DÜBAM HAZIRLAYAN: ERTUĞRUL AYDIN 2011 ARAP DEVRİMLERİ – I DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Genel Yayın Yönetmeni Akif Emre Yayın Koordinatörü Ertuğrul Aydın Temmuz 2011 DÜBAM Yayınları Küresel ĠletiĢim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / BeĢiktaĢ Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net 2 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Sunuş Muhammed Buazizi‟nin Tunus‟taki yoz kamu yönetimi yüzünden kendini yaktığı 17 Aralık 2010 tarihinden bu yana Arap dünyasında yaĢanan geliĢmeleri izliyoruz. Özne konumundaki siyasetçilerin hiç değilse olayların baĢında planlı bir eylem yürütemediklerini iddia edebiliriz. GeliĢmeleri onlar da seyrettiler ve sırası geldiğinde, çıkarları çerçevesinde ülke-ülke geliĢmelere müdahil olmaya çalıĢtılar, çalıĢıyorlar. Buradaki analizcilerin, gözlemcilerin ve yorumcuların yapabilecekleri, asgari, gözlemci kulesinden bu geliĢmeleri tahlil etmek, tasvir etmek-açıklamak ve yorumlamak, azami, yol göstermektir ancak gözlemci kulesi de akıntıda yüzdüğünden dolayı geriye dönüp bakan bir tarihçinin konforuna sahip değiller. Bu dosyadaki metinler, seyir halinde olan gözlemci kulelerinden yazıldığı için tarihte ileriye veya geriye doğru değerlendirme yaparken bu ayrıntıyı da dikkate almalıdır. Arap ülkelerinde yaĢananlar önce “Arap Devrimleri” sonra “Arap UyanıĢı” en son da “Arap Baharı”, olarak nitelendirildi. YaĢanmakta olanlar devrim mi değil mi? sorusu önemli bir sorudur ve bu soruyu soranlar arasında geliĢmelerin adını doğru koyma çabasında olanlar var Ģüphesiz. Ancak bu isimlendirmeler-nitelendirmeler belirli bazı tarafların bulundukları nokta-i nazardan ne gördüklerini değil neyi, nereden görmek istediklerini de ifĢa etmektedir. Biz, henüz tartıĢmalı da olsa ilk nitelendirmeye sâdık kaldık ve Dünya Bülteni çevirilerinden, haber analiz metinlerinden, makalelerinden oluĢan bu dosyanın adını “2011 Arap Devrimleri” koyduk. Toplam beĢ bölümden oluĢan dosya, 117 makalenin yanısıra 2 röportajdan oluĢuyor. Metinler sırf Arap Devrimlerini değil onun Türkiye dâhil bölgesel ve uluslararası politik etkilerini de konu edinmektedir. BaĢka kaynaklardan da istifade ederek geriye dönük inceleme yapanların iĢlerini kolaylaĢtırmak amacıyla metinler tarihi sırasına göre dizilmiĢtir. Böylelikle, okuyucu olayları gün be gün tarihi sürekliliği içerisinde takip edebilecektir. Ancak ceteris paribus, her iĢin baĢı iyi niyettir ve bu kaide “doğru bir okuma” için de geçerlidir. Faydalı olması dileğiyle… Ertuğrul Aydın DÜBAM 3 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM İçindekiler Bir diktatörün ironik sonu – Akif Emre ...............................................................................................5 Tunus'ta halk hareketi ve sosyal ağlar - Ġbrahim Tığlı ..........................................................................7 Halk hareketinden 'parfüm devrimi' çıkartmak – Akif Emre ................................................................9 Tunus‟ta balyoz rejimi yıkıldı! – Mustafa Özcan ............................................................................... 11 Orta sınıf devrimi - Eric Goldstein .................................................................................................... 13 'Tunus Devrimi'nin arkasındaki Ġslami hareketler -Abdullah Aydoğan Kalabalık .............................. 16 Yolsuzluk diktatörlüğün yoldaĢıdır – Fehmi Hüveydi ........................................................................ 19 Mısır'da 34 yıllık sabır taĢtı mı? - Abdullah Aydoğan Kalabalık ........................................................ 21 Tunus Mısır'ın deneme tahtası mıydı? – Akif Emre ........................................................................... 23 Fas: Bin AlileĢme sonrası Ģimdi de TunuslaĢma mı? - Ebubekir Cemai ............................................. 25 Mısır‟da değiĢim manisfestosu - Muhammed el Baradey ................................................................... 27 Mısır‟ın yeni güçlü adamı: Süleyman - Issandr Amrani ..................................................................... 29 Ġsrail'le radikalizm kıskacında devrim – Akif Emre ........................................................................... 30 Amerika‟nın Ġslamcı ikilemi - ġâdi Hamid ........................................................................................ 32 Mısır yapbozunda taraflar, dengeler - Sinan Özdemir ....................................................................... 34 Mübarek kime yaslandı; Esad kime seslendi ? – Akif Emre ............................................................... 37 Arap 1848‟i: Despotlar yalpalayıp devriliyor - Tarık Ali ................................................................... 39 Mısır isyanında son Cuma - Abdullah Aydoğan Kalabalık ................................................................. 41 Mısır‟daki Ayaklanma Sahra-altı Afrika‟yı Nasıl Etkiler? - Serhat Orakçı ........................................ 43 Mısır ve Endonezya - Thomas Carothers ........................................................................................... 45 Mısır'da post-kemalist sürecin aktörleri – Akif Emre .......................................................................... 47 Mısır‟ın Berlin Duvarı ânı - Richard Falk .......................................................................................... 49 Tel Aviv‟de korku ve daraltının üstesinden gelmek - Aluf Benn ........................................................ 57 4 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bir diktatörün ironik sonu – Akif Emre Tunus'ta yaĢananlar Magrip baĢta olmak üzere Arap dünyasında statükonun sarsılmaya baĢladığının göstergesi. Henüz olayların geliĢine bakarak bir halk devrimi gerçekleĢtiğini söyelemek erken. Ancak statükonun ciddi biçimde sarsıldığı hatta eski duruma dönülemeyecek bir eĢiğe geldiği söylenebilir. Tunus'u katı laikçi yöntemlerle yıllardır demir pençesinde yöneten bin Ali'nin ülkeyi terk etmek zorunda kalması ardından bir halk ayaklanmasının zaferiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını zaman gösterecek. ġu ana kadar sistem geliĢmelere hakim olduğu görüntüsü vermeye çalıĢıyor. Bundan sonraki adımlar ne olabilir? Muhtemel senaryolara girmeden önce aktörlerin pozisyonu, iç ve dıĢ faktörlerin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Yıllardır baskı altında yönetilen, yoksulluk ve yoksunluk sınırının altında yaĢamaya zorlanan Tunusluların buldukları fırsatta bu rejimi baĢlarından atmak istediklerini sokak harketiyle göstermiĢ oldular. AncaZeynel Abidin bin Ali acımasız baskıcı uygulamaları sayesinde ülke içinde alternatif organize muhalefeti ezdi. Böylesi bir halk devrimini yönlendirecek birleĢtirici bir liderliğin ortaya çıkağından emin değiliz henüz. Niteki aArap dünyasında runuslulara çağrı yapan baz ulemanın, devrimin çaldırılmaması uyarısı yapmaları öenmli. Tunus'un da tıpkı Cezayir gibi sömürge döneminden kalma Ģifreleri Fransızlar tarafından belirlendi. Fransız etkisi tümden ihmal edilmese de Amerika'nın geliĢmeler karĢısında tavrı merak edilecektir. ġu ana kadar Amerika, geliĢmeler karĢısında sanki hazırlıksız yakalandığı izlenimini uyandıracak bir tutum sergiledi. Devrik baĢkanın ilk fırsatta kaçması ise en azından daha önce verilen dıĢ destekten mahrum olduğunu gösteriri. Bu arada en-Nahda hareketinin sürgündeki lideri RaĢid GannuĢi'nin ilk fırsatta Tunus'a döönmeye hazırlandığı yönündeki haberlere ilaveten hareketin yasallaĢması Ģartıyla kurulacak bir koalisyon hükümetinde yer alabileceklerini açıklaması altı çiĢziimersi gereken ayrıntılar ((gerçi koalisyon hükümetine katılmayacaklarını açıklasa da uzun vadede yönetimde partner olmaya hazır görünüyor). Bu açıklamanın önemi GannuĢi harketinin Tunus'taki gücünden, kendi karizmasından çok muhtemel geliĢmelerde hangi aktörlerin öne çıkabileceğini göstermesi açısından önemli. Amerika'nın el Kaide benzeri örgütlerin ismini öne çıkartarak bölgede bir düzenlemeye gitmek isteyeceği beklentisi hayli yüksek. Bu düzenlemenin de bir tür Büyük Ortadoğu Projesi'nin daha "akıllıca dizayn" edilmiĢ versiyonu olması da muhtemeldir. Bu noktafa GannuĢi isminin öne çıkması bir tür 'makul Ġslam' baĢka ifadeyle "ılımlı Ġslam" projesiyle Afrika açılımına start vermek isteyeceğini akla getiriyor. ZiraĠngiltere'de sürgün hayatı yaĢayan GannuĢi'nin liberal-Ġslam çizgisine yaklaĢtığı söylenebilir. Böylesi bir operasyonun Mısır'a kadar uzanması, Mısır'daki statükoyu yerinden edecek geliĢmeleri tetikleyeceğinden söz edenlerin dikkate alması gereken bir husus Ġsrail faktörüdür. Ġsrail faktörünün olumlamayacağı bir geliĢme Mısır söz konusu olduğundan zor görünüyor. Oysa Amerika Lübnan baĢta olmak üzere Suriye, Ġran konusunda hayli sıkıĢık durumda. Bu arada Mısır muhalefetinin alternatif parlameto kurması ve buna Müslüman KardeĢler dahil geniĢ bir muhalefet yelpazesinin katılması muhtemel geliĢmeler için iĢaret olabilir. 5 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ancak Ģimdiden Moritanya'dan Ürdün'e kadar uzanan geniĢ Arap coğrafyasında Tunus halk hareketinin bir heryecan oluĢturduğu bir gerçek. Cezayir'de, Moritanya'da en önemlisi dün sabah Mısır'da insanlar kendilerini ateĢe verdi. Ekonomik yoksulluk ve siyasal yoksunluk duygusu kitleleri patlama noktasına getirdi. Bunu sadece bazı Arap rejimlerinin yaptığı gibi gıda fiyatlarında indirim yaparak durumu kurtarmaları ne kadar mümkün? Tunus'u terk eden bin Ali'nin içine düĢtüğü durum tam bir ironi gibi. Fransa tarafından kabul edilmeyiĢi, Tunuslu yöneticileri hesaplarını Ġsviçre tarafından incelemeye alınması Tunus'ta rejimin geleceği açısından önemli bir sinyal. Asıl trajik olan, iktidarını en katı Ģekliyle uyguladığı baĢörtüsü yasaklarına adamıĢ bir tiranın EĢinin baĢı kapalı gezmek zorunda oldu Suudi Arabistan'a sığınmıĢ olması. Ġslamcılarla mücadele adına baĢta Fransa tarafından desteklenen ve baĢörtü yasağı ile öne çıkan bir diktatörün hazin sonu diğerlerine ders olmalı. Yenişafak, 18 Ocak 2011 6 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Tunus'ta halk hareketi ve sosyal ağlar - İbrahim Tığlı Tunus‟taki sokak isyanı yeni toplumsal hareketlerin gerçekleĢtirdiği ilk devrimdir. Ġktidarın muhalefeti kontrol altına almadığını ve denetleyemediğini göstererek “iktidar her yerdedir” mantığını da çürütmüĢtür. Çünkü Tunus‟ta devlet uydu aracığı ile televizyonlara sansür uygulasa, sadece kendi iktidar medyasına izin verse de sosyal ağlar üzerinde bir hakimiyet kuramamıĢ, siyasi baskısını toplumsal ağlar üzerinde hissettirememiĢtir. Gösteriler, Facebook, Twitter, Youtube, Dailymotion gibi sosyal paylaĢım siteleri kanalıyla organize edilmiĢ, farklı sosyal yapıdaki bireyler, cep telefonları ve bu ağlarla iletiĢim kurabilmiĢtir. Devlet sosyal ağlarla oluĢturulan muhalif medyanın ötesine geçemeyerek karnavalistik eylemleri önleyememiĢtir. Ġktidar gücüne karĢı soysal medyanın kullanılması, yalnız yeni sosyal hareketlerin baĢvurduğu bir muhalif örgütlenme biçimidir. Tunus‟taki halkın kendilerini ifade etme aracı olarak sosyal paylaĢım sitelerin kullanılması bu yeni sosyal hareketlere özgüdür. Ġktidarı elinde bulunduran tekele karĢı medya araçlarının kullanıldığı tikellikler geliĢtirilerek iktidarın parçalandığı görülmüĢtür. Bu dönemde, sol ve yeni liberal akımların indirgemeci anlayıĢlarının da artık toplumsal dönüĢümü sağlamada ve toplumu harekete geçirmede yetersiz kaldıkları gerçeği teyit edilmiĢtir. Çünkü burada bu tür hareketlerin muhalifliliklerinin toplum tabanında karĢılık bulmadığını söyleyebiliriz. Toplumsal dönüĢüm ile iktidar arasındaki farklılaĢma da internet ve telefon kullanımıyla iktidarın gücüne karĢı toplumsal alternatif bir güce dönüĢmektedir. Sosyal ağların bir muhalif aygıta dönüĢmesi propaganda kültürünün yaygınlaĢtırmakta kolektif bir iĢbölümü katmaktadır. Yeni sosyal hareketlerin muhalifliği içselleĢtirmeleri ve bu doğrultuda gösterilere yönelmeleri sağlamak için propaganda yöntemleri sosyal ağlarla gerçekleĢtirilmektedir. Bu bağlamda sosyal ağlara kitlelere düĢüncelerini yaygınlaĢtırma ve birlikte hareket etmeleri için geniĢ imkân sağlamaktadır. Tunus‟taki sokak gösterilerine baktığımızda belirli bir siyasi örgütlenme göze çarpmamakta iktidar karĢı muhalefet alıĢılageldik ideolojik unsurlarla yürütülmediği anlaĢılmaktadır. Sosyal ağların kitlerin iletiĢime geçmesi ve organizasyonunda belirleyici rol oynamaları sosyal alanın siyasi alan geçiĢini de kolaylaĢtırmıĢtır. Ortadoğu ülkelerindeki yönetimlerin sosyal ağlar karĢısında etkisizleĢtiğini, yeni sorunlara karĢı adapte olamadıkları görülmekte, muhalif hareketlerin iletiĢim gücünü kırmada zaafa uğradıkları, engellemelere ve baskılara karĢı sosyal ağlar karĢısında çaresiz kaldıkları görülmektedir. Tunus ve diğer Arap ülkelerinde devlet iktidarı geniĢ kitleri etkisizleĢtirerek onlar üzerinde egemenlik kurarken yeni toplumsal hareketlerin bu ülkelerde sosyal medya Bin ali iktidarı göstericilerin iletiĢim gücünü kırmak ve onları etkisizleĢtirmekte baĢarı gösteremedi. Göstericiler, iktidarın etki alanı dıĢına çıkarak güvenlik güçlerini etkisizleĢtirmiĢlerdir. Tunus‟ta sosyal ağların gücü siyasi iktidarın önüne geçmiĢtir. Sosyal ağlar kanalıyla iktidara karĢı olma hali toplumsallaĢtırılmıĢtır. Artık Tunus‟ta toplum merkezli bir siyaset yapabilmenin yolu sosyal ağlar üzerinden gerçekleĢecek ve sosyal medya iktidarın oluĢmasında etkin bir rol üstlenecektir. 7 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Burada Antony Negri‟ni deyimiyle çoğunluğun yerini çokluk almaya baĢlamıĢ çokluk karĢısında iktidar parçalanmıĢtır. Artık Ortadoğu ülkelerinde rejim karĢıtı muhalif hareketlerin toplumsallaĢmasında sosyal ağlar belirleyici olacaktır. Tunus ve diğer Arap ülkelerinde gündemin belirlemesi iktidar eliyle olurken, artık gündemin belirlenmesinde toplum bir adım daha öne geçmiĢtir. Kıta Avrupa‟sı sosyologları yeni toplumsal hareketlerin baĢarısının geliĢmiĢ, modern ülkelerde olacağını savunmuĢlar, Ortadoğu ülkelerinde yeni geliĢmekte olan sosyal hareketlere fazla Ģans tanımamıĢlardı. Fakat Tunus‟ta yaĢananlar gösterdi ki, yeni sosyal hareketlerin baĢarısı modern, demokratik konsepte yakından ilgili değildir. Artık tek partili Arap yönetimleri için en büyük tehdit sol, milliyetçi ya da Ģiddeti benimsemiĢ marjinal siyasi örgütlenmeler değildir. Onlar için en büyük tehdit sosyal ağlarla yeniden kurulan sosyal hareketlerdir. Mısır‟da 85 yıllık Müslüman kardeĢlerinin baĢarmadığını Tunus‟ta iĢsiz gençlerin nasıl baĢardığını görmek gerekli ve herkes kendi durumundan vazife çıkarmalıdır. Ġnternet Ģimdiye kadar olan bütün medya araçlarını toplayan hem de en etkili olan iletiĢim araçları haline gelmiĢtir. Ġnternetin yaygınlaĢması ile etki alnı da yaygınlaĢmakta sinema, televizyon gazeteye nazaran daha geniĢ kitlere yayılmaktadır. Diğer medya organlarında hizmeti alan pasif iken internet kullanıcısı daha aktif olup internetin verdiği olanaklarla kendini ifade etmede daha baĢarılıdır. Sosyal ağların baĢarısı devletin koyduğu sınırları aĢabilmesi ve herksin katılımının olabileceği ortamları gerçekleĢtirebilmesidir. Tunus toplumu sosyal ağlar sayesinde yönetime karĢı birbirleriyle nasıl iletiĢim kuracaklarını kurabildiklerini ve bu iletiĢimi nasıl bir toplum gücüne dönüĢtürebildiklerini dünyaya gösterdiler, Acaba bu sosyal ağlarla oluĢturdukları sosyal dönüĢümün siyasette kapsamı ne kadar olacak, bunu da zaman gösterecek 20 Ocak 2011, Dünya Bülteni 8 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Halk hareketinden 'parfüm devrimi' çıkartmak – Akif Emre Bin Ali'nin 30 yılı aĢkın iktidarda tutulmasının tek nedeni olan Ġslamcı En-nahda Hareketi'nin Tunus'taki sözcüsü yaĢananları bir devrim süreci olarak tanımlıyor. Bu sözü bir kenara not edip Türkiye'deki devrim/ci yorumlara göz atalım. Aslında Tunus'ta yaĢananlar bu anlamda bir zihniyet çözümlemesi, hatta ideolojik önyargıların aynası sayılabilir. Tunus'ta yaĢananların bir devrim mi, halkın ekmek kavgasından ibaret bir ayaklanma mı yoksa sistem içi bir yenilenme mi olduğu konusunda hemen herkes zihnindeki hazır kalıplara bakarak konuĢtu. Bunda en önemli faktör Tunus'un dıĢarıya kapalı olması ve olayların ani bir biçimde geliĢmesi kadar bu Arap-Mağrip coğrafyasına olan yabancılığımızdır. Tıpkı komĢumuz Irak'a gerçekte ne kadar ırak oluĢumuzu geç fark eden medya ve entelijansiyamızın durumu gibi... Tunus'ta yaĢananları anlamlandırmak için ortaya konan görüĢler; çok moda hale gelen ve hemen hiçbir risk içermeyen ve genellemelerle yüklü jeopolitik, jeostratejik analizler adeta hazır ders notlarından çıkarılmıĢ yazılar gibiydi. Bölgeye dair bilgisizliğimizi yaldızlı genellemelerle kapatmaya yönelik çabalar... Bir halk hareketinden, muhalif bir baĢkaldırıdan heyecan duyması beklenen; baskı karĢıtı ve özgürlüklerden yana olmakla övünen önemli bir kesim olaya ilk günden itibaren istihzaî bir bakıĢ sergiledi. "Bu Ġslamcılar zaten devrim yapamaz" demeye getiren bir yaklaĢım... Oysa Cezayir'de, Tunus'ta ekonomik ve siyasal hak taleplerinin nasıl bastırıldığını, sistem içi meĢru yoldan iktidar yürüyüĢünün nasıl provoke edilerek kitlesel ayaklanmaya ve ardından silahlı çatıĢmaya çekildiğini bilmeyen yok. Zeynel Abidin Bin Ali'nin baĢta Fransa olmak üzere "geliĢmiĢ Batılı demokrasi"nin kıblesi ülkelerce Ġslamcı muhalefeti en acımasız yöntemlerle nasıl bastırdığını hatırlamak gerek. Foreign Policy'de Michael Koplow tam da bu konuya parmak basarak "Tunus devriminin niçin Ġslamcı olamayacağı"nı ispatlamaya çalıĢmıĢ. Rejimin acımasızlığı, her türlü muhalefeti yerle bir ettiği, ülkenin en güçlü muhalefet hareketi En-nahda'nın hangi iĢkence yöntemleriyle yok edildiğini sıralamıĢ. Bu tez bizdeki istihzadan daha tutarlı görünse de Tunus'taki toplumsal dinamikleri okumaktan uzak görünüyor. Ġslamcı muhalefetin gücünün organizasyon yeteneğinden çok taleplerinin toplumsallığından, sahihliğinden kaynaklandığını atlayan bir bakıĢ açısı. Nitekim rejimi elinde tutanlar yeni düzenlemelere her an hazır olsalar da tek çekinceleri; daha özgürlükçü bir sisteme Ġslamcıların damgasını vurmalarıdır. Sürgündeki lider GannuĢi'nin dönüĢü yeni dönemin önündeki en büyük sorun. Bu sorun ileri demokrasinin beĢiği ülkeler için de hâlâ geçerli. Her ne kadar GannuĢi'ye Ġngiltere sığınma hakkı tanısa da, tatilini Tunus'un muhteĢem sahillerinde yapması için Fransa, Almanya hatta Ġngiltere'nin Bin Ali'nin hâlâ dostu olduğunu söylüyor, Robert Fisk. Tunus'ta gerçek bir devrimin yaĢandığına inanmak isteyen ve geliĢmeleri alabildiğine abartarak erken zafer ilan eden çevreler ise adeta önü açılmak istenen devrimin ne türden bir Ġslamcılık olduğuyla yüzleĢme cesaretinden yoksunlar. Türkiye modelini Ġslamcılık olarak hazmedebilenlerin, Tunus aynasında kendilerini görerek içlerine sindiremedikleri durumu meĢrulaĢtırmak isteyen bir halleri var. Baskı ve yok etme siyasetiyle ehlileĢtirilen, 'makulleĢtirilen' eski Ġslamcıların gelinen noktayı dönüĢümlerinin baĢarısı ve haklılığı olarak görme eğilimleri Tunus'ta uç verdi. 9 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bu nasıl devrimdir ki, diktatör ülkeden apar topar kaçıyor ama yerine kimse gelmiyor? Ennahda Hareketi'nden nefret eden sistemin sahiplerinin ılımlı geçiĢi kendi kontrollerinde gerçekleĢtirmek istediklerini söylemeye gerek yok. Sistem değiĢecek, demokratikleĢecek ama seçkinler kadrosu ayrıcalıklarını sürdürecek... Bu sihirli formül her zaman iĢlemeyebilir. Eğer küresel bir dizaynın parçası olarak gerçekleĢiyorsa (Genelkurmay BaĢkanı'nın Amerika ile temas kurduktan sonra diktatöre kapıyı gösterdiği yönündeki söylentiler bunun iĢareti) makul bir Ġslamcılıkla pekâlâ gerçekleĢtirilebilir bu süreç. 'MakulleĢtirilmiĢ' bir Ġslamcılık dizayn ediliyorsa zafer iĢareti yapmak Ģöyle dursun, bundan ilk önce Ġslamcılık iddiasındakilerin kaygı duyması beklenir. Sonuçta, Ġslamcılık iddiasından vazgeçtikleri oranda sistemden yararlandıkları pragmatist örnekler bol miktarda mevcut. Tunus muhalefeti 'sistem'in pasta rüĢveti sınavıyla karĢı karĢıya. Sonuçta ortaya çıkacak olan: Ya sistemde gerçek bir dönüĢüm yaĢanacak ya da parfüm devrimi... Yenişafak, 20 Ocak 2011 10 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Tunus’ta balyoz rejimi yıkıldı! – Mustafa Özcan Balyozu Türkiye‟deki darbe eskizlerinden tanıyoruz. Kuvveden fiile çıkmıĢ olsaydı herhalde Bin Ali rejimine benzer bir hal yaĢardık. Balyoz rejimini merak edenler Tunus aynasına bakabilirler. Bir biçimde balyoz rejimine „Big Brother‟ rejimi de diyebiliriz. Bin Ali‟nin Tunus‟u, (meĢhur roman yazarı) George Orwell‟in 1984 romanından çıkmıĢ gibi. Neden Bin Ali‟nin Tunus‟u Orwell‟vari bir rejim? Tunus‟la ilgili veriler, nedeni ve cevabını açıkça ortaya koymaktadır. Tunus‟da oy kullanma yaĢına gelmiĢ Tunusluların yüzde 55‟i fiĢlenmiĢ. Bu fiĢleme nedeniyle halk intifada sırasında polis merkezlerine saldırmıĢ ve buradaki dosyaları itlaf etmeye çalıĢmıĢtır. Ya da Bin Ali‟nin RCD Partisinin merkezlerine saldırarak kayıtları ele geçirmeye çabalamıĢtır. Bu bir Ģeyi ortaya koyuyor: Tunus halkı fiĢlenmekten bıkmıĢ ve bu nedenle ilk saldırdığı mekanlar arasında kayıt merkezleri yer aldı. Ġlk akıllarını gelen Big Brother sisteminin beyni ve arĢivi olan sicilleri itlaf etmek oluyor. Tunus‟ta fiĢlenenlerin sayısı 2 milyon 180 bin olarak veriliyor. Bu da yetiĢmiĢ nüfusunun yüzde 50‟sinden fazlasına tekabül ediyor. Tunus‟ta Nahda gibi siyasi partiler yasaklanırken basın da feci bir Ģekilde denetim ve kontrol altına alınıyor. Adeta felç edilmiĢ. Ülke göbekten Fransa‟ya bağlı olmasına rağmen iç güvenlik nedeniyle Fransız basını bile ülkeye giriĢte sansüre tabi tutulmaktadır. Ancak sansürden sonra Fransız basını yerel basın ağı tarafından dağıtılabilmekte idi. Keza internet müdavimleri de Tunus‟ta fiĢlenen ve takip altına alınan zanlı veya potansiyel suçlu kesimleri oluĢturuyor. Bununla birlikte, olayların hızı Bin Ali‟nin siber alanı tam kontrol altına almasına imkan vermemiĢtir. Bu nedenle sansürlenen basın Muhammed Buazizi‟yi haber bile yapmakta zorlanırken devrimi tetikleyen dizginlenemeyen post modern basın olmuĢtur. Twitter, facebook ve bloglar Yasemin Devriminin araçları olmuĢtur. Devrimin bir yanında yolsuzluklar, yoksulluk yer alırken diğer tarafında ise öfkeyi organize eden twitter ve facebook gerçeği vardı. Elbette tarafsız kalan ordunun da payını unutmamak gerekir. 2009 yılında Ġran‟da Nejad‟ın ikinci kez seçildiği lakin muhalefetin sonuçları hileli ilan ettiği süreçte de alternatif basın etkili olmuĢ lakin rejim post modern basını kontrol altına almayı baĢarmıĢtır. * Bin Ali rejiminin ansın devrilmesinden sonra basın da silkelenmeye karar verdi ve sansürün kayıtlarını ve zincirlerini kırma arayıĢına girdi. Tunus‟un ulusal basını, Muhammed Buazizi‟nin kendisini yakması eylemi karĢısında gerçekler yerine yalanlara ve çarpıtmalara baĢvuruyor. Wikileaks sızıntılarındaki tasvirle ülkenin Ġmelda Markos‟u olan first lady Leyla Trablusi‟nin keleptokrasinin somutlaĢmıĢ hali olması da, Buazizi‟nin kendisini yakması kadar etkili olmalıdır. Buazizi‟nin kendisini ateĢe vermesi üzerine Tunus‟da korku duvarı, psikolojik duvar yıkılıyor. Psikolojik Berlin Duvarı yıkılınca reiim de enkazı altında kalıyor. 20 yaĢındaki öğrenci Seher Bin Yunus bu durumu Ģöyle tasvir ediyor:” Önceleri Facebook‟ta Bin Ali ve ailesine iliĢmekten çekiniyorduk. Oldukça dikkatli davranıyorduk. Lakin fakir adamın kendisini yakmasından ve gösterilerin baĢlamasından itibaren korkuyu üzerimizden attık. Twitter ve facebook yerine gazete ve televizyonlara bağımlı kalsaydık olan biteni ve detayları hiçbir zaman öğrenemeyecektik (Tunisian media throw off censor's shackles after decades of fear and collaboration By Kim Sengupta in Tunis Thursday, 20 January 2011, The Independent).” BaĢbakan Muhammed GannuĢi, ülkeye tam basın özgürlüğü vaat ederken tanıtım bakanlığını da kaldırmayı da taahhüt ediyor. 11 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM * Tunus‟ta sadece ekonomik sefalet değil, sosyal sefalet de yaygın. Veriler bunu ortaya koyuyor. Tunus gençliği büyük bir buhran içinde. Erkeklerin yüzde 39‟u ve kızların yüzde 46‟sı hayat boyunca hiç evlenmeyi düĢünmüyor. Bu Tunus‟un hızlı bir biçimde yaĢlanması anlamına geliyor. Bin Ali‟nin hem despot hem de seküler rejimi sonuçta sosyal bağları ve ağları gevĢetmiĢ ve bu bitik manzarayı ortaya çıkarmıĢtır. Arap rejimleri 1970 ve 1980‟li yıllarda ekmek devrimleriyle çalkalanmıĢtı. Bu bağlamda, Mısır‟da 1977‟de ekmek isyanı patlak verdi ve büyük bir kargaĢaya yol açtı. Burgiba da benzeri bir ekmek isyanıyla karĢı karĢıya kalmıĢ ve Bin Ali tarafından bir saray darbesiyle devrilmesinden üç yıl evvel yani 1984 yılında patlak veren sosyal olaylar zincirini zar zor kontrol altına alabilmiĢti. Bin Ali ise bu kadar Ģanslı olmadı ve ekmek devrimi, rejimini kısa sürede sildi süpürdü. Ne ilginç ve ne hazindir ki, refah göstergesi olan benzin domino etkisi yapan son intihar salgınlarıyla birlikte Arap dünyasındaki yeni suç aleti konumuna düĢmüĢtür. Fas aracı olmayanlara veya Ģüpheli kiĢilere benzin satıĢını durdurmuĢ bulunuyor! 21 Ocak 2011, Dünya Bülteni 12 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Orta sınıf devrimi - Eric Goldstein Ġnsan Hakları Ġzleme Komitesi adına 1990‟lardan beri Tunus‟a gidip gelirken otokrat baĢkanları Zeynel Abidin bin Ali‟ye karĢı halkın her an ayaklanabileceğini söyleyen Tunuslu muhaliflerinden iyice yorulmuĢtum. Hayal kurmaya devam edin diye düĢünürdüm. Bu ülke devrime hazır değildi. Bölgeye giden herkes bilir ki Tunus‟un nispeten yüksek bir hayat standardı ve hayat kalitesi vardır. Ülkede kiĢi baĢı milli gelir Fas ve Mısır‟ın iki katıdır. Cezayir‟de petrol varken doğu‟daki bu komĢusunda hiç yoktur ama kiĢi baĢı milli geliri Cezayir‟den de yüksektir. Tunus, fakirliğin azaltılması, okuryazarlık, eğitim, doğum kontrolü ve kadın hakları konularında yüksek puana sahiptir. Yeraltından çıkan petrolü pompalayarak değil çok çalıĢarak orta sınıf toplumu yaratmıĢtır; Tunuslular tekstil mâmülleri ve zeytin yağı ihraç eder, her yıl Avrupalı yüz binlerce turisti ağırlarlar. Zeynel Abidin Tunus‟u bir polis devletiydi ama halkla yaptığı zımni anlaĢma – çeneni kapat ve tüketmene bak – tutmuĢ gibiydi, ki çatıĢma yorgunu Cezayir ve Kaddafi Libya‟sının arasında yer alan Tunus, huzurlu bir cennet gibi görünürdü. Ancak bir seyyar satıcının trajik protestosu, görünür olmasa da uzun zamandır var olan Ģikâyetlerin açığa çıkmasına yol açtı ve maskeyi düĢürüp Tunus‟un istikrar Ģöhretinin asılsız olduğunu gösterdi. Zeynel Abidin‟in pazarlığını kabul etmeyen nadide eylemciler nazarında az bir otoriteryanizm değildi bu: BaĢkan 23 yıllık yönetimi sırasında çoğu Ġslamcı olduğu iddia edilen binlerce kiĢiyi tutukladı, Ģiddet olayları planlamakla veya düzenlemekle suçlanmamıĢ olmalarına rağmen yıllarca hapsetti. Kimi gazeteciler, sol veya insan hakları eylemcileri veya hukukçular, iftira veya yanlıĢ bilgi yaymakla suçlanıp yahut suç uydurmak yoluyla hapsedildi. Sivil polis, gözetim altındaki zanlılara iĢkence yaptı ve en küçük sokak gösterilerini bile kırdı geçirdi, eleĢtirenleri hırpaladı, yabancı gazetecileri ve insan hakları çalıĢanlarını takibe aldı. Baskıyı hissedenler 10 milyonluk Tunus‟ta azınlıktı. Sessiz çoğunluk arasında 1990‟ların baĢından beri siyasi hayatı dengeleyen entelijansiya da vardı. Bazıları yönetimi desteklediler çünkü Zeynel Abidin bin Ali iktidarı eline almadan önce iyice güçlenmiĢ olan Ġslamcılardan korkuyorlardı. Diğer bazıları ise deri ceketli ve siyah güneĢ gözlüklü polislerin insafsız tâcizine uğramak, kamu görevlerinden mahrum olmak ve seyahatin kısıtlanması gibi bedeller karĢısında topal muhalefete katılmak için bir neden göremediler. Sıradan Tunuslular baĢlarını öne eğip iĢlerine baktılar. Pek çok iĢ fırsatı da vardı: KomĢu ülkelerle kıyaslanınca, kahvehanelerde aylak aylak vakit geçiren adamların ve kaldırım bekçisi Hititlerin – Cezayir‟de tüm günlerini cadde ve sokak köĢelerinden geçiren gençler için kullanılan bir argo sözcüktür - sayısı azdı. Tunuslu kadınlar kamusal alanda görünür haldeydiler ve profesyonel mesleklerde temsil ediliyorlardı. 13 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Yönetimi eleĢtirenler her daim vardı fakat bin Ali‟nin muhalifleri ezmesi, sayılarını azaltmıĢ, bir avuç çekirdek kadro kalmıĢtı. Bu hukukçular, yazarlar ve eylemciler cesaretleri dolayısıyla Paris ve Brüksel‟de selamlandılar fakat Tunus‟ta fiilen tanınmıyorlardı çünkü uygulanan baskı, hareketlerini atomlara ayırmıĢ ve medya onlar hakkında haber yapmayı reddetmiĢti. Sıradan Tunusluların usandığını ve ayaklanmaya hazır olduğunu söyleyenler bu çekirdek kadroydu. Tunus ekonomi mûcizesinin bir yanılsama olduğunu iddia ediyorlardı. Sıradan Tunuslu, bölgesel eĢitsizliklere, hayat standartlarının aĢınmasına, polisin ve mahalli yetkililerin kötü muamelelerine, haraca bağlamalarına, dev yolsuzluk hikâyelerine ve baĢkan‟ın ahbap-çavuĢlarının servetine köpürüyordu. Küçük bir siyasi muhalif halkası 2000 yılı baĢlarında geniĢlemeye baĢladı. Çekirdek kadronun etrafında daha geniĢ bir halka oluĢmuĢtu: Ortalığı karıĢtırmadan da olsa, baskıya hayır diyenler arasında sayılmayı istediler. BaĢkanın sırf Ġslamcılarla değil yönetimini eleĢtiren herkesle sorunu olduğunu fark eden entelektüeller de iĢin içindeydi. Bir gazetecilik profesörü, polis sorgulamasına yol açar diye 1999‟da benimle görüĢmeyi tercih etmemiĢti ama sonra beni açıkça ağırlamaya ve kuĢatma altındaki insan hakları câmiasının düzenlediği dar katılımlı toplantılara gitmeye baĢlamıĢtı. Bu dıĢ halka arasında siyasi mahkûmların aileleri de vardı. Bu aileler 1990‟ların ortalarında korkuya kapılmıĢlardı ama aradan geçen beĢ yıl sonra kaybedecek bir Ģeyleri olmadığına hükmettiler. Bu halkaya eski siyasi mahkûmlar da katıldı. Sessiz kalmakla hiçbir yere varılamayacağına onlar da hükmettiler çünkü devlet politikası ıslah etmek için değil tâciz, izleme, seyahat ve iĢ kısıtlamaları yoluyla onları ezmek içindi. Seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi 17 Aralık‟ta Sidi Buzid‟de kendisini kurban edip haftalarca süren ve bin Ali‟nin devrilmesiyle sonuçlanan protestoların fitilini ateĢlemeden çok önceleri, eski bir siyasi tutuklu, hükümet çalıĢmasını engellediği için ailesine bakacak durumda olmadığını ve bu yüzden çocuklarını satmak istediğini belirten bir pankart açmıĢtı. 14 yıl hapis yattıktan sonra 2004 yılında serbest kalan Cundubalı bir ziraat mühendisi, normal bir hayat sürme Ģansını yok edecek Ģekilde 16 yıl süreyle kamusal haklarının kısıtlanmasına maruz kalmıĢtı. Bu dıĢ halkaya katılanlar arasında rejimin Ģiddet taktiklerinin kurbanı olanların sadece muhalifler olmadığını keĢfeden iĢ dünyasının seçkinleri de var. Tunus‟ta saygın bir özel eğitim kurumunun kurucusu Muhammed Buebdelli, siyasete ilgisi olmayan nezih bir giriĢimciydi ta ki baĢkanın ahbap-çavuĢları çocukları için özel muamele talep edene dek. Buebdelli bu istekleri reddedince misillemelerle karĢılaĢtı. Rejimin Ģiddet taktiklerini alenen eleĢtirince de onun kurduğu özel üniversite uydurma gerekçelere dayanarak mahkeme kararıyla elinden alındı. Ülkenin pek çok seçkinin ve onların çocuklarını eğiten Buebdelli bir gecede ateĢli muhalife dönüĢmüĢtü. 14 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ancak bir Ģekilde geniĢleyen bu halkanın ötesinde bir de nispeten rahatlık içerisinde yaĢayan, gizli polisin ve hizmet ve iltimasları ulaĢtıran ve esirgeyen hâkim parti aygıtının gücü hakkında ciddi bir farkındalığı bulunan siyaseten iğdiĢ edilmiĢ bir Tunuslu çoğunluk vardı. KonuĢtuğum Tunuslular, ülkelerinin demokrasiye hazır olduğunu söylerlerdi zira halkı ılımlı, hoĢgörülü, eğitimli ve orta sınıftı. Polisin tezgâhına el koymasından sonra Buazizi‟nin kendisini yakmasının niçin böylesi tahrik edici bir olay olduğunu iĢte bu benlik bilinci kısmen açıklamaktadır. Buazizi sıradan bir seyyar satıcı değildi – bu bayağı iĢi ve bu iĢ dolayısıyla yetkililerin tâcizini kabul etmeye mecbur kalmıĢ üniversite mezunu bir kiĢiydi. Zeynel Abidin bin Ali‟nin devirdiği ilk baĢkanları Habib Burgiba‟nın yeĢerttiği eğitim sitemiyle gurur duyan Tunusluların yutkunmakta zorlandığı bir Ģeydi bu. Ġntiharların genelde kendileriyle beraber alabildiğince çok sayıda masumu da öldüren fanatiklerle iliĢkilendirildiği bir yerde Buazizi‟nin sırf kendi hayatına kıymıĢ olması, onu ve onun gibi olanların durumunu dramatize etmiĢtir. Onunkisi çaresizlikten kaynaklanan bir hareketti ve Tunusluların kendileri hakkındaki bilinçlerine sâdık kalarak hiç kimseyi incitmemiĢti. Ayaklanmayı kolaylaĢtıran bir etken olarak onu gücüne eklemlenmiĢti bu. Tunusluların bin Ali‟ye karĢı ayaklanacağını öngörmemiĢ de olsam 10 Ocak‟ta televizyonda 300.000 istihdam yaratma sözü verirken gördüğüm an artık bittiğini anladım. Bin Ali korkuyla yönetmiĢti ve yönetimin Tunus sokaklarına bu Ģekilde cevap vereceğini ima ettiği anda o artık bin Ali değildi. Çıplak imparatordu. Sessiz çoğunluk – yahut en azından sessiz çoğunluğun sağlıklı bir kesimi – sokaklara düĢtü ve onu devirdi. Protestoları alevlendiren ve sürmesini sağlayan pek çok etken vardı; el Cezire‟nin haberleri, sıradan Tunusluların cep telefonlarıyla çekip YouTube ve Facebook‟ta yayınladıkları ve Twitter‟da reklamını yaptıkları görüntüler hatta Amerika‟nın bir müttefik olarak bin Ali‟den rahatsızlık duyduğunu bildiren Wikileaks içerikleri de bu etkenler arasındadır. Tüm bunlar öteki otokratlara ve onları destekleyen batılı devletlere uyarı anlamı taĢımalıdır: Muhalefeti ezen ve medyayı sansürden geçiren bir yönetim nispi bir refaha nezaret edebilir, trenlerin vaktinde kalkmasını sağlayabilir ama vatandaĢları barıĢçıl ve açık kanallar üzerinden Ģikâyetlerini ifade edemedikleri müddetçe gerçek istikrarı Ģüphelidir. Tunuslu dostlarım haklıydılar: Bir polis devleti istikrarlı görünebilir ta ki artık öyle görünmediği güne kadar. Kaynak: Foreign Policy, 21 Ocak 2011 Çeviren: M. Alpaslan Balcı 15 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 'Tunus Devrimi'nin arkasındaki İslami hareketler -Abdullah Aydoğan Kalabalık Tunus'ta halk ayaklanmasıyla baĢlayan toplu eylemlerin Bin Ali'nin ülkeyi terk etmesiyle halk devrimine ''Yasemin Devrim'' dönüĢmesinin ardından gözler, ülkede farklı isim ve ideolojiler altından faaliyet gösteren onlarca Ġslami akıma çevrildi. Seksenlerden bu yana ülkenin en büyük Ġslami akımı olarak bilinen En-Nahda Hareketi'nin yanı sıra Tunus'ta Selefiler, Hizb et Tahrir, Tebliğciler, ġii akımlar ve Ġlerici Müslümanlar gibi bir çok Ġslami akım, toplum katmanlarını etkilemeye devam ediyor. OluĢumu 6 Haziran 1981 tarihinde ilan edilen En-Nahda Hareketi, kuruluĢ beyanında ülkedeki siyasi rejimi eleĢtirerek, topluma baskı kurmakla suçlamakta ve dinin devletten ayrılması fikrini reddetmekteydi. Tunus'ta siyasi Ġslamı temsil eden En-Nahda Hareketinin programı, değiĢimin barıĢçıl yollarla gerçekleĢtirilmesi, siyasi, fikri ve kültürel konularda Ģuranın esas alınması, yabancı dillerin öğrenilmesinin yanı sıra eğitim dilinin ana dil Arapça olması, gibi prensipleri içeriyordu. Son yıllarda, Mısır gibi Arap ülkelerinde siyasi Ġslama karĢı denge oluĢturulmak üzere rejimler tarafından palazlanmasına izin verilen Selefi hareketlerin Tunus'ta da hızla yayıldığı gözlenmiĢtir. Tunus'taki selefi Ġslami hareketin baĢında El Hatib el Ġdrisi bulunuyor. Ġdrisi, Sidi Buzid Ģehrine bağlı Sidi bin Avn kasabasında, 2006 yılında Tunus polisi ile silahlı bir grup arasında meydana gelen çatıĢmadan sonra tutuklanmıĢtı. Bu çatıĢmanın ardından cihat ilan etmek ve sanıkları gizlemek suçundan iki yıl hapis yatan El Edrisi, 2009 yılında hürriyetine kavuĢtu. O tarihten bu yana ülkede faaliyetlerine ediyor. 56 yaĢındaki El Ġdrisi, Tunuslu gençler tarafından oldukça ilgi gören bir Ģahsiyet. El Ġdrisi'nin Namazın Sıfatı, Zikir Kitabı ve Kuran OkunuĢu adında üç kitabı bulunuyor. Suudi Arabistan'da bir müddet ikamet eden El Ġdrisi, doksanların ortalarında Tunus'a gelerek faaliyetlerine baĢlamıĢ ve ikibinli yılların ortalarında Ģöhrete kavuĢmuĢtu. Facebook gibi paylaĢım siteleri aracılığıyla birbirleri ile irtibat kuran Selefi hareketlerden etkilenen Tunuslu eğitimli gençlerin, Arapsat ve Nilesat'ta yer alan TV kanallarında konuĢan Mısırlı ve Suudi Arabistanlı din adamlarından da ciddi derecede etkilendikleri biliniyor. Devrik CumhurbaĢkanı Zeynel Abidin bin Ali döneminde Tunus'ta Selefi hareketlere bağlı 1208 gencin tutuklandığı, tutuklananların yaĢlarının 25 ila 30 arasında değiĢtiği, çeĢitli kurumlar tarafından ülke ile ilgili hazırlanan raporlarda yer alıyor. Müslüman KardeĢlerden ayrılan Tagiddin El Nebhani tarafından, 1953 yılında Kudüs'te kurulan Hizb et Tahrir de Tunus'da faaliyet göstermektedir. 1973 yılında Tunus'ta ortaya çıkmaya baĢlayan Hizb et Tahrir, kısa zamanda ülke ordusu içinde nüfuz sağlamıĢ ve bazı subaylar askeri darbe yapma giriĢimiyle suçlanmıĢtı. 16 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Tunus Hizb et Tahrir'i üyeleri 1983, 1986, 1990 ve son olarak 16 eylül 2006 yılında yargıç karĢına çıkarıldı. Bin Ali yönetiminin baskılarına rağmen, Hizb et Tahrir ülkede faaliyetlerini gizli bir Ģekilde sürdürmeyi baĢarmıĢtır. Hilafeti Ġslam dünyasında tekrar hakim kılmayı hedefleyen Hizb et Tahrir'in Tunus'taki faaliyetleri ve üyeleri hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Tunus'ta Tebliğ Cemaati elemanları da azımsanmayacak kadar çoktur. YetmiĢli yıllarda faaliyelere baĢlayan tebliğcilere, Bin Ali yönetimi oldukça müsamahalı davranmıĢtır. Ancak devamlı bir Ģekilde ülke istihbaratı tarafından kontrol altında tutuldukları da bilinmekteydi. Tunus'ta ġialar da faaliyet göstermektedir. Ülkede ġiiliği yayma faaliyetleri Dr. Muhammed El Teycani tarafından Ġran devriminden önceki dönemlerde baĢlatılmıĢtı. Ġran devriminden sonra Tunus'ta ġiileĢtirme faaliyetleri artmıĢ ve hatta Nahda Hareketinden bazı Ģahıslar da ġiilerden etkilenmiĢtir. Çünki o dönemde Ġran'da Humeyni tarafından gerçekleĢtirilen devrim, GannuĢi tarafından takdirle karĢılanmaktaydı. Tunus'ta mezhep farkı Ġran devriminden sonra baĢlamıĢtır. Normalde Tunuslular Ġslam'ı kabul ettiklerinden bu yana itikatta EĢ'ari, fıkıhta Maliki, terbiyede ise Tasavvufu benimsemiĢ bir halktır. Devrimin ilk yıllarında Ġran yönetimine sempati gösteren Nahda Hareketi yöneticileri ile ġiiler arasında sonraki dönemlerde ciddi bir gerginlikler yaĢanmıĢtır. Hatta Ġran'ın RaĢid GannuĢi'ye vize vermediği bilinmektedir. GannuĢi Ġran yönetimininin bu tutumunu, ''Tunus'ta ġiiliği yaymak için Bin Ali'ye rüĢvet vermek'' olarak yorumlamıĢ ve bu yapılan; ''Diktatör Bin Ali rejimi ile bahis oynamaktır.'' demiĢtir. Tunus'taki ġiiler iki ayrı gruba ayrılmaktadır. Ehli Beyt Kültür Cemiyeti etrafında toplanan grubun baĢkanlığını Imad el Hamruni, diğer grubun liderliğini ise, El Teycani el Semavi yapmaktadır. Bin Ali yönetimi ġiilere hürriyet vermiĢtir. Tunuslu ġiilerin Irak'ın Necef, Ġran'ın ise Kum Ģehri ġii mercileri ile irtibatlı oldukları da söylenmektedir. Tunus'taki ġiilerin sayısı hakkında uzmanlar tarafından farklı rakamlar ifade ediliyor. Tunus'ta Ġlerici Ġslamcılar diye bilinen bir grup daha bulunmaktadır. Nahda Hareketi'nden kopan bu grup, daha fazla üniversite öğretim görevlileri ve öğrencileri arasında kabul görmüĢ, Müslüman KardeĢler fikri yapısına ve ideolojisine yakın bir çizgiyi temsil etmektedir. Bu çizgi Sünni, ġii, Sosyalist ve Liberal akımlara açık akılcı bir Ġslami kültürel alt yapıdan hareket etmeyi hedeflemektedir. Bazı araĢtırmacılar bu grubu, Nahda Hareketi'nden bölünmüĢ Solcu Ġslamcılar olarak da tarif etmektedir. Bu grup öne sürdükleri bu yeni Ġslam anlayıĢının Müslüman KardeĢler yönetimi tarafından kabul görmemesi üzerine 24 ve 25 Temmuz 1980 yılında bağımsızlığını ilan etmiĢti. 17 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM YetmiĢli ve seksenli yıllarda ortaya çıkan bu Ġslami akımların yanı sıra sendikalar, sosyal toplum kuruluĢları ve siyasi parti ve hareketler birleĢerek, Bin Ali'yi ülkeden kaçmaya mecbur etmiĢtir. Türkiye'de Ortadoğu ve Arap ülkelerini takip eden siyasiler, akademisyenler ve gazeteciler, olayların dördüncü haftada baĢkente sıçramasına rağmen, Bin Ali'nin ülkeyi terk edeceğini tahmin edemedi/edemezdi. Tunus ile ilgili yazılan yazılar, Avrupa ve Arap rejimlerin Bin Ali'ye destek verdiği, dıĢ güçlerin hesaplarının farklı olduğu gibi değerlendirmeler içermekteydi. Aynı çevreler Ģimdiler de 'Sudan'daki bölünmeyi gölgelemek için Tunus'ta devrime izin verildiğini' söylüyorlar! 24 Ocak 2011, Dünya Bülteni 18 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Yolsuzluk diktatörlüğün yoldaşıdır – Fehmi Hüveydi Bu günlerde gazeteler Zeynel Abidin Bin Ali ailesindeki (kendisi, eĢi ve yakınları) yolsuzluk manzaralarıyla ilgili haberlerle dolu. Bunlar da Wikileaks sızıntıları gibi her an bizi Ģoke ediyor. Eski Tunus baĢkanının bazı özel havacılık Ģirketlerinin yanında yabancı bankalarda beĢ milyar dolarlık hesaba ve Avrupa baĢkentlerinde emlak ve otellere sahip olduğunu okuduk. Aynı Ģekilde eĢinin yanında merkez bankasından aldığı bir buçuk ton altınla kaçtığını okuduk. O önemli mevki ve makamları yakın akrabalarına dağıtmıĢ ve onların devletin mallarını çarçur etmelerinin önünü açmıĢtı. Onlarda Tunus kendilerine bahĢedilmiĢ bir mülkmüĢ gibi tasarrufta bulundular. Bunun dıĢında sıhhatini bilmediğimiz birçok haber var. Ama son yirmi yıldır yöneten topluluğa 'mafya' nitelemesi ortak bir yargı. Sızıntılar hala devam ediyor ve eski baĢkanın ailesi ve hısımlarının çok çirkin fiillerini gözler önüne seriyor. Bütün bunlardan anlıyoruz ki sadece baskıcı değil aynı zamanda halkın mallarını çalmaktan utanmayan yolsuzluk sistemi yürürlükteymiĢ. Bu tablodaki en önemli unsur bize diktatörlükle yolsuzluk arasındaki kaçınılmaz iliĢkiyi göstermesi. Dillerin susturulması, toplumun yönetime katılımının ve vergi verelerin paraları ve devletin diğer kaynakları üzerinde yöneticilerin tasarruflarından dolayı hesaba çekilmesinin engellenmesi durumu otomatik olarak yöneticileri hiçbir hesap soran kimse olmaksızın halkın mallarına el uzatma ve çalma noktasında serbest ve teĢvik edici hale getiriyor. Tunustaki halk devrimi olmasaydı bunların hiç birisini duymayacaktık. Özellikle yöneticilerin hala kendilerini hesap vermekten koruyan bir kutsiyet zırhına sahip oldukları Arap dünyasında bu böyle. Mesela Fransa vatandaĢı Bin Ali'nin, eĢinin ve ailesinin yolsuzluklarını her hangi bir Arap vatandaĢından daha iyi biliyordu. Çünkü Pariste bu yolsuzlukları ortaya koyan birden çok kitap yayınlanmıĢtı. Arap dünyasının bu kitaplar hakkında sistem çökene ve Bin Ali dıĢarı kaçana kadar bir Ģey öğrenmesine imkan tanınmadı. EĢiyle ilgili yazılmıĢ olan kitap 'Kartaca melikesi' ancak kaçtığı akĢam bazı Arap televizyonlarının ekranlarında yer bulabilmiĢti. Bin Ali, istibdat sistemlerinin liderleri arasında bir istisna değildir. Aksine yolsuzlukla diktatörlük arasındaki kaçınılmaz iliĢkinin bir kuralıdır. Ve bizi bütün diktatörlerin yolsuzluktan nasibini aldığı inancına götüren bir kuraldır. Yöneticinin fakir ya da zengin bir devletin yöneticisi olması arasında bir fark yoktur. Fark sadece bazısının hala ülkesinde ipleri elinde bulunduruyor olmasındadır. Bu yüzden Arap dünyasında kimse onun girdiği yolsuzluğun boyutlarının ortaya çıkarılmasına cesaret edemez. 19 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bir baĢkası ise otoritesini kaybetmiĢtir ve uzaklaĢtırılmıĢtır. Yüzündeki maske düĢmüĢtür ve bizim onun iğrenç dönemine yalansız ve dolaysız bir biçimde muttali olmamız mümkün olmuĢtur. Birkaç yıl önce Suriye baĢbakan yardımcısı ve dıĢiĢleri bakanı sayın Abdülhalim Haddam ayrılıp Paris'e iltica ettiğinde ġam'daki yöneticiler panikledi ve o zamana kadar gizledikleri Ģahsi serveti ve faaliyetleri ile ilgili bilgileri sızdırdılar. O zamanlar mal varlığının hacmi ve faaliyetlerinin geniĢliği karĢısında ĢaĢırmıĢ olanlardan biri de bendim. Mal varlığı ülke içerisinde ve dıĢarısında araziler, saraylar, daireler ve eğlence merkezlerini kapsıyordu. Faaliyetleri giyim ve gıda alanları, ticari vekalet ve akla gelebilecek her türlü mal kaçırma ve servet edinme kaynaklarını içine alıyordu. Bu açıklama yayınlandığında El - Ehramda bir makale yazmıĢtım. Orada diktatörlükle yolsuzluk arasındaki iliĢkiye dikkat çekmiĢtim. Demokrasi olmayan bir ülkedeki yöneticinin bir Ģekilde yolsuzluğa batmasının gerekli olduğunu dile getirmiĢtim. Dolayısıyla onun hatalarının ve yolsuzluklarının 'dosyası' tutulur. Sisteme bağlılığı devam ettiği sürece o emniyettedir. Ancak sisteme karĢı geldiğinde dosyasının açılması, siyasi ve kiĢilik olarak suikasta uğratılması geleneksel bir yöntem olmuĢtur. Ancak El-Ehram gazetesi bu ibarelere tahammül edememiĢ ve makaleden çıkarmıĢtı. Asıl olay Suriye'de geçiyor olmasına rağmen bana bu ifadelerde Mısırdaki siyasi durumlara gönderme yapıldığı kokusunu aldıklarını söylediler. Bazı Latin Amerika ülkelerinde elitler bu olguyla aĢırı bir gerçeklikle iliĢki kurdular. Daha az zararlı iki seçenekten yola çıktılar. Diktatör yöneticilerden kurtulmak için onlara bir anlaĢma önerdiler. Bu anlaĢmanın gereği olarak yönetimi bırakmaları ve kendilerine güvenli bir yer bulmaları karĢılığında onların çaldıkları göz önünde tutulmayacak ve bundan dolayı sorgulanmayacaklardı. Bu seçkinler diktatörlüğün gölgesinde çalmaya devam etmekle hürriyeti sağlama karĢılığında yolsuzluklarının sorumluluğundan kurtulma seçenekleri arasında seçim yapma durumundaydılar. Ancak bu anlamda yüz yüze bulunduğumuz büyük problemlerden birisi sivil toplum kuruluĢlarımızın her hangi bir yöneticiye bunu dayatamayacak kadar zayıf olmasıdır. Bu da onların yolsuzluk ve baskıcılık yolunda ellerini serbest bırakıyor. Bu durumda üçüncü seçenek baĢ veriyor: Patlama tek çözüm haline geliyor. Kaynak: Eş-Şuruq gazetesi, Katar, 24 Ocak 2011 Çeviren: Metin Ünlü 20 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır'da 34 yıllık sabır taştı mı? - Abdullah Aydoğan Kalabalık Dünya'da her Ģey bir değiĢim ve dönüĢüm üzerine kurulmuĢtur. Zaman mefhumu zaten değiĢkenliği zorunlu kılan en önemli unusurdur. DeğiĢime direnen eninde sonunda kaybedecek ve ''DeğiĢim''e teslim olacaktır. Sünnetullah böyledir. Ortadoğu ve Arap dünyası siyasetinde bu günlerde en fazla kullanılan tılsımlı kelime ''Tağyir'' (DeğiĢim) oldu. Felsefi derinliği fazla düĢünülmese de bir slogan olarak değiĢim, bu bölgede kulağa çok hoĢ gelen bir kelime. Özellikle de koltuğa oturanın bir daha kalkmadığı ülkelerde ''DeğiĢim''; Devrim, yenilik, yeni yönetim, yeni dıĢ ve iç politika, iĢ, aĢ gibi onlarca mana ifade ediyor. Mısır'da son 10 yılda ''DeğiĢim Hareketleri'' adında bir çok kuruluĢ oluĢturuldu. ''Kifaye'', ''6 Nisan'', ''Milli DeğiĢim Cemiyeti'' bunlardan bir kaçı. Mısır muhalefeti ve değiĢim hareketlerinin çağrılarına kulak veren Mısırlılar, dün baĢkent Kahire ve diğer bazı Ģehirlerde ''DeğiĢim'' için sokaklara döküldü. Kahire'nin farklı merkezlerinde öğleden sonra toplanan göstericiler, saat 16 sularında Kahire'nin en merkezi meydanı kabul edilen Tahrir Meydanı'nda birleĢti. Tahir Meydanı'nda göstericiler ile polis arasında arbede yaĢandı. Göstericileri dağıtmak için polis tazyikli su ve göz yaĢartıcı bomba kullandı. Ġskenderiye, SuveyĢ, Mahalle el Kübra ve El Minya gibi Ģehirlerde binlerce kiĢinin gösteri yaptı. Güvenlik güçleri tarafından tutuklanan bazı göstericiler bir süre sonra serbest bırakıldı. Facebook aracılığı ile organize edilen ve ''Gazap günü'' olarak isimlendirilen gösterilere katılım, güvenlik güçlerinin uyarılarına rağmen çok fazlaydı. 1977 yılı 18-19 Ocak günlerinde gerçekleĢtirilen ''Ekmek isyanı''ndan bu yana Mısır'da bu kadar insan gösterilere katılmamıĢtı. Genelde göstericiler polis tarafından kordon altına alınır ve polislerin sayısı göstericilerin iki veya üç katı olurdu. Dün muhalif liderler Tahrir ile Ramses Meydanları arasında yer alan Yüksek Mahkeme'nin önünde toplandı. Kifaye Hareketi lideri George Ġshak, Ğad Partisi eski lideri Eymen Nur ve Müslüman KardeĢler eski milletvekillerinden Muhammed Baltacı'nın da içinde bulunduğu grup, saat 13 sularında sloganlar atmaya baĢladı. DeğiĢim talebinde bulunan yaklaĢık bin civarındaki gösterici, ''Batıl! Seçimler batıl, parlamento batıl! hükümet batıl!'', ''Biz kimiz biz hepimiz Mısırlılarız.'', ''DeğiĢim meĢrudur'' Ģeklinde sloganlar attı. Grup saat 16'dan sonra Tahrir Meydanı'na doğru harekete geçti. Gösteriler esnasında kendisi ile görüĢme fırsatı bulduğumuz Eymen Nur; ''Bu gösteriler, halkın Mısır yönetimine mesajıdır' derken, Kifaye lideri George Ġshak ise ''Bu belki bir devrim değildir ancak, Mısır tarihinde çok önemli bir gündür. Biz daha fazla hürriyet, yeni anayasa, yeni bir parlamento ve değiĢim istiyoruz. Dünyadaki diğer halkların yaĢadığı gibi yaĢamayı arzuluyoruz.'' Ģeklinde konuĢtu. 21 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM ġobra, Roksi ve Mühendisin gibi bölgelerde de toplanan ve çoğunluğunun gençlerden oluĢtuğu göstericiler, ''Devrim! Devrim!'' Ģeklinde sloganlar attı. ''6 Nisan'' Hareketini oluĢturan gençlerin organize ettiği gösterin yapılacağı bütün bölgelerde çevik kuvvet, resmi ve sivil polisler olağan dıĢı güvenlik önlemleri aldı. Ancak polis içiĢleri bakanlığının emri gereği, göstericilerin polis tarafından belirlenen bölgeyi geçerek caddelere çıkmasına rağmen halka müdahale etmedi. Dünkü gösterilerin ardından Milli DeğiĢim Cemiyeti bir açıklama yayınladı. Açıklamada: ''Ülkedeki değiĢim hareketleri daha fazla hürriyet, adalet, olağanüstü halin kaldırılması, parlamentonun feshedilmesi, yeni, hilesiz ve uluslar arası normlara uygun bir seçim yapılması, anayasa değiĢikliğine kadar bir geçiĢ dönemi hükümeti kurulmasını istiyor.'' denildi. Kifayet (Yeter) Hareketi de bir açıklama yaptı. Olağanüstü halin kaldırılması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, basın hürriyeti, yargıda bağımsızlık, siyasi parti kurma özgürlüğü, barıĢçı yollarla protesto ve grev yapma hakkının istendiği açıklamada; ''Mısır siyasi hayatında yaĢanan tıkanıklığın tehlikelerini hissediyoruz. Toplumsal sıkıĢmıĢlık artmıĢtır. Yolsuzluk ülkenin gelirlerinin üzerine çökmüĢ bulunmaktadır. Baskı özgürlükleri ayaklar altına almaktadır'' ifadesi kullanıldı. Göstericiler dün gece Tahrir Meydanı'nda sabahlamak istedi. Ancak gece yarısından sonra çevik kuvvet müdahale ederek göz yaĢartıcı bomba ile göstericileri dağıtmayı baĢardı. Göstericiler ara sokaklara ve farklı merkezlere doğru çekilmiĢ bulunuyor. Katılımcıların toplumun bütün katmanlarından olması, Mısır polisinin olumlu tutumu, organize ediliĢ Ģekli gibi bir çok faktör, 34 yıl sonra gelen bu büyük gösterinin sonuçlarının da diğerlerinden oldukça farklı olacağı öngörülüyor. Yedi bin yıllık yerleĢik hayatın bir sonucu olsa gerek. Mısırlılar son derece müsamahakar ve çok mecbur kalmadıkça Ģiddete baĢvurmayan bir halk. Provakasyon ihtimaline rağmen, 34 yıldan sonra yaĢanan bu büyük gösteri de bile gençlerin çevreye hiç zarar vermediğini gördük. Bugünden itibaren Mısır yönetiminin nasıl bir tavır takınacağı ve krizi nasıl yöneteceği çok önemli. Muhalefetin isteklerini yerine getirmesi durumunda, yönetim zaaf göstermiĢ ve sessiz kitlelerin değiĢim ümidini artırmıĢ olacaktır. Bu durum CumhurbaĢkanı Mübarek Liderliğindeki tek parti iktidarının sonu olabilir. Bu bir. Ġkincisi Ģiddete baĢvurmak. Yönetim Ģiddete baĢvurarak gösterilericileri dağıtabilir. Ancak bu pansuman bir çözüm olacaktır. Bir müddet sonra gösterilerin tekrar etme ihtimali oldukça yüksek olur. Mısır rejimi, iyi bir kriz yönetimi metoduyla değneğin ortasından tutabilecek dirayeti gösterebilirse eğer, herkes kazanır. 26 Ocak 2011 22 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Tunus Mısır'ın deneme tahtası mıydı? – Akif Emre Tunus'ta halk ayaklanması ya da kitlesel gösteriler baĢladığında gündeme gelen soru Ģuydu: Bu olaylar Arap dünyasında domino etkisi yapabilir mi? Gerek sosyolojik gerçekleri gerekse stratejik önemleri farklı olan geniĢ bir coğrafyayı renk körlüğü içinde analiz etmek indirgemeci yaklaĢımlara kapı açar. Bununla birlikte tüm çeĢitliliklerine rağmen Arap dünyasında otoriter rejimlerin iĢbaĢında olması ortak payda sayılabilir. Tunus'taki gösteriler daha siyasal sonuç almadan Mısır'da halkın görülmemiĢ bir kalabalıkla meydanlara dökülmesi, "domino etkisi" teorisini tekrar gündeme getirdi. Henüz geliĢmelerin baĢında geleceğe yönelik yapılacak her yorumda hata payı yüksek olacaktır. Tunus ve Mısır'ın olayların baĢlangıç aĢamasında alıĢılmıĢ devlet refleksleriyle gösterileri önlemeye çalıĢmaması iki aktör arasındaki ortak payda. En baskıcı yönetimlerden birine sahip Tunus'ta görece yumuĢak davranılması, kitlelerin üstüne ateĢ açılmaması mesela, dengelerin değiĢmekte olduğunun göstergesi. Dahası hapishanelerden resmi açıklamalara göre 11 bin kiĢinin kaçması, yaklaĢık 2500 kiĢinin de resmen salıverilmesi siyasal değiĢimin bence en önemli iĢaretlerinden biri sayılmalı. Ancak Ġslamcı mahkumların af kapsamı dıĢında tutulmuĢ olması muhtemel "özgürleĢmenin sınırları"nı tespit açısından önemle not edilmeli. Tüm bunları alt alta koyduğumuzda ve Bin Ali'nin gösteriler baĢlar baĢlamaz yurt dıĢına kaçması/kaçırılması da göstericilerin gücünü aĢan baĢka faktörlerin de denkleme dahil olduğunu gösterir. Benzer bir sürecin Mısır'da da yaĢandığı izlenimini veren gösteriler Kahire'de patlak verdi. Haberler, 1977'deki 'ekmek isyanı'ndan bu yana en kalabalık gösteri olduğu yönünde. En küçük gösteriyi kendine özgü yöntemlerle bastıran Mısır polisi nedense bu sefer nerdeyse müdahale etmedi. Hemen belirtmek gerekir; Mısır konumu, stratejisi, sosyolojik özellikleri, demografisi, siyasal yapısıyla bir Tunus değil; belki özellikleri itibariyle Tunus'u da içine alan merkezi bir ülke. Mısır'da değil rejim değiĢikliği sistem içi değiĢimlerde bile iç dengelerden çok dıĢ müdahalelerin etkili olan, "küresel aktörler" açısından kendi baĢına bırakılamayacak kadar önemli bir ülke. Hele hele Ġsrail faktörü düĢünülmeden sistemik değiĢimlerin gerçekleĢmesi Ģu an için mümkün değil. Tunus'taki eylemlerde gözler En-nahda Hareketi'ne, sürgündeki lider RaĢid GannuĢi'ye çevrilmiĢti. Mısır'da da ister istemez sistemin kadim rakibi (düĢmanı demek daha doğru) Ġhvan-ı Müslimin'e çevrilmiĢ durumda. Her iki hareket de en organize halk hareketi. Ne var ki her iki halk gösterisinde de bunlar ön planda değil, yahut ön planda göstermemeye çaba gösteriyorlar. GannuĢi'nin ve En-nahda sözcülerinin açıklamalarını dinlediğimde; Amerikalı neoconların, Batılı kamuoyunun "Ġslamcı" lider ve hareketlerden neden korktuklarını sormadan edemedim 23 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM kendi kendime. Ġslamcı talepleri kültürel alana sıkıĢtırmıĢ, temel iddiaları geri çekilmiĢ bir "Ġslamcılık"la karĢı karĢıyayız. Mısır örneğinde de kitlesel gösterilerin öncülüğünde El-baradey ve 6 Nisan Hareketi gibi unsurlar öne çıkıyor. Her iki ülkedeki gösterilerin ortak noktası toplumun tüm kesimlerinin adeta patlama noktasına gelerek siyasal değiĢimden yana sokaklara dökülmüĢ olması. Gerçi Mısır'daki sürecin nasıl geliĢeceği, Tunus'un nereye evrileceği henüz net olmamakla birlikte taĢların yerinden oynadığı söylenebilir. Kitlelerin siyasal ve ekonomik yoksunluk ve yoksullukları karĢısında meydanlara inmelerini dıĢ faktörlere bağlamak tam bir komploculuk olur. Kitleler her fırsatta ayaklandılar ve her seferinde de kanla bastırıldılar. Bu kez farklı olan, sistemin buna verdiği cevabın Ģekli. Mısır'da, Ġhvan ağırlığını dengelemek, hatta muhtemel toplumsal hareketleri baĢtan provoke etmek için öne çıkarılan bazı selefî hareketlerin El-baradey için ölüm fetvası verdiklerini not etmekte yarar var. Benzer biçimde En-nahda'yı dengelemek için Tunus'ta da bazı marjinal unsurların belli sınırlar içinde önleri açılmıĢtı. Tunus'tan baĢlayıp Mısır'da uç veren, Lübnan'ı sarsan geliĢmelerde gelinen noktada; gerçek talepleri olan kitleleri küresel stratejilere uyumlu bir dönüĢüme razı etmeye yönelik müdahalelerin devrede olduğunu belirtmek zorundayız. Eski tip dikta ve baskı yöntemlerinin kullanım tarihinin dolmuĢ olduğu, bu modelle toplumların daha fazla idare edilemeyeceği gerçeği ortaya çıkmıĢtır. Kitleler neoliberal politikalara biraz özgürlük sosu eklenmiĢ bayat bir demokrasi modeli ile ikna edilmek isteniyor. Kitle hareketleri her zaman manipüle edilemezler; bu doğru. Ancak kitle hareketlerine yön veren örgütsel ağlar, liderlikler zihinsel olarak dönüĢmüĢse kanalize etmek çok daha kolay olacaktır. Tunus'taki Ġslamcıların söylemi buna bir örnektir. Son bir not: Büyük Ortadoğu projesini uzakta arayanların projenin Arap dünyasında uç verdiği modellerine bakarak yeniden düĢünmelerini salık veririm. Yenişafak, 27 Ocak 2011 24 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Fas: Bin Alileşme sonrası şimdi de Tunuslaşma mı? - Ebubekir Cemai Zeynel Abidin bin Ali rejiminin devrilmesi Fas‟ta da benzer bir (d)evrimin habercisi midir? Benzer bir evrim değil ama büyük bir ihtimalle değiĢim olacaktır. Tunus örneği, sosyal sorunları daha derin olan bir ülkeye uyan çağrısıdır. Fas son on yılda nispeten sağlam bir büyüme izlemesine ve altyapıya daha fazla yatırım yapmasına rağmen bu ülkedeki eĢitsizlik ve yoksulluk oranı hala sağlıksız denilecek kadar yüksek. Tunus, insani kalkınma indeksinde 82‟nci sıradayken Fas 114‟üncü sıradadır. ġehirlerdeki iĢsiz gençlerin oranı Tunus‟a kıyasla daha yüksektir. Son dört yılda çeĢitli ayaklanmalar patlak verdi; 2008 Haziran‟ında Sidi Ġfni, tüm bir Ģehir patladı. Bin Ali rejiminin çöküĢ nedenlerini çözüp açıklığa kavuĢturmak zorsa da muteber sosyal aracı kurumların yokluğunun sürdürülemez bir baskıya yol açtığını, bunun da Ģahit olduğumuz sosyal ve nihayet siyasi patlamayı davet ettiğini söylemek güvenlidir. Ġnsanların öfkesine mecra olacak yeterli derecede bağımsız siyasi partiler, sendikalar, medya veya sivil toplum örgütleri yoktu. Tüm sosyal sorunlara rağmen Fas‟ın Tunus gibi halk devrimine Ģahit olmamasının sebeplerinden biri de onun bu güvenlik valflerine halen sahip oluĢudur. Buradaki anahtar kelime “halen‟dir.” Fas, çoğu Arap ülkesine kıyasla daha özgürdür. Fakat bağımsız siyasi ve sosyal kuvvetler, ki bir nebze olsun siyasi ve sivil özgürlüklere imkan tanıyor, monarĢi tarafından gitgide hırpalanmaktadır. Bu süreç, “bin AlileĢme” olgusu olarak anılmaktadır. Bin Ali Tunus‟u yakın zamanlara kadar istikrarlı görünüyordu; berbat insan hakları siciline, sert otoriteryanizmine ve iktisâdi yırtıcılığına rağmen baĢta ABD ve Fransa olmak üzere Batı‟dan destek alıyordu. Fas‟taki güç seçkinleri durumun farkına vardı. Ġstenen tek Ģey Ġslamcılıkla savaĢ olduktan sonra ulusal pazarları batılı Ģirketlere açarak ve kadın haklarını teĢvik ederek niçin liberalleĢmeli ki? Fas‟taki iki geliĢme “bin AlileĢme” eğilimini resmeder: Asliyet ve Modernite Partisinin (AMP) zuhuru ve monarĢinin yırtıcı iktisâdi uygulamaları. AMP eski içiĢleri bakan yardımcısı ve kralın yakın arkadaĢı Fuat Ali el Himme tarafından 2008 yılında kuruldu. Wikileaks‟in yayınladığı Fas‟la ilgili ABD DıĢiĢleri Bakanlığı belgelerinden birinde sarayın, ĠçiĢleri Bakanlığına Ġslamcı partinin yani Adalet ve Kalkınma Partisinin zararına olacak Ģekilde AMP adayları lehine müdahale emri verdiğini göstermektedir. El Himme‟nin AMP‟si bin Ali‟nin Anayasal Demokratik Birlik Partisi gibi siyasi sahneyi topyekûn kontrol etmiyorsa da, devlet kaynaklarını sömürerek ve sarayın desteğini alarak Fas siyasetine hâkim olma yolunda ilerliyor. MonarĢi‟nin doymak bilmez ticari iĢtahı, bin Ali ailesinin Tunus ekonomisi üzerindeki sıkı hâkimiyetine çarpıcı bir Ģekilde benziyor. Kralın iĢadamları, ultra rekabetçi bir küresel muhitte Fas ekonomisini korumak için güçlü holdingler kurma bahanesi altında geniĢlemebüyüme âlemine daldılar. Kralın holdingi Siger, en büyük bankayı, en büyük sigorta Ģirketini 25 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM ve üç Telekom operatöründen birini kontrol ediyor. Wikileaks‟in yayınladığı ABD DıĢiĢleri Bakanlığı belgeleri, kralın ticari faaliyetlerini rahatsız edici Ģekilde gözler önüne sermiĢtir. Belgelere göre Kralın bir diğer holdinglerinden ONA‟nın icra kurulu baĢkanı Amerikalı diplomatlara “büyük yatırım kararları üç kiĢiden geçiyor: Fuat el Himme – Ģu an Asliyet ve Modernite Partisi‟nin baĢındadır – kralın özel sekreteri Muhammed Münir el Mecîdi ve bizzat kral” demiĢtir. Aynı belgede “Fas‟ın önde gelen iĢadamlarından biri, Fas‟taki büyük kurumların ve resmi süreçlerin saray tarafından gayrimenkul piyasasından zorla rüĢvet almak için kullanıldığını” söyleyerek üzüntüsünü dile getiriyor. Daha üzücü olanı, kralın iĢ anlaĢmaları bazen monarĢinin meĢruiyetine zarar veriyor. Müminlerin komutanı olmak, kralın sahip olduğu meĢruiyetin en övülen sütunudur. Aynı dini otorite altında ülkeyi birleĢtirerek Ġslamcıları kontrol altında tuttuğu söylenir. Ancak son ifĢaatlar kralın Fas‟ta el Cedide‟de ve Makao‟da kumarhanelere yatırım yaptığını göstermiĢtir. Brasseries du Maroc adlı bira Ģirketine de yatırım yapmıĢtır. Bu siyasi yanlıĢlar, monarĢiyle ittifak içindeki sosyal grupları üzmektedir. Bu hatalar, ülkenin istikrarını tehlikeye atabilecek bir basiret yoksunluğunu bilhassa da Tunus‟ta yaĢananlar ıĢığında gözler önüne sermektedir. Bir devrimi engellemek bu seçkinler için bekâ meselesidir. Eğer Fas halkı patlarsa, derin sosyal ve ekonomik eĢitsizliklere bakınca, ülkenin çok daha kanlı ve müzmin bir devrim sürecine girme ihtimali yüksektir. Dolayısıyla da hakiki bir demokratik anayasal monarĢiye doğru tedricen artan ama güvenilir bir demokratikleĢme sürecini ateĢlemek için bugün çok daha güçlü bir dürtü var. Kaynak: Bitterlemons, 29 Ocak 2011 Çeviren: Ertuğrul Aydın 26 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır’da değişim manisfestosu - Muhammed el Baradey Mısır‟da Ģunun Ģurasında iki ay önce yapılan meclis seçimleri tamamen hileliydi. Hüsnü Mübarek‟in partisi, muhalefete sandalyelerin yalnızca yüzde 3‟nü bıraktı. Hayal edin bir. Amerikan yönetimi ise ürkütücü bulduğunu söyledi. Pekâlâ, samimi olmak gerekirse sadece ürkütücü bulmasını ürkütücü bulmuĢtum. Bu kelime, Mısır halkının hissiyatını ifade etmeye yetmez de. Tunus diktatörünün devrilmesini müteakip Mısır sokaklarında gösteriler baĢladığında, ABD DıĢiĢleri Bakanı Hillary Clinton‟ın Mısır hükümetinin “istikrarlı” olduğu ve “Mısır halkının meĢru haklarına ve çıkarlarına cevap verecek yollar aradığı” değerlendirmesini iĢittim. Küçük dilimi yutacaktım – ve kafam karıĢtı. Ġstikrarla neyi kastetti? Ve bedeli neydi? 29 yıllık olağanüstü hal kanunlarının, 30 yıldır imparator gücü tasarruf eden bir baĢkanın, neredeyse gülünç bir meclisin, bağımsız olmayan bir yargının istikrarı mı? Ġstikrar diye andığınız bu mu? Emin ki bu değil. Diğer ülkelere uyguladığınız standardın bu olmadığına Ģüphem yok Mısır‟da gördüğümüz Ģey sahte bir istikrardır zira gerçek istikrar yalnızca demokratik seçimle iĢ baĢı yapmıĢ bir hükümetle olur. ABD‟nin Ortadoğu‟da niçin itibarı olmadığını bilmek isterseniz Ģayet, cevabı iĢte budur. Mısır‟daki son seçimlere verdiğiniz tepki halkı hayal kırıklığına uğrattı. Dostlarınız için çifte standart uyguladığınız, sırf çıkarlarınızı temsil ettiklerini düĢündüğünüz için otoriteryan rejimlerden yana taraf tuttuğunuz inancını yeniden teyid ettiniz. Sosyal çözülme, ekonomik durgunluk yaĢıyor ve siyasi baskı görüyoruz ama sizden, Amerikalılardan ve dolayısıyla da Avrupalılardan çıt çıkmıyor. Mısır hükümetinin halkın ihtiyaçlarına cevap verecek yollar aradığını söylerken “artık çok geç!” diyesim geliyor. Bu iyi bir realpolitik bile değil. Tunus‟ta ve ondan önce de Ġran‟da neler olduğunu gördük. Serbest seçimlerle halkın seçtiği bir hükümet olmadığı takdirde istikrar olmadığını öğretmelidir bu. Siz Batı‟da, Arap dünyası için tek seçeneğin ya otoriteryan rejimler ya da Ġslamcı cihatçılar olduğu fikrini satıyorsunuz elbet. Yapmacık bu. Eğer Mısır hakkında konuĢuyorsak, seküler, liberal, pazar yönelimli insanlardan bir gökkuĢağı var ve onlara bir Ģans verirseniz, modern ve ılımlı bir hükümet seçmek için örgütleneceklerdir. Dünyanın geri kalanına yetiĢmek için can atıyor onlar. Siyasi Ġslam‟ı hep el Kaide ile bir tutmak yerine yakından bakın. Ġslam, Peygamberin ardından 20 veya 30 yıl sonra gaspedildi ve yöneticiye mutlak güç veren ve onu sadece Tanrı‟ya karĢı mes‟ul tutan bir Ģekilde yorumlandı. Yönetici her kimse, onun için çok uygun bir yorumdu bu tabii. Mısır‟daki ultra-muhafazakâr Müslüman bir grubun lideri birkaç hafta önce bir fetva yayınlayarak Hüsnü Mübarek‟e karĢı muhalefeti körüklemekten tövbe etmemi istedi ve bundan vazgeçmediğim takdirde yöneticinin beni öldürme hakkı olduğunu ilan etti. Bu çeĢit Ģeyler bizi karanlık çağlara götürür. Peki, Mısır hükümetinden protesto eden tek bir söz veya kınama duyduk mu? Hayır. Tüm bunlara rağmen, barıĢçıl araçlarla değiĢime bir yol bulmayı ümit etmekteyim. Mısır gibi bir ülkede köklü demokratik reformlar çağrısı yapan bir belgeye insanların isimlerini ve 27 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM kimlik numaralarını yazmaları kolay değildir ama bir milyon kiĢi bunu yaptı. Rejim, hiçbir Ģey görmeyen ve duymayan maymun gibi bizi görmezlikten geldi. Sonuç olarak, Mısırlı gençler sabırlarını kaybettiler ve son birkaç gündür sokaklarda gördüğünüz Ģeylerin hepsini de onlar örgütledi. Mısır dıĢındayım çünkü sesimi duyurmanın tek yolu bu. Mısır‟dayken, yerel medyayla iliĢkilerim kesiliyor. Fakat Kahire‟ye, sokaklara dönüyorum çünkü gerçekten baĢka seçenek yok. Bunca sayıda insanla oraya gider ve iĢlerin çirkinliğe varmamasını ümit edersiniz ancak rejim Ģimdiye değin mesajı almıĢa benzemiyor. Hüsnü Mübarek yönetimiyle çalıĢmak her geçen gün zorlaĢıyor, hatta geçiĢ süreci için bile ve Mısır‟da konuĢtuğunuz pek çok kiĢi nazarında bu artık bir seçenek değil. 30 yıldır orada oturduğunu, 83 yaĢında olduğunu ve değiĢim vaktinin geldiğini düĢünüyorlar. Onlar nezdinden tek Ģık, yeni bir baĢlangıçtır. Bu daha ne kadar sürebilir bilmiyorum. Mısır‟da, Tunus‟ta olduğu gibi baĢkandan ve halktan baĢka kuvvetler de var. Ordu Ģimdiye kadar tarafsız kaldı ve bu Ģekilde kalacaklarını umuyorum. Askerler ve subaylar Mısır halkının bir parçasıdır. YaĢanan hayal kırıklıklarını biliyorlar. Ulusu korumak istiyorlar. Lakin Mısır halkı bu hafta korku engelini kırdı ve o bir kez kırıldığında onları durduracak olan yoktur. 27 Ocak 2011 Çeviren: Ertuğrul Aydın 28 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır’ın yeni güçlü adamı: Süleyman - Issandr Amrani “Rejime devam” havasının sürüp gitmesi, Suriye tarzı bir iktidar devrinin istikrarsızlık dönemine yol açacağından endiĢe eden pek çok Mısırlının asabını bozuyor. Baba-oğul nepotizminin Arap liderliği iddiasındaki bir ülke için aĢağılayıcı olduğunu düĢünüyorlar. Demokratik alternatiflerin dıĢarıda bırakıldığı ama halkın değiĢim istediği böylesi bir siyasi muhitte Cemal Mübarek‟in tek alternatifi olarak ortaya Süleyman çıktı. Ġyi de bu gizemli güç oyuncusu kim? Ve Mısır için gerçekten yeni bir dönem anlamına gelir mi? YaĢlı Mübarek gibi Süleyman da ulusal sahneye ordudan yükseldi. Kariyer mecrası, Mısır siyasi tarihinin mecrasını takip eder. 1960‟larda Sovyetler Birliği‟nin Frunze Askeri Akademisi‟nde eğitim gördü ve piyade askeri oldu. (Mübarek ondan birkaç yıl önce aynı akademide eğitim almıĢtı.) 1967 ve 1973 Arap-Ġsrail savaĢlarında görev aldı. Kahire, stratejik ittifakını Moskova‟dan Washington‟a çevirdiğinde 1980‟lerde John F. Kennedy Özel Harp Okulu‟nda ve Fort Bragg Merkezi‟nde eğitim aldı. Süleyman‟ın Amerikan istihbarat ve askeri yetkilileri ile çeyrek asırdır var olan yakın iliĢkileri devam etmektedir. Muhaberat‟ın baĢı olarak Süleyman‟ın askeri ve siyasi portföyü geniĢtir. Mısır istihbarat teĢkilatı, CIA‟nin istihbarat toplama iĢlerini, FBI‟nın terörle mücadele rolünü, gizli servisin koruma hizmetlerini ve DıĢiĢleri Bakanlığının üst düzey diplomasisini uhdesinde barındırır. Ġç darbe emarelerine karĢı Mısır güvenlik teĢkilatını izlemek gibi otoriteryan rejimlere has bazı iĢlevleri de vardır. Hem Mısır yönetimine hem de ülke dıĢına uzanan seçkin bir kurumdur. Sivil ve askeri kanatlar da burada kesiĢir. Süleyman, hem askeri rütbe hem de sivil makam sahibi ender Ģahsiyetlerdendir; hem Tuğgeneral hem de her ne kadar toplantılara nadiren katılsa da, kabine üyesidir. Ġstihbarat teĢkilatının baĢındaki isim öteden beri gizli tutulur. Fakat 2001 yılında sonra, Süleyman DıĢiĢleri Bakanlığı‟ndan kilit dosyaları almaya baĢladığında ismi ve fotoğrafı resmi yayın organı el Ahram‟da çıkmaya baĢladı. Genelde Hüsnü Mübarek‟e ayrılan birinci sayfanın üst yarısında görünür oldu. Bu tarihten sonra onun üst düzey iĢleri üst düzey haber olarak muamele gördü. Sudan‟daki sivil savaĢa müdahil oldu, Suudi Kral Abdullah ile Libya lideri Kaddafi arasındaki dargınlığı (Kaddafi‟nin Abdullah‟a suikast teĢebbüsünde bulunduğu iddiasından kaynaklanıyordu bu) giderdi ve Lübnan‟a burnunu sokmaması ve Ġran‟dan uzaklaĢması için Suriye‟ye baskı uyguladı. Daha önemlisi, Süleyman, Ġsrail-Filistin çatıĢmasında ki Mısır‟ın en âcil ulusal güvenlik önceliğidir, aracılık yaptı. 2007 Haziran‟ından beri, Hamas‟ın Gazze‟yi ele geçirmesinden sonra, Hamas ve el Fetih arasında aracı ve muhatap rolü oynadı. Bu iki grubu uzlaĢtırma teĢebbüsü hep zaferle neticelenmese de – çünkü Mısır Ġslamcılara karĢı hasım bir tutum izlemiĢti – dıĢ politikası ABD ve AB‟nin onayını kazanmıĢtır. Kaynak: Foreign Policy, 31 Ocak 2011, Çeviren: M. Alpaslan Balcı 29 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM İsrail'le radikalizm kıskacında devrim – Akif Emre Bugün bir haftasını dolduran gösteriler için önemli bir dönüm noktası olacak. Bu satırların yazıldığı sırada muhalefet genel grev ve kitlesel gösteri çağrısı yapan muhalefete karĢılık kabine üyelerini yeni yeni açıklıyordu Mübarek. Bu da ĢahinleĢme iĢaretleri veren Mübarek'le muhalefet arasında Tahrir Meydanı'nda tam bir güç gösterisi yaĢanacağı anlamına geliyor.. Mübarek adeta savaĢ kabinesini andıran yeni hükümetiyle kolay pes etmeyeceğinin iĢaretini veriyor. Göstericilerle arasında adeta kan davası olan polisin yerine meydanlara sürdüğü asker en önemli kozu. Buna karĢılık Baradey'in önce mütereddit biçimde açıklama yapması bir tür Amerika'ya sitem etmesi, daha doğrusu verilen sözleri hatırlatmasının ardından meydana inerek göstericilerin arasına karıĢması muhalefetin de pes etme niyetinde olmadığının iĢaretiydi. Hüsnü Mübarek'in orduya hakim olduğu, kolay kolay pes etme niyetinde olmadığı mesajını vermesi bu zamana kadar her türlü desteğini esirgemeyen Amerika'nın mesajını yanlıĢ algıladığını gösteriyor. Belli ki Mübarek güç ve iktidarını kolay kolay bırakmak niyetinde değil. Bunca yıl tek sesli, bir tür dikta yönetimi kuran iktidar erkinin bu ayrıcalıklarından vazgeçmesi kolay değil. Ancak kıvrak politikacılar değiĢimin sinyalini erken alıp yeni duruma kendilerini adapte edebilirler. Mübarek gibi fiziki olarak da ömrünün sonuna gelen birinin buna uyum sağlaması zor. Mısır denklemini çözecek her adım Ġsrail faktörünü gözönüne almak zorunda. Ġsrail ise Mübarek rejimine destek vermekle meĢgul. Hatta batılı liderlere adeta ültimatom vererek insan hakları ,özgürlük gibi basit (!) sebeplerle "Mübarek'i eleĢtirmeyi bırakın" türünden açıklama yaptı. Son anda gelen haberler göre, 1979'dan bu yana Sina'ya ilk kez Mısır askerinin çıkmasına izin vererek Mübarek'in itibarını kurtarma giriĢiminde bile bulundu. Sonuçta verilmek istenen mesaj Ģu: Mısırdaki değiĢim ne yönde olursa olsun Ġsrail'i tehdit etmemeli, statükoyu bozmamalı. Bir yanda Mısırlıların talepleri diğer tarafta Ġsrail'e verilen garantiler Amerikan yönetimini iyice zora sokmuĢ durumda. 80 milyonu aĢkın nüfusuyla bu devasa ülkede statükonun bu Ģekilde sürdürülemeyeceğini en iyi farkeden Amerika olmalı. Siyasal baskı, yoksunluk, ekonomik yoksulluk ve adaletsiz gelir dağılımı altında ezilen halkın sürekli bastırılarak güdülemeyeceği açık. Sorun değiĢimin nasıl ve kimler eliyle gerçekleĢtirileceğinde düğümleniyor. Burada iki önemli sınır çizgisi var. Ġlki Ġsrail'in keyfini kaçıracak bir değiĢim olmamalı. Ġkincisi ise Ġslamcı güçlerin değiĢimi/devrimi yönlendirmesine izin verilmemeli... Yani Ġsrail'in varlığını ve "barıĢ"ı garantiye alırken Ġslamcı grupları iktidara taĢıyacak yönde bir demokratikleĢme olmamalı. Nitekim gerek Ġngiltere'den gerekse Avrupa Birliği'nden Mübarek'e yapılan uyarılarda demokratik dönüĢümlerin gerçekleĢmemesi durumunda "radikal unsurlar"ın yönetimi ele geçirebileceklerine dikkat çekilmesini kaydetmek gerekir.. Bir halk hareketi görüntüsü veren gösterilerde muhalefetin yapısı, talepler, siyasal görüĢleri genelde göz ardı edildi. ġu ana kadar öne çıkan, göstericilerin son derece ılımlı, sistemin temel yönelimlerini sorgulamaktan çok Mübarek sultasının gitmesini isteyen talepleri var. Siyasal bir grubun ve liderliğin öne çıkmadığı gösterilerde ne yönde, nasıl bir dönüĢümün kimler tarafından gerçekleĢtirileceği sorusu hâlâ net değil. Baradey'in toplumsal karĢılığı olan bir liderden çok temsili bir figür olduğu çok açık. Tunus'ta olduğu gibi Mısır'da da Müslüman KardeĢler'in öne çıkmaması önemli bir boĢluk doğuruyor.. Müslüman KardeĢler özellikle ilk günler hiç öne çıkmadı. Ġlerleyen günlerde Baradey'i "ordu ile görüĢmelerde" sözcü olmasında anlaĢtıkları açıklandı. 30 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Pazarlığın ordu ile yapılacağının, ordunun tavrının belirleyici olduğunu da ima ediyor bu açıklama. Belli ki Mısır'ın en örgütlü siyasal grubu olan Ġhvan-ı Müslimin, halk hareketinin Ġslamcı bir devrim denemesi görüntüsü vermekten özellikle kaçınıyor. AnlaĢılan Batılı ülkelerin tepkisini çekerek halk hareketinin bastırılmasına gerekçe vermek niyetinde değiller. Doğrusu bunca yıl Mısır rejiminden dayak yemiĢ, zindanlarda çürümüĢ, idamları yaĢamıĢ bir hareket için anlaĢılabilir bir durum. Sonuçta baskı rejiminin devrilmesinden sonra ortaya çıkacak her yönetimin Ģu anki durumdan daha iyi olacağını düĢünüyor olmalılar. Burada altı çizilmesi gereken husus, Ġslam dünyasını geliĢtirdiği perspektif, siyasal tavrıyla adeta model olma iddiasını sürdüren bir hareket Mısırlıların geleceği için ne söylüyorı GannuĢi'nin bunca seneden sonra adeta hiçbir Ģey söylememesi, tüm iddialarını geri alırcasına Türkiye'deki deneyimi model göstermesine benzer bir durum Mısır için de geçerli gibi görünüyor. Bir anlamda "makul Ġslam" modeli Ortadoğu'da yeni yeni uygulamaya konuyor demektir. Yenişafak, 1 Şubat 2011 31 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Amerika’nın İslamcı ikilemi - Şâdi Hamid Mısır Devlet BaĢkanı Hüsnü Mübarek‟in Eylül ayında seçimlere katılmama vaadi az bir vaad ve çok geç oldu. GeçmiĢle tam bir kopuĢtan daha azını talep etmeyen protestolar, Mısır rejimini ölümcül Ģekilde yaraladı. Mübarek iktidardan yarın çekilmeyebilir ama günleri sayılı. Onun yerini alan hükümette dünyanın en eski ve en çok korkulan Ġslamcı hareketi Müslüman KardeĢlerin de bulunması muhtemel. Gelecek günlerde Müslüman KardeĢlerin yükseliĢi Mısır dıĢındaki en büyük konulardan biri olabilir. Bu ihtimale karĢı verilen alarm Batı‟da çoktan duyuluyor. DıĢiĢleri Bakanı Hillary Clinton Ģöyle bir uyarıda bulundu: “Demokrasiye değil de baskıya ve Mısır halkının arzularının yok olmasına varacak bir iktidar değiĢikliğini de istemiyoruz.” Beyaz Saray Ģayet bu grup Ģiddeti kınar ve demokratik sürece bağlılık gösterirse gelecekteki bir hükümette Müslüman KardeĢlerin rolüne açık olduğunu da söyledi. Ancak bu ihtar kayıtları ABD‟nin halen siniri olduğunu ve baĢkan Obama‟nın Ģartlarını onlarca yıl evvel karĢılamıĢ olan bu grubun gerçek doğası hakkında pek de mâlûmat sahibi olmadığını göstermektedir. ABD ve müttefikleri bir kez daha demokrasiyi kucaklıyor ama bu ille de neticelerini de kucaklamaları anlamına gelmiyor. Amerika halen “Ġslamcı ikilemiyle” cebelleĢiyor. Amerika 1992‟de Cezayir‟de Ġslamcı partinin Meclis‟te çoğunluğu elde ettiği demokratik bir seçimi alaĢağı eden askeri darbeyi zımnen desteklemiĢti. O darbe, Arap dünyasındaki en vaatkâr demokratik deneyimi sona erdirmiĢti. Daha yakın bir tarihte ise, George W. Bush yönetimi Mısır dâhil bölgede yapılan seçimlerde Ġslamcılar ĢaĢırtıcı Ģekilde iyi sonuçlar elde edince “özgürlük gündemini” toprağa gömmüĢtü. Ġslamcıların iktidara yürüyeceği korkusu Amerikan politikasını uzun zamandır felce uğratıyor. Amerikan liderliğinin sonucu belirleyecek bir rol oynayabileceği hallerde cesurca davranmasını engelliyor bu. Bugün, Mısır tarihinde yapılmıĢ en büyük demokrasi yanlısı protestolar sırasında, bu aynı korku Amerikan politikasını yine raydan çıkarmakla tehdit ediyor. Obama yönetimi gösterilere baĢını sallasa da Mısırlılar Amerika‟nın gözüpek müttefiki Mısır rejiminin yeni bir görünüme bürünüp ayakta kalacağı ümidi taĢıdığını düĢünüyorlar. Üst düzey Amerikalı yetkililer Mübarek‟e değiĢim doğrultusunda “somut adımlar” atma ve “ulusal diyalog” baĢlatma çağrısı yaptılar. Salı günü bir açıklama yapan Obama Mübarek‟e seçilmiĢ bir Mısır hükümetine doğru hemen düzenli bir geçiĢin gerekli olduğunu söylediğini belirtti. Ancak Tahrir Meydanına doğru seyreden yüzbinlerce protestocu bu lafların ötesine geçti. YanlıĢ anlamaya el vermeyen ısrarlı çağrıları Mübarek‟in derhal görevden el çekmesidir, ki Obama‟nın Ģimdiye değin onaylamayı reddettiği bir Ģey. Âdil olmak gerekirse, Batılı güçlerin Mısır‟da demokratik bir hükümetin onların güvenlik çıkarlarına daha az tâbi olacağından endiĢe etmeleri için sebepleri var. Müslüman KardeĢler 32 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM liderlik emeli taĢımadığını açıkladı. Ancak Ġsrail karĢıtı kıĢkırtıcı söylemiyle bilinen bu grubun geniĢ tabanlı ulusal birlik hükümetinin bir parçası olma ihtimali de var. Ama ne ki Müslüman KardeĢler hükümette yer alacak diye Batılıların uykuları kaçmak zorunda değil. Özünde pragmatik olan grup, uluslararası câmianın desteğini çekmesine sebep olacağını bildiğinden dolayı hükümetin dıĢ politikasıyla iliĢkilendirilmekten sakınacaktır. Ayrıca yıllık 1.5 milyar dolarlık Amerikan yardımı var ki geçen hafta Mısır ekonomisinin aldığı darbeden sonra Mısırlılar bu meblağa daha fazla ihtiyaç duyacaklardır. Yani Müslüman KardeĢler olsun ya da olmasın, demokratik bir hükümet halkın tercihlerini yansıtacaktır ve hem laik hem de Ġslamcı çoğu Mısırlı Ġsrail‟den açıkça hazzetmezler. Mısır ve Ġsrail arasında biraz gerginliğe yol açabilir bu ama iki ülkenin otuz yıl önce imzaladığı barıĢ antlaĢmasını da tehdit etmeyecektir. Mısırlı muhalif Ģahsiyetler bunun aĢılmaması gereken bir sınır olduğunu biliyorlar. Her Ģeye aynı anda sahip olmak her hâlükarda mümkün değil. Bazı takaslar/ödünler olacaktır. Bunlardan bazılarına değer. Mısır‟da daha fazla demokrasi, ABD‟ye baĢ ağrısı verebilir. Fakat Mübarek – karĢı koyan yüzbinlerce kararlı Mısırlıya rağmen - gelecek haftalarda ve aylarda iktidarda kalmaya çabalarsa ABD‟nin daha büyük problemleri olur. Sonuçta Amerika‟nın Ġslamcı ikilemi her daim var olacaktır. Fakat çekip çevrilebilir bir Ģeydir bu. Mısır bunu demek için iyi bir yerdir. Yazar hakkında: Brookings Enstitütsü Doha Merkezi’nde araştırma müdürü ve Saban Center for Middle East Policy üyesi. Kaynak: Los Angeles Times, 2 Şubat 2011 Çeviren: Ertuğrul Aydın 33 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır yapbozunda taraflar, dengeler - Sinan Özdemir Tunus'un ardından Mısır, bir haftadır yaĢanan gösterilerle çalkalanıyor. Salı günü milyonlarca Mısırlı baĢta Kahire olmak üzere Mısır'ın çeĢitli Ģehirlerinde sokağa inerek, "geri dönüĢ yok, Mübarek gitmeli" dedi. Dünya Bülteni'nin Kahire temsilcisi Abdullah Aydoğan Kalabalık geçtiği haberde, Tahrir Meydanı'nda toplanan eylemcilerin hep bir ağızdan , Arap müziğinin güçlü sesi Ümmü Gülsüm'ün "Alatlal" adlı Ģarkısın ikinci kuplesini seslendirmiĢler : « Hürriyetimi ver, zincirlerimi kır / HerĢeyimi verdim, hiçbir Ģeyim kalmadı/ Zincirlerinle bileklerimi kanatmıĢtın / Üzerimde her hangi bir etkisi olmadığına göre neden taĢıyayım / Tutmadığın sözlere neden inanayım / ġimdi dünya benim olduğuna göre, hapsedilmeyi kabul etmiyorum...». Aynı gün Mısır resmi televizyonu Kahire'nin baĢka bir noktasında Mübarek'e destek yürüyüĢünden görüntüler yayınlılyordu. Halk ve polis Mubarek için yürüyordu. AkĢam Mubarek Eylül'den önce gitmeyeceğini söyledi ve ÇarĢamba günü Tahrir Meydanı karıĢtı. Taraflar (Mübarek, askerler, eylemciler, Amerika ve AB ) yaĢananlar karĢısında duruĢlarını yeniden belirliyor. Avrupa'nın Mısır'da baĢgösteren eylemlere bakıĢı Tunus'a bakıĢından farklı değil. Almanya, Fransa ve Ġngiltere, Amerika'nın (geliĢmelere göre değiĢen) çizgisinde tepkilerini dile getiriyorlar. Birliğin tek ağızdan konuĢamaması, menfaatlerini muhafaza etme adına, yanlıĢ bir adım atmaktan çekinmelerinden kaynaklanıyor. AB DıĢiĢleri Bakanları toplantısından sonra, Pazartesi, Barones Ashton'un yaptığı açıklamalardan da anlaĢılıyor. Lady Ashton, basın toplantısında yakın bir zamanda Tunus'u ziyaret edeceğini açıkladı. Brüksel'den bir delegasyonun yapılacak seçimlere yardımcı olmak üzere Tunus'a gideceği haberini verdi. Avrupa Birliği, bin Ali döneminde gözden geçirilmesi beklenen iĢbirliği antlaĢmasının yakın zamanda sonlandırılacağı ve imzalanacağını, ÇarĢamba günü Brüksel'i ziyaret eden Tunus'un yeni DıĢiĢleri Bakanı'na iletti. Avrupa, bin Ali'yi destekleyerek sergilediği görüntüyü bu Ģekilde düzeltmeyi deniyor. Tunus halkına, Avrupa'nın yeni dönemi desteklediği mesajı verilmek isteniyor. Lady Ashton, basın toplantısında Mısır konusunda mevkidaĢı Clinton'dan farklı Ģeyler söylemedi. Önceliğin diyalogta olduğunu ifade etti. Ancak Tunus ve Mısır konusunda kafası karıĢık olan büyük devletlerin, Belarus konusunda yürütecekleri politika konusunda fikir birliği içinde oldukları anlaĢılıyor. AB ve Amerika, Pazartesi günü, Belarus'a dönük bir dizi yaptırım kararı aldıklarını açıkladı. AB ve Amerika , Belarus'un maddi varlıklarını dondurduğunu ve "persona non grata" listesine onlarca yeni ismin dahil edildiğini açıkladı. Diyalogun sürmesini sağlamak için de Belarus DıĢiĢleri Bakanı'nı listeye dahil etmediler. Böylece, hareket serbestisi sağlanmıĢ oldu. Belarus ile AB arasında Aralık 2010'dan beri ciddi bir kriz yaĢanıyor. Her iki tarafta bundan istifade etmeye çalıĢıyor. Belarus AB tehdidini öne çıkarırken kendi içinde "birliği" sağlamaya , AB Belarus üzerinden Akdeniz'de yapamadığını yaparak imajını düzeltmeye çalıĢıyor. Belarus Devlet BaĢkanı'nın Aralık seçimlerini hileli yollardan kazandığını, seçimleri takip eden OSCE gözlemcileri tarafından ifade edilmiĢti. Bunun üzerine 19 Aralık'ta yüzlerce eylemci gasp edilen oylarını protest etmek için Minsk sokaklarına indi. Polis onlarcasını göz altına aldı. LukaĢenko protesto gösterilerinin ardında Almanya ve 34 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Polonya'nın olduğu söyleyerek "darbe giriĢimini" sert bir dille eleĢtirdi. Ve Ģimdi gelen yaptırımlar ve diyalogun sürdürülmesi için açık bırakılan kapı. Avrupa Birliği ve Amerika'nın hafta baĢında Belarus konusunda gösterdikleri kararlılığı Mısır konusunda gösteremediklerini söyleyebiliriz. En son Tunus'ta bin Ali'nin ayrılmasından sonra Amerika ve AB'nin bin Ali ve ailesine yönelik yaptırım uygulama kararı ucuz kahramanlıktan baĢka birĢey değildi. Avrupa Birliği'nin yıllık Tunus'a 80 , Mısır'a 200 milyon avro yardımda bulunması ve Amerika'nın Mısır'a yıllık 1.3 milyar dolar verdiği göz önünde bulundurulursa, özellikle Amerika'nın yaptırım gücünü yüksek. Amerika yalnızca maddi destek sağlamıyor. Mısır ordusu üzerinde de etkisini hissettiriyor. Askeri iĢbirliği çerçevesinde Kahire-Washington hattında her yıl onlarca görüĢme gerçekleĢiyor. Ordunun Kahire sokaklarında alkıĢlarla karĢılanması , polis gibi ordunun Mubarek'in pis iĢlerini yapmak durumunda bırakılmamasıyla izah edilebilir. Mısır ordusunun eylemcilere yakın bir duruĢ sergilemesi , eylemcilerin taleplerini desteklediğinden değil, tam aksine ordu, kendi menfaatlerini koruma adına, Amerika'nın aldığı pozisyona yakın bir duruĢ sergileyerek, hem Amerika'ya hem de askerin devreye sokulması karırını veren Mubarek'e yakın durmaya çalıĢıyor. Mısır ordusunun ekonomik bir güce sahip olduğu (askerlerin baĢında bulundukları kamu kuruluĢları –Ģuan BaĢbakan olan Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmed ġefik bir dönem Egypt Air'in baĢında idi- ve emekli askerlerin önemli bir kısmı özel Ģirketlere ve arazilere sahip) ve Amerika'nın verdiği yıllık yardımın büyük bir kısmının kendisine verildiği göz önünde bulundurulursa, ordunun ülkenin kaosa sürüklenmesini istememesi normal. Ancak Amerika'nın taleplerine göz yumması da mümkün görünmüyor. Ġlk günlerde sergilediği eylemcilere yakın duruĢu, ÇarĢamba günü , Tahrir Meydanı karĢtığında hiç birĢey yapmayarak ve eylemcileri evlerine dağılmaya davet ederek, Mubarek'in Salı günü yaptığı konuĢmada iĢaret ettiği kaos-istikarar arasında ki tercihini istikarardan yana kullandığını gösteriyor. ġuan ordu üzerinde hem içeride hem dıĢarıda baskı artıyor. Mısır ordusunun otuz yılda elde ettiği gücü, eylemcilerin, hürriyet taleplerine feda edeceğini düĢünmek zor. Ordunun içinde bulunduğu denklem aslında Avrupa Birliği ve Amerika'nın farklı Ģekillerde dıĢa vurdukları ikilemlerden çok farklı değil. Hiç kimse rejim değiĢikliğinden yana değil. Ġstenen kurulu düzenin baĢına "sivil" birinin geçirilmesi, anayasada yapılacak bir kaç değiĢiklikle de "dengenin" sağlanması. Parlamento seçimleri yenilense bile asıl gücün CumhurbaĢkanı'nda olduğu biliniyor. Mubarek'in CumhurbaĢkanı Yardımcılığı'na Ömer Süleyman'ı getirmesi, Amerika ve Ġsrail'in kabul ettiği bir isim olmanın ötesinde, rejimin sürdürüleceğine iĢaret etmesi sebebiyle önemli. Bir tarafta eylemciler diğer tarafta polis ve Mübarek. Ordu taraflar arasında "dengeyi" sağlamak üzere sokakta. Sahnelenen oyun kurnazca. Ordu halka yakın durduğunu göstererek var olan sempatisini artırdı. Tahrir Meydanı'nda Salı günü iki milyona yakın Mısırlı toplandı. Mubarek, aynı günün akĢamında yaptığı konuĢmada , Eylül'den önce görevinden ayrılmayı düĢünmediğini söyledi ve Tahrir Meydanı'nda bulunanları "düzen bozucu"lar olarak takdim etti. Kaos ve istikrar arasında tercih yapmaya çağırdı. Muhalefet gösterilere devam edeceğini söyledi. ÇarĢamba, "Mubarek taraftarları" ile Tahrir meydanında bulunan göstericiler, askerin gözü önünde çatıĢtı. Asker yaĢananlara müdahale etmedi (her iki tarafın Mısırlı olduğu gerekçesiyle) ; ancak yaptığı açıklamada Tahrir Meydanı'nda bulunan eylemcilerin 35 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM evelerine dönmesini istedi. Ġlerleyen saatlerde, Mübarek taraftarlarının içinde, bir süredir ortada görülmeyen polisin de olduğu haberi geldi. Bazı eylemcilerin yakaladıkları Mübarek taraftarlarının üzerinden çıkan belgelerden anlaĢılıyor (el-cezire). Ancak yap-bozun elimizde bulunan paraçaları bir araya getirldiğinde sahnelenen oyunda, askerin yeri ne Mubarek'ten ne de eylemcilerden yana, kendi menfaatlerinden yana. Mübarek, "polis korkusuyla" düne kadar bastırdığı kitleleri bu defa "kaos korkusuyla" caydırmaya çalıĢıyor. Korku duvarını yıkan ve sokaklara inen eylemcilerin "kaos korkusu" karĢısında nasıl bir duruĢ sergileyeceklerini gelecek günler gösterecek. Ancak her hâlükârda, kazançlı çıkacak olan ordudan baĢkası değil. 3 Şubat 2011, Dünya Bülteni 36 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mübarek kime yaslandı; Esad kime seslendi ? – Akif Emre Mısır'daki gösteriler tam bir güç mücadelesine dönüĢtü. Amerika'nın mesajını almakta direnen Mübarek süreci kendi yöntemi ile tersine çevirebileceğini göstermek istiyor. Bu yazı kaleme alındığı sırada Tahrir Meydanı'ndan silah sesleri geliyor, yaralı görüntüleri ekrana düĢüyordu. Üstelik develerle göstericileri ezen Mübarek yanlısı göstericiler de 'postmodern karĢı darbe' tekniği olarak tarihe geçti.. Ordunun bu ana kadar sessiz kalması; baĢta Müslüman KardeĢler olmak üzere muhalefetin Mübarek sonrası için muhatap olarak orduyu alarak görüĢmelerin sürdüğü ortamda durum hala netlik kazanmamıĢtı. Görünen o ki mübarek kolay pes etme niyetinde değil. Mübarek sanki vuruĢarak çekilmeyi göze almıĢ görünüyor. Baskı, sindirme konusunda yılların deneyimi, bu konuda kökleĢmiĢ devlet geleneğinin üstünde oturuyor ne de olsa. Amerika ne kadar desteğini çekti bilinmez ama Ġsrail'in Mübarek'in gidiĢinden çok tedirgin olduğu açık. Ġsrail'in bu tedirginliği gidermek için neler yaptığını bilmesek de neler yapabileceği hakkında yeterince fikrimiz var. Ayrıca Mübarek'in baĢka güçlerle ittifak kurma ihtimalini de göz ardı etmemeli... Eğer böylesi bir ittifak gerçekleĢmiĢse Mısır gibi dev bir ülkede küresel güç mücadelesi ortaya çıkmaya aday demektir ki bu olayların boyutunu tümüyle değiĢtirebilir. Olaya bir de bu açıdan bakmakta yarar var. Ayrıca Amerika'nın sistem içi dengelerde hangi unsur ve argümanları kullanarak müdahil olacağını da gözlemlemek lazım. Bu kadar açık tavır koyduktan sonra hiçbir Ģey yapmadan meydanı terk eden bir Amerika'nın küresel güç iddiasıyla beraber, bölgeyi yeniden Ģekillendirme stratejileri de çökecek demektir. Her geçen dakika Ģiddet dozunu artırma eğilimi gösteren geliĢmeler karĢısında Batı da samimiyet sınavından geçecek. Hele Amerika'nın "tarafları Ģiddetten kaçınmaya" çağırması gibi iki yüzlü açıklamaları gelmeye baĢladıkça romantik devrim/ci marĢlar söylemeye hazırlananlar için Amerikan rüyasının sonu anlamına gelecek. Esad ne demek istedi? Mısır'da gösteriler devam ederken ilk tepkiyi verenlerden biri olan Suriye devlet baĢkanı BeĢar Esad'ın mesajı üzerinde ayrıca durmakta yarar var. Dün yani 2 ġubat 1982 Hama katliamının yıldönümü idi. Hama'da Müslüman KardeĢler'e karĢı giriĢilen devlet katliamında 30 bin kiĢinin katledildiği, on binlercesinden hala haber alınamadığı, yüz binlerle ifade edilen insanın ülkesine dönemediği bir ülkenin devlet baĢkanı olarak sesleniĢinin temenniyi aĢan anlamı olmalı. Suriye, böylesi kanlı mücadele üzerine iktidarını pekiĢtirmiĢ bir Baas Partisi ve onun azınlık mensubu devlet erki, bürokrasi ile yönetiliyor. Katı bir hiyerarĢi ve azınlık dayanıĢmasıyla Baba Esad'dan devraldıkları yöntemle ülkeyi yönetmeye alıĢmıĢ devlet refleksi hakim. 37 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM BeĢar Esad, egemen askeri ve bürokratik hiyerarĢinin içinden gelmiyor. Ġngiltere'de tıp eğitim almıĢ, daha dünyaya açık bir kafa yapısına sahip. Özellikle iktidarının ilk yıllarında ülkesini belli alanlarda dünyaya açmaya, bazı özgürlükleri tanımaya yönelik adımlar attı. Siyasal konularda normalleĢme çok uzaktayken, Ġhvan'la barıĢma henüz gündemde bile değilken, kiĢisel alanla sınırlı özgürlüklerin geniĢletilmesi konusunda baĢarılı olamadı. Bu yönde attığı her adım derin devletin direnci ile karĢılaĢtı. Suriye derin devletinin direnci olmasa memlekete ne derece özgürlük getireceği, bu konuda ufkunun nereye kadar açık olduğunu kestirmek zor. Bilinen tek Ģey günlük hayata dair basit iyileĢtirmelerde bile devletin demir pençesini çözemedi. Mısır'daki hareketlerin domino etkisi yaparak Arap ülkelerine yayılma korkusuyla yapılmıĢ açıklamalardan biri olarak geçiĢtirilen Esad'ın sözleri bu açıdan önemliydi. Tüm "Arap ülkelerini halkın taleplerini karĢılamaya ve reformlar gerçekleĢtirmeye" çağıran açıklamasının daha çok kendi ülkesine yönelik olduğunu düĢünüyorum. Bu Ģekilde Mısır'daki geliĢmeleri göstererek yapmak istediği değiĢime ikna edici ve zorlayıcı bir gerekçe bulmuĢ oluyor aynı zamanda muhtemel itirazların önünü peĢinen kesmeyi hedeflemiĢ oluyordu. Yani BeĢar Esad bu çağrısıyla kendi derin devletine, belli açılımlara direnen bürokrasi ve askeri hiyerarĢiye yönelik bir ihtar niteliğindeydi. Bakalım Mısır'daki atmosfer Suriye'yi ne kadar etkileyecek? Hem iç dengeleri hem stratejik konumu nedeniyle Mısır'dan sonra anahtar ülkelerden biri Suriye. Sürgündeki yüz binlik siyasi mültecilerin, kimliksiz Kürt nüfusun durumunu iyileĢtirmeden siyasal barıĢın gelmesi mümkün olmayacak. Yenişafak, 3 Şubat 38 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Arap 1848’i: Despotlar yalpalayıp devriliyor - Tarık Ali Ordu, halkına ateĢ açmayacağını ilan ettiğinden dolayı artık yerinde duramaz hale geldi. Bir Tiananmen Meydanı Ģıkkı yok. Rejimi Ģimdiye değin ayakta tutan Generaller sözlerinden dönseler ordu bölünecek ve sivil savaĢ manzarası ortaya çıkacak. Bunu Ģu an hiç kimse istemiyor, Amerikalı dostlarının Kahire‟deki adamlarını koltuğunda mümkün olduğunda tutmasını dileyen Ġsrailliler bile. Ancak bu da imkânsız. O halde Mübarek bu hafta sonu ya da gelecek hafta gidecek mi? Washington “düzenli bir geçiĢ” istiyor ama Mübarek‟e kabul ettirdikleri BaĢkan yardımcısının, Hayalet Süleyman‟ın veya mağdur ettiği kiĢilerin diliyle ĠĢkence ġeyhinin de elleri kanlı. Bir yoz iĢkenceciyi diğeriyle değiĢtirmek artık kabul edilebilir değildir. Mısırlılar topyekûn rejim değiĢikliği istiyorlar yoksa üniformalı diktatörün yerini sivil bir sahtekârın aldığı ve hiçbir Ģeyin değiĢmediği Pakistan tarzı bir operasyon değil. Tunus enfeksiyonu hayal edilenden çok daha hızlı yayıldı. Askeri, siyasi ve moral yenilgilerin yol açtığı uzun bir uykunun ardından Arap ulusu uyanıyor. Tunus, komĢusu Cezayir‟i etkiledi, halet-i ruhiye Ürdün‟e bir hafta sonra da Kahire‟ye ulaĢtı. ġahit olduğumuz Ģey Çar, Ġmparator ve onların iĢbirlikçilerine karĢı Avrupa‟yı silip süpüren ve müteakip türbülansın habercisi 1848 devrimlerini hatırlatan ulusal-demokratik ayaklanmalardır. Bu Arap 1848‟idir. Bugünün Çarı-Ġmparatoru Beyaz Saray‟daki BaĢkan‟dır. Bu proto-devrimleri 1989‟daki iĢlerden ayıran da budur: Birkaç istisna hâriç, kitleler Batı önünde yere serilip orada mutlu bir gelecek umuduyla “bizi de al, bizi de al, artık seniniz” diye Ģarkı tutturan Doğu Avrupalılarla aynı Ģekilde seferber olmuyorlar. Arap kitleler çirkin kucaklaĢmadan kurtulmak istiyorlar. ABD-AB, onların kurtulmak üzere olduğu diktatörleri destekledi. Bu devrimler, kalıcı sefalet düzenine karĢıdır: Zenginliğin gözünü kör ettiği seçkinlere, yolsuzluğa, kitlesel iĢsizliğe, iĢkenceye ve Batıya teslimiyete karĢı. Tiksindirici diktatörlüğe ve onların ayakta kalmasını sağlayanlara karĢı Araplar arasında dayanıĢmanın yeniden baĢlaması Ortadoğu‟da yeni bir dönemece girdi. Arap ulusunun 1967 savaĢından sonra vahĢice ezilen hafızası tazeleniyor. Liderlikteki zıtlık bile hemen göze çarpıyor. Cemal Abdul Nasır pek çok zayıflıklarına ve hatalarına rağmen, kendisini 1967 mağlubiyetini üstlenmek zorunda hissetti. Ġstifa etti. Bir milyondan fazla Mısırlı, iktidarda kalması için Kahire‟nin merkezine akın etti. Abdul Nasır fikrini değiĢtirdi. Birkaç yıl sonra görevindeyken öldü. Kırık bir kalple ve parasız. Halefleri ise çorba parasına ülkeyi Washington ve Tel Aviv‟e teslim ettiler. Son ayda yaĢanan olaylar Arap dünyasının 1967 mağlubiyetinden beri ilk gerçek diriliĢinin alâmetidir. Bu ayaklanmalar, tarihin yanlıĢ tarafında yer almamak için tetikte duran ve böylelikle yenilgiden sakınabilen tüm dönekleri gafil avladı. Mevcut Ģartların Ģekillendirdiği ayaklanmaların ve devrimlerin kitleler, kalabalıklar, vatandaĢlar – artık siz nasıl isterseniz öyle anın – hayatın artık dayanılmaz olduğuna ve artık dayanamayacaklarına hükmettiği vakit gerçekleĢtiğini unuttular. Onlar için fakir bir çocukluk ve adâletsizlik, sokakta kafaya tekme yemek veya hapiste vahĢice geçen bir sorgulama kadar doğaldır. Bunu tecrübe ettiler fakat 39 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM aynı Ģartlar Ģimdi de mevcut olduğunda, ki atık yetiĢkinler, ölüm korkusu yok olup gider. Bu safhaya ulaĢıldığında tek bir kıvılcımla tüm bir çayırlık yanar. Bu kez kendisini yakan Tunus‟taki seyyar satıcının trajedisi kıvılcımı çaktı. DeğiĢimin baĢındayız. Arap kitleler bu kez güçle ezilmedi ve boyun eğmeyecekler. Tunus ve Kahire‟deki despotların yerine geçenler halklarına ne sunacaklar? Demokrasi tek baĢına iĢ ve aĢ vermiyor… Kaynak: Counterpunch, 4 Şubat 2011 Çeviren: M. Alpaslan Balcı 40 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır isyanında son Cuma - Abdullah Aydoğan Kalabalık Ortadoğu ve Arap dünyasının en medeni ülkelerinden birisi olan Mısır, son on gündür askeri sistemden sivil yönetime dönüĢün sancılarını yaĢıyor. 25 Ocak Polis Bayramında baĢlayan gösteriler, gün geçtikçe daha da büyüyerek ülkenin Ġskenderiye, SuveyĢ, Ġsmailiyye ve Tanta gibi bütün Ģehirlerine sıçradı. Yüzlerce insanın yaralandığı gösterilerde ölenlerin de olması gerginliğin iyice tırmanmasına neden oldu. Cuma Gazabı'nda otuz küsür yıldan beri olağanüstü halin uygulayıcısı durumunda olan polis ile halk karĢ karĢıya geldi. Polis karakollarının yüzde 90'nına yakınının saldırıya uğradığı ülkede, iktidar partisinin merkez binası da ateĢe verildi. Milyonların Mitingi'nde bir milyondan fazla insanın Tahrir Meydanı'nda toplanması sıradıĢı bir geliĢmeydi. Gencinden yaĢlısına, zengininden fakirine, Müslümanından Hıristiyanına toplumun bütün katmanları oradaydı. Bir bayram havası ve panayır havası vardı gösteri alanında. Gösterilerin dokuzuncu gününde Milyonların Mitingi'nden bir gün sonra iktidar partisi de gövde gösterisi yapmak istedi. Önce Mustafa Mahmud Meydanı'nda toplanan yönetim yanlıları öğleden sonra televizyon binasına yöneldi. Provakatörlerin de devreye girmesiyle iki taraf arasında önce sözlü tartıĢma ile baĢlayan gerginlik kısa bir süre sonra taĢlı – sopalı saldırıya dönüĢtü. Bir sonraki aĢamada ise monotof kokteyl ve göz yaĢartıcı bomba kullanıldığına Ģahit olduk. Ġktidar yanlıları ile değiĢim isteyen göstericiler arasında dağlar kadar fark olduğunu gözlemledim ben Ģahsen. Eğitimsiz olduğu gözlemlenen iktidar taraftarlarının kaba ve düĢmanca davranıĢlar sergiledikleri dikkatlerden kaçmadı. Basın mensuplarına bile saldırmaya baĢlayan rejim taraftarları daha çok paralı akerleri andırıyordu. Siyasi alanda ise ülkede 'Cuma Öfkesi'nde yaĢanan Ģiddet olaylarının ardından önemli geliĢmeler yaĢandı. CumhurbaĢkanı Mübarek polisin çekilmek zorunda kalmasının baĢkomutan sıfatıyla orduyu göreve çağırdı. Ordunun sokaklara inmesi ilk etapta Mübarek yönetimi açısından ileri doğru atılmıĢ bir adımdı. Ancak halkın orduya kucak açması, göstericilerin askerleri selamlayarak karĢılması, ordu halk el ele sloganları yönetimi geriye doğru bir adım daha atmaya mecbur edecek ve Mübarek yönetimi ilk tavizini verecekti. Ordunun sokaklara inmesinden yedi saat sonra Mübarek, gösterilerin baĢlamasının ardından ilk konuĢmasını yaparak, hükümeti görevden aldığını belirtti. Ancak muhalefetin ve göstericilerin istekleri bu değildi. Tahrir Meydanında bir gün sonra 50 bin kiĢinin toplanmasının ardından Mısır halkının bütün beklentilerine rağmen 30 yıldan beri kendine yardımcı atamayan Mübarek, istihbarat Ģefi Ömer Süleyman'ı kendisine yardımcı olarak atadı. 41 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ömer Süleyman'ın ilk görevi ise muhalefet liderleriyle görüĢmek oldu. Ülkedeki siyasi parti ve değiĢim hareketleri liderleri ile görüĢmekle görevlendirilen Süleyman'ın giriĢimleri sonuçsuz kaldı. Çünkü muhalif liderler bu aĢamada yönetimle görüĢmeyeceklerini ifade etti. 1 ġubat 2011 tarihinde yapılan ilyonların Mitingi önemli bir dönüm noktasıydı. Tahrir Meydanı'nda bir milyondan fazla kiĢinin toplanmasının ardından Mübarek ikinci kez halka seslenerek bir sonraki cumhurbaĢkanlığı seçimlerinde aday olmayacağını söyledi. Mübarek'in konuĢmasında Mısır'da doğduğu ve yine Mısır'da ölmek istediğini söylemesi zaten duygusal olan Mısır halkını kısmen etkiledi. Hatta bir tv kanalında program yapan Mona ġazli gözyaĢlarını tutamadı. Halbuki ġazli'nin programı, Mübarek yönetiminin en fazla eleĢtirildiği programlardan bir tanesidir. Ancak gösterilerin dokuzuncu gününde, iktidar taraftarlarının sokaklara çıkarak, özellikle de muhaliflerin bulunduğu Tahrir Meydanı'na gelmesi ve muhalif göstericilere saldırması ciddi soru iĢaretlerini beraberinde getirdi. Göz yaĢartıcı bomba ve molotof kokteyllerin rejim yanlıları tarafından kullanılması oldukça düĢündürücüydü. Gösterilerin 10. günü sabahı iki taraf arasında silahlı çatıĢmalar çıktı. Kılıçlar tekrar çekildi. Gösterilerin 11. günü gidiĢ cuması ve bitiĢ cuması olarak isimlendirildi. 4 ġubat 2011 tarihinde bu gün yapılacak olan gösteriler son derece önemli. Çünkü cumadan sonra göstericilerin CumhurbaĢkanlığı sarayına yürümesi bekleniyor. Böyle bir durumda cumhuriyet muhafızlarının müdahalesi söz konusu olacaktır. Muhalifler gösterilerin baĢladığı ilk günden itibaren üç ayrı sıçrama noktası belirlerdi hepsinde de baĢarılı oldu. Gösteriler ilk önce 25 ocak polis bayramında baĢladı. Son 34 yıldan sonra ilk kez farklı meydanlarda toplanan kalabalıklar barikatları aĢarak Tahrir Meydanı'na ulaĢtı. Ġkinci sıçrama noktası 'Cuma Öfkesi'ydi. O gün yüz binler sokaklardaydı. O gün polis çekilmek zorunda kaldı, ordu sokaklara indi, Mübarek hükümeti görevden aldı. Üçüncü nokta, Türkçeye gidiĢ cuması veya bitiĢ cuması olarak tercüme edilebilecek olan olan 'Cumatur rahil' oldu. ġimdi gözler bitiĢ cumasına çevrilmiĢ durumda. 4 Şubat 2011, Dünya Bülteni 42 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır’daki Ayaklanma Sahra-altı Afrika’yı Nasıl Etkiler? - Serhat Orakçı Güney Sudan‟da bağımsızlık oylamasının yapıldığı günlerde uluslararası kamuoyu acaba iç savaĢ tekrar patlak verir mi diye endiĢeyle Sudan‟ı izlerken olaylar aniden Tunus‟ta patlak verdi. Tunus lideri yüklendiği tonlarca altınla Suudi Arabistan‟a kaçarken halk ayaklanması Libya‟yı es geçerek Mısır‟a sıçradı. Otuz küsür yıldır ülkeyi yöneten Mubarek rejiminin saltanatı bugünlerde sallanıyor. Tahrir meydanında günlerdir gösteri yapan halkın baĢarıya ulaĢması baĢka coğrafyalarda ezilen halklara da ilham kaynağı olacak muhakkak. Tunus ve Mısır‟da yaĢanan son geliĢmeleri Arap eksenli okumamak gerekir sadece. Mısır bugün Afrika kıtasının liderliği için Güney Afrika, Nijerya ve Kenya ile yarıĢan önemli bir aktördür. Mısır‟da yaĢanan olaylar Afrika‟nın da dönüĢüm isteğinin göstergesidir aynı zamanda. Her ne kadar gözardı edilse de Kuzey Afrika ülkelerinde yaĢanan siyasi değiĢim farklı boyutlarıyla en baĢta Afrika kıtasını ilgilendirmektedir. Bu coğrafyanın ĢekilleniĢi ve siyasi eğilimleri diğer Afrika ülkelerini de aynı yöne götürecektir. Gelir dağılımın Kuzey Afrika‟da daha adil dağıtılması Sahra-altı ülkelerde de aynı etkiyi doğuracaktır ya da Kuzeyli ülkelerin demokratik tavır alması Sahra-altı ülkelerde de benzer sonuçlar doğuracaktır. Konu ile paralel olarak geçen Haziran ayında yazdığım “Afrika‟da Liderlik Sorunu” baĢlıklı yazıda değindiğim gibi bugün Afrika kıtasının en büyük açmazları iĢ baĢındaki liderlerden kaynaklanıyor. Koca kıta halktan gelen taleplere kulak tıkayan, kiĢisel servetleri ülkelerinin milli gelirini aĢan diktatorlerle dolu. Mısır‟da eğitimli gençler iĢsiz gezerken, halk yoksulluğa mahkum edilmiĢken Hüsnü Mubarek‟in ve ailesinin Avrupa bankalarındaki servetinin 70 milyar dolarla Bill Gates‟i solladığı ortaya çıkıyor. 1967 yılında baĢageçen Gabon Devlet BaĢkanı El-Hac Ömer Bongo Ondimba, 1969 yılında iktidarı devralan Libya lideri Muammer Kaddafi, 1987‟den beri Zimbabve‟nin baĢında bulunan Rober Mugabe ve 1982‟de baĢa geçen Kamerun Devlet BaĢkanı M. Paul Biya örneklerden birkaçı sadece. Liderler değiĢtikce Afrika halklarının makus talihi de değiĢecek hiç Ģüphesiz. Halkın taleplerine kulak veren, halkın rahatı için ülkenin kaynaklarını sefeber eden bir anlayıĢ geliĢtikçe zengin kıtanın fakir halkları da refah seviyesine eriĢecektir. Bu aĢamada Mısır‟daki geliĢmeler Arap dünyası ve Ġsrail için olduğu kadar diğer Afrika ülkeleri için de son derece önemli. Belki Ģimdi sorulması gereken soru Kuzey Afrika‟da alevlenen halk gösterilerinin kıta iç derinliklerine yayılıp yayılmayacağı. Zimbabve halkının Robert Mugabe‟yi değiĢtirmek için sokağa dökülüp dökülmeyeceğini önümüzdeki günler gösterecek. Afrika ülkelerinin büyük bölümü benzer sorunlarla yüzleĢse de Kuzey Afrika ile Sahra-altı Afrika arasında önemli yapısal farkların olduğunu unutmamak lazım. Kuzey Afrika ülkeleri Arap dünyasının ve Ġslam dünyasının önemli bir paçası iken Sahra-altı Afrika ülkerinde ise Ġslam kültürü dominant yapısını giderek yitirmekte. Ekvator altına inildikçe ise Müslümanlar azınlık statüsüne geçmekte. Mısır ve Tunus‟ta yaĢananlar her ne kadar Ġslami devrim olarak nitelendilmeyip halkın geçim derdi olarak algılansa da Müslümanların baskı altında tutulması bu iki ülkedeki halk ayaklanmasının büyümesinde önemli bir unsurdu. 43 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır ve Kuzey Afrika‟da yaĢanan siyasi geliĢmeler diğer Afrika ülkelerine siyasi ve ekonomik alanlarda doğrudan ya da dolaylı olarak etki yapacaktır muhakkak. Kuzey Afrika ülkeleri ile Sahra-altı ülkeler arasındaki iliĢkilerin daha olumlu geliĢeceği kanaatindeyim. Özellikle Mübarek rejiminin yıkılması ile Mısır‟ın Afrika ülkelerine uyguladığı dayatmacı tavır normalleĢecektir. Her ortamda Arap kimliğini ve Mısır‟ın çıkarlarını öne çıkaran siyaset toplamda Afrika‟nın çıkarlarını gözetecek Ģekilde evrilme Ģansı bulacaktır. Bu minvalde özellikle son dönemde Mısır ve Doğu Afrika ülkeleri arasında yaĢanan Nil suyunun kullanım haklarına iliĢkin gerginlik çözüm bulabilir. Günümüzde 400 milyon Afrikalının beslendiği Nil Nehri Mısır‟ın tekelinden çıkarak Nil‟in kaynak ülkelerinin de nehir suyundan eĢit orandayararlanmasının önünü açabilir. Bulunduğu coğrafya gereği Mısır‟daki siyasi geliĢmelerden en çok etkilenen ülkelerin baĢında Sudan geliyor. Mısır‟da yaĢanan geliĢmelerin hemen komĢusu Sudan‟a da sıçrayacağı baĢta akla gelmiĢ olsa da olaylar beklendiği gibi geliĢmedi. Sudan‟daki muhalif grupların protesto çağrıları halkın genelinde yankı bulmadı. Öğrenci grupları birkaç yüz kiĢiyi geçmeyen küçük gösteriler düzenledi. Halkı gösteriye çağıran muhalif liderler ironik biçimde dinazor olarak nitelendirildi. Muhakkak 2010 Nisan ayında ülke genelinde yapılan ilk demokratik seçimde Ömer El BeĢir‟in Ulusal Kongre Partisinin yüzde65 dolaylarında oy alması Sudan için önemli bir göstergeydi. Geçtiğimiz Ocak referandumunda yüzde99,57‟lik oy oranıyla Güney Sudan bölgesinin ayrılması, 2003 yılından beri Darfur‟da devam eden silahlı çatıĢmalar ve Uluslarası Ceza Mahkemesinin (UCM) Ömer El BeĢir hakkındaki yargılama kararı ve kamuoyunun bu yöndeki baskılarına rağmen Sudan halkı liderine güven duyuyor. Tekrar hatırlatmakta fayda var dünyanın en hızlı geliĢen ve en genç kıtası Afrika önümüzdeki yıllara dünya siyasetinde önem kazanacağının sinyallerini veriyor. Afrika kıtası talihini değiĢtirmek, kendi geleceğini hazırlamak için değiĢim istiyor. Kuzey Afrika ülkelerinde bugün yaĢananlar kıta genelinden bağımsız düĢünülemez. Burada yaĢanan siyasi geliĢmeler tüm kıtayı olumlu yönde etkileyecektir Ģüphesiz. 6 Şubat 2011, Dünya Bülteni 44 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır ve Endonezya - Thomas Carothers Kitle gösterileri Kahire‟yi silip süpürür, Hüsnü Mübarek sendelerken, bazı Amerikalı gözlemciler de neredeyse refleks olarak Ġran ve ġah benzetmelerine baĢladılar. Bu hafta baĢında “Ġran‟a bir bakın” diye yazan Leslie Gelb‟e göre eğer Müslüman KardeĢler Mısır‟ın kontrolünü ele alırsa “halkın kontrolü geri alması neredeyse imkânsız olacak.” Uzak ülkelerde umulmadık ve mühim siyasi değiĢimler yaĢandığında kendimizi toparlamak için siyasi benzetmelere baĢvururuz. Benzetmelerin eksik olduğunu bilsek bile ayartıcı telkinlerine direnemeyiz. Ama madem direnemiyoruz, hiç değilse benzetmeleri dikkatlice seçebiliriz. ġah sonrası Ġranı‟nı hatırlamak gerçekten de korkutucu ama tehlikeli Ģekilde yanıltıcı da. Mısırla ilgili çözümlemeler için faydalı baĢka bir benzetme, 1990‟ların sonundaki ġuharto Endonezya‟sıdır. Bugünün Mısır‟ındaki Müslüman KardeĢler, Ayetullah Humeyni‟nin güdümünde olan ve Tahran‟da iktidarı eline geçiren Ġslamcı hareketten bahse değer oranda farklıdır. ġiddeti hem diliyle hem de fiilleriyle on yıllardır kınadığı gibi bahse değer bir ılımlılık süreci de geçirmiĢtir. Humeyni gibi karizmatik lideri yoktur ve meclis seçimlerine gayri resmi katılım sırasında taban desteğinin sınırlarıyla karĢılaĢmıĢtır. Mısır‟da Ģu an yaĢanan protestolar gayri dini kaygılar merkezindedir ve Ġslamcı sloganlar veya gâyeler rol oynamamaktadır. Müslüman KardeĢler, Mübarek sonrası Mısır‟da önemli bir oynayacaktır elbet ama Mısır radikal Ġslamcı bir devrime hazır değildir. Yirmi yıldan daha fazla bir süre Endonezya‟da iktidarda kalan bir diktatör – kendisini ülke istikrarının tek garantörü olarak görüyor ve Washington‟ın sebâtkar müttefiki olarak hizmet veriyordu – öğrencilerin ve siyasi hayatın kenar ve köĢelerinde ayakta kalmayı baĢarmıĢ sivil toplum örgütlerinin baĢlattığı kısa ama yoğun protesto dalgalarıyla iktidardan düĢmüĢtü. Clinton yönetimi, isteksiz bir Ģekilde reform çağrıları yaparak, çabucak devrileceğine inanmayı reddederek ve arkasından ne gelir - kargaĢa mı, Ġslamcı bir dönem mi yoksa ülkenin fiilen patlaması mı – diye üzülerek acılı son ana kadar yaĢlı zorbanın yanında durdu. Ani ve hazırlıksız geçiĢe rağmen, derin bir demokrasi tecrübesi olmamasına rağmen, köklü ve elleri kanlı güvenlik kuvvetlerine ve gayri demokratik bir muhite rağmen demokrasiye doğru sarsak ama hayli baĢarılı bir geçiĢ yaĢadı Endonezya. Bugün Ġslam dünyasının en büyük demokrasisidir; hızlı büyüyen bir ekonomisi var ve bölgede demokrasiyi faal bir Ģekilde destekliyor. Endonezya meclisinde ve baĢkan‟ın kabinesinde dört Ġslamcı siyasi parti temsil ediliyor ancak son on yıldır oy kaybı yaĢıyorlar; son meclis seçimlerinde aldıkları oylar yüzde 30‟un altına düĢtü. Ilımlı Ġslamcı değerler toplumda zemin kazandı; Ġslamcı radikalizm Ģiddet çıkıĢlarından sonra marjinalleĢti. Mısır‟ın tarihi güzergâhı, sosyal dokusu, ekonomik Ģartları ve ulusal karakteri Endonezya‟dan farklı elbet. Ama sosyo-politik tecrübeleri ve yapıları – laik ve Ġslami değerleri dengeleme çabalarına karĢı idealist genç göstericilerden, sivil gruplardan ve muhalif partilerden yeni yeni oluĢan iddialı bir karma - on yıl önce Endonezya‟da bulunan muadillerine yeterince benzediğinden dolayı Endonezya‟nın demokratikleĢmesi Mısır için bir ümit teĢkil etmektedir. O halde Endonezya‟nın baĢarılı bir geçiĢ yaĢamasının bazı anahtarlarını anmaya değer. 45 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Birincisi, ġuharto sonrası siyasi ıslah, diktatöryal düzen öncesindeki güçlü kitlesel redde rağmen, kapsayıcıydı. Geçici baĢkan, ifade özgürlüğüne ve siyasi alanın açılmasına hemen izin verdi. Diktatörün çevresindeki apparatçikler, dönüĢen, teknokrat kabiliyetlerine vurgu yapan eski iktidar partisi aracılığıyla kendileri için yeni bir siyasi rol üstlenmeyi baĢardılar. Protestocuları güç kullanarak bastırmayı reddetmek sûretiyle ġuharto‟nun iktidardan inmesini kolaylaĢtırmakta kilit aktör olan ordunun rolü büyük ölçüde azaldı ancak sürekli müzakereler ve tavizlerle azar azar oldu bu. Ġlk seçimlerdeki ve hükümetlerdeki dağınıklığa rağmen her çeĢit siyasi partinin yeĢermesine izin verildi. Ġkincisi, ġuharto artık bir kez devrildiğinde, geçiĢ dönemi kanuni ve yinelemeliydi. Endonezya hiç bitmeyecekmiĢ gibi duran anayasa, seçim kanunları ve diğer hukuki reformlara giriĢti ve süreci uzlaĢma ruhu içerisinde yürüttü. Muğlak ama duygulandırıcı reform ideali, gitgide somut kurumlara, kurallara ve usullere tahvil edildi. Bu tafsilatlı reform gündeminin ciddi bir Ģekilde izlenmesi, Endonezyalıların diktatörlük sonrasında güvenilmez bir liderin, rahatsız edici Ģiddet olaylarının, ekonomik dertlerin olduğu ve Doğu Timör‟ün koptuğu geçiĢ dönemini atlatmasına yardım etti. Üçüncüsü, ABD ve Avrupa uzun zamandır korktukları siyasi geçiĢle ilgili Ģüphelerinin üstesinden geldiler ve seçimler, siyasi partilerin geliĢimi, sivil toplumun güçlendirilmesi ve hukuk reformları gibi meselelerde destek sundular. DıĢ aktörler kısmen de Endonezya‟nın çapı ve nispi coğrafik tecridi yüzünden bu sürece rehberlik etmeye hiç uğraĢmadılar ve bunun yerine yardımcı ortaklar olarak ılımlı, sessiz ama ısrarlı bir rol üstlendiler. Endonezya‟nın dıĢ yardımla ilgili bu olumlu tecrübesi onu kendi bölgesinde demokrasinin faal destekçisi olma azmine katkıda bulundu. Hiçbir benzetme Mısır‟ın önündeki zorlu zamanları tam olarak yansıtmayacaktır. Mısır‟ın yolu, benzer siyasi geçiĢlerden izler taĢıyan bir amalgam olacaktır. Bizler ABD dıĢ politika çevrelerinde uzun zamandır düĢünülemez olan bir Ģeye anlam vermenin yollarını ararken, zayıf benzetmelerden gelen basite indirgeyici korku senaryolarından sakınmalıyız. Unutulmamalıdır ki Amerikan politikasının, Mısır‟da ve Arap dünyasında daha yıllar evvelinden ciddi bir Ģekilde yüzleĢmesi gerektiği gerçeklerden uzak durmasını sağlayan yine o aynı senaryolardır. Müslüman bir ülkede demokratik geçiĢin nasıl baĢarılı olabileceğinin bir örneği olarak Endonezya‟ya bakacak kadar akıllı olmalıyız. Kaynak: Carnegie Ortadoğu Merkezi, 8 Şubat 2011 Çeviren: M. Alpaslan Balcı 46 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır'da post-kemalist sürecin aktörleri – Akif Emre Mısır'da baĢlayan gösteriler devrim heyecanından gittikçe uzaklaĢırken siyasetin karmaĢık pazarlıkları öne çıkmaya baĢladı. Örgütsüz, lidersiz ve bölünmüĢ görünen muhalefetin birleĢebildiği tek ortak hedef "Mübarek'in gitmesi"ydi. Tüm siyasal talepleri Mübarek karĢıtlığıyla sınırlanmıĢ bir siyasal hareket paradoksal biçimde yeterince apolitik bir görüntü veriyor. Nitekim bu 'apolitkleĢtirici zaafiyet' kendini göstermeye baĢladı. Gelinen noktada muhalefet pes etmese de Mübarek rejimiyle baĢlayan pazarlıklarda tüm çeliĢkileri ortaya çıkmaya baĢladı. Ömer Süleyman'ın muhalefetin iç çeliĢkilerini çok ince hesaplarla büyütüp parçalama stratejisini görmemek mümkün değil. Bu arada, Mübarek'in hiç de gidici gibi durmadığı bir ortamda Obama'nın "bundan sonra Mısır'da hiçbir Ģey eskisi olmayacak" türünden yaptığı iddialı açıklamayı not etmeli. Mübarek'in bırakıp gitmesi bir yana pazarlık masasında yer alan muhaliflerin bile neredeyse bu taleplerinden vazgeçer bir görüntü verdikleri bir ortamda Obama'nın bu çıkıĢı siyasi kariyeri açısından da iddialıydı. Gelinen bu süreçte Türkiye'nin açık biçimde muhalefetten yana tavır alması, dıĢ politikadaki teamüllerin aksine adeta Mısır'daki olaylara müdahil olur biçimde, "Mübarek'in gitmesi", "orda yaĢananların bizi de ilgilendirdiği" türünden resmi beyanatlar, ister istemez, Türkiye modeli/örneği ile Mısır deneyimi arasında benzerlikle kurmaya zorluyor. Türkiye deneyiminden bahsedilecekse bunun kemalizm – post-kemalizm aĢamasında Mısır'ın yeni dönemde nerde durduğu konusunda kafa yormakta yarar var. Kısaca, Türkiye Cumhuriyet devrimi sonrasında batıdan yana yaptığı radikal tercihle Ġslam'ı resmi hayattan silerek Ġslam dünyasına örnek olması istendi. Tek parti dönemi sonrası çok partili-demokratik hayata geçen ama geri planda askeri vesayetin tüm ağırlıyla sistemde hissedildiği bir Kemalizm deneyimi 2001'lere kadar yaĢadı. Yarım yüzyıllık bu süreçte özelikle laikçilik, tepeden inme modernleĢme ve askeri vesayet özellikleriyle pek çok ülkeye örneklik etse de çok partili siyasal hayatın yapısı bakımından ayrıĢmıĢtı. Görünen o ki eğer Mısır'da muhalefet meydanlardan çekilmez, olanca parçalanmıĢlığına rağmen belli taleplerinde ısrar ederse sistem değiĢecek. Zaten Ģu haliyle de hiçbir Ģeyin eskiden olduğu gibi devam edemeyeceği aĢikar. Bu zamana kadar Mısır bir tür Nasirizmi yaĢıyordu. Bölgede pek çok ülkede görülen türden tek parti, tek adama dayalı resmi ideolojinin söz sahibi olduğu yönetim. Nasırızmin ideolojik temelleri, Arap sosyalizmi, Arap milliyetçiliği ve popüler düzeyde Ġslam sentezinden oluĢuyordu. Bunun farklı versiyonları Baascı Suriye ve Irak'tan Magrip ülkelerine kadar farklı ülkelerde hala yürürlükte. Çok partili demokrasiye geçilmesi anlamında Mısır Ģu an Nasırizmden 'Kemalizme evrilmekte/ zorlanmakta'dır. Çok partili hayata geçerken Tahirir Meydanı'nda " ordu millet 47 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM elele" anlamında ortaya çıkan tablo ordunun "Mısır'ın özel Ģartlarından dolayı" demokrasiyi koruma7kollama gibi kutsal görevi üstleneceği dönüĢüme hazırlıyor kendini. Mısırda sistem bir yanda demokratikleĢirken diğer tarafta derinden askeri renk kazanacağı bir sürece itiliyor. Bunun iki nedeni var, askeri bürokrasinin sistemdeki konumu. Bu hem bürokratik anlamda hem de ekonomik anlamda vaz geçilmesi güç bir iktidar alanı demektir. Askeri bürokrasinin ülke ekonomisindeki yerini göz önüne alındığında ne demek istediğimiz daha iyi anlaĢılır.Ġkincisi de Ġsrail'le kurulan Camp David denkleminin uluslararası sistemce de korunmasının garantörü olmasıdır. Vesayetten kurtulmuĢ çok partili hayat bile bu denklemi sorgulayacaktır. Halen ülkede en örgütlü siyasal yapı Ġhvan-ı Müslümin hareketidir. Bu zamana kadar Mübarek rejiminin batı nezdinde meĢruiyetini sağlayan "Ġhvan tehlikesi" buğünden itibaren yeni Kemalist döneme geçiĢin önemli gerekçesini oluĢturması çok muhtemeldir. Bu süreçte Baradey'ın çok kolay devre dıĢı kalma ihtimali, diğer muhalif grupların belirsizliği tek örgütlü yapı olarak Ġhvan' sistemin merkezine oturtuyor Amerika'nın Ġhvan'a yaktığı yeĢil ıĢık yeni dönemin tuğlalarının döĢenmesinde Ġslamcılara önemli iĢler düĢeceğini gösteriyor. Türkiye'nin post-Kemalist dönemi, Ġslamcı kökenlilerin dönüĢümüyle ortaya çıkan AKP'nin temsil ettiği göz önüne alındığında Ġhvan'ının da post-kemalist Mısır'ın inĢasında önemli görevler üstlenmesi beklenir. Her ne kadar siyasal anlamda "özel Ģartlar"a haiz olsa da post-kemalist dönemin küresel zeminde kaçınılmaz olarak Mısır'ın da kapısını çalacağı açıktır. Ġhvan'a göre daha gevĢek yapısına rağmen Türkiye'deki post-kemalist dönüĢümün öznesi olarak iktidara oturan muhafazakarların muadilleri için ders alınası bir deneyim... Tabi sadece ders almaktan ibaret olmayacağı örnek de almaya icbar edileceği söylenebilir,. Mısır Kemalizme , Ġslamcılar da post-kemalist sürece evrileceği süreçle bir sınavdan geçilecek. Mısır'ın dinamikleri bu süreçle ne kadar baĢ edecek göreceğiz. Yenişafak, 8 Şubat 2011 48 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Mısır’ın Berlin Duvarı ânı - Richard Falk Berlin Duvarı‟nın 1989‟da çöküĢünden bu yana dönüĢtürücü dört olay küresel muhiti kalıcı olarak Ģekillendirdi. Duvarın yıkılıĢından iki yıl sonra Sovyet Ġmparatorluğu çöktüğünde, sağ kalan tek süpergüç olarak zâtı kendinden menkul küresel liderliğinin sunduğu jeopolitik geniĢleme fırsatını ele geçirmek sûretiyle Amerikan emperyal projesinin zaferci takibi için yollar açıldı. Dünya düzenindeki bu ilk kırılma, küresel siyasi karar alıcı meĢâlesinin Dünya Ekonomik Forumu adı altında her yıl buluĢan Davos oligarklarına verilmesiyle, devlet gücünün kısmen ve geçici olarak gölgede kaldığı on yıllık bir neoliberal küreselleĢme üretti. Bu anlamda, Amerikan yönetimi, yırtıcı küreselleĢmenin yüksek ianeli Ģerifiydi; bu esnada siyasetin gündemi bankacılar ve küresel Ģirket yöneticileri tarafından belirlendi. TeĢhis her daim bu yönde yapılmıyor ama 1990‟lar devlet dıĢı aktörlerin yükseliĢinin, devlet merkezli jeopolitiğin ise çöküĢünün ilk bulgularını vermiĢtir. Ġkinci kırılma 11 Eylül‟le birlikte yaĢandı ancak gelgelelim bu olayların tevili yapıldı. Saldırıların etkisi, siyasi karar yetkisini “terörle savaĢ”, “küresel güvenlik” ve “uzun savaĢ” baĢlıkları altında ABD‟ye, bir devlet aktörüne, geri verdi. 11 Eylül‟e cevap olarak giriĢilen terörle mücadele, bir Bush Doktrini olan “önleyici savaĢ” baĢlatma iddialarının ortaya atılmasına yol açtı. BM Güvenlik Konseyi‟nin Amerikan savaĢ planlarına destek vermeyi reddetmesine rağmen 2003 yılı Mart ayında Irak‟a karĢı “ġok ve DehĢet” harekâtı baĢlatılarak militarist dıĢ politika uygulamaya konuldu. Bu ikinci kırılma tüm dünyayı potansiyel bir muharebe alanına çevirdi; BM‟nin yetkilendirmesi veya uluslararası hukuka riayet söz konusu olmaksızın, ABD açık ve örtük çeĢitli askeri ve paramiliter operasyonlar yürüttü. Seçici egemenlik Liberal uluslararası düzenin uğradığı bu aksama bir yana, 11 Eylül‟e cevap modelinde, kürenin güneyindeki devletlerin egemen haklarını ve – terör zanlılarına iĢkence yapmak, “zanlıları ABD dıĢında sorgulamak” ve ABD‟ye hasım addedilen kiĢilerin tutuklu bulunduğu ve mutad olarak hak ihlallerine mâruz kaldıkları “kara bölgeler” hazırlamak sûretiyle - temel insan haklarını ihlal eden pek çok Avrupa ve Ortadoğu devletinin suç ortaklığını göz ardı etmek de vardır. Dalından bir kez koparıldığında pek çok fayda sunacak olan aĢağı sarkmıĢ meyve diye tasvir edilen Irak‟tan baĢlayarak Ortadoğu‟da rejim değiĢikliğini vurgulayıp saldırı öncesi stratejilerini yürürlüğe koymak üzere Bush baĢkanlığında iktidara tırmanan neocon ideologlar 11 Eylül‟e verilecek cevabı kaçırmadılar. 49 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Askeri üsler, düĢük enerji fiyatları, petrol arzını ve bölgesel hegemonyayı güvenceye almak ve Ġsrail‟in bölgesel amaçlarını desteklemek de bu iĢin içindedir. Üçüncü kırılma, 2008‟de baĢlayan, iĢsizliğin artmasını, hayat standartlarının düĢmesini ve baĢta gıda ve yakıt olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının tırmanmasına yol açan küresel ekonomik gerilemedir. Bu geliĢmeler, eĢitsizliği, büyük ihlalleri ve neoliberal küreselleĢmenin kusurlarını gözler önüne serdi fakat pazar ihlallerinden sakınmak veya hatta pazarların dönemsel çöküĢlerinin önünü almak için olsun ekonomik büyümeden gelen nimetlerin böylesine eĢitsiz dağılımını azaltmaya ayarlı düzenlemeler gene de yapılmadı. Dünya kapitalizminin derinleĢen bu krizine henüz hitap edilmiĢ değil ve alternatif vizyonlar, hatta Keynesçi yaklaĢımın diriltilmesi bile öyle pek siyasi destek bulmuyor. Bu kriz, büyük sorunları halletmek için çeĢitli ulusal imkân ve kabiliyetlerin yol açtığı iniĢli çıkıĢlı streslere karĢı Avrupa Birliği‟nin savunmasız olduğunu da ifĢa etmiĢtir. Küresel ısınmanın zuhuru ve yaptığı etkiler, ekonomik kaygıları karmaĢıklaĢtırmıĢ ve yoğunlaĢtırmıĢtır. Küresel yönetimdeki dördüncü bir kırılma, Ortadoğu ve Kuzey Afrika‟da durulmayan kargaĢayla iliĢkilidir. Tunus‟ta baĢlayan halk ayaklanmaları bölgenin diğer yerlerinde – özellikle Mısır‟da - çıkan yangınların kıvılcımını çaktı. Müesses nizâma karĢı bu sıradıĢı meydan okumalar, tahammül edilemez bir maddi yoksunluğa, çaresizlik ve yabancılaĢmaya, seçkinlerin yozlaĢmasına ve merhametsiz baskıya katlanan sıradan insanların bilhassa da bu Arap ülkelerindeki gençliğin cesaret ve azmini küresel siyasi Ģuura göz alıcı Ģekilde nakĢetti. Statüskoya direnmek Arap dünyasındaki değiĢim hareketlerinin semeresi henüz mâlum değil ve yıllar almayacaksa da gelecek aylar içinde hemen belli olmayacak. Eski baskıcı ve sömürücü düzende köklü çıkarları olanların eski Ģartları mümkün olan azami derecede iade etmeye yahut en azından kurtarabildiklerini kurtarmaya baktıkları kesindir. Bu yüzden, olay yerindeki – ve dünyadaki – destekçilerinin rehavete kapılmaması can alıcı önem-i haizdir. Bu bakımdan, nefret edilen tek bir Ģahsiyetin - mesela Tunus‟ta Zeynel Abidin bin Ali‟nin, Mısır‟da Mübarek‟in – veya onların maiyetindekilerin tasfiye edilmesiyle dönüĢtürücü ve özgürleĢtirici sonuçların hâsıl olabileceğini düĢünmek safça bir hata olacaktır. Sürdürülebilir, önemli değiĢimler yeni bir siyasi yapıyı, serbest ve âdil seçimlerin yapılmasını ve halk katılımı için yeterli fırsatları sağlayacak yeni bir süreci talep eder. Gerçek demokrasi hem aslî hem de usûlî olmalı - temel ihtiyaçları gözeten, düzgün bir iĢ sağlayan ve taciz eden değil de koruyan bir kolluk gücü dâhil – halka insan güvenliği sunmalıdır. Aksi takdirde, değiĢimler yalnızca devrimci anı baĢka bir güne tehir eder ve çekilen acılar tekrarlanır. Basitçe söylemek gerekirse, çözülmeden duran Ģey, bölge halkı ile otokratik ve neoliberal yönelimleri olan devlet gücü arasındaki karĢılaĢmanın sonucu ve onun asli doğasıdır. Bu sonuç/semere, insan haklarına dayalı sahih demokrasiyi ve halkın ihtiyaçlarını sermayenin emellerine önceleyen bir ekonomik düzen getirerek dönüĢtürücü olacak mı? Eğer böyle 50 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM olursa, “Mısır Devrimi‟nden” ,”Tunus Devrimi‟nden” – ve belki bölgede ve baĢka yerlerde gerçekleĢecek olan diğerlerinden - söz etmek uygundur; nitekim 1979‟da Ġran‟da alınan semereyi Ġran Devrimi olarak tanımlamak uygundu. Bu bakıĢ açısından, devrimci sonuçlar eski düzeni toplumdan defetmenin ötesinde ille de hayırlı akıbetlere yol açmayabilir. Ġran‟da, farklı ideolojik temele dayanan baskıcı yeni bir rejim ortaya çıktı ve kendisine YeĢil Devrim diyen bir halk hareketi 2009 seçimlerinde rejime meydan okudu. “Devrim” kelimesinin Ģimdiye kadarki kullanımı, olay yerindeki gerçeklere gönderme yapmaktan ziyade umutları ifade etmiĢtir. Ġran‟da vuku bulan – Çin devletinin 1989‟da Tiananmen Meydanı‟nda tasmasını çözdüğü Ģiddetli saldırı da böyle görünüyor- “bir karĢı devrimdi” - eski düzenin iadesi ve iktidara meydan okumaya iĢtirak ettiği tespit edilenlere sistematik baskıydı. Doğrusu, kullanılan kelimeler yanıltıcı olabilir. YeĢil Devrim‟in çoğu takipçisinin peĢinde olduğu bir devrim değil reformdu; personel, politika değiĢiklikleri ve insan haklarının korunmasıydı yoksa yapıya yahut Ġslam Cumhuriyeti anayasasına meydan okumak değildi. Reform ve karşı devrim karşı karşıya Mısır‟daki bu hareketin yeterince birlik olup olmadığı veya Mübarek‟ten kurtulmanın ötesinde, amaçlar hakkında insicamlı bir vizyonu yansıtıp yansıtmadığı Ģu an belli değil. Devletin ayaklanmayı bastırmak ve hatta medya haberlerine müdahale etmekten gayrı tepkisi en fazla reform vaatleridir: Daha âdil ve daha serbest seçimler ve insan haklarına saygı. Eski rejimle yakın bağları olan, Washington‟ın Ģevkle desteklemesi muhtemel geçici liderlerin nezaretinde “düzenli geçiĢten” neyin kastedildiği ve düzenli geçiĢ sırasında nelerin olacağı halen bilinmiyor. Kozmetik bir reform gündemi karĢı devrim politikasını gizleyecek mi? Veya ayaklanmıĢ bir halkın devrimci beklentileri, reformcuların teskin edici çabalarına galebe çalmak üzere öne çıkacak mı? Yahut halkı tatmin etmek amacıyla demokrasi ve sosyal adalet yönünde yeterince hırslı değiĢimleri yürürlüğe koyacak - seçkinlerin ve bürokratların desteklediği - gerçek bir reform vekilliği olabilir mi acaba? Bu değiĢim dinamiğini tecrübe eden çeĢitli ülkelerde neticenin aynı veya benzer olacağının teminatı – yahut ihtimali - yok elbet. “Reformların” gerçekleĢtiği yerlerde bazıları “devrim” yapıldığını düĢünecek ve “karĢı devrimin “ en mütevazı reform vaatlerinden bile dönülmesine neden olabileceğini çok az kiĢi kabullenecektir. Riskte olan Ģey ise, tüm bir Arap dünyasında - ve belki diğer bölgelerde - beliren ve Ģekillenen self-determinasyondur, ki Ortadoğu ve Kuzey Afrika‟da sömürge düzeninin çöküĢünden beri hiç olmamıĢtı. Bu dinamiklerin bölgesel gündemi nasıl etkileyeceği bu safhada belli değil ama Ġsrail-Filistin çatıĢmasının asla eskisi olmayacağını varsaymak için her neden var. Türkiye veya Ġran gibi önemli bölgesel ülkelerin nüfuzlarını tasarruf edip etmeyecekleri de belli değil. Ve bir de 51 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM odada resmi bir varlık göstermeyen filin hareketleri bir süre karıĢımın iyi ya da kötü hayâti bir unsuru olacaktır. Kaynak: el Cezire, 9 Şubat 2011 Çeviren: M. Alpaslan Balcı 52 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Tel Aviv’de korku ve daraltının üstesinden gelmek - Aluf Benn CumhurbaĢkanı Hüsnü Mübarek‟e karĢı Mısır‟da yaĢanan ayaklanma, Ġsrailliler arasında korku ve daraltıya (anksiyeteye) yol açıyor. Ġsrail‟in en eski komĢusu aniden eĢyalarını toplayıp taĢınıyor ve Ġsrailliler bunun sonuçlarından korkuya kapılıyorlar: Kapı komĢusu yeni kiracı kim olacak? Ġsrail‟le barıĢ antlaĢmasını sürdürecekler mi? Sınırın dibinde yeni bir Ġran‟ın ortaya çıkmasıyla uzun zamandır unutulan Güney cephesi tekrar gündeme mi giriyor? Bekâ temelinde kurulan bir ulus için son derece üzücü sorular bunlar. Ġsrail BaĢbakanı Benjamin Netanyahu, kendisinden bekleneceği üzere, bu korkulara bilhassa da Mısır‟ın Ġran‟a dönme tehlikesine kamuoyu önünde ıĢık tuttu. Ancak daha iyimser bir analiz, Ġsrail hükümetinin Filistinlilerle veya Suriye‟yle barıĢ sürecini baĢlatmak için bir pencere yahut demokrasinin bölgede yayılmasını destekleme Ģansı gibi yeni fırsatlar bulmak amacıyla Mısır krizini yönlendirebileceğini telkin eder. Ġsrail‟deki müesses nizâm ise Ģimdiye değin siper kazmayı tercih etti. Mübarek, yaklaĢık otuz yıldır Ġsrail jeopolitiğinin demirbaĢıdır. Ġsrail sekiz baĢbakan değiĢtirdi, çeĢitli savaĢlar yaptı ve çeĢitli taraflarla barıĢ müzakereleri yaptı ve Mübarek her daim oradaydı. Bölgesel istikrarı kiĢileĢtirmiĢtir o. Mübarek Ġsrail‟le arasındaki mesafeyi korudu elbet. BarıĢ yapmak için Jerusalem‟e gelen selefi Envar Sedat‟ın aksine, Ġsrail‟e resmi ziyaret düzenlemeyi inatla reddetti ve sadece Ġzak Rabin‟in cenaze törenine katılmak için geldi ki “bunun bir ziyaret olmadığında” da ısrar etti. Mübarek yönetimi, Ġsrail‟in Filistin politikalarını yüksek sesle eleĢtirdi ve Ġsrail nükleer programına karĢı sonu gelmez diplomatik kampanyalar yürüttü. Fakat Ġsrail liderleri, resmin genelini ilgilendiren meselelerde Ġsrail‟in Mübarek‟ten daha iyi bir müttefiki olmadığını bildikleri için bu küçük hakaretleri kabullenmeye razıydılar. Lübnan‟da, Gazze‟de savaĢabilir, Batı ġeria‟da yerleĢimleri geniĢletebilirlerdi; ve güney cephesine kayda değer bir askeri güç tahsis etmekten kurtulmuĢlardı. Ama Mübarek yaĢlandıkça Ġsrail liderleri de Mübarek‟in halefinin kim olacağı hakkında tasalanmaya baĢladılar. ÂĢikar hassasiyetlere bakınca – Ġsrail, bir müttefikin yaklaĢan ölümü hakkında açıktan fikir yürütemedi – bu mesele kamuoyunda veya hatta diplomatik çevrelerde nâdiren tartıĢıldı. Ġsrailli yetkililer, bu konu sorulduğu zaman da yaĢlanan lider için tercih ettikleri halef olarak istihbarat Ģefi Ömer Süleyman‟a (Ģimdi cumhurbaĢkanı yardımcısı oldu) veya Mübarek‟in oğlu ve veliahtı Cemal Mübarek‟e iĢaret ettiler. Bu konforlu adayların alternatifleri ise Ġsrailli liderlerin çoğunu huzursuz etmiĢtir. Mübarek ve onun polis devletinin kargaĢaya engel olduğuna, ortadan kaldırıldıkları takdirde Ġran tarzı - Ġsrail‟in doğrudan komĢusu ve Amerikan malı geliĢmiĢ silahlarla mücehhez- bir Ġslam Cumhuriyeti geleceğine inandılar. 1979, Ġsrail‟in kollektif hafızasında büyük bir stratejik dönüm noktasının niĢânıdır. O zamana kadar Ġran, Ġsrail‟in kilit bölgesel müttefiki ve enerji tedarikçisiydi; Mısır ise baĢlıca hasmıydı. ġah rejimi 1979 yılında altı hafta gibi kısa bir süre içerisinde yerini ateĢli bir Ġsrail karĢıtı olan Ayetullah Ruhullah Humeyni hâkimiyetine terk etti; ve Ġsrail Mısır‟la barıĢ antlaĢması imzaladı. Böylelikle Ġran ve Mısır rolleri değiĢtiler; Ġran, Ġsrail‟in hasmı olurken, Mısır, stratejik müttefiki ve enerji tedarikçisi oldu. Netanyahu 2010 Aralık ayında Ġsrailli 53 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM büyükelçilere Ģöyle demiĢti: “Aramızda barıĢ antlaĢması bulunan bir ülke vardı, olağanüstü bir „de facto barıĢ.‟” “Liderlerle görüĢmeler, güvenlik ve ekonomik iĢbirliği. O ülkenin ismi Ġran‟dı. Ġsmi halen Ġran‟dır. Ve bir gün, bir gün değiĢti.” “Aynı Ģey Türkiye‟yle de oldu” diye ilave etti Netanyahu. “Bir gecede değil ama çok hızlı değiĢti, bizimle ilgisi olmayan iç değiĢiklikler dolayısıyla.” Netanyahu‟ya göre alınması gereken ders, tüm ittifakların geçici olduğu ve kontrol edilemez iç kuvvetler yüzünden çökebileceği idi. Ġsrail‟in bölgesel bağları her daim yönetici seçkinlerle, ordu komutanlarıyla ve istihbarat câmiasıyla olmuĢtur. Arap dünyasındaki kamuoyu kanaati geleneksel olarak Ġsrail karĢıtıydı. Mısır ve Ürdün‟deki sivil toplum grupları, ülkelerinin Ġsrail‟le yaptığı ilgili anlaĢmaları büyük ölçüde reddetmektedirler. Ġsrailliler ise halklar arası temasları öyle pek umursamamıĢtır; Arapça öğrenmek, komĢu kültürle tanıĢmak için zahmet eden Ġsrailli sayısı çok değildir. Çoğu Ġsrailli, barıĢ sürecini Avrupa ve Amerika‟yla iliĢkileri düzeltme aracı olarak gördü yoksa bölgesel kabul görme mecrası olarak değil. O halde Ġsrail siyasi-askeri müesses nizâmının Arap demokrasisini tehlikeli bir mâcera olarak görmesinde ĢaĢılacak hiçbir Ģey yoktur. Hâkim inanca göre seçim izni verilirse, Mısır halkı iktidara Müslüman KardeĢleri getirecek – ve Ġsrail‟le barıĢ antlaĢmasını kağıt kıyma makinesine atacaktır. Hamas‟ın 2006 seçimlerinde elde ettiği zafer ve müteakip Gazze hâkimiyeti, bu zihniyetin en ikna edici delilidir. Ġsrail liderleri, ABD BaĢkanı George W. Bush‟un Ortadoğu‟da demokratikleĢmeye verdiği desteği Amerikan toyluğunun nihâi ifadesi olarak gördüler. Netanyahu gayri demokratik ülkeler sağlam ayakkabı olmadıkları için Ġsrail‟in onlara toprak bırakamayacağını savunarak geçmiĢte demokrasiyi barıĢın temeli olarak anmıĢtı. Fakat Ġsrail‟in muhitinde gerçek bir demokrasi Ģansı belirince onun bu savı toprak tavizine karĢı – inandırıcı değil ama - cazip bir bahane olarak yorumlandı. Ancak Netanyahu son yıllarda, Hamas‟ın seçim zaferinin ardından tınısını değiĢtirdi. Arap demokrasisi için çağrı yapmayı bıraktı ve selefleri gibi o da diktatörleri takdir etmeyi öğrendi. Doğrusu, 2009‟da tekrar makamına döndüğünde, Mübarek‟e hevesli bir Ģekilde arkadaĢça davrandı. Netanyahu ve Mübarek, Ġran, Gazze ve Ġsrail-Filistin barıĢ müzakereleri hakkındaki endiĢelerini tartıĢmak üzere sık sık bir araya geldiler. Samimi bir aĢk meselesi değildi bu: Wikileaks‟in yayınladığı bir belgeye göre Mübarek, Netanyahu‟yu kibar ve büyüleyici ama vaatlerini tutamayan bir kiĢi olarak tanımlıyordu. Ama gene de her iki lider dayanıklı olması muhtemel görünen ve iyi iĢleyen bir iliĢki inĢa ettiler. Netanyahu, dostunun iktidarda mümkün olduğunca uzun kalmasını istiyordu. Mübarek‟i handiyse devirecek olan Tunus‟taki fırtına Ġsrail hükümetini gâfil avladı. Ġsrail istihbarat Ģefleri ve Arap uzmanları Mısır rejiminin istikrarlı olduğunu Tunuslular baĢlarındaki despotu devirdikten sonra bile savunmaya devam ettiler. Gerçeklik, tozpembe tahminleri süpürüp attığında Netanyahu mahsur kalan dostu Mübarek‟e el vermeleri için batılı liderlere yalvardı. Ġlk baĢta dinlemediler ama birkaç gün sonra Obama yönetimi Ġsrail‟in çağrısına kulak verip Mısır‟da tedrici geçiĢi tercih etti. Mübarek‟i kaybetme kâbusu gerçeğe dönünce, Netanyahu Mısır‟da Ġslamcı kontrol uyarısı yaptı. Uluslararası câmiadan her hangi bir Mısır hükümetine Ġsrail‟le barıĢ antlaĢmasına riayet çağrısı yapmalarını talep etti. Mesajının satır araları, ABD‟nin destek vaadinin değeri hakkında Ġsrail politikacıları arasında gitgide artan kuĢkuyu yansıtıyordu. Eğer Amerika 54 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM himayesi altındaki Mısır‟ı yüzüstü bırakmaya istekliyse, taahhütlerine güvenilebilir miydi? Ġsrail‟in en eski ve en güçlü barıĢ antlaĢması yani Mısırla arasında barıĢ antlaĢması bir hükümet değiĢimine mukavemet edemiyorsa, Ġsrail gelecekte buna benzer “barıĢ için toprak” antlaĢmalarını nasıl imzalayabilirdi? Netanyahu uyarsa da müttefikin düĢmana döndüğü Ġran olayının Mısır‟da tekrarlanması muhtemel değildir. Mübarek‟in halefi muhtemelen Ġsrail‟le ittifaka soğuk duracaktır. Bir sonraki Mısır lideri, Humeyni ve Mahmuf Ahmedinejad‟ın peĢinden gitmek yerine Türkiye BaĢbakanı Recep Tayyip Erdoğan‟ı taklit edebilir: Ġsrail‟le resmi iliĢkileri sürdür, stratejik ittifaktan uzak dur ve Ġsrail‟in Filistinlilere muamelesini ve güç kullanımını eleĢtir. Bu politika Erdoğan‟a Arap kamuoyunda muazzam bir popülarite sağladı hem de Ġsrail‟in Ankara‟daki büyükelçiliği açıkken ve Ġsrailliler Ġstanbul‟a serbestçe seyahat edip dururlarken. Mısır‟ın yeni liderliği bu ılımlı yola girse de Ġsrail zor bir güvenlik ikilemi ile karĢı karĢıya. Mısırlı hasmın diriliĢi ihtimaline karĢı büyük bir kara gücü oluĢturmak hem mâliyetlidir hem de istenmeyen silahlanma yarıĢını baĢlatır. Ancak Müslüman KardeĢler Kahire‟de iktidara gelirse, kara gücünü savsaklamak da riskli olabilir. Mısır mevcut güvenlik yapısına – Sina‟nın askerden arındırılması kuralına - riayet ediyorsa da Mısır‟ın davranıĢları konusunda Ġsrail‟in tereddüde düĢmesi, diğer cephelerde hareket serbestiyetini sınırlayacaktır. Netanyahu, baĢını öteki tarafa çevirdiğinde Mısırlılara güvenemeyecekse Ġsrail BaĢbakanı Menahem Begin‟in 1981‟de Irak‟ın Osirak nükleer reaktörünü bombaladığı gibi Ġran nükleer tesislerini bombalayamayacaktır. Mübarek‟in ayrılıĢı, Ġsrail‟i en önemli müttefikinden edecektir. Ancak bu, bölgedeki güvenilir bir istikrar sütunundan ABD‟yi de mahrum edecektir. Bu dostsuz-arkadaĢsız durum, Obama ve Netanyahu‟yu daha yakın iĢbirliğine sürükleyebilir her ne kadar bu zamana dek sarsak bir iliĢkileri olduysa da. Mısır ayaklanması baĢka yerlerde de barıĢ fırsatı sunmaktadır. Ġsrail artan diplomatik tecridinden kurtulmak istiyor; Türk müttefiki henüz geçen yıl kaybetmiĢken Ģimdi de dengede salınan Mısırlı müttefikini izliyor. Suriye ve Filistin Otoritesi‟ndeki muhatapları bir sonraki halk ayaklanmasında sıra kendilerinde diye korkuyorlar. BarıĢ antlaĢmaları her iki tarafın da çıkarınadır; ilave olarak da çeĢitli cephelerde çevrelenmenin önünü almak gibi stratejik bir mükâfatı da var Ġsrail‟e. Ġsrail, Filistinlilere ve Suriye‟ye barıĢ antlaĢmaları teklif edebilir veya bir Filistin devletinin kurulması konusunda Ġsrail ve Arap dünyasına kapsamlı bir çözüm ihtiva eden 2002 Arap barıĢ Ġnisiyatifine ilgi ve alâka duyabilir. Filistin devleti için ciddi bir plan teklif ederek, müzakereler yoluyla Suriye‟yi Ġran‟ın yörüngesinden çıkararak Arap sokaklarında kendisine karĢı duyulan kini dağıtabilir ve aynı zamanda da Mısır‟daki karıĢıklığın ardından Ortadoğu câmiasının yeniden inĢasında rol oynayabilir. Ama gelin görün ki Ġsrail‟in Ģu an ki liderlerinin aklında böylesi fikirler yok. Mısır‟daki ayaklanmaya Ġsrail‟in içgüdüsel ve beklenen tepkisi, statükoyu alabildiğince uzun bir müddet korumaya çalıĢmak ve bu esnada savunma bütçesinde artıĢ planlamaktır. Mısır ve Ġsrail arasındaki barıĢ antlaĢmasının son bulması veya sallantıda olması, sağcıların “Araplara güvenilmez ve Arap dünyasıyla barıĢ imkânsızdır” savına arka çıkacaktır. Daha oturaklı bir 55 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM analiz, mevcut krizi Ġsrail için yeni bir fırsata tahvil edebilir. Ama bu evvela Netanyahu‟nun dıĢ politikasındaki kuĢatılma zihniyetinde bir değiĢimi zorunlu kılar. Yazar hakkında: İsrail’de yayınlanan Ha’aretz Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kaynak: Foreign Affairs, 11 Şubat 2011 Çeviren: Ertuğrul Aydın 56