nispetinde kurguladığından askerî müdahaleden çok diplomasi kanalını ön planda tutmuştur. Tabiî ki, bunda ekonomik durumun etkisi de büyük olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in askerî seçeneklerden kaçınmasının bir diğer nedeni, diğer devletlerin Osmanlı Devleti aleyhine oluşacak oluşumlara çok çabuk bir şekilde katılmalarıdır. Bu yüzden askerî bir seçenek Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakacak siyasî gelişmelere neden olabilirdi. Bu süreçte Osmanlı Devleti’ni haklı çıkaran birçok ikili ve üçlü anlaşma gerçekleşmiştir. Özellikle Fransa’nın İngiltere ile Mısır Meselesi üzerinde her konuda anlaşmaları ve birbirlerinin haklarını teslim etmeleri bu kabilden bir örnektir. Sultan’ın Mısır’a asker göndermemesinin önemli sebeplerinden biri de meseleyi barışçı yollardan halletmek istemesidir1012. c- Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı ordusunu daha çok merkezî toprakları korumak için kullanmaya çalışmıştır. Balkanlar ve Anadolu Sultan II. Abdülhamid için daha öncelikli bir konumdaydı. Bu yüzden, onun, Mısır’a Osmanlı askeri sevk edildikten sonra Rusya ile savaş çıkması durumunda Osmanlı askerinin Rus sınırında olmamasının 1008 Kızıltoprak, s.92. Karaca, s.450. 1010 Hirszowicz, s.288-290. 1011 Kızıltoprak, s.123. 1012 is-Sanafiri, s.154. 1009 183 yaratacağı zararları da hesap ettiği görülmektedir1013. Mısır’ın merkeze ve Rus saldırılarına uzak olması nedeniyle buraya önemli bir miktar askerî güç gerektiğinden yetersiz bir kuvvetle Mısır’a askerî bir müdahalede bulunmak da istemiyordu. d- Sultan II. Abdülhamid’i Mısır’a askerî kuvvet sevk etmekten alıkoyan konulardan birisi de, denge politikaları üzerinden hareket ettiği için bu konudaki politiklarını uluslararası tepkilere göre politikalarını düzenlemek zorunda kalmasıdır. Bu cümleden olmak üzere, Fransa Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesini istemiyordu. O, Fransa’nın Tunus ve Cezayir’deki konumu nedeniyle asker sevkine karşı çıktığı için durumunu dikkate almıştır. Onun asker sevki konusunda Fransa’nın yaklaşımını önemsemesini, Mısır diplomasisinde Fransa’yı denge unsuru olarak kullanarak Mısır Meselesi’ni diplomatik yoldan halletmek istediğinin göstergesi olarak kabul edebiliriz1014. Bu yüzden Mısır’a asker sevk edilmesinin uluslararası yönünü dikkate alan Sultan’ın, bu konuda adım atarken, Mısır ve Sudan Meselesi’nin her aşamasında bunu göz önünde bulundurduğu görülmektedir1015. e- Sultan II. Abdülhamid, Mısır’a Osmanlı askeri göndererek İngiliz ve Fransız çıkarlarını tahkim edeceğini düşünüyordu. Bundan dolayı bu iki devletin menfaatlerini sağlamak için Mısır’a asker göndermeyi, kendi halkını kendi askerine kırdırmak anlamında bir girişim olarak algılıyordu 1016. Bunu, “Mısır’a asker sevkine tergîb ile orada bir şey çıkararak İslâm’ı İslâm ile tutuşturmak ve ister buna muvaffak olmadıkları halde kendileri Hıdiv için Mısır üzerine hücûm ile akıbeti meçhûl ve her halde fevk’alâde vehîm bir hale sebebiyet vermek şıklarından birini Devlet-i ‘Aliyye mazarratına olarak icrâ edecekleri rânâ anlaşılıyor”1017 diyerek açıklamaya çalışmıştır. f- Sultan II. Abdülhamid, Mısır’a Osmanlı askerî müdahalesinin, asker sayısı, askerin Mısır’da kalma süresi ve yeri ile ilgi şartların, İngiltere tarafından belirlenmesine, Mısır’da Osmanlı askerî müdahalesini başarısız kılacağı düşüncesiyle karşı çıkmıştır1018. Bundan dolayı Mısır’a yapılacak askerî müdahalenin şartlarının 1013 Y.EE., 116/68. is-Sanafiri, s.145-146. 1015 Y.A.HUS., 235/37. 1016 is-Sanafiri, s.146. 1017 Y.EE., 116/17. 1018 Y.EE., 3/8. 1014 184 Osmanlı Devleti tarafından hazırlanması ve devletin istediği şekilde yapılmasını istiyordu. g- Sultan II. Abdülhamid Mısır’a Osmanlı askerî müdahalesinin Mısır’da devletin menfaatlerini sağlamak konusunda olumlu sonuçlanacağı hakkında şüpheler beslemekteydi. Bunlardan biri askerî müdahalenin Mısır’dan alacaklı olan devletlerin işini kolaylaştırmak yönünde bir etki sağlamasıdır. Zira Ahmed Arabî hareketinin Osmanlı askeri tarafından bastırılması, bu devletlerin, hiçbir riske girmeden alacaklarını temin edebileceği ortamı sağlayacaktır. Bunun yanında Osmanlı askerî kuvvetlerinin Ahmed Arabî hareketi karşısında başarısız olması büyük devletlere müdahale fırsatı verecektir. Bu iki büyük risk Sultan’ın Mısır’a Osmanlı askerinin sevki meselesine karşı çıkmasına neden olmuştur1019. h- Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’a Osmanlı askerî müdahalesine karşı çıkmasının bir başka gerekçesi ise, Mısır’ın, Türk huy ve adetlerini değiştireceği bu yolla da Mısır’dan döndükten sonra Osmanlı devlet ve toplum düzenine zarar vereceği varsayımıydı1020. ı. Sultan II. Abdülhamid Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerî müdahalesinin hem devletin hükümranlık haklarının, hem de halifelik kurumunun dinî ve siyasî nüfuzuna halel getirecek sorunlara meydan vermesini istememiştir. Bundan dolayı da, Mısır’a asker sevk etmek istememiştir1021. i- Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etme meselesinde üzerinde durduğu ve dikkat ettiği bir diğer konu, Mısır’a verilen fermanların ahkâmına kendisinin riayet etmesi ve buna diğer devletlerin de riayet etmelerini talep etmesidir1022. Devlet, Mısır yönetimi tarafından Mısır ve Sudan’a dair gelecek taleplere göre hareket etmek politikasını yürütmeye çalışmıştır. İngiltere’nin bu konudaki taleplerinin çoğunun, bu yüzden Sultan II. Abdülhamid tarafından reddedildiği görülmektedir1023. Sultan II. Abdülhamid Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerî müdahalesini yukarıdaki gerekçelerle reddederken devletin hükümran bir politika izlemesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak Mısır’da Osmanlı askerine gerçekten ihtiyaç duyulduğu bir 1019 Kızıltoprak, s.92. Kızıltoprak, s.123. 1021 Altunay-Şam, s.109-110. 1022 Y.EE., 116/72, 3. 1023 Kızıltoprak, s.193-194. 1020 185 zamanda da asker göndermeyi reddederek fırsatların kaçırıldığı ifade edilmektedir1024. İngilizler Sultan II. Abdülhamid’in bu politikasını iyi bildiklerinden meseleyi sürekli gündeme getirmişler, bunu, hem zaman kazanmak, hem de Mısır’daki varlıklarına uluslararası arenada meşruiyet kazandırmak için kullanmışlardır1025. 1882 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen konferansın en önemli maddelerinden biri olan asker sevki meselesi, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi diplomasinin her aşamasında gündemde olmuştur. İngiltere’nin, Osmanlı Devleti’ne Mısır’a asker göndermesi teklifinin, Mısır’da asayişin iadesinde Osmanlı Devleti ile birlikte çalışıyor gibi görünmekten başka bir niyetle yapılmadığı edilebilir1026. İngilizler Mısır’da kontrolü sağladıktan sonra, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a asker sevk etmesi konusuna “artık lüzum yok” cevabını vermeye başlamışlardır. Sultan II. Abdülhamid Mısır’da olduğu gibi Sudan’da da Osmanlı askerinin duruma müdahale etmesini istemiyordu. Bu yüzden Sudan’a da asker göndermemek konusunda kesin bir tavır almıştır. Onun Sudan’a asker sevk etmek istememesinde İngiltere’nin politik manevralarının büyük bir etkisi vardır. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin, Mısır’da olduğu gibi Sudan’da da kendi şartları üzerinden bir askerî müdahale yapılmasını istiyordu. Amaç, İngiltere’nin, her an meselenin içinde hâkim bir pozisyonda olmasını sağlayacak bir yapının oluşturulmasıydı. Osmanlı askerinin Mısır’da ya da Sudan’da başarısız olmasının ortaya çıkaracağı sonuçları da tahmin eden Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’nin sunacağı şartlar üzerinden Mısır ve Sudan’a asker göndermekten sürekli kaçınmıştır1027. Bu yüzden İngiltere’nin, Sevâkin’e Osmanlı askerinin sevk edilmesi teklifine yine, “türlü gava’îl hudûsüne sebeb olacağı” gerekçesiyle karşı çıktığını görmekteyiz1028. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusundaki politikaları genel itibariyle böyle bir seyir izlemiştir. Sudan’a asker sevki 1024 “Derviş Paşa Hıdiv’den edindiği izlenimlere göre kontrol etmek maksadıyla, Saltanat-ı Seniyye tarafından şu sırada talep olunan asker gönderilmediği takdirde, her ne önlem alınırsa alınsın, asayişin yeniden sağlanması konusunda başarılı bir sonuç alınamayacağı kanaatine vardı. Eğer Osmanlı Devleti, Mısır’a asker göndermek istemezse, Hıdiv Avrupalılardan İskenderiye’ye asker sevk etmesini isteyecektir” Kızıltoprak, s.79. 1025 Kızıltoprak, s.109. 1026 İrtem, s.81. 1027 Y.EE., 3/8. 1028 Y.EE., 121/4. 186 konusunda, Mısır konusunda yaşanılan tereddütlere bağlı olarak karşı bir politika izlemiş ve bunu sonuna kadar devam ettirmiştir. 187 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MISIR’DA İŞGAL DÖNEMİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN DEĞİŞEN HÂKİMİYET ANLAYIŞI Mısır İngiltere tarafından işgal edildikten sonra Osmanlı Devleti Mısır’daki varlık sebebini belli bir değerler dizisi ile ifade edilebilir ve siyasî, hukukî ve idarî olarak daha görülebilir bir hale koymak için Mısır politikalarını, yeni bir düzleme oturtmaya çalışıyordu. Zira Mısır artık başka bir devletin işgali altındadır ve bu işgalin hukuksuzluğu, ancak Osmanlı Devleti’nin Mısır’a dair yeni hukukî, siyasî, idarî ve diplomatik delilleriyle ortaya konulabilirdi. Yine işgalin hukuksuzluğunun uluslararası kamuoyuna anlatılabilmesi ve Mısır’ın, Osmanlı Devleti’nin toprağı olduğunun ortaya konulması; devletin hukukî, siyasî, idarî ve diplomatik deliller ortaya koyabilmesine bağlıydı. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları Mısır’a dair diplomasi müdacelesini etkin tutabilmek ve Mısır’daki İngiliz işgalini sonlandırabilmek için Mısır’daki varlığını güçlü delillerle desteklemeye çalışmış ve bu konuda hukukî, siyasî, idarî değerler dizisi oluşturmaya çalışmışlardır. Bu durum ise Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet anlayışını önemli ölçüde değişime uğratmıştır. I- İŞGAL DÖNEMİ MISIR’INDA OSMANLI HÂKİMİYETİNİN YENİDEN İNŞASI ÇABALARI Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki hâkim konumunda yaşanan değişmelerin devletin Mısır politikasının şekillenmesinde önemli etkileri olmuştur. Devletin Mısır üzerindeki hâkimiyeti ve nüfuzu İsmail Paşa döneminden itibaren aşınmaya başlamıştı. Bu aşınma Mısır İngiliz işgali altına girdikten sonra artarak devam etmiştir. Osmanlı devlet adamlarının Mısır’dan İngiliz askerini çıkarmak için giriştiği diplomasi mücadelesinin en önemli etkilerden biri Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki iktidarının aşınmasını hızlandırmasıdır. Bunun en önemli nedeni mücadelenin sadece diplomasi yoluyla yapılmasıdır. Zira Sultan II. Abdülhamid, silah seçeneğini tehdid unsuru olarak kullanmaktan kaçınmıştır. Onun, Osmanlı Devleti’nin Mısır’da işgalci olarak bulunan İngiliz askerini, askerî tedbirlerle çıkarmak yoluna başvurmaması, Mısır’da hem Osmanlı otoritesinin aşınmasına, hem de karşı otoritenin güçlenmesine neden olmuştur. 188 İngiltere Mısır’da bulundurdukları askerî unsurları ile her geçen gün Mısır üzerindeki otoritesini pekiştirirken diplomasi yolunu seçen Osmanlı tarafı otoritesinden her geçen gün bir şeyler kaybetmekteydi. Osmanlı Devleti’nin sadece diplomasi seçeneğini masada tutması, gücünün sınırlarını göstermesi bakımından önemli veriler de sunmaktadır. Çünkü 19. yüzyılda siyasî, sosyal ve ekonomik buhranlar, devletin egemenliğini açık açık tehdit etmekteydi. Bu durum, doğal süreç içerisinde, Osmanlı Devleti’nin diğer vilayetlerinde olduğu gibi, Mısır üzerindeki hâkimiyet ve kontrolüne de yansımıştı. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları bu sınırlılıklar içerisinde sorunları diplomatik usüllerle çözmek yolunu benimsemiştir. Diplomasi seçeneğinin en önemli özelliği ise denge politikalarının hâkim olduğu siyasî felsefe ile şekillendirilmeye çalışılmasıdır. Bu yüzden gerek diplomasi mücadelesi ve gerekse Mısır’ın idaresi işinde ciddi yetersizlikler ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti bu yetersizlik durumunu farklı yollarla ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki konumunu üç ayrı devre ayrırarak sınıflandırırsak: 1876-1882 tarihleri arasını kapsayan I. devrenin Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’da duruma hâkim olma çabaları ve Mısır’daki şartları tanımaya çalışmakla geçtiğini söyleyebiliriz. Bu yıllar arasında Mısır, Hıdiv İsmail Paşa’nın yanlış politikalarının kötü sonuçlarını yaşamaktaydı. Sultan, İsmail Paşa döneminde Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki konumunda meydana gelen aşınmaları bu yıllar arasında fark etmiştir. Özellikle Hıdiv İsmail Paşa’ya verilen imtiyaz fermanları Mısır’da yeni bir Mehmed Ali Paşa dönemi başlatmıştı. Ancak bu sefer kontrol, önemli ölçüde Osmanlı Devleti’nin elinden çıkma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, İsmail Paşa’ya verilen fermanların ilgası ile yeni bir fermanla Mısır’da durumun eski haline döndürülmesini amaçlamaktaydı. Dolayısıyla da bu yıllar arasındaki politikasını bu amaçları gerçekleştirmek üzere tanzim etmiştir. Bu dönemin sonlarına doğru gelindiğinde Sultan meselenin sadece Osmanlı Devleti ile Mısır arasında halledilemeyeceğini anlamıştı. Çünkü İsmail Paşa’nın yanlış ekonomi politikaları nedeniyle yabancıların Mısır’a müdahaleleri gerçekleşmişti1029. 1876 yılında kurulan ikili kontrol sistemi bu dönemin 1029 F. Robert Hunter, “Egypt Under the Successors of Muhammad‘Ali”, The Cambridge History of Egypt, V: 2, Modern Egypt, From 1517 to The End of the Twentieth Century, (Edited By M. W. Daly), Cambridge 1998, s.117-120. 189 ortalarında, Mısır ekonomisi üzerinde etkili bir mekanizma halini almıştı. Bu sistem Mısır’ın mâliyesinin yönetimini İngilizlerin eline vermiş, İngilizler de bu ikili kontrol vasıtasıyla Fransızları siyaseten meselenin içine dâhil etmişlerdir. Böylelikle de Mısır’da ortaya koyacakları politikalarına meşruiyet kazandırması amacına yönelik bir tedbir almış oldular1030. Sultan II. Abdülhamid, Mısır Hıdivi’nin değiştirilmesi ve yeni Hıdiv atanması için girişimlerine bu dönemde başlamıştır. Yeni Hıdivle birlikte yeni bir ferman çıkartarak, Mısır’da kontrolü sağlamak için Osmanlı Devleti’nin konumunu 1841 fermanı şartlarına yeniden taşımayı düşünüyordu. Ancak Büyük Devletler Mısır’da Hıdiv’in değişmesini olumlu karşılasalar da, Mısır’ın mevcut konumunun geriye döndürülmesine karşı çıktılar. Büyük devletlerin bu tutumu Sultan II. Abdülhamid’i, işi diplomasi yoluyla halletmeye sevk etti. Onun diplomasiyi geçerli bir yol-yöntem olarak seçmesinin, bundan sonraki Mısır politikalarının tayininde önemli etkileri olmuştur. Sultan, yeni Hıdivle birlikte Mısır’da kontrolü ele almak için girişimlerini arttırmışsa da, Mısır’da durum, gerçek bir buhran halini almıştır. Bu buhran Mısır’da İngilizlerin işgalini hazırlayan siyasî, sosyal ve ekonomik gerekçeleri oluşturmuştur1031. Sultan II. Abdülhamid bu süreçte buhranın izalesi ve yabancı müdahalenin önüne geçilmesi için Mısır’a heyetler göndererek durumu kontrol altına almaya çalıştı. Bu sıralarda Mısır’da yabancı varlığı ve müdahalesi milliyetçi tepki hareketini ortaya çıkardı 1032. Sultan bu tepki hareketini, Mısır’da kontrolü ele almak için kullanmaya çalıştı ise de, bu hareketin beklentileri karşılayacak nitelikte olmadığını gördü. 1881 yılından itibaren Mısır’da karışıklıklar iyice arttı. Maltız olayı Mısır’da İngiliz işgalinin sosyal ve siyasî gerekçelerini oluşturdu. 1882 yılında Mısır’da İngiliz işgali başladı. Bu işgalle birlikte Sultan II. Abdülhamid döneminin ikinci devri başlamış oldu. İngiliz işgaliyle birlikte başlayan bu yeni süreç, Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı Devleti açısından yeni bir diplomasi dönemini başlattı. Bu, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi ve Mısır’ın işgalden kurtarılması diplomasisidir. Bu diplomasi süreci yoğunluklu olarak 1888 yılına kadar sürmüş olmakla birlikte, Sultan II. Abdülhamid, dönemin sonuna kadar bu konuda diplomatik girişimlerini devam ettirmiştir. Ancak 1030 Wallace, s.510-513. Y.EE., 116/56. 1032 Milad, s.61. 1031 190 sürecin her aşaması bu yoğunluğun büyük ölçüde azalmasını beraberinde getirmiştir. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri, diplomasi alanında; sonuca ulaşılamamış olması nedeniyle çaresizliğin öğrenilmesidir. Bu çaresizlik durumu, Sultan’ın denge siyasetine yönelmesine neden olmuştur. Sultan II. Abdülhamid bu politikalarını, devletler arasındaki çıkar çatışmalarını fırsata çevirerek siyasî ve diplomatik faydalar sağlamak üzerine kurmuştur. Bu ise O’nu, diğer devletlerin çıkarlarına göre hareket etmek zorunda bırakmıştır. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, Mısır üzerinde politika tanzim ederken, yürütmeye karar verdiği denge politikası nedeniyle, diğer devletlerin çıkar ve çatışma alanlarını çok iyi gözlemlemek durumundaydı. Mısır’ın sahip olduğu stratejik ve siyasî konumu bu çıkar ve çatışma alanlarının farkedilmesini kolaylaştırmışsa da, devletleri devamlı bir şekilde çıkar ve çatışma alanlarında tutmak oldukça zor bir işti. Zira İngiltere Mısır’a girdikten sonra diğer devletlerin çıkarlarına önemli bir darbe indirdi. Ancak İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmek için ortaya attığı gerekçeler ve verdiği garantiler, başta Fransa olmak üzere Mısır üzerinde çıkarları bulunan devletlerin İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesi karşısında aktif bir şekilde duramamalarına sebep olmuştur. Bu durum, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere Osmanlı devlet adamlarını diplomatik çaresizliğe sürüklemiştir. Diplomasi mücadelesi döneminde Osmanlı Devleti Mısır’daki konumunu güçlü tutmak için de çok uğraş vermiştir. Derviş Paşa heyetleri, Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’daki faaliyetleri bu uğraşlar için önemli örneklerdir. Bu devrin bir diğer özelliği, İngilizlerin Mısır’a kalıcı olarak yerleşmenin alt yapılarını oluşturma faaliyetlerini arttırmasıdır. Lord Cromer’in tam anlamıyla etkin olmaya başladığı bu dönemde İngilizler ıslahat adı altında gerçekleştirdikleri düzenlemelerle Mısır’ı tam anlamıyla etki alanına almaya başlamışlardır1033. İngilizler bu düzenlemelerle Mısır’daki nüfuzlarını arttırırlarken, Osmanlı Devleti’nin etkinliğinin aynı oranda azalmasına sebep olmuşlardır. Bu durum karşısında Osmanlı devlet adamları karşı politikalar geliştirmek zorunda kalmışlar ve uzun vadeli çözüm üretme konusunda başarısız olmuştur. Bu dönemde Mısır idaresi de, İngilizler karşısında tam bir teslimiyet içerisinde olmuşlardır. Mehmed Tevfik Paşa tarafından yönetilen Mısır, Hıdiv’in zayıf kişiliği ve otorite boşluğu nedeniyle Lord Cromer’in idaresi altına girmiştir. Mısır’daki bu teslimiyet politikasının, Osmanlı Devleti’nin diplomasi mücadelelerini olumsuz yönde etkilediği kabul edilmelidir. Zira Hıdiv’in, işgal altına girmiş ülkesini kurtarmak için tâbi olduğu 1033 Y.PRK.EŞA., 4/32. 191 devletle birlikte mücadele etmesi gerekirken, İngilizlerin Mısır’daki politikalarını beslediği görülmektedir. Hıdiv İsmail Paşa döneminde alınan imtiyaz fermanları bu durumu oldukça kolaylaştırmıştır. Tabiî ki bunun Osmanlı Devleti’ne yansımaları olumsuz olmuş, devletin Mısır üzerindeki konumu sadece “De Jure” olarak kalmış “De Facto” durum ise İngilizlerin elinde olmuştur. Sultan II. Abdülhamid döneminin Mısır üzerindeki konumunun üçüncü ve son devresi ise 1888 yılından başlayıp 1908 yılına kadar devam etmiştir. Bu devrin genel özellikleri ise İngilizlerin Mısır’dan çıkarılamayacağının anlaşılması ve buna karşı bir şeyler yapılamayacağı inancının pekişmesi olarak belirtilebilir. Bu devirde İngilizler Mısır’da nüfuzlarını Osmanlıların üzerine çıkarmıştır dersek yanıltıcı olmayız. Zira gerek Mısır Hıdivleri ve gerekse Heyet-i Nüzzâr, Lord Cromer’in onay vermediği hiçbir kararı, uygulamayı ve düzenlemeyi hayata geçiremiyorlardı. Ancak Osmanlı Devleti’nin onay vermediği birçok şey çok kolay bir şekilde yapılabiliyordu. Devrin bir diğer özelliği ise, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet adamlarının Mısır’daki durumu artık kabullenmeleridir. Artık Mısır’da durumu 1841 fermanı şartlarına getirmekten çok mevcudu korumak üzerinde yoğunlaştıkları görülmektedir. Resmiyette olmasa bile, Osmanlı tarafı, Mısır’daki İngiliz varlığını kabul etmiş durumdaydı. İngilizlerin Mısır’ı boşaltmayacaklarına dair inanç da bu kabulden kaynaklanmıştır. Bu, diplomasi mücadelesinin başarısızlığa uğradığını gösteren önemli bir delil olarak da kabul edilebilir. Osmanlı Devleti, bütün bu kabullere rağmen, Mısır’da var olma ve Mısır’ı elde tutma konusunda iyi niyet beklentilerini küçük de olsa sürdürürken; Mısır yönetimi, İngilizler başta olmak üzere devletlerle ikili ekonomik ve siyasî anlaşmalar yaparak daha müstakil ve daha tarafsız bir devlet görüntüsü çizmeye başlamıştır. İngilizlerle Sudan’da imzalanan ve ikili yönetimi düzenleyen Kondominium anlaşması buna verilebilecek en önemli örneklerden biridir1034. Sultan II. Abdülhamid’in diplomasi mücadelesi süreci ve sonrasında yürüttüğü denge siyaseti, büyük devletlere karşı inancını zedelemesi dolayısıyla, Sultan II. Abdülhamid’de diplomatik çaresizlik düşüncesini daha da derinleştirmiştir. Fransa’nın işgal süreci sonrasındaki tutumu ve daha sonra İngilizlerle çıkar birlikteliğini sağlamasının ardından gelen 1904 Anlaşması, onun düşüncelerinde yeni kırılmalar meydana getirmiştir. Bu devirde Osmanlı Devleti, Mısır’ı İngiliz işgalinden kurtaramasa da, İngilizlerin Mısır üzerinden bölgede nüfuz 1034 Said Paşa, bu kondominium idaresini “murakabe-i usul-i muzırra” olarak görür Y.EE., 11/17. 192 kurmalarını engellemek üzere tebdirler almaya çalışmıştır. Sevâkin, Akabe, Taba ve Sina Yarımadasındaki gayretleri buna önemli örnekler oluşturmaktadır. Osmanlı coğrafyasının diğer bölgelerindeki sorunların artmasının Mısır’daki meselenin çözümünün önünde engel teşkil etmesi ve Mısır’a gerektiği kadar yoğunlaşılamaması dolayısıyla bu sorunların önemli sonuçlarından biri olmuştur. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki hâkimiyetinin gerçeklikten göreliliğe doğru hızlı bir şekilde yol aldığı görülmektedir. Şimdi Mısır’daki sürecin değişim serüveninin ayrıntılarına inerek burada belirttiklerimizi daha anlamlı hale getirmeye çalışalım. A- Mısır’da Osmanlı Hukukunda Aşınma ve İngilizler Osmanlı devlet adamları Mısır’daki İngiliz varlığının boyutlarını ancak Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’a gelmesi ile gerçek manada görmüşlerdir. Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin Mısır’a geçici olarak gelmediğini görmekte gecikmemiştir. 9 Temmuz 1302/21 Temmuz 1886 tarihinde, İstanbul’a gönderdiği raporunda İngilizlerin niyetlerini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Buna göre, İngilizlerin Mısır’a dair politikalarında iki fikir ön plandadır. Bunlardan birisi Mısır’ın İngiliz topraklarına katılmasıdır. Böylelikle bir oldubitti ile stratejik önemi hâiz önemli bir coğrafyanın ele geçirilmesi sağlanacaktır. İkincisi ise, Mısır’ın elde tutulmasının neden olacağı külfeti ortadan kaldırmak için Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin elinde kalmasını sağlayacak bir düzenin oluşturulmasıdır. Ancak Mısır ve Süveyş’in daima kendilerine açık olacağı ve Mısır üzerinde İngiltere’nin elde ettiği haklarının garanti edileceği bir Osmanlı-İngiliz ittifakı kurulması gereklidir. Bundan sonra da bir başka devletin, her ne sebeple olursa olsun, Mısır’a girmemesini sağlayacak bir hukuk düzeni kurmayı ve bu meseleden böylece sıyrılmayı düşünmektedirler. Ahmed Muhtar Paşa’nın bu ve buna benzer birçok rapor ve telgrafında, İngiltere’nin Mısır’dan çıkmayacağı, Mısır’ı bir şekilde ilhak etmek istediği görülmektedir1035. Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin bu niyetlerini anladıktan sonra Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun devamını sağlamak üzere çeşitli tedbirler almaya çalışmıştır1036. Tahliye görüşmeleri sürerken İngilizlerin Mısır’da giriştikleri faaliyetleri tetkik ederek Osmanlı Devleti’nin hukukunu devam ettirmeye çalışan Ahmed 1035 1036 İ.MTZ.(05)., 22/1003, 2. Kızıltoprak, s.227. 193 Muhtar Paşa1037, bu incelemeleri sonucunda, Mısır’daki mevcut durumu görme şansını yakalamıştır. Bu inceleme, aynı zamanda, Paşa’ya Mısır’daki İngiliz hamlelerini önceden görme imkânı vermiştir. Ahmed Muhtar Paşa, Mısır’daki incelemeleri sonucunda, Mısır’ın işlerine dair birtakım düzenleme tavsiyelerini içeren bir rapor hazırlamıştır. Buna göre, Mısır idaresini ilgilendiren geniş kapsamlı teşkilat kanunu hazırlanmalı, vergiler yerli ve yabancılara eşit tutularak tasarruf sağlanmalıdır. Borç faizlerinin % 5’ten % 3’e indirilmesinin yolları aranmalı, kaynaklar arttırılmalı, İngiltere’ye verilen işgal masrafı kesilmeli ve bu kaynaklar askerî bütçede kullanılmalıdır. Ordu, Müslümanlardan uygun olanlarının kumandasına verilmelidir. Mecelle, Mısır’daki ehlî mahkemeler için yürürlüğe konulmalı, memleketin idaresini perişan eden karma mahkemeler iki sene içinde kapatılmalı ve bu süreçte yerine getirilecek mahkemelere eleman yetiştirilmelidir. Mısır’a bağlı eyaletlerdeki Şer’iye Mahkemesi’nin üyeleri Osmanlı Devleti’nce atanmalı, bu mümkün olmazsa, Mısır kadısının bütün memleket genelindeki adliye vekilleri kadılık görevi ihdas edilmelidir. Mısır Kadısı, eskiden olduğu gibi, Osmanlı Devleti tarafından tayin edilmeli, Şer’î Mahkeme kararlarına yabancılar ve mevcut idarenin itiraz etmesi durumunda bu mahkeme kararlarının temyiz ve istinaf mahkemelerine intikali sağlanmalı ve adı geçen mahkemelere İstanbul hükümetince gıyabî hüküm usulü konulmalıdır. Mısır işlerine dair yeni bir ferman düzenlenerek Hıdiv’e verilen imtiyazlar kısıtlanmalı ve Hıdiv tarafından vaz’ edilen kanunlar kontrol edilmeli ve memleketin mevcut şartlarına uygun başlıca adlî, askerî, malî ve içtimaî kurumlarında icra edilecek kanunlar yenilenmelidir. 1879 tarihli fermanda Hıdivlerin devletlerarası ilişkilerdeki salahiyetinin derecesi tayin edilmeli, Mısır’da yabancı devletlere verilmiş imtiyazlarla yabancılara verilmiş imtiyazlar kısıtlanmalı, hiç olmazsa, İstanbul’da geçerli usul ve uygulamalar mevcut durumuna indirilmelidir1038. Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’da yapılmasını gerekli gördüğü düzenlemelerin temel amacı, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuk ve otoritesinin yeniden sağlanması şeklinde ifade edilebilir. Paşa’nın düzenleme tavsiyeleri, Mısır’daki siyasî durumun ne denli sorunlu olduğunu göstermektedir. Çünkü Mısır Hıdivi’nin yabancı devletlere imtiyazlar vermesi, kanunlar vaz’ etmesi, Mısır’da en önemli adlî kurum olan Kadılığın 1037 1038 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.187. Altunay-Şam, s.207-208. 194 başına kadı tayin edilmesi ve karma mahkemelerin açılması, Mısır’daki Osmanlı hukukunun ne kadar aşındığını göstermektedir. Ahmed Muhtar Paşa da, bunu açık bir şekilde tespit ettiğinden, merkezin bu duruma el atmasını istemektedir. Bunlar, aynı zamanda Mısır’da durumun Osmanlı hükümeti tarafından kontrol altına alınmasını sağlayacak düzenleme talepleri olarak ifade edilebilir. Yine Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır hakkındaki bu talepleri, buradaki Osmanlı menfaatlerini korumada ne kadar hassas davrandığını gösteren önemli işaretlerdir1039. Ahmed Muhtar Paşa’nın üzerinde durduğu bir diğer mesele ki, bu Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki nüfuzunu tahkim etmeye yönelik bir tedbir olarak düşünülebilir, Osmanlı-Mısır ilişkilerinin 1885 tarihli anlaşma öncesindeki hale getirilmesi konusudur. Paşa, hem 1885 anlaşmasına hem de onaylanmayan 1887 tarihli anlaşma metnine iltifat etmeyerek Osmanlı-Mısır ilişkilerinin, Mısır Hıdivlerine verilen fermanlar üzerinden yürütülmesi ve bu fermanların uygunlamasının üzerinde titizlikle durmaya çalışmıştır. Bu yüzden meselenin bütün teferruatına titizlik göstermeye çalışmıştır 1040. Çünkü Ahmed Muhtar Paşa, kendisini Mısır’daki Osmanlı hâkimiyetinin yüksek temsilcisi görmekteydi. Bu düşünceyle hareket eden Paşa, Mısır’da Osmanlı hâkimiyetini zedeleyeceğini düşündüğü her işe müdahale etmiştir1041. Paşa’nın bu yaklaşımı, başta Lord Cromer olmak üzere İngilizleri rahatsız ederken; Hıdiv bu durumu hâkimiyetine müdahale olarak görmüştür1042. Ahmed Muhtar Paşa, İngilizlerin Mısır’daki askerini tahliye etmekten kaçınmasına sebep olan Sudan Meselesi hakkında bazı düşüncelerini hâvi bir rapor hazırlamıştır. Paşa’nın bu raporu yazmaktaki maksadı, İngilizlerin Mısır’daki işgalini devam ettirmesini sağlayan dayanakların ortadan kaldırılmasını sağlayarak işgal hâlini bir an önce sonlandırmaktı. Paşa, İngilizlerin Mısır’ı tahliye etme konusunu da gündemden düşürmeyi amaçladığını anlamış ve bunu birkaç defa İstanbul’a rapor ederek, durumu kontrol altına almaya çalışmıştır1043. Ahmed Muhtar Paşa, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’nın, İngilizlerin Mısır’dan çıkmasını istediği ve kendi görüşlerini desteklediğini belirttiyse de İngilizler bu konudaki kararlarında direterek tahliyenin ancak iki komiserin 1039 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.223. Altunay-Şam, s.221. 1041 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.217. 1042 Y.EE., 49/40. 1043 Kızıltoprak, s.198. 1040 195 vereceği ortak kararla mümkün olacağını ifade etmiştir. Bu yüzden Drummond Wolff bu konudaki görüşmeleri tıkama siyaseti izlemiştir1044. 25 Nisan 1886 tarihinde, Ahmed Muhtar Paşa’nın bu konudaki tekliflerinin reddedildiği İngilizler tarafından Osmanlı Devleti’ne bir nota ile bildirilmişti. Paşa, bu konuda yeni teklifler sunmasına rağmen, bu yeni teklifler de reddedilmiştir. İngilizlerin, Paşa’nın bu tekliflerini kabul etmemeleri, Mısır’daki durumlarını daha sağlam temellere oturtmak için zaman kazanma taktiği olarak değerlendirilebiliriz. Çünkü Ahmed Muhtar Paşa’nın Mısır’daki görevi “Hududun selâmetiyle Hükümet-i Mısıriyye’nin hüsn-i cereyân ve metânetinin temin olun[ması]ydı”1045. Ahmed Muhtar Paşa göreve başlamasının ardından kendisine verilen görevleri yerine getirmek için hemen çalışmalara girişmişti. Sultan II. Abdülhamid, bu süreçte Mısır’ı diğer Osmanlı vilayetleri mesabesine getirmek için çalışmıştır. Bu konuda Mısır’ın geçmişine atıfta bulunduğu görülmektedir1046. Mısır’ın Osmanlı vilayetleri içindeki konumuna atıfta bulunulurken Mehmed Ali Paşa dönemi işaret edilmiştir. Mehmed Ali Paşa dönemine işaret edilmesi, Mısır’ın eski haline ihracı konusunda dış tepkilerin bertaraf edilmesi amacını taşımaktadır. Sultan II. Abdülhamid ise Mısır’ın konumundaki değişimleri, dönemin siyasî sürecinin bir zorlaması olarak görmektedir1047. Bu yüzden Mısır’ın “sâ’ir memâlik-i şâhânede câri olan dereceye getirilmesi” gerekmektedir. İngiltere ile yapılan müzakerelerde bu meselenin zaman zaman gündeme getirildiği görülmektedir 1048. Çünkü Mısır’ın, mevcut hâliyle, Osmanlı Devleti’yle bağı zayıftı ve İngiltere’nin hükmü altına girme tehlikesi vardı1049. Mısır’ın mevcut yapısı dolayısıyla İngiltere Mısır’da dolaylı bir nüfuz alanı oluşturmak imkânına sahip olmuştu. Zaten işgalden kısa süre önce bir fırsatını bularak Hıdiv üzerinde nüfuz kurmuştu1050. İngiltere’nin Mısır’ı kat’î bir nüfuz sahası hâline getirme düşüncesi diğer devletlerin de gündemindeydi. Fransa Sefiri Kont de Montebello, Sultan II. Abdülhamid ile yaptığı bir görüşmede, “Hatt-ı Mısıriyye’yi hal-i sabık-ı meşru’una irca’ yani nüfuz-ı hükümrani-yi şahaneyi kıt’a-i mezkurede 1044 Kızıltoprak, s.229. Y.EE., 116/56. 1046 Y.EE., 88/40. 1047 Y.EE., 88/40. 1048 Y.EE., 121/4. 1049 Y.EE., 126/31. 1050 Y.EE., 116/56, 4. 1045 196 tamamiyle i’âde ve teyîd ve teşyîd ile menâfî-i mukaddese-i saltanat-ı seniyyelerini muhafaza ve vikaye itmek içün Mısır Meselesi’ni bir mesele-i düveliye hükmünde tutub sıfat-ı mezkûreyi muhafazaya çalışmalıdır” uyarısında bulunmuştur1051. Sultan II. Abdülhamid ise buna karşı “Bu meselenin bidâyet-i zuhûrundan beri bazı hatalar vuku bulmamış olaydı şimdiye kadar me’mûldür ki iş bitmiş olurdu. İngiltere bize bu babda pek çok teminât-ı kat’iyye virdi ve biz de teminât-ı mezkûreye emniyet ve itimâd iderek şimdiye kadar te’enni ve intizâr eyledik”1052 demiştir. Sultan II. Abdülhamid, Mısır’da İngiliz nüfuzunun yerleşmesini, Osmanlı devlet adamlarının bazı hatalarına ve İngilizlere güvenmelerine bağlayarak bir öz eleştiri yapmıştır. İngiltere’nin Hıdiv üzerinde bu kadar etkin olmasında, şüphesiz, Mısır’ın Osmanlı Devleti nezdinde özerk bir yapıda bulunmasının da önemli bir yeri vardır. Bu yüzden İngiltere, Mısır’daki nüfuzunu Hıdiv üzerinden kurmuştur. Bu, İngiltere’nin Mısır üzerinde kurduğu örtülü himayenin temel özellikleridir1053. İngiltere bu şekilde Mısır Hıdivleri üzerinde kat’î nüfuz tesis ederken, Mısır’daki işgalin uluslararası arenada yarattığı rahatsızlığı azaltmak fırsatını da yakalamıştır 1054. İngilizler bu sistemle Mısır üzerindeki menfaatlerini temin etmiş, aynı zamanda Mısır’daki menfaatlerinin temininin kolay bir şekilde gerçekleşmesini sağlamış ve İngilizleri Mısır’dan çıkmama konusunda cesaretlendirmiştir1055. Mısır Hıdivlerinin, İngilizlerin bu şekilde kurduğu nüfuzu engellemeye yönelik herhangi bir gayret göstermemesi, İngilizlerin işini kolaylaştıran bir başka etken olmuştur1056. Onların Mısır’da duruma kolay bir şekilde hâkim olması, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki nüfuzunu önemli ölçüde sınırlamıştır1057. Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa dönemi bu sürecin en bâriz yaşandığı dönem olmuştur1058. Abbas Hilmi Paşa döneminde kısa bir süreliğine de olsa, bu durumda değişiklik olmuş, bu da, İngilizleri korkutmuştur1059. Abbas Hilmi Paşa’nın İngilizlere karşı yaklaşımı Londra’da ciddi bir 1051 Y.EE., 10/73. Y.EE., 10/73. 1053 Gençoğlu, s.64; Marsot, Mısır Tarihi, s.75. 1054 Carman, s.66-67. 1055 Y.EE., 140/23. 1056 Y.EE., 124/25. 1057 İngiltere Mısır’a bu kadar kolay hâkim olması, onun Mısır’ı himaye altına almak düşüncelerini güçlendirmiş olmalıdır. 1890’lı yılların başına gelindiğinde, bu daha açık bir şekilde görülmektedir Y.PRK.HR., 12/98. 1058 Y.PRK.EŞA., 14/18. 1059 Y.A.HUS., 272/144. 1052 197 rahatsızlık kaynağı olmuştur1060. Hatta İngilizler bu anlaşmazlığın Ahmed Muhtar Paşa ile Riyaz Paşa’dan kaynaklandığını iddia etmiştir. Tabiî ki bu iddia İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin Ahmed Muhtar Paşa eliyle Mısır’da kurmaya çalıştığı nüfuzu önlemeye dönük bir bahane idi1061. Bir süre sonra İngilizler Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın üzerinde nüfuzlarını kurarak duruma hâkim olmuş, Abbas Hilmi Paşa; İngilizlerin izni olmaksızın herhangi bir şeye teşebbüs dahi edememiştir. Abbas Hilmi Paşa döneminde Mısır’da bulunan Osmanlı memurlarının İngilizlerin tavassutu ile görevden uzaklatırıldığı göz önüne alındığında1062 İngilizlerin Mısır’da duruma birçok açıdan hâkim oldukları anlaşılmaktadır. Paşa’nın Cromer’in kontrolünden kurtulma çabaları ise sonuçsuz kalmıştır1063. İngilizlerin Mısır işlerine müdahale etmesinin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki kudretinin yokluğuna işaret olarak algılanması, yabancı basına da yansımıştır1064. Mısır’da Osmanlı kudreti azaldıkça Mısırlıların çaresizliği artmakta ve halk kendini sahipsiz hissetmektedir. Mısır’daki yüksek rütbeli subayların önemli bir kısmı Devlet-i Aliyye’nin harbe iktidârı olmadığı gibi Mısır hakkında hiçbir tedbîr icrâ edemeyeceğinden işi oluruna bırakmaktan başka bir çaresi olmadığı düşünmeye başladılar1065. Bu düşünce Mısır’daki İngiliz nüfuzunun artmasını ve İngilizlerin kontrolü ele almasını kolaylaştırmıştır1066. Bu durum Mısır’da idarî acziyeti arttırmış, İngilizlerle iyi geçinmek anlayışına dayalı bir ilişkiler sistemi kurulmasına neden olmuştur. Aynı anlayışın, Sultan II. Abdülhamid’de de bulunduğunu burada belirtmek gerekir. Zira Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki nüfuzuna önemli bir darbe vuran ve Mısırlıları çaresizliğe sürükleyen gelişmelerin temelinde, İngiltere ile iyi geçinmek düşüncesi ile yürütülen diplomasi ve politikalar yatmaktadır. Bu da, Sultan II. Abdülhamid açısından olumsuz bir karne niteliğini taşımaktadır. Bâbıâli’nin de bu konudaki sicilinin temiz olduğunu söylemek zordur. Kâmil ve Said Paşa gibi sadrazamların İngiltere’yi gücendirmeyecek surette politika tanzim etmek istemeleri, Mısır Meselesi’nin sürüncemede bırakılmasına sebep olmuştur1067. Mısır’ın işgalinin hemen ardından başlayan politika tanzim denemeleri, başta Sultan II. Abdülhamid olmak 1060 Y.PRK.HR., 18/82. Y.A.HUS., 272/144. 1062 Y.PRK.HR., 15/52. 1063 Miller, s.10-11; Tollefson, Modernization, s.146-148, 156-159. 1064 Y.A.HUS., 269/110. 1065 Y.PRK.AZJ., 6/51. 1066 Y.EE., 129/112. 1067 Y.EE., 116/64; Y.A.RES., 24/11; Y.A.HUS., 203/26. 1061 198 üzere, Osmanlı devlet adamlarının İngiltere’ye güvenme istekleri üzerinde şekillendiğinden; Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesi diplomasisinin İngiltere’nin istediği şekilde devam etmesini kolaylaştırmıştır. Yine bu düşünce ile gerçekleştirilen diplomasilerin temel üslubu ve Mısır’da mevcudu koruma düşüncesi ve Mısır’ın eski haline dönüştürülmesi temelinde şekillenmiştir1068. Sultan II. Abdülhamid, Fransız sefiri ile yapılan mükalatta, İngiltere’ye güvenerek beklediklerini ifade etmiştir1069. Ancak, İngilizlerin politika âleminde hiçbir hâline emniyet hâiz olmadığını çok sonra anlayacaklardır1070. Osmanlı devlet adamları, işgal dönemi Mısır’ında politika tayin ve tanzim ederken İngilizlerin Mısır merkezli menfaatlerini tanıyan ve bu menfaatleri korumak isteyen yaklaşımlar sergilemişlerdir. Bu da, İngilizlerin Mısır merkezli menfaatlerini sağlama konusunda daha cesaretli bir politika sergilemelerinin önünü açmıştır. İngilizlerin Osmanlı Devleti ile menfaatleri doğrultusunda dostluk kuracağı ve Osmanlı Devleti’nin iyiliğini isteyeceği düşüncesi1071, İngiltere’nin Mısır’daki menfaatlerini temin etmek gerektiği inancını pekiştirmiştir1072. Bunun yanında Mısır’da giriştiği her işte İngilizlerin menfaatinin gözetildiğinin Londra’ya hissettirilmeye çalışıldığı, yine kimi zaman görülmektedir. Ancak aynı şeyi İngilizler için söylemek mümkün değildir. Zira İngilizler, Mısır’daki Osmanlı hukukunu defalarca tasdik ve teyid etmelerine rağmen1073 türlü türlü faaliyet, girişim ve politikalarıyla Mısır’daki Osmanlı hukuku ve menfaatine zarar vermişler, devletin buradaki nüfuzunu ortadan kaldırma yolunu tutmuşlardır1074. Zaman ilerledikçe de Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukundan bahsetmemeye başlamışlar1075; işi tamamen kendi çıkar ve menfaatlerine göre yürüterek Osmanlı Devleti’nin Mısır durmamışlardır 1076 üzerindeki hukukî etkinliğini ortadan kaldırmaktan geri . İngilizler tahliye diplomasisi sürecinde en fazla Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet hukukunun temini konusunu dile getirmiş1077, bunu ihlal eden bir 1068 İ.MTZ.(05)., 24/1147. Y.EE., 10/73. 1070 Y.EE., 121/9. 1071 Y.EE., 87/16. 1072 Y.PRK.BŞK., 16/30. 1073 Y.EE., 127/2. 1074 Y.A.HUS., 272/144. 1075 Y.EE., 126/26. 1076 İ.MTZ.(05)., 34/1970. 1077 Y.A.HUS., 284/42; Y.A.HUS., 282/15. 1069 199 durumun asla düşünülmediği ifade ederek1078 Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyet hukukunu koruduklarını, bütün Avrupa’ya ve Osmanlı Devleti’ne ilan ederek uluslararası baskıları bertaraf etmeye çalışmışlardır1079. Ancak Osmanlı devlet adamları, İngilizlerin bu manevrasını gereğinden fazla inandırıcı bulmuşlar ve Mısır konusunda hem ciddi bir zaman kaybına uğramışlar, hem de Mısır’da önemli fırsatları kaçırmışlardır. 1885 Anlaşması ve 1887 anlaşma metninin, Osmanlı devlet adamlarının İngilizlere gereğinden fazla inanmalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı ifade edilebilir. Zira 1885 Anlaşmasının İngilizlere Mısır’da meşruiyet alanı oluşturduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu anlaşmayla birlikte İngiltere’nin Mısır’daki işgal durumunun Osmanlı Devleti nezdinde meşru bir hale getirilmesinin yolu açılmıştır. Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi konusunda İngiltere ile sıfır sorunlu bir ilişkiler sistemi kurmak istemesinin bir diğer önemli sebebi, şüphesiz, İngiltere’nin diğer devletlerle anlaşıp Mısır’daki konumunu uluslararası arenada meşru bir hale getirebileceği korkusudur. Zira İngiltere’nin bu konuda sadece Fransa ile anlaşması bile Fransa’nın, Tunus ve Cezayir’de “De Facto” olan durumunun “De Jure” olması anlamına geldiği için Osmanlı devlet adamlarını endişelendirmiştir1080. Kısacası, Mehmed Kâmil Paşa örneğinde olduğu gibi, Osmanlı devlet adamları, Mısır’ın ikinci bir Tunus olmasından çekiniyorlardı1081. Tahliye diplomasinin Osmanlı Devleti açısından en önemli özelliği, orta yolcu bir politika izlenerek İngilizlerin gücendirilmemesine özen gösterilmesidir1082. Aynı özenin üçüncü devletler nezdinde de gösterildiği, bazı kayıtlarda anlaşılmaktadır1083. Osmanlı Devleti, Mısır’da hukukunu temin etmek, otoritesini devam ettirmek ve İngilizleri uluslararası arenada baskı altında bırakmak için üçüncü devletlerle birlikte hareket etmeye çalışmıştır1084. Bunu sağlamak için İngiltere’nin Mısır’daki varlığından rahatsız olan devletlere daha fazla yaklaşmış, bu devletlerin yardımını kabulde istekli 1078 Y.EE., 2/29; Y.EE., 117/11. İngilizler, aynı zamanda da Mısır’ın istiklalini ister tarzda politikalar geliştirmeye çalıştıkları İngiliz yönetiminden gelen açıklamalardan anlaşılmaktadır Y.EE., 127/2; Y.EE., 130/2. 1080 Y.EE., 116/63; Y.EE., 116/68. 1081 Y.EE., 116/17, 2; Y.EE., 116/62. 1082 Y.A.RES., 24/11. 1083 Y.PRK.AZJ., 6/41. 1084 Y.PRK.HR., 12/97. 1079 200 görünmüştür1085. Bu cümleden olarak, başta Fransa olmak üzere diğer devletlerle yakınlaştığı ve onların tavırlarını diplomatik kazanca çevirmeye çalıştığı yine müşahade edilmektedir1086. Aynı politika ve diplomasiyi Avusturya ve 1890’lı yılların ortalarından itibaren Almanya ile yürütmeye çalıştığını görmekteyiz 1087. Bu yolla Osmanlı Devleti, Mısır’daki hukukunu temin edeceğini düşünüyordu 1088. Bu politikaların temel özelliği, Osmanlı Devleti’nin gücünden ya da güçsüzlüğünden kaynaklanan denge siyaseti üzerine kurulmuş olmalarıdır. Osmanlı Devleti uygulamaya çalıştığı denge politikalarının, İngiltere’yi tek başına Mısır’dan çıkaramayacağını anladığı zamandan itibaren politikalarını yoğunlaştırmıştır. Mısır işgalinin ilk zamanlarında İngilizlerin Mısır’dan çıkarılabileceğine inanıldığından, üçüncü devletler nezdindeki diplomatik girişimlerini, İngiltere’nin Mısır’daki işgalinin gayrimeşru bir hareket olduğunu göstermek üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu devletlerle sürekli anlaşma hâlini arzu ederek, bu politikadan menfaat arandığı görülmektedir1089. İngilizler de diplomasilerini, Mısır’daki konumuna meşruiyet kazandırmak için uluslararası arenayı teskin edecek girişimlerle şekillendirmişlerdir. Bu diplomatik girişimlerle üçüncü devletlerin kendilerine karşı oluşan tepkilerini yumuşattığından, hem İngiltere’nin, Mısır’daki işgali uluslararası arenada büyük bir sorun teşkil etmeyecek şekilde normalleşiyor hem de Osmanlı Devleti’nin İngilizler nezdindeki girişimleri sonuçsuz bırakıyordu. Bu yüzden Osmanlı Devleti, üçüncü devletler nezdinde, İngilizlerin Mısır’ı işgalinin hukuksuzluğunu ispat etmeye çalışıyordu. Özellikle 1885 Anlaşmasının diplomasi sürecinde Osmanlı Devleti’nin en çok vurguladığı konu, İngilizlerin Mısır’daki gayrimeşru işgalleri olmuştur1090. Fransızlar başta olmak üzere diğer devletler, Mısır’daki İngiliz çıkar ve arzularına karşı durarak İngilizleri engellemeye çalışmaktaydı 1091. İngilizlerin Mısır’daki işgallerinin bu devletlerin çıkarlarına mugayir olduğunu bilen Osmanlı devlet adamlarının, bunu İngilizlere karşı diplomatik bir tehdit olarak kullandığını görmekteyiz. Osmanlı devlet adamları bu politikayı işler kılmak için üçüncü devletlerin dikkatlerini bu 1085 Y.EE., 120/34. Y.EE., 86/82. 1087 Y.A.RES., 38/8; Y.EE., 116/64, 4. 1088 Y.EE., 121/15. 1089 Y.A.HUS., 235/32. 1090 Y.A.RES., 38/8; Y.EE., 121/3. 1091 Y.EE., 130/2. 1086 201 konu üzerine çekmeye çalışmıştır. Bu konudaki mesajlar ise çoğu kez Avrupa menfaatleri üzerinden verilmiştir1092. Osmanlı Devleti’nin bu propagandaları, İngilizleri, Avrupa’yı birkaç kez temin ederek1093, zaman zaman başta Fransa olmak üzere, üçüncü devletlere, Mısır’ı boşaltacaklarına dair taahhütlerde bulunmak zorunda bırakmıştır1094. Ancak bu taahhütlerinin hiçbirini yerine getirmemişlerdir1095. Büyük devletlerin de, İngiltere’nin bu taahhütlerini mevk-i fiile çıkarmak için girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Fransa sefiri Mösyö Kambiyo’nun açıklamaları buna örnek teşkil eder mahiyettedir1096. Ancak İngilizler bu konuda siyaset dilini mâhir bir şekilde kullanarak kat’î taahhütler verip ellerini bağlamaktan daima kaçınmışlardır1097. İngilizler, Mısır, kendi kendini idare edecek ve kendine yetecek bir seviyeye geldiğinde; işgali sonlandıracaklarını açıklayarak buradaki İngiliz askerinin tahliyesini muğlak bir zamana atmışlardır1098. Lord Cromer tarafından, işgalden 11 yıl sonra hazırlanan raporda ise, Mısırlıların kendi kendilerini idareden aciz oldukları ve bir vasiye muhtaç oldukları yazılıydı1099. İngiltere’nin bu yaklaşımı ve Avrupalı devletlerden çıkan cılız itirazlar, Osmanlı Devleti’ni diplomatik çaresizliğe itmiş, üçüncü devletlere karşı olan inancını da önemli ölçüde zayıflatmıştır. Bu konudaki en somut örnek Fransa konusunda yaşanan hayal kırıklığıdır1100. Büyük devletlerden her birinin salt menfaat ve çıkar beklentileri, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi sürecinde figür olarak kullanılmasına neden olmuştur. Çünkü devletlerin her biri -İngiltere de buna dâhildir- Mısır Meselesi sürecinde kendi çıkarlarını temin etmek için Osmanlı Devleti’nin tahliye diplomasisini yönlendirmeye çalışmışlardır. Fransa ve Rusya’nın 1887 tarihli anlaşma metnine açık bir şekilde muhalefet etmeleri bu konunun önemli örnekleri arasında yer almaktadır1101. Sultan II. Abdülhamid’in 1887 tarihli anlaşma metnine imza koymamasının önemli nedenleri 1092 Y.PRK.HR., 4/83; Y.EE., 130/2; Y.PRK.HR., 4/83. Y.EE.,88/40, 3b; Y.EE., 116/56, 4. 1094 Y.EE., 116/67. 1095 Azmi Özcan, Pan-İslamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere (18771924), Ankara 1997, s.224. 1096 Y.EE., 121/3. 1097 Y.EE., 86/100. 1098 Y.EE., 126/26; Y.EE., 116/65. 1099 Y.PRK.HR., 18/19. 1100 Y.EE., 127/55. 1101 HR.TO., 62/85; Y.A.HUS., 235/32. 1093 202 arasında Fransa ve Rusya’nın bu açık muhalefetleri de bulunmaktadır 1102. Onun, Rusya ile Fransa’nın itirazlarını bu kadar dikkate almasının sebebi, uygulamak zorunda kaldığı denge politikalarıdır. Fransa 1887 tarihli anlaşma metnine açık bir şekilde muhalefet etse de, İngiltere’ye karşı Osmanlı Devleti’ne yardım etmede aynı cesareti sergileyememiştir. Osmanlı devlet adamları bu durumun farkına vardıklarında işgalin ardından yaklaşık on yıl geçmiştir1103. Bundan sonra üçüncü devletlerin bu konudaki yaklaşımlarının İngiltere için bir anlam ifade etmeyeceğini anlamışlar1104 ve meseleyi birkaç olayla da müşahede etmişlerdir1105. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları, Mısır Meselesi’ni İngilizlerle halletmek konusunda daha istekli olmaya başlamışlar ve başta Fransa olmak üzere üçüncü devletlerin yardımını istemekte arzu-dâr olmadıklarını göstermişlerdir1106. Bunun bir neticesi olarak da meseleyi İngiltere ile halletmenin daha çok sonuç alınabilir bir yol olduğuna ve İngiltere’nin bazı konulardaki yaklaşımlarının ancak böyle kırılabileceğine inanmaya başlamışlardır1107. Bu yolla da Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu temin ederek Mısır’dan İngiliz askerinin tahliye edilebileceğini düşünmüşlerdir1108. Bu süreçte, zaman zaman üçüncü devletlerden fikir alındığı da olmuştur1109. B- Osmanlı Diplomasisinin Sürekliliği ve Mısır Fevkalade Komiserliği 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin en somut sonucu, şüphesiz ki, Mısır’da fevkalade Komiserliğin kurulması ile İngiltere ve Osmanlı Devleti tarafından Mısır’a birer fevkalade komiserin gönderilmesidir1110. Mısır’a komiserlerin gönderilmesini, Mısır’daki sürecin tesviyesine yönelik bir adım olarak görsek bile, bu mukavelenin İngiltere’nin Mısır’daki varlığına meşruiyet kazandırması üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Süreç ilerledikçe İngiltere’nin Mısır’ı tek başına yönetmek istediği, meydana gelen her yeni gelişme ile görülmüştür 1111. Zaman geçtikçe İngilizler I. Dünya Harbi öncesinde Mısır’daki konumlarını yeniden tanzim ederek Mısır’a iyice 1102 Y.EE., 126/31. Y.EE., 127/55. 1104 Y.EE., 86/82. 1105 İ.MTZ.(05)., 34/1970. 1106 Y.PRK.EŞA., 14/108. 1107 Y.EE., 126/26. 1108 Y.EE., 127/2. 1109 Y.PRK.HR., 12/97. 1110 Hornik, s.606-607. 1111 Paul Olanye, “Mısır Meselesi” Ayın Tarihi, C: I, S: 4, Ankara 1923, s.50-57. 1103 203 hâkim olmuş1112, savaş sonrası süreçte ise Mısır’da durum biraz gevşemişse de buradaki hâkimiyetlerini devam ettirmişlerdir1113. Bütün bu İngiliz çaba ve gayretleri Mısır’daki ‘geçici’ işgalin 1952 yılına kadar devam etmesini sağlamıştır. 5 Kasım 1885 tarihli anlaşma şartları gereğince Osmanlı hükümeti tarafından komiser gönderilmesi lazımdı1114. Ancak bu konu oldukça önemli olduğundan gönderilecek kişinin de bu işi en iyi şekilde yerine getirebilecek nitelikte olması gerekiyordu. Bu yüzden başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet adamları, bu iş için en uygun kişinin tayin edilmesinde hem fikirdiler. Yani bu göreve en liyakatli devlet adamları arasından birisinin seçilmesine çalışılmaktaydı. Bâbıâli, Mısır Fevkalade Komiserliği görevini yürütecek kişinin Mısır ulemasını ikna edecek düzeyde Arapça bilmesi ve siyasetten anlaması gerektiğini düşünülerek önce Adliye Nâzırı Cevdet Paşa’yı, daha sonra da Mabeyn’den Ragıp Bey’i Padişaha teklif etmiştir1115. Sultan II. Abdülhamid Bâbıâli’nin bu teklifleri karşısında, iç dengeleri de gözetip kendi görüş ve siyasetine uygun olarak Mısır Fevkalade Komiserliği’ne, 5 Kasım 1885/27 Muharrem 1303 tarihinde, olarak Ahmed Muhtar Paşa’yı atamıştır1116. Sultan II. Abdülhamid, Ahmed Muhtar Paşa’nın, hâiz oldukları rütbe ve memuriyetin şan, şeref, haysiyeti ve kararlarını muhafaza edebilmesi için bütün tedbirlerin alınması ve Ahmed Muhtar Paşa’ya olağanüstü durumlarda kullanmak üzere ayrı bir ödenek tahsis edilmesi konusunda Bâbıâli’ye talimat vermiştir1117. Sultan II. Abdülhamid, Muhtar Paşa’nın heyeti ile de bizzat ilgilenerek heyet üyelerini kendisi seçmiştir. Sultan II. Abdülhamid, heyete Ahmet Muhtar Paşa’nın yaveri olarak Paşa’nın damadı Kaymakam Şevki Bey ve Binbaşı Mustafa Bey’i görevlendirmiş, Paşa’nın kâtipliğine Kastamonu Adliye Müfettişi Arif Bey’i, ikinci kâtipliğine de Arapça bilen Amedî Divan kâtiplerinden Muhsin Bey’i seçmiştir. Heyete yabancı yazışmaları yapmak üzere Hazine-i Hassa tercümanlarından Osman Efendi’yi 1112 “Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girince, Mısır’ı himayesi altına aldığını ilan eden İngiltere, Sultan Fermanı ile başa gelmiş olan Hidiv Abbas Hilmi’yi görevden alıp, yerine amcası Hüseyin Kamil b. İsmail’i Mısır’a Sultan yaptı” Emir Şekip Arslan, Osmanlı Tarihi ve 1. Dünya Savaşı Anıları, (Türkçesi: Ahmet Meydan-Selda Meydan), Çatı Kitapları, İstanbul 2010, s.323; J. T. Marşal, “Mısır Meselesi”, Ayın Tarihi, 1926, s.1465-1471. 1113 Reşad Hikmet s.340-341. 1114 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.173. 1115 Kızıltoprak, s.219. 1116 İrtem, s.100. 1117 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.173. 204 dâhil etmiştir1118. İngiltere ise 5 Kasım 1885 tarihli mukavelede yer alan maddeleri uygulamak ve görüşmeleri sürdürmek için Fevkalade Komiser olarak, İstanbul’daki görüşmeleri yapan ve söz konusu anlaşmanın imzalanmasını sağlayan Sir Henry Drummond Wolff’u tayin etmiştir1119. İngiltere’nin, Mısır Fevkalade Komiser olarak Drummond Wolff’u ataması; İngiltere için önemli bir hamle olmuştur. Zira 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenin müzakerelerini yürüten ve Osmanlı Devleti’nin bu konudaki yaklaşımlarını ve politikasını müzakere masasında gören Drummond Wolff’un mukavele sonrası süreci İngiltere’nin politikalarına göre yöneteceği şüphesizdir. Drummond Wolff, bu yeni göreviyle Mısır’da İngiltere’nin fiilî idaresini deruhte edecek bir mevkiye gelmiştir1120. Osmanlı Devleti’nin Mısır’a Fevkalade Komiser olarak Ahmed Muhtar Paşa’yı tayin etmesinin ardından, Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki politikalarını hangi çerçevelerde uygulamaya koyacağını belirleyecek bir talimat hazırlanması gerekiyordu. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid de Bâbıâli’ye Muhtar Paşa’ya verilecek talimatın hazırlanması emrini göndermiştir1121. Paşa’ya verilen talimat Osmanlı Devleti’nin, İngilizlerin Mısır’daki duruma yaklaşımını, Mısır’daki hareket sınırlarını ve hedeflerini göstermesi bakımlarından önemli ipuçları vermektedir. Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatta, onun, öncelikle İngiliz askerinin Mısır’daki işgalini meşru kılan Sudan’daki isyan hareketini “vesait-i muslihâne ile” sona erdirmekle görevlendirildiği ifade edilmiştir1122. Bunun için Hıdiv ile birlikte çalışacak ve Hıdiv ile varılan ortak kararları İngiliz komiserine bildirecektir. Bu madde ile Sudan’daki isyanı Mısır eliyle bastırılmak ve işe İngilizlerin karışmasını önlemek istendiği görülecektir. Çünkü burada alınacak tedbirler, Hıdiv ve Osmanlı komiserinin ortak kararlarıyla alınacak ve bu konuda İngiliz komiseri bilgilendirilecek ve onun onayıyla yürürlüğe girecektir1123. Sudan’daki isyan, İngiliz askerine karşı olmakla birlikte, Mısır askerlerinin İngilizlerle birlikte hareket etmesi dolayısıyla aynı zamanda Mısır hükümeti aleyhinedir. 1118 Kızıltoprak, s.219-220. Oded, s.103. 1120 Karaca, s.465. 1121 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.173. 1122 Y.EE., 125/25. 1123 Y.EE., 122/12. 1119 205 İngilizler Sudan’daki isyanın son bulmasına müteakip Mısır’ı tahliye edeceklerini taahhüt ettiklerinden; yapılan anlaşma gereğince tayin edilen komiser (Ahmed Muhtar Paşa) vasıtasıyla Sudan’daki asayişin yeniden sağlanması için Mısır idaresi hakkında gerekli olan bazı düzenlemeler yapılacaktır. Mısır ulemasından, Sudanlıların güvenini kazanmış olanlar vasıtasıyla, Sudanlılara gereken nasihatler yapılacaktır. Sudan’daki liderlerden kimlerle görüşüleceği ve bunların ikna edilmesi için ne gibi tedbirler alınması gerekiyorsa, o tedbirlerin alınacağı konularında tayin edilen komiser yetkilidir. Sudan halkının isyan nedeniyle uğramış olduğu kayıplar dolayısıyla bu işten usandıkları için nasihatlerin amacına ulaşacağı ümit edilmektedir. Sudan liderlerinin nasihat heyetinden istekleri evraka kaydedilecektir. İngiliz komiserinin başka vasıtalar kullanarak Sudan liderleriyle anlaşmaya gitmesi engellenecektir. Komiser gerektiğinde Sudan sınırına kadar giderek alınacak önlemelere yönelik çalışmaları sürekli olarak Bâbıâli’ye bildirecektir1124. Osmanlı Devleti’nin Sudan’daki isyan hâlini suret-i muslihâne ile tesviye etmek amacını taşımakta olduğu ve askerî bir müdahaleyi ikinci planda tuttuğu görülmektedir1125. Bu maddeyle, Ahmed Muhtar Paşa’nın, İngilizlerin Sudan’da bir mevki kazanmasının önüne geçmek için gerekli tedbirleri almak üzere görevlendirildiği anlaşılmaktadır. İngiltere, Mısır’dan çıkmamak için Mısır’ın içte ve dışta kendisini koruyacak bir seviyede olmamasını meselesini bahane ediyorlardu. Ancak Mısır ordusunu sayısının beş-altı bine kadar indirilmesi, İngiltere’nin bu konuda bir çözüm istemediğini göstermekteydi. Zira bu sayı, Mısır’da iç güvenliğin sağlanması ve dış tehditlerin bertarafı için yeterli değildi1126. 5 Kasım 1885 tarihli mukavelede Mısır ordusunun düzenlenmesine dair konulan madde uyarınca Mısır’a gönderilen komiserlere, Mısır ordusunu Hıdiv ile birlikte düzenleme görevi verilmiştir. Ahmed Muhtar Paşa’ya, Mısır ordusunun sayısının, Mısır’a verilmiş imtiyaz fermanları ahkâmına uygun olarak, 18.000’e çıkarılması ve ordudaki asker sayısındaki eksiklerin giderilmesinde Sudanlıların kullanılması konusunda çalışma yapma talimat verilmiştir. Ahmed Muhtar Paşa da, bu husustaki çalışmalarından, Bâbıâli’yi sürekli haberdar edecektir1127. 1124 Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25. Y.EE., 125/25. 1126 İ.MTZ.(05)., 33/1910, 1. 1127 Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25. 1125 206 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmede, Mısır’ın idarî yapısında düzenlemeler yapılması karar altına alınmıştı. Bu karar uyarınca Mısır’ın idarî birimlerinde, Mısır’a verilmiş fermanlar ahkâmı çerçevesinde gerekli görülen değişiklikler yapılacaktır. Osmanlı komiseri Hıdiv ve İngiliz komiseri ile birlikte Mısır idaresinin bütün şubelerini inceleyecek ve fermanlar çerçevesinde gerekli görülecek değişiklikler yapılacaktır. İdarî birimlerinde yapılması kararlaştırılan düzenlemeler, Osmanlı komiseri tarafından Bâbıâli’ye bildirilecek ve Bâbıâli’nin verdiği emre göre hareket edilecektir1128. Bu talimat, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna halel getirmeyecek düzenlemelere girişilmesinin, devletin Mısır’a “bahşettiği” imtiyaz fermanların ahkâmı çerçevesinde olması durumunda mümkün olacağının kabul edildiğine işarettir. Yapılacak düzenlemelerden Bâbıâli’nin sürekli haberdar edilmesi ve oradan gelecek karara göre hareket edilmesi talimatı ise Mısır’da tek meşru hâkimin Osmanlı Devleti olduğu mesajı şeklinde algılanabilir. Mısır Hıdivi’nin yabancı devletlere verdiği taahhütlerin sınırları, Mısır Hıdivlerine verilen imtiyaz fermanlarının ahkâmıyla çizildiğinden, bu sınırların aşılmaması durumunda verilen taahhütler Osmanlı Devleti tarafından onaylanacaktır1129. Hıdiv tarafından verilen bu taahhütlerin imtiyaz fermanlarına uygunluğu komiser tarafından araştırılacak ve sonuçları Bâbıâli’ye bildirilecektir1130. Bu talimat Osmanlı Devleti’nin hükümranlık haklarını korumaya çalışması şeklinde yorumlanabilir. Çünkü Mısır, Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğundan ve Mısır Hıdivi de Osmanlı Devleti’nin imtiyazlı bir memuru bulunduğundan; Hıdiv’in dış işlerini ilgilendiren faaliyetlerinde Osmanlı Devleti’ne karşı sorumlu olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu yüzden de, yabancı devletlere verdiği taahhütlerin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarına aykırı olmaması şartı, bu hukukî durumla ilgilidir. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile yapmış olduğu 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenin beşinci maddesinde alınan karara göre “komiserler Mısır’ın kuvve-i askeriyesi huzûr ve asâyiş-i dâhiliyi ve hudûdun emniyetini derece-i kâfiyede muhafazaya muktedir bir hâlde olduğunu ve iyi bir idârenin ceryânını temîn edebilmek için şu’ubat-ı muhtelife-i idarenin suret-i kaviyye ve metinede tesis edildiği”ni Hıdiv ve komiserler ittifaken teslim 1128 Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25. Y.EE., 116/59. 1130 Y.EE., 122/12; Y.EE., 125/25. 1129 207 eder etmez, komiserler bağlı bulundukları devlete, “İngiliz askeri tarafından emr-i tahliyesini tanzim edecek bir mukavele-i atiyeye esas ittihaz olunabilecek bir rapor ‘itâ eyleyeceklerdir”1131. Bu rapor doğrultusunda İngilizler askerlerini Mısır’dan tahliyeye başlayacaklardır1132. Bu madde 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin esas ruhunu oluşturmakta ve İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini gerektirecek şartların hazırlanmasını içermektedir. Bu yüzden, böyle bir raporun bir an önce hazırlanmasını sağlayacak şartların oluşturulmasına çalışılacaktır. Bu, Osmanlı Devleti’nin, özellikle üzerinde durduğu önemli noktalardan biridir. Mısır komiseri bu maksada bir an önce varılması için gerekli çalışmaları dikkatli bir şekilde yerine getirecektir. Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatın temel ruhunu, İngiliz askerinin mümkün olacak en kısa sürede Mısır’dan tahliye edilmesini sağlamaya yönelik alınacak tedbirler oluşturmaktadır. Bu tedbirlerin içeriği ise Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuk ve hükümranlık haklarının devamı ve güçlendirilmesine yönelik maddeleri ihtiva etmektedir. Bu talimat aynı zamanda işgal altındaki Osmanlı toprağının savaş dışı yöntemlerle kurtarılmasını sağlayacak diplomatik yaklaşımların tek yol olarak benimsendiğine işaret etmektedir. Mısır Fevkalade Komiseri Ahmed Muhtar Paşa, Drummond Wolff ile bu talimat üzerinden diplomasi yürütmüştür1133. 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin müzakereleri kabul edilen konular arasında yer alan esir ticaretinin yasaklanması, Mısır ordusuna diğer vilayetlerden asker yazılması ve ordunun düzenlenmesinde lüzumlu görülen Osmanlı subaylarının tayini maddeleri, daha sonra mukavelenâmeden çıkarıldığı için, müzakerelerin konusu dışında kalmıştır1134. Ancak, İngiliz komiserinin bu konulara ilişkin tekliflerinin söz konusu olması halinde, Osmanlı komiserinin İngiliz komiser Drummond Wolff ile müzakere etmesine karar verilmiştir1135. Talimattan anlaşıldığı üzere, Mısır Fevkalade Komiserlik heyetinin temel görevi, Mısır’da Osmanlı Devleti’nin hukuk ve hükümranlık haklarının devamını sağlayacak bir 1131 Y.EE., 125/25. Y.EE., 122/12. 1133 Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatlar için ayrıca Kızıltoprak, s.221-223. ; Altunay-Şam, s.198-199. ; Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.177-180. . 1134 Kızıltoprak, s.222-223. 1135 Altunay-Şam, s.198. 1132 208 durum yaratmaktı1136. Ahmed Muhtar Paşa, Sudan’da asayişin temin edilmesi, Mısır ordusunun düzenlenmesi, Mısır idaresinde fermanlarla verilen haklar çerçevesinde gerekli görülen düzenlemelerin yapılması ve Mısır sınırının emniyet altına alınması konularının çözülmesini sağlayarak temel görevlerini yerine getirecektir1137. Ahmed Muhtar Paşa Mısır Fevkalade Komiserliği’ne tayin edildikten, durumun tesviyesi için kendisine verilen talimatın hazırlanmasının ve Mısır’a gitmek için bütün işlemlerinin tamamlanmasının ardından bir aylık gecikme ile1138, 11 Kânunuevvel 1301/22 Aralık 1885 tarihinde, İzzeddin Vapuru ile yola çıkmıştır. 26 Aralık 1885 tarihinde İskenderiye’ye varan Ahmed Muhtar Paşa, geniş bir halk kitlesi tarafından coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. İngiliz Komiser ise bu durum karşısında hayrette kalmıştır1139. Ahmed Muhtar Paşa İskenderiye’ye vardığında, onu Mısır’ın ileri gelenleri karşıladı. Onu karşılayanlar arasında Heyet-i Nüzzâr Reis Nubar Paşa, Hıdiv’in teşrifat nâzırı Zülfikar Paşa, İngiliz Komiseri Drummond Wolff’un başkâtibi ve İskenderiye muhafızı Osman Arifi Paşa bulunuyordu1140. 27 Aralık’ta Kahire’ye geçen Ahmed Muhtar Paşa burada da kalabalık bir halk ve Mısır ileri gelenleri tarafından törenle karşılanmıştır1141. Kahire’de maiyetiyle Hıdivlik sarayının resmî arabalarıyla Zülfikar Paşa tarafından Abidin kasrına götürülmüştür1142. Bu kasr, Osmanlı Devleti tarafından Paşa için kiralanmış ve o gelmeden hazır hale getirilmiştir. Ahmed Muhtar Paşa Kahire’ye geldikten sonra burada kalmaya başlamıştır. Ahmed Muhtar Paşa İskenderiye ve Kahire’de yoğun tezahüratla karşılanmıştı. Bunun birkaç nedeni bulunabilir; ancak en önemli nedeni şüphesiz Mısır halkının Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığıdır olmuştur. Yine bu karşılama, Mısır halkının Paşa’dan ve onun deruhte edeceği memuriyetten büyük ümitler beslediğini göstermekteydi1143. Ahmed Muhtar Paşa’nın İskenderiye’den itibaren yolunun düştüğü 1136 Mehmed Arif, s.647; “Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu İngiltere’ye karşı temsil etmek ve tahliye işlemlerinin başlamasına yardımcı olmak üzere Mısır’da kurulan Mısır FevkaladeKomiserliği, Ahmed Muhtar Paşa başkanlığından önemli hizmetler vermiştir” İdris Bostan, “Orta Afrika’da Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı İmparatorluğu (1893-1895), Belleten, C: LIV, Sayıs: 210, Ankara 1990, s.669-670. 1137 Kızıltoprak, s.221 1138 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.180. 1139 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.180-182. 1140 Kızıltoprak, s.223-224. 1141 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.181. 1142 Altunay-Şam, s.200. 1143 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.183. 209 güzergâhlarda insanlar büyük kalabalıklar oluşturarak Paşa’yı görmeye gelmişlerdi. Paşa da, trenden inerek halka kısa konuşmalar yapıp onların gönlünü almaya gayret etmiştir1144. İngiliz Komiseri Drummond Wolff Kahire’ye Ahmed Muhtar Paşa’dan yaklaşık bir ay önce gelmişti. Paşa’nın, hastalığı nedeniyle, Mısır’a gitmesi aksamıştı. İngiliz Komiseri Drummond Wolff da 29 Ekim 1885’ten 27 Aralık 1885 tarihine kadar Paşa’yı beklemiş, görüşmeler de 25 Rebiülevvel 1303/1 Ocak 1886 tarihinde başlayabilmiştir1145. Müzakerelerin temel amacı 5 Kasım 1885 tarihli anlaşmanın uygulanmasını sağlayacak şartları hazırlamaktı. Bu yüzden iki devlet de bu konuda istekli olduğunu gösterir bir çaba içine girmiştir. İngiltere tarafı 5 Kasım 1885 tarihli anlaşmanın uygulanmasını sağlayacak şartların oluşturulması müzakerelerini, Sudan üzerinde yoğunlaşarak yürütmek istiyordu. Bunun temel nedeni, öncelikle iç politika dengeleri dolayısıyla İngiliz kamuoyunu ikna etmekti1146. Böylece Mısır konusunda daha rahat edeceği bir siyasî ortam yaratmak istiyordu. Çünkü Mısır’da İngiliz işgalinin devamlılığının sigortası olarak Sudan’daki karışıklıklar önemli bir yere sahipti. Çünkü”İngiltere […] Sudan meselesi bahanesiyle müddet-i ikâmetini temdîd” ediyordu1147. Drummond Wolff bu mesele üzerinde yoğunlaşarak hem İngiltere’ye zaman kazandırmaya, hem de meseleyi kendi istediği istikamete çekmeye çalışıyordu. Osmanlı tarafı ise Sudan’daki karışıklık hâlinin ancak Mısır ordusunun mevcut sayısı artırılarak çözülebileceği tezini ileri sürüyordu. Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen talimatta da, Mısır ordusunun sayısı fermanlar ahkâmına tevfikan 18 bine çıkarılması isteniyordu1148. Çünkü 5-6 bin bin asker Sudan’da asayişi iade edemeyeceği gibi Mısır’da muhtemel karışıklıkları da önlemeye yetmeyecektir 1149. Osmanlı Devleti Mısır ordusunun mevcut sayısının İngiliz askerinin Mısır’da kalmasını meşru hale getirdiğinin farkındaydı. İngilizler de buna karşı Mısır’ın mevcut mâlî sorununu bahane ederek asker sayısının artırılması için ödenek ayrılamayacağı 1144 Kızıltoprak, s.224. Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.184-185. 1146 “Sudan’da meydana gelen Mehdî isyanı ve bunun sebep olduğu karışıklıklar İngiliz kamuoyunda ciddi tepkilere sebep olmuştu. Gladstone hükümetinin düşmesinde Sudan’daki yeni durumun önemli etkileri bulunduğu muhakkaktı. Salisbury hükümeti döneminde ise karışıklıkların yaygınlık kazanması komuoyunu endişeye sevk etmişti” Kızıltoprak, s.183, 225. 1147 Y.PRK.EŞA., 5/81. 1148 İ.MTZ.(05)., 33/1910. 1149 Y.EE., 126/21. 1145 210 tezini ileri sürmüştü1150. İngiltere, Mısır ordusu ve polis teşkilatının düzenlenmesi meselesinde de olumsuz bir tavır sergiliyordu. Drummond Wolff, Mısır ordusunun düzenlenmesi konusunun en son yapılacak işler arasında olduğunu ifade etmişti1151. Ahmed Muhtar Paşa’nın gönderdiği şifreli telgrafta, İngiltere’nin Mısır ordusunun tanzimi konusuna ayak diremesi nedeniyle meselenin olduğu gibi kaldığını; dolayısıyla da Mısır’daki İngiliz işgalini sona erdirecek raporun takdimi için uygun zamanın gelmediğini belirtmiştir1152. Drummond Wolff’un Mısır ordusunun tesviyesi konusunda mevcud hâli koruma gayreti1153, 5 Kasım 1885 tarihli mukavele ile karar altına alınan ve Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi sürecini belirleyecek olan sonraki mukavele müzakerelerinde İngilizlerin elini güçlendirecek bir avantaj sağlamaya çalışmasından başka bir şey değildi. 5 Kasım 1885 mukavelenâmenin müzakereleri yapılırken de meselede Drummond Wolff, Mısır ordusuna diğer Osmanlı vilayetlerinden asker tahrir edilmesi teklifini dile getirmişti. Osmanlı tarafından, mahzurları olduğu gerekçesiyle bu teklif reddedilmiş1154, Mısır ordusuna Mısır’dan asker yazılarak sayının arttırılması gerektiği karşılığı verilmişti. Ancak Drummond Wolff bu konuda ikna edilememişti1155. Drummond Wolff, 5 Kasım 1885 tarihli mukavelenâmenin uygulanması diplomasisinde de aynı tavrı sürdürüyordu. Yine, Sudan’daki isyanın bastırılması sonrasında Mısır’daki ordunun mevcut sayısının yeterli olduğunu ileri sürmeye başlamıştı. Ona göre Sudan’da sükût ve asâyiş hâsıl olmuş, Mısır hudûdu temîn edilmiş ve Mısır ordusu hıfz-ı asâyişi kâfi derecede yani sekiz bin nefer nizâmiye ve altı bin yedi yüz kadar jandarma ve polis neferi olmak üzere teşkîl olunmuştu1156. İngilizlerin bu tavrı Ahmed Arabî olayında da tetkik edilmişti. İngilizler, Osmanlı Devleti’nin, meseleyi halletmek için asker göndermesi gerektiğini beyan etmişti. Ancak Ahmed Arabî’nin İngiliz askerleri tarafından bozguna uğratılmasından sonra, bu fikirden vazgeçerek asker gönderilmesine gerek olmadığını ileri sürmüşlerdi. Burada Osmanlı askerinin Mısır’a gönderilmesindeki 1150 Y.PRK.EŞA., 5/81. Y.PRK.MK., 3/7. 1152 Y.PRK.MK., 3/31. 1153 Y.PRK.MK., 3/7. 1154 Y.A.RES., 31/1. 1155 İ.MTZ.(05)., 33/1899. 1156 Y.PRK.MK., 3/31. 1151 211 maksadın Mısır’da asayişin temini değil, bilakis istilâ fikrini dahi irâe eylemek olduğu anlaşılıyordu1157. Mısır’ın idarî birimlerinde yapılacak düzenlemeler, İngiltere ile imzalanan 5 Kasım 1885 tarihli mukavele ile uygulama planına alınmıştı. Bu konu Ahmed Muhtar Paşa ile Drummond Wolff’un müzakerelerinde gündeme gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu konudaki yaklaşımı, Mısır idaresinde yapılacak idarî düzenlemelerle, İngilizlerin Mısır’da daimi bir nüfuz alanı oluşturmasının önüne geçmek şeklinde ifade edilebilir1158. Zira İngilizlerin öncülük edeceği ıslahat çalışmalarının, Mısır’ın idarî birimlerinde onların nüfuzunu kuvvetlendireceği aşikârdır. Bundan sonra İngilizler Mısır’ı ‘lutfen’ tahliye etseler dahi burada bir İngiliz otoritesinin varlığı devam edecektir1159. Bu yüzden İngilizler Mısır ordusunun tanzimine yanaşmamış, önceliği idarî düzenlemelere vermiştir. Onların bu konudaki tezleri ise Mısır’da idarenin güçlü bir yapıya kavuşturulması ile meselelerin halledilmesinin kolaylaşacağı şeklindeydi1160. Mısır’ın idarî birimlerinde yapılacak düzenlemelerle, asker ve polis teşkilatının yeri, görevleri ve tanzimi sağlanmış olacağından bu düzenlemelerin İngiltere’nin işine geleceği ortadadır. Çünkü yeni idarî yapı ile İngilizleşmiş bir ordu, polis ve bayındırlık teşkilatı ortaya çıkmış olacağından mesele, İngilizler açısından önemlidir1161. Bu yüzden İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi için Mısır idaresinin tensiki ve Mısır’ın ıslahının gerekli olduğu düşüncesi ile hareket ediliyordu 1162. Bu gerçekleştiği takdirde, Lord Salisbury’den, Mısır’da ıslahat hareketleri hitam bulduktan sonra İngiliz askerinin Mısır’ı bila-mukavele ve bila-şart tahliye edileceği teminatı gelmiştir1163. Mısır’ı boşaltmak için Osmanlı Devleti ile ne zaman masaya otursa ya da bu konu herhangi mesele ile birlikte zikredilmiş olsa İngilizler hep; “ne zaman Mısır’ın idâre-i mülkiye ve mâliyesi ve ‘askeriyesi bizzati kendi kendini müdâfa’â edecek derecede kesb-i kudret ve istikmâliyet eder ise ol-vakit bittabi Mısır’dan yed-i himâyesi[nin] çekileceğini mevzûhen beyân” etmişlerdir1164. 1157 Y.PRK.MK., 1/81. Carman, s.55-56. 1159 Y.EE., 129/112. 1160 Y.PRK.MK., 3/7. 1161 Y.PRK.MK., 3/31. 1162 Y.A.HUS., 235/36. 1163 Y.EE., 121/1; Y.EE., 126/35. 1164 Y.EE., 126/26. 1158 212 İngiltere’nin Mısır için öne sürdüğü ıslahat maddelerinin burada İngiliz varlığını daimi bir hâle koyacak bir fırsat vereceğinin farkında olan Osmanlı devlet adamları, İngiltere’nin bu minvalde sunduğu teklifleri çoğu kez ihtiyatla karşılama refleksiyle hareket etmişler ve bu konuda çıkan herhangi bir haberi bile inceden inceye tetkik ettirmeyi ihmal etmemişlerdir1165. Bu da müzakere ve diplomatik girişimlerde güvensizlik ortamının oluşmasını oldukça kolaylaştırmıştır. Buna rağmen Osmanlı devlet adamları İngiltere ile Mısır’ın tahliyesi müzakerelerinde ümit var bir düşünce besliyorlardı1166. Bu inanç ile girişimlerini sürdüren Osmanlı devlet adamlarının, meseleyi bir hüsn-i neticeye vardırmak için adeta her yola başvurdukları görülmektedir. Bu yüzden 5 Kasım 1885 tarihli mukaveleye Mısır’ın İngiliz askerinden tahliyesini temine bir mukaddeme olacağı inancıyla yaklaşıyorlar1167, diplomasi sürecindeki mücadeleye bu işin bir gün olabileceği ümidiyle devam ediyorlardı. Yine Osmanlı devlet adamları, Mısır’da ıslahat işlerinin bir neticeye ulaşmasının ardından İngilizlerin, amaç hâsıl olduğu için Mısır’da kalmak arzusunu beslemeyeceklerine inanmış görünüyorlardı1168. Lord Dufferin, Sir Charles Dilke, Lord Derby, Lord Salisbury, Lord Cromer, Sir Edward Grey ve Sir Eldon Gorst’un sürekli vurguladıkları şey, İngilizlerin Mısır’da kalmaya niyetlerinin olmadığı idi1169. Bu da Osmanlı devlet adamlarının düşüncelerini etkilemiştir. Ahmed Muhtar Paşa’nın İngilizlerin Mısır Meselesi’nde Osmanlı Devleti ile anlaşmak mecburiyetlerinden bahsederek Mısır’dan çıkmak istediklerini; ancak bunu yaparken İngiliz askerinin Mısır’dan çıkmasının ardından buranın bir başka devlet tarafından işgal edilmemesini sağlamaya çalıştıklarını ifade etmesi, bu kabil bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir1170. Yine İngilizler tarafından, Mısır, Sudan ve Dongola’daki karışıklıkları, ancak Osmanlı Devleti ile anlaşarak ve Osmanlı Devleti’nin nüfuzunu kullanarak çözmek zorunda olduğu, aksi takdirde kısa zaman içinde Hint’te de karışıklıklarla uğraşmak zorunda kalacağı ifade edilmişti 1171. 1165 Y.EE., 116/56, 1. Y.PRK.HR., 12/8. 1167 Y.A.RES., 31/1. 1168 Y.PRK.EŞA., 6/14, 3. 1169 Carman, s.53; Ancak “ İngiltere’nin Mısır’ı ilhak edeceği 1900’lü yılların başında belli olmuş 1911 yılında bu şayia iyice gün yüzüne çıkmıştır”, Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1908-1918), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1982, s.29-30. 1170 Y.PRK.MK., 3/35. 1171 Y.PRK.SGE., 3/22. 1166 213 İşgalin hemen ardından İngiltere Mısır’dan askerini çekecekti. Ancak Sudan’da ortaya çıkan isyan dolayısıyla bu işi ertelemişti1172. Sudan’daki karışıklıkların ortadan kaldırılması, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini önemli bir mesele haline koyacaktır1173. Bu yüzden Ahmed Muhtar Paşa’ya verilen ilk görev Sudan’daki hâl-i isyanın ortadan kaldırılması olmuştu1174. Bu arada Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu muhafaza etmek için İngiltere’nin Mısır’da bir miktar serbest hareket etmesine sorun çıkarmadığı görülmektedir. Ancak Osmanlı Devleti işgalden sonra sürecin her aşamasında Mısır’daki konumunu İngiltere’ye kaptırmaktaydı. 5 Kasım 1885 tarihli mukavele ile İngiltere’nin Mısır’da nüfuz ve iktidar kazandığı eleştirileri de İngiltere’nin “Mısır’da icrâ eylediği nüfûz ve iktidâr taht-ı karara alınmayub ancak işbu nüfûz ve iktidârın sûret-i icrâyla hitâm-pezîr olması imkânı hakkında zât-ı hazreti padişâhiye karşu olan İngiliz taahhüdâtı takarrur itdirilmiş” iddiasıyla cevaplandırılmıştır1175. 5 Kasım 1885 tarihli mukavelede alınan kararlar ve bu kararların uygulanması ile Mısır Meselesi’nin çözümü konusunda yapılan çalışmalar ve Mısır’ın kendi kendini idame ettirecek düzenlemeleri kapsayan ıslahat planları; İngiltere’nin, Mısır üzerindeki hesapları nedeniyle neticesiz kalmıştır. Drummond Wolff, Kahire’de Ahmed Muhtar Paşa ile gerçekleştirdiği müzakerelerden istedikleri gibi bir sonuç çıkmadığını anladıktan sonra, görüşmelerin İstanbul’da yapılmasını teklif etti. Bu girişim, İngilizlere psikolojik bir üstünlük sağlamakla birlikte, Mısır halkı üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır. Zira Mısır’da Osmanlı Devleti’ni temsil eden yüksek bir memurun varlığı Mısır halkına önemli bir psikolojik destek oluşturuyordu. Ahmed Muhtar Paşa, Mısır’da bulunmasının halk için ne anlam ifade ettiğini bildiğinden Drummond Wolff’un bu konudaki sözlü girişimlerini reddetmiştir1176. Drummond Wolff, Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini sağlamaya yönelik çalışmaların neticelendirilmesine yoğunlaşması gerekirken, konunun yönünü değiştirme stratejileri uygulamaktaydı. Sudan Meselesi önemini kaybettikten, daha doğrusu, İngiltere için tehlike unsuru olmaktan çıktıktan sonra, diğer bahanelere sığınması, bunu açıkça göstermektedir. 1172 Y.EE., 126/15. Y.PRK.MK., 1/81. 1174 İ.MTZ.(05)., 33/1910. 1175 Y.EE., 116/56, 4. 1176 Kızıltoprak, s.239. 1173 214 II- MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGE SİSTEMİNİN DİNAMİKLERİ İngiltere, Mısır’ı işgal ettikten sonra Mısır’da, tıpkı Hindistan’daki gibi bir sömürge yönetimi kurmak için yapılanmaya gitmiştir. Buradaki temel amaç kalıcı olmaktı. Bunun şartlarını hazırlamak için İngiltere’nin Mısır’daki idarî, adlî, iktisadî ve siyasî sistemi mümkün olduğunca dönüştürmeye başladığı, daha ilk zamanlardan itibaren hissedilmekteydi. Lord Cromer’in deyimiyle, Mısır’ın yöneticilerini yönetecek bir sistem kurulmaya çalışılıyordu1177. Bu dönüşüm, aynı zamanda Osmanlı varlığının Mısır’da ortadan kaldırılması şeklinde ifade edilebilir1178. Lord Dufferin ve Sir Eveleyn Baring (Lord Cromer) önderliklerinde Mısır’da ıslahat adı altında gerçekleştirilen düzenlemeler, Mısır yönetiminin İngiliz kontrolü altına alınmasını sağlayacak şekilde kurgulanmıştır1179. 1890’lı yılların başına kadar sistem bu şekilde işletilmiş, Mısır’daki İngiliz idaresi bu süreç içinde kuluçka devresini geçirmiştir. Bu süreç Osmanlı Devleti açısından İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye diplomasisi şeklinde geçmiştir1180. İngiltere bu süreçte Osmanlı Devleti’nin tahliye taleplerine karşı Mısır’da bir süre daha kalmanın yollarını ararken burada kalıcı olmanın zeminini oluşturmuştur. İngilizler, Mısır’da kalıcı olmanın şartlarını oluştururken, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, diğer devletlerin tepkisini çekmemek için dikkatli bir politika izlemeye çalışmışlardır. Bunun yanında, Mısır’da hızlı ve şüphe uyandırıcı değişimden kaçınılarak uluslararası arenada ortaya çıkacak tartışmalardan kendilerini korumuşlar, yine Mısır’daki sistemi, ortaya koydukları ıslahat projeleri ile şekillendirmişlerdir1181. Bu süreçte Mısır idaresinin hemen her kademesi İngiliz memurları ile doldurulmuştur. Bu, şüphesiz Lord Cromer’in Mısır’da sömürü düzenini oluşturmak için kurduğu sistemin bir gereğiydi. İngilizler, bu memurlar vasıtasıyla Mısır idaresinin en küçük birimlerine dahi nüfuz etmeyi başarmışlardır1182. İngiliz memurlarının olmadığı kurumlarda ise çeşitli iltimas, taltif ve rütbeler ile Mısırlıları kendilerine bağlı hâle getirmişler, bunlar vasıtasıyla da bu 1177 Zaten “Mısırlı idare etmek için değil, idare olunmak için yaratılmıştı” Marşal, s.1465; Gençoğlu, s.65. 1178 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.206. 1179 Kızıltoprak, s.201. 1180 Altunay-Şam, s.206. 1181 Kızıltoprak, s.200-201. 1182 Robert L. Tignor, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”, The Journal of British Studies, V: 2, I: 2, Chicago, 1992, s.153. 215 kurumlarda mutlak denetimi sağlamaya çalışmışlardır1183. 1876 yılında Maliye ve Nafia Nezâretlerinde başlayan İngiliz-Fransız ikili kontrol sistemi, Mısır’ın İngilizler tarafından işgalinden sonra bütün bakanlıklara yayılmıştı1184. Ancak gün geçtikçe İngilizlerin tek başına kurduğu kontrol mekanizmasında diğer devletlerin memurlarına yol verildi. Kontrol sistemi hemen hemen İngilizlerin eline geçti1185. İdarî alanda kurdukları kontrol sistemi bunu daha açık bir şekilde göstermekteydi. Osmanlı Devleti, Ahmed Muhtar Paşa vasıtasıyla tahliye diplomasisine başladığında, Mısır’da İngilizler duruma egemen olmuşlardı1186. Mısır Maliye Nezâreti, Maarif sistemi ve Nafia yönetimine artık Hıdiv hâkim bulunmuyordu. Bu nezâretler İngilizlerin eline geçmişti. İngilizler, onlarca kez Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu teyit eden açıklamalar yaparken, ortaya koyduğu düzenlemelerle buradaki Osmanlı hukukunu açık bir şekilde çiğniyorlardı1187. A- Mısır’da Sömürge Yönetiminin Kurulma Çalışmaları ve Lord Cromer İngilizler, Mısır’ı işgal ettikten sonra burada kalmaya niyetli olmadıklarını ve durumun tesviyesinin ardından çekileceklerini defalarca beyan ettiler1188. Ancak İngilizlerin bu konuda bazı şartları vardı: Bu şartlar, “Her ne zaman Mısır’ın idâre-i mülkiye ve mâliyesi ve askeriyesi bizatihi kendi kendini müdâfa’a edecek derecede kesb-i kudret ve istikmâliyet eder ise ol-vakit bi’t-tabi Mısır’dan yed-i himâyesi çekileceği”şeklinde ifade edilmekteydi1189. İngilizler Mısır’da kalıcı olmak için Mısır’ın diğer meselerini kullanmaktan çekinmemişlerdi. Sudan Meselesi, Süveyş Kanalı gibi meseleler İngilizler Mısır’dan çekilmeme gerekçelerini oluşturmaktaydı1190. İngilizler Sudan gerekçesini açıklarken, İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekme fikrini taşıdığını; ancak Sudan’da ortaya çıkan karışıklıkların buna mâni olduğunu ifade ederek ortaya çıkacak tepkileri ber-taraf etmeyi amaçlıyorlardı1191. İngilizlerin bir diğer bahanesi, İngiliz askerinin Mısır’dan çekilmesini müteakip başka bir devletin Mısır’ı işgal etme 1183 Altunay-Şam, s.142. Y.PRK.BŞK., 8/31 1185 Kızıltoprak, s.203. 1186 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.183. 1187 Y.PRK.EŞA., 49/50. 1188 Carman, s.53. 1189 Y.EE., 126/26. 1190 Y.PRK.EŞA., 5/81. 1191 Y.EE., 126/15; Y.EE., 127/3. 1184 216 ihtimalidir. İngilizlere, her ne kadar bu devletler tarafından bu konuda defalarca teminat verilmiş olsa da1192; onlar Fransa, Rusya ya da İtalya’nın Mısır’ı işgal edeceğini düşünmekteydiler1193. Bundan başka, Mısır’dan askerlerini çekmeleri durumunda asayişin yeniden zâil olması ihtimali, İngilizlerin Mısır’dan çıkmamak için ileri sürdüğü gerekçelere başka bir örnekti1194. İngilizler bu süreçte, bu gerekçelere dayanarak politikalar üretmişlerdir. Mısır’daki durumlarını tahkim etmek amacıyla buradaki askerî varlıklarını zaman geçtikçe artırmak için çalıştıkları ve bunda da muvaffak oldukları görülmektedir. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Mısır’daki asker sayısını önce azaltıp arkasından da tamamen tahliye edeceğini beklediği zamanlarda bile, peyderpey asker sayısını artırdığına şahit olmuştur. İngilizlerin Mısır’ı tahliye edeceklerine ve idareyi ele almak niyetinde olmadıklarına dair açıklamaları, Osmanlı Devleti’nin beklentilerini bu yönde tutmasına hizmet etmiştir1195. İngilizler Mısır’daki askerî varlıklarını artırmak için Hıdiv’in halka karşı korunması sebebini ileri sürmüşler, Mısır’daki nüfuzlarını kuvvetlendirmek için gerekçe bulmakta zorlanmamışlardır1196. Sultan II. Abdülhamid, İngiltere ile sıfır sorun ve onları gücendirmemek üzerinde politikalarını yürüttüğünden buna karşılık vermekte yetersiz kalınmış, İngiltere’nin Mısır üzerindeki isteklerinin önüne geçilememiştir1197. İngilizlerin Mısır’daki askerini artırma fikri her ne kadar “şâyân-ı takbîh” bir tedbir olsa da, bunu kabul etmek zorunda kalınmıştır1198. Ahmed Muhtar Paşa’nın, İngiltere’nin Mısır’da bu kadar serbest hareket edebilmesini Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarına yeterince önem vermediği şeklinde yorumlaması; meselenin geldiği noktayı göstermesi bakımından son derece önemlidir1199. Zaten İngilizlerin Mısır’daki askerî kuvvetlerini artırmaktaki maksadı, buradaki nüfuzlarını daha da kuvvetlendirmekti1200. İngiltere, Mısır’ı işgal ettikten sonra, buradaki nüfuzunu kuvvetlendirmek için önemli fırsatlar elde etmiştir. Bu da, Mısır’ı müstemleke haline getirmek için yeterli olmuştur. Bu durum İngiltere’ye, Mısır’daki stratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak 1192 Y.EE., 127/19. Y.EE., 116/56. 1194 Y.PRK.EŞA., 15/3. 1195 Y.EE., 126/15. 1196 Y.PRK.MK., 5/100. 1197 Y.EE., 117/11. 1198 Y.A.HUS., 272/144. 1199 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.211. 1200 Y.PRK.MK., 5/100. 1193 217 ve bu çıkarların siyasî nüfuzlarını tahkim etmesini sağlamak fırsatını vermiştir. Bu yüzden İngilizler işgalci konumlarını sürdürmüşler ve ilerleyen zamanlarda da Mısır’ın tek hâkimi olmak için buradaki varlıklarını devam ettirmişlerdir1201. Bu durum Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu oldukça etkilemiştir. Ahmed Muhtar Paşa, bu durumu en iyi tetkik eden devlet adamlarından biri olmuştur. Ona göre, Mısır’daki Osmanlı varlığı Mısırlılar nezdinde de geçerli bir şey olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır 1202. Osmanlı Devleti’nin bu durum karşısında kat’î bir şey yapamadığı, hatta bu konuda İngiltere’ye karşı zaman zaman bağımsız bir politika izleme şansı bile bulunamadığı, süreci okuduğumuzda görülmektedir1203. Bu durum da İngiltere’yi, en fazla çekinilmesi gereken devlet yapmış1204, bu da, Sultan II. Abdülhamid’de İngiliz kuşkusunu doğurmuştur1205. Sultan II. Abdülhamid İngiliz politikalarının getirdiği süreçte, İngiltere’ye güvenilmeyeceğini net bir şekilde ifade etmişse de, onlardan bağımsız politikalar yürütememiştir. Bu yüzden İngiltere Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hâkimiyetine daha fazla nüfuz etmeye başlamıştır1206. İngilizlerin Mısır’daki konumunda meydana gelen değişim, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki hukukunun sınırlandıran başlıca bir etken olmuştur. Zira Lord Cromer’in bir sonraki hedefi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hüküm ve nüfuzunu ortadan kaldırmak olmuştur1207. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna riayetkâr olduğunu defalarca ifade etmesine rağmen1208, burada kendi hukukunun, Osmanlı Devleti’nin hukukundan daha aşağıda ve geçici olduğu itikadını hiçbir zaman beslemişler1209, Mısır’daki girişim ve faaliyetlerinin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat hukukuna halel getirmeyeceğini beyandan geri 1201 Güler, s.60. Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.211. 1203 Güler, s.72. 1204 Y.EE., 10/73. 1205 “1880’lerde başlayarak Abdülhamid’in politikasının ana öğesi haline gelen “İngiltere kuşkusu”nun temeli 4 Haziran 1878’de akdolunan Kıbrıs Muahedesiyle atılmıştır” Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, s.305; “Ever since the Cyprus Convencion of 1878 the close links between london and the Porte had gradually but definitely given way to mutual suspicion and distrust” Selim Deringil, “The Ottoman Response to the Egyptian Crisis of 1881-82” Middle Eastern Studies, V: 24, I: 1, Cambridge 1988, s.6; “Sultan II. Abdülhamid döneminde meydana gelen en önemli olay; İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesidir ki; bu olay Sultan’ın, Osmanlı saltanatını yıkmak için ellerinden gelen her şeyi yapan İngiltere’den iyice soğumasına yol açtı” Emir Şekip Arslan, s.318. 1206 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.167. 1207 Y.A.HUS., 272/144. 1208 Y.PRK.MK., 1/63. 1209 Y.EE., 116/56. 1202 218 durmamıştır1210. Yani kısacası İngilizler Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukuna ortak olmak için kendi konumunu Osmanlı Devleti’nin konumuna eklemleme yaparak burada hukukî meşruiyet arayışlarına girmiştir. İngilizler Mısır’da kaldıkça yeni tedbirlere ihtiyaç duymuş, varlığını sağlam temellere dayandırmaya çalışmışlardır. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri Sudan’ı ele geçirmeye karar vermeleridir. Sudan’ı ele geçirerek Mısır’ın güney sınırlarının savunmasını kolaylaştırmayı düşünmüşlerdir1211. İngilizlerin Mısır üzerinde hâkimiyet tesis ettiğini gösteren somut gelişmeler olurken, Lord Cromer, “ben şahsen Mısır’ın iltihâkını pek de arzu et[medim], hatta buraya gelmemiz, bilahare hakkımızda hayırlı olacağı itikâdında da değilim. Burada senelerce ve belki de dâ’ima birtakım müşkülât ve muhatarâta hedef olacağız. Buna mukabil bir güne mükâfât göremeyeceğiz. Mahzâ ifâ-i vazifeden ferâgatla Mısır’ı kendi haline bırakacak olur isek şimdiye kadar icrâsına muvaffak olduğumuz ıslahat neticesiz kalacağı gibi bir müddet sonra mesele-i Mısriyye yine Avrupa’yı işgal ve tazyik edecek[tir]. Ol vakit her şeye yeniden başlamak lazım gelecektir ki bu da mugâyir-i akıl ve hikmettir”1212 demektedir. Lord Cromer’in bu sözleri, İngilizlerin Mısır’ı boşaltmayacaklarını gösteren yetkili bir sesti. Mısır’daki İngiliz memurları da, buradaki ayrıcalıklı konumlarını ve dolgun maaşlarını bırakmak istemediklerinden, Mısır’daki reform sürecinin devam etmesini istiyorlardı 1213. Lord Derby, İngiltere’nin Mısır’da bulunmasını, Hindistan’daki saltanatını korumak için bir tedbir olarak görmüş ve bunu sağlamanın her İngiliz hükümetinin borcu olduğunu ifade etmiştir1214. B- Lord Cromer: Mısır’ın Gerçek Hâkimi Mısır’ın İngiliz yönetimi altında yapılanmasında Lord Cromer’in katkıları büyük olmuştur1215. İngiltere tarafından 11 Eylül 1883 tarihinde Mısır’a genel konsül atanan Lord Cromer, hastalığı sebebiyle emekli olmak zorunda kaldığı 1907 yılına kadar geçen 1210 Y.PRK.MK., 5/100. Gençoğlu, s.98. 1212 Y.A.HUS., 297/54. 1213 Y.A.HUS., 272/144. 1214 Y.EE., 116/56. 1215 Tignor, s.142. 1211 219 süreçte Mısır’ın İngiliz kontrol ve yönetiminde yapılandırılmasını sağlamıştır 1216. Lord Cromer, bu süreç içinde Mısır’da ortaya koyduğu çalışmalar, ürettiği politikalar ve gerçekleştirdiği değişimlerle, burada geleneksel İngiliz sömürgesini sembolize etmiştir1217. Lord Cromer’in Mısır’daki en büyük yardımcıları Mısır ordusu Serdarı Sir Evelyn Wood ve Mısır Polis idaresinin başına getirilen Albay Valentine Barker olmuştur1218. Bunlardan başka Mısır’da, Lord Cromer’in emrinde güçlü kadrolar vardı ve bu kadrolar Lord Cromer’in buradaki yönetme işini gerçekleştiriyorlardı1219. Yine aynı kadrolar, Lord Cromer’in Mısır’daki baskı aracı olmuştur1220. Lord Cromer’in Mısır’daki bu konumu, hem İngiliz sömürge siyasetinin ilkelerini ve hem de Mısır’daki İngiliz konrol ve etkinliğinin sınırlarını göstermesi bakımlarında önemli işaretler vermiştir 1221. İyi bir ekonomist olan Lord Cromer, 1877-1879 yılları arasında Mısır Duyûn-ı Umûmiyesi’nde komisyon üyeliğinde bulunmuştur. 1880 yılında Lord Ripon hükümeti tarafından tekrar Hindistan’a gönderilmiş, burada Hindistan Genel Valisi’nin maliye danışmanı olarak görev yapmıştır1222. Hindistan’daki bu görevi Lord Cromer’e önemli tecrübeler kazandırmıştır1223. Bu tecrübeleri, ona Mısır’da İngiliz yapılanmasının gerçekleştirilmesinde büyük faydalar sağlamıştır1224. Lord Cromer 1883 yılında Mısır’a başkonsolos olarak gelmiştir1225. Bu görevi vasıtasıyla Mısır’da bütün devlet kurumlarına nüfuz etmiş, İngiltere’nin buradaki eli ayağı olmuş, buradaki İngiliz yapılanması sürecinde etkinliğini her geçen gün arttırarak Mısır yönetiminde birinci adam konumuna yükselmiştir1226. Lord Cromer, Mısır’ın bütün idarî kadrolarını kontrolü altına alarak, onlarıkurduğu sistemin yürütücüsü konumuna getirmiştir. Cromer’in Mısır’ı yönetmek için kurduğu kadro kendisi gibi alanında uzman kişilerden oluşuyordu. Vincent ve Colvin gibi iki önemli ekonomist de onun kadrosundaydı1227. Lord Cromer, 1216 Edward Gleichen, “Lord Cromer: By the Marquess of Zetland”, Journal of the Royal African Society, V: 32, I: 126, London 1933, s.45-46. 1217 Tignor, s.142. 1218 Kızıltoprak, s.201, 131. 1219 Mehmed Arif, s.646. 1220 Eraslan, s.296. 1221 Chirol, “The Egyptian Question”, s.58-59, 64. 1222 Tignor, s.143. 1223 Yaramış, s.123; Toll 1224 Tollefson, Modernization, s.135-137. 1225 Gleichen, s.39; Robert L. Tignor, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”, The Journal of British Studies, V: 2, I: 2, Chicago 1963, s.143-144. 1226 Yaramış, s.125. 1227 Auchterlonie, s.57-59. 220 İngiltere’nin Mısır üzerindeki etkinliğini parlak bir şekilde yansıtan önemli simge olmuştur. Lord Cromer bu konumuyla İngiltere’nin Mısır’daki tesirinin en çarpıcı örneğini oluşturmuştur1228. Lord Cromer’i önemli kılan en önemli faktörlerden birisi, şüphesiz Mısır’daki yönetimi uzun vadeli bir programa dayalı olarak yürütmesidir1229. Zira bu plan ve program, buradaki işleyişin gelişi güzel bir şekilde devam etmesini engellemiştir. Bu suretle Mısır’ın malî durumunu baştanbaşa yeniden organize etmiş ve dünya ekonomisi ile bütünleştirilmesini sağlamıştır. Bunu da kurduğu eğitim sistemi ile tahkim etmiştir1230. Lord Cromer, Dufferin tarafından ortaya konulan reform paketine uygun bir politika izlemesi konusunda İngiliz hükümetinden aldığı talimatlarla Mısır’daki politikalarını tanzim etmiştir. Lord Cromer, bu reform paketi doğrultusunda Eyalet meclisleri, Meclis-i Şura ve Meclis-i Umumî’yi kurdurmuştur1231. Bu, bir bakıma Mısır’da meşrutî yönetimin İngilizler tarafından yerleştirilmesi anlamını taşımaktadır. Ancak Lord Cromer’in en önemli faaliyet alanı Mısır maliyesi olmuştur. Öncelikle Mısır maliyesinin tanzimi işine önem veren Lord Cromer, maliyede reform dönemini başlatmış ve bu reformlar yoluyla Mısır maliyesini yeniden tanzim etmiştir 1232. Lord Cromer, reformların takibi ve devamını sağlamak üzere danışmanlarını kilit mevkilere getirmiştir. Onun hazırladığı süreç, İngiltere’yi Mısır’ın gerçek hâkimi yapacak şartları sağlayacak şekilde işlemiştir1233. Mısır’daki İngiliz idaresi, Mısır yönetimine karşı sorumsuz, yönetimi kapsayan ve onu yöneten bir yapıda kurulmuştur. Bu sistem tam anlamıyla Lord Cromer’in eseri olmuştur1234. İngilizler, Mısır’ın stratejik konumu ve uluslararası dengeler açısından hassas bir noktada bulunması dolayısıyla, Mısır’ı kendine has bir sistemle idare etmiştir. Buna göre İngilizler, Mısır’a tam anlamıyla sahip olmamış1235 gibi görünerek Mısır’ı 1228 Dursun, s.44. Tignor, s.147-148. 1230 Vuoto, s.549-550. 1231 Altunay-Şam, s.145. 1232 Gençoğlu, s.78. 1233 Marsot, Mısır Tarihi, s.75; Tollefson, Policing İslam, s.94-98. 1234 A.Z., s.67-68. 1235 Chirol, “The Egyptian Question”, s.55. 1229 221 “örtülü protektora/örtülü himaye” şeklinde idare etmeye çalışmıştır1236. 1914 yılına kadar süren bu sistemin ve sürecin en önemli kişiliği şüphesiz Lord Cromer olmuştur 1237. Bu örtülü himaye sistemi, Mısır’daki İngiliz hâkimiyetinin sağlam bir zemine oturtulmasını sağlamıştır1238. Lord Cromer, Mısır’da kurduğu idarî sistemle, başta ordu olmak üzere, bütün kurumlara hâkim olmuş, Mısır’ı Hıdiv ve hükümet eliyle yönetmiştir 1239. Bu süreçte, Mısır’da son söz Lord Cromer’e ait olmuş, Mısır’ın idaresine dair herhangi bir konuda Mısır idarecilerinden görüş alma gereğini bile duymamıştır1240. 1890’ların sonlarına yıllara gelindiğinde Cromer bütün sistemi oluşturmuştu1241. Hıdiv’in ve Mısır hükümetinin konumunu güçlendirecek idarî reformlara yönelen Lord Cromer, gerçekte Mısır’daki İngiliz işgalini meşrulaştırmayı ve pekiştirmeyi hedefleyen ince bir siyaset gütmüştür1242. Bu konuda Lord Cromer’e, Drummond Wolff ve Harry Boyle’nin de önemli katkıları olmuştur. Ortak amaç İngiliz hâkimiyetinin Mısır’da kuvvetlendirilmesini sağlamak olduğundan1243 Lord Cromer’in yürüttüğü ince siyaset, Mısır’ın İngiliz himayesi altına alınmasını kolaylaştırmıştır. Lord Cromer bu çalışmaları yaparken, sadece Mısır’ın idarî hâkimiyet altına alınmasıyla yetinmemiş, yeni askerî birliklerle takviye edilmesinin gerektiğine inanarak zaman zaman Mısır’daki İngiliz askerî varlığının arttırılmasını sağlamıştır 1244. Bu çabaların temel kaynağı ise şüphesiz, İngiliz işgalinin uzun soluklu bir proje olarak düşünülmesidir1245. Lord Cromer, Mısır’ın İngilizleştirilmesini sağlarken büyük engellerle karşılaşmamış ve politikalarını rahat bir şekilde yürütmüştür. Mısır idaresini her geçen gün biraz daha nüfuzu altına alan Lord Cromer, Mısır’ın gerçek idarecilerine karşı daima üstün gelmeyi bilmiştir1246. O, Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa, Abbas Hilmi Paşa ve Meclisi Nüzzâr’la giriştiği çekişme ve mücadelelerini hep kazanmış ve İngiliz menfaatlerine karşı olacak hiçbir harekete izin verilmeyeceğini göstermiştir. Bu yüzden Mehmed 1236 Hoskins, “British Policy in Africa 1873-1877, s.144-146. Gençoğlu, s.64. 1238 Altunay-Şam, s.145. 1239 Tollefson, Modernization, s.50-51. 1240 Mehmed Arif, s.646. 1241 Tollefson, Policing İslam, s.111-124. 1242 Gençoğlu, s.64. 1243 Dursun, s.43. 1244 Dursun, s.66. 1245 Marsot, Mısır Tarihi, s.75. 1246 Tignor, s.150-151. 1237 222 Tevfik Paşa büsbütün İngiliz kontrolü altına girmiştir1247. Hıdiv Abbas Hilmi Paşa döneminde de bu etki artarak devam etmiş, neredeyse Hıdiv’e söz hakkı tanınmayacak hale gelmiştir1248. Lord Cromer ortaya koyduğu politik yaklaşımlarla Hıdiv Abbas Hilmi üzerinde tam anlamıyla nüfuz kurmuştur. Cromer’in Abbas Hilmi Paşa’ya yaklaşımı ikili arasında ciddi bir husumetin doğmasına neden olmuştur1249. Bu yüzden Lord Cromer, uygulamalarına karşı oluşan muhalefeti ortadan hemen kaldırmış ve bütün Mısır idarecileri bu durumu kabullenmek zorunda kalmışlardır1250. Bu durum Mısır’ın gerçek idarecilerinin kim olduğunu gösteren önemli işaretler olarak kabul edilmelidir1251. Lord Cromer bir yandan Mısır’da reform hareketlerini devam ettirirken İngiltere’nin Mısır’daki işgaline meşruiyet sağlamaya çalışmış, bir yandan da İngilizlerin hâkimiyetini sağlamlaştırarak işgalle birlikte oldukça kötüleşen Mısır maliyesinin düzlüğe çıkması yolunda önemli gayretler göstermiştir1252. Fakat Mısır ekonomisindeki bu düzelme, İngiltere’nin Mısır’daki ekonomik ve buna bağlı olarak sosyal ve siyasî çıkarlarını tehlikeye düşürmeyecek şekilde yapılandırılması ile gerçekleşmiştir. Zira Mısır maliyesinin dış borçları ödeyebilecek bir hale getirilmesi, Mısır’a olası bir dış müdahaleyı önleyeceğinden, bu konu Lord Cromer’in öncelikli amaçları arasında yer almıştır. Bu yüzden Mısır’daki mâlî yapı ile birlikle iktisadî yapı da İngilizlerin amacına uygun bir şekilde tanzim edilmiştir. Mısır maliyesinde meydana gelen bu düzelme, 1885 ve sonraki yıllarda açık bir şekilde görülmeye başlamıştır. Bu durum İngilizlerin Mısır’ı daha fazla sahiplenmesine neden olmuştur1253. İngilizlerin buradaki reform faaliyetleri, ticaretin1254 ve yabancı yatırımların artmasını sağlamıştır1255. Öyle ki, 1900 yılına gelindiğinde yabancı yatırımlarında patlama olmuş, 1914 yılında Mısır’da yabancı yatırımları toplamın % 92’sine ulaşmıştır1256. Mısır maliyesinde meydana gelen gelişmelerin üretim ve endüstrinin gelişmesini sağlaması beklenirken, Lord Cromer’in 1247 Y.PRK.EŞA., 14/18. Y.PRK.HR., 18/60, 11. 1249 Saad Ghazi Abi-Hamad, Duelling Perception: Bristish and Egyptian Iteractions, 1882-1919, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Austin 2007, s.92. 1250 Miller, s. 3-5, 7. 1251 Adam, 39-40. 1252 Gençoğlu, s.77. 1253 Kızıltoprak, s.231. 1254 Gençoğlu, s.82. 1255 Mısır’daki gelişme Mehmed Ali Paşa döneminde başlamış, İsmail Paşa döneminde ise ivme kazanmıştır. Ancak asıl olarak Cromer döneminde Bu durum yabancı yatırımcıların Mısır’a ilgilerinin artmalarına sebep olacak gelişmeler yaşanmıştır. Tollefson, Modernization, s.40-41 1256 Altunay-Şam, s.244. 1248 223 Mısır’da kurduğu sömürge sistemi nedeniyle tam aksi olmuştur. Mısır endüstrisi bu politikalar yüzünde gerilemiştir. Bunun anlamı Mısır’ın yarı sömürge olmasıdır1257. İngilizler Mısır Meselesi’nin çözümü için Mısır’ın tarafsız olması, daha doğru bir deyişle, Mısır’ın Osmanlı Devleti’nden koparılması gerektiğine inanıyorlardı1258. Bunun gerçekleştirilmesi, hem Mısır’ı İngiltere’nin tam sömürgesi hâline getirecek, hem de Mısır’a herhangi bir rakip gücün hâkim olmasını engelleyecektir1259. Lord Cromer, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etme nedenini açıklarken, “Biz bu lanet olası yeri gerçekten istememiştik; ancak eğer biz almasak, bir başkası alacak ve bu da tüm güç dengelerini bozacaktı” demişti. Bu değerlendirme büyük güçler arasındaki rekabeti göstermesinin yanında1260, Mısır’ın tarafsızlaştırılması ve İngiltere’nin mutlak hâkimiyeti altına girmesi gerekliliğine dair önemli bir göstergedir1261. Zaten Lord Salisbury’nin Mısır politikalarının ucu Mısır’ı tarafsızlaştırılmasına kadar uzanıyordu 1262. Lord Cromer, Mısır’da adlî sisteme de hâkim olmuştur. Onun tarafından başlatılan adlî reform hareketleri, Mısır adliyesi ve Meşihat-ı İslamiye gibi önemli adlî kurumları İngilizlerin kontrolü altına sokmuştur1263. İngilizler Mısır devlet kurumlarını bir bir ele geçirirken; Mısır, yavaş yavaş Hindistanlaşma yoluna doğru gitmekteydi 1264. İngilizlerin bu politikalarının doğal bir sonucu olarak Mısır yönetimi İngilizlerin Mısır’daki adlî işlerini yürüten bir kukla mekanizma şekline bürünmüştür1265. Cromer bu yolla Mısır’da iş görmeye başlamış, danışmanları vasıtasıyla işe doğrudan müdahale etmiştir 1266. Mısır mahkemelerinin kontrolü için Mister Scott Hakaniye Nezâreti müsteşarlığına getirilmiş, emri altındaki Mısır mahkemelerinin kontrolü görevini yerine getirecek teftiş heyeti oluşturulmuştur1267. Lord Cromer, Mısır adalet yapısının bozuk olduğu üzerinden hareket ederek, reformları bu yaklaşımla biçimlendirmiştir1268. Scott’un danışmanlığa getirilmesinden sonra Mısır’da gerçek anlamda reform devri başlamıştır. Bu reformlar 1257 Gençoğlu, s.84, 77. Y.EE., 116/64. 1259 Altunay-Şam, s.131. 1260 Güler, s.62. 1261 Hornik, s.614. 1262 Shih-Tsung, s.143-144. 1263 Altunay-Şam, s.148. 1264 Tollefson, Modernization, s.120-130. 1265 Marsot, Mısır Tarihi, s.75. 1266 Albert Hourani, “Osmanlı Islahatı ve Seçkinlerin Politikaları”, İslâm Dünyası ve Batılılaşma, İstanbul 1997, s.109. 1267 A.MKT. MHM., 501/71. 1268 Altunay-Şam, s.147. 1258 224 vasıtasıyla Mısır adlî sistemini kontrol altına alan İngilizler, iç günvenliği de tam anlamıyla denetim altına almış ve bu yolla da İngiliz işgaline karşı oluşan muhalefet büyük bir baskı altına sokulmuştur1269. Lord Cromer, Mısır üzerinde önemli bir etkinlik alanı kurarken İngiltere’nin Mısır’ı ilgilendiren bölge politikalarını önemli ölçüde yönlendirmiştir 1270. Zira İngiliz dış işlerinin Mısır’a dair işlerini Lord Cromer yürütmekteydi1271. İngiltere’nin Sudan, Akabe- Taba- Tur-ı Sina ve Kızıldeniz politikalarında Lord Cromer’in etkinliği açıkça görülmekteydi. Zaten Lord Cromer, İngiltere’nin Mısır’daki politika memuruydu1272. İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi bile zaman zaman Lord Cromer’in talimatıyla hareket etmekteydi. İngilizlerin Sudan’daki hatt-ı hareketleri Lord Cromer’in eko-politik çıkarımları üzerinden şekilleniyordu 1273. İngilizlerin bölge stratejilerini kontrol altına almalarında, Lord Cromer’in diplomasilerinin önemli etkileri olmuştu1274. Sudan’ın Mısır-İngiliz ortak yönetimine alınması, yine Lord Cromer’in tasarladığı sistem üzerinde gerçekleştirilmiştir1275. Yine Akabe konusunda Lord Cromer’in girişim, plan ve faaliyetleri İngiltere’nin bölgedeki etkinliğinin artmasını sağlamıştır1276. İngiltere için Kızıldeniz’de önemli bir stratejik değere sahip olan Sevâkin’e dair İngiliz politikalarını, yine Lord Cromer yönlendirmekteydi1277. Onun kabul etmeyeceği bir durumun dışına çıkılamadığı da süreç içinde görülmektedir1278. Lord Cromer bölge ile ilgili politikalar tanzim ederken İngilizlerin tam anlamıyla bölgeye yerleşmesini sağlayacak planlar yapmakta, bu planlamalara uygun faaliyetler gerçekleştirmekteydi 1279. Tabiî ki, onun her faaliyeti Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükmünü mümkün olduğu kadar ortadan kaldırmaya yönelik olmuştur1280. Mısır’ın, her ne kadar İngilizlerce ilhak edilmesi hayırlı bir iş olarak görülmese de1281, gayr-ı resmî bir şekilde İngiltere’ye ilhakını hazırlayan 1269 Gençoğlu, s.76. Dursun, s.63. 1271 Y.A.HUS., 492/69. 1272 Y.A.HUS., 239/60. 1273 Y.A.HUS., 396/85; Y.A.HUS., 407/68. 1274 Y.A.HUS., 397/102; Y.EE., 118/3. 1275 Gençoğlu, s.102. 1276 Y.EE., 119/40; Y.PRK.ASK., 239/41. 1277 Y.EE., 118/27. 1278 Y.EE., 119/55. 1279 Y.PRK.ASK., 240/94. 1280 “Cromer’in politikası Padişah’ın Kahire’deki hükm ve nüfûzunu mümkün mertebe ibtâlden ibaret idi” Y.A.HUS., 272/144. 1281 Y.A.HUS., 297/54. 1270 225 süreci iyi bir şekilde yönetmiştir. Ortaya koyduğu tavizsiz ve sert yönetim tarzı ve izlediği strateji Mısır’da ortaya çıkan birkaç olayda açık bir şekilde görülmüştür1282. Lord Cromer’in izlediği politikalar ve yürüttüğü yönetim stratejileri, onu İngiltere’nin Mısır politikalarının en önemli simgesi haline getirmiş ve İngiltere’nin Mısır’da etkin olmasını sağlamıştır1283. İngiltere’nin bölge politikalarını tanzim etmede dayandığı en önemli unsur da, yine Lord Cromer olmuş, İngiltere’de hangi hükümet başa geçerse geçsin Lord Cromer’in Mısır’daki görevine ve konumuna dokunmamıştır. Gerek muhafazakâr hükümetler gerekse liberal hükümetlerin Lord Cromer’in çalışmalarını tasvip ettikleri, onun uzun yıllar (1883-1907) Mısır’da kalmasından anlaşılmaktadır1284. C- Mısır Ekonomisinde İngiliz Reformları ve Mısır’da Hâkimiyetin Maddî Delilleri İngilizlerin Mısır’daki reform hareketlerinde en fazla etkin ve yetkin oldukları alanlardan biri Mısır maliyesi olmuştur. Buna İsmail Paşa döneminde kontrolden çıkan Mısır ekonomisinin dış borçları ödeyemeyecek hale gelmesi neden olmuştur. İngilizlerin Mısır’a müdahalesinin önünü açan süreç İsmail Paşa’nın bu yanlış politikalarının sonunda başlamıştır. Mâlî buhran Mısır’a kredi verenlerin alacaklarını tehlikeye düşürmüş ve yabancı müdahelesine neden olmuştu. İngilizler Mısır’ı işgal ettikten sonra, bozulan bu mâlî yapının düzenlenmesi işine önem vermişlerdir. Öncelikli amaç, Mısır maliyesinin, kendi borçlarını ödeyecek bir seviyeye getirilmesi olmuştur. İngilizler bu konuda yeterli gelişmeyi sağlarlarsa çok önemli menfaatler elde edeceklerdir. Bunlardan en önemlisi alacaklı devletlerin Mısır maliyesi üzerindeki etkinliği azalacak, bu da İngiltere’ye Mısır’da tek başına hareket etme imkânı verecektir. Bu yüzden İngilizler, ekonomik vaziyeti düzeltmek için işgalden sonra hemen işe koyuldular1285. Çünkü bozulan bu mâlî yapı, Mısır’daki İngiliz ticarî menfaatlerini de zedelemişti. Bu yüzden de İngilizler, mâlî yapıyı düzeltmek için çalışıyorlardı1286. Çünkü ekonomik sorunları olan bir Mısır’ın iyi bir müşteri ve iyi bir üretici olması mümkün değildir. İngilizlerin bunun farkında olmaları dolayısıyla, ekonomik durumun düzlüğe çıkarılması için önemli 1282 Tignor, s.152-153. Daly, s.140-141. 1284 Y.PRK.KOM., 7/19. 1285 Y.A.HUS., 471/28. 1286 Y.EE., 116/56. 1283 226 çalışmalar yapmışlardır. Lord Cromer’in mâlî danışmanı Edgar Vincent’in Mısır maliyesindeki önemli reformları bu minvalde sayılmalıdır. Vincent’in gerçekleştirdiği reformlar, dağınık bir durum arz eden Mısır mâlî yapısının daha merkezî bir sistem üzerinden kontrol edilmesini sağlayacak düzeni öngörüyordu. Böylelikle mâlî yönetimin kolaylaşması, hesapların sağlıklı yapılması, mâlî sistemin merkezîleşmesi, vergi tarh ve tahsilinin ekonomik ve verimli hale getirilmesi, gereksiz vergi yükünün ortadan kaldırılması ile sağlanacaktır 1287 halkın daha sağlıklı bir ekonomik sisteme kavuşturulması . Bunların toplamı ise uluslararası bir sorun haline gelen borçların ödenmesini sağlayacak güçte bir mâlî yapının kurulmasıydı. Çünkü İngiltere’nin Mısır’ı işgal ettikten sonra en fazla önem verdiği şey, Mısır’ın diğer devletlerin tavassut ve müdahalelerinden kurtarılması ve tek başına kontrolün İngilizlerin eline geçmesini sağlayacak bir düzenin kurulması idi1288. Bu yolla İngilizler, diğer devletlerin Mısır üzerinde herhangi bir hak iddia etmelerinin önüne geçmek istemişlerdir. Bu temel çalışmalarla İngilizler kapitülasyonlar ve borçlar konusu üzerine yoğunlaşmışlarını ve borçların ödenmesine dikkat gösterilmesini sağlamışlardır1289. İngilizlerin Mısır’da gerçekleştirdiği reformlarla, Mısır maliyesinin gelişimine bakıldığında önemli ilerlemeler sağladıkları muhakkaktır1290. Lord Cromer, maliyedeki ilerlemelerin gerçekleştirilen diğer ıslahatlarla tahkim edilmesi halinde, Mısır’ın genel durumunda önemli bir gelişmenin sağlanabileceğini düşünmektedir. Bu ilerlemenin İngilizlere Mısır’da büyük bir nüfuz alanı kazandıracağı ve ekonomik açıdan önemli kazançlar sağlayacağı, Lord Cromer’in kanaatleri arasındaydı1291. Lord Cromer’in 1888 yılında hazırlattığı rapor, maliyedeki gelişmeleri ve ekonominin borçları ödeyebilecek bir seviyeye geldiğini göstermekteydi. Zira Mısır’ın, diğer devletlere karşı sorumlu olduğu konularda; bu sorumluluklarını yerine getirmesi dış müdahaleyi önemli ölçüde önleyecektir1292. Bu da İngilizlerin siyasî nüfuzunun artmasını sağlamaktaydı. Yine bu gelişme, Mısır’daki mutsuz kesimleri de memnun ediyordu 1293. Bu da İngilizlere daha rahat hareket etme imkânı veriyordu. 1287 Gençoğlu, s.78. Y.PRK.MK., 4/91. 1289 Y.EE., 130/44. 1290 Güler, s.71. 1291 Kızıltoprak, s.231) 1292 Marsot, Mısır Tarihi, s.76. 1293 Y.A.HUS., 407/68) 1288 227 Mısır’daki ekonomik gelişmeleri, Lord Cromer’in hazırlattığı raporlardan daha açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Bu raporlardaki veriler hem maliyenin geldiği seviyeyi hem de Mısır’ın İngiliz ekonomisine eklemlenmesini göstermesi bakımından önemlidir. Bu konuda birkaç örnek vermek sanırız yeterlidir. 1891 yılında hazırlanan raporda Mısır maliyesinin beş yüz bin lira fazla verdiği görülmektedir1294. 1893 tarihli raporda ise kapsamlı bir analiz bulunmaktadır. Buna göre 10 milyon 10 bin liralık gelir ve 9 milyon 550 bin liralık gider kaydedilmiş ve gelir gider dengesinde 46 bin liralık bir fazlalık söz konusu olmuştur. Bu sene içinde tuzdan 137 bin, gümrüklerden 1 milyon 545 bin 182 liraya ulaşan bir gelir elde edilmiş, posta gelirinden 23 bin 5 yüz lira fazla verilmiş, demiryollarından 1 milyon 619 bin gelir sağlanmış, liman ve posta vapurları geliri 149 bin lira, polis ve askeri harcamalar 678 bin lira olmuştur1295. 1897 yılı için hazırlanan rapora göre Mısır maliyesinin gelir gider dengesi şu şekilde oluşmuştur: Bu seneye ait tabloda 9 milyon 824 bin lira gelir, 9 milyon 322 bin lira gider hesaplanmıştır. Bu cetvele göre Mısır maliyesi 502 bin lira fazla vermiştir1296. 1899 yılı raporunda da, Mısır maliyesine dair tafsilatlı bilgi bulunmaktadır. Buna göre Mısır maliyesi 420 bin liralık bir fazla vermiştir. Lord Cromer, Mısır’da mâlî gelirlerin sürekli arttığına işaret ederek diğer alanlarda da ıslahatın devam etmesi gerekliliği üzerinde durmuştur1297. Mısır bütçesi 1902 yılında 760 bin fazla vermiş ve 1 milyon 289 lira dış borç ödenmiş; 1903 yılında 12 milyon 464 bin lira gelire karşılık 11 milyon 720 bin lira giderle 744 bin lira fazla vermiştir1298. 1907 yılında 14 milyon 740 bin lira gelir, 13 milyon 157 bin lira gider dengesi oluşmuş, bütçe 1,5 milyonun üzerinde fazla vermiştir1299. Görüldüğü gibi İngilizler Mısır’ın mâlî yapısını düzlüğe çıkartmışlar ve borçlarını düzenli bir şekilde ödeme gücüne ulaştırmışlardır. Ancak mâlî yapıdaki reform çalışmalarının devam ettiği görülmektedir. Eldon Grost göreve geldikten sonra sunduğu raporda ticaretin de belli bir düzen altına alınması gerektiğini ifade etmiştir1300. İngilizler Mısır’ı işgal ettikten sonra, Mısır maliyesinde başlattıkları reform süreci boyunca geçen 18 yılın sonunda gelirler 3 milyonun üzerinde artmış; 1 milyonun üzerinde gereksiz vergiler kaldırılmış ve dış 1294 Y.EE., 118/69) Y.A.HUS., 298/35. 1296 Y.EE., 118/68. 1297 Y.A.HUS., 407/68. 1298 Y.A.HUS., 471/134. 1299 Y.A.HUS., 522/120. 1300 Y.A.HUS., 522/120. 1295 228 borçları düzenli bir şekilde ödeyecek hale getirilmiştir1301. Meydana gelen bu gelişmeler, İngilizlerin Mısır’a daha sıkı bir şekilde sarılmalarını sağlamıştır. Mısır maliyesinin tahkim edilmesi için yapısal reformlar gerçekleştirilirken ekonomik sistemi ilgilendiren hukukî düzenlemelere de gidilmiş, yeni liberal kanunlar koyulmuş, tarımda üretimi belli ürünler üzerine yönlendirilmiş, Avrupa ile zorunlu ticaret şartı getirilmiş, önemli endüstri kollarında imtiyazları İngiliz tekeline alınmıştır. Bütün bunlar, Mısır ekonomisinin büyük ölçüde İngilizlerin eline geçtiği anlamını taşımaktaydı 1302. İngilizler bu düzenlemeleri yapmak ve Mısır maliyesine hareket alanı yaratmak için zaman zaman borçlanmaya gitmişler, sağlamışlardır 1303 meselenin hukukî boyutunun uluslararası kabulünü . 1885 yılında 9 milyonluk borçlanma Mısır maliyesinin yapılanması için önemli işler görmüştür. Lord Cromer’in maliyede yakaladığı gelişim1304, 1900’lü yıllarda yabancı sermayenin Mısır’a yönelmesini sağladı. 1914 yılına gelindiğinde Mısır’daki yatırımların % 92’si yabancıların eline geçmiştir1305. Ancak bütün sömürü sistemlerinde olduğu gibi İngilizler Mısır endüstrisinin kendilerinden bağımsız bir şekilde gelişmesini engelleyen uygulamaları da yürürlüğe koymaktan imtina etmemişlerdir. Bu uygulamalar başlangıç safhasında olan Mısır endüstrisine büyük darbeler vurmuştur. Bu politikalar, Mısır’da şeker, pamuk, tütün, tekstil, sigara, cam, içki, tuz, iplik, inşaat malzemeleri, demir-metal, porselen, çömlekçilik, ayakkabıcılık, kıymetli taş ve sabunculuk gibi alanlarda faaliyet gösteren irili ufaklı fabrika ve imalathanelerin kapanmasına sebep olmuştur1306. Sadrazam Cevad Paşa Şura-i Kavanin’de yaptığı bir konuşmada, İngilizlerin Mısır maliyesinin intizamına dair dermeyan ettikleri şeylerin doğru olmadığını, yapılan düzenlemelerin maliyeyi zor durumda bıraktığını, halkın elinde olan birçok emlakin borçlar yüzünden bankaların elinde rehin tutulduğunu ve işgal masraflarının halka yüklendiğini ifade etmiştir1307. İngilizler Mısır maliyesinden işgal masrafını son kuruşuna kadar almışlar ve işgal sırasında ölen İngiliz askerleri için ihtişamlı bir kabristan dahi inşa etmişlerdir1308. 1301 Y.A.HUS., 471/28. Balcı, II. Abdülhamid, s.35-36. 1303 Gençoğlu, s.77. 1304 Abi-Hamad, s.93. 1305 Altunay-Şam, s.244. 1306 Gençoğlu, s.84. 1307 Y.A.HUS., 289/15. 1308 Y.A.HUS., 297/54. 1302 229 İngiltere, Mısır hükümeti ile Mısır maliyesi üzerinde denetim hakkı veren ve mâlî yapıyı önemli bir şekilde etkileyen tedbir amaçlı ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Bu anlaşmalar, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu etkilemiştir. Zira bu anlaşmalar, İngiltere’nin Mısır ekonomisi üzerindeki hâkimiyetini genişletirken Osmanlı Devleti’nin nüfuz ve hâkimiyetine halel getirmiştir. Bu yüzden Osmanlı devlet adamları, Hıdiv’in İngiltere ile ticaret mukaveleleri yapmasını “Devlet-i ‘Aliyye’nin mu’âhedât politikasına ve Mısır üzerinde olan hukûk-ı hükümrânîsine halel getirmeyecek sûrette olması” şartına bağlayarak, ortaya çıkacak sorunları bertaraf etmeye çalışmışlardır1309. Osmanlı Devleti’nin böyle bir endişeye düşmesinin temel nedenini, Mısır’daki hukukunun gün geçtikçe erozyona uğramasıyla ilişkilendirebiliriz. Zira Osmanlı devlet adamları, devletin Mısır’daki hâkimiyetinin İsmail Paşa döneminden itibaren devam eden süreçte her geçen gün azaldığını görmekteydiler. Bu yüzden, bu süreçte, Hıdiv’in bağımsız hareket etmesini önlemeye yönelik girişimler sürekli gündemde olmuştur. 1309 A. DVNSMSR. MHM.d., 15/45, 73. 231 BEŞİNCİ BÖLÜM MISIR MESELESİ VE ULUSLARARASI DİPLOMASİ Mısır Meselesi’ni uluslararası arenadan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Zira Mısır’ın mesele hâline gelmesi, büyük güçlerin bölge üzerindeki çıkar mücadeleleri ile yakından ilgilidir. Çünkü bu çıkar mücadeleleri, Mısır’ın Osmanlı toprağı olmasını sorun haline getirmiştir. Mısır’ın İngilizlerce işgal edilmesinden sonra ortaya çıkan yeni dengeler bölgeyi uluslararası mücadelelerin en önemli unsurlarından biri yapmıştır. Bu da, başta İngiltere olmak üzere Osmanlı Devleti, Fransa, İtalya, Almanya ve Rusya’nın içinde olduğu devletleri, Mısır Meselesi nedeniyle aktif bir diplomasinin içine sokmuştur. İngiltere’nin Mısır Meselesi’ndeki konumu ve Mısır’a yerleşme politikaları ile başlarsak meselenin mahiyeti daha da anlaşılacaktır. I- İNGİLTERE VE MISIR MESELESİ: AMAÇLAR, HEDEFLER VE AKILLI DİPLOMASİ İngilizler Mısır’a el koymayı Lord Beaconsfield döneminden beri gündemlerine almışlardı1310. Ancak Mısır Meselesi’nin İsmail Paşa döneminde aldığı şekil ve Süveyş Kanalı’nın açılması ile Mısır’ın ele geçirilmesi aciliyet arz etmeye başlamıştır. İngiltere, Mısır’da ortaya koyduğu politikalarını, Hindistan’daki sömürge sistemini korumak amacını üzerine yürütmüştür1311. İngilizlerin Mısır’da taviz vermez bir tutum sergilemeleri, bu tutucu politikalarının bir gereği şeklinde tezahür etmiştir. Zira İngilizlerin, Mısır ile ilgilenmeye başladıklarında, Hindistan’a karşı oluşabilecek tehditlere karşı önlem almak üzere, politik refleks geliştirdikleri görülmektedir1312. İngiltere bu politikaları geliştirirken diğer güçlerin bölge üzerindeki politikalarını göz önünde tuttukları görülmektedir1313. Bu da İngilizleri çok yönlü politik stratejiler geliştirmek zorunda bırakmıştır. İngilizler Mısır’a dair politikalar geliştirirken birçok 1310 1311 Mahmud Muhtar, s.66. Öke, s.113. Y.EE.d., 1185, 19. 1313 Miller, s.8-11. 1312 232 unsuru göz önünde tutan bir diplomatik düzlem benimsemişlerdir. İngilizlerin dikkate aldığı unsurlar Süveyş Kanalı, Sudan Meselesi, Akabe Meselesi gibi Mısır’ın stratejik konumunu güçlendiren ve burayı önemli kılan stratejik, ekonomik ve siyasî meselelerdi. İngilizlerin Mısır üzerine dikkatlerini vermeye başlaması, şüphesiz ki, Süveyş Kanalı’nın gündeme girmesi ile yakından ilgilidir. Süveyş Kanalı İngilizlerin Mısır’da müdahil olmasını neden olan, arkasından burayı işgal etmesini ve burada kalıcı olmasında Sü en önemli etken olmuştur. Daha 1868 yılında, Süveyş Kanalı açılmadan önce, Charles Dilke kanalın İngiltere için anlamını ifade ederken “Kanal, evimizin yoludur. Burayı kaybetmek Hindistan ve Çin ticaretinin bizler için ölümcül sonuçlarının ortaya çıkması anlamına gelir” cümlelerini sarf etmiştir. Yine Gladstone, Lord Ripon’a gönderdiği bir mektubunda “Mısır’ın ve kanalın İngiliz çıkarları için ne denli önemli olduğunu, İngiltere’nin bu çıkarları için Mısır ile ilgilenmesi gerektiğini” ifade etmiştir1314. Bu cümlelerin anlamı, Mısır’ın mutlak suretle ele geçirilmesiydi. Süveyş Kanalı 1869 yılında açıldıktan sonra daha dikkatli bir dış politika izleyen İngiltere, Mısır’a dair planlarını daha somut gerekçelere dayandırmaya çalışmıştır. Hindistan’a hâkim olmak, küllî bir politika yürütülmesini gerektirdiğinden İngiltere, Mısır’ın Hint Yolu’nun ana kontrol noktası olması dolayısıyla, başka bir devletin hâkimiyetine girmemesi için büyük çabalar harcamıştır. Bu çabalar, diğer devletlerin Mısır’da nüfuz kurmasının önüne geçilmesi ve böylelikle burada İngiliz nüfuzunun kurulması şeklinde özetlenebilir. Bu yüzden İngiltere, güttüğü dış politika ile kendini ele vermeyecek bir uluslararası ilişkiler düzeneği oluşturmuştur. Ancak İngiltere’nin bu politikalarının somut sonuçlar ortaya çıkarmaya başlaması, diğer devletlerin dikkatini bu yöne vermelerine sebep olmuştur. Başta Fransa olmak üzere diğer devletler, İngiltere’nin politika ve girişimlerini takip etmeye başlamışlardır. İngiltere ise Mısır’da kendisine rakip olarak ortaya çıkacak hiçbir güce müsamahalı bir yaklaşım sergilemeyeceğini, yürüttüğü politikalarla göstermiştir. İngiltere’nin, Fransa’nın Süveyş Kanalı diplomasisindeki politikalarına yaklaşımları bunu açık bir şekilde göstermiştir. Süveyş Kanalı diplomasisini Mısır üzerinden okuduğumuz takdirde, İngiltere’nin buradaki varlığını daha gerçekçi bir şekilde anlamlandırabiliriz. Mısır’daki İngiliz varlığı, müdahalesi ve işgali bu konunun temel kanıtlarıdır. Lord Cromer’in “biz bu 1314 Karaca, s.447. 233 lanet olası yeri gerçekten istememiştik, ancak eğer biz almasak, bir başkası alacak ve bu da tüm güç dengelerini bozacaktı” şeklindeki açıklamaları bu kanıtların politik uzanımlarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Mesele, sömürge yarışlarını en önde bitirmek meselesidir ve bu da İngiltere’nin Mısır’daki varlık sebebini ortaya koyan önemli bir ikrardır. Zeynep Güler bunu, “Bu görüşe göre Uzak Doğu’nun ana yolu üzerinde bulunan Mısır artık Avrupa’nın bir parçası olabilir. Burada Mısırlı olmayan büyük bir Avrupalı nüfus yaşamaktadır, büyük bir Avrupa sermayesi bu ülkeye gömülmüş durumdadır. Avrupalıların hakları ve ayrıcalıkları özenle korunacak, daha da önemlisi karmaşık sorunları çözmek üzere teknik donanım ve bilgi aktarılacaktır” şeklinde değerlendirmektedir1315. Buna göre Mısır, stratejik hamlelerin satranç tahtası olarak önemli bir mücadele alanıdır. Mısır’ın 1798 yılında Fransızlar tarafından işgal edilmesi, İngilizlerin bölge üzerindeki politikalarını yeniden tanzim etmesine neden olmuştu. Yeniden tanzim edilen Akdeniz muvazenesi politikaları, Osmanlı Devleti’nin bölgede bekçi konumuna düşmesi sonucunu doğurdu. Buna göre, Mısır, uygun zamanın gelmesine kadar Osmanlı Devleti’nde kalmalı, zamanı geldiğinde onun elinden alınmalıydı. Çünkü Mısır Akdeniz dengesi için önemli bir yere sahipti. El değiştirmesi Akdeniz’deki dengeleri alt üst edecektir1316. 1798’de başlayan sürecin birinci aşaması, Osmanlı Devleti’ne böyle bir rol çizmişti. O zaman için İngiliz çıkarlarına en uygun olanı, bu görünüyordu 1317. Kraliçe Victoria, “Mısır’da hem Hindistan sömürgemizin güvenliğini ve hem de doğuda üstünlüğümüzü sağlayacak bir pozisyona sahip olmamız kesin bir zorunluluktur” diyerek kendileri için Mısır’ın uluslararası konumuna işaret etmişti. Aynı şekilde, Mısır’ın gayri resmî bir şekilde İngiltere’nin olması gerektiği fikri Gladstone tarafından dillendirilmişti1318. Çünkü Mısır uluslararası bakımdan hassas bir noktada bulunmaktaydı. Mısır’ın bu durumu, Hindistan gibi bir sömürge ülkesi olmasının önünde engeldi ve İngiltere’yi başka bir çözüme götürmüştü. Buna örtülü himaye deniyordu 1319. İngiltere Mısır’ı dolaylı yoldan kontrolü ve egemenliği altına almak gerektiğini düşünerek böyle bir usulü benimsemişti. İngiltere’nin bu şekilde hareket etmesi, yani 1315 Güler, s.62. Y.A.HUS., 248/8. 1317 Karaca, s.408. 1318 Altunay-Şam, s.130. 1319 Gençoğlu, s.64. 1316 234 Mısır’ı resmî bir surette hâkimiyeti altına almaması ona önemli avantajlar vermiştir. Çünkü burada sadece İngilizlerin menfaatleri bulunmuyor, diğer devletler de aynı menfaatleri gözetiyordu. Örtülü himaye, İngiltere’nin, hem Mısır’da istediklerini rahat bir şekilde gerçekleşmesini hem de diğer devletlere onların menfaatlerini gözetir bir politika güttüğü izlenimi yaymasını sağlamıştır1320. Böylelikle doğudaki sömürge topraklarının geleceğini garanti altına almasında önemli avantajlar vermiştir. İngilizler Mısır’da daha açık bir işgal ve ilhak siyaseti gütmüş olsalardı diğer devletlerin daha açık tepkilerine neden olabilirlerdi. İngilizler bunu, Süveyş Kanalı açıldıktan sonra ortaya çıkan siyasî durumdan anlamışlardı. İngiltere, Hindistan yolunu tehlike altına sokma ihtimali karşısında diplomatik manevralarla Fransa’nın bu konumunu zayıflatarak Hindistan yolu üzerindeki riskleri bertaraf etmeye çalışmıştır1321. İngiltere Hindistan yolunun emniyetini Akdeniz muvazenesinin önemli bir unsuru olarak gördüğünden, 4 Haziran 1878 tarihinde, Osmanlı Devleti’nin zor durumunu kullanarak Sultan II. Abdülhamid’i Kıbrıs Anlaşmasını imzalamak zorunda bırakmıştır1322. Çünkü Kıbrıs, Süveyş’in, dolayısıyla da Hindistan yolunun emniyeti bakımından kilit bir noktada bulunuyor1323, İngiltere’yi besleyen deniz ticaret yollarının ve pazarlarının üzerinde yer alıyordu1324. İngiltere’nin, Hindistan yolunun tam güvenliği için tanzim ettiği diplomasi anlayışı 1325, Mısır’ı işgal etmesine önemli gerekçeler sağlarken, Süveyş ve Mısır’da kontrol ve nüfuz bölgesi oluşturmasını ve bölgedeki konumunu daha da güçlendirmesini sağlamıştır. Fransa ve Rusya, İngiltere’nin bölgedeki uluslararası dengeleri kendi çıkarlarını garanti altına alacak şekilde tanzim ettiğini düşünüyor, kendi çıkarlarını sağlamak için müdahaleci bir diplomasi anlayışı benimsiyorlardı. Özellikle Fransa, İngiltere’nin bölgede tanzim ettiği dengelerin Mısır’da oluşturduğu ekonomik ve siyasî menfaatlerinin bir bir ortadan kaldırdığını görüyordu. İngiltere de bu durumun farkında olduğundan, Fransa’yı sabit bir durumda tutmak için akıllı bir diplomasi yürütüyordu. İngiltere’nin bu temkinli siyaseti, Fransa’yı, sömürge yarışında en büyük 1320 Reid, “Cultural Imperialism and Nationalism”, s.62-63. Eraslan, s.161-162. 1322 Nejla Günay, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi” Akademik Bakış, C: I, S: I, Ankara 2007, s.117. 1323 Y.EE., 4/26; “[İngiltere] Akdeniz’i ve kendi ana sömürgesi olan Hindistan’ı emniyete almak için Kıbrıs’ı bir “kale” olarak elde etmeye bakmıştır” Deringil, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, s.305. 1324 Aksun, s.164. 1325 Y.EE., 116/72, 3. 1321 235 rakibi olarak görmesi gerçeğine dayanıyordu. Fransa’nın Tunus’u 1881 yılında işgal etmesi İngiltere’ye, bu rakibine karşı daha temkinli bir siyaset yürütmesi gerektiğini öğretmişti. Bu işgal aynı zamanda İngiltere’nin Mısır’a yerleşmek için elini güçlendirmiştir. Çünkü Fransa’nın Tunus’taki varlığı İngiltere’nin Mısır’daki varlığı konusunda pazarlık şansını arttıracaktır1326. İngilizlerin, Fransa’nın Tunus’u işgal sürecine tepkisiz kalması, onların bu yaklaşımıyla açıklanabilir1327. Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi İngiltere’nin Mısır’ı işgal etme ve Mısır’daki durumunu netleştirmede etkileri olmuş ve Fransızların bu işgalinin İngilizlerin Mısır işgalini tetiklemiştir. Zaten İngiltere’nin Mısır’ın işgaline gerekçeler oluşturmak için çalışmalar yürütürken başladığında, Fransızların Tunus’taki konumunu göz önünde tuttuğunu görmekteyiz1328. Mehmed Kâmil Paşa, İngiltere’nin Mısır’da harekete geçmesini, Fransa’nın önce Cezayir daha sonra da Tunus’u işgal ederek Akdeniz muvazenesindeki konumunu güçlendirmesine ve Mısır’ın da işgal edilebileceği endişesine bağlamaktadır 1329. Bu yüzden İskenderiye’deki Maltız olaylarını bahane ederek Mısır’ı işgal etmek için harekete geçtiği kanaatine varılabilir1330. Fransızlar Tunus’u işgal ettikten sonra Mısır’ı daha açık bir hedef olarak önüne koymuştu. İngilizler de Fransızların bu düşüncelerinin farkındaydı ve Mısır’ı Fransızlardan önce ele geçirmek istiyordu. Tunus’un işgali her iki devlet için bir mebde’ olmuştu1331. Sonraki süreçte gerçekleşen diplomasi ve yaklaşımlar, Fransa’nın Tunus’u, İngiltere’nin de Mısır’ı işgallerinin danışıklı dövüş olduğu şüphelerini arttırmıştır1332. İngiltere, Mısır’ı işgal etmesine uluslararası devletler sisteminde meşruiyet zemini oluşturmak için buradaki işgalin, kendi özel menfaatlerini sağlamaya yönelik bir hareket olmadığını, umum Avrupa menfaatlerinin gözetilerek gerçekleştirildiğini açıklamıştı 1333. Zaten işgal öncesi ve sırasında İngiltere’nin ortaya koyduğu diplomasi, Mısır Meselesi’ni, İngiltere’ye ait bir iş haline getirmişti. Özellikle İstanbul’daki Sefirler Konferansı’nın başarısızlığı bunu sağlamada önemli bir işlev görmüştür 1334. Avrupa’ya 1326 Karaca, s.432. Aksun, s.229. 1328 Y.EE., 116/63. 1329 Y.EE., 116/63. 1330 Y.EE.d., 1018. 1331 Y.PRK.MK., 1/59. 1332 Y.EE., 116/62. 1333 Y.PRK.EŞA., 24/15. 1334 Haslip, s.197. 1327 236 verilen teminatlar ise İngilizlere Mısır’da zaman kazandırmaktan başka, diğer devletler lehine herhangi bir durum yaratmıyordu. İngiltere’nin konferans sürecinde ortaya koyduğu diplomasi etkinliği, diğer devletlerin buna karşı güçlü gerekçeler sunamamalarını sağlayacak nitelikteydi. Mısır’daki İngiliz varlığına en büyük direnç Fransa’dan gelmekle birlikte1335, bu, İngilizlerin Mısır’daki faaliyetlerini durdurmada caydırıcı bir etken olmamış, İngiltere’nin konumunda herhangi bir değişiklik meydana getirememiştir. İngilizler 1882’de, Mısır’ı işgal ettikten sonra, buradaki konumuna meşruiyet sağlamak yolunda diplomasi yürütürken, burada kalıcı olmak için önemli atılımlar gerçekleştirmişlerdir1336. Bu atılımlarla Mısır’ın bütün idarî, malî ve askerî kurumlarında İngiliz etki ve nüfuzu yerleşirken; Mısır’ın İngiltere tarafından ilhakını hazırlayan bir süreç de yönetilmiş oluyordu. Islahat adı altında Mısır’daki teşkilatlanmayı yeniden düzenlemek isteyen İngilizler, burada yerleştirdikleri nüfuzlarını daha uzun zamanlar devam ettirecek vesaiti sağlamayı amaç edinmişlerdir. Tabiî ki, bu durum, İngilizlerin Mısır’daki ikamet müddetini uzatacaktır1337. İngilizlerin bu faaliyetleri, onların, burayı hiçbir zaman terk etmeyeceklerini göstermektedir. Bu konuda Avrupa basınında yayınlanan haber ve yorumlar bunu destekler niteliktedir. Buna göre, İngilizler, Mısır üzerindeki menfaatler temin edilene kadar, burada kalacaktır1338. İngilizlerin buradan çıkmayacağı, Osmanlı devlet adamları tarafından dillendirilmiştir. İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesi konusunda en büyük denge unsuru olan Fransa’nın, İngiltere’yi “Mısır’dan cebren çıkarmak iktidarına mâlik olmaması” inancı da, 1890’lı yıllarda, iyice yerleşmeye başlamıştır1339. İngiltere’nin Mısır’daki varlığını olağan bir hale getirmesi, İngiliz diplomasisinin en önemli başarısı olmuştur. Çünkü İngiltere burayı tek başına işgal ederek önemli bir tepki cephesinin karşısında kalmıştı. Başta Osmanlı Devleti olmak üzere, diğer büyük devletler, bu işgale ciddi tepkilerde bulunmuşlardı. İngiltere yürüttüğü akıllı, kararlı ve sabırlı diplomasi ile bu tepkileri en alt dereceye kadar indirerek Mısır’daki İngiliz varlığını normalleştirmiştir. 1335 Güler, s.62. Miller, s.5-7. 1337 Y.PRK.EŞA., 9/88. 1338 Y.EE., 140/23. 1339 Y.EE., 116/68. 1336 237 A- İngiliz Diplomasisi ve 5 Kasım 1885 Mukavelenamesi Hasan Fehmi Paşa, İstanbul’a döndükten sonra, İngiltere’de kabine değişikliği meydana gelmiş, Gladstone hükümeti güvensizlik oyu ile düşürülerek 23 Haziran 1885 tarihinde, Lord Salisbury hükümeti iktidara gelmiştir. İngiltere’de meydana gelen kabine değişikleri Mısır Meselesi’nin sürüncemede kalmasının önemli sebepleri arasında yer almış ve özellikle diplomasi alanında tıkanmalara sebep olmuştur1340. Bu yüzden, bu kabine değişikleri de, Mısır Meselesi’ne yansımıştır. Mısır’ın işgalinden bu yana yapılmış olan bütün müzakere ve girişimler bir sonuç vermemişti. Bu durumu bilen Lord Salibury, Osmanlı Devleti’ni İngiltere’ye yaklaştırmak için Mısır’ın İngiliz askerinden tahliyesine dair bir anlaşma yapmaya karar vermiş, bu konuda, İstanbul elçisi Sir Henry Drummond Wolff’u görevlendirdiğini açıklamıştır1341. Salisbury’nin bu kararının ardından, Bâbıâli de, görüşmeleri yürütmek üzere, Hariciye Nâzırı Asım Paşa ile Evkâf Nâzırı Mehmed Kâmil Paşa’yı tayin etmiştir1342. Drummond Wolff ise bu müzakereleri W. White ile birlikte sürdürecektir1343. İngiliz hükümeti, Drummond Wolff’a, Mısır Meselesi’nin çözümü için işbirliği istemek görevini vermiştir. Drummond Wolff bu görevi yerine getirirken İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi için bir zaman tayinine zemin hazırlamayacak ve diğer devletlerin tahliye konusunda bir söz söylemesine imkân bırakmayacak bir anlaşma gerçekleştirecektir1344. Lord Salisbury Drummond Wolff’a, Osmanlı Devleti ile diplomasilerinde stratejiyi üç nokta üzerinde yoğunlaştırması talimatını vermiştir. Bunlar, İngilizler Mısır’dan çıkmak zorunda kalırsa, Mısır’da, Avrupalı devletlerden daha fazla kazanç sağlanmalı; İngiltere’yi uluslararası alanda yalnız kalmaktan kurtaracak bir diplomasi sergilenmeli ve Mısır konusunda İngiltere aleyhinde oluşan muhalefet zayıflatılmaya çalışılmalıdır. Bu görev ve stratejilerle İstanbul’a gönderilen Drummond Wolff, yolda birtakım diplomatik girişimler ve durum tespitleri yaparak, 22 Ağustos 1885 tarihinde, İstanbul’a gelmiştir1345. Sultan II. Abdülhamid İngiliz elçiyi bir hafta beklettikten sonra kabul etmiştir. Drummond Wolff Sultan II. Abdülhamid tarafından kabul edildikten sonra müzakerelerin başlaması kararı 1340 BOENGG.d., 743, 3 Vuoto, s.546. 1342 Y.EE., 125/25 1343 Kızıltoprak, s.209. 1344 Altunay-Şam, s.193. 1345 Kızıltoprak, s.215-216. 1341 238 alınmıştır1346. Her iki devlet de müzakerelere ön kabullerle girişmiştir. İngiltere Mısır’da stratejinin İngilizlere hizmet edecek tarzda bir anlaşma sağlamaya, Osmanlı Devleti ise İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini bir müddete bağlayarak buradaki İngiliz askerinin tahliyesini gerçekleştirecek bir anlaşma yapmaya çalışmaktaydı. Başlangıçta görüşmelerin seyri olumlu görünüyordu. Ancak iki devlet de anlaşmadan murad ettiklerini sağlamaya gayret ettiklerinden, görüşmeler olumlu seyrinden uzaklaşmıştır. Said Paşa bunu şu şekilde aktarmaktadır: “Drummond Wolff’un özel görüşmemizdeki tavrı çok daha iyiyken, toplantılar ilerledikçe delegeler doğrudan doğruya makam-ı saltanatdan aldıkları emirler uyarınca davranmaya başladıkları için, görüşmeler başlangıçtaki mecrasını yitirdi”1347. Çünkü her iki taraf da istediklerini elde etmek için müzakerecilerine sürekli talimatlar göndermişlerdir. Bu da, ortak noktada buluşmanın önünde önemli bir engel olmuştur. Ancak Osmanlı Devleti, hukuken ve fiilen kendi topraklarının başka bir devlet tarafından işgal edilmesinin geçerli bir sebebe istinad etmediğini ve bu konuda haklı olan taraf olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden Mısır’da bulunan İngiliz askerinin bir an önce tahliyesini sağlayan bir anlaşmada ısrar etmişti 1348. Görüşmelerin seyri de bu ısrarlar ve karşı çıkışlarla şekillenmiştir. Müzakere sürecinde Sultan II. Abdülhamid oldukça aktif bir rol almaya çalışmış, müzakerelerin seyrini sürekli takip etmiş, bu yüzden bu müzakerelerde geçici bir çözümü uygun görmemiştir. Müzakerelerin ikinci celsesinde düzenlenen protokole, meseleye kesin bir istikamet tayin etmediği; bunun da devlete yeni sorumluluklar yükleyebileceği endişesiyle karşı çıkmış ve bu protokolün imzalanmasına izin vermemiştir1349. Drummond Wolff bu müzakerelerden bir netice almak için esaslı bir diplomasi uygulamıştır. Bu yüzden bu müzakereler öncesinde yapılmış tahliye diplomasisinde Osmanlı Devleti’nin başta kabul edip sonra karar değiştirdiği konuları da tekrar gündeme getirmiştir. Böylelikle kendileri için uygun bir anlaşma yapmak için zaman kazanmaya çalışıyorlardır. Osmanlı murahhasları da aynı şekilde bu müzakerelerde kesin bir sonuç almak için çalışıyordu. Bu müzakerelerde iki devlet de kendi taleplerini muhatabına kabul ettirmeye çalışıyordu. Sonunda iki devletin kabul ettiği genel esasları içeren bir mukavele düzenlenmiş ve 24 Teşrinievvel 1301/5 Kasım 1885 tarihinde 1346 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, s.103. Çağalı-Güven, s.250. 1348 Kızıltoprak, s.216-217. 1349 Ragıb Ragıb-Rauf Ahmed, 1334: 103-104. 1347 239 imzalanmıştır1350. Bu mukavele ile karar altına alınan maddelere göre: Her iki devlet Mısır’daki durumun tesviyesini birlikte sağlamak üzere birer komiser gönderecektir. Osmanlı fevkalade komiseri, Sudan’da asayiş ve huzuru sağlamak üzere alacağı tedbirleri Mısır Hıdivi veya onun tayin ettiği bir memur ile anlaşarak tespit edecek ve alınan tedbirlerden İngiliz yüksek komiserini haberdar edecektir. Karar altına alınan tedbirler İngiliz komiserinin katılımıyla işbirliği içinde yerine getirilecek ve iki büyük komiser Mısır Hıdivi ile birlikte Mısır ordusunu nizama koyacaklartır. İki Yüksek Komiser, Hıdiv ile birlikte Mısır’ın bütün idarî birimlerini inceleyecek ve verilmiş fermanlar dairesinde lazım gelen değişiklikler yapılacaktır. Hıdiv’in devletlerle yapmış olduğu anlaşmalar, padişahlar tarafından verilmiş fermanlara aykırı olmamak şartıyla, Osmanlı Devleti tarafından kabul edilecektir. İki Yüksek Komiser, Mısır hududunda emniyetin sağlandığından, Mısır’da idarenin iyi işlediğinden ve bunun devamının getirildiğinden emin olduklarında durumu bağlı oldukları devlete bildireceklerdir. Bundan sonra da İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesi için uygun bir müddet zarfında buradan tahliyesi konusu ile ilgili müzakerelere iki devlet tarafından başlanılacak ve müzakelerelerden sonra bu mukavele tasdik olunacaktır. Tastiknâmeler on beş gün içinde ve mümkünse daha önce İstanbul’da teati edilecek ve mukaveleyi imzalayan murahhaslar tarafından imzalanıp armalı mühürlerle mühürleyeceklerdir1351. 5 Kasım 1885 / 24 Teşrinievvel 1301 tarihli mukavelenâmenin ortaya koyduğu iki temel noktaya dikkat çekmek gerekir. Bu iki noktadan birincisi Mısır’ın mukadderatını tayin etmede etkili ve kesin bir yön belirlenmesidir. Çünkü Mısır’ın İngiltere tarafından işgali durumunun Osmanlı Devleti’nce tanınması yani İngilizlerin duruma meşruiyet kazandırması ve Mısır’ı Osmanlı Devleti ile beraber yönetecekleri bir sürecin hazırlanmasında bu mukavelenin yeri önemlidir. Osmanlı Devleti ve İngiltere Mısır konusunda ortaya koyduğu diplomasilerinde bu mukavele etrafında hareket etmişlerdir. İngiltere’nin Mısır’ı tahliye etmek için sunduğu “Mısır’ın içte ve dışta kendini savunacak bir hale gelmesi” şartı bu mukaveleye bağlanarak Osmanlı Devleti’nin kabul ettiği bir hâle getirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Mısır’dan İngiliz askerini tahliye etmek için giriştiği diplomasi mücadelesinde bu mukavelenin rolü olmakla birlikte, bu mukavele İngiltere’yi, Mısır’ı yönetme konusunda Hıdiv ve Osmanlı Devleti’ne ‘ortak’ 1350 1351 Y.EE., 127/2. Y.EE., 125/25. 240 yapmıştır. Osmanlı Devleti ise Mısır Hıdivi ile Mısır’da yürüttükleri yönetim anlayışını ve devletin Mısır politikalarını bu ‘ortaklık’ üzerinden yürütmek zorunda kalmıştır. 1885 mukavelenâmesinin İngiltere’ye verdiği bu avantajlar yanında, İngilizler, Mısır’dan askerlerini tahliye etmek konusunda elde ettikleri “sonuçsuzluk”la önemli bir zaman kazanmışlardır1352. Bu aynı zamanda İngiltere’nin Mısır’dan askerini tahliye etmek gibi bir düşünceyi taşımadığını göstermiştir 1353. Bu konuda mukavelenâmeye koydurduğu muğlak ifadelerle konu ile ilgili, Osmanlı Devleti’ne, istediğini aldığı inancını yerleştirmeyi de başarmış görünmektedir. B- İngiltere’nin Mısır’da Kalıcı Olma Çabaları İngiltere, özellikle uluslararası politikaların değişken olduğu bir dönemde, Mısır’daki durumu nedeniyle, Osmanlı Devleti ile yeni sorunlar yaşamasına neden olmayacak tarzda bir siyaset gütmeye çalışmaktaydı. Böyle bir politik ortamda, öncelikle Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin, en azından tarafsızlığının sağlanması İngiltere’yi bir miktar rahatlatacaktı. Bu mukavelenâme ile İngiltere Osmanlı Devleti ile yeni bir anlaşma yapmak için zemin hazırlamıştır. 1887 müzakereleri ve ortaya çıkan 1887 mukavele metni, işte bu düşünce ile oluşturuldu. İngiltere bu anlaşma ile hem Osmanlı Devleti’nin kendisine olan tepki ve çekincelerini, hem de uluslararası arenada kaldığı rahatsız edici durumunu düzeltmeyi amaçlıyordu. Said Paşa ile Drummond Wolff arasında yapılan müzakereler neticesinde oluşturulan bu metne göre, Osmanlı Devleti, Mısır’daki konumundan yeni şeyler kaybetmekteydi. Bu metin, İngiltere’ye 5 Kasım 1885 tarihli mukaveleye göre daha rahat hareket edeceği bir ortam sağlamaktaydı. Lord Salibury de bunu iyi idrak ettiğinden Drummond Wolff’a, bu metni, Osmanlı Devleti ile yapılacak bir anlaşma metni hâline getirmesi talimatı vermiştir1354. Drummond Wolff da, Said Paşa ile Salisbury’nin verdiği talimat uyarınca, bu metin üzerinde müzakerelere başlamıştır1355. Said Paşa Drummond Wolff’a, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunu ve İngiltere’nin buradaki geleceğini tayin etmeye yönelik teklifler sunup bunun üzerinde müzakerelere girişirken, Mısır’ın hukuken ve fiilen hâkimi olma 1352 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.201. Kızıltoprak, s.217. 1354 Y.PRK.MK., 3/35. 1355 Kızıltoprak, s.250. 1353 241 pozisyonu ile hareket etmiştir1356. İngiltere tarafı ise Drummond Wolff aracılığıyla takip ettiği diplomasi çerçevesinde, İngiliz askerinin Mısır’da olabildiğince kalmasını sağlayacak bir anlaşma metni tanzim ettirmeye çalışmıştır. Müzakerelerin sonucunda ortaya çıkan metin, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumu için önemli ayrıntılar içeriyordu. Buna göre: Birinci madde: Mısır’a verilmiş fermanlar, bu anlaşma ile değiştirilmediği takdirde hükümlerini koruyacaktır1357. Bu madde, Mısır’a verilmiş fermanların ahkâmının anlaşma ile değiştirilebileceği kabulü ile tanzim edilirken Osmanlı Devleti’nin Mısır’a dair verdiği fermanların yürürlüğünün devam ettirileceği garantisini vermektedir1358. İkinci madde: Mısır Hıdivliği, Osmanlı Devleti’nin fermanlarla tespit ve kabul ettiği araziyi içermektedir1359. Bu madde ile İngiltere’nin Mısır’a bağlı topraklarda gerçekleştirmeyi düşündüğü faaliyetlerinin sınırları tayin edilmiştir. Bu maddeyi, Sevâkin ve Masû’a gibi bölgelerde Osmanlı Devleti’ni uğraştıracak meselelerin ortaya çıkmasını engellemeye yönelik bir tedbir olarak düşünebiliriz. Üçüncü Madde: Berlin Anlaşması’nı imzalayan devletlerin Süveyş Kanalı’ndan serbest geçişini sağlayacak bir anlaşma yapmak üzere bir araya gelmeleri sağlanacaktır. Bu anlaşma, Süveyş Kanalı’nın, kanal idaresi tarafından konulan kurallara uymak ve ücretini ödemek kaydıyla, savaşta ve barışta bütün devletlere ait savaş ve ticaret gemilerine açık olacağını karara bağlayacaktır. Büyük devletler savaş ve barış zamanında serbest geçişi engellememeyi ve kanal tesislerine zarar vermemeyi taahhüt edeceklerdir. Kanal asla kapalı olmayacak, kanalda ve Süveyş ile Port Said limanlarından itibaren üç deniz mili mesafede hiçbir şekilde savaş hukukunu ihlale ve düşmanca hareketlere girişmeyecekleri de büyük devletlerin imzası ile karar altına alınacaktır. Kanaldan geçişi tehdit edecek olaylar vuku bulduğunda, anlaşmayı imzalayan devletlerin Mısır’daki diplomatik temsilcileri anlaşma hükümlerine dikkat ve nezaret edecekleri gibi içlerinden biri tarafından davet edilmesi durumunda, Bâbıâli veya Hıdiviyet tarafından tayin edilecek özel komiser başkanlığında toplanacak taraflar, sorunun çözümü için hazırladıkları teklifleri Hıdiviyete sunacaklardır. Anlaşma 1356 Oded, s.109-111. Y.EE., 121/9, 1a. 1358 Y.EE., 116/59. 1359 Y.A.RES., 49/40. 1357 242 hükümlerine göre kanaldan serbest geçişi sağlamaya çalışacaklardır. Anlaşma metninde imzası olan devletler diğer devletleri de bu anlaşmayı imzalamaya çağıracaklardır 1360. Bu madde ile Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığı öngörülmüştür. Bunun birkaç anlamı bulunmaktadır: Süveyş Kanalı’nın gerçek hâkimi bulunan Osmanlı Devleti’nin bu hâkimiyeti tam anlamıyla kullanamayarak siyasî hedeflerin gerçekleştirilmesinin önüne geçilmiş oluyordu. Bu durum, İngiltere için önemli bir diplomatik kazanım olmuştur. Osmanlı Devleti’nin bu konudaki hâkimiyet üstünlüğü uluslararası paylaşıma açılmıştır. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin bu maddeyi kabul etmesi ve maddenin anlaşma metnine koyulması, Osmanlı Devleti açısından, Süveyş Kanalı ve çevresinin devletlerin ortak koruması altına alınması anlamına geldiğinden kabul edilebilir bir durum olarak değerlendirilebilir. Dördüncü Madde: İngiltere, Sudan’da karışıklıkların bertarafı ile asayişin ikmaline ve sınır güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak Mısır ordusunun ıslahına nezaret edecektir. Lüzum görüldüğü kadar İngiliz askeri Mısır’da bırakılacak, Mısır ordusunun teftişine devam edecektir. İngiliz askerinin çekilmesi ve Mısır ordusunun teftişinin sona erdirilmesi konularına ilişkin şartlar mukavelenamenin 5. maddesinde belirlenmiştir1361. Dördüncü maddenin en önemli sonucu İngilizlerin öne sürdüğü gerekçelerin Mısır’da işgalin devamı için meşruiyet çerçevesi içine alınmasıdır. Bu, Drummond Wolff’un da özellikle üzerinde durduğu bir konuydu. O, Mısır ordusunun İngiliz subaylarının kumandasında olması gerektiğini düşünüyordu 1362. İngiltere’nin bir diğer endişesi Fransa’nın Sudan’daki karışıklıkları fırsata çevirerek İngiltere’ye bir oyun oynaması ihtimaliydi1363. İngiltere ise Sudan’daki karışıklıkların halledilmesine kadar Mısır’daki devam ettirecek bir maddeyi mukavele metnine koydurmuştur. Bununla birlikte, bu mukavele metni ile Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Mısır’daki konumunu kabul etmiş görülüyor. Yine bu madde ile İngiltere’nin Mısır ordusunda yapılanmasını sağlayacak şartların gerçekleşmesinin önü açılmış, İngiltere’ye, Osmanlı Devleti’nin hukukî bir parçası olan Mısır’da, ordu üzerinden kontrol mekanizmasına nezaret etmesi 1360 Y.A.RES., 49/40. Y.A.RES., 49/40. 1362 Y.PRK.MYD., 6/1. 1363 Y.PRK.EŞA., 5/81. 1361 243 hakkını vermiştir. Bu mukaveleyi, Osmanlı Devleti’nin Mısır’dan İngiliz askerini tahliye etmek için verilmiş büyük bir taviz olarak değerlendirilebiliriz. Beşinci Madde: İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekiş sürecini ele almaktadır. İngiliz askeri, antlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren üçüncü yılın sonunda Mısır’dan çekilecektir. Eğer Mısır’da iç ve dış güvenliği tehdit eden bir hâl vuku bulur da boşaltma işinin gecikmesine neden olursa, İngiliz askeri bu tehlikeyi, en geç iki sene içinde ortadan kaldıracak ve hemen sonra Mısır’dan çekilecektir. Bu süreç sonunda mukavelenâmenin geçerliliği ortadan kalkacaktır. İngiliz askeri Mısır’dan çekildikten sonra Mısır’ın masuniyeti esasından hareket edilerek büyük devletler tarafından Mısır sınırlarının masuniyetinin tasdikini temin edecek bir vesikayı imzaya İngiltere davet edilecektir. Bu vesika gereğince hiçbir devlet mukaveleye ilave olan düzenlemede belirtilen istisnaî durum olmadıkça, hiçbir şekilde Mısır toprağına asker çıkarmak hakkına sahip olmayacaktır. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti, burada dış müdahaleye yol açacak olayların ortaya çıkması durumunda ya da iç düzen ve güvenlik tehlikeye girdiği zaman veya Mısır Hıdivi’nin tâbi olduğu Osmanlı Devleti’ne karşı görevlerini yerine getiremediği ya da bundan kaçındığı takdirde, Mısır’ı askerle işgal etmek hakkını kullanacaktır. İngiltere, bu durumda, Mısır’a asker sevkine mukavele gereği izinli olacak ve ortaya çıkan sorunları çözmek için Osmanlı Devleti ile birlikte gerekli tedbirleri alacaktır1364. İngiliz subaylar, tedbirlerin alınması sırasında padişahın hukukuna uymayı gerektirecek bütün kurallara uygun hareket edeceklerdir. İngiltere ve Osmanlı Devleti Mısır’da askerî müdahaleyi gerektiren şartlar ortadan kalkar kalkmaz askerini çekeceklerdir. Osmanlı Devleti belli sebepler yüzünden Mısır’a asker gönderemediği takdirde, İngiliz askeri Mısır’da kaldığı sürece, İngiliz subayların yanında bulunmak üzere bir komiser gönderecektir. Osmanlı Devleti ve İngiltere her ne zaman Mısır’a asker göndermeyi gerekli görürlerse, bunu birbirlerine bildirecekler ve bu mukavelenâmenin hükümlerine uygun bir şekilde hareket edeceklerdir1365. 1887 mukavelenâmesinin ruhunu oluşturan ve İngiltere’ye, mümkün olan en uzun müddet Mısır’da kalma planları için gerekçeler sunan beşinci madde ile Osmanlı Devleti, bir anlamda Mısır’daki egemenliğini İngiltere ile paylaşmıştır. İngiliz askerinin 1364 1365 Y.A.HUS., 227/79. Y.A.RES., 49/40. 244 tahliye edilmesi sürecini takvime bağlamak amacıyla İngiltere’ye karşı diplomatik mücadele veren Osmanlı Devleti, bu mukavele ile İngiltere’nin Mısır’daki işgal durumunu bir kez daha kabul ederek işgale meşruiyet kazandırmış görünmektedir. İngiltere’nin, Mısır’dan çıkmama gerekçeleri Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmiştir. İngiltere Mısır’ı tahliye etmek zorunda kalırsa, Mısır’daki durumunu garanti edecek ve diğer devletleri bağlayacak bir şartı mukaveleye koymayı başarmıştır. O da, Mısır’ın arazi dokunulmazlığı şartıdır. Mısır’a olası bir İngiliz ve Osmanlı askerî müdahalesinden başka bir devletin askerî müdahalede bulunmasının önüne geçmek için İngiltere tarafından teklif edildiği anlaşılan bu şartla, Mısır’a müdahale hakkını diğer devletlere de kabul ettirmeyi amaçlamıştır1366. Mevcut durumunu iyi bilen İngiltere, Osmanlı Devleti’nin her zaman Mısır’a askerî müdahalede bulunamayacağını düşündüğünden, asayiş sorunlarına müdahale adı ile Mısır’a, istediği zaman tek başına müdahale etmek hakkını elde etmiş görünmektedir. Beşinci maddede alınan kararlarla İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukuku ve hükümranlık haklarını muğlak bir şekilde geçiştirdiği görülmektedir. Altıncı Madde: Alınan karar mucibince mukavele her iki devlet tarafından tasdik edildikten sonra, bu durumu, iki taraf Berlin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlere bildirecek ve daha sonra Mısır Hıdiviyyeti ile anlaşma yapmış olan diğer devletlere iletecekler ve bu mukaveleye rızalarını açıklamaya davet edeceklerdir1367. Bu madde ile mukavele Osmanlı Devleti ve İngiltere tarafından kabul edilip imzalandıktan sonra, Berlin Anlaşması’nı imzalamış ve Mısır Hıdivliği ile yapılmış anlaşmalarda taraf olan devletlerin olurunun alınması, mukavelenâmeyi daha geniş katılımlı uluslararası bir belge niteliğine büründürmüştür. Zira bu madde, İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile Mısır üzerinde ikili bir anlaşma yapmasından ve bu anlaşma ile önemli avantajlar sağlamasından endişe duyarak itiraz eden devletlerin endişelerini teskin etmek ve itirazlarının önüne geçmek için alınmış bir tedbir olarak kabul edilmelidir. Yedinci Madde ile de mukavelenâmenin tasdiki ve teatisinin bir ay, mümkünse daha erken bir zaman zarfında gerçekleştirilmesi karar altına alınmıştır1368. 1366 Y.PRK.MK., 3/35. Y.A.RES., 49/40. 1368 Anlaşma metinleri ayrıca bkz: Y.A.RES., 49/40. 1367 245 1887 tarihli mukavele metninin Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki mukadderatı için önemli sonuçlara sebebiyet vereceği şüphesizdir. Bir kere, İngiltere Mısır’da üzerinde birinci derecede hukuka mâlik bir devlet konumuna yükseliyor1369. İngiltere’nin diplomatik ustalığının ürünlerinden biri olarak değerlendirebileceğimiz bu mukavele metni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi’ni yönetmede tuttuğu yolun da başarılı bir sonuç vermediğini göstermektedir. Çünkü öncelikle Mısır’ın İngiliz askerinden tahliyesi amacını gerçekleştirmek için çıkılan diplomatik yolun oldukça sarp kayalıklardan oluştuğunu ve daha güçlü irade ile yönetilmesi gerektirmekteydi. Osmanlı Devleti bu mukavele ile İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini sağlamak ve fiilî işgali sonlandırmak istiyordu. Ancak mukaveleyi yukarıda tetkik ettiğimiz üzere İngilizler Mısır’a daha güçlü gerekçelerle yerleşecek haklar elde etmiştir. Bir kere İngiltere mukaveleye koydurduğu maddelerle Mısır’ın kendinden başka bir gücün işgali altına girmesini önleyecek garantilere sahip olmuştur. Mısır arazisinin masuniyeti esası İngiltere dışındaki devletlere getirilmiş bir işgal kısıtlamasıydı. Osmanlı murahhaslarının bu maddeyi kabul etmeleri ve mukaveleye koyulmasına muvafakat göstermelerinin, bu maddeyi bütün devletleri kapsayan bağlayıcı bir karar olarak yorumlamalarından kaynaklandığı görülmektedir. Mehmed Kâmil Paşa, mukaveleyi mütalaa ederken bu duruma dikkat çekmiştir1370. Mukavele metni imzalanırsa İngiltere’ye, Nil Vadisi’ne müdahale etmek konusunda, uluslararası alanda meşru bir dayanak kazandıracaktır. Çünkü beşinci madde ile İngiltere, Mısır’a yerleşmek ve sömürge hedeflerini gerçekleştirmek için hukukî bir zemin oluşturmuştur. Mukavelenâmenin imzalanmasından itibaren geçecek üç yılın sonunda Mısır’ı terk edeceği, ancak o tarihlerde içten ve dıştan tehlikeli bir durum ortaya çıkarsa ve bu da tahliyenin tehirini lüzumlu hale getirirse İngiliz askeri bu tehlikenin bertaraf edilmesinden sonra Mısır’ı boşaltacak; bu boşaltma süreci iki yıldan fazla olmayacaktır1371. İngiltere, 1887 mukavele metnine bu maddeyi ekleyerek tahliye konusunu belirsiz bir geleceğe atıp kesin bir tarih vermek yükümlüğüne girmekten kurtulmuştur. Aslında İngilizler bu konuda Fransızlarla uzlaşmıştı1372. İngilizler Mısır’da kalmak için öne sürdüğü gerekçeleri metne aldırarak bu gerekçeleri Osmanlı Devleti’nin 1369 Y.EE., 126/36. Y.EE., 126/36. 1371 Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.203. 1372 Cannon, “Nubar Pasha”, s.482. 1370 246 gözünde meşru bir hale getirmişlerdir. İngiltere, Mısır’da Osmanlı padişahının haklarını tanıyıp varlığının devamını sağlama sözü verse de, Mısır’daki İngiliz askerinin varlığı bizatihi bu hakların çiğnenmesinden başka bir şey değildi. Yeni bir mukavele hazırlanıp imzalanmadıkça İngiltere bir yolunu bulup iki yılı denetim adı altında toplam 5 yıl daha Mısır’da kalma işini garanti altına almış olacaktı. Rosebery’ye göre bu mukavele “İngiltere hiçbir zaman bir fayda ve karşılık tasrih ve tayin etmeksizin Mısır’ın müddet-i kalile zarfında tahliyesini istilmalden ibarettir”1373. Ancak İngiltere bu mukavele ile tahliye konusunu oluşturmuştur 1374 göndermiştir 1375 kendi önceliklerine göre ayarlamayı başaracak bir metin . Said Paşa anlaşmanın imzalandığını bildiren bir yazıyı mabeyn’e . C- 1887 Mukavele Metni: İtirazlar ve Yeni Politika Tayinleri Mukavele metni hazırlanıp imza aşamasına geldikten sonra artık bütün mesele Sultan II. Abdülhamid’in mukaveleye yaklaşımının ne olacağı konusuna kalmıştı. Zira mukavelenin Sultan II. Abdülhamid tarafından bir çırpıda imzalanacağı düşünülmüyordu. Çünkü yukarıda da incelendiği üzere, mukavelenin, İngiltere’nin Mısır’daki fiilî işgal durumu ile ilgili herhangi bir değişiklik getirmediği, hatta birkaç noktada İngilizlerin Mısır’daki durumunu tahkim ettiği görülmektedir. Osmanlı tarafı bu mukavele ile Mısır’daki fiilî işgali sona erdirecek süreci takvime bağlamayı düşünüyordu ve bu esasa göre bir politika tayin ediyordu. Ancak mevcut mukavele bunu sağlamak yerine durumu daha da ağırlaştırmıştı. Bu anlamda Drummond Wolff hatasız bir müzakere gerçekleştirerek Osmanlı tarafından gelen bütün taleplerin büyük bir kısımını karşılıksız bırakmıştır1376. Bu nedenlerle Sultan II. Abdülhamid, bu mukavele metnini imzalamak taraftarı görünmüyordu. Sultan II. Abdülhamid’in bu mukavelenâmeyi imzalamak istememe sebeplerini birkaç başlık altında toplayabiliriz. Bunların ilki, “hukûk ve menâfi-i saltanat-ı seniyyeye mugâyir” olmasıdır1377. Bunun yanında Fransa ve Rusya’nın Osmanlı Devleti nezdindeki baskı ve tehditlerinin Sultan II. Abdülhamid’in bu mukaveleyi imzalamaktan 1373 Y.A.HUS., 278/8. Gençoğlu, s.96; Uçarol, Bir Osmanlı Paşası, s.204. 1375 A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 86. 1376 Y.A.RES., 38/8. 1377 İ.MTZ.(05)., 26/1301. 1374 247 kaçınmasında etkileri olmuştur1378. Zira bu mukavele metni Avrupa nazarında da büyük bir önemi haizdi1379. Fransa ve Rusya’nın bu konudaki itirazları bu öneme binaen ortaya çıkmıştır. Çünkü her iki devlet de 1887 tarihli mukavevele metninin mevcut hâlinin kabullerine mazhar olmayacağını düşünüyordu1380. Fransa’nın İstanbul elçisi Mösyö Kambiyo bu mukavele için Mısır’ın ilâ-nihâye işgâli esbâbının istihsâli için bir desîseden ibâret idi, değerlendirmesini yaparak İngiltere’nin zaman kazanmaya ve meseleyi geçiştirmeye çalıştığını ifade etmişti. Ona göre şu hususlar gözden geçirilmelidir: Mukavelenâme Osmanlı padişahının Mısır’daki saltanat hukukunu teyit ve tasdik eder hâle getirilmeli ve mukavelenin imzası tarihinden itibaren bir sene sonunda tahliye şartlarının kesin bir şekilde tanziminde Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında bir mukavele imzalanmalıdır1381. Mısır içten ve dıştan gelecek bir tehlike ile karşı karşıya kalıp bu mukavelenâmenin tanziminin ertelenmesine sebep olursa, Osmanlı Devleti Mısır’a asker sevk edecek, İngiltere ile anlaşarak gerekli tedbirleri alacak ve Mısır’da ortaya çıkan tehlikenin ortadan kaldırılmasından sonra Osmanlı ve İngiliz askeri aynı zamanda Mısır’dan çekilecektir1382. Fransa mukavelenâmenin özellikle beşinci maddesine karşı çıkmıştır. Mehmed Kâmil Paşa’ya göre, Fransa’nın mukaveleye itirazının temel nedeni, ileride fırsat zuhur ettiği takdirde, Cezayir ve Tunus gibi Mısır’ı da işgal etmek imkânını yakalamak; bu olmazsa Mısır’ı İngiltere ile birlikte idare etmek niyetindeydi1383. Zaten Fransa mukaveleyi doğru da anlamamıştı1384. Fransız sefir Bâbıâli’ye gelerek mukavelenâmenin beşinci maddesinde İngiltere’ye, Mısır’a tekrar asker sevk etmek üzere yetki verilmesine Fransa’nın itirazlarını iletmek için görevlendirildiğini belirtmiştir1385. Çünkü Fransa, İngiltere’nin Mısır’daki mevkiinin geçici olduğunu düşünüyordu. Bu minvalde Montebello, bu meselenin iyi bir şekilde halledilmesi için Fransa’nın Osmanlı Devleti ile olan dostane ilişkilerinin muhafazasını önemsemekteyiz. Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesi işinin İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında dostane ve açık bir mukavele ile yapılmasını arzu etmektedir şeklinde açıklaması örnektir. Mukavele mevcut hâli ile İngiltere’ye sadece Mısır’ın hâkimiyetine 1378 Hornik, s.619-620. Y.A.HUS., 203/26. 1380 Y.EE., 116/62. 1381 Y.A.HUS., 265/116. 1382 Y.EE., 121/3. 1383 Y.EE., 116/62. 1384 Y.EE., 116/63. 1385 Y.EE., 126/22. 1379 248 iştirak hakkını vermiyor, aynı zamanda İngiltere’nin bundan istifade ederek Mısır’ı himayesine almasına kapı açıyordu 1386. Fransızlara göre bunun bir diğer anlamı, “Bahrisefid muvâzenesini ihlâl” olduğundan mukavele metninde İngiltere’ye verilen salahiyetlerin Fransa tarafından katiyen kabul edilmeyeceği, tekrar beyan ediliyordu1387. Yine Fransa, Mısır ordusunun İngiliz subaylarınca yönetilmesi meselesini kabul olunamaz olduğu şeklinde açıklamış ve Osmanlı Devleti bu konuda sebat gösterdiği takdirde Fransa yardımında kusur etmeyecektir, ifadesini kullanmıştır1388. Zaten Fransa, mukavelenin, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesinin belli bir zaman içinde gerçekleşeceği kararını içermiş olsaydı mukavelenameyi tasdik etme niyetinde olduğunu açıklamıştı1389. Bu, aynı zamanda şu demek oluyordu: Fransa mukaveleyi tasdik ederse Osmanlı Devleti’ne de mukaveleyi imzalamaması konusunda baskı yapmayacaktı. Fransa’nın önceliği İngiliz askerinin Mısır’ı tahliye tarihinin belirlenmesi üzerinde yoğunlaşıyordu. Kont De Montebello, 19 Kasım 1886 tarihinde, Sultan II. Abdülhamid ile yaptığı görüşmede, Osmanlı Devleti’nin, İngiliz askerinin Mısır’ı tahliyesi konusunda bir zaman tayini yapılmadan Mısır’a dair herhangi bir konuda müzakereye bile girmekten kaçınmasını; bu kesin tarihin belirlenmemesi durumunda İngiltere’nin vereceği teminatlara güvenilmemesi gerektiğini; Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun muhafazası için Mısır Meselesi’ni bir devletler meselesi şekline dönüştürülmesini; bu halin korunmasını ve bu konuda Fransa’nın Osmanlı Devleti ile aynı kararda olacaklarını belirtmiştir1390. 1887 mukavele metni bunu sağlamıyordu. Fransa’nın Londra Sefiri Mösyö Waddington İngiltere Dışişleri Bakanı’na, İngiltere hükümeti Mısır’dan çekildiği gün İngiliz askeri yerine Fransız askerinin Mısır’a girmeyeceğini;“İngiltere efkâr-ı umûmiyesi tarafından bize bil-defa’ât ‘azv ve isnâd olunan niyet yanlış olduğundan Fransa hükümeti bu babda en kat’i ta’ahhüdâtda bulunmaya hazırdır” sözleriyle temin etmiştir1391. Fransızlar mukavele hakkında kesin tavırlarını açıklarken, mukavelenâmenin tasdiki söz konusu olduğunda, Akdeniz’deki çıkarlarını korumak için gerekli tedbirleri 1386 Y.EE., 127/19. HR.TO., 62/85. 1388 Y.PRK.MYD., 6/1. 1389 Y.A.RES., 38/8. 1390 Y.EE., 10/73. 1391 Y.EE., 116/67. 1387 249 alacaklarını da ayrıca ifade etmişlerdir1392. Çünkü mukavele ile Mısır’da ortaya çıkacak yeni durumun Fransız çıkarlarını zedeleyeceğini düşünen Fransız devlet adamları, Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini, Mısır’ın müdafaa-i memlekete muktedir hâle gelmesi ile mümkün olacağı bahsini, fiilî işgalin, İngilizlerin iddia ettiklerinin aksine, ilâ nihâye devam edeceğini düşünerek mukavele akdi konusuna da karşı çıkmışlardır1393. İngiltere ise Fransa ile anlaşmak zorunda kalmayacak bir surette Osmanlı Devleti ile Mısır’ı tahliye etmek düşüncesinde idi1394. Fransa’yı telaşlandıran konulardan bir diğeri de, bu olsa gerekir. Çünkü Fransa, Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin itilaf hâlinde olmasını, politikaları gereği istemiyor ve bu politikayı baştan beri sürdürüyordu 1395. Osmanlı Devleti’ni de 1887 mukavelesini imzalamaması konusunda teşvik etmesi, bu politikanın bir devamıydı1396. Yine Fransızlar, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesi için tarih tayini ve bir karışıklık zuhurunda Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat hukukundan faydalanarak buraya asker sevk etmesi konuları üzerinden yaklaşımını şekillendirmiştir1397 Fransa Hâriciye Nâzırı, Mısır’ın tarafsızlığı meselesi için Osmanlı Devleti’ne, Avrupa’nın ortak teminatı altına almak konusunda “sebat edeceğini” belirterek bu konudaki müşkülatın ortadan kaldırılmasına çalışılacağı teminatı vermiştir 1398. Osmanlı Devleti’nin ise Mısır Meselesi konusunda diğer devletlerin, İngiltere’nin politikalarına uygun hareket ettiğinden devletin Rusya ile Fransa devletlerinden yardım alabileceği inancında olduğu için Rusya ve Fransa’nın bu konudaki uyarılarını dikkate aldığı görülmektedir1399. Bunun yanında, Osmanlı Devleti Mısır’a, Fransa başta olmak üzere başka bir devletin asker sevk etmeyeceği konusunda mukavele sonrası sürecin her aşamasında İngiltere’ye garanti vermeye devam ediyordu. Bu konuda, ilgili devletlerden şifahî olarak aldığı teminatları İngiltere’ye ileterek İngiltere’nin Mısır’dan askerini çekme konusundaki çekincelerini gidermeyi amaçlamıştır1400. Fransa bu politikayı kullanarak Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin anlaşacağı siyasî ortamın oluşmasını 1392 Y.A.HUS., 235/32. Y.A.HUS., 235/37. 1394 Y.A.HUS., 201/18. 1395 İ.MTZ.(05)., 33/1910. 1396 Y.A.HUS., 235/32. 1397 Y.A.HUS., 248/32. 1398 Y.A.HUS., 252/92. 1399 Y.EE., 86/82, 1b. 1400 Y.EE., 116/61. 1393 250 engellemeye çalışmıştır. Fransa İngiltere’nin Mısır’ı işgalinden itibaren bu düşüncesini koruyordu1401. Bu yüzden Fransızlar, Osmanlı Devleti’ne, İngiltere’yi Mısır’dan çıkarmak için girişimlerini yoğunlaştırması konusunda baskı yapıyorlardı1402. Bu politika ile İngiltere’yi Mısır’da kalma konusunda endişeye sevk edeceklerini ve böylelikle İngilizlerin bir an önce çıkmak isteyeceklerini düşünüyorlardı1403. 1887 mukavele metnine Rusya da muhalefet ederek bu mukavele metninin imzalanmaması konusunda Osmanlı Devleti’ni uyarmıştır. Mehmed Kâmil Paşa’ya göre, mukavelenin Rusya’nın hukukunu ihlal eder bir tarafı yoktu ve Rusya bu konuya haksız yere itiraz ediyordu. 1887 mukavele metnine Rusların itiraz etme nedenlerini birkaç maddede ifade edebiliriz. Bunlardan birisi Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere’nin aralarındaki anlaşmazlığın devamını sağlamaktı. Rusya bu anlaşmazlıktan istifade edeceği bir ortamın var olmasını istiyordu1404. Ruslar, bu politikaları yürütmek için mukavelenin bazı maddelerine itiraz etmişlerdir. Fransa ile bu konu hakkında fikir alışverişinde de bulundukları görülmektedir1405. Çünkü Rusya ve Fransa 1887 mukavele metninin aynı maddelerine itiraz etmiştir. Rus elçi Nelidoff bu mukavele ile Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu ortadan kaldıracak bir şekilde İngiltere’ye, Mısır’a tekrar askerî müdahalede bulunmak salahiyeti verildiğini iddia etmiştir. Nelidoff’a göre, Rusya, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat hukukunun muhafazasını “begâyet-i iltizâm ede[cektir], bunu daha önce Mehmed Ali Paşa meselesinden beri göstermiştir. Nelidoff, İngiltere’nin Mısır’daki asayişin sağlanmasına yönelik çalışmalar yapmasını zorunlu görürken, bunun belli sınırlar dâhilinde olması şartıyla kabul edebileceğini ifade etmiştir1406. Rusya, bu sınırların kendi “menâfi-i husûsiye-i siyâsiye”lerine aykırı olmayacak bir hâle getirilmesini istemektedir1407. Bu yüzden Mısır’daki asayişin ancak düvel-i sairenin belirtmiştir 1408 ortak hareketiyle sağlanmasına muvafakat edebileceklerini . Rusya’nın Mısır Meselesi’nde Osmanlı Devleti’ne hoş görünmesinin bir başka sebebi, üçlü itilafa karşı denge unsurunu elinde tutmak istemesidir 1409. Çünkü 1401 Y.PRK.MK., 1/75, 2. Y.EE., 116/68. 1403 Y.PRK.EŞA., 5/81. 1404 Y.EE., 116/62. 1405 Y.EE., 126/36. 1406 HR.TO., 62/85. 1407 Y.A.HUS., 235/37. 1408 HR.TO., 62/85. 1409 Y.EE., 88/3. 1402 251 Rusya, Osmanlı Devleti’nin üçlü itilafa girmesi halinde Osmanlı Devleti’ne karşı fiilî bir harekete geçemeyeceğini biliyordu1410. Rusya İngiltere’nin politikalarına karşı da bir şey yapamayacağını bildiğinden, Osmanlı Devleti’nin bu itilafta yer almasını sakıncalı görüyordu. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi konusunda yardım alabileceğini düşündüğü devletlerden birinin Rusya olabileceğine inanması, Rusya’nın mukavele metnine itirazlarını dikkate almasını sağlamıştır1411. Bu yüzden de Osmanlı Devleti’nin 1887 mukavelesi anlaşılmaktadır 1412 sonrası, Rusya’ya karşı hoş görünmek politikası güttüğü . Rusya bütün bu itirazlarına ve karşı çıkmalarına rağmen, İngiltere karşısında caydırıcı bir güç olmaktan uzaktı. Osmanlı devlet adamlarının da bunu görmesi uzun sürmedi. Osmanlı Devleti’nin, Rusya’nın bu konudaki muavenetinin sınırlarını görmesi1413, onu, İngiltere’yi karşısına almaması, yani onu gücendirmemesi gerektiği düşüncesine götürmüştür1414. Sultan II. Abdülhamid’in, zaman zaman gerçekçi politikalarının bir sonucu olarak Rusya da dâhil, diğer devletlere güvenmemesi, bunun bir başka önemli noktası olmuştur1415. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, İngiltere’yi Mısır’da zora sokacak bir politika gütmemeye gayret göstermiştir1416. Osmanlı Devleti’nin tahliye diplomasisinin en önemli özelliklerinden birinin İngiltere’yi gücendirecek girişimlerden kaçınma politikası olması, sürecin dikkat çekici yönüdür. Mehmed Kâmil Paşa’nın Mısır Meselesi’ne dair mütalaasındaki genel yaklaşım bunun için iyi bir örnektir1417. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü diplomasi mücadelesinin ‘orta yolcu’ bir dengede gittiğini söyleyebiliriz. Osmanlı devlet adamları, zaman zaman İngiltere’yi zaman zaman da Rusya ve Fransa’yı temin etmenin iyi bir yol olduğunu gösterir politikalar yürütmenin gerekliliğine inanmıştır1418. Onların bu inançları, devletin Mısır Meselesi konusunda sabırlı ve esnek bir diplomasi sergilemesini sağlamıştır. Çünkü Osmanlı devlet adamları yapılacak bir diplomatik hatanın başka kayıplara sebep olacağını düşünmekteydiler1419. Bu politikaların genel mantığının ise 1410 Y.A.HUS., 217/43, 1-2. Y.EE., 86/82. 1412 Y.EE., 116/76, 1b. 1413 Y.EE., 86/82. 1414 Y.EE., 116/64, 4. 1415 Y.PRK.MYD., 6/1. 1416 Y.A.RES., 24/11. 1417 Y.EE., 116/64. 1418 Y.EE., 116/62. 1419 Y.EE., 126/26. 1411 252 ‘hoş görünme’ üzerine oturtulduğu görülmektedir1420. Ancak Osmanlı Devleti’nin tahliye diplomasisini “gücü nispetinde” yürütmeye çalışması ve başka başka sorunlarla karşı karşıya kaldığı için bu yörüngede tutması normal karşılanmalıdır. Süreç ilerledikçe, Devlet, mevcudu korumanın telaşı içine girmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti, Fransa ve Rusya’nın baskı ve tehditlerine kulak asmak zorunda kalmıştır. Fransa ve Rusya’nın itiraz ettiği konuların mukaveleye alınmasına karşı çıkmıştır1421. İngiltere, öncelikle Mısır’da, İngiliz askerinin tahliyesi sonrasına yoğunlaşarak, Mısır’ın başka bir devlet tarafından işgal edilebileceği endişeleri üzerinden politika yürütmüştür. Bu konuda özellikle Salisbury’nin politikaları önemlidir. Ona göre, 1887 mukavelesinin Osmanlı Devleti tarafından tasdik edilmemesi, Mısır’da durumu daha kötü bir hale koyacaktır1422. Salisbury’nin düşüncesi, Mısır’daki İngiliz askerini tahliye etmek için Mısır idaresinin tensiki, memleketinin ıslahı, ordusunun memleketi kendi başına savunacak kudrete gelmesi ve Mısır’ın içten ve dıştan maruz kalacağı tehlike karşısında İngiltere’nin Mısır’a asker sevkine mezun olması şartlarının yerine getirilmesi etrafında şekillenmiştir1423. Bu şartların yerine gelmemesi durumunda ise İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesini sağlayacak bir anlaşmanın yapılamayacağını hissettirmişlerdir. Bunu Osmanlı devlet adamları da bilmektedir ve bu gerçek Rüstem Paşa tarafından açıkça ifade edilmiştir1424. Salisbury, Mısır’da kalıcı olmadıkları ve himaye tesisi düşüncelerini taşımadıklarını beyanla, İngiliz askerinin Mısır’dan tahliyesini sağlayacak ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki saltanat haklarını da koruyacak bir mukavelenin imzalanabileceğini de ifade etmişti1425. Ancak bu, İngiltere’nin, Fransa ve Rusya’dan ciddi itirazların yükseldiği bir ortamda meşruiyet kaygısından kaynaklanan bir diplomatik manevrası olarak değerlendirilebilir. İngiltere, Fransa’nın Mısır’ı istila edemeyeceği bir durumun yaratılmasına çalışıyordu. Zira Mısır’da olası bir Fransız istilasının İngiltere’nin hayatına hâkim olmak anlamına geldiğini düşünüyordu1426. Mukaveledeki değişiklere ciddi tepkiler göstermesi bundan kaynaklanmıştır. İngilizler bu konudan emin olmak istekleri için Mısır’ı bilâ-şart 1420 Y.EE., 116/76, 1b. Hornik, s.620-621. 1422 Y.EE., 116/56, 4. 1423 Y.A.HUS., 235/37. 1424 Y.EE., 8/23, 1-2. 1425 Y.EE., 46/1. 1426 Y.EE., 116/65. 1421 253 terk etmeye yanaşmamışlardır. Mısır’ı bilâ-şart tahliye etmesini ise Osmanlı Devleti’nin ittifak-ı müsellese dâhil olması durumunda mümkün görmüşlerdir1427. İngiltere, bu kaygılar dolayısıyla, olası bir durumda Mısır’a gerek tek başına ve gerekse Osmanlı Devleti ile birlikte askerî müdahalede bulunmak hakkı üzerinde ısrar ediyor 1428, Osmanlı Devleti’ni bu konuda ikna etmeye çalışıyordu1429. Yine İngiltere, Mısır’ı bilâ-şart yani mukavele olmaksızın tahliye etmek için burada ıslahat sürecinin neticelenmesi gerektiğine vurgu yapmıştır1430. Bundaki temel amaç, Mısır’a bütün unsurlarıyla yerleşmektir. İngiltere, bu süreci, bu şekilde atlatarak Hindistan yolunu tehlikeye atmayacak bir şekilde düzen kurmak istemiştir1431. Çünkü İngiltere’nin Hindistan üzerinde hem siyasî1432 hem de iktisadî çıkarları söz konusuydu 1433. Bu nedenlerden ötürü İngiltere, 1887 mukavelesinin tadiline yanaşmamıştır1434. Lord Salisbury, Osmanlı Devleti’nin, Fransa ve Rusya’nın mukaveleye olan itiraz ve tadilat taleplerini içeren telgrafına verdiği cevapta, mukavelede herhangi bir tadilatın mümkün olmadığını, Mısır’daki İngiliz işgaline son verilmek istenildiğini ve mukavelenin tasdik edilmediği için de bunun sağlanamadığını, bundan sonra “maksad-ı mezkûr hâsıl olunca” yani memleketin ıslahı, idarenin tanzimi ve ordunun yeterli yetkinliğe ulaşması vb. durumunda İngiltere’nin Mısır’ı mukavelesiz tahliye edeceği açıklamasını yapmıştır1435. Yine Londra Sefiri Rüstem Paşa, 1887 yılında gönderdiği telgrafta, Lord Salisbury’nin, mukavelenin yeniden müzakeresi meselesine sıcak bakmayarak Osmanlı Devleti tarafından gelecek tekliflerin kabulünün mümkün olmadığı beyanında bulunmuştur1436. İngilizlerin, Mısır’daki askerin tahliyesini ileriye atmak düşüncesinde olduğu gün geçtikçe daha belirgin olmaya başlamıştır1437. Zaten baştan beri ileri sürdüğü gerekçelerin bertaraf edilmesinin uzun bir süreci gerektirdiği aşikârdı ve İngiltere bunu iyi kullanıyordu1438. 1427 Y.A.HUS., 217/43, 1-2. Y.PRK.EŞA., 11/28. 1429 Y.EE., 127/19. 1430 Y.EE., 121/1. 1431 Y.PRK.MK., 1/75, 2. 1432 Y.PRK.MK., 4/91. 1433 Y.PRK.EŞA., 5/81. 1434 Y.A.HUS., 282/15. 1435 Y.EE., 126/35. 1436 Y.EE., 126/35. 1437 Y.EE., 127/2. 1438 Y.EE., 127/40. 1428 254 Osmanlı devlet adamları İngilizlerin işi sürüncemede bırakmak niyetinde olduğunu anlamıştı. Buna rağmen İngilizlerin Mısır’dan çıkarılmasını sağlayacak bir çözümün peşinde oldukları, bu sürecin her aşamasında görülmüştür 1439. Hedef, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki saltanat hukukunun tahkimiyle Mısır’ın hukuken ve fiilen elde tutulmasının sağlanması şeklinde belirginleştirilmiştir. Bu konudaki girişimlerin sayısı oldukça fazladır. Zaman, Osmanlı Devleti aleyhine işlemekte ve Mısır’ın tamamen kaybedilmesi tehlikesi bulunmaktadır1440. İlerleyen süreçte, İngiltere’nin, Fransa ve Rusya ile anlaşma ihtimalleri, meseleyi daha da tehlikeli bir hale koyacaktır. Çünkü 1890’lı yıllarda özellikle Gladstone cephesinde bu konuda diğer devletlerle anlaşma temayülleri belirgin bir hale gelmeye başlayacaktır1441. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid bu konuya gün geçtikçe daha fazla önem vermeye başlamış, Sir William Vayet’i huzuruna kabul ederek meselenin dostluk ilişkileri içinde ve iki tarafın menfaatine uygun bir şekilde halledileceği ümidinde olduğunu ifade etmiştir1442. Yine Sultan II. Abdülhamid bu konuda Fransa ile teşrik-i mesaî etmenin zararlı olacağını düşünmeye başlamıştır. Bu yüzden Osmanlı devlet adamlarında, işi İngiltere ile halletmek düşüncesi 1890’lı yılların ortalarından itibaren belirginleşmeye başlamıştır1443. Ahmed Muhtar Paşa bunu bir tahriratında, bu işin iki devlet arasında halledilmesi ihtimalini ortaya çıkaracak şartların hazırlanması, taraftarı olduğunu açıklayacak belirtmiştir1444. Osmanlı Devleti’nin bu yaklaşımının kuvveden fiile çıkarılması için zaman zaman girişimlerde bulunduğu, ancak uygun cevabın alınamadığı, Encümen-i mahsus tarafından ifade edilmiştir1445. Görüldüğü üzere İngiltere bu süreçte gerekçelerinin arkasında sonuna kadar durmuştur. İngiltere’nin bu duruşu ve ortaya koyduğu politika, Mısır’dan Osmanlı askerinin tahliye edilmesi konusunda istediği neticeleri almasını sağlamıştır. Fransa ve Rusya’nın baskıları ve İngiltere’nin buna karşı duruşu ile arada kalan Sultan II. Abdülhamid, 1887 tarihli mukaveleyi imzalamayarak Fransa ve Rusya’nın isteklerini yerine getirmiş oldu. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu mukaveleyi imzalamayarak İngiltere’ye, Mısır konusunda daha bağımsız bir politika gütmek için 1439 Y.EE., 127/2. Y.EE., 127/19. 1441 Y.EE., 140/22. 1442 Y.PRK.EŞA., 11/28. 1443 Y.PRK.EŞA., 14/108; Y.A.RES., 38/8. 1444 Y.PRK.MK., 3/35. 1445 Y.EE., 121/16. 1440 255 fırsat yaratmış oldu. Salisbury, Sultan’ın mukaveleyi imzalamaması dolayısıyla yaptığı açıklamada; Mısır’daki vaziyetin 10 yıl öncesinden daha iyi olması gerektiğini; ancak durumun biraz daha kötüleştiğini, İngiliz askerinin Mısır’dan çıkması durumunda Mısır’ın Fransa ve belki Rusya veya İtalya tarafından işgal edilmeyeceği garantisinin bulunmadığını ve İngiltere’nin de bundan emin olmadığını belirtmiştir1446. Bu açıklamayı, İngiltere’nin, Mısır’daki işgalini devam ettirecek bir meşruiyet arayışının bir sonucu olarak görmek yanlış olmayacaktır. Çünkü İngiltere Mısır’ı işgal ettiğinden beri bu tarz açıklamalar yaparak meşruiyet arayışlarını sürdüregelmiştir. İngiltere Mısır’daki durumu nedeniyle uluslararası kamuoyunu teskin etmek ve işgalin gerekçelerini haklı göstermek yolunda önemli diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Osmanlı Devleti 1887 mukavelesini imzalamayarak İngiltere’nin istediği sonuçsuzluk politikasını beslemişti. Gerçi mukavele Osmanlı Devleti’nin, Mısır’da hükümran bir devlet olması dolayısıyla sahip olduğu haklara zarar getirecek maddeler içeriyordu. Ancak İngiltere, Mısır Meselesi’nde çözümsüzlüğe sebep olan tarafın Osmanlı Devleti olduğunu açıklamıştır. II- FRANSA VE MISIR MESELESİ: MISIR’DAKİ İNGİLİZ VARLIĞINA KARŞI DİRENÇSİZ MUHALEFET Mısır Meselesi’ni Fransa üzerinden okuduğumuzda, İngilizlere karşı alınmış diplomasi mağlubiyetleri ve bunun Osmanlı Devleti üzerinden tamiri politikaları ön plana çıkmaktadır. Bilindiği gibi, Napolyon’un Mısır Seferi ve arkasından yaşanan hezimet Fransa’yı Mısır’a daha güçlü bir bağla bağlamıştır. 1802 yılında Mısır’dan çıkmak zorunda kaldıktan sonra Mısır ile ilgili planlarını geçici olarak rafa kaldırmak zorunda kalan Fransa, Süveyş Kanalı projesiyle Mısır’da önemli bir üs kapmak istiyordu. M. Ferdinand de Lesseps’in büyük gayretleriyle 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı, Fransa’yı Mısır’da üs kazandığı düşüncesine götürmüştü. Fransa bu kanal vasıtasıyla bçlgenin önemli bir denge unsuru hâline geldiğinin farkındaydı ve bunu ekonomik ve siyasî üstünlük vasıtası olarak kullanmakta istekli ve kararlı bir politika yürütmekteydi. İngiltere’nin endişeleri, işte Fransa’nın Süveyş Kanalı ile ilgili bu proje ve planlarına dayanmaktaydı. İngilizlerin bu konuda yürüttükleri politikalarla, Süveyş Kanalı hisselerinin önemli bir kısmını ele geçirmesi, Fransızlar için yeni bir diplomatik 1446 Y.EE., 116/56, 4. 256 mağlubiyet olmuştu. Fransa, İngiltere’nin bu hamlesiyle Süveyş’teki üstün konumuna önemli bir darbe yemiştir. Fransa’nın bu diplomatik mağlubiyeti, Akdeniz muvazenesindeki dengeleri önemli ölçüde etkilemiş, bundan sonra İngiltere Akdeniz ve Mısır’da önemli bir avantaja sahip olmuştur1447. Fransa bundan sonra Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumayı bir denge siyaseti olarak görmeye başlamıştır1448. Yani İngiltere, Fransız akçesiyle inşa edilen Süveyş Kanalı’nın, Hindistan müstemlekâtının tariki olması dolayısıyla en büyük ortaklarından biri olmuştur1449. Kanalın en büyük hissedarının Fransa olmasına, çalışanların çoğunun Fransızlardan oluşmasına ve kanal bir Fransız projesi olarak gerçekleşmesine rağmen, kanalın en büyük kullanıcısı ve kanaldan en fazla yararlanan İngilizler olmuştur1450. İngiltere, Süveyş Kanalı’nın en önemli hissedarlarından biri olarak Mısır’ın mukadderatına yön verecek bir konuma yükselirken, İngiltere’nin Süveyş ve Mısır üzerindeki yeni konumu, Fransa’yı daha zor şartlarda diplomasi ve sömürge mücadelesi vermek zorunda bırakmıştır. İngiltere bu hamlesiyle “Hindistan’daki hâkimiyet alanlarına giden bir cankurtaran halatı”nı ele geçirmiştir1451. Fransa, bundan sonra İngiltere’nin ödün verdiği ölçüde bölge stratejilerine katılabilecektir. Bu noktadan bakıldığında, Tunus’taki Fransız işgali İngiltere’nin Fransa’ya verdiği ödünlerden biri olarak görülebilir1452. Bu durum Fransız diplomasisinin en yumuşak karnı olarak, uzun yıllar Fransa’nın bölge üzerindeki politikalarının sınırlarını oluşturmuştur. İngilizler Süveyş Kanalını, 10 Ağustos 1882 tarihinde, fiilî olarak işgal edince, Süveyş’teki Fransız varlığı hisse senetlerinden ibaret kalmıştır. Fransa, bundan sonra Süveyş Kanalı ve Mısır etrafında politika tanzim ederken, İngiliz menfaatlerine halel getirmeyecek bir siyaset düzeneği oluşturmak zorunda kalmıştır. Fransa’nın bölgedeki politikalarını sınırlayan, diplomatik tavrını belirleyen ve Fransa’yı bağımlı bir siyaset yürütmek zorunda bırakan en önemli meselelerinden birisi Tunus’taki Fransız varlığı olmuştur. Fransızlar Tunus’a Mayıs 1881 tarihinde yerleşmişlerdi 1453. Bu tarihten sonra Fransızlar, Tunus’taki varlıklarını sağlamlaştırmak üzerinden politika yürütmek zorunda 1447 Eraslan, s.161-162. Mahmud Muhtar, s.62. 1449 Y.EE., 120/34. 1450 Güler, s.62. 1451 Marsot, Mısır Tarihi, s.75. 1452 Aksun, s.229. 1453 Deringil, “The Ottoman Response”, s.3. 1448 257 kalmışlardır. Bu yüzden olacak ki, Fransa, Mısır’ın İngiliz askerinden tahliye edilmesi üzerine yapılan diplomasilerinde Osmanlı Devleti’ne kıyıdan köşeden destek verir gözükmüştür. Zira Osmanlı Devleti’nin, İngiltere’yi, kendi istediği şartlarda Mısır’dan çıkarma başarısı göstermesi, Fransızlarda, benzer şartlarda, Tunus’tan askerini tahliye etmek zorunda kalacağı düşüncesi ve endişesi oluşturmuştu. Bunun yanında, İngiltere, Fransa ile menfaat birliğini sağlamak için Tunus’a karşılık Mısır kozunu kullanarak Mısır’da kendi menfaatlerini garanti ederken, Fransa Süveyş ve Mısır’a karşılık Tunus’u bir koz olarak kullanıp Akdeniz muvazenesinde bir miktar söz sahibi olmak istemiştir. Böylelikle Fransa, Tunus İngiltere ise Mısır üzerinde hak iddia etmek için gerekçe bulmuştur1454. Böylece Fransa ve İngiltere ciddi bir çıkar çatışmasından kurtulmuş oldu. Zira her iki devlet birbirleri ile savaşmak istememekteydi ve bunu sağlayacak bir diplomasi düzleminde hareket ediyorlardı. İngiltere’nin, Tunus’taki Fransız işgalini kabul edilebilir görmesi, Fransa’nın da Mısır’daki İngiliz varlığına ciddi bir tepki ile karşılık vererek askerî tedbirler almaması, izlenen karşılıklı politikalarının önemli özellikleridir. Sultan II. Abdülhamid dönemi boyunca Mısır Meselesi nedeniyle arada bir gerilen ilişkiler, her iki ülkede değişen iktidarlar ve bunların sömürge politikalarında da değişkenlik göstermiştir. Ancak gerilen bu ilişkiler, bu devletleri birbirleri ile bir savaş durumuna getirmemiştir. Bunun temel sebebi ise bu iki devletin birbirlerine verdikleri tavizler ve karşılıklı yumuşayan politikalardır. Fransa’da Jules Ferry’nin iktidara gelmesinin İngilizleri, Fransızların tepkisini yumuşatmak zorunda bırakması, bahsettiklerimize örnek oluşturabilir1455. Fransa’da, İngiltere’ye göre siyasî istikrarın daha sorunlu olması, Fransızları İngiliz politikalarına karşı sürekli geçerliliğe sahip bir politika takip etmekten alıkoymuştur1456. Bu da Fransa’yı, İngilizlere zaman zaman küçük tavizler vermek zorunda bırakmıştır. Fransızların, Mısır’daki İngiliz varlığına karşı ciddi bir politika benimsememesi, “dostlar alışverişte görsün” deyimine uygun bir diplomasi yürüttüğüne işaret etmektedir. Fransızların, İngilizlerin Mısır’daki durumunun kendi nazarlarında geçici olduğunu ilan etmek gereğini duyduklarını görmekteyiz. Kont Montebello’nun Kasım 1891’de yaptığı açıklama bunun için önemli bir gösterge 1454 Y.PRK.MK., 1/59. Karaca, s.463. 1456 Altunay-Şam, s.95. 1455 258 sayılabilir1457. Bu açıklamanın, Fransa’nın Mısır Meselesi konusunda ortaya koyduğu politikalarla, Osmanlı Devleti nezdinde güvenirliğinin sorgulandığı bir zamana denk gelmesi de ayrıca anlamlıdır1458. Osmanlı Devleti’nin gözünde Fransa’nın önemli ve etkili bir denge unsuru olmaktan uzaklaşması, Fransa için önemli bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin denge politikalarından siyasî fayda sağlamakta başarısız olması, Fransa’nın Mısır Meselesi konusunda devre dışı kalması sonucunu doğuracağından, Akdeniz muvazenesini de etkileyecektir. Bu da Fransa’yı, İngiltere karşısında dayanaksız bırakacak ve Fransız menfaatleri zedelenecektir. Fransızların, bu tehlikenin öngörülebilir bir hâle gelmesi konusunda endişelenmesi, Kont Montebello’nun açıklamasının zamanını ve amacını anlaşılabilir kılmaktadır. Kont Montebello’nun Mehmed Kâmil Paşa ile yaptığı mülakatta bu endişelerini gözlemlemek mümkündür1459. Kâmil Paşa’nın, Fransızların endişelerini 1887 mukavelesi üzerinde gidermeye çalıştığı zamanlarda da, bunu sık sık dile getirdiğine şahit olmuştuk1460. Fransa’nın 1887 mukavele metnine itiraz etmesinin temelinde, kendisinin de meselenin içinde yer alacağı bir anlaşma tanzim ettirmeye çalışması yatmaktaydı 1461. Kont Montebello’nın Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa ile yapılan mülakatta, “…[bu] mu’ahede sayesinde İngiltere Mısır’ın hâkimiyetine iştirâk etmekle kalmayıp bu iştirâkten bil-istifâde az vakit içinde ibtida’ hıtta-i Mısriyye’yi ve ba’de memâlik-i şâhânenin diğer bazı kıta’ât-ı mühimmesini himâyesine alacağını ve bu halin ehl-i İslâma karşı tesîri ne derecede ‘azîm ve elîm olacağını da te’emmül iktizâ edeceğini ve iş bu neticeye varınca bazı Avrupa devletleri kendi menfa’âtleri hilâfına olarak Akdeniz’de muvâzenet-i siyâsiye-i düveliyyenin ihlâl olunduğuna hükm ederek her türlü vesâ’ite müraca’âtla yeniden işittikleri gibi bir muvâzenet tesisine kalkışacakları meczûm idiğini velhâsıl memâlik-i şâhânenin temâmiyet-i mülkiyesine halel geleceğini” ifade etmişti1462. Bu ifadeler, Fransa’nın endişelerini açık bir şekilde muhatabına söylemekten geri durmadığını göstermektedir. Kont Montebello’nun bu endişe hâli, onun Osmanlı Devleti’ni diplomatik manada elinde tutmak istemesinden kaynaklanmaktaydı. Zira Fransa’nın 1457 Y.EE., 127/19. Y.EE., 116/64. 1459 Y.EE., 127/16. 1460 Y.PRK.MYD., 6/1; Y.EE., 121/3; Y.EE., 126/31. 1461 Y.PRK.MK., 3/13. 1462 Y.EE., 127/19. 1458 259 İngiltere karşısında, tek başına somut bir diplomatik başarı sağlamayacağı, Mısır Meselesi’nin her aşamasında görülmüştür. İlk başlarda Fransa ile İngiltere’nin, Mısır Meselesi’ni anlaşarak çözecekleri düşünülüyordu1463. Ancak İngilizler Fransızlara Mısır’ı birlikte işgal etmeyi teklif etmiş, Fransızlar da bu teklifi reddetmişti 1464. İngilizler İskenderiye’yi topa tuttukları sırada Fransız donanmasının bunun dışında kalması ile başlayan süreçte, Fransızlar Mısır Meselesi üzerinde yürüttükleri politikalarla, bu meseledeki yaklaşımlarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Fransızların 1887 mukavele metni müzakereleri öncesi, sırası ve sonrasında ortaya koyduğu yaklaşımlar ve Osmanlı Devleti’ne karşı yürüttüğü baskı politikalar, aslında Fransızların, kaybedilen fırsatların, siyasî zararlarını en hafife indirmek düşüncesi ile şekillenmiştir. Fransa, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’yi Mısır’dan tahliye etmek için gerçekleştirdiği diplomasi faaliyetlerini yakından takip ederek, hem Tunus’taki konumunu sağlamlaştıracak hem de Mısır Meselesi’nde karşı karşıya kaldığı güç durumdan kurtaracak bir tahliye mukavelesi imzalanmasını sağlamak istiyordu. Fransızlar, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık haklarını garanti edecek ve İngiliz kalıntılarını tam anlamıyla ortadan kaldıracak ya da Mısır’ın tam anlamıyla İngilizlerin kontrolüne alınmasına yarayacak bir anlaşmayı menfaatlerine aykırı görüyordu1465. Zira Osmanlı Devleti Mısır’daki hükümranlık hukukunu garanti edecek bir anlaşma yapmayı başarırsa, aynı anlaşmayı, Tunus üzerinde Fransa ile yapmak için önemli bir diplomatik avantaj kazanacaktır. Bunu Mehmed Kâmil Paşa Kont Montebello’ya iletmişti1466. Bu, Fransızları Tunus’taki işgalini sona erdirmek zorunda bırakacak bir siyasî ortama sürükleyecektir. Dolayısıyla Fransızlar, Mısır’daki hukukî ve siyasî şartların bütün yönleriyle Osmanlı Devleti’nin lehine çevrilmesini de Tunus’taki konumu dolayısıyla istemiyorlardı. Fransa, Osmanlı Devleti’nin,“Tunus üzerinde olan hukûk-ı hükümrânî-i Saltanat-ı Seniyye’yi tanımamış” bir devletti1467. Bu durum Fransızları İngilizler karşısında daha bir zor durumda bırakıyordu. Fransa, İngiltere’nin Mısır’a yerleşmesinden ve tam anlamıyla kontrolüne girmesinden endişe ediyordu1468. Böyle bir durumun gerçekleşmesi, Fransa’nın Akdeniz muvazenesindeki konumuna ve 1463 MV., 225/91. Y.EE., 116/56, 3. 1465 Y.A.HUS., 235/37. 1466 Çağalı-Güven, s.30. 1467 Y.EE., 116/68. 1468 Y.EE., 127/17. 1464 260 Mısır üzerindeki ticarî, siyasî, iktisadî ve hatta kültürel çıkarlarını önemli ölçüde etkileyeceğinden, Fransızlar İngiltere’nin Mısır’da kalıcı olmasını ya da Mısır’ı tam anlamıyla kontrol altına almasını tehlike olarak algılamaktaydı 1469. Bu yüzden İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen diplomasi mücadelesinin her aşamasını takip eden Fransızlar, ortaya çıkacak bir anlaşmayı kontrol etmek ve menfaatlerini zedeleyecek maddelerin tadilini sağlamak şeklinde bir politika gütmüşlerdir 1470. 1885 tarihli mukavelenin müzakereleri ve özellikle 1887 mukavele metninin oluşturulması sırasında takip edilen politikalar, bu konuda önemli örneklerdir1471. Fransa, 1887 mukavele metnine itirazlarını, İngilizlerin Mısır’da daimi salahiyet ve hak sahibi olması üzerinde yoğunlaştırırken1472, politikalarını, Osmanlı Devleti nezdinde geçerli kılmak için Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunun ortadan kalkacağı argümanları üzerinden inşa etmiştir1473. Bu tarz bir politika ile Osmanlı Devleti’nin, kendisinden bağımsız bir politika sergilemesinin önüne geçmeyi amaçlamış olduğu anlaşılıyor. Ancak gün geçtikçe Sultan II. Abdülhamid Fransa’ya daha az güvenmeye, hatta gelecek bir Fransız yardımının muzır olacağını düşünmeye başlamıştı1474. Mısır Meselesi’nin başlarında Fransa’nın İngiltere ile anlaşma temayülleri bilinmekteydi 1475. Sultan II. Abdülhamid ilerleyen süreçte bunu daha açık bir şekilde sezmeye başlamıştı. İngiliz işgali ve sonrasında oluşan siyasî atmosfer Fransızları, İngilizler karşısında müzmin muhalif konumuna getirmişti. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Osmanlı Devleti’nin Fransa üzerinden yürütmeye çalıştığı denge siyasetinin somut sonuçlar vermemesi, Sultan II. Abdülhamid’in Fransa’ya karşı yaklaşımında değişmelere sebep olmuştu. Hatta Fransa, Mısır Meselesi’ne yaklaşımlarından dolayı çekinilen bir devlet olmaya başlamıştı1476. Zira Fransa, 1887 mukavele metnine karşı gösterdiği muhalefet sırası ve sonrasında verdiği taahhüt ve teminatlara riayet etmemiştir1477. Bu da, Osmanlı Devleti’ni diplomatik çaresizliğe sürüklediğinden; Fransa’nın, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere Kâmil ve Said Paşaların indinde güvenilmez bir müttefik 1469 Y.PRK.MK., 3/13. Y.PRK.MYD., 6/1. 1471 Y.EE., 127/17. 1472 HR.TO., 62/85. 1473 Y.EE., 116/63. 1474 Y.PRK.EŞA., 14/108. 1475 Y.PRK.HR., 7/38. 1476 Y.PRK.EŞA., 5/81. 1477 Y.PRK.HR., 12/8. 1470 261 hâline büründüğü görülmektedir1478. Bu yüzden Osmanlı devlet adamlarının Fransa’dan kesin bir teminat almak ve politikalarını ona göre ayarlamak istedikleri görülmektedir1479. Tabiî ki bu durum, Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesi’ni çözmek için yürüttüğü politikalarda yeni yaklaşımlar ve arayışlara yönelmesine neden olmuştur. Mısır Meselesi’nin Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında çözülmesi gerektiği düşünceleri, bu yaklaşımlardan biridir. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi’nde Fransa’ya karşı yaklaşımlarında değişiklik olması, Fransa’yı yeni politika arayışlarına itmiştir. Fransızlarda İngilizlerle anlaşma temayüllerinin oluşması, bu değişikliği gösteren işaret olarak algılanabilir. Bu, 1890’lı yıllardan itibaren daha da belirgin bir hal almıştır. Ağustos 1892’de Paris gazetelerinde, Gladstone’un Mısır ve Madagaskar meselelerinde Fransa ile anlaşacağı ve Mısır’ı da bu anlaşma çerçevesinde boşaltacağı haberleri yer almıştı 1480. Ancak, bu haberlerin, Fransa tarafından, Osmanlı Devleti’nin politikalarını imale etmek için kasıtlı olarak çıkarıldığını düşündüren deliller bulunmaktadır. Zira özellikle Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığını sağlayan 1888 tarihli anlaşma, İngiltere’nin, Akdeniz muvazenesini Mısır’da bulunuyor olması dolayısıyla, lehinde durağan bir hale getirmesi ve Fransa’nın Süveyş Kanalı üzerinde tek başına menfaat sağlamasının resmî bir belge olarak Fransa’yı rahatsız etmiş ve Fransa’nın elini zayıflatmıştır. Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya karşı yaklaşımlarının olumsuz bir yönde değişmeye başlaması, Mısır’daki Fransız menfaatlerini önemli ölçüde etkileyecektir. Zira Mısır Meselesi’nin İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında halledilmesi ihtimali Fransa’nın Mısır Meselesi konusunda devreden çıkarılması ihtimalini güçlendirecektir. Bunlar, Fransa’nın, Osmanlı Devleti’ni yanında ve kontrolünde tutmak istemesi için önemli nedenlerdi. Fransa’nın bir diğer amacı, ilk başlarda reddetse de, özellikle Mısır’daki İngiliz işgalinden itibaren, meseleyi uluslararası bir mahiyete taşımaktı 1481. Çünkü meselenin sadece İngilizlerin tavassutuyla halledilmesi ihtimali, Fransa için yeni bir diplomatik yenilgi anlamına gelmektedir. Fransa, bunu, meselenin başından itibaren birkaç kez tecrübe etmiştir1482. İngiltere’ye karşı politikalar yürütürken, tarihî tecrübeleri 1478 Y.EE., 116/64; Y.EE., 86/82. Y.PRK.HR., 12/8. 1480 Y.EE., 140/22. 1481 Y.A.RES., 38/8. 1482 Eraslan, s.161-162. 1479 262 göz önünde bulunmuştur. Fransa’nın 1887 mukavele metni üzerindeki itirazlarını Rusya ile benzer gerekçelere dayandırması, bu tarihî tecrübelerin yansıması olarak değerlendirilebilir1483. Yine, Fransızların, bu mukavele metnine yaptıkları itirazları uluslararası meşruiyet zemini ve Akdeniz muvazenesi üzerinden yürütmeye çalışmaları, aynı tecrübenin bir yansıması olarak görülebilir1484. Fransa bu mukavele metninin yürürlüğe girmesini Akdeniz muvazenesinin iptali şeklinde yorumluyordu 1485 Rusya’nın da Mısır konusunda saf dışı kaldığı inancını taşıması Rusları Fransa’ya yaklaştırmıştı1486. Fransa ise Mısır’ı işgal edip elinde tutacak güce sahip değildi. Bu yüzden, politikalarını, denge unsurlarına dayandırmak zorunda kalmıştır1487. Fransa Rusya’yı önemli bir denge unsuru olarak görmekte ve Mısır Meselesi’nde, Ruslarla dirsek teması kurmaktaydı. Fransa’nın 1887 mukavele metnine itirazlarını Akdeniz muvazenesine dayandırarak temellendirmesi, Akdeniz’de menfaatlerinin sağlanması için, bir anlamda denge politikalarına benzer bir yaklaşım sergilediği şeklinde yorumlanabilir. Fransız hâriciyesinin yaklaşımları ve Sadrazam Cevad Paşa’nın, 28 Ekim 1891 tarihinde, bu konu hakkındaki söylediği sözler yorumlarımızı destekler niteliktedir1488. Zaten, Fransa’nın bu minvalde politikalar yürüttüğü, ilerleyen zamanlarda daha da açık bir şekilde görülecektir1489. Fransa’nın kendi çıkarlarını vikaye edecek nitelikte bir Osmanlıİngiliz anlaşmasını, Osmanlı Devleti’ne tavsiye etmekten geri durmadığını, belgelere yansıdığı şekliyle görmekteyiz1490. 1887 mukavele metni müzakereleri sırasında Fransızların Osmanlı Devleti nezdinde İngilizlerden daha makbul olduğu görülmekteydi. Sultan II. Abdülhamid’in 1887 mukavele metnini imzadan imtina etmesi, Fransızlara güveninin bir göstergesiydi. Bu güven, Fransızların Osmanlı Devleti’ne karşı “bî-garez” politika güttüğü düşüncesini desteklemişti1491. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi bu geçici bir durumdu. Çünkü Sultan II. Abdülhamid’in, Fransa’nın, Mısır Meselesi üzerinden Osmanlı Devleti’ni destekleme politikalarının iktidarsızlığını tecrübe etmesi, mesele üzerindeki Osmanlı-Fransız yakınlaşmasını olumsuz etkilemiştir. Osmanlı 1483 Y.A.HUS., 235/37. Y.A.RES., 38/8. 1485 Y.A.HUS., 235/32. 1486 Kızıltoprak, s.212-213. 1487 Y.EE., 116/64. 1488 Y.A.HUS., 252/92. 1489 Y.EE., 88/3. 1490 Y.A.HUS., 248/32. 1491 Y.A.HUS., 235/32. 1484 263 Devleti’nin Fransa hakkında yaşadığı güven bunalımının her iki devleti İngiltere’ye yaklaştırdığını da yukarıda belirtmiştik. Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya güvenmemeye başlamasının somut göstergeleri, 1890’lı yılların sonlarına doğru daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, Sultan II. Abdülhamid, Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini sağlamak, yani işgali sona erdirmek için diplomasisini yoğunlaştırırken Fransa’nın yaklaşımının iktidarsızlığı yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. İngiltere Mısır konusunda, çıkarları hilafına olacak her türlü gaileyi bertaraf etmek için savaş dâhil birçok seçeneği masasının üstünde tutuyordu. Fransa ile ortaya çıkan Faşoda Krizi bunun en önemli göstergesiydi1492. İngiltere’nin kesin ve kararlı tutumu Fransa’ya, İngilizler karşısında yeni bir diplomatik yenilgi olarak yansıdı 1493. Ancak bu kriz her iki devlete yeni bir fırsat yarattı. O da, 1904 yılında Entente Cordiale Anlaşmasının imzalanmasıdır1494. Bu anlaşma ile Fransa, İngiltere’ye “İngiliz işgaline bir süre tayin olunması ya da bir başka istek ile İngiltere’nin Mısır’daki hareketine engel çıkarılmayacağını” teminatını vermiştir1495. Bu anlaşma Londra sefaretinden, “Mısır ile Fas’a müteaalık beyanname” adıyla İstanbul’a gönderilmiştir. Buna göre İngiltere, “Mısır’ın hal-i siyasîyesini tebdîl etmek fikir ve niyetinde bulunduğunu”; Fransa ise buna karşı, “İngiltere işgaline bir müddet tayini olunmasını taleb etmek suretiyle veya suret-i aherle İngiltere’nin bu memleketteki icraatine ika’ etmeyeceğini” ilan eder1496. Bu anlaşma, Mısır’da kesin olarak kalmaya karar veren İngiltere’nin, bunun önündeki engelleri aşması anlamına da geliyordu 1497. Buna göre İngiltere Mısır’da, Fransa da Fas’ta hareket serbestîsine sahip oldular1498. İki devleti bölge konusunda anlaşmaya sevk eden bir diğer konu Avrupa muvazenesinde meydana gelen gelişmelerdir. Bu süreçte Avrupa yeni ve güçlü bir siyasî aktörün yükselişine şahit olmaktaydı ve bu gelişme bu 1492 Balcı, Osmanlı’nın Son Öyküsü, s.140-141. Y.PRK.EŞA., 31/104. 1494 Chirol, “The Egyptian Question”, s.57-58. 1495 Balcı, II. Abdülhamid, s.187. 1496 Y.EE., 120/23. 1497 “Fransa’nın gerçek maksadı; İngiltere ile baş başa anlaşabilmekti. İngiltere Fransa’nm Fas’ı işgaline karışmamasına karşılık, Fransa da İngiltere’nin Mısır’ı işgaline karışmayacaktı. Nitekim öyle de oldu. Sonuç olarak, İngiltere’nin Mısır’da olmasına çok fazla problemi olan ve Rusya ile uğraşmaktan İngiltere’ye karşı kendini savunamayan Osmanlı Devleti’nden başka karışan kalmadı. Fransa ise, Kuzey Afrika’yı işgaline İngiltere’nin sessiz kalması karşılığında, İngiltere’nin Mısır’ı işgaline yaptığı itirazı geri çekti” Emir Şekip Arslan, s.320-321. 1498 Rohde, s.12. 1493 264 iki devleti de endişeye sevk etmişti1499. Bu yeni güç Almanya idi. Bu endişe iki devleti birbirine yaklaştırmıştır. Fransızlar, Tunus ve Cezayir’deki varlığı nedeniyle Kuzey Afrika’daki konumunun geleceğini düşünerek Osmanlı askerinin Mısır’da daimî olarak kalmasından yana değildi1500. Bu iki meselenin Fransa’nın İngiltere’ye yaklamasını kolaylaştıran bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Bu yakınlaşma ve imzalanan Entente Cordiale ile bir anlamda geçmişe bir sünger çekilmiştir1501. Karşılıklı kötü düşünceler, şüpheler ve itimatsızlıklar bir süreliğine görmezden gelinmiştir. Böylelikle Fransa Fas’ta, İngiltere ise Mısır’da serbest hareket etme imkânlarını elde etmişlerdir 1502. III- RUSYA VE MISIR MESELESİ: AKDENİZ MUVAZENESİNDE ROL KAPMA ÇABALARI Mısır Meselesi’ni Rusya ile ilişkilendirirken ortaya koyulacak argümanların Akdeniz muvazenesi, Rus yayılma stratejileri ve İngilizlerin sömürge politikalarına ket vurularak onun stratejik üstünlüğünün sona erdirilmesi gibi konularla bağlantılı olduğunu görürüz. Rusya, özellikle 19. asrın ikinci yarısından itibaren şekillenmeye başlayan sömürge yarışlarında yer almak düşüncesi ile yeni politikalar üretmeye başlamıştı. Rus politikaları, Akdeniz özelinde söz konusu olacak sömürge paylaşımlarında Rus çıkarlarını garanti altına alacak düzeyde şekillenmiştir. İngilizlerin Hindistan yolunu kontrol etmek için Mısır üzerinde politikalar ve diplomasiler tanzim etmesi ve Mısır’daki dengelerin İngiltere’nin lehine gelişmesi, Rus politikalarını da etkilemiştir. İngiltere’nin Akdeniz muvazenesinde avantajlı duruma gelmesi, Rusları iyice korkutmuştur. Bu yüzden Osmanlı Devleti’ne yakınlaşan Ruslar, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hükümranlık hukukunun devam etmesini ister gibi görünmüştür. Rusya’nın Mısır konusunda Osmanlı Devleti’nin yanında görünmesi, Osmanlı Devleti üzerinden İngiltere’yi kontrol altında tutmak istediği şeklinde yorumlanabilir. İngiltere’nin Orta Doğu ve Asya üzerinde Rusya ile sömürge mücadelesine girmesi, Rusya’yı Mısır Meselesi’nde daha aktif bir politika gütmek için zorlamıştır1503. Rusya, 1499 Güler, s.65-66. Haslip, 1991: 95. 1501 Mahmud Muhtar, s.72. 1502 Gleichen, s.44; Raouf Abbas Hamed, “Germany and the Egyptian Nationalist Movement 1882-1918” Die Welt des Islams, V: 28, I: 1/4, 1988, s.13. 1503 Burçak, s.40-41. 1500 265 iki devlet arasında gelişen sömürge rekabeti dolayısıyla İngiltere ile başka bir mesele üzerinde sorun yaşamak istemiyordu. Rusya İngiltere ile yaşanacak bir sorunda savaş söz konusu olduğunda üstesinden gelebilecek bir durumda değildi. Bunun da Rusya’nın Mısır Meselesi’nde yeterince etkin bir politika izlemesine olumsuz etkileri olmuş ve Rusları pasif bir politika izlemek zorunda bırakmıştır. Buna rağmen Akdeniz muvazenesi gereği Rusya meselenin içinde olmaya çalışmıştır. Mısır Meselesi’nde Osmanlı Devleti İngiltere’ye karşı politikalar tanzim ederken, Rusya’nın zaman zaman müdahalede bulunması, Mısır konusundaki yaklaşımlarına dair ipuçları sunmaktadır. Özellikle 1887 mukavele metni dolayısıyla Fransa ile birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı baskı ve tazyikte bulunurken kullandığı politika ve diplomasi, Rusya’nın, İngilizlerin Mısır’ı askerî ve siyasî kontrollerine alması tehlikesini önlemeye yönelikti. Rusya’nın bu nitelikte bir politika ve diplomasi sergilemesi, bir asırdan daha fazladır alevli bir şekilde devam eden Osmanlı-Rus husumetinin üzerine, 1877-78 Osmanlı-Rus harbi üzerinden 10 yıl bile geçmeden ince bir kül tabakasının kaplanmasını sağlamıştır. Ancak bu politikanın gelenekselleşmesini beklemek gerçekçi bir siyasî yaklaşım olmaz. Çünkü Rusya, tarihî politikaları gereği, Akdeniz’e bir gün mutlaka inmek istiyordu. Bu yüzden Rusya’nın Mısır üzerinde Osmanlı hukukunu gözetir görünmesi, İngiltere’nin bölgede daha fazla güçlenmesinin ve Akdeniz muvazenesini kendi lehine çevirmesinin önüne geçmek için kullandığı bir yoldu. Rusya, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesi konusunda ortaya koyduğu politikalarla kendine rakip olarak gördüğü devletleri etkisiz bir konumda bıraktığını düşünüyordu. Fransa ile ortak hareket ederek 1887 mukavele metninin imzalanmasını engellemesi, bu yüzdendi. Zira Rusya, İngiltere’nin, istediği şartlarla Osmanlı Devleti ile anlaşması, bölgedeki sömürge mücadelelerindeki dengeleri alt üst edecek İngiltere’yi bölgenin tek hâkimi yapacaktır1504. Bu da Rusya’nın sıcak denizlere inme hayalinin önüne güçlü ve kaldırılamaz bir set çekecektir. Rusya bu tehlikeleri göz önünde bulundurarak İngiltere’nin bölgedeki hareket ve politikalarını takip etme ihtiyacı duymuştur. Rusya’nın Mısır Meselesi’ne uluslararası arenadaki dengeler üzerinden yaklaşması ve İngiltere’yi, Mısır konusunda tek başına karşısına almak istememesi dikkate değer bir konudur. Çünkü Rusya uluslararası sistemde kararlı bir politika üreterek diğer devletleri 1504 Kızıltoprak, s.212-213. 266 etrafında toplayacak kadar etkin değildi ve bu, ister istemez politikalarına yansıyordu. Rusların İngiltere’ye karşı caydırıcı bir askerî güç kullanmasının da söz konusu olamaması, yine Rusları diplomasi ağırlıklı politikalar gütmek zorunda bırakmıştır. Bu yüzden diğer devletler gibi Rusya da İngiltere’nin, “Mısır’ın idâre-i mülkiye ve malîyesi ve ‘askeriyesi bizzâti kendi kendini müdâfa’â edecek derecede kesb-i kudret ve istikmâliyet etmesi” gerekçelerine sağlam bir karşı duruş ve argüman geliştirememiştir. Tıpkı Osmanlı Devleti ve Fransa gibi1505. Ruslar da Fransızlar gibi tek başlarına İngiliz askerinin Mısır’dan tahliye edilmesi sağlayacak bir etkinliğe sahip değillerdi. İngiltere, ancak geniş katılımlı uluslararası blok oluşturularak Mısır’dan çıkarılabilirdi. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Ruslar, Nelidoff’un belirttiği gibi, İngiltere ile aralarında özellikle Afgan meselesi dolayısıyla ortaya çıkacak savaş halini, İngiltere’nin Mısır’daki konumunu kuvvetlendirmek için bahane olarak kullanabileceği endişesini taşımaktaydı1506. Bu, Rusya’nın Mısır Meselesi üzerindeki politikalarını sınırlandıran önemli bir çekince konusuydu. Bu çekincelerle hareket eden Rusya, Osmanlı Devleti’nin yanındaymış gibi hareket ederek onu, İngiltere’nin içinde bulunduğu ittifakın dışında tutmaya çalışıyorlardı. Bu dönemde Rusya’nın elindeki en önemli silah belki de buydu1507. Osmanlı Devleti’nin, İngiltere’nin içinde olduğu ittifaka dâhil olması, Fransa ile birlikte Rusya’ya karşı meydan okuma anlamına gelecektir1508. Çünkü Osmanlı Devleti böyle bir ittifakın içinde olduğu takdirde safını belirleme konusunda kararını vermiş bir devlet olarak ortaya çıkacak; bu da Rusya’nın politikalarına önemli bir ket vuracaktır. Böyle bir değerlendirme yapmamızın sebebi, böyle bir ittifakın, İngiltere’nin Mısır Meselesi’ni Osmanlı Devleti ile halletme düşüncesini, daha kat’i bir şekilde ortaya koyacağından Mısır Meselesi’nde Rusya, Fransa gibi devre dışı kalacaktır. Zaten 1887 mukavele metnine karşı geliştirilen muhalefet de bu iki devletin meselede devre dışı kalma endişelerinin bir ürünüydü. Gerçekte 1887 mukavele metninin Fransa ve Rusya’nın hukukuna dokunur bir tarafı yoktu ve bu devletlerin muhalefetleri haklı bir sebebe dayanmıyordu1509. Yine Osmanlı Devleti’nin İttifak-ı Müselles’e dâhil olması, Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerinde oluşturduğu caydırıcı etkiyi ortadan kaldıracaktır. 1505 Y.EE., 126/26. HR.TO., 62/85, 5,11. 1507 Y.EE., 88/3. 1508 Y.EE., 116/68. 1509 Y.EE., 116/62. 1506 267 Bu, şu anlama gelmektedir: Rusya, Mısır Meselesi dâhil, herhangi bir sebebe müsteniden Osmanlı Devleti’ne karşı silaha sarılma cesaretini gösteremeyecektir. Çünkü böyle bir hareket İttifak-ı Müselles’e açılmış bir savaş olacağından, Avrupa muvazenesini tehlikeye düşürecek, bu da sert bir karşılık bulacaktır1510. Bu yüzden İttifak-ı Müselles’e katılmak Osmanlı Devleti’ne, uluslararası arenada daha rahat hareket etme şansını verecektir. Çünkü Osmanlı Devleti, uygulamak zorunda olduğu denge politikaları ölçüsünde diplomasi yürüttüğünden, genel siyasî dengelerden bağımsız bir şekilde hareket etme imkânı ya da cesareti bulamamıştır. Tabiî ki, bu durum, Osmanlı Devleti’nin uluslararası arenadaki mevkiine yansımıştır. Bağımlı politikaların en başta gelen sonucu, şüphesiz diğer devletlerin yaklaşımları dikkate alınarak politikalar tayin edilmek zorunda kalınmasıdır. Rusya’nın Akdeniz muvazenesi ve hasseten Hind yolu üzerindeki çekincelerinin ve buna karşı yürütmek istediği politikaların Mısır Meselesi ile bağlantılı olması, Osmanlı Devleti’ni, Rusya’yı da dikkate alarak, onun, denge politikaları açısından yerini tayin etmek zorunda bırakmıştır. Bu cümleden olarak, Osmanlı Devleti, Rusya’nın Akdeniz muvazenesindeki çekince ve endişelerini ve Hind yolu ile ilgili yaklaşımlarını dikkate almalı ki, Osmanlı Devleti’nin Mısır ve Süveyş üzerindeki çekince ve endişelerini de Rusya dikkate alsın. Ahmed Muhtar Paşa’nın Rus Generali Aleksi ile 31 Teşrinievvel 305/12 Kasım 1889 tarihinde yaptığı mülakatta, bu durumun söz konusu olduğu ve her iki devletin de bahsedilen konular üzerinde çekincelerini dile getirdikleri görülmektedir1511. Fransa’nın İstanbul elçisi Montebello ve Rus meslektaşı Nelidoff İngiltere’ye tanınacak ikinci bir işgal hakkına, İngilizlerin Mısır’da sürekli kalacakları şiddetle karşı çıkmıştır. Rusya, 1887 mukavele metni müzakerelerini devamlı takip ederek duruma uygun pozisyon almaya çalışmış, Berlin’de bulunan Rus elçisi Pavel Shuvalov’a, Hatzfeldt’e giderek görüşmesi talimatı vermişti. Bu görüşmede Rusya’nın politikalarına aykırı olarak İngilizlerin Osmanlılarla anlaşması konusundaki kaygılar iletildi. Almanya’dan da, kaygıların yersiz olduğu konusunda Shuvalov’u ikna etme yaklaşımı geldi. Buna rağmen Almanlar, Rusların bu tepkilerini dikkate almışlar ve meselede, en azından bir süreliğine, tarafsız kalma politikası izlemişlerdir. Rusya bu kaygılarına rağmen 1510 1511 Y.EE., 116/68. Y.PRK.MK., 4/91. 268 Fransa’dan bağımsız bir politika izleyememiştir. Bu da, Rusların denge politikaları çerçevesinde hareket etmek zorunda olduğunu göstermektedir. Zira Fransa’nın Mısır Meselesi konusunda yaklaşımlarını zaman zaman değiştirmesi, Rusya’yı da etkiliyor, onlar da bazı yaklaşımlarında değişikliğe gitmek zorunda kalıyordu. Mehmed Kâmil Paşa, 27 Nisan 1306 tarihinde bu konuya ilişkin değerlendirmesinde buna işaret etmiştir1512. Bu politika değişikliklerinin temelinde hem Fransa hem de Rusya’nın “zaten ve mevkiyen İngiltere’yi [Mısır’da] tazyîke kadar niyât siyâb” olmadıkları gerçeği yatıyordu1513. Avrupa gazetelerinde zaman zaman çıkan yazılar da bu iki devletin İngiltere’ye karşı elini zayıflatıyordu. Bu da İngilizlerin Mısır’da daha kararlı ve rahat politikalar yürütebilmesinin önünü açıyordu. Viyana örneğinde görüldüğü gibi gazeteler, “İngiltere Mısır’ı şimdiden tahliye etmek azm ve efkârında değildir, bunun nedeninin de Mısır’da meydana gelecek boşluk sebebiyle İngiltere’den daha tehlikeli olacak olan Fransa ve Rusya’nın Mısır’da ikame-i nüfûz etmeleri tehlikesi [olmasıdır]” şeklinde haberler yayınlanmaktaydı1514. Bu haberler, İngilizlerin Mısır’da işgali devam ettirmesi için uygun bir kamuoyu yaratıyor ve İngilizlere zaman kazandırıyordu. Lord Salisbury’nin de, “Mısır’ın Fransa ve belki Rusya veya İtalya tarafından işgal olunmayacağına İngiltere Hükümeti’nin emin olamayacağı”1515 tezi üzerinden hareket etmesi; Mısır’da bulunan İngiliz askerinin burada kalması için önemli bir gerekçe oluyordu. İngiltere’nin bu politikasının, Fransa ve Rusya’nın elini oldukça zayıflatması, hem Fransa hem de Rusya’nın, Mısır’da kişisel bir fayda sağlamayacaklarına dair sürekli garanti vermelerine ve bu konuda savunma psikolojilerine girmelerine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti, Rusya’nın Mısır konusunda Fransa ile ortak hareket etmesini bir denge unsuru olarak bundan görerek faydalanmaya çalışmıştı1516. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid Mısır konusunda bu iki devlete hoş görünmek için bu devletlerin meseleye yaklaşımlarını dikkate almıştır. Fransa ve Rusya Devlet-i ‘Aliyye’nin teveccühünü kazanmaya çalıştıklarından, bu üç devletin bir süre menfaat ortaklığı içine girdikleri görülmektedir1517. Sultan II. Abdülhamid, Fransa ile Rusya’nın 1887 mukavele metnine itirazlarını inceleyip bu devletlerin muvafakatını alma konusunda gayretkeş olmuştu. 1512 Y.A.HUS., 235/37. Y.EE., 126/26. 1514 Y.A.HUS., 278/13. 1515 Y.EE., 116/56. 1516 Y.A.HUS., 292/130. 1517 Y.EE., 116/76, 1-2. 1513 269 Hâriciye Müsteşarı Artin Efendi’nin bu konu için görevlendirilmesi bunun önemli bir göstergesiydi1518. Cevad Paşa’nın, “Devlet-i ‘Aliyye’nin bu meselede mu’âvenet bekleyeceği devlet[ler] olsa olsa yine Fransa ve Rusya devletleri olmak lazım” geleceği şeklindeki sözleri de, devletin bu konudaki yaklaşımını göstermesi bakımından önemlidir1519. Osmanlı Devleti’nin, Mısır Meselesi’ni Avrupa menafiinin önemli bir maddesi sayması ve bu iki devlete bunu hissettirmesi; Mısır’dan İngiliz askerinin tahliyesini sağlamak için elini güçlendirmeye çalıştığını göstermektedir 1520. Bunun yanında Osmanlı devlet adamlarının İngilizleri Mısır’dan çıkarmak için Rusya’nın da yardım ve teşvikine ihtiyaç duyması bu iki devletin desteğinin önemini arttırıyordu 1521. Sultan II. Abdülhamid’in böyle bir denge politikası içerisinde hareket etmeye çalışması, devletin çoğu kez İngiltere-Fransa ve Rusya arasında kalmasına neden olmuştur 1522. Bu karışık durumda devletin tercih yapmak zorunda kalması, hesaplı ve temkinli bir dış politika yürütmesini gerektirmiştir. Bu cümleden olarak, Fransa ve Rusya’nın İngiltere’nin politikalarını ikmal edemeyeceğini anlayan Osmanlı devlet adamları daha pragmatik bir diplomasi ve politikaya yönelmişlerdir1523 Ancak, yukarıda da söylediğimiz gibi, Sultan II. Abdülhamid Rusya’yı karşısına alacak hareket ve politikalardan uzak durmaya çalışmıştır. Rusya ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne muavenet edeceği sınırları kestirmeye çalışan Sultan, İngiltere’nin Mısır ve civar bölgelerde etkin bir duruma gelmesi ve bunu bölgede yayılmak için kullanmaya çalışması karşısında Rusya’nın yaklaşımını dikkate almıştır. Sevâkin’nin İngiliz askeri tarafından işgal edilmesi gündeme geldiğinde, Rusya’nın protestolarına yaklaşımı buna önemli bir örnektir1524. Rusya’nın, İngiltere’nin, Mısır ve civarı bölgelerdeki hareketlerini takip ederek ortaya koyduğu politikalarla, Akdeniz’de serbest bir şekilde hareket etmek için uygun bir siyasî ortamın oluşmasını sağlamaya çalıştığını göstermektedir. Osmanlı Devleti’nden, Boğazlardan geçiş için müsaade almak istiyordu 1525. Bu yüzden Rusya, Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hukukunu koruyan bir devlet gibi davranmaya çalışıyordu. 1518 Y.EE., 126/36. Y.EE., 86/82. 1520 Y.A.HUS., 368/18. 1521 Y.EE., 116/76, 1b. 1522 Y.EE., 126/31. 1523 Y.EE., 86/82. 1524 Y.A.RES., 79/59. 1525 Y.EE.d., /439, 7-8 1519 270 Aslında İngiltere ile anlaşarak Akdeniz ve Avrupa dengesinde yer almak isteyen Ruslar, Osmanlı Devleti’ne karşı politikalarını her an değiştirebilecekleri bir ortamı takip etmişlerdir. Ancak Rus gazeteleri bunu saklamak için oldukça gayretkeş yayınlar yapmışlardır1526. Rusya’nın bu politikalarını Osmanlı devlet adamları da iyi bilmekteydiler. Ancak denge politikalarının gerektirdiği şekilde davranmak zorundaydılar. Zira bu sıralarda Balkanların karışık bir vaziyet arz etmesi, Osmanlı Devleti’nin elini kolunu bağlıyordu ve bu konuda Rusya’ya güvenmesi oldukça zordu1527. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’ne, Mısır’daki, dolayısıyla da Akdeniz’deki Rus çekincelerini gidermeye gayret ettiğini göstermiştir. Ancak Sultan II. Abdülhamid, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne muavenetlerinin sınırlarını bildiğinden İngiltere’yi kaybedecek ya da karşınına alacak bir politikadan sürekli kaçınmıştır 1528. Çünkü dengelerin elden kaçırılması, Sultan’a pahalıya mal olacağından, bu politikaların önemi ortadaydı1529. Rusya’nın Mısır Meselesi’ndeki yaklaşım, politika ve diplomasileri bu ana hat üzerinden şekillenmiştir. Sultan II. Abdülhamid, Rusya dâhil diğer bütün devletleri denge politikalarının bir unsuru olarak görmüştür. Bu yüzden her bir devleti, diğer devletlerin karşısında dengelemeye çalışmıştır. IV- İTALYA VE MISIR MESELESİ: “EN KÜÇÜĞÜN” ETKİSİ VE YANSIMALARI Mısır Meselesi etrafında adından söz edebileceğimiz diğer bir devlet İtalya’dır. İtalya, o dönem için birliğini yeni tamamlayan, sömürgelerde söz sahibi olmayı ve Avrupa dengesi içinde adından söz edilmesini isteyen bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. İtalya, özellikle 1870 yılında millî birliğini tamamladıktan sonra uluslararası arenada kendine yer edinmek için aktif bir politika izlemeye başlamıştır. Özellikle Akdeniz muvazenesinin önemli bir parçası olmak için politikalar üretmeye özen göstermiştir. İtalya, bu hedeflerini gerçekleştirmek için Afrika’nın kuzeyindeki Tunus’u ele geçirmek istiyordu. Ancak 1881 yılında Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi, 1526 Y.A.HUS., 363/66, 4-5. Y.EE., 116/68. 1528 Y.A.RES., 79/59. 1529 Kızıltoprak, s.221. 1527 271 İtalya’yı yeni politikalar aramaya yöneltmiştir1530. Bu yeni politikalar, Fransa’yı yakın bir rakip olarak görme anlayışı ile şekillenmiştir. Ancak İtalya’nın Fransa karşısında güçlü bir şekilde var olamayacağı gerçeği, onu, politikalarını ittifaklar dairesinde yürütmek zorunda bırakmıştır. Bilindiği gibi İtalya, Mısır Meselesi’ne, borçlar sandığı komisyonuna üç ülkeyle birlikte üye vermekle dâhil olmuştur1531. Ancak İtalya’nın bu meselede, siyaseti belirleyen bir ülke olduğunu söylemek mümkün değildir. Fransa ile girişmek istediği sömürge yarışında güçlü bir devletin varlığına ihtiyaç duyması bu dediklerimizi destekler niteliktedir. İtalya’nın içinde bulunduğu şartlar ve kuvvet dengesindeki konumu, İtalya’ya ittifaklar dengesi içinde hareket etme zorunluluğu yükleyerek onları İngiltere ile birlikte hareket edilmesi gerektiği anlayışına götürmüştür. Bu yüzden Mısır konusunda İngiltere’yi destekleyerek yukarıda bahsedilen amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır. İngiltere’nin böyle bir birlikteliği uluslararası meşruiyet gerekçeleri ile uygun görmesi, bu iki devleti birbirine yakınlaştırmıştır. İngiltere’nin, İtalya’nın bölgedeki varlığı konusunda karar verici bir unsur olması, İtalya’nın bir süre İngiltere’ye bağımlı politikalar yürütmesine sebep olmuştur. İngiltere ise bölgedeki politikalarının gereği buralarda kendi politikalarını tahkim edecek bir güce ihtiyaç duymaktaydı. Bunun yanında da İtalya’nın dikkatini Avrupa’dan başka yerlere çekmeye çalışmaktaydı. Bu yüzden Zeyla’ ve Masû’a gibi Kızıldeniz sahillerinin İtalya’ya bırakılmasını çıkarları açısından gerekli görmekteydi1532. Çünkü İngilizler Kızıldeniz ve Mısır’da, politikalarını destekleyen devletlere ihtiyaç duymaktaydı. Bu yüzden İngiltere, İtalya’nın bölgede, kendi kontrollerinde yayılmasını anlayışla karşılayarak ve İtalyanların Masû’a ve Kasala vs. gibi Mısır ve Sudan’ı ilgilendiren bölgeleri işgal etmesine izin vermiştir1533. İtalyanlar, bölgeye, işgalden on-on iki yıl önce göçmen olarak gelmişler ve özellikle Assab Limanı civarını ele geçirmişlerdi. 1885 yılının başında çıkan karışıklıklarda burada bulunan İtalyan göçmenlerinin birkaçı öldürülmüştü. İtalya bunu bahane ederek bölgeye 1000 kadar İtalyan askeri sevketmişti1534. Mısır ve Osmanlı Devleti durumu, uluslararası hukuka aykırı olduğu için protesto ettiler. İngiltere ise bu duruma karşı sessiz kalmıştı. İngiltere’nin sessizliği 1530 L. E. Roberts, s.318. Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy”, s.254-255. 1532 L. E. Roberts, s.32-33. 1533 Y.EE., 124/55. 1534 Orhonlu, s.157. 1531 272 bölgenin İtalyanlar tarafından işgal edilmesi konusunda Lord Granville’in, yeşil ışık yakması ile ilgiliydi1535. İtalya, işgalden sonra, bu harekâtın İngiltere ile anlaşarak vukua geldiğini beyan etmiştir1536. İngiltere’nin İtalyan işgallerine karşı sessiz hatta teşvikkâr davranmasını, Fransa’nın bölgedeki İngiliz varlığına karşı muhalefetinin şiddetini azaltmaya yönelik bir tedbir olarak değerlendirmek de yanlış olmayacaktır1537. Zira İtalya’nın Fransa’ya karşı denge unsuru olarak kullanılması, İngilizlere bölgede daha rahat hareket etme imkânı verecektir. Bu yüzden, İtalya’nın, Mısır Meselesi ile ilgili olan devletlerin en küçüğü olması bile diğer devletlerin politikalarını yönlendirmesinde engelleyici bir etki bırakmasının önüne geçmemiştir 1538. Bu durum İtalya’nın daha cesur politikalar gerçekleştirmesine yardım etmiştir. Masû’a ve civarını işgal ettikten sonra bölgedeki politikalarını yeniden gözden geçiren İtalya daha fazla yayılmaya, yani yeni işgallere istekliydi, bunu da 1887 yılında İngiltere’ye dillendirmişti. Tabiî ki, Lord Salisbury, İtalya’nın kendi kontrolü dışında yayılmasını çıkarlarına aykırı gördüğünden, bu istekleri küstahça bir hareket olarak değerlendirdiği mektubu Lord Cromer’e göndermiştir. İngiltere dahasını da yaparak İtalya’yı ittifaklar sistemi içine almış ve İtalya’nın sisteme bağlı ve bağımlı politikalar yürütmesini sağlamaya çalışmıştır. İngiltere, 12 Şubat 1887 tarihinde İtalya ile 24 Mart 1887 tarihinde de AvusturyaMacaristan İmparatorluğu ile birer anlaşma imzalamıştır. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Almanya ile aynı çizgide politikalar izlemesi nedeniyle bu anlaşmanın Almanya’nın da Mısır Meselesi konusunda İngiltere’yi desteklemesine yarayacağı öngörülmüştür1539. İtalya’nın, İngiltere’nin istekleri ve tavassutları dışında işgal politikaları geliştirmek konusunda istekli davranması İngiltere’yi kızdırmıştır. Zira İngiltere bölgede kendinden başka bir kuvvetin varlığının ancak kendi kontrolünde olması ile mümkün olabileceği üzerinden politikalar yürütmüştür. İtalya’nın, Fransa’nın bölgedeki İngiliz varlığına karşı göstermiş olduğu muhalefeti kırmak için bölgeye davet edildiği gerçeğinden hareket edersek, İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarının tehlikeye düşürülmesinin, İngiltere açısından kabul edilebilir bir şey olmadığını müşahade 1535 Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy”, s.255. Orhonlu, s.158. 1537 Hornik, s.600. 1538 Y.A.HUS., 217/43, 1. 1539 Kızıltoprak, s.247, 255-256. 1536 273 edebiliriz. İtalya’nın, İngiltere’nin kontrolü dışında ve İngiliz politikaları hilafına bölgede yayılma amaç ve düşüncelerini açık bir şekilde dillendirmesinin sadece İngiltere için değil aynı zamanda Fransa için de bir endişe kaynağı olduğu görülmektedir1540. İngiltere bölgedeki İtalyan yayılmasını kontrolünde tutarken, İtalya’nın bölgedeki faaliyetleri Mısır’da daha rahat hareket edecek bir şekilde kullanmaktan geri durmamıştır1541. Bunu, Mısır Meselesi sürecinin sonraki aşamalarında da müşahede etmek mümkündür. İtalya’nın bölgede işgalci bir güç olarak belirmesi İngiltere’ye, Mısır’daki pozisyonunu kuvvetlendirmek için önemli bir argüman sağlamıştır. Bu cümleden olarak, İngiltere Mısır’da yaşayacağı diplomatik başarısızlık nedeniyle düşeceği kötü durumdan kurtulmak için İtalya’nın varlığına ihtiyaç duymuştur. İtalya’nın bölgede teşvik edilmesi İngilizlerin bu ihtiyacına binaen alınmış bir tedbir olarak düşünülebilir1542. İngiltere, Sudan’da zor durumda kalarak Kızıldeniz’de kontrolü sağlamakta güçlük çekmeye başlamıştı. Bu yüzden İtalyanları Masû’a’ya davet etmiştir1543. Ancak ilk başlarda Mısır borçlar komisyonu söz konusu olduğunda, İtalya’nın katılma konusunda istekli olduğu sırada, Lord Salibury İtalyanların bu komisyonda bulunmasına karşı çıkmıştı. Bu davet göz önüne alındığında bazı şeylerin değiştiğini söyleyebiliriz1544. İngilizlerin bu daveti, kendilerine yardımcı bulmak için aldıkları tedbirden başka bir şey değildi1545. İngilizler böyle bir tedbirle Süveyş ve hinterlandının kontrolünü elinde tutarak Mısır ve Sudan’da daha rahat hareket edeceği bir ortam oluşturmak istemiştir1546. İtalya’nın bölgedeki varlığını İngilizler, Mısır’daki işgalini olabildiğince uzatmak, daha doğru bir ifade ile Mısır’da kalıcı olmak için de kullanmak istemiştir 1547. İngilizlerin bölgeyi kendi politikalarına göre tanzim etmeye çalıştıkları sırada, yani Sevâkin meselesinin gündemde olduğu bir dönemde, İtalya’nın Masû’a’yı işgale devam etmesi; İngiltere’nin yukarıdaki amacına uygun bir politikaydı. İtalya’nın, İngilizler için, hem Fransa ve hem de Rusya’dan daha kabul edilebilir bir ortak olduğunu düşünürsek1548, 1540 Y.PRK.MK., 1/63, 1. Y.EE., 116/56; Y.EE., 140/23. 1542 Y.A.RES., 45/30. 1543 Y.A.RES., 42/10. 1544 L. E. Roberts, s.315. 1545 Hocaoğlu, s.185. 1546 Y.PRK.KOM., 7/19. 1547 Y.EE., 140/23. 1548 Y.PRK.EŞA., 24/15. 1541 274 İngiltere’nin bu yaklaşımını daha iyi anlamış oluruz. Çünkü Fransa ve Rusya’nın politikalarının İngiltere’yi zaman zaman zor durumda bırakması, İtalya’yı daha emin bir müttefik yapmıştır. İtalya’nın Masû’ayı işgali, İngilizlerin Sevâkin üzerindeki hesapları, yani Sevâkin’i Sudan’dan bağımsız olarak kendi kontrolüne almaya çalışması, bu müttefikliği güçlendirmişti. Ancak İngiltere’nin çıkarları İtalya’nın Sudan ve Nil’in kaynaklarından uzak tutulmasını da gerektirmekteydi. Bu yüzden İtalyanların Masû’a ve civarlarına hâkim olmaları teşvik edilmiştir1549. Ancak İngiltere, bölge üzerinde oluşacak yeni siyasî dengelerin kendi çıkarlarını tahdid etmesine meydan vermemek için kararlı bir politika izlemiştir. İtalya da bu konuda dikkatli ve temkinli politikalar yürütmeye çalışmıştır. Meseleye İngiltere’nin çıkarları üzerinden bakıldığında İtalyanların bölgedeki hareket ve faaliyetlerinin sınırları bellidir1550. Ancak İtalya’nın bölgede etkin ve etkili bir mevkiye çıkmaya çalışması bu sınırları zorlamıştır. Bu durum ise İngiltere’yi endişelendirmiş, İtalya’ya karşı temkinli politikalar yürütmek zorunda bırakmıştır. İtalyanların Habeşiştan’a yönelerek Kassala’ya kadar inmesi, İngilizlerin dikkatlerinin İtalya’nın üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Zira Kasala’nın İtalya’nın eline geçmesi ve Hartum üzerinden Beyaz Nil-Mavi Nil’i güneyden kontrolü altına alması, İngilizler açısından tehlikeli sonuçlara gebe olduğundan tehlikeli bir sürecin başlangıcı olabilirdi1551. İngiltere’nin, işi şansa bırakmayacak kadar tecrübeli bir sömürgeci devlet olması, İtalya’nın bu hareketlerinin kabul edilebilirlik sınırlarını belirlemiştir. Kasala hakkında yapılan İngiliz-İtalyan anlaşması, bu sınırların belirlenmesi konusunda ipuçları vermiştir1552. İtalya’nın İngilizlerin çizdiği bu sınırlar içinde kalmaya çalıştığı görülürken, Osmanlı Devleti ise İngiltere’nin Mısır’da elde ettiği hukukunun temini hususunu iyi kullandığının farkındaydı1553 ve devletin bölgede olup bitenleri takip ettiğine dair önemli işaretler bulunduğu görülmektedir1554. Bu yüzden Osmanlı Devleti İngiltere ile İtalya’nın bölge üzerindeki anlaşma ve kararlarını tanımayarak bir nev’i protesto etmiştir1555. 1549 Orhonlu, s.159. Y.A.HUS., 239/60. 1551 Kızıltoprak, “Armenians in The Bureaucracy”, s.257. 1552 Y.A.HUS., 301/45. 1553 Y.PRK.BŞK., 37/35. 1554 İ.MTZ.(05)., 34/1970. 1555 Y.A.HUS., 301/45. 1550 275 İtalya’nın maddî ve askerî kuvvetinin sınırları Habeşiştan yayılmasında kendini göstermiştir. Zira Habeş işgali, İtalya’nın sınırlarını aşan bir harekâttı ve Habeşiştan’da düştüğü durum bunu açık bir şekilde göstermiştir. 1888 yılında başlayan işgal çatışmalar, İtalyanlara önemli mağlubiyetler yaşatmıştır. 1894 yılına kadarki süreç İtalyanların mükerrer mağlubiyetleri ile devam etmiştir. Ancak Agordan’da Miralay Arimondi kumandasındaki İtalyan kuvvetleri Sudan’dan gelen Mehdî kuvvetlerini bozguna uğratmış, bu zafer İtalyanlar için önemli bir moral olmuştu. General Braniyeri kumandasındaki ordu da Kasala’nın zaptını gerçekleştirdi. İtalyanlar 1895 yılında Masû’a’da yaklaşık on dokuz bin kişilik bir askerî varlığa ulaşmıştı. Kaveyten ve Senafa muzafferiyetleri İtalyanları bölgede daha etkin bir pozisyona taşıdı. 2 Teşrinievvel 1895 tarihinde Binbaşı Kozelli komutasındaki ordunun İmbaalacı’da mağlup olması İtalyanları bölgede oldukça zor durumda bıraktı1556. Adva mağlubiyeti İtalyanların bölgedeki müşkülatını artırmış, onların kapana kısılmasına sebep olmuştu1557. Kasala Kalesi’ni kuşatan Mehdî kuvvetleri İtalyanların durumunu daha da kötüleştirmiş, İtalyanları Kasala ve Adva’da mahsur bırakmıştır1558. Mehdî kuvvetlerinin bölgede güçlü bir duruma gelmesi, Mısır ordularının duruma müdahale etmesine neden olmuştur. Çünkü Mehdî kuvvetlerinin buradaki başarıları ve yayılmaları Mısır’ı tehlikeye düşürmekteydi. Bu yüzden Mısır ordusu duruma müdahale etmiştir. İtalya’nın Habeşistan harekâtının sonuçları oldukça ağır olmuştur1559. İtalyanların Mehdî kuvvetleri karşısında aldıkları malubiyetler, onların Habeş macerasının yönünü tayin etmiştir. Özellikle Kasala bölgesinde alınan malubiyetler İtalyanları oldukça zor durumda bırakmıştır1560. Aynı başarısızlıklar, Mehdî kuvvetlerinin Mısır’ın güvenliğini tehlikeye düşürmesine neden olduğundan İngiltere’ye, Mehdî kuvvetlerini bahane ederek Mısır’a, güvenliği arttırmak amacıyla yeni kuvvetler sevk etmek ve Mısır’daki ikametini uzatmak için fırsatlar vermiştir1561. Yine İngilizlerin bu vesile ile bölge üzerinde yeni politikalar tanzim etmek için diplomasi yürüttüğü görülmektedir1562. Bölgedeki İtalyan 1556 Y.PRK.MK., 7/23. Y.PRK.MK., 7/23 1558 Y.EE., 118/30. 1559 Y.EE., 118/30. 1560 Y.A.HUS., 348/29. 1561 Y.PRK.EŞA., 24/15; Ahmed Muhtar Paşa’ya göre, İngilizlerin Mısır’daki askerini arttırmasından maksat, Mısır halkı üzerinde basıkı unsurunu arttırmaktan başka bir şey değildir. Y.A.HUS. 269/23; Y.A.HUS. 269/26. 1562 Y.EE., 118/27. 1557 276 varlığını ve faaliyetlerini dikkatlice takip eden Mısır Fevkalade Komiseri Ahmed Muhtar Paşa, devletin yeni tedbirlerle durumu kontrolü altına alması gerektiğini İstanbul’a bildirmiştir1563. İngilizlerin, İtalya’nın Habeşiştan harekâtı üzerinde sağladığı en önemli diplomatik avantaj, Habeş Kralı Menelik’in İtalyan saldırıları karşısında İngiltere’den yardım istemesi neticesinde Sudan’a askerî harekât düzenlemek için meşru zemin oluşturmasıdır1564. Genel hatlarıyla vermeye çalıştığımız gibi İtalyanların Zeyla ve Masû’a gibi yerleri siparişle işgal etmesi ve bu işgalleri İngiltere’nin arzusu hilafına yapıyor görüntüsü vermesi, İngiltere’nin bölgedeki faaliyetlerini perçinleyerek uluslararası arenada meşruiyetini sağlamak açısından etkili olmuştur. İtalya bölgede, kendinden önce var olan devletlerle sömürgecilik yarışında yer alabilmek için bölgeye yerleşmeye çalışmıştır. İtalya’nın bölgedeki varlığının İngiltere’ye pratik faydalar sağlaması dolayısıyla İngiltere’nin ses çıkarmaması, İtalya’ya başlarda rahat hareket etme imkânı sağlamıştır. Ancak İtalyan yayılmasının İngiltere’nin çıkarlarına ve Mısır’daki konumuna zarar vermesi, İngiltere’yi, İtalya’ya karşı tedbirler almak zorunda bırakmıştır. Bu da İtalya’ya, İngiltere’nin izin verdiği ölçüde, bölgede faaliyet göstermek zorunda olduğunu öğretmiştir. Habeşiştan’a yapılan işgal denemeleri ve Mehdî kuvvetleri ile yapılan savaşların İtalya’nın askerî ve malî gücüne önemli darbeler vurması, bölgedeki faaliyetlerinin sınırlarını çizmiştir. Bu süreçte Osmanlı Devleti Mısır Hıdiviyeti aracılığıyla yönettiği yerlerde idarî ve malî anlamlarda önemli zafiyetler göstermekteydi. Bölgedeki hukukunu, özellikle sömürge mücadeleleri dolayısıyla yeniden hatırlaması, pratikte önemli faydalar sağlamamış ve işgaller karşısında protestonun ötesine geçmeyen diplomatik tepkilerle sınırlı kalmıştır. Yine bölge politikalarını İngiltere’nin yaklaşımları üzerinden tanzim etmeye çalışması, Osmanlı Devleti’nin bu konudaki sınırlılıklarını göstermekteydi. Bu yüzden bölge hakkında diğer devletlerden bağımsız politikalar sergileyememiştir. Kısacası, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu genel şartlar, topraklarını işgal eden İtalya’ya karşı herhangi bir askerî müdahaleye girişmesini önlemiştir. Bu da devletin hem uluslararası arenadaki saygınlığını zedelemiş hem de bölgedeki otoritesini zayıflatmıştır. 1563 1564 Y.EE., 117/11. Gençoğlu, s.99-100. 277 V- ALMANYA VE MISIR MESELESİ: AVRUPA’DA ÜSTÜNLÜK ARAYIŞLARINDA HEDEF SAPTIRMASI Almanya, Mısır Meselesi’ni, Avrupa’da oluşan güçler dengesinde kendine rahat hareket etme imkânı verecek politik bir unsur olarak kullanmıştır. Almanya bu politik unsuru, Avrupa’da oluşan güçler dengesinin en güçlü üyesi olmak ve büyük devletlerin dikkatlerini başka yönlerde tutmak için kullanmıştır. Mısır üzerinde bir mücadele ortamının devam etmesini sağlayacak yaklaşımlarla büyük güçlerin enerjilerini bu yolda harcamalarına zemin oluşturmaya çalışmıştır. Almanya’nın Mısır Meselesi’ndeki yaklaşımı kısaca böyle tarif edilebilir. İlk başlarda Mısır’ın Almanya için önemli bir menfaat kapısı olduğunu söylemek zordu ve Almanya’nın Mısır’dan önemli bir miktar alacağı da bulunmuyordu 1565. Bu yüzden Almanya, Mısır üzerinde özel bir politika tayin ederek burada özel bir menfaat sağlamak peşine düşmemişti. Ancak Mısır’da, işgal öncesinde çıkan karışıklıklar ve Ahmed Arabî’nin bu karışıklıkların artmasında önemli bir unsur haline gelmesi karşısında, onun, Almanya “Dersaadete izamını emriyle Hıdiv hazretlerinin hükm ve nüfuzunu takviye eylemek üzere zat-ı hazret-i padişahinin müdahale buyurmaları fâ’ideli olacağı” yönünde bir tavsiyede bulunmayı da ihmal etmemişti1566. İngilizlerin Mısır’ı işgal ettikten sonra Ahmed Arabî hareketine bir süre anlayış ve sempati ile yaklaşmaktan kaçınmadılar1567. Mısır’a, uluslararası arenada güçlü bir şekilde var olmaya yarayacak bir unsur olarak bakan Almanlar, Mısır’ın özellikle İngiliz, Fransız ve Rus menfaatlerinin çatıştığı bir alan olmasını istiyorlardı1568. Bu yüzden, baştan itibaren, büyük güçlerden birinin, özellikle İngiltere’nin Mısır’a hâkim olmasını istiyor ve destekliyorlardı. Almanların, İngilizleri yanında bulmak ve bunu da Fransa’ya karşı bir koz olarak kullanmak istemeleri, İngilizlerle ilişkilerini anlamlı kılıyordu. Fransızların, Almanya’yı İngiliz politikalarına muvafakattan başka bir fikirde olmamakla suçlamasını, Almanların bu politikalarının bir sonucu olarak değerlendirmek gerekmektedir1569. Ancak Bismarck bu politikaların dengesini kaçırarak Fransa’yı kendinden daha da soğutmak istemiyordu. Bu yüzden Mısır Meselesi’nde İngiltere’yi desteklerken Fransa’nın da işin içinde 1565 Y.PRK.BŞK., 25/15. Y.PRK.HR.,6/19. 1567 Warburg, s.26. 1568 Hamed, s.11-12. 1569 Y.PRK.BŞK., 7/69. 1566 278 olmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu politikaların bir sonucu olarak Bismarck Mısır’daki İngiliz-Fransız ikili kontrol (Dual Control)’ü 1881 yılına kadar desteklemiştir 1570. Bunun yanında Tunus’ta Fransızların işgalini destekleyerek Fransa’yı cesaretlendirmiştir1571. Bu politikalarının etkinliğini arttırmaya çalışan Almanlar, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesini desteklerken; büyük güçler arasında çıkar çatışmasına neden olacak alanlar oluşturmaya çalışmıştır. Bu yüzden Mısır üzerinde yaşanacak çıkar çatışmaları ve bunların neden olacağı anlaşmazlıkları, çıkarları açısından gerekli görüyordu. İngilizler de uluslararası arenada yalnız kalmamak için Almanya’nın kendi yanlarında olmasını istiyor ve onların desteğini almaya çalışıyorlardı 1572. Almanya’nın bu politikaları, bu yakınlaşmayı kolaylaştırmıştı. İngilizler, Salisbury’nin delaletiyle, 1885 yılında Almanlar ile bir araya gelerek, her iki devlet Afrika ve Pasifik’teki çıkarları konusunda görüşmeler yapmış, İngilizler, Mısır konusunda Almanya’nın kendilerini destekleyeceklerini düşünmüşlerdi. Bismarck da, 21 Ağustos 1885 tarihinde, Mısır Meselesi konusunda Sir Henry Drummond Wolff’un İstanbul’a gitmesini desteklemişti1573. Böylece karşılıklı çıkarlar, her iki devletin bir arada görünmesini sağlayacaktır. Ancak bu uzun soluklu bir yakınlaşma olmayacaktır. Almanlar uluslararası arenada etkinliklerini arttırmak istediğinden Mısır Meselesi’nde daha fazla etkili olmaya ve 1885 sonrasında Akdeniz muvazenesini dikkate almaya başlamışlar ve bu muvazenenin İngiltere başta olmak üzere hiçbir devletin lehine bozulmasını istememişlerdir. 1887 tarihli mukavele metni üzerinde yapılan tartışmalara katılan Almanların, bu mukavele metninin Akdeniz’de sahili bulunan bütün devletlerin muvafakatinin dikkate alınmasını Osmanlı Devleti’ne tavsiye ettikleri görülmektedir1574. Almanya’nın, Osmanlı Devleti’ne bir diğer önemli tavsiyesi, Mısır konusunda İngiltere ile anlaşmaları gerektiğiydi1575. 28 Kanunisani 1307 tarihinde padişaha iletilmek üzere Berlin’den gönderilen talimatda şunlar tavsiye edilmekteydi. “Zat-ı şevketsemât Hazret-i Pâdişâhî Mısır Meselesi hakkında bizden nasihât taleb buyurmuşlar idi. Biz de cevâben 1570 Gençoğlu, s.41. Balcı, II. Abdülhamid, s.114. 1572 Süleyman Kızıltoprak, “Mısır Sorunu Çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin Üçlü İttifaka Yaklaşımı (1882-1892), Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s.225-226. 1573 Kızıltoprak, s.213-214. 1574 Y.A.RES., 38/8. 1575 Y.A.HUS., 270/87. 1571 279 Mısır üzerindeki hukûk-ı şâhânenin muhâfazası husûsunda doğrudan doğruya İngiltere ile itilâf hâsıl edilmesini zât-ı şevketsemât hazret-i padişâhiye nasihât ettik. Bu meselede bizim rehber ‘âmâlimiz mücerred zât-ı şevketsemât Hazret-i Padişâhiye olan hissiyât-ı dostânemizden ve İngiltere ile husûl-i itilâfın menâfi-i şâhâneye muvâfık olacağı itminân-ı kavisinde buluşumuzdan ibârettir. Yoksa bu meselede hiçbir Alman menfâ’ati alakadar değildir. Binâen’aleyh zât-ı şevketsemât Hazret-i Pâdişâhinin ittihâz buyuracakları kararı bu sabah meccâneye tevfîkan ittihâz buyurup buyurmamaları Almanya’ya asla dokunmayacaktır. Ancak eğer te’hirât-ı medîde ile mesele zât-ı şevketsemât Hazret-i Pâdişâhi’nin ve Devlet-i ‘Aliyyeleri’nin menâfi’îne muzırr bir renki cedîd alacak ‘addeylemekteyiz” 1576 olursa mes’ûliyetimizi şimdiden redd etmeyi lâzımâdan . Berlin’den gelen bu tavsiyeler Sultan II. Abdülhamid başta olmak üzere, Osmanlı devlet adamlarının denge politikalarını yeniden şekillendirmiştir. Almanya, Akdeniz muvazenesinde kendine sağlam bir yer bulmak için siyasî koşulları olgunlaştırmaya çalışırken bölgede çıkarı olan devletleri birbiri ile çatıştırmaya gayret etmiştir. Bu politikalarına uygun olarak Fransa’yı Tunus’ta desteklemiş ve Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi için çeşitli teşebbüslerde bulunmuştu. Yine İtalya’ya, Mısır’ı geçici bir süreliğine işgal etmeyi dahi teklif etmişti 1577. Bu politikalar, Mısır’ın Fransa tarafından işgal edilmesini de engelleyecektir. Zira Almanya’nın en önemli korkularından birisi Mısır’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesiydi 1578. Almanya, bu korkularını, diğer devletleri bölgede etkin bir siyaset takip etmeye iten politikalarla ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Almanya’nın bu politikaları, onları büyük güçlerin mücadele alanlarında önemli bir denge unsuru yapmıştır. Almanya bunun farkındaydı ve bunu, Avrupa muvazenesinin devamı için, ortaya çıkan önemli meselelerde kullanmak konusunda istekliydi. Mısır Meselesi’ne yaklaşımı bu kabilden bir düşünce ile şekillenmiştir. Osmanlı devlet adamları bu konularda Almanya’yı işin içine katarak Mısır Meselesi diplomasisini daha sonuç alınabilir bir hale getirmek istiyorlardı. Hatta Osmanlı devlet adamları Almanya, İngiltere ve Fransa’ya tavassut ederlerse Mısır işlerinin asker sevkine lüzum kalmaksızın uygun bir şekilde halledileceğine inanıyorlardı1579. Almanya’nın tavassutlarına olan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. 1576 Y.PRK.BŞK., 25/15. Y.PRK.MK., 1/63. 1578 Y.EE., 86/82. 1579 Y.EE., 124/15. 1577 280 Buradaki ihtiyaç, Sultan II. Abdülhamid’in denge politikalarından daha fazla sonuç almaya yönelik bir yaklaşım arayışlarının sonucunda ortaya çıkmıştır1580. Zira Osmanlı devlet adamlarının Mısır Meselesi’nde kısa sayılmayacak bir zaman geçmesine rağmen hiçbir sonuç alamaması, tabiri caiz ise, diplomatik çaresizlik içine düşmesi, Osmanlı Devleti’nin güçlü bir devletle birlikte hareket etmesi gerektiğini göstermekteydi. Almanya’ya duyulan ihtiyaç işte bu gereklilikten kaynaklanmaktaydı. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid, Almanya’nın, Mısır Meselesi’nde, işin içine girmesini istemiştir1581. Mısır konusunda yapılacak girişimlerde istenilen sonucu almak için “Taraf-ı eşref-i hazret-i pâdişâhiden sûret-i mahremânede Almanya Devleti’nin vesatet-i dostânesi”ne ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir1582. Zaten şartların bir süredir Sultan II. Abdülhamid’i zorlaması, bu durumu bir miktar daha anlaşılır kılmaktadır1583. Ancak Bismarck Osmanlı Devleti Mısır Meselesi konusunda kendilerinden tavassut beklediği sırada1584, bu konuyu siyasî bir üslupla geçiştirerek Osmanlı Devleti’ni resmî bir yönlendirmeden kaçınıyordu1585. Almanya’nın Mısır Meselesi’ne dâhil edilmesi işini önemseyen bir diğer devlet Fransa’dır. Fransa’nın Mısır konusunda, İngiltere karşısında defalarca diplomatik mağlubiyetler alması ve Mısır’daki hâkim konumunu kaybetmesi, onları, İngilizlere karşı denge unsuruna başvurmak zorunda bırakmıştır. Kont Montebello’nun Sultan Abdühamid’in huzuruna çıktığında, “Mesele-i Mısıriyye’nin hâl ve tesvîye olunmasına Almanya’nın mu’âveneti gayet müessir olabilir ve pek çok fa’îdesi görülebilir” şeklindeki ifadesi buna işaret etmesi bakımından önemlidir1586. Ancak Almanya’nın Mısır’daki İngiliz varlığına muhalif olmaması ve İngiltere’yi doğrudan tazyike yanaşmaması hem Osmanlı Devleti’ni hem de Fransa’yı alternatif tedbirlere sevk etmiştir. Bu cümleden olmak üzere, Osmanlı Devleti İngiltere ile anlaşma konusuna ağırlık vermeye çalışmıştır1587. Ancak Sultan II. Abdülhamid’in İngiltere’ye güvenmemesi ve onu geleneksel bir düşman olarak algılamaya başlaması, Osmanlı Devleti’ni, diğer devletleri gücendirmeyecek bir şekilde Almanya’ya yaklaştırmıştır. Bu 1580 Y.EE., 124/15. Y.EE., 127/55. 1582 Y.EE., 117/4. 1583 Y.EE., 116/68, 1-2. 1584 Y.EE., 124/15. 1585 Y.PRK.EŞA., 6/5. 1586 Y.EE., 10/73. 1587 Y.EE., 126/26. 1581 281 süreç ise İngiltere’nin Sultan’ın nezdindeki yerini kaybetmesine neden olmuş ve Almanya’nın bu devletin yerine daha makbul bir müttefik olduğu düşüncesini kuvvetlendirmiştir1588. Bu da büyük devletlerin, bir süreliğine de olsa, birbirleri üzerinde kontrol kurmasını sağlamıştır. Sultan II. Abdülhamid’in kızı Şadiye Osmanoğlu’nun “Babamın bütün mahareti, bu üç kuvvetin (İngiltere, Rusya ve Almanya) hangisi tehlikeli olmaya başlamış ise, önce bunu tayin etmek ve [onun] karşısına diğerlerini çıkarmaktan ibaretti. Bu devri iyi bilen mahir bir şahsiyet, sözü geçen siyasî düsturun, babam tarafından bir defasında Ruslar’ı darıltmamak, İngilizler’i kuşkulandırmamak, Almanlar’ı dayanak olarak kullanmak[tı]” şeklindeki ifadesi, bu durumu anlaşılır bir şekilde formüle etmeye yetmektedir1589. Sultan II. Abdülhamid’in Almanya’yı, “Devlet-i Aliyye’ye karşı doğrudan doğruya bir niyet-i fâside-i tecâvüzkârânesi bulunma”yan1590 bir devlet olarak görmeye başlaması, bu politikayı tahkim eden dayanaklardan birisidir. Almanya ise Osmanlı Devleti’ne, topraklarında gözü olmadığı imajını vermeye gayret ediyordu1591. İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinden kısa bir süre önce Alman konsolosunun Dersaadet’te Mehmed Kâmil Paşa’ya “Devlet-i ‘Aliyye’nin dostu olduğunu ve da’imâ menâfi’-i Devlet-i ‘Aliyye için diriğ-i mu’âvenet etmeyeceği (…) en dost tanıdığı bir devlet” olduğunu ifade1592 ettiği teminat, Sultan II. Abdülhamid’in Almanya’ya karşı düşüncelerini besleyen önemli yaklaşımlardan biridir. Sultan II. Abdülhamid bu yüzden Almanya’yı daha fazla tercih etmeye başlamıştır. Ancak bu tercih diğer devletleri rahatsız etmiştir. 1900’lü yıllara doğru uluslararası politik arenada meydana gelen değişiklikler büyük güçlerin birbirlerine olan yaklaşımlarını etkilemişti. Bu minvalde Almanların, diğer ülkeleri ciddi birer rakip olarak görmeye başlamaları, onların Mısır’a ve Mısır Meselesi’ne yaklaşımlarını da değiştirmiştir1593. 1588 Haslip, s.210. Kocabaş, 145-146. 1590 Y.EE., 3/18. 1591 Gümüş, s.165-166. 1592 Y.PRK.AZJ., 6/51. 1593 Hamed, s.12-13. 1589 283 SONUÇ Osmanlı Devleti’nin çözülme dönemine denk gelen Mısır Meselesi, devleti, fasılalarla bir asırdan daha fazla uğraştıran; siyasî, sosyal ve ekonomik zararlara uğratan çok yönlü sorunlar yumağı olarak ifade edilebilir. Birçok yönü olması dolayısıyla mesele, Osmanlı Devleti’ni hem dâhilde hem de hâriçte oldukça uğraştırmış ve bu asra dair dış politika ilkelerinin ve paradigmalarının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu çözülme hâlinin gün geçtikçe ilerlemesi, yani devletin uluslararası arenada etkin bir güç olmaktan çıkıp büyük devletlerin siyasî ve diplomatik hegemonyası altına girmesi, Mısır Meselesi’nin yönetimini oldukça etkilemiştir. Osmanlı Devleti, kendini aşılması zor bir kriz ortamında bulunca, geleneksel diplomasi ve politikalarını yürürlüğe koysa da bunun, belli bir süreçten sonra işe yaramadığını görmüştür. Bu da Osmanlı Devleti’ni, Mısır’da yeni diplomatik ve siyasî paradigmalara yöneltmiştir. Bu yeni diplomatik ve siyasî paradigmalar ise devletin Mısır krizini çözmede yeterli olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin Mısır’da kriz yönetimini sonuç alınabilir bir düzlemde tutamamasının birçok nedeni bulunmaktadır. Bunların birkaç başlık altında toplanması mümkündür. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, bu başlıklarından birincisidir. Zira Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki işgale ve sonrasında gelişen sürece hâkim olamamasının nedeni devletin içinde bulunduğu kötü durumdur. Osmanlı Devleti özellikle 19. asra önemli idarî, sosyal, siyasî ve ekonomik sorunlarla girmiştir. Bu da, ülkesinin yönetiminde ciddi sıkıtılar yaşanmasına neden olmuştur. Tabiî ki, bu durum Osmanlı Devleti’nin dış politikalarında da önemli sorunlara yol açmıştır. Özellikle Fransızların 1798 yılında Mısır’ı işgal girişimleriyle başlayan ve Balkanlar ve Anadolu’daki sorunlarla ivma kazanan sıkıntılı süreç devletin etkin ve etkili dış politika yürütmesi gerektiği sırada üçüncü devletlere bağımlı ve pasif politikalar sergilemesine neden olmuştur. Bunu Balkanlarda ve Mısır’da açık bir şekilde müşahede edebiliriz. Osmanlı Devleti’nin 19. asırdaki diplomasisi ve siyaseti hemen hemen bu düzlemde devam etmiştir. Bunun Mısır Meselesine yansıması ise oldukça ilgi çekici olmuştur ve Sultan II. Abdülhamid’in dış politika ilkelerinin sanıldığı gibi sürekli ve sonuç alınabilir bir düzlemde devam etmediği, Mısır Meselesi’nin kriz yönetimi sürecinde görülmüştür. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Meselesi odaklı dış politika ilkeleri, devletin gücü nispetinde hareket etme düşüncesi ile 284 şekillenmiştir. Bu da Sultan II. Abdülhamid’i, Mısır Meselesi’ni tek merkezden yönetme tercihine götürmüştür. Sultan’ın böyle bir tercihte bulunması ve kararları Yıldız Sarayı’nda vermeye çalışması, Mısır Meselesi’nde sürecin yönünü tayin etmede etkili olmuştur. Bu, üç aşamalı diplomasi süreci şeklinde tezahür etmiştir: İlk aşama, 1876 ila 1882 yılları arasını kapsamaktadır. Bu aşamada, Sultan II. Abdülhamid, Mısır’daki durumu kavramaya ve kontrolü altına almaya çalışmaktadır. Mısır’ın İngilizlerce işgali ile yeni bir aşama başlamıştır. Bu yeni aşama, 1882 başlayıp 1888’e kadar devam etmiştir. Bu aşamada, işgale karşı diplomatik mücadele verilmiş, ancak başarılı sonuçlar alınamamıştır. Bu da, Sultan II. Abdülhamid’i Mısır’a dair yeni politikalar tanzim etmesi gerektiği fikrine götürmüştür. Sultan II. Abdülhamid’in bu süreçte yoğunlaştığı ilk, belki de tek konu, Mısır’daki fiilî işgali sona erdirmekti. 1888 yılına kadar götüreceğimiz bu diplomatik mücadele süreci, Sultan II. Abdülhamid’e pragmatik ve gerçekçi politikalar yürütmek gerektiğini göstermekle birlikte, onu diplomatik çaresizlik içine düşürmüştür. 1882-1888 yılları arasında ortaya konulan diplomasi mücadelesinin Osmanlı devlet adamlarına kattığı en önemli tecrübe, diplomatik mücadelede ilerleme kaydedilememesi dolayısıyla, mevcudun korunmasına yönelik politik refleks geliştirmeleri gerektiğini göstermesidir. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır diplomasisi ve politikalarının üçüncü aşaması, 1888’den saltanatının sonuna kadar sürer ve mevcudu koruma refleksi ile şekillenir. Bu sürecin en önemli ve dikkate değer yönü, Sultan II. Abdülhamid’in denge politikalarına dayalı bir siyaset argümanı geliştirmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise, devletin içinde bulunduğu ‘güç’ ve ‘güçsüzlük’ durumunun hangi aşamada seyrettiği, yani devletin kendi mukadderatını tayin etme yeterliğini ne kadar taşıdığıdır. Yürütülen denge politikaları ise bize bu konuda olumlu bir şey söyleme imkânı vermemektedir. Mısır konusunda ortaya çıkan sorunların üçüncü bir devletin yardımı olmaksızın çözülememesi ve bağımlı politikalar yürütülmek zorunda kalınması bunun önemli işaretleridir. Osmanlı devle adamları bu süreçte, mevcudu koruma refleksiyle İngiltere’nin tanzim ettiği politikaların önüne geçmeye çalışmış ve mevcudu koruma üzerine inşa ettiği bu politikayı sürecin her aşamasında devam ettirmiştir. Sultan II. Abdülhamid başta olmak üzere, Osmanlı devlet adamları Mısır’a dair politika yürütürken, içinde bulunulan şartları değerlendirmek zorunda kalmışlardır. B nedenle Mısır’da mevcudu koruma refleksiyle hareket ederek ciddi müdahalelerden kaçınmışlardır. Bu politikaların en önemli sonucu ise diplomatik çaresizlik şeklinde tezahür etmiştir. Bu diplomatik çaresizlik, İngilizlerin Mısır’daki durumunu 285 kolaylaştırmıştır. İngilizlerin Mısır’da rahat hareket edebilmelerinde, Osmanlı devlet adamlarının mevcut durumu kabullenmeleri önemli bir etken olmuştur. 1890’lı yılların ortalarından itibaren Osmanlı devlet adamlarının mevcudu korumanın yanında, durumu kabullenmeye başladıkları da görülmektedir. Diplomatik çaresizlik duygusunun vardığı en son noktayı, işte bu kabullenme oluşturmaktadır. Burada Mısır’ın kaybedildiği artık anlaşılmaya başlanmıştır. Bu, şüphesiz, başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, Osmanlı devlet adamlarına Mısır’daki politikalarında başarılı olamadıklarını göstermsidir. Osmanlı devlet adamları, Mısır’da mevcudu koruma refleksiyle hareket ederek ciddi müdahalelerden kaçınmışlardır. Sultan II. Abdülhamid döneminde Mısır’a dair tanzim edilen ve üç aşamada şekillenen diplomasisinin ilk iki aşamasında izlenemeyen müdahaleci politikalar, Sultan Abdülhamid’in Mısır diplomasinin üçüncü aşamasını hazırlamıştır. Osmanlı devlet adamlarında oluşan mevcudu koruma düşüncesi, devletin, diğer devletlerin çıkarlarını gözetir bir diplomasi anlayışı geliştirmesine sebep olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in Mısır’daki İngiliz çıkar ve kaygılarını gözetir bir politika anlayışı benimsemesi buna dair önemli bir örnektir. Osmanlı Devleti’nin böyle bir anlayışa yönelmesinde, şüphesiz denge politikalarından sonuç alınamaması ve meselenin İngiltere ile çözülmesinin daha sonuç alınabilir bir süreç vaat ettiğine inanılmasının büyük etkisi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Mısır politikaları niçin başarılı sonuçlar verememiştir? sorusu ise birkaç şekilde cevaplanabilir. Birincisi: Mısır’da iktidarı elinde bulunduran Hıdiv ve hükümetin, yani ev sahiplerinin işgalci güçlere barışık bir yaklaşım sergilemeleridir. Mısır Hıdiv’i ve hükümetinin Mısır’daki işgal durumunu sona erdirmek konusunda Osmanlı Devleti’nin politikalarını tahkim edecek yaklaşımlardan kaçınması, meselenin sonuçsuz kalmasında etkili olmuştur. İkincisi: Saray ve Bâbıâli’nin Mısır Meselesi’nde farklı yaklaşımlar sergilemeleridir. Burada çıkan farklılıkların temelinde Sultan II. Abdülhamid’in, Meseleyi Saray’dan yönetmek istemesi ve bu konuda çevresine oldukça güvensiz davranması yatmaktadır. Sadarette çok sık değişikliklere gitmesinde bu yaklaşımın önemli etkileri olmuştur. Özellikle Sadrazam Mehmed Kâmil ve Mehmed Said Paşalarla yaşanılan düşünce ayrılıkları, Mısır’da devletin kriz yönetimini olumsuz etkilemiştir. 286 Bunu birkaç olayla müşahede etmek mümkündür. İstanbul’da toplanan elçiler Konferansı, Mısır ve Sudan’a asker gönderilmesi, 1887 tarihli mukavele metni gibi konulardaki yaklaşım farklılıkları, bu fikir ayrılıklarının önemlileri arasında yer alır. Üçüncüsü: Mısır üzerinde yürütülen diplomasilerdir. Osmanlı Devleti’nin bağımlı politikalar izlemek zorunda olduğu bir süreçte, bu diplomasilerin önemi bir kat daha artmıştır. İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Almanya’nın Mısır Meselesi’ne yaklaşımlarının Mısır’da işgalin mukadderatına etkileri büyük olacaktı. Ancak başta Fransa ve Rusya’nın İngiliz işgaline yeteri kadar karşı çıkmamaları, yani çıkarlarını korumada başarısız olmaları, Osmanlı Devleti’nin denge siyasetinde değişime gitmesine sebep olmuş ve devleti İngilizlerle anlaşmaya varmak zorunda bırakmıştır. Fakat Osmanlı Devleti’nin Mısır Meselesini İngiltere ile halletmeye dönük politikalarının sonuç vermemesi, Osmanlı devlet adamlarını diplomatik mağlubiyete sürüklemiştir. Dolayısıyla da devletin Mısır’daki hukukuna halel gelmiştir. Ancak son tahlilde şunu söylemeliyiz: Sultan II. Abdülhamid, saltanatı boyunca Mısır’daki krizi çözebileceği, buradaki işgali sona erdirebileceği ve Mısır’ı yeniden ve güçlü bağlarla Osmanlı Devleti’ne bağlayabileceği inancıyla politikalar yürütmüştür. Yani Sultan II. Abdülhamid Mısır’ı hiçbir zaman gözden çıkarmamış ve devletin aslî parçalarından biri olarak görmeye devam etmiştir. 287 KAYNAKÇA A- Başbakanlık Osmanlı Arşivi 1) Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Mısır Valiliği Kalemi A.DVNSMSR.MHM.d.,15,11; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,13; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,17; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,18; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,45; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,47; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,49; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,73; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,85; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,86; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,97. 2) Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı A.MKT.MHM.,487/23; A.MKT.MHM.,487/5; A.MKT.MHM.,501/71. 3) Numaralı Divan-ı Hümâyûn Defterleri Kataloğu'ndaki Mühimme-i Mısır Defterleri A.DVNSMSR.MHM.d.,15,45; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,51; A.DVNSMSR.MHM.d.,15, 51; A.DVNSMSR.MHM.d.,15,8; 4) Bâbıâli Evrak Odası Nezaret Gelen-Giden Defterleri BEONGG.d.,743,6; BEONGG.d.,743.,75/96; BEONGG.d.,744,9; BEONGG.d.,749,12; BEONGG.d.,749,2; BEOVGG.d.,975,52; BEONGG.d.,743,34; BOENGG.d.,743,3 5) Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Belgeleri DH.EUM.4.Şb.,4/48. 6) Hatt-ı Hümayûn Tasnifi HAT.113/4535; HAT.1246/12584; HAT.140/5826; HAT.140/5826; HAT.142/5890; HAT.144/5061; HAT.154/6492; HAT.155/6502; HAT.156/6519; HAT.163/6777; HAT.163/6792; HAT.240/13476. 7) Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası Evrakı HR.HMŞ.İŞO.,201/19. 8) Hariciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri 288 HR.SFR.3.,1/62; HR.SFR.3.,100/33; HR.SFR.3.,11/26; HR.SFR.3.,12/1; HR.SFR.3.,12/4; HR.SFR.3.,12/51; HR.SFR.3.,12/71; HR.SFR.3.,232/1; HR.SFR.3.,269/41; HR.SFR.3.,282/15; HR.SFR.3.,282/30; HR.SFR.3.,282/4; HR.SFR.3.,282/6; HR.SFR.3.,288/2; HR.SFR.3.,288/2; HR.SFR.3.,288/5; HR.SFR.3.,288/6; HR.SFR.3.,288/7; HR.SFR.3.,288/8; HR.SFR.3.,288/9; HR.SFR.3.,289/1; HR.SFR.3.,304/1; HR.SFR.3.,304/3; HR.SFR.3.,305/18; HR.SFR.3.,316/78; HR.SFR.3.,322/76; HR.SFR.3.,333/56; HR.SFR.3.,375/14; HR.SFR.3.,395/85; HR.SFR.3.,411/19; HR.SFR.3.,417/14; HR.SFR.3.,417/33; HR.SFR.3.,74/28; HR.SFR.3.,74/33. 9) Hariciye Nezareti Siyasi Kısım HR.SYS.,16/21; HR.SYS.,16/8; HR.SYS.,21/41; HR.SYS.,215/44; HR.SYS.,25/46; HR.SYS.,25/62; HR.SYS.,28/14; HR.SYS.,28/3; HR.SYS.,28/94; HR.SYS.,29/2; HR.SYS.,29/75; HR.SYS.,33/53; HR.SYS.,34/11; HR.SYS.57/46; HR.SYS.58/26; HR.SYS.,58/41; HR.SYS.,59/14; HR.SYS.,60/16; HR.SYS.,2751/58; HR.SYS.,2762/20; HR.SYS.,2836/37; HR.SYS.,30/67; HR.SYS.,34/10. 10) Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı HR.TO.,62/85; HR.TO.,90/129; HR.TO.,62/5, HR.TO.,62/11; 11) İrade Dosya Usulü İ.DUİT.,137/16; İ.DUİT.,137/21; İ.DUİT.,137/23; İ.DUİT.,137/24; İ.DUİT.,142/20; İ.DUİT.,142/21; İ.DUİT.,142/25; İ.DUİT.,142/26; İ.DUİT.,142/33; İ.DUİT.,142/5; İ.DUİT.142/1. 12) İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır İ.MTZ.(05).,22/1013; İ.MTZ.(05).,22/1020; İ.MTZ.(05).,22/1039; İ.MTZ.(05).,22/1043; İ.MTZ.(05).,22/1115; İ.MTZ.(05).,22/56; İ.MTZ.(05).,22/947; İ.MTZ.(05).,22/957; İ.MTZ.(05).,22/990; İ.MTZ.(05).,23/1052.; İ.MTZ.(05).,23/1111; İ.MTZ.(05).,24/1147; İ.MTZ.(05).,26/1301; İ.MTZ.(05).,26/1361; İ.MTZ.(05).,27/1427; İ.MTZ.(05).,27/1432; İ.MTZ.(05).,27/1432; İ.MTZ.(05).,33/1899; İ.MTZ.(05).,33/1910; İ.MTZ.(05).,33/1912; İ.MTZ.(05).,33/939; İ.MTZ.(05).,34/1970. 13) MV: Meclis-i Vükela Mazbataları MV.,225/91. 14) Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı Y.A.HUS.,170/149; Y.A.HUS.,170/64; Y.A.HUS.,170/82; Y.A.HUS.,171/30; Y.A.HUS.,201/18; Y.A.HUS.,203/26; Y.A.HUS.,217/43; Y.A.HUS.,227/79; Y.A.HUS.,235/32; Y.A.HUS.,235/36; Y.A.HUS.,235/37; Y.A.HUS.,239/60; Y.A.HUS.,248/32; Y.A.HUS.,248/8; Y.A.HUS.,252/92; Y.A.HUS.,252/92; 289 Y.A.HUS.,256/47; Y.A.HUS.,256/97; Y.A.HUS.,257/2; Y.A.HUS.,268/155; Y.A.HUS.,265/116; Y.A.HUS.,268/152; Y.A.HUS.,269/110; Y.A.HUS.,270/87; Y.A.HUS.,272/144; Y.A.HUS.,277/139; Y.A.HUS.,278/13; Y.A.HUS.,278/8; Y.A.HUS.,282/15; Y.A.HUS.,284/42; Y.A.HUS.,292/130; Y.A.HUS.,297/54; Y.A.HUS.,297/54; Y.A.HUS.,298/35; Y.A.HUS.,301/45; Y.A.HUS.,306/34; Y.A.HUS.,320/112; Y.A.HUS.,323/38; Y.A.HUS.,348/29; Y.A.HUS.,350/87; Y.A.HUS.,353/10; Y.A.HUS.,361/132; Y.A.HUS.,363/66; Y.A.HUS.,368/18; Y.A.HUS.,396/85; Y.A.HUS.,397/102; Y.A.HUS.,397/31; Y.A.HUS.,407/68; Y.A.HUS.,471/134; Y.A.HUS.,471/28; Y.A.HUS.,492/69; Y.A.HUS.,522/120; Y.A.HUS.201/8; Y.A.HUS.,256/70; Y.A.HUS.,204/4; Y.A.HUS.,227/78; Y.A.HUS.227/79; Y.A.HUS.269/23; Y.A.HUS.269/26; Y.A.HUS.,207/4; Y.A.HUS.,225/66; Y.A.HUS.,235/37; Y.A.HUS.,280/48; Y.A.HUS.,270/87; Y.A.HUS.,235/16; Y.A.HUS.,238/24. 15) Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı Y.A.RES.,16/12; Y.A.RES.,16/42; Y.A.RES.,17/41; Y.A.RES.,22/21; Y.A.RES.,24/11; Y.A.RES.,26/43; Y.A.RES.,31/1; Y.A.RES.,38/8; Y.A.RES.,42/10; Y.A.RES.,45/30; Y.A.RES.,45/30; Y.A.RES.,49/40; Y.A.RES.,68/3; Y.A.RES.,79/21; Y.A.RES.,79/24; Y.A.RES.,79/59. 16) Y.EE. d: Yıldız Esas Defterler Y.EE.d.,439; Y.EE.d.,1018; Y.EE.d.,1089; Y.EE.d.,1185. 17) Yıldız Esas Evrakı Y.EE.,10/56; Y.EE.,11/18; Y.EE.,10/73; Y.EE.,11/17; Y.EE.,116/14; Y.EE.,116/17; Y.EE.,116/55; Y.EE.,116/56; Y.EE.,116/57; Y.EE.,116/59; Y.EE.,116/61; Y.EE.,116/62; Y.EE.,116/63; Y.EE.,116/64; Y.EE.,116/65; Y.EE.,116/67; Y.EE.,116/68; Y.EE.,116/72; Y.EE.,116/76; Y.EE.,117/1; Y.EE.,117/11; Y.EE.,117/4; Y.EE.,118/10; Y.EE.,118/27; Y.EE.,118/28; Y.EE.,118/3; Y.EE.,118/30; Y.EE.,118/68; Y.EE.,118/69; Y.EE.,118/7; Y.EE.,118/9; Y.EE.,119/26; Y.EE.,119/34; Y.EE.,119/35; Y.EE.,119/38; Y.EE.,119/40; Y.EE.,119/51; Y.EE.,119/55; Y.EE.,119/57; Y.EE.,119/62; Y.EE.,119/64; Y.EE.,119/71; Y.EE.,120/23; Y.EE.,120/32; Y.EE.,120/34; Y.EE.,121/1; Y.EE.,121/15; Y.EE.,121/16; Y.EE.,121/19; Y.EE.,121/25; Y.EE.,121/3; Y.EE.,121/4; Y.EE.,121/9; Y.EE.,122/12; Y.EE.,124/15; Y.EE.,124/25; Y.EE.,124/35; Y.EE.,124/40; Y.EE.,124/43; Y.EE.,124/50; Y.EE.,124/55; Y.EE.,125/25; Y.EE.,126/15; Y.EE.,126/21; Y.EE.,126/22; Y.EE.,126/26; Y.EE.,126/31; Y.EE.,126/35; Y.EE.,126/36; Y.EE.,127/17; Y.EE.,127/19; Y.EE.,127/2; Y.EE.,127/3; Y.EE.,127/40; Y.EE.,127/55; Y.EE.,127/6; Y.EE.,128/32; Y.EE.,129/112; Y.EE.,129/21; Y.EE.,130/2; Y.EE.,130/44; Y.EE.,130/6; Y.EE.,140/22; Y.EE.,140/23; Y.EE.,18/17; Y.EE.,2/29; Y.EE.,3/11; Y.EE.,3/18; Y.EE.,3/65; Y.EE.,3/8; Y.EE.,34/6; Y.EE.,34/62; Y.EE.,4/26; Y.EE.,4/57; Y.EE.,4/66; Y.EE.,4/68; Y.EE.,40/14; Y.EE.,42/152; Y.EE.,46/1; Y.EE.,49/40; Y.EE.,50/17; Y.EE.,50/96; Y.EE.,8/23; Y.EE.,84/15; Y.EE.,84/45; Y.EE.,86/100; Y.EE.,86/44; Y.EE.,86/82; Y.EE.,86/82; Y.EE.,87/16; 290 Y.EE.,87/3; Y.EE.,88/3; Y.EE.,88/4; Y.EE.,88/4; Y.EE.,9/37; Y.EE.116/17; Y.EE.116/63; Y.EE., 124/25; Y.EE., 42/12; Y.EE., 84/13 18) Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı Y.Mtv.,288/81; Y.Mtv.,289/168. 19) Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat Y.PRK.ASK.,14/23; Y.PRK.ASK.,14/46; Y.PRK.ASK.,14/26; Y.PRK.ASK.,239/41; Y.PRK.ASK.,240/24; Y.PRK.ASK., 15/3. 20) Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal Jurnal Y.PRK.AZJ.,6/41; Y.PRK.AZJ.,6/51. 21) Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı Y.PRK.BŞK.,16/30; Y.PRK.BŞK.,25/15; Y.PRK.BŞK.,37/35; Y.PRK.BŞK.,6/15; Y.PRK.BŞK.,7/69; Y.PRK.BŞK.,75/74; Y.PRK.BŞK.,8/31; Y.PRK.BŞK.,8/38; Y.PRK.BŞK.,9/11; Y.PRK.BŞK.15/23; Y.PRK.EŞA.15 /3; 22) Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik Y.PRK.EŞA.,11/28; Y.PRK.EŞA.,14/108; Y.PRK.EŞA.,14/117; Y.PRK.EŞA.,14/18; Y.PRK.EŞA.,15/3; Y.PRK.EŞA.,16/82; Y.PRK.EŞA.,16/83; Y.PRK.EŞA.,24/15; Y.PRK.EŞA.,24/73; Y.PRK.EŞA.,31/104; Y.PRK.EŞA.,4/32; Y.PRK.EŞA.,49/50; Y.PRK.EŞA.,5/81; Y.PRK.EŞA.,6/14; Y.PRK.EŞA.,6/5; Y.PRK.EŞA.,9/88. 23) Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı Y.PRK.HR.,15/51; Y.PRK.HR.,15/44; Y.PRK.HR.,15/52; Y.PRK.HR.,18/19; Y.PRK.HR.,18/82; Y.PRK.HR.,28/78; Y.PRK.HR.,6/34; Y.PRK.HR.,6/37; Y.PRK.HR.,7/38; Y.PRK.HR.,6/46; Y.PRK.HR.,7/48; Y.PRK.HR.,18/60; Y.PRK.HR.,4/83; Y.PRK.HR.,12/97; Y.PRK.HR.,12/98; Y.PRK.HR.,22/3; Y.PRK.HR.,6/19; Y.PRK.HR.,6/22; Y.PRK.HR.,8/7; Y.PRK.HR.,7/28. 24) Yıldız Perakende Evrakı Komisyanlar Maruzatı Y.PRK.KOM.,7/19; Y.PRK.KOM., 4/39. 25) Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler ve Komiserlikler Tahriratı 291 Y.PRK.MK.,1/59; Y.PRK.MK.,1/63; Y.PRK.MK.,1/75; Y.PRK.MK.,1/81; Y.PRK.MK.,1/94; Y.PRK.MK.,12/78; Y.PRK.MK.,2/58; Y.PRK.MK.,3/13; Y.PRK.MK.,3/31; Y.PRK.MK.,4/113Y.PRK.MK.,3/35; Y.PRK.MK.,3/7; Y.PRK.MK.,4/91; Y.PRK.MK.,5/100; Y.PRK.MK.,5/113; Y.PRK.MK.,6/105; Y.PRK.MK.,6/24; Y.PRK.MK.,7/23; Y.PRK.MK.,7/34; Y.PRK.MK., 2/13 26) Yıldız Perakende Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Dairesi Y.PRK.MYD.,6/1. 27) Yıldız Perakende Evrakı Name-i Hümayunlar Y .PRK.NMH., 3/4. 28) Yıldız Perakende Evrakı Posta Telgraf Nezareti Maruzatı Y.PRK.PT.,1/111. 29) Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Erkanı ve Saray Görevlileri Maruzatı Y.PRK.SGE.,10/61; Y.PRK.SGE.,3/22. 30) Y.PRK.SRN: Yıldız Perakende Evrakı Serkurenalık Evrakı Y.PRK.SRN.,1/58; Y.PRK.SRN.,1/62; Y.PRK.SRN.,1/71. B- Türk Tarih Kurumu Arşivi TTK.MMDİSD: Türk Tarih Kurumu, Mısır Mesalihine Dair İradâtı Seniyye Defterleri 11-13. Ciltlerde muhtelif belgeler. C- İSAM Arşivi İ.HHP.E: İsam Hüseyin Hilmi Paşa Evrakı Telif Eserler A. Z, The Emancipation Of Egypt, (Translated From The İtalian), Chapman And Hall, London 1905. Abbas, Mekki, The Sudan Question, Faber and Faber Limited, London 1951. 292 Abi-Hamad, Saad Ghazi, Duelling Perception: Bristish and Egyptian Iteractions, 1882-1919, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Austin 2007. Abir, M, “The Origins of the Ethiopian-Egyptian Border Problem in the Nineteenth Century”, The Journal of African History, V: 8, I: 3, Cambridge 1967, Pp: 443-461. Adam, Juliette, “France and England in Egypt”, The North American Review, V: 159, I: 452, Iowa 1894, Pp: 34-45. Adams, William Henry Davenport, Egypt Past and Present, T. Nelson and Sons, Paternoster Row, London 1894. Admiral Hobart Pasha, Sketches From My Life By The Late, D. Appleton And Company, New York 1887. Ahmed Ibrahim, Hassan, “The Egyptian Empire, 1805-1885”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 198-2116. Akalın, Durmuş. Süveyş Kanalı (Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 18541882), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli 2011. Akçura, Yusuf, Osmanlı Devleti'nin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), Maarif Matbaası, İstanbul 1940. Akdoğan, Veysel, Sudan Mehdisinin İsyanına Dair Bazı Osmanlı Vesikaları, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1993. Aksan, Virginia H., Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870, (Çeviren: Gül Çağalı Güven), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2010. Aksun, Ziya Nur, II. Abdülhamid, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2010. Altunay-Şam Emine, Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001. Altundağ, Şinasi, “İsmail Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 5/2, İstanbul 1974. Andıç, Fuat-Süphan Andıç, Sadrazam Âli Paşa Hayatı, Zamanı ve Siyasî Vasiyetnamesi, Eren Yayınları, İstanbul 2000. 293 Archer, Thomas, Egypt and The Soudan, An Episode in The History of The British Empire, V: III-IV, Blackie & Son, London (Yayın Yılı Yok). Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997. Arthur, E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, William Blackwood and Sons, London 1915. Arthur, Sir George, TheLetters Of Lord And Lady, William Heinemann, London 1922. Ata, Ramazan, “Mısır Meselesi ve Osmanlı Devletinde Paradigma Değişmesi”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi S: 16-2, Elazığ 2011, Ss: 307-322. Ata, Ramazan, Osmanlı Kaynaklarına Göre 1839- 1841 Arası Osmanlı-Mısır İlişkileri ve Düvel-i Muazzama, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2011. Atmaca, Mustafa, Süveyş Kanalı’nın Stratejik Önemi ve Mısır Ekonomisine Katkısı, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2008. Auchterlonie, Paul, “A Turk of the West: Sir Edgar Vincent's Career in Egypt and the Ottoman Empire”, British Journal of Middle Eastern Studies, V: 27, I: 1, 2000, Pp: 49-67. Aybi, Mahmud, II. Abdülhamid’in Ortadoğu Politikası, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2009. Ayyıldız, Erol, “Mısır’da İngiliz İşgalinin Arap Dili üzerindeki Etkileri”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C: 1, S: 1, Bursa 1986, Ss: 69-74. Bağçeci, Yahya, Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri 2003. Baker, S. W, “The Khedive of Egypt's Expedition to Central Africa” Proceedings of the Royal Geographical Society of London, V: 18, I: 1, 1873-1874, Pp: 50-69. Baker, Sir Samuel W, Ismailia a Narrative Of The Expedition To Central Africa For The Suppression Of The Slave Trade, V: I, Macmillan And Co, London 1874. Balcı, Ramazan, II. Abdülhamid ve Mısır Kuşatılmış Vatan, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2011. 294 Balcı, Ramazan, Osmanlı’nın Son Öyküsü, Nesil Yayınları, İstanbul 2006. Balls, Lawrence W, Egypt of the Egyptians, Sir Isaac Pitman&Sons Ltd., London 1920. Barbadense, Gossypium, “Cultivation of Cotton in Egypt”, Bulletin of Miscellaneous Information V: 1897, I: 122/123, 1897, Pp: 102-104. Barthorp, Michael, War on the Nile Britain, Egypt and the Sudan 1882-1898, Blandford Press, Dorset 1986. Bayraktar, Hilmi, “Ortadoğu İle İlgili Ayrılıkçı Basın Faaliyetleri Hakkında Sultan II. Abdülhamit’e Sunulan Bazı Layihalar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S: 18, Konya 2007, Ss: 152-160. Bayur, Hikmet, “Yeni Bulunmuş Bazı Belgelerin Işığında Mehmed Kâmil Paşa’nın Siyasal Durumu”, Belleten, C: XXXV, S: 137, Ankara 1971, Ss: 61-117. Bayur, Hilmi Kâmil, Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa, Siyası Hayatı, Sanat Basımevi, Ankara 1954. Bediz, Danyal, “Süveyş Kanalı’nın Önemi”, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, C: IX, S: 3, Ankara 1951, Ss: 329-352. Bell, K, “British Policy Towards the Construction of the Suez Canal (185965)”, Transactions of the Royal Historical Society, 5th Ser,V: XV, 1965, Pp: 121-143. Berkol, Faruk, Süveyş Kanalı’nın Hukukî Statüsü, Alaeddin Kıran Basımevi, Ankara 1941. Besant, W. H, “The Early Days of the Egyptian Army, 1883-1892”, Journal of the Royal African Society, V: 33, I: 131, London 1934, Pp: 160-168. Biger, Gideon, “The First Map of Modern Egypt Mohammed Ali's Firman and the Map of 1841”, Middle Eastern Studies, V: 14, I: 3, 1978, Pp: 323-325. Bilgen, Bahar, “Mısır’da Bir Sosyal Devrim Hikâyesi: Urabi Hareketi” Journal of Historical Studies, I: 4, İstanbul 2006, Ss: 13-18. Bilgenoğlu, Ali, Amerikan İç Savaşı ve Mısır: Pamuk Örneğinde Mısır Modernleşmesi ve Amerikan İç Savaşı’nın Sürece Olan Katkısı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi C: 3, S: 11, Ordu 2010, Ss: 147-161. 295 Bimark, İsmet, Mısır Tarihi’nin Kaynakları Bakımından Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Önemi, devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1997. Blunt, Wildfrid Scaven, Secret History of English Occupation Of Egypt, VailBallou Co, New York 1922. Bostan, İdris, “Orta Afrika’da Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı İmparatorluğu (1893-1895), Belleten, C: LIV, S: 210, Ankara 1990, Ss: 665-697. Boulger, Demetrius C, The Life of Gordon, T. Fisher Unwin, London 1896. Bowen, John Eliot, “The Conflict of East and West in Egypt II”, Political Science Quarterly, V: 1, I: 3, 1886, Pp: 449-490. Bowen, John Eliot, “The Conflict of East and West in Egypt III”, Political Science Quarterly, V: 1, I: 4, 1886, Pp: 636-677. Bowen, John Eliot, Conflict of East and West in Egypt, G. P. Putnam’s Sons, Newyork and London, 1887. Brett, Michael, “Continuity and Change: Egypt and North Africa in the Nineteenth Century Egypt in the Reign of Muhammad Ali by Afaf Lutfi Al-Sayyid Marsot Egypt under the Khedives, 1805-1879 From Household Government to Modern Bureaucracy by F. Robert Hunter” The Journal of African History, V: 27, I: 1, Cambridge 1986, Pp: 149-162. Buchanan, Donal Scott, The British Invasion Of Egypt And The Political Press, Submitted to the Graduate Faculty of Texas Tech University in Partial Fulfillment of the Requirements for the Degree of Master Art, Teksas 1997. Budge, Wallis, The Egyptian Sudan Its History And Monuments, V: II, Kegan Paul, Trench, Trubner&Co, London 1907. Burçak, Rıfkı Salim, Türk-Rus İngiliz Münasebetleri (1791-1941), Aydınlık Matbaası, Ankara 1946. Buzpınar, Ş. Tufan, “Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir Unsur: İngiliz Misyonerleri (19. Yüzyıl)”, İslam Araştırmaları Dergisi, S: 10, İstanbul 2003, Ss: 107-120. Buzpinar, Ş. Tufan, “The repercussions of the British occupation of Egypt on Syria, 1882-83”, Middle Eastern Studies, V: 36, I: l, 2000, Pp: 82-91. 296 Cannon, Byron David, “A Reassessment of Judicial Reform in Egypt, 18761891”, The International Journal of African Historical Studies, V: 5, I: 1, Boston 1972, Pp: 51-74. Cannon, Byron David, “Nubar Pasha, Evelyn Baring and a Suppressed Article in the Drummond-Wolff Convention”, International Journal of Middle East Studies, V: 5, I: 4, Cambridge 1974, Pp: 468-483. Carman, Harry J, “England and the Egyptian Problem” Political Science Quarterly, V: 36, I: 1, 1921, Pp: 51-78. Chamberlain, M. E, “The Alexandria Massacre of 11 June 1882 and the British Occupation of Egypt”, Middle Eastern Studies, V: 13, I: 1, 1977, Pp: 14-39. Chirol, Sir Valantine, Egyptian Problem, Macmillan And Co, Limited. London 1924. Chirol, Sir Valentine, The Egyptian Problem, London 1921. Chirol, Valentine, “The Egyptian Question”, Journal of the British Institute of International Affairs, V: 1, I: 2, 1922, Pp: 55-71. Cole, Juan R. I, Colonialism And Revolution in The Middle East Social And Cultural Origins Of Egypt's 'Urabi Movement, The American University in Cairo Press, Kahire 1999. Cole, Juan, Napolyon’s Egypt İnvading the Middle East, Palgrave Macmillan, United States of America 2007. Colvin, Sir Auckland, The Making Of Modern Egypt, Second Edition, Seeley&Co,, London 1906. Cox, Frederick J, “Khedive Ismail and Panslavism”, The Slavonic and East European Review, V: 32, I: 78, London 1953, Pp:151-167. Çabuk, Vahid, II. Abdülhamid, Paraf Yayınları, İstanbul 2010. Çağalı-Güven, Gül, Belgelerle Kâmil ve Said Paşaların Anıları, Arba Yaynı, İstanbul 1991. Çetin, Atilla, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır Valiliği-Osmanlı Belgelerine Göre, Fatih Ofset, İstanbul 1998. 297 Çetin, Atillâ, Tunuslu Hayreddin Paşa, (2. Basım), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999. Çetinsaya, Gökhan, “Ottoman-British Relations In Iraq And The Gulf, 18901908”, Turkish Review of Middle East Studies Annual, I: 15, 2004. Çevik, Zeki, “II. Abdülhamid Dönemi Bir Bürokrat Portresi: Sadrazam (Küçük) Mehmed Said Paşa ve Reformları”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, V: 4, I: 8, Samsun 2009, Pp: 838-865. Çınar, Tuba, Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Osmanlı Dış Politikasındaki Önemi (1869-1882), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2008. Daly, M. W, “The British occupation, 1882-1922”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 239-251. Danziger, Christopher, “The First Suez Crisis”, History Today, V: 32, I: 9, 1982, Pp: 3-7. Değerli, Sarıkoyuncu Esra, “İngiltere’nin Doğu (Şark) Politikası (1882-1914)”, Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, S: 14, Celalabat 2008, Ss: 1-15. Deringil, Selim, “II. Abdülhamid'in Dış Politikası”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C: 2, İstanbul 1985, Ss: 304-307. Deringil, Selim, “The Ottoman Response to the Egyptian Crisis of 1881-82”, Middle Eastern Studies, V: 24, I: 1, 1988, Pp: 3-24. Dicey, Edward, The Egypt of The Future, William Heinemann, London 1907. Dicey, Edward, The Story of Khedivate, Rivingtons, London 1902. Doğru, Adil, Sudan Dosyası, Akabe Yayınları, İstanbul 1987. Driault, Edouard Dé, Şark Meselesi Bidayet-i Zuhurundan Zamanımıza Kadar, (Çeviren Nafiz-Yayına Hazırlayan: Emine Erdoğan), Berikan Yayınları, Ankara 2003. Dunn, John P, Khedive İsmail’s Army, London-Newyork 2005. Dursun, A. Haluk, Akabe Meselesi (1906) Ortadoğu'da Osmanlı-İngiliz Rekabetine Bir Örnek, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1996. 298 Duse, Mohamed, In The Land Of The Pharaohs A Short History Of Egypt From The Fall Of Ismail To TheAssassination Of Boutros Pasha, London 1911. Dykstra, Darrell, “The French Occupation of Egypt, 1798-1801”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 113138. Eathbone, W, Great Britain and The Suez Canal, Chapman&Hall, London 1882. Ebulfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti (868-905), (Yayına Hazırlayanlar: Fazil Gezenferoğlu-Selçuk Alkın), Ötüken Neşriyat, İstanbul 1997. Egyptian Delegation, The Egypt Question, The Shoreham, Washington 1919. el-Belâzurî, Fütûhü’l-Büldân, (Çeviren: Mustafa Fayda), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002. Elgood, P. G, “The Situation in Egypt”, Journal of the Royal Institute of International Affairs, V: 6, I: 5, 1927, Pp: 299-313. El-Rıfaî, Hussein Ali, La Question Agraire en Egypte, (Editeur: A. Pedone), Libraire de la Cour D’Alpel, Paris 1919. Emir Şekip Arslan, Osmanlı Tarihi ve 1. Dünya Savaşı Anıları, (Türkçesi: Ahmet Meydan-Selda Meydan), Çatı Kitapları, İstanbul 2010. Engin, Vahdettin, II. Abdülhamid ve Dış Politika, 2. Baskı, Yeditepe Yayınarı, İstanbul 2005. Eraslan, Cezmi, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, Ötüken Yayınları, İstanbul 1982. Erdemir, Halil, “Real Politics Of International Relations In The Example Of French Invasion Of Egypt”, History Studies, V: 11, I: 1, 2009, Pp: 197-211. Erim, Nihat, Devletler Arası Hukuku ve Siyasî Metinleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1953. Ezzel-Arab, Abdel Aziz, “The Experiment of Sharif Pasha's Cabinet (1879): An Inquiry into the Historiography of Egypt's Elite Movement”, International Journal of Middle East Studies, V: 36, I: 4, Cambridge 2004, Pp: 561-589. 299 Fahmy, Khaled, “The era of Muhammad'Ali Pasha, 1805-1848”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the End of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 139179. Fahmy, Khaled, Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve Modern Mısır, İstanbul 2010. Featherstone, Donalt, Tel-El Kebir Wolseley’s Conquest of Egypt, Great Britain 1993. Galbraith, John S. and Afaf Lutfi al-Sayyid-Marsot, “The British Occupation of Egypt: Another View”, International Journal of Middle East Studies, V: 9, I: 4, Cambridge 1978, Pp: 471-488. Gençoğlu, Mustafa, İngiliz Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1997. Gleichen, Edward, “Lord Cromer: By the Marquess of Zetland”, Journal of the Royal African Society, V: 32, I: 126, London 1933, Pp: 37-47. Goldschmidt, Arthur & Lawrence Davidson, A Concise History of theMiddle East, Eighth Edition, West View Press, United States of America 2006. Gordon, C. E, “The Khedive's Expedition to the Lake Districts”, Proceedings of the Royal Geographical Society of London, V: 21, I: 1, 1876-1877, Pp: 56-63. Grab, Alexander, Napoleon and the Transformation of Europe, Palgrave Macmillan, China 2003. Grant, Jame, Cassell's History Of England From The İllness Of ThePrince Of Wales To The British Occupation Of Egypt, V: VII, Cassell And Company, Limited, London 1909. Grant, James, Cassell’s History Of The War in The Soudan, V: I, Cassell & Company, London (Yayın Yılı Yok). Graves, P. Philip, İngilizler ve Türkler Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri (1789-1939), (Tercüme: Yılmaz Tezkan), 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000. Gréce, Michel de, II. Abdülhamid Yıldız Sarayında 30 Yıl, (2. Baskı), Milliyet Yayınları, İstanbul 1998. 300 Güldeş, Dilek, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans), İstanbul 1999. Güler, Zeynep, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, Yenihayat Kütüphanesi, İstanbul 1994. Gümüş, Musa, “1893’ten 1923 Chester Projesi’ne Türk Topraklarında Demiryolu İmtiyaz Mücadeleleri ve Büyük Güçler”, Uluslararası Hakemli Disiplinlerarası Tarih Dergisi Tarih Okulu, S: X, İzmir 2011, Ss: 152-194. Günay, Nejla, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve BununAnadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi” Akademik Bakış, C: I, S: I, Ankara 2007, Ss: 115-126. Günay, Selçuk S. “İngiltere’nin Kızıldeniz’e Yeni Bir Kanal Açma Projeleri ve Osmanlı Devleti”, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, C: 1, S: 4, Erzurum 1990, Ss: 70-76. Günay, Selçuk, “II. Abdülhamid Döneminde Suriye ve Lübnan'da Arap Ayrılıkçı Hareketlerinin Başlaması ve devletin Tedbirleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C: 17, S: 28, Ankara 1996, Ss: 85-108. Gündağ, Nevzat, “Grek-Rum ve Mehmed Ali Paşa İsyanlarının Yarattığı Müsait Ortamda Doğu Akdeniz’de Devletlerarasında Denge Arayışları”, Türk Yurdu, C: 20, S: 151, Ankara 2000, Ss: 21-24. Gürsoy, İsmail Hakkı, The Establish of Anglo-Egyptian Rule in The Sudan 1897-1914, (Unpublished Degree of Master Tesis in History), Universtiy of Manchester Department of Middle Eastern Studies, 1986. Hagard, Andrew, Under Crescent and Star, William Blackwood And Sons, London 1895. Hamed, Raouf Abbas, “Germany and the Egyptian Nationalist Movement 18821918” Die Welt des Islams, V: 28, I: 1/4, 1988, Pp: 11-24. Hansen, Bent and Khairy Tourk, “The Profitability of the Suez Canal as a Private Enterprise, 1859-1956”, The Journal of Economic History, V: 38, I: 4, Cambridge 1978, Pp: 938-958. Harrison, Frederic, National And Social Problems, Macmillan And Co,, Newyork 1908. 301 Haslip, Joan, II. Abdülhamid, Fener Yayınları, İstanbul 1998. Hennebert, Lieut Colonel, English in Egypt England and The Suez Canal, (Translate by Permission By Bernard Pauncefote), Allen &Co Press, London 1884. Hill, Richard, Egypt in The Sudan 1820-1881, Great Britain 1959. Hirszowicz, L, “The Sultan and the Khedive, 1892-1908”, Middle Eastern Studies, V: 8, I: 3, 1972, Pp: 287-311. Hocaoğlu, Mehmed, İkinci Abdülhamid'in Muhtıraları (Belgeler), Kamer Yayınları, İstanbul 1998. Holt, P. M, A History of The Sudan From The Coming of İslam to The Present Day, Fourth Edition, Logman Press, London 1988. Holt, P. M, The Mahdist State in The Sudan 1881-1898, The Clerandon Press, Oxford 1958. Hopkins, A. G, “The Victoriansand Africa: A Reconsideration of the Occupation of Egypt, 1882”, The Journal of African History, Special Issue in Honour of J. D. Fage, V: 27, I: 2, 1986, Pp: 363-391. Hornik, M. P, “The Mission of Sir Henry Drummond-Wolff to Constantinople, 1885-1887”, The English Historical Review, V: 55, I: 220, London 1940, Pp: 598-623. Hoskins, Halford L, “British Policy in Africa 1873-1877: A Study in Geographical Politics” Geographical Review, V: 32, I: 1, 1942, Pp: 140-149. Hoskins, Halford L, “Suez Canal Problems”, Geographical Review, V: 30, I: 4, 1940, Pp: 665-671. Hoskins, Halford L, “The Suez Canal and the Outlook for Egypt”, The American Political Science Review, V: 38, I: 1, 1944, Pp: 110-119. Hotinli, Rauf Ahmed, “Arabî Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: 1, İstanbul 1940, Ss: 470-472. Hourani, Albert, Arap Halkları Tarihi, (9 Basım), (Çeviren: Yavuz Alogan), İletişim Yayınları, İstanbul 2009. Hoyle, Mark S. W, “The Mixed Courts of Egypt 1875-1885”, Arab Law Quarterly, V: 1, I: 4, 1986, Pp: 436-451. 302 Hunter, Archie, Power and Passion in Egypt A Life Of Sir Eldon Gorst 18611911, I. B. Tauris & Co Ltd, Newyork 2007. Hunter, F. Robert, “Egypt Under the Successors of Muhammad‘Ali” The Cambridge History of Egypt, V: 2, Modern Egypt, From 1517 to The End of the Twentieth Century, (Edited By M. W. Daly), Cambridge 1998, Pp: 180-197. Hunter, F. Robert, Under The Khedives 1805-1879, From Household Government to Modern Bureaucracy, Cairo 1999. Işık, Hüseyin, “Süveyş Kanalı’nın Geçmişi ve Geleceği”, Stratejik Etütler Bülteni, S: 68, Ankara 1979. İrtem, Süleyman Kâni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi (Hazırlayan: Osman Selim Kocahanoğlu), Temel Yayınları, İstanbul 1999. İrtem, Süleyman Kânî, Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Kamarillası, (Yayma Hazırlayan: Osman Selim Kocahanoğlu), Temel Yayınları, İstanbul 2003. is-Sanafiri, İbrahim Muhammed, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863-1882, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1993. Jesman, Czeslaw, “American Officers of Khedive Ismail Source: African Affairs”, V: 57, I: 229, London 1958. Pp: 302-307. Jok, Madut Jok, Warand Slavery in Sudan, University of Pennsylvania Press, United States of America 2001. Karaca, Taha Niyazi, “Liberal Emperyalizm: William Ewart Gladstone’un Mısır’ı İşgal Politikası (1882)”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Ss: 183-209, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008. Karal, Enver Ziya, Büyük Osmanlı Tarihi, C: I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara (Tarihsiz). Karal, Enver Ziya, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1938. Karataş, Mehmet, “Mehmed Ali Paşa ve Mısır Meselesi”, EKEV Akademi Dergisi, S: 22, İstanbul 2005, Ss: 265-282. Karcı, Erol, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fransa’nın Tunus’u İşgali, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007. 303 Kavas, Ahmet, “Doğu Afrika Sahillerinde Osmanlı Hâkimiyeti: Kuzey Somali’de Zeyla İskelesi’nin Konumu”, İslam Araştırmaları Dergisi, S: 5, İstanbul 2001, Ss: 109-134. Kavas, Ahmet, “Osmanlı-Darfûr Münasebetleri”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C: 16, S: 1, İstanbul 2007, Ss: 105-120. Kayabalı, İsmail-Cemender Arslanoğlu, Doğu Problemi, Ankara 1990. Kazıcı, Ziya, Sultan II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Devleti, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2009. Keçecizade Reşad Fuad, “Mısır'ın İdaresi Hakkında Hıdiv İsmail Paşa'ya Mektub-ı Sami”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, Cüz: 42, İstanbul 1334, Ss: 354364. Kızıltoprak, Süleyman, “Armenians in The Bureaucracy of Ottoman Egypt: The Carier of Bogos Nubar Pasha (1824-1899)”, History Studies, V: 2, I: 2, Samsun 2010, Pp: 223-242. Kızıltoprak, Süleyman, “Mısır Sorunu Çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin Üçlü İttifaka Yaklaşımı (1882-1892), Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, Ss: 211-248. Kızıltoprak, Süleyman, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2001. Kireççi, Mehmet Akif, “Mehmed Ali Paşa Döneminde 1805-1848 Mısır’da Modernleşme Hareketleri”, Türk Yurdu, S: 148-149, Ankara 1999-2000, Ss: 61-67. Koçak, Kâmil, “Mısır'ın Fransızlar Tarafından İşgali ve Tahliyesi (1798-1801)”, SAU Fen-Edebiyat Dergisi, S: II, Ss: 141-183, Sakarya 2008. Koloğlu, Orhan, Abdülhamit Gerçeği, 6. Baskı, Pozitif Yayınları, İstanbul 2010. Koloğlu, Orhan, Avrupa Kıskacında Abdülhamit, 4. Basım, İletişim Yayınları, İstanbul 2001. Kopraman, Kazım Yaşar, “Mısır Memlûkleri”, Türkler, C: 5, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. 304 Korkut, Hasan, İngiltere’nin Mısır’ı İşgali(1882), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1996. Kramers, J. H, “Mısır”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Üçüncü Basılış), C: 8, MEB Yayınevi, İstanbul 1979. Kudsi-Zadeh, A. Albert, “Afghānī and Freemasonry in Egypt”, Journal of the American Oriental Society, V: 92, I: 1, American Oriental Society Pp: 25-35. Kuneralp, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), Prosopografik Rehber, İsis, İstanbul 1999. Kuran, Ercüment, “II. Abdülahmid’in Büyük Devletlere Karşı Uyguladığı Siyasetin Esasları”, Sultan II. Abdülhamid ve Devri Semineri (27-29 Mayıs 1992), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1994. Kurat, Akdes Nimet, Türk-İngiliz Münasebetlerine Kısa Bir Bakış, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1952. Kurdakul, Necdet, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, Beyan Yayınları, İstanbul 1976. Kurşun, Zekeriya, Mehmed, Said Paşa’nın Siyasi Hayatı, Fikirleri ve Şahsiyeti, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1991. Kurşun, Zekeriya, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998. Kurşun, Zekeriya, Yol Ayrımında Türk Arap İlişkileri, İrfan Yayınları, İstanbul 1992. Kutluoğlu, Muhammed H, Egyptian Question (1831-1841), Eren Yayınları, İstanbul 1998. Küçük, Cevdet, “II. Abdülhamid’in Dış Politikası”, II. Abdülhamid ve Dönemi Sempozum Bildirileri, Seha Yayınları, İstanbul 1992, Ss: 19-25. Kürkçüoğlu, Ömer, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (19081918), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1982. Kürkçüoğlu, Ömer, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1978. 305 Leech, H. J, Public Letters The Right Hon John Bright, Crown Buildings, London 1885. Leon, Edwin De, The Khedive's Egypt: Or, The Old House Of Bondage Under New Masters, Sampson Low, Marston, Seakle&Rivington, London 1877. Mahmud Muhtar, Naziye Bir Nazar, (Çeviren: Erol Kılıç), Ötügen Yayınları, İstanbul 1999. Malortie, Baron De, Egypt: Native Rulers And Foreign Interference, (Second Edition), Piccadilly, London 1883. Mansfield, Peter, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, Sander Yayınları, İstanbul 1975. Marsot, Afaf Lutfi al-Sayyid, “The Porte and Ismail Pasha's Quest for Autonomy” Journal of the American Research Center in Egypt, V: 12, 1975, Pp: 89-96. Marsot, Afaf Lutfi Al-Sayyid, A History of Egypt From the Arab Conquest, to the Present, Second Edition, Cambridge University Press, Cambridge 2007. Marsot, al-Sayyid Afaf Lutfi, Mısır Tarihi Arapların Fethinden Bugüne, (Çev: Gül Çağalı Güven), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010. Marşal, J. T. “Mısır Meselesi”, Ayın Tarihi, Ankara 1926, Ss: 1465-1473. Matthee, Rudi, “Jamal al-Din al-Afghani and the Egyptian National Debate”, International Journal of Middle East Studies, V: 21, I: 2, Cambridge 1989, Pp: 151169. Mayer, Ann Elizabeth, Abbas Hilmî II: The Khedive and Egypt’s Struggle For Independence, V: I, Michigan: A Dissertation Submitted in Partial Fulfillment of The Requirements For The Degree Of Doctor of Philosophy (History) in The University of Michigan, Michigan 1978. Mccoan J. C, Egypt, With A Supplementary Chapter Of Recent Events, Peter Fenelon Collier, New York. McGregor, Andrew, A Military History Of Modern Egypt From the Ottoman Conquest to the Ramadan War Praeger Security İnternational Westport, London 2006. Mehmed Arif Bey, 93 Moskof Harbi ve Başımıza Gelenler, (Yayına Hazırlayan: Nihad Yazar), Adak Yayınları, İstanbul 1990. 306 Mehmed Zeki, “Mısır Meselesine Dair”, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, 16. Sene, İstanbul 1926, Ss: 245-249. Mehmed, Tosun (Yay. Haz.), İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2009. Merian, H. Allen, “How England Got the Suez”, The Sewanee Review, V: 25, I: 2, 1917, Pp: 139-143. Mısır Salnamesi, 1871, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk-Sevda Özkaya Özer), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, Elazığ 2005. Mieville, Sir Walter, Under Queen And Khedive The Autobiographt Of An Anglo-Egyptian Official, William Heinemann, London 1899. Miller, T. B, “The Egyptian Question and British Foreign Policy 1892-1894”, The Journal of Modern History, V: 32, I: 1, Chicago 1960, Pp: 1-15. Milner, Sir Alfred, England in Egypt, Edward Arnold Press, London 1902. Mitchell, Henry, “The Coast of Egypt and the Suez Canal”, The North American Review, V: 109, I: 225, Iowa 1869, Pp: 476-509. Mitchell, Timothy, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, (Çeviren Zeynep Altok), İletişim Yayınları, İstanbul 2001. Moffitt, F. W, “Some Despatches from Khedive Ismail to Major-General Charles Gordon”, Journal of the Royal African Society, V: 34, I: 135, London 1935 Pp: 107-116. Moore-Harell, Alice, “The Life of the Sudanese Mahdi”, Middle Eastern Studies, V: 45, I: 4, London 2009, Pp: 683-685. Moore-Harell, Alice, “The Turco-Egyptian Army in Sudan on the Eve of the Mahdiyya, 1877-80”, International Journal of Middle East Studies, V: 31, I: 1, Cambridge 1999, Pp: 19-37. Morison, Ross G, History of Egypt, Princible Salmonds, Edinburg (Tarihsiz). Moseley, Sydney, With Kitchener In Cairo, Melbourne Gassell And Company Ltd, London, New York, Toronto. Mostofi, Khosrow, “The Suez Dispute: A Case Study of a Treaty”, The Western Political Quarterly, V: X, I: 1, 1957, Pages. 23-37. 307 Mowat, R. C, “From Liberalism to Imperialism: The Case of Egypt 18751887”, The Historical Journal, V: 16, I: 1, Cambridge 1973, Pp: 109-124. Muhammed Ferid Bey, El-Behcetü’l-Tevfikiyye Fi Tarih-i Müesses el-Hailetü’lHıdiviyye, Matbaa-i Darü’l-Kutb, Kahire 2006. Nesibli, Nesib, “ Osmanlı- Safevî Savaşları, Mezhep Meselesi ve Azerbaycan”, Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. Neufeld, Charles, Prisoner Of The Khaleefa, Twelve Years' Captivity at Omdurman, Chapman&Hall, Ld, London 1899. Nicholls, W, The Shaikiya, Figgis Co,, Ltd, Dublin 1913. Nour, Mohamed Tarig, Sevakin’de Türk-İngiliz Rekabeti, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006. Nur, Rıza, Türk Tarihi, C: XI, Toker Yayınları, İstanbul 1980. O'brien, Barry, John Bright A Monograph, Smith, Elder&Co,, London 1910. Oded, Peri, “Ottoman Symbolism in British-Occupied Egypt, 1882-1909”, Middle Eastern Studies, V: 41, I: 1, 2005, Pp: 103-120. O'Grady, Jean, “The Egyptian Correspondent of the “Times”” Victorian Periodicals, V: 27, I: 2, 1994, Pp: 144-153. Okutan, Çağatay, “Arap Milliyetçiliği” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C: 56, S: 2, Ankara 2001, Ss: 158-172. Olanye, Paul, “Mısır Meselesi” Ayın Tarihi, C: I, S: 4, Ankara 1923, Ss: 49-58. Ongunsu, A. H, “Âli Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: I, MEB Yayınevi, İstanbul 1940, Ss: 335-340. Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 1996. Ovalı, A. Şevket, “Doğu Sorunu” Çerçevesinde İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu Siyaseti”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Ankara 2008, Ss: 249284. Owen, Roger, “Mısır ve Avrupa: Fransız Seferinden İngiliz İşgaline”, İslâm Dünyası ve Batılılaşma, Yöneliş Yayınları, İstanbul 1997. 308 Öke, Mim Kemal, Saraydaki Casus Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi: Vambery, İrfan Yayınevi, İstanbul 1998. Ömer Kâmil, Sudan-ı Mısrî, Matbaa-i Ceride-i Askeriye, İstanbul 1304. Özcan, Azmi, Pan-İslamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877-1924), İsam Yayınları, Ankara 1997. Özer, Sevda Özkaya, Osmanlı Devleti İdaresinde Mısır (1839-1882), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Elazığ 2007. Özkuyumcu, Nadir, “İhşîdîler”, Türkler, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. Özkuyumcu, Nadir, Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Manisa 2007. Öztoprak, Fahrettin, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S: 183, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Ankara 2002. Öztürk, Mustafa, “Arap Ülkelerinde Osmanlı İdaresi”, History Studies Ortadoğu Özel Ssı/Middle East Special Issue, Samsun 2010, Pp: 325-351. Pınar, Hayrettin, Tanzimat Döneminde İktidarın Sınırları Bâbıâli ve Hıdiv İsmail, Kitap Yayınevi, İstanbul 2012. Pickard, Bertram, John Bright, British Periodicals Ltd, London 1920. Piyade Mirlivası Rüştü, Akabe Meselesi, (Yayına Hazırlayan: Mustafa Öztürk), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları Elazığ 1998. Pollard, Lisa, Nurturing the Nation The Family Politics of Modernizing, Colonizing, and Liberating Egypt, 1805-1923, University Of California Press, Los Angeles 2005. Poole, Stanley Lane, History of Egypt, V: 6, Methuen&Co, London 1901. Poole, Stanley Lane, Watson Pasha A Record Of The Life-Work Of Sır Charles Moore Watson, Colonel In The Royal Engineers, John Murray Press, London 1919. Powell, Eve M. Troutt, A Different Shade of Colonialism Egypt, Great Britain, and the Mastery of the Sudan, London 2003. Pullerton, William Morton, The Memoirs Of İsmail Kemal Bey, Constable And Company Ltd, London 1920. 309 Rae, W. Fraser, Egypt Today The First to the Third Khedive, Richard Bentleyand Son, London 1892. Ragatz, Lowell Joseph, The Question of Egypt in Anglo-French Relations 18751904, Fletcher Pembroke, Edinburgh-Bombay-Sydney 1922. Rağıp Raif-Rauf AhmedMısır Meselesi, Matbaa-i Amire, İstanbul 1334. Raugh, Jr, Harold E, The Victorians at War, 1815-1914 An Encyclopedia of British Military History, Santa Barbara, California-Denver-Colorado London 2004. Reid, Donald Malcolm, “The 'Urabi revolution and the British conquest, 18791882”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, , (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 217-23. Reid, Donald Malcolm, “Cultural Imperialism and Nationalism: The Struggle to Define and Control the Heritage of Arab Art in Egypt”, International Journal of Middle East Studies, V: 24, I: 1, Cambridge 1992, Pp: 57-76. Reid, Donald Malcolm, “Educational and Career Choices of Egyptian Students, 1882-1922”, International Journal of Middle East Studies, V: 8, I: 3, Cambridge 1977, Pp: 349-378. Reimer, Michael J, “Colonial Bridgehead: Social and Spatial Change in Alexandria, 1850-1882”, International Journal of Middle East Studies, V: 20, I: 4, Cambridge 1988, Pp: 531-553. Reşad Hikmet, “Bonaparte’ın Mısır Seferinin Esbab-ı Hakikiyesi”, Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası, S: 4, İstanbul 1332, Ss: 337-347. Reuven, Aharoni, The Pasha’s Bedouin Tribes and state in the Egypt of Mehemet Ali, 1805–1848, Routledge Press, London and New York 2007. Rivlin, Helen Anne B, The Agricultural Policy of Muhammad Ali In Eygpt, Harvard University Press, Cambridge 1961. Roberts, Calvin Alexander, The Egyptian Question And The Triple Alliance, 1884-1904, (Doctor of Philosophy in History), New Mexico 1973. Roberts, Frank H, Egypt and The Suez Canal, The Smithsonian Institution, Washington 1943. 310 Roberts, Lucien E, “Italy and the Egyptian Question, 1878-1882”, The Journal of Modern History, V: 18, I: 4, Chicago 1946, Pp: 314-332. Robertson, George S, “Political Geography and the Empir”, The Geographical Journal, V: XVI, I: 4, 1900, Pp: 447-457. Robinson, Arthur E, “The Conquest of the Sudan by the Wali of Egypt, Muhammad Ali Pasha, 1820-1824”, Journal of the Royal African Society, V: 25, I: 97, London 1925, Pp: 47-58. Rodkey, Frederick Stanley, The Turco-Egyptian Question in Relations Of Englend, France And Russia 1832-1841, University of İllinois Studies in the Social Sciences V: XI, I: 3-4, The University Of Illinois Press, Illinois 1923. Rohde, Hans, Asya İçin Mücadele I. Kitap: Şark Meselesi, İstanbul 1932. Rottenberg, Gunther, The Napoleonic Wars, Cassell Press, Great Britain 1999. Royle, Charles, The Egyptian Campaigns 1882 to 1885, Hurst And Blackett Limited, London 1900. Russel, Mona L, Creating New Woman: Comsumerism, Education & National Identity in Egypt, 1863-1922, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Washington 1997. Sabry, M, “Nubar Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: IX, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1964, Ss: 338-340. Said Paşa, Hatırat, C: I, İstanbul 1328. Sakin Orhan, İngilizlerin Osmanlı’yı Yok Etme Siyaseti, Ekim Kitapları, İstanbul 2011. Sami Sabit, Napolyon Mısır’da, Arakes Matbaası, İstanbul 1328. Samur, Sebahattin, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın (1770-1849) Sosyal Politikaları, Mısır ve Diğer Osmanlı Eyaletlerindeki Etkisi”, Bilimname, S: XIII, 2007, Ss: 131-138. Schölch, Alexander, “Constitutional Development in Nineteenth Century Egypt: A Reconsideration”, Middle Eastern Studies, V: 10, I: 1, 1974, Pp: 3-14. Schölch, Alexander, “The “Men on the Spot” and the English Occupation of Egypt in 1882”, The Historical Journal, V: 19, I: 3, Cambridge 1976, Pp: 773-785. 311 Schölch, Alexander, “The Egyptian Bedouins and the Urābīyūn (1882)”, Die Welt des Islams, New Series, V: 1, I: 4, 1976-1977, Pp: 44-57. Seymour, C. L, “The Bombardment of Alexandria: A Note”, The English Historical Review, V: 87, I: 345, London 1972, Pp: 790-794. Shamsy, Aly, Egypt and The Right of Nations (An Aphralto the Representatives of the British Nation), Imprimerie Nationale, Ceneve 1918. Shaw, Stanford J, Ottoman Egypt In The Eighteenth Century The Nizamname-i Mısr of Cezzâr Ahmed Pasha, Harvard University Press, Massachusetts 1962. Shaw, Stanford, Eski ve Yeni Arasında III. Selim, Kapı Yayınları, İstanbul 2008. Shibeika, Mekki, British in The Sudan 1881-1902, Oxford University Press, London-New York-Toronto 1952. Shih-Tsung, Wang, “Lord Salisbury and The Justification Of The British Position in Egypt”, Euramerica, V: 26, I: 4, 1996, Pp: 139-171. Sloane, W. M, “Egypt and England”, Political Science Quarterly, V: 19, I: 3, 1904, Pp: 459-484. Soy, Bayram H, “Arap Milliyetçiliği: Ortaya Çıkışından 1918’e kadar”, Bilig, S: 30, Ankara 2004, Ss: 173-202. Soysal, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (17891802), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987. Soyyiğit, Osman Zeki, 18. Asırda Fransızların Mısır’ı İşgali (Neden ve Sonuçlar), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul. Stephens, John L, “The Founder of the Khedivate”, The North American Review, Volumre 129, I: 273, Iowa 1879, Pp: 171-187. Stephenson, Frederick Charles Arthur, At Home And On The Battlefield Letters From The Crimea, China And Egypt, 1854-1888, John Murray, London 1915. Süleyman Nazif, Bir Abdülhamid Müdâfaanâmesi, Hatırat-ı Sultan II. Abdülhamid-i Sâni, Lotus Yayınları, Ankara, 2007. Süleyman Vedad, Mısır Tarihçesi, Helâl Matbaası, Dersaadet 1333. Şafak, Nurdan, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006. 312 Şahin, Hasan, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Osmanlı-Fransız İlişkileri [Başlangıcından Paris Barışı’na (1856)]”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S: 40, Erzurum 2009, Ss: 227-315. Şen, İsmail, Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa (1832-1913), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1995. Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan II. Abdülhamid, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999. Theobald, A. B, The Mahdiya: A History of The Anglo-Egyptian Sudan 18811899, Longmans Green, London 1952. Tignor, Robert L, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”, The Journal of British Studies, V: 2, I: 2, Chicago 1963, Pp: 142-159. Tollefson, Harold, Policing İslam The British Occupation of Egypt and AngloEgyptian Struggle Over Control of The Policy 1882-1914, Greenwood Press, London 1999. Tollefson, Robert, Modernization Colonial Rule in Egypt 1882-1914, Princeton University Press, New Jersey 1966. Tourk, Hansen and Khairy, “A Pilgrimage of Passion The Life of Wilfrid Scawen Blunt”, Middle Eastern Studies, V: 44, I: 5, Cambridge 1978, Pp: 818-822. Traill, H. D, Lord Cromer, Bliss, Sands and Co, London 1897. Trevelyan, George Magaulay, The Life Of John Bright, Houghton Mifflin Company, Boston And New York, 1913. Uçarol, Rifat, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı İngiliz Anlaşması, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978. Uçarol, Rifat, Bir Osmanlı Paşası ve Dönemi Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Milliyet Yayınları, İstanbul 1976. Vince, C. A, John Bright, Herbert S. Stone &Company, Chicago & New York 1897. Vuoto, Grazia, The Imperial İdeas of Lord Salisbury, 1851-1902, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy), Montreal 1999 313 Wallace, D. Mackenzie, Egypt and The Egyptian Question, Macmillan And Co., London 1883. Warburg, Gabriel R, “The Turco-Egyptian Sudan: A Recent Historiographical Controversy”, Die Welt des Islams, V: 31, I: 2, 1991, Pp: 193-215. Warburg, Gabriel R, Egypt And The Sudan, A. Wheaton and Co,, Great Britain 1985. Weigall, Arthur Brome, A History of Events in Egypt from 1798 to 1914, Charles Scribner’s Sons, New York 1915. Wheatley, Helen, “From Traveler to Notable: Lady Duff Gordon in Upper Egypt, 1862-1869”, Journal of World History, V: 3, I: 1, 1992, Pp: 81-104. Wilson, Sir Arnold T, Suez Canal İts Pasty Present, and Future, Second Edition, Oxford University Press, London 1939. Winter, Michael, “Ottoman Egypt, 1525-1609”, The Cambridge History Of Egypt V: 2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly), Cambridge University Press, 2008, Pp: 1-33. Wolff, Sir Henry Drummond, Rembling Recolection, V: II, Macmillan And Co,, London 1908. Worsfold, W. Basil, The Future Of Egypt, Collins Clear Type Press, London Tarihsiz. Yalçınkaya, Alâeddin, Sultan II. Abdülhamid Han’ın Notları, Sebil Yayınları, İstanbul 1996. Yaramış, Ahmet, “Mısır’da İngiliz Sömürgecilik Anlayışı: Cromer Örneği”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: IX, S: 2, Afyon 2007, Ss: 122130. Yılmaz, Mustafa, Fav Yarımadası Üzerinde Osmanlı-İngiliz Çekişmeleri (1886– 1915), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006. Yinanç, Refet, “Dulkadiroğlu Beyliği”, Türkler, C: 6, (Editörler: Hasan Celâl Güzel- Kemal Çiçek-Salim Koca), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. Yusuf Ziya, Mısır ve Ordusu, Matbaa-i Askeriye, İstanbul 1330. 314 EKLER A. Belge ve Transkipsiyonları Londra’da neşrolunan Maksimilyen Magazin nam şehrî risâlenin Teşrinievvel 1894 tarihlü nüshasında münderic “İngiltere’nin Mısır’daki Hukûku” unvanlı bendin tercemesidir: Mısır’da Lord Duffrin tarafından 1883 senesinde tesîs kılınmış olan Şurâ-yı Kavânîn Meclisi’ne müte’allîk mu’ahharen vukû’a gelen havâdis ve Mısır’daki İngiliz Hükûmeti’nce gayrimeşrû veya zayıf bir hal bulunduğu hakkında bazı Avrupa gazetelerinin neşriyâtına nazaran hükümet-i mezkûrenin asl ve esâsıyla beynelmilel meşru’âtının nazar-ı bahs ve tedkîke alınması muvâfık-ı maslahatdır. İngiltere’nin Mısır şu’ûnuna Müdahaleye olan hakkının, bazı Avrupa gazetecilerinin iddi’ası üzere, zât-ı hazreti padişâhînin ve ya Hıdiv’in bir müsa’âde ve mezûniyetinden ilerü gelmediği ve hakk-ı mezkûrun bir İngiliz heyet-i vükelası tarafından Mısır’ın tahliyesi maksadına dair hasbü’l-icâb idilen beyânât ile tahdîdi veya ilgâ idilebileceği sahîh değildir. İngiltere Hükûmeti düvel-i sâ’ire-i mütemeddine misüllü maksad (2) veya emel tabirâtıyla değil yalnız muntazaman akd olunan ahidnâmelerle bağlıdır. Bunun hilâfında bir kâ’ide-i nazariyeye tatbîk-i hareket itmek hükûmet-i meşrûtayı mümkünât dâ’iresinden çıkarmak ve diplomasiyi iza’a-i vakt raddesine getürmek dimek olur. Lord Derby Mısır’ın işgâlinden beş sene mukaddem Rusya Sefareti’ne fi 6 Mayıs 1877 tarihiyle gönderdiği notada İngiltere Hükûmeti’nin Mısır üzerinde iddi’â itdiği hukûku ta’rif eylemişdir. Hindistan Saltanatı’nın vikayesi bir İngiliz heyet-i vükelâsının yalnız İngiliz milletine değil umûm-ı alem-i insaniyete karşu hüsn-i ifasına mecbûr olduğu en âli vezâ’ifden biri bulunduğundan Hindistan’ın Süveyş Kanalı’ndan olan yolunun himâyesine her İngiliz Hükûmeti borçludur. Bundan başka İngiltere Mısır’da olan menâfi-i ticârîyesi olderece ve (…) ki Mısır’ın intizam ve asâyişi İngiliz milleti nazarında cidden hâ’iz-i ehemmiyet bir noktadır. Lord Derby’nin sebeb-i müdahalesi Rusya ile Devlet-i Âliyye beyninde olan harekât-ı harbiyenin Süveyş Kanalı’na ve Mısır’a sirâyet ve intikal idebilmesi muhatarası idi. Binaenaleyh İngiltere Hükûmeti Mısır’ın vikayesi içün kuvve-i silahla müdafaaya musammem olduğunu beyân itmişdi. Prens Gortşafo’nun Mısır’a taarruz 315 idilemeyeceği va’âdini mutazammın fi 30 Mayıs 1877 tarihlü telgrafnâmesinden dahi anlaşılmakda olduğu üzere İngiltere’nin müdahalesi fiili olması maddesi müdahaleye olan hakkının sûret-i ve saffet-i istiklaliyesinin itiraz kabul itmez bir esasa müstenid olduğunu isbât eylemekdedir. Zât-ı hazreti pâdişâhî aleyhine idilen bir muharebede İngiltere Hükûmeti bi-taraf olduğu halde canib-i padişâhî veya hıdivden vekâlet olmaksızın kıta-i Mısıriyye üzerinde zât-ı şâhânenin değil belki kendi hukûkunu beyân ve teyîd eylemiş ve tarafeyn-i müteharbiden tasdîk kılınan işbu müdahalesiyle Mısır’ın Rusya’ya ilhakına manî olmuş dinilemez ise de la-akl tahribini intâc ider bir Rus hücûmunu muhakkak men’ eylemişdir. Mısır’ın bir ecnebi hücumdan vikayesi içün 1877 senesinde olan müdahaleye selahiyet viren hukûk kezâlik Mısır’ın dahili şûriş ve su-i idarenin daha büyük fenâlıklarından muhafazası içün 1882 senesindeki müdahaleye salahiyet virmişdir. Dersaadet’de akd olunan konferansdaki İngiliz mutemedi Süveyş’in İngiltere tarafından işgâl olunduğunu fi 10 Ağustos 1882 tarihinde düvel-i mu’azzama mutemedlerine tebliğ itmişdir. Gerçi işgâlden maksad (3) ol hıdivin i’âde-i nüfûzu idi ise de bunun İngiltere’nin hukûk-ı müdahalesinin hal-i saffetine hiçbir sûretle tesiri olamayacağı tabi idi. İade-i asayiş içün ihtilâlden mukaddem olan halin i’âdesi elzem idi. Zira bir ihtilâlin teskini esnâsında yeni hükümet vaz’ ve tesîs itmek vakti değildir. Cemâhir-i Müttefika Reisi Linkoln’ün didiği üzere dereden geçer iken atları talim itmek sırası değildir. Ancak İngiltere müdahalesinden yegâne maksad Hıdiv Hükûmeti’nin i’âdesi olduğunu İngiltere Hükûmeti hiçbir vakit beyan itmediği gibi bunu ne zât-ı hazreti pâdişâhî veya hıdiv ve ne de bir Avrupa devleti tahayyül itmişdir. Vakıa birinci maksad hükümet-i mezkûrenin yerine getürülmesi idi. Fakat maksad la-hakk dahili şûriş sebebiyle halelpezîr olan İngiliz hukûkunun te’mînve istidamesi idi. Düvel-i mu’azzamadan hiç birinin Mısır’daki menâfi’i Hindistan Saltanatı’na malik olanların menâfi’iyle bir vakitde kıyas kabul itmez iken İngiltere gerek işgâli sıbk ve gerek anı takib iden muhaberâtda düvel-i mu’azzama-i sâ’ire ile müttefikan hareket itmeğe olan arzûsunu göstermiş ise de haiz olduğu hukûkun zât-ı hazreti pâdişâhînin veya hıdivin iradesi üzerine mübteni olduğu itikadında asla bulunmamışdır. 316 Fransa Hükûmeti’nin dahi bu mevkide bulunmuş olduğu şayan-ı tezkârdır. Şöyle ki 1882 senesi konferansında İngiltere ve Fransa sefirleri tarafından müştereken virilmiş olan beyannâmede hükümetlerinin icabı halinde gerek münferiden ve gerek muavenet arzûsunda bulunan diğer devletle müştereken Süveyş Kanalı’nı muhafazaya hazır bulunduklarını beyan itmişlerdir. İngiltere Sefiri konferansda İtalya teklifinin kabul olunması kazıyyesinin İngiltere veya düvel-i sâ’irenin Mısır’a asker idhâl eylemesine mani olacağını beyan eylediği misüllü Fransa Sefiri dahi bu gibi ifadede bulunarak Fransa Hükûmeti namına “Serbesti-i Hareket” muhafaza itmişdir. İngiltere Hükûmeti’nin düvel-i sâ’ire ile müttefikan hareket itmek arzûsu oldereceye gelmişidi ki Mısır’ın müştereken işgâli hususunu Fransa vükelasına teklif itmiş olub fakat müdafaası Fransız gazetecilerine aid olan bir takım esbab bahanesiyle Fransa Hükûmeti işbu teklifi reddeylemiş ve ancak bundan dolayı İngiltere’nin müdahaleye olan hakkına bir sûretle halel gelmemişdir. (4) Mısır’ın ahval-i maliyesinin tezkiri zımnında Londra’da 1884 senesinde akd olunan konferans esnâsında Mısır’ın bitaraf idilmesi Fransa tarafından teklif idilmiş ise de konferansın salahiyeti haricinde olmak beyanıyla reddolunmuş ve zât-ı hazreti pâdişâhînin Mısır’ın hergüna bitaraflığı aleyhinde şedîden bulunduğu muahharen anlaşılmışdır. Londra’nın fi 18 Mart 1885 tarihlü beyannâmesi mu’cebince Süveyş Kanalı’nın serbestisi düvel-i mu’azzama tarafından itiraf idilmiş ve Paris’de 1885 senesi Nisanı’ndan Haziranı’na kadar akd olunan Süveyş Kanalı’nın beynelmilel komisyonu konferansda kanalda seyr-i sefain içün kavaid ve usul tertibi tezekkür kılınmışdır. Mısır’a dair olan muhaberâtın andan sonraki kısmı … şayan nazar-ı dikkatdir. Zira bunun netaicinin su-i mefhumiyeti İngilizlerin Mısır’da olan hakiki mevkilerini sehb-i? zulmetle mestur idilmesini tevlid eylemişdir. İngiltere Hükûmeti Mısır’da olan hukûkunu bırakmak veya anları irade-i pâdişâhî üzerine mebni ve müessis göstermek fikriyle değil ancak mücerred hıdivin metbu-u mu’azzamıyla ve ahali-yi İslamiye’nin Dersaadet’deki prens mezhebleriyle olan münasebetlerinin adem-i inkıta’ı maksadıyla zât-ı hazreti pâdişâhî ile bir ahidnâme akdi arzûsunda bulunub olvechle Dersaadet’de fi 24 Teşrinievvel 1885 tarihiyle akd 317 olunan ahidnâmede İngiltere’nin Mısır’da icrâ eylediği nüfûz ve iktidar taht-ı karara alınmayub ancak işbu nüfûz ve iktidarın sûret-i icrâyla hitam-pezîr olması imkânı hakkında zât-ı hazreti pâdişâhîye karşu olan İngiliz ta’ahhüdâtı tekarrur itdirilmiş ve biri Osmanlı ve diğeri İngiliz olmak üzere iki murahhas-ı âlinin bi’t-tayîn Mısır’a izam olunacakları gösterilmiş ve İngiltere’nin zât-ı hazreti pâdişâhîyle Mısır hususundaki münâsebâtını muayyen olub Fransızca tercümesi muteber tutulan maddede “Hududun selametiyle Hükümet-i Mısıriyye’nin hüsn-i cereyan ve metanetinin te’mînolunduğu iki murahhas-ı âlice tahakkuk eyledikde bu babda bir rapor tanzim ve hükümetlerine takdim idecekler ve hükümeteyn dahi İngiliz askerinin makul bir mühletden sonra Mısır’dan hurucu hakkında mukavelenâme akdi içün tedâbir-i mukteziye ittihâz eyleyeceklerdir.” ibaresi mastur bulunmuşdur. Bina-berin iki murahhas-ı âlinin İngiliz askerinin Mısır’dan muhatarasız ihracı zamanı geldiğine henüz müttefik olmadıkları diniliyor ise (5) kâfidir ve hatta reviş-i hale ve İngiliz idaresi aleyhine ecnebi ve yerli nüfûzların teşvikiyle idilen nümâyişlere bakılur ise böyle zaman gelmesine kadar hayli müddet geçeceği melhûzdur. Mamafih İngiltere Hükûmeti zât-ı hazreti pâdişâhî ile olan mu’âhede-i mezkûresi mu’cebince deruhde eylediği fedakarâne taahüdatın devletin hukûk-ı âliyyesi muhafaza olunmak şartıyla tamamen ifası üzerinde bulunduğunu bundan birkaç sene mukaddem sarahaten isbât itmiş ve Sir Hanry Deromend Wolf’ün fi 4 Teşrinisani 1886 tarihlü şifahi notada beyan olunan memuriyeti Bâb-ı Âli’nin hevaheşi nazar-ı itinaya alınmak derece-i nihayede arzû idildiğini göstermişdir. Dersaadet’de fi 22 Mayıs 1887 tarihiyle akd olunan tesviyenâmede İngiliz askerinin, tesviyenâme Bahr-i Sefid devletleri tarafından tasdîk ve Mısır’ın ülkesi selameti te’mînolunduğu takdirde, üç seneden sonra Mısır’dan çıkacağı dermeyan kılınmış ve bu babda cereyan iden muhaberât esnâsında Osmanlı hissiyatına olderecede riayet idilmişdir ki bi-taraflık lafzına zât-ı şahane tarafından itiraz kılındığından yerine ülke selameti tabiri kullanılmışdır. Fakat İngiltere’nin Mısır’daki menâfini vikaye içün müdahaleye olan hakkının 1877 senesinde olduğu üzere tesviyenâmenin tasdîkinden sonra dahi bâki kalacağı bi-hakk irae idilmiş ve bir ilâvede Bahr-i Sefid düvel-i mu’azzamalarından birinin mezkûr tesviyenâmenin ahkamını tasdîkden imtinâ eylemesi muhatara hükmünde tutulacağı meşrut kılınmışdır. 318 Lord Salisbury’nin fi 8 Haziran 1886 tarihlü telgrafnâmesinde mezkûr tesviyenâmenin İngiltere tarafından tasdîk kılındığı iş’ar olunmuş ise de zât-ı hazreti pâdişâhî bunu tasdîkden imtinâ eylemiş ve bundan dolayı İngiliz askerinin çıkmasını müte’akib Mısır’ın Fransa ve belki Rusya veya İtalya tarafından işgâl olunmayacağına İngiltere Hükûmeti’nin emin olamayacağı aşikâr kalub o takdirde Mısır’ın 1887 senesindeki hali 1877 senesindeki halinden iyi olacağına daha fena olmuş olur idi. Binaenaleyh zât-ı hazreti pâdişâhî Mısır’ın tahliyesi lüzumuna makrun idilen şerait-i makuleyi kabulden imtinâ itmesiyle 1885 senesi ahidnâmesinin tamamen icrâsını imkânsız bırakmış bulunduğundan İngiltere Hükûmeti işgâl-i askeriyesini Devlet-i Âliyye’ye karşu tahdid iden mezkûr ahidnâmenin ahkamını kân-lem-yekün tutabilür. Zira infazı tarafeynden birinin imtinaıyla (6) mümkün kalmayan bir mukavelenâme tabi muteber olamaz ve İngiltere Hükûmeti mezkûr ahidnâmeye hitam bulmuş nazarıyla baksa hukûkunu kat’iyyen tecavüz itmemiş bulunur. Mamafih henüz muteber olduğu farz olunsa bile içinde tayîn olunan şerait-i tahliyenin henüz hasıl olmadığı dimek kafidir. İngiltere Hükûmeti Avrupa devletlerinin Süveyş Kanalı’nın serbestisi hususundaki menâfini asla inkar itmez ve hatta Dersaadet’de fi 29 Teşrinievvel 1888 tarihiyle akd olunan mukavelenâmeye muvafakat eylemesi keyfiyeti menâfi-i mezkûrenin hakiki olduğunu itiraf ve tasdîke hazır bulunduğunu derece-i kifayede irae ider. Velhasıl İngiltere Devleti’nin beynelmilel müdahale hakkı, balada beyan olunan müdahale tarihinden müsteban olduğu üzre hıdivin ve hatta zât-ı hazreti pâdişâhînin emrine menut veya Şura-yı Kavanin Meclisi gibi bir heyetin reyiyle müteessir olamaz ve hatta Mısır Fellahları İngiliz işgâli aleyhinde bulunsalar bile birkaç milyondan bir (…) Vahşi ahalinin arzûları alem-i beşeriyetin bir humsu üzerine imtidad iden bir devlet-i cesîmenin saadet-i hali karşusunda nazar-ı ehemmiyet ve itibara alınamayacağı bedihidir. Bununla beraber Mısır Fellahlarına gelince hakikat-i hal bunun hilafındadır. İntizam ve terakki Vadi-yi Nil’de, Romalıların zaman-ı idaresinden berü, bu kere ilk defa olarak hükümferma olmakdadır. Köylünün mahsulat-ı ziraiyesini yüksek fiyat buluncaya kadar alıkoyduğu halde emval-i miriyeyi virebilmesi maddesi şarkda idare-i milliye altında emsâli görünmemiş bir saadet-i hale delil-i kat’idir. İdare-i mahalliyenin hars ve henüz unutmamış olan köylüyü, İngiliz idaresinden olan memnûniyetini artık 319 iştibah bırakmayacak sûretde beyan ve ilandan, ancak İngilizlerle Mısır’dan çıkabilirler korkusu men’ eylemekdedir. Fi 19/31 Teşrinievvel 1894 (Y.EE., 116/56-1) Mütercimi Şefikü’l-müeyyid kulları 320 (Y.EE., 116/56-2) 321 (Y.EE., 116/56-3) 322 (Y.EE., 116/56-4) 323 (Y.EE., 116/56-5) 324 (Y.EE., 116/56-6) 325 (Y.EE., 116/56-7) 326 (Y.EE., 116/56-8) 327 (Y.EE., 116/56-9) 328 329 (Y.EE., 116/56-10) (Y.EE., 116/56-11) 330 Malum-ı samileri olduğu üzere kıta-ı Hicâziye sahilinde vâki elveche Bulâh ve Zaba ve Akabe nam mahaller ile Tur-ı Sinâ-i Şibh Ceziresi’nin bazı mevâki’înde Mısır mahmilinin berren gönderilmekte olduğu zamanlarda idâre-i Mısriyye tarafından lüzûmu kadar zabtiye bulundurulmasına müsâ’ade-i senîyye erzân buyrulmuş ise de mahal-i mezkûre 258 senesinde Mehmed Ali Paşa merhuma ısdâr ve ihsan buyrulan ferman-ı ali merbut ve Mısır idâresi hududunu me’mûr olan haritaya gayr-i dâhil yerler olmasıyla (…) evvelce elveche ve geçenlerde Zaba ve Mevilah mevkilerinin Hicâz vilâyetine i’âde-i irtibâtları icrâ olunduğu gibi Akabe mevkî’inin dahi bu kere vilâyet-i müşârünileyhâya ilhâl ve Tûr-ı Sinâ-i Şibh cezîresinin dahi bu yolda peder ve peder-i samileri İsmail ve Tevfik Paşaların caniblerinde hıdiviyet tarafından ne sûretle idâre olunur ise taraf-ı hidivânelerinden de aynı o sûretle idâre olunmak üzere mezkûr Şibh cezirece istatükonun muhafaza olunması şerefsudûr olan irâde-i seniyye-i hazret-i hilafet-penâhî iktizâ-i celilinden olmakla olbabda 26 Mart 308. 331 (Y.EE., 119/4) 332 B. Resim ve Haritalar Napoleon Bonaparte (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915) 333 Mehmed Ali Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915) 334 Hıdiv İsmail Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915) 335 Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa Colvin, Sir Auckland; The Making Of Modern Egypt, Second Edition, London 1906. 336 Ahmed Arabî Paşa Donald; Featherstone, Tel El Kebir Woseley’s Conquest Of Egypt, London 1993. 337 Ahmed Arabi Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915) 338 Şerif Paşa Hunter; F. Robert; Under The Khedives 1805-1879, From Household Government To Modern Bureaucracy, The American University in Cairo Press, Cairo 339 Nubar Paşa Colvin, Sir Auckland; The Making Of Modern Egypt, Second Edition, London 1906. 340 Lord Cromer(Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915) 341 Hıdiv Abbas Hilmi Paşa (Arthur E. P. Brome Weigall, A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915) 342 343 Sir Eldon Grost Weigall, Arthur E. P. Brome; A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915. 344 Lord Kitchener Weigall, Arthur E. P. Brome; A History Of Events in Egypt From 1798 to 1914, London 1915 345 C. Haritalar Süveyş Kanalı Wilson, Sir Arnold T.; Suez Canal İts Pasty Present, and Future, London 1939. 346 Haritalar Sudan-ı Mısır Dunn, John P.; Khedive İsmail’s Army, London Newyork 2005. 347 Sudan Haritası (Cromer, Evelyn Baring (The Earl Of Cromer); Modern Egypy Volume I. Newyork 1916) 348 Mısır Haritası (Sudan Haritası (Cromer, Evelyn Baring (The Earl Of Cromer); Modern Egypy Volume I. Neyork 1926) 349 19. Asır Mısır Haritası (Cole, Juan R. I.; Colonialism And Revolution in The Middle East Social And Cultural Origins Of Egypt's 'Urabi Movement, The Amerıcan University in Cairo Press, Kahire 1999) 350 Akabe Haritası (www.mirani.com). 351 Mısır Haritası 352 Mısır Genel Haritası 353 Sudan Haritası 354 Mısır ve Civarı Haritası