T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI FİNANSMAN BİLİM DALI TİCARİ BANKALARDA KREDİ RİSK YÖNETİMİ VE BASEL II KRİTERLERİNİN ETKİLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Melek AKTAŞ Tez Danışmanı Doç. Dr. Figen ZAİF Ankara-2010 ONAY Melek AKTAŞ tarafından hazırlanan Ticari Bankalarda Kredi Risk Yönetimi ve Basel II Kriterleri’nin Etkileri başlıklı bu çalışma 07.10.2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Finansman Bilim dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir. ……………….. [Prof.Dr.Halim ERGEN] [Başkan] ……………………………………. ……………….. [Prof.Dr. Yıldız ÖZERHAN] ……………………………………. ……………….. [Doç. Dr. Figen ZAİF] ……………………………………. i ÖNSÖZ Fon arz edenler ile fon talep edenler arasında aracılık fonksiyonunu yerine getiren bankalar ekonomilerde önemli bir yere sahiptir. Bankacılık sektöründeki olumsuzlukların tüm ekonomi üzerinde derin etkileri olabilmektedir. Bu nedenle risk yönetimi bu kurumlar için daha da önemli olmaktadır. Bankacılık sektöründe en yüksek pay ticari bankalarındır. Söz konusu bankaların temel faaliyetleri kredi vermek olduğundan maruz kaldıkları en önemli risk de kredi riski olmaktadır. Kredi riskinin yönetimi için çeşitli teknikler geliştirilmiş olup, Basel II olarak da adlandırılan yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının kredi risk yönetimine önemli etkileri olacaktır. Bu tezde, ticari bankların kredi risk yönetimi faaliyetleri üzerine açıklamalarda bulunularak ve Basel II kriterlerinin muhtemel etkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tez çalışmam boyunca hiçbir zaman desteğini esirgemeyen, çalışmanın ana konuları üzerinde eleştiri ve önerilerini paylaşan tez danışmanım Doç. Dr. Figen ZAİF’e öncelikli olarak teşekkür ederim. Yüksek lisans programına başlamamda ve yürütülmesinde desteğini esirgemeyen Prof. Dr. Ahmet AKSOY’a, tezin hazırlanma sürecinde gösterdikleri anlayış ve sabırdan dolayı aileme, bana her konuda destek olan ve inanan arkadaşlarım Tuğba GÖK’e, Özge AYDIN’a ve Levent BÜYÜKGÜRAL’a, çalışmalarından faydalandığım değerli mesai arkadaşlarım Murat ÖZKADİF’e, Emine KAPLAN’a, Ömer ÖZÇELİK’e teşekkürü bir borç bilirim. Ankara, 2010 Melek AKTAŞ ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ…………………………………………………………………… i İÇİNDEKİLER…………………………………………………………… ii SİMGELER VE KISALTMALAR………………………………………. viii TABLOLAR……………………………………………………………… xi ŞEKİLLER……………………………………………………………….. xiii GRAFİKLER....................................................................................... xiv GİRİŞ……………………………………………………………………... 1 BİRİNCİ BÖLÜM TİCARİ BANKALAR VE RİSK YÖNETİMİNE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR 1.1. BANKA TANIMI VE TİCARİ BANKALAR 3 1.1.1. Ticari Bankaların Fonksiyonları 5 1.1.2. Ticari Bankaların Para ve Kredi Piyasasındaki Rolleri 6 1.2. RİSK VE BELİRSİZLİK KAVRAMLARI 7 1.3. RİSK TÜRLERİ 9 1.3.1. Sistematik Risk 9 1.4. 1.3.1.1. Enflasyon Riski 10 1.3.1.2. Faiz Oranı Riski 11 1.3.1.3. Piyasa Riski 13 1.3.2. Sistematik Olmayan Riskler 14 1.3.2.1. Finansal Risk 14 1.3.2.2. Endüstri Riski 16 1.3.2.3. Yönetim Riski 17 BANKACILIKTA RİSK TÜRLERİ 19 1.4.1. Piyasa Riski 20 1.4.1.1. Kur Riski 21 1.4.1.2. Hisse Senedi Pozisyon Riski 23 1.4.1.3. Faiz Oranı Riski 23 1.4.2. Bankacılık Riskleri 25 iii 1.4.2.1. Kredi Riski 26 1.4.2.2. Likidite Riski 27 1.4.2.3. Operasyonel Risk 28 1.5. RİSK YÖNETİMİ VE TARİHÇESİ 31 1.6. BANKACILIKTA RİSK YÖNETİMİ 33 İKİNCİ BÖLÜM KREDİLER, KREDİ RİSKİ VE YÖNETİMİ 2.1. KREDİ KAVRAMI 38 2.1. 1. Kredinin Unsurları 39 2.2. KREDİ KULLANDIRIM İLKELERİ 41 2.3. KREDİLENDİRME SÜRECİ 41 2.3.1. Kredi Başvurusu ve Müşteri Hakkında Bilgi Toplanması 42 2.3.2. Kredinin Değerlendirilmesi 42 2.3.2.1. İstihbarat 43 2.3.2.2. Kredi Analizi 44 2.3.2.2.1. Müşteri Kredi Riskinin Göstergeleri 2.3.2.2.1.1. Karakter 45 2.3.2.2.1.2. Kapasite 46 2.3.2.2.1.3. Kapital 47 2.3.2.3.1.4. Koşullar 48 2.3.3.3.1.5. Karşılık 48 2.3.2.3. Bireysel Kredilerin Değerlendirilmesi 2.3.3. Kredilendirme 45 Kararının Verilmesi, 49 Kredinin 50 Yapılandırılması ve Kredinin Onaylanması 2.4 2.5. 2.3.4. Kredilerin İzlenmesi ve Geri Ödenmesi 51 KREDİ RİSKİ 52 2.4.1. Kredi Risk Yönetim Süreci 54 KREDİ RİSKİNİN ÖLÇÜLMESİ 55 2.5.1. Kredi Risk Ölçümüne İlişkin Temel Kavramlar 57 2.5.2. Kredi Risk Ölçüm Modelleri 58 2.5.2.1. Ekspertiz Modelleri 59 iv 2.6. 2.5.2.2. Derecelendirme Sistemleri 59 2.5.2.3. Kredi Skorlama Modelleri 61 2.5.2.4. CreditMetrics Modeli 64 2.5.2.5. CreditRisk Modeli 67 2.5.2.6. Moody’s KMV Modeli 68 2.5.2.7. Credit Portfolio View Modeli 70 KREDİ RİSK YÖNETİM ARAÇLARI 71 2.6.1. Limit Belirleme 71 2.6.2. Teminatlandırma 72 2.6.3. Netleştirme 73 2.6.4. Kredi Türevleri 74 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BASEL II KRİTERLERİ VE KREDİ RİSK YÖNETİMİNE ETKİLERİ 3.1. ULUSLARARASI ÖDEMELER BANKASI 77 3.2. 3.3. BASEL BANKACILIK DÜZENLEME KOMİTESİ SERMAYE YETERLİLİĞİ VE ÖNEMİ 3.4. BASEL I SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI 81 3.4.1. Basel I’e Göre Sermaye Yeterliliğinin Hesaplanması 82 3.4.2. Piyasa Riskinin Sermaye Yeterliliği Hesaplamasına Dahil 85 VE DENETLEME 78 80 Edilmesi 3.5. BASEL II SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI 87 3.5.1.Birinci Yapısal Blok: Asgari Sermaye Hesaplanması 3.5.2. İkinci Yapısal Blok: Kamu Denetimi 3.6. Gereğinin 88 90 3.5.3. Üçüncü Yapısal Blok: Piyasa Disiplini 92 KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BİRİNCİ YAPISAL BLOK 95 3.6.1.Standart Yaklaşım 95 3.6.1.1.Risk Ağırlıklı Varlıklar 3.6.1.1.1. Hazine 97 ve Merkez Bankalarına 98 Kullandırılan Krediler 3.6.1.1.2. Bankalara Kullandırılan Krediler 99 3.6.1.1.3. Kamu Kuruluşlarından Alacaklar 99 v 3.6.1.1.4. Çok Taraflı Kalkınma ve Yatırım 100 Bankalarına Kullandırılan Krediler 3.6.1.1.5. Kurumsal Krediler 101 3.6.1.1.6. Menkul Kıymet Şirketlerine Kullandırılan 101 Krediler 3.6.1.1.7. Perakende Krediler 3.6.1.1.8. İkamet 3.6.1.1.9. Ticari Amaçlı 102 Gayrimenkul İpotekli 103 Alacaklar Gayrimenkul İpoteği Karşılığı 104 Krediler 3.6.1.1.10. Tahsili Gecikmiş Alacaklar 105 3.6.1.1.11. Diğer Aktifler 105 3.6.1.1.12. Bilânço Dışı Hesaplar 106 3.6.1.2. Kredi Riski Azaltımı 107 3.6.1.2.1. Basitleştirilmiş Yaklaşım 109 3.6.1.2.2. Kapsamlı Yaklaşım 110 3.6.1.2.3. Vade ve Para Cinsi Uyumsuzlukları 112 3.6.2. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı 113 3.6.2.1. Risk Bileşenleri 117 3.6.2.1.1.Temerrüt Olasılığı 117 3.6.2.1.2.Temerrüt Anında Risk 118 3.6.2.1.3.Temerrüt Halinde Kayıp 119 3.6.2.1.4.Efektif Vade 121 3.6.2.2. Asgari Şartlar 122 3.6.2.3. Risk Ağırlıklı Fonksiyonlar 124 3.6.2.3.1. Kurumsal Alacaklar, Hazine ve Banka 124 Kredileri İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları 3.6.2.3.2. Perakende Krediler İçin Risk Ağırlık 125 Fonksiyonları 3.6.2.3.3. Fonksiyonları Ortaklık Payları İçin Risk Ağırlık 126 vi 3.6.2.3.4. Devralınan Alacaklar İçin Risk Ağırlık 127 Fonksiyonu 3.6.2.4. Beklenen Kayıp ve Karşılıklar 129 3.7. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN İKİNCİ YAPISAL BLOK 130 3.8. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN ÜÇÜNCÜ YAPISAL BLOK 134 3.9. BASEL II’NİN ETKİLERİ 137 3.9.1. Basel II Kriterlerinin Genel Ekonomiye Olan Etkileri 137 3.9.2. Basel II Kriterlerinin Reel Sektöre Olan Etkileri 140 3.9.3. Basel II Kriterlerinin Bankacılık Sektörüne Etkileri 145 3.9.4. Basel II Kriterlerinin Kredi Risk Yönetimine Etkileri 147 3.10. KÜRESEL MALİ KRİZ ve BASEL II DÜZENLEMELERİNDE 151 YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSK YÖNETİMİ VE TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ 4.1. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ 155 4.2. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK YÖNETİMİ 157 4.2.1. Bankacılık Kaynaklı Ekonomik Krizler ve Etkileri 157 4.2.2. Risk Yönetimi Düzenlemeleri 159 4.3. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSKİ 163 4.4 KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BASEL II DÜZENLEMELERİNİN 168 TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ 4.5 4.4.1. BDDK Tarafından Yapılan Çalışmalar 169 4.4.2. TBB Tarafından Yapılan Çalışmalar 175 4.4.3. Literatür Araştırması 177 TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE 181 BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ 4.5.1. Uygulamaya Konu Ticari Banka Hakkında Genel Bilgiler 182 4.5.2. Mevcut Kredi Risk Yönetimi Uygulamaları ve Basel II 185 Kriterlerine Uygunluğunun Değerlendirilmesi vii SONUÇ 200 KAYNAKÇA 206 EKLER 228 EK 1: Kredi Riskine İlişkin Tüm Bankalar Tarafından Açıklanacak Genel 228 Bilgiler EK 2: Kredi Risk Azaltım Teknikleri ve Menkulleştirmelere İlişkin 229 Yapılacak Açıklamalar EK 3: QIS-TR2 Katılımcı Bankalar 230 ÖZET 232 ABSTRACT 233 viii SİMGELER VE KISALTMALAR b : Vade Ayarlaması BCSB : Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BIS : Uluslararası Ödemeler Bankası C : Alınan Teminatın Cari Değeri CA : Düzeltilmiş Teminat Tutarı CFt : t döneminde borçlunun sözleşmeye göre ifa etmesi gereken nakit akışları CRBC : Çin Bankacılık Düzenleme Komisyonu CSFB : Credit Suisse First Boston DD : Temerrütten Uzaklık E : Kredinin Cari Değeri EAD : Temerrüt Anında Risk EDF : Beklenen Temerrüt Sıklığı EL : Beklenen Kayıp EUR : Euro EXIMBANK : İhracat Kredi Bankası G : Kümülâtif Standart Normal Dağılım Değerinin Tersi GA : Yabancı Para Uyumsuzluğu İçin Iskonto Edilmiş Teminat Tutarı GN : Kredi Teminatının Nominal Tutarı H : Iskonto Oranı HC : Teminat İçin Uygulanacak Iskonto Oranı HE : Kredi İçin Uygulanacak Iskonto Oranı HFX : Teminat İle Kredi Arasındaki Para Cinsi Uyumsuzluğu Nedeniyle Uygulanacak Iskonto Oranı IMF : Uluslararası Para Fonu In : Doğal Logaritma ISDA : Uluslararası Takas ve Türev Ürünler Birliği İKK : İhracat Kredi Kuruluşları ix İMKB : İstanbul Menkul Kıymetler Borsası K : Sermaye Yükümlülüğü Oranı KDO : Krediye Dönüştürme Oranı KGF : Kredi Garanti Fonu KOBİ : Küçük veya Orta Büyüklükteki İşletme LGD : Temerrüt Halinde Kayıp LIBOR : Londra Bankalararası Para Piyasası Faiz Oranı M : Efektif Vade MB : Maliye Bakanlığı N : Kümülâtif Standart Normal Dağılım OECD : İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı OPEC : Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü P : Diğer Kesinti ve Iskontolar Sonrası Kredi Teminatı Pa : Teminatın Vade Uyumsuzluğu İçin Düzeltilmiş Değeri PD : Temerrüt Olasılığı QIS : Sayısal Etki Çalışmaları QIS-TR : Sayısal Etki Çalışması –Türkiye r : Karşı Tarafın Risk Ağırlığı R : Korelâsyon RC : İkame Maliyeti RMD : Riske Maruz Değer S : Ciro S&P : Standard&Poor's SPK : Sermaye Piyasası Kurulu SPV : Özel Amaçlı Kuruluş t : Dönem TBB : Türkiye Bankalar Birliği TK : Kredinin Kalan Vadesi TKKB : Türkiye Katılım Bankaları Birliği TL : Türk Lirası TMSF : Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu x TP : Türk Parası TT : Teminatın Kalan Vadesi TUSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği UL : Beklenmeyen Kayıp USD : Amerikan Doları YP : Yabancı Para xi TABLOLAR Tablo 1 Kur Riski Değişim Tablosu 22 Tablo 2 Operasyonel Kayıplar 30 Tablo 3 Risk Yönetimi Tarihindeki Önemli Gelişmeler 33 Tablo 4 Risk Yönetiminin Gelişim Yönü 35 Tablo 5 Z- Score Analizi 62 Tablo 6 Zeta Analizi 63 Tablo 7 Halka Açık Firmaların Tahvilleri İçin Kredi Dereceleri 65 Geçiş Matrisi Tablo 8 Basel I Uzlaşısına Göre Bilanço İçi Varlıklar Risk 84 Ağırlıkları Tablo 9 Basel II’ye Göre Risk Ölçüm Modelleri 89 Tablo 10 Standart Yaklaşımda Kullanılan Risk Ağırlıkları 97 Tablo 11 Basel II’ye Göre KOBİ/Kurumsal Firma Ayrımı 103 Tablo 12 Bilanço Dışı Hesaplar İçin Uygulanacak Risk Ağırlıkları 106 Tablo 13 Basel I ve Basel II ‘ye Göre Teminatlar 108 Tablo 14 Basitleştirilmiş Yaklaşımda ve Kapsamlı Yaklaşımda 111 Kabul Edilen Teminatlar Tablo 15 Perakende Kredi Sınıfları İçin Uygulanacak Korelâsyon 126 Katsayıları Tablo 16 Basit Risk Ağırlıklandırma Yönteminde Risk Ağırlıkları 127 ve Sermaye Tutarı Tablo 17 Türkiye’de KOBİ’lere ait temel veriler 142 Tablo 18 Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları ve 152 Kurtarma Planları Tablo 19 Banka Türlerinin Sektör İçerisindeki Payları 156 Tablo 20 Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri 163 Tablo 21 Yıllar İtibariyle Kredilerin Toplam Aktiflere Oranı 164 Tablo 22 Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredi Hacimleri 165 Tablo 23 Yıllar İtibariyle Toplam Kredilerin Toplam Mevduata 165 Oranı xii Tablo 24 Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredilerinin 165 Segmentlere Göre Dağılımı Tablo 25 Hanehalkına Kullandırılan Krediler 167 Tablo 26 Ticari Bankaların Takipteki Kredilerine İlişkin Rasyolar 168 Tablo 27 QIS-TR Çalışmalarında Kullanılan Portföy ve Alt 170 Portföyler Tablo 28 Eylül 2009 İlerleme Raporu Sonuçları 173 Tablo 29 Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin 182 Yıllar İtibariyle Dağılımı Tablo 30 Örnek Bankanın Krediler İlgili Bazı Rasyolarının Yıllar 182 İtibariyle Dağılım Yüzdeleri Tablo 31 Örnek Bankanın Canlı Kredilerinin Dağılımı 183 Tablo 32 Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Kredi Türlerine Göre 183 Dağılım Yüzdeleri Tablo 33 Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Sektörlere Göre 183 Dağılım Yüzdeleri Tablo 34 Örnek Bankanın Tüketici Kredilerinin Kredi Türlerine 184 Göre Dağılım Yüzdeleri Tablo 35 Kredi Riski Temel Risk Alanları ve Risk Faktörleri 186 Tablo 36 Kobi Skorlama Modelinde Dikkate Alınan Unsurlar 189 Tablo 37 İstihbarat –Mali Tahlil Kredi Risk Raporunda Dikkate Alınan 190 Unsurlar Tablo 38 Kullanılan Derecelendirme Notları ve 191 Karşılıkları Tablo 39 Proje Risk Derece Notları 192 Tablo 40 Proje Riski Derecelendirme Sisteminde Dikkate Alınan 192 Kriterler xiii ŞEKİLLER Şekil 1 Bankacılıkta Risk Yönetimi Süreci 36 Şekil 2 Kredilendirme Süreci 41 Şekil 3 Kredi Risk Yönetimi Süreci 54 Şekil 4 Creditmetrics Temel Metodoloji 66 Şekil 5 Basel I Uzlaşısına Göre Sermaye Yeterliliğinin 83 Hesaplanması Şekil 6 Basel II Yapısal Bloklar 88 Şekil 7 İçsel Derecelendirme Yaklaşımına Göre Sermaye 116 Gereğinin Hesaplanması Şekil 8 İçsel Derecelendirme Sisteminin Sistematiği 116 Şekil 9 Türkiye’de Risk Yönetimi 160 Şekil 10 İç Sistemler Yönetmeliği 161 Şekil 11 BDDK Tarafından Yayımlanan Basel II Uyum Raporları 172 Şekil 12 Skorlama Modelleri ve İçsel Derecelendirme Sisteminin 188 İşleyişi xiv GRAFİKLER Grafik 1 Borç vadesinde firmanın aktif değer dağılımı 69 Grafik 2 Sermaye Gereksinimi Fazlası 75 Grafik 3 Türlerine Göre Türkiye’de Faaliyet Gösteren 156 Bankaların Dağılımı Grafik 4 Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri 164 Grafik 5 Ticari Bankaların Kullandırdıkları Kredilerin Segmentler 165 İtibariyle Dağılımı Grafik 6 Özel Sektöre Kullandırılan Kredilerin Alt Segmentlere 167 Göre Dağılımı Grafik 7 Yıllar itibariyle takipteki kredilerin(brüt), toplam 168 kredilere oranı Grafik 8 Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin 183 Yıllar İtibariyle Dağılımı Grafik 9 Örnek bankanın yıllar itibariyle toplam aktifleri içerisinde kredilerinin ve finansal varlıklarının dağılımı 183 1 GİRİŞ Gündelik hayatta sıkılıkla karşılaşılan bir kavram olan risk en basit tanımıyla beklenen sonuç ile fiili sonuç arasındaki sapmadır. Tanımlanan risklerin etkin bir şekilde yönetilmesi de gerekmektedir. Özellikle 1970’li yıllarla birlikte bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler, finansal serbestleşme eğilimleri ve bunları takip eden küreselleşme süreci finansal piyasalardaki işlem hacmini arttırmış, riskleri çeşitlendirmiştir. Bu nedenlerden ötürü risk yönetimi tüm işletmeler için önemli bir faaliyet halini almıştır. Risk yönetimi en yalın haliyle hangi risklerin önemli olduğunun belirlendiği ve bu riskleri yönetmek için strateji ve planların geliştirildiği proaktif bir süreçtir. Diğer kurum ve kuruluşlardan farklı olarak bankalar, kendi kaynakları ile değil dışarıdan sağladıkları kaynaklar ve gerçekleştirdikleri plasmanlar nedeniyle risklere daha açıktır. Bu nedenle bankalar için risk yönetimi daha da önemlidir. Bankalar gün geçtikçe daha fazla risk ile karşı karşıya kalmaktadır ancak; kredi riski önemini korumaktadır. Çünkü kredi vermek bankacılığın temel faaliyetidir. Kredi riski, kredi müşterisinin yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucunda bankanın zarara uğranma ihtimalidir. Geniş anlamda ise müşterinin kredibilitesindeki olumsuz değişikliklerin görülmesi olasılığını da kapsamaktadır. Gerek dünyada ve ülkemizde ticari bankaların bankacılık sektöründeki payı gerekse de kredi riskinin ticari bankaların maruz kaldığı en büyük risk olması nedeniyle bu çalışmada banka kavramı ticari bankaları kapsayacak şekilde daraltılmıştır. Bankacılık sektöründe yaşanan olumsuzlukların ekonominin tümü üzerine büyük etkileri olabilmektedir. Bu nedenle bu sektörde uluslararası tarafsız kuruluşların yapacağı düzenlemelere, getireceği standartlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmaların önemli bir kısmı Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements-BIS) bünyesinde faaliyet gösteren Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi (Basel 2 Commitee on Banking Supervision-BCBS) tarafından yapılmaktadır. Komitenin son yıllarda yaptığı çalışmalar ise sermaye yeterliliği üzerine yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalarla sağlanmasıyla finansal bankaların piyasalarda sermaye istikrarın yeterliliklerinin temin edilmesi amaçlanmaktadır.1988 yılında yayımlanan ilk uzlaşı (Basel I) beklenenden daha büyük bir alanda kabul görmüştür. Ancak piyasalarda yaşanan gelişmeler Basel I’in yeterli olmadığını göstermiştir. 1998 yılında komite yeni bir sermaye yeterliliği uzlaşısı üzerine çalışmalara başladığını kamuoyuna duyurmuştur. Bu çalışmaların sonucunda yeni sermaye yeterliliği uzlaşısına (Basel II’ye) ait nihai metin 2004 yılında yayımlanmıştır. Basel II’de sermaye yeterliliği için üç yapısal bloktan oluşan bir yapı önerilmiştir. Sermaye piyasalarının yeterince gelişmediği ülkemizde bankacılık sektörü önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu sektörde yaşanan olumsuzluklar tüm ekonomiyi derinden etkilemektedir. Yaşanan bu krizlerin en önemli nedenlerinden biri de bankalarımızın etkin risk yönetimi faaliyetlerinde bulunmamasıdır. Türk bankacılık sektörü oligopol bir yapı sergilemekte olup ticari bankaların sektör içerisindeki payı yüksektir. Basel II düzenlemeleriyle ise kredi risk yönetimi yeniden şekillenecektir. Bu çalışmada ticari bankalarda kredi risk yönetimi ve Basel II kriterlerinin kredi risk yönetimine muhtemel etkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde ticari bankalar ve risk yönetimine ilişkin temel kavramlara, ikinci bölümde kredilendirme ve kredi risk yönetimine ilişkin temel kavramlara, üçüncü bölümde ise Basel II ve kredi risk yönetimine muhtemel etkilerine yer verilmiştir. Son bölümde ise ülkemiz bankacılık sektörüne ilişkin genel bilgilendirmelerde bulunularak kredi risk yönetimi açısından Basel II’ye uyum konusunda yapılan çalışmalara yer verilmiş, ülkemizde faaliyet gösteren ticari bir bankanın mevcut kredi risk yönetimi uygulamaları değerlendirilmiş, bulunulmuştur. incelenerek söz Basel konusu II kriterlere düzenlemelerine uyum konusunda uygunluğu önerilerde 3 BİRİNCİ BÖLÜM TİCARİ BANKALAR VE RİSK YÖNETİMİNE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR 1.1.BANKA TANIMI VE TİCARİ BANKALAR Finansal sistem genel olarak tahvil, bono, hisse senedi gibi menkul kıymetlerin alınıp satıldığı finansal piyasalar ile alım satım işlemine aracılık eden finansal kuruluşlardan oluşmaktadır. Fon ihtiyacı olanlar ile fon fazlası olanlar doğrudan bir araya gelebilecekleri gibi finansal aracılar vasıtasıyla da bir araya gelebilirler. Finansal piyasalarda aracılık fonksiyonunu yerine getiren kurumlardan biri de bankalardır. Günümüz ekonomilerinde para ve kredi politikasının vazgeçilmez araçlarından olan bankalar, gerek yerine getirdikleri fonksiyonlar gerekse de ülke kalkınmasında oynadıkları önemli roller nedeniyle ulusal ve uluslar arası seviyede kendine özgü mali kuruluşlar haline gelmişlerdir (Çankaya ve Öz,2001:7). Banka teriminin Türkçe karşılığı masa, sıra, tezgah anlamına gelen İtalyanca banco kelimesinden geldiği ve daha sonra sözcüğün banka olarak kullanıldığı sanılmaktadır (Takan,2001:2).Banka kavramı üzerine pek çok tanım bulunmakla birlikte en genel haliyle banka, gerçek ve tüzel kişilerin belli bir zaman içerisinde harcamadıkları paraları toplayarak bunları kredi ve plasman yoluyla değerlendirmeye çalışan işletmedir. Bankalar topladıkları mevduatları ve başka şekillerde borçlanarak sağladıkları ödünç verilebilir fonları kredi vermek, menkul değer satın almak, iştiraklerde bulunmak suretiyle işletirler; para yaratarak, ekonominin para talebinin(likidite ihtiyacının) önemli bir bölümünü karşılarlar; ödemelere aracı olmak, para havale etmek, senet tahsil etmek, emanet kabul etmek, kasa kiralamak gibi çeşitli hizmetler arz ederler (Zarakolu, 1993: 58). 4 Bankaların gelirleri, topladıkları tasarruflar ile verdikleri krediler arasındaki pozitif farktan, buna ilave olarak, menkul kıymet yatırımları ve sundukları bankacılık hizmetleri karşılığında aldıkları ücretlerden oluşmaktadır. Bankalar faaliyet türlerine göre; merkez bankaları, ticari bankalar, yatırım bankaları, kalkınma bankaları, katılım bankaları, ziraat bankaları, halk bankaları, ipotek bankaları ve emlak bankaları şeklinde bir sınıflandırmaya tabi tutulabilirler. Günümüzde gerek dünya gerekse de ülkemiz bankacılık sektöründe aktif büyüklük, kredi plasmanı, şube sayısı gibi kriterler dikkate alındığında en büyük pay ticari bankalara aittir. Bu nedenle ticari bankalar; ülkenin para sistemini düzenleyen temel öğelerdendir (Geylan,1985: 16-17). Bankacılığın tarihi gelişimi incelendiğinde de kurulan ilk bankaların ticari banka niteliğinde olduğu görülmektedir Ticari bankacılık, esas itibariyle tüm ticari faaliyetlere katılan bankaları ifade etmekte ise de söz konusu bankaların mevduat toplamak ve kredi vermek gibi iki temel fonksiyonu bulunmaktadır. Ticari bankalar ülke içinde ticaretle uğraşırlar, mevduat toplarlar, kredi verirler; yurt içi ve yurt dışından fon sağlarlar. Müşterilerine geniş bir yelpazede bankacılık hizmeti verirler. Ticari bankaları diğer bankalardan ayıran temel özellik, aktiflerinden değil pasiflerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü ticari bankalar diğer mevduat kurumlarından farklı olarak vadesiz mevduat hesabı açmaya yetkilidir (Uludağ ve Arıcan, 1999: 20). Vadesiz mevduat; mevduat sahipleri tarafından istenildiğinde geri alınabilen veya çek aracılığıyla üçüncü şahıslara aktarılabilen bir banka hesabıdır. Temel fon kaynaklarının mevduat olması nedeniyle ticari bankalara mevduat bankaları da denilmektedir. Ticari bankalar mevduat dışında başka kaynaklardan da fon sağlayabilmektedir. Bu kaynaklar, sermaye ve ihtiyatlar, uluslararası piyasalardan sağlanan krediler, mevduat sertifikaları, devlet borçlanma araçları ve repolar, varlığa dayalı menkul kıymet ve tahvil ihracı, bankalar arası para piyasasıdır. Ticari bankalar söz konusu kaynaklardan 5 sağladıkları fonları kredi vermek, menkul kıymetlere ve iştiraklere yatırım yapmak suretiyle değerlendirirler. 1.1.1. Ticari Bankaların Fonksiyonları Ticari bankaların halkın tasarruflarını mevduat olarak toplayıp fon ihtiyacı olanlara kısa vadeli kredi şeklinde kullandırmaları en önemli fonksiyonları olmakla birlikte kaydi para yaratma, çeşitli bankacılık hizmetleri verme gibi başka fonksiyonları da bulunmaktadır. Ticari bankaların fonksiyonları, Fon Sağlama, Fon Kullandırma, Kaydi Para Yaratma ve Hizmet olmak üzere dört başlık altında toplanabilir. Bankaların da sermaye yapıları diğer işletmelerde olduğu gibi iki kısımdan oluşmaktadır. Bunlar ise özkaynaklar ve yabancı kaynaklardır. Özkaynaklar bankanın kendi kaynaklarını; yabancı kaynaklar ise borçlanmak suretiyle üçüncü şahıslardan, kurum ve kuruluşlardan sağlanan fonları ifade etmektedir (Elitaş ve Özdem, 2006: 144). Ticari bankalar fon kaynaklarının büyük bir kısmını yabancı kaynaklardan sağlamaktadIır. Tahvil ihracı, merkez bankasından ve mevduat kabulu suretiyle borçlanılmaktadır. Ticari bankalar, gerek kendi özkaynakları ile gerekse de yabancı kaynaklardan sağladıkları fonları plasman işlemleri yardımıyla kullandırmaktadır. Bankaların, belirli bir maliyetle (ödenen faiz, komisyon ve diğer giderler) sağladıkları fonları, belirli bir gelir karşılığında kullandırma yoluna gitmeleri, bankaların fon kullanma fonksiyonunu oluşturmaktadır (Kölemezli 1983: 221-222). Müşterilerden toplanan mevduatın kanuni karşılık miktarı düşüldükten sonra tekrar kredi olarak verilmesi banka parası diye de adlandırılan kaydi parayı oluşmaktadır. Vadesiz mevduata da banka parası denilmektedir 6 çünkü; vadesiz mevduat son derece likit olup sahibine istediği zaman kullanabileceği bir satın alma gücü sağlamaktadır. Bankalar müşterilerine ticari senetleri tahsil etmek, kambiyo işlemleri yapmak, kiralık kasa hizmeti vermek, finansal konularda danışmanlık yapmak gibi pek çok konuda hizmet sunmaktadır (Geylan, 1985: 20). Ekonomik hayatta yaşanan gelişmeler ve bankalar arasındaki rekabetin artması verilen bu hizmetleri çeşitlendirmiştir. 1.1.2.Ticari Bankaların Para ve Kredi Piyasasındaki Rolleri Ticari bankalar, topladıkları fonları, ticari ve sınaî işletmelerin kısa vadeli kredi ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle kullandırmanın yanı sıra izledikleri kredilendirme politikalarıyla ekonomide gelir ve servet dağılımlarını da etkileyebilmektedirler. Örneğin tüketici kredileri, kredi kartları uygulamalarıyla banka kredilerinden, ticaretle uğraşmayan toplum kesimleri de yararlanmakta, bu durum ise gelir ve servet dağılımını etkilemektedir. Ticari bankalar, kaynak sağlanmasını ve bu kaynakların yatırımlara dönüştürülmesine aracılık edilmesini, atıl, dağınık ve küçük birikimlerin, güven sağlayan geniş tabanlı bir finans havuzunda bir araya getirilmesi ile fon arzının kolaylaştırılmasını, kredi talebi ile toplam kredi arzı arasındaki farkın azaltılmasını sağlamaktadır (Takan,2001: 65) . Ticari bankalara tanınan yetkilere karşın bu bankalara önemli toplumsal ve ekonomik sorumluluklar da yüklenmiştir. Söz konusu bankalar faaliyetlerinde izleyecekleri yöne göre ülke ekonomisinin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlayabilecekleri gibi aksine enflasyonist eğilimlerin harekete geçmesine veya ekonomik faaliyetlerin zararlı bir şekilde daralmasına neden olabilmektedir (Öçal ve Çolak, 1999: 38). 7 1.2. RİSK VE BELİRSİZLİK KAVRAMLARI İnsanlığın var oluşundan bu yana en çok ilgi duyulan konulardan biri gelecektir. İster birey, ister işletme, ister toplum isterse de devlet olsun insana özgü tüm sosyal yapılar geleceği merak etmişlerdir. Geleceğin bu günden bilinememesi nedeniyle gelecekle ilgili kararlarda arzu edilen sonuçlara ulaşılamaması ihtimali her zaman mevcuttur. Bu durum gelecekle birlikte risk ve belirsizlik kavramlarını da ön plana çıkarmıştır. Risk sözcüğü Fransızca kökenli olup rassal olaylara ilişkin olarak çoğunlukla olumsuz bazen de olumlu anlamlar içermektedir. İngilizce ve Türkçede risk, kayıp hasar tehlikesi veya olasılığı, sigorta edilen şey şeklinde tanımlanmakta olup aynı zamanda fiil olarak tehlikeye girmek ya da göze almak anlamlarında da kullanılmaktadır (Arman,1999:4-5). Sözlük anlamından farklı olarak riske ilişkin iktisatçılar, işletmeciler ve istatistikçiler farklı tanımlamalara gitmişlerdir. Bu tanımların ortak noktası ise riskin kazanma ya da kaybetmedeki belirsizlik derecesini ifade etmesidir (Aksoy, 1987: 44). Finansal yönetim açısından ele alındığında risk, beklenen getiri ile elde edilen getiri arasındaki farktır. Başka bir ifadeyle risk, fiili sonucun beklenen sonuçtan sapma ihtimalini gösterir. Risk ve belirsizlik kavramlarının gelecekle ilgili olmaları nedeniyle günlük yaşamda bu iki kavram birbirlerinin yerine sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak risk ile belirsizlik arasında ihmal edilemeyecek bir fark bulunmaktadır. Söz konusu farklılığa neden olan en önemli unsursa karar vericinin yeterli bilgiye sahip olup olmadığıdır. Risk olarak nitelendirilebilecek durumlarda gelecekteki olayların alternatif sonuçlarının ortaya çıkma olasılıkları bilinebildiği halde, belirsizlik durumlarında alternatif sonuçların ortaya çıkma olasılıklarına ilişkin herhangi bir bilgiye sahip olunamamaktadır. Başka bir deyişle geleceğe ilişkin olasılık tahmini objektif olarak yapılıyorsa risk; sübjektif olarak yapılıyorsa belirsizlik söz konusudur (Holton,2004: 19). 8 Bir örnek ile risk ile belirsizlik arasındaki fark ortaya konulmak istenirse, belli bir bölgede petrol arayan bir şirketin petrol bulma ihtimali belirsizlik kavramı ile aynı bölgede gerekli araştırmaları yapmış ve elinde bölgeyle ilgili geçmiş veriler olan bir şirketin petrol bulma ihtimali ise risk kavramı ile ifade edilmektedir (Kanalıcı, 1997: 12). Herhangi bir finansal varlığa ait getirilerin olasılık dağılımına bakılarak söz konusu varlığın riskliliğine ilişkin genel bir kanıya varılabilir. Finansal araca ait getiriler beklenen getiri etrafında kümelenmiş yani getirilere ilişkin olasılık dağılımı ne kadar dar ise söz konusu finansal varlığın riski o denli az olacaktır. Bu durumun tersi yani getirilere ilişkin olasılık dağılımı ne kadar genişse söz konusu finansal varlığın riski de o denli fazla olacaktır. Riskin büyüklüğü kadar riskin bileşimi de önem arz etmektedir. Bir finansal varlığa ait toplam risk, çeşitli risk türlerinden oluşmaktadır. Risk ise en bilinen şekliyle sistematik risk ve sistematik olmayan risk olmak üzere iki alt grup altında incelenmektedir. Ekonomik, politik ve sosyal çevre faktörlerindeki değişikliklerden kaynaklanan bütün endüstrileri ve şirketleri aynı yönde fakat farklı derecelerde etkileyen risklere sistematik risk denilmektedir (Babuşcu, 2005:5). Sistematik risk ekonomideki tüm firmaları etkilediği için farklı firmalara ait menkul kıymetler alınıp çeşitli portföyler oluşturularak bu risk türü azaltılamamaktadır. Bu nedenle sistematik riske çeşitlendirilemeyen, kontrol edilemeyen risk de denilmektedir. Bir firmaya ya da endüstriye özgü koşullardan kaynaklanan sadece o endüstriyi veya firmayı etkileyen diğer endüstrileri ve firmaları etkilemeyen risklere sistematik olmayan riskler denir. Farklı firmalara ait menkul kıymetlerden oluşturulacak portföylerle bu risk türü azaltılabilmekte hatta yok edilebilmektedir. Sistematik riskler ile sistematik olmayan risklerin toplamı, bir finansal varlığa ilişkin toplam riski vermektedir. Toplam risk ise her hangi bir yatırım 9 kararı verilirken beklenen getiri ile birlikte incelenmesi gereken bir kavramdır. Ancak yatırımcılar genellikle beklenen getiriye ilişkin gerekli bilgiye sahipken riske ilişkin yeterli bilgiye sahip değillerdir (Konuralp,2001:8). Oysa isabetli bir yatırım kararı büyük ölçüde beklenen getiri ile birlikte riskin de iyi bir şekilde analiz edilmesine ve bu iki unsur arasında uygun bir değişim oranının saptanmasına bağlıdır. 1.3. RİSK TÜRLERİ Riski anlayabilmek için risk türlerine ve bu riskleri oluşturan kaynaklara bakılması gerekmektedir. Bu durum sadece yatırım kararlarına özgü değildir. Günümüzde çoğu iktisadi faaliyet bünyesinde riski barındırmaktadır. Ayrıca genel kanının aksine risk sadece maliyeti olan bir kavram değildir; beraberinde çeşitli fırsatlar da sunmaktadır. Hem bu fırsatlardan yararlanmak hem de tehlikeleri önceden görerek çeşitli önlemler almak için ise riskleri iyi bir şekilde tanımak ve karakteristik özellikleri hakkında bilgi sahibi olmaktır. 1.3.1. Sistematik Risk Ekonomik, politik ve sosyal çevre şartlarındaki değişikliklerden kaynaklanan ve bütün menkul kıymetleri aynı yönde fakat farklı derecelerde etkileyen çeşitlendirme ile yok edilemeyen risk türüne sistematik risk denir. Sistematik risk sadece bir endüstriye ya da firmaya özgü olmayıp bütün işletmeleri aynı yönde etkilemektedir. Başka bir deyişle menkul kıymetlerin fiyatları ya birlikte düşmekte ya da birlikte yükselmektedir Sistematik risk, çeşitli faktörlerdeki değişiklikler sonucunda ortaya çıkmakta olup çeşitli alt türleri bulunmaktadır. 10 1.3.1.1. Enflasyon Riski Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve hızlı artışlar şeklinde tanımlanan enflasyon, yatırımların getirisi ve riskliliği üzerinde etkili olmaktadır. Yatırımcılar sahip oldukları paranın tümünü harcamazlar. Bunun bir kısmını tasarruf ederler ve bu tasarruflarını çeşitli yatırım araçlarında değerlendirirler. Yatırımcı tüketimden çektiği gelirini tasarruf etmekle gelecekte daha yüksek bir satın alma gücüne ulaşmayı ister. Bu nedenle yatırımcı açısından yatırım yaptığı varlığın değerini koruması öncelikli beklentidir. Enflasyonun varlığı yatırımcının bu beklentisinin gerçekleşmesini engellemektedir. Çünkü enflasyon ile birlikte genel fiyat düzeyleri sürekli olarak artmakta, paranın değeri ani ve hızlı bir şekilde düşmekte sonuçta yatırım aracının sağladığı getiri hızla erimektedir. Bu nedenle enflasyonist ortamlarda yatırım araçları için reel kazanç, nominal kazançtan daha anlamlı olmaktadır Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve hızlı yükselmelerin, yatırım araçlarının getirileri ve değerleri üzerinde kayıplara neden olması şeklinde tanımlanan enflasyon riski, sistematik bir risk türü olması nedeniyle tüm yatırım araçlarını etkilemektedir. Ancak bu etkinin şiddetini yatırım aracının özellikleri tayin etmektedir. Enflasyon oranındaki artış karşısında finansal varlıkların getirilerinde genellikle şu üç durum ortaya çıkmaktadır: Enflasyondaki artışa rağmen bazı finansal varlıkların getirileri aynı seviyede kalırken bazılarının getirileri enflasyondaki artışa paralel olarak yükselmekte bazılarının getirileri ise enflasyondaki artışın üzerinde artmaktadır. Sabit getirili ve sabit para değerli yatırım araçlarının getirileri enflasyon karşısında aynı seviyede kaldığından bu tür menkul kıymetler satın alma gücü riskine en açık olan yatırım araçlarıdır. Çünkü mal ve hizmet fiyatlarında 11 yaşanan sürekli artışlar karşısında elde edilen getiriler sabit kalmakta bu durum ise yatırımcının satın alma gücünde azalmaya neden olmaktadır. Hisse senedi gibi ortaklık hakkı tanıyan menkul kıymetlerin enflasyon riskine karşı daha dayanıklı olduğu düşünülmektedir. Bu görüşü benimseyenlere göre enflasyonla birlikte işletmenin, varlıklarının değeri, satışları ve dolayısıyla karlılığı da artacaktır. Karlılıktaki artış temettülerde artışa neden olacak böylelikle yatırım aracının getirisi ve değeri enflasyon karşısında erimeyecektir (Ceylan ve Korkmaz,2006:495). Gelişmiş ekonomilerde yapılan ampirik çalışmalar bu görüşü destekler niteliktedir. Hisse senedi fiyat endeksindeki artış ile tüketici fiyat endeksi arasında mükemmel bir korelasyon olmamasına rağmen hisse senedi yatırımlarının yatırımcıyı enflasyon riskine karşı korumada en uygun yatırım alternatifi olduğu düşünülmektedir (Konuralp,2001:14). 1.3.1.2. Faiz Oranı Riski Faiz, para arz ve talebine göre oluşan ve paranın kullanımı karşılığında ödenen fiyattır (Aksoy, 1987: 49). Piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler bütün finansal varlıklarının değerini sonuçta da bu varlıkların beklenen getirilerini etkilemektedir. Çünkü finansal varlıklara ilişkin nakit girişlerinin indirgenerek bugünkü değerin hesaplanmasında kullanılan ıskonto oranının temelinde piyasa faiz oranı yatmaktadır. Faiz oranlarındaki dalgalanmalar sonucunda menkul kıymetlerin piyasa fiyatlarında yaşanan dalgalanmalara faiz oranı riski denilmekte olup söz konusu riske maruz kalınma derecesi yatırım yapılan menkul kıymetin türüne ve yatırımın süresine göre değişiklik göstermektedir. Hisse senetlerine göre sabit getirili menkul kıymetler faiz oranı riskine daha açık olup piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler bu tür yatırım araçlarının 12 değerini iki şekilde etkilemektedir. Piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler öncelikli olarak sabit getirili menkul kıymetin cari değerini etkilemektedir. Bu tür finansal araçların cari değeri, dönemsel getiriler ile vade sonundaki anaparanın ıskonto faktörü ile bugüne indirgenmesi suretiyle bulunmaktadır. Piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler bu ıskonto oranını değiştirmekte bunun sonucunda da sabit getirili menkul kıymetin cari değeri değişmektedir. Bugünkü değer hesaplamasından yola çıkılarak piyasa faiz oranlarındaki artışların sabit getirili menkul kıymetin cari değerinde düşüşe neden olduğu, azalışların ise söz konusu menkul kıymetlerin cari değerini arttırdığını söylemek mümkündür. Piyasa faiz oranlarındaki değişikliklerin sabit getirili menkul kıymetler üzerindeki ikinci etkisi, bu tür menkul kıymetlerden elde edilen getirilerle yeniden yatırım yapılmak istenmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Faiz oranları yükseldiğinde vade sonunda yatırımcı elde ettiği getiri ile yeniden yatırım yapmak istediğinde elindeki para bu amacını gerçekleştirmek yeterli olamayacaktır. Vadeye kadar sabit getirili menkul kıymetini elinde tutan bir yatırımcı faiz oranına ilişkin olarak sadece yeniden yatırım riskine maruz kalacak, cari değerin değişmesi riski ile karşı karşıya kalmayacaktır. Sabit getirili menkul kıymetler dışında hisse senetleri de faiz oranı riskine maruz kalmaktadır. Tıpkı sabit getirili menkul kıymetlerde olduğu gibi hisse senedi getirileri de piyasa faiz oranlarındaki değişikliklerin tersi yönünde hareket etmektedir. Hisse senetleri açısından faiz oranlarındaki değişiklikler kendisini daha çok fırsat maliyetleri şeklinde göstermektedir. Önceden belirlenmiş sabit bir getiri söz konusu olmadığından yatırımcı, hisse senedi yatırımlarını daha riskli olarak görmekte ve piyasa faiz oranından daha yüksek bir getiri talep etmektedir. Piyasa faiz oranlarının yükselmesi durumunda ise yatırımcının bu beklentisi karşılanamayacak ve ayrıca hisse senedine yatırdığı parayı mevduat şeklinde bankada tutmadığından dolayı olası bir faiz gelirinden de mahrum kalacaktır (Zaif,2007: 12). 13 Söz konusu durum fırsat maliyetine yol açmakta, yüksek fırsat maliyetleri yatırımcının hisse senedi dışında diğer yatırım araçlarına yönelmesine ve sonuçta da hisse senedi fiyatının düşmesine neden olmaktadır. Yatırım yapılan menkul kıymetin türü ile birlikte yatırım süresi de faiz oranı riskine maruz kalınma derecesini etkilemektedir. Vade uzadıkça piyasa faiz oranlarının değişme ihtimali artmakta bu durum ise maruz kalınan faiz oranı riskini şiddetlendirmektedir. 1.3.1.3. Piyasa Riski Piyasalarda bazen belli bir nedene bağlanabilen bazense belli bir nedene bağlanmaksızın menkul kıymetlerin fiyatlarında önemli değişiklikler olabilmektedir. Böyle bir değişikliğin yatırım aracının verimliği üzerindeki olumsuz etkisi piyasa riski olarak adlandırılmaktadır. Piyasa riski seçim dönemine girilmesi, ülkenin savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalması, politik kararlar, yatırımcıların iyimser ya da kötümser beklentilere sahip olması gibi çeşitli faktörler nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Ancak piyasadaki hareketler her zaman bir nedene bağlanamamaktadır. Piyasaların etkinlik derecesi, yatırım yapılan menkul kıymetin likiditesi ve pazarlanabilme kabiliyeti maruz kalınan piyasa riskinin şiddetinde belirleyici olmaktadır. Ayrıca piyasa riskinin derecesi yatırım yapılan menkul kıymetin türüne göre de farklılık göstermektedir. Hisse senedi gibi ortaklık hakkı tanıyan menkul kıymetler, tahvil gibi sabit getirili menkul kıymetlere göre piyasa riskine daha fazla maruz kalmaktadır. Çünkü sabit getirili menkul kıymetlerin gerçek değeri hisse senetlerine göre daha hassas olarak tahmin edilebilmektedir (Sarıkamış, 1998:188). Buna karşın hisse senetlerinin fiyatları çeşitli faktörlerden 14 etkilenmekte ve gerçek değerin tespitinde karmaşık modellemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca hisse senetlerinde önceden sabitlenen belli bir getirinin olmaması ve hisse senetlerinin verimliliğinin tespitinde en büyük belirleyicinin hisse senedinin fiyatı olması bu tür yatırımlar açısından piyasa riskini daha da önemli kılmaktadır. 1.3.2. Sistematik Olmayan Riskler Sadece bir firmaya ya da endüstriye özgü olan, bir takım kararlar ve uygulamalar sonucunda kontrol edilebilen hatta yok edilebilen risklere sistematik olmayan riskler denir. Sistematik risklerde olduğu gibi bu risk türünün de çeşitli alt türleri bulunmaktadır. 1.3.2.1. Finansal Risk Finansal risk, firmaların finansal yükümlülüklerini yerine getirememesi veya iflas etmeleri durumunda yatırımcıların yatırdıkları parayı kaybetme ihtimalidir (Aksoy, 1987: 54). Bu risk, borç düzeyi, yeterli likiditeye sahip olamama, satışlardaki dalgalanmalar, tüketici tercihlerinde ve hammadde fiyatlarındaki değişiklikler, rekabetteki artış, yönetsel hatalar ve grevler gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilmektedir. Ancak işletmenin sermaye yapısı ve likiditesi belirleyici olmaktadır. Bir işletmenin bilançosunun pasif kısmına bakıldığında aktiflerini özkaynak ve borç olmak üzere iki şekilde finanse ettiği görülür. Bu iki kaynak farklı niteliklere sahip olduğundan işletme için maliyetleri de farklı olmakta ve bu durum ise işletmenin karlılığını etkilemektedir. İster özkaynak sağlama yoluyla isterse de borç verme yoluyla işletme ile bir ilişki içine girmiş olan kişi 15 veya kuruluşlara işletme bir takım haklar sağlamakta ve bu haklar finansman türüne göre değişiklik göstermektedir. İşletmeye yeni ortak olan veya sermaye artırımında bulunan eski ortak, yönetime katılma, temettü alma ve tasfiye bakiyesinden yararlanma haklarına belli bir süre kısıtlamasına tabi olmadan sahip olmaktadır. İşletmeye borç verenler ise vadesinde anapara ve faiz ödemelerini talep etme, tasfiye bakiyesinden yararlanma haklarına sahiptir. Ortaklıktan farklı olarak borç vermede belli bir vade söz konusu olmakta ayrıca işletmenin tasfiyesi durumunda daha üst sırada yer alınmaktadır. Başka bir ifade ile tasfiye bakiyesinden borç verenler tüm haklarını aldıktan sonra sıra ortaklara gelmektedir. İşte bu özelliklerinden dolayı özkaynak ile finansman borçla finansmandan daha riskli olarak kabul edilmekte, hisse senetlerine yatırım yapanlar faiz oranından daha yüksek bir getiri talep etmektedir. Bu durum ise özkaynağın borca göre maliyetinin daha fazla olmasına yol açmaktadır. Maliyet açısından borçla finansmanı özkaynak ile finansmandan daha avantajlı hale getiren bir diğer unsur da borç verenlere yapılan faiz ve benzeri ödemelerin mali tablolara gider olarak kaydedilerek daha az vergi ödenmesidir. Böylelikle borcun maliyeti, vergi etkisi kadar azalmaktadır. Borçlanmanın söz konusu olumlu etkilerinden yararlanabilmek için çoğu firma finansman yapısı içerisinde yabancı kaynağa yer vermektedir. Ancak borçlanmanın olumlu etkisi, toplam borcun toplam aktife oranına ve diğer faktörlere göre değişebilmektedir. Çünkü işletmelerin finansal destek seviyelerinin yükselmesi başka bir ifade ile banka kredileri, tahviller gibi ödeme taahhüdü getiren borç kalemlerinin artması, bu taahhütlerin yerine getirilememesi ihtimalini de arttırmaktadır (Bolak, 1998:105). Bu durum ise finansal riske neden olmaktadır. Borçlanma başka bir ifade ile finansal kaldıraçtan yararlanma firmanın özvarlık verimliliğine olumlu katkılar yapabilmektedir. Bu katkıların ortaya çıkmasında belirleyici olan ise toplam borçların toplam aktiflere olan oranıdır. Yüksek borçlanma seviyesine sahip olan bir firmanın öncelikle faiz giderleri 16 nedeniyle sabit giderleri artmakta, başabaş noktası daha yüksek bir seviyeye gelmektedir. Ayrıca böyle bir firma için özkaynak maliyeti de artmaktadır. Çünkü borç seviyesindeki artış ile birlikte hissedarlar firmayı daha riskli olarak görmekte ve beklentilerini arttırmaktadır. Bu durum ise toplam maliyetleri arttırmakta firmanın finansal risk ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak borçlanmanın karlılık üzerindeki etkisi belli bir noktaya kadar olumlu olmaktadır. Bu noktadan sonra ise firma yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanmakta, likidite sıkıntısına düşmekte hatta bazı durumlarda faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle firma, özkaynak ile borç arasındaki hassas dengeyi iyi bir şekilde kurmak zorundadır (Sarıkamış,1998:189). Zira bu dengenin bozulması özkaynakların verimliliğini, karlılığı ve faaliyetlerin sürekliliğini etkilemektedir. 1.3.2.2. Endüstri Riski Endüstri, benzer mal ya da hizmetleri üreten kuruluşlardan meydana gelmekte olup bazen işletmeler yer aldıkları endüstriden kaynaklanan risklere maruz kalmaktadır. Çeşitli faktörlerdeki değişiklikler sadece bir sektörü etkilemekte, diğer sektörleri ya hiç etkilememekte ya da çok az etkilemektedir. Bu risk, ekonomik , politik koşullar ile teknolojik değişiklikler, yasal düzenlemeler, talepte meydana gelebilecek değişiklikler gibi çeşitli faktörler nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca endüstrinin kendine has özellikleri de bu risk türünün oluşmasında etkilidir. Endüstriye ait belirleyici özelliklerin başında üretilen mal ya da hizmete olan talebin esnekliği gelmektedir. Gıda gibi talep esnekliğinin son derece düşük olduğu sektörlerde talep, dış faktörlerdeki değişiklikler karşısında fazla bir dalgalanma göstermeyeceğinden maruz kalınan risk de azalacaktır. Talep esnekliğinin dışında sektörün sürekli değişim ve gelişim içinde olması, o 17 sektöre ilişkin endüstri riskini de yükseltmektedir. Bununla birlikte hammadde kaynakları dışa bağımlı olan bir sektör, dış ödemeler dengesinde sıkıntıları olan bir ülkede yerli hammaddeyi kullanan bir sektöre nazaran daha fazla endüstri riski ile karşı karşıya kalacaktır (Kanalıcı, 1997: 22). Endüstri çeşitlendirme riski sistematik azaltabilmekte olamayan hatta yok bir risk türü edilebilmektedir. olduğundan Bu nedenle günümüzde çoğu işletme farklı iş kollarında faaliyetlerini sürdürerek maruz kalınan endüstri riskini azaltma çabası içerisindedir. 1.3.2.3. Yönetim Riski Yönetim, işletmenin önceden belirlemiş olduğu amaç ve hedeflere, etkili ve verimli bir şekilde ulaşabilmesi için planlama, organizasyon, yöneltme, koordinasyon ve denetim fonksiyonlarının yerine getirildiği bir süreçtir. Bu süreç işletmelerin başarısında belirleyici bir rol oynamaktadır. Örneğin aynı piyasada, aynı kaynak yapısı ve finansal varlıklarla faaliyetlerine başlayan iki firmanın bir müddet sonra birbirlerinden farklı sonuçlar elde etmeleri yönetim kadrolarının bilgi ve becerilerinden kaynaklanmaktadır. Yönetim riski genellikle diğer risk türlerini de etkilemektedir. Mesela maddi duran varlıklara ilişkin olarak verilen hatalı bir yatırım kararı, işletmenin sabit maliyetlerini arttırmakta bu durum ise finansal riske yol açmaktadır. Hatalı yönetim kararlarının alınmasının temelinde yöneticilerin kendi çıkarlarını, şirketin ve pay sahiplerinin çıkarlarının önünde tutması yatmaktadır. Günümüzde hisse senedi sahipleri, firmaların yönetimini, bu konuda uzman profesyonel yöneticilere bırakmaktadır. Bu tür uygulamalar kaynakların ve zamanın etkin kullanımını sağlamaktadır. Ancak şirket sahipliği ve kontrolünün birbirinden ayrılması yöneticinin kişisel çıkarlarını şirket menfaatlerinin önünde tutmasına ve varlıkların yanlış kullanılmasına 18 yol açabilmektedir. Bunun sonucunda ise firmalar büyük zararlar ile karşı karşıya kalabilmektedir. Finans literatüründe bu durum, temsil sorunu olarak adlandırılmaktadır. İşletmelerin başarısında önemli rol oynayan yönetim riski kolay değerlendirilememektedir. Çünkü yönetsel kararların birçoğu nitel verilere dayanmaktadır. Gerek yönetim riskinin önemi gerekse de temsil sorunundan kaynaklanan zararları önlemek ve hissedarları korumak amacıyla bu risk türünün değerlendirilmesine yönelik bazı standartlar geliştirilmektedir (Zaif, 2007: 20). Bu standartlar bütünü ise ‘Kurumsal Yönetim’ ismiyle adlandırılmaktadır. Ira Millstein tarafından geliştirilen ve büyük ölçüde kabul gören tanıma göre Kurusal Yönetim, bir şirketin hak sahipleri ve kamuoyu menfaatine zarar vermeyecek şekilde mali kaynakları ve insan kaynaklarını kendine çekmesini, verimli çalışmasını ve bu sayede hissedarları için uzun dönemde kazanç yaratarak istikrar sağlanmasını mümkün kılan kanun, yönetmelik ve ilgili gönüllü özel sektör uygulamalarının bileşimidir (Gürer, 2005: 6). Kurumsal yönetim uygulamaları kaynakların etkin kullanımını, şirket performansının faaliyetlerinde artması, çıkar sürdürülebilirlik, çatışmalarının birleşme ve satın önlenmesi, alımlar işletme sonrasında entegrasyon kolaylığı, gerek ulusal gerekse de uluslararası piyasalarda rekabet gücünün artması, yabancı sermayenin çekilmesinde kolaylık gibi çeşitli faydalar sağlamaktadır. Söz konusu faydalardan yararlanabilmek için bir takım ilkelere uyulması gerekmektedir. Kurumsal yönetime ilişkin olarak tek bir model yoktur; farklı piyasalar farklı uygulamaları gerektirmektedir. Ancak en iyi yönetim uygulamalarından yola çıkılarak kurumsal yönetim ilkeleri oluşturulmuştur (OECD,2005:7-8) . Kurumsal yönetime ilişkin olarak ülkemizdeki uygulamalara bakıldığında ilk çalışmanın 2002 yılında TUSİAD tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu çalışmayı sırası ile SPK tarafından yayımlanan “Kurumsal 19 Yönetim İlkeleri” takip etmiştir. Ayrıca söz konusu kurum tarafından halka açık şirketlere, kurumsal yönetim ilkelerine ne ölçüde uyduklarını, uymadıkları hususları ise gerekçeleri birlikte açıklamaları zorunluluğu getirilmiştir. 2005 yılında ise İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi 1 ’nin oluşturulmasına karar vermiştir. 31.08.2007 itibariyle söz konusu endeks hesaplanmaya başlanmış olup, 01.02.2010 itibariyle endekse dahil şirket sayısı2 24’e yükselmiştir. 1.4. BANKACILIKTA RİSK TÜRLERİ Gündelik yaşamda sıklıkla karşılaşılan risk bankalar için oldukça önemlidir. Bankaların karşılaştıkları riskler çeşitli olup; tek bir bankacılık işleminde bu risklerin birçoğu ile aynı anda karşılaşılması olasıdır. Küreselleşme ile birlikte bankaların maruz kaldıkları risklere uluslararası piyasalarda faaliyet göstermelerinden kaynaklanan riskler de eklenmiş, böylelikle riskler çeşitlenmiştir. Bankaların karşılaştıkları riskler çeşitli yazarlar, denetleyici ve düzenleyici otoriteler tarafından farklı şekillerde sınıflandırmalara tabi tutulabilmektedir. Örneğin bu riskler, kredi riski, piyasa riski, operasyonel risk ve itibar riski olmak üzere dört kategoride sınıflandırılabileceği gibi, basit işlemler ile elimine edilebilen riskler, karşı tarafa transfer edilebilen riskler, aktif olarak yönetilen riskler şeklinde de sınıflandırılabilir (Mandacı,2003: 69). 1 Endeks, SPK tarafından yetkilendirilen derecelendirme kuruluşları tarafından yapılan kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirmesinde bir bütün olarak tüm ilkelere uyum notu en az altı olan ve ĐMKB pazarlarında (Gözaltı Pazarı hariç) işlem gören en az beş şirketin ĐMKB’ye bildirimde bulunması suretiyle hesaplanmaktadır.(KURT ve KAYACAN,2005: 11-12) 2 ĐMKB Kurumsal Yönetim Endeksine dahil olan firmalar: Anadolu Efes Holding, Arçelik, Asya Katılım Bankası, Coca Cola Đçecek, Dentaş Ambalaj, Doğan Holding, Doğan Yayın Holding, Hürriyet Gazetesi, Đş Finansal Kiralama, Logo Yazılım, Otokar, Petkim, Prysmıan Kablo, Şekerbank, Tav Hava Limanları, Tofaş Oto. Fab., T.S.K.B., Türk Telekom, Türk Traktör, Tüpraş, Vestel, Vakıf Yatırım Ortaklığı, Yapı ve Kredi Bankası, Y ve Y GMYO (Kaynak:http://www.imkb.gov.tr/endeksler/kurumsal_yönetim.htm.Erişimtarihi:01.02.2010) 20 Bankacılıkta karşılaşılan riskler için de sistematik olan ve sistematik olmayanlar şeklinde bir ayrıma gitmek mümkündür. Bu çalışmada söz konusu ayrımdan yola çıkılarak bankaların maruz kaldıkları riskler, piyasa riski ve bankacılık riskleri olmak üzere iki kısımda incelenecektir. 1.4.1. Piyasa Riski Bankalar açısından piyasa riski, bankanın bilanço içi ve bilanço dışı hesaplarında tuttuğu pozisyonlarında piyasalardaki dalgalanmalardan kaynaklanan faiz, kur ve hisse senedi fiyat değişimlerine bağlı olarak zarar etme ihtimalidir. Bu risk türü sistematik kaynaklı olduğundan çeşitlendirmeyle yok edilememektedir. Günümüzde gerek para piyasalarındaki gerekse de sermaye piyasalarındaki serbestleşmenin artması ve bunun sonucunda ortaya çıkan dalgalanmalar risk yönetimine yönelik olarak yapılan çalışmaların piyasa riskleri üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. Ayrıca bankaların piyasa koşulları nedeniyle üstlendikleri riskleri, tek bir rakam halinde görme istekleri ve Riske Maruz Değer (RMD) 3 gibi anlaşılması ve uygulanması nispeten basit olan risk yönetimi tekniklerin geliştirilmesi piyasa risk yönetimine olan ilginin artmasında etkili olmuştur Piyasa riskinin kapsamı son derece geniştir. Bu nedenle Basel II Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nda kapsamı daraltılmış; alım-satım portföyü ile sınırlandırılmıştır. Kapsamı son derece geniş olan bu risk türü için farklı şekillerde sınıflandırmalara gidilebilmektedir. Mevcut çalışmaların büyük bir kısmında piyasa riski, faiz oranı riski, hisse senedi pozisyon riski ve kur riski 3 RMD: Belirli bir zaman aralığında ve olasılık düzeyinde, beklenen maksimum zararın parasal olarak ifade edilebilmesi için geliştirilen bir yöntemdir. Bir günlük elde tutma süresi ve %95 güven aralığında bir portföyün RMD değeri, portföyün bir günde ilk %5 en kötü durumda kaybedeceği minimum tutar ya da portföyün bir günde ilk %95 en iyi durumda kaybedebileceği maksimum tutardır (Türker, 2009:3). 21 olmak üzere üç kısımda incelenmiştir. Bu çalışmada da piyasa riski bu başlıklar altında incelenecektir. 1.4.1.1. Kur Riski Ticari bankalar riskten korunma, arbitraj gibi çeşitli amaçlar doğrultusunda hem kendi hesaplarına hem de müşterilerinin hesaplarına döviz işlemleri yapmakta bunun sonucunda da kur riskine maruz kalmaktadırlar. Kur riski, ülke parasının diğer yabancı paralar karşısında değer yitirmesi veya bankanın döviz pozisyonunda mevcut yabancı paraların birbirleri arasında değerlerinde yani paritede meydana gelen değişimler sonucunda uğranılacak zarar olasılığıdır (Kaval,2000: 28). Bretton Woods sisteminin çökmesi ve beraberinde dalgalı kur sistemine geçilmesi, finansal serbestleşme ile birlikte bankaların uluslararası faaliyetlerini arttırması döviz kuru riskini bankalar için daha da önemli kılmıştır. En genel haliyle kur riski, bankanın yabancı para cinsinden yükümlülükleri ile yabancı para cinsinden varlıklarının eşit olmaması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kur riskine pozisyon riski de denilmektedir. Bankanın bilanço içi veya bilanço dışı hesaplarında herhangi bir döviz cinsinden kısa (short) ya da uzun (long) pozisyona girmiş olması kur riskine neden olabilmektedir. Kısa pozisyon döviz cinsinden pasiflerin döviz cinsinden aktifleri aşması; uzun pozisyon ise döviz cinsinden aktiflerin döviz cinsinden pasifleri aşması durumudur. Kısa ve uzun pozisyondan farklı olarak banka denk (square) pozisyonda da olabilir. Bu durumda bankanın döviz cinsinden alacakları ve borçları birbirine eşit olmaktadır. 22 Tablo 1: Kur Riski Değişim Tablosu Pozisyon DövizKuru Kar Dövizli Alacaklar>Dövizli Borçlar Long + Yükselir Dövizli Alacaklar<Dövizli Borçlar Short + Azalır Dövizli Alacaklar=Dövizli Borçlar Square + Değişmez Dövizli Alacaklar=Dövizli Borçlar Square - Değişmez Dövizli Alacaklar>Dövizli Borçlar Long - Azalır Dövizli Alacaklar<Dövizli Borçlar Short - Yükselir (Kaynak: Bolgün ve Akçay,2003:42) Kur riskine maruz kalınması için bankanın sadece kısa pozisyonda bulunması gerekmemektedir. Bilanço içi veya bilanço dışı hesaplarda döviz cinsinden yükümlülükler ile döviz cinsinden alacaklar arasındaki herhangi bir dengesizlik de kur riskini doğurabilmektedir. Döviz kurundaki değişiklikler pek çok faktörün etkisiyle ortaya çıkmakta olup ödemeler dengesi, faiz oranları, satın alma gücü paritesi en önemlileridir. Ayrıca döviz piyasalarında spekülatif amaçlarla yapılan işlemlerin fazlalığı da döviz kuru riskini arttırmaktadır. Gerek döviz piyasasının kendine has özellikleri gerekse de bankaların farklı vade yapılarında, farklı para cinslerinde varlık ve yükümlülüklere sahip olması döviz kuru riskinin yönetimini zorlaştırmaktadır. Bunun yanında ülke içi belirsizlikler, istikrarlı bir ortamın olmaması da kur riskini arttırmakta ve yönetimini güçleştirmektedir. Karşılaşılan bu zorluklara rağmen bankalar, kur riskinin ölçülmesine ve bu riske ilişkin gerekli olan sermaye tahsisinin sağlanmasına büyük önem vermektedir. Bunun en önemli nedeni ise bankalar için üstlenin kur risklerinin hem sektör hem de ülke için fevkalade tehlikeli sonuçlar doğurabilme olasılığıdır (Altıntaş,2006:200). Kur riskinin etkin bir şekilde yönetimi döviz pozisyonunun düzenli bir şekilde takip edilmesini gerektirmektedir. Kur riskine yönelik olarak bankalar riski sınırlama yoluna gidebilecekleri gibi riski üstlenmek ve üstlenilen riski 23 karşılayacak teknikler geliştirmek suretiyle koruyucu politikalar izleme yoluna da gidebilirler. 1.4.1.2. Hisse Senedi Pozisyon Riski Hisse senedi pozisyon riski, bankanın alım-satım hesapları içerisinde yer alan hisse senedi pozisyon durumuna bağlı olarak hisse senedi fiyatlarındaki hareketler nedeniyle maruz kalabileceği zarar olasılığıdır (BDDK,2006a:1). Bankalar temettü ve sermaye kazancı sağlamak, likiditesi daha yüksek menkul kıymetlerde kalmak gibi çeşitli nedenlerle hisse senetlerine yatırım yaparlar. Ancak hisse senedi, sabit getirili menkul kıymetlere göre daha riskli bir yatırım aracı olarak nitelendirilmektedir. Çünkü hisse senedinde getiri hiç bir şekilde önceden garanti edilmemekte ve ayrıca tasfiye halinde borç verenler alacaklarını tahsil ettikten sonra sıra hisse senedi sahiplerine gelmektedir. Borsadaki fiyat hareketliliğine bağlı olarak hisse senetlerinin fiyatları da sürekli değişmektedir. Bu değişim sırasında bankalar yatırımlarından ötürü zarar edebilirler. Ayrıca bu yatırımlarını nakde dönüştürmek istedikleri zaman satış zorluğu ve maddi kayıpla da karşılaşabilirler. Bu nedenle bankalar da hisse senedi pozisyonlarından kaynaklanan risklerini azaltmak için portföy çeşitlendirilmesi yoluna giderler. 1.4.1.3. Faiz Riski Faiz riski, faiz oranlarındaki ters yönlü hareketlerin bankanın finansal durumunda yarattığı etkidir (TBB, 1997: 6). Söz konusu risk, faiz oranlarının 24 genel seviyesinin ve değişik vadelerdeki faizlerin (işlem türü ve vadelerine göre) birbirleriyle olan ilişkilerinin değişmesinden kaynaklanmaktadır. Bankacılıkta faiz riskinin kabul edilmesi doğaldır. Çünkü bu risk beraberinde karlılıkta ve hisse değerinde artışla birlikte yüksek getiri sağlamaktadır. Ancak faiz riski banka gelirleri ve sermaye tabanı için büyük bir tehdit de oluşturabilmektedir. Çünkü azalan gelirler ve bütün kayıplar; sermaye yeterliliğini azaltabilmekte, piyasadaki güveni sarsabilmekte ve likiditeyi zayıflatarak kurumun finansal istikrarını tehdit edebilmektedir. Bankacılık sektörü açısından ele alındığında faiz oranlarındaki değişimler hem bankanın gelirlerini hem de bilanço içi ve bilanço dışı kalemlerini etkilemektedir. Ayrıca faiz riskleri diğer risk türlerini de tetiklemektedir. Örneğin ülkemizde yaşanan 2000-2001 krizlerinde faiz riski likidite riskine yol açmış bunun neticesinde çoğu banka likidite sıkıntısı içerisine düşmüştür (Bolgün ve Akçay,2003: 45). Faiz oranlarındaki değişiklikler pek çok faktörün etkisi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Piyasada ödünç verilebilir fon arz ve talebi, ekonomiye ilişkin beklentiler, izlenen para politikaları, borçlanın kredi değerliliği ve borçlanma aracının likiditesi bu faktörlerin başında gelmektedir. Ayrıca faiz riski sadece faiz oranlarındaki değişimler sonucunda ortaya çıkmamaktadır. Aktif ve pasifler arasındaki vade ve faiz şartları (sabit -değişen) farklılıkları da faiz riskine yol açabilmektedir. Faiz riskine yol açan tüm bu faktörler yeniden fiyatlama riski, gelir eğrisi, temel risk ve opsiyon riski olmak üzere dört grup altında incelenmektedir (TBB,1997:6). Yeniden Fiyatlama Riski; vadelerden, banka varlık ve yükümlülükleri ile bilanço dışı pozisyonlarının yeniden fiyatlandırılmasından kaynaklanmakta olup aynı fiyatla yeniden yatırım yapılamaması veya aynı fiyatla yeniden ödünç alınamaması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Gelir Eğrisi Riski; gelir eğrisindeki beklenmeyen değişmelerin bankanın gelirlerinde ya da temel ekonomik değerinde ters yönde etkiler oluşturmasıyla ortaya çıkmaktadır. Temel Risk finansal ürünlerin faiz oranları ile genel faiz oranları arasındaki 25 eksik korelasyondan kaynaklanmaktadır. Bankanın aktifini ve pasifini oluşturan ürünler ve finansal anlaşmalardan dolayı muhatap olduğu karşı tarafların kullanabilecekleri seçimlik hakları olduğu zaman ise Opsiyon Riski ile karşılaşılmaktadır (Yavuz,2002: 25). Bununla birlikte bankalar bir takım politikalar izleyerek faiz riskini etkin bir şekilde yönetmeye çalışmaktadır. Buna ilişkin olarak bankalar değişik aktif ve pasif kalemlerini seçerek bilançolarının yapısını değiştirme yoluna gidebilecekleri gibi aktif ve pasif vade yapılarını uyumlaştırma yoluna da gidebilirler. Bu temel politikalar ise faiz oranı riski yönetimi için geliştirilmiş olan çeşitli yöntemler ile desteklenmektedir. Gap, Durasyon ve Simulasyon Analizleri bu yöntemlerden en fazla kullanılanlardır. 1.4.2. Bankacılık Riskleri Sistematik kaynaklı olmayan genellikle bankanın kendine özgü nitelliklerinden ve içsel süreçlerinden kaynaklanan riskler olup, kredi riski, likidite riski ve operasyonel risk olmak üzere üç kısımda incelenir. 1.4.2.1. Kredi Riski Bankacılık sektöründeki değişikliklere rağmen ‘’kredi verme’’ ticari bankaların en önemli faaliyeti olma özelliğini sürdürmektedir. Bu nedenle ticari bankalar için kredi riski maruz kalınan en temel risktir. Kredi riski, kredi müşterisinin yapılan sözleşme gereklerine uymayarak yükümlülüklerini zamanında kısmen veya tamamen yerine getirmemesidir (BDDK,2006a:1). Geniş anlamda kredi borçlusunun kredi değerliliğinde meydana gelen ani düşüşleri de kapsamaktadır. 26 Kredi işlemleri sırasında verilen kararlar her zaman doğru olmamakta veya müşterilerin kredi değerlilikleri çeşitli iç ve dış faktörlere bağlı olarak zaman içerisinde zayıflayabilmektedir. Bunun sonucunda ise bankalar kredi riskine maruz kalmaktadır. Bu nedenle bankalar kredi riskini ve geri ödeme gücünü saptamak için kredi alanın kredi değerliliğini ve geri ödememe riskini ölçmek zorundadırlar. Bunun için de çeşitli yöntemler ve modeller geliştirilmiştir (Aloğlu,2005: 30). Kredi vermek temel bankacılık faaliyetlerinden olduğundan için kredi risk yönetimi, bankanın risk yönetimi sürecinin önemli bir parçası ve uzun vadeli başarısının zorunlu bir unsurudur. Kredi riskinin etkin bir şekilde yönetilmemesi bankaların performanslarını olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü kredilere ilişkin alacakların ödenmemesi veya geç ödenmesi bankanın net karını ve özvarlığının piyasa değerini azaltmaktadır. Kredi riski sadece kullandırılan kredilerden kaynaklanmamaktadır. Bankalar gün geçtikçe krediler dışında da değişik finansal enstrümanlara ilişkin kredi riskine maruz kalmaktadır. Türev ürünlerin kullanımı, bankalar arası para piyasası işlemleri, garanti ve kefaletler, bu duruma örnek olarak verilebilir (Sarı,2004: 35). Bunun yanı sıra kredi riski, ülke riski, yoğunlaşma riski ve transfer riski gibi çeşitli alt risk türlerini de bünyesinde barındırmaktadır. Ülke riski, uluslararası kredi işlemlerinde krediyi alan kişi ya da kuruluşun faaliyette bulunduğu ülkenin ekonomik, sosyal ve politik yapısındaki değişiklikler nedeniyle yükümlülüklerini kısmen veya tamamen zamanında yerine getirememesidir (Babuşcu, 2005: 25).Uluslararası piyasalardan fon temininde finans kuruluşları ülke riskinin ölçülmesine büyük önem vermekte; Moody’s, Standart and Poor’s gibi uluslararası derecelendirme (rating) kuruluşları ülkelere taşıdıkları risk ölçüsünde risk dereceleri (puanları) tayin etmektedir. Söz konusu risk dereceleri, ülkelerin kredibiliteleri ve buna bağlı belirlenmesinde kullanılmaktadır. olarak da borçlanma kapasitelerinin 27 Yoğunlaşma riski, kredi kullandırımı sırasında grup, sektör ve coğrafi dağılıma dikkat edilmemesi sebebiyle zarara uğrama ihtimalinin ortaya çıkmasıdır. Bu risk, bankanın özkaynaklarının önemli bir kısmını aynı sermaye piyasası araçlarının ihraççısına, bir kişi yâda kuruma bağlaması veya fonlamayı aynı kişi yâda kurumdan yapmış olmasından kaynaklanan risk şeklinde de tanımlanabilir. Gerek uluslararası gerekse de ülkemizdeki gözetim ve denetim otoriteleri yoğunlaşma riskini bellirli seviyelerde tutmak amacıyla çeşitli yaptırımlar oluşturulmasına yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. Transfer riski ise krediyi alan kişi yada kuruluşun bulunduğu ülkenin ekonomik durumu ve mevzuatı nedeniyle döviz borcunu aynı türde veya konvertibl diğer bir dövizle geri ödememe ihtimalidir 1.4.2.2. Likidite Riski Likidite, varlıkların paraya dönüşme derecesi olup işletmenin borçlarını vadesinde yerine getirebilme gücü olarak da tanımlanabilir (Aksoy,1993: 60). Bankalar için likidite, bankanın gerek vadesi gelmiş olan taahhütlerini ve nakit çıkışlarını karşılayabilme gerekse de yeni işlemlere girebilme yeteneğidir. Bankalar için likidite riski; mevduat sahiplerinin yasal talepleri ile kredi müşterisinin talep ettikleri fonların karşılanması düzeyinin, ticari bankanın karlılığında yaptığı değişikliktir (Arman ve Arman,1997:241).Likidite riski, bankanın belli bir zaman içerisinde nakit çıkışlarının nakit girişlerini aşması durumunda ortaya çıkmaktadır. Eğer banka söz konusu durumu karşılayacak yeterli nakit mevcuduna sahip değilse yeni pasifler yaratarak veya aktiflerini satarak gerekli olan nakdi sağlamaya çalışır. Likidite riski, bankaların aracılık işlevlerini yerine getirebilmek için mecburen üstlendikleri bir risktir. Bankanın aracılık fonksiyonlarını yerine getirebilmesindeki en önemli faktör ise itibarıdır. İtibarını koruması için, hem nakit çıkışlarının zamanında ve eksiksiz karşılayabilmesi hem de faaliyetlerin 28 sürdürebilmesine olanak tanıyan nakit mevcuda sahip olunması gerekmektedir. Likidite riski iyi bir şekilde yönetilemezse banka yeterli derecede nakit sağlayamadığından olası mevduat çekilişlerini karşılayamaz ve kredi taleplerini geri çevirmek zorunda kalır. Bu durum ise itibarın azalmasına neden olur. Likidite yönetimi en basit tanımıyla bankanın bilançosundaki nakit giriş ve çıkışlarının dengelenmesidir. Ancak likidite ile getiri arasındaki ters yönlü ilişki bu dengenin kurulmasını zorlaştırmaktadır. Yeterince likit olmamanın sakıncalarının yanında aşırı likit olmanın da gelir üzerinde azaltıcı bir etkisi bulunmaktadır. Çünkü banka portföyünde tutulan atıl nakit fonlar, alternatif maliyetler oluşturarak bankaya ek bir yük getirmektedir. Bu nedenle banka, likidite riskine karşı portföyünde bulunduracağı optimum nakdi tespit etmek durumundadır. Likidite riski çeşitli faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmakta; bankanın fon sağladığı piyasalara, bilançosuna ve mali yapısına göre farklılık arz etmektedir. Maruz kalınan likidite risklerinin öncelikli nedenlerinden biri bilançonun aktifi ile pasifi arasındaki uyumsuzluklardır. Bu uyumsuzluklar genellikle pasif yapısında meydana gelen olumsuz gelişmelerden (öngörülemeyen pasif azalışları, ani mevduat çekilişleri v.b) kaynaklanıyor olsa da aktif kalemlerinde yaşanan ani değişimler de (aktif kalitesinin bozulması, geri dönmeyen kredilerdeki artışlar v.b) etkili olmaktadır. Bilanço kalemleri arasındaki uyumsuzluklar dışında, piyasadaki gelişmelerin ve değişimlerin sağlıklı bir şekilde izlenememesi, doğru tahminlerde bulunamaması sonucunda da likidite riskine maruz kalınabilmektedir. Ayrıca kullandırılan kredilerin geri dönmemesi, batık kredi halini alması ya da krediye ilişkin yükümlülüklerin zamanında ve eksiksiz bir şekilde yerine getirilmemesi durumlarında da banka, kredi riski ile beraber likidite riskiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Likidite riskine yol açan farklı nedenler olması nedeniyle farklı likidite riski türleri de bulunmaktadır. Bunlar 29 refinansman riski, tahsilâtlarda gecikme riski ve beklenmeyen çekilişler riskidir. Refinansman riski, vadesi gelen mevduat geri ödemelerini ve yapılan kredi tahsislerini ödemeye yetecek kadar mevduat gelmemesinden veya kredi kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Tahsilâtlarda gecikme riski, bankanın kullandırmış olduğu kredilere ilişkin anapara ve/veya faizlerin kararlaştırılan tarihte geri dönmemesi veyahut gecikme ile tahsil edilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Beklenmeyen çekilişler riski, olağanüstü durumlar nedeniyle açılan kredi limitleri veya vadesi gelen mevduatın beklenenden çok daha hızlı bir şekilde çekilmeye başlaması sonucunda bankanın bu çekilişleri ödemede güçlük çekmesidir (Kaval,2000:311-312). Likidite riskinin yönetiminde bankanın pasif yapısı özellikle de mevduat bileşimi büyük önem arz eder. Tabana yayılmış bir mevduat yapısına sahip olan bankalar için likidite riski daha az olmaktadır. Ancak bunun tam tersi bir mevduat yapısına bankalar için likidite riski daha yüksek olmaktadır. Çünkü bir kaç büyük müşterinin mevduatlarını aynı anda çekmesi durumunda banka likidite darlığına düşecektir. Bu nedenle bu bankalar acil likidite ihtiyacını karşılayabilmek için aktiflerinde daha fazla nakit tutmak, kısa vadeli menkul kıymet bulundurmak, bankalar arası TL para piyasasında aktif olup diğer bankalarda kredi limitlerini yüksek tutmak zorundadır (Bolgün ve Akçay,2003: 50 ). Bankalar likidite riskini, yeni tasarrufları çekmek, eldeki mevcut menkul varlıkları karşılık göstererek merkez bankası ve yatırım bankası gibi finansal kuruluşlardan borçlanmak, para piyasalarından kısa vadeli fon sağlamak, sahip olunan menkul varlıkları satmak, özsermayeyi arttırmak gibi çeşitli yollarla azaltmaya çalışırlar. 30 1.4.2.3. Operasyonel Risk Bankalar faaliyetleri sonucunda sadece finansal risklerle değil maddi ve/veya itibar kayıplarına yol açan finansal olmayan risklerle de karşı karşıya kalmaktadır. Banka içerisinde iyi denetlenmeyen veya gözetlenmeyen riskli işlemler zaman zaman bankaların büyük kayıplara uğramasına neden olmaktadır. Risklerin ölçülmesinde ve yönetilmesinde sahip olunan insan kaynağı, bilgi işlem alt yapısı ne kadar iyi olursa olsun, maruz kalınan ve farkında olunmayan riskler kurumsal itibari önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Örneğin 2008 yılında Societe Generale çalışanı Jerome Kerievel 4 yapmış olduğu yetkisiz işlemlerle kurumunu oldukça büyük bir zarara uğratmıştır (Aktaş, Altay ve Küçüközmen, 2008: 306). Tablo 2: Operasyonel Kayıplar Kurum Neden Yıl Kayıp($Milyon) Credit Lyonnais Zayıf Kredi Kontrolleri 1980 29.000 Daiwa Bank Yetkisiz Tahvil İşlemleri 1984-85 1.100 SumitomoCorp. Yolsuzluk ve Sahtecilik 1986-96 1.700 Barings Bank Türev İşlemlerinin Kontrol Edilmemesi 1995 1.600 Enron Yolsuzluk ve Kontrolsüz Türevler 2001 60.000 (Kaynak: Saka,2002:3) Operasyonel risk, banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden kaçmasından, banka yönetimi ve personeli tarafından zaman ve koşullara uygun hareket edilmemesinden, banka yönetimindeki hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanabilecek kayıplara ya da zarara uğrama ihtimalidir (BDDK,2006a: 1-2). Günümüzde bankaların operasyonları farklı nedenlerden ötürü sürekli olarak değişime uğramaktadır. Teknolojik gelişmeler, piyasa değişiklikleri, ürün ve hizmetlerdeki değişimler, tekniklerin 4 Ayrıntılı bilgi için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/J%C3%A9r%C3%B4meKerviel 31 değişimi ve beklenmeyen olaylar bankaların operasyonlarını etkilemekte ve bunun sonucunda operasyonel riskler ortaya çıkmaktadır. Operasyonel risk yaratan unsurları iç ve dış kaynaklı olarak iki sınıf altında incelemek mümkündür. İç kaynaklı riskler; insan kaynağı, teknolojik alt yapı ve işin yapılmasına yönelik olarak banka dahilinde uygulanan süreçlerden kaynaklanırken; dış kaynaklı riskler, faaliyet ortamına bağlı olarak ortaya çıkan ve bankanın dışında gelişen olaylar sonucunda ortaya çıkmaktadır (Candan ve Özün,2006:214). Operasyonel riskin kapsamı oldukça geniş olup çeşitli alt türleri bulunmaktadır .Bunlar sırasıyla, Personel Riski, Teknolojik Riskler, Organizasyon Riski, Yasal Risk ve Dış Riskler’dir (Boyacıoğlu,2002: 53). Ayrıca itibar riski, stratejik risk, model riski de operasyonel risk altında ele alınabilmektedir. Operasyonel risklerin kendine özgü nitelikleri nedeniyle sayısallaştırılmaları oldukça zordur. Ayrıca operasyonel riskler diğer risk türleriyle etkileşim içersindedir. Örneğin kredilendirme sürecindeki operasyonel riskler (borçluya ait finansal verinin hatalı veya eksik düzenlenmesi sonucunda hatalı finansal analiz yapılması v.b.) nedeniyle kredi riskine de maruz kalınabilmektedir. Ölçümünde karşılaşılan güçlüklere rağmen Basel II sermaye yeterliliği uzlaşısında bankaların operasyonel riskler için de sermaye bulundurmalarını zorunlu kılınmıştır. Operasyonel risklere karşı en iyi koruma,iş süreçlerinin iyi tanımlanması,sorumlulukların net bir şekilde tespiti,iç kontrol ve denetim faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yerine getirilmesi ve olası durum (contingency) planları ile mümkün olabilmektedir (Jorion,2000: 25). 1.5.RİSK YÖNETİMİ VE TARİHÇESİ Risk yaşamın bir parçası olduğundan hayatın her anında çeşitli risklerle karşılaşmak mümkündür. Risk kavramı çoğu kez olumsuzlukları 32 çağrıştırsa da beraberinde bir takım fırsatlar da sunmaktadır. Risk yönetiminin temeli bu noktaya dayanmakta olup risklerden korkmak ve kaçınmak yerine, maruz kalınan veya kalınabilecek riskleri bilimsel teknik ve yöntemlerle ele alınması ve yönetilmesini kendisine amaç edinmektedir. Riskler etkin bir şekilde yönetilmediğinde işletme hem piyasanın sunmuş olduğu fırsatlardan yararlanamamakta hem de sonu iflasa kadar gidebilen bir dizi olumsuzlukla karşılaşmaktadır. Risk yönetimi, hangi risk türlerinin önemli olduğunun belirlendiği ve bu riskleri bertaraf edebilmek için stratejilerin ve planların geliştirildiği proaktif bir süreçtir (Babuşcu,2005:7). Risk yönetimi İkinci Dünya savaşından sonra büyük işletmelerin bir sorunu olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ’nde geliştirilmiş daha sonra tüm dünyaya yayılmıştır.1970’li yıllarda ABD’nin Bretton Woods sabit kur sistemini terk ederek dalgalı kur sistemine geçmesi, petrol krizlerinin doğurduğu stagflasyon nedeniyle Keynesci politikaların terk edilerek Milton Friedman’nın öncülük ettiği Parasalcı(Monetarist) politikaların benimsenmesi ve bu gelişmelerin neticesinde ortaya çıkan finansal serbestleşme eğilimi, işletmelerin karşılaştıkları riskleri çeşitlendirmiştir. Bütün bu gelişmeler uluslararası alanlarda yatırım yapmayı kolaylaştırmış yeni yatırım alternatiflerinin ortaya çıkmasına ve finansal araçların çeşitlenmesine neden olmuştur. Ancak finansal piyasalar açısından ülkeler arasındaki sınırların kalkması, bir ülkede ortaya çıkan olumsuzluğun çok kısa bir sürede diğer ülkelere sıçramasına neden olmuştur. Bu nedenle piyasalardaki volatilite artmıştır. Risklerin çeşitlenmesinde ve artmasında rol oynayan unsurlardan biri de kredi arzındaki artıştır. Söz konusu artış kaynak fazlalığına neden olarak bu kaynakların daha riskli alanlara yönelmesine sebep olmuştur. Ayrıca teknolojik gelişmeler sonucunda gerek işlemlerin kolaylaşması gerekse de işlem maliyetlerinin azalması yirmi dört saat açık piyasalar yaratarak yeni risk türlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Yukarıda değinilen nedenlerden ötürü risk yönetimi, işletmeler için stratejik öneme sahip bir konu haline gelmiştir. 33 Bu amaçla yürütülen faaliyetler özellikle son yirmi yıldır risk yönetimi olarak adlandırılmış ve bütünlükçü bir yaklaşımla bir sistem haline getirilmiştir (Yavuz, 2002: 23). Risk yönetimi, sadece finans kesimine özgü olmayıp diğer kesimlerde de uygulanmalıdır. Örneğin enerji sektörüne yönelik etkin risk yönetimi faaliyetlerinde bulunulmazsa bu sektörde yaşanabilecek olumsuzluklar tüm ekonomiyi sıkıntıya sokabilecektir. Ancak finansal sisteminin kendine has özellikleri nedeniyle risk yönetimi, finansal kuruluşlar için daha da önemlidir. Çünkü finansal piyasalarda ortaya çıkan olumsuzluklar ekonominin tümünü çok kısa bir sürede etkileyebilmektedir. Bu nedenle finans sektörü dünyada risk yönetimi uygulamalarının en fazla düzenlenmeye çalışıldığı sektördür. Tablo 3:Risk Yönetimi Tarihindeki Önemli Gelişmeler 1988 Bankalar İçin Sermaye Yeterliliği Uygulamaları 1952 Markowitz Portföy Çeşitlendirmesi 1992 Stres Testleri 1963 Sharpe Sermaye Varlıklarını 1993 Riske Maruz Değer Fiyatlandırma Modeli 1966 Çok Faktörlü Modeller 1994 Riskmetrics 1973 Black –Scholes Opsiyon Fiyatlama 1997 Creditmetrics,Creditrisk Modeli 1979 Binominal Opsiyon Modeli 1988 Bütünleşik kredi ve piyasa riski 1983 Riske Ayarlı Sermaye Getirisi 2000 Kurum Çapında Bütünleşik Risk Yönetimi (Kaynak: Jorion,2000: 11) 1938 Durasyon 1.6.BANKACILIKTA RİSK YÖNETİMİ Günümüzde risklerin çeşitlenmesi ve sayılarının artması diğer işletmeler gibi bankaların da etkin risk yönetimi faaliyetlerinde bulunmalarını zorunlu kılmıştır. Risk yönetimine ilişkin olarak yapılan çalışmalara bakıldığında bankacılık sektöründe konunun daha ciddiye alındığı ve diğer sektörlere göre daha fazla yol kat edildiği görülmektedir. Bankacılık sektöründe risk yönetimi faaliyetlerini önemli kılan unsurların başında bankacılığın risk alma temeli üzerine kurulmuş olması 34 gelmektedir. Bankalarda risk yönetimi faaliyetlerine ihtiyaç duyulmasının nedenleri şu şekilde sıralanabilir: -İstikrarlı ortamdan değişim ortamına geçiş ve bunun sonucunda piyasalarda görülen yüksek belirsizlik hâli -Küreselleşme ile birlikte uluslararası bankacılık faaliyetlerindeki artışlar -Bankacılık sektöründe yaşanan satın almalar ve birleşmeler ile bankaların gerek kurumsal gerekse de bireysel müşterilerine sundukları ürün çeşitlerinin artması -Teknolojinin yoğun olarak kullanımıyla işlem maliyetlerinin azalması, işlem sayısının artması -Uluslararası ölçekte ciddi ekonomik maliyetlere yol açan finansal skandallar -Finansal risklerin daha iyi kontrol edilmesi için artan yasal düzenlemeler Bankacılık faaliyetleri açısından risk yönetimi, bankanın hedefleri doğrultusunda gerçekleştirdiği işlemler, faaliyetler esnasında ve neticesinde karşılaşabileceği riskler sonucunda oluşabilecek muhtemel zararların algoritmik esaslara uygun olarak tanımlanması, kontrol ve minimize edilmesidir (Yaslıdağ,2004: 37). Başlangıçta aktif pasif yönetiminin altında değerlendirilen risk yönetimi faaliyetleri zaman içerisinde çeşitlenmiş ve daha geniş bir süreci kapsar hale gelmiştir. Günümüzde risk yönetimi bankanın tüm risklerini ele alırken aktif pasif yönetimi sadece bilançoda izlenebilen riskleri ele almaktadır (Mandacı,2003: 73). Uluslararası piyasalarda yaşanan finansal krizler ve skandallar, düzenleyici ve denetleyici kurumların risk yönetimine ilişkin standartlar ve yaptırımlar geliştirmesine sebep olmuştur. Bankacılıkta risk yönetiminin tarihi gelişimi incelendiğinde bankaların her risk türünü bağımsız olarak ele alan geleneksel risk yönetimi sistemleri yerine riskler arasındaki etkileşimleri gözeten kurum çapında bütünleşik (entegre) risk sistemlerine doğru bir geçiş eğiliminde oldukları gözlemlenmektedir. 35 Tablo 4: Risk Yönetiminin Gelişim Yönü Z A M A N Odaklanılan Konu Kullanılan Araç Hissedar Değeri Entegre Risk ve Değer Yönetimi G Risk Yönetiminin Performans ve Sermaye Verimliliği ile Bağının Kurulması Performans Yönetimi ve Kurum Çapında Risk Yönetimi E Y L Ö Stratejik Amaçlarla Alınan Riskin Hizaya Konulması Amaçlarla Yönetilmiş Risk Yönetimi İ N Ş Ü Riskin Sayısal Hale Getirilmesi Riske Maruz Değer (RMD) Kurumsal Yönetim ve Raporlama Riskin İzlenmesi ve Raporlanması Zarardan Sakınılma Risk Kontrolü Uygulamaları İ M (Kaynak: Yüzbaşıoğlu, 2003:3) Bankacılıkta risk yönetiminin, bankaların karşılanması ve kabulü mümkün olmayan ölçüde büyük zararlarla karşılaşmasını önlemek ve bankanın finansal performansını iyileştirmek gibi iki temel hedefi bulunmaktadır (Bessis, 1998:2). Bu bakımdan risk yönetimi ile hem bankanın maruz kaldığı ve üstlendiği risklerin iyi bir şekilde yönetilmesi hem de riskgetiri dengesinin iyi değerlendirip, sermayenin verimli bir şekilde yönetilmesi amaçlanmaktadır. Güçlü risk yönetimine sahip olan bankalar, risklerini kontrol ederek kayıplarını azaltır, riske ayarlı karlılık analizleri ışığında daha karlı ürünlerde büyüyerek hissedarları için değer yaratırlar. Bu bankalar aynı zamanda aldıkları riskleri detaylı inceler, olası krizlerde kayıplarını önceden belirler ve bu kayıpları en aza indirmek için tedbirler alırlar (Köylüoğlu,2001:1). Risk yönetimi zayıf olan bankalar olası krizleri öngöremezler ve uğrayacakları zararlara ilişkin tedbirler alamazlar. Bu durum ise özkaynaklarına göre çok fazla risk almalarına neden olur. Bankaların risk yönetimi faaliyetlerine ilişkin olarak farklı çıkar gruplarının ise farklı beklentileri vardır. Hissedarlar bankanın piyasa değerinin maksimize edilmesini; denetim otoriteleri ise bankaların sermayeleriyle 36 orantılı olarak risk almalarını ve koşullar kötüye gittiğinde ortaya çıkacak zararların sermaye ile karşılanabilmesini bugünden teminini isterler (Altıntaş,2006:3). Her iki grubun da nihai isteği bankanın sağlıklı bir finansman yapısı ile piyasa değerinin arttırılmasıdır. Bu bakımdan gerek risk yönetimi sistemleri ve riske dayalı sermaye düzenlemelerini sadece mevzuatın getirmiş olduğu zorunluluklar şekilde algılanmamalıdır. Bankalar açısından risk yönetimi, maruz kalınan ve/veya kalınabilinecek risklerin belirlenmesi, belirlenen risklerin çeşitli metotlar ve modellerle ölçülmesi, tanımlanan ve belirlenen risklere karşı uygulanacak risk yönetim tekniklerinin tespit edilmesi ve bunların uygulanması, uygulanan risk yönetimi politikalarının ve yapılan faaliyetlerin değerlendirildiği bir süreçtir (BDDK, 2006b:14).Bu süreç beş aşamadan oluşmaktadır. Risklerin Tanımlanması Risklerin Ölçülmesi Risklerin Analizi Risklerin İzlenmesi ve Raporlanması Risklerin Denetimi Şekil 1: Bankacılıkta Risk Yönetimi Süreci Risk yönetimi sürecinin başarısında kilit bir role sahip olan risklerin tanımlanması aşamasında riskler ve özellikleri ortaya konulmaktadır. Bankaların amaçlarını ve faaliyetlerini gerçekleştirmesini etkileyen, bankanın iç yapısından ve/veya dış kaynaklanan risklerin tanımlanması, bu riskleri azaltmaya yönelik olarak geliştirilecek ölçüm, kontrol usul ve yöntemlerinin belirlenmesi açısından da gereklidir (Elitaş ve Özdem, 2006:148). Risklerin ölçülmesi aşamasında bir önceki aşamada tanımlanan riskler sayısallaştırılmakta, ölçülebilir hale getirilmekte ve analitik olarak ifade edilmektedir. Bu aşamada kurum içinde maruz kalınan risklerin tutarlı bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesini sağlayacak bir risk ölçüm metodolojisi geliştirilmelidir. 37 Risk analizi ile, tanımlanan ve somut hale getirilen risklerin yönetimine ve kontrol edilebilirliklerine ilişkin çeşitli değerlendirmelere gidilmektedir. Bu aşamada ölçülen ve somut hale getirilen risklere ilişkin olarak riskten kaçınma, risk transferi, risk azaltımı ve riskin üstlenilmesi gibi çeşitli seçenekler tercih edilmektedir. Risklerin izlenmesi ve raporlanması aşamasında risk yönetimi faaliyetlerine ilişkin çeşitli veriler derlenmekte ve bu veriler bir takım yöntemler vasıtasıyla analiz edilerek raporlara dönüştürülmektedir. Risklerin izlenmesi ve sonuçlarının raporlanması faaliyetleri süreklilik arz etmelidir. Çünkü bu aşamanın çıktıları bankanın çeşitli yönetim kademelerinde kullanılmakta ve kararlar bu veriler ışığında alınmaktadır. Risklerin denetimi aşamasında hem risklerin etkin bir şekilde yönetilip yönetilmediği hem de risklerin tespit edilen sınırlar dahilinde tutulup tutulamadığının belirlenmesine yönelik çalışmalarda bulunulmaktadır. Ayrıca risk yönetim sürecinin bütünlüğü, doğruluğu ve tutarlılığı bu süreçlerden bağımsız olan iç denetim (teftiş) biriminin kontrolü ve denetimi altında bulundurulur. Ticari bankalar, risk kavramı ve risk yönetimi hakkında genel açıklamalarda bulunduktan sonra, çalışmanın ikinci bölümünde kredilendirme işlemleri, bu işlemler sonucunda maruz kalınan kredi riski ve bu risklerin yönetimi konusunda açıklamalarda bulunulacaktır. 38 İKİNCİ BÖLÜM KREDİLER, KREDİ RİSKİ VE YÖNETİMİ 2.1. KREDİ KAVRAMI Modern ekonomilerin vazgeçilmez yapıtaşlarından olan kredi en genel haliyle belli bir süre sonunda ödenmek şartıyla gerçek veya tüzel kişilere mal, hizmet veya satın alma, saygınlık ve güven anlamlarında kullanılmaktadır (Parasız,1994:1999). Günümüzde farklı türde kredilendirme işlemleri ile karşılaşılmakta, bu durum ise krediye ilişkin farklı tanımların ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Sevilengül, 2001:101). Bu tanımlardan bazıları şunlardır: - Kredi, herhangi bir kimseye para vermek ya da parasını sonra almak kaydıyla ona mal vermeyi kabul etmek ya da alınacak bir mal, yapılacak bir hizmetin yerine getirilmesine kefalet etmek, garanti vermek şeklindeki uygulamalara verilen addır (Parasız,1997:173). - Kredi, ticari, sınaî ve hizmet işletmelerinin mal ve hizmet sunum faaliyetlerini desteklemek amacıyla bankalarca verilen ve bankaların bilançolarının aktifine alacak olarak yansıyan işlemlerin yürütülmesidir (Berk,1998:6). Tanımlardan görüleceği üzere kredi ve banka kavramları birbirleriyle özdeşleşmiştir. Ancak kredi kullandırımı sadece bankalara özgü değildir. Zaman içerisinde kredi kullandırımında bankalar ön plana çıkmış böylelikle kredilendirme, mevduat teminiyle birlikte bankaların temel faaliyetlerinden biri olmuştur (Harfield,1974:5). Krediler, sadece bankalar açısından önemli değildir. Kredilerin ekonominin tümü için önemli işlevleri vardır. Krediler, tedavül fonksiyonunun 39 yerine getirilmesine, birikimlerin sermayeye dönüştürülmesine, malların arz ve talebi arasındaki dengenin sağlanmasına yardımcı olur. Kredilendirmeye ilişkin işlemlerin artması nedeniyle günümüzde farklı özelliklerde, farklı vadelerde ve değişik amaçlara yönelik pek çok kredi türü bulunmaktadır Hangi türünden olursa olsun bir kredi işleminde vade, güven, risk ve gelir olmak üzere dört temel unsur bulunmaktadır. 2.1. 1. Kredinin Unsurları Vade, kredinin alınmasından geri ödenmesine kadar geçen süredir. Kredi kullandırımıyla mali imkânla birlikte saygınlık da sağlanmaktadır. Ancak ödünç verilen paranın ve sağlanan itibarın belli bir süre sonra borçlu tarafından geri ödenmesi gerekmektedir. Bu nedenle vadesiz bir işlem kredi olarak nitelendirilemez. Vade, ayrıca kredinin diğer bir unsuru olan riski de etkiler. Vadenin uzun ya da kısa oluşu maruz kalınacak risk düzeyini değiştirmekte, vade uzadıkça risk de artmaktadır (Güney,2008: 68). Kredi güvene dayanan bir işlem olduğundan vade sonunda sözleşmede belirtilen yükümlülüklerin borçlu tarafından yerine getirilmesi gerekir. Bu nedenle bankadan kredi talebinde bulunan gerçek veya tüzel kişilerin itibarlarının olumlu, banka için güvenilir Kredi işlemlerinde risk, kredinin geri olması gerekmektedir. ödenmesinde sorunlar ile karşılaşılması, sözleşmede belirtilen hususların vade sonunda borçlu tarafından yerine getirilmemesi veya kısmen yerine getirilmesi şeklinde tanımlanabilir. Kredi işleminin doğası gereği risk her zaman mevcuttur. Bu nedenle bütün krediler açılışlarından itibaren ödenmeme riski taşırlar (Takan,2002:192). Bankalar varlıklarını devam ettirebilmek, topladıkları mevduat nedeniyle mudilere karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmek ve ortaklarına temettü dağıtabilmek için faaliyetlerinden gelir sağlamak zorundadırlar. Bankaların önemli gelir kaynaklarından biri kullandırdıkları 40 kredilerden kazandıkları faiz ve komisyonlardır. Bu nedenle kredi işlemlerinde bankanın gelirlerinde önemli derecede kayıplara neden olacak uygulamalara gidilmemelidir. 2.2. KREDİ KULLANDIRIM İLKELERİ Kredilendirmeye ilişkin her bankanın kendine ait politikaları ve yöntemleri de olsa da kredilendirme faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için evrenselleşmiş bazı ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkeler sırasıyla, emniyet, seyyaliyet ve verimliliktir. Emniyet ilkesi, müşterinin kredi değerliliğine ilişkin gerekli araştırmaların yapılması ve kredinin yeterli teminata bağlanmasıdır. Emniyetin sürekliliği için müşteri hakkında istihbarat yapılmalı ve düzenli aralıklarla yenilenmeli, kredinin türü ve katlanılacak riske göre çeşitli teminatlar alınmalı, risk mümkün olduğunca tabana yayılmalı ve dağılımının uygunluğu temin edilmelidir (Şakar,2006: 12). Seyyaliyet ilkesi kredinin kısa sürede geri ödenmesi, dolu ve donuk olmamasıdır. Krediye sık aralıklarla tahsilât ve tediyelerin olmasıdır. Bu ilkenin yerine getirilmesinde, kredinin geri dönüşlerinin kişinin ya da firmanın yaratmış olduğu kaynaklar ile yapılması, devre sonlarında tahakkuk eden faiz ve komisyon ödemelerinin nakden tahsil edilmesi önemlidir (Güney, 2008: 73). Verimlilik ilkesi, bankanın krediyi, faizin yanı sıra komisyon ve bankacılık hizmet gelirlerinden de getiri sağlayacak şekilde kullandırmasıdır. Kredinin faizi, komisyonu ve diğer yan gelirleriyle birlikte bankanın kaynak maliyetinden yüksek olması durumunda verimlilik sağlanmaktadır. Kredinin güven unsuruna zarar verilmeden kredili müşteriden azami gelirin elde edilmesine çalışılmalıdır. Ticari ve kurumsal nitelikli kredilerden farklı olarak bireysel kredi kullandırımlarında dikkat edilmesi gereken bazı ilave unsurlar 41 bulunmaktadır. Bu unsurlar: bu kredilerin ticari faaliyetlerin finansmanı amacıyla kullandırılmaması, kredi talebinde bulunan müşterinin çok sık yer değiştirme potansiyeline sahip olmaması, daha önce diğer bankacılık hizmetlerinden faydalanan müşteriler tercih edilmesi, tek kişilik başvurular yerine genellikle geri ödenme riski daha az olan, çalışılan kurumun kefaletini de içeren kampanya kapsamındaki kredi kullandırımlarının tercih edilmesi gibi sıralanabilir (Şakar,2002: 20). 2.3. KREDİLENDİRME SÜRECİ Kredilendirme, müşterinin kredi talebiyle bankaya başvurması ile başlayan kredinin anaparası, faizi, komisyon ödemelerin yapılarak (veya verilen garantinin sona ermesiyle) teminatların serbest bırakılması ve ilişkinin tasfiye edilmesi ile sona eren bir zaman dilimini ve bu zaman dilimi içerisinde yapılan bütün işlemleri kapsayan bir süreçtir (Şakar, ,2002: 63). Kredi başvurusu ve müşteri hakkında bilgi toplanması Kredinin geri ödenmesi Kredinin değerlendirilmesi Kredinin izlenmesi Kredi kararının verilmesi ve kredinin yapılandırılması Şekil 2: Kredilendirme Süreci 42 2.3.1. Kredi Başvurusu ve Müşteri Hakkında Bilgi Toplanması Kredi kullanma niyetinde bulunan gerçek veya tüzel kişi, bankaya müracat ederek, kullanmak istediği kredinin amacını, miktarını ve vadesini içerecek şekilde kredi talebinde bulunur. Bu talebin değerlendirmeye alınabilmesi için müşteriden çeşitli belgeler istenir. Kredilendirme sürecinin sağlıklı bir şekilde işlemesi büyük ölçüde müşteri hakkında toplanan bilgilere ve bu bilgilerin doğruluğuna bağlıdır (Aksoy,1993:249). Kredi veren taraf, geleceği analiz ederek kredi talebinde bulunan kişinin yükümlülüklerini belirlenen vadede yerine getirip getiremeyeceği sorusunu kendisine yöneltmelidir. Bu soruyu cevaplandırabilmek içinse kredi verenin hem gerekli yargıya hem de gerekli bilgiye sahip olması gerekmektedir (Rouse,2002: 25). Kredilendirme işlemlerinde yaralanabilinecek bilgi kaynakları ise dolaylı ve dolaysız bilgi kaynakları olmak üzere iki kısımda sınıflandırılabilir. 2.3.2. Kredinin Değerlendirilmesi Kredinin değerlendirilmesi, kredi talebinde bulunan gerçek veya tüzel kişilerin kredi değerlilikleri hakkında bir karara ulaşabilmek için yapılan çalışmalardır. Kredi taleplerinin değerlendirilmesindeki temel amaç, krediyi talep eden kişilerin ve kurumların krediyi geri ödeme kapasitelerini saptamak, maruz kalınan kredi riskini en aza indirmek, kredi talebinde bulunanın finansman ihtiyacını doğru bir şekilde saptamak ve buna uygun vade ve koşullara sahip kredilendirmeyi sağlamaktır (Yılmaz, 2006:1). Kredilendirme kararının verilmesinde kredinin riski, verimliliği, mevzuata ve banka politikalarına uygunluğu ile bankanın plase edilebilir fonlarının varlığı etkili olmaktadır (Çiloğlu,1988:1). Ticari ve kurumsal nitelikli 43 kredi taleplerinin değerlendirilmesi esas olarak iki aşamadan oluşur. Önce müşteri hakkında istihbarat çalışmaları yapılmakta daha sonra kredi analizine geçilmektedir. Bireysel nitelikli kredilerin değerlendirilmesi ticari ve kurumsal nitelikli krediler ile paralellik gösterse de bazı farklılıklar içermektedir. Bu çalışmada öncelikli olarak ticari ve kurumsal kredilerin değerlendirilmesine yönelik bilgiler verilecek daha sonra bireysel kredilere geçilecektir. 2.3.2.1. İstihbarat Banka kaynaklarının güvenli ve verimli bir şekilde kullandırılması öncelikli olarak doğru kullanıcıların seçilmesine bağlıdır. Doğru kullanıcının seçilmesi ve kredilendirme işlemlerinde maruz kalınan risklerin en az düzeye indirilmesi gerek ekonomide ve sektörde yaşanan gelişmelerin yakından takip edilmesini gerekse de müşterinin iyi bir şekilde tanınmasını zorunlu kılmaktadır. İşte bankaların müşterileri ve müşterilerinin faaliyet gösterdikleri piyasalar hakkında kredi dağılımına rehber olabilecek bilgileri, bir sistem dahilinde değerlendirmek üzere toplayıp kayıtlamasına istihbarat denilmektedir (Temel,2006: 20). İstihbarat çalışmaları şu amaçlara yöneliktir: - Kredi talebi olan firmanın mali, hukuki ve ticari durumunun, moralitesinin, geçmiş çalışmalarının incelenerek kredilendirilmesinde sakıncalı bir husus olup olmadığının tespiti, - Kredili müşterilerin ve kefillerinin sürekli olarak izlenmesi, durumlarında kötüleşme olanların tespiti ve gerekli önlemlerin zaman geçirilmeden alınması, 44 - Banka ile kredi ilişkisi bulunmamakla beraber, piyasa itibarı olumlu, mali durumu sağlam ve moralitesi iyi olan kişi veya firmaların bankaya kazandırılması için bilgi toplanması ve değerlendirilmesi, - Ekonominin ve sektörlerin yakından incelenerek banka açısından değerlendirilmesi Bu amaçlara ulaşılması ve kredilendirme sürecinin diğer aşamalarında sorunlarla karşılaşılmaması için istihbarata ilişkin gizlilik, tarafsızlık ve süreklilik ilkelerine uyulması gerekmektedir (Çiloğlu,1988:8-9). 2.3.2.2. Kredi Analizi Kredi analizi kredi talebinde bulunan müşterinin krediyi hak edip etmediğinin incelenmesidir. Finansal tablolar ile çeşitli iç ve dış kaynaklardan elde edilen veriler; kredilendirme ilkeleri, genel mevzuat ve bankanın dahili mevzuatı ve politikaları açısından değerlendirilir. Ancak kredi analizi sadece bu çalışmalardan ibaret olmayıp kriz yönetimini, problemli kredilere ilişkin sorunların çözümünü de kapsamaktadır (Akgüç,2000:2). Kredi analizinin temel amacı, kredi talebinde bulunan firmanın söz konusu krediyi geri ödeyebilme yeteneğinin ve niyetinin olup olmadığının belirlenmesi ve katlanılacak kredi riskinin azaltılmasıdır. Kredi analizinde kredi talebinde bulunan kişinin olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya konularak gerektiğinde teminatların güçlendirilmesi yoluna gidilir. İyi şekilde teminatlandırılmış kredilerde geri ödeme sorunlarıyla daha az karşılaşılmaktadır. Ancak bu durum her müşteri ve kredi tipi için geçerli değildir. Bazen iyi şekilde teminatlandırılmış kredilerde bile ödeme sorunları ile karşılaşılmaktadır (Rouse,2002: 30). Bu nedenle sadece teminat göz önüne alınarak kredi tespitinin ve kullandırımının yapılması hatalı kararların verilmesine neden olabilmektedir. 45 Ayrıca geri ödenmeme durumunda teminatların paraya çevrilerek anapara ve faiz alacaklarının tahsili zaman alıcı ve maliyetli olup bankanın likiditesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun için kredilendirme faaliyetleri esnasında teminat dışındaki diğer faktörler de analize dahil edilmeli ve bütün faktörlerin incelenmesi neticesinde uygun vadede ve tutarda kredi, tespit edilerek kullandırılmalıdır. Söz konusu hususun temininde müşterinin kredi riskine ait göstergeler önemli bir rol oynamaktadır. 2.3.2.2.1. Müşteri Kredi Riskinin Göstergeleri Müşteriye kredi tespit ve kullandırımı kararının verilebilinmesi için müşterinin kredi değerliliğini gösteren ve kredi yönetiminin 5 K(C)’ sı olarak ifade edilen faktörlere ilişkin göstergelerin analiz edilmesi gerekmektedir (Aksoy,1993:251). Bu göstergeler sırasıyla Karakter, Kapasite, Kapital, Koşullar ve Karşılık ‘tır. Literatürde ise yukarıda sayılan göstergelere ilave iki faktör daha eklenerek 5C+2C şekline dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu ek faktörler Yasalara Uyum (Compliance) ve Kredinin Dökümanları (Credit files/documentaton)’dır (Berk, 2001 :167). Bu çalışmada 5K faktörü incelenecektir. 2.3.2.2.1.1. Karakter Karakter, kredinin vadesi geldiğinde müşterinin yükümlülüklerini yerine getirip getirmemesi yönündeki Karaktere çalışmalarda ilişkin yapılan davranışıdır (Aksoy,1993:251). daha çok şahsi faktörler değerlendirmeye tabi tutulmakta taahhütlere bağlılık, işteki başarı derecesi ve girişimcilik yeteneği gibi nitelikler değerlendirilmektedir. Karakter kavramın kapsamının geniş olması ve bünyesinde dürüstlük, doğruluk, 46 içtenlik, açıklık, akılcı davranış, yetenek gibi niteliksel unsurları barındırması değerlendirmeleri zorlaştırmaktadır. Ancak kişinin geçmişteki davranışları önemli bir veri kaynağıdır. Bu nedenle konuya ilişkin çalışmalar daha çok geçmişteki davranışlara dayanılarak yapılmaktadır. 2.3.2.2.1.2. Kapasite Müşterinin finansal zorluklar ile başa çıkabilme becerisinin değerlendirildiği aşamadır. Borç ödeyebilme yeteneği şeklinde ifade edilebilen kapasitenin temel göstergesi borçlu firmanın ya da şahsın kazanma gücüdür. Müşterinin geçmiş yıllarda elde ettiği sonuçlar ve başarısının derecesi kapasitesinin temel göstergeleridir. Kredi talebinde bulunan kişinin borç ödeme kapasitesi ve krediyi hangi kaynaktan geri ödeyeceği dikkatlice incelenmelidir. Borçlar genellikle, faaliyetler sonucunda yaratılan, varlıkların satışı ve başka kaynaklardan sağlanan fonlar olmak üzere üç kaynaktan ödenir (Akgüç,2000:274). Varlıkların satışından ve başka kaynaklardan sağlanan fonlar genellikle tercih edilmez. Firma faaliyetleri sonucunda borcunu ödemeye yetecek nakit yaratabiliyor ve dış kaynaklara başvurma zorunda kalmıyorsa kapasitesinin olduğu anlaşılır. Ancak bu özellik tek başına yeterli değildir. Çünkü firmanın diğer bankalardan kullandığı kredilerinin yanında kanunlardan ve/veya iç mevzuattan kaynaklanan yükümlülükleri de olabilmektedir. Bu nedenle firmanın yaratacağı kaynaklardan söz konusu borçlar ve yükümlülükler düşüldükten sonra kalan kısmının kredi geri ödemesini karşılayıp karşılayamadığına bakılmalıdır. Firmanın borç ödeyebilme yeteneğinin olup olmadığının tespitinde finansal tablolar analizi sonucunda elde edilen veriler önemli bir bilgi kaynağıdır. Finansal tablolar analizi ise, analizi yapacak olanın amaçlarına uygun olarak bir veya bir kaç döneme ait finansal tablolarda yer alan 47 kalemlerin gerek kendi aralarında gerekse de bütünle olan ilişkilerinin çeşitli analiz tekniklerinden yararlanılarak incelenmesi, yorumlanması ve işletmenin içinde bulunduğu koşulların ve ekonomik ortamın da göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi şeklinde tanımlanabilir (Akdoğan ve Tenker,2006:515). Kapasitenin değerlendirilmesinde finansal analizin yanında önemli olan diğer faktörler de bulunmaktadır (Cooper ve Fraser,1984: 289). Bunlar kuruluş yeri, üretim kapasitesi, üretilen mal ve hizmetlerin kalitesi, pazarlama stratejileri ve teknikleri, piyasadaki rekabet, personelin niteliği, firma faaliyetlerinin etkinliği ve yönetim kalitesi şeklinde sıralanabilir. Firmanın finansal güçlüklerle başa çıkabilecek kapasiteye sahip olduğu kanaatine varılırsa kapitale ilişkin değerlendirmelere geçilir. 2.3.2.2.1.3. Kapital Firmanın büyüklüğü ve kazanma gücünün göstergelerinden birisi sahip olduğu kapitaldir. Firmaya verilen kredilerin geri ödenmesinde ve zararların giderilmesinde önemli bir göreve sahip olan sermaye genellikle “toplam varlıklar –toplam yükümlülükler” şeklinde ifade edilmektedir (Parasız,2000: 265). Kapital ayrıca firmanın alacaklıları için de güvence oluşturmaktadır. Krediye ilişkin yükümlülükler yerine getirilmezse firmanın varlıklarına el konularak alacakların tahsiline çalışılır. Bu nedenle kredilendirme sürecinde firmanın sahip olduğu özkaynak tespit edilmeli, likidite ve borçlanma durumunu gösteren rasyolar hesaplanarak gerçek durumu yansıtacak değerlendirmeler yapılmalıdır. 48 2.3.2.3.1.4. Koşullar Kredilendirmeye ilişkin olarak yapılan çalışmalarda firmanın kendine has özelliklerinin yanı sıra firmanın kontrolü dışındaki faktörler de incelenmelidir. Borçlunun kontrolü dışında olan ancak borç ödeme gücünü etkileyen faktörler ekonomik faktörler başlığı altında incelenmekte olup genellikle konjoktürel dalgalanmalar, firmanın yer aldığı sektörün durumu, hükümetlerce hazırlanan ekonomik hedefler ve politikalardan oluşmaktadır (Takan,2002:289). Ekonomik hayatın değişken olması firmaların risklerini de artırmaktadır. Ekonomiye ilişkin beklenmedik olayların yaratacağı risklerin tespiti güç olmakla birlikte imkânsız da değildir. Bankalar, ekonomiye ilişkin çeşitli göstergeleri ve bu göstergelerdeki değişikliklerin firma faaliyetleri üzerinde yaratacağı etkileri inceleyerek ve çeşitli senaryo analizleriyle risk hakkında bilgi sahibi olabilirler ve çeşitli önlemler alabilirler. Genel ekonomiye ilişkin faktörlerin yanı sıra kredi talebinde bulunan firmanın hukuki yapısı, firma ile kredi ilişkisine girilmesinin bankanın kredilendirme politikalarına uyumu, kredi çalışmalarının bankaya sağlayacağı verimlilik de kredi analizlerinde göz önüne alınmalıdır. 2.3.2.3.1.5. Karşılık Karşılıklar kredi riskinin azaltılması, kredi geri dönüşlerinde sorun yaşanmaması ve geri ödemenin olmaması durumunda paraya çevrilerek anapara ve faiz alacaklarının karşılanmasına yönelik varlıklardır. Sağlam karaktere sahip olan, faaliyetleri sonucunda borçlarını ödeyebilecek kapasitesi olan firmaların kredi riskinin daha az olduğu düşünülür. Bu şartları yerine getirmeyen müşteriler ise kredi riskliliğini azaltıcı koşullar 49 sunabilirler. Bunlar ise karşılıklardır. Kredinin teminatına alınacak unsurlar niteliklerine göre analiz edilmelidir. Ayrıca teminatların seçimine, dereceye, sıraya önem verilmeli ve firmanın faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olmamasına dikkat edilmelidir (Aras,1996: 52). 2.3.2.3. Bireysel Kredilerin Değerlendirilmesi Bireysel kredi talebinde bulunan müşteriler de ticari ve kurumsal nitelikli müşteriler gibi ödeme güçleri ve moraliteleri bakımından değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Ancak bazı hususlar ve uygulanan yöntemler açısından uygulamada bazı farklılıklar bulunmaktadır. Öncelikle bireysel kredilerde analize tabi tutulacak mali tabloların yerini kişisel gelir ve gider kalemleri, menkul ve gayrimenkul gelirleri, kişisel servet almaktadır (Yılmaz, 2006:2-3). Ayrıca bireysel kredi talebinde bulunan kişi sayısının fazlalılığı nedeniyle tek tek kişiler hakkında analiz yapmak zaman alıcı ve maliyetli olacağından benzer özellikler gösteren müşteriler çeşitli havuzlar altında toplanmakta bu havuzlara ilişkin özel skorlama modelleri geliştirilerek kredi tespit ve kullandırımına gidilmektedir. Bu tip kredilerde gelecekteki ödeme gücü, şimdiki ödeme gücünden daha önemlidir. Kredinin geri dönüşü ise gelecekteki nakit akışlarına göre yapılmaktadır. Bunun için kişinin bugünkü ve gelecekteki net gelir düzeyi bankadan aldığı kredinin taksitlerini ödemeye yetecek kadar yüksek olmalıdır. İstihbarat çalışmalarında kredi talebinde bulunan kişinin servetini oluşturan varlık ve alacaklarının da sorgulaması yapılmaktadır. Buradaki amaç; kredinin geri dönüşünde sorun olması durumunda başvurulacak ek kaynakların ortaya konulmasıdır (Şakar, 2002: 93). Müşteri hakkında çeşitli kaynaklardan ve istihbarat çalışmalarından elde edilen bilgiler skorlama sistemine girilerek müşterinin notu 50 hesaplanmaktadır. Belirlenen kredi notuna göre kredi kullandırımının yapılıp yapılamayacağının yanı sıra kullandırıma gidilecekse kullandırılabilinecek kredi limiti de tespit edilebilmektedir. 2.3.3. Kredilendirme Kararının Verilmesi, Kredinin Yapılandırılması ve Kredinin Onaylanması Kredi talebinin değerlendirilmesi, kredi talebinde bulunan hakkında bilgilerin derlenmesi ve bu bilgiler ışığında kredi analizinin yapılması sonucunda müşteri hakkında olumlu bir izlenim edinilir, müşterinin bankanın kredilendirmeye ilişkin politikaları ve yöntemleri açısından uygunluğu da görülürse kredi talebi kabul edilir. Bundan sonra kredinin yapılandırılması aşmasına geçilir. Kredinin yapılandırılması, kredinin fiyatlandırılması, asgari mevduat limitinin belirlenmesi ve kredi sözleşmesinin hazırlanması gibi unsurlardan oluşmaktadır (Aras,1996: 61). Müşterinin kredi değerliliği yüksek olsa da kredinin yanlış yapılandırılması kredinin geri ödenmesinde sorunlara neden olabilmektedir. Kredinin doğru yapılandırılması, her şeyden önce müşterinin finansman ihtiyacı ile kredinin özelliklerinin uyumlu bir şekilde birleştirilmesini gerektirir (Şakar, 2006: 39). Bu nedenle kredinin türü, vadesi ve tutarı belirlenirken kredinin marjı, hangi kaynaklarla geri ödeneceği ve taşıdığı risk göz önüne alınmalıdır. Kredinin yapılandırılmasından sonra kredinin onaylanarak kullandırılması aşamasına geçilir. Kredi onay süreci bankadan bankaya farklılık gösterebilmektedir. Bu farklıkların ortaya çıkmasında bankanın büyüklüğü, şube sayısı ve organizasyon yapısı gibi faktörler etki olmaktadır. Genellikle orta veya küçük ölçekli, şube sayısı az olan bankalarda bütün kredi işlemleri merkezileştirilmiştir yani tüm krediler Genel Müürlük 51 ve/veya Bölge Müdürlüğü tarafından onaylanmıştır. Büyük ölçekli ve şube sayısı fazla olan bankalarda ise kredi kullandırımına onay verecek mercii kullandırılacak kredinin tutarına göre değişmektedir. Bu tür bankalarda şubelere belli bir limite kadar re’sen kredi tespit ve kullandırım hakkı verilmiştir. Skorlama veya analiz yoluyla belirlenen kredi tutarı şube re’sen kredi açma yetki limiti dahilinde ise şube kredi komitesinin olumlu kararından sonra kredi açılırken, şube re’sen kredi açma yetki limitinin üzerindeyse şubenin görüşü ile birlikte gereği yapılmak üzere genel müdürlüğe intikal ettirilir (Eyyüpgiller,1993: 75).Genel müdürlüğün veya bölge müdürlüğünün onayı sonrasında kullandırımı yapılan bu tür kredilere ise otorize kredi denir 2.3.4. Kredilerin İzlenmesi ve Geri Ödenmesi Gündelik hayatta işler her zaman öngörülen şekilde gitmeyebilir ve müşteriler bir takım sıkıntılar içerisine girebilir. Sorunlar ne kadar erken tespit edilirse çözüm önerileri geliştirmek, müşteriye çeşitli tavsiyelerde bulunmak ve problemleri kontrol altına almak o denli kolay olmaktadır. Bu nedenle bankalar kredi kullandırımından sonra da müşterilerini izlemektedir. Kredinin izlenmesi, kredinin kullandırımından ve geri dönüşüne kadar geçen süreyi kapsamakta; müşterinin sözleşmeye uygun hareket edip etmediğinin belirlenmesi, sorunlu kredilerin tespiti ve bu sorunların çözümü için gerekli olan önlemlerin zamanında alınması, teminatların gözden geçilerek değerlerinde herhangi bir kaybın olup olmadığının belirlenmesi faaliyetlerinden oluşmaktadır ( Erlaçin, 1967: 240). Kredilerin izlenmesiyle, maruz kalınan kredi riski azaltılabilmekte ve firmanın daha iyi yönetilmesi sağlanabilmektedir. Ayrıca kredili müşterilerin hesaplarının ve finansal tablolarının düzenli aralıklarla incelenmesi bankaya yaşanan gelişmelere müşterilerin bakış açısı ile izleme fırsatı sunmaktadır. 52 Kredilerin izlenmesine ilişkin prosedür kredilendirme sürecinin başında oluşturulmalı ve bu prosedürün sağlıklı bir şekilde işlemesi için müşteriden düzenli aralıklarla bilgi temin edilmelidir. Kredinin normal olarak sona ermesi kredinin anapara ve faizinin borçlu tarafından ödenerek riskin tasfiye edilmesi, teminatların serbest bırakılması ve kredi limitinin iptal edilmesidir. Bunun dışında banka, kredi müşterisi ile yapılan sözleşme gereği istediği anda kredi ilişkisini sona erdirebilmektedir. Bankalar genellikle haciz, iflas, konkordato, ölüm, firma tarafından keşide edilen çeklerin karşılıksız çıkması, firmanın kaldırısı yapılmamış protestolu senetlerinin bulunması, firmanın mali yapısının önemli ölçüde bozulması vb. nedenleri ileri sürerek gerekli gördükleri durumlarda kredi ilişkisini sona erdirebilirler (Takan,2002:207). Ayrıca kredi müşterileri de bankaya olan borçlarını ve risklerini tasfiye etmek şartıyla istedikleri zaman kredilerini kapatabilirler. 2.4. KREDİ RİSKİ Tasarruf sahiplerinden toplanan fonların yatırımcılara kredi şeklinde verilmesi ve bundan gelir elde edilmesi bankacılığın temel faaliyetlerinden olup risk üstlenilmesini gerektirmektedir. Kredi riski en genel haliyle, bankaların vermiş oldukları kredilerin geri ödenmemesi veya kısmen geri ödenmesi veyahut kredinin teminatı olarak gösterilen kıymetlerin değer kaybederek ödenmeyen borcu karşılayamaması durumudur (Meriç, 1980: 100). Geniş anlamda kredi riski müşterinin kredi değerliliğindeki olumsuz değişiklerin meydana gelmesi ihtimalini de kapsar. Bankaların büyük bir kısmı için kredi riskinin en geniş ve görünür kaynağı kullandırdıkları krediler olmakla beraber, menkul kıymet portföyü, kırmızı (ters) bakiye veren mevduat hesapları, diğer mali kuruluşlar nezdinde tutulan mevcutlar, teminat mektupları, diğer garanti ve taahhütler, 53 türev sözleşmeleri ve bankalar arası para piyasası işlemleri nedeniyle de kredi riskine maruz kalınmaktadır (Altıntaş,2006: 355). Son yıllarda yaşanan gelişmeler bu riskin önemini daha da arttırmış olup bu gelişmeler şunlardır (Altman ve Saunders, 1998: 1772) : - Dünya genelinde yapısal iflasların artması - Küçük ölçekli firmaların sermaye piyasası araçlarının gelişimi ile direkt olarak fon sağlama imkânlarının artması ve bunun sonucunda bankaların küçük ölçekli firmalara kredi kullandırımlarına ağırlık vermesi - Yaşanan yoğun rekabet nedeniyle kar marjlarında görülen daralma - Kredilerin teminatı olarak gösterilen varlıkların değerlerindeki değişimin artması ve genel düşüş eğilimi - Türev ürünlerin kullanımının yaygınlaşması ve bunun sonucunda bilanço dışına taşınan kredi riskinin artması Bütün bu gelişmeler ışığında kredi risk yönetiminin amacı genel olarak; mevzuat hükümlerine uyumlu olarak ve uygun parametreler içerisinde bankanın maruz kalabileceği riskleri yöneterek, bankanın risk ayarlı getirisinin maksimize edilmesidir (Korkmaz, 2004:1). Kredi risk yönetimi ile etkin kredi portföy yönetiminde bulunulması, fiyatlandırmanın doğru bir şekilde yapılması, risk ve getiri arasındaki optimum dengenin kurulması, erken uyarı sistemlerinin oluşturulması, optimal sermaye dağılımının sağlanması, yerel ve uluslararası otoritelerin düzenlemelerine paralel olarak çalışılması amaçlanmaktadır. Bu amaçların gerçekleştirilmesine yönelik olarak kredi risk yönetimi faaliyetleri günümüzde, genellikle piyasada belli bir geçmişi olan, büyük ölçekli firmalara kredi vermenin tercih edildiği ve iyi kredi verme şeklinde nitelendirilen ve kredi fiyatlamasında riski göz önüne almayan geleneksel kredi risk yönetimi faaliyetlerinden oldukça farklılaşmıştır (Erdoğan ve Dolgun, 2001:1-3). Modern kredi risk yönetimi faaliyetleri müşteri verimliliğini ön plana çıkarmakta, krediler portföy olarak yönetilmekte, risk- getiri ilişkisi ölçülmekte, kredi fiyatlaması ve ayrılması gereken sermaye riske göre belirlenmektedir. 54 2.4.1. Kredi Risk Yönetim Süreci Kredi işlemlerinin çeşitlilik göstermesi ve karmaşıklığına rağmen kredi risk yönetimi süreci beş aşamadan oluşmaktadır. Kredi Riskinin Tanımlan ması Kredi Riskinin Raporlan ması KREDİ RİSK YÖNETİM SÜRECİ Kredi Riskinin Kontrolü Kredi Riskinin Ölçülmesi Kredi Riskinin İzlenmesi Şekil 3: Kredi Risk Yönetim Süreci Kredi riskinin tanımlanması aşamasında bankalar hangi risklere maruz kaldıklarını ve bu risklerin hangi işlem ya da hizmetlerden kaynaklandığını ve bu işlemleri hangi birimlerin gerçekleştirdiğini ortaya koymak durumundadırlar. Kredi risklerinin iyi bir şekilde tanımlanması başta kredi riskinin ölçülmesi olmak üzere sürecin diğer aşamalarındaki faaliyetlerin kolay ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesini de mümkün kılmaktadır. Kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak yapılan çalışmalar temerrüt olasılığının ve temerrüt durumunun oluşması durumunda uğranılacak zarar miktarının önceden tahmin edilmesi üzerine yoğunlaşmakta ve kredi risk yönetimi faaliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu nedenle kredi 55 riskinin ölçümü, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Kredi risk yönetimi faaliyetleri sadece kredi riskinin ölçülüp gerekli olan sermayenin ayrılmasından ibaret değildir. Üstlenilen kredi riskinin düzenli olarak izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekir. Kredi riskini izleme faaliyetleri, bankalar için erken uyarı mekanizması işlevi görmekte; kredi borçlularının faaliyetlerindeki ve mali durumlarındaki sorunlar erken tespit edilebilmekte ve tedbirler zamanında alınmaktadır. Kredi risk yönetimi faaliyetlerinden istenen sonuçların elde edilebilmesi için sürece ilişkin etkin bir kontrol ortamı oluşturulmalıdır. Kredi riskinin kontrolü, maruz kalınacak kredi riskinin makul seviyede tutulup tutulmadığının ve kredilendirme politikalarına uygun hareket edilip edilmediğinin tespitini sağlar. Denetim faaliyetlerinden istenilen sonuçların alınması için; denetim fonksiyonunun kredilendirme ve derecelendirme süreçlerinden bağımsız olması, kredi risk derecelerinin sürekli olarak değerlendirmeye tabi tutulması, değişik iş- sektör senaryolarının ve makro ekonomik değişikliklerin önemli krediler üzerindeki etkilerinin incelenmesi, limit kontrolünün yapılması ve taşınan risk tutarlarına göre limitlerin tekrardan gözden geçirilmesi gerekmektedir (Aksel, 2001: 9). Kredi risk yönetimi faaliyetlerinden elde edilen sonuçlar, kredi tahsis ve pazarlama fonksiyonlarına, üst yönetim ve yönetim kurulu gibi bankanın çeşitli kademelerine düzenli olarak raporlanmalıdır. Söz konusu raporlar, kredi risk yönetimi sürecinde yer alan birimlerin daha doğru kararlar almasını sağlamaktadır. 2.5. KREDİ RİSKİNİN ÖLÇÜLMESİ Kredi risk ölçümü, kredi risk yönetimine ilişkin yapılan çalışmaların büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Günümüzde bankalar ve diğer finans 56 kurumları gerek Basel II kriterlerine uyum gerekse de kendi iş devamlılıklarını ve verimliliklerini geliştirme ihtiyaçlarından ötürü kredi riskinin standart yöntemle ölçülmesi yerine daha sofistike kredi risk modellerini kullanmaktadırlar. Kredi risk modellerinin temeli sayılan ve finansal tablolardan elde edilen bir takım verilerin istatiksel analiziyle firmaların iflas etme olasılıklarını ortaya koyan yöntemlerin tarihi oldukça eskidir. Ancak piyasalarda yaşanan gelişmelerin de etkisiyle kredi riski modelleme teknikleri 1980’den itibaren hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir (Altman ve Saunders,1998: 1722). • Karmaşık kredi skorlama ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi • Portföy bazında kredi riskinin ölçümünü mümkün kılan tekniklerin geliştirilmesi ve risk yoğunlaşmalarının göz önüne alınması • Riski, kredi fiyatlandırmasına yansıtan yöntemlerin geliştirilmesi • Bilanço dışı işlemler nedeniyle maruz kalınan kredi riskinin ölçümüne yönelik yöntemlerin geliştirilmesi Oluşturulan bu modellerin kredi riskinin doğru bir şekilde ölçülmesinin yanı sıra ekonomik koşullardaki, piyasalardaki ve kredi kalitesindeki değişiklikleri gösterme, kredilendirme sürecinde şeffaflığın arttırılması, kredi fiyatlamasının daha etkin yapılması, ayrılacak sermayeye ilişkin net sonuçlara ulaşılması, organizasyon içerisinde veri toplama ve raporlama faaliyetlerinin doğru bir şekilde yerine getirilmesi gibi bazı ek faydaları da bulunmaktadır (Eratay, 2004:5). Kredi riski ölçüm modelleri, özellikle de içsel modeller, kredi riskine ilişkin özellikli bazı kavramlar içermektedir. Kredi risk modelleri hakkında açıklamalarda bulunmadan önce bu kavramlar hakkında bilgi sahibi olunması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. 57 2.5.1. Kredi Risk Ölçümüne İlişkin Temel Kavramlar Kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak geliştirilmiş olan modeller, finans teorisi ve istatiksel yöntemleri bir araya getirmekte, bunun sonucunda da bu alana özgü bazı terimler ortaya çıkmaktadır. Bu terimlerden başlıcaları hakkında kısaca bilgi verilecektir. Temerrüt Olasılığı (Probabilty of Default-PD), kredi işleminde karşı tarafın yükümlülüğünü yerine getirememe olasılığıdır. Temerrüt olasılığının tanımlanması modellemenin ilk aşamasını oluşturmakta, sahip olunması gereken veri seti ve olasılık ölçüsü hakkında bilgi vermektedir. Temerrüde düşme ihtimalinin tahmininde çeşitli olasılık dağılımları (normal dağılım, poisson dağılım...) kullanılabilir (Babuşcu, 2005: 143). Temerrüt Anında Risk (Exposure at Default-EAD), bankanın gerçek anlamda maddi kaybının değerini ifade etmekte olup tahsis edilmiş olan kredi limitinden müşterinin temerrüt anında kullandığı kısmı göstermektedir. Söz konusu kullanım tutarı, firma problemli hale gelmeye başladıkça firmanın ortalama kullanımının üzerine çıkmaktadır. Bankalar müşteriye ve ürüne göre kullandırdıkları kredilerin karşılığında çeşitli teminatlar alırlar. Kredi borçlusu temerrüde düştüğünde ise bu teminatlar ile kayıplarının tahsiline çalışırlar. Ancak teminatlar her zaman kayıpların karşılanmasında yeterli olmamaktadır. İşte temerrüde düşmüş kredilerde teminatlardan tahsil edilemeyen kayıp oranı, Temerrüt Halinde Kayıp (Loss Given Default-LGD) olarak ifade edilmekte olup bu oranın hesaplanmasında kredi sorunlu hale geldiği anda borçlunun verdiği teminatlardan tahsil edilebilecek tutar ve tüm masraflar 5 birlikte dikkate alınmaktadır (Erdoğan ve Dolgun, 2001:4). 5 Takip ve tahsil dönemlerinde yapılan masraflar ile paranın zaman değeri nedeniyle katlanılan fırsat maliyetleridir. 58 Beklenen Kayıp (Expected Loss-EL), mevcut kredi tutarları, bu kredilere ilişkin temerrüde düşme ve geri dönme oranları geçerli ise bir organizasyonda oluşması muhtemel kredi kaybıdır (Aksel, 2001: 11). Başka bir ifade ile beklenen kayıp, müşterilere kullandırılan kredilerdeki ortalama zararı göstermektedir. Bu kredi kayıpları içinse karşılık ayrılması gerekmektedir. Beklenmeyen Kayıp (Unexpected Loss-UL), beklenen kaybı aşabilecek potansiyel kredi zararı yani; beklenen kaybın volatilitesidir. Beklenmeyen kayıp, daha önceden belirlenmiş bir güven aralığı için beklenen kayıp ölçümünün dağılımındaki belirsizliği ve sapmayı gösterir (Aksel, 2001: 11). Bankaların beklenmeyen kayıpları karşılayabilecek düzeyde sermaye tahsis etmeleri gerekmektedir. Beklenen ve Beklenmeyen Kayıpların bulunması ile kredi riskine ilişkin Ekonomik Sermaye hesaplanabilir. Ekonomik sermaye, risklerin toplulaştırılması eğiliminin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve farklı tipteki riskleri tek bir ölçütle ifade etmeye çalışan bir kavram olup (Yayla ve Kaya, 2005: 12), bankanın faaliyetlerinden kaynaklanabilecek kayıplara karşılık olarak tampon görevi görmesi için ayrılan sermayeyi ifade etmekte ve banka tarafından tespit edilmektedir. Ekonomik sermayenin tahsisinde öncelikli olan bankanın varlığını devam ettirmesidir. 2.5.2. Kredi Risk Ölçüm Modelleri Kredi yönetimindeki sorunlar nedeniyle bankaların uğradıkları zararların artması, finans teorisindeki ve teknolojideki gelişmeler kredi risk ölçümüne ilişkin öteden beri, uygulanan ekspertiz modellerinden farklı nicel yönü de olan modellerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 59 2.5.2.1. Ekspertiz Modelleri Kredi riskinin ölçümünde yoğun olarak kullanılan öznel yöntemler ekspertiz modelleri olarak adlandırılmakta olup bu modellerde çeşitli kaynaklardan borçlu hakkında elde edilen bilgiler incelemeye tabi tutulmakta, kredilendirme kararı verilmektedir. Bu karar, doğrudan kredilerden sorumlu kişi ya da birim tarafından verilmekte, kişisel deneyim ve sübjektif yargılar söz konusu kararda önemli olmaktadır. Kredi değerliliğinin tespitinde kullanılabilecek çok sayıda faktör olmasına rağmen bu modellerde 5K olarak bilinen Karakter, Kapasite, Kapital, Karşılık ve Koşullar şeklinde sıralanan müşteri kredi riskliliği göstergeleri yoğun olarak kullanılmaktadır. (Korkmaz, 2004:2) Bu beş gösterge kredi sorumlusu tarafından analiz edilmekte, ağırlıklandırılmakta ve kredilendirme kararı verilmektedir. Günümüzde çoğu banka tarafından ekspertiz modellerin kullanımına devam edilse de bu modellerin tutarlı olmayışı ve öznel olması gibi iki önemli eksikliği bulunmaktadır. (Saunders ve Allen, 2002: 9)Çünkü kredi riskinin ölçümünde kullanılan faktörlerin seçimi ve ağırlıklandırılması, kredi borçlusuna ve analistine göre farklılık gösterecektir. 2.5.2.2. Derecelendirme Sistemleri Kredi derecesi (rating), borçlanma araçları üzerindeki faiz ve anaparanın geri ödenmeme riskinin belirlenmesidir (Şirvan, 2004:2). Kredi derecesi ile borçlunun yükümlülüklerini zamanında ve tam olarak yerine getirme isteği ve kabiliyeti ölçülmekte, kredi tahsisinde taşınılan risk matematiksel olarak ifade edilmektedir. 60 Kullanım alanı günümüzde oldukça genişleyen kredi derecelendirme sistemleri hem fon kullanıcıları hem de fon sağlayıcıları açısından önemlidir. Fon talep eden birimler için yüksek kredi notuna sahip olunması daha düşük maliyetle borçlanmayı sağlayacaktır. Bankalar gibi fon arz eden birimler içinse bu sistemlerin kullanımı, firmaların risk derecelerini ölçülmesini böylelikle kredi portföyünün risk dağılımının optimum düzeyde tutulmasını ve sorunlu kredilerin azaltılmasına olanak tanıyacaktır (Babuşcu, 2005: 105). Kredi dereceleri farklı açılarından sınıflandırılabilir. Vadelerine göre uzun ve kısa vadeli; türlerine göre uluslararası döviz cinsinden, ulusal yerel para cinsinden; kaynakları bakımından ise dışsal ve içsel kredi dereceleri olmak üzere incelenebilir. Söz konusu sınıflandırmalar içerisinde yer alan ve Basel II’de üzerinde durulan dışsal ve içsel kredi dereceleri önemlidir. Dışsal kredi derecelendirme sistemlerinde firmalara ait kredi dereceleri, kredi tespitinde bulunulacak kurumdan ayrı, faaliyet konuları derecelendirme olan bağımsız şirketler tarafından tespit edilmektedir. Söz konusu derecelendirme şirketlerinin en önemlileri Standart & Poors (ABD), Moody’s (ABD), Fitch (İngiltere) ve JCR (Japonya) olup bu kuruluşlar en yükseği AAA’ dan başlayıp en düşüğü tek C veya D kadar değişen 20 civarında not kategorisinde kredi derecesi tespit etmektedir (MB,2005:3). İçsel derecelendirme sistemlerinde ise bankalar müşterilerinin kredi derecelerini kendi bünyelerinde geliştirdikleri modeller ile belirlemektedir. Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nın kredi risk yönetimi kısmında üzerinde oldukça durulan içsel derecelendirme sistemleri hakkında ayrıntılı bilgi çalışmanın üçüncü bölümünde verilecektir. Derecelendirme sistemleri sağlandıkları faydalarla birlikte bazı özelliklerinden dolayı eleştirilmektedir. Bu eleştiriler, kredi geri ödemelerinin genellikle 3 veya 5 yıl gibi bir sürede yapılırken kredi risk derecelerinin bir yıllık zaman aralığına göre belirlenmesi, derecelendirme sistemlerinin portföy çeşitlendirmelerini genellikle dikkate almaması, bireysel ve küçük 61 montanlı ticari kredilere uygulanmasının güç olması Saunders, 2004: 736) ve özellikle de (Allen, bağımsız Delong ve derecelendirme kuruluşlarının hukuki yapıları ve faaliyetlerinin denetime tabi olmaması üzerine yoğunlaşmaktadır. Ayrıca bu kuruluşların gerek Asya Krizi’ne gerekse de Worldcom, Enron gibi hileli şirket iflaslarına ilişkin her hangi bir öncü açıklamada bulunmamaları, kredi değerliliğindeki kötüleşmeleri ön görememeleri yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. 2.5.2.3. Kredi Skorlama Modelleri Kredi skorlama modelleri, tüketici kredilerden ticari kredilere kadar günümüzde pek çok kredi tipinde yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bu modeller ekspertiz modellerinin daha nesnelleştirilmiş hali olarak görülebilir. Yer aldıkları endüstri veya iş kolunun özelliklerine göre borçluları en iyi şekilde temsil eden değişkenler seçilmekte, bu değişkenler temerrüt olasılığına etkileri bakımından ağırlıklandırılmakta ve nicel yöntemler kullanılarak kredi notu hesaplanmaktadır (Altman ve Saunders, 1998:1723). Kredi notu, temerrüde düşme olasılığının göstergesi olarak kabul edilebileceği gibi, borçluları çeşitli gruplar altında sınıflandırmak için de kullanılabilir. Kredi notunun hesaplanmasında kullanılan veriler müşteri segmentine göre değişiklik göstermektedir. Bireysel krediler için genellikle gelir seviyesi, gayrimenkul ve menkul sahipliği, yaş, iş, eğitim durumu v.b ilişkin bilgiler; ticari ve kurumsal krediler içinse borç/ özsermaye, borç/ toplam varlıklar gibi finansal rasyolar kullanılmaktadır. Gerekli olan verilerin temininden sonra istatiksel tekniklerin yardımı ile borçluya ait kredi notu hesaplanır. Bu tekniklerden diskriminant analizi yoğun olarak kullanılmaktadır. Söz konusu yöntemde müşterilerin 62 durumlarına ilişkin çeşitli faktörler, değişkenler olarak kabul edilerek her değişkene ait puan belirlenmektedir. Aynı zamanda puanların genel durum içinde değişkenin etkisine göre ağırlığı da tespit edilmektedir (Aksoy,1993:258). Böylelikle bütün faktörleri kapsayan, müşterinin kredi notunu gösteren bir puana ulaşılmaktadır. Kredi skorlama modellerinin temelini oluşturan ve Edward I. Altman tarafından 1968 yılında geliştirilen Z-Score analizi de bir diskriminant analizidir. Bu model, iflas eden şirketlerin, faaliyetlerine devam eden şirketlere göre daha farklı finansal göstergelere sahip olduğu düşüncesinden yola çıkılarak oluşturulmuştur. Bunun için de iflas etmiş firmalar ile iflas etmemiş firmalardan iki grup oluşturulmuş, yapılan çalışmalar neticesinde, aşağıdaki tabloda gösterilen beş rasyonun iflas tahminlerinde yüksek açıklama gücüne sahip olduğu görülmüştür. Tablo 5: Z- Score Analizi X Rasyo X1 İşletme Sermayesi/Toplam Aktif 1,2 X2 Dağıtılmamış Kar/ Toplam Aktif 1,4 X3 Faiz ve Vergi Öncesi Kar/Toplam Aktif 3,3 X4 Özsermayenin Piyasa Değeri/ Toplam Borcun Piyasa Değeri X5 Satışlar/ Toplam Varlıklar Ağırlığı 0,6 1,0 Z= 1,2 X1+ 1,4X2+ 3,3 X3+ 0,6 X4+ X5 (Kaynak: Aksoy, 1993) Z-Score ‘ı ne kadar yüksek olursa firmanın iflas etme olasılığı o kadar düşüktür. 1.81 değeri eşik değer olup bu değerin altında kalan firmalar kötü olarak nitelendirilmekte ve kredi teklifleri geri çevrilmektedir. Z-Score analizine ilişkin olarak yapılan çalışmalar neticesinde modelin iflastan bir yıl öncesi tahminlerindeki isabet derecesinin %94 olduğu, iki yıl öncesine gidildiğinde ise bu oranın %72’ye gerilediği görülmüştür. Model, dördüncü değişken (X4) hariç diğer tüm değişkenlerin defter değerine dayanması ve 63 bu nedenle firmaların mali durumlarındaki bozulmaları kısa bir sürede tespit edemeyeceği için eleştirilmiştir (Saunders ve Allen, 2002: 12). Z Score modeli piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde açıklama gücünü kaybetmeye başlayınca, 1977 yılında güncellenmiş ve Zeta Modeli adını almıştır. Zeta modeline ilişkin çalışmalar ortalama aktif büyüklükleri 100 milyon $ olan, yarısı perakendeci yarısı üretici olmak üzere 53 iflas etmiş, 58 iflas etmemiş firma üzerinde yapılmıştır. Zeta modelinde öncü finansal göstergelerin sayısı yediye yükselmiştir. Zeta modeli firma iflaslarını bir yıl öncesinde %96 seviyesinde, 5 yıl öncesine gidildiğinde ise %70 seviyesinde açıklayabilmektedir (Altıntaş, 2006: 449). Tablo 6: Zeta Analizinde Kullanılan Rasyolar X Rasyo X1 Faiz ve Vergi Öncesi Kar/ Toplam Aktifler X2 Kazançtaki (X1’deki) İstikrar (5-10 yıllık bir süreçte yapılan karlılık tahminlerinin standart hatasına dayanılarak ölçüm yapılmaktadır.) X3 Faiz ve Vergi Öncesi Kar/ Toplam Faiz Ödemeleri X4 Dağıtılmayan Karlar/ Toplam Aktifler X5 İşletme Sermayesi/ Toplam Aktifler X6 Çıkarılmış Sermaye/Toplam Özkaynaklar (5 yıllık piyasa ortalaması) X7 Toplam Aktifler (Toplam aktif büyüklüğünün logaritması alınmaktadır) Kredi riskinin ölçümüne yönelik bankalar tarafından yoğun olarak kullanılan kredi skorlama modelleri, kullanılan değişkenlerin kısa dönemde sabit kalacağı ve bu değişkenler ile kredi notu arasındaki ilişkinin genellikle doğrusal olduğunun varsayılmasından dolayı yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. Günümüzde özellikle de gelişmiş ülkelerde firma iflasları ani ve çeşitli faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilmekte, firmaların finansal tablolarına yansıması zaman almaktadır. Bu nedenle finansal tablo bilgilerinin basit istatistik teknikler ile analizine dayalı olan kredi skorlama sistemlerinin tek başına kurumsal müşterilere uygulanması tercih 64 edilmemektedir (Saçcı, 2004:111). Bireysel müşteriler açısından bakıldığında gerek sağladığı maliyet avantajı gerek isabet derecesi nedeniyle kredi skorlama sistemleri, bankalar tarafından halen yoğun olarak kullanılmaktadır. 2.5.2.4. CreditMetrics Modeli JP Morgan tarafından geliştirilen ve 1997 yılında piyasaya sürülen Creditmetrics, yine JP Morgan tarafından piyasa riskinin ölçümü için geliştirilmiş olan Riskmetrics modelinin kredi riskinin ölçümüne uyarlanmış halidir. Bu model, organizasyon çapında kredi riskinin konsolidasyonuna, kredilere ilişkin riske maruz değer hesaplamalarına imkân tanımakta (JP Morgan, 1997: 3) ve gelecek yıl kötü bir yıl olursa kredi portföyünden dolayı ne kadar kayba maruz kalınır sorusuna yanıt aramaktadır. Kredi riski ile piyasa riskinin istatiksel olarak ifadeleri birbirinden farklıdır. Piyasa riski daha çok normal dağılıma yakın bir dağılım sergilerken, kredi riskinde çarpıklık söz konusudur. Bu nedenle piyasa riskinin ölçümüne ilişkin olarak geliştirilmiş modellerin kredi riskine uygulanması esnasında bir takım değişikliklerin yapılması gereklidir. Bir menkul kıymetin RMD’sini hesaplayabilmek için o kıymetin piyasa değerine ve piyasa değerinin standart sapmasına ihtiyaç vardır. Ancak kredilere ilişkin piyasa değerine ve bu değerin standart sapmasına doğrudan ulaşılması mümkün değildir. Direkt olarak gözlemlenemeyen kredi değerleri nedeniyle Creditmetrics modellinde müşterilerin kredi notlarındaki değişikliklere büyük önem atfedilmiştir. Creditmetrics modeli ekonometrik modellerden özelikle probit modeline benzemekte, modelin temelini kredi derecelerindeki geçişmeler (credit migration) oluşturmaktadır (Gordy,2000:124). Model ile belirli bir vadede müşterinin kredi değerliliğindeki değişim olasılığı hesaplanmaya 65 çalışılmaktadır. Öncelikle portföyde yer alan her borçluya bir kredi derecesi tayin edilmekte, geçiş matrisinin yardımı ile bu derecedeki iyileşme veya kötüleşme veyahut temerrüde düşme durumu belirlenmektedir. Geçiş matrislerine ilişkin veriler S&P, Moody’s, Fitch gibi derecelendirme kuruluşlarının çalışmalarından elde edilmektedir. Aşağıdaki tabloda S&P’un tayin ettiği kredi derecelerinden oluşturulan bir geçiş matrisi gösterilmiştir. Tablo 7: Halka Açık Firmaların Tahvilleri İçin Kredi Dereceleri Geçiş Matrisi Kredi Birinci Yılın Sonundaki Kredi Derecesi (t=1) Derecesi AAA AA A BBB BB B CCC Temerrüt AAA 90,81 8,33 0,68 0,06 0,12 0 0 0 AA 0,70 90,65 7,79 0,64 0,06 0,14 0,02 0 A 0,09 2,27 91,05 5,52 0,74 0,26 0,01 0,06 BBB 0,02 0,33 5,95 86,93 5,30 1,17 1,12 0,18 BB 0,03 0,14 0,67 7,73 80,53 8,84 1,00 1,06 0 0,11 0,24 0,43 6,48 83,46 4,07 5,20 0,22 0 0,22 1,30 2,38 11,24 64,86 19,25 (t=0) B CCC *Kredi derecelerindeki geçişme ve temerrüt olasılıkları bir yıl için (%) olarak belirtilmiştir. (Kaynak: Kern ve Rudolph, 2001:6) Creditmetrics’de portföy yaklaşımı benimsenmiştir. Bu yaklaşımda ilk olarak her borçlunun kredi riski birbirinden bağımsız olarak ölçülmekte, daha sonra borçlular arasındaki korelâsyonlar dikkate alınarak kredi portföyünün toplam riski hesaplanmaktadır (JP Morgan, 1997:7). Creditmetrics yaklaşımında geçiş matrisindeki her bir derece için geleceğe yönelik kredi marj eğrileri oluşturulmaktadır. Model, kredinin değerini, verilen derecelerin forward primlerini ve bu primlerin toplanarak bulunduğu portföy değerini kullanarak hesaplamaktadır. Geçiş matrisi ve marj eğrileri ile elde edilen forward değerlerinin yardımıyla kredi portföy değişiminin dağılımı bulunur. 66 Maruz Kalınan Risk Her varlığa ilişkin maruz kalınan riskin hesaplanması Kredilere İlişkin Riske Maruz Değer Korelasyonlar Derecelendirme notundaki değişiklikler veya temerrüt nedeniyle varlık değerlerinde oluşan volatilitenin hesaplanması Korelasyonların hesaplanması Kredi portföyüne ait riske maruz değer Şekil 4: Creditmetrics Temel Metodoloji Creditmetrics, piyasa değerine dayalı bir yöntemdir. Derecelendirme notundaki değişiklikler, krediden beklenen getiriyi dolayısıyla kredinin piyasa değerini etkileyecektir. Kredi derecelendirme notu düştüğünde, risk primi artacak bunun sonucunda kredinin bugünkü değeri banka açısından düşecektir. JP Morgan Creditmetrics’e ilişkin çalışmalarını sürdürmekte, modele ilişkin olarak yapılan yenilikleri internet sitesinden kullanıcılara ücretsiz olarak sunmaktadır. Yapılan tüm bu çalışmaların kredi risk ölçümüne ilişkin çeşitli kıyaslamaların yapılabileceği bir portföy oluşturulmasına, kredi risk yönetiminde şeffaflığı ve etkinliği artırarak daha likit bir piyasanın oluşmasına, ekonomik sermaye ile yasal sermayenin birbirine yakınlaştırılmasına, kredi risk yönetimine ilişkin kararları desteklenmesine yönelik olduğunu söylemek mümkündür (JP Morgan, 1997:3-4). Ancak Creditmetrics modeli, aynı kredi derecesine sahip olan firmaların farklı teminat yapısı vb. nedenlerden dolayı aynı temerrüt oranına sahip olsalar bile her zaman aynı düzeyde temerrüde düşme olasılığına sahip olmasını varsayması ve derecelendirme sistemlerine ile geçiş matrislerine büyük bağımlılık göstermesi bakımından eleştirilmektedir (Eratay, 2004:8). 67 2.5.2.5. CreditRisk Modeli Credit Suisse First Boston (CSFB) tarafından geliştirilen ve 1997 yılında kullanıma sunulan bir modeldir. Model, belli bir miktarın üzerindeki kayıpların karşılanması için bankanın sermaye gereğini hesaplamaya odaklanarak krediden beklenen kaybın ve bu kayıpların olasılık dağılımını tahmin etmeye çalışır (Saunders ve Allen, 2002: 122). Creditrisk+, temerrüt riskinin hesaplandığı aktüeryal bir modeldir. Temerrüdün tamamen dışsal olduğu kabul edilmekte ve nedenleri hakkında varsayımlarda bulunulmamaktadır. Çünkü modelde bir kredinin şartlı temerrüde düşme olasılığı sektörler arasında ağırlıklandırılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle temerrüde düşme, altında herhangi bir başka argüman bulunmayan istatiksel bir olaydır.(Saçcı, 2004: 113). Creditrisk+ modeli, temerrüde düşme ve düşmeme ihtimalleri ile beklenen ve beklenmeyen kayıplar üzerine odaklanmakta, müşterinin kredi derecelerindeki değişiklikleri dikkate almamaktadır (Allen, Delong ve Saunders, 2004: 747). Temerrüt riski, firmanın sermaye yapısı ile ilişkilendirilmemekte, geçmişe dönük temerrüt sayıları, kredi hacimleri, temerrüde düşen firmalardan sağlanan tahsil oranları ve temerrüt volatilitesi kullanılarak hesaplanmaktadır. Bir kredi portföyünün uğrayabileceği kayıpların olasılık dağılımı, temerrüt olasılığı ve kaybın şiddeti birlikte gösterilmektedir. Modele göre kredi portföyündeki tek bir kredinin temerrüde düşme olasılığı tesadüfîdir. İki ayrı kredinin temerrüde düşmeleri arasındaki korelasyon ise sıfırdır. Yani tek tek kredilerin temerrüde düşme ihtimalleri birbirinden bağımsızdır. Temerrüde ilişkin bu varsayımlar altında temerrüt oranlarının olasılık dağılımı Poisson dağılımına benzeyecektir (CSFB,1997: 11). Poisson dağılımına göre temerrüt oranlarının olasılık dağılımı şu şekilde formüle edilebilir: 68 N tane temerrüt olasılığı = e-m x mn/ n! e = üssel fonksiyon (2,71828) m = tarihsel ortalama temerrüt oranı n = temerrüt ihtimalinin hesaplanmaya çalışıldığı kredi sayısı Kredi risk karşılaştırıldığında nedenlerine ilişkin ölçümüne ilişkin Creditrisk+’in, varsayımlarda diğer temerrüdü modern yöntemler tamamen bulunmaması, iflas dışsal ile görüp etme sürecini tamamen istatiksel olarak analiz etmesi sebepleriyle kullanımı daha pratik ve düşük maliyetlidir (Altıntaş, 2006: 452). Ancak temerrüdü sadece sistematik risk faktörlerine bağlaması ve kredi borçluları arasındaki korelasyonları ihmal etmesi nedeniyle model eleştirilmektedir. 2.5.2.6. Moody’s KMV Modeli Moody’s KMV, Creditmetrics modelinin yaptığı varsayımlara getirilen eleştiriler sonucunda geliştirilmiş bir modeldir. Farklı özelliklere sahip olsalar bile aynı rating sınıfında yer alan borçluların aynı temerrüt olasılığına sahip olmaları, temerrüt olasılıklarının tarihi temerrüt verilerinden yola çıkılarak hesaplanması, kredi dereceleri ile temerrüt oranlarının eş değer görülmesi ve aralarında sürekli bir ilişkinin varlığının kabul edilmesi bu modelde de eleştirilmiştir (Crouhy, Galai ve Mark, 2000: 84). Moody’s KMV modeli, esas olarak Merton modeline dayanmaktadır. Oldrich Vasieck 1984 yılında Merton modelini kredi riskine uygulamıştır. Kredi risk modellemesine ilişkin bu çalışmalar ilerleyen yıllarda Moody’s tarafından geliştirilerek Moody’s KMV adını almıştır (Çabukel, 2006: 62). Merton modeline göre bir firmanın varlıklarının piyasa değeri, borçlarının piyasa değerlerinin altına düştüğü zaman temerrüt durumu 69 gerçekleşmektedir (Altman ve Saunders,1998: 1725). Firma varlıklarının piyasa değeri ve varlık değerindeki değişmelere ilişkin verilerin doğrudan elde edilmesi güçlüğünden ötürü iki önemli varsayımda bulunulmuştur. Bu varsayımlar,bir firmaya ait hisse senedinin değerinin firma varlıklarının call opsiyonu olarak görülebileceği ve firmanın hisse senedi değerşerinde gözlemlenebilen volatilite ile firma varlıklarının değerindeki teorik bir ilişkinin mevcudiyetidir (Allen, Delong ve Saunders, 2004: 744). Söz konusu varsayımlardan yola çıkılarak bir firmanın varlıklarının piyasa değeri ve bu değerdeki değişimler, firmaya ait hisse senedi fiyatları ve bu fiyatlardaki değişiklikler göz önüne alınarak hesaplanabilir. Çünkü piyasanın şirket iflaslarını derecelendirme kuruluşları ve denetleyici otoritelerden daha önce algılayabildiği ve bunun diğer göstergelerden çok daha önce hisse senedi fiyatlarına yansıtıldığı kabul edilmektedir. Firmanın gelecekteki kazanma gücü iyiye ya da kötüye gittiğinde ilk etkilenecek olan hisse senedi fiyatlarıdır. Temerrüt olasılığının hesaplanmasında hisse senedi fiyatlarındaki değişikliklerin analiz edilmesi yeterli olacaktır (Vasieck, 1984: 2). Bu nedenle modelde borsada işlem gören şirketlerin hisse senetleri fiyatları önemli bir parametre olmaktadır. Grafik 1: Borç vadesinde firmanın aktif değer dağılımı Modelde temerrüt olasılığı, Beklenen Temerrüt Sıklığından (Expected Default Frequency- EDF) türetilmektedir. EDF’nin hesaplanmasında ise Merton Modeline benzer bir metodoloji benimsenmiş, EDF, firmanın 70 sermaye yapısının, varlık devir hızının volatilitesinin ve mevcut varlıklarının bir fonksiyonu olarak tanımlanmıştır. Yani aktif getiri dağılımı ile temerrüde düşme olasılığı birbiriyle ilişkili olup bu ilişki Grafik 1’de gösterilmiştir. Bu modelde EDF ile birlikte firma bazında Temerrütten Uzaklık (Distance of Default-DD) oranı da hesaplanmaktadır. Piyasa değerlerinin ağırlıklı olarak kullanımı modelin üstün yanını oluşturmaktadır. Nitekim model, Worldcom, Enron gibi muhasebe skandallarına bağlı olarak ani iflas eden firmaların temerrüt olasılıklarını diğer modellere göre çok daha önce ortaya koymuş ve söz konusu firmaları spekülatif yatırım sınıfına almıştır. Ancak modellemede hisse senedi fiyatlarının önemli bir değişken olması, modelin kullanım alanını kısıtlamaktadır (Altman ve Saunders, 1998: 1725). Ayrıca modelin karmaşık olması, finans alanında uzmanlaşmış kişilere ve yüksek bilgi teknolojilere ihtiyaç duyulması nedenlerinden dolayı kullanımı, diğer kredi risk ölçüm modellerine göre daha zaman alıcı ve maliyetlidir. Bu dezavantajlarından dolayı bu model şu an için bireysel kredilere uygulanamamaktadır. 2.5.2.7. Credit Portfolio View Modeli Moody’s KMV ve Credit Portfolio View modelleri esas olarak temerrüt ve kredi derecelerindeki geçişmelerinin sabit olmadığı, zaman içerisinde değişiklik gösterebileceği varsayımına dayanmaktadır. Moody’s KMV modelinde mikro ekonomik bir yaklaşım benimsenmiş olup, firmanın varlıklarının değeri, firmanın piyasa değeri ile ilişkilendirilmiştir. Credit Portfolio View modelinde ise makroekonomik faktörleri içeren bir modelleme yöntemi kullanılmıştır (Crouhy, Galai ve Mark, 2000:116). Credit Portfolio View, diğer kredi risk ölçüm modellerinden farklı olarak mevcut makro ekonomik ortamı kredi riski değerlendirmesinde belirleyici unsur olarak alan ekonometrik bir modeldir (Saçcı, 2004: 113). Bu modelde temerrüde düşme 71 ve kredi derecelerindeki geçiş olasılıkları makroekonomik değişkenler ve bunlara ilişkin duyarlılıkları gösteren göstergelerin analizi ile hesaplanmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle temerrüt ve kayıp dağılımları, farklı ülkelerdeki farklı ekonomik koşullara ve sektörlere göre şekillenmektedir. Özellikle ekonominin genel seyrindeki iyileşmeler ve kötüleşmeler hem temerrüt olasılıklarını hem de kredi derecelerini etkilemektedir. Örneğin BBB dereceli bir borçlunun temerrüde düşme olasılığı, daralma döneminde, genişleme dönemindeki ortalamadan daha yüksek olmaktadır. Bu nedenle makro ekonomik faktörlerdeki değişiklikler sonucunda kredi dereceleri ve model, gözden geçirilmeli, gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Bu ise modelin kullanımını sınırlamaktadır. 2.6. KREDİ RİSK YÖNETİM ARAÇLARI Kredi riskinin yönetiminde çeşitli araçlardan faydalanılmakta ve bu araçlar ile kredi riski azaltılabilmektedir. Limit belirleme, teminatlandırma gibi araçlar geleneksel; netleştirme, kredi sigortası, kredi türevleri gibi araçlar ise modern kredi risk yönetimi araçları olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada ülkemizde teminatlandırma ve yoğun netleştirme olarak ile kullanılan dünyada limit kullanımı belirleme, son derece yaygınlaşan kredi türevlerine ilişkin açıklamalarda bulunulacaktır. 2.6.1. Limit Belirleme Kredi risk yönetiminde uzun zamandır kullanılan limit belirleme, risk yoğunlaşmalarının sınırlandırılmasına ve azaltılmasına yöneliktir 72 (Babuşcu,2005: 116). En genel haliyle risk yoğunlaşması, belirli bir risk veya risk grubundaki varlığın, bankanın faaliyetlerini tehdit etme potansiyeline ulaşan kümeleşmelerdir. Bu tür yoğunlaşmalar aynı ekonomik, coğrafik alanda veya sektörde alınan; finansal performansı aynı faaliyet veya varlığa dayanan karşı taraflarda alınan; belirli risk azaltma tekniklerinin kullanılması sonucunda oluşan dolaylı risklerden kaynaklanabilmektedir. Risk limitleri temel olarak, borçlu, risk grubu, sektör, coğrafi bölge, ülke ve ürün bazında uygulanmaktadır (Candan ve Özün, 2006:119). Limitler, toplam kredi portföyü için olabileceği gibi sadece bir kredi müşterisine yönelik sınıflandırılması olabilir. şeklinde Kredi olabileceği limitleri gibi risklerin nitelikleri tutar olarak bakımından sınıflandırılması şeklinde de olabilir. Kredi limitleri ile bankaların aşırı riskli kredi kullandırımlarında bulunmasını büyük ölçüde engellemekte, bununla birlikte bu tarz kredilendirmelerde bulunulması durumunda uygun faiz oranı ile risk -getiri dengesinin kurulması ve olası kayıplara karşı yeterli sermayenin bulundurulması, kredinin takibe intikal etmesi halinde yeterli karşılığının ayrılmış olması sağlanmaktadır (Sarı,2004: 65). 2.6.2. Teminatlandırma Kredilerin önemli kullandırım koşullarından biri olan teminatlar, geri ödemeler için güvence niteliğindedir. Bu nedenle kredi kullandırımlarında limit ile teminata alınan değerler arasındaki denge iyi kurulmalıdır. Teminat olarak alınabilecek değerler nakit bloke, kıymetli madenler, kambiyo senetleri gibi maddi nitelikli olabileceği gibi kefalet gibi şahsi nitelikli varlıklar da olabilir. 73 Verilen bir kredinin normal koşullarda geri dönüşünün olmaması durumunda, teminatların nakde çevrilmesi gerekir. Bu durumda alınan teminatların değeri, kredinin anaparası ve faizi ile birlikte vergi ve masrafları karşılayacak düzeyde olması gerekir. Ancak bankanın teminatın değerini ölçtüğü dönemle, teminatın nakde dönüştürüldüğü dönem arasında değer kayıpları görülebilir. Gelecekte muhtemel değer kayıpları da göz önüne alınarak teminata kredi limitine göre bir marj uygulanmalıdır. Ayrıca teminat değerlerinin kredi ilişkisi devam ettiği sürece düzenli aralıklar ile gözden geçirilmesi, teminatın değerinde bir azalma meydana gelmişse aradaki farkı kapatacak yeni teminatların alınması gerekmektedir. 2.6.3. Netleştirme İki tarafın bir anlaşma çerçevesinde mevcut veya gelecekteki iş akitlerinden doğacak alacak ve borçlarını belirli zaman aralıklarıyla birbirlerinden düşmeleri şeklinde tanımlanan netleştirme, genellikle karşılıklı işlemleri fazla ve yüksek tutarlarda olan taraflar arasında uygulanmaktadır. Netleştirme, işlem maliyetlerini, iletişim giderlerini, kredi ve likidite risklerini azaltmaktadır. Ancak netleştirme çoğu ülkede hukuki olarak düzenlenmediğinden yasal risk ortaya çıkabilmektedir. Bu riske maruz kalınmaması için bir netleştirme anlaşmasında asgari olarak netleştirmenin hangi tür sözleşmeleri kapsayacağının, netleştirme periyotlarının, uyuşmazlık halinde izlenecek yolun, anlaşmadan cayma ve anlaşmanın sona erme koşullarının, temerrüde düşme durumunun, tasfiye organının ve varsa garantörün yer alması gerekmektedir (BCBS, 1998:1). 74 2.6.4. Kredi Türevleri Piyasalarda yaşanan gelişmeler, kredilerin çeşitlenmesi ve kredi işlemlerinde tarafların artması, kredi riskini ve yönetiminin önemini arttırmış; kredi riskinin daha etkin yönetimi için yeni araçlar geliştirilmiştir. Söz konusu modern tekniklerinden birisi de kredi türevleridir. Kredi türevleri ile kredi risk yönetiminde etkinlik ve esneklik hedeflenmektedir. Finans literatüründe türev, orijinal bir sözleşmeden ya da varlıktan yeni bir sözleşme oluşturulmasıdır. Bu noktadan yola çıkılarak oluşturulan kredi türevleri, bir varlığın riskini ve getirisini, o varlığın mülkiyetini devretmeden diğer tarafa transferini sağlayan sözleşmelerdir (Özyurt,2003: 2). Bu sözleşmelerde koruma satın alan ve koruma satan olmak üzere asgari iki taraf bulunmaktadır. Koruma satın alan taraf, kredi riskini transfer etme veya azaltma; koruma satan taraf ise riski üstlenerek piyasa getirisinin üzerinde gelir elde etme amacındadır. Kredi türev sözleşmesine konu olan riskli varlığa referans varlık denilmektedir. Koruma satın alan taraf belli bir prim ödemesi karşılığında referans varlığa ilişkin kredi riskini karşı tarafa devretmektedir. Basit olarak işleyişi yukarıda özetlenen kredi türevleri gerek finansal kuruluşlar tarafından gerekse de finansal olmayan kuruluşlar tarafından çeşitli amaçlara yönelik olarak kullanılabilmektedir. Bu amaçlar, kredi riskinin transfer edilmesi, kredi kayıplarının azaltılması, finansal kaldıraçtan faydalanılarak getiri elde edilmesi, yasal sermaye gereğinin sağlanmasının temini şeklinde sıralanabilir (Anbar, 2006a: 26). Kullanım amaçlarının çeşitli olmasının yanında bu araçlara ait önemli özellikler de kredi türevi piyasasının işlem hacmini arttırmaktadır. Kredi türevleri üstlenilen kredi riskinin tutarı veya vadesi gibi herhangi bir kısmı için düzenlenebilmekte; bu araçlar ile bir varlığa ilişkin kredi riski transfer edileceği gibi bir portföye ilişkin kredi riski de transfer edilebilmektedir. Kredi 75 türevleri için standart bir format yoktur ve bu sözleşmeler, tezgâh üstü piyasalarda işlem görmektedir. Bu nedenlerden ötürü sözleşme koşulları tarafların ihtiyaçlarına uygun olarak belirlenebilmekte böylelikle kredi risk yönetiminde esneklik sağlanmaktadır. Ayrıca kredi türevleri, likit olmayan varlıklara likidite kazandırmakta, referans varlığın portföyde bulunmadığı zamanlarda, o varlığa ilişkin pozisyon yaratabilme imkanı da sunmaktadır (Ateş, 2004:1). Kredi türevlerinin ilk kullanıcıları olan ticari bankalar günümüzde kredi türev piyasasının temel oyuncusu konumundadır. 2003 yılında Risk Magazine tarafından yapılan bir araştırmaya göre ticari bankaların %38’lik oranla bu piyasada lider olduğu, ticari bankaları sırasıyla %14 pay ile sigorta şirketlerinin, %13 pay ile hedge fonlarının takip ettiği görülmüştür. (Lehman Brothers, 2003: 4) Kredi türevlerinin kullanımıyla bankalar, portföylerini çeşitlendirebilmekte, bazı nedenlerden ötürü daha önce giremedikleri alanlara bu şekilde girebilmektedirler. Böylelikle bankalar uzmanlık alanlarına giren sektörlere kredi vermeyi sürdürürken, kredi türevleri ile kredi riskini ve yoğunlaşmalarını azaltabilmektedir. Ayrıca homojen bir yapıya sahip olmadıkları için menkulleştirilmeleri oldukça güç olan ticari ve kurumsal krediler, kredi türevlerine konu edilebilmekte ve bu şekilde riskleri transfer edilebilmektedir (Özyurt,2004:2) Sermaye gereksinimi İçsel model ile hesaplanan sermaye %8 Basel komitesi gereği Algılanan kredi riski Algılanan sermaye gereksinimi fazlası Grafik 2: Sermaye Gereksinimi Fazlası 76 Bankalar kredi türevlerini ayrıca risk karşılığı tutulacak sermayenin ayarlanmasında da kullanmaktadır. Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nda tüm bankalar için aynı şekilde sermaye ayrılması öngörülmüştür. Ancak pek çok banka geliştirmiş olduğu içsel modeller ile sermaye gereğini hesaplamaktadır. Bu hesaplamaların sonuçlarına göre hareket eden bankaların içsel olarak hesaplanan sermaye gereksiniminin Basel I’de belirlenen orandan az olduğu kredi risklerini, bilançolarından çıkarma eğiliminde olacakları sonucuna varılmıştır (Kiff ve Morrow, 2000:7) Bilanço dışına çıkarılmak istenen kredi riskleri, sermaye gereksinimi fazlası olarak adlandırılmış olup bilanço dışına çıkarılmalarında kredi türevleri yoğun olarak kullanılmıştır. İçsel Derecelendirme yöntemlerinin kullanımına imkân tanıyan Basel II’de ilk uzlaşıdan farklı olarak kredi türevlerine yer verilmiş ve sermaye gereğinin hesaplanmasında dikkate alınma oranları belirlenmiştir. Kullanımı giderek artan kredi türevlerinin farklı özelliklere sahip kredi temerrüt swapları, toplam getiri swapları, kredi spread opsiyonları, krediye dayalı senetler ve teminatlı borç yükümlülükleri gibi çeşitli türleri bulunmaktadır. 77 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BASEL II KRİTERLERİ VE KREDİ RİSK YÖNETİMİNE ETKİLERİ 3.1. ULUSLARARASI ÖDEMELER BANKASI Dünyanın en eski uluslararası finansal kuruluşlarından olan Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS-Banks of International Settlements) I. Dünya Savaşı sonrası Dowes ve Young Planları çerçevesinde Almanya’nın ödeyeceği savaş tazminatlarının yönetimi amacıyla İşviçre’nin Basel kentinde kurulmuştur. Kuruluşun amacı, özel olarak Almanya’nın yapacağı ödemelerin organizasyonunu, genel olarak ise merkez bankaları arasında iş birliğini sağlamak şeklinde belirlenmiştir (Günal, 2006: 95). Kuruluşun faaliyetleri zaman içerisinde genişlemiş ve kuruluş ekonomik, parasal konularda araştırmalar yapan, bazı uluslararası finansal borçlanmalarda mutemet rolünü üstlenen, merkez bankaları arasında transfer işlemlerini gerçekleştiren bir merkez haline dönüşmüştür. Genişleyen faaliyet alanı göz önüne alınarak BIS’in temel amaçları, parasal ve finansal istikrarın sağlanması, merkez bankaları ve finans çevreleri arasında fikir alışverişlerinin yapıldığı bir tartışma ve iş birliği forumunun oluşturulması, merkez bankalarının ve uluslararası organizasyonların bankası olarak transfer faaliyetlerinin sürdürülmesi ve uluslararası işlemlerde garantör kuruluş rolünün üstlenilmesi şeklinde sıralanabilir. Bankanın müşterileri merkez bankaları ve uluslararası finansal organizasyonlardır. Bu kuruluşlar aynı zamanda bankanın hissedarlarıdır. 78 Banka hissedarlarından döviz ve altın şeklinde mevduat kabul etmekte, çok önemli durumlar dışında kredi vermemektedir. 6 Bankanın bünyesinde Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme, Ödeme ve Uzlaşma Sistemleri, Global Finansal Sistem olmak üzere üç önemli komite bulunmaktadır. Sermaye yeterliliği uzlaşılarına ilişkin çalışmalar Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi tarafından yapılmaktadır. 3.2. BASEL BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KOMİTESİ Bretton Woods sözleşmesinin sona erdirilerek sabit kur sisteminden serbest kur sistemine geçiş, uluslararası ticaret hacminin önemli ölçüde genişlemesi, OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler) petrol fiyatlarını arttırması ana nedenler olmak üzere 1970’li yıllarda para ve sermaye piyasalarında büyük dalgalanmalar görülmüştür. Bu dalgalanmalar para piyasalarının önemli aktörlerinden olan bankaları olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle Alman Bankası Bankhaus I.D. Herstadtt’ın bir gün içerisinde iflas etmesi, bankaların denetim ve gözetimlerinde uluslararası standartların oluşturulmasına ne denli ihtiyaç olduğunu göstermiştir. İşte bu gereksinimden yola çıkılarak 1974 yılında G-10 ülkelerinin Merkez Bankalarının temsilcilerinin katılımıyla BIS bünyesinde Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) oluşturulmuştur. Yıllar itibariyle üye sayısı artan komiteye 2009 yılı sonu itibariyle 26 ülke üyedir7. 6 Banka, 1980’li yıllarda borç krizine girmeleri nedeniyle bazı Latin Amerika ülkelerine kısa vadeli krediler vermiştir. 7 BCSB’ye üye olan ülkeler, Arjantin, Avustralya, Belçika, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Đtalya, Japonya, Güney Kore, Lüksemburg, Meksika, Hollanda, Rusya, Suudi Arabistan, Singapur, Güney Afrika Cumhuriyeti, Đspanya, Đsviçre, Đsveç, Türkiye, Đngiltere’dir. (BCSB, 2009:1) 79 Komitenin temel amacı, bankacılık denetim, gözetim ve düzenleme kalitesinin iyileştirilmesidir. Ayrıca komite uluslararası bankacılık faaliyetlerinin denetimine standartlar getirerek uluslararası alandaki yasal boşluklardan yararlanarak denetimden kaçan bankaların önüne geçmeyi de amaçlamaktadır. Komitenin düzenlemelerinin yasal yaptırım gücü bulunmamaktadır. Ancak bu düzenlemelerin üye ülkeler ve AB tarafından kısa sürede mevzuata dönüştürülmesi, söz konusu düzenlemelerin ne derecede etkili olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca komitenin düzenlemelerini yerine getirmeyen bankalar uluslararası piyasada ikinci sınıf banka olarak görülmekte ve yükselen risk primleri nedeniyle bu bankalar piyasadan daha yüksek faiz oranıyla borçlanmaktadırlar (Babuşcu, 2005:188). BCBS’nin son yıllarda yapmış olduğu çalışmaların büyük bir kısmı sermaye yeterliliği üzerinedir. Komite 1980’li yılların başında uluslararası alanda risklerin artması nedeniyle bu alanda faaliyet gösteren bankaların riskler karşısında sermayelerinin eridiğini tespit etmiş ve çalışmalarını sermaye yeterliliği üzerine yoğunlaştırmıştır (BIS, 2009:2). Bu çalışmaların içeriği hakkında 1987 yılında özet bilgiler sunan komite 1988 yılında Basel I olarak da adlandırılan Sermaye Yeterliliği Uzlaşısını piyasaya sunmuş ve bu düzenleme öngörülenden öte kabul görmüştür. Komite gelişen ve değişen koşulları göz önüne alarak Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nı çeşitli tarihlerde güncellemiştir. Komite 1998 yılında, 1988 yılında yayımlanan ilk uzlaşının yerini alacak yeni bir uzlaşı üzerine çalışmalarına başladığını ilan etmiş; yılında yayımlanmıştır. bu uzlaşıya ilişkin nihai metni 2004 80 3.3. SERMAYE YETERLİLİĞİ VE ÖNEMİ Günümüzde maruz kalınan risklerin çeşitlenmesi, piyasalarda yaşanan yoğun rekabet bankaları ihtiyatlı yönetim politikalarını terk etmeye zorlamakta bunun sonucunda ise bankaların finansal anlamda kırılganlıkları artmaktadır. Banka iflasları sadece mevduat sahiplerini ya da bankalardan fon gereksinimini karşılayan reel kesmi etkilememektedir. Banka başarısızlıkları domino taşı etkisi yaparak tüm piyasadaki istikrarı bozmakta ve çoğu kez ülkenin mali krize düşmesine neden olmaktadır. Globalleşen piyasalar ile birlikte bu etki tek bir ülkeyle de sınırlı kalmamaktadır. Bankalar, toplam kaynakları içerisinde özkaynaklarının payı az olan başka bir deyişle yüksek finansal kaldıraçla çalışan kurumlardır. Ancak bankalar da tıpkı diğer işletmeler gibi kar etme amacıyla hareket etmektedirler. Bu nedenle riskli faaliyetlerde bulunmaları kaçınılmazdır. Önemli olan ise üstlenilen bu risklerin bankanın varlığını tehdit eder düzeye ulaşmamasıdır. Bu noktada finansal yapının sağlamlığı ön plana çıkmaktadır. Ticari bankalar için sağlamlık derecesinin ölçülmesinde sermaye yeterliliği önemli bir göstergedir. Sermaye yeterliliği ise en genel haliyle, bankayı iflas etme riskine karşı koruyacak özkaynak tutarıdır (Coyle, 2000: 76). Sermaye gerek hissedarlar, banka yöneticileri ve mevduat sahipleri gerekse de finansal sistemin sağlıklı işleyip işlemediğinden sorumlu olan denetim otoriteleri açısından merkezi role sahiptir. Ayrıca sermaye, banka için kuruluş ve faaliyete geçiş için gerekli tüm girdilerin karşılanmasına ve sabit değerlere yapılacak ilave yatırımlara kaynaklık etmekte, zararların karşılanmasında kullanılarak ortaya çıkan sorunların çözümüne dek bankanın hukuki varlığını korumasına yardımcı olmakta, tasfiye durumunda alacaklıları özellikle de mevduat sahiplerini korumaktadır (Çelebican, 1984: 3-4 ve Çolak, 2000: 3). 81 Bankalar için mevduat temini, temel faaliyetlerden biri olup günümüzde mevduat sahipleri bankaların kredi değerliliğini gözeterek birikimlerini hangi bankalarda değerlendireceklerine karar vermektedir. Mevduat sahipleri de tıpkı diğer yatırımcılar gibi rasyonel davranarak az risk ile kazançlarını maksimize etmek isteyeceklerdir. Bu nedenle bankanın güçlü bir sermaye tabanına sahip olması tercihlerinde önemli bir faktör olacaktır. Güçlü sermaye tabanının diğer işlevleri ise bankacılık sektöründe güvenirliği arttırması, bankaları beklenmedik durumlara karşı koruması, bankaların esnekliğini arttırması, finansal sistemin derinliğinin arttırarark ekonomik kalkınmaya destek olması şeklinde özetlenebilir (Kaplan ve Turan, 1999:2). Sermaye yeterliliği ticari bankaların varlık ve kaynak yapısına bağlı olan göreceli bir kavramdır. Bu nedenle sermaye yeterliliğinin ölçülmesinde farklı ölçütler göz önüne alınabilmektedir (Arman ve Arman, 1997:338). Hangi ölçüt dikkate alınırsa alınsın sermaye yeterliliğine ilişkin olarak, maruz kalınan tüm riskleri göz önüne alan ve risk değerlendirmelerini sağlıklı bir şekilde yapan sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. 3.4. BASEL I SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI 1980’li yıllarda bankaların borç yükü yüksek ülkelerden kaynaklanan risklerinin hızla artması bankaların giriştikleri riskli faaliyetler karşılığında sermayelerinin yetersiz kalmasına neden olmuştur. Sermaye yetersizliğinin yol açacağı olumsuzlukların önüne geçebilmek için uluslararası alanda geçerliği olan düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu düzenlemeler ile sermaye yeterliliğine ilişkin ülkeler arasındaki farklılıkların da azaltılabileceği düşünülmüştür. Çünkü bazı ülkelerde sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemeler kapsamlı ve katı iken bazı ülkelerde ise dar ve zorlayıcıdır. Mevcut uygulamalara bakıldığında bankalar için sistematik regülâsyonların tarihinin çok eskiye dayanmadığı görülür. Uluslararası 82 bankalar için asgari sermaye standardı olan Basel I Uzlaşısı bu düzenlemelerin ilki olup BCBS tarafından 1988 yılında yayımlanmıştır (Saidenberg ve Schuermann, 2003: 6). BCBS, bu uzlaşı ile uluslararası bankacılık sisteminde istikrarı güçlendirmek ve sistemi sağlamlaştırmak, farklı ülkelerde faaliyet gösteren bankalar arasında sermaye yeterliliğine ilişkin uygulama farklılıklarının giderilmesini amaçlamıştır (BCBS, 1988:1). Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı, esas itibariyle uluslararası faaliyetleri olan bankalar için tasarlanmıştır. Ancak uzlaşı, hedeflenenden çok daha öte kabul görmüş 100’ den fazla ülkede uygulamaya konulmuştur. 3.4.1. Basel I’e Göre Sermaye Yeterliliğinin Hesaplanması Uzlaşıya göre bankaların bilanço içi ve bilanço dışı kalemleri çeşitli risk ağırlıkları ile çarpılarak risk ağırlıklı varlık ve yükümlülükler hesaplanmakta ve bununla toplam sermaye değerlendirilmektedir. Sermaye karşılaştırılarak yeterliliğinin sermaye tespiti üç yeterliliği aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada sermaye tanımlanmakta, ikinci aşamada aktifler risk ağırlıklarına göre tasnif edilmekte ve son aşamada ise sermaye yeterlilik oranı hesaplanmaktadır. Sermaye yeterlilik oranının hesaplanabilmesi için uzlaşı çerçevesinde sermayenin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Basel I’e göre sermaye, ana ve katkı sermaye olmak üzere iki kısımdan oluşmakta; ana ve katkı sermaye toplamından bazı kalemler indirilerek sermaye yeterliliği oranının payını oluşturan toplam sermaye tutarına ulaşılmaktadır. 83 Sermayenin Tanımlanması Aktiflerin Risk Ağırıklarına Göre Tasnifi Sermaye Yeterlilik Rasyosunun Hesaplanması Şekil 5: Basel I Uzlaşısına Göre Sermaye Yeterliliğinin Hesaplanması Birinci kuşak (tier one) sermaye olarak da adlandırılan ana sermaye, banka sermayesinin temel bileşenidir. Bu grup, nakit sermaye unsurlarını ifade etmekte ve banka bilançosunun özkaynaklar kısımında yer alan kalemlerin büyük kısmını kapsamaktadır. Ana sermaye, bankanın acil durumlarda maruz kalabileceği zararlara karşı kaynak görevi görmektedir. Sermaye yeterliliği uzlaşısına göre bir bankanın sermayesinin en az %50 si ana sermayeden oluşmalıdır. Sermaye yeterliliği uzlaşısında özkaynak, banka bilançosundaki özkaynaktan farklıdır. Bu farklılığı yaratan unsurlardan biri katkı sermayedir. İkinci kuşak (tier two) sermaye olarak da isimlendiren katkı sermaye ile özkaynak kapsamı genişletilmiş bilançoda özkaynak kısmında tasnif edilmeseler bile, taşıdıkları özellikler nedeniyle özkaynak olarak nitelendirilecek bazı kalemler toplam sermayeye dahil edilmiştir. Kısacası nakit olmayan özkaynak ve özkaynak benzeri unsurlardan oluşan katkı sermaye, muhtelif değerleme fonları, serbest kredi karşılıkları, sermaye benzeri krediler ile sınırlı da olsa ikincil borçlardan meydana gelmektedir (Değirmenci, 2003: 17). Katkı sermayeye hangi kalemlerin dahil edileceği konusunda her ülke, kendi muhasebe uygulamaları ve bankacılık düzenlemeleri çerçevesinde karar vermeye yetkilidir. Karşılıklar, katkı sermaye içerisinde en fazla risk 84 ağırlıkların %1,25’i oranında yer alabilmekte, ikincil borçların katkı sermaye içerisinde sayılabilmesi içinse kalan vadelerinin en az beş yıl olması gerekmektedir. Katkı sermayenin toplam sermaye içerisindeki payı ana sermayeyi geçmemelidir (BCBS, 1988: 14-16). Ayrıca sermaye yeterliliği oranının hesaplanmasına esas teşkil edecek toplam özkaynak tutarına ulaşılması için bazı kalemlerin8 sermayeden indirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bankaların birbirleri dışındaki kaynaklardan fon sağlamalarını özendirmek ve bankaların birinde yaşanan olumsuzluğun diğer bankalara sirayet etmesini önlemek amacıyla sermaye içerisinde yer alan diğer bankalar ya da mevduat toplayan diğer kuruluşlara ait hisse senetleri ve başka enstrümanların sermayeden indirilmesi tavsiye edilmektedir. Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’na göre bilanço içi ve bilanço dışı aktiflerin taşıdıkları risklere göre tasnif edilmesine ilişkin %0-%100 arasında değişen beş farklı risk ağırlığı belirlenmiştir. Bilanço içi aktifler belirlenmiş olan risk ağırlıkları ile çarpılarak sermaye yeterliliğinin hesaplanmasına esas teşkil edecek risk ağırlıklı varlık toplamına ulaşılmaktadır. Tablo 8: Basel I Uzlaşısına Göre Bilanço İçi Varlıklar Risk Ağırlıkları Risk Ağırlığı (%) 0 20 8 Aktif Türü Kasadaki nakit ve altın OECD Ülkeleri hükümet ve merkez bankalarından alacaklar Nakit, altın veya OECD hükümet veya merkez bankalarının kefaleti veya bunlarca ihraç edilen menkul kıymetler teminata alınmak suretiyle kullandırılan krediler OECD ülkelerinde kurulu bankalardan alacaklar OECD ülkelerinde kurulu bankaların kefaletiyle veya bunlarca ihraç edilen menkul kıymetler teminata alınmak suretiyle Sermayeden indirilmesi gereken kalemler: Dönemsellik ilkesi veya benzeri saikler ile aktifleştirilen giderler, ulusal sistemlerinde konsolidasyon uygulanmayan bankaların, bankacılık veya finans sektöründe faaliyet gösteren iştiraklerine yapılan yatırımlar, şerefiye (TSPAKB, 2005:7) 85 Tablo 8: Basel I Uzlaşısına Göre Bilanço İçi Varlıklar Risk Ağırlıkları kullandırılan krediler 50 Gayrimenkul ipoteği karşılığı kullandırılan konut kredileri 100 Diğer nakdi kredi ve alacaklar, gayrimenkul ve iştirak yatırımları Sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasında bilanço dışı kalemler önce kredi dönüşüm oranları ile çarpılarak bilanço içi kalemlere dönüştürülmekte, daha sonra karşı tarafın niteliği göz önüne alınarak uygun risk katsayısı ile çarpılmaktadır. Böylelikle bilanço dışı aktifler ile bilanço içi aktifler eşitlenmekte, toplam kredi riski ve kredi limiti hesaplamalarında gayrinakdi krediler ile nakdi kredilerin toplanabileceği bir baz oluşturulmaktadır. 3.4.2. Piyasa Riskinin Sermaye Yeterliliği Hesaplamasına Dahil Edilmesi 1980’li yıllarda özellikle Latin Amerika ülkelerinde kredi riski nedeniyle yaşanan banka iflasları kredi riskini ön plana çıkarmıştır. Bu durum Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısına yansımış, sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında sadece kredi riski dikkate alınmıştır. Oysa bankaların faaliyetlerini etkileyen diğer riskler de bulunmaktadır. 1990’ lı yıllarda faiz oranı ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar neticesinde dünya çapında pek çok banka iflasının yaşanması BCBS’nin Sermaye Yeterliliğine ilişkin oluşturduğu orana piyasa riskini de dahil etmesi gerektiği sonucunu doğurmuştur (Teker, Bölgün ve Akçay, 2005:2). BCBS piyasa riskinin sermaye yeterliliği rasyosuna dahil edilmesi yönündeki ilk adımını 1993 yılında yayınladığı ‘‘The Supervisory Treatment of Market Risks’’ adlı doküman ile atmıştır. Konuya ilişkin nihai döküman Ocak 1996 ‘da yayımlanmış piyasa riski sermaye yeterliliği rasyosunun 86 hesaplanmalarına dahil edilmiştir. Bu ilave ile birlikte sermaye yeterliliği rasyosunun paydasında piyasa riskine esas olan tutar da yer almıştır (TBB,1999:2). Piyasa riski için hesaplanan sermaye yükümlülüğünün 12,5(100/8=12,5) katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktar piyasa riskine esas tutar olarak sermaye yeterliliği rasyosunun paydasına ilave edilecektir. Piyasa riskinin hesaplanması kapsamında göz önüne alınacak dört risk türü sırasıyla faiz oranı riski, hisse senedi pozisyon riski, spefisik risk ve kur riskidir. Piyasa riskinin sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasına dahil edilmesi, sermaye tanımının kapsamını da genişletmiştir. Ana ve katkı sermayeye ek olarak sadece piyasa riski için kullanılabilecek bir sermaye türü olan üçüncü kuşak sermaye tanımlanmıştır. Üçüncü kuşak sermaye, ana sermayenin kredi riski için kullanılmayan ve piyasa riski için kullanılabilecek kısmının % 250’sini geçmeyen ve piyasa riski için kullanılmayan kısmı sermaye yeterliliği oranının hesabında dikkate alınmayan ; - Yalnızca piyasa riskinden doğan özkaynak gereksinimini karşılamak üzere özkaynaklara eklenen, - Herhangi bir teminatı olmayan, tamamı bankaya ödenmiş, başlangıç vadesi en az iki yıl olan, - Kurumun izni olmadan vadeden önce geri ödemesi ve kapatılması veya mahsubu talep edilemeyen, - Yapılacak geri ödemenin, bankanın sermaye yeterliliği oranının altına düşmesine neden olması veya bu oranın standart oranın altında olması durumunda vadesi gelmiş olsa bile faizinin veya anaparasının geri ödenmesini engelleyici hükümler içeren, - Bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı hüküm, şart ve kısıtlamaları taşımayan sözleşmelere dayalı, sermaye benzeri krediler ile katkı sermayenin ana sermaye üzerinde kalan kısmıdır (BDDK, 2002:1-2). Üçüncü kuşak sermaye ile birlikte diğer bir yenilik ise bazı koşulların varlığı halinde piyasa riskinin hesaplanmasında bankalara, kendi içsel verilerinden yola çıkarak oluşturdukları RMD Modellerinin kullanımına izin 87 verilmesidir. Ekonomik sermaye ile yasal sermayeyi birbirine yaklaştıran bu uygulamaların Basel II’ de kredi riski ve operasyonel risk için içsel modellerin kullanımına imkan tanınmasında etkili olduğu düşünülmektedir. (Babuşcu, 2005: 196-197) Basel I’in sermaye yeterliliği düzenlemesi ve risk yönetimi uygulamalarında belli bir standart sağlamış olsa da bu uzlaşının değişen koşullar karşısında yetersiz kaldığı görülmüştür. Uzlaşının eksik kaldığı noktalar ise şunlardır (Akbulut, 2008: 106): - Finansal piyasalardaki ve teknolojideki hızlı değişim nedeniyle hassas bir risk ölçümü yapamaması, - Bankaların operasyonel risk üstelenmelerine rağmen sermaye yeterliliği rasyosuna operasyonel riskin dahil edilmemesi, - Kredi riskinin hesaplanmasında tek bir yönteminin bulunmaması ve farklı faaliyetleri dahi olsa tüm bankaların aynı yönteme tabi olması, - Temel kredi risk kriterinin OECD üyeliği olmasıdır. Basel I’nin eksikliklerini gidermek ve risk duyarlılığı daha yüksek bir sermaye yeterliliği düzenlemesi oluşturmak amacıyla BCBS çalışmalara başlamış bu çalışmalar ise Basel II olarak adlandırılmıştır. 3.5. BASEL II SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI Basel II Sermaye Yeterliliği düzenlemesine ilişkin nihai metin ( Convergence Of Capital Measurement and Capital Standart- Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslar arası Düzeyde Birbiriyle Uyumlaştırılması) Haziran 2004’de yayınlanmıştır. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı ile bankaların risk yönetiminin ve sermaye yeterliliği ölçümlerinin etkinliğinin arttırılması böylelikle sağlam ve etkin bir bankacılık sisteminin 88 oluşturularak finansal istikrarın sağlanması amaçlanmaktadır (Aksoy, 2007: 27). Bu amacın ise üç yapısal blok ile sağlanması öngörülmüştür. BASEL II UZLAŞISI 1.Yapısal Blok 2.Yapısal Blok 3.Yapısal Blok Asgari Sermaye Gereği Kamu Denetimi Piyasa Disiplini -Kredi Riski - Sermaye ve Risk Yönetim Süreçleri - Risk Yönetimi Yaklaşımının Açıklanması - Sermaye Yeterliliği -Sermaye Seviyesi -Sermaye Karşılığı Düzeyi - Risk ve İş Kollarına Göre Sermaye Analizi -Piyasa Riski -Operasyonel Risk - Risk Azaltma -Teminat -Sermaye Seviyesinin Proaktif İzlenmesi ve Gerekli Önlemlerin Alınması Şekil 6: Basel II Yapısal Bloklar 3.5.1.Birinci Yapısal Blok: Asgari Sermaye Gereğinin Hesaplanması Birinci yapısal blok bankanın risklerine karşılık bulundurması gereken asgari sermaye tutarına ilişkindir. Yeni uzlaşıda sermaye tabanının tanımı ve sermaye yeterlilik rasyosunun asgari %8 olması koşulu değiştirilmemiş ancak; rasyonun paydasında önemli değişiklikler yapılmıştır. Piyasa riski aynı kalmasına rağmen kredi riski detaylandırılmış ve operasyonel risk ilave edilmiştir (Gürel ve Yayla, 2008: 297). Sermaye Yeterliliği Rasyosu (SYR≥%8) Sermaye Tabanı = Kredi Riski+ Piyasa Riski+ Operasyonel Risk 89 Basel II’de kredi riski, piyasa riski ve operasyonel riskin ölçümünde bankalara çeşitli alternatifler sunulmuş olup bankalar bu seçeneklerden kendilerine uygun olanını tutarlı bir şekilde uygulamaktan sorumludur (TBB, 2006a:6). Tablo 9: Basel II’ye Göre Risk Ölçüm Modelleri Gelişmişlik Düzeyi Kredi Riski Piyasa Riski Operasyonel Risk Temel Gösterge Yaklaşımı Basit Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım - Orta Standart Yaklaşım Standart Yaklaşım Standart Yaklaşım Riske Maruz Değer Yaklaşımı İleri Ölçüm Yaklaşımları Gelişmiş Temel İçsel Derecelendirme Gelişmiş İçsel Derecelendirme (Kaynak: Yüksel, 2005: 5) Kredi riskinin ölçülmesinde standart yaklaşımda dışsal derecelerin kullanılabileceği, içsel derecelendirme yaklaşımlarında ise kredi derecelerini bankaların içsel verilerinden yola çıkarak hesaplamaları öngörülmüştür. Temel içsel derecelendirme yaklaşımında bankalar sadece kredi riskine ilişkin temerrüt olasılığını, gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımında ise kredi riskine ilişkin tüm parametreleri hesaplamak durumundadırlar. Piyasa riskinin ölçümünde tüm bankaların aynı şekilde uygulayacakları standart yaklaşımın yanında, bankalara kendi içsel verilerinden yola çıkarak riske maruz değer yöntemiyle risk ölçümü yapabilmeleri alternatifi sunulmuştur. Operasyon riskin ölçülmesine ilişkin olarak temel gösterge yaklaşımında tek bir gösterge temel alınmakta ve bu gösterge genellikle brüt gelir olmaktadır. Standart yaklaşımda ise bankanın her bir faaliyet kolu için farklı göstergeler kullanılmakta bu şekilde hesaplanan sermaye gereksinimleri tek tek toplanarak risk tutarı bulunmaktadır. İçsel ölçüm 90 yaklaşımında ise operasyonel riske ilişkin parametreleri bankalar kendi zarar verilerinden yola çıkarak tahmin edebilmektedir (Boyacıoğlu, 2002: 57). 3.5.2. İkinci Yapısal Blok: Kamu Denetimi Basel II sadece bankaların maruz kaldıkları tüm risklerin sermaye ile karşılanması değil, bankaların risklerini izlemeleri ve yönetmeleri için daha iyi risk yönetimi teknikleri geliştirmelerini ve kullanmalarını teşvik eden bir süreçtir. Komite, sermaye yeterliliği ve risk yönetiminde etkinliğin arttırılması ve daha da ileri götürülmesi için yeni uzlaşıda ikinci yapısal bloğu kamu denetimi olarak belirlemiştir. İkinci yapısal blok en basit haliyle bankanın risk yönetimi yaklaşımı ve sisteminin denetim otoritesi 9 tarafından gözden geçirilmesidir (Yayla ve Kaya: 2005: 11). İkinci yapısal blok kapsamında bankaların toplam risklerine karşı sermaye yeterlilikleri değerlendirilmekte, denetim otoriteleri bankaların risk değerlendirmelerini gözden geçirerek birinci yapısal blok kapsamında hesaplanan sermayenin ötesinde daha fazla sermayeye gerek olup olmadığını tespit etmektedir. Bu denetim faaliyetleri sonucunda, banka üst yönetimi ve denetim otoritelerine yüklenen görev ve sorumluluklar sayesinde risk yönetim sistemlerinin güçlendirilmesi, iç kontrole ağırlık verilmesi ve riskler karşısında temin edilecek sermaye miktarının doğru bir şekilde hesaplanması amaçlanmaktadır (Çelik ve Kızıl, 2008: 21). Bu blok kapsamında denetim otoritelerinin hem sorumluluk alanları hem de yetkileri genişlemiş, banka denetimlerine ilişkin yapacakları faaliyetler çeşitlendirilmiştir. Bu bağlamda denetim otoriteleri, bankaların taşıdıkları riskler ile bulundurdukları sermayenin orantılı olup olmadığını incelemeli ve gerekli görülen durumlarda bankalara müdahale edebilmelidir(Filiz, 2006: 9 Denetim otoritesi ile kastedilen, bankanın faaliyetlerini denetlemeye yetkisi olan bankanın faaliyetlerinden bağımsız kamu kuruluşlarıdır. Ülkemizde bu kuruluş BDDK’dır. 91 211). Yeni uzlaşıda denetim otoritesinin gözden geçirmesine ilişkin dört temel prensip belirtilmiştir. Bu prensipler sırasıyla şöyledir : - Prensip 1: Bankalar risk profilleri ile ilişkili bütünleşik bir sermaye yeterliliği değerlendirme süreci ile sermaye yeterliliği seviyesinin sürekliliğini sağlayacak stratejilere sahip olmalıdır. - Prensip 2: Denetim otoriteleri, bankaların yasal sermaye yeterliliğini izleme ve sağlama kabiliyetlerini incelemelidir. Denetim otoritesi bu süreçten tatmin edici sonuçlar elde edemezse gerekli tedbirleri almalıdır. - Prensip 3: Denetim otoriteleri bankaların asgari sermaye yükümlülüğünün üzerinde sermaye ile faaliyette bulunmalarını isteyebilmeli ve bunu sağlayacak güce sahip olmalıdır. - Prensip 4: Denetim otoriteleri bankaların risk profillerine göre belirlenen sermayenin asgari seviyenin altına düşmesini engellemek için erken müdahalelerde bulunabilmelidir. Sermayenin korunmadığı veya tekrar yerine konulmadığı durumlarda bankalardan hızlı düzeltici tedbirlerin alınmasını isteyebilmelidir (BCBS, 2004a: 217). Yukarıda sıralanan prensipler incelendiğinde ilk prensibin bankalara, diğer üç prensibin iste denetim otoritelerine bir dizi sorumluluk yüklediği görülmektedir. Risklerin kapsamlı olarak ele alınmasında bankanın karşı karşıya kaldığı tüm risklerin sermaye değerlendirmesi sürecine dahil etmesi gereği bir kez daha vurgulanmıştır (BCBS, 2004a: 219). Bu blokta birinci yapısal blok kapsamında yer almayan kredi yoğunlaşması (temerküz riski), bankacılık hesaplarındaki faiz oranı riski ve likidite riskine yer verilmiş olup bankaların bu riskler için de sermaye bulundurmaları açıklanmıştır. Ayrıca birinci yapısal blok kapsamında açıklanan kredi riski ve operasyonel risk için bazı özellikli durumlar için tekrar ele alınmıştır. İkinci yapısal bloğa göre görevleri artan ve faaliyetleri genişleyen bir diğer kesim de bankaların iç denetim birimleridir (Aksel,2007:1). Yeni uzlaşıya göre bu birimler, içsel derecelendirme sisteminin kurulumundan, doğrulanmasından, elde edilen risk parametrelerinin tahmin süreçlerinin 92 kontrol edilmesinden, banka IT altyapısı ve veri toplama sistemin doğruluğunun kontrolünden sorumludurlar. Ayrıca iç denetim birimleri tarafından yapılan rutin denetimlerde risk odaklı bir yaklaşımın benimsenerek proaktif bir denetim anlayışının yerleştirilmesi amaçlanmaktadır. İkinci yapısal blokta kısmen de olsa ekonomik sermaye ile yasal sermayenin yakınlaştırılması çalışmalarına yer verilmiştir. Ekonomik sermaye banka tarafından tespit edilirken yasal sermaye düzenleyici otoriteler tarafından belirlenmektedir. Yasal sermayede öncelik, bankacılık sektörünün sağlıklı bir şekilde işlemesi ve mevduat sahiplerinin korunmasıdır. Ekonomik sermayede ise öncelik, bankanın faaliyetlerinin devamlılığıdır. Öncelikli amaçların farklılığı bu iki sermaye türünü birbirinden uzaklaştırmaktadır. Basel II’de ise bu durum giderilmeye çalışılmıştır. Bunun için de bankalara kendi içsel modellerini kullanmalarına izin verilmiştir. Ancak yasal sermayenin hesaplanmasına yönelik olarak yeni uzlaşıda yer alan kısıtlar ekonomik sermaye ile yasal sermayenin birebir aynı olmasını engellemektedir. Bu durumun olumsuz etkilerini bertaraf etmek içinse ikinci yapısal blok kapsamında stres testleri ve senaryo analizlerinin yasal sermaye gereğinin değerlendirilmesinde göz önüne alınacağı belirtilmiştir. Denetim otoritesi bu değerlendirmelerinin sonucunda, hesaplanan yasal sermaye gereğine ilavelerde bulunabilecektir. 3.5.3. Üçüncü Yapısal Blok: Piyasa Disiplini Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının üçüncü ve son yapısal bloğu piyasa disiplinidir. Bu yapısal blokta bankaların kamuoyuna yapacakları bilgilendirmelerin kapsamı, şekli ve periyotları ortaya konulmaktadır. Son yıllarda piyasalarda yaşanan olumsuzlukların bir kısmının bilgi birikimi ve kullanımındaki yetersizliklerden dolayı ortaya çıktığı görülmektedir. Piyasa disiplinin sağlıklı bir şekilde işlemesiyle banka iflaslarının ve bankacılık 93 krizlerinin daha az görülmesi böylelikle; bankacılık sektöründeki istikrarın artması beklenmektedir. BCBS’ de bu düşünceden yola çıkarak piyasa disiplinini yeni sermaye yeterliliği uzlaşısına dahil etmiş, bankacılık sektöründe güvenin ve istikrarın teşvik edilmesi suretiyle, piyasa güçlerinin sermaye düzenlemelerini sağlamlaştıracağını savunmuştur (Gunther, Levonian ve Moore, 2001:1). Piyasa katılımcıları, kamu otoriteleri ve bankanın ortak ve yöneticileri dışında kalan, bankadan doğrudan veya dolaylı olarak menfaati bulunan bütün kesimlerdir (Coşkun, 2007: 97). Kamuoyuna doğru ve güvenilir bilgilendirilmelerde bulunulması ile hem piyasa katılımcıları, bankaların finansal durumları ve faaliyetleri hakkında değerlendirmelerini doğru bir şekilde yapabilecek hem de şeffaflık artacaktır. Piyasa disiplinin iyi şekilde işlemesi piyasa katılımcılarının bankaların mevcut durumları hakkında güvenilir bilgilere zamanında erişmelerine ve bu bilgileri yanıtlayacak özendiricilere sahip olmalarına bağlıdır (Meyer, 1999: 347). Bunun için de kamuoyunun bilgilendirilmesine yönelik düzenlemelere ihtiyaç vardır. BCBS bu talepten yola çıkarak piyasa disiplinine ilişkin düzenlemeleri Yeni Sermaye Uzlaşısına dahil etmiştir. Uzlaşısıda üzerinde sıkça durulan piyasa disiplini, özellikle risk ölçümlerinde ileri ve içsel yöntemleri kullanan bankalar için daha fazla önem arz etmektedir. Standart yöntemleri kullanan bankalardan farklı olarak bu yöntemleri kullanan bankaların yapacakları raporlamaların kapsamı daha geniş tutulmuştur. Böylelikle kendi içsel metotlarını kullanan bankaların risk ölçümü ve buna ilişkin asgari sermaye tesisinde nasıl bir yol izledikleri hakkında piyasa katılımcıları genel bir bilgi sahibi olacaktır. Kamuoyuna anlamlı ve doğru bilgilerin sunulması, bankaların faaliyetlerini güvenilir, etkin ve verimli bir şekilde sürdürmelerini, belirledikleri amaçlara ve hedeflere bağlı kalarak etkin risk yönetimi ve iç kontrol faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamanın yanında müşterilerin bu bankaları tercih etmelerini de sağlayacaktır (TBB, 2000: 3-5). Ayrıca kamuoyu 94 bilgilendirmelerini istenilen şekilde yapan, şeffaflığı sağlayan bankalar için, daha düşük risk ağırlıklarının uygulanması ve/veya belirli yöntemlerin kullanımı için bu bankalara inisiyatif tanınması gibi çeşitli ödüllendirmelerin yapılması da tasarlanmaktadır (BCBS, 2004b: 2). Piyasa disiplinine ilişkin olarak yapılacak raporlamalar bankalarda özel ve gizli bilgilerin kamuoyuna sunularak rekabet avantajının yitirileceğine yönelik endişeyi de beraberinde getirmiştir. BCBS, söz konusu endişeleri göz önüne alarak Yeni Sermaye Yeterliliği’ne ilişkin nihai metinde bankaya ait özel ve gizli bilgilerin piyasa disiplini kapsamında ne şekilde değerlendirileceğine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Komite, anlamlı bilgi ihtiyaçlarına duyulan ihtiyaç ile bankaya ait özel ve gizli bilgilerin korunması arasında uygun bir dengenin kurulabileceği inancındadır (BIS, 2004b:4). Bu düşünceden yola çıkılarak bankanın özel ve gizli bilgilerine ilişkin genel bilgiler sunmasına, genel bilgilendirmelerin gerekçelerini raporlarında anlamlı bir şekilde yer vermesi şartıyla izin verilmiştir. Maruz kalınan riskler ve değerlendirilmesine ilişkin yapılacak bilgilendirmelerde kredi riski, piyasa riski, bankacılık hesaplarındaki faiz oranı riski, hisse senedi riski ve operasyonel risk temel bankacılık riskleri olarak ele alınmış olup bankalar bu risk alanlarının her biri için riskin boyutunu ve kapsamını gösterecek şekilde nicel ve nitel veri sunmak zorundadır (TBB,2006:117). Ayrıca bu risklere ilişkin geçmiş bilgilerin sunulması dönemler itibariyle karşılaştırma yapabilme imkânını verecektir. Üçüncü yapısal blok olan piyasa disiplininin gelişmiş ülkelerde yukarıda bahsedilen katkıları sağlayacağı görünen bir gerçektir ancak; piyasaların yeterince gelişmediği ülkelerde sağlayacağı katkı başlangıçta sınırlı olacaktır (Altıntaş, 2006: 92). Gelişmekte olan ülkelerde piyasa disiplininden beklenen yararların daha fazla görülmesi ise zaman içerisinde gelişmiş ve düzgün çalışan piyasaların oluşumu ile mümkün olacaktır. 95 3.6. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BİRİNCİ YAPISAL BLOK Basel I risk duyarlılığı fazla olmadığı için eleştirilmiştir. Bu nedenle komite, yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında, sermaye yeterliliğine ilişkin standartların risk duyarlılığını arttırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede birinci yapısal blokta kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak standart ve içsel derecelendirme yaklaşımları olmak üzere iki seçenek sunmuştur. 3.6.1.Standart Yaklaşım Standart yaklaşımda Basel I ile içerik olarak aynı kalmış ancak uygulamanın risk duyarlılığı arttırılmış, risk ağırlıklarının tespitinde bağımsız derecelendirme kuruluşlarının tespit ettiği notların kullanılması öngörülmüştür (Güler ve Taner, 2008:160). Bu yaklaşımda kredi risk ağırlıklarının belirlenmesinde, kredi borçlusuna bağımsız kredi derecelendirme kuruluşları tarafından verilen kredi derece notları esas alınmakta, bankanın alacakları karşı tarafın özellikleri dikkate alınarak çeşitli guruplar altında sınıflandırılmakta, daha sonra alacak hangi risk grubunda ise ve alacağın derecelendirileme notu dikkate alınarak o gurup ve derece notu için belirlenmiş olan risk ağırlığı ile çarpılarak risk miktarı bulunmaktadır (Babuşcu, 2005; 266). Standart yaklaşım içerisinde ayrıca basitleştirilmiş standart yaklaşım da tanımlanmıştır. Birçok açıdan standart yaklaşıma benzeyen bu uygulamanın, Basel II’ye geçiş sürecinde standart yaklaşıma tam anlamıyla uyum sağlayamayan bankalar için köprü görevi görmesi öngörülmüştür. Böylelikle bankalar standart yaklaşımı eksiksiz olarak uygulayana kadar basitleştirilmiş standart yaklaşımı uygulayabileceklerdir. Basitleştirilmiş standart yaklaşım ile standart yaklaşım arasındaki en önemli farklılık İhracat Kredi Kuruluşları (İKK) tarafından verilen 96 derecelendirme notlarının hazine ve merkez bankasına kullandırılan kredilerin risk ağırlıklarının tespitinde bağımsız derecelendirme kuruluşlarının tespit ettiği derecelerin yerine kullanılacak olmasıdır (Katırcıoğlu, 2006: 113). Ancak bunun için İKK’ nın ülkelere vermiş olduğu notları ilan etmesi ve kredi notlarını hesaplamada OECD’nin kabul ettiği yaklaşımı kullanması gerekmektedir. Basitleştirilmiş yaklaşım ile standart yaklaşım arasındaki diğer farklılıklar ise şunlardır: - Bankalardan olan alacaklar için sadece birinci seçenek uygulanmıştır. - Firmalara verilen kredilerin tümü %100 risk ağırlığına tabi tutulmuştur. - Kredi türevleri, kredi risk azatlım tekniği olarak dikkate alınmamıştır. - Kredi risk azaltım tekniklerinin değerlendirilmesinde sadece teminatlar için basitleştirilmiş yöntem kullanılmıştır. - Kredi risk azaltımı için kabul edilebilir teminatlar ve garantiler sınırlandırılmıştır. Standart yaklaşımda dışsal derecelendirme olarak da adlandırılan bağımsız derecelendirme kuruluşlarının vermiş olduğu kredi notları oldukça önemlidir. Ancak her kredi derecelendirme kuruluşunun belirlediği not sermaye yeterliliği hesaplamalarında kullanılmamaktadır. Çünkü derecelendirme kuruluşları bazı özelliklere sahip olmalıdır. Bu özellikler ise objektiflik, bağımsızlık, uluslararası erişim, şeffaflık, kamuya açıklama yapma, altyapı ve yeterli insan kaynağına sahip olma ve güvenilirliktir (BCBS, 2004a: 39). Ülkelerin denetim otoriteleri kredi derecelendirme kuruluşlarının bu kriterlere uygun olup olmadıklarını tespit ederek bu özellikleri taşıyanların belirlediği kredi notlarının kullanımına izin verecektir. Standart yaklaşımda alacaklar çeşitli varlık sınıflarına ayrılmış ve bulundukları sınıflara göre farklı risk ağırlıklarına tabi tutulmuştur. Bu nedenle öncelikle alacağın gerekmektedir hangi varlık sınıfında olduğunun tespit edilmesi 97 3.5.1.1. Risk Ağırlıklı Varlıklar Uzlaşıya göre alacakların sınıflandırması, karşı tarafa (borçluya) göre yapılmaktadır. Borçlu bakımından krediler (alacaklar), Hazine ve Merkez Bankalarına Kullandırılan Krediler, Merkezi Hükümet İçinde Yer Almayan Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Kullandırılan Krediler, Çok Taraflı Kalkınma Bankalarına Kullandırılan Krediler, Kurumsal Krediler, Perakende Krediler, İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpotekli Alacaklar, Ticari Gayrimenkul İpoteği Karşılığı Krediler, Tahsili Gecikmiş Alacaklar, Yüksek Risk Kategorileri, Diğer Aktifler ve Bilanço Dışı İşlemler şeklinde sınıflandırılmıştır. Uygulanacak risk ağırlıkları, varlık sınıfına ve kredi risk notuna göre değişiklik göstermekte olup tabloda gösterilmiştir. Tablo 10: Standart Yaklaşımda Kullanılan Risk Ağırlıkları VARLIKLAR Hazine ve Merkez Bankasına Verilen Krediler Bankalara Verilen Krediler Opsiyonlar AAA- A+ BBB+ BB+ B- /AA /A- /BBB- /BBB- /Altı Derecesiz Derecelendirme Notuna Göre /İhracat Kredi Kurumlarınca Verilen Kredi Notuna Göre %0 %20 %50 %100 %150 %100 Opsiyon -1 %20 %50 %100 %100 %150 %100 Opsiyon- 2 %20 %50 %50 %100 %150 %50 Opsiyon- 2 %20 %20 %20 %50 %150 %20 Hazine Benzer %0 %20 %50 %100 %150 %100 Opsiyon- 1 %20 %50 %100 %100 %150 %100 Opsiyon -2 %20 %50 %50 %100 %150 %20 %20 %50 %100 %100 %150 %50 (Kısa Vade) Diğer Kamu Kurum ve Kuruluş. Verilen Krd. VARLIKLAR Çok Taraflı Kalkınma ve Yatırım Bankalarına Verilen Krediler 98 Tablo 10: Standart Yaklaşımda Kullanılan Risk Ağırlıkları AAA- A+ BBB+ B- VARLIKLAR /AA /A- /BBB- /Altı Kurumsal Krediler %20 %50 %100 %150 VARLIKLAR Derecesiz %100 Risk Ağırlıkları Perakende Krediler %75 İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpotekli Krediler (Alacaklar) %35 VARLIKLAR Koşullar Tahsili Gecikmiş Alacaklar Risk Ağırlıkları Özel Karşılıklar> 0,20 x Kredinin Ödenmemiş Bölümü %100 Özel Karşılıklar < 0,20 x Kredinin Ödenmemiş Bölümü %150 Özel Karşılıklar> 0,5 x Kredinin Ödenmemiş Bölümü Denetim otoritesi risk ağırlığını %50’ye kadar düşürebilir. 3.6.1.1.1. Hazine ve Merkez Bankalarına Kullandırılan Krediler Hazine ve Merkez Bankalarına kullandırılan kredilerin risk ağırlıklarının belirlenmesinde, ülkelerin bağımsız kredi derecelendirme kuruluşlarının, basitleştirilmiş standart yaklaşımda ise ihracat kredi kuruluşlarının belirlediği kredi notları belirleyici olmaktadır. Basel I’ de bu sınıfta yer alan krediler için risk ağırlığı ülkenin OECD üyesi olup olmadığına göre belirlenmekteydi, Basel II ile birlikte OECD kriteri (kulüp kriteri) ortadan kalmakta ve ülkelerin kendi kredi notları dikkate alınmaktadır Komite, denetim otoritesine kendi ülke hazine ve merkez bankalarından olan ulusal para cinsinden alacaklarına daha düşük risk ağırlıkları belirleme imkânı tanımıştır (BCBS, 2004a: 29). Örneğin; BDDK, T.C Hazinesi ve TCMB ‘ye olan Türk Parası cinsinden alacaklar için risk 99 ağırlığını %0 ‘a kadar düşürmeye yetkilidir. Bu yetki kullanıldığında yabancı denetim otoriterleri de kendi bankalarının T.C Hazinesi ve TCMB’ den olan Türk Parası cinsinden alacaklarına BDDK’ nın belirlediği risk ağırlığını uygulayabilecektir. 3.6.1.1.2. Bankalara Kullandırılan Krediler Standart yaklaşımda bankalara kullandırılan krediler için iki seçenek sunulmuştur. Denetim otoriteleri benimseyecekleri tek bir seçeneği ülkedeki bankaların tümüne tutarlı bir şekilde uygulamak zorundadırlar. İlk seçenekte bankalara kullandırılan krediler için risk ağırlıkları, bankaların kurulu bulundukları ülkelerin kredi notlarından bir derece düşüğü olacaktır. Bu durumda bankalar kurulu bulundukları ülkenin kredi notuna tekabül eden risk ağırlığından daha avantajlı bir oran uygulayamazlar. İkinci seçenekte risk ağırlığının belirlenmesinde ülkenin kredi notundan bağımsız olarak sadece bankanın kendi notu esas alınmaktadır. Söz konusu alternatifte ayrıca vade faktörü de dikkate alınmakta, kısa vadeli krediler için nispeten daha düşük risk ağırlıkları kullanılabilmektedir. Orijinal vadesi üç ay veya daha kısa olan olacaklar kısa vadeli alacaklar olarak kabul edilmiştir. Bu krediler için asgari %20 olmak kaydıyla bir kategori daha düşük risk ağırlığı uygulanacaktır (Emir, 2008: 290). 3.6.1.1.3. Kamu Kuruluşlarından Alacaklar Merkezi idareye dahil olmayan kamu kurum ve kuruluşlarından olan alacaklar, bankalara kullandırılan krediler için belirlenmiş olan iki seçenekten 100 birine göre risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Bankalara kullandırılan krediler için ikinci alternatif tercih edilirse kısa vadeli alacak seçeneği uygulanmayacaktır. Ülke denetim otoritesi gelir yaratma potansiyellerini dikkate alarak bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kredi değerliliğini ülke hazinesinin veya merkez bankasının kredi değerliliği ile eş tutabilir. Bu durumda hazine veya merkez bankasının tabi olduğu risk ağırlıkları bu kamu kurum ve kuruluşları için de geçerli olacaktır. Ülkemizde Özelleştirme ve Toplu Konut İdaresi ile Türk Eximbank’ın bu hükümden yararlanması mümkün gözükmektedir (Altıntaş,2006: 405). 3.6.1.1.4. Çok Taraflı Kalkınma ve Yatırım Bankalarına Kullandırılan Krediler Bu kurumlar genellikle, bankalardan olan alacaklar için belirlenen ikinci seçenekteki risk ağırlıklarına tabi tutulur. Ancak kısa vadeli alacaklar için avantajlı uygulama bu bankalar için geçerli değildir. Uzlaşıda ayrıca aşağıda sıralanmış olan kriterleri taşıyan çok taraflı yatırım ve kalkınma bankalarına kullandırılan kredilerin %0 risk ağırlığına tabi tutulacağı belirtilmiştir. (BCBS, 2004a: 30-31) - İstisnalar hariç olmak üzere genel olarak AAA’dan düşük olmayan yüksek kredi notu - Sermayedarların çoğunluğunun AA- veya daha yüksek kredi derecelerine sahip olması ve borçtan ziyade özkaynak ile çalışılması - Güçlü sermaye desteği - Yüksek sermaye ve likidite yeterliliği - Yüksek kurumsallaşma ve sağlıklı risk yönetimi 101 3.6.1.1.5. Kurumsal Krediler Sigorta şirketlerinden olanlar da dahil olmak üzere kurumsal krediler için uygulanacak risk ağırlıklarının tespitinde kredi borçlusuna bağımsız derecelendirme kuruluşu tarafından verilen notlar dikkate alınmaktadır. Derecelendirilmemiş kurumsal alacaklar için uygulanacak risk ağırlığı, borçlu şirketin kurulu bulunduğu ülkenin hazine ve merkez bankası için tespit edilen risk ağırlığından daha düşük olamaz. Derecelendirilmemiş kurumsal alacaklar için %100 risk ağırlığı uygulanması belirtilmiş olmakla beraber denetim otoritesi kendi ülkesinin genel temerrüt geçmişini göz önüne alarak daha yüksek bir risk ağırlığı tespit edebilir. Ülke denetim otoritesi bankalara tüm kurumsal alacakları için müşterilerin kredi derecesine sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın %100 risk ağırlığı uygulamaları konusunda izin verebilir. Bu izni alan banka yüksek kredi derecesine sahip olan kurumsal alacağı için de %100 risk ağırlığını uygulamak zorundadır. Komite tarafından ulusal denetim otoritesine bu hakkın tanınmasındaki amaç, bazı ülkelerde dışsal derecelendirme süreç ve alt yapısının henüz gelişmemiş olması, derecelendirilmiş kurum/kuruluş sayısının az olmasıdır (Candan ve Özün, 2006:142). 3.6.1.1.6. Menkul Kıymet Şirketlerine Kullandırılan Krediler Menkul kıymet firmalarından alacaklarda öncelikli olarak bu firmaların tabi oldukları yasal düzenlemeye bakılır. Eğer bu firmalar başta risk bazlı sermaye yeterliliği olmak üzere bankaların tabi oldukları yasal düzenlemeye benzer bir düzenlemeye tabi iseler bankalardan olan alacaklara uygulanan risk ağırlıkları bu firmalara da uygulanabilecektir (BCBS, 2004a: 33). Ancak söz konusu firmalar ile bankaların tabi oldukları rejimler büyük ölçüde 102 farklıysa kurumsal krediler için belirlenen risk ağırlıkları bu krediler için de uygulanacaktır. 3.6.1.1.7. Perakende Krediler Perakende kredi portföyü için % 75 standart risk ağırlığı uygulanacaktır. Bir kredinin perakende kredi olarak sayılabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bu özellikler sırasıyla borçlu, ürün, çeşitlendirme ve düşük montan kriterleridir (BCBS, 2004a: 34). Borçlu Kriterine göre, bir kredinin bu sınıfta sayılabilmesi için kredi riskinin gerçek kişi veya kişilerden veyahut küçük bir işletmeden kaynaklanması gerekir. Yani kredi borçlusu, gerçek kişi, küçük iş sahibi veya küçük işletme olmalıdır. Ürün Kriterinde, perakende kredi portföyü kapsamına giren ve girmeyen krediler belirtilmiştir. Küçük işletmelere kullandırılan işletme kredileri ve bunlar lehine düzenlenen teminat mektupları, rotatif krediler, kredi kartları, kredili mevduat hesapları, taksitli ve bireysel krediler, otomobil, eğitim ve ihtiyaç kredileri, bireysel nitelikli finansal kiralama işlemleri perakende kredi portföyü kapsamına giren kredi çeşitleridir. Buna karşın her türlü menkul kıymet ihracı ile sağlanan finansman ve konut ipotekli krediler kesinlikle perakende kredi portföyünde yer almayacaktır. Çeşitlendirme Kriterine göre, perakende kredi portföyünün yeterli risk dağılımına sahip olması gerekir. Kredi portföyünün perakende kredi portföyü olarak kabul edilmesi için ne kadarlık çeşitliliğe (risk dağıtımına) sahip olmasının belirlenmesi ise yerel denetim otoritesinin görevidir. Düşük Montan Kriterine göre, bir borçluya kullandırılan perakende kredilerin toplamı 1 milyon EUR’yu aşmamalıdır. Yukarıda açıklanan kriterlere göre yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında KOBİ kredilerinin bir bölümü perakende kredi portföyü altında sınıflandırılacaktır. Basel II’ye göre 103 yıllık satış hâsılatı 50 milyon EUR’yu aşmayan firmalar KOBİ olarak nitelendirilmektedir. Eğer bu kritere uyan bir firmanın bir bankacılık grubundaki toplam kredisi 1 milyon EUR’dan fazla ise firma kurumsal KOBİ, 1 milyon EUR’dan düşük ise perakende KOBİ olarak sınıflandırılacaktır (Akbulut, 2008: 108). Tablo 11: Basel II’ye Göre KOBİ/Kurumsal Firma Ayrımı KOBİ: Toplam cirosu maksimum 50 milyon EUR olan işletmelerdir. Kredi Tutarı (EUR) Yıllık Satış Cirosu (EUR) Sınıflandırma > 1.000.000 >50.000.000 Kurumsal >1.000.000 <50.000.000 Kurumsal (KOBİ) <1.000.000 >50.000.000 Kurumsal <1.000.000 <50.000.000 Perakende (KOBİ) Kurumsal KOBİ’lere kullandırılacak krediler için risk ağırlıkları, kurumsal kredilerde olduğu gibi dışsal derecelendirme kuruluşlarının tespit ettiği notlara göre belirlenecektir. Perakende KOBİ’lere kullandırılacak krediler ise perakende kredi portföyüne dahil edilecek ve % 75 risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Böylelikle KOBİ’lere kullandırılmış olan düşük montanlı teminatsız krediler Basel I’deki %100 risk ağırlığı yerine % 25 daha avantajlı bir risk ağırlığına sahip olacaklardır. Bu nedenle standart yaklaşımda bankaların eğiliminin ağırlıklı olarak perakende sınıfına kredi vermek yönünde olacağı beklenmektedir. 3.6.1.1.8. İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpotekli Alacaklar Basel II ‘de Basel I’e göre kredi risk ağırlığı ciddi şekilde düşürülen diğer bir kredi türü konut ipotekli krediler olup, bu kredilere % 35 risk ağırlığı uygulanacaktır. Ancak bu risk ağırlığının uygulanabilmesi içinse gayrimenkul ipotekli kredinin bazı özellikler taşıması gerekir (Aras, 2007: 12). Bu 104 özellikler: gayrimenkulde bizzat borçlunun ikamet ediyor olması ya da gayrimenkulün borçlu tarafından bir başkasına kiralanmış olması ile ipoteğin kredinin tamamını karşılamasıdır Konut ipotekli krediler için belirlenen imtiyazlı risk ağırlığı, bu tür kredileri sermaye yeterliliği oranının çok fazla düşürmeden ilave risk almanın araçlarından birisi haline dönüştürmektedir; bu ise bankaların görünenden daha fazla riske açık bırakmaktadır. Menkulleştirme ve menkul kıymet piyasalarının gelişmesiyle riskin dağıtılabileceği düşünülmektedir. Çünkü menkulleştirme ile sisteme devamlı para akışı sağlanmakta ve böylelikle uzun vadeli bu krediler kendilerini finanse edebilmektedir (Demir ve Kurt Palabıyık, 2005:5). Ancak son günlerde yaşanan kredi kaynaklı küresel mali krizde menkulleştirme ve menkul kıymet piyasaları gelişmiş ülkelerde, bankaların mortgage kredileri nedeniyle zor durumda kaldıkları, risk seviyelerinin öngörülenden daha fazla olduğu görülmüştür. İpotekli konut kredileri için her ne kadar düşük risk ağırlığı öngörülmüş olsa da bu krediler doğaları gereği pek çok risk unsurunu bünyelerinde barındırmaktadır. Bu riskler ise sırasıyla likidite, faiz oranı, erken ödeme ve kredi riskidir 3.6.1.1.9. Ticari Gayrimenkul İpoteği Karşılığı Krediler Son yıllarda ticari gayrimenkul ipoteği karşılığında kullandırılan kredilerin sorunlu aktiflere dönüşme yüzdesinin diğer kredilere nazaran yüksek olması nedeniyle BCBS, bu krediler için %100 risk ağırlığının uygulanmasını öngörmüştür. Uzlaşıda gelişmiş ve iyi organize olmuş emlak piyasalarına sahip ülkeler için kredinin ipotekli kısmının (ipotek konusu kıymetin, piyasa değerinin %50’sinin veya kredi açıldığı tarihteki değerinin %60’nın altına düşmemesi kaydıyla) %50 risk ağırlığına tutulmasına imkân tanınmaktadır (BCBS, 2004a: 35). 105 3.6.1.1.10. Tahsili Gecikmiş Alacaklar Temerrüde düşen kredilerde teminatların dikkate alınış şekli ve kredinin teminatsız bakiyesinin hesaplanması uzlaşıda belirtilen kredi risk azaltım hükümlerine tabidir. Eğer kredi uzlaşıda kabul görmeyen bir teminata sahipse ve özel karşılıklar kredinin ödenmeyen bölümünün %15’inden düşük değilse %100 risk ağırlığı uygulanabilir. Vadesi geçen krediler perakende kredi portföyünde kayıtlı ise, perakende portföyünün çeşitliliği ile ilgili kriter hesaplamalarında portföyden düşülecektir. İkamet amaçlı konut ipotekli kredilerde vadesi gelen taksit ödemesi 90 gündür ödenmiyorsa özel karşılık sonrası net bakiye üzerinden %100 risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Özel karşılık miktarı, kredinin ödenmeyen bölümünün %20’sinden daha az değilse, yerel denetim otoritesi bu risk ağırlığını %50’ye kadar düşürebilirler (BCBS, 2004a: 36). 3.6.1.1.11. Diğer Aktifler Bankalar veya menkul kıymet firmalarınca sermaye temini amacıyla ihraç edilen menkul kıymetlere yapılan yatırımlar, eğer özkaynaklardan indirim kalemi olarak tanımlanmamışsa %100 risk ağırlığına tabidir. Ancak kurum kasalarında muhafaza edilen külçe altın ya da karşılığı külçe altın sertifikaları, ulusal tercihe bağlı olarak nakit kabul edilerek %0 risk ağırlığına tabi tutulabilir. Ayrıca tahsil sürecindeki nakit benzeri aktifler %20 risk ağırlığına tabi tutulabilir. Yüksek risk kategorileri de diğer aktifler grubu içerisinde ele alınabilir. Yüksek risk kategorileri şunlardan meydana gelmektedir (Candan ve Özün,2006: 37) : - Tasfiye olunacak alacaklar hesaplarında izlenen net tutarlar 106 - Kredi notu B(-)’den düşük seviyelerde belirlenmiş ülkelerin merkezi hükümet içinde yer almayan kamu kurum ve kuruluşlarından, menkul kıymet şirketlerinden ve bankalarından olan alacakları - Kredi notu BB(+) ile BB(-) arasında olan ve %350 risk ağırlığına tabi tutulacak menkulleştirme dilimleri Yüksek risk kategorisine giren varlıklar için en az %150 risk ağırlığının uygulanması öngörülmüştür. Denetim otoritesi bu risk kategorilerine ilave olarak girişim sermayesi, özel sermaye yatırımları gibi göreceli olarak riski yüksek varlık sınıflarına da %150 veya daha yüksek risk ağırlıkları uygulanmasını öngörebilecektir. 3.6.1.1.12. Bilânço Dışı Hesaplar Bilanço dışı hesaplar, krediye dönüştürme oranları (KDO) ile çarpılarak kredi eş değerlerine dönüştürülürler. KDO ile çarpılan bilanço dışı yükümlülükler, bilanço içi kalemlerde olduğu gibi karşı tarafın niteliğine göre belirlenmiş olan risk katsayıları ile çarpılırlar. Tablo 12: Bilanço Dışı Hesaplar İçin Uygulanacak Risk Ağırlıkları İşlem KDO (%0) Repo işlemlerinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere, bankaların menkul kıymet ödünç vermesi veya menkul kıymetleri teminat olarak alması 100 Bir yıldan uzun vadeli cayılamaz taahhütler 50 Bir yıldan kısa vadeli cayılamaz taahhütler 20 Kendi kendine itfa olan ve yükleme yükümlülüğü ile teminatlandırılan kısa vadeli akreditifler Koşulsuz cayılabilir taahhütler 20 0 Tezgâh üstü türevler, krediye dönüştürme oranı uygulamasından muaftır. Bu türevler bankaların piyasa riskine maruz alım satım hesaplarıyla 107 ilgili olmalarına karşın repo işlemlerinde olduğu gibi karşı taraf nedeniyle kredi riski görülmektedir. Bu ürünler için kredi riski yükümlülüğü hesaplanırken standart yöntemde kapsamlı yaklaşım benimsenmişse risk azaltımı yapılabilmektedir. Kredi risk yükümlülüğü aşağıdaki formülle hesaplanabilmektedir. Kredi riski yükümlülüğü = [(RC + Ek Tutar)– CA] x r x %8 RC = İkame maliyeti (Türev sözleşmesinin cari piyasa değeridir; eğer pozitif değer bulunuyorsa) Ek Tutar = 1988 Uzlaşısına göre hesaplanan potansiyel gelecek kredi riski tutarı CA = Kapsamlı yöntem altında volatiliteye göre düzeltilmiş teminat tutarı r = Karşı tarafın risk ağırlığı 3.6.1.2. Kredi Riski Azaltımı Bu çalışmanın ikinci bölümünde de belirtildiği üzere bankalar kredi riskini azaltmak için çeşitli araçlardan yararlanmaktadır. Risk azaltım teknikleri yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında ilk uzlaşıya göre çeşitlenmiş ve karmaşıklaşmıştır. Basel II’de öngörülen risk azaltım tekniklerini; finansal teminatlar, bilanço içi netleşme anlaşmaları, garanti ve kefaletler, kredi türevleri şeklinde sınıflandırmak mümkündür (Güler ve Taner, 2008: 160). Yeni uzlaşıda kabul edilebilir teminatlar Basel I uzlaşısına göre farklılaşmıştır. Ayrıca teminatın değeri ile kredi geri dönüş kaynağı arasındaki korelasyon pozitif ise söz konusu teminatlar da risk azaltım tekniği olarak dikkate alınmamaktadır. Örneğin bir firmanın kredisinin teminatına söz konusu firma ile aynı şirketler topluluğunda yer alan başka bir firmanın hisse 108 senetleri alınmışa, bu firmalar aynı risk grubuna dahil olmaları nedeniyle, söz konusu teminat geçerli olmayacaktır. Tablo 13: Basel I ve Basel II ‘ye Göre Teminatlar Basel I Risk Ağırlığı (%) Teminat Türleri Basel II Risk Ağırlığı (%) Nakit, Mevduat veya Mevduat Sertifikası 0 0 Altın 0 0 Belli Şartları Taşıyan Borçlanma Senetleri 100 İhraç Edenin Notuna Göre Kredi Ana Endeksteki (İMKB 100 gibi) Hisse Senetleri 100 İhraç Edenin Notuna Göre Kredi Yatırım Fonları 100 Fonun İçinde Bulunan Enstrümanın Tipine Göre Fakat İşlem 100 İhraç Edenin Notuna Göre Ana Endeks Dışında Fakat Organize Piyasalarda İşlem Gören Senetleri Barındıran Fonlar 100 Fonun İçinde Bulunan Enstrümanın Tipine Göre Ana Endeks Dışında Organize Piyasalarda Gören Senetler Kredi - İkemetgah Amaçlı %35 Taşınmaz Mal İpoteği Belli Şartları Taşıyan (A- ve üzeri kredi notuna sahip ) Firmaların Garantisi Ticari İşlemlerden Kaynaklanan Müşteri Çek ve Senetleri 50 100 %25 -Ticari Amaçlı %100 (Belli Koşulları Taşıması Kaydıyla %50) Firmanın Kredi Notuna Göre Teminat olarak edilmemektedir. kabul (Kaynak: Aras, 2007: 12) Garanti ve kefaletler bazı özellikleri taşıması şartıyla kredi risk azaltım tekniği olarak dikkate alınırlar. Bunun için garantörün kredi borçlusuna göre daha düşük bir risk notuna sahip olması ön koşuldur. Karşı taraftan daha düşük bir risk ağırlığı bulunan hazine ve merkez bankaları, yerel kamu kuruluşları, bankalar ve menkul kıymet şirketleri ile A(-) veya daha yüksek 109 derecelendirilen diğer kuruluşların korumaları teminat olarak kabul edilecektir. Kredi türevlerinden ise garanti ile eşdeğer kredi koruması sağlayan kredi toplam getiri swapları ile kredi temerrüt swapları, kredi risk azaltım tekniği olarak kabul edilmektedir. Kredinin, garanti, kontrgaranti, kefalet veya belirtilen kredi türevleri ile teminatlandırılan bölümüne korumayı sağlayanın risk ağırlığı; riskin teminatsız kalan kısmına ise karşı tarafın risk ağırlığı uygulanır. Sağladığı faydalara rağmen kredi risk azaltım tekniklerinin kullanımı sonucunda artık riskler ile karşılaşılabilmektedir. Artık riskler yasal, operasyonel, likidite ve piyasa riskleri olabilir. Bu nedenle bankaların anılan riskleri kontrol altında tutmak için basiretli prosedürler ve süreçler uygulamaları şarttır (BCBS,2004a: 44). Söz konusu risklerin yeterince kontrol altında tutulmaması durumunda denetim otoritesi ikinci yapısal blokta belirtildiği gibi bankalara ilave sermaye yükümlülüğü öngörebilir ya da başka tedbirler alabilir. Kredi risk azaltım teknikleri için sermaye yeterliliği uzlaşısında basitleştirilmiş yaklaşım ve kapsamlı yaklaşım olmak üzere iki seçenek sunulmuştur. 3.6.1.2.1. Basitleştirilmiş Yaklaşım Bu yaklaşımda teminatın risk ağırlığı karşı tarafın risk ağırlığının yerine geçmekte, alacağın teminatlandırılmış kısmı için bu risk ağırlığı dikkate alınırken teminatsız kısmı için karşı tarafın risk ağırlığı uygulanmaktadır (Babuşcu, 2006: 225). Sermaye yeterliliği uzlaşısına göre basitleştirilmiş yaklaşımda teminatların tabi olacağı risk ağırlığı %20’den aşağı olamaz. Yani bu yaklaşımı uygulayan bir banka kredi riskinin en fazla %80’nini azaltabilecektir. 110 Basitleştirilmiş yaklaşım uygulama kolaylığı sağlamasına karşın kredi ile vade uyumsuzluğu olan teminatları risk azaltımına dahil etmemektedir. Bu yaklaşıma göre bir teminatın kabul edilebilmesi için, kredi riski süresince rehin edilmiş olması şarttır. Her geçen gün yeni ürünlerin piyasaya sunulduğu, kredi kullandırım şartlarının değişkenlik gösterdiği ve rekabetin yoğun olarak hissedildiği bankacılık sektöründe kredi ile teminat arasında vade uyumsuzluğuna sıkça rastlanmaktadır. Bu durum ise basitleştirilmiş yaklaşımın kullanımını kısıtlamaktadır. Buna karşın kapsamlı yaklaşımda kredi ile teminat arasında vade uyumsuzluğu varsa teminat tamamıyla geçersiz olmamakta, bir takım kesintiler yapılmak suretiyle dikkate alınmaktadır. Her iki yaklaşımda da kredi ile teminat arasında vade değil de para cinsinden bir uyumsuzluk mevcutsa, aynı yol izlenmekte ve bu uyumsuzluk için teminattan kesinti yapılmaktadır. 3.6.1.2.2. Kapsamlı Yaklaşım Bu yöntemde kredi tutarı ve teminatın değeri piyasa hareketlerindeki değişikliklere (volatiliteye) göre ayarlanmaktadır. Volatiliteyi yansıtabilmek için kesintiler yapılarak hem kredinin hem de teminatın tutarı düzeltilmektedir. Basitleştirilmiş yaklaşım standart yöntem çerçevesinde uygulanabilirken, kapsamlı yaklaşım hem standart hem de içsel derecelendirme yöntemleri çerçevesinde uygulanabilmektedir. Kapsamlı yaklaşımda basitleştirilmiş yaklaşıma göre teminatların kapsamı genişletilmiştir, ayrıca tezgah üstü türevler sadece kapsamlı yaklaşımda kredi risk azaltım tekniği olarak kabul edilmiştir. Nakit kredi veya teminat söz konusu olmadığı müddetçe normal koşullarda, kredinin volatiliteye göre düzeltilmiş tutarı, normal kredi tutarından daha yüksek; teminatın volatiliteye göre düzeltilmiş tutarı teminat tutarından daha düşük olmaktadır. Bu nedenle karşı tarafın riski belirli kesintiler (HE ) ile arttırılmakta, 111 kabul edilen teminatlar ise belirli kesintiler (HC) ile azaltılmaktadır. Bu işlemler sonucunda arttırılmış risk ile azaltılmış teminat arasındaki fark kredi talebinde bulunan firmanın risk ağırlığı ile çarpılırken teminatlı kısım %0 risk ağırlığı ile çarpılmaktadır (Karakaya, Marşap ve Gökten, 2008: 241). E* = maksimum {0, [ E x (1+HE)- C x ( 1-HC- HFX) ] } E*: Risk azaltım işleminden sonraki kredi tutarı E: Kredinin cari değeri (exposure) HE: Kredi için uygulanacak ıskonto oranı (Haircut to exposure) C: Alınan teminatın cari değeri (Colleteral) HC: Teminat için uygulanacak iskonto oranı (Haircut to colleteral) HFX: Teminat ile kredi arasındaki para cinsi uyumsuzluğu nedeniyle uygulanacak ıskonto oranı (Haircut to foreign Exchange mismatch) Tablo 14: Basitleştirilmiş Yaklaşımda ve Kapsamlı Yaklaşımda Kabul Edilen Teminatlar Nakit, mevduat sertifikası vb. − Altın − Borçlanmayı temsil eden menkul kıymetler ○ İyi derece almış Basitleştirilmiş ve Kapsamlı Yaklaşımlarda ○ Derecelendirilmemiş (Belirli şartlar dahilinde) − Borsaya kote edilmiş ve temel bir endekse dahil hisse senetleri (veya bu hisse senetleri ile değiştirilebilir tahviller) − Portföyü yukarıdaki araçlardan oluşan ve günlük fiyat açıklanan yatırım fonları −Borsada kote edilmiş ancak temel bir endekse dahil olmayan hisse senetler (veya bu hisse senetleri ile değiştirilebilir tahviller) Sadece Kapsamlı Yaklaşımda −Borsada kote edilmiş ancak temel endekse dahil olmayan hisse senetlerini içeren ve günlük fiyat açıklayan yatırım fonları 112 Formülden de görüleceği üzere bu yöntemde iskonto oranlarının hesaplanması önemlidir. Basel II’de bu oranların hesaplanmasında bankalara, komitenin belirlediği parametreleri temel alan standart iskonto oranları kullanma ile piyasa fiyatı volatilitesine ilişkin içsel tahminler kullanılarak hesaplanan içsel iskonto oranları kullanma şeklinde seçenek sunulmuştur (BCBS, 2004a: 47). 3.6.1.2.3. Vade ve Para Cinsi Uyumsuzlukları Kredi ile kredinin teminatı arasında vade ve para cinsi uyumsuzlukları olabilmektedir. Koruma sağlayan aracın vadesi, eğer koruma altına alınan kredinin vadesinden kısa ise vade uyumsuzluğu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir teminat ise basitleştirilmiş yaklaşımda risk azaltım tekniği olarak kabul edilmemektedir. Eğer teminatın vadesi bir yılın üzerinde ve kalan vadesi de üç ayın üzerinde ise, bu teminat kapsamlı yaklaşımda risk azaltım tekniği olarak dikkate alınır ve vade uyumsuzluğuna ilişkin olarak aşağıdaki formüle göre düzeltme yapılır. Pa = P x (TT – 0.25) / (TK – 0.25) Formülde; Pa = Teminatın vade uyumsuzluğu için düzeltilmiş değeri P = Diğer kesinti ve ıskontolar sonrası kredi teminatı (finansal teminat veya garanti tutarı) TT = minimum (T, teminatın kalan vadesi, yıl olarak gösterilir) ; hangisi düşükse TK = minimum (5, kredinin kalan vadesi, yıl olarak gösterilir); hangisi düşükse 113 Kredi riski ile teminat farklı para cinsinden ise, para cinsi uyumsuzluğu ortaya çıkmaktadır. gerekmektedir. Bu durumda da teminat tutarının düzeltilmesi Bu düzeltme hem basitleştirilmiş yaklaşımda hem de kapsamlı yaklaşımda aynı şekilde aşağıdaki formül ile yapılmaktadır. GA = GN x (1 – HFX) Formülde: GA = Yabancı para uyumsuzluğu için ıskonto edilmiş teminat tutarını, GN = Kredi teminatının nominal tutarını, HFX = Teminat İle Kredi Arasındaki Para Cinsi Uyumsuzluğu Nedeniyle Uygulanacak Iskonto Oranını göstermektedir 3.6.2. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı Basel II’de kredi riskine karşılık sermaye gereğinin hesaplanmasında standart yaklaşım dışında bankalara sunulan diğer seçenek İçsel derecelendirme yaklaşımıdır. Bu yaklaşım ile bankalara kendi kuracakları derecelendirme sistemleriyle içsel verilerini kullanmak suretiyle kredi risk değerlendirmeleri yapma imkânı tanınmıştır. Basel I, sermaye yeterliliğinin ölçümünde bir standart getirmesine rağmen değişen koşullar karşısında söz konusu düzenleme riske duyarsız hale gelmiştir. Bu nedenle bankalar tutmaları gereken sermaye için kendi içsel modellerini geliştirmeye başlamışlardır. Bu modellerde Basel I uzlaşısında aynı risk grubunda sınıflandırılmış olmalarına rağmen varlıklar, farklı risk ağırlıklarına tabi tutulmuştur. Söz konusu modellerin kullanılması sonucu hesaplanan adına ekonomik sermaye denilen sermaye miktarının Basel I uzlaşına göre hesaplanan ve yasal sermaye olarak adlandırılan sermaye miktarından daha az olduğunu görülmüştür. Bunun üzerine 114 bankalar, tahsis edilmesi gereken yasal sermaye miktarını ekonomik sermaye miktarına çekebilmek için başta menkul kıymetleştirme olmak üzere riskli varlıklarını bilanço dışına çıkarmak için çeşitli teknikler kullanmaya başlamış ya da Basel I’e göre mevcut risk ağırlığının zaten değişmeyeceğini göz önüne alarak riski daha yüksek tahvilleri portföylerine dahil etmişlerdir. Yapılan bu işlemler zaman içerisinde yasal sermaye arbitrajı olarak adlandırılmıştır (Burns, 2002:1). Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında ise hem risk duyarlılığı daha yüksek düzenlemelerin hayata geçirilmesi hem de bu düzenlemeler vasıtasıyla yasal sermaye arbitrajının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçlara ulaşılmasında içsel derecelendirme yaklaşımı oldukça önemlidir. Bu yaklaşım aracılığı ile ekonomik sermaye ile yasal sermayenin birbirine yakınlaştırılması, bankaların kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak geliştirmiş oldukları tekniklerin düzenlemelere dahil edilmesi hedeflenmektedir. Sermaye yeterliliği düzenlemelerinin riske olan duyarlığının arttırılmasının yanı sıra içsel derecelendirmeye dayalı yöntemlerle komite, kredi risk yönetiminde sürekli gelişmeyi de hedeflemektedir. Gerekli şartları sağlayarak içsel derecelendirme sistemlerini kullanan bankalar başta, daha düşük risk ağırlığına tabi olma gibi çeşitli avantajlı uygulamalardan faydalanabileceklerdir. Basel II ile birlikte içsel dereceler daha fazla önem kazanmış, bu nedenle uzlaşıda standart yaklaşıma göre daha detaylı olarak ele alınmıştır. Ancak kredi risk yönetiminde dışsal derecelendirmeye ilişkin çalışmaların fazla olmasına karşın, içsel derecelendirmeye ilişkin çalışmaların istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir (Jacobsen, Linde ve Roszbach,2003:1). Bu sonucun ortaya çıkmasında düzenlemelerin analizinin ileri düzeyde finans ve istatistik bilgisi gerektirmesi etkilidir. İçsel derecelendirme yaklaşımı temel olarak kredi portföyüne ilişkin beklenen ve beklenmeyen kayıp tutarlarının tahminine dayanmaktadır. Sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemeler beklenmeyen kayıplar içindir. 115 Beklenen kayıplar ise ayrılan karşılıklar vasıtasıyla sermayeden indirilmelidir (Altıntaş, 2006: 433). İçsel derecelendirme yaklaşımında risk bileşenleri, risk ağırlık fonksiyonları ve asgari şartlar olmak üzere üç grup belirleyici unsur bulunmaktadır. denetim Risk bileşenleri, bankaların kendi tahmin edecekleri veya otoritesince belirlenen risk parametreleridir. Söz konusu parametrelerinin kullanılarak sermaye gereğinin hesaplanmasına imkân sağlayan formüller ise risk ağırlıklı fonksiyonlar olarak adlandırılmaktadır. İçsel derecelendirme yaklaşımının kullanımı için bankaların yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükler ise asgari şartları oluşturmaktadır. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında bankalara, Temel Yaklaşım ve Gelişmiş Yaklaşım olmak üzere iki alternatif sunulmuştur. Temel yaklaşımda bankalar, risk bileşenlerinden temerrüt olasılığını kendileri tahmin edecek olup, diğer risk bileşenleri için denetim otoritesinin tespit ettiği değerleri kullanacaklardır. Gelişmiş yaklaşımda ise bankalar, risk parametrelerinin tümünü kendileri tahmin edeceklerdir. Perakende krediler için temel yaklaşım ve gelişmiş yaklaşım arasında fark bulunmamakta olup, bu risk sınıfı için bankalar tüm risk bileşenlerini kendileri tahmin edeceklerdirv(Kasyhap ve Stein, 2003: 21). İster temel yaklaşım isterse de gelişmiş yaklaşım kullanılsın içsel derecelendirme sisteminin sistematiği aynıdır. Öncelikli olarak bankalar kredilerini çeşitli varlık sınıfları altında tasnif etmek durumundadır. Bu varlık sınıfları ise kurumsal krediler, hazine ve merkez bankasına kullandırılan krediler, bankalara kullandırılan krediler, perakende krediler, ortaklık payları ve devralınan alacaklardır (BCBS, 2004a: 83-84). 116 EAD X fN { PD ; LGD ; M ; R } X %8 = Sermaye Etkisi Temel İçsel Derecelendirme Yaklaşımı -PD içsel hesaplama Gelişmiş İçsel Derecelendirme Yaklaşımı -PD, LGD, EAD içsel tahmin -LGD, EAD ve M resmi otorite tarafından belirlenir. Şekil 7: İçsel Derecelendirme Yaklaşımına Göre Sermaye Gereğinin Hesaplanması (Kaynak: Yalçın, Önder, Aksel ve diğerleri, 2006) Kredilerin Varlık Sınıfları Altında Tasnifi Her Varlık Sınıfı İçin Temel Parametrelerin (PD, LGD, EAD, M) Tahmini Risk Ağırlıklı Fonksiyonların Kullanılarak Risk Ağırlıklı Varlıkların Hesaplanması İçsel Derecelendirme Yaklaşımının Uygulanması İçin Bankanın Asgari Şartları Sağlaması Denetim Otoritesinin Banka Tarafından Hesaplanmış Olan Sermayeyi Kontrolü Şekil 8: İçsel Derecelendirme Sisteminin Sistematiği Kurumsal Krediler, genel olarak şirketlerden olan alacaklardır. Uzlaşı da ihtisas kredileri de kurumsal krediler altında ele alınmıştır. İhtisas kredileri, kredi geri ödemelerinin krediye konu edilen varlıklardan elde edilecek nakit akışlarıyla yapıldığı bir finansman türüdür. İhtisas kredileri uzlaşıda, proje finansmanı, özel varlık finansmanı, emtia finansmanı, gelir getiren gayrimenkul finansmanı ve yüksek volatiliteye sahip ticari gayrimenkul finansmanı olmak üzere beşe ayrılmıştır. Bireysel krediler, ipotekli konut (mortgage) kredileri ile küçük işletmelere kullandırılmış olan ve toplamı bir milyon EUR’yu geçmeyen 117 krediler ise, perakende krediler sınıfında ele alınacaktır. İçsel derecelendirme yaklaşımının uygulanmasında kredilerin belirtilen varlık sınıfları altında sınıflandırılmasından sonra, her varlık sınıfı için temel risk parametrelerinin tahmin edilmesi gerekmektedir. 3.6.2.1. Risk Bileşenleri İçsel derecelendirme yaklaşımda dört temel risk parametresi bulunmaktadır. Bu risk parametreleri kullanılarak uzlaşıda belirtilen her varlık sınıfı için sermaye gereği hesaplanmaktadır. Söz konusu risk parametreleri “ Temerrüt Olasılığı (Proability Of Default- PD), Temerrüt Anında Risk (Exposure At Default- EAD), Temerrüt Halinde Kayıp (Loss Given Default) ve Efektif Vade (M-Maturity) ‘dir (TBB, 2006c: 33). Ayrıca içsel derecelendirme yaklaşımında Beklenen Kayıp ve Beklenmeyen Kayıp kavramları önemli olup, Beklenen Kayıp (Expected Loss- EL) , bir alacağın temerrüde düşmesi durumunda, teminatlar ve diğer tüm çabalar sonucunda geriye kalan zararı; Beklenmeyen Kayıp (Unexpected Loss- UL) ise bir alacağın temerrüde düşmesi durumunda, teminatlar ve diğer tüm çabalar sonrasında geriye kalan ve geçmiş yıl ortalamalarından olan sapma miktarı kadar zararı ifade etmektedir (Teker ve Turan, 2003: 3). Başka bir deyişle beklenmeyen kayıp, beklenen kaybın volatilitesidir. 3.6.2.1.1. Temerrüt Olasılığı Temerrüt olasılığı, kredi borçlularının bir yıllık süre zarfında ne kadarının temerrüde düşeceğini gösteren tahmin olup ister temel yaklaşım 118 ister gelişmiş yaklaşım kullanılsın tüm varlık sınıfları için bu parametrenin tahmini zorunludur. Yeni uzlaşıya göre aşağıda belirtilmiş olan iki durumdan en az birinin varlığı halinde temerrüt gerçekleşmektedir (BCBS, 2004a: 131132): - Bankanın teminatı nakde çevirmek gibi bir işleme başvurmaması halinde, borçlunun kredi borçlarını ödeme ihtimalinin bulunmadığına kanaat getirilmesi - Kredi veya kredi taksit ödemesi vadesinin 90 günden fazla geçmesi, kırmızı bakiyeye izin verilen mevduat hesaplarında ise limitin aşılması İçsel derecelendirme yaklaşımında temerrüt olasılığının tahmini önemli olup bankalar temerrüt olasılığını, tarihsel temerrüt verilerinden veya üretmiş oldukları içsel dereceleri bağımsız derecelendirme kuruluşlarının notlarıyla eşleştirerek (mapping) veyahut istatiksel temerrüt öngörü modeli kullanarak hesaplayabilirler (Carling, Jacobsen, Linde ve diğerleri, 2002:4). Uzlaşıda öngörülen minimum temerrüt oranı on binde üçtür. Bankalarca tahmin edilen temerrüt oranının on binde üçün altında olması durumunda risk ağırlıklı fonksiyonda on binde üç temerrüt olasılığı kullanılacaktır. 3.6.2.1.2. Temerrüt Anında Risk İçsel derecelendirme yaklaşımında temerrüt olasılığının tahmini, sistemin ana parçasıdır. Ancak temerrüt olasılığı tek başına olası kaybı göstermemektedir. Banka ayrıca borçlunun temerrüde düşmesinden dolayı ne kadarlık bir kaybının da olacağını hesaplamalıdır. Bu nedenle Temerrüt Anında Risk ve Temerrüt Halinde Kayıp risk bileşenleri olarak ortaya çıkmaktadır. Borçlu temerrüde düştüğünde maruz kalınan brüt risk tutarına temerrüt anında risk denir. Söz konusu brüt risk tutarı iki bileşenden oluşmaktadır. Birinci bileşen borçlunun temerrüde düştüğü tarihte yükümlülük 119 altına girdiği alacak bakiyesi, ikinci bileşen ise borçluya sağlanmış olan ve borçlunun henüz kullanmadığı ancak temerrüt halinden sonra da kullanması mümkün olan kredi olanaklarıdır (Candan ve Özün, 2006: 190, Bluhm, Overbeck ve Wagner,2002: 24). Temerrüt anında riskin hesaplanması büyük ölçüde ikinci bileşenin tahminine bağlıdır. Bu bileşen, bilanço dışı kalemlerin krediye dönüştürme oranları kullanılarak bilanço içi risk eş değerlerine dönüştürülmesiyle hesaplanmaktadır. Uygulanacak krediye dönüştürme oranı, kredinin türüne ve vadesine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar, standart yaklaşımda krediye dönüştürme oranı %100’den farklı tayin edilmiş taahhütler için kendi içsel tahminlerine dayalı olarak ürettikleri krediye dönüştürme oranlarını kullanabilirler. Temel içsel derecelendirme yaklaşımında ise uygulanacak krediye dönüştürme oranları, menkul kıymet alım taahhütleri için %75, riske maruz diğer bilanço dışı kalemler içinse standart yaklaşımda belirtilen krediye dönüştürme oranlarıdır. Ayrıca kayıtsız şartsız olarak derhal iptal edilebilir bilanço dışı yükümlülüklerine uygulanacak krediye dönüştürme oranı %0’dır. 3.6.2.1.3. Temerrüt Halinde Kayıp Temerrüt halinde kayıp, temerrüde düşen bir kredinin zarara dönüşmesi beklenen yani net zararı gösteren kısmıdır. Temerrüt halinde kayıp tahmini, ekonomik kayıpla ilgilidir. Temerrüt halinde kayıp tahmini için kullanılacak zarar verisinin alacakların tahsilâtlarına ilişkin her türlü doğrudan ve dolaylı masrafı, alacakların tahsilinde yaşanan gecikmelerden ötürü gerçekleşen faiz getirisi kaybını da içermesi Basel II’de öngörülmüştür (TBB,2006: 42). Temel yaklaşımı kullanan bankalar temerrüt halinde kaybın tahmininde uzlaşıda belirtilen oranları kullanacaklardır. Teminatsız birincil (ödemede 120 öncelikli ) kredilere uygulanacak oran %45 olurken; tahsilât ve tasfiyesi diğer borçlara nazaran daha önceliksiz duruma düşmüş alacaklara (ikincil alacaklara) uygulanacak oran %75’dir. İleri içsel derecelendirme yaklaşımında ise bankalar kendi içsel verilerini kullanarak temerrüt halinde kayıp oranını tahmin edeceklerdir. İster temel yaklaşım ister gelişmiş yaklaşım kullanılsın temerrüt halinde kayıp parametresinin hesaplanmasında teminatların dikkate alınması zorunludur. İçsel derecelendirme yaklaşımında, standart yaklaşıma göre kredi risk azaltımı için kabul edilebilir teminatların kapsamı genişletilmiştir. Teminatın risk azaltıcı etkisinin ulusal denetim otoritesine ispat edilmesi halinde, her türlü teminat kredi risk azaltımında dikkate alınabilecektir. Örneğin, standart yaklaşımda gerçek müşteri çek ve senetleri risk azaltıcı bir unsur olarak görülmezken, içsel derecelendirme yaklaşımında denetim otoritesine kredi risk azaltıcı etkisinin ispatlanması durumunda bunlar teminat olarak kabul edilecektir. Bu durum ise sermaye gereksinimini ve kredi fiyatlamasını olumlu etkileyecektir (TBB, 2006c: 13). Teminatların dikkate alınma şekli temel ve gelişmiş yaklaşıma göre farklılık sergilemektedir. Temel yaklaşımda temerrüt halinde kayıp, standart yaklaşımda değinilen kapsamlı yönteme göre hesaplanacaktır. Kullanılacak formül şöyledir: LGD* = LGD x (E*/ E) Formülde: LGD: Teminatsız alacaklar için uzlaşıda belirtilmiş olan temerrüt halinde kayıp oranını, E: Brüt kredi risk tutarını, E*: Standart yaklaşım kapsamlı yönteme göre risk azaltımı sonrasında bulunan kredi risk tutarını, LGD* : Efektif temerrüt halinde kayıp oranını göstermektedir. 121 İleri içsel derecelendirme yaklaşımında ise teminatlar, temerrüt halinde kayıp oranını azaltmak suretiyle dikkate alınmaktadır. Bu yaklaşımı kullanan bankalar, temerrüt halinde kayıp oranını teminatların da etkisini dikkate alarak, temerrüt anında risk tutarının belli bir yüzdesi olarak tahmin etmek zorundadırlar. 3.6.2.1.4. Efektif Vade Alacağın geri ödenme dönemini ifade eden efektif vade, temel içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar için uzlaşıda 2,5 yıl olarak belirlenmiştir. Repo tarzı işlemler içinse efektif vade 6 ay olarak tespit edilmiştir. Ancak denetim otoritesi, temel yaklaşımı kullanan bankalardan efektif vadeyi gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankaların efektif vadeyi hesaplamak için kullandıkları formülle hesaplamalarını isteyebilir (BCBS, 2004a: 98-99). Gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar efektif vadeyi aşağıda gösterilen formülle hesaplayacaktır. M = Formülde: M= Efektif vadeyi, t= Dönemi, CFt = t döneminde borçlunun sözleşmeye göre ifa etmesi gereken nakit akışlarını (anapara, faiz ve komisyon ödemelerini) göstermektedir. 122 3.6.2.2. Asgari Şartlar Standart yaklaşıma nazaran bankalara daha fazla hareket serbestîsi tanıyan içsel derecelendirme yaklaşımını uygulayabilmek için uzlaşıda öngörülen şartların yerine getirilmesi ve bu şartların yerine getirildiğinin ulusal denetim otoritesine kanıtlaması gerekmektedir. Söz konusu şartlar şunlardır (TBB,2006: 36-41) : - İçsel derecelendirme sistemi son üç yıldır faal olarak kullanılmalıdır. - İçsel derecelendirme sisteminin çıktıları etkin bir şekilde kullanılmalıdır. - İçsel derecelendirme sisteminde kullanılan model, yetkili otorite tarafından onaylanmalıdır. - İçsel derecelendirme sistemi, konuya ilişkin her türlü yöntemi, süreci, kontrolü, veri toplamayı ve IT sistemlerini içermelidir. - Derecelendirmenin müşteri riski ve kredi işleminin riski olmak üzere iki boyutu olmalıdır. - Bankanın riskleri, derecelendirme notlarından birinde yoğunlaşama olmayacak şekilde derecelendirme notları arasında dağılmış olmalıdır. Bunun için de bir bankanın temerrüde düşmemiş borçlular için en az 7, temerrüt halini yansıtmak üzere 1 olmak üzere minimum 8 derecelendirme notu bulunmalıdır. - Risk derece notları yılda en az bir kez yenilenmelidir. - Temerrüt olasılığının tahmini için en az 5 yıllık, temerrüt anında risk ve temerrüt halinde kayıp parametrelerinin kaybı için en az 7 yıllık veri setine sahip olunmalıdır. Perakende krediler için temerrüt anında risk ve temerrüt halinde kayıp parametrelerinin tahmini için kullanılacak veri setinin en az 5 yıllık olması gerekmektedir. 123 - İçsel derecelendirme sisteminin geliştirilmesi, seçilmesi, uygulanması ve doğrulanması sürecine aktif olarak katılacak ve sorumluluk üstlenecek bir kredi risk kontrol birimi olmalıdır. - İçsel derecelendirme sistemi ve bu sistemin çıktıları, yılda en az bir kez bağımsız iç denetim birimince gözden geçirilmelidir. İçsel derecelendirme sisteminin taşıması gereken asgari özelliklerin yanı sıra içsel derecelendirme sisteminin üretmiş olduğu çıktıların doğruluğunun ve değişen koşullara göre sistemin güvenilirliğinin test edilmesi (validasyonu) gerekmektedir (Joseph, 2005:3). Doğrulama, derecelendirme sisteminin objektif, güvenilir, istikrarlı ve ihtiyatlı tahminler ürettiğini teyit eden bir süreçtir. Bu sürecin taşıması gereken prensipler BCBS tarafından şu şekilde sıralanmıştır (BCBS, 2005: 4). - Derecelendirme sisteminin doğrulanması öncelikli olarak bankanın sorumluluğundadır. - Doğrulamada esas olarak, risk parametrelerinin doğru bir şekilde tahmin edilip edilmediğine ve risk derecelerinin kredilendirme sürecindeki kullanımına ilişkin değerlendirmelere yer verilmelidir. - Doğrulama sürekli tekrarlanan bir süreç olmalıdır. - Tek bir doğrulama yöntemi olmayıp, bankalar farklı özelliklere sahip çeşitli teknikleri bir arada ve karşılaştırmalı olarak kullanmalıdır. - Doğrulama, niceliksel ve niteliksel unsurları bir arada içermelidir. - Doğrulama süreci, sürecin tasarımında ve uygulamalarında sorumluluğu olmayan bağımsız banka fonksiyonlarınca gözden geçirilmelidir. 124 3.6.2.3. Risk Ağırlıklı Fonksiyonlar Beklenmeyen kayıp için ayrılması gereken sermayenin hesaplanmasında kullanılan, her bir varlık sınıfı için bankaların tahmin ettiği veya denetim otoritesince belirlenen risk bileşeni değerlerinin girdi olarak kullanıldığı standart formüllerdir. Varlık sınıfları için söz konusu fonksiyonlar değişiklik göstermektedir. 3.6.2.3.1. Kurumsal Alacaklar, Hazine ve Banka Kredileri İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları Aksi belirtilmediği sürece temerrüt olasılığı, temerrüt anında kayıp oranı ondalık sayılar ile temerrüt anında risk tutarı ise para birimi cinsinden ifade edilecek olup, sermaye gereğinin hesaplanmasında kullanılacak formüller şöyledir: Sermaye Yükümlülüğü Oranı (K)= [LGD x N [(1 – R) -0.5 x G (PD) + (R / (1 – R) 0.5 x G (0.999)] – PD x LGD] x (1 – 1.5 x b) -1 x (1 + (M – 2.5) x b) Korelâsyon (R)= 0.12 x (1 –e(-50 x PD)) / (1 – e (-50)) + 0.24 x [1 – (1– e(-50 x PD)) / (1 – e (-50))] Vade ayarlaması (b)= [0,1182- 0,05478 x In (PD) ]2 Sermaye Yükümlülüğü Miktarı: K x EAD Risk Ağırlıklı Varlık Tutarı: 12,5 x K x EAD (Sermaye yeterliliği rasyosunun paydasına ilave edilecek kredi riskine esas tutar) Formüllerde: N: Kümülatif standart normal dağılım değerini, 125 G: Kümülatif standart normal dağılım değerinin tersini, In: Doğal Logaritmayı, e: 2,718281828 sayısını ifade etmektedir. Yukarıda gösterilen risk ağırlığı fonksiyonunu bankalar ihtisas kredileri için de kullanmak durumundadırlar ancak; yüksek volatiliteye sahip ticari gayrimenkul kredileri için korelâsyonun hesaplanmasında kullanılan formülde değişiklik yapılmıştır. Temerrüt olasılığı sabit tutulduğunda diğer ihtisas kredilerine göre bu kredilerde yüksek varlık korelâsyonun olduğu gözlenmiştir (Candan ve Özün, 2006: 195-197). Bu nedenle söz konusu krediler için korelasyon katsayısı aşağıdaki formülle hesaplanacaktır. Korelasyon (R) = 0.12 x (1 – e (-50 x TO)) / (1 – e (-50)) + 0.30 x [1 – (1 – e (-50 x TO) ) / (1 – e (-50))] Basel II’de kurumsal krediler için de çeşitli ek düzenlemeler yapılmıştır. Kredi borçlusu şirketin dâhil olduğu sermaye grubunun yıllık cirosu (S) 50 milyon EUR’dan az ise bu şirketlere kullandırılan krediler Kurumsal KOBİ Kredileri olarak kabul edilmektedir. Bu krediler için aynı temerrüt olasılığında yıllık satış hasılatı düştükçe yasal sermaye yükümlülüğünün azalmasına olanak sağlayacak şekilde korelasyon formülünde bir düzenleme yapılmıştır. Formülde S, konsolide yıllık ciroyu simgelemekte olup ciroya bir alt sınır konulmuştur. Bu sınır 5 milyon EUR’dur. Yani bir şirketin yıllık cirosu 5 milyon EUR’dan düşükse ciro 5 milyon EUR olarak kabul edilecektir Korelasyon (R) = 0.12 x (1 – e (-50 x TO)) / (1 – e (-50))+ 0.24 x [1 – (1 – e (-50 x TO) ) / (1 – e (-50) )] – 0.04 x (1 – (S-5) /45) 3.6.2.3.2. Perakende Krediler İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları Perakende krediler için uygulanacak risk ağırlığı fonksiyonu şöyledir: 126 Sermaye ihtiyacı (K) = LGD x N [(1 – R) - 0.5 x G (PD) + (R / (1 – R)) 0.5 x G (0.999)] – PD x LGD Bu formülü diğer risk ağırlıklı fonksiyonlardan ayıran özellik vade ayarlamasına ilişkin her hangi bir alt fonksiyon içermemesidir. Uzlaşıda perakende kredi portföyü konut kredileri, nitelikli rotatif perakende krediler ve diğer perakende krediler olmak üzere üçe ayrılmıştır. Bu üç gruba uygulanacak risk ağırlık fonksiyonu aynı olmasına karşın korelasyon katsayılarında gruplar arasında farklılaşmaya gidilmiştir. (BCBS,2004a: 100101) Konut kredileri ve nitelikli rotatif krediler için korelasyon katsayıları sabit tutulurken, diğer perakende krediler için formül vasıtasıyla hesaplanacaktır. Tablo 15: Perakende Kredi Sınıfları İçin Uygulanacak Korelâsyon Katsayıları (R) Konut Kredileri 0,15 Nitelikli Rotatif Krediler 0,04 Diğer Perakende Krediler 0,03 x (1- e 35 )] 35 x PD ) / (1- e -35 ) + 0,16 x [1- (1-e - 35 x PD ) / (1- e- 3.5.2.3.3. Ortaklık Payları İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları Alım satım hesaplarında izlenmeyen yatırım amaçlı iştirak ve bağlı ortaklık payları için ayrılması gereken sermaye tutarının hesaplanmasında gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımında piyasa bazlı yöntem ve temerrüt olasılığı/temerrüt halinde kayıp olmak üzere iki yöntem önerilmiştir. Piyasa bazlı yöntemde bankalara basit risk ağırlıklandırma yöntemi ve içsel modele dayalı yöntem olmak üzere iki alternatif daha sunulmuştur. Bankalar içsel sistemlerinin gelişmişlik düzeyi ile tutarlı yöntemi tercih etmelidir. Basit risk ağırlıklandırma yönteminde risk ağırlıkları standart olarak belirlenmiştir. 127 Tablo 16: Basit Risk Ağırlıklandırma Yönteminde Risk Ağırlıkları ve Sermaye Tutarı Risk Ağırlığı Ayrılması Gereken Sermaye Tutarı (Risk Ağırlığı x %8) Hisse Senetleri Halka Arz Edilmiş Şirketler % 300 % 24 Diğer Ortaklık Payları % 400 % 32 İçsel model yönteminde ortaklık payları için sermaye gereğinin hesaplanmasında RMD modelleri kullanılabilecektir. RMD hesabının ortaklık payının üçer aylık getirisi ile aynı dönemde risksiz getiri oranı arasında oluşan en yüksek farkı gösteren uzun vadeli tarihi bir gözlem serisine dayandırılarak %99 tek taraflı güven düzeyinde yapılması gerekmektedir (Candan ve Özün, 2006: 201). Bu yöntem kullanılsa bile hesaplanan risk ağırlığının hisse senetleri halka arz edilmiş şirketlere ait ortaklık payları için %200, diğer ortaklık payları içinse %300’den düşük olmaması gerekir. Dolayısıyla içsel model vasıtasıyla hesaplanan sermaye yükümlülüğü sırasıyla %16 ve %24’den düşük olmamalıdır. Temerrüt Olasılığı/Temerrüt Halinde Kayıp Yönteminde ise sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasında ortak olunan şirket kurumsal kredileri için içsel derecelendirme yaklaşımında benimsenmiş olan risk ağırlıklı fonksiyon kullanılabilir. İştirak edilen şirket aynı zamanda kurumsal kredi müşterisi ise, krediler için uygulanan risk fonksiyonu ortaklık payı için de kullanılacaktır. Eğer bu şart sağlanmamışsa kurumsal risk fonksiyonuyla hesaplanan risk ağırlığı “1,5” katsayısı ile çarpılacaktır. Sermaye gereğinin hesaplanmasında temerrüt halinde kayıp oranı %90, efektif vade 5 yıl olarak kabul edilecektir. Bu yöntemde uygulanabilecek minimum ve maksimum risk ağırlıkları da belirtilmiştir. Yatırımın uzun süreli olması, kısa ve uzun vadede sermaye kazancı beklentisinin olmadığı veya düşük olduğu halka açık şirketler ile yatırımın geri dönüşünün sermaye kazancından ziyade düzenli nakit akımlarına bağlandığı özel şirketler için %100,diğer şirketlerden halka açık 128 olanlar için %200, halka açık olmayanlar için %300 uygulanabilecek minimum risk ağırlıklarıdır. Maksimum risk ağırlığı %1250’dir (BCBS, 2004a: 105-106). Eğer ortaklık payı için hesaplanan beklenen ve beklenmeyen kayıpların toplamı ortaklık payını aşıyorsa ortaklık payının %50’sini ana sermayeden, %50’sini katkı sermayeden indirilmelidir. Konuyla ilgili yapılan düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere içsel derecelendirme yaklaşımında alım-satım hesaplarında izlenmeyen, yatırım amaçlı ortaklık payları için ayrılması gereken sermaye oranı oldukça yüksektir. Ancak bu durumun Basel II’ye geçişi caydırmaması için önemli bir geçiş düzenlemesi yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre ortaklık payında artış olmaması şartıyla, ortaklık payları 10 yıl süreyle içsel yaklaşımlardan muaf tutulabilecektir. Bu süre zarfında ortaklık payları standart yaklaşıma tabi olacaktır (Altıntaş, 2006: 446-447). Ayrıca uzlaşıda ortaklık paylarına ilişkin bazı istisnai uygulamalara da yer verilmiştir. Söz konusu uygulamaları aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür: - Bankanın toplam ortaklık payları yatırımları ulusal denetim otoritesi tarafından belirlenen eşik değerin altında kalması durumunda, bankalar ortaklık payları için içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımları uygulamaktan muaf tutulabilirler. Söz konusu eşik değer için uzlaşıda ana ve katkı sermaye toplamının %10 ‘u önerilmiştir. - Standart yaklaşıma göre %0 risk ağırlığına tabi şirketlere ortak olunması şeklinde yapılan yatırımları ulusal denetim otoritesi standart yaklaşım hükümlerine tabi tutabilir. 3.6.2.3.4. Devralınan Alacaklar İçin Risk Ağırlık Fonksiyonu Kabul edilebilir devralınan alacaklar, perakende ve kurumsal alacaklar olmak üzere iki sınıfa ayrılacaktır. Perakende kredilere ilişkin asgari 129 yükümlülüklerin yerine getirilmiş olması koşulu ile devralınan perakende alacaklara, perakende kredilere özgü yukarıdan aşağı yaklaşımı uygulanabilecektir. Perakende kredilerde olduğu gibi devralınan perakende krediler için de temel ve gelişmiş yaklaşımlar arasında bir fark bulunmamaktadır (BCBS, 2004a 80-82). Genel olarak devralınan kurumsal alacaklar için, bankaların diğer kurumsal kredilere ilişkin uygulamaya benzer ve uygulamayla tutarlı biçimde borçluların temerrüt riskini öngörüldüğü şekilde derecelendirmeleri beklenmektedir. Temel içsel derecelendirme yaklaşımında temerrüt halinde kayıp parametresi %45 olarak alınarak, mevcut beklenen kayıp oranı tahmini kullanılarak doğrudan temerrüt olasılığının türetilmesine imkân tanınmıştır. Eğer devralınan alacaklar, şirketlerden olan birincil alacaklardan oluşmuyorsa temerrüt halinde kayıp %100 oranında dikkate alınacaktır. Sermaye gereksinimi hesaplanmasına yönelik temerrüt tutarı ise, satın alınan alacaklar bakiyesinden değer azalma için ayrılacak yasal sermayenin çıkarılmasıyla bulunacaktır. Devralınan alacaklar için güvenilir bir temerrüt olasılığı tahmin edebilen bankalar diğer risk parametrelerini temel içsel derecelendirme yaklaşımına göre belirleyerek sermaye gereğini hesaplayabilirler. Gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar ise öncelikle temerrüt olasılığı ve temerrüt halinde kayıp parametrelerinden birini güvenilir bir yöntemle tahmin edebilmelidir. Basel II uzlaşısında temerrüt tutarı, temel yaklaşım esaslarına göre hesaplanmaktadır. 3.6.2.4. Beklenen Kayıp ve Karşılıklar Kredi portföyünün zarara dönüşmesi beklenen kısmına “Beklenen Kayıp (Expected Loss-EL)” denilmekte olup bu miktarın karşılık ayrılmak suretiyle gider hesaplarına intikali veya doğrudan sermayeden indirilmesi 130 gerekmektedir. Temerrüde düşmemiş bir kredi için beklenen kayıp şu formülle hesaplanmaktadır: EL= PD x LGD x EAD Basel II sermaye yeterliliği uzlaşısında beklenen kayıp, yasal sermaye çerçevesine doğrudan dahil edilmemiştir. Yasal sermayenin yalnızca beklenmeyen kayıpları karşılayacak şekilde hesaplanması, beklenen kayıplar içinse karşılık ayrılması gereği üzerinde durulmuştur. Fakat ayrılan karşılıklar ile beklenmeyen kayıp tahminleri arasındaki farklılıklar, yasal sermayeyi, böylelikle de sermaye yeterliliği rasyosunu doğrudan etkilemektedir (Candan ve Özün, 2006: 204). İçsel derecelendirme yaklaşımında toplam beklenen kayıp tutarını hesaplayan bankalar, ikinci aşamada kabul edilebilir karşılık miktarını hesaplamalıdır. Krediler için ayrılan her türlü genel ve özel karşılık, kabul edilebilir karşılık olarak nitelendirilmektedir. Eğer kredi portföyü için toplam beklenen kayıp miktarı, kredi portföyü için toplam kabul edilebilir karşılıklardan büyükse aradaki farkın %50’si ana sermayeden %50’si ise katkı sermayeden indirilir. Eğer bunun tam tersi söz konusu ise yani kredi portföyü için beklenen kayıp tutarı, kredi portföyü için ayrılmış olan toplam kabul edilebilir karşılıklardan daha az ise aradaki farkın risk ağırlıklı varlıkların %0,6 sına kadar olan bölümü katkı sermayeye ilave edilebilmektedir. Ortaklık payları için Temerrüt Olasılığı/Temerrüt Halinde Kayıp yöntemi kullanılarak hesaplanan beklenen kayıp miktarının %50’si ana sermayeden %50’si de katkı sermayeden indirilecektir. Ortaklık payları için tesis edilmiş karşılıklar bu indirimde dikkate alınmayacaktır. 3.7. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN İKİNCİ YAPISAL BLOK İkinci yapısal blok kapsamında kredi risklerine ilişkin olarak birinci yapısal blokta da değinilen içsel derecelendirme sistemlerini kullanan 131 bankalar için stres testlerine, referans temerrüt tanımına ve kredi risk azaltım teknikleri ile birinci yapısal blokta yer almayan kredi risk yoğunlaşmalarına yer verilmiştir Asgari sermaye yükümlülüğünü içsel derecelendirme yaklaşımlarını kullanarak belirleyen bankaların, kredi riski için stres testlerinin sonuçlarına göre uygun düzeyde yeterli sermaye bulundurmaları sağlanmalıdır (BCBS,2004a:227). Denetim otoritesi yaptığı incelemelerde bu hususu göz önünde bulunduracaktır; gerekirse stres testinin nasıl gerçekleştirildiğini de inceleyecektir. İçsel derecelendirme modeli ile kredi riskini ölçen bankalar, temel risk parametrelerinin tahmini için referans temerrüt tanımı kullanmak zorundadır. Bu nedenle denetim otoriteleri referans temerrüt tanımına ilişkin bir rehber yayınlamalıdır. Bu rehbere bağlı olarak denetim otoriteleri her bir bankanın referans temerrüt tanımı konusundaki uygulamalarını ve bunun sermaye gereksinimi üzerindeki etkilerini değerlendirmeli, referans temerrüt tanımından sapmaların etkisi üzerine yoğunlaşmalıdır. Basel II’de bankalara, kredi riskini azaltıcı teknikler kullanmalarına izin verilmiş olup bu teknikler birinci yapısal blokta ele alınmaktadır. Ancak kredi riskini azaltıcı tekniklerin kullanımı nedeniyle zaman zaman bankalar yeni risklere maruz kalabilmektedir. Ortaya çıkan bu riskler yasal risk, sözleşme riski ya da likidite riski şeklinde olabilmekte ve artık riskler olarak adlandırılmaktadı (Babuşcu, 2005: 292). Denetim otoriteleri bankalardan artık risklerini kontrol edebilmeleri amacıyla yazılı hale getirilmiş uygun kredi risk azaltım politikaları ve prosedürlerine sahip olmalarını, artık riskler için ilave sermaye bulundurmalarını istemelidir. Bir risk tutarının veya grup halindeki risk tutarlarının bankanın sağlığı ve esas faaliyetlerini yürütmesini tehdit edebilecek seviyede yüksek zararlara neden olması şeklinde tanımlanan kredi risk yoğunlaşması (temerküz riski), bankaların ödeme güçlüğüne düşmesinin en önemli sebeplerinden biridir (TBB, 2001a: 86). Basel II kapsamında getirilen risk tabanlı proaktif denetim 132 anlayışı risk yoğunlaşmalarının detaylı olarak ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Risk yoğunlaşmaları çeşitli şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında risk yoğunlaşmalarının nedenleri şu şekilde sıralanmıştır: (BCBS, 2004a: 292) - Tek bir kredi müşterisine veya birbiriyle ilişkili grup halindeki müşterilere yönelik önemli riskler - Aynı sektörde veya coğrafi bölgede bulunan kredi müşterilerinin riskleri - Finansal performansı aynı faaliyet veya ticari mala dayanan kredi müşterilerine ait riskler - Teminatlandırma faaliyetlerinde tek bir teminat türüne, aynı veya ilintili kişilerin verdiği teminatlara ağırlık verilmesi BCBS’nin 1991 yılında yayınladığı “Büyük Risklerin Ölçülmesi ve Denetlenmesine” yönelik dokümanda kredi risk yoğunlaşmalarının etkin denetimi ve kontrolü için bankalar tarafından yerine getirilmesi gereken hususlar ortaya konulmuştur. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında ise bankaların risk yoğunlaşmaları karşısında yerine getirmesi gereken unsurların kapsamı genişletilmiştir. Basel II uzlaşısına göre bankalar: - Kredi risk yoğunlaşmalarının tanımlanması, ölçülmesi, izlenmesi ve kontrolü için etkili iç politikalara ve sistemlere sahip olmalı, ayrıca sermaye yeterliliği değerlendirmelerine kredi risk yoğunlaşmalarını da dahil etmeli, - Kredi risk yoğunlaşmalarına ilişkin yaklaşımlar açıkça yazılı hale getirmeli , bu dokümanda kredi risk yoğunlaşmalarının tanımına ve yoğunlaşmaları önlemek için konulan limitlerin nasıl hesaplandığına yer vermeli, - Büyük riskler için düzenli aralıklar ile stres testleri yapmalı ve bu testlerin sonuçlarını stratejik planlarına dahil etmelidirler. Banka müşterileri, kredi risk yoğunlaşmalarının banka tarafından başta kredilere limitler koyma olmak üzere çeşitli teknikler ile izlendiğinin, bu risklerin banka tarafından sıkı denetime tabi tutulduğunun bilincindedir. Bu nedenle müşteriler bağlantılı kredileri gizlemek için çeşitli hilelere 133 başvurabilmektedir. Bu hilelerin ortaya çıkarılmasında banka içi denetimler önemli rol oynamaktadır (TBB, 2001b: 87). Bağlantılı kredilerin ortaya çıkarılmasında banka içi denetim ile birlikte denetim otoritesi tarafından yapılan çalışmalar da etkili olmaktadır. Denetim otoritelerinin risk yoğunlaşmalarının denetimine ilişkin olarak yaptıkları faaliyetlerden istenilen sonuçların alınabilmesi için bazı prensiplere uymaları gerekmektedir. Söz konusu prensipler BCBS tarafından 1999 yılında yayımlanmış olan ‘‘ Risk Yoğunlaşma Prensipleri ’’ adlı dökümanda belirtilmiş olup, yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında büyük ölçüde yer almıştır (BCBS, 1999a: 10). Konuyla ilgili olarak denetim otoriteleri şu faaliyetlerde bulunmalıdır: - Bankaların gerekli risk yönetim prosedür ve süreçlerini uygulamaları temin edilmeli, gerektiğinde buna ilişkin önlemler alınmalıdır. - Risk yoğunlaşmaları zamanında izlenmeli, bankaların bu yoğunlaşmalara ilişkin raporlamalar yapmaları sağlanmalıdır. - Bankaların risk yoğunlaşmalarına ilişkin olarak kamuoyunu bilgilendirmelerini teşvik edilmelidir. - Bankaların ilgili birimleri ile risk yoğunlaşmalarının izlenmesi konusunda gerekli iş birliği sağlanmalıdır. Görüldüğü üzere ikinci yapısal blok kapsamında kredi riskine ilişkin olarak bankalar ve denetim otoritelerine önemli görevler yüklenmiştir. Ancak bu görevlerin yerine getirilmesinde yeterli alt yapıya sahio olunmadığı görülmüştür. Uluslararası bir denetim şirketi tarafından 2005 yılının başında Avrupa’ da faaliyet gösteren 17 bankanın katılımı ile gerçekleştirilen bir ankette katılımcıların büyük bir kısmının kredi risk modellerinin doğrulanmasına ilişkin olarak yeterli personel ve veriye sahip olmadıklarını belirtmeleri bu kanıyı desteklemektedir (Aksel, 2007:7). 134 3.8. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN ÜÇÜNCÜ YAPISAL BLOK Kredi riski hakkında yapılacak raporlamalar bankacılık sektöründe şeffaflığı arttırmakta, finansal istikrarı sağlamakta ve ayrıca denetim otoritelerinin daha sağlıklı denetim faaliyetlerinde bulunmalarına yardımcı olmaktadır. Çünkü bu otoriteler, denetimlerde kullandıkları verilerin büyük bir kısmını bankaların kamuoyuna sundukları bilgilerden edinmektedir. Ayrıca piyasa katılımcılarının bankaların kredi riskliliği hakkında doğru ve detaylı bilgi talebi yönünde isteklerinin olduğu, bankaların mevcut bilgilendirmelerde önemli ölçüde eksikliklerin bulunduğu gözlemlenmektedir. Kredi riski kapsamında kamuoyuna sunulacak bilgilerin bazı niteliklere sahip olması zorunludur. Bu özellikler sırasıyla uygunluk, güvenilirlik, karşılaştırılabilirlik ve maddeselliktir (BCBS, 1999b: 5). Uygunluk ile bankanın finansal durumuna ilişkin doğru değerlendirmeler için yeterli ve düzenli aralıklar ile raporlamaların yapılması, güvenilirlik ile kamuoyuna sunulan bilgilerin doğru ve anlamlı olması, karşılaştırılabilir olma ile açıklanan bilgilerle dönemler ve bölgeler itibariyle bankalar arasında kıyaslamaların yapılabilmesi, maddesellik ile ifşa edilen bilgilerin bankanın faaliyetleri ve büyüklüğü ile uyumlu olması kastedilmektedir. Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı ile bankaların kredi riskine ilişkin olarak farklı alanlarda bilgilendirmeler yapmaları beklenmektedir. BCBS, kamuoyuna daha detaylı bilgi sunulmasını beklediği alanlar ise muhasebe politikaları ve uygulamaları, kredi risk yönetimi, kredi riskleri, kredi kalitesi ve karlılıktır. Muhasebe politikaları ve uygulamaları başlığı altında aktiflerin hangi yöntemler kullanılarak değerlendirildiği, kredi riskinin değişmesine ya da yeniden dağılımına yol açan uygulamalara, aktiflerin hangi koşullarda verimsiz olarak nitelendirileceğine, aktiflerin ne zaman takibe intikal ettirileceğine, aktiflerden elde edilecek gelirlerin belirlenmesine, riskten korunma yöntemlerine ilişkin hususlara yer verilecektir. 135 Kredi risk yönetimi başlığı altında hangi faaliyetlerin kredi riskini doğurduğunu kapsayacak şekilde kredi riskine ilişkin nitel tanımlama yapmalı, kredi risk yönetiminin yapısı, örgütlenmesi ile iç kontrol sistemi ve işleyişine ilişkin kamuoyuna yeterli bilgilendirmede bulunulmalıdır (BCBS, 1999b: 7). Kredi riskleri bilgilendirmelerin kullandırılan başlığı yapılması kredilerin türlerine altında kredi riskine öngörülmüştür. göre Bu dağılımına, ilişkin detaylı bilgilendirmelerde başlıca müşterilere kullandırılan kredilere, banka hissedarları, yöneticileri ve bunlarla bağlantılı kişi ve/veya gruplara kullandırılmış olan kredilere, grup içi işlemlere, coğrafik bölge ve sektör bazında kredilerin dağılımına, kredi riski azaltım tekniklerinin kullanım yoğunluğuna ve bu tekniklerin kullanım dağılımına ilişkin hususlara yer verilmelidir. Kredi riski hakkındaki bu bilgilendirmelerin daha çok kredi risk yoğunlaşmalarına yönelik olduğu görülmektedir. İkinci yapısal blok kapsamında ele alınan kredi risk yoğunlaşmalarına üçüncü yapısal blok kapsamında da yer verilmiştir. Risk yoğunlaşmalarına bu yapısal blokta da yer verilmesinin en önemli nedeni bankaların bu tür risklerini mali tablolarına ve açıklamalarına yeterince yansıtmayışlarıdır (TBB, 2001b:91). Kredi kalitesi derecelendirme kapsamında sistemi hakkında öncelikle bankanın bilgilendirme kullandığı yapılacaktır. Bu bilgilendirmenin içeriği içsel derecelendirme sistemi kullanan bankalar için daha da genişletilmiştir. Bu bankalar, derecelendirme sistemine ilişkin parametre tanımları hakkında gerekli olan bilgilendirmeleri yapmak, derecelendirme sisteminin işleyişinin kısa bir özetini sunmak ve üretilen derecelerin anlamları konusunda yeterli bilgi vermekle yükümlüdür (BCBS, 1999b: 12-13). Derecelendirme sistemine ek olarak bu bölümde, temel aktif grupları için ayırılan genel, özel ve diğer karşılıklar, kredi karşılıklarındaki yapılan değişiklikler, kredi kalitesindeki bozulma nedeniyle kredi sözleşmesi hükümlerine uygun olarak faiz tahakkuku ya da anlaşmaya bağlı olarak diğer 136 nakit akışlarının durduğu krediler, yeniden yapılandırılan krediler hakkında da kamuoyuna yeterli bilgiyi sunulmalıdır. Karlılık başlığı altında genel olarak bankanın üstlenilen riskler karşısında ne kadar gelir elde ettiği hakkında bilgilendirme yapması beklenmektedir. Bu genel çerçeveden yola çıkılarak banka kullandırdığı krediler sırasında üstlendiği riskler karşısında elde ettiği kazanç, faaliyet çeşitleri, bölgesel dağılım ve kredi kalitesine göre gelir-gider, verimsizleşen aktiflerin bankanın finansal performansına etkisi, kredi risk azaltım tekniklerinin bankanın gelir- gider yapısına etkisi hakkında kamuoyuna özet bilgiler sunmalıdır (BCBS, 1999b: 4). BCBS tarafından kredi riskine ilişkin yapılacak bilgilendirmelerde ağırlık verilmesi gereken konu başlıklarından yola çıkılarak Basel II’de kredi riskine ilişkin olarak tüm bankalar tarafından açıklanacak genel bilgiler belirlenmiştir. Ek 1’de gösterilen söz konusu raporlama kapsamı nitel ve nicel bildirimler olmak üzere iki kısımdan oluşmakta böylelikle kredi riskine ilişkin piyasa disiplinine asgari bir standart getirilmektedir. Ayrıca bankaların ayrıca kredi risk azaltım teknikleri ve menkulleştirmelerle ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirmeleri gerekmektedir. Bu bilgilendirme kapsamı ise Ek 2’de gösterilmiştir. Ayrıca bankalara kredi risk ölçümünde kullandıkları yöntemlere göre farklı bilgilendirme yükümlülükleri getirilmiştir. Standart yaklaşımı kullanan bankalar için bu bildirimler daha çok dışsal kredi derecelerinin hangi derecelendirme kuruluşundan elde edildiği, bu derecelerin anlamı, kapsamı ve bankaya nasıl uygulandığı konularında yoğunlaşırken, içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar için bilgilendirme kapsamı bir hayli geniştir. İçsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar denetim otoritesinin içsel model kullanılmasına vermiş olduğu onaya, içsel derecelendirme sisteminin yapısı ve bağımsızlığı hakkında genel bilgilere, içsel derecelendirme sisteminin beş farklı portföy için ayrı ayrı betimlenmesine, içsel derecelendirme sisteminin işleyişi hakkında genel 137 bilgilerin verildiği risk değerlendirmesine ve kredi riski ölçüm modelinin fiili sonuçlar ile uyumuna ilişkin bilgilere yer vermek durumundadır (BSCB, 2004b:11-15). Kredi risklerine ilişkin yapılacak olan bu bilgilendirmeler, bankalar üzerinde bir baskı unsuru oluşturarak bankaların faaliyetlerindeki güvenirliği arttıracaktır. Basel II’ye geçiş aşamasında bankaların söz konusu raporlamaları yerine getirmesinin, maliyet, yetişmiş insan gücü, banka bilgilerinin gizliliği konusunda katı inanç gibi çeşitli nedenler dolayısıyla zaman alacağı düşünülmekle birlikte, yapılacak olan bu bilgilendirmelerin piyasada şeffaflığın sağlanması önemli bir adım olduğuna inanılmaktadır. 3.9. BASEL II’NİN ETKİLERİ Basel II, bankaların sermaye yeterliliklerinin ölçülmesi ve değerlendirilmesine yönelik olarak oluşturulan bir düzenleme olmasına rağmen etkileri sadece bankalar ile sınırlı değildir. Basel II, bankaları, bankalardan kredi kullanacak müşterileri, derecelendirme kuruluşlarını, düzenleyici otoriteleri, genel makro ekonomik eğilimleri etkileyecektir (Yılmaz ve Selimoğlu, 2008: 125). Bu çalışmada yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının genel ekonomiye, reel kesime, bankacılık sektörüne ve kredi risk yönetimine etkileri üzerinde durulacaktır. 3.9.1. Basel II Kriterlerinin Genel Ekonomiye Olan Etkileri Basel II düzenlemeleri ile hedeflenenlerden biri bankacılık sektöründe istikrarın sağlanmasıdır. Bankacılık sektörü finans sisteminin bir alt sistemi olduğundan, finans sisteminde yaşanan bir olumsuzluk bankacılık sektörünü etkilemekte, bankacılık sektöründe yaşanan bir olumsuzluk da sistematik risk nedeniyle finans sistemini etkilemekte bu çift yönlü etki ekonomiler açısından 138 önemli kayıplar doğurabilmektedir (Başar, 2008: 58). Yaşanan bankacılık kaynaklı ekonomik krizler bu duruma güzel bir örnektir. Basel II düzenlemeleri uluslar arası mali piyasaların denetimi ve gözetiminde şeffaflığı artırarak fon akımının sağlam temeller üzerinde gerçekleşmesine yol açacaktır. Bu durum ise orta ve uzun vadede ulusal ekonomide istikrarın sağlanması, mali sistemin güçlendirilmesi ve uluslar arası mali piyasalarda yaşanabilecek sistematik finansal risklerin yayılma ihtimalinin önlenmesi ve/veya etkilerinin azaltılması açısından önemli katkılar sağlayacaktır (TBB, 2006a: 14). 1990’lı yılların başında yaşanan durgunlukla beraber dünya genelinde kredi kullandırımlarında düşüşler meydana gelmiştir. Bu dönem “credit crunch” (kredi daralması) şeklinde adlandırılmış olup söz konusu daralmanın sebeplerine yönelik yapılan araştırmalarda Basel I düzenlemelerinin sebeplerden en az biri olduğu belirtilmiş ancak bu görüş o günlerde destekçi bulamamıştır. Günümüzde bu görüş tartışılmaktadır. Konuyla ilgili yapılan araştırmalar ise farklı sonuçlar göstermektedir. Örneğin KASYHAP ve STEIN (2004) yapmış oldukları çalışmada Basel II düzenlemelerinin ekonomik durgunluğu arttırabileceğini, CARPENTER, WHITESELL ve ZAKRAJEK (2001) ise yapmış oldukları çalışmada Basel II düzenlemelerinin sermaye gereksinimine ek olarak ekonomide durgunluğa yol açmayacağını ya da durgunluğu tetiklemeyeceğini belirtmişlerdir 10. Basel II’ nin uygulanmasıyla gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere fon akışının azalabileceği de öngörülmektedir. Çünkü yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında risk ağırlıkları, bağımsız derecelendirme kuruluşlarının vereceği notlara göre belirlenecektir. Söz konusu ülkelerin mevcut kredi notlarının düşüklüğü göz önüne alındığında yüksek risk ağırlıklarına sahip olacaklarını öngörmek yanlış olmayacaktır. Bu durumda bankalar, ya kredi vermeyi 10 Ayrıntılı bilgi için bkz. KASHYAP, Anil K, STEIN, Jeremy C; “Cyclical Implications of the Basel II Capital Standards”, CARPENTER, Seth B, WHITESELL, William ve ZAKRAJEK, Egon, “Capital Requirements, Business Loans, and Business Cycles: An Empirical Analysis of the Standardized Approach in the New Basel Capital Accord” 139 sürdürerek bunun karşılığında daha fazla sermaye tutacaklar ya da kredi kullandırmayı kısacaklardır. İkinci seçeneğin tercih edilmesi durumunda ise gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere fon akışını azalacaktır (Tanaka, 2003: 227). Basel II düzenlemelerinin ekonomiye etkisi konusunda bankaların kredi kullandırmalarını kısmaları kilit rol oynamaktadır (Aksoy, Vardar ve Can, 2008: 260). Yeni düzenleme ile birlikte bankaların kredilendirme felsefeleri değişecek, kredilendirmede risk odaklı bir anlayış benimsenecektir. Risk odaklı kredilendirme sürecinde ise firmaların kredi notları ön plana çıkacaktır. Kredi notu yüksek olan firmalar nispeten daha düşük maliyetle kredi temin edebileceklerdir. Yüksek kredi notu içinse firmaların kurumsal yönetim ilkelerine uymaları, doğru ve gerçekçi bir kayıt düzenine sahip olmaları gerekmektedir (Aktaş, Altay ve Küçüközmen, 2008: 305-306). Basel II’nin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte bankaların kredi hacimlerinde görülecek olası azalma, kredilerin kayıt dışı yollar ile temin edilmesi riskini de ortaya çıkarmaktadır. Bu durum ise ekonominin tümü etkileyebilir. Kredinin kayıt dışı yollar ile teminin önüne geçebilmek içinse, ülkelerin mevzuat ve denetim uygulamaları açısından gerekli değişiklikleri ivedilikle yapmasını gerekmektedir ( Aksoy, Vardar ve Can, 2008: 264). Basel II’nin yürürlüğe girmesiyle bankaların büyük bir çoğunluğunun içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımları uygulamadan önce standart yaklaşımı uygulamaları beklenmektedir. Standart yaklaşımda bağımsız derecelendirme kuruluşlarının belirlediği derecelendirme notlara dikkate alınmaktadır. Bu nedenle derecelendirme şirketlerine olan talep artacak, bu durum ise derecelendirme şirketleri ve çalışma şartlarına ilişkin yeni düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılacaktır. Basel II ile birlikte risklerin daha iyi yönetilmesi amaçlanmaktadır. Bu sadece bankalar için geçerli olmayıp, geniş anlamda ekonominin tümünü kapsamaktadır. Reel sektörde de risk yönetimi önem kazanacaktır. Firmanın 140 risk seviyesi ölçülürken sadece taşıdığı riskler değil bu riskleri yönetmek için yaptıkları da dikkate alınacaktır (TBB, 2004a: 21). 3.9.2. Basel II Kriterlerinin Reel Sektöre Olan Etkileri Basel II düzenlemeleri bankacılık sektörüne yönelik olmakla birlikte, sistemden kredi kullanmak isteyenleri de yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle söz konusu düzenlemelerden dolaylı olarak reel sektör de etkilenecektir. Basel II kriterlerinin reel sektöre, derecelenlendirme ihtiyacının artması, bankalarca talep edilen verilerin kapsamının artması, yönetim yapısındaki değişiklikler ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum, kabul edilebilir teminat türlerinin değişmesi, borçlanma maliyetlerinin seviyesinin ve volatilitesinin değişmesi şeklinde etkileri olacaktır (Çakır, 2008: 248). Basel II ile birlikte bankalar öncelikle, kredilendirme faaliyetlerinde geleneksel yaklaşımı terk ederek, risk odaklı yaklaşımı benimseyeceklerdir. Risk odaklı yaklaşımda firmanın ve kredi işleminin risk düzeyi, kredi fiyatında belirleyici olacaktır. Böylelikle kredinin maliyetini gösteren faiz oranları firmadan firmaya farklılık gösterecektir. Firmanın risk derecelendirme notu ile tespit edilecektir. derecelendirme belirlediği notu notlar olarak, dikkate bağımsız alınırken, düzeyi, kredi Standart yaklaşımda, kredi derecelendirme içsel kuruluşlarının derecelendirmeye dayalı yaklaşımlarda bankalar kredi derecelendirme notlarını kendileri tespit edeceklerdir. Her iki durumda da yüksek derecelendirme notuna sahip olan firma, daha düşük maliyetle kredi kullanma olanağına sahip olacaktır. Çünkü banka bu durumda daha az risk alacak bunun karşılığında daha az sermaye tutacak böylelikle daha az kaynağını atıl bırakacaktır (Yörük, 2008: 372). İyi bir derecelendirme notuna sahip olmak içinse kurumsal yönetim ilkelerinin benimsenmesi ve uygulanması, kayıt dışı faaliyetlerde bulunulmaması, başta öz kaynak seviyesi olmak üzere güçlü bir mali yapıya 141 sahip olunması, faaliyetler sonucunda maruz kalınan riskleri yönetebilme kabiliyetinin olması, bağımsız kredi derecelendirme kuruluşları ve bankalarca talep edilen bilgilerin zamanında ve sağlıklı bir şekilde sunulabilmesi gerekmektedir (Yüksel, 2005:37). Basel II ile birlikte reel sektör için iç denetim faaliyetlerinin önemi artacaktır. İç denetim faaliyetleri etkin risk yönetimi için gereklidir. İşletmeler kuruluş amaçlarına bağlı olarak faaliyetlerinin yönünü tespit etmek, belirlenmiş olan amaçlara ne derecede ulaşıldığını anlamak için denetim yaptırırlar. Bu faaliyetler işletme içerisinden görevlendirilmiş uzman personel tarafından yapılıyorsa iç denetim olarak adlandırılır (Can ve Akyüz, 2008: 99). Günümüzde, uluslararası denetim standartlarına uygun olmayan bazı yerel uygulamaların ve ihtimallerin olumsuz etkilerinin dünya ekonomilerin geneline yayılması nedeniyle denetim faaliyetlerinin önemi artmıştır, bu nedenle etkin denetim faaliyetlerinde bulunulması, uygun imkânlarla fon temini için zorunlu olmuştur. Ancak iç denetim sisteminin kurulması işletmeler için ek maliyet oluşturmaktadır. Bu durum ise firmaları Basel II’ye uyum konusunda zorlamaktadır. Basel II’ de teminat olarak kabul edilen değerlerde değişikliğe gidilmiştir. Ülkemizde kredilerin teminatında yoğun olarak kullanılan müşteri çek ve senetleri ile ortak ve/veya grup şirketi kefaleti teminat kapsamından çıkarılmıştır (Yılmaz ve Selimoğlu, 2008:126). Kabul edilebilir teminatlardaki bu değişiklik Basel II’ye uyum konusunda firmaları zorlayacaktır. Çünkü firmaların büyük bir bölümü likit varlıkları, kullanacakları kredilerin teminatı olarak göstermek istememektedir. Aslında teminatlarda yapılan bu değişiklikler yeni bir bankacılık anlayışının benimseneceğini göstermektedir. Teminat bankacılığından ziyade bu yeni anlayışta firmanın finansal yapısının sağlamlığına, finansal raporlama sürecinin şeffaflığına ve kurumsal yönetim ilkelerine uyuma bakılacaktır (Uyar ve Cengiz, 2008: 12). Basel II ile birlikte fon ihtiyaçlarını banka kredileri yerine alternatif finansman teknikleri ile gidermesi dolayısıyla bu tekniklerin kullanımının 142 artması beklenmektedir (Yazıcı, Behidoğlu, Yazıcı ve diğerleri, 2008: 118). Ancak çoğu ülkede firmaların finansman ihtiyaçlarının büyük kısmı bankalar tarafından karşılanmaktadır. Son yıllarda factoring ve leasing gibi metotlar, firmalarımız tarafından yaygın olarak kullanılsa da gerek yürürlükteki mevzuat gerekse de sermaye piyasası araçlarının yeterince tanınmamış olması nedeniyle, firmaların sermaye piyasalarından fon sağlama imkânları son derece kısıtlıdır. Ayrıca 1991 yılında, KOBİ’ lerin bankalardan kullanacakları kredilere garanti/kefalet sağlamak amacıyla kurulan Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) da etkin bir şekilde kullanılmadığı görülmektedir (TBB, 2004a: 30). Ülkemizde Basel II uygulanmasına geçilmesiyle diğer finansman tekniklerinin kullanımının artması, özellikle KGF’nin teminatlandırmada önemli bir mekanizma haline gelmesi beklenmektedir (Yörük, 2008: 382). Reel kesimde işletmeler, büyük ölçekli işletmeler ve KOBİ’ler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dünya genelinde işletmelerin %95’ den fazlası KOBİ niteliğindedir (Aras, 2007:3). Tablo 17: Türkiye’de KOBİ’lere ait temel veriler TÜRKİYE’DE İşletmelerin %98,8’i Halka Açık Firmaların %40’ı KOBİ’LERE AİT PAYLAR KOBİ Niteliğindedir İstihdam Yatırım Üretim İhracaat %45,6 %6,5 %37,7 %8 Ayrıca üretimin büyük bir bölümünü sağlayan KOBİ’ ler, esnek yapılarıyla değişimlere kolay uyum sağlayabilmekte, istihdam yaratmakta, girişimciliği teşvik etmekte, büyük işletmelere ara malı temin etmektedirler. Basel II’de KOBİ’lere yönelik düzenlemelere gidilmiş olup öncelikle KOBİ’nin tanımı yapılmış; yıllık satış hasılatı 50 milyon EUR’yu aşmayan işletmeler KOBİ olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca uzlaşıda KOBİ’lere kullandırılacak kredilerin hangi portföye dahil edileceği de açıklanmıştır. Buna göre KOBİ niteliğindeki bir işletmenin bir bankadan kullandığı tüm kredilerin miktarı 1 143 milyon EUR’yu aşmıyorsa, bu KOBİ, perakende kredi portföyünde yer alacak ve perakende krediler için geçerli olan düzenlemelere tabi olacaktır. Eğer bir KOBİ’nin bir bankadan kullandığı tüm kredilerin toplamı 1 milyon EUR’yu aşarsa bu KOBİ, kurumsal krediler portföyüne dahil edilecek ve bu portföy için öngörülen düzenlemelere tabi olacaktır. Kredi durumunda riskinin ölçümünde perakende KOBİ standart için %75 yaklaşımın ağırlığının benimsenmesi kullanılması öngörülmüşken, kurumsal KOBİ’den dışsal kredi derecelendirme notu istenecek, bu nota göre risk ağırlığı tayin edilecektir. İçsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımın benimsenmesi durumunda ise perakende KOBİ’ler için, perakende kredi risk ağırlıklı fonksiyon uygulanarak, kurumsal KOBİ’ler içinse kurumsal kredi risk ağırlıklı fonksiyon uygulanarak sermaye gereği hesaplanacaktır. Ayrıca korelasyon katsayısının hesaplanmasında kurumsal KOBİ’ler için yıllık satış hasılatını dikkate alan avantajlı bir uygulama getirilmiştir. Ancak tüm bu avantajlı uygulamalara rağmen Basel II’ye uyum konusunda KOBİ’ler sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlar ise şunlardır: - Finansman: KOBİ’lerin özkaynak yapılarının zayıflığı, kredi tahsis koşullarının değişimi sonucunda finansman imkânlarının azalması, aktif-pasif kalemleri arasındaki vade uyumsuzluğu nedeniyle ortaya çıkabilecek sorunlardır - Şeffaflık: Mali tablolarda yeknesaklığın bulunmaması, bu tabloların kredilendirmeye elverişli olmaması (negatif sermaye, zarar vb), kayıt dışılıktır. - Risk Odaklı Fiyatlama: Kredi derecelendirme notuna göre faiz oranının ve verilecek teminatların değişmesidir. - Teminatlar: Piyasada ağırlıklı olarak kullanılan teminatlar (müşteri çek ve senetleri, firma ortakları ile grup şirketlerinin kefaletleri) yerine Basel II çerçevesinde uygun bulunan teminatların (nakit, belli şartlara haiz borçlanma araçları, yatırım fonları, ikamet amaçlı gayrimenkul ipotekleri vb) kullanılacak olmasıdır (Yılmaz ve Küçükçolak, 2006: 222). 144 Gerek yukarıda sayılan sorunlar gerekse de yönetim ve organizasyon yapısındaki eksiklikleri, finansal yönetimin etkin olmaması, uluslararası muhasebe standartlarına uygun mali tablo üretememeleri, özkaynak yetersizlikleri, KOBİ’lere yönelik istihbarat faaliyetlerinin göreceli olarak daha yüksek olması, bankaların KOBİ’lere kredi kullandırmalarında çekimser davranmalarına neden olmaktadır (Civan ve Kötüoğlu, 2008: 267). Ancak Basel II ile birlikte bazı maliyet kalemlerinde artış beklenmesine karşın, bankacılık sektörünün plase ettiği fon miktarı ve bunun içerisinde kredilerin payı, bankaların bilanço büyüme kapasiteleri ve farklı yatırım alanlarındaki karlıkları ile yakından ilişkili olacaktır. Bu nedenle kar marjlarının daraldığı bir ortamda KOBİ kredilerinin bankalar için oldukça karlı bir plasman alanı olarak görülmesi de mümkündür (Yılmaz ve Küçükçolak, 2006 :54). Ayrıca Basel II’yi uygulamaya koyan ülkelerin büyük bir kısmında KOBİ kredilerine ilişkin olarak sermaye yükümlülüklerinin %2-5 oranında azaldığı görülmüştür (TBB, 2008). Bu durumun ortaya çıkmasında özellikle perakende krediler için öngörülen avantajlı uygulamaların etkisi büyüktür. Basel II kriterlerine uyum konusunda başta KOBİler olmak üzere reel kesme bazı düzenlemeler yapması tavsiye edilmektedir. Bu düzenlemeleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (TBB, 2004a: 29, Aras, 2007: 14, Aktas, Altay ve Küçüközmen, 2008: 305) : - Risk temelli fiyatlamanın anlaşılması ve etkin risk yönetimi - Kurumsal yönetim kültürünün oluşturulması ve yerleştirilmesi - Özkaynak yapısının güçlendirilmesi - Öngörülen teminat yapısına uyum sağlanması - Kayıt dışılığın, kayıt içerisine alınması - Bağımsız derecelendirme kuruluşlarından ve bankalardan derecelendirme notu almaya hazırlıklı olunması 145 - Uluslararası kabul görmüş standartlara uygun güvenilir mali tabloların üretilmesi - Risk yönetimi konusunda uzmanlaşmayı sağlayacak şekilde nitelikli insan kaynağına yatırım yapılması - Karar almada her türlü riskin dikkate alınmasını sağlayan sistemlerin kurulması Böylelikle reel sektörün Basel II’ye uyumu kolaylaşacak, risk yönetiminin önemi ekonominin tüm kesimleri tarafından anlaşılacak ve yönetim kalitesi artacaktır. 3.9.3. Basel II Kriterlerinin Bankacılık Sektörüne Etkileri Yeni sermaye yeterliliği düzenlemelerinin ekonominin tümüne etkilerinin olacağı gerçektir; ancak bu düzenlemeler en çok bankacılık sektörünü etkileyecektir. Çünkü Basel II ile amaçlanan bankacılık sektörünün daha sağlıklı ve istikrarlı işlemesini sağlamaktır (Kendirli, Çağıran ve Şanöz, 2008: 69). Yeni düzenlemelerin risk hassasiyeti Basel I’e göre daha fazladır. Maruz kalınan riskler daha detaylı olarak tanımlanmış, bu risklerin yönetimi için ilk uzlaşıdan farklı olarak banklara kendi içsel verilerini kullanarak tahminler üretebilme seçeneği sunulmuştur. Böylelikle Basel I’deki tek tip elbise modeli ortadan kalkmıştır, esneklik artmıştır. Ancak içsel verilerden yola çıkılarak yapılan tahminlerde kullanılan modelin, kalitatif ve kantitatif dataların, elde edilen sonuçların ve bu sonuçların test edilmesinin denetim otoritesi tarafından onaylanması gerekmektedir (Ural ve Demirelli, 2008: 277). Basel II düzenlemeleri ile birlikte bankaların risk yönetimi ve ölçümünde daha gelişmiş yöntemleri kullanmaları istenmektedir. Genel 146 itibariyle Basel I düzenlemesine paralellik gösteren ancak risk duyarlılığı arttırılmış standart yöntemin, içsel yöntemlere geçiş sürecinde köprü vazifesi göreceğini söylemek mümkündür. Risk yönetim sisteminin gelişmişlik düzeyi arttıkça bankaların avantajlı uygulamalardan faydalanma olanağı da artmaktadır. Bu durum ise ayrılacak sermaye miktarını azaltacaktır (TBB, 2004a:2). Uluslararası bankacılık sistemi için Basel II, sermaye ihtiyacının azaltılması, daha iyi risk yönetimi, denetim otoritesi ile olan ilişkilerin artması, kredi değerlendirme kuruluşları tarafından daha iyi algılanma gibi çeşitli faydalar sunmaktadır. Bu faydalardan yararlanmak içinse bankaların gerek risk yönetim sistemlerine gerekse de bilgi işlem alt yapılarına ve insan kaynaklarına ciddi yatırımlar yapması gerekmektedir (TBB, 2006a: 14). Söz konusu durum ise özellikle küçük ve orta ölçekli bankaları zorlamaktadır. Maliyetleri düşürmek amacıyla bu tip bankalar, daha büyük ve uluslararası alanda faaliyet gösteren bankalar ile birleşme veya stratejik ortak olma yoluna gidebileceklerdir. Örneğin ülkemizdeki bazı bankalar %20-%25 oranındaki hisselerini Basel II uygulamaları konusunda ciddi yatırımlar yapmış olan uluslar arası alanda faaliyet gösteren bankalara satarak veya bu bankalar ie stratejik ortaklığa giderek yukarıda bahsedilen dönüşümü kısmen başlatmışlardır (Aksoy, Vardar ve Emre, 2008: 264). Bu nedenle ilerleyen günlerde banka birleşmeleri artabilecektir. Basel II düzenlemeleri ile birlikte önceden de var olan ancak ilk uzlaşıda yer almayan operasyonel riskler tanımlanmış ve operasyonel risklere karşılık bankalara sermaye tahsis etmeleri zorunluluğu getirilmiştir. Kredi ve piyasa risklerine nazaran daha heterojen bir yapıya sahip olması, bu riskler sonucunda uğranılan kayıplara ilişkin detaylı ve güvenilir dataların olmaması nedeniyle operasyonel riskin sayısallaştırılması güçtür(Boyacıoğlu, 2002: 54). Ancak bu zorluklara rağmen uzlaşıda operasyonel risklerin ölçümüne yönelik olarak çeşitli alternatifler sunulmuştur. Her ne kadar geçmişi çok eskiye dayansa da yapılan çalışmaların azlığı nedeniyle, 147 operasyonel risk yönetimi konusunda bankaların ilerleyen günlerde daha fazla emek sarf edecekleri görülmektedir (Teker ve Ülengin,2005: 23). Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı incelendiğinde piyasa riskine ilişkin mevcut uygulamaların 11 korunduğu ve kapsamlı değişikliklere gidilmediği söylenebilir. Ancak aynı durum kredi riski için geçerli değildir. Basel II’de kredi riski yönetimine ilişkin olarak kapsamlı düzenlemelere gidilmiş, ilk uzlaşıya göre önemli değişiklikler yapılmıştır. 3.9.4. Basel II Kriterlerinin Kredi Risk Yönetimine Etkileri Basel II ile birlikte bankaların kredilendirme faaliyetlerinde önemli değişiklikler olacaktır. Yeni sermaye yeterliliği düzenlemesiyle birlikte kredilendirmede geleneksel yaklaşım terk edilerek risk odaklı bir yaklaşıma geçilecektir. Geleneksel yaklaşımda amaç iyi kredi vermektir. Bunun içinse her firma piyasa konusunda tecrübeli uzmanlarca izlenir ve istihbaratı yapılır. Bu çalışmalar neticesinde firma hakkında olumlu bir kanaate ulaşılırsa firmaya kredi kullandırılır. Kredinin geri ödenmesinde sorunla karşılaşılmaması için teminat alınır ve geri ödemeler izlenir. Bu yaklaşımda kredi fiyatlaması, bankanın maliyetinin üzerine kar payının eklenmesi suretiyle yapılır. Uygulama kolaylığına rağmen geleneksel yaklaşımın bazı önemli sakıncaları bulunmaktadır (TBB, 2004a: 11) : - Kredilendirmede uzman görüşü esas alındığından yapılan çoğu değerlendirme subjektif olabilmektedir. - Kredilendirme, taşınan risklerin sayısallaştırılmasına dayanmadığından riskler fiyatlandırılamamakta, bu nedenle risklerini iyi yönetebilen firmalar bunun faydasını görememektedir. - Farklı bankaların farklı değerleme kriterleri nedeniyle bankacılık sektöründe ortak bir fiyatlama oluşmamaktadır. 11 1996 yılında piyasa risklerinin Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısına dahil edilmesi. 148 Gerek geleneksel yaklaşımın bu sakıncalarını en aza indirmek gerekse de kredilendirme faaliyetlerinin risk duyarlılığını arttırmak için Basel II’de risk odaklı bir yaklaşımın benimsenmesi öngörülmüştür. Risk odaklı yaklaşımda kredinin iyi ya da kötü olmasından ziyade riskli ve az riskli olması söz konusudur. Bir kredinin riskli olması onun kötü olduğu anlamına gelmemektedir. Yani bankanın daha fazla risk aldığı ürünleri daha pahalıya daha az risk aldığı ürünleri ise daha ucuza satmasıdır. Risk, firmanın risk seviyesi ve kredi işleminin risk seviyesi olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Firmanın risk seviyesi kredi derecelendirme notu ile kredi işleminin risk seviyesi ise işlemin türü, teminat, vade gibi unsurlar ile ifade edilmektedir (Akbulut, 2008:102). Bu unsurların değerlendirilmesi sonucunda verilecek kredi “çok riskli” veya “az riskli” olarak nitelendirilmekte ve buna göre fiyatlandırılmaktadır. Kredi derecelendirme notu, firmaya verilecek olan kredinin taşıdığı riski göstermektedir. Bu not ise firmanın finansal verileri ile niteliksel faktörlerin değerlendirilmesi sonucunda tespit edilmekte, firmanın kurumsal yönetim performansı ve risklerini yönetmek için yaptıkları da derecelendirme notunun belirlenmesinde dikkate alınmaktadır. Kredi işleminin risk seviyesinin belirlenmesinde ise işlem tipi, vade ve teminatlar önem kazanmaktadır. Basel II ile birlikte, teminatın sadece birebir olarak alınması yeterli olmamaktadır. Kredi ile teminat arasında para birimi ve vade açısından uyumsuzluklar varsa bunlar teminatın değerinden düşülmektedir. Ayrıca teminat olarak kabul edilebilir varlıklarda önemli değişikliklere gidilmiştir. Ortak kefaleti, grup şirketi kefaleti, müşteri çek ve senetleri teminat olarak gösterilecek değerler arasından çıkarılmış, ticari emlak karşılığı verilen kredilerin (fabrika, depo v.b) teminat olarak dikkate alınması oldukça özel ve zorlayıcı şartlara bağlanmıştır (Aras, 2004: 9, TBB, 2004a: 27). Ticari emlak ipoteği ile teminatlandırılmış kredilerin aksine ikamet amaçlı gayrimenkul ipoteği güvencesindeki krediler için standart yaklaşımda risk ağırlıkları düşürülmüş, %35 risk ağırlığının uygulanması öngörülmüştür. 149 Bu tür kredi verme işlemi, diğer kredi türlerine göre daha denenmiş ve oturmuş bir sistemi, nitelikli personeli, iyi yönetilmeyi ve güvenilirliği gerekli kılmaktadır. Bu nedenle söz konusu kredi işlemlerinin sistemsel ve alt yapısal maliyeti daha yüksektir. Ayrıca uzlaşının nihai metninin hazırlandığı dönemde ikamet amaçlı gayrimenkul ipoteği ile teminatlandırılmış krediler düşük temerrüt oranlarına sahipti. Gerek bu düşük zarar rakamları gerekse de ipotek kuruluşları birliklerinin etkisi ve yüksek maliyetler nedeniyle Basel II uzlaşısında bu krediler için avantajlı bir risk ağırlığı öngörülmüştür (Aksoy, 2004: 2-3). Ancak ABD’de önce mortgage piyasasında ortaya çıkan daha sonra dünya geneline yayılan kriz12 , ikamet amaçlı gayrimenkul ipoteği ile teminatlandırılmış kredilerin zarar rakamlarının öngörülen kadar düşük olmadığını göstermiştir. Bu nedenle Basel II düzenlemelerinde ikamet amaçlı gayrimenkul ipotekli krediler ve kredi türevleri için yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Basel II ile birlikte kredilerin portföy yaklaşımı ile yönetilmesi daha da önem kazanacaktır. Krediler niteliklerine göre belirli alt sınıflara ayrılarak (perakende, kurumsal, hazineye ve merkez bankasına kullandırılanlar v.b) bir havuz yapısı içerisinde değerlendirilecek, temel parametreler bu havuzlar dikkate alınarak hesaplanacaktır (Temizel, 2007: 54). Basel II düzenlemelerinde üzerinde oldukça fazla durulan konulardan birisi de KOBİ’ler ve KOBİ’lerin kullanacakları kredilerin hangi portföyde izleneceğidir. Basel II’de KOBİ tanımı ülkemizdeki çalışan sayısının baz alındığı tanımlardan farklı olarak firmanın satış cirosu dikkate alınarak yapılmıştır. Ayrıca KOBİ’ler bir bankadan kullandıkları kredi toplamının belli bir değeri aşıp aşmamasına göre tekrardan bir sınıflandırmaya tabi tutularak 12 Amerika’da bazı finansal kuruluşların, kredibilitesi düşük kişilere uzun vadeli ve değişken faiz oranlı konut kredileri kullandırmaları mortgage kredilerinin yapısının bozulmasına, konut fiyatlarında suni artışlar yaşanmasına neden olmuştur. Subprime olarak adlandırılan bu yüksek riskli kredilerin boyutu 1,5 trilyon $’e ulaşmıştır. Ancak aşağı yönde hareket eden faiz oranlarının artışı ile birlikte bu kredilerin geri dönüşünde sıkıntılar yaşanmaya başlanmıştır. Bu sıkıntılar sadece mortgage kuruluşlarını etkilememiştir. Çünkü mortgage kuruluşları ihtiyaç duydukları finansmanı, bu kredilere dayanarak ihraç ettikleri menkul kıymetleri başta yatırım bankaları olmak üzere çeşitli finans kuruluşlarına satarak sağlamaktaydı. Sonuçta domino etkisi yaratan bu durum, tüm dünyada mali krizin yaşanmasına neden olmuştur. ( http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/460082.asp) 150 perakende KOBİ ve kurumsal KOBİ olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bu durum ise risk ağırlıklarının ve parametrelerinin tespitinde perakende ve kurumsal KOBİ’ler arasında farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Standart yaklaşımda, perakende KOBİ’ye kullandırılan krediler, perakende kredi portföyünün risk ağırlığına yani %75 risk ağırlığına tabi olacaktır. Kurumsal KOBİ’ler ise kurumsal kredi portföyünde yer alacağından bu KOBİlerin derecelendirme notları risk ağırlıklarının tespitinde dikkate alınacaktır. KOBİ’nin derecelendirme notu yüksek ise düşük risk ağırlıkları (%20-%50) uygulanacaktır. Gerek ülkelerin mevzuatının derecelendirmeyi zorunlu kılmaması gerekse de derecelendirme faaliyetlerinin KOBİ’lere ilave maliyetler yüklemesi KOBİ’lerin derecelendirme notu almalarından imtina etmelerine sebep olmuştur. Bu nedenle derecelendirme notu olan KOBİ sayısı azdır. Standart yaklaşımda ise derecelendirme notu olmayan KOBİ’lere kullandırılacak krediler %100 risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Standart yaklaşımı kullanan bir banka için kredi kullandırılacak KOBİ’nin derecelendirilmemiş kurumsal KOBİ olması durumunda uygulanacak risk ağırlığı, Basel I’de bu tip krediler için geçerli olan risk ağırlığı ile aynı olduğundan ayrılması gereken sermayede herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Ancak kredilendirilen KOBİ’nin perakende KOBİ portföyünde yer alması durumunda uygulanacak risk ağırlığı %75’e inecektir. Bunun sonucunda ise bankanın ayırması gereken sermaye azalacaktır (Altman ve Sabato, 2006: 28-30). Bu nedenle Basel II ile birlikte bankaların eğilimi, perakende kredi portföyü kapsamında kredilendirmede bulunmak olacaktır (Claessens, Khrahnen ve Lang, 2005: 8). Bu durum ise KOBİ’lerin sadece tek banka değil, birden fazla banka ile çalışmasına yol açacaktır. Firmanın tüm bankacılık işlemlerini tek bir banka aracılığı ile sürdürmesi firma açısından işlemlerin hızlı sürdürülmesini sağlamaktadır. Banka açısından ise ölçek ekonomilerinin etkisiyle maliyetler düşmekte, çapraz satışlar sayesinde gelirler artmaktadır. Ancak söz konusu durum 151 banka açısından risk yoğunlaşmasının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Firma temerrüde düştüğünde tüm risk bir bankada kalmaktadır. Basel II ile birlikte firmaların kredileri birden fazla bankaya yayılarak, temerrüt halinde eskiye nazaran bankaların daha az zarara maruz kalması amaçlanmaktadır. Firmalar açısından işlemlerin birkaç bankaya yayılması işlemleri takip etme zorluğu doğursa da, bankalar arasındaki rekabet nedeniyle daha uygun maliyetler ile kredi sağlayabileceklerdir. Basel II her ne kadar risk hassasiyeti yüksek bir düzenleme olsa da yaşanan son global mali kriz bu düzenlemenin mevcut haliyle bazı eksikliklerinin olduğunu göstermiştir. 3.10. KÜRESEL MALİ KRİZ ve BASEL II DÜZENLEMELERİNDE YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER 2007 yılı sonlarında A.B.D’de başlayan, 2008 yılında ise etkileri tüm dünyaya yayılan küresel mali krizin çıkış noktası mortgage kredileridir. Mortgage, gelişmiş ülkelerde uygulanan önemli bir gayrimenkul finansmanı şeklidir. Bu sistemde konut sahibi olmak isteyenlere satın alacakları gayrimenkulü ipotek göstermek suretiyle uzun vadede ve düşük faiz oranları ile finansman imkânı sağlanmaktadır (Ateş, 2005: 50). Ancak başta A.B.D. olmak üzere gelişmiş ülkelerde yatımcıların risk almadan kazanç elde etme isteği ile maliyeti düşük, kolay kredi imkânlarına bağlı olarak tüketicilerin aşırı borçlanmasına ve kontrolsüz kredi genişlemesine neden olmuş bu durum ise sistemin riskini arttırmıştır. Bunun sonucunda mortgage krizi patlak vermiştir (Sezgin, 2009:8, KPMG, 2009: 10 ). Kredi krizi olarak ortaya çıkan durum zaman içerisinde likidite krizine dönüşmüştür. Kriz ilk olarak gelişmiş ülkelerde kendisini gösterse de daha sonra gelişmekte olan ülkelere sıçramıştır. Çünkü krizin etkisi ile likidite darlığına giren yüksek gelir grubundaki bankalar ve yatırım fonları, 152 gelişmekte olan ülkelerden fonlarını çekmiş ve aktiflerindeki bu türden varlıkları daha likit araçlara çevirmişlerdir. Bağımsız kredi derecelendirme kuruluşlarının ipotekli konut kredilerine dayalı menkul kıymetlerin notlarını indirmesi, paralarını fonlardan çekmek isteyen yatırımcı sayısındaki artış ile birlikte bu ürünlerin nakde çevrilmesini zorlaştırmıştır. Oysa aynı kuruluşlar, söz konusu tahvillere yakın tarihlerde olumlu notlar vermişlerdir. Derecelendirme kuruluşlarının bir anda not düşürmeleri, sistemin sorgulanmasına neden olmuştur. İkincil piyasalardaki ani satış baskısıyla, bu yatırım araçlarının fiyatları oldukça düşmüş, büyük montanlı fonlar önemli değer kayıplarına uğramış bu durum ise likidite krizinin daha da şiddetlenmesine neden olmuştur (BDDK, 2008a: 67). Uluslar arası piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde finansal sisteme olan güvenin yeniden tesisi amacıyla A.B.D ve Avrupa Merkez Bankaları ile hükümetleri tarafından birçok önlem alınmış ve trilyon dolarlık kurtarma paketleri açıklanmıştır (Erdönmez, 2009: 85). Tablo 18: Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları ve Kurtarma Planları İngiltere- 7 Şubat Northern Rock ulusallaştırıldı 88 milyar sterlin ABD- 14 Mart Bear Sterns, FED sübvansiyonundan sonra ticari bir banka tarafından satın alındı. 29 milyar dolar ABD- 7 Eylül Freddie Mac ve Fannie Mae ulusallaştırıldı 200 milyar dolar ABD- 15 Eylül ABD- 17 Eylül İngiltere- 18 Eylül Belçika-29 Eylül ABD-29 Eylül Almanya-29 Eylül Lehman Brothers iflas etti AIG ulusallaştırıldı 87 milyar dolar Lloyd TSB HSOB’u satın aldı. 12 milyar pound Fortis kurtarıldı. 16 milyar dolar Citibank, Wachovia’ı satın aldı 12 milyar dolar Hypo Gayrimenkul kurtarıldı. 71 milyar dolar 153 Tablo 18: Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları ve Kurtarma Planları İzlanda-29 Eylül Glitnir kurtarıldı. 850 milyon dolar İngltere-29 Eylül Branford&Bingley kurtarıldı. 32,5 milyar dolar Belçika-30 Eylül Dexia kurtarıldı. 9,2 milyar dolar İrlanda-30 Eylül İrlanda bankaları kurtarıldı. 572 milyar dolar İzlanda- 7 Ekim Lansbanki ulusallaştırıldı İzlanda-9 Ekim Kaupthing ulusallaştırıldı 864 milyon dolar HBOS, Royal Bank of Scotland, Lloyds TSB ve Barclays kurtarıldı. 60,5 milyar dolar UBS kurtarıldı. 59,2 milyar dolar Hollanda-19 Ekim ING Bank sermaye yardımı aldı. 10 milyar EUR Fransa- 20 Ekim Fransa hükümeti 6 büyük bankaya kredi açtı. 10,5 milyar EUR KGB 3,5 milyar EUR İngiltere-12 Ekim İsviçre-16 Ekim Belçika-27 Ekim Avusturya-4 Kasım Kommunalkredit ulusallaştırıldı. Constantine Privatbank ulusallaştırıldı ve 5 Avusturya Bankasına 1 EUR karşılığında satıldı Kazakistan-11 Kasım Hükümet, 4 büyük bankaya sermaye enjekte etti. 3,7 milyar EUR ABD-24 Kasım Citigroup sermaye desteği aldı. 40 milyar dolar Anglo Irish Bankası ulusallaştırıldı 7,68 milyar İrlanda-22 Aralık (Kaynak: Erdönmez, 2009: 87) Büyük maliyetlere maruz kalınan global ekonomik kriz neticesinde aşırı borçlanmaya karşı önlemler alınması, risk yönetiminin “back office” fonksiyonu olmaktan çıkartılıp, bankanın ana unsuru haline getirilmesi, kontrol eksikliklerine bağlı ve kredilendirme faaliyetlerinden doğan zararları azaltmak için çalışmalar yapılması, kredi varlıklarının piyasa değerlerine göre 154 muhasebeleştirilmesi, modellerin güncellenmesi ve RMD hesaplarının yeniden göz geçirilmesi gerekleri ortaya çıkmıştır (KPMG, 2009: 11). Global ekonomik kriz neticesinde Basel II düzenlemelerinin eksik kaldığı noktaların da olduğu görülmüştür. yönelik çalışmalara başlanmıştır. Yaşanan Bu eksikliklerin giderilmesine ekonomik krizinin temelinde yapılandırılmış finansal ürünlerinin alım satımı yer aldığından Basel II’de öngörülen iyileştirmelerin de genellikle yapılandırılmış ürünlere yönelik olduğu görülmektedir. Ayrıca. piyasa riskine ilişkin olarak, global kriz sırasında çok sayıda bankanın RMD modellerinin yakalayamadığı riskler dolayısıyla büyük zararlarla karşılaşması nedeniyle, standart yönteme göre hesaplanmış spefisik riskin, modelin ürettiği risk rakamına eklemesi öngörülmüştür (Candan, 2009: 81). İkincil yapısal bloğa ilişkin iyileştirmelerin 2009 yılının bitiminden itibaren uygulanmaya konulması, birinci ve üçüncü yapısal bloklara ilişkin iyileştirmelerin ise en geç 31 Aralık 2010’a kadar uygulamaya konulması planlanmaktadır (CRBC, 2009). 155 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSK YÖNETİMİ VE TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ 4.1. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ Ülkemiz, geçmişi 19. yüzyıla dayanan bankacılık geleneğine sahiptir. Osmanlı İmparatorluğunda bankacılığa benzeyen ilk faaliyetler Galata Bankerleri olarak adlandırılan Galata civarında yerleşik gayrimüslimler tarafından yapılmıştır. Galata Bankerleri J. Alleon ve Thedor Baltazi 1847 yılında İstanbul Bankası’nı (Banque Constantinople) kurmuşlar ve banka, 1852 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Osmanlı döneminin en önemli bankası 1863 yılında yabancı sermaye ile kurulan Osmanlı Bankası’dır. Yerli sermaye ile kurulan ilk banka ise 1863 yılında Ziya Paşa tarafından, tarımsal kredi verme amacıyla kurulan ve1888 yılında Ziraat Bankası’na dönüşen Memleket Sandıkları’dır ( Yazıcı, 2000:8). Cumhuriyetin kurulması ile birlikte ulusal bir bankacılık sektörünün oluşturulması çalışmaları başlamıştır. İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar ışığında 1924 yılında ilk özel sermayeli milli banka olan Türkiye İş Bankası kurulmuştur. Türkiye İş Bankası’nı çok sayıda yerel bankanın kuruluşu izlemiş olup, daha sonra 1929 ekonomik buhranı nedeniyle bu yerel bankaların büyük bir bölümü faaliyetlerini sonlandırmıştır. Tüm dünya ekonomilerini sarsan kriz sonrasında bankacılık alanında da devletçilik ön plana çıkmış, özel amaçlı kamu sermayeli bankaların kurulması hız kazanmıştır. ( Sümerbank -1933, İller Bankası 1933, Etibank 1935, Halk Bankası 1938 vb.) Ayrıca 1930 yılında Merkez Bankası (TCMB) kurulmuş, 1931 yılında ise faaliyetlerine başlamıştır. Özel amaçlı kamu bankalarının kuruluşunu, özel sermayeli milli bankalar ve yabancı sermayeli bankalar izlemiştir. Günümüzde kamu sermayeli bankalar, özel sermayeli 156 bankalar ve yabancı sermayeli bankalar bankacılık sistemimizi oluşturmaktadır. Temmuz 2009 itibariyle ülkemizde 3 tanesi kamu sermayeli, 11 tanesi özel sermayeli, 17 tanesi yabancı sermayeli olmak üzere 31 adet ticari banka, 13 adet yatırım ve kalkınma bankası, 4 adet katılım bankası faaliyet göstermektedir. Birleşik fon bankası ile birlikte ülkemizde toplam 49 banka bulunmaktadır. (TBB, 2009:7) Katılım Bankaları Yatırım ve 8% Kalkınma Bankaları 26% Birleşik Fon Bankası 2% Ticari Bankalar 64% Grafik 3: Türlerine Göre Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Dağılımı Ülkemizde faaliyet gösteren bankaların yarısından fazlası ticari banka niteliğindedir. Bilanço, kredi ve mevduat büyüklükleri açısından da ticari bankalar ilk sıradadır. Bu nedenle ticari bankalarda risk yönetimi faaliyetleri, sektörün tümü ve ülke ekonomisi için önemlidir. Tablo 19: Banka Türlerinin Sektör İçerisindeki Payları Bilanço Kredi Mevduat Büyüklüğü Büyüklüğü Büyüklüğü Ticari Bankalar 93,4 92 95,8 Kalkınma ve Yatırım 3,1 2,9 Bankaları Katılım Bankaları 3,5 5,1 4,2 (Kaynak: TKKB,2009 23) 157 4.2. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK YÖNETİMİ Ülkemizde finansal sistemi bankalar ile sigorta, factoring, leasing şirketleri ve emeklilik, yatırım fonları gibi bankacılık dışı kuruluşlardan oluşmaktadır. Finans sektörümüz banka merkezli bir yapı sergilemekte olup, 2008 yılsonu verilerine göre gayri safi yurt içi hâsılanın %78’ni bu sektör oluşturmaktadır (TBB, 2009: 5). Bu nedenle bankacılık sektöründe yaşanan olumsuzluklar ekonominin tümünü derinden etkilemektedir. Bankacılık sektörünün temel sorunları ise ekonomik istikrarsızlık, mali riskler, yüksek kaynak maliyeti, haksız rekabet koşuları, teknolojideki hızlı gelişmeleri takip edememe, özkaynakların yetersizliği ve yeniden yapılanma şeklinde sıralanabilir (Parasız, 2000:125). Bankacılık faaliyetleri tabiatı gereği bünyesinde riski barındırmaktadır. Hem bu faaliyetleri yerine getirmek hem de sistemin tümünün sağlıklı ve istikrarlı işlemesi için risk yönetim faaliyetleri önemlidir. Ülkemizde de risk yönetim faaliyetlerine ise bankacılık kaynaklı ekonomik krizler sonucunda gereken önem verilmeye başlanmıştır. 4.2.1. Bankacılık Kaynaklı Ekonomik Krizler ve Etkileri Ülkemizde 1980’li yıllarda başlayan finansal serbestleşme süreciyle birlikte bankacılık sektörü ile mali sistemin gelişmesi ve büyümesi sağlanmıştır. Fakat 1990’lı yıllardaki gelişmeler (Körfez Savaşı, düşük döviz kuru ve yüksek faiz politikalarının sona ermesi vb.) bankacılık sektörünün mali bünyesinin önemli ölçüde bozulmasına sebep olmuştur (Şahin, 2000: 410). Bunun sonucunda ise 1994 yılında sektördeki ilk ciddi ve büyük kriz yaşanmıştır. Yaşanan bu kriz, kötü yönetilen ve mali bünyeleri zayıf olan bankaların ve kurumların iflaslarını hızlandırmış, bankaların toplam 158 varlıklarını azaltmış, özkaynaklarını eritmiş, aktif ve pasif yapılarında değişikliklere yol açmıştır. Bunun sonucunda ise bankalara olan güven oldukça sarsılmıştır. Güvenin yeniden kazanılması içinse tasarruf mevduatına %100 devlet güvencesi getirilmiştir. Bu düzenleme yaşanan ekonomik krizin bir süreliğine aşılmasına imkân tanısa da ilerleyen yıllarda etkileri daha şiddetli olan yeni krizlerin yaşanmasına zemin hazırlanmıştır. Bankalar, kamunun artan borçlanma ihtiyacı ve tasarruf mevduatına getirilen %100 devlet güvencesinin de etkisiyle girişimcilere fon arz etmek olan asli fonksiyonlarını terk ederek, yüksek faizle devlete finansman sağlayan kurumlar halini almışlardır. Bu dönemde ticari bankaların, portföylerinin büyük bir kısmının kamu kâğıtlarından oluşmuştur. Bankalar uzun süre bu yöntem ile kolay, güvenli ve yüksek faiz kazançları elde etmişlerdir (Demir, 2000: 61-62). Ancak bankalar açısından yaşanan bu olumlu hava, 2000 yılının sonlarına doğru bozulmuştur. Kasım 2000’de Türk finans piyasasında likidite sıkışıklığı nedeniyle döviz talebindeki hızlı artış, uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmeler ve ulusal piyasalardaki ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar, krize yol açmıştır. Söz konusu krizin etkileri Uluslar arası Para Fonu’ndan (IMF) temin edilen kredi ile azaltılmış, ancak enflasyonu düşürme programı büyük yara almıştır. Şubat 2001’e gelindiğinde ise, finansal piyasalarda güvenin kırılgan yapısı finansal krize yol açmış, enflasyonu düşürme programında öngörülen para ve kur politikaları terk edilerek, 22 Şubat 2001 tarihinde dalgalı kur sistemine geçilmiştir (Uygur, 2001: 54-55). Gerek 2000 gerekse de 2001 krizleri ekonominin tümünü olumsuz yönde etkilemiştir. Krizler neticesinde aşırı yükselen faiz oranları, vade uyumsuzluğu olan bankaların fonlama zararlarını arttırmış, portföylerinde bulundurdukları menkul kıymetlerin değerlerinin yitirmesine yol açmıştır. Bütün bu gelişmeler bankaların sermayelerinin yetersiz kalmasına yol açmıştır. Gerekli sermayeyi sağlayamayan bankalar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmiş, kamu bankalarının zararları ise Hazine 159 tarafından üstlenmiştir. Yaşanan krizler bankacılıkta risk yönetimi faaliyetlerinin ne derece önemli olduğunu bir kez daha göstermiş, risk hassasiyeti daha yüksek olan düzenlemelerin hayata geçirilmesi, başta Basel II olmak üzere uluslar arası bankacılık düzenlemelerine uyum konusunda çalışmalar hızlandırılmıştır. 4.2.2. Risk Yönetimi Düzenlemeleri Ülkemizde risk yönetimine ilişkin ilk uygulamalar 1980’li yılların sonunda Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısına uyum çalışmaları kapsamında gerçekleştirilmiştir. Basel I düzenlemesi, ülkemizde 1992 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Özellikle 2000-2001 krizlerinden sonra risk yönetimine ilişkin düzenlemelerin, çalışmaların arttığı, aynı zamanda söz konusu süre zarfında Basel II düzenlemelerine uyum konusunda önemli mesafe kat edildiği görülmektedir. Haziran 1999 tarihinde, bir önceki kanuna göre köklü değişiklikler getiren, 4839 Sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun en önemli yeniliği ise siyasi otoriteden bağımsız karar alma yetkisine, idari ve mali özerkliğe sahip Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nın kurulmasıdır (Rybak ve Aktan, 2008: 1425). Yaşanan krizlerin etkisiyle Mayıs 2001’de Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı uygulamaya konulmuştur. Bu program ile bankacılık sektörünün güçlendirilmesi, etkin ve uluslararası ölçekte rekabet edebilir şekilde faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli ortamın yaratılması, bankacılık alanındaki düzenlemelerin uluslar arası standartlar ve AB normları ile uyumlu hale getirilmesi amaçlanmıştır. Bu program sonucunda, finansal risk yönetilebilir düzeye inmiş, yapılan denetimlerle sistemdeki şeffaflığın artması sağlanmış, bankaların karlılıkları artmış, sermaye yeterliliği artırılarak sermaye yapısı güçlendirilmiş, kamu bankalarının bozucu etkisi bertaraf 160 edilmiş, bankacılık konsolidasyon sürecine girmiş ve devir, birleşmeler teşvik edilmiştir (Pazarbaşıoğlu, 2003: 17-18). 2001 Bankacılık Krizi Risk yönetimi teorisi ve disiplini yapılanması ile risk modellemede gelişmeler Bankacılık Yeniden Yapılandırma Programının Yürürlüğe girmesi Basel I-Risk Ağırlıklı Aktif Kavramı BDDK’nın kurulması Kredilerin yeniden yapılandırılm ası ve faiz indirimlerinin gündeme gelmesi TÜRKİYE’DE RİSK YÖNETİMİ 1980’lerin Sonu 1990’ların I. yarısı 1990’ların II. yarısı 2000’li yıllar “İç Denetim ve Risk Yönetim Sistemleri” yönetmeliğinin devreye alınması “Riske Maruz Değer” modelleri ile riskin sayısallaştırılması Bağımsız risk yönetimi ve iç kontrol birimlerinin oluşturulması 2008 sonrası İç Sistemler Yönetmeliği Olarak Güncellenmesi Global Kriz Basel II/İleri uygulamalarının hazırlıklarının başlatılması Şekil 9: Türkiye’de Risk Yönetimi BDDK, 2002 yılı sonundan itibaren piyasa riskini de sermaye yeterliliği rasyosu hesaplamasına dahil edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca sermaye yeterliliği, risk yönetimi, yabancı para pozisyonları, bağımsız denetim ve mali tabloların konsolide olarak düzenlenmesi konularında yeni uygulamalar başlatılmıştır. Bankalarda kurumsal yönetim ve risk yönetimi kültürünün oluşturulması ve geliştirilmesi amacıyla Şubat 2001’de “Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Hakkında Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. 2006 yılında İç Sistemler Yönetmeliği olarak güncellenen 161 düzenleme ile bankalarda bağımsız risk yönetimi, iç kontrol ve iç denetim birimleri oluşturulmuş, yönetim kurulu risk yönetimi stratejilerinin ve politikalarının belirlenmesinden, iç sistemlerin kurulmasından ve etkinliğinden nihai sorumlu hale gelmiştir (KPMG, 2009:6). YÖNETİM KURULU İç Denetim ve Risk Yönetiminden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi İç Kontrol Merkezi Teftiş Kurulu Denetim Risk Yönetim Grubu Denetim mm İç Kontrol Elemanları Üst Düzey Risk Komitesi* Müfettişler Eşgüdüm Banka Risk Komitesi** I I I ı Muhtelif Risk Yönetim Komiteleri (Belirgin Faaliyetler Bazında) * Risk yönetiminden sorumlu yönetim kurulu üyesi, banka risk komitesi başkanı, aktifpasif komitesi başkanı, kredi komitesi başkanı, konsolide kuruluşların üst düzey risk komitesi başkanları ** Banka risk komitesi başkanı, münferit risk komiteleri başkanları( kredi, piyasa ve operasyon ve diğerleri) Şekil 10: İç Sistemler Yönetmeliği 2007 yılı sonlarında ABD’de mortgage kaynaklı olarak ortaya çıkan kredi krizi kısa zamanda dünya geneline yayılarak bir likidite krizine dönüşmüştür. Söz konusu kriz ülkemiz ekonomisini ve dolayısıyla bankacılık 162 sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Küresel kriz sonucunda öncelikli olarak likidite bolluğunun daralması beklenmektedir. Bunun sonucunda uluslararası piyasalardan sağlanacak fonlar azalacak ve maliyetleri ise artacaktır. Ancak bankacılık sektörümüz için küresel ekonomik krizin etkilerinin diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında daha sınırlı kaldığı görülmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri sonrasında bankacılık sektöründe yapılan düzenlemeler ile sektörün daha sağlam bir yapıya kavuşturulması ve banka sermayelerinin güçlendirilmesi etkili olmuştur. Amerika ve Avrupa’daki gibi işleyen bir mortgage sektörünün bulunmaması bu nedenle bu sektördeki türev ürünlere yatırım yapılmaması da küresel krizin etkilerinin sınırlı kalmasına neden olmuştur (Selçuk ve Yılmaz, 2008: 350). 2000-2001 krizlerinden edinilen tecrübe ile bankacılık sektörümüzde bir dizi yapısal reform yapılmış, uluslararası düzenlemelere uyum için çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalarda Basel II düzenlemelerine uyumun önemli bir yeri vardır. Basel II uzlaşısına uyum konusunda BDDK bünyesinde 2002 yılından itibaren çalışmalar sürdürülmektedir. Bu amaçla kurum ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların katılımı ile uyum sürecinde karşılaşılacak sorunların çözümü ve uyum çalışmalarının kolaylaştırılması amacıyla çeşitli komiteler (Basel II Yönlendirme Komitesi, Basel II Koordinasyon Komitesi...) oluşturulmuştur (BDDK, 2007: 4-6). Basel II’ye geçişe ilişkin olarak taslak mahiyetindeki yol haritası ise 30.05.2005 tarihinde BDDK tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Bu yol haritasına göre Ağustos 2007 tarihinde bankaların Basel I’in yanında Basel II hesaplamalarını yapmaya başlayacakları, Ocak 2008’de Basel I’in terk edilerek tüm bankaların ilk etapta kredi riski ve operasyonel risk için yalnızca basit ve standart ölçüm yaklaşımlarını kullanabilecekleri, Ocak 2009 tarihinde ise kullanım iznini alan bankaların ileri ölçüm yaklaşımlarını uygulayabilecekleri öngörülmüştür. Ayrıca yol haritasının dinamik bir değerleme sürecine tabi olduğu ve ileride ortaya çıkabilecek gelişmeler ışığında güncellenebileceği belirtilmiştir. 163 BDDK neticesinde uluslararası önce ve kredi ulusal riskinin piyasalarda yaşanan derecelendirmeye gelişmeler dayalı olarak hesaplanmasını 2009 yılına ertelemiş daha sonra ise global ekonomik kriz, bu krizin sonucunda seküritizasyon ve likidite riskleri açısından Basel II Uzlaşısının eksikliklerin görülmesi, başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere mevzuatsal bazı düzenlemelerin tamamlanamaması nedeniyle kredi riski açısından Basel II uygulamasını ileri bir tarihe ertelediğini duyurmuştur (BDDK, 2008b: 1-2). Basel II düzenlemelerinin uygulanmasının ertelenmesi, bu düzenlemelerin tamamıyla rafa kaldırılması anlamına gelmemektedir. Global kriz sonucunda uzlaşının eksik tarafları revize edilerek sunulacaktır. Bu nedenle Basel II düzenlemelerini göz ardı etmek, uyum konusunda çalışma yapmamak revize edilmiş uzlaşının yürürlüğe girmesi sürecinde bankaları zor durumda bırakacaktır. Böyle bir durumla karşılaşmamak için, Basel II düzenlemelerine uyum konusundaki çalışmalarına ara vermeden sürdürülmesi gerekmektedir. 4.3. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSKİ 2000-2001 bankacılık kaynaklı ekonomik krizleri sonrasında bankacılık sektöründe köklü yapısal düzenlemeler yapılmıştır. Gerek bu düzenlemelerin gerekse de global likidite fazlası nedeniyle yabancı sermayenin bankacılık sektörümüze yaptığı yatırımların artması nedeniyle seneler itibariyle önemli bir büyüme görülmüştür. Bu büyüme, ülkemizde faaliyet gösteren ticari bankaların toplam aktiflerinin gelişiminden gözlemlenebilir. 30.11.2009 itibariyle toplam aktifler, 2003 yılına göre yaklaşık üç katına yükselmiştir. Tablo 20: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri Yıllar 2003 2004 Toplam Aktifleri (Bin TL) 227.538.790,00 TL 279.987.704,00 TL 164 Tablo 20: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri 359.275.601,00 TL 2005 436.321.837,00 TL 2006 505.720.615,00 TL 2007 631.256.870,00 TL 2008 653.311.657,00 TL 2009* ( Kaynak: TCMB, 2008) (*):30.11.2009 itibariyle 700000000 600000000 500000000 400000000 300000000 200000000 100000000 0 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Grafik 4: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri Toplam aktiflerin artışının yanında, aktif bileşimi de değişmiştir. 2005 yılına kadar bankacılık sektörünün büyük bir kısmını meydana getiren ticari bankaların toplam aktiflerindeki en yüksek pay menkul kıymetler portföyü sahip iken, 2005 yılında kredilerin en yüksek paya sahip olduğu görülmüştür. Ticari bankaların temel faaliyetleri kredi verme olduğundan kredilerin toplam aktif içerisindeki payının en fazla olması doğaldır (Köylüoğlu, 2001: 1-2). Ancak geçmişte ülkemizde bu durumun farklı olduğu görülmektedir. Özellikle 1990’lı yıllarda kamunun artan finansman açığı, bankalarımızı temel faaliyet konuları olan kredi verme işlemlerinden uzaklaştırmıştır. Böylelikle banka bilançolarında menkul kıymet portföyü toplam aktif içerisindeki en yüksek payı almaya başlamıştır. Bu nedenle yakın bir tarihe kadar ülkemizde ticari bankaların aldıkları en büyük risk, piyasa riski olarak görülmüştür. Tablo 21: Yıllar İtibariyle Kredilerin Toplam Aktiflere Oranı 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Toplam Krediler / Toplam Aktifler (%) 24,8 26,5 32,5 37,8 44,3 49,6 (Kaynak: TBB, 2009) 2008 51,5 165 Tablo 22: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredi Hacimleri Yıllar Kredi Hacmi (Bin TL) 2003 52.354.591,00 2004 80.684.830,00 2005 122.411.778,00 2006 172.115.810,00 2007 219.504.491,00 2008 270.445.648,00 2009* 273.314.978,09 (Kaynak: TCMB, 2009) (*):30.11.2009 itibariyle Ticari bankaların toplam aktiflerinin içerisinde kredilerinin payının arttığını toplam krediler/toplam mevduat oranından da gözlemlemek mümkündür. 2002 yılında %35,3 olan oran, 2008 yılı sonunda % 77,6’ya çıkmıştır. Tablo 23: Yıllar İtibariyle Toplam Kredilerin Toplam Mevduata Oranı 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Toplam Krediler/Toplam Mevduat (%) 35,3 39,4 48,6 57,3 66,5 75,4 (Kaynak: TBB,2008) 2008 77,6 Ticari bankaların kullandırdıkları kredilerin alt sınıflara göre dağılımı incelendiğinde en büyük payın özel sektöre kullandırılan krediler olduğu (%96) görülmektedir. Genel Yönetim Mali Olmayan Kamu Girişimleri Özel Sektör Mali Kuruluşlar YurtDışı Grafik 5: Ticari Bankaların Kullandırdıkları Kredilerin Segmentler İtibariyle Dağılımı Tablo 24: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredilerinin Alt Sınıflara Göre Dağılımı 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 - - 1.005.629 1.150.866 1.389.245 2.321.986 3.051.391 Genel Yönetim 166 Tablo 24: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredilerinin Alt Sınıflara Göre Dağılımı 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 190.854 352.637 829.947 1.325.853 1.888.343 3.973.958 3.419.679 76.602.464 118.799.132 167.287.175 212.649.743 260.234.146 261.254.562 Mali Olmayan Kamu Girişimleri Özel Sektör 48.889.71 0 - Mali Olmayan 23.094.45 Şirketler 1 35.942.497 52.668.930 71.388.020 92.979.628 115.493.061 115.656.236 İşletmeler 9.158.056 9.598.957 14.411.588 22.629.623 25.332.445 27.942.031 26.215.600 - Hanehalkı 12.994.91 6 26.433.935 45.497.474 67.116.845 92.287.258 114.342.351 117.037.655 2.908.443 2.529.750 2.642.464 1.269.653 834.954 897.163 932.083 25.319 37.814 79.315 273.651 503.471 566.679 419.361 - Bireysel -Tarım Satış Kooperatifl eri - Tarım Kredi Kooperatifl eri - Hanehalk. Hizm. Ver. Kar. Amacı Olm. Kur. - Diğer 95.732 121.883 346.198 467.886 63.868 105.326 62.624 612.793 1.937.628 3.153.163 4.141.497 648.119 887.535 931.005 Mali Kuruluşlar Yurt Dışı 958.048 934.259 571.545 789.888 2.566.385 2.484.010 4.206.334 1.690.858 1.818.102 1.205.525 1.562.028 1.010.775 1.431.548 1.383.011 (Kaynak: TCMB, 2009) (*):30.11.2009 itibariyle Özel sektöre kullandırılan krediler içerisinde ise 2009 yılına kadar en yüksek paya mali olmayan şirketlere kullandırılan krediler sahipken, 30.11.2009 tarihi itibariyle hanehalkı ismiyle adlandırılan genellikle bireysel nitelikli müşterilerin oluşturduğu alt sınıfın en yüksek paya sahip olduğu görülmektedir. 2000-2001 krizi sonrasında hanehalkına kullandırılan kredilerde önemli bir büyüme kayedilmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında bankaların riskleri tabana yayarak, etkilerini azaltma isteğinin etkili olduğu söylenebilir. Çünkü tek bir bireysel kredideki temerrüt bankayı tek bir kurumsal kredideki temerrütten daha az etkilemektedir. 167 140.000.000 Mali Olmayan Şirketler 120.000.000 Bireysel İşletmeler 100.000.000 80.000.000 Hanehalkı 60.000.000 Tarım Satış Kooperatifleri 40.000.000 Tarım Kredi Kooperatifleri 20.000.000 0 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Hanehalk. Hizm. Ver. Kar. Amacı Olm. Kur. Grafik 6: Özel Sektöre Kullandırılan Kredilerin Alt Segmentlere Göre Dağılımı Hane halkına kullandırılan kredilerde konut kredileri, ihtiyaç kredileri ve bireysel kredi kartlarında yıllar itibariyle önemli artışlar kaydedilmiştir. 2003 Tablo 25: Hanehalkına Kullandırılan Krediler 2004 2005 2006 2007 Tüketici Kredileri 5.833.254 -Konut * -Taşıt * -İhtiyaç ve Diğer * Bireysel Kredi Kartları 7.029.598 Personele Verilen Krediler 132.064 (Kaynak: TCMB, 2009) 2008 12.542.550 * * 28.129.000 12.376.360 6.128.469 45.498.433 22.106.204 6.348.314 65.609.349 30.693.931 5.883.973 81.040.236 37.187.735 5.305.033 * 9.624.171 17.043.915 29.031.445 38.547.468 13.717.391 17.055.025 21.238.175 26.677.909 33.302.115 173.994 313.449 380.237 ** ** (*):2005 Aralık ayından itibaren "Tüketici Kredileri"; "Konut" "Taşıt" ve "İhtiyaç ve Diğer" alt ayrımında izlenmeye başlanmıştır. (**):Personele Verilen Krediler" 2007 Ocak ayından itibaren "Tüketici Kredileri" içerisinde izlenmeye başlanmıştır. Toplam kredi hacmindeki artışa karşın takipteki krediler 2008 kadar yılına yavaşlayan bir ivmeyle azalmıştır. 2008 yılında ise global ekonomik krizin etkisiyle 2007 yılına göre artışın olduğu gözlenmektedir. Ancak takipteki kredilerin büyük bir kısmı için bankalar karşılık ayırmaktadır. Bu 168 nedenle karşılıklar düşüldükten sonraki net takip meblağının toplam kredilere oranla düşük kaldığı görülmektedir. 25 20 15 10 5 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Grafik 7: Yıllar itibariyle takipteki kredilerin(brüt), toplam kredilere oranı Tablo 26: Ticari Bankaların Takipteki Kredilerine İlişkin Rasyolar 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Takipteki Krediler (brüt) / Toplam Krediler (%) 20,4 13,3 6,4 5,0 3,8 3,6 Takipteki Krediler (net) / Toplam Krediler (%) 7,3 1,5 0,8 0,5 0,4 0,4 (Kaynak: TBB, 2008) 2008 3,7 0,7 Yakın geçmişe kadar Türk bankacılık sektöründe alınan en büyük riskin piyasa riski olması, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizlerin de piyasa riski kaynaklı olması nedeniyle ülkemizde risk yönetimi hakkında yapılan çalışmalar genellikle piyasa riski üzerine yoğunlaşmıştır. 4.4. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BASEL II DÜZENLEMELERİNİN TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ Çalışmanın üçüncü bölümünde de belirtildiği üzere yeni sermaye yeterliliği uzlaşısıyla kredi riski konusunda önemli değişikliklere gidilmiştir. Bu değişikliklerin etkisi sadece bankacılık sektörü ile sınırlı kalmamaktadır. Bu 169 nedenle kredi risk yönetimde değişen anlayışın etkileri üzerine, dünya genelinde çok farklı kesimleri içerisine alan kapsamlı çalışmalar yapılmaktadır. Ülkemizde Basel II kriterlerin etkileri konusunda çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Söz konusu çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaların daha çok söz reel sektör özellikle de KOBİ’lere etkileri üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Bu sonucun ortaya çıkmasında KOBİ’lerin Türkiye’deki işletmelerin neredeyse %99’nu oluşturması, istihdama ciddi katkılarda bulunması ve finansal sorunların çözümünde öncelikli dış kaynak olarak banka kredilerinin görülmesi, alternatif finansman tekniklerinin gelişmemiş olması etkilidir. Ancak Basel II KOBİ’leri etkilediği kadar bankaları da etkileyecektir. Çünkü düzenlemenin çıkış kaynağı bankalardır. Ancak ülkemizde kredi riski açısından Basel II kriterlerinin bankacılık sektörümüze ve bu sektörde çoğunluk payına sahip ticari bankalara etkileri konusunda yapılan çalışmaların sayısının istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu nedenle kredi riski açısından Basel II düzenlemelerinin etkilerinin değerlendirilmesinde BDDK’nın sayısal etki çalışmaları ve ilerleme raporları önemli veri kaynaklarıdır. 4.4.1. BDDK Tarafından Yapılan Çalışmalar Basel II düzenlemelerinin banka sermaye yeterlilikleri ve risk yönetimi sistemleri üzerindeki muhtemel etkilerinin analizi amacıyla BCBS tarafından çeşitli ülkelerden bankaların katılımıyla Sayısal Etki Çalışmaları (Quantitative Impact Studies- QIS) yapılmaktadır. Basel II düzenlemelerinin etkilerine ilişkin ilk sayısal etki çalışması 2001 yılında, son sayısal etki çalışması ise 2005 yılında yapılmıştır. Ülkemiz bankacılık sektörünün %60’nı temsil eden 6 banka ile 3. Sayısal Etki Çalışmasına (QIS-3) katılmıştır. QIS-3’e katılımın ardından 2004 170 yılında sektör payı %95 olan 23 banka ile ilk yerel sayısal etki çalışması olan QIS-TR 1 (Quantitative Impact Studies – Turkey 1) gerçekleştirilmiştir. Söz konusu çalışmada bankaların varlık ve yükümlülükleri çeşitli portföyler altında sınıflandırılmış, bu portföylerde alt portföylere ayrıştırılmıştır. QIS-TR 1 sonuçlarına göre Basel II’nin uygulanması ile bankaların sermaye yeterlilik rasyosu ortalamasının %11.9’a gerilediği yine de bu oranın asgari oranın (%8’in) üzerinde olduğu görülmüştür. Sermaye yeterlilik rasyosu ortalamasında meydana gelen azalışın en büyük nedeninin kamu menkul kıymetlerinin yer aldığı portföyden kaynaklandığı tespit edilmiş olup bunu sırasıyla operasyonel risk ve şirketler portföyünün takip ettiği görülmüştür (BDDK, 2005:5). Tablo 27: QIS-TR Çalışmalarında Kullanılan Portföy ve Alt Portföyler Portföy Alt Portföy Açıklama Hükümetler Ülke Hizmetlerinden, Merkez Bankalarından ve Çeşitli Kamu Kuruluşlarından Alacaklar Bankalar Bankalardan Alacaklar Şirketler Kurumsal KOBİ KOBİ Tanımına Giren Şirketlerden Olan Kurumsal Alacaklar KOBİ Dışı Şirketler Diğer Şirketlerden Alacaklar Perakende KOBİ KOBİ Tanımına Giren Şirketlerden Olan Perakende Alacaklar Perakende İkamet Amaçlı Gayrimenkul İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpoteği İle Kredileri (Konut Kredileri) Korunan Alacaklar Diğer Perakende Diğer Perakende Alacaklar Ticari Portföy Karşı Taraf Rehni Piyasa Riski Hesaplamalarına Dahil Edilen Ticari Hesaplardır. Spefisik Risk Hisse Senedi ASMK ve SHMK içerisindeki hisse senedi Yatırımları yatırımları İştirakler Sermayeden İndirim Kalemi İştirak bağlı ortaklık ve birlikte kontrol Olanlar edilen ortaklıklardan sermaye indirim kalemi olanlar Risk Ağırlıklandırılanlar İştirak bağlı ortaklık ve birlikte kontrol edilen ortaklıklardan risk ağırlıklandırılanlar QIS-TR1 çalışmasından sonraki dönemde bankacılık sektörünün aktif bileşiminde özellikle de kredilerde yaşanan değişimler yeni bir sayısal etki çalışmasının yapılmasını gerekli kılmıştır. QIS-TR2 çalışmasına katılan bankalar Ek 3’de gösterilmiş olup katılımcı bankaların çoğunluğu bu çalışmayı önemli kılmaktadır. 171 Portföylerin sermaye yükümlülüklerine olan katkıları incelendiğinde, bankaların sermaye yeterliliklerinin düşmesine neden olan başlıca unsurların kamu ve kurumsal portföyleri ile operasyonel riskin sermaye yeterliliği hesaplamalarına ilavesi olduğu görülmüştür. Kamu portföyünün sermaye yeterliliğine olumsuz katkısı, bu portföy altında sınıflandırılan YP kamu menkul kıymetlerinin risk ağırlıklarının standart yaklaşımda ülke kredi notuna bağlı olarak %100’e çıkmasından kaynaklanmaktadır. Kurumsal portföyün olumsuz katkısının nedeni ise az sayıdaki müşterinin derecelendirme notunun bulunması sebebiyle bu alacakların büyük bir kısmının %100 risk ağırlığına tabi tutulmasıdır. Çalışmada perakende kredi portföyünün standart yaklaşımda avantajlı bir risk ağırlığına (%75) tabi olması nedeniyle bu portföyün sermaye yükümlülüğünü azalttığı görülmüştür. Böylelikle KOBİ’ lerin önemli bir bölümünün içerisinde sınıflandırıldığı perakende kredi portföyü Basel II uygulamasında sermaye yeterliliği açısından avantajlı hale gelmiştir. QIS-TR 2 sonucunda katılımcı bankaların cari mevzuat çerçevesinde hesaplanan %19,31 ‘lik sermaye yeterlilik oranının 5,6 puanlık azalışla %13,68’e gerilediği görülmüştür. Bu sonuç ise bir önceki yerel sayısal etki çalışmasına göre daha olumludur. Bu olumlu etkinin görülmesinde özellikle perakende KOBİ niteliğindeki firmalara kullandırılan kredilerdeki artış etkili olmuştur. Kredi riski için standart yaklaşımın etkilerinin test edildiği, yerel sayısal etki çalışmalarında sonuç olarak Basel II’nin sermaye yeterliliği oranı üzerindeki olumsuz etkilerinin (sermaye yükümlülüğünün artması), perakende ve ticari bankacılık ağırlıklı faaliyet gösteren bankalar için, kamu alacağı portföyü ağırlıklı faaliyet gösteren bankalara göre sınırlı kalacağı görülmüştür. Ayrıca perakende KOBİ kredilerine sağlanan avantajlı risk ağırlıkları nedeniyle, çoğu bankanın perakende KOBİ kredisi portföyünü arttırma çabası içerisine gireceği de beklenmektedir. Basel II’nin etkileri konusunda sayısal etki çalışmalarına ilaveten BDDK tarafından ülkemizde faaliyet gösteren bankaların katılımıyla ile 172 düzenli aralıklar ile anket çalışmaları yapılmakta, anket sonuçlarına ilişkin raporlar yayımlanmaktadır. Temmuz 2005 tarihinde söz konusu çalışmalara ait ilk rapor yayımlanmıştır. İzleyen yıllarda bu raporlar gelişme nihayetinde ise ilerleme raporu ismiyle adlandırılmıştır. •Basel II 1. Anket Çalışması Sonuçları Raporu ( Temmuz 2005) •Basel II 2. Anket Çalışması Sonuçları Raporu (Aralık 2005) •Basel II Gelişme Raporu (Haziran 2006) •Basel II İlerleme Raporu (Aralık 2006) •Basel II İlerleme Raporu (Kasım 2008) • Basel II İlerleme Raporu (Mayıs 2009) •Basel II İlerleme Raporu ( Eylül 2009) Şekil 11: BDDK Tarafından Yayımlanan Basel II Uyum Raporları Söz konusu raporlar, ülkemizde kredi risk yönetiminde Basel II düzenlemelerine uyum ve bu kriterlerin etkileri konusunda önemli bilgiler içermektedir. Konuyla ilgili güncel rapor, Eylül 2009 tarihinde kamuoyu ile paylaşılmıştır. İller Bankası, Adabank ve Birleşik Fon Bankasının değerlendirme dışı tutulduğu, bankalardan anket yoluyla edinilen cevapların yer aldığı Eylül 2009 İlerleme Raporuna göre bankaların %90’nı standart yaklaşıma %50-%100 arasında uyum sağladığı belirtilmiştir. Aynı rapora göre Mayıs 2009 Basel II İlerleme Raporuna göre içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşıma %50’nin üzerinde uyum sağlayan bankaların oranı %38’e yükselmiştir. Raporda kredi riskine ilişkin yer alan bilgiler aşağıdaki tabloda kısaca özetlenmiştir (BDDK, 2009:1-36). 173 Tablo 28: Eylül 2009 İlerleme Raporu Sonuçları Uygulamanın Başlamasıyla Kullanılacak Yöntem (%) Basitleştir SY ilmiş SY 1,14 76,24 Temel İleri Basitleştirilmiş SY ve SY ve Temel İDDY İDDY SY birlikte Temel İDDY ve İDDY İleri İDDY birlikte birlikte 12,30 0 0 0,04 10,27 İleri Yöntemlere Geçiş Tarihi (%) 201 2011 2012 2013 2013+ Geçilmeyecektir. 19 22 19 38 2 0 0 Kredi Riski Parametrelerine İlişkin Veri (%) Birikti 1 yıl 2 yıl 3 yıl 4 yıl 5 yıl 5+ Top rme TO lam 4,4 0,5 13,8 8,5 1,4 39,5 68, 0 THK 0,0 7,8 21,1 0,2 13,1 12,2 54, 3 TT 0,0 7,8 30,9 0,2 0,8 0,1 39, 7 Kredi Risk Azaltım Yöntemlerinin Kullanım Sıklığı (%) Kullanılmayan Kullanılması Kısmen Yoğun Şekilde Planlanıyor Kullanılıyor Kullanılıyor Teminatlar 1,12 12,30 0,26 86,32 Garanti ve Kefaletler 1,11 12,30 3,47 83,12 Bilanço 58,91 25,60 13,98 1,50 Sigortalama 57,96 2,68 22,69 16,68 Finansal Koruma 51,88 18,85 28,47 0,80 Risk Transferi 34,68 57,50 7,82 0,00 Diğer 0,00 0,00 0,00 0,00 İçi Netleştirme Sözleşmeleri Kredi Riski Analizi Sonuçlarının Karar Alma Sürecinde Kullanılma Oranı (%) Kullanılmaktadır 88,2 -Orta ve Uzun Dönem Stratejisinin 63 Belirlenmesi -Kaynakların Birimler/İş Kolları 9,6 174 Tablo 28: Eylül 2009 İlerleme Raporu Sonuçları Kullanılmamaktadır. 11,8 Arasında Dağıtımı -Ürün Fiyatlaması 38,4 -Yatırım/Plasman Kararları 52,1 -Limit Tahsisi 61,4 -Karşılık Ayrılması 32 -Performans Yönetimi 32,2 -Riske Ayarlı Getiri Hesaplamaları 36,8 -Bütçeleme 39 -Diğer 18,2 Yoğunlaşma Riskinin Tanımlanmış Olması ve EVET 51,8 Kredilendirme Aşamasında Dikkate Alınması (%) HAYIR 48,2 Basel II’de Öngörülen Kamuya Açıklama Yükümlülüklerine Uyum (%) Uyumsuz Kısmen Büyük Ölçüde Uyumlu Tam Uyumlu Genel Uyumlu 0,10 16,10 59,80 15,20 17,40 15,00 20,50 22,80 29,90 36,20 0,30 0,00 5,90 32,50 31,20 0,10 26,50 0,20 0,30 0,00 Bilgiler SY İlişkin Portföyler İDDY Tabi Portföyler Kredi Risk Azaltımı Menkul Kıymetleştir me Karşılaşılan Sorunlar (%) Bütçe TO ile ilgili veri THK ve TO ile Teknoloji Mevzuat Belirsizliği Diğer ilgili veri 3 29 27 15 20 6 Tablodan görüleceği üzere Basel II uygulamasına ülkemizdeki bankaların büyük bir kısmı standart yaklaşımı kullanarak başlayacaklardır. Ancak bu durum bankaların risk yönetimi sistemlerine yatırım yapmayacakları anlamına gelmemektedir. Çünkü sektör büyüklüğünün 175 yaklaşık %60’nı oluşturan bankalar, 2013 yılına kadar kredi risklerinin ölçümünde ileri yöntemlere geçmeyi planlamaktadır. Bankaların kredi risk azaltımında, teminatlar ve garantiler gibi geleneksel yöntemleri yoğunlukla kullandıkları görülmekle beraber, gelecekte risk transferi, bilanço içi netleştirme sözleşmeleri gibi daha modern teknikleri kullanmayı planladıkları görülmektedir. Eski tarihli ilerleme raporlarına göre kredi risk analizi sonuçlarının ürün fiyatlaması, karşılık ayrılması ve performans yönetimi gibi alanlarda kullanımın arttığı görülmektedir. Bu durum riskin sadece tahsis aşamasında dikkate alınması gereken bir unsur olmaktan çıktığını, bankaların değişik birimleri tarafından alınan kararlarda da risk unsurunun göz önüne alınmaya başlandığını göstergesidir. Basel II’ye uyum konusunda bankaların en çok veri eksikliğine ait sorunlar ile karşılaştığı görülmektedir. Ayrıca mevzuata ilişkin belirsizlikler de bankaları zorlamaktadır. 4.4.2. TBB Tarafından Yapılan Çalışmalar Basel II kriterlerinin bankacılık sektörüne etkileri konusunda araştırma yapan diğer bir kurum ise TBB’dir. 2004 yılında kurumun gerçekleştirdiği “Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme” adlı çalışma, kredi riski ve Basel II kriterlerinin kredi risk yönetimine etkileri konusunda önemli bilgiler içermektedir. Bu çalışmaya ülkemizde faaliyet gösteren ticari bankaların büyük bir kısmı katılmıştır. Çalışmanın sonucunda ülkemiz bankalarının ölçüm, izleme ve raporlama süreçlerinde en fazla hassasiyet gösterdikleri risk türünün kredi riski olduğu görülmüştür. Çalışma sonucunda ortaya çıkan diğer bulguları ise aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (TBB, 2004b:7-8). 176 - Bankaların büyük bir bölümü (%88) kredi riskini ölçmede derecelendirme sistemi kullanmaktadır. - Derecelendirme sistemi genellikle ticari ve kurumsal müşteriler için kullanılmaktadır. - Derecelendirme sistemlerinde nicel unsurlarla birlikte nitel unsurlar da göz önüne alınmakta olup, genellikle derecelendirenin kanaatine de yer verilmektedir. - Derecelendirme sistemleri genellikle 10 veya daha az dereceden oluşmaktadır. - Derecelendirmeye ilişkin prosedür genellikle yazılıdır. - Derecelendirme sistemi tarafından belirlenmiş notların düzenli aralıklarla gözden geçirilmesine yönelik bir uygulama genellikle mevcut değildir. - Derecelendirme sistemi bulunan bankaların %55’nin sistemleri Basel II düzenlemelerine paralellik gösterecek şekilde kredi ürünü derecelendirmesini de kapsamaktadır. - Bankalar genellikle kredinin temerrüde düşme olasılığının tahminine yönelik bir model kullanmamaktadır ancak; bu konudaki çalışmalarına devam etmektedirler. - Derecelendirme sistemlerinin çıktıları daha çok kredi tahsisi ile devam ve tasfiye kararlarında kullanılmaktadır. Ayrıca önemli sayıda banka bu çıktılardan kredi fiyatlamasında ve karşılık ayırmasında da faydalanmaktadır. - Derecelendirme notları genellikle pazarlama fonksiyonunu yürüten kişilerden bağımsız kişilerce belirlenmektedir. TBB tarafından derecelendirme yapılan kavramına bu yabancı çalışma, bankalarımızın olmadıklarını ancak içsel mevcut derecelendirme sistemlerinin Basel II düzenlemelerinin gereklerini tam anlamıyla karşılayamadığını göstermiştir. Bu nedenle içsel derecelendirme 177 yaklaşımını kullanmayı planlayan bankaların derecelendirme sistemlerini Basel II kriterlerini gözeterek iyileştirmeleri, bu sistemleri statik bir yapıdan dinamik bir yapıya kavuşturmaları gerekmektedir. Basel II kriterlerinin kredi risk yönetimi açısından bankacılık sektörüne, özellikle de bu sektörün önemli bir kısmını oluşturan ticari bankalara etkileri konusunda BDDK, TBB gibi kurumların yaptığı araştırmaların yanında çeşitli mecralarda yayımlanmış akademik çalışmalar da mevcuttur ancak; bu çalışmaların sayısı son derece azdır. İlerleyen bölümde bu çalışmalara ve sonuçlarına yer verilecektir. 4.4.3. Literatür Araştırması Ticari bankalarda kredi riski ve Basel II kriterlerinin kredi risk yönetimine etkileri konusunda OKTAY ve TEMEL (2007) tarafından, ülkemizde faaliyet gösteren 25 ticari bankanın katılımı bir anket çalışması yapılmıştır. Bu çalışmada ticari bankalar, kamu sermayeli bankalar, özel sermayeli bankalar, yabancı sermayeli bankalar ve Türkiye’de Şubesi olan yabancı bankalar olmak üzere gruplara bölünmüştür. Söz konusu çalışmadan elde edilen sonuçlar ise şöyledir (Oktay ve Temel, 2007: 171-182) : - Bankaların büyük bir kısmında kredi risk yönetimi birimi mevcuttur. -Bankaların büyük bir kısmı kredi fonksiyonları, izleme ve onaylama sürecinde üst yönetime rapor vermektedir. - Kamu sermayeli bankaların %67’si, özel ve yabancı sermayeli bankaların tümü, Türkiye’de Şubesi bulunan yabancı bankaların ise %50’si kredi derecelendirme/skorlama modeli kullanmaktadır. 178 - Kredi derecelendirme prosedürü, kamu sermayeli bankaların %67’sinde, özel sermayeli bankaların %86’sında, yabancı sermayeli bankaların tümünde, Türkiye’de Şubesi bulunan yabancı bankaların %75’inde yazılıdır. - Kamu sermayeli yabancı bankalar hariç diğer ticari bankaların tümünde kredi risk yönetimine ilişkin strateji ve politikalar yönetim kurulu tarafından onaylanmıştır. Kamu sermayeli bankaların sadece %33’nde bu husus yerine getirilmiştir. - Kamu sermayeli bankaların %33’ü, özel sermayeli bankaların %36’sı, yabancı sermayeli bankalar ile Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların %50’si temerrüt olasılığını (PD) hesaplayabilmektedir. - Temerrüt anında kayıp parametresini (LGD) özel sermayeli bankaların %14’i, yabancı sermayeli bankaların %25’i, Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların tümü hesaplayabilmektedir. Söz konusu parametreyi kamu sermayeli bankalardan hiç biri hesaplayamamaktadır. - Temerrüt anında risk (EAD) parametresini özel sermayeli bankaların %7’si, yabancı bankaların %25’i, Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların %75’i hesaplayabilmektedir. Söz konusu parametreyi kamu sermayeli bankalardan hiç biri hesaplayamamaktadır. - Bankaların yarısından fazlası (%60) 3 yıl veya daha uzun sürede içsel derecelendirme yaklaşımını uygulamayı planlamaktadır. - Basel II’ye uyum konusunda kamu sermayeli bankalar en fazla tarihsel veri yetersizliği ile üst yönetimin Basel II düzenlemelerine gereken önem vermemesinin, özel sermayeli ve yabancı sermayeli bankalar en fazla tarihsel veri yetersizliği ile bilgi sistemlerindeki eksikliklerin, Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankalar ise en fazla ile bilgi sistemlerindeki eksikliklerin ve üst yönetimin Basel II düzenlemelerine gereken önem vermemesinin kendilerini zorlayacağını belirtmişlerdir. 179 - Kamu sermayeli bankalar, kurumsal yönetim eksikliğini, kredi risk yönetimi kültürünün üst yönetim ve tüm birimlerce benimsenmemesini, özel sermayeli bankalar kredilendirme sürecine ait verilerin etkin bir şekilde toplanamaması ve bilişim teknolojilerindeki yetersizlikleri, yabancı sermayeli bankalar ile Türkiye’de şubesi bulunan yabancı banklar ise riske göre fiyatlamanın yapılamamasını ve sorunlu kredilerin artmasını kredi risk yönetimi ve Basel II’ye uyum konusunda karşılaştıkları en büyük içsel sorunlar olarak görmektedirler. - Bankaların büyük bir kısmı kredi risk yönetimi ve Basel II’ye uyum konusunda en büyük dışsal sorunu kayıtdışılık olarak belirtmişlerdir. Bunu sırasıyla mevzuattan kaynaklanan sorunlar, bankalar arasındaki rekabetin giderek artması ve ekonomik istikrarsızlık takip etmektedir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar ışığında başta kredi risk parametrelerinin hesaplanması olmak üzere, yabancı sermayeli bankalar ile Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların kredi risk yönetimi ve Basel II düzenlemelerine uyum konusunda bir adım önde oldukları görülmüştür (Oktay ve Temel, 2007: 183). Bu durumun ortaya çıkmasında söz konusu bankaların Basel II’ye uyum konusundaki çalışmalara daha erken başlamaları ve böylelikle gerekli tarihsel veri setlerini depolamaları etkili olmuştur. Çalışmanın sonuçlarından da görüleceği üzere bankalarımız kredi risk yönetimi konusunda yaşayacaklardır. Bu en durum fazla ise sorunu veri bankalarımızın yetersizliği içsel nedeniyle derecelendirme yaklaşımlarını daha erken bir sürede geçmelerini engelleyecektir. Oysa ticari bankalarımızda kredi riskine ilişkin içsel derecelendirme sistemlerinin kullanımı oldukça yaygındır. Ayrıca bankalarımızın önemli bir kısmı içsel derecelendirme sistemini uygulamayı planlamaktadır. Ancak tarihsel veri yetersizliğinin de etkisiyle temel risk parametrelerini hesaplayamaya yönelik çıktı üretemeyen bu sistemler Basel II kriterlerini karşılamaktan uzaktır. Bu nedenle başta veri depolaması olmak üzere derecelendirme sistemlerinin 180 revizyonuna yönelik çalışmalara bir an önce başlanılması gerekmektedir. Bu çalışmalar gelişmiş bilgi teknolojilerini gerektirmekte olup bu alana yapılacak yatırımları dolayısıyla da bankaların maliyetlerini arttıracaktır. Ayrıca çalışmanın sonuçlarından kredi risk yönetim politikalarının, süreçlerinin vb. üst yönetim tarafından onaylanması ve derecelendirme sisteminin yazılı olması hususlarının tüm bankalar tarafından yerine getirilmemiş olduğu görülmektedir. Basel II düzenlemelerinde de yer alan kredi risk yönetimine ilişkin bu temel prensiplere uyum konusunda tüm bankaların vakit geçirmeden gerekli düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir. OKTAY ve TEMEL’in söz konusu çalışmasına benzer bir çalışma da ANBAR (2006) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada 2003 yılsonu verilerine göre bankacılık sektöründe toplam aktiflerin %83’ni oluşturan 20 bankanın katılımı ile kredi risk yönetimi ve Basel II kriterlerinin olası etkileri konusunda bir anket gerçekleştirilmiştir. Çalışma neticesinde edinilen sonuçlar şöyledir (Anbar, 2006b: 12-22) : - Bankaların büyük bir bölümde kredi risk birimi mevcuttur. - Yazılı kredi risk yönetim politikaları genellikle mevcuttur. - Bankaların %50’si temerrüt olasılığını (PD) hesaplamakta, %5’i hesaplayamamakta, %45’i ise bu konudaki çalışmalarını sürdürmektedir. - Bankaların büyük bir kısmı (%95’i) kredi risk analizi ve ölçümünde içsel derecelendirme sistemlerini ve/veya kredi skorlama modellerini kullanmaktadırlar. - İçsel derecelendirme sistemleri ve kredi skorlama modelleri genellikle ticari ve kurumsal müşteriler için kullanılmaktadır. Çok küçük bir kesim ise bu sistemleri ve modelleri KOBİ kredileri ve bireysel müşteriler için de kullanmaktadır. 181 - İçsel derecelendirme sistemleri ve kredi skorlama modellerinin çıktıları daha çok kredi analizi ve kararında, kredi risk ölçümünde, kredi limitlerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. - Basel II’ye geçişte bankaların %60’ı standart yaklaşımı, %20’si temel içsel derecelendirme yaklaşımı, %20’si ise gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını kullanmayı planlamaktadır. - Kredi risk yönetimi araçları olarak genellikle teminatlandırma, kredi limitleri ve çeşitlendirme kullanılmaktadır. Kredi türevleri, kredi sigortası gibi yeni kredi risk yönetim araçlarının kullanımı ise yok denecek kadar azdır. 2001-2001 krizlerinden sonra bankacılık sektöründe risk yönetimine önem verilmeye başlansa da bu çalışmanın sonucunda kredi risk yönetimine ilişkin uygulamaların istenilen düzeyde olmadığı görülmüştür. (Anbar, 2006b: 23) Kredi risk yönetimine ilişkin en büyük eksiklik kredi kayıplarına ait geçmiş yıllara ait verilerin olmayışıdır. Bu nedenle bankaların sadece yarısı temerrüt olasılığını hesaplayabilmektedir. Bu durum Basel II uyum konusunda bankaların zorlanacakları alanların başında gelmektedir. Çünkü içsel derecelendirme yaklaşımını kullanmaya planlayan bir banka başta temerrüt olasılığı olmak üzere temel risk parametrelerini hesaplamak durumundadır. Bu çalışmanın ilerleyen kısmında ülkemizde faaliyet gösteren ticari bir bankanın mevcut kredi risk yönetimi uygulamaları ele alınarak bu uygulamaların Basel II’ye uygunluğu değerlendirilecektir. 4.5. TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ Sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında risklerin daha kapsamlı tanımlanarak, risk yönetimi faaliyetlerinin etkinliğinin arttırılmasını hedefleyen Basel II kriterlerinin bankacılık sektörüne önemli etkileri olacaktır. Bu etkilerin 182 görüleceği alanlardan birisi de kredi risk yönetimidir. Çalışmanın bu kısmında ülkemizde faaliyet gösteren ticari bir bankanın mevcut kredi risk yönetimi uygulamaları ortaya konularak, bu uygulamaların Basel II’ye uygunluğu değerlendirilecek söz konusu kriterlere uyum konusunda önerilerde bulunulacaktır. 4.5.1. Uygulamaya Konu Ticari Banka Hakkında Genel Bilgiler Kredi risk yönetimi uygulamalarının değerlendirileceği ticari banka 2008 ve 2009 yılsonu verilerine göre toplam aktif büyüklüklerine ilişkin bankalar arasında yapılan sıralamada ilk on banka arasında yer almaktadır. 2000-2001 bankacılık kaynaklı ekonomik krizi sonrasında sektörde yer alan diğer bankalarda olduğu gibi uygulama örneğine konu edilen bankanın da aktif bileşiminde menkul kıymetlerin ağırlığı azalmaya, kredilerin payı ise artmaya başlamıştır. 2006 yılından itibaren bankanın toplam aktifleri içerisindeki en yüksek pay kredilere aittir. Tablo 29: Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin Yıllar İtibariyle Dağılımı 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Toplam Krediler/ Toplam Aktifler (%) 26,6 27,5 33,3 36,8 48,7 55,3 58,4 Tablo 30: Örnek Bankanın Krediler İlgili Bazı Rasyolarının Yıllar İtibariyle Dağılım Yüzdeleri 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Finansal Varlıklar/Toplam Aktifler 40,5 40,3 35,5 32,5 28,2 25,9 Toplam Krediler/Toplam Mevduat 35,8 37,1 45,8 51,9 72,6 81,3 Toplam Krediler (Brüt)/ Toplam 27,5 16,3 9,9 8,4 5,6 4,9 Krediler Toplam Krediler (Net)/ Toplam 14,1 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 Krediler Tüketici Kredileri/Toplam Krediler 17,4 42,3 47,3 25,8 27,1 27,9 2008 22,0 82,2 4,8 0,3 28,3 183 60 50 40 30 20 10 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Grafik 8: Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin Yıllar İtibariyle Dağılımı 70 60 50 40 krediler 30 finansal varlıklar 20 10 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Grafik 9: Örnek bankanın yıllar itibariyle toplam aktifleri içerisinde kredilerinin ve finansal varlıklarının dağılımı Kredilerin dağılımı incelendiğinde nakdi kredi kullandırımının ağırlıklı olduğu görülmektedir. Nakdi kredilerinin büyük bir kısmı ise ihtisas dışı kredilerden oluşmaktadır. Tablo 31: Örnek Bankanın Canlı Kredilerinin Dağılımı 2006 2007 2008 Nakdi Krediler 18.043.240 23.470.003 30.417.221 Gayri Nakdi Krediler 4.871.922 5.840.795 8.011.077 Tablo 32: Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Kredi Türlerine Göre Dağılım Yüzdeleri 2006 2007 2008 İhtisas Dışı Krediler 99,3 99,55 99,73 - İskonto ve İştira Kredileri 0,01 0,66 0,61 - İhracat Kredileri 7,89 5,67 7,77 - İthalat Kredileri 0 0 0 184 Tablo 32: Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Kredi Türlerine Göre Dağılım Yüzdeleri 2006 2007 2008 - Mali Kesime Verilen Krediler 1,79 2,88 3,96 - Yurtdışı Krediler 0,01 0,09 0,07 - Tüketici Kredileri 21,88 23,38 25,95 - Kredi Kartları 3,61 2,39 2,51 - Kıymetli Maden Kredisi 0 0 0 - Diğer 64,11 64,48 58,86 İhtisas Kredileri 0,7 0,45 0,27 Tablo 33: Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Sektörlere Göre Dağılım Yüzdeleri TP YP 2006 2007 2008 2006 2007 2008 Tarım 0,92 1,59 1,59 1,05 1,48 1,56 - Çiftçilik ve Hayvancılık 0,81 1,37 1,37 0,28 0,56 1,07 - Ormancılık 0,09 0,17 0,16 0,51 0,33 0,01 - Balıkçılık 0,02 0,05 0,06 0,26 0,59 0,48 Sanayi 9,99 13,33 12,17 48,38 43,70 42,19 - Madencilik ve Taşocakçılığı 2,85 2,86 1,15 1,08 1,16 1,24 - İmalat Sanayi 6,77 9,75 9,80 46,18 41,58 38,48 - Elektrik, Gaz, Su 0,37 0,72 1,22 1,12 0,96 2,47 İnşaat 4,14 6,62 5,88 16,99 6,17 8,44 Hizmetler 19,26 21,37 19,28 30,03 37,95 37,22 - Toptan ve Perakende Ticaret 6,35 8,68 9,07 7,75 11,11 14,85 - Otel ve Lokanta Hizmetleri 0,82 0,86 0,66 5,47 3,63 6,62 - Ulaştırma ve Haberleşme 9,86 9,23 6,55 11,07 13,78 7,33 - Mali Kuruluşlar 1,67 1,70 1,88 2,11 7,59 7,62 - Gayrimenkul ve Kira. Hizm. 0,03 0,10 0,29 0,14 0,28 - Serbest Meslek Hizmetleri - Eğitim Hizmetleri 0,07 0,13 0,13 0,27 0,20 0,11 - Sağlık ve Sosyal Hizmetler 0,46 0,67 0,70 3,36 1,50 0,41 Diğer 65,69 57,09 61,08 3,55 10,70 10,59 Toplam 100 100 100 100 100 100 Nakdi kredilerin dağılımı incelendiğinde, sektördeki dağılımın aksine tüketici kredilerdeki artışın sınırlı olduğu görülmüştür. Tüketici kredilerindeki en yüksek pay konut ve ihtiyaç kredilerinindir. Tablo 34: Örnek Bankanın Tüketici Kredilerinin Kredi Türlerine Göre Dağılım Yüzdeleri 2006 2007 2008 Konut Kredileri 47,91 43,4 42,55 Taşıt Kredileri 5,65 2,46 1,79 İhtiyaç Kredileri 41,23 48,13 52,35 Diğer 5,21 5,41 3,31 Uygulamaya konu bankanın kredi bileşimi hakkında genel bilgilendirmelerde bulunulduktan sonra bankanın kredi risk yönetimine ilişkin 185 faaliyetleri izah edilecek, bu faaliyetlerin Basel II kriterlerine uyumu değerlendirilecek, söz konusu kriterlere uyum konusunda önerilerde bulunulacaktır. 4.5.2. Mevcut Kredi Risk Yönetimi Uygulamaları ve Basel II Kriterlerine Uygunluğunun Değerlendirilmesi Son yıllarda yaşanan gelişmeler sonucunda risk yönetimi bankaların temel fonksiyonlarından biri olmuştur. Birçok ülke bankacılıkla ilgili mevzuatında risk yönetimi düzenlemelerine yer vermiştir. Ülkemizde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre bankalarda risk yönetimi biriminin kurulması zorunludur. Ancak kredi risk yönetimi için alt birim oluşturma zorunluluğu yoktur. Uygulama örneğine konu bankada risk yönetimi birimi bulunmakla birlikte kredi risk yönetimi alt birimi bulunmamaktadır. Fakat risk yönetimi birimi altında kredi, piyasa ve operasyonel riskler olmak üzere görev dağılımına gidilmiştir. Kredi risk yönetimine ilişkin politikalar yazılı olarak belirlenmiş ve yönetim kurulu tarafından onaylanmıştır. Risk yönetimi politikalarında genel çerçeve çizilmekte, detaylı açıklamalara risk yönetimi sürecinde yer verilmektedir. Mevcut uygulamada bankanın kredi risk yönetimi sürecini yazılı hale getirmediği görülmüştür. Kredi risk yönetimi sürecinin ilk aşaması kredi riskinin tanımlanmasıdır. Risk yönetimi faaliyetlerinden istenen sonuçların alınabilmesi için bankanın maruz kaldığı/kalabileceği riskleri detaylı olarak tanımlanması gerekmektedir. Basel II düzenlemelerinde de bankalara risklerin tanımlanmasında hareket serbestîsi tanınsa vurgulanmıştır. da Mevcut bu tanımlamaların uygulamada kapsamlı bankanın olması kredi riski gerektiği politika dokümanında kredi riski, müşterinin sözleşme gereklerine uymayarak 186 yükümlülüklerini kısmen ya da tamamen yerine getirememesinden dolayı bankanın maruz kalabileceği zarar olasılığı şeklinde tanımlanmıştır. Tanımdan da görüleceği üzere kredi riski için sadece temerrüt durumunun varlığından söz edilmiştir. Oysaki yaşanan kredi kaynaklı global mali kriz, müşterilerin kredibilitesindeki değişiklikler sonucunda da kredi riskine maruz kalınabileceğini göstermiştir. Bu nedenle kredi riski sadece müşterinin temerrütten ibaret görülmemelidir. Bankanın kredi riskine ilişkin politika dokümanında temel risk alanları ve risk faktörleri belirtilmiştir. Kredi riski kaynaklarının bu şekilde ana hatlarının ortaya konulması maruz kalınan risklerin kapsamlı olarak ele alınması gereğinin yerine getirilmesi bakımından önemlidir. Tablo 35: Kredi Riski Temel Risk Alanları ve Risk Faktörleri Yerel Riskler - Ekonomik Yapı ve Politika Yönetim Faktörleri - Yükümlülükler, Likidite ve Piyasaya Erişim Faktörleri Yabancı Ülke Riskleri - Kurumsal Alt Yapı Faktörleri - Siyasi Sistem ve Etkinlik Faktörleri - Sosyal Sistem ve Etkinlik Faktörleri - Sosyal Sistem ve Çevresel Faktörler - Dış Faktörler Kredi riski ile yalnızca bireysel ve ticari müşterilere kullandırılan kredilerden kaynaklanmamaktadır. 5411 sayılı Bankacılık Kanununda bu husus dikkate alınarak vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak veya herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, ters repo işlemlerinden alacaklar da kredi sayılmıştır. Bu nedenle söz konusu hazine ürünleri için de risk yönetimi politikalarının belirlenmiş olması gerekmektedir. uygulamasında bu hususun yerine getirildiği görülmüştür. Bankanın mevcut 187 Kredi risk yönetimi sürecinin diğer bir aşaması kredi riskinin ölçülmesidir. Kredi riskinin ölçülmesi ve değerlendirilmesine yönelik olarak bankada skorlama modelleri ile içsel derecelendirme sistemi kullanılmakta olup, bu sistem ve modellerin işleyişine ilişkin yazılı politika dokümanları mevcuttur. Müşterinin bireysel ya da ticari nitelikli oluşuna göre skorlama modelleri ya da içsel derecelendirme sistemi uygulanmakta olup, işleyişi aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Şekilden de görüleceği üzere işleyişte farlılığa yola açan temel faktör, müşterinin bireysel veya ticari nitelikli oluşudur. Bireysel nitelikli müşteriler için banka tarafından geliştirilen bireysel skorlama modelleri uygulanmaktadır. Söz konusu modelin uygulayıcıları şubelerdeki operasyon görevlileridir. Bireysel skorlama modelinde başta net gelir olmak üzere bu tip kredilendirmelerde dikkate alınan unsurlara yer verilmiştir. Skorlama modelinin uygulanması sonucunda sadece müşteriye ait puan hesaplanmakta, bu puana göre müşterinin kullanabileceği kredi limiti belirlenmektedir. Ticari nitelikli müşteri için ise süreç daha karmaşıktır. Öncelikli olarak işletmenin cirosuna bakılmaktadır. Ciro olarak işletmenin net satışları dikkate alınmaktadır. Ciro için eşik değer belirlenmiştir. Bir işletmenin cirosu, bu eşik değerin altında veya eşit ise KOBİ Skorlama Modeli’ne tabi olurken, ciro eşik değerin üstündeyse İçsel Derecelendirme Sistemi’ne tabi olmaktadır. Ciro kriteri, kısmen Basel II düzenlemelerinde KOBİ’erin perakende mi yoksa kurumsal krediler portföyünde mi yer alacağının belirlenmesinde kullanılan kritere benzemektedir. Ancak ciro eşik değeri, yeni sermaye yeterliliği düzenlemesindeki eşik değerin ( 50 milyon EUR) altındadır. Ayrıca yine aynı düzenlemede bir işletme ciro bakımından KOBİ niteliğinde olsa da bir bankadan kullandığı kredilerin toplamı 1 milyon EUR’yu aşıyorsa kurumsal kredi portföyüne dahil edileceği belirtilmiştir. 188 BİREYSEL Bireysel Skorlama Modeli MÜŞTERİ TİCARİ Eşik Ciro Değerinin Altındaysa veya Eşitse** KOBİ Skorlama Modeli Proje Finansmanı CİRO KRİTERİ* Eşik Ciro Değerin Üstündeyse İçsel Derecelendirme Sistemi 1-İçsel Derecelendirme Sistemi 2-Proje Riski Derecelendirme Sistemi *: Ciro değeri için işletmenin net satışları dikkate alınmaktadır. ** : Cirosu eşik değerin altında olan bir firma, skorlama sonucunda oluşan kredi limitinden daha fazla kredi kullanmak isterse firma içsel derecelendirme sistemine dahil edilir. Şekil 12: Skorlama Modelleri ve İçsel Derecelendirme Sisteminin İşleyişi 189 Bankanın mevcut uygulamasında bu kriterin dolaylı olarak dikkate alındığı görülmüştür. Çünkü KOBİ skorlama modelinde bir işletmenin kullanabileceği kredilerin toplamı, bir üst limitle sınırlandırılmıştır. Bu limit ise Basel II düzenlemesinde belirtilen 1 milyon EUR’ luk limitin altındadır. Banka ülke şartlarını ve uygulamalarını dikkate alarak Basel II’de belirtilen değerin altında bir sınırlama getirmiştir. Bu durum Basel II kriterlerine uyum konusunda sorun teşkil etmemektedir, ancak Basel II düzenlemelerine göre KOBİ olarak kabul edilen bir işletme bankanın mevcut uygulamasında ciro kriteri nedeniyle içsel derecelendirme sistemine tabi olabilecek ve kredi risk derece notu hesaplanacaktır. Kredi riskinin ölçülmesinde içsel derecelendirme yaklaşımının benimsenmesi durumunda perakende krediler portföyünde yer alması gereken bu kredilere ait verilerin uygulama kolaylığı açısından ayrı bir yerde toplanması bu krediler nedeniyle üstlenilen risklerin ne şekilde hesaplanacağına ilişkin bir yöntemin geliştirilmesi gerekmektedir. Bireysel skorlama modelinde olduğu gibi KOBİ skorlama modelinin uygulayıcıları şubelerdeki operasyon görevlileridir. KOBİ skorlama modelinde dikkate alınan unsurlar tabloda gösterilmiş olup, söz konusu modelin kullanımıyla hem müşteriye ait puan ve bu puana denk gelen kredi risk derecesi notu, hem de çeşitli teminatlar karşılığında kullandırılabilecek kredi miktarı tespit edilmektedir. Kredi risk derecesi notları, içsel derecelendirme sisteminde kullanılan notlar ile aynı olup en yükseği AAA en düşüğü D olan 10 adet derece notu bulunmaktadır. Tablo 36: Kobi Skorlama Modelinde Dikkate Alınan Unsurlar Firma hakkında genel bilgiler (Faaliyet konusu, unvanı, %51 ve hisselerin sahiplik durumu, faaliyet yerinin mülkiyeti vb.) Hakim ortak hakkında genel bilgiler ( Hakim ortağın ortaklık payı, sektördeki deneyimi, doğum tarihi, öğrenim durumu vb.) Firmanın Faaliyetleri hakkında bilgiler (Firmanın satışları direkt halka satış ve Firmanın moralitesine ilişkin bilgiler: - Kaldırısı/ödemesi yapılmamış protestolu senetler - Kaldırısı/ödemesi yapılmış protestolu senetler - İcra-İflas kaydı Ortakların moralitesine ilişkin bilgiler: - Kaldırısı/ödemesi yapılmamış protestolu senetler - Kaldırısı/ödemesi yapılmış protestolu senetler - İcra-İflas kaydı Firma ve ortaklarının mal varlıkları hakkında bilgiler: 190 Tablo 36: Kobi Skorlama Modelinde Dikkate Alınan Unsurlar bunun yüzdesi, firmanın ağırlıklı yurt içi alış ve yurt dışı satış koşulları ile kullanılan para cinsi,firmanın ihracatı varsa ihracata ilişkin bilgiler, firmanın ithalatı varsa ithalata ilişkin bilgiler) Firmanın devam eden ya da yakın gelecekte planlanan yatırımları varsa bunlara ilişkin bilgiler -Firmanın bilanço ve gelir tablosu - Gayrimenkuller -Ticari/Binek araçlar - Ekipman Makine parkları - Mevduat/ Yatırım hesapları Firma ve ortaklarının yükümlülükleri hakkında bilgiler: - Kredi Borçları - Leasing Borçları - Factoring Borçları -TCMB Cetvel Bilgileri - Firmanın finansal rasyoları İşletmenin cirosu eşik değerin üzerinde ise içsel derecelendirme sistemine tabi olacaktır. İçsel derecelendirme sisteminde kredi risk derecelendirme notu, nitel ve nicel faktörler dikkate alınarak bankanın İstihbarat-Mali Tahlil birimlerinde görev yapan uzmanlar tarafından hazırlanan İstihbarat- Mali Tahlil Raporuna göre belirlenmektedir. Bu sistemde en yükseği AAA en düşüğü D harfleriyle simgelenen 10 adet derecelendirme notu bulunmaktadır. CC ve daha düşük kredi risk notları ise temerrüt durumunu göstermektedir. Tablo 37: İstihbarat –Mali Tahlil Raporunda Dikkate Alınan Unsurlar - Firmanın faaliyet konusu - Firmanın yer aldığı sektör - Genel ekonomik durum (üfe, tüfe, döviz kurları vb.) -Firmanın mali tabloları -Firma, ortak ve yöneticilerinin moraliteleri, yönetim kalitesi - Firmanın bağlı ortaklıkları ve iştirakleri - Taahhüt firmaları için biten ve devam eden projeler Sıra No 1 2 3 4 - Firmanın gayrimenkulleri ve üzerlerindeki sınırlamalar - Firmanın finansal, duran varlıkları ve üzerindeki sınırlamalar - Firmanın Banka Borçlarının (Nakdi ve Gayri Nakdi Olarak) Dağılımı, TCMB Cetvel Bilgileri - Firmanın Leasing Borçları ve Dağılımı - Firmanın Factoring Borçları ve Dağılımı - Firmanın yabancı para varlıkları ve borçları -Firmanın Mevcut Kapasitesi ve Yatırımları Tablo 38: Kullanılan Kredi Risk Derecelendirme Notları ve Karşılıkları Kredi Risk Der. Notu Karşılığı Karşılıklar Yönetmeliği Bakımından Anlamı AAA Mükemmel AA Çok İyi Standart Nitelikli (1. Grup) A İyi BBB Tatminkâr 191 Tablo 38: Kullanılan Kredi Risk Derecelendirme Notları ve Karşılıkları BB Ortalama B Yakın İzlemedeki Yakın İzlemedeki (2. Grup) Özel İzleme CCC Gerektiren Tahsil İmkânı Tahsil İmkânı Sınırlı ( 3. Grup) CC Sınırlı C Tahsili Şüpheli Tahsili Şüpheli (4. Grup) D Zarar Niteliğindeki Zarar Niteliğindeki (5. Grup) 5 6 7 8 9 10 Kredi riski notunun tespitinde uzman görüşü de yer verilebilmektedir. Bu görüş, kredi risk derecesi notuna eklenen (+) veya (-) işaret notasyonları ile belirtilmektedir. Örneğin BBB(+) derece notu, uzman görüşüne yer verilmiş bir derecelendirme notunu göstermektedir. Uzman görüşüne yer verilmesinde kayıt dışılık, öngörü ve beklentiler, ekonomik ve yönetsel kapasite dikkate alınmaktadır. Kredi riski notu bir yıllık dönemi kapsamaktadır. Geçmiş verilere dayalı yapılan bu derecelendirmelerde geleceğe ilişkin öngörülere çok az yer verilmekte, senaryo analizleri yapılmamaktadır. Tayin edilen kredi risk notlarının, İstihbarat- Mali Tahlil birimince periyodik olarak gözden geçirilmesi yapılmamaktadır. Kredi risk notunun yenilenmesine ilişkin çalışmalar Şube ve/veya ilgili birimlerin talepleri üzerine yapılmaktadır. Ayrıca içsel derecelendirme sisteminin değişen iç ve dış şartlara ilişkin olarak bankanın ilgili birimleri ile görüş alışverişinde bulunarak (iç denetim, iç kontrol, kredi izleme vb.) gözden geçirilmesi faaliyetlerinin de düzenli aralıklar ile yerine getirilmediği de görülmüştür. Bu nedenle içsel derecelendirme sisteminin günü yakalayamaması söz konusu olabilmektedir. Proje finansmanında içsel derecelendirme sistemine ek olarak proje riski derecelendirme sistemi de kullanılmaktadır. Proje kredilerinin kullandırımında içsel derecelendirme sistemi tarafından kredi riski notu tespit edilen işletme, daha sonra ilgili kredi tahsis (proje kredileri ve finansmanı) birimi tarafından geliştirilen ve uygulanan proje riski derecelendirme sistemine tabi tutulmakta, tespit edilen proje riski notuna göre kredi kullandırım kararı verilmektedir. 192 Söz konusu sistemde genellikle gerçekleştirilecek projeye ilişkin kriterler göz önüne alınarak Mali, Teknik ve Ekonomik İnceleme Raporu düzenlenmekte, bu rapor sonucunda firmaya 1’den 4’e kadar değişen proje risk derecelendirme notu tespit edilmektedir. Risk notu 4 olan firmaya kredi kullandırılmamaktadır. Tablo 39: Proje Risk Derece Notları Proje Riski Derecelendirme Notu Karşılığı 1 Çok Olumlu 2 Olumlu 3 Kabul Edilebilir 4 Olumsuz 1 2 3 4 5 6 Tablo 40: Proje Riski Derecelendirme Sisteminde Dikkate Alınan Kriterler Mevcut Finansal Rasyolar 7 Yönetimin Kalitesi Mevcut Faaliyet, Satış, Stok ve Karlılık 8 Yükümlülükleri Yerine Getirme Durumu Başarısı Projenin Cinsi ve Teminatlandırma Oranı 9 Projenin Konusu, Sektörün Durumu ve Teşvik Unsurları Projeye Konu Tesisin Ekonomik Ömrü 10 Proje Üzerinde Banka Kontrolleri Bilanço ve Gelir Tablosu Projeksiyonları Esas 11 Kuruluş Yeri ve Çevresel Faktörler Alınarak Hesaplanan Rasyolar Proforma Satışlar, Kar, Nakit Akımı 12 Üretim Unsurları Proje risk derecelendirme sisteminde dikkate 13 değerlendirildiğinde kısmen de olsa öngörülerde alınan kriterler bulunulduğu görülmüştür. Proje riski derecelendirme notlarının kredi tahsis birimince belirlenmesi ve yalnızca kredi kullandırımı sırasında dikkate alınması sistemin önemli eksiklikleridir. Kredi riski taşıyan hazine ürünlerinde karşı taraf banka ise kredi risk notunun belirlenmesinde içsel derecelendirme sistemi kullanılmamakta, bağımsız derecelendirme sistemi tarafından belirlenen risk notları dikkate alınmaktadır. Söz konusu dışsal derecelendirme notlarından ise finansal güç notu esas alınmaktadır. Kredi risk yönetimi politika dokümanında kredi riski taşıyan hazine ürünleri için karşı tarafın banka olmaması durumunda kredi riskinin nasıl değerlendirileceği konusunda açıklamada bulunulmamıştır. 13 Bilanço ve gelir tablosu projeksiyonları esas alınarak hesaplanan rasyolar nedeniyle. 193 Kredi risk yönetimine ilişkin politika dokümanında kredi skorlama modelleri ve içsel derecelendirme sistemlerinin çıktılarının başta kredi risk yönetimi olmak üzere kredi kararlarının verilmesi, pazarlama faaliyetleri gibi farklı alanlarda kullanılacağı öngörülmüştür. Kredi risk yönetimine ilişkin olarak söz konusu sistem ve modellerin çıktıları kullanmak suretiyle PD, EAD, LGD henüz hesaplanmasına hesaplanamamaktadır yönelik çalışmalar devam ancak bu etmektedir. parametrelerin Temel risk parametreleri hesaplanamadığından banka, Basel II’ye geçişte ilk etapta standart yaklaşımı uygulamayı, 3-5 yıllık bir projeksiyonda ise temel içsel derecelendirme yaklaşımına geçmeyi planlamaktadır. Temel risk parametrelerinin hesaplanamamasındaki en büyük engel geçmişe yıllara ait veri ve teknolojik alt yapı eksiklikleridir. Mevcut durumda temel risk parametreleri ile birlikte beklenen ve beklenmeyen kayıp değerleri de hesaplanamamaktadır. Kredi risklerinin izlenmesi kredi risk yönetim sürecinin aşmalarından olup sorunlu müşterilerin erken tespitinde ve gerekli önlemlerin alınmasında büyük önem arz etmektedir. Kredi izleme faaliyetleri, örneğe konu banka da görev alanı kısaca kredilerin izlenmesi ve gerekli raporların hazırlanması şeklinde belirtilen bir birim tarafından yerine getirilmektedir. Kredi risklerinin izlenmesine ilişkin olarak kredi risk yönetimi politika dokümanında da erken uyarı belirtilerine ve sorunlu kredilerin ilk işaretlerine yer verilmiştir. Ancak kredi izlemeye ilişkin sürece risk yönetimi birimi aktif olarak katılmamaktadır. Oysaki erken uyarı göstergelerinin risk yönetimi birimi tarafından düzenli olarak güncellenmesi, kredi izleme biriminin güncellenen bu bilgiler ışığında çalışmalarda bulunması gerekmektedir. Kredi risk yönetim sürecinin diğer bir aşaması olan kredi riskinin kontrolünde kısaca kredi risk yönetimi faaliyetlerinin belirlenen politika, süreç vb. uygun olarak yerine getirilip getirilmediği, kullanılan modellerin ve sistemlerin sağlıklı bir şekilde işleyip işlemediği ve çıktılarının güvenirliği denetlenmektedir. Gerek Basel II kriterlerinde gerekse de ülkemizde 194 yürürlükte olan mevzuat hükümlerine (İç Sistemler Yönetmeliği’ne) göre bu faaliyetlerin kredilendirme ve derecelendirme sistemlerinden bağımsız, iç denetim birimlerince yerine getirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mevcut uygulamada iç denetim birimi tarafından bu faaliyetlerin yerine getirildiği ancak yapılan bu çalışmalarda geleceğe ilişkin öngörülere yer verilmediği görülmüştür. Basel II kriterleri sadece risk duyarlılığı arttırılmış bir sermaye yeterliliği hesaplama yöntemi değildir. Uzlaşının üçüncü yapısal bloğu piyasa disiplini kapsamında yapılacak raporlamalar ile bankacılık sektöründe dolayısıyla finansal sistemde ve ekonomide şeffaflığın ve istikrarın arttırılması hedeflenmiştir. Bu hedefler doğrultusunda bankaların yapacakları bilgilendirmelerin kapsamı genişletilmiştir. Kredi riskinin raporlanmasında bankanın mevcut uygulamaları incelendiğinde risk yönetimi birimi tarafından rutin raporlamaların (haftalık, aylık) yapıldığı görülmüştür. Söz konusu raporlarda kredilerin tür, vade, para birimi, sektör ve bölge bazında dağılımlarına, kamu kesmine, holding ve gruplara, banka iştiraklerine kullandırılan kredilere, kredi risk derecelerinin dağılımına ve değişimlerine, ödeme planına bağlanan kredilere, geri ödemesi aksamış olan kredilere ve tasfiye olunacak alacaklara yer verilmektedir. Basel II düzenlemeleri göz önüne alındığında kredi riskine ilişkin yapılan bu raporlamaların kapsamının genişletilmesi gerekmektedir. Kredi riskinin etkin yönetimi için bankalar çeşitli araçlardan yararlanmaktadır. Bu araçlar geleneksel ve modern araçlar olmak üzere iki kısımda incelenmekte, kredi risk azaltım başlığı altında yer verilmektedir. Mevcut durumda bankada genellikle geleneksel araçlardan teminatlandırma ve limit belirlemenin yoğun olarak kullanıldığı görülmüştür. Modern risk yönetimi araçlarının kullanımı ise yok denecek kadar azdır. Basel II düzenlemelerinde kabul edilebilir teminatlarda önemli değişikliklere gidilmiştir. Öncelikli olarak standart yaklaşımda ticari işlemlerden kaynaklanan müşteri çek ve senetleri teminat olarak kabul 195 edilmemekte, ayrıca teminatında ticari gayrimenkul ipoteği bulunan krediler de %100 risk ağırlığına tabi tutulmaktadır. İçsel derecelendirme yaklaşımında ise bu değerlerin teminat değerliliklerinin denetim otoritesine kanıtlanması gerekmektedir. Ülkemizdeki çoğu banka gibi uygulamaya konu bankada da teminatına çek ve senet alınmak suretiyle kredi kullandırımı yaygındır. Yürürlükte olan mevzuata (Karşılıklar Yönetmeliği’ne) göre ticari işlemlerden kaynaklanan çek ve senet teminatlarının dikkate alınma oranları %75, diğer çek ve senetlerin dikkate alınma oranları %50’dir. Ancak Basel II’de çek ve senetlerin teminat değerliliği yoktur. Bu nedenle bu krediler için bankanın ayırması gereken yasal sermaye miktarı dolayısıyla da kredinin maliyeti artacaktır. Aynı durum teminatında ticari gayrimenkul ipoteği bulunan krediler için de geçerlidir. Basel II’ye geçişte standart yaklaşımı uygulamayı planlayan banka, ya teminatında söz konusu değerler yer alan bu kredileri kullandırmaya devam edecek ancak bunun karşılığında daha fazla sermaye bulunduracak ya da müşterilerden yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında teminat olarak kabul edilen değerleri teminata alarak kredi kullandırmayı tercih edecektir. Limit belirleme amaçlanmaktadır. ile Mevcut kredi risk uygulamada yoğunlaşmalarının yönetilmesi banka kredi tarafından riski yoğunlaşma risklerinin tanımlandığı, yoğunlaşma riskleri için yönetim kurulunca onaylanan yazılı limitlerin belirlendiği görülmüştür. Bu limitler sektör, coğrafi bölge, ülke, ürün, para birimi bazında tespit edilmiştir. Ancak belirlenen limitlerin hangi aralıklar ile revizyona tabi tutulacağına ilişkin bir hüküm öngörülmemiştir. Bu durum ise belirlenen kredi risk yoğunlaşma limitlerinin zaman içerisinde ihtiyaca cevap verememesi ihtimalini doğurmaktadır. Basel II’de kredi riski yönetiminde portföy yaklaşımının benimsendiği belirtilmiş ve sermaye yeterliliği uzlaşısında krediler çeşitli portföylere ayrılarak değerlendirilmiştir. Bankanın kredi riskine ilişkin politika 196 dokümanında kredi risk yönetiminde portföy yaklaşımının benimsendiği belirtilmiş olmakla birlikte bu portföylerin neler olduğundan ve her portföyün ayırt edici özelliklerinden bahsedilmemiştir Kredi portföylerinin değerlendirilmesinde ise piyasa, sektör ve iş faktörlerinin göz önüne alınacağı, bu faktörlere ilişkin verilerin ise kamu kurum ve kuruluşlarının, ticari bankaların yatırım ve kalkınma bankalarının, katılım bankalarının, derecelendirme kuruluşlarının, aracı kuruluşların kamuoyu ilgili paylaştığı bilgiler ve raporlar ile bankanın ilgili biriminin (Genel ekonomi, finansal sistem ve bankacılık sektörüyle ilgili araştırmalar yapan biriminin) hazırladığı raporlardan sağlanacağı belirtilmiştir. Basel II kriterlerine uyum bakımından portföylerin değerlendirilmesinde kullanılacak verilerin sağlanacağı kaynakların belirtilmesi önemli olmakla birlikte kredi risk yönetimi politikalarında bu değerlendirmelerin ne şekilde yapılacağı (stres testleri, senaryo analizleri vb.) ve hangi yöntemlerin uygulanacağı konusunda genel bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir. Basel II ile birlikte, kredilendirme faaliyetlerinde köklü değişikliklerin olacağı diğer bir alan ise fiyatlamadır. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı ile standart fiyatlamadan ziyade kredi riskine göre fiyatlama yapılacaktır. Kredi riskinin tespitinde ise kredi skorlama modelleri ve içsel derecelendirme sistemlerinin ürettiği çıktılar önemli birer göstergedir. Söz konusu verilerin fiyatlamayı yapan ilgili birimlerle paylaşması, bu birimlerin ise bu verileri dikkate alarak fiyatlandırma yapması gerekmektedir. Bankanın mevcut uygulamaları ve kredi fiyatlamasına ilişkin iş süreçlerinin incelenmesi neticesinde kaynak maliyetinin üzerine belirli bir kar marjının eklenmesi suretiyle standart bir fiyatlamanın yapıldığı, bu şekilde belirlenen fiyatların tüm müşteriler için geçerli olduğu görülmüştür. Borçlu cari hesap şeklinde işleyen krediler ile spot krediler dışında standart fiyatlamada müşterinin kredi notu dikkate alınmamaktadır. Şubenin talebi ve fiyatlama biriminin onayı ile indirimli fiyatlama yapılabilmektedir. İndirimli fiyatlamaya ilişkin yazılı süreç incelendiğinde, fiyatlama biriminin yaptığı 197 değerlendirmelerde hangi kıstasların dikkate alındığı ve bu kıstasların içerisinde müşterinin kredi risk notunun olup olmadığına yönelik bir açıklamaya rastlanmamıştır. İncelememize konu ticari bankanın kredi risk yönetimi uygulamalarının Basel II kriterlerine uyumu bakımından çalışmaların yapıldığı gözlenmekle beraber bu çalışmaların istenilen düzeyde olmadığı görülmüştür. Basel II’nin uygulanamamasının nedenleri Türk bankacılık sektöründe konuyla ilgili olarak yapılan diğer çalışmaların sonuçları ile benzeşmektedir. İncelemeye konu edilen ticari banka için tarihsel veri sorunu ilk sırada yer almaktadır. Bankanın veri toplamaya ve depolamaya yönelik süreçleri tanımlamamış olması önemli bir sorundur. Bu durumun ortaya çıkmasında teknolojik alt yapı eksikliği de etkili olmaktadır. Konuyla ilgili olarak nitelikli insan kaynağına ihtiyaç duyulması da diğer bir nedeni teşkil etmektedir.Bu sorunların aşaılması için de gerek bilgi teknolojilerine gerekse de insan kaynağına ciddi yatırımlar yapılması gerekmektedir. Bütün bu çalışmalar içinse üst yönetim risk yönetim faaliyetlerine gereken önemi göstermelidir. Ancak incelememize konu bankada bu hususa istenilen seviyede önemin gösterilmediği görülmüştür. Tüm bu nedenler Basel II’nin uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Basel II’ye geçişte ilk etapta standart yaklaşımı uygulamayı planlayan bankanın bazı eksiklikleri bulunmakta olup, bu eksikliklerin giderilmemesi Basel II kriterlerine uyumu zorlaştıracaktır. Söz konusu eksikliklerinin giderilmesi için bankaya şu hususlar önerilebilir: - Kredi risk yönetimi süreci yazılı hale getirilmeli ve yönetim kurulu tarafından onaylanmalıdır. - Kredi riski tanımının kapsamı müşterinin kredibilitesindeki kötüleşmeleri de dikkate alacak şekilde genişletilmelidir. - İçsel derecelendirme sistemi kullanılarak kredi risk notunun üretilmesinde geleceğe ilişkin öngörülere de yer verilmelidir. 198 - İçsel derecelendirme sistemi tarafından üretilen kredi risk notlarının şube/birimlerin talepleri olmaksızın rutin olarak güncellenmelidir. - İçsel derecelendirme sistemi değişen iç ve dış şartlara göre rutin olarak güncellenmelidir. - Proje riski aşamasında derecelendirme yararlanılmamalı, sisteminden ara sadece dönem kredi kullandırım değerlendirmelerinde de kullanılmalıdır. Ayrıca kredi tahsis birimi ile derecelendirme sistemini uygulayan birim aynı olmamalıdır. - Başta PD olmak üzere temel risk parametrelerin ve beklenen- beklenmeyen kayıp verilerinin hesaplanmasına yönelik çalışmalar hızlandırılarak sürdürülmelidir. Çünkü içsel derecelendirme yaklaşımının uygulanması için bu parametrelerin hesaplanması zorunludur. - Temel risk parametrelerinin hesaplanması için veri depolamasını faaliyetlerine önem verilmeli, verilerin sağlıklı bir şekilde depolanabilmesi için banka bilgi işlem sisteminde gerekli yenilemeler yapılmalıdır. Veri toplanması ve saklanmasına ilişkin süreç yazılı hale getirilmelidir. - Karşı tarafı banka olmayan kredi riski taşıyan hazine ürünlerinde riskin nasıl değerlendirileceğine ilişkin gerekli açıklamalara kredi risk yönetimi politika dokümanında yer verilmelidir. - Kredi risklerinin izlenmesine yönelik olarak kredi izleme ve risk yönetimi birimleri arasındaki koordinasyon arttırılmalıdır. - Kredi riskinin kontrolüne ilişkin çalışmalarda geleceğe yönelik öngörülere de yer verilmelidir. - Kredi riski raporlama kapsamı genişletilmelidir. - Basel II kriterlerine göre teminat olarak kabul edilen değerlerin teminat olarak alınmasına çalışmalıdır. bilgilendirmelerde bulunulmalıdır. Müşterilere bu konuda gerekli 199 - Kredi limitleri düzenli aralıklarla gözden geçirilmeli, değişen şartlara göre gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. - Kredilerin hangi portföyler altında sınıflandırılacağına, bu portföylerin ayırt edici özelliklerine kredi risk yönetimi politika dokümanında yer verilmelidir. - Fiyatlama sürecinde müşterinin ve kredi işleminin riskliliğini dikkate alan düzenlemeler yapılmalıdır. 200 SONUÇ Fon arz edenler ile fon talep edenler arasında aracılık fonksiyonunu yerine getiren kurumlardan biri olan bankalar özellikle sermaye piyasalarının gelişmediği ekonomilerde önemli bir yere sahiptir. Bankalar çeşitli şekillerde sınıflandırılmakta olup gerek dünyada gerek de ülkemizde ticari bankalar bankacılık sektöründe en yüksek paya sahiptir. Bankacılık faaliyetleri risk alma temeli üzerine kurulmuştur. Bir bankanın risk almadan faaliyetlerini sürdürmesi imkânsızdır. Bu nedenle bankanın başarısı için risk yönetim faaliyetleri hayati öneme sahiptir. Özellikle 1970’li yıllarla birlikte bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve finansal serbestleşme eğilimleri sonucunda maruz kalınan riskler çeşitlenmiştir. Ayrıca bir piyasada yaşanan olumsuzluk kısa sürede diğer piyasalara sıçramaktadır. Bütün bu gelişmelere rağmen bankacılık literatüründe tanımlanan ilk risk türü olan kredi riski önemini korumaktadır. Çünkü kredi vermek bankacılığın temel faaliyetlerinden birisidir. Kredi riski, dar anlamda kredi borçlusunun sözleşme hükümlerini yerine getirememesi sonucunda bankanın zarara uğrama ihtimalidir. Geniş anlamda kredi riski, kredi müşterisinin kredibilitesindeki olumsuz değişmelerin meydana gelme ihtimallerini de kapsamaktadır. Bankaların müşterilerine sundukları ürünlerin çeşitlenmesi sonucunda kredi riski kavramının kapsamı genişlemiştir ancak; kullandırılan krediler bu riskin temel kaynağı olmayı sürdürmektedir. Günümüzde kredilendirme faaliyetleri sadece kredi kullandırımından ibaret değildir. Kullandırılan kredilerin yakından izlenmesi ve çeşitli raporlamaların yapılması da gerekmektedir. Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler kredi risk yönetim faaliyetlerinde kullanılan araçları çeşitlendirmiştir. Bankalar kendilerine uygun araçları seçerek kredi risklerine karşılık ayırmaları gereken sermayeyi hesaplayabilmektedir. Bu şekilde hesaplanan sermayeye ise ekonomik sermaye denilmektedir. 201 Globalleşme birlikte bankaların uluslar arası işlemleri oldukça artmış, bu durum ise bir ülkede yaşanan olumsuzluğun çok kısa sürede diğer ülkelerde görülmesine neden olmuştur. Ayrıca bankaların tabi oldukları düzenlemeler ülkeler arasında farklılık arz etmektedir. Bazı ülkelerde bu düzenlemeler çok katı iken bazı ülkelerde oldukça serbesttir. Bu nedenlerden ötürü bankaların denetim ve gözetimine ilişkin olarak uluslar arası standartlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaca yönelik olarak 1974 yılında BIS bünyesinde BCBS kurulmuştur. Komite, söz konusu amaca yönelik olarak çalışmalarını sürdürmekle birlikte son yıllarda sermaye yeterliliği düzenlemelerine ağırlık vermiştir. Çünkü bankaların faaliyetlerini sürdürmek için yeterli sermayeye sahip olmamaları yaşanan bankacılık kaynaklı ekonomik krizlerin en önemli nedenlerindendir. Hem bu sebeple hem de sermaye yeterliliğine ilişkin olarak tüm dünyada geçerli ortak bir standardın oluşturulması için komite 1988 yılında Basel I olarak da adlandırılan ilk sermaye yeterliliği uzlaşısını yayınlamıştır. Bu uzlaşıda sermaye yeterlilik rasyosunun asgari %8 olması öngörülmüş, söz konusu rasyonun hesaplanmasında ise sadece kredi riski dikkate alınmıştır. Basel I, kısa bir süre içerisinde pek çok ülke tarafından kabul edilmiştir. Ancak Basel I’in eksik kaldığı noktaların olduğu yaşanan ekonomik krizler neticesinde anlaşılmıştır. Öncelikle 1996 yılında sermaye yeterlilik rasyosunun hesaplanmasında kredi riski ile birlikte piyasa riskinin de dikkate alınması öngörülmüştür. Yapılan değişikliklere ve uygulama kolaylığına rağmen Basel I, özellikle risk hassasiyeti düşük olduğu için eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler neticesinde BCBS, 1998 yılında Basel I ‘in yerini alacak yeni bir sermaye yeterliliği uzlaşı üzerine çalışmalara başlandığını duyurmuştur. Basel II olarak da adlandırılan yeni sermaye yeterliliği uzlaşısına ilişkin nihai metin 2004 yılında yayımlanmıştır. Basel II’de sermaye yeterliliğine ilişkin üç yapısal bloktan oluşan bir yapı önerilmiş böylelikle hem sermeye yeterliliği düzenlemelerinin risk duyarlılığı arttırılmaya hem de bu düzenlemeler ile birlikte bankacılık sektöründe istikrarın sağlanması amaçlanmıştır. Sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasına operasyonel 202 riskler de dahil edilmiş, kredi riskine ilişkin önemli değişiklikler yapılmış ve yeni düzenlemeler eklenmiştir. Basel II ile birlikte kredilendirme faaliyetlerinde risk odaklı yaklaşım benimsenmekte olup, bu durum kredi fiyatlamasından, kabul edilebilir teminatlara kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Basel II’de ilk uzlaşıdan farklı olarak sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında kredi riskinin ölçümü için standart ve içsel derecelendirme yaklaşımları olmak üzere iki seçenek sunulmuştur. Standart yaklaşım, kısmen ilk uzlaşıdaki düzenlemelere benzemekte olup risk ağırlıklarının tespitinde bağımsız derecelendirme kuruluşlarının belirlediği notlar dikkate alınmaktadır. Ancak bu durum Türkiye gibi derecelendirme kültürünün gelişmediği ülkelerde standart yaklaşımın uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Standart yaklaşımın uygulanması ile birlikte kredi notu olmayan ancak belli bir büyüklüğe sahip işletmeler yüksek risk ağırlıklarına tabi olacaklardır. Bu durum ise kredi maliyetlerini yükseltecektir. Komitenin nihai hedefi ise bankaların kendi kredi risk ölçüm modellerini geliştirerek içsel derecelendirme yaklaşımlarını uygulamaya geçmeleridir. Böylelikle ekonomik sermaye ile yasal sermaye de birbirine yakınlaşmış olacaktır. İçsel derecelendirme yaklaşımında kredi riskinin ölçümünde bankalara bazı asgari şartların sağlanması durumunda kendi modellerini kullanmalarını seçeneği imkânı tanınmıştır. Ancak içsel derecelendirme yaklaşımının uygulanması hem ileri düzeyde finans, istatistik ve matematik bilgisine sahip nitelikli insan gücünü hem de bilgi teknolojilerine ciddi ölçüde yatırım yapılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle içsel derecelendirme yaklaşımının ilk etapta büyük bankalar tarafından uygulanacağı öngörülmektedir. Yaşanan son global mali kriz, risk yönetimi faaliyetlerinin önemini bir kez daha ortaya koymakla beraber yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının mevcut haliyle eksikliklerinin olduğunu göstermiştir. BCBS bu durum karşısında başta kredi türevleri olmak üzere yapılandırılmış finansal ürünlere 203 ilişkin daha kapsamlı düzenlemelere gidileceğini belirtmiş ancak; sermaye yeterliliğinin risk temelli olarak hesaplanması felsefesinin terk edilmeyeceği yinelenmiştir. Ülkemizde bankacılık sektörü oligopol bir yapı sergilemekte olup, toplam aktifler içerisinde ticari bankaların payı yüksektir. Beklenenin aksine ülkemizde kısa bir süreye kadar ticari bankaların maruz kaldıkları en önemli risk piyasa riski olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasında ülkemizdeki ekonomik ve politik şartlar etkili olmuştur. 2000 ve 2001 yıllarında bankacılık kaynaklı yaşanan iki ekonomik kriz sonucunda, bankalarımızın risk yönetimi faaliyetlerine gerekli önemi vermedikleri görülmüştür. Başta yerel denetim ve gözetim otoritesi BDDK olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar risk yönetimi kültürünün oluşturulmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermiş böylelikle teorik düzeyde kalan pek çok unsurun hayata geçirilmesi sağlanmıştır. Gerek yapılan yapısal düzenlemeler gerekse de ekonomide yaşanan iyileşme sonucunda 2005 yılı sonunda kredilerin toplam aktifler içerisindeki payı menkul kıymetler portföyünü geçmiştir. Bu durum izleyen yıllarda da sürmüştür. Böylelikle ülkemizde de ticari bankaların maruz kaldıkları en önemli risk kredi riski olmuştur. Basel II ile birlikte kredi risk yönetimi faaliyetlerinde kapsamlı değişiklikler yaşanacaktır. Her ne kadar BDDK tarafından 2008 yılında yapılan açıklama ile kredi riski için Basel II’nin uygulamasının ileri bir tarihe ertelendiği belirtilse de nihai olarak ülkemizdeki kredi risk yönetimi faaliyetlerinin başta Basel II olmak üzere uluslar arası düzenlemelere uyumlu olması hedeflenmektedir. Gerek ilgili kurum ve kuruluşların çalışmaları gerek akademik çalışmalar ve bu çalışmadaki örnek uygulama ülkemiz bankaların mevcut uygulamaların Basel II’ye tam anlamıyla uyumlu olmadığı göstermiştir. Bankalarımızın Basel II’ye uyum konusunda zorlanacakları alanların başında kredi riskinin ölçülmesi gelmektedir. Ülkemizde bankalar müşterilerinin kredi riskliliğinin tespitinde kendi geliştirdikleri modelleri kullanmaktadırlar. Bu bakımından içsel 204 derecelendirme kavramı yabancı olunan bir kavram değildir. Ancak mevcut içsel derecelendirme sistemleri Basel II kriterlerine uyumlu değildir. Söz konusu sistemleri kullanarak temel risk parametrelerini hesaplayabilen banka sayısı son derece azdır. Bu nedenle bankalarımızın başta veri depolama ve analizi faaliyetlerine önem vermesi, kredi risk notlarını uzlaşıda belirtilen sayıda arttırmaları, derecelendirme sistemleri ve kredi risk notlarını rutin olarak güncellemeleri gerekmektedir. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı ile birlikte kredi risklerine ilişkin raporlama kapsamı raporlamalarını da genişlemiştir. detaylandırmaları, Basel Bu II nedenle bankalarımızın düzenlemelerine uyumlu raporlama faaliyetlerinde bulunmaları gerekmektedir. Basel II’de kredi risk yönetiminde portföy yaklaşımının benimseneceği belirtilmiştir. Mevcut durumda bankalarımız kredi risklerinin yönetiminde portföy yaklaşımını benimsemiş olmakla birlikte portföy tanımlarının Basel II düzenlemelerindeki tanımlar ile uyumlu olması gerekmektedir. Böylelikle sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında olası karışıklıklar önlenmiş olacak, verilerin ise daha sağlıklı toplanması ve analizi sağlanacaktır. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında kredi risk yönetimi sistemlerinin ürettiği çıktıların sadece kredinin verilmesi aşamasında değil çok farklı alanlarda da kullanılması öngörülmüştür. Ülkemizde bankalar söz konusu sistemlerin çıktılarını öncelikli olarak kredi tahsisi aşamasında kullanmakla birlikte fiyatlama, karşılık ayırma, performans yönetimi gibi farklı alanlarda yararlanmaktadırlar. Bu uygulamaların arttırılarak devam ettirilmesi gerekmektedir. Basel II ile birlikte kredilerin teminatına alınacak değerler ve bunların dikkate alınma derecelerinde bazı değişikliklere gidilmiştir. Kredi ve teminat arasındaki vade ve para cinsi gibi uyumsuzluklar da dikkate alınmaktadır. Bu nedenle bankalarımızın teminatlarla ilgili kapsamlı çalışmalar yapması, Basel II kriterlerine göre teminat olarak kabul edilen değerleri teminat almaya çalışmaları, müşterilerini bu konuda bilgilendirmeleri gerekmektedir. 205 Basel I’e göre Basel II düzenlemesinin önemli değişiklikler getirdiği görülmektedir. Basel II ile birlikte sermaye yeterliliği düzenlemesi sadece oran hesaplamaktan ibaret olmaktan çıkmıştır. Kamu denetimi ve piyasa disiplini tamamlayıcı unsurlar olmuşlardır. Bu yapısal bloklar ile hem denetim otoriteleri ile ilişkiler arttırılarak yapılan denetimlerin daha etkin olmasına imkan tanınacak hem de piyasa katılımcılarına doğru bilgilendirmelerde bulunularak şeffaflık arttırılacaktır. Ayrıca Basel II ile birlikte esnek olmayan düzenlemeler yerini bankalar arasında farklılıkları da gözeten, bankaların içsel modellerini kullanmalarına imkan tanıyan uygulamalara bırakmıştır. Böylelikle ekonomik sermaye ile yasal sermayenin birbirine yakınlaştırılması sağlanmış olacaktır. Kredi risk yönetimi açısından ise risk temelli bir kredilendirme anlayışına geçilecektir. Risk yönetimi sisteminin çıktıları etkin bir şekilde kullanılacak, başta fiyatlama olmak üzere pek çok karar riske göre şekillenecektir. Bankalar risklerinin farkında olacak faaliyetlerini daha sağlıklı sürdürebileceklerdir. Ancak Basel II’nin tüm bu faydalarından yararlanabilmek için başta bilgi teknolojilerine ve insan kaynağına olmak üzere ciddi yatırımların yapılması gerekmektedir. Ayrıca ülkemizde yeterince kurumsallaşmamış ve mali tabloları şeffaf olmayan firmaların sayısının görece fazla olması Basel II’nin uygulanmasına engel teşkil etmektedir. Çünkü bu firmalar değişimin getireceği istememektedirler. Ancak gelecekte risk maaliyetlere yönetimine ilişkin katlanmak yapılacak düzenlemelerde Basel II’de öngörülmüş olan risk odaklı yaklaşımın değişmeyeceği daha ayrıntılı düzenlemelerin getirileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle Basel II sadece maliyet getiren düzenlemeler olarak değil de , risk yönetimi sistemlerinin geliştirilmesi, şeffaflığın arttırılması için bir fırsat olarak görülmelidir. Bu nedenlerden ötürü bankalarımızın kredi risk yönetimi sistemlerini geliştirmeleri ve Basel II kriterlerine uyum konusunda çalışmalarını sürdürmeleri gerekmektedir. 206 KAYNAKÇA AKBULUT, Ramazan; “Basel II Standartlarının KOBİler Üzerindeki Muhtemel Etkileri: Şanlıurfa Örneği”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.105-114. AKDOĞAN, Nalân, TENKER, Nejat; Finansal Tablolar ve Mali Analiz Teknikleri, Ankara, Gazi Kitabevi, 10. baskı, 2006. AKGÜÇ, Öztin; Orta ve Uzun Vadeli Krediler ve Finansman Kurumları, Ankara, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, 2.baskı, 1975. AKGÜÇ, Öztin; Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi, İstanbul, Arayış Yayıncılık, 2000. AKSEL, Kaan; "Kredi Risk Yönetimi", Active Dergisi, Sayı: 18, 2001,s.1-22. AKSEL, Kaan; “İç Denetimin Değişen Rolü: Basel II Perspektifinden Yeni Sorumluluklar” Active Dergisi, Sayı:52, ay adı olabilir mi? 2007, s.1-9. AKSOY, Ahmet; Menkul Kıymet Yatırımlarının Analizi, y.y. , Ankara, 1987. AKSOY, Ahmet; İşletme Sermayesi Yönetimi, Ankara, Gazi Kitabevi, kaçıncı baskı, 2. baskı, 1993. AKSOY, Tamer; “Basel II Sermaye Yeterliliği Düzenlemesinin AB İpotekli Konut Finansman (Mortgage) Piyasalarına Etkisi: Karşılaştırmalı Bir İnceleme”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 29, Ocak 2006, s.91102. AKSOY, Tamer; Basel II ve İç Kontrol, ASMMMO yayını, No: 49, Ankara, Ağustos 2007. 207 AKTAŞ, Ramazan, ALTAY, Oğuzhan, KÜÇÜKÖZMEN, Coşkun; “Basel II’ye Geçiş Sürecinde Kobiler İçin Risk Yönetimi Stratejileri”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.305-315. ALLEN, Linda, DELONG, Gayle, SAUNDERS, Allen; "Issues in Credit Risk Modelling of Retail Markets",Journal of Banking and Finance, Sayı: 28,2004, s.727-752. ALOĞLU, Ziya Tunç; “Bankacılık Sektörünün Karşılaştığı Riskler ve Bankacılık Krizleri Üzerindeki Etkisi”, TCMB Uzmanlık Tezi, Ankara, Mart 2005. ALTINTAŞ, M. Ayhan; Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Sermaye Yeterliliği, Ankara, Turhan Kitabevi, 2006. ALTMAN, Edward I, SAUNDERS, Anthony; “Credit risk measurement: Developments over the last 20 years”, Journal of Banking and Finance, Sayı: 21, 1998, s. 1721-1742. ALTMAN, Edward I, SABATO, Gabriele; “Effects of the New Basel Accord on Bank Capital Requirements for SMEs”, Journal of Financial Services Resarch, No: 1/2, 2006, s.15-42. ANBAR, Adem; “Credit Derivatives and their Applicability to the Turkish Banking Sector”, Journal of Academic Studies, Cilt: 7, Sayı:28, 2006a, s.2538. ANBAR, Adem; “Credit Risk Management In The Turkish Banking Sector: A Survey Study”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:5, Sayı: 17, 2006b-, s.10-24. 208 ARAS, Güler; Ticari Bankalarda Kredi Portföyünün Yönetimi, Ankara, SPK Yayınları, 1996. ARAS, Güler; Basel-II Sürecinde KOBİ’ler için Yol Haritası, İstanbul, Deloitte, 2007. ARMAN, Tevfik ve ARMAN, Gürman; Bankalarda Finansal Yönetime Giriş, T.B.B. Yayını, İstanbul, 1997. ARMAN, Tevfik; Risk Analizine Giriş, İstanbul, Alfa Basın Yayın Dağıtım, 2.baskı, 1999. ATEŞ, Gürkan; Gelişmekte olan piyasalarda kredi temerrüt Swap'ları, Active Dergisi, Sayı: 34, 2004,s.1-11. ATEŞ, Kamil; “A.B.D’de Mortgage Uygulamasında Vergi”, Vergi Dünyası Dergisi, 2005, Sayı: 285,s. 50-53. ATİKER, Mustafa; “Basel–I ve Basel-II’’ Konya Ticaret Odası Etüd Araştırma Merkezi No: 41/8, 2005, s.1-16. AYDIN, Aydan; Sermaye Yeterliliği ve VaR: Value at Risk, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu Yayını, İstanbul, 1999. BABUŞCU, Şenol; Basel II Düzenlemeleri Çerçevesinde Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara, Akademi Araştırma Planlama Danışmanlık Eğitim Yayıncılık, 2005. BAŞAR, Mehmet; “Finansal Sorunlar Çıkmazında KOBİ’ler ve Basel II Süreci” Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum 209 Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,s. 5767. BCBS; International Convergence Of Capital Measurement and Capital Standards, y.y., 1988 (http://www.bis.org/publ/bcbsc111.pdf?noframes=1 Erişim Tarihi: 01.10.2008). BCBS; Core Principles of Banking Supervision, 1997 (http://www.bis.org/publ/bcbs30a.pdf Erişim tarihi: 17.10.2007). BCBS; On-Balance Sheet Netting (Consultative Document), 1998. BCBS; Risk Concentrations Principles, Aralık-1999, (http://www.bis.org/publ/bcbs63.pdf, Erişim Tarihi: 01.02.2008). BCBS; Bankaların Kredi Riskleri Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirmesi, Çev. TBB, y.y. 1999. BCBS; Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslar arası Düzeyde Uyumlaştırılması (Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı): Gözden Geçirilmiş Düzenleme, Çev. BDKK, Haziran 2004a. BCBS; Sermaye Ölçümünün ve Sermaye Standartlarının Uluslararası Standartlarının Uluslararası Düzeyde Birbiriyle Uyumlaştırılması (Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı) Üçüncü Yapısal Blok: Piyasa Disiplini, Çev. BDKK, Haziran 2004b. BCBS; Studies on the validation of internal rating systems, BCBS Working Paper, No: 14, y.y. ,2005 (http://www.bis.org/publ/bcbs_wp14.htm. Erişim tarihi: 16.12.2008). BCBS; History of the Basel Comittee and its Membership, August-2009 (http://www.bis.org/bcbs/history.pdf?noframes=1 Erişim Tarihi: 31.12.2009). 210 BDDK; Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik İle Bankaların Kuruluş ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik Hükümleri Çerçevesinde Piyasa Riskinin Karşılanmasında Kullanılacak Olan Üçüncü Kuşak Sermayenin Hesaplanmasına Açıklama, İlişkin 2002, s.1-6, (http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Mevzuat/Bankacilik_Kanununa_Ilisk in_Duzenlemeler/1848ucuncu_kusak_sermaye_aciklama.pdf. Erişim Tarihi: 01.08.2008). BDDK; “Basel II Birinci Sayısal Etki Çalışması (QIS-TR) Değerlendirme Raporu” Strateji Geliştirme Başkanlığı, Eylül-2005. BDDK; “Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” 01.11.2006 tarih ve 26333sayılı Resmi Gazete, 2006a. BDDK; “Bankaların İç Sistemleri Hakkındaki Yönetmelik”, 01.11.2006 tarih ve 26333 sayılı resmi gazete, 2006b. BDDK; Basel II, İkinci Sayısal Etki (QIS-TR2) Değerlendirme Raporu Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2007. BDDK; Küresel Finansal Yapı ve 2007 Yılı Dalgalanmaları, Çalışma Tebliği, Ankara , 2008a. BDDK; “Basel –II Uygulamasının Ertelenmesine İlişkin Basın Açıklaması”, Basın Açıklaması, 2008/15-25. Haziran. 2008 (http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Duyurular/Basin_Aciklamalari/49772 5_06_08.pdf Erişim Tarihi: 05.09.2008). BDDK; Bankacılık Sektörü Basel II İlerleme Raporu, Risk Yönetimi Dairesi, Eylül, 2009. 211 BERK, Niyazi; Finansal Yönetim, İstanbul, kaçıncı baskı Türkmen Kitabevi, 1998. BERK, Niyazi; Bankacılıkta Pazara Yönelik Kredi Yönetimi, İstanbul, Beta Yayınevi, 2001. BESSIS, Joel; Risk Management in Banking, John Wiley&Sons Publishing, 1998. BLUHM, Christian, Introduction to OVERBECK, Credit Risk Ludger, WAGNER, Modelling, 2002, Christoph; An Chapman&Hall CRC/Financial Mathematics Series. BOLAK, Mehmet; Sermaye Piyasası Menkul Kıymetler ve Portföy Analizi, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 3. Baskı, 1998. BOYACIOĞLU, Melek ACAR; “Operasyonel Risk ve Yönetimi”, Bankacılar Dergisi, No:43, Aralık, 2002, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, s.51-66. BOZER, Ali, GÖLE, Celal; Bankacılar İçin Ticaret Hukuku Bilgisi, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 16. Basım, 1998. BÖLGÜN, K. Evren, AKÇAY, Barış; Risk Yönetimi, İstanbul, Scala Yayıncılık, 1. Baskı, 2003. BRIAULT, Clieve; “Risks in the mortgage market: A regulatory view”, The Financial Services Authority (FSA) Council of Mortgage Lenders Annual Lunch Speech, 2007. (http://www.fsa.gov.uk/pages/Library/Communication/Speeches/2007/0420cb .shtml Erişim tarihi: 01.07.2008) 212 CAN, İsmail, AKYÜZ, Yılmaz; “Basel II ve KOBİ’lerde İç Denetim”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,s. 97-103. CANDAN, Hasan; “Kriz Sürecinde Basel II’de Öngörülen Değişiklikler” Bankacılar Dergisi, Sayı:65, 2009, s.80-83. CANDAN, Hasan, ÖZÜN, Alper; Bankalarda Risk Yönetimi ve Basel II, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006. CARLING, Kenneth, JACOBSON, Tor, LINDE, Jesper, KASPER, Roszbach; “Capital Charges under Basel II: Corporate Credit Risk Modeling and the Macro Economy”, Sveriges Riksbank Working Paper Series, No:142, y.y., Eylül 2002, s.1-54. CARPENTER, Seth B, WHITESELL, William, ZAKRAJEK, Egon; “Capital Requirements, Business Loans, and Business Cycles: An Empirical Analysis of the Standardized Approach in the New Basel Capital Accord” Finance and Economics Discussion Series Board of Governors of the Federal Reserve System, 2001, Sayı: 48, s.1-48. CEYLAN, Ali, KORMAZ, Turhan; Sermaye Piyasası ve Menkul Değer Analizi, Bursa, Ekin Kitabevi, 3. Baskı, 2006. CİVAN, Mehmet, KÖTÜOĞLU, S. Gül; “Basel II’nin KOBİ’ler üzerindeki Etkileri ve Sanayi İşletmeleri Üzerinde Bir Uygulama” Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.266-275. CLAESSENS, Stijn, KRAHNEN, Jan, LANG, William; “The Basel II Reform and Retail Credit Markets”, Journal of Financial Services Research, Sayı:28, No:1, 2005, s.5-13. 213 COOPER, Kerry, FRASER, Donald R; Banking Deregulation and The New Competition in Financial Services, 1984, HarperCollins Publishers. COŞKUN, Yener; “Bankalarda Özdisiplin Süreçlerinin Etkinliğinin Değerlendirilmesi”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Ana Bilim Dalı, İşletme Eğitimi (Bankacılık) Yüksek Lisans Programı, Ankara, 2007. COYLE, Brian; Measuring Credit Risk, Chartered Institute of Banking Publishing, Kent- England, 2000. CRBC; “Basel II capital framework enhancements announced by the Basel Committee”, y.y., 2009 (www.cbrc.gov.cn/english/home/jsp/docView.jsp?docID=2009072983AF8FD E9CBBBB64FF8F2D71D660C200 Erişim Tarihi: 27.10.2009). CROUHY, Michel, GALAI, Dan, MARK, Robert; “A comparative analysis of current credit risk models”, Journal of Banking and Finance, Sayı: 24, 2000, s.59-117. CSFB (CREDIT SUISSE FIRST BOSTON); Credit Risk+ : A Credit Risk Management Framework, y.y., (http://www.csfb.com/institutional/research/credit_risk.shtml. 1997, Erişim Tarihi: 01.07.2007). ÇAKIR, Hafize MEDER; “Denizli’deki İhracatçı Kobilerin Basel –II Öncesinde Kredi Kurumları İle Olan İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, 2008,s.247-257. 214 ÇABUKEL, Rıdvan; “Bankaların Kurumsal Kredileri Açısından Kredi Risk Yönetimi ve Basel II Uygulaması” Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006. ÇANKAYA, Fikret, ÖZ, Mehmet; Türkiye’de Kamu Bankalarının Özelleştirilmesi; Kamu ve Özel Sermayeli Ticaret Bankalarında Etkinlik ve Verimlilik Analizi, İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, 2001. ÇELEBİCAN, Gürgan; Bankalarda Sermaye Yeterliliği Sorunu, T.B.B. Yayınları No: 129, İstanbul, 1984. ÇELİK, Faik, KIZIL, İhsan; “ Banka Sermaye Yeterliliğinde Basel II Yaklaşımı ve Türk Bankacılığı’’ Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı: 9, 2008,s. 19-34. ÇİLOĞLU, Erdoğan; Bankacılıkta İstihbarat, Ankara, T.B.B. Yayınları, Yayın No: 151, 1988. ÇOLAK, Ömer Faruk; Aktif Pasif Yönetimi Seminer Notları, T.B.B. İstanbul, 2000. DEĞİRMENCİ, Nihal; “Sermaye Yeterliliği Konusunda Basel Standartları ve Seçilmiş Bazı Ülkelerdeki Uygulamaların Değerlendirilmesi” TCMB Uzmanlık Tezi, Ankara, 2003. DEMİR, Osman; “2000 Yılı Sonunda Yaşanan Finansal Kriz ve Uygulanan İstikrar Programı Üzerine Düşünceler”, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı: 172, 2000, s.54-65 ELİTAŞ, Cemal, ÖZDEM; Yaşar “Bankalarda İç Kontrol Sistemi” Afyon Kocatepe Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, 2006, s.143-154. 215 EMİR, Murat; “Basel II, Derecelendirme Sistemi ve KOBİler Üzerindeki Etkileri”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.287-295. ERATAY, Sertan; “Kredi Riskinin Tanımı, Ölçümleme Yöntemleri ve Modelleri” Active Dergisi, Sayı: 31, 2003, s.1-12. ERDEMOL, Haluk; Bankalarca Dış Ticaret İşlemleri ve Uygulama, İstanbul, Ak Yayınları, 1990. ERDOĞAN, Ebru OGAN, DOLGUN, Burak; "Dünyada ve Türkiye Kredi Riski Uygulamaları", Active Dergisi, Sayı: 18, 2001, s.1-7. ERDÖNMEZ, Pelin ATAMAN; “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 65, 2009, s.85-101. ERLAÇİN, Şükrü F. ; Banka İşletmeciliği ve Banka Politikası, İzmir, Ege Üniversitesi Yayınları, 1967 EROL, Aydın; Bankacılıkta Aktif-Pasif Yönetimi, Ankara, Türkiye Kalkınma Bankası Yayınları, 1992. EYYÜPGİLLER, Servet; Bankacılar İçin Banka İşletmeciliği Bilgisi, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1993 FİLİZ, Meryem; “Uluslararası Bankaların Düzenlenmesine Yönelik Yeni Bir Uygulama Olarak Basel II ve Gelişmekte Olan Ülkelere Etkisi’’ Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:17, 2007, s. 200-221. GEYLAN, Ramazan; Ticari Banka Yönetimi ve Türk Ticari Bankalarının Temel Yönetim Sorunları, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1985. 216 GORDY, Michael B; "A Comparative Anatomy of Credit Risk Models”, Journal of Banking and Finance, Sayı: 24, 2000, s.119-149. GUNTHER , Jeffery W., LEVONIAN, Mark E., MOORE, Robert R; ‘‘Can the Stock Market Tell Bank Supervisors Anything They Don’t Already Know?’’, Federal Reserve Bank of Dallas Economic and Financial Review (Second Quarter), 2001, s.2-9. GÜLER, Sevinç, TANER, Berna; “Basel II Sürecinde Kredi Derecelendirmesi ve KOBİler Üzerindeki Etkileri”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.157-165. GÜNAL, Mehmet; Para Banka ve Finansal Sistem, Ankara, Yeni Dönem Yayıncılık, 1. Baskı, 2006. GÜNEY, Alptekin; Banka İşlemleri, İstanbul, Beta Basım Yayım, 2. Baskı, 2008. GÜREL, Eymen, YAYLA, Hilmi Erdoğan; “Basel II’nin 2009’a Ertelenme Sürecindeki Gelişmeler ve KOBİ’lerle Çalışan SMMM&YMM’ler Açısından Basel II Kriterleri” Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.296-304. GÜRER, Hüseyin; Kurumsal Yönetim, Deloitte, 2005 . HARFIELD, Henry; Bank Credits and Acceptances, New York USA, Ronald Press Company, 5. Baskı, 1974. HEMPEL, George H., COLEMAN, Alan B., SİMONSON, Donald G; Bank Management, Wiley Finance, 4. baskı, 1994. 217 HOLTON, Glyn A.; “Defining Risk” Financial Analysts Journal, Sayı: 60, 2004, s.19-25. JORION, Philippe; Value at Risk: The New Benchmark for Controlling Market Risk, Chicago: Irwin, 1997. JOSEPH, Maurice P; “A PD Validation Framework for Basel II Internal Ratings-Based Systems”, Commonwealth Bank of Australia, Credit Scoring and Credit Control IX, Eylül 2005, s.1-33 (http://www.crc.man.ed.ac.uk/conference/archive/2005/papers/josephmaurice .pdf Erişim tarihi: 02.07.2009). JP MORGAN; Introduction to Creditmetrics: The Benchmark For Understanding Credit Risk, 1997, (http://ferrari.dmat.fct.unl.pt/personal/mle/GestaoRisco/CreditMetrics/crmx4p g.pdf. Erişim tarihi: 01.06.2007). KANALICI, Hülya; Hisse Senedi Fiyatlarının Tespiti ve Tesir Eden Faktörler, Ankara, SPK Yayınları, 1997. KAPLAN, Hayrettin, TURHAN, M. İbrahim; ‘‘Sermaye Yeterliliği Yeterli mi?’’, Active Dergisi, Sayı:7, 1999, s.1-5 KARAKAYA, Mevlüt, MARŞAP, Beyhan, GÖKTEN, Soner; “Yeni Sermaye Uzlaşısı ve KOBİ’lerin Resmi Kredi Kanallarına Ulaşmasında Kurumsal Yapılanma: Kredi Garanti Fonu”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.237-246. KASHYAP, Anil K, STEIN, Jeremy C; “Cyclical Implications of the Basel II Capital Standards” Economic Perspectives, Sayı: 28, No: 1, 2004,s.18-31. 218 KATIRCIOĞLU, Hakan; “Basel II Standartlarına Göre Ticari Bankalarda Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi ve Bir Uygulama”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007. KAVAL, Hasan; Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara, Yaklaşım Yayınları, 2000. KENDİRLİ, Selçuk, ÇAĞIRAN, Hülya, ŞANÖZ, Fatih; “Finansal Piyasalar ve Basel: Yönetsel ve Mali Açıdan Çorum KOBİ’lere Muhtemel Etkileri” , Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s. 68-77. KERN, Markus, RUDOLPH, Bernd; “Comparative Analysis of Alternative Credit Risk Models-an Application on German Middle Market Loan Portfolios”, Central for Financial Studies, No: 2001/3, Frankfurt, 2001, s.130. KIFF, John, MORROW, Ron; "Credit Derivatives", Bank of Canada Review, Sayı:2000 (Autumn), 2000, s.3-11. KONURALP, Güler; “Risk Sermayesinin Türkiye’de Uygulama Olanağı”, MÖDAV Muhasebe Bilim ve Dünyası Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 3, Eylül 2001, s.15-22. KORKMAZ, Tuba KALE; "Kredi Riskinin Ölçümünde Alternatif Yöntemler", Active Dergisi, Sayı: 17, 2004, s.1-17. KÖLEMEZLİ, Murtaza; Banka Kredileri, İzmir, Karınca Matbaası, 1983. KÖYLÜOGLU, H.Uğur; “Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden Neden? Nasıl?”, Active Dergisi, Sayı: 17, 2001, s.1-17. 219 KPMG; Türkiye’de ve Dünyada Bankacılık Sektörü Risk Yönetimi Uygulamaları ve Düzenlemeleri, y.y, 2009 (http://www.tbb.org.tr/tr/Son_Eklenenler/Son_Eklenenler.aspx?Year=2009 Erişim Tarihi: 24.12.2009). KURT, Mustafa, KAYACAN, Murad; “Kurumsal Yönetimde Finansal ve Yönetsel Konular: Kurumsal Yönetim İlkelerinin İçerik Analizi” 4.Orta Anadolu İşletmecilik Kongresi, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Bildiriler Kitabı, 2005, s.23-41. LEHMAN BROTHERS; The Guide To Exotic Credit Derivatives,y.y. ,2003 (http://www.investinginbonds.com/assets/files/LehmanExoticCredDerivs.pdf. Erişim Tarihi: 02.04.2007). MANDACI, Evrim; “Bankacılık Sektörünün Taşıdığı Riskler ve Finansal Krizi Asmada Kullanılan Risk Ölçüm Teknikleri”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 1, 2003, s.67-84. MAZIBAŞ, Murat; Basel II (Pillar II), İkinci Yapısal Blok Denetimsel Gözden Geçirme, BDDK, 2004, (http: // www.bddk.org.tr/ turkce/basel/basel pillar 2. Pdf. Erişim Tarihi: 15.02.2007). MB; “Kredi Derecelendirme Kuruluşları”, Maliye Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Raporu, Rapor No:2, 2005. MERİÇ, İlhan; Türk Ticaret Banka İşletmelerinde İşletme Riski ve Ekonomik Karlılık, Ankara, ODTÜ İ.İ.B.F. Yayını, 1980. MEYER, Laurence H.; “Increasing Global Financial Integrity: The Roles of Market Discipline, Regulation, and Supervision”, Cato Journal, Sayı: 18 No:3, 1999, s.345- 354. 220 NOMURA; Credit Default Swap (CDS) Primer, Nomura Fixed Income Research, 2004, (http://www.securitization.net/pdf/content/Nomura_CDS_Primer_12May04.pd f. Erişim Tarihi: 14.08.2007). OECD; Kurumsal Yönetim İlkeleri, Çev. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, İstanbul, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği Yayınları, 2005. OKTAY, Sadiye, TEMEL, Halime; “Basel II Kriterleri Ekseninde Ticari Bankalarda Kredi Risk Yönetiminin Karşılaştırılmasına Yönelik Bir Saha Çalışması”, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 3, Sayı:6, 2007, s.163-185. ÖÇAL, Tezer, ÇOLAK, Ömer Faruk; Finansal Sistem ve Bankalar, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 1999. ÖNAL, Recep; Türkiye’de Orta ve Uzun Vadeli Kredi Uygulaması, Ankara, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Yayınları, No:170, 1976. ÖZTÜRK, Nurettin, KARABIYIK, Hörüşen; “Rekabet Stratejileri ve Türk Bankacılık Sektöründe Uygulanabilecek Rekabet Stratejilerinin Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1, s.229-253. ÖZYURT, Gülsun; “Kredi Türevleri”, Active Dergisi, No:31, s.1-12. PARASIZ, İlker; Uluslararası Finansman Teori ve Uygulama, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1. Baskı, 1994. PARASIZ, İlker; Para, Banka ve Finansal Piyasalar, Bursa, Ezgi Kitabevi, 6. Baskı, 1997. 221 PARASIZ, İlker; Modern Bankacılık, Teori ve Uygulama, İstanbul, As Yayıncılık, 2000. PARASIZ, İlker; “Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar”, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1. Baskı, 2002. PAZARBAŞIOĞLU, C.; Yeniden Yapılandırma Programına Genel Bakış, BDDK, 2003. (www.ceterisparibus.net/banka/makaleler.htm. Erişim Tarihi: 20.05.2007). ROUSE, CN; Bankers’ Lending Techniques, London, Financial World Publishing, 2.baskı, 2002. RYBAK, Tatsiana N., AKTAN, Bora; “Basel Sermaye Uzlaşısı Kapsamında Türk Bankacılık Sektöründeki Nihai Gelişmeler”, Journal of Yaşar University, Sayı: 3(10), 2008, s.1417-1429. SAÇCI, H. Selçuk; “Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kredi Karşılıkları Uygulamaları ve Makroekonomik Etkileri”, TCMB Uzmanlık Tezi, Ankara, 2004. SAIDENBERG, Marc R., SCHUERMANN,Til; “The New Basel Accord and Questions for Research”, Wharton Financial Institutions Center, Working Paper No: 03-14, Mayıs, 2003. SAKA, Tamer, “Operasyonel Risk Ölçüm Tekniklerine Genel Bir Bakış”, Active Dergisi, 2002, Sayı:25, s.1-17. SARI, Sultan; “Bankacılıkta Risk Yönetimi” Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004. 222 SARIKAMIŞ, Cevat; Sermaye Pazarları, İstanbul, Alfa Yayın Basım Dağıtım, 1998. SAUNDERS, Anthony, ALLEN, Linda; Credit Risk Measurement: New Approaches to Value at Risk, New York, John Wiley&Sons Publishing, 2.baskı, 2002. SELÇUK, Bora, YILMAZ, Naci; Küresel Finansal Sisteminde Değişim ve Türkiye’ye Etkileri, 2008, (http://bsy.marmara.edu.tr/Konferanslar/2008/33.pdf. s.335-355 Erişim Tarihi: 28.07.2009). SEVAL, Belkıs; Kredilendirme Süreci ve Kredi Yönetimi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Muhasebe Enstitüsü Yayınları, 1.baskı, 1990. SEVİLENGÜL, Orhan; Banka Muhasebesi, Ankara, Gazi Kitabevi, 3.baskı, 1999. SEYİDOĞLU, Halil; Uluslararası İktisat, Teori, Politika ve Uygulama, İstanbul, Kurtiş Matbaacılık, 2001. SEZGİN, Cüneyt; Türkiye’de Risk Yönetiminin Bugünkü Durumu, y.y., 2009, (www.kpmg.com.tr/dbfetch/.../c__neyt_sezgin.pdf. Erişim Tarihi: 29.08.2009). ŞAHİN, Hüseyin; Türkiye Ekonomisi (Tarihsel Gelişimi-Bugünkü Durumu), Bursa, Ezgi Kitabevi, 2000, 6.Baskı. ŞAKAR, Birgül; Banka Kredileri ve Yönetimi, İstanbul, Beta Basın Yayın Dağıtım, 2006. 223 ŞAKAR, Hakan; Bankalarda Kredilendirme Teknikleri, İstanbul, Mida Yayınları,2002. ŞİRVAN, Nesrin; Kredi Derecelendirmesi ve Türkiye, (http://www.baskent.edu.tr/~gurayk/finpazpazartesi7.doc. y.y. Erişim 2004, Tarihi: 28.12.2006). TAKAN, Mehmet; Bankacılık: Teori, Uygulama ve Yönetim, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2001. TANAKA, Misa; “The Macroeconomic Implications of the New Basel Accord”, CES İnfo- Economic Studies, Sayı: 49, No: 2/2003, 2003, s.217-232. TBB; Faiz Riski Yönetimi Prensipleri, Türkiye Bankalar Birliği, Araştırmalar ve Yayınlar, 1997 (http://www.tbb.org.tr/tr/Arastirma_ve_Yayinlar/Search_Result.aspx?SearchS tr=faiz&Sect=3.1 Erişim Tarihi: 11.10.2007). TBB; Kredi Riskinin Yönetimine İlişkin İlkeler, Türkiye Bankalar Birliği, Araştırmalar ve (http://www.tbb.org.tr/turkce/basle/risk_yonetim.doc. Yayınlar,1999 Erişim Tarihi: 10.01.2007). TBB; “Bankaların Kredi Riskleri Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 33, 2000, s.64-78. TBB; “Büyük Risklerin Ölçülmesi ve Denetlenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:36, 2001, s.79-86. TBB; “Risk Yoğunlaşma Prensipleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 36, s.87-93. 224 TBB; Risk Yönetimi ve Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri, İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, 2004a. TBB; Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme, Risk Yönetim Sistemleri ve Uygulama Esasları Çalışma Grubu, 2004b. TBB; “Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, 2006a, s.3-62. TBB; “Basel II Üçüncü Yapısal Blok, Piyasa Disiplini Raporlama Kapsamı” Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, 2006b, s. 113-130. TBB; “Kredi Riski Modelleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 57, 2006c, s.33-66. TBB; Basel II: KOBİ’lerin Yeni Kredi ve Finansman Kriterleri, 2008, (www.tbb.org.tr/turkce/konferans /riskbasel/bddk.doc,Erişim tarih: 03.07.2008). TBB; The Financial System and Banking Sector in Turkey, İstanbul, 2009. TEKER, Suat, BÖLGÜN, Kaan, AKÇAY, Barış; “Banka Sermaye Yeterliliği: Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 3(12), 2005, s.42-54 (http://www.e- sosder.com/dergi/1204-TEKER.pdf. Erişim Tarihi: 12.01.2006). TEKER, Suat, TURAN, Mustafa; “Bankaların kredi riski ölçümü için önerilen içsel derecelendirme sisteminin Türk bankaları tüketici kredi portföyüne uygulanması”, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı: 209,Ağustos 2003, s.71-81. TEMEL, Halime; “Basel II Kriterlerine Göre Ticari Bankalarda Kredi Riski Yönetimi”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006. 225 TEMİZEL, Fatih; “Basel II Perspektifinden Kredi Riski Ölçüm Yaklaşımlarının Kredi Fiyatlamasına Potansiyel Etkisi”, TUHİS-İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 6,2007, s.46-60. TEVFİK, Arman T., TEVFİK, Gürman; Bankalarda Finansal Yönetime Giriş, İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No: 203, 1997. TKBB; Katılım Bankaları 2008, İstanbul, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, 2009. TSPAKB; ‘‘Basel II Sermaye Yeterliliği’’ Sermaye Piyasasında Gündem Dergisi, No: 31, s.6-20, 2005. TUNCER, Ebru; Basel II, Sadece Yeni Bir Sermaye Yeterlilik Oranı Hesaplama Yöntemi Değildir.’’ Active Dergisi, No:47, 2005,s. 1-6. TÜRKER, Hülya; Riske Maruz Değer (Value at Risk) ve Stres Testi: Global Finansal Kriz Sonrası Etkinliklerinin Değerlendirilmesi, Araştırma Raporu, SPK, 2009. ULUDAĞ, İlhan, ARICAN, Erişah; Finansal Hizmetler Ekonomisi (Piyasalar, Kurumlar, Araçlar), İstanbul, Beta Basın Yayın Dağıtım,1999. URAL, Mert, DEMİRELLİ, Erhan; Basel II Sermaye Yeterliliği Uzlaşısının Bankalar ve KOBİ’ler üzerine etkileri” Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.275-28. UYAR, Süleyman, CENGİZ, Emre; “Basel II ve KOBİ Muhasebe Standartları”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.212-222. 226 UYGUR, Ercan; “2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri Üzerine Değerlendirmeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Sayı:227, 2001. VASICEK, Oldrich Alfons; Credit Valuation, KMV Cooperation, San Francisco, 1984. YALÇIN, Haluk, ÖNDER, Alper, AKSEL, Kaan, ÖZYÜREK, Nazlı; Şirket Derecelendirmesinde Basel II Perspektifi,PWC,2006 (http://www.vergiportali.com/doc/21122006BASELII.pdf, Erişim Tarihi: 17.10.2008). YASLIDAĞ, Beyhan; “Bankacılıkta Risk Ölçümünün Aktif Pasif Yapısına Etkisi”, Türkiye Bankalar Birliği Sunumu, 29-31 Mart 2004. YAVUZ, Salih Tanju; “Risk Yönetimi İçeri Aktif Pasif Yönetimi Dışarı mı?”, Bankacılar Dergisi, Sayı:41, 2002, s.21-31. YAYLA, Münür, KAYA, Yasemin TÜRKER; Basel II: Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci, BDDK, ARD Çalışma Raporları No: 2005/3, 2005. YAZICI, Resül, BEHDİOĞLU, Sema, YAZICI, Ayla ve diğerleri; “Türkiye’de Basel Standartlarının KOBİ’lere Etkilerini İncelemeye Yönelik Uygulamalı Bir Çalışma: Marmara Bölgesi Örneği”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.115-124. YAZICI, Zeynep; “1900-1923 Dönemi: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e”, Uzman Gözüyle Bankacılık, Yıl: 7, Sayı: 30, 2000, s.7-9. YILMAZ, Hatice BİÇEN; "Bankalar Tarafından Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi" Paradoks Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, Yıl: 2, Sayı:1, 2006. 227 YILMAZ, Hatice BİÇEN, SELİMOĞLU, Emel; “Bursa İlinde Faaliyet Gösteren KOBİler ve Basel II’ye Geçiş Sürecinde Yaşanabilecek Zorluklar ve Çözüm Önerileri”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,s.125-134. YILMAZ, Mustafa Kemal, KÜÇÜKÇOLAK, Ali; “BASEL II Uygulamalarının KOBİ’lere Etkileri ve İMKB Şirketlerinin Bu Açıdan Değerlendirilmesi”, Finans – Politik & Ekonomik Yorumlar Dergisi, Sayı: 507,2006, s.39-59. YÖRÜK, Nevin; “Basel II Standartları’nın KOBİler Üzerindeki Etkisinin Belirlenmesine Yönelik Anket Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:22, Sayı:2, 2007, s.367384. YÜKSEL, Ayhan; “Basel II’nin KOBİ Kredilerine Muhtemel Etkileri”, BDDK Araştırma Raporu, No: 2005/4, 2005, s.1-52. YÜZBAŞIOĞLU, A. Nejat; Risk Yönetimi ve Bankaların Denetimi, Risk Yöneticileri Derneği-Finans Dünyası Sunumu, y.y. ,İstanbul, 16.01.2003. ZARAKOLU, Avni; Bankacılar İçin Para ve Kredi Bilgisi, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2003-II. Baskı, 2003. 228 EKLER EK-1: Kredi Riskine İlişkin Tüm Bankalar Tarafından Açıklanacak Genel Bilgiler Nitel Bildirimler - Kredilerin vadesinin geçmesi ve zafiyete uğraması durumlarının tanımı - Genel ve özel karşılıklar için izlenen yöntemler ve kullanılan istatistiksel yöntemlerin tasviri - Kredi risk yönetimi politikası - Uzlaşıda belirtilen kredi riski ölçüm modellerinden birini tamamıyla benimsemiş olmayan bu yöntemleri kısmen kullanan bankalar için standart yaklaşım, temel içsel derecelendirme ve ileri içsel derecelendirme yaklaşımı kapsamındaki her bir portföyün içerdiği risklerin nitelikleri ve ileri yaklaşıma bütünüyle geçiş sürecinde risklerin transferi hususunda banka yönetiminin yapmış olduğu planlar ve geçiş için tespit edilen zamanlama Nicel Bildirimler - Temel kredi türlerine ayrıştırılmış toplam brüt kredi risk tutarı ile ortalama brüt risk tutarı - Temel kredi türleri itibariyle kredi türlerinin coğrafi olarak dağılımı - Risklerin temel kredi türleri itibariyle sektörlere veya kredi müşterilerine göre dağılımı - Tüm portföyün temel kredi türleri itibariyle vadeye kalan sürelere göre dağılımı - Temel sektörlere veya kredi müşterilerine göre zafiyete uğramış kredi miktarı ile tahsili gecikmiş kredi miktarı, özel ve genel karşılıklar, ayrılan özel karşılıklar ile raporlanan dönemde zarar olarak yazılan krediler - Ayrı ayrı sunulmak üzere zafiyete uğramış kredi miktarı ve mevcut ise tahsili gecikmiş kredi miktarı ile uygulanabilir olması halinde her bir coğrafi alana ilişkin olarak ayrılan genel ve özel karşılık tutarları - Kredi karşılıklarında meydana gelen değişikliklerin nasıl uyumlaştırıldığı - Her bir portföy için standart yaklaşım, temel içsel derecelendirme ve ileri içsel derecelendirme yöntemlerine göre hesaplanan risk tutarları (Kaynak: BCSB, 2004b: 9-10) 229 EK 2: Kredi Risk Azaltım Teknikleri ve Menkulleştirmelere İlişkin Yapılacak Açıklamalar Kredi riski azaltımı tekniklerine ilişkin yapılacak açıklamalar Menkulleştirmelere ilişkin yapılacak açıklamalar - Bilanço içi ve dışı netleştirmeleri ne - Bankanın menkulleştirme faaliyetlerine düzeyde kullandığının belirtilmesi ve bunlara ilişkin amaçları ilişkin politika ve prosedürler - - Teminat değerlemesi ve yönetimi için oluşturulan politika ve süreçler teminat türlerinin tarifi Başlıca işlemlerindeki sürecinde oynadığı rol izlediği yasal sermaye yaklaşımı - Bankanın menkulleştirme faaliyetlerinde garantörler, karşı menkulleştirme - Bankanın menkulleştirme faaliyetlerinde - Banka tarafından kabul edilen başlıca - Bankanın kredi taraflar ve türevi kredi değerlilikleri takip ettiği muhasebe politikalarının özeti - Menkulleştirmede kullanılan dış derecelendirme kuruluşlarının isimleri ve - Kredi riski azaltma tekniği sayesinde her sermaye yeterliliği hesabına dahil olmayan kullanılan menkulleştirme risk tutarı türleri risk bakiyelerindeki yoğunlaşma bir kuruluşun banka tarafından 230 EK-4:QIS-TR2 Katılımcı Bankalar I- YARDIM MASASI BANKALARI Banka Adı Sermaye Türü T.C. Ziraat Bankası A.Ş T.C. Halk Bankası A.Ş. T.Vakıflar Bankası T.A.O. Akbank T.A.Ş. T. Garanti Bankası A.Ş. T. İş Bankası A.Ş. Kamu Ticari Sektör Payı (%) 14,60 Kamu Ticari 7,15 Kamu Ticari Yerli Özel Yerli Özel Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Oyakbank A.Ş.* II-KATILIMI ZORUNLU OLAN BANKALAR Banka Adı Sermaye Türü Sektör Payı Finansbank A.Ş. Denizbank A.Ş Yabancı Ticari 3,54 Yabancı Ticari 2,18 7,36 HSBC Bank A.Ş. Yabancı Ticari 2,02 Ticari 11,89 Yabancı Ticari 1,72 Ticari 10,03 Yerli Özel Ticari 1,57 Yerli Özel Ticari 14,81 Kamu Kalkınma ve Yatırım 0,85 Yerli Özel Ticari 10,17 Yerli Özel Kalkınma ve Yatırım 0,83 Yerli Özel Ticari 2,28 Fortis Bank A.Ş. T. Ekonomi Bankası A.Ş T.İhracat Kredi Bankası A.Ş. T.Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. Asya Katılım Bankası A.Ş. Türkiye Finans Bankası Katılım A.Ş. Citibank A.Ş. Şekerbank A.Ş. Yerli Özel Katılım 0,80 Yerli Özel Katılım 0,76 Yabancı Ticari 0,72 Yerli Özel Ticari 0,71 Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Anadolu Bank A.Ş. Tekstil Bankası A.Ş. Yabancı Katılım 0,62 Yerli Özel Yerli Özel Ticari 0,57 Ticari 0,52 Albaraka Türk Katılım Bankası A.Ş. Yabancı Katılım 0,50 Toplam Sektör Payı 78,28 III- KATILIMI İHTİYARİ OLAN BANKALAR Banka Adı Sermaye Türü Tekfenbank A.Ş. Yabancı Ticari Sektör Payı (%) 0,19 Turkishbank A.Ş. IMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş Turkland Bank A.Ş Yerli Özel 0,13 Kamu Kalkınma ve Yatırım 0,12 Yabancı Ticari 0,12 231 EK-4 Bankpozitif Kredi ve Kalkınma Bankası A.Ş. Yabancı JP Morgan Yabancı Chase Bank NA İstanbul Şubesi Çalık Yerli Yatırım Özel Bankası A.Ş. Toplam Sektör Payı GENEL TOPLAM . , Kalkınma ve Yatırım 0,07 Alternatif Bank A.Ş. Ticari 0,02 Toplam Sektör Payı Kalkınma ve Yatırım 0,01 0,67 97,28 Yerli Özel Ticari 0,40 18,33 232 ÖZET AKTAŞ, Melek, Ticari Bankalarda Kredi Risk Yönetimi ve Basel II Kriterlerinin Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010 Finansal piyasalarda aracılık fonksiyonu yerine getiren bankaların ekonomideki yeri ve önemi büyüktür. Gerek dünyada gerekse de Türk bankacılık sektöründe en büyük paya ticari bankalar sahiptir. Bankaların faaliyetlerini risk almadan sürdürmeleri ise olası değildir. Bu nedenle bankalar için risk yönetimi büyük önem arz etmektedir. Ticari bankaların üstlendikleri en önemli risk, kredi riskidir. Çünkü kredi verme bu bankaların temel faaliyetlerinden biridir. Banka başarılı olmak için kredi riskini etkin olarak yönetmelidir. Uluslar arası Ödemeler Bankası (BIS) bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi (BCSB) tarafından oluşturulan ve Basel II olarak da adlandırılan yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının kredi riski yönetimine önemli etkileri olacaktır. Basel II’de üç yapısal blok vasıtasıyla banka sermaye yeterliliklerinin tespitinde risk duyarlılığının arttırılması böylelikle gerek bankacılık sektöründe gerekse de ekonomide istikrarın sağlanması hedeflenmektedir. Bu çalışmada Basel II kriterlerinin ticari bankalarda kredi risk yönetimine muhtemel etkileri ortaya konulmuş olup Türk Bankacılık sektörünün kredi risk yönetiminde Basel II’ye uyum konusunda hangi aşamada olduğu hakkında bilgilendirmede bulunulmuştur. Türkiye’de faaliyet gösteren ticari bir bankanın kredi risk yönetimi faaliyetleri incelenerek, Basel II’ye uyum konusunda öneriler yapılmıştır. Anahtar Sözcükler: 1. Risk 2. Risk Yönetimi 3. Kredi 4. Kredi Risk Yönetimi 5. Basel II 233 ABSTRACT AKTAŞ, Melek, Risk management in Commercial Banks and Effects of Basel II Criterias, Ms. Thesis, Ankara, 2010 Place and importance of the intervening banks, in financial markets, are major. Even globally or in Turkey commercial banks are forming most of the market share. Maintaining the facilities without taking risks is seem to be impossible so that risk management issue subjects major importance. The most important risk that commercial banks bearing is loan risk because loaning is the fundamental facility of those banks. In order to get success bank is supposed to manage that risk effectively. New capital adequacy compromise which is also named as Basel II would have major effects on risk management which is formed by Basel Basel Committee on Banking Supervision (BCBS), maintaining its facilities under the control of Bank For International Settlements (BIS). It is aimed to provide stability in banking and economy by increasing the risk sensitivity within three structural blocks at Basel II. In this case, possible effects of the Basel II criteria on commercial banks aside Turkish Banking System’s level of compatibility to Basel II criteria is stated. Recommendation is done by observing the credit risk management facilities of commercial bank proceeding in Turkey. Key Words: 1. Risk 2. Risk Management 3. Credit 4. Credit Risk Management 5. Basel II