İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 CEZAYİR TARİHİ VE DIŞ POLİTİKA Cihan TAŞGIN 1. CEZAYİR TARİHİ 1.1. 19. Yüzyıla Kadar Genel Görünüm Bugün nüfusunun %99’unu Araplar ve Berberilerin oluşturduğu Cezayir, 7.yüzyıla kadar Berberilerin yaşadığı bir coğrafyaydı. İslamiyet’in Arap yarımadasından yayılmaya başladığı 6.yüzyıl sonlarından itibaren Kuzey Afrika ve Mağrip coğrafyası Müslümanların Avrupa’ya ulaşma hedefleri üzerindeki bir güzergâh olmuş ve bölge fethedilmeye başlanmıştır. Böylece Libya, Fas, Tunus ve Cezayir yavaş yavaş Arap egemenliğine girerek bölgedeki Arap nüfusta giderek artmıştır. Berberi diyarı olarak kabul gören coğrafya artık Emevi İmparatorluğunun yönetimi altına girmiştir. Emeviler’in etkinliğini kaybetmesi ile Abbasi Hanedanlığı İslam dünyasının halifeliğini almış ve dolayısı ile Mağrip coğrafyasına hükmetmeye başlamıştır. Böylece Abbasi halifesi ile Berberi Hanedanlıklarının coğrafya üzerindeki mücadelesi başlamıştır. 13.yüzyıla kadar istila, işgal ve iç siyasal mücadelelerle geçilmiştir. Bu istikrarsız ve kaotik ortam 15.yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir. İspanya ve Osmanlı mücadelesi başlamıştır. Özellikle Coğrafi keşiflerin başlaması ile İspanya ve Portekiz’in deniz aşırı ülkelere gitmeye başlamış olması ve Osmanlı’nın da Akdeniz’de nüfuz sahibi olma arzusu bu iki gücü karşı karşıya getirmiştir. 16.yüzyılın başında ise İspanyollar Mağrip ve Kuzey Afrika’daki Müslüman egemenliğini sona erdirmek için Haçlı Seferleri başlatmıştır. Ferdinand’ın ölümünden sonra Korsan Oruç Reis birçok Cezayir kasabasını ele geçirerek kendini sultan ilan etmiştir. Kendinden sonra da bölge yönetimini kardeşi Hayreddin’de “Barbaros” bırakmıştır. Barbaros’un Cezayir’i Osmanlı Sultanı’nın himayesine sunması ve Osmanlı İmparatorluğunda Kaptan-ı Derya “Donanma Komutanı” olması ile Cezayir siyasal anlamda etkin bir adım atmış oluyordu. 19.yüzyıla kadar Osmanlı himayesinde kalan Cezayir ve Kuzey Afrika, Osmanlı’nın zayıflamaya başlaması ve Avrupalıların Akdeniz’de önemli bir güç haline gelmeye başlaması ile bölgedeki etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Özellikle başarısızlığa uğrayan Napolyon savaşları Fransa’nın kolonyal dış politika gütmesine yol açmış ve daha kolay siyasal ve ekonomik çıkar elde edebileceği bölgelere yönelmiştir. Bunların başında ise; Kuzey Afrika gelmektedir. 5 Temmuz 1830’da Cezayir’i işgal etmiş ancak ülkeye tamamen hakim olması en beş yılı aşkın bir zaman almıştır. Cezayir 1830’dan bağımsızlığını kazandığı 1962’ye kadar siyasal, sosyal ve ekonomik olarak Fransız yönetimlerinin himayesi altında kalmıştır. Fransızlar özellikle 1. ve 2. Dünya savaşlarında bölgeyi Ortadoğu’ya ulaşmak ve asker istihdamı açısından kullanmıştır. Bağımsızlık savaşının başlangıç tarihi olan 1954’e kadar tam anlamı ile modern bir kolonizasyon uygulanmıştır 1 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 Cezayir üzerinde, öyle ki daha öncede bahsettiğimiz üzere tamamını Arapların ve Berberilerin oluşturduğu Cezayir toplumunda günümüzde en yaygın dil Fransızcadır. 1.2. Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve Sonrası Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi 1950 sonrasında ufak çaplı halk hareketleri ile başlamış ardından Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) [1] daha aktif rol oynamaya başlaması ile bağımsızlık savaşı da başlamış oldu. Fransız yönetiminin şiddet yolu ile çözüm arama gayesi savaşın çok vahim sonuçlara neden olmasında önemli bir etken oldu. Fransa’nın kendi mandası yönetiminde iken Cezayir’e getirdiği insanların ki zamanla Cezayirli oldular, Fransa ile birleşme arzusu da bu savaşın çok daha vahim bir hal almasına neden oldu. 1958 yılında Charles de Gaulle Fransa’da iktidara geldi ve Cezayir konusunda iç siyasetteki baskılara rağmen siyasi bir çözüm yoluna gitmeyi tercih etti. Böylece Cezayir ile barışçıl yollardan çözüm arayışında girildi. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 956 [2] toplantısında Cezayir halkının kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğu kararı çıkmıştır. Böylece barışçıl yollardan çözüm yoluna girilmiş olsa da Cezayir’in bağımsızlık savaşı resmen 1962 yılında sona ermiştir. Yaklaşık sekiz yıl süren savaş neticesinde bir milyondan fazla Cezayirlinin öldüğü söylenmektedir. 5 Temmuz 1962’de resmen bağımsızlığın ilanından sonra 12 Eylül 1962’de BM Güvenlik Konseyi kararı ile BM üyeliğinin onanması kararı alınmıştır [3]. Bağımsız Cezayir’in ilk devlet başkanı Ahmet Ben Bella’dır. 1962 yılından 1991 yılında yapılan ilk demokratik seçimlere kadar Ulusal Kurtuluş Cephesi ülkede tek parti iktidarı ile devleti yönetmiştir. 1991 yılındaki seçimler Cezayir siyasi tarihindeki ikinci kırılma noktasıdır. Şöyle ki; 1989 yılında kurulan İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) [4] İran tarzı bir İslami yönetim için siyasal propagandalara başladı. 90’lı yılların başından itibaren de bu propagandaları sokaklara döktü. Bu propagandalar 1990 yılında yapılan yerel seçim sonuçlarına da yansımış ve 48 bölgenin 32’sinde FIS yönetime geldi. Ancak bu seçim sonuçları başta FLN olmak üzere diğer siyasal gruplar tarafından kabullenilmedi ve 1995 yılına kadar sürecek olan siyasal çatışma da böylelikle başlamış oldu. 1991 yılında yapılan genel seçimlerinde FIS’ın galibiyeti ile sonuçlanması bu çatışma ortamının ve ordunun yönetime el koymasına kadar giden sürecinde fitilini ateşlemiş oldu. 1992-95 yılları arası Cezayir için tam anlamı ile siyasi suikastlar ve siyasi istikrarsızlıkla geçilmesine neden olmuştur. Bugün ise bölgedeki en önemli sorunlardan biri El-Kaide yapılanması ve 2010 yılından itibaren yaşanmaya başlayan Arap Baharı ile değişen bölgesel dengelerdir. 2 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 2. DIŞ POLİTİKA 2.1. Genel Olarak Cezayir Devleti’nin dış politikadaki en temel sorunu Mağrip coğrafyasındaki siyasal iktidar alanıdır. Ayrıca uzun yıllardır FAS ile süregelen Batı Sahra sorunu ayrıca bölgesel güç olma konusu ve tabii ki Fransa etkisinden bağımsız bir dış politika gütme gayesi devletin başlıca konuları olmuştur. Zira günümüzde küresel güç olma iddiası olan ülkeler dahil siyasal etkinliği az ama ekonomik anlamda güçlü devletler dış politikada bu kartı çok iyi bir şekilde kullanmaktadır. Bunun en önemli iki örneği 1999 sonrası Putin iktidarı ile GazProm’u dış politika unsuru olarak kullanmaya başlayan Rusya ve Kaddafi yönetimindeki Libya’dır. Cezayir içinde 1999 yılında iktidara gelen Abdülaziz Buteflika dış politika ve ekonomik dönüşüm açısından tarihsel bir dönüm noktası olmuştur. Genel olarak Cezayir dış politikasına baktığımızda liderlerin kişisel yapılarına göre değişen bir dış politika anlayışı göze çarpmakta. Bağımsızlık sonrası daha Arap milliyetçisi bir dış politika izlenirken, Çadli döneminde çıkara dayalı bir dış politika belirlenmiştir. Bu dönemde uluslar arası siyasette ön plana çıkılmaya çalışılmış ve kimi krizlerde arabulucu rol üstlenilmiştir. Çadli Arap halkları ve devletleri içerisinde de etkili bir politika uygulamıştır. Özellikle Filistin konusunda ve Arap birliğini kurma yolunda önemli rol oynamıştır. Çadli’nin ölümünden sonra aynı yerine uzun süre dış işleri başkanlığı yapmış ancak hakkındaki yolsuzluk suçlamalarından dolayı da bir süre sürgün yaşamak zorunda kalmış olan Buteflika geçmiştir. Buteflika döneminde de dışa dönük ve işbirliği içerisinde olan bir uluslararası politika anlayışı olmuştur Cezayir’in. Bugün Petrol İhraç Eden Ülkeler “OPEC” üyesi olan Cezayir aynı zamanda gaz rezervleri açısından 2010 verilerine göre Afrika’da ikinci, Ortadoğu’da dördüncü dünya da ise, onuncu sıradadır. Enerji konusunda böyle bir kaynak stoku olan bir ülkenin dış politika konusunda enerjiyi bir araç olarak kullanması da çok doğal bir sonuçtur. Her ne kadar Cezayir bir Rusya kadar bu durumdan yarar sağlayabilen bir politika sürdüremese de ilerleyen dönemler için bunun böyle süreceği anlamına gelme bu durumdur. 2.2. Batı Sahra ve Mağrip Politikası Mağrip siyasetinde göze çarpan en önemli konu Fas ile Cezayir arasındaki Batı Sahra meselesidir. Öyle ki her iki devletinde dış politikadaki ilk ana başlığı bu konu olmuştur. 1990ların sonunda Cezayir’de Buteflika’nın iktidara gelmesi Batı Sahra konusunda da yeni bir yaklaşımın başlangıcı olmuştur. Aynı De Gaulle Fransa’sının Cezayir üzerinde siyasal çözüm yoluna gitmesi gibi Buteflika’da Batı Sahra konusunda bölgesel ve tarihsel rakip olan Fas ile iyi ilişkilerde bulunma yoluna gitmiştir. Bu girişim Fas Kralı İkinci Hasan tarafından da olumlu karşılanmış ancak Kralın ölmesi neticesinde ilk aşamada sonuçsuz kalmıştır. Öte yandan İslami Silahlı Örgüt’ün (GIA) [5] Fas 3 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 sınırından geri çekilirken gerçekleştirdiği katliamda iki ülke arasında yumuşama sürecine girmiş olan ilişkilerin durmasına neden oldu. Mağrip devletleri arasındaki ilişkilerde bir diğer iyileşme sürecide Clinton döneminde Amerikalı yatırımcıları çekmek için başlamıştır. Bouteflika, Moritanya ve Tunus ile ortak bir gümrük birliği oluşturmak için girişimlere başlamış ve karşılıklı ziyaretlerle aktif dış siyaset yapılmaya çalışılmıştır. Ancak Batı Sahra konusu halen önemini sürdürmekteydi. 2000 yılında BM Güvenlik Konseyi tarafından Batı Sahra’nın kendi kaderini tayin etme ve dolayısı ile referandum yapması için destek açıklamasına rağmen başta Fas olmak üzere bölgede hak iddia eden ülkeler buna pek yanaşmamıştır. Tabi Fas’ın bu konuda elini güçlendiren en önemli unsur Amerika ve Fransa desteği idi. Tüm bu ilişkileri normalleştirme girişimleri Fas ile Cezayir’in Batı Sahra konusundaki saldırgan politikaları neticesinde tıkanmıştır. Karşılıklı isteksizlik ve çatışma hali tüm girişimleri sonuçsuz bıraktığı gibi bölgesel siyasal istikrarsızlığa ve çatışma ortamına da neden olmaktaydı. Barışçıl çözümün aksine hem Fas hem de Cezayir karşılıklı caydırıcılık açısından sürekli silahlanma yoluna gitmiştir. 2003 yılında Batı Sahra konusunda çözüm için BM bölgeye bir temsilci atamıştır. BM temsilcisi James A. Baker iki kez bir çözüm planı ortaya koymasına rağmen karşılıklı anlaşmazlık sorunun çözümsüzlükle sonuçlanmasına neden olmuştur. 2.3. Afrika Politikası Bugün Cezayir her ne kadar Ortadoğu coğrafyasının bir parçası olarak görülse de asıl etki alanı Afrika kıtasıdır. Bouteflika döneminde Afrika coğrafyası üzerine çok yoğun bir şekilde eğilmişlerdir. Kimi çözümsüzlüklerde rol üstlenerek kıtanın lider ülkesi olma yolunda önemli adımlar atmışlardır. Bu politikalarda etkinlik sahibi olmasındaki önemli faktör ekonomik olarak diğer devletlere göre daha iyi durumda olmasıdır. Ayrıca, Afrika kıtasında Libya ve Nijerya ile beraber Avrupa’ya enerji satan ülke konumunda oluşu da Cezayir’i öne çıkaran faktörlerden biridir. Her ne kadar Mısır’da bir Afrika ülkesi olmasına rağmen daha çok Ortadoğu üzerine yoğunlaşması Afrika kıtasındaki Arap nüfusu barındıran Libya ve Cezayir’in bölge politikasında daha etkin rol almalarında önemli bir noktadır. Cezayir’in Afrika politikasındaki en büyük başarılarından biri Etiyopya ve Eritre arasındaki çatışmalar konusunda gösterdiği başarıdır. Cezayir Haziran 2000’De ortaya koyduğu planı ile Etiyopya ve Eritre arasında barışı sağlamayı hedeflemiş ve çatışmanın her iki tarafı da bu planı kabul etmiştir [6]. Ayrıca bölgede terörü yok etmek, Afrika’nın kalkınmasını sağlamak ve bölgenin uluslararası sisteme entegrasyonu açısından G8, BM ve Afrika Birliği gibi birçok ortamda çalışmalar yürütmüştür. 4 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 2.4. Ortadoğu Coğrafyası ile İlişkiler Cezayir aslında bir Afrika ülkesi olmakla beraber Arap nüfusu ve Müslüman bir ülke oluşu, ayrıca tarihi geçmişi dolayısı ile de bir Ortadoğu ülkesi olarak kabul görmektedir. Belki doğrudan bölge politikalarına etki edemese de siyasal ve sosyal anlamda yoğun bir etkileşim içindedir. Bugünkü durumu göz önünde bulundurduğumuzda hem ülke içerisindeki El-Kaide yapılanması hem de Arap Baharının oluşturduğu rüzgâr Cezayir siyasetinde de nedenli etkin bir hal aldığının göstergesidir. Tüm bu unsurları ve tarihsel duruma rağmen Cezayir ne tam anlamı ile bir Ortadoğu ülkesidir diyemeyiz. Bölge ile ilişkilerine bakacak olursak, Cezayir’de tıpkı diğer Arap devletleri gibi Cemal Abdül Nasır’ın etki alanına girmiş ülkelerden biridir. Özellikle Fransız hegemonyasındaki dönemde başlayan bağımsızlık mücadelesi ve milliyetçilik yöneliminde Nasır etkisi yadsınamaz. Sosyal ve siyasal anlamda etki alanı bulan bu etki hem dönemin siyasal konjonktüründen kaynaklanan sebeplerden dolayı “bu sebeplerin başında Nasır’ın dış politikada İsrail eksenli bir tavır alması var.” Hem de bölgesel uzaklık Nasır’ın Cezayir konusunda fiziksel anlamda etkinlik alanı oluşturmasını sağlayamamıştır. Öte yandan bağımsızlık sonrası iktidara gelen Huari Bumedyan dönemin bölgesel anlamdaki en önemli dış siyaset konusu olan Filistin meselesinde aktif ve sert bir politika izlemiştir. BM’nin 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşından sonra Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu 1967/242 no’lu kararnameyi ve de ateşkesi tanımadığını ilan etmiştir. Ardından 1973 savaşında da Cezayir diplomatik yolu teşvik edici aktif rol oynamıştır. Diğer petrol üreten Arap ülkeleri gibi petrol boykotuna destek vermiştir. Arap Baharı sonrası ise bölge ilişkileri daha çok yönetim değişikliklerinden kaynaklanan boşluklardan faydalanmaya çalışan El-Kaide ve El-Kaide yanlısı örgütlerin etkilerinden uzak durmaya çalışmak üzerine politikalar güdülmekte. Ve yine Arap Baharı’nın Cezayir’e de domino etkisine devam etmemesi için yeterli olmasa da reform hareketlenmeleri görülmekte. 2.5. Fransa ve Avrupa ile İlişkiler Fransa, Cezayir’in en karmaşık ilişki içerisinde olduğu devlettir. Fransız mandası altındaki dönem, bir milyondan fazla insanın ölmesi ile sonuçlanan bağımsızlık mücadelesi süreci gibi çok travmatik bir tarihe sahip olan Fransız-Cezayir ilişkileri dönemsel olarak pragmatizm üzerinden etkin bir şekilde yürütülmüştür. Kültürel anlamda Fransa ile sömürge döneminden kalan dil bağlılığının yanı sıra ithalat ve ihracatta da işbirlikleri vardır. Cezayir’de Bumedyan’ın ölümünden sonra iktidara gelen Çadli yönetimi dış politikada çok pragmatist bir tavır sergilemiştir. Bundan elbette en büyük etkiyi Fransa ile olan ticari ilişkiler görecektir. Cezayir-Fransa ilişkileri gerçekten çok köklü ve belki de mecburi ilişkiler ekseninde gelişmekteydi. Şöyle ki; 1965 yılında iki 5 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 devlet arasında imzalanan anlaşmaya göre Cezayir Petrol ve Gaz üretiminin 3/2si Fransız Şirketleri olan Compagnie Française des Petroles ve Enterprise de Recherches et d’Activities Petrolieres’e verildi. 1971 yılında Bumedyan hükümeti kamulaştırma çalışmaları ekseninde hisselerin %51inin geri alınacağını açıklaması ile hükümetler arasında gerilim arttı. Fransa 1965 anlaşmasına aykırı olarak nitelendirdiği bu durumun kabul edilemez olduğunu açıklasa da adil bir tazminat karşılığı kabul edileceğini duyurdu. Ancak Cezayir yönetiminin teklifini kabul edilemez görüp müzakereleri durdurma kararı aldılar. Böylece karşılıklı boykot başladı. Hem Fransa hem de Cezayir ülkelerindeki diğer devlet vatandaşları üzerine boykot uygulamaya başladı. Ayrıca Fransa, Cezayir gaz ve petrolü ile diğer sanayi ürünlerine de ambargo kararını kamuoyuna duyurdu. Bu durum Cezayir ekonomisi için önemli bir buhran anlamı taşımaktaydı zira en büyük dış ticaret hacmi Fransa ile gerçekleşmekteydi. Bu nedenle Cezayir Fransa’nın tazminat ve karşılıklı uygulanan vergiler konusundaki talebini kabul etmek zorunda kaldı. Buteflika dönemine kadar ilişkiler bu minvalde devam etti. Bir dönem Cezayir’in Amerika ile olan ticaret hacmini genişletmesi ve dış ticarette en çok ticaret hacmi olan ülke konumuna Amerika’yı getirmesi ile Fransa ile olan ilişkiler yine gergin bir hal aldı. 1999’da Buteflika’nın yönetime gelmesi ile daha öncede bahsettiğimiz üzere dış politikada yapıcı bir üslup kullanılmaya başlandı. Buteflika’nın diplomasi çabaları karşılık bulmuş ve Jacques Chirac 2001 yılında uzun bir aradan sonra Cezayir’e gelen ilk Fransız devlet adamı olmuştur. Diğer Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilere bakacak olursak, Avrupa ülkeleri bu coğrafyalara genellikle kendi siyasal geçmişleri üzerinden politikalar gütmektedirler. Örneğin geçmişlerinde etkin oldukları devletlerle ilişki kurmayı tercih ederler. Fransa’nın tarihsel olarak bu denli yakın ilişkide olduğu Cezayir diğer Avrupalı “rakip” ülkelerin Cezayir ile karşılıklı ilişkilerinde de etkili olmuştur. Fransız Cezayir ilişkilerinin düzeldiği dönemlerde Avrupalı devletlerde yakın ilişkiler kurma yoluna gitmiştir. Özellikle Almanya terörle mücadele konusunda Cezayir ile ortaklık anlaşmaları için müzakereler yapmıştır. Cezayir 2005 yılında Avrupa Birliği ile bir ortaklık anlaşması yapmıştır [7]. Anlaşmaya göre ana başlıklar şöyledir: Cezayir’e gümrüksüz mal ihracatı Diğer ürün grupları için vergiler adım adım azaltılması Akdeniz’de serbest bölge oluşturulması Bu anlaşmanın yanı sıra Almanya ile yapılan karşılıklı anlaşmalarda vardır. Bunlar: Alman-Cezayir araştırmaların korunmasına yönelik anlaşma ile Alman-Cezayir Çifte vergilendirme sözleşmesidir. 6 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 2.6. Amerika ile İlişkiler Cezayir’in özellikle Fransa ile ilişkilerinin duraksamaya başladığı dönemde Amerika ile ilişkilerinde gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Aslında ilginç olan konulardan biri de hem İsrail-Filistin konusunda hem de Vietnam savaşı meselesinde Amerika ile ters düşen Cezayir 1980lerin sonunda yaptığı ikili ticari girişimler ile dış ticarette en büyük pazarı oluşturmaya başladı. Bu aslında Cezayir’in bağımsızlık sonrası tamda konjonktürel ya da başka bir deyişle pragmatist bir dış politika güttüğü göze çarpıyor. Cezayir-Amerikan ilişkilerinde en önemli gelişmeler 2000li yıllardan sonra yaşanmaya başlanmıştır. İki binli yılların başında, Fransa ile olan ilişkilerin gerilemesiyle beraber ABD-Cezayir ilişkileri ivme kazanmıştır. Bu ivme devlet başkanı Bouteflika’nın 2001 yılındaki iki günlük ABD ziyareti ile şekillenmiştir. Bu ziyaretin en önemli özelliği ise Chadli Bendjedid’in 1985 yılındaki ziyaretinden bu yana yapılan ilk ziyaret olması idi. Bu ziyaretin öncelikli amaçları, yerel siyasete destek yanında uluslararası alanda imzalanacak anlaşmalar sayesinde Fransa’dan kazanılan bağımsızlığın sağlamlaştırılmasıdır [8]. Bu yakınlaşmalar Amerika’nın Batı Sahra konusundaki yaklaşımında Cezayir yanlısı bir tutum sergilemesini sağlamıştır. Öyle ki; ABD, Mağrip politikasının önemli engeli olan Batı Sahra sorununun çözümü olduğunun ve bu sorununu çözümünün de Cezayir olmadan olmayacağının ve Cezayir’in Orta Doğu’da azımsanmayacak bir etkisinin de olduğunu göz önünde tutarak Cezayir’i İsrail ile yakınlaşmaya davet etti. Bununla beraber ABD’nin Cezayir politikasında diğer bir belirleyici unsur da uluslararası terörle mücadele olmuştur. Buna karşın ülkedeki insan hakları ihlalleri AB’nin ve diğer batı ülkelerinin dillendirdiği gibi ABD tarafından da basın özgürlüğü alanının genişletilmiş olması haricinde, siyasi katılımın sınırlı olmasından duyulan endişelerle dile getirilmiştir. 12 Eylül saldırıları ise Cezayir hükümetinin uluslararası alanda savunduğu on yılı bulan terörle mücadele stratejini doğrular nitelikteydi [9]. 7 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Ocak 2015 DİPNOTLAR VE KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. FLN Ulusal Kurtuluş Cephesinin Fransızca isminin kısaltılmış halidir. Fransızca orijinal isim; Front de Libération Nationale. Daha detaylı bilgi için Bkz. http://www.brita nnica.com/EBchecked/topic/405030/National-Liberation-Front (17.11.2013) BM Genel Kurulunda Cezayir ile ilgili alınan karar için Bkz. http://daccess-ddsny.un.org /doc/RESOLUTION/GEN/NR0/153/47/IMG/NR015347.pdf?OpenElement (18.11.2013) Cezayir ile ilgili 176 no’lu kararname için Bkz. http://daccess-dds-ny.un.org/d oc/RESOLUTION/GEN/NR0/182/07/IMG/NR018207.pdf?OpenElement (18.11.2013) http://www.britannica.com/EBchecked/topic/295755/Islamic-Salvation-Front (18.11.2013) http://www.cfr.org/algeria/armed-islamic-group-algeria-islamists/p9154 (18.11.2013) Yahia H.Zoubir, The Resurgence of Algeria’s Foreign Policy in the Twenty-First Century, The Journal of North African Studies, Routledge, 2006, syf.171. http://eeas.europa.eu/algeria/agreement/index_en.htm (19.11.2013) Yahia H.Zoubir, a.g.e., syf.177. Yahia H.Zoubir, a.g.e., syf.178-79. 8 www.ife.org.tr