Ayça Begüm Taşçıoğlu Cehenneme Küsmek Bir insanda ilk dikkatinizi çeken özellik nedir? Çoğumuz bu soruya upuzun dalgalı saçları, çimenleri kıskandıracak denli bahar yeşili gözleri sıralardık herhalde. Yaşadıkça daha iyi belirgin gelen, göze çarpan özellik ise: ideolojiler. "Ah, ne saçmalıyor!" diyebilirsiniz, burun kıvırabilirsiniz düşüncelerime ama kelimeler, aslında oluştukları simgeler denli basit anlamlar içermiyor. Bir babaya oğlunu reddetmeyi göze aldıran, birbirini tanımayan insanların sırf karşıt düşüncede olduğu için diğerinin canını yakma isteğini tetikleyen, uzantıları belki bir katilin elini aratmayacak kadar kanlı, alçak değerler topluluğu, göz ardı edilememelidir. Dünyadan şerefiyle ayrılmak isteyen, ideolojilerin bir tiyatro sahnesi olduğunu bilen insanların inandığı, populizmle hayatımıza dahil olmuş yeni bir kavram var: apolitiklik. Apolitiklik, olmuş ve oluşturulmuş tüm anlam ve nefret kargaşalarından çok farklı bir kavram. Tüm dünya alev topu misali yanıp cehennemi kıskandırırken kendine, "Ben yatıyorum." diyerek battaniyeyi üzerine çeken, size küs yatmış eşiniz, apolitik insanlar. Ben onlardan biri olmanın madalyonunu şerefimle, kan sıçramamış omuzlarımda taşıyorum hudutlarca göğe yükselen onurumla birlikte. Milyonlarca cana mâl olmuş, nice evleri yerle yeksan etmiş değerleri desteklememek; fanatizmin süslü reklamlarına alet olmayıp sınırlara ve ülkelere hatta düşüncelere aidiyet duymamak, insanlığın ve özgürlüğün tanımını yapacak olsam yüreğimden damlayan argümanlarım olurdu. Ülkemizde hatta dünyanın dört bir yanında popülerleşen "apolitiklik" tanımı, sempatizanlarını nasıl topladı? Tüm bu apolitik insanlar, ateşsiz cehennemlerine sırtlarını dönüp uyumak mı istedi sadece? Bence öyle, benim için öyle. Belki düzenlerin karanlık bariyerler olduğunu çoğu insandan önce görüp engellemeye çalışan insanlardır onlar. Felsefe derslerinde anlatılan süslü düzenler... Bütün düzenler insanın öz doğasına tezat beşerî materyallerdir benim nazarımda. Elinde karanlık megafonlarıyla kitlelere hitap eder liderler, onlara en başarılı düzen olarak kendi küçük simsiyah dünyalarını sunarlar, canlarına ve oylarına karşılık. Tüm bunlar prangalar çeker insanoğlunun bakışlarına, gökkuşağı artık çok çok uzakta anlatılan bir hikâyeden ibaret kalacaktır. İnsanoğlunun tek ihtiyacı biraz yemek, biraz uyku, biraz su ve sevgi değil midir? Bu bizi canlı kılmaz mı, düzenlerden ziyade? Bendeniz hiç düşünmem sınırları. Onlar, tarihte söylenmiş en büyük yalanlardır çünkü. Birbirimizi binlerce kilometre öteden sevebilen, umut yeşertebilen kalpleriz biz. Metropol insanı, kalbinin en derininden gelen bir sızıyı, boğazında düğümleyip kârlı bir hidroelektrik santral kurabiliyorsa göz pınarlarında, kuraklıktan bir kap suya muhtaç yavru için, gözyaşları karın doyurmasa bile sınırları kül etmeye yeter. İdeolojinin ömrümüze kattığı sınırlar, umutsuzluk grisi tuğlalardır lakin sevginin önüne set kurulmayacağını tüm kıtaların en aydın kişileri evvelden beri bilmektedir. Sınırsızlık bile bir ideoloji sayılabilir, Yaşam ve Ölüm Yorgunu adlı kitapta Mo Yann'ın anlattığı, dayatılan sistemler gibi. O zaman da otoritelerin eline verilir dizginler, kanlı tahtlara altın dişli krallar oturtulur, en iyi onlar bilirmiş gibi yönetmeyi tüm gezegeni. Sınırsızlık yüzünden methedilse bile bu kişiler önünde sonunda diktatörlükle son bulacaktır eylemleri. Hoş, tek bir ülke veyahut bir elin parmağını geçmeyecek sayıda ülke kendini "sınırsız" ilan etse, bu dünyayı sınırlardan arındırmayacak, bariyerlerini yıkmayacaktır ki. Tahtların vârisleri, kendilerini tanrılaştırmakla yükümlüdür. Öyle değilse eğer, niçin insanları özgürleştimek adına onları dikenlerin arkasına gizler ve onların her hareketlerini izler? Bunun adına insanların insanlara yetebildiği düzenler yaftası konulur. Elbette yansıtmaz gerçeği ve uzun ömürlü kalmaz. Tek bir ideoloji öne sürülemez, kan sıçramamış omuzlarına. Ocaklara gözyaşları seli yaşatmayacak tek bir somut örneği olmamıştır. Felsefe derslerinde anlatılan "idealar", adı üzerinde gerçekleştirelemeyecek pembe yalanlardan ibarettir. Zamanlar içerisinde denenmiş tüm ideolojileri kıyaslamak, zulmü kıyaslamaktan başka bir şey olmayacaktır. İdeolojiler, tezatlıktır. Varolacaksa eğer bir düzen, sevgiyle temellendirelim onu. Sembolik nefret kalıplarına sığdırmayalım. Üzüntülerimizi katlayıp tarihin kanlı sayfalarına defnedelim. "Bakışlarımız gökkuşağımızdan ayrılmasın!" sözleridir, bir apolitiğin temennileri.