tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü işletme anabilim dalı

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
FİNANSMAN BİLİM DALI
TİCARİ BANKALARDA KREDİ RİSK YÖNETİMİ VE BASEL II
KRİTERLERİNİN ETKİLERİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Melek AKTAŞ
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Figen ZAİF
Ankara-2010
ONAY
Melek AKTAŞ tarafından hazırlanan Ticari Bankalarda Kredi Risk Yönetimi
ve Basel II Kriterleri’nin Etkileri başlıklı bu çalışma 07.10.2010 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından Finansman Bilim dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul
edilmiştir.
………………..
[Prof.Dr.Halim ERGEN] [Başkan]
…………………………………….
………………..
[Prof.Dr. Yıldız ÖZERHAN]
…………………………………….
………………..
[Doç. Dr. Figen ZAİF]
…………………………………….
i
ÖNSÖZ
Fon arz edenler ile fon talep edenler arasında aracılık fonksiyonunu
yerine getiren bankalar ekonomilerde önemli bir yere sahiptir. Bankacılık
sektöründeki
olumsuzlukların
tüm
ekonomi
üzerinde
derin
etkileri
olabilmektedir. Bu nedenle risk yönetimi bu kurumlar için daha da önemli
olmaktadır. Bankacılık sektöründe en yüksek pay ticari bankalarındır. Söz
konusu bankaların temel faaliyetleri kredi vermek olduğundan maruz
kaldıkları en önemli risk de kredi riski olmaktadır. Kredi riskinin yönetimi için
çeşitli teknikler geliştirilmiş olup, Basel II olarak da adlandırılan yeni sermaye
yeterliliği uzlaşısının kredi risk yönetimine önemli etkileri olacaktır. Bu tezde,
ticari bankların kredi risk yönetimi faaliyetleri üzerine açıklamalarda
bulunularak ve Basel II kriterlerinin muhtemel etkileri ortaya konulmaya
çalışılmıştır.
Tez
çalışmam
boyunca
hiçbir
zaman
desteğini
esirgemeyen,
çalışmanın ana konuları üzerinde eleştiri ve önerilerini paylaşan tez
danışmanım Doç. Dr. Figen ZAİF’e öncelikli olarak teşekkür ederim. Yüksek
lisans programına başlamamda ve yürütülmesinde desteğini esirgemeyen
Prof. Dr. Ahmet AKSOY’a, tezin hazırlanma sürecinde gösterdikleri anlayış
ve sabırdan dolayı aileme, bana her konuda destek olan ve inanan
arkadaşlarım Tuğba GÖK’e, Özge AYDIN’a ve Levent BÜYÜKGÜRAL’a,
çalışmalarından
faydalandığım
değerli
mesai
arkadaşlarım
Murat
ÖZKADİF’e, Emine KAPLAN’a, Ömer ÖZÇELİK’e teşekkürü bir borç bilirim.
Ankara, 2010
Melek AKTAŞ
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ……………………………………………………………………
i
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………
ii
SİMGELER VE KISALTMALAR……………………………………….
viii
TABLOLAR………………………………………………………………
xi
ŞEKİLLER………………………………………………………………..
xiii
GRAFİKLER.......................................................................................
xiv
GİRİŞ……………………………………………………………………...
1
BİRİNCİ BÖLÜM
TİCARİ BANKALAR VE RİSK YÖNETİMİNE İLİŞKİN TEMEL
KAVRAMLAR
1.1.
BANKA TANIMI VE TİCARİ BANKALAR
3
1.1.1. Ticari Bankaların Fonksiyonları
5
1.1.2. Ticari Bankaların Para ve Kredi Piyasasındaki Rolleri
6
1.2.
RİSK VE BELİRSİZLİK KAVRAMLARI
7
1.3.
RİSK TÜRLERİ
9
1.3.1. Sistematik Risk
9
1.4.
1.3.1.1. Enflasyon Riski
10
1.3.1.2. Faiz Oranı Riski
11
1.3.1.3. Piyasa Riski
13
1.3.2. Sistematik Olmayan Riskler
14
1.3.2.1. Finansal Risk
14
1.3.2.2. Endüstri Riski
16
1.3.2.3. Yönetim Riski
17
BANKACILIKTA RİSK TÜRLERİ
19
1.4.1. Piyasa Riski
20
1.4.1.1. Kur Riski
21
1.4.1.2. Hisse Senedi Pozisyon Riski
23
1.4.1.3. Faiz Oranı Riski
23
1.4.2. Bankacılık Riskleri
25
iii
1.4.2.1. Kredi Riski
26
1.4.2.2. Likidite Riski
27
1.4.2.3. Operasyonel Risk
28
1.5.
RİSK YÖNETİMİ VE TARİHÇESİ
31
1.6.
BANKACILIKTA RİSK YÖNETİMİ
33
İKİNCİ BÖLÜM
KREDİLER, KREDİ RİSKİ VE YÖNETİMİ
2.1.
KREDİ KAVRAMI
38
2.1. 1. Kredinin Unsurları
39
2.2.
KREDİ KULLANDIRIM İLKELERİ
41
2.3.
KREDİLENDİRME SÜRECİ
41
2.3.1. Kredi Başvurusu ve Müşteri Hakkında Bilgi Toplanması
42
2.3.2. Kredinin Değerlendirilmesi
42
2.3.2.1. İstihbarat
43
2.3.2.2. Kredi Analizi
44
2.3.2.2.1. Müşteri Kredi Riskinin Göstergeleri
2.3.2.2.1.1. Karakter
45
2.3.2.2.1.2. Kapasite
46
2.3.2.2.1.3. Kapital
47
2.3.2.3.1.4. Koşullar
48
2.3.3.3.1.5. Karşılık
48
2.3.2.3. Bireysel Kredilerin Değerlendirilmesi
2.3.3.
Kredilendirme
45
Kararının
Verilmesi,
49
Kredinin
50
Yapılandırılması ve Kredinin Onaylanması
2.4
2.5.
2.3.4. Kredilerin İzlenmesi ve Geri Ödenmesi
51
KREDİ RİSKİ
52
2.4.1. Kredi Risk Yönetim Süreci
54
KREDİ RİSKİNİN ÖLÇÜLMESİ
55
2.5.1. Kredi Risk Ölçümüne İlişkin Temel Kavramlar
57
2.5.2. Kredi Risk Ölçüm Modelleri
58
2.5.2.1. Ekspertiz Modelleri
59
iv
2.6.
2.5.2.2. Derecelendirme Sistemleri
59
2.5.2.3. Kredi Skorlama Modelleri
61
2.5.2.4. CreditMetrics Modeli
64
2.5.2.5. CreditRisk Modeli
67
2.5.2.6. Moody’s KMV Modeli
68
2.5.2.7. Credit Portfolio View Modeli
70
KREDİ RİSK YÖNETİM ARAÇLARI
71
2.6.1. Limit Belirleme
71
2.6.2. Teminatlandırma
72
2.6.3. Netleştirme
73
2.6.4. Kredi Türevleri
74
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BASEL II KRİTERLERİ VE KREDİ RİSK YÖNETİMİNE ETKİLERİ
3.1.
ULUSLARARASI ÖDEMELER BANKASI
77
3.2.
3.3.
BASEL BANKACILIK DÜZENLEME
KOMİTESİ
SERMAYE YETERLİLİĞİ VE ÖNEMİ
3.4.
BASEL I SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI
81
3.4.1. Basel I’e Göre Sermaye Yeterliliğinin Hesaplanması
82
3.4.2. Piyasa Riskinin Sermaye Yeterliliği Hesaplamasına Dahil
85
VE
DENETLEME
78
80
Edilmesi
3.5.
BASEL II SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI
87
3.5.1.Birinci Yapısal Blok: Asgari Sermaye
Hesaplanması
3.5.2. İkinci Yapısal Blok: Kamu Denetimi
3.6.
Gereğinin
88
90
3.5.3. Üçüncü Yapısal Blok: Piyasa Disiplini
92
KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BİRİNCİ YAPISAL BLOK
95
3.6.1.Standart Yaklaşım
95
3.6.1.1.Risk Ağırlıklı Varlıklar
3.6.1.1.1.
Hazine
97
ve
Merkez
Bankalarına
98
Kullandırılan Krediler
3.6.1.1.2. Bankalara Kullandırılan Krediler
99
3.6.1.1.3. Kamu Kuruluşlarından Alacaklar
99
v
3.6.1.1.4.
Çok
Taraflı
Kalkınma
ve
Yatırım 100
Bankalarına Kullandırılan Krediler
3.6.1.1.5. Kurumsal Krediler
101
3.6.1.1.6. Menkul Kıymet Şirketlerine Kullandırılan 101
Krediler
3.6.1.1.7. Perakende Krediler
3.6.1.1.8.
İkamet
3.6.1.1.9.
Ticari
Amaçlı
102
Gayrimenkul
İpotekli 103
Alacaklar
Gayrimenkul
İpoteği
Karşılığı 104
Krediler
3.6.1.1.10. Tahsili Gecikmiş Alacaklar
105
3.6.1.1.11. Diğer Aktifler
105
3.6.1.1.12. Bilânço Dışı Hesaplar
106
3.6.1.2. Kredi Riski Azaltımı
107
3.6.1.2.1. Basitleştirilmiş Yaklaşım
109
3.6.1.2.2. Kapsamlı Yaklaşım
110
3.6.1.2.3. Vade ve Para Cinsi Uyumsuzlukları
112
3.6.2. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı
113
3.6.2.1. Risk Bileşenleri
117
3.6.2.1.1.Temerrüt Olasılığı
117
3.6.2.1.2.Temerrüt Anında Risk
118
3.6.2.1.3.Temerrüt Halinde Kayıp
119
3.6.2.1.4.Efektif Vade
121
3.6.2.2. Asgari Şartlar
122
3.6.2.3. Risk Ağırlıklı Fonksiyonlar
124
3.6.2.3.1. Kurumsal Alacaklar, Hazine ve Banka 124
Kredileri İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları
3.6.2.3.2. Perakende Krediler İçin Risk Ağırlık 125
Fonksiyonları
3.6.2.3.3.
Fonksiyonları
Ortaklık
Payları
İçin
Risk
Ağırlık 126
vi
3.6.2.3.4. Devralınan Alacaklar İçin Risk Ağırlık 127
Fonksiyonu
3.6.2.4. Beklenen Kayıp ve Karşılıklar
129
3.7.
KREDİ RİSKİ AÇISINDAN İKİNCİ YAPISAL BLOK
130
3.8.
KREDİ RİSKİ AÇISINDAN ÜÇÜNCÜ YAPISAL BLOK
134
3.9.
BASEL II’NİN ETKİLERİ
137
3.9.1. Basel II Kriterlerinin Genel Ekonomiye Olan Etkileri
137
3.9.2. Basel II Kriterlerinin Reel Sektöre Olan Etkileri
140
3.9.3. Basel II Kriterlerinin Bankacılık Sektörüne Etkileri
145
3.9.4. Basel II Kriterlerinin Kredi Risk Yönetimine Etkileri
147
3.10. KÜRESEL MALİ KRİZ ve BASEL II DÜZENLEMELERİNDE 151
YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSK YÖNETİMİ
VE TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA
ÜZERİNDE BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ
4.1.
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ
155
4.2.
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK YÖNETİMİ
157
4.2.1. Bankacılık Kaynaklı Ekonomik Krizler ve Etkileri
157
4.2.2. Risk Yönetimi Düzenlemeleri
159
4.3.
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSKİ
163
4.4
KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BASEL II DÜZENLEMELERİNİN 168
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ
4.5
4.4.1. BDDK Tarafından Yapılan Çalışmalar
169
4.4.2. TBB Tarafından Yapılan Çalışmalar
175
4.4.3. Literatür Araştırması
177
TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE 181
BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ
4.5.1. Uygulamaya Konu Ticari Banka Hakkında Genel Bilgiler
182
4.5.2. Mevcut Kredi Risk Yönetimi Uygulamaları ve Basel II 185
Kriterlerine Uygunluğunun Değerlendirilmesi
vii
SONUÇ
200
KAYNAKÇA
206
EKLER
228
EK 1: Kredi Riskine İlişkin Tüm Bankalar Tarafından Açıklanacak Genel 228
Bilgiler
EK 2: Kredi Risk Azaltım Teknikleri ve Menkulleştirmelere İlişkin 229
Yapılacak Açıklamalar
EK 3: QIS-TR2 Katılımcı Bankalar
230
ÖZET
232
ABSTRACT
233
viii
SİMGELER VE KISALTMALAR
b
: Vade Ayarlaması
BCSB
: Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi
BDDK
: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
BIS
: Uluslararası Ödemeler Bankası
C
: Alınan Teminatın Cari Değeri
CA
: Düzeltilmiş Teminat Tutarı
CFt
: t döneminde borçlunun sözleşmeye göre ifa etmesi
gereken nakit akışları
CRBC
: Çin Bankacılık Düzenleme Komisyonu
CSFB
: Credit Suisse First Boston
DD
: Temerrütten Uzaklık
E
: Kredinin Cari Değeri
EAD
: Temerrüt Anında Risk
EDF
: Beklenen Temerrüt Sıklığı
EL
: Beklenen Kayıp
EUR
: Euro
EXIMBANK : İhracat Kredi Bankası
G
: Kümülâtif Standart Normal Dağılım Değerinin Tersi
GA
: Yabancı Para Uyumsuzluğu İçin Iskonto Edilmiş Teminat
Tutarı
GN
: Kredi Teminatının Nominal Tutarı
H
: Iskonto Oranı
HC
: Teminat İçin Uygulanacak Iskonto Oranı
HE
: Kredi İçin Uygulanacak Iskonto Oranı
HFX
: Teminat İle Kredi Arasındaki Para Cinsi Uyumsuzluğu
Nedeniyle Uygulanacak Iskonto Oranı
IMF
: Uluslararası Para Fonu
In
: Doğal Logaritma
ISDA
: Uluslararası Takas ve Türev Ürünler Birliği
İKK
: İhracat Kredi Kuruluşları
ix
İMKB
: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası
K
: Sermaye Yükümlülüğü Oranı
KDO
: Krediye Dönüştürme Oranı
KGF
: Kredi Garanti Fonu
KOBİ
: Küçük veya Orta Büyüklükteki İşletme
LGD
: Temerrüt Halinde Kayıp
LIBOR
: Londra Bankalararası Para Piyasası Faiz Oranı
M
: Efektif Vade
MB
: Maliye Bakanlığı
N
: Kümülâtif Standart Normal Dağılım
OECD
: İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı
OPEC
: Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü
P
: Diğer Kesinti ve Iskontolar Sonrası Kredi Teminatı
Pa
: Teminatın Vade Uyumsuzluğu İçin Düzeltilmiş Değeri
PD
: Temerrüt Olasılığı
QIS
: Sayısal Etki Çalışmaları
QIS-TR
: Sayısal Etki Çalışması –Türkiye
r
: Karşı Tarafın Risk Ağırlığı
R
: Korelâsyon
RC
: İkame Maliyeti
RMD
: Riske Maruz Değer
S
: Ciro
S&P
: Standard&Poor's
SPK
: Sermaye Piyasası Kurulu
SPV
: Özel Amaçlı Kuruluş
t
: Dönem
TBB
: Türkiye Bankalar Birliği
TK
: Kredinin Kalan Vadesi
TKKB
: Türkiye Katılım Bankaları Birliği
TL
: Türk Lirası
TMSF
: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
x
TP
: Türk Parası
TT
: Teminatın Kalan Vadesi
TUSİAD
: Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği
UL
: Beklenmeyen Kayıp
USD
: Amerikan Doları
YP
: Yabancı Para
xi
TABLOLAR
Tablo 1
Kur Riski Değişim Tablosu
22
Tablo 2
Operasyonel Kayıplar
30
Tablo 3
Risk Yönetimi Tarihindeki Önemli Gelişmeler
33
Tablo 4
Risk Yönetiminin Gelişim Yönü
35
Tablo 5
Z- Score Analizi
62
Tablo 6
Zeta Analizi
63
Tablo 7
Halka Açık Firmaların Tahvilleri İçin Kredi Dereceleri
65
Geçiş Matrisi
Tablo 8
Basel I Uzlaşısına Göre Bilanço İçi Varlıklar Risk
84
Ağırlıkları
Tablo 9
Basel II’ye Göre Risk Ölçüm Modelleri
89
Tablo 10
Standart Yaklaşımda Kullanılan Risk Ağırlıkları
97
Tablo 11
Basel II’ye Göre KOBİ/Kurumsal Firma Ayrımı
103
Tablo 12
Bilanço Dışı Hesaplar İçin Uygulanacak Risk Ağırlıkları
106
Tablo 13
Basel I ve Basel II ‘ye Göre Teminatlar
108
Tablo 14
Basitleştirilmiş Yaklaşımda ve Kapsamlı Yaklaşımda
111
Kabul Edilen Teminatlar
Tablo 15
Perakende Kredi Sınıfları İçin Uygulanacak Korelâsyon
126
Katsayıları
Tablo 16
Basit Risk Ağırlıklandırma Yönteminde Risk Ağırlıkları
127
ve Sermaye Tutarı
Tablo 17
Türkiye’de KOBİ’lere ait temel veriler
142
Tablo 18
Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları ve
152
Kurtarma Planları
Tablo 19
Banka Türlerinin Sektör İçerisindeki Payları
156
Tablo 20
Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri
163
Tablo 21
Yıllar İtibariyle Kredilerin Toplam Aktiflere Oranı
164
Tablo 22
Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredi Hacimleri
165
Tablo 23
Yıllar İtibariyle Toplam Kredilerin Toplam Mevduata
165
Oranı
xii
Tablo 24
Yıllar
İtibariyle
Ticari
Bankaların
Kredilerinin
165
Segmentlere Göre Dağılımı
Tablo 25
Hanehalkına Kullandırılan Krediler
167
Tablo 26
Ticari Bankaların Takipteki Kredilerine İlişkin Rasyolar
168
Tablo 27
QIS-TR
Çalışmalarında
Kullanılan
Portföy
ve
Alt
170
Portföyler
Tablo 28
Eylül 2009 İlerleme Raporu Sonuçları
173
Tablo 29
Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin
182
Yıllar İtibariyle Dağılımı
Tablo 30
Örnek Bankanın Krediler İlgili Bazı Rasyolarının Yıllar
182
İtibariyle Dağılım Yüzdeleri
Tablo 31
Örnek Bankanın Canlı Kredilerinin Dağılımı
183
Tablo 32
Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Kredi Türlerine Göre
183
Dağılım Yüzdeleri
Tablo 33
Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Sektörlere Göre
183
Dağılım Yüzdeleri
Tablo 34
Örnek Bankanın Tüketici Kredilerinin Kredi Türlerine
184
Göre Dağılım Yüzdeleri
Tablo 35
Kredi Riski Temel Risk Alanları ve Risk Faktörleri
186
Tablo 36
Kobi Skorlama Modelinde Dikkate Alınan Unsurlar
189
Tablo 37
İstihbarat
–Mali
Tahlil
Kredi
Risk
Raporunda
Dikkate
Alınan
190
Unsurlar
Tablo 38
Kullanılan
Derecelendirme
Notları
ve
191
Karşılıkları
Tablo 39
Proje Risk Derece Notları
192
Tablo 40
Proje Riski Derecelendirme Sisteminde Dikkate Alınan
192
Kriterler
xiii
ŞEKİLLER
Şekil 1
Bankacılıkta Risk Yönetimi Süreci
36
Şekil 2
Kredilendirme Süreci
41
Şekil 3
Kredi Risk Yönetimi Süreci
54
Şekil 4
Creditmetrics Temel Metodoloji
66
Şekil 5
Basel
I
Uzlaşısına
Göre
Sermaye
Yeterliliğinin
83
Hesaplanması
Şekil 6
Basel II Yapısal Bloklar
88
Şekil 7
İçsel Derecelendirme Yaklaşımına Göre Sermaye
116
Gereğinin Hesaplanması
Şekil 8
İçsel Derecelendirme Sisteminin Sistematiği
116
Şekil 9
Türkiye’de Risk Yönetimi
160
Şekil 10
İç Sistemler Yönetmeliği
161
Şekil 11
BDDK Tarafından Yayımlanan Basel II Uyum Raporları
172
Şekil 12
Skorlama Modelleri ve İçsel Derecelendirme Sisteminin
188
İşleyişi
xiv
GRAFİKLER
Grafik 1
Borç vadesinde firmanın aktif değer dağılımı
69
Grafik 2
Sermaye Gereksinimi Fazlası
75
Grafik 3
Türlerine Göre Türkiye’de Faaliyet Gösteren
156
Bankaların Dağılımı
Grafik 4
Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri
164
Grafik 5
Ticari Bankaların Kullandırdıkları Kredilerin Segmentler
165
İtibariyle Dağılımı
Grafik 6
Özel Sektöre Kullandırılan Kredilerin Alt Segmentlere
167
Göre Dağılımı
Grafik 7
Yıllar itibariyle takipteki kredilerin(brüt), toplam
168
kredilere oranı
Grafik 8
Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin
183
Yıllar İtibariyle Dağılımı
Grafik 9
Örnek bankanın yıllar itibariyle toplam aktifleri
içerisinde kredilerinin ve finansal varlıklarının dağılımı
183
1
GİRİŞ
Gündelik hayatta sıkılıkla karşılaşılan bir kavram olan risk en basit
tanımıyla beklenen sonuç ile fiili sonuç arasındaki sapmadır. Tanımlanan
risklerin etkin bir şekilde yönetilmesi de gerekmektedir. Özellikle 1970’li
yıllarla birlikte bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler, finansal
serbestleşme eğilimleri ve bunları takip eden küreselleşme süreci finansal
piyasalardaki
işlem
hacmini
arttırmış,
riskleri
çeşitlendirmiştir.
Bu
nedenlerden ötürü risk yönetimi tüm işletmeler için önemli bir faaliyet halini
almıştır. Risk yönetimi en yalın haliyle hangi risklerin önemli olduğunun
belirlendiği ve bu riskleri yönetmek için strateji ve planların geliştirildiği
proaktif bir süreçtir.
Diğer kurum ve kuruluşlardan farklı olarak bankalar, kendi kaynakları
ile değil dışarıdan sağladıkları kaynaklar ve gerçekleştirdikleri plasmanlar
nedeniyle risklere daha açıktır. Bu nedenle bankalar için risk yönetimi daha
da önemlidir. Bankalar gün geçtikçe daha fazla risk ile karşı karşıya
kalmaktadır ancak; kredi riski önemini korumaktadır. Çünkü kredi vermek
bankacılığın temel faaliyetidir. Kredi riski, kredi müşterisinin yükümlülüklerini
yerine getirememesi sonucunda bankanın zarara uğranma ihtimalidir. Geniş
anlamda ise müşterinin kredibilitesindeki olumsuz değişikliklerin görülmesi
olasılığını da kapsamaktadır. Gerek dünyada ve ülkemizde ticari bankaların
bankacılık sektöründeki payı gerekse de kredi riskinin ticari bankaların maruz
kaldığı en büyük risk olması nedeniyle bu çalışmada banka kavramı ticari
bankaları kapsayacak şekilde daraltılmıştır.
Bankacılık sektöründe yaşanan olumsuzlukların ekonominin tümü
üzerine büyük etkileri olabilmektedir. Bu nedenle bu sektörde uluslararası
tarafsız kuruluşların yapacağı düzenlemelere, getireceği standartlara ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu çalışmaların önemli bir kısmı Uluslararası Ödemeler
Bankası (Bank for International Settlements-BIS) bünyesinde faaliyet
gösteren Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi (Basel
2
Commitee on Banking Supervision-BCBS)
tarafından yapılmaktadır.
Komitenin son yıllarda yaptığı çalışmalar ise sermaye yeterliliği üzerine
yoğunlaşmıştır.
Bu
çalışmalarla
sağlanmasıyla
finansal
bankaların
piyasalarda
sermaye
istikrarın
yeterliliklerinin
temin
edilmesi
amaçlanmaktadır.1988 yılında yayımlanan ilk uzlaşı (Basel I) beklenenden
daha büyük bir alanda kabul görmüştür.
Ancak piyasalarda yaşanan
gelişmeler Basel I’in yeterli olmadığını göstermiştir. 1998 yılında komite yeni
bir sermaye yeterliliği uzlaşısı üzerine çalışmalara başladığını kamuoyuna
duyurmuştur. Bu çalışmaların sonucunda yeni sermaye yeterliliği uzlaşısına
(Basel II’ye) ait nihai metin 2004 yılında yayımlanmıştır. Basel II’de sermaye
yeterliliği için üç yapısal bloktan oluşan bir yapı önerilmiştir.
Sermaye piyasalarının yeterince gelişmediği ülkemizde bankacılık
sektörü önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu sektörde yaşanan
olumsuzluklar tüm ekonomiyi derinden etkilemektedir. Yaşanan bu krizlerin
en önemli nedenlerinden biri de bankalarımızın etkin risk yönetimi
faaliyetlerinde bulunmamasıdır. Türk bankacılık sektörü oligopol bir yapı
sergilemekte olup ticari bankaların sektör içerisindeki payı yüksektir. Basel II
düzenlemeleriyle ise kredi risk yönetimi yeniden şekillenecektir.
Bu çalışmada ticari bankalarda kredi risk yönetimi ve Basel II
kriterlerinin kredi risk yönetimine muhtemel etkileri ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Birinci bölümde ticari bankalar ve risk yönetimine ilişkin temel
kavramlara, ikinci bölümde kredilendirme ve kredi risk yönetimine ilişkin
temel kavramlara, üçüncü bölümde ise Basel II ve kredi risk yönetimine
muhtemel etkilerine yer verilmiştir. Son bölümde ise ülkemiz bankacılık
sektörüne ilişkin genel bilgilendirmelerde bulunularak kredi risk yönetimi
açısından Basel II’ye uyum konusunda yapılan çalışmalara yer verilmiş,
ülkemizde faaliyet gösteren ticari bir bankanın mevcut kredi risk yönetimi
uygulamaları
değerlendirilmiş,
bulunulmuştur.
incelenerek
söz
Basel
konusu
II
kriterlere
düzenlemelerine
uyum
konusunda
uygunluğu
önerilerde
3
BİRİNCİ BÖLÜM
TİCARİ BANKALAR VE RİSK YÖNETİMİNE İLİŞKİN TEMEL
KAVRAMLAR
1.1.BANKA TANIMI VE TİCARİ BANKALAR
Finansal sistem genel olarak tahvil, bono, hisse senedi gibi menkul
kıymetlerin alınıp satıldığı finansal piyasalar ile alım satım işlemine aracılık
eden finansal kuruluşlardan oluşmaktadır. Fon ihtiyacı olanlar ile fon fazlası
olanlar doğrudan bir araya gelebilecekleri gibi finansal aracılar vasıtasıyla da
bir araya gelebilirler. Finansal piyasalarda aracılık fonksiyonunu yerine
getiren kurumlardan biri de bankalardır.
Günümüz ekonomilerinde para ve kredi politikasının vazgeçilmez
araçlarından olan bankalar, gerek yerine getirdikleri fonksiyonlar gerekse de
ülke kalkınmasında oynadıkları önemli roller nedeniyle ulusal ve uluslar arası
seviyede kendine özgü mali kuruluşlar haline gelmişlerdir (Çankaya ve
Öz,2001:7).
Banka teriminin Türkçe karşılığı masa, sıra, tezgah anlamına gelen
İtalyanca banco kelimesinden geldiği ve daha sonra sözcüğün banka olarak
kullanıldığı sanılmaktadır (Takan,2001:2).Banka kavramı üzerine pek çok
tanım bulunmakla birlikte en genel haliyle banka, gerçek ve tüzel kişilerin belli
bir zaman içerisinde harcamadıkları paraları toplayarak bunları kredi ve
plasman yoluyla değerlendirmeye çalışan işletmedir.
Bankalar topladıkları mevduatları ve başka şekillerde borçlanarak
sağladıkları ödünç verilebilir fonları kredi vermek, menkul değer satın almak,
iştiraklerde bulunmak suretiyle işletirler; para yaratarak, ekonominin para
talebinin(likidite ihtiyacının) önemli bir bölümünü karşılarlar; ödemelere aracı
olmak, para havale etmek, senet tahsil etmek, emanet kabul etmek, kasa
kiralamak gibi çeşitli hizmetler arz ederler (Zarakolu, 1993: 58).
4
Bankaların gelirleri, topladıkları tasarruflar ile verdikleri krediler
arasındaki pozitif farktan, buna ilave olarak, menkul kıymet yatırımları ve
sundukları
bankacılık
hizmetleri
karşılığında
aldıkları
ücretlerden
oluşmaktadır.
Bankalar faaliyet türlerine göre; merkez bankaları, ticari bankalar,
yatırım bankaları, kalkınma bankaları, katılım bankaları, ziraat bankaları, halk
bankaları, ipotek bankaları ve emlak bankaları şeklinde bir sınıflandırmaya
tabi tutulabilirler. Günümüzde gerek dünya gerekse de ülkemiz bankacılık
sektöründe aktif büyüklük, kredi plasmanı, şube sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında en büyük pay ticari bankalara aittir. Bu nedenle ticari bankalar;
ülkenin para sistemini düzenleyen temel öğelerdendir (Geylan,1985: 16-17).
Bankacılığın tarihi gelişimi incelendiğinde de kurulan ilk bankaların ticari
banka niteliğinde olduğu görülmektedir
Ticari bankacılık, esas itibariyle tüm ticari faaliyetlere katılan bankaları
ifade etmekte ise de söz konusu bankaların mevduat toplamak ve kredi
vermek gibi iki temel fonksiyonu bulunmaktadır. Ticari bankalar ülke içinde
ticaretle uğraşırlar, mevduat toplarlar, kredi verirler; yurt içi ve yurt dışından
fon sağlarlar. Müşterilerine geniş bir yelpazede bankacılık hizmeti verirler.
Ticari bankaları diğer bankalardan ayıran temel özellik, aktiflerinden
değil pasiflerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü ticari bankalar diğer mevduat
kurumlarından farklı olarak vadesiz mevduat hesabı açmaya yetkilidir
(Uludağ ve Arıcan, 1999: 20). Vadesiz mevduat; mevduat sahipleri tarafından
istenildiğinde geri alınabilen veya çek aracılığıyla üçüncü şahıslara
aktarılabilen bir banka hesabıdır.
Temel fon kaynaklarının mevduat olması nedeniyle ticari bankalara
mevduat bankaları da denilmektedir. Ticari bankalar mevduat dışında başka
kaynaklardan da fon sağlayabilmektedir. Bu kaynaklar, sermaye ve ihtiyatlar,
uluslararası piyasalardan sağlanan krediler, mevduat sertifikaları, devlet
borçlanma araçları ve repolar, varlığa dayalı menkul kıymet ve tahvil ihracı,
bankalar arası para piyasasıdır. Ticari bankalar söz konusu kaynaklardan
5
sağladıkları fonları kredi vermek, menkul kıymetlere ve iştiraklere yatırım
yapmak suretiyle değerlendirirler.
1.1.1. Ticari Bankaların Fonksiyonları
Ticari bankaların halkın tasarruflarını mevduat olarak toplayıp fon
ihtiyacı olanlara kısa vadeli kredi şeklinde kullandırmaları en önemli
fonksiyonları olmakla birlikte kaydi para yaratma, çeşitli bankacılık hizmetleri
verme gibi başka fonksiyonları da bulunmaktadır. Ticari bankaların
fonksiyonları, Fon Sağlama, Fon Kullandırma, Kaydi Para Yaratma ve Hizmet
olmak üzere dört başlık altında toplanabilir.
Bankaların da sermaye yapıları diğer işletmelerde olduğu gibi iki
kısımdan oluşmaktadır. Bunlar ise özkaynaklar ve yabancı kaynaklardır.
Özkaynaklar bankanın kendi kaynaklarını; yabancı kaynaklar ise borçlanmak
suretiyle üçüncü şahıslardan, kurum ve kuruluşlardan sağlanan fonları ifade
etmektedir (Elitaş ve Özdem, 2006: 144). Ticari bankalar fon kaynaklarının
büyük bir kısmını yabancı kaynaklardan sağlamaktadIır. Tahvil ihracı, merkez
bankasından ve mevduat kabulu suretiyle borçlanılmaktadır.
Ticari bankalar, gerek kendi özkaynakları ile gerekse de yabancı
kaynaklardan
sağladıkları
fonları
plasman
işlemleri
yardımıyla
kullandırmaktadır. Bankaların, belirli bir maliyetle (ödenen faiz, komisyon ve
diğer giderler) sağladıkları fonları, belirli bir gelir karşılığında kullandırma
yoluna gitmeleri, bankaların fon kullanma fonksiyonunu oluşturmaktadır
(Kölemezli 1983: 221-222).
Müşterilerden toplanan mevduatın kanuni karşılık miktarı düşüldükten
sonra tekrar kredi olarak verilmesi banka parası diye de adlandırılan kaydi
parayı oluşmaktadır. Vadesiz mevduata da banka parası denilmektedir
6
çünkü; vadesiz mevduat son derece likit olup sahibine istediği zaman
kullanabileceği bir satın alma gücü sağlamaktadır.
Bankalar müşterilerine ticari senetleri tahsil etmek, kambiyo işlemleri
yapmak, kiralık kasa hizmeti vermek, finansal konularda danışmanlık yapmak
gibi pek çok konuda hizmet sunmaktadır (Geylan, 1985: 20). Ekonomik
hayatta yaşanan gelişmeler ve bankalar arasındaki rekabetin artması verilen
bu hizmetleri çeşitlendirmiştir.
1.1.2.Ticari Bankaların Para ve Kredi Piyasasındaki Rolleri
Ticari bankalar, topladıkları fonları, ticari ve sınaî işletmelerin kısa
vadeli kredi ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle kullandırmanın yanı sıra
izledikleri kredilendirme politikalarıyla ekonomide gelir ve servet dağılımlarını
da
etkileyebilmektedirler.
Örneğin
tüketici
kredileri,
kredi
kartları
uygulamalarıyla banka kredilerinden, ticaretle uğraşmayan toplum kesimleri
de yararlanmakta, bu durum ise gelir ve servet dağılımını etkilemektedir.
Ticari bankalar, kaynak sağlanmasını ve bu kaynakların yatırımlara
dönüştürülmesine aracılık edilmesini, atıl, dağınık ve küçük birikimlerin,
güven sağlayan geniş tabanlı bir finans havuzunda bir araya getirilmesi ile
fon arzının kolaylaştırılmasını, kredi talebi ile toplam kredi arzı arasındaki
farkın azaltılmasını sağlamaktadır (Takan,2001: 65) .
Ticari bankalara tanınan yetkilere karşın bu bankalara önemli
toplumsal ve ekonomik sorumluluklar da yüklenmiştir. Söz konusu bankalar
faaliyetlerinde izleyecekleri yöne göre ülke ekonomisinin sağlıklı bir şekilde
gelişmesini sağlayabilecekleri gibi aksine enflasyonist eğilimlerin harekete
geçmesine veya ekonomik faaliyetlerin zararlı bir şekilde daralmasına neden
olabilmektedir (Öçal ve Çolak, 1999: 38).
7
1.2. RİSK VE BELİRSİZLİK KAVRAMLARI
İnsanlığın var oluşundan bu yana en çok ilgi duyulan konulardan biri
gelecektir. İster birey, ister işletme, ister toplum isterse de devlet olsun
insana özgü tüm sosyal yapılar geleceği merak etmişlerdir. Geleceğin bu
günden bilinememesi nedeniyle gelecekle ilgili kararlarda arzu edilen
sonuçlara ulaşılamaması ihtimali her zaman mevcuttur. Bu durum gelecekle
birlikte risk ve belirsizlik kavramlarını da ön plana çıkarmıştır.
Risk sözcüğü Fransızca kökenli olup rassal olaylara ilişkin olarak
çoğunlukla olumsuz bazen de olumlu anlamlar içermektedir. İngilizce ve
Türkçede risk, kayıp hasar tehlikesi veya olasılığı, sigorta edilen şey şeklinde
tanımlanmakta olup aynı zamanda fiil olarak tehlikeye girmek ya da göze
almak anlamlarında da kullanılmaktadır (Arman,1999:4-5).
Sözlük anlamından farklı olarak riske ilişkin iktisatçılar, işletmeciler ve
istatistikçiler farklı tanımlamalara gitmişlerdir. Bu tanımların ortak noktası ise
riskin kazanma ya da kaybetmedeki belirsizlik derecesini ifade etmesidir
(Aksoy, 1987: 44).
Finansal yönetim açısından ele alındığında risk, beklenen getiri ile
elde edilen getiri arasındaki farktır. Başka bir ifadeyle risk, fiili sonucun
beklenen sonuçtan sapma ihtimalini gösterir. Risk ve belirsizlik kavramlarının
gelecekle ilgili olmaları nedeniyle günlük yaşamda bu iki kavram birbirlerinin
yerine sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak risk ile belirsizlik arasında ihmal
edilemeyecek bir fark bulunmaktadır. Söz konusu farklılığa neden olan en
önemli unsursa karar vericinin yeterli bilgiye sahip olup olmadığıdır.
Risk olarak nitelendirilebilecek durumlarda gelecekteki olayların
alternatif sonuçlarının ortaya çıkma olasılıkları bilinebildiği halde, belirsizlik
durumlarında alternatif sonuçların ortaya çıkma olasılıklarına ilişkin herhangi
bir bilgiye sahip olunamamaktadır. Başka bir deyişle geleceğe ilişkin olasılık
tahmini objektif olarak yapılıyorsa risk; sübjektif olarak yapılıyorsa belirsizlik
söz konusudur (Holton,2004: 19).
8
Bir örnek ile risk ile belirsizlik arasındaki fark ortaya konulmak
istenirse, belli bir bölgede petrol arayan bir şirketin petrol bulma ihtimali
belirsizlik kavramı ile aynı bölgede gerekli araştırmaları yapmış ve elinde
bölgeyle ilgili geçmiş veriler olan bir şirketin petrol bulma ihtimali ise risk
kavramı ile ifade edilmektedir (Kanalıcı, 1997: 12).
Herhangi bir finansal varlığa ait getirilerin olasılık dağılımına bakılarak
söz konusu varlığın riskliliğine ilişkin genel bir kanıya varılabilir. Finansal
araca ait getiriler beklenen getiri etrafında kümelenmiş yani getirilere ilişkin
olasılık dağılımı ne kadar dar ise söz konusu finansal varlığın riski o denli az
olacaktır. Bu durumun tersi yani getirilere ilişkin olasılık dağılımı ne kadar
genişse söz konusu finansal varlığın riski de o denli fazla olacaktır.
Riskin büyüklüğü kadar riskin bileşimi de önem arz etmektedir. Bir
finansal varlığa ait toplam risk, çeşitli risk türlerinden oluşmaktadır. Risk ise
en bilinen şekliyle sistematik risk ve sistematik olmayan risk olmak üzere iki
alt grup altında incelenmektedir.
Ekonomik, politik ve sosyal çevre faktörlerindeki değişikliklerden
kaynaklanan bütün endüstrileri ve şirketleri aynı yönde fakat farklı
derecelerde etkileyen risklere sistematik risk denilmektedir (Babuşcu,
2005:5). Sistematik risk ekonomideki tüm firmaları etkilediği için farklı
firmalara ait menkul kıymetler alınıp çeşitli portföyler oluşturularak bu risk türü
azaltılamamaktadır. Bu nedenle sistematik riske çeşitlendirilemeyen, kontrol
edilemeyen risk de denilmektedir.
Bir firmaya ya da endüstriye özgü koşullardan kaynaklanan sadece o
endüstriyi veya firmayı etkileyen diğer endüstrileri ve firmaları etkilemeyen
risklere sistematik olmayan riskler denir. Farklı firmalara ait menkul
kıymetlerden oluşturulacak portföylerle bu risk türü azaltılabilmekte hatta yok
edilebilmektedir.
Sistematik riskler ile sistematik olmayan risklerin toplamı, bir finansal
varlığa ilişkin toplam riski vermektedir. Toplam risk ise her hangi bir yatırım
9
kararı verilirken beklenen getiri ile birlikte incelenmesi gereken bir kavramdır.
Ancak yatırımcılar genellikle beklenen getiriye ilişkin gerekli bilgiye sahipken
riske ilişkin yeterli bilgiye sahip değillerdir (Konuralp,2001:8). Oysa isabetli bir
yatırım kararı büyük ölçüde beklenen getiri ile birlikte riskin de iyi bir şekilde
analiz edilmesine ve bu iki unsur arasında uygun bir değişim oranının
saptanmasına bağlıdır.
1.3. RİSK TÜRLERİ
Riski anlayabilmek için risk türlerine ve bu riskleri oluşturan kaynaklara
bakılması gerekmektedir. Bu durum sadece yatırım kararlarına özgü değildir.
Günümüzde çoğu iktisadi faaliyet bünyesinde riski barındırmaktadır. Ayrıca
genel kanının aksine risk sadece maliyeti olan bir kavram değildir;
beraberinde çeşitli fırsatlar da sunmaktadır. Hem bu fırsatlardan yararlanmak
hem de tehlikeleri önceden görerek çeşitli önlemler almak için ise riskleri iyi
bir şekilde tanımak ve karakteristik özellikleri hakkında bilgi sahibi olmaktır.
1.3.1. Sistematik Risk
Ekonomik, politik ve sosyal çevre şartlarındaki değişikliklerden
kaynaklanan ve bütün menkul kıymetleri aynı yönde fakat farklı derecelerde
etkileyen çeşitlendirme ile yok edilemeyen risk türüne sistematik risk denir.
Sistematik risk sadece bir endüstriye ya da firmaya özgü olmayıp bütün
işletmeleri aynı yönde etkilemektedir. Başka bir deyişle menkul kıymetlerin
fiyatları ya birlikte düşmekte ya da birlikte yükselmektedir Sistematik risk,
çeşitli faktörlerdeki değişiklikler sonucunda ortaya çıkmakta olup çeşitli alt
türleri bulunmaktadır.
10
1.3.1.1. Enflasyon Riski
Fiyatlar
genel
seviyesindeki
sürekli
ve
hızlı
artışlar
şeklinde
tanımlanan enflasyon, yatırımların getirisi ve riskliliği üzerinde etkili
olmaktadır. Yatırımcılar sahip oldukları paranın tümünü harcamazlar. Bunun
bir kısmını tasarruf ederler ve bu tasarruflarını çeşitli yatırım araçlarında
değerlendirirler. Yatırımcı tüketimden çektiği gelirini tasarruf etmekle
gelecekte daha yüksek bir satın alma gücüne ulaşmayı ister. Bu nedenle
yatırımcı açısından yatırım yaptığı varlığın değerini koruması öncelikli
beklentidir.
Enflasyonun varlığı yatırımcının bu beklentisinin gerçekleşmesini
engellemektedir. Çünkü enflasyon ile birlikte genel fiyat düzeyleri sürekli
olarak artmakta, paranın değeri ani ve hızlı bir şekilde düşmekte sonuçta
yatırım aracının sağladığı getiri hızla erimektedir. Bu nedenle enflasyonist
ortamlarda yatırım araçları için reel kazanç, nominal kazançtan daha anlamlı
olmaktadır
Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve hızlı yükselmelerin, yatırım
araçlarının getirileri ve değerleri üzerinde kayıplara neden olması şeklinde
tanımlanan enflasyon riski, sistematik bir risk türü olması nedeniyle tüm
yatırım araçlarını etkilemektedir. Ancak bu etkinin şiddetini yatırım aracının
özellikleri tayin etmektedir.
Enflasyon oranındaki artış karşısında finansal varlıkların getirilerinde
genellikle şu üç durum ortaya çıkmaktadır: Enflasyondaki artışa rağmen bazı
finansal varlıkların getirileri aynı seviyede kalırken bazılarının getirileri
enflasyondaki artışa paralel olarak yükselmekte bazılarının getirileri ise
enflasyondaki artışın üzerinde artmaktadır.
Sabit getirili ve sabit para değerli yatırım araçlarının getirileri enflasyon
karşısında aynı seviyede kaldığından bu tür menkul kıymetler satın alma
gücü riskine en açık olan yatırım araçlarıdır. Çünkü mal ve hizmet fiyatlarında
11
yaşanan sürekli artışlar karşısında elde edilen getiriler sabit kalmakta bu
durum ise yatırımcının satın alma gücünde azalmaya neden olmaktadır.
Hisse senedi gibi ortaklık hakkı tanıyan menkul kıymetlerin enflasyon
riskine
karşı
daha
dayanıklı
olduğu
düşünülmektedir.
Bu
görüşü
benimseyenlere göre enflasyonla birlikte işletmenin, varlıklarının değeri,
satışları ve dolayısıyla karlılığı da artacaktır. Karlılıktaki artış temettülerde
artışa neden olacak böylelikle yatırım aracının getirisi ve değeri enflasyon
karşısında erimeyecektir (Ceylan ve Korkmaz,2006:495).
Gelişmiş ekonomilerde yapılan ampirik çalışmalar bu görüşü destekler
niteliktedir. Hisse senedi fiyat endeksindeki artış ile tüketici fiyat endeksi
arasında mükemmel bir korelasyon olmamasına rağmen hisse senedi
yatırımlarının yatırımcıyı enflasyon riskine karşı korumada en uygun yatırım
alternatifi olduğu düşünülmektedir (Konuralp,2001:14).
1.3.1.2. Faiz Oranı Riski
Faiz, para arz ve talebine göre oluşan ve paranın kullanımı
karşılığında ödenen fiyattır (Aksoy, 1987: 49). Piyasa faiz oranlarındaki
değişiklikler bütün finansal varlıklarının değerini sonuçta da bu varlıkların
beklenen getirilerini etkilemektedir. Çünkü finansal varlıklara ilişkin nakit
girişlerinin indirgenerek bugünkü değerin hesaplanmasında kullanılan ıskonto
oranının temelinde piyasa faiz oranı yatmaktadır.
Faiz oranlarındaki dalgalanmalar sonucunda menkul kıymetlerin
piyasa fiyatlarında yaşanan dalgalanmalara faiz oranı riski denilmekte olup
söz konusu riske maruz kalınma derecesi yatırım yapılan menkul kıymetin
türüne ve yatırımın süresine göre değişiklik göstermektedir.
Hisse senetlerine göre sabit getirili menkul kıymetler faiz oranı riskine
daha açık olup piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler bu tür yatırım araçlarının
12
değerini iki şekilde etkilemektedir. Piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler
öncelikli olarak sabit getirili menkul kıymetin cari değerini etkilemektedir. Bu
tür finansal araçların cari değeri, dönemsel getiriler ile vade sonundaki
anaparanın ıskonto faktörü ile bugüne indirgenmesi suretiyle bulunmaktadır.
Piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler bu ıskonto oranını değiştirmekte bunun
sonucunda da sabit getirili menkul kıymetin cari değeri değişmektedir.
Bugünkü
değer
hesaplamasından
yola
çıkılarak
piyasa
faiz
oranlarındaki artışların sabit getirili menkul kıymetin cari değerinde düşüşe
neden olduğu, azalışların ise söz konusu menkul kıymetlerin cari değerini
arttırdığını söylemek mümkündür.
Piyasa faiz oranlarındaki değişikliklerin sabit getirili menkul kıymetler
üzerindeki ikinci etkisi, bu tür menkul kıymetlerden elde edilen getirilerle
yeniden yatırım yapılmak istenmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Faiz
oranları yükseldiğinde vade sonunda yatırımcı elde ettiği getiri ile yeniden
yatırım yapmak istediğinde elindeki para bu amacını gerçekleştirmek yeterli
olamayacaktır. Vadeye kadar sabit getirili menkul kıymetini elinde tutan bir
yatırımcı faiz oranına ilişkin olarak sadece yeniden yatırım riskine maruz
kalacak, cari değerin değişmesi riski ile karşı karşıya kalmayacaktır.
Sabit getirili menkul kıymetler dışında hisse senetleri de faiz oranı
riskine maruz kalmaktadır. Tıpkı sabit getirili menkul kıymetlerde olduğu gibi
hisse senedi getirileri de piyasa faiz oranlarındaki değişikliklerin tersi
yönünde hareket etmektedir.
Hisse senetleri açısından faiz oranlarındaki değişiklikler kendisini daha
çok fırsat maliyetleri şeklinde göstermektedir. Önceden belirlenmiş sabit bir
getiri söz konusu olmadığından yatırımcı, hisse senedi yatırımlarını daha
riskli olarak görmekte ve piyasa faiz oranından daha yüksek bir getiri talep
etmektedir. Piyasa faiz oranlarının yükselmesi durumunda ise yatırımcının bu
beklentisi karşılanamayacak ve ayrıca hisse senedine yatırdığı parayı
mevduat şeklinde bankada tutmadığından dolayı olası bir faiz gelirinden de
mahrum kalacaktır (Zaif,2007: 12).
13
Söz konusu durum fırsat maliyetine yol açmakta, yüksek fırsat
maliyetleri yatırımcının hisse senedi dışında diğer yatırım araçlarına
yönelmesine ve sonuçta da hisse senedi fiyatının düşmesine neden
olmaktadır. Yatırım yapılan menkul kıymetin türü ile birlikte yatırım süresi de
faiz oranı riskine maruz kalınma derecesini etkilemektedir. Vade uzadıkça
piyasa faiz oranlarının değişme ihtimali artmakta bu durum ise maruz kalınan
faiz oranı riskini şiddetlendirmektedir.
1.3.1.3. Piyasa Riski
Piyasalarda bazen belli bir nedene bağlanabilen bazense belli bir
nedene bağlanmaksızın menkul kıymetlerin fiyatlarında önemli değişiklikler
olabilmektedir. Böyle bir değişikliğin yatırım aracının verimliği üzerindeki
olumsuz etkisi piyasa riski olarak adlandırılmaktadır.
Piyasa riski seçim dönemine girilmesi, ülkenin savaş tehlikesi ile karşı
karşıya kalması, politik kararlar, yatırımcıların iyimser ya da kötümser
beklentilere
sahip
olması
gibi
çeşitli
faktörler
nedeniyle
ortaya
çıkabilmektedir. Ancak piyasadaki hareketler her zaman bir nedene
bağlanamamaktadır.
Piyasaların etkinlik derecesi, yatırım yapılan menkul kıymetin likiditesi
ve pazarlanabilme kabiliyeti maruz kalınan piyasa riskinin şiddetinde
belirleyici olmaktadır. Ayrıca piyasa riskinin derecesi yatırım yapılan menkul
kıymetin türüne göre de farklılık göstermektedir.
Hisse senedi gibi ortaklık hakkı tanıyan menkul kıymetler, tahvil gibi
sabit getirili menkul kıymetlere göre piyasa riskine daha fazla maruz
kalmaktadır. Çünkü sabit getirili menkul kıymetlerin gerçek değeri hisse
senetlerine göre daha hassas olarak tahmin edilebilmektedir (Sarıkamış,
1998:188). Buna karşın hisse senetlerinin fiyatları çeşitli faktörlerden
14
etkilenmekte ve gerçek değerin tespitinde karmaşık modellemelere ihtiyaç
duyulmaktadır. Ayrıca hisse senetlerinde önceden sabitlenen belli bir getirinin
olmaması ve hisse senetlerinin verimliliğinin tespitinde en büyük belirleyicinin
hisse senedinin fiyatı olması bu tür yatırımlar açısından piyasa riskini daha
da önemli kılmaktadır.
1.3.2. Sistematik Olmayan Riskler
Sadece bir firmaya ya da endüstriye özgü olan, bir takım kararlar ve
uygulamalar sonucunda kontrol edilebilen hatta yok edilebilen risklere
sistematik olmayan riskler denir. Sistematik risklerde olduğu gibi bu risk
türünün de çeşitli alt türleri bulunmaktadır.
1.3.2.1. Finansal Risk
Finansal risk, firmaların finansal yükümlülüklerini yerine getirememesi
veya iflas etmeleri durumunda yatırımcıların yatırdıkları parayı kaybetme
ihtimalidir (Aksoy, 1987: 54). Bu risk, borç düzeyi, yeterli likiditeye sahip
olamama, satışlardaki dalgalanmalar, tüketici tercihlerinde ve hammadde
fiyatlarındaki değişiklikler, rekabetteki artış, yönetsel hatalar ve grevler gibi
çeşitli faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilmektedir. Ancak işletmenin sermaye
yapısı ve likiditesi belirleyici olmaktadır.
Bir işletmenin bilançosunun pasif kısmına bakıldığında aktiflerini
özkaynak ve borç olmak üzere iki şekilde finanse ettiği görülür. Bu iki kaynak
farklı niteliklere sahip olduğundan işletme için maliyetleri de farklı olmakta ve
bu durum ise işletmenin karlılığını etkilemektedir. İster özkaynak sağlama
yoluyla isterse de borç verme yoluyla işletme ile bir ilişki içine girmiş olan kişi
15
veya kuruluşlara işletme bir takım haklar sağlamakta ve bu haklar finansman
türüne göre değişiklik göstermektedir.
İşletmeye yeni ortak olan veya sermaye artırımında bulunan eski
ortak, yönetime katılma, temettü alma ve tasfiye bakiyesinden yararlanma
haklarına belli bir süre kısıtlamasına tabi olmadan sahip olmaktadır.
İşletmeye borç verenler ise vadesinde anapara ve faiz ödemelerini talep
etme, tasfiye bakiyesinden yararlanma haklarına sahiptir. Ortaklıktan farklı
olarak borç vermede belli bir vade söz konusu olmakta ayrıca işletmenin
tasfiyesi durumunda daha üst sırada yer alınmaktadır. Başka bir ifade ile
tasfiye bakiyesinden borç verenler tüm haklarını aldıktan sonra sıra ortaklara
gelmektedir. İşte bu özelliklerinden dolayı özkaynak ile finansman borçla
finansmandan daha riskli olarak kabul edilmekte, hisse senetlerine yatırım
yapanlar faiz oranından daha yüksek bir getiri talep etmektedir. Bu durum ise
özkaynağın borca göre maliyetinin daha fazla olmasına yol açmaktadır.
Maliyet açısından borçla finansmanı özkaynak ile finansmandan daha
avantajlı hale getiren bir diğer unsur da borç verenlere yapılan faiz ve benzeri
ödemelerin mali tablolara gider olarak kaydedilerek daha az vergi
ödenmesidir. Böylelikle borcun maliyeti, vergi etkisi kadar azalmaktadır.
Borçlanmanın söz konusu olumlu etkilerinden yararlanabilmek için çoğu firma
finansman yapısı içerisinde yabancı kaynağa yer vermektedir. Ancak
borçlanmanın olumlu etkisi, toplam borcun toplam aktife oranına ve diğer
faktörlere göre değişebilmektedir. Çünkü işletmelerin finansal destek
seviyelerinin yükselmesi başka bir ifade ile banka kredileri, tahviller gibi
ödeme taahhüdü getiren borç kalemlerinin artması, bu taahhütlerin yerine
getirilememesi ihtimalini de arttırmaktadır (Bolak, 1998:105). Bu durum ise
finansal riske neden olmaktadır.
Borçlanma başka bir ifade ile finansal kaldıraçtan yararlanma firmanın
özvarlık verimliliğine olumlu katkılar yapabilmektedir. Bu katkıların ortaya
çıkmasında belirleyici olan ise toplam borçların toplam aktiflere olan oranıdır.
Yüksek borçlanma seviyesine sahip olan bir firmanın öncelikle faiz giderleri
16
nedeniyle sabit giderleri artmakta, başabaş noktası daha yüksek bir seviyeye
gelmektedir. Ayrıca böyle bir firma için özkaynak maliyeti de artmaktadır.
Çünkü borç seviyesindeki artış ile birlikte hissedarlar firmayı daha riskli olarak
görmekte ve beklentilerini arttırmaktadır. Bu durum ise toplam maliyetleri
arttırmakta firmanın finansal risk ile karşı karşıya kalmasına neden
olmaktadır.
Sonuç olarak borçlanmanın karlılık üzerindeki etkisi belli bir noktaya
kadar olumlu olmaktadır. Bu noktadan sonra ise firma yükümlülüklerini yerine
getirmekte zorlanmakta, likidite sıkıntısına düşmekte hatta bazı durumlarda
faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle firma, özkaynak
ile borç arasındaki hassas dengeyi iyi bir şekilde kurmak zorundadır
(Sarıkamış,1998:189).
Zira
bu
dengenin
bozulması
özkaynakların
verimliliğini, karlılığı ve faaliyetlerin sürekliliğini etkilemektedir.
1.3.2.2. Endüstri Riski
Endüstri, benzer mal ya da hizmetleri üreten kuruluşlardan meydana
gelmekte olup bazen işletmeler yer aldıkları endüstriden kaynaklanan risklere
maruz kalmaktadır. Çeşitli faktörlerdeki değişiklikler sadece bir sektörü
etkilemekte,
diğer
sektörleri
ya
hiç
etkilememekte
ya
da
çok
az
etkilemektedir. Bu risk, ekonomik , politik koşullar ile teknolojik değişiklikler,
yasal düzenlemeler, talepte meydana gelebilecek değişiklikler gibi çeşitli
faktörler nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca endüstrinin kendine has
özellikleri de bu risk türünün oluşmasında etkilidir.
Endüstriye ait belirleyici özelliklerin başında üretilen mal ya da hizmete
olan talebin esnekliği gelmektedir. Gıda gibi talep esnekliğinin son derece
düşük olduğu sektörlerde talep, dış faktörlerdeki değişiklikler karşısında fazla
bir dalgalanma göstermeyeceğinden maruz kalınan risk de azalacaktır. Talep
esnekliğinin dışında sektörün sürekli değişim ve gelişim içinde olması, o
17
sektöre ilişkin endüstri riskini de yükseltmektedir. Bununla birlikte hammadde
kaynakları dışa bağımlı olan bir sektör, dış ödemeler dengesinde sıkıntıları
olan bir ülkede yerli hammaddeyi kullanan bir sektöre nazaran daha fazla
endüstri riski ile karşı karşıya kalacaktır (Kanalıcı, 1997: 22).
Endüstri
çeşitlendirme
riski
sistematik
azaltabilmekte
olamayan
hatta
yok
bir
risk
türü
edilebilmektedir.
olduğundan
Bu
nedenle
günümüzde çoğu işletme farklı iş kollarında faaliyetlerini sürdürerek maruz
kalınan endüstri riskini azaltma çabası içerisindedir.
1.3.2.3. Yönetim Riski
Yönetim, işletmenin önceden belirlemiş olduğu amaç ve hedeflere,
etkili ve verimli bir şekilde ulaşabilmesi için planlama, organizasyon,
yöneltme, koordinasyon ve denetim fonksiyonlarının yerine getirildiği bir
süreçtir. Bu süreç işletmelerin başarısında belirleyici bir rol oynamaktadır.
Örneğin
aynı
piyasada, aynı
kaynak
yapısı
ve finansal
varlıklarla
faaliyetlerine başlayan iki firmanın bir müddet sonra birbirlerinden farklı
sonuçlar
elde
etmeleri
yönetim
kadrolarının
bilgi
ve
becerilerinden
kaynaklanmaktadır.
Yönetim riski genellikle diğer risk türlerini de etkilemektedir. Mesela
maddi duran varlıklara ilişkin olarak verilen hatalı bir yatırım kararı, işletmenin
sabit maliyetlerini arttırmakta bu durum ise finansal riske yol açmaktadır.
Hatalı
yönetim kararlarının alınmasının temelinde yöneticilerin kendi
çıkarlarını,
şirketin
ve
pay sahiplerinin
çıkarlarının
önünde
tutması
yatmaktadır. Günümüzde hisse senedi sahipleri, firmaların yönetimini, bu
konuda uzman profesyonel yöneticilere bırakmaktadır. Bu tür uygulamalar
kaynakların ve zamanın etkin kullanımını sağlamaktadır. Ancak şirket
sahipliği ve kontrolünün birbirinden ayrılması yöneticinin kişisel çıkarlarını
şirket menfaatlerinin önünde tutmasına ve varlıkların yanlış kullanılmasına
18
yol açabilmektedir. Bunun sonucunda ise firmalar büyük zararlar ile karşı
karşıya kalabilmektedir. Finans literatüründe bu durum, temsil sorunu olarak
adlandırılmaktadır.
İşletmelerin başarısında önemli rol oynayan yönetim riski kolay
değerlendirilememektedir. Çünkü yönetsel kararların birçoğu nitel verilere
dayanmaktadır. Gerek yönetim riskinin önemi gerekse de temsil sorunundan
kaynaklanan zararları önlemek ve hissedarları korumak amacıyla bu risk
türünün değerlendirilmesine yönelik bazı standartlar geliştirilmektedir (Zaif,
2007:
20).
Bu
standartlar
bütünü
ise
‘Kurumsal
Yönetim’
ismiyle
adlandırılmaktadır.
Ira Millstein tarafından geliştirilen ve büyük ölçüde kabul gören tanıma
göre Kurusal Yönetim, bir şirketin hak sahipleri ve kamuoyu menfaatine zarar
vermeyecek şekilde mali kaynakları ve insan kaynaklarını kendine çekmesini,
verimli çalışmasını ve bu sayede hissedarları için uzun dönemde kazanç
yaratarak istikrar sağlanmasını mümkün kılan kanun, yönetmelik ve ilgili
gönüllü özel sektör uygulamalarının bileşimidir (Gürer, 2005: 6).
Kurumsal yönetim uygulamaları kaynakların etkin kullanımını, şirket
performansının
faaliyetlerinde
artması,
çıkar
sürdürülebilirlik,
çatışmalarının
birleşme
ve
satın
önlenmesi,
alımlar
işletme
sonrasında
entegrasyon kolaylığı, gerek ulusal gerekse de uluslararası piyasalarda
rekabet gücünün artması, yabancı sermayenin çekilmesinde kolaylık gibi
çeşitli faydalar sağlamaktadır. Söz konusu faydalardan yararlanabilmek için
bir takım ilkelere uyulması gerekmektedir.
Kurumsal yönetime ilişkin olarak tek bir model yoktur; farklı piyasalar
farklı uygulamaları gerektirmektedir. Ancak en iyi yönetim uygulamalarından
yola çıkılarak kurumsal yönetim ilkeleri oluşturulmuştur (OECD,2005:7-8) .
Kurumsal
yönetime
ilişkin
olarak
ülkemizdeki
uygulamalara
bakıldığında ilk çalışmanın 2002 yılında TUSİAD tarafından yapıldığı
görülmektedir. Bu çalışmayı sırası ile SPK tarafından yayımlanan “Kurumsal
19
Yönetim İlkeleri” takip etmiştir. Ayrıca söz konusu kurum tarafından halka
açık
şirketlere,
kurumsal
yönetim
ilkelerine
ne
ölçüde
uyduklarını,
uymadıkları hususları ise gerekçeleri birlikte açıklamaları zorunluluğu
getirilmiştir. 2005 yılında ise İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi
1
’nin
oluşturulmasına karar vermiştir. 31.08.2007 itibariyle söz konusu endeks
hesaplanmaya başlanmış olup, 01.02.2010 itibariyle endekse dahil şirket
sayısı2 24’e yükselmiştir.
1.4. BANKACILIKTA RİSK TÜRLERİ
Gündelik yaşamda sıklıkla karşılaşılan risk bankalar için oldukça
önemlidir. Bankaların karşılaştıkları riskler çeşitli olup; tek bir bankacılık
işleminde bu risklerin birçoğu ile aynı anda karşılaşılması olasıdır.
Küreselleşme ile birlikte bankaların maruz kaldıkları risklere uluslararası
piyasalarda faaliyet göstermelerinden kaynaklanan riskler de eklenmiş,
böylelikle riskler çeşitlenmiştir.
Bankaların karşılaştıkları riskler çeşitli yazarlar, denetleyici ve
düzenleyici otoriteler tarafından farklı şekillerde sınıflandırmalara tabi
tutulabilmektedir. Örneğin bu riskler, kredi riski, piyasa riski, operasyonel risk
ve itibar riski olmak üzere dört kategoride sınıflandırılabileceği gibi, basit
işlemler ile elimine edilebilen riskler, karşı tarafa transfer edilebilen riskler,
aktif olarak yönetilen riskler şeklinde de sınıflandırılabilir (Mandacı,2003: 69).
1
Endeks, SPK tarafından yetkilendirilen derecelendirme kuruluşları tarafından yapılan kurumsal
yönetim ilkelerine uyum derecelendirmesinde bir bütün olarak tüm ilkelere uyum notu en az altı olan
ve ĐMKB pazarlarında (Gözaltı Pazarı hariç) işlem gören en az beş şirketin ĐMKB’ye bildirimde
bulunması suretiyle hesaplanmaktadır.(KURT ve KAYACAN,2005: 11-12)
2
ĐMKB Kurumsal Yönetim Endeksine dahil olan firmalar: Anadolu Efes Holding, Arçelik, Asya
Katılım Bankası, Coca Cola Đçecek, Dentaş Ambalaj, Doğan Holding, Doğan Yayın Holding, Hürriyet
Gazetesi, Đş Finansal Kiralama, Logo Yazılım, Otokar, Petkim, Prysmıan Kablo, Şekerbank, Tav Hava
Limanları, Tofaş Oto. Fab., T.S.K.B., Türk Telekom, Türk Traktör, Tüpraş, Vestel, Vakıf Yatırım
Ortaklığı,
Yapı
ve
Kredi
Bankası,
Y
ve
Y
GMYO
(Kaynak:http://www.imkb.gov.tr/endeksler/kurumsal_yönetim.htm.Erişimtarihi:01.02.2010)
20
Bankacılıkta karşılaşılan riskler için de sistematik olan ve sistematik
olmayanlar şeklinde bir ayrıma gitmek mümkündür. Bu çalışmada söz
konusu ayrımdan yola çıkılarak bankaların maruz kaldıkları riskler, piyasa
riski ve bankacılık riskleri olmak üzere iki kısımda incelenecektir.
1.4.1. Piyasa Riski
Bankalar açısından piyasa riski, bankanın bilanço içi ve bilanço dışı
hesaplarında
tuttuğu
pozisyonlarında
piyasalardaki
dalgalanmalardan
kaynaklanan faiz, kur ve hisse senedi fiyat değişimlerine bağlı olarak zarar
etme ihtimalidir. Bu risk türü sistematik kaynaklı olduğundan çeşitlendirmeyle
yok edilememektedir.
Günümüzde
gerek
para
piyasalarındaki
gerekse
de
sermaye
piyasalarındaki serbestleşmenin artması ve bunun sonucunda ortaya çıkan
dalgalanmalar risk yönetimine yönelik olarak yapılan çalışmaların piyasa
riskleri üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. Ayrıca bankaların piyasa
koşulları nedeniyle üstlendikleri riskleri, tek bir rakam halinde görme istekleri
ve Riske Maruz Değer (RMD) 3 gibi anlaşılması ve uygulanması nispeten
basit olan risk yönetimi tekniklerin geliştirilmesi piyasa risk yönetimine olan
ilginin artmasında etkili olmuştur
Piyasa riskinin kapsamı son derece geniştir. Bu nedenle Basel II
Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nda kapsamı daraltılmış; alım-satım portföyü ile
sınırlandırılmıştır. Kapsamı son derece geniş olan bu risk türü için farklı
şekillerde sınıflandırmalara gidilebilmektedir. Mevcut çalışmaların büyük bir
kısmında piyasa riski, faiz oranı riski, hisse senedi pozisyon riski ve kur riski
3
RMD: Belirli bir zaman aralığında ve olasılık düzeyinde, beklenen maksimum zararın parasal olarak
ifade edilebilmesi için geliştirilen bir yöntemdir. Bir günlük elde tutma süresi ve %95 güven
aralığında bir portföyün RMD değeri, portföyün bir günde ilk %5 en kötü durumda kaybedeceği
minimum tutar ya da portföyün bir günde ilk %95 en iyi durumda kaybedebileceği maksimum tutardır
(Türker, 2009:3).
21
olmak üzere üç kısımda incelenmiştir. Bu çalışmada da piyasa riski bu
başlıklar altında incelenecektir.
1.4.1.1. Kur Riski
Ticari
bankalar
riskten
korunma,
arbitraj
gibi
çeşitli
amaçlar
doğrultusunda hem kendi hesaplarına hem de müşterilerinin hesaplarına
döviz
işlemleri
yapmakta bunun sonucunda
da kur
riskine
maruz
kalmaktadırlar.
Kur riski, ülke parasının diğer yabancı paralar karşısında değer
yitirmesi veya bankanın döviz pozisyonunda mevcut yabancı paraların
birbirleri arasında değerlerinde yani paritede meydana gelen değişimler
sonucunda uğranılacak zarar olasılığıdır (Kaval,2000: 28). Bretton Woods
sisteminin çökmesi ve beraberinde dalgalı kur sistemine geçilmesi, finansal
serbestleşme ile birlikte bankaların uluslararası faaliyetlerini arttırması döviz
kuru riskini bankalar için daha da önemli kılmıştır.
En genel haliyle kur riski, bankanın yabancı para cinsinden
yükümlülükleri ile yabancı para cinsinden varlıklarının eşit olmaması
sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kur riskine pozisyon riski de
denilmektedir. Bankanın bilanço içi veya bilanço dışı hesaplarında herhangi
bir döviz cinsinden kısa (short) ya da uzun (long) pozisyona girmiş olması kur
riskine neden olabilmektedir.
Kısa pozisyon döviz cinsinden pasiflerin döviz cinsinden aktifleri
aşması; uzun pozisyon ise döviz cinsinden aktiflerin döviz cinsinden pasifleri
aşması durumudur. Kısa ve uzun pozisyondan farklı olarak banka denk
(square) pozisyonda da olabilir. Bu durumda bankanın döviz cinsinden
alacakları ve borçları birbirine eşit olmaktadır.
22
Tablo 1: Kur Riski Değişim Tablosu
Pozisyon
DövizKuru
Kar
Dövizli Alacaklar>Dövizli Borçlar
Long
+
Yükselir
Dövizli Alacaklar<Dövizli Borçlar
Short
+
Azalır
Dövizli Alacaklar=Dövizli Borçlar
Square
+
Değişmez
Dövizli Alacaklar=Dövizli Borçlar
Square
-
Değişmez
Dövizli Alacaklar>Dövizli Borçlar
Long
-
Azalır
Dövizli Alacaklar<Dövizli Borçlar
Short
-
Yükselir
(Kaynak: Bolgün ve Akçay,2003:42)
Kur riskine maruz kalınması için bankanın sadece kısa pozisyonda
bulunması gerekmemektedir. Bilanço içi veya bilanço dışı hesaplarda döviz
cinsinden yükümlülükler ile döviz cinsinden alacaklar arasındaki herhangi bir
dengesizlik de kur riskini doğurabilmektedir.
Döviz kurundaki değişiklikler pek çok faktörün etkisiyle ortaya
çıkmakta olup ödemeler dengesi, faiz oranları, satın alma gücü paritesi en
önemlileridir. Ayrıca döviz piyasalarında spekülatif amaçlarla yapılan
işlemlerin fazlalığı da döviz kuru riskini arttırmaktadır. Gerek döviz
piyasasının kendine has özellikleri gerekse de bankaların farklı vade
yapılarında, farklı para cinslerinde varlık ve yükümlülüklere sahip olması
döviz kuru riskinin yönetimini zorlaştırmaktadır. Bunun yanında ülke içi
belirsizlikler, istikrarlı bir ortamın olmaması da kur riskini arttırmakta ve
yönetimini güçleştirmektedir. Karşılaşılan bu zorluklara rağmen bankalar, kur
riskinin ölçülmesine ve bu riske ilişkin gerekli olan sermaye tahsisinin
sağlanmasına büyük önem vermektedir. Bunun en önemli nedeni ise
bankalar için üstlenin kur risklerinin hem sektör hem de ülke için fevkalade
tehlikeli sonuçlar doğurabilme olasılığıdır (Altıntaş,2006:200).
Kur riskinin etkin bir şekilde yönetimi döviz pozisyonunun düzenli bir
şekilde takip edilmesini gerektirmektedir. Kur riskine yönelik olarak bankalar
riski sınırlama yoluna gidebilecekleri gibi riski üstlenmek ve üstlenilen riski
23
karşılayacak teknikler geliştirmek suretiyle koruyucu politikalar izleme yoluna
da gidebilirler.
1.4.1.2. Hisse Senedi Pozisyon Riski
Hisse senedi pozisyon riski, bankanın alım-satım hesapları içerisinde
yer alan hisse senedi pozisyon durumuna bağlı olarak hisse senedi
fiyatlarındaki hareketler nedeniyle maruz kalabileceği zarar olasılığıdır
(BDDK,2006a:1).
Bankalar temettü ve sermaye kazancı sağlamak, likiditesi daha yüksek
menkul kıymetlerde kalmak gibi çeşitli nedenlerle hisse senetlerine yatırım
yaparlar. Ancak hisse senedi, sabit getirili menkul kıymetlere göre daha riskli
bir yatırım aracı olarak nitelendirilmektedir. Çünkü hisse senedinde getiri hiç
bir şekilde önceden garanti edilmemekte ve ayrıca tasfiye halinde borç
verenler alacaklarını tahsil ettikten sonra sıra hisse senedi sahiplerine
gelmektedir.
Borsadaki fiyat hareketliliğine bağlı olarak hisse senetlerinin fiyatları
da sürekli değişmektedir. Bu değişim sırasında bankalar yatırımlarından
ötürü zarar edebilirler. Ayrıca bu yatırımlarını nakde dönüştürmek istedikleri
zaman satış zorluğu ve maddi kayıpla da karşılaşabilirler. Bu nedenle
bankalar da hisse senedi pozisyonlarından kaynaklanan risklerini azaltmak
için portföy çeşitlendirilmesi yoluna giderler.
1.4.1.3. Faiz Riski
Faiz riski, faiz oranlarındaki ters yönlü hareketlerin bankanın finansal
durumunda yarattığı etkidir (TBB, 1997: 6). Söz konusu risk, faiz oranlarının
24
genel seviyesinin ve değişik vadelerdeki faizlerin (işlem türü ve vadelerine
göre) birbirleriyle olan ilişkilerinin değişmesinden kaynaklanmaktadır.
Bankacılıkta faiz riskinin kabul edilmesi doğaldır. Çünkü bu risk
beraberinde karlılıkta ve hisse değerinde artışla birlikte yüksek getiri
sağlamaktadır. Ancak faiz riski banka gelirleri ve sermaye tabanı için büyük
bir tehdit de oluşturabilmektedir. Çünkü azalan gelirler ve bütün kayıplar;
sermaye yeterliliğini azaltabilmekte, piyasadaki güveni sarsabilmekte ve
likiditeyi zayıflatarak kurumun finansal istikrarını tehdit edebilmektedir.
Bankacılık sektörü açısından ele alındığında faiz oranlarındaki
değişimler hem bankanın gelirlerini hem de bilanço içi ve bilanço dışı
kalemlerini etkilemektedir. Ayrıca faiz riskleri diğer risk türlerini de
tetiklemektedir. Örneğin ülkemizde yaşanan 2000-2001 krizlerinde faiz riski
likidite riskine yol açmış bunun neticesinde çoğu banka likidite sıkıntısı
içerisine düşmüştür (Bolgün ve Akçay,2003: 45).
Faiz oranlarındaki değişiklikler pek çok faktörün etkisi sonucunda
ortaya çıkmaktadır. Piyasada ödünç verilebilir fon arz ve talebi, ekonomiye
ilişkin beklentiler, izlenen para politikaları, borçlanın kredi değerliliği ve
borçlanma aracının likiditesi bu faktörlerin başında gelmektedir. Ayrıca faiz
riski sadece faiz oranlarındaki değişimler sonucunda ortaya çıkmamaktadır.
Aktif ve pasifler arasındaki vade ve faiz şartları (sabit -değişen) farklılıkları da
faiz riskine yol açabilmektedir. Faiz riskine yol açan tüm bu faktörler yeniden
fiyatlama riski, gelir eğrisi, temel risk ve opsiyon riski olmak üzere dört grup
altında incelenmektedir (TBB,1997:6).
Yeniden Fiyatlama Riski; vadelerden, banka varlık ve yükümlülükleri
ile bilanço dışı pozisyonlarının yeniden fiyatlandırılmasından kaynaklanmakta
olup aynı fiyatla yeniden yatırım yapılamaması veya aynı fiyatla yeniden
ödünç alınamaması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Gelir Eğrisi Riski; gelir
eğrisindeki beklenmeyen değişmelerin bankanın gelirlerinde ya da temel
ekonomik değerinde ters yönde etkiler oluşturmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Temel Risk finansal ürünlerin faiz oranları ile genel faiz oranları arasındaki
25
eksik korelasyondan kaynaklanmaktadır. Bankanın aktifini ve pasifini
oluşturan ürünler ve finansal anlaşmalardan dolayı muhatap olduğu karşı
tarafların kullanabilecekleri seçimlik hakları olduğu zaman ise Opsiyon Riski
ile karşılaşılmaktadır (Yavuz,2002: 25).
Bununla birlikte bankalar bir takım politikalar izleyerek faiz riskini etkin
bir şekilde yönetmeye çalışmaktadır. Buna ilişkin olarak bankalar değişik aktif
ve pasif kalemlerini seçerek bilançolarının yapısını değiştirme yoluna
gidebilecekleri gibi aktif ve pasif vade yapılarını uyumlaştırma yoluna da
gidebilirler. Bu temel politikalar ise faiz oranı riski yönetimi için geliştirilmiş
olan çeşitli yöntemler ile desteklenmektedir. Gap, Durasyon ve Simulasyon
Analizleri bu yöntemlerden en fazla kullanılanlardır.
1.4.2. Bankacılık Riskleri
Sistematik kaynaklı olmayan genellikle bankanın kendine özgü
nitelliklerinden ve içsel süreçlerinden kaynaklanan riskler olup, kredi riski,
likidite riski ve operasyonel risk olmak üzere üç kısımda incelenir.
1.4.2.1. Kredi Riski
Bankacılık sektöründeki değişikliklere rağmen ‘’kredi verme’’ ticari
bankaların en önemli faaliyeti olma özelliğini sürdürmektedir. Bu nedenle
ticari bankalar için kredi riski maruz kalınan en temel risktir. Kredi riski, kredi
müşterisinin yapılan sözleşme gereklerine uymayarak yükümlülüklerini
zamanında kısmen veya tamamen yerine getirmemesidir (BDDK,2006a:1).
Geniş anlamda kredi borçlusunun kredi değerliliğinde meydana gelen ani
düşüşleri de kapsamaktadır.
26
Kredi işlemleri sırasında verilen kararlar her zaman doğru olmamakta
veya müşterilerin kredi değerlilikleri çeşitli iç ve dış faktörlere bağlı olarak
zaman içerisinde zayıflayabilmektedir. Bunun sonucunda ise bankalar kredi
riskine maruz kalmaktadır. Bu nedenle bankalar kredi riskini ve geri ödeme
gücünü saptamak için kredi alanın kredi değerliliğini ve geri ödememe riskini
ölçmek zorundadırlar. Bunun için de çeşitli yöntemler ve modeller
geliştirilmiştir (Aloğlu,2005: 30).
Kredi vermek temel bankacılık faaliyetlerinden olduğundan için kredi
risk yönetimi, bankanın risk yönetimi sürecinin önemli bir parçası ve uzun
vadeli başarısının zorunlu bir unsurudur. Kredi riskinin etkin bir şekilde
yönetilmemesi bankaların performanslarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Çünkü kredilere ilişkin alacakların ödenmemesi veya geç ödenmesi bankanın
net karını ve özvarlığının piyasa değerini azaltmaktadır.
Kredi riski sadece kullandırılan kredilerden kaynaklanmamaktadır.
Bankalar gün geçtikçe krediler dışında da değişik finansal enstrümanlara
ilişkin kredi riskine maruz kalmaktadır. Türev ürünlerin kullanımı, bankalar
arası para piyasası işlemleri, garanti ve kefaletler, bu duruma örnek olarak
verilebilir (Sarı,2004: 35). Bunun yanı sıra kredi riski, ülke riski, yoğunlaşma
riski
ve transfer
riski
gibi
çeşitli
alt
risk
türlerini
de
bünyesinde
barındırmaktadır.
Ülke riski, uluslararası kredi işlemlerinde krediyi alan kişi ya da
kuruluşun faaliyette
bulunduğu
ülkenin
ekonomik,
sosyal
ve politik
yapısındaki değişiklikler nedeniyle yükümlülüklerini kısmen veya tamamen
zamanında
yerine
getirememesidir
(Babuşcu,
2005:
25).Uluslararası
piyasalardan fon temininde finans kuruluşları ülke riskinin ölçülmesine büyük
önem
vermekte;
Moody’s,
Standart
and
Poor’s
gibi
uluslararası
derecelendirme (rating) kuruluşları ülkelere taşıdıkları risk ölçüsünde risk
dereceleri (puanları) tayin etmektedir. Söz konusu risk dereceleri, ülkelerin
kredibiliteleri
ve
buna
bağlı
belirlenmesinde kullanılmaktadır.
olarak
da
borçlanma
kapasitelerinin
27
Yoğunlaşma riski, kredi kullandırımı sırasında grup, sektör ve coğrafi
dağılıma dikkat edilmemesi sebebiyle zarara uğrama ihtimalinin ortaya
çıkmasıdır. Bu risk, bankanın özkaynaklarının önemli bir kısmını aynı
sermaye piyasası araçlarının ihraççısına, bir kişi yâda kuruma bağlaması
veya fonlamayı aynı kişi yâda kurumdan yapmış olmasından kaynaklanan
risk şeklinde de tanımlanabilir. Gerek uluslararası gerekse de ülkemizdeki
gözetim ve denetim otoriteleri yoğunlaşma riskini bellirli seviyelerde tutmak
amacıyla
çeşitli
yaptırımlar
oluşturulmasına
yönelik
çalışmalarını
sürdürmektedir. Transfer riski ise krediyi alan kişi yada kuruluşun bulunduğu
ülkenin ekonomik durumu ve mevzuatı nedeniyle döviz borcunu aynı türde
veya konvertibl diğer bir dövizle geri ödememe ihtimalidir
1.4.2.2. Likidite Riski
Likidite, varlıkların paraya dönüşme derecesi olup işletmenin borçlarını
vadesinde yerine getirebilme gücü olarak da tanımlanabilir (Aksoy,1993: 60).
Bankalar için likidite, bankanın gerek vadesi gelmiş olan taahhütlerini ve nakit
çıkışlarını karşılayabilme gerekse de yeni işlemlere girebilme yeteneğidir.
Bankalar için likidite riski; mevduat sahiplerinin yasal talepleri ile kredi
müşterisinin talep ettikleri fonların karşılanması düzeyinin, ticari bankanın
karlılığında yaptığı değişikliktir (Arman ve Arman,1997:241).Likidite riski,
bankanın belli bir zaman içerisinde nakit çıkışlarının nakit girişlerini aşması
durumunda ortaya çıkmaktadır. Eğer banka söz konusu durumu karşılayacak
yeterli nakit mevcuduna sahip değilse yeni pasifler yaratarak veya aktiflerini
satarak gerekli olan nakdi sağlamaya çalışır.
Likidite riski, bankaların aracılık işlevlerini yerine getirebilmek için
mecburen üstlendikleri bir risktir. Bankanın aracılık fonksiyonlarını yerine
getirebilmesindeki en önemli faktör ise itibarıdır. İtibarını koruması için, hem
nakit çıkışlarının zamanında ve eksiksiz karşılayabilmesi hem de faaliyetlerin
28
sürdürebilmesine
olanak
tanıyan
nakit
mevcuda
sahip
olunması
gerekmektedir.
Likidite riski iyi bir şekilde yönetilemezse banka yeterli derecede nakit
sağlayamadığından olası mevduat çekilişlerini karşılayamaz ve kredi
taleplerini geri çevirmek zorunda kalır. Bu durum ise itibarın azalmasına
neden olur. Likidite yönetimi en basit tanımıyla bankanın bilançosundaki nakit
giriş ve çıkışlarının dengelenmesidir. Ancak likidite ile getiri arasındaki ters
yönlü ilişki bu dengenin kurulmasını zorlaştırmaktadır. Yeterince likit
olmamanın sakıncalarının yanında aşırı likit olmanın da gelir üzerinde azaltıcı
bir etkisi bulunmaktadır. Çünkü banka portföyünde tutulan atıl nakit fonlar,
alternatif maliyetler oluşturarak bankaya ek bir yük getirmektedir. Bu nedenle
banka, likidite riskine karşı portföyünde bulunduracağı optimum nakdi tespit
etmek durumundadır.
Likidite riski çeşitli faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmakta; bankanın
fon sağladığı piyasalara, bilançosuna ve mali yapısına göre farklılık arz
etmektedir. Maruz kalınan likidite risklerinin öncelikli nedenlerinden biri
bilançonun aktifi ile pasifi arasındaki uyumsuzluklardır. Bu uyumsuzluklar
genellikle
pasif
yapısında
meydana
gelen
olumsuz
gelişmelerden
(öngörülemeyen pasif azalışları, ani mevduat çekilişleri v.b) kaynaklanıyor
olsa da aktif kalemlerinde yaşanan ani değişimler de (aktif kalitesinin
bozulması, geri dönmeyen kredilerdeki artışlar v.b) etkili olmaktadır.
Bilanço kalemleri arasındaki uyumsuzluklar dışında, piyasadaki
gelişmelerin ve değişimlerin sağlıklı bir şekilde izlenememesi, doğru
tahminlerde
bulunamaması
sonucunda
da
likidite
riskine
maruz
kalınabilmektedir. Ayrıca kullandırılan kredilerin geri dönmemesi, batık kredi
halini alması ya da krediye ilişkin yükümlülüklerin zamanında ve eksiksiz bir
şekilde yerine getirilmemesi durumlarında da banka, kredi riski ile beraber
likidite riskiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Likidite riskine yol açan farklı
nedenler olması nedeniyle farklı likidite riski türleri de bulunmaktadır. Bunlar
29
refinansman riski, tahsilâtlarda gecikme riski ve beklenmeyen çekilişler
riskidir.
Refinansman riski, vadesi gelen mevduat geri ödemelerini ve yapılan
kredi tahsislerini ödemeye yetecek kadar mevduat gelmemesinden veya
kredi kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Tahsilâtlarda gecikme riski,
bankanın kullandırmış olduğu kredilere ilişkin anapara ve/veya faizlerin
kararlaştırılan tarihte geri dönmemesi veyahut gecikme ile tahsil edilmesi
sonucunda ortaya çıkmaktadır. Beklenmeyen çekilişler riski, olağanüstü
durumlar nedeniyle açılan kredi limitleri veya vadesi gelen mevduatın
beklenenden çok daha hızlı bir şekilde çekilmeye başlaması sonucunda
bankanın bu çekilişleri ödemede güçlük çekmesidir (Kaval,2000:311-312).
Likidite riskinin yönetiminde bankanın pasif yapısı özellikle de mevduat
bileşimi büyük önem arz eder. Tabana yayılmış bir mevduat yapısına sahip
olan bankalar için likidite riski daha az olmaktadır. Ancak bunun tam tersi bir
mevduat yapısına bankalar için likidite riski daha yüksek olmaktadır. Çünkü
bir kaç büyük müşterinin mevduatlarını aynı anda çekmesi durumunda banka
likidite darlığına düşecektir. Bu nedenle bu bankalar acil likidite ihtiyacını
karşılayabilmek için aktiflerinde daha fazla nakit tutmak, kısa vadeli menkul
kıymet bulundurmak, bankalar arası TL para piyasasında aktif olup diğer
bankalarda kredi limitlerini yüksek tutmak zorundadır (Bolgün ve Akçay,2003:
50 ).
Bankalar likidite riskini, yeni tasarrufları çekmek, eldeki mevcut menkul
varlıkları karşılık göstererek merkez bankası ve yatırım bankası gibi finansal
kuruluşlardan borçlanmak, para piyasalarından kısa vadeli fon sağlamak,
sahip olunan menkul varlıkları satmak, özsermayeyi arttırmak gibi çeşitli
yollarla azaltmaya çalışırlar.
30
1.4.2.3. Operasyonel Risk
Bankalar faaliyetleri sonucunda sadece finansal risklerle değil maddi
ve/veya itibar kayıplarına yol açan finansal olmayan risklerle de karşı karşıya
kalmaktadır. Banka içerisinde iyi denetlenmeyen veya gözetlenmeyen riskli
işlemler zaman zaman bankaların büyük kayıplara uğramasına neden
olmaktadır. Risklerin ölçülmesinde ve yönetilmesinde sahip olunan insan
kaynağı, bilgi işlem alt yapısı ne kadar iyi olursa olsun, maruz kalınan ve
farkında olunmayan riskler kurumsal itibari önemli ölçüde etkileyebilmektedir.
Örneğin 2008 yılında Societe Generale çalışanı Jerome Kerievel 4 yapmış
olduğu yetkisiz işlemlerle kurumunu oldukça büyük bir zarara uğratmıştır
(Aktaş, Altay ve Küçüközmen, 2008: 306).
Tablo 2: Operasyonel Kayıplar
Kurum
Neden
Yıl
Kayıp($Milyon)
Credit Lyonnais
Zayıf Kredi Kontrolleri
1980
29.000
Daiwa Bank
Yetkisiz Tahvil İşlemleri
1984-85
1.100
SumitomoCorp.
Yolsuzluk ve Sahtecilik
1986-96
1.700
Barings Bank
Türev İşlemlerinin Kontrol Edilmemesi
1995
1.600
Enron
Yolsuzluk ve Kontrolsüz Türevler
2001
60.000
(Kaynak: Saka,2002:3)
Operasyonel risk, banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve
usulsüzlüklerin gözden kaçmasından, banka yönetimi ve personeli tarafından
zaman ve koşullara uygun hareket edilmemesinden, banka yönetimindeki
hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem,
yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanabilecek kayıplara ya da zarara
uğrama ihtimalidir (BDDK,2006a: 1-2). Günümüzde bankaların operasyonları
farklı nedenlerden ötürü sürekli olarak değişime uğramaktadır. Teknolojik
gelişmeler, piyasa değişiklikleri, ürün ve hizmetlerdeki değişimler, tekniklerin
4
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/J%C3%A9r%C3%B4meKerviel
31
değişimi ve beklenmeyen olaylar bankaların operasyonlarını etkilemekte ve
bunun sonucunda operasyonel riskler ortaya çıkmaktadır.
Operasyonel risk yaratan unsurları iç ve dış kaynaklı olarak iki sınıf
altında incelemek mümkündür. İç kaynaklı riskler; insan kaynağı, teknolojik
alt yapı ve işin yapılmasına yönelik olarak banka dahilinde uygulanan
süreçlerden kaynaklanırken; dış kaynaklı riskler, faaliyet ortamına bağlı
olarak ortaya çıkan ve bankanın dışında gelişen olaylar sonucunda ortaya
çıkmaktadır (Candan ve Özün,2006:214). Operasyonel riskin kapsamı
oldukça geniş olup çeşitli alt türleri bulunmaktadır .Bunlar sırasıyla, Personel
Riski, Teknolojik Riskler, Organizasyon Riski, Yasal Risk ve Dış Riskler’dir
(Boyacıoğlu,2002: 53). Ayrıca itibar riski, stratejik risk, model riski de
operasyonel risk altında ele alınabilmektedir.
Operasyonel
risklerin
kendine
özgü
nitelikleri
nedeniyle
sayısallaştırılmaları oldukça zordur. Ayrıca operasyonel riskler diğer risk
türleriyle
etkileşim
içersindedir.
Örneğin
kredilendirme
sürecindeki
operasyonel riskler (borçluya ait finansal verinin hatalı veya eksik
düzenlenmesi sonucunda hatalı finansal analiz yapılması v.b.) nedeniyle
kredi riskine de maruz kalınabilmektedir. Ölçümünde karşılaşılan güçlüklere
rağmen Basel II sermaye yeterliliği uzlaşısında bankaların operasyonel riskler
için de sermaye bulundurmalarını zorunlu kılınmıştır.
Operasyonel
risklere
karşı
en
iyi
koruma,iş
süreçlerinin
iyi
tanımlanması,sorumlulukların net bir şekilde tespiti,iç kontrol ve denetim
faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yerine getirilmesi ve olası durum
(contingency) planları ile mümkün olabilmektedir (Jorion,2000: 25).
1.5.RİSK YÖNETİMİ VE TARİHÇESİ
Risk yaşamın bir parçası olduğundan hayatın her anında çeşitli
risklerle karşılaşmak mümkündür. Risk kavramı çoğu kez olumsuzlukları
32
çağrıştırsa da beraberinde bir takım fırsatlar da sunmaktadır. Risk
yönetiminin temeli bu noktaya dayanmakta olup risklerden korkmak ve
kaçınmak yerine, maruz kalınan veya kalınabilecek riskleri bilimsel teknik ve
yöntemlerle ele alınması ve yönetilmesini kendisine amaç edinmektedir.
Riskler etkin bir şekilde yönetilmediğinde işletme hem piyasanın
sunmuş olduğu fırsatlardan yararlanamamakta hem de sonu iflasa kadar
gidebilen bir dizi olumsuzlukla karşılaşmaktadır. Risk yönetimi, hangi risk
türlerinin önemli olduğunun belirlendiği ve bu riskleri bertaraf edebilmek için
stratejilerin ve planların geliştirildiği proaktif bir süreçtir (Babuşcu,2005:7).
Risk yönetimi İkinci Dünya savaşından sonra büyük işletmelerin bir
sorunu olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ’nde geliştirilmiş daha sonra
tüm dünyaya yayılmıştır.1970’li yıllarda ABD’nin Bretton Woods sabit kur
sistemini terk ederek dalgalı kur sistemine geçmesi, petrol krizlerinin
doğurduğu stagflasyon nedeniyle Keynesci politikaların terk edilerek Milton
Friedman’nın öncülük ettiği Parasalcı(Monetarist) politikaların benimsenmesi
ve bu gelişmelerin neticesinde ortaya çıkan finansal serbestleşme eğilimi,
işletmelerin karşılaştıkları riskleri çeşitlendirmiştir.
Bütün
bu
gelişmeler
uluslararası
alanlarda
yatırım
yapmayı
kolaylaştırmış yeni yatırım alternatiflerinin ortaya çıkmasına ve finansal
araçların çeşitlenmesine neden olmuştur. Ancak finansal piyasalar açısından
ülkeler arasındaki sınırların kalkması, bir ülkede ortaya çıkan olumsuzluğun
çok kısa bir sürede diğer ülkelere sıçramasına neden olmuştur. Bu nedenle
piyasalardaki volatilite artmıştır.
Risklerin çeşitlenmesinde ve artmasında rol oynayan unsurlardan biri
de kredi arzındaki artıştır. Söz konusu artış kaynak fazlalığına neden olarak
bu kaynakların daha riskli alanlara yönelmesine sebep olmuştur. Ayrıca
teknolojik gelişmeler sonucunda gerek işlemlerin kolaylaşması gerekse de
işlem maliyetlerinin azalması yirmi dört saat açık piyasalar yaratarak yeni risk
türlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Yukarıda değinilen nedenlerden
ötürü risk yönetimi, işletmeler için stratejik öneme sahip bir konu haline
gelmiştir.
33
Bu amaçla yürütülen faaliyetler özellikle son yirmi yıldır risk yönetimi
olarak adlandırılmış ve bütünlükçü bir yaklaşımla bir sistem haline getirilmiştir
(Yavuz, 2002: 23). Risk yönetimi, sadece finans kesimine özgü olmayıp diğer
kesimlerde de uygulanmalıdır. Örneğin enerji sektörüne yönelik etkin risk
yönetimi
faaliyetlerinde
bulunulmazsa
bu
sektörde
yaşanabilecek
olumsuzluklar tüm ekonomiyi sıkıntıya sokabilecektir. Ancak finansal
sisteminin kendine has özellikleri nedeniyle risk yönetimi, finansal kuruluşlar
için
daha
da
önemlidir.
Çünkü
finansal
piyasalarda
ortaya
çıkan
olumsuzluklar ekonominin tümünü çok kısa bir sürede etkileyebilmektedir. Bu
nedenle finans sektörü dünyada risk yönetimi uygulamalarının en fazla
düzenlenmeye çalışıldığı sektördür.
Tablo 3:Risk Yönetimi Tarihindeki Önemli Gelişmeler
1988 Bankalar İçin Sermaye Yeterliliği
Uygulamaları
1952 Markowitz Portföy Çeşitlendirmesi
1992 Stres Testleri
1963 Sharpe Sermaye Varlıklarını
1993 Riske Maruz Değer
Fiyatlandırma Modeli
1966 Çok Faktörlü Modeller
1994 Riskmetrics
1973 Black –Scholes Opsiyon Fiyatlama
1997 Creditmetrics,Creditrisk
Modeli
1979 Binominal Opsiyon Modeli
1988 Bütünleşik kredi ve piyasa riski
1983 Riske Ayarlı Sermaye Getirisi
2000 Kurum Çapında Bütünleşik Risk
Yönetimi
(Kaynak: Jorion,2000: 11)
1938
Durasyon
1.6.BANKACILIKTA RİSK YÖNETİMİ
Günümüzde risklerin çeşitlenmesi ve sayılarının artması diğer
işletmeler gibi bankaların da etkin risk yönetimi faaliyetlerinde bulunmalarını
zorunlu kılmıştır. Risk yönetimine ilişkin olarak yapılan çalışmalara
bakıldığında bankacılık sektöründe konunun daha ciddiye alındığı ve diğer
sektörlere göre daha fazla yol kat edildiği görülmektedir.
Bankacılık
sektöründe
risk
yönetimi
faaliyetlerini
önemli
kılan
unsurların başında bankacılığın risk alma temeli üzerine kurulmuş olması
34
gelmektedir. Bankalarda risk yönetimi faaliyetlerine ihtiyaç duyulmasının
nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
-İstikrarlı ortamdan değişim ortamına geçiş ve bunun sonucunda piyasalarda
görülen yüksek belirsizlik hâli
-Küreselleşme ile birlikte uluslararası bankacılık faaliyetlerindeki artışlar
-Bankacılık sektöründe yaşanan satın almalar ve birleşmeler ile bankaların
gerek kurumsal gerekse de bireysel müşterilerine sundukları ürün çeşitlerinin
artması
-Teknolojinin yoğun olarak kullanımıyla işlem maliyetlerinin azalması, işlem
sayısının artması
-Uluslararası ölçekte ciddi ekonomik maliyetlere yol açan finansal skandallar
-Finansal risklerin daha iyi kontrol edilmesi için artan yasal düzenlemeler
Bankacılık faaliyetleri açısından risk yönetimi, bankanın hedefleri
doğrultusunda gerçekleştirdiği işlemler, faaliyetler esnasında ve neticesinde
karşılaşabileceği
riskler
sonucunda
oluşabilecek
muhtemel
zararların
algoritmik esaslara uygun olarak tanımlanması, kontrol ve minimize
edilmesidir (Yaslıdağ,2004: 37). Başlangıçta aktif pasif yönetiminin altında
değerlendirilen risk yönetimi faaliyetleri zaman içerisinde çeşitlenmiş ve daha
geniş bir süreci kapsar hale gelmiştir. Günümüzde risk yönetimi bankanın
tüm risklerini ele alırken aktif pasif yönetimi sadece bilançoda izlenebilen
riskleri ele almaktadır (Mandacı,2003: 73).
Uluslararası piyasalarda yaşanan finansal krizler ve skandallar,
düzenleyici ve denetleyici kurumların risk yönetimine ilişkin standartlar ve
yaptırımlar geliştirmesine sebep olmuştur. Bankacılıkta risk yönetiminin tarihi
gelişimi incelendiğinde bankaların her risk türünü bağımsız olarak ele alan
geleneksel risk yönetimi sistemleri yerine riskler arasındaki etkileşimleri
gözeten kurum çapında bütünleşik (entegre) risk sistemlerine doğru bir geçiş
eğiliminde oldukları gözlemlenmektedir.
35
Tablo 4: Risk Yönetiminin Gelişim Yönü
Z
A
M
A
N
Odaklanılan Konu
Kullanılan Araç
Hissedar Değeri
Entegre Risk ve Değer Yönetimi
G
Risk Yönetiminin Performans ve
Sermaye Verimliliği ile Bağının
Kurulması
Performans Yönetimi ve Kurum
Çapında Risk Yönetimi
E
Y
L
Ö
Stratejik Amaçlarla Alınan Riskin
Hizaya Konulması
Amaçlarla Yönetilmiş Risk Yönetimi
İ
N
Ş
Ü
Riskin Sayısal Hale Getirilmesi
Riske Maruz Değer (RMD)
Kurumsal Yönetim ve Raporlama
Riskin İzlenmesi ve Raporlanması
Zarardan Sakınılma
Risk Kontrolü Uygulamaları
İ
M
(Kaynak: Yüzbaşıoğlu, 2003:3)
Bankacılıkta risk yönetiminin, bankaların karşılanması ve kabulü
mümkün olmayan ölçüde büyük zararlarla karşılaşmasını önlemek ve
bankanın
finansal
performansını
iyileştirmek
gibi
iki
temel
hedefi
bulunmaktadır (Bessis, 1998:2). Bu bakımdan risk yönetimi ile hem bankanın
maruz kaldığı ve üstlendiği risklerin iyi bir şekilde yönetilmesi hem de riskgetiri dengesinin iyi değerlendirip, sermayenin verimli bir şekilde yönetilmesi
amaçlanmaktadır.
Güçlü risk yönetimine sahip olan bankalar, risklerini kontrol ederek
kayıplarını azaltır, riske ayarlı karlılık analizleri ışığında daha karlı ürünlerde
büyüyerek hissedarları için değer yaratırlar. Bu bankalar aynı zamanda
aldıkları riskleri detaylı inceler, olası krizlerde kayıplarını önceden belirler ve
bu kayıpları en aza indirmek için tedbirler alırlar (Köylüoğlu,2001:1). Risk
yönetimi zayıf olan bankalar olası krizleri öngöremezler ve uğrayacakları
zararlara ilişkin tedbirler alamazlar. Bu durum ise özkaynaklarına göre çok
fazla risk almalarına neden olur.
Bankaların risk yönetimi faaliyetlerine ilişkin olarak farklı çıkar
gruplarının ise farklı beklentileri vardır. Hissedarlar bankanın piyasa değerinin
maksimize edilmesini; denetim otoriteleri ise bankaların sermayeleriyle
36
orantılı olarak risk almalarını ve koşullar kötüye gittiğinde ortaya çıkacak
zararların
sermaye
ile
karşılanabilmesini
bugünden
teminini
isterler
(Altıntaş,2006:3). Her iki grubun da nihai isteği bankanın sağlıklı bir
finansman yapısı ile piyasa değerinin arttırılmasıdır. Bu bakımdan gerek risk
yönetimi sistemleri ve riske dayalı sermaye düzenlemelerini sadece
mevzuatın getirmiş olduğu zorunluluklar şekilde algılanmamalıdır.
Bankalar
açısından
risk
yönetimi,
maruz
kalınan
ve/veya
kalınabilinecek risklerin belirlenmesi, belirlenen risklerin çeşitli metotlar ve
modellerle ölçülmesi, tanımlanan ve belirlenen risklere karşı uygulanacak risk
yönetim tekniklerinin tespit edilmesi ve bunların uygulanması, uygulanan risk
yönetimi politikalarının ve yapılan faaliyetlerin değerlendirildiği bir süreçtir
(BDDK, 2006b:14).Bu süreç beş aşamadan oluşmaktadır.
Risklerin
Tanımlanması
Risklerin
Ölçülmesi
Risklerin
Analizi
Risklerin
İzlenmesi ve
Raporlanması
Risklerin
Denetimi
Şekil 1: Bankacılıkta Risk Yönetimi Süreci
Risk yönetimi sürecinin başarısında kilit bir role sahip olan risklerin
tanımlanması aşamasında riskler ve özellikleri ortaya konulmaktadır.
Bankaların amaçlarını ve faaliyetlerini gerçekleştirmesini etkileyen, bankanın
iç yapısından ve/veya dış kaynaklanan risklerin tanımlanması, bu riskleri
azaltmaya yönelik olarak geliştirilecek ölçüm, kontrol usul ve yöntemlerinin
belirlenmesi açısından da gereklidir (Elitaş ve Özdem, 2006:148).
Risklerin ölçülmesi aşamasında bir önceki aşamada tanımlanan riskler
sayısallaştırılmakta, ölçülebilir hale getirilmekte ve analitik olarak ifade
edilmektedir. Bu aşamada kurum içinde maruz kalınan risklerin tutarlı bir
şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesini sağlayacak bir risk ölçüm
metodolojisi geliştirilmelidir.
37
Risk analizi ile, tanımlanan ve somut hale getirilen risklerin yönetimine
ve kontrol edilebilirliklerine ilişkin çeşitli değerlendirmelere gidilmektedir. Bu
aşamada ölçülen ve somut hale getirilen risklere ilişkin olarak riskten
kaçınma, risk transferi, risk azaltımı ve riskin üstlenilmesi gibi çeşitli
seçenekler tercih edilmektedir.
Risklerin izlenmesi ve raporlanması aşamasında risk yönetimi
faaliyetlerine ilişkin çeşitli veriler derlenmekte ve bu veriler bir takım
yöntemler vasıtasıyla analiz edilerek raporlara dönüştürülmektedir. Risklerin
izlenmesi ve sonuçlarının raporlanması faaliyetleri süreklilik arz etmelidir.
Çünkü bu aşamanın çıktıları bankanın çeşitli yönetim kademelerinde
kullanılmakta ve kararlar bu veriler ışığında alınmaktadır.
Risklerin denetimi aşamasında hem risklerin etkin bir şekilde yönetilip
yönetilmediği hem de risklerin tespit edilen sınırlar dahilinde tutulup
tutulamadığının belirlenmesine yönelik çalışmalarda bulunulmaktadır. Ayrıca
risk yönetim sürecinin bütünlüğü, doğruluğu ve tutarlılığı bu süreçlerden
bağımsız olan iç denetim (teftiş) biriminin kontrolü ve denetimi altında
bulundurulur.
Ticari bankalar, risk kavramı ve risk yönetimi hakkında genel
açıklamalarda bulunduktan sonra, çalışmanın ikinci bölümünde kredilendirme
işlemleri, bu işlemler sonucunda maruz kalınan kredi riski ve bu risklerin
yönetimi konusunda açıklamalarda bulunulacaktır.
38
İKİNCİ BÖLÜM
KREDİLER, KREDİ RİSKİ VE YÖNETİMİ
2.1. KREDİ KAVRAMI
Modern ekonomilerin vazgeçilmez yapıtaşlarından olan kredi en
genel haliyle belli bir süre sonunda ödenmek şartıyla gerçek veya tüzel
kişilere mal, hizmet veya satın alma, saygınlık ve güven anlamlarında
kullanılmaktadır (Parasız,1994:1999). Günümüzde farklı türde kredilendirme
işlemleri ile karşılaşılmakta, bu durum ise krediye ilişkin farklı tanımların
ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Sevilengül, 2001:101). Bu tanımlardan
bazıları şunlardır:
- Kredi, herhangi bir kimseye para vermek ya da parasını sonra almak
kaydıyla ona mal vermeyi kabul etmek ya da alınacak bir mal, yapılacak bir
hizmetin yerine getirilmesine kefalet etmek, garanti vermek şeklindeki
uygulamalara verilen addır (Parasız,1997:173).
- Kredi, ticari, sınaî ve hizmet işletmelerinin mal ve hizmet sunum
faaliyetlerini desteklemek amacıyla bankalarca verilen ve bankaların
bilançolarının aktifine alacak olarak yansıyan işlemlerin yürütülmesidir
(Berk,1998:6).
Tanımlardan görüleceği üzere kredi ve banka kavramları birbirleriyle
özdeşleşmiştir. Ancak kredi kullandırımı sadece bankalara özgü değildir.
Zaman içerisinde kredi kullandırımında bankalar ön plana çıkmış böylelikle
kredilendirme, mevduat teminiyle birlikte bankaların temel faaliyetlerinden
biri olmuştur (Harfield,1974:5).
Krediler, sadece bankalar açısından önemli değildir. Kredilerin
ekonominin tümü için önemli işlevleri vardır. Krediler, tedavül fonksiyonunun
39
yerine getirilmesine, birikimlerin sermayeye dönüştürülmesine, malların arz
ve talebi arasındaki dengenin sağlanmasına yardımcı olur.
Kredilendirmeye ilişkin işlemlerin artması nedeniyle günümüzde
farklı özelliklerde, farklı vadelerde ve değişik amaçlara yönelik pek çok kredi
türü bulunmaktadır Hangi türünden olursa olsun bir kredi işleminde vade,
güven, risk ve gelir olmak üzere dört temel unsur bulunmaktadır.
2.1. 1. Kredinin Unsurları
Vade, kredinin alınmasından geri ödenmesine kadar geçen süredir.
Kredi kullandırımıyla mali imkânla birlikte saygınlık da sağlanmaktadır.
Ancak ödünç verilen paranın ve sağlanan itibarın belli bir süre sonra borçlu
tarafından geri ödenmesi gerekmektedir. Bu nedenle vadesiz bir işlem kredi
olarak nitelendirilemez. Vade, ayrıca kredinin diğer bir unsuru olan riski de
etkiler. Vadenin uzun ya da kısa oluşu maruz kalınacak risk düzeyini
değiştirmekte, vade uzadıkça risk de artmaktadır (Güney,2008: 68).
Kredi güvene dayanan bir işlem olduğundan vade sonunda
sözleşmede belirtilen yükümlülüklerin borçlu tarafından yerine getirilmesi
gerekir. Bu nedenle bankadan kredi talebinde bulunan gerçek veya tüzel
kişilerin itibarlarının olumlu, banka için güvenilir
Kredi
işlemlerinde
risk,
kredinin
geri
olması gerekmektedir.
ödenmesinde
sorunlar
ile
karşılaşılması, sözleşmede belirtilen hususların vade sonunda borçlu
tarafından yerine getirilmemesi veya kısmen yerine getirilmesi şeklinde
tanımlanabilir. Kredi işleminin doğası gereği risk her zaman mevcuttur. Bu
nedenle bütün krediler açılışlarından itibaren ödenmeme riski taşırlar
(Takan,2002:192). Bankalar varlıklarını devam ettirebilmek, topladıkları
mevduat nedeniyle mudilere karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmek ve
ortaklarına temettü dağıtabilmek için faaliyetlerinden gelir sağlamak
zorundadırlar. Bankaların önemli gelir kaynaklarından biri kullandırdıkları
40
kredilerden
kazandıkları
faiz
ve
komisyonlardır.
Bu
nedenle
kredi
işlemlerinde bankanın gelirlerinde önemli derecede kayıplara neden olacak
uygulamalara gidilmemelidir.
2.2. KREDİ KULLANDIRIM İLKELERİ
Kredilendirmeye ilişkin her bankanın kendine ait politikaları ve
yöntemleri de olsa da kredilendirme faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde
işleyebilmesi için evrenselleşmiş bazı ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkeler
sırasıyla, emniyet, seyyaliyet ve verimliliktir.
Emniyet
ilkesi,
müşterinin
kredi
değerliliğine
ilişkin
gerekli
araştırmaların yapılması ve kredinin yeterli teminata bağlanmasıdır.
Emniyetin sürekliliği için müşteri hakkında istihbarat yapılmalı ve düzenli
aralıklarla yenilenmeli, kredinin türü ve katlanılacak riske göre çeşitli
teminatlar alınmalı, risk mümkün olduğunca tabana yayılmalı ve dağılımının
uygunluğu temin edilmelidir (Şakar,2006: 12). Seyyaliyet ilkesi kredinin kısa
sürede geri ödenmesi, dolu ve donuk olmamasıdır. Krediye sık aralıklarla
tahsilât ve tediyelerin olmasıdır. Bu ilkenin yerine getirilmesinde, kredinin
geri dönüşlerinin kişinin ya da firmanın yaratmış olduğu kaynaklar ile
yapılması, devre sonlarında tahakkuk eden faiz ve komisyon ödemelerinin
nakden tahsil edilmesi önemlidir (Güney, 2008: 73). Verimlilik ilkesi,
bankanın krediyi, faizin yanı sıra komisyon ve bankacılık hizmet
gelirlerinden de getiri sağlayacak şekilde kullandırmasıdır. Kredinin faizi,
komisyonu ve diğer yan gelirleriyle birlikte bankanın kaynak maliyetinden
yüksek olması durumunda verimlilik sağlanmaktadır. Kredinin güven
unsuruna zarar verilmeden kredili müşteriden azami gelirin elde edilmesine
çalışılmalıdır.
Ticari ve kurumsal nitelikli kredilerden farklı olarak bireysel kredi
kullandırımlarında
dikkat
edilmesi
gereken
bazı
ilave
unsurlar
41
bulunmaktadır. Bu unsurlar: bu kredilerin ticari faaliyetlerin finansmanı
amacıyla kullandırılmaması, kredi talebinde bulunan müşterinin çok sık yer
değiştirme potansiyeline sahip olmaması, daha önce diğer bankacılık
hizmetlerinden faydalanan müşteriler tercih edilmesi, tek kişilik başvurular
yerine genellikle geri ödenme riski daha az olan, çalışılan kurumun kefaletini
de içeren kampanya kapsamındaki kredi kullandırımlarının tercih edilmesi
gibi sıralanabilir (Şakar,2002: 20).
2.3. KREDİLENDİRME SÜRECİ
Kredilendirme, müşterinin kredi talebiyle bankaya başvurması ile
başlayan kredinin anaparası, faizi, komisyon ödemelerin yapılarak (veya
verilen garantinin sona ermesiyle) teminatların serbest bırakılması ve
ilişkinin tasfiye edilmesi ile sona eren bir zaman dilimini ve bu zaman dilimi
içerisinde yapılan bütün işlemleri kapsayan bir süreçtir (Şakar, ,2002: 63).
Kredi
başvurusu ve
müşteri
hakkında bilgi
toplanması
Kredinin geri
ödenmesi
Kredinin
değerlendirilmesi
Kredinin
izlenmesi
Kredi kararının
verilmesi ve
kredinin
yapılandırılması
Şekil 2: Kredilendirme Süreci
42
2.3.1. Kredi Başvurusu ve Müşteri Hakkında Bilgi Toplanması
Kredi kullanma niyetinde bulunan gerçek veya tüzel kişi, bankaya
müracat ederek, kullanmak istediği kredinin amacını, miktarını ve vadesini
içerecek şekilde kredi talebinde bulunur. Bu talebin değerlendirmeye
alınabilmesi için müşteriden çeşitli belgeler istenir. Kredilendirme sürecinin
sağlıklı bir şekilde işlemesi büyük ölçüde müşteri hakkında toplanan bilgilere
ve bu bilgilerin doğruluğuna bağlıdır (Aksoy,1993:249).
Kredi veren taraf, geleceği analiz ederek kredi talebinde bulunan
kişinin yükümlülüklerini belirlenen vadede yerine getirip getiremeyeceği
sorusunu kendisine yöneltmelidir. Bu soruyu cevaplandırabilmek içinse kredi
verenin hem gerekli yargıya hem de gerekli bilgiye sahip olması
gerekmektedir
(Rouse,2002:
25).
Kredilendirme
işlemlerinde
yaralanabilinecek bilgi kaynakları ise dolaylı ve dolaysız bilgi kaynakları
olmak üzere iki kısımda sınıflandırılabilir.
2.3.2. Kredinin Değerlendirilmesi
Kredinin değerlendirilmesi, kredi talebinde bulunan gerçek veya tüzel
kişilerin kredi değerlilikleri hakkında bir karara ulaşabilmek için yapılan
çalışmalardır. Kredi taleplerinin değerlendirilmesindeki temel amaç, krediyi
talep eden kişilerin ve kurumların krediyi geri ödeme kapasitelerini
saptamak, maruz kalınan kredi riskini en aza indirmek, kredi talebinde
bulunanın finansman ihtiyacını doğru bir şekilde saptamak ve buna uygun
vade ve koşullara sahip kredilendirmeyi sağlamaktır (Yılmaz, 2006:1).
Kredilendirme
kararının
verilmesinde
kredinin
riski,
verimliliği,
mevzuata ve banka politikalarına uygunluğu ile bankanın plase edilebilir
fonlarının varlığı etkili olmaktadır (Çiloğlu,1988:1). Ticari ve kurumsal nitelikli
43
kredi taleplerinin değerlendirilmesi esas olarak iki aşamadan oluşur. Önce
müşteri hakkında istihbarat çalışmaları yapılmakta daha sonra kredi
analizine geçilmektedir. Bireysel nitelikli kredilerin değerlendirilmesi ticari ve
kurumsal nitelikli krediler ile paralellik gösterse de bazı farklılıklar
içermektedir. Bu çalışmada öncelikli olarak ticari ve kurumsal kredilerin
değerlendirilmesine yönelik bilgiler verilecek daha sonra bireysel kredilere
geçilecektir.
2.3.2.1. İstihbarat
Banka kaynaklarının güvenli ve verimli bir şekilde kullandırılması
öncelikli olarak doğru kullanıcıların seçilmesine bağlıdır. Doğru kullanıcının
seçilmesi ve kredilendirme işlemlerinde maruz kalınan risklerin en az
düzeye indirilmesi gerek ekonomide ve sektörde yaşanan gelişmelerin
yakından takip edilmesini gerekse de müşterinin iyi bir şekilde tanınmasını
zorunlu kılmaktadır. İşte bankaların müşterileri ve müşterilerinin faaliyet
gösterdikleri piyasalar hakkında kredi dağılımına rehber olabilecek bilgileri,
bir sistem dahilinde değerlendirmek üzere toplayıp kayıtlamasına istihbarat
denilmektedir
(Temel,2006:
20).
İstihbarat
çalışmaları
şu
amaçlara
yöneliktir:
- Kredi talebi olan firmanın mali, hukuki ve ticari durumunun, moralitesinin,
geçmiş çalışmalarının incelenerek kredilendirilmesinde sakıncalı bir husus
olup olmadığının tespiti,
- Kredili müşterilerin ve kefillerinin sürekli olarak izlenmesi, durumlarında
kötüleşme olanların tespiti ve gerekli önlemlerin zaman geçirilmeden
alınması,
44
- Banka ile kredi ilişkisi bulunmamakla beraber, piyasa itibarı olumlu, mali
durumu sağlam ve moralitesi iyi olan kişi veya firmaların bankaya
kazandırılması için bilgi toplanması ve değerlendirilmesi,
- Ekonominin ve sektörlerin yakından incelenerek banka açısından
değerlendirilmesi
Bu
amaçlara
ulaşılması
ve
kredilendirme
sürecinin
diğer
aşamalarında sorunlarla karşılaşılmaması için istihbarata ilişkin gizlilik,
tarafsızlık ve süreklilik ilkelerine uyulması gerekmektedir (Çiloğlu,1988:8-9).
2.3.2.2. Kredi Analizi
Kredi analizi kredi talebinde bulunan müşterinin krediyi hak edip
etmediğinin
incelenmesidir.
Finansal
tablolar
ile
çeşitli
iç
ve
dış
kaynaklardan elde edilen veriler; kredilendirme ilkeleri, genel mevzuat ve
bankanın dahili mevzuatı ve politikaları açısından değerlendirilir. Ancak
kredi analizi sadece bu çalışmalardan ibaret olmayıp kriz yönetimini,
problemli
kredilere
ilişkin
sorunların
çözümünü
de
kapsamaktadır
(Akgüç,2000:2). Kredi analizinin temel amacı, kredi talebinde bulunan
firmanın söz konusu krediyi geri ödeyebilme yeteneğinin ve niyetinin olup
olmadığının belirlenmesi ve katlanılacak kredi riskinin azaltılmasıdır.
Kredi analizinde kredi talebinde bulunan kişinin olumlu ve olumsuz
yönlerinin ortaya konularak gerektiğinde teminatların güçlendirilmesi yoluna
gidilir. İyi şekilde teminatlandırılmış kredilerde geri ödeme sorunlarıyla daha
az karşılaşılmaktadır. Ancak bu durum her müşteri ve kredi tipi için geçerli
değildir. Bazen iyi şekilde teminatlandırılmış kredilerde bile ödeme sorunları
ile karşılaşılmaktadır (Rouse,2002: 30).
Bu nedenle sadece teminat göz önüne alınarak kredi tespitinin ve
kullandırımının yapılması hatalı kararların verilmesine neden olabilmektedir.
45
Ayrıca geri ödenmeme durumunda teminatların paraya çevrilerek anapara
ve faiz alacaklarının tahsili zaman alıcı ve maliyetli olup bankanın likiditesini
olumsuz
yönde etkilemektedir. Bunun için kredilendirme faaliyetleri
esnasında teminat dışındaki diğer faktörler de analize dahil edilmeli ve
bütün faktörlerin incelenmesi neticesinde uygun vadede ve tutarda kredi,
tespit edilerek kullandırılmalıdır. Söz konusu hususun temininde müşterinin
kredi riskine ait göstergeler önemli bir rol oynamaktadır.
2.3.2.2.1. Müşteri Kredi Riskinin Göstergeleri
Müşteriye kredi tespit ve kullandırımı kararının verilebilinmesi için
müşterinin kredi değerliliğini gösteren ve kredi yönetiminin 5 K(C)’ sı olarak
ifade edilen faktörlere ilişkin göstergelerin analiz edilmesi gerekmektedir
(Aksoy,1993:251). Bu göstergeler sırasıyla Karakter, Kapasite, Kapital,
Koşullar ve Karşılık ‘tır. Literatürde ise yukarıda sayılan göstergelere ilave
iki faktör daha eklenerek 5C+2C şekline dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu
ek faktörler Yasalara Uyum (Compliance) ve Kredinin Dökümanları (Credit
files/documentaton)’dır (Berk, 2001 :167). Bu çalışmada 5K faktörü
incelenecektir.
2.3.2.2.1.1. Karakter
Karakter, kredinin vadesi geldiğinde müşterinin yükümlülüklerini
yerine getirip getirmemesi
yönündeki
Karaktere
çalışmalarda
ilişkin
yapılan
davranışıdır (Aksoy,1993:251).
daha
çok
şahsi
faktörler
değerlendirmeye tabi tutulmakta taahhütlere bağlılık, işteki başarı derecesi
ve girişimcilik yeteneği gibi nitelikler değerlendirilmektedir. Karakter
kavramın kapsamının geniş olması ve bünyesinde dürüstlük, doğruluk,
46
içtenlik, açıklık, akılcı davranış, yetenek gibi niteliksel unsurları barındırması
değerlendirmeleri zorlaştırmaktadır. Ancak kişinin geçmişteki davranışları
önemli bir veri kaynağıdır. Bu nedenle konuya ilişkin çalışmalar daha çok
geçmişteki davranışlara dayanılarak yapılmaktadır.
2.3.2.2.1.2. Kapasite
Müşterinin
finansal
zorluklar
ile
başa
çıkabilme
becerisinin
değerlendirildiği aşamadır. Borç ödeyebilme yeteneği şeklinde ifade
edilebilen kapasitenin temel göstergesi borçlu firmanın ya da şahsın
kazanma gücüdür. Müşterinin geçmiş yıllarda elde ettiği sonuçlar ve
başarısının derecesi kapasitesinin temel göstergeleridir. Kredi talebinde
bulunan kişinin borç ödeme kapasitesi ve krediyi hangi kaynaktan geri
ödeyeceği dikkatlice incelenmelidir.
Borçlar genellikle, faaliyetler sonucunda yaratılan, varlıkların satışı ve
başka kaynaklardan sağlanan fonlar olmak üzere üç kaynaktan ödenir
(Akgüç,2000:274). Varlıkların satışından ve başka kaynaklardan sağlanan
fonlar genellikle tercih edilmez. Firma faaliyetleri sonucunda borcunu
ödemeye yetecek nakit yaratabiliyor ve dış kaynaklara başvurma zorunda
kalmıyorsa kapasitesinin olduğu anlaşılır. Ancak bu özellik tek başına yeterli
değildir. Çünkü firmanın diğer bankalardan kullandığı kredilerinin yanında
kanunlardan ve/veya iç mevzuattan kaynaklanan yükümlülükleri de
olabilmektedir. Bu nedenle firmanın yaratacağı kaynaklardan söz konusu
borçlar ve yükümlülükler düşüldükten sonra kalan kısmının kredi geri
ödemesini karşılayıp karşılayamadığına bakılmalıdır.
Firmanın borç ödeyebilme yeteneğinin olup olmadığının tespitinde
finansal tablolar analizi sonucunda elde edilen veriler önemli bir bilgi
kaynağıdır. Finansal tablolar analizi ise, analizi yapacak olanın amaçlarına
uygun olarak bir veya bir kaç döneme ait finansal tablolarda yer alan
47
kalemlerin gerek kendi aralarında gerekse de bütünle olan ilişkilerinin çeşitli
analiz
tekniklerinden
yararlanılarak
incelenmesi,
yorumlanması
ve
işletmenin içinde bulunduğu koşulların ve ekonomik ortamın da göz önünde
bulundurularak değerlendirilmesi şeklinde tanımlanabilir (Akdoğan ve
Tenker,2006:515).
Kapasitenin değerlendirilmesinde finansal analizin yanında önemli
olan diğer faktörler de bulunmaktadır (Cooper ve Fraser,1984: 289). Bunlar
kuruluş yeri, üretim kapasitesi, üretilen mal ve hizmetlerin kalitesi,
pazarlama stratejileri ve teknikleri, piyasadaki rekabet, personelin niteliği,
firma faaliyetlerinin etkinliği ve yönetim kalitesi şeklinde sıralanabilir.
Firmanın finansal güçlüklerle başa çıkabilecek kapasiteye sahip olduğu
kanaatine varılırsa kapitale ilişkin değerlendirmelere geçilir.
2.3.2.2.1.3. Kapital
Firmanın büyüklüğü ve kazanma gücünün göstergelerinden birisi
sahip olduğu kapitaldir. Firmaya verilen kredilerin geri ödenmesinde ve
zararların giderilmesinde önemli bir göreve sahip olan sermaye genellikle
“toplam varlıklar –toplam yükümlülükler” şeklinde ifade edilmektedir
(Parasız,2000: 265).
Kapital ayrıca firmanın alacaklıları için de güvence oluşturmaktadır.
Krediye ilişkin yükümlülükler yerine getirilmezse firmanın varlıklarına el
konularak alacakların tahsiline çalışılır. Bu nedenle kredilendirme sürecinde
firmanın sahip olduğu özkaynak tespit edilmeli, likidite ve borçlanma
durumunu gösteren rasyolar hesaplanarak gerçek durumu yansıtacak
değerlendirmeler yapılmalıdır.
48
2.3.2.3.1.4. Koşullar
Kredilendirmeye ilişkin olarak yapılan çalışmalarda firmanın kendine
has özelliklerinin yanı sıra firmanın kontrolü dışındaki faktörler de
incelenmelidir. Borçlunun kontrolü dışında olan ancak borç ödeme gücünü
etkileyen faktörler ekonomik faktörler başlığı altında incelenmekte olup
genellikle konjoktürel dalgalanmalar, firmanın yer aldığı sektörün durumu,
hükümetlerce hazırlanan ekonomik hedefler ve politikalardan oluşmaktadır
(Takan,2002:289).
Ekonomik
hayatın
değişken
olması
firmaların
risklerini
de
artırmaktadır. Ekonomiye ilişkin beklenmedik olayların yaratacağı risklerin
tespiti güç olmakla birlikte imkânsız da değildir. Bankalar, ekonomiye ilişkin
çeşitli göstergeleri ve bu göstergelerdeki değişikliklerin firma faaliyetleri
üzerinde yaratacağı etkileri inceleyerek ve çeşitli senaryo analizleriyle risk
hakkında bilgi sahibi olabilirler ve çeşitli önlemler alabilirler. Genel
ekonomiye ilişkin faktörlerin yanı sıra kredi talebinde bulunan firmanın
hukuki yapısı, firma ile kredi ilişkisine girilmesinin bankanın kredilendirme
politikalarına uyumu, kredi çalışmalarının bankaya sağlayacağı verimlilik de
kredi analizlerinde göz önüne alınmalıdır.
2.3.2.3.1.5. Karşılık
Karşılıklar kredi riskinin azaltılması, kredi geri dönüşlerinde sorun
yaşanmaması ve geri ödemenin olmaması durumunda paraya çevrilerek
anapara ve faiz alacaklarının karşılanmasına yönelik varlıklardır. Sağlam
karaktere sahip olan, faaliyetleri sonucunda borçlarını ödeyebilecek
kapasitesi olan firmaların kredi riskinin daha az olduğu düşünülür. Bu
şartları yerine getirmeyen müşteriler ise kredi riskliliğini azaltıcı koşullar
49
sunabilirler. Bunlar ise karşılıklardır. Kredinin teminatına alınacak unsurlar
niteliklerine göre analiz edilmelidir. Ayrıca teminatların seçimine, dereceye,
sıraya önem verilmeli ve firmanın faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olmamasına
dikkat edilmelidir (Aras,1996: 52).
2.3.2.3. Bireysel Kredilerin Değerlendirilmesi
Bireysel kredi talebinde bulunan müşteriler de ticari ve kurumsal
nitelikli
müşteriler
gibi
ödeme
güçleri
ve
moraliteleri
bakımından
değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Ancak bazı hususlar ve uygulanan
yöntemler açısından uygulamada bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Öncelikle bireysel kredilerde analize tabi tutulacak mali tabloların
yerini kişisel gelir ve gider kalemleri, menkul ve gayrimenkul gelirleri, kişisel
servet almaktadır (Yılmaz, 2006:2-3). Ayrıca bireysel kredi talebinde
bulunan kişi sayısının fazlalılığı nedeniyle tek tek kişiler hakkında analiz
yapmak zaman alıcı ve maliyetli olacağından benzer özellikler gösteren
müşteriler çeşitli havuzlar altında toplanmakta bu havuzlara ilişkin özel
skorlama modelleri geliştirilerek kredi tespit ve kullandırımına gidilmektedir.
Bu tip kredilerde gelecekteki ödeme gücü, şimdiki ödeme gücünden
daha önemlidir. Kredinin geri dönüşü ise gelecekteki nakit akışlarına göre
yapılmaktadır. Bunun için kişinin bugünkü ve gelecekteki net gelir düzeyi
bankadan aldığı kredinin taksitlerini ödemeye yetecek kadar yüksek
olmalıdır. İstihbarat çalışmalarında kredi talebinde bulunan kişinin servetini
oluşturan varlık ve alacaklarının da sorgulaması yapılmaktadır. Buradaki
amaç; kredinin geri dönüşünde sorun olması durumunda başvurulacak ek
kaynakların ortaya konulmasıdır (Şakar, 2002: 93).
Müşteri hakkında çeşitli kaynaklardan ve istihbarat çalışmalarından
elde
edilen
bilgiler
skorlama
sistemine
girilerek
müşterinin
notu
50
hesaplanmaktadır. Belirlenen kredi notuna göre kredi kullandırımının yapılıp
yapılamayacağının yanı sıra kullandırıma gidilecekse kullandırılabilinecek
kredi limiti de tespit edilebilmektedir.
2.3.3. Kredilendirme Kararının Verilmesi, Kredinin Yapılandırılması ve
Kredinin Onaylanması
Kredi talebinin değerlendirilmesi, kredi talebinde bulunan hakkında
bilgilerin derlenmesi ve bu bilgiler ışığında kredi analizinin yapılması
sonucunda müşteri hakkında olumlu bir izlenim edinilir, müşterinin bankanın
kredilendirmeye ilişkin politikaları ve yöntemleri açısından uygunluğu da
görülürse kredi talebi kabul edilir. Bundan sonra kredinin yapılandırılması
aşmasına geçilir. Kredinin yapılandırılması, kredinin fiyatlandırılması, asgari
mevduat limitinin belirlenmesi ve kredi sözleşmesinin hazırlanması gibi
unsurlardan oluşmaktadır (Aras,1996: 61).
Müşterinin
kredi
değerliliği
yüksek
olsa
da
kredinin
yanlış
yapılandırılması kredinin geri ödenmesinde sorunlara neden olabilmektedir.
Kredinin doğru yapılandırılması, her şeyden önce müşterinin finansman
ihtiyacı ile kredinin özelliklerinin uyumlu bir şekilde birleştirilmesini gerektirir
(Şakar, 2006: 39). Bu nedenle kredinin türü, vadesi ve tutarı belirlenirken
kredinin marjı, hangi kaynaklarla geri ödeneceği ve taşıdığı risk göz önüne
alınmalıdır.
Kredinin
yapılandırılmasından
sonra
kredinin
onaylanarak
kullandırılması aşamasına geçilir. Kredi onay süreci bankadan bankaya
farklılık gösterebilmektedir. Bu farklıkların ortaya çıkmasında bankanın
büyüklüğü, şube sayısı ve organizasyon yapısı gibi faktörler etki olmaktadır.
Genellikle orta veya küçük ölçekli, şube sayısı az olan bankalarda
bütün kredi işlemleri merkezileştirilmiştir yani tüm krediler Genel Müürlük
51
ve/veya Bölge Müdürlüğü tarafından onaylanmıştır. Büyük ölçekli ve şube
sayısı fazla olan bankalarda ise kredi kullandırımına onay verecek mercii
kullandırılacak kredinin tutarına göre değişmektedir. Bu tür bankalarda
şubelere belli bir limite kadar re’sen kredi tespit ve kullandırım hakkı
verilmiştir. Skorlama veya analiz yoluyla belirlenen kredi tutarı şube re’sen
kredi açma yetki limiti dahilinde ise şube kredi komitesinin olumlu
kararından sonra kredi açılırken, şube re’sen kredi açma yetki limitinin
üzerindeyse şubenin görüşü ile birlikte gereği yapılmak üzere genel
müdürlüğe intikal ettirilir (Eyyüpgiller,1993: 75).Genel müdürlüğün veya
bölge müdürlüğünün onayı sonrasında kullandırımı yapılan bu tür kredilere
ise otorize kredi denir
2.3.4. Kredilerin İzlenmesi ve Geri Ödenmesi
Gündelik hayatta işler her zaman öngörülen şekilde gitmeyebilir ve
müşteriler bir takım sıkıntılar içerisine girebilir. Sorunlar ne kadar erken
tespit edilirse çözüm önerileri geliştirmek, müşteriye çeşitli tavsiyelerde
bulunmak ve problemleri kontrol altına almak o denli kolay olmaktadır. Bu
nedenle bankalar kredi kullandırımından sonra da müşterilerini izlemektedir.
Kredinin izlenmesi, kredinin kullandırımından ve geri dönüşüne kadar geçen
süreyi kapsamakta; müşterinin sözleşmeye uygun hareket edip etmediğinin
belirlenmesi, sorunlu kredilerin tespiti ve bu sorunların çözümü için gerekli
olan önlemlerin zamanında alınması, teminatların gözden geçilerek
değerlerinde
herhangi
bir
kaybın
olup
olmadığının
belirlenmesi
faaliyetlerinden oluşmaktadır ( Erlaçin, 1967: 240).
Kredilerin izlenmesiyle, maruz kalınan kredi riski azaltılabilmekte ve
firmanın daha iyi yönetilmesi sağlanabilmektedir. Ayrıca kredili müşterilerin
hesaplarının ve finansal tablolarının düzenli aralıklarla incelenmesi bankaya
yaşanan gelişmelere müşterilerin bakış açısı ile izleme fırsatı sunmaktadır.
52
Kredilerin izlenmesine ilişkin prosedür kredilendirme sürecinin başında
oluşturulmalı ve bu prosedürün sağlıklı bir şekilde işlemesi için müşteriden
düzenli aralıklarla bilgi temin edilmelidir.
Kredinin normal olarak sona ermesi kredinin anapara ve faizinin
borçlu tarafından ödenerek riskin tasfiye edilmesi, teminatların serbest
bırakılması ve kredi limitinin iptal edilmesidir. Bunun dışında banka, kredi
müşterisi ile yapılan sözleşme gereği istediği anda kredi ilişkisini sona
erdirebilmektedir. Bankalar genellikle haciz, iflas, konkordato, ölüm, firma
tarafından keşide edilen çeklerin karşılıksız çıkması, firmanın kaldırısı
yapılmamış protestolu senetlerinin bulunması, firmanın mali yapısının
önemli ölçüde bozulması vb. nedenleri ileri sürerek gerekli gördükleri
durumlarda kredi ilişkisini sona erdirebilirler (Takan,2002:207). Ayrıca kredi
müşterileri de bankaya olan borçlarını ve risklerini tasfiye etmek şartıyla
istedikleri zaman kredilerini kapatabilirler.
2.4. KREDİ RİSKİ
Tasarruf sahiplerinden toplanan fonların yatırımcılara kredi şeklinde
verilmesi ve bundan gelir elde edilmesi bankacılığın temel faaliyetlerinden
olup risk üstlenilmesini gerektirmektedir. Kredi riski en genel haliyle,
bankaların vermiş oldukları kredilerin geri ödenmemesi veya kısmen geri
ödenmesi veyahut kredinin teminatı olarak gösterilen kıymetlerin değer
kaybederek ödenmeyen borcu karşılayamaması durumudur (Meriç, 1980:
100). Geniş anlamda kredi riski müşterinin kredi değerliliğindeki olumsuz
değişiklerin meydana gelmesi ihtimalini de kapsar.
Bankaların büyük bir kısmı için kredi riskinin en geniş ve görünür
kaynağı kullandırdıkları krediler olmakla beraber, menkul kıymet portföyü,
kırmızı (ters) bakiye veren mevduat hesapları, diğer mali kuruluşlar
nezdinde tutulan mevcutlar, teminat mektupları, diğer garanti ve taahhütler,
53
türev sözleşmeleri ve bankalar arası para piyasası işlemleri nedeniyle de
kredi riskine maruz kalınmaktadır (Altıntaş,2006: 355).
Son yıllarda
yaşanan gelişmeler bu riskin önemini daha da arttırmış olup bu gelişmeler
şunlardır (Altman ve Saunders, 1998: 1772) :
- Dünya genelinde yapısal iflasların artması
- Küçük ölçekli firmaların sermaye piyasası araçlarının gelişimi ile direkt
olarak fon sağlama imkânlarının artması ve bunun sonucunda bankaların
küçük ölçekli firmalara kredi kullandırımlarına ağırlık vermesi
- Yaşanan yoğun rekabet nedeniyle kar marjlarında görülen daralma
- Kredilerin teminatı olarak gösterilen varlıkların değerlerindeki değişimin
artması ve genel düşüş eğilimi
- Türev ürünlerin kullanımının yaygınlaşması ve bunun sonucunda bilanço
dışına taşınan kredi riskinin artması
Bütün bu gelişmeler ışığında kredi risk yönetiminin amacı genel olarak;
mevzuat hükümlerine uyumlu olarak ve uygun parametreler içerisinde
bankanın maruz kalabileceği riskleri yöneterek, bankanın risk ayarlı getirisinin
maksimize edilmesidir (Korkmaz, 2004:1). Kredi risk yönetimi ile etkin kredi
portföy
yönetiminde
bulunulması,
fiyatlandırmanın
doğru
bir
şekilde
yapılması, risk ve getiri arasındaki optimum dengenin kurulması, erken uyarı
sistemlerinin oluşturulması, optimal sermaye dağılımının sağlanması, yerel ve
uluslararası
otoritelerin
düzenlemelerine
paralel
olarak
çalışılması
amaçlanmaktadır.
Bu amaçların gerçekleştirilmesine yönelik olarak kredi risk yönetimi
faaliyetleri günümüzde, genellikle piyasada belli bir geçmişi olan, büyük
ölçekli firmalara kredi vermenin tercih edildiği ve iyi kredi verme şeklinde
nitelendirilen ve kredi fiyatlamasında riski göz önüne almayan geleneksel
kredi risk yönetimi faaliyetlerinden oldukça farklılaşmıştır (Erdoğan ve
Dolgun, 2001:1-3). Modern kredi risk yönetimi faaliyetleri müşteri verimliliğini
ön plana çıkarmakta, krediler portföy olarak yönetilmekte, risk- getiri ilişkisi
ölçülmekte, kredi fiyatlaması ve ayrılması gereken sermaye riske göre
belirlenmektedir.
54
2.4.1. Kredi Risk Yönetim Süreci
Kredi işlemlerinin çeşitlilik göstermesi ve karmaşıklığına rağmen
kredi risk yönetimi süreci beş aşamadan oluşmaktadır.
Kredi
Riskinin
Tanımlan
ması
Kredi
Riskinin
Raporlan
ması
KREDİ
RİSK
YÖNETİM
SÜRECİ
Kredi
Riskinin
Kontrolü
Kredi
Riskinin
Ölçülmesi
Kredi
Riskinin
İzlenmesi
Şekil 3: Kredi Risk Yönetim Süreci
Kredi riskinin tanımlanması aşamasında bankalar hangi risklere maruz
kaldıklarını ve bu risklerin hangi işlem ya da hizmetlerden kaynaklandığını
ve
bu
işlemleri
hangi
birimlerin
gerçekleştirdiğini
ortaya
koymak
durumundadırlar. Kredi risklerinin iyi bir şekilde tanımlanması başta kredi
riskinin ölçülmesi olmak üzere sürecin diğer aşamalarındaki faaliyetlerin
kolay ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesini de mümkün kılmaktadır.
Kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak yapılan çalışmalar temerrüt
olasılığının ve temerrüt durumunun oluşması durumunda uğranılacak zarar
miktarının önceden tahmin edilmesi üzerine yoğunlaşmakta ve kredi risk
yönetimi faaliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu nedenle kredi
55
riskinin ölçümü, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde
incelenecektir.
Kredi risk yönetimi faaliyetleri sadece kredi riskinin ölçülüp gerekli
olan sermayenin ayrılmasından ibaret değildir. Üstlenilen kredi riskinin
düzenli olarak izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekir. Kredi riskini
izleme faaliyetleri, bankalar için erken uyarı mekanizması işlevi görmekte;
kredi borçlularının faaliyetlerindeki ve mali durumlarındaki sorunlar erken
tespit edilebilmekte ve tedbirler zamanında alınmaktadır.
Kredi
risk
yönetimi
faaliyetlerinden
istenen
sonuçların
elde
edilebilmesi için sürece ilişkin etkin bir kontrol ortamı oluşturulmalıdır. Kredi
riskinin kontrolü, maruz kalınacak kredi riskinin makul seviyede tutulup
tutulmadığının
ve
kredilendirme
politikalarına
uygun
hareket
edilip
edilmediğinin tespitini sağlar. Denetim faaliyetlerinden istenilen sonuçların
alınması için; denetim fonksiyonunun kredilendirme ve derecelendirme
süreçlerinden bağımsız olması, kredi risk derecelerinin sürekli olarak
değerlendirmeye tabi tutulması, değişik iş- sektör senaryolarının ve makro
ekonomik değişikliklerin önemli krediler üzerindeki etkilerinin incelenmesi,
limit kontrolünün yapılması ve taşınan risk tutarlarına göre limitlerin
tekrardan gözden geçirilmesi gerekmektedir (Aksel, 2001: 9). Kredi risk
yönetimi faaliyetlerinden elde edilen sonuçlar, kredi tahsis ve pazarlama
fonksiyonlarına, üst yönetim ve yönetim kurulu gibi bankanın çeşitli
kademelerine düzenli olarak raporlanmalıdır. Söz konusu raporlar, kredi risk
yönetimi sürecinde yer alan birimlerin daha doğru kararlar almasını
sağlamaktadır.
2.5. KREDİ RİSKİNİN ÖLÇÜLMESİ
Kredi risk ölçümü, kredi risk yönetimine ilişkin yapılan çalışmaların
büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Günümüzde bankalar ve diğer finans
56
kurumları
gerek
Basel
II
kriterlerine
uyum
gerekse
de
kendi
iş
devamlılıklarını ve verimliliklerini geliştirme ihtiyaçlarından ötürü kredi
riskinin standart yöntemle ölçülmesi yerine daha sofistike kredi risk
modellerini kullanmaktadırlar.
Kredi risk modellerinin temeli sayılan ve finansal tablolardan elde
edilen bir takım verilerin istatiksel analiziyle firmaların iflas etme olasılıklarını
ortaya koyan yöntemlerin tarihi oldukça eskidir. Ancak piyasalarda yaşanan
gelişmelerin de etkisiyle kredi riski modelleme teknikleri 1980’den itibaren
hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir
(Altman ve Saunders,1998: 1722).
•
Karmaşık kredi skorlama ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi
•
Portföy bazında kredi riskinin ölçümünü mümkün kılan tekniklerin
geliştirilmesi ve risk yoğunlaşmalarının göz önüne alınması
•
Riski, kredi fiyatlandırmasına yansıtan yöntemlerin geliştirilmesi
•
Bilanço dışı işlemler nedeniyle maruz kalınan kredi riskinin ölçümüne
yönelik yöntemlerin geliştirilmesi
Oluşturulan bu modellerin kredi riskinin doğru bir şekilde ölçülmesinin
yanı sıra ekonomik koşullardaki, piyasalardaki ve kredi kalitesindeki
değişiklikleri gösterme, kredilendirme sürecinde şeffaflığın arttırılması, kredi
fiyatlamasının daha etkin yapılması, ayrılacak sermayeye ilişkin net
sonuçlara ulaşılması, organizasyon içerisinde veri toplama ve raporlama
faaliyetlerinin doğru bir şekilde yerine getirilmesi gibi bazı ek faydaları da
bulunmaktadır (Eratay, 2004:5).
Kredi riski ölçüm modelleri, özellikle de içsel modeller, kredi riskine
ilişkin özellikli bazı kavramlar içermektedir. Kredi risk modelleri hakkında
açıklamalarda bulunmadan önce bu kavramlar hakkında bilgi sahibi
olunması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
57
2.5.1. Kredi Risk Ölçümüne İlişkin Temel Kavramlar
Kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak geliştirilmiş olan modeller,
finans teorisi ve istatiksel yöntemleri bir araya getirmekte, bunun sonucunda
da bu alana özgü bazı terimler ortaya çıkmaktadır. Bu terimlerden
başlıcaları hakkında kısaca bilgi verilecektir.
Temerrüt Olasılığı (Probabilty of Default-PD), kredi işleminde karşı
tarafın yükümlülüğünü yerine getirememe olasılığıdır. Temerrüt olasılığının
tanımlanması modellemenin ilk aşamasını oluşturmakta, sahip olunması
gereken veri seti ve olasılık ölçüsü hakkında bilgi vermektedir. Temerrüde
düşme ihtimalinin tahmininde çeşitli olasılık dağılımları (normal dağılım,
poisson dağılım...) kullanılabilir (Babuşcu, 2005: 143).
Temerrüt Anında Risk (Exposure at Default-EAD), bankanın gerçek
anlamda maddi kaybının değerini ifade etmekte olup tahsis edilmiş olan
kredi limitinden müşterinin temerrüt anında kullandığı kısmı göstermektedir.
Söz konusu kullanım tutarı, firma problemli hale gelmeye başladıkça
firmanın ortalama kullanımının üzerine çıkmaktadır.
Bankalar
müşteriye
ve
ürüne
göre
kullandırdıkları
kredilerin
karşılığında çeşitli teminatlar alırlar. Kredi borçlusu temerrüde düştüğünde
ise bu teminatlar ile kayıplarının tahsiline çalışırlar. Ancak teminatlar her
zaman kayıpların karşılanmasında yeterli olmamaktadır. İşte temerrüde
düşmüş kredilerde teminatlardan tahsil edilemeyen kayıp oranı, Temerrüt
Halinde Kayıp (Loss Given Default-LGD) olarak ifade edilmekte olup bu
oranın hesaplanmasında kredi sorunlu hale geldiği anda borçlunun verdiği
teminatlardan tahsil edilebilecek tutar ve tüm masraflar 5 birlikte dikkate
alınmaktadır (Erdoğan ve Dolgun, 2001:4).
5
Takip ve tahsil dönemlerinde yapılan masraflar ile paranın zaman değeri nedeniyle katlanılan fırsat
maliyetleridir.
58
Beklenen Kayıp (Expected Loss-EL), mevcut kredi tutarları, bu
kredilere ilişkin temerrüde düşme ve geri dönme oranları geçerli ise bir
organizasyonda oluşması muhtemel kredi kaybıdır (Aksel, 2001: 11). Başka
bir ifade ile beklenen kayıp, müşterilere kullandırılan kredilerdeki ortalama
zararı
göstermektedir.
Bu
kredi
kayıpları
içinse
karşılık
ayrılması
gerekmektedir. Beklenmeyen Kayıp (Unexpected Loss-UL), beklenen kaybı
aşabilecek potansiyel kredi zararı yani; beklenen kaybın volatilitesidir.
Beklenmeyen kayıp, daha önceden belirlenmiş bir güven aralığı için
beklenen kayıp ölçümünün dağılımındaki belirsizliği ve sapmayı gösterir
(Aksel, 2001: 11). Bankaların beklenmeyen kayıpları karşılayabilecek
düzeyde sermaye tahsis etmeleri gerekmektedir.
Beklenen ve Beklenmeyen Kayıpların bulunması ile kredi riskine
ilişkin Ekonomik Sermaye hesaplanabilir. Ekonomik sermaye, risklerin
toplulaştırılması eğiliminin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve farklı tipteki
riskleri tek bir ölçütle ifade etmeye çalışan bir kavram olup (Yayla ve Kaya,
2005: 12), bankanın faaliyetlerinden kaynaklanabilecek kayıplara karşılık
olarak tampon görevi görmesi için ayrılan sermayeyi ifade etmekte ve banka
tarafından tespit edilmektedir. Ekonomik sermayenin tahsisinde öncelikli
olan bankanın varlığını devam ettirmesidir.
2.5.2. Kredi Risk Ölçüm Modelleri
Kredi
yönetimindeki
sorunlar
nedeniyle
bankaların
uğradıkları
zararların artması, finans teorisindeki ve teknolojideki gelişmeler kredi risk
ölçümüne ilişkin öteden beri, uygulanan ekspertiz modellerinden farklı nicel
yönü de olan modellerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
59
2.5.2.1. Ekspertiz Modelleri
Kredi riskinin ölçümünde yoğun olarak kullanılan öznel yöntemler
ekspertiz modelleri olarak adlandırılmakta olup bu modellerde çeşitli
kaynaklardan borçlu hakkında elde edilen bilgiler incelemeye tabi
tutulmakta,
kredilendirme
kararı
verilmektedir.
Bu
karar,
doğrudan
kredilerden sorumlu kişi ya da birim tarafından verilmekte, kişisel deneyim
ve sübjektif yargılar söz konusu kararda önemli olmaktadır.
Kredi değerliliğinin tespitinde kullanılabilecek çok sayıda faktör
olmasına rağmen bu modellerde 5K olarak bilinen Karakter, Kapasite,
Kapital, Karşılık ve Koşullar şeklinde sıralanan müşteri kredi riskliliği
göstergeleri yoğun olarak kullanılmaktadır. (Korkmaz, 2004:2) Bu beş
gösterge kredi sorumlusu tarafından analiz edilmekte, ağırlıklandırılmakta
ve kredilendirme kararı verilmektedir. Günümüzde çoğu banka tarafından
ekspertiz modellerin kullanımına devam edilse de bu modellerin tutarlı
olmayışı ve öznel olması gibi iki önemli eksikliği bulunmaktadır. (Saunders
ve Allen, 2002: 9)Çünkü kredi riskinin ölçümünde kullanılan faktörlerin
seçimi ve ağırlıklandırılması, kredi borçlusuna ve analistine göre farklılık
gösterecektir.
2.5.2.2. Derecelendirme Sistemleri
Kredi derecesi (rating), borçlanma araçları üzerindeki faiz ve
anaparanın geri ödenmeme riskinin belirlenmesidir (Şirvan, 2004:2). Kredi
derecesi ile borçlunun yükümlülüklerini zamanında ve tam olarak yerine
getirme isteği ve kabiliyeti ölçülmekte, kredi tahsisinde taşınılan risk
matematiksel olarak ifade edilmektedir.
60
Kullanım alanı günümüzde oldukça genişleyen kredi derecelendirme
sistemleri hem fon kullanıcıları hem de fon sağlayıcıları açısından önemlidir.
Fon talep eden birimler için yüksek kredi notuna sahip olunması daha düşük
maliyetle borçlanmayı sağlayacaktır. Bankalar gibi fon arz eden birimler
içinse bu sistemlerin kullanımı, firmaların risk derecelerini ölçülmesini
böylelikle kredi portföyünün risk dağılımının optimum düzeyde tutulmasını
ve sorunlu kredilerin azaltılmasına olanak tanıyacaktır (Babuşcu, 2005:
105).
Kredi dereceleri farklı açılarından sınıflandırılabilir. Vadelerine göre
uzun ve kısa vadeli; türlerine göre uluslararası döviz cinsinden, ulusal yerel
para cinsinden; kaynakları bakımından ise dışsal ve içsel kredi dereceleri
olmak üzere incelenebilir. Söz konusu sınıflandırmalar içerisinde yer alan ve
Basel II’de üzerinde durulan dışsal ve içsel kredi dereceleri önemlidir.
Dışsal
kredi
derecelendirme sistemlerinde firmalara
ait
kredi
dereceleri, kredi tespitinde bulunulacak kurumdan ayrı, faaliyet konuları
derecelendirme olan bağımsız şirketler tarafından tespit edilmektedir. Söz
konusu derecelendirme şirketlerinin en önemlileri Standart & Poors (ABD),
Moody’s (ABD), Fitch (İngiltere) ve JCR (Japonya) olup bu kuruluşlar en
yükseği AAA’ dan başlayıp en düşüğü tek C veya D kadar değişen 20
civarında not kategorisinde kredi derecesi tespit etmektedir (MB,2005:3).
İçsel derecelendirme sistemlerinde ise bankalar müşterilerinin kredi
derecelerini kendi bünyelerinde geliştirdikleri modeller ile belirlemektedir.
Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nın kredi risk yönetimi kısmında üzerinde
oldukça durulan içsel derecelendirme sistemleri hakkında ayrıntılı bilgi
çalışmanın üçüncü bölümünde verilecektir.
Derecelendirme sistemleri sağlandıkları faydalarla birlikte bazı
özelliklerinden dolayı eleştirilmektedir. Bu eleştiriler, kredi geri ödemelerinin
genellikle 3 veya 5 yıl gibi bir sürede yapılırken kredi risk derecelerinin bir
yıllık zaman aralığına göre belirlenmesi, derecelendirme sistemlerinin
portföy çeşitlendirmelerini genellikle dikkate almaması, bireysel ve küçük
61
montanlı ticari kredilere uygulanmasının güç olması
Saunders,
2004:
736)
ve
özellikle
de
(Allen,
bağımsız
Delong ve
derecelendirme
kuruluşlarının hukuki yapıları ve faaliyetlerinin denetime tabi olmaması
üzerine yoğunlaşmaktadır.
Ayrıca bu kuruluşların gerek Asya Krizi’ne gerekse de Worldcom,
Enron gibi hileli şirket iflaslarına ilişkin her hangi bir öncü açıklamada
bulunmamaları, kredi değerliliğindeki kötüleşmeleri ön görememeleri yoğun
bir şekilde eleştirilmektedir.
2.5.2.3. Kredi Skorlama Modelleri
Kredi skorlama modelleri, tüketici kredilerden ticari kredilere kadar
günümüzde pek çok kredi tipinde yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bu
modeller ekspertiz modellerinin daha nesnelleştirilmiş hali olarak görülebilir.
Yer aldıkları endüstri veya iş kolunun özelliklerine göre borçluları en iyi
şekilde temsil eden değişkenler seçilmekte, bu değişkenler temerrüt
olasılığına etkileri bakımından ağırlıklandırılmakta ve nicel yöntemler
kullanılarak kredi notu hesaplanmaktadır (Altman ve Saunders, 1998:1723).
Kredi notu, temerrüde düşme olasılığının göstergesi olarak kabul
edilebileceği gibi, borçluları çeşitli gruplar altında sınıflandırmak için de
kullanılabilir. Kredi notunun hesaplanmasında kullanılan veriler müşteri
segmentine göre değişiklik göstermektedir. Bireysel krediler için genellikle
gelir seviyesi, gayrimenkul ve menkul sahipliği, yaş, iş, eğitim durumu v.b
ilişkin bilgiler; ticari ve kurumsal krediler içinse borç/ özsermaye, borç/
toplam varlıklar gibi finansal rasyolar kullanılmaktadır.
Gerekli olan verilerin temininden sonra istatiksel tekniklerin yardımı ile
borçluya ait kredi notu hesaplanır. Bu tekniklerden diskriminant analizi
yoğun
olarak
kullanılmaktadır.
Söz
konusu
yöntemde
müşterilerin
62
durumlarına ilişkin çeşitli faktörler, değişkenler olarak kabul edilerek her
değişkene ait puan belirlenmektedir. Aynı zamanda puanların genel durum
içinde
değişkenin
etkisine
göre
ağırlığı
da
tespit
edilmektedir
(Aksoy,1993:258). Böylelikle bütün faktörleri kapsayan, müşterinin kredi
notunu gösteren bir puana ulaşılmaktadır.
Kredi skorlama modellerinin temelini oluşturan ve Edward I. Altman
tarafından 1968 yılında geliştirilen Z-Score analizi de bir diskriminant
analizidir. Bu model, iflas eden şirketlerin, faaliyetlerine devam eden
şirketlere
göre
daha
farklı
finansal
göstergelere
sahip
olduğu
düşüncesinden yola çıkılarak oluşturulmuştur. Bunun için de iflas etmiş
firmalar ile iflas etmemiş firmalardan iki grup oluşturulmuş, yapılan
çalışmalar neticesinde, aşağıdaki tabloda gösterilen beş rasyonun iflas
tahminlerinde yüksek açıklama gücüne sahip olduğu görülmüştür.
Tablo 5: Z- Score Analizi
X
Rasyo
X1
İşletme Sermayesi/Toplam Aktif
1,2
X2
Dağıtılmamış Kar/ Toplam Aktif
1,4
X3
Faiz ve Vergi Öncesi Kar/Toplam Aktif
3,3
X4
Özsermayenin Piyasa Değeri/ Toplam Borcun Piyasa Değeri
X5
Satışlar/ Toplam Varlıklar
Ağırlığı
0,6
1,0
Z= 1,2 X1+ 1,4X2+ 3,3 X3+ 0,6 X4+ X5
(Kaynak: Aksoy, 1993)
Z-Score ‘ı ne kadar yüksek olursa firmanın iflas etme olasılığı o kadar
düşüktür. 1.81 değeri eşik değer olup bu değerin altında kalan firmalar kötü
olarak nitelendirilmekte ve kredi teklifleri geri çevrilmektedir. Z-Score
analizine ilişkin olarak yapılan çalışmalar neticesinde modelin iflastan bir yıl
öncesi tahminlerindeki isabet derecesinin %94 olduğu, iki yıl öncesine
gidildiğinde ise bu oranın %72’ye gerilediği görülmüştür. Model, dördüncü
değişken (X4) hariç diğer tüm değişkenlerin defter değerine dayanması ve
63
bu nedenle firmaların mali durumlarındaki bozulmaları kısa bir sürede tespit
edemeyeceği için eleştirilmiştir (Saunders ve Allen, 2002: 12).
Z Score modeli piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde açıklama
gücünü kaybetmeye başlayınca, 1977 yılında güncellenmiş ve Zeta Modeli
adını almıştır. Zeta modeline ilişkin çalışmalar ortalama aktif büyüklükleri
100 milyon $ olan, yarısı perakendeci yarısı üretici olmak üzere 53 iflas
etmiş, 58 iflas etmemiş firma üzerinde yapılmıştır. Zeta modelinde öncü
finansal göstergelerin sayısı yediye yükselmiştir. Zeta modeli firma iflaslarını
bir yıl öncesinde %96 seviyesinde, 5 yıl öncesine gidildiğinde ise %70
seviyesinde açıklayabilmektedir (Altıntaş, 2006: 449).
Tablo 6: Zeta Analizinde Kullanılan Rasyolar
X
Rasyo
X1
Faiz ve Vergi Öncesi Kar/ Toplam Aktifler
X2
Kazançtaki (X1’deki) İstikrar (5-10 yıllık bir süreçte yapılan karlılık
tahminlerinin standart hatasına dayanılarak ölçüm yapılmaktadır.)
X3
Faiz ve Vergi Öncesi Kar/ Toplam Faiz Ödemeleri
X4
Dağıtılmayan Karlar/ Toplam Aktifler
X5
İşletme Sermayesi/ Toplam Aktifler
X6
Çıkarılmış Sermaye/Toplam Özkaynaklar (5 yıllık piyasa ortalaması)
X7
Toplam Aktifler (Toplam aktif büyüklüğünün logaritması alınmaktadır)
Kredi riskinin ölçümüne yönelik bankalar tarafından yoğun olarak
kullanılan kredi skorlama modelleri, kullanılan değişkenlerin kısa dönemde
sabit kalacağı ve bu değişkenler ile kredi notu arasındaki ilişkinin genellikle
doğrusal
olduğunun
varsayılmasından
dolayı
yoğun
bir
şekilde
eleştirilmektedir. Günümüzde özellikle de gelişmiş ülkelerde firma iflasları
ani ve çeşitli faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilmekte, firmaların finansal
tablolarına yansıması zaman almaktadır. Bu nedenle finansal tablo
bilgilerinin basit istatistik teknikler ile analizine dayalı olan kredi skorlama
sistemlerinin
tek
başına
kurumsal
müşterilere
uygulanması
tercih
64
edilmemektedir
(Saçcı,
2004:111).
Bireysel
müşteriler
açısından
bakıldığında gerek sağladığı maliyet avantajı gerek isabet derecesi
nedeniyle kredi skorlama sistemleri, bankalar tarafından halen yoğun olarak
kullanılmaktadır.
2.5.2.4. CreditMetrics Modeli
JP Morgan tarafından geliştirilen ve 1997 yılında piyasaya sürülen
Creditmetrics, yine JP Morgan tarafından piyasa riskinin ölçümü için
geliştirilmiş olan Riskmetrics modelinin kredi riskinin ölçümüne uyarlanmış
halidir. Bu model, organizasyon çapında kredi riskinin konsolidasyonuna,
kredilere ilişkin riske maruz değer hesaplamalarına imkân tanımakta (JP
Morgan, 1997: 3) ve gelecek yıl kötü bir yıl olursa kredi portföyünden dolayı
ne kadar kayba maruz kalınır sorusuna yanıt aramaktadır.
Kredi riski ile piyasa riskinin istatiksel olarak ifadeleri birbirinden
farklıdır. Piyasa riski daha çok normal dağılıma yakın bir dağılım
sergilerken, kredi riskinde çarpıklık söz konusudur. Bu nedenle piyasa
riskinin ölçümüne ilişkin olarak geliştirilmiş modellerin kredi riskine
uygulanması esnasında bir takım değişikliklerin yapılması gereklidir. Bir
menkul kıymetin RMD’sini hesaplayabilmek için o kıymetin piyasa değerine
ve piyasa değerinin standart sapmasına ihtiyaç vardır. Ancak kredilere
ilişkin piyasa değerine ve bu değerin standart sapmasına doğrudan
ulaşılması mümkün değildir. Direkt olarak gözlemlenemeyen kredi değerleri
nedeniyle
Creditmetrics
modellinde
müşterilerin
kredi
notlarındaki
değişikliklere büyük önem atfedilmiştir.
Creditmetrics
modeli
ekonometrik
modellerden
özelikle
probit
modeline benzemekte, modelin temelini kredi derecelerindeki geçişmeler
(credit migration) oluşturmaktadır (Gordy,2000:124). Model ile belirli bir
vadede müşterinin kredi değerliliğindeki değişim olasılığı hesaplanmaya
65
çalışılmaktadır. Öncelikle portföyde yer alan her borçluya bir kredi derecesi
tayin edilmekte, geçiş matrisinin yardımı ile bu derecedeki iyileşme veya
kötüleşme veyahut temerrüde düşme durumu belirlenmektedir. Geçiş
matrislerine ilişkin veriler S&P, Moody’s, Fitch gibi derecelendirme
kuruluşlarının çalışmalarından elde edilmektedir. Aşağıdaki tabloda S&P’un
tayin ettiği kredi derecelerinden oluşturulan bir geçiş matrisi gösterilmiştir.
Tablo 7: Halka Açık Firmaların Tahvilleri İçin Kredi Dereceleri Geçiş Matrisi
Kredi
Birinci Yılın Sonundaki Kredi Derecesi (t=1)
Derecesi
AAA
AA
A
BBB
BB
B
CCC
Temerrüt
AAA
90,81
8,33
0,68
0,06
0,12
0
0
0
AA
0,70
90,65
7,79
0,64
0,06
0,14
0,02
0
A
0,09
2,27
91,05
5,52
0,74
0,26
0,01
0,06
BBB
0,02
0,33
5,95
86,93
5,30
1,17
1,12
0,18
BB
0,03
0,14
0,67
7,73
80,53
8,84
1,00
1,06
0
0,11
0,24
0,43
6,48
83,46
4,07
5,20
0,22
0
0,22
1,30
2,38
11,24
64,86
19,25
(t=0)
B
CCC
*Kredi derecelerindeki geçişme ve temerrüt olasılıkları bir yıl için (%) olarak belirtilmiştir.
(Kaynak: Kern ve Rudolph, 2001:6)
Creditmetrics’de portföy yaklaşımı benimsenmiştir. Bu yaklaşımda ilk
olarak her borçlunun kredi riski birbirinden bağımsız olarak ölçülmekte, daha
sonra borçlular arasındaki korelâsyonlar dikkate alınarak kredi portföyünün
toplam riski hesaplanmaktadır
(JP Morgan, 1997:7). Creditmetrics
yaklaşımında geçiş matrisindeki her bir derece için geleceğe yönelik kredi
marj eğrileri oluşturulmaktadır. Model, kredinin değerini, verilen derecelerin
forward primlerini ve bu primlerin toplanarak bulunduğu portföy değerini
kullanarak hesaplamaktadır. Geçiş matrisi ve marj eğrileri ile elde edilen
forward değerlerinin yardımıyla kredi portföy değişiminin dağılımı bulunur.
66
Maruz Kalınan
Risk
Her varlığa
ilişkin maruz
kalınan riskin
hesaplanması
Kredilere İlişkin Riske Maruz
Değer
Korelasyonlar
Derecelendirme notundaki
değişiklikler veya temerrüt
nedeniyle varlık değerlerinde
oluşan volatilitenin hesaplanması
Korelasyonların
hesaplanması
Kredi portföyüne ait riske maruz değer
Şekil 4: Creditmetrics Temel Metodoloji
Creditmetrics, piyasa değerine dayalı bir yöntemdir. Derecelendirme
notundaki değişiklikler, krediden beklenen getiriyi dolayısıyla kredinin piyasa
değerini etkileyecektir. Kredi derecelendirme notu düştüğünde, risk primi
artacak bunun sonucunda kredinin bugünkü değeri banka açısından
düşecektir.
JP Morgan Creditmetrics’e ilişkin çalışmalarını sürdürmekte, modele
ilişkin olarak yapılan yenilikleri internet sitesinden kullanıcılara ücretsiz
olarak sunmaktadır. Yapılan tüm bu çalışmaların kredi risk ölçümüne ilişkin
çeşitli kıyaslamaların yapılabileceği bir portföy oluşturulmasına, kredi risk
yönetiminde şeffaflığı ve etkinliği artırarak daha likit bir piyasanın
oluşmasına,
ekonomik
sermaye
ile
yasal
sermayenin
birbirine
yakınlaştırılmasına, kredi risk yönetimine ilişkin kararları desteklenmesine
yönelik olduğunu söylemek mümkündür (JP Morgan, 1997:3-4). Ancak
Creditmetrics modeli, aynı kredi derecesine sahip olan firmaların farklı
teminat yapısı vb. nedenlerden dolayı aynı temerrüt oranına sahip olsalar
bile her zaman aynı düzeyde temerrüde düşme olasılığına sahip olmasını
varsayması ve derecelendirme sistemlerine ile geçiş matrislerine büyük
bağımlılık göstermesi bakımından eleştirilmektedir (Eratay, 2004:8).
67
2.5.2.5. CreditRisk Modeli
Credit Suisse First Boston (CSFB) tarafından geliştirilen ve 1997
yılında kullanıma sunulan bir modeldir. Model, belli bir miktarın üzerindeki
kayıpların karşılanması için bankanın sermaye gereğini hesaplamaya
odaklanarak krediden beklenen kaybın ve bu kayıpların olasılık dağılımını
tahmin etmeye çalışır (Saunders ve Allen, 2002: 122).
Creditrisk+, temerrüt riskinin hesaplandığı aktüeryal bir modeldir.
Temerrüdün tamamen dışsal olduğu kabul edilmekte ve nedenleri hakkında
varsayımlarda bulunulmamaktadır. Çünkü modelde bir kredinin şartlı
temerrüde
düşme
olasılığı
sektörler
arasında
ağırlıklandırılmaya
çalışılmaktadır. Bu nedenle temerrüde düşme, altında herhangi bir başka
argüman bulunmayan istatiksel bir olaydır.(Saçcı, 2004: 113).
Creditrisk+ modeli, temerrüde düşme ve düşmeme ihtimalleri ile
beklenen ve beklenmeyen kayıplar üzerine odaklanmakta, müşterinin kredi
derecelerindeki değişiklikleri dikkate almamaktadır (Allen, Delong ve
Saunders, 2004: 747). Temerrüt riski, firmanın sermaye yapısı ile
ilişkilendirilmemekte, geçmişe dönük temerrüt sayıları, kredi hacimleri,
temerrüde düşen firmalardan sağlanan tahsil oranları ve temerrüt volatilitesi
kullanılarak
hesaplanmaktadır.
Bir
kredi
portföyünün
uğrayabileceği
kayıpların olasılık dağılımı, temerrüt olasılığı ve kaybın şiddeti birlikte
gösterilmektedir.
Modele göre kredi portföyündeki tek bir kredinin temerrüde düşme
olasılığı tesadüfîdir. İki ayrı kredinin temerrüde düşmeleri arasındaki
korelasyon ise sıfırdır. Yani tek tek kredilerin temerrüde düşme ihtimalleri
birbirinden bağımsızdır. Temerrüde ilişkin bu varsayımlar altında temerrüt
oranlarının olasılık dağılımı Poisson dağılımına benzeyecektir (CSFB,1997:
11).
Poisson dağılımına göre temerrüt oranlarının olasılık dağılımı şu
şekilde formüle edilebilir:
68
N tane temerrüt olasılığı = e-m x mn/ n!
e = üssel fonksiyon (2,71828)
m = tarihsel ortalama temerrüt oranı
n = temerrüt ihtimalinin hesaplanmaya çalışıldığı kredi sayısı
Kredi
risk
karşılaştırıldığında
nedenlerine
ilişkin
ölçümüne
ilişkin
Creditrisk+’in,
varsayımlarda
diğer
temerrüdü
modern
yöntemler
tamamen
bulunmaması,
iflas
dışsal
ile
görüp
etme sürecini
tamamen istatiksel olarak analiz etmesi sebepleriyle kullanımı daha pratik
ve düşük maliyetlidir (Altıntaş, 2006: 452). Ancak temerrüdü sadece
sistematik risk faktörlerine bağlaması ve kredi borçluları arasındaki
korelasyonları ihmal etmesi nedeniyle model eleştirilmektedir.
2.5.2.6. Moody’s KMV Modeli
Moody’s KMV, Creditmetrics modelinin yaptığı varsayımlara getirilen
eleştiriler sonucunda geliştirilmiş bir modeldir. Farklı özelliklere sahip olsalar
bile aynı rating sınıfında yer alan borçluların aynı temerrüt olasılığına sahip
olmaları, temerrüt olasılıklarının tarihi temerrüt verilerinden yola çıkılarak
hesaplanması, kredi dereceleri ile temerrüt oranlarının eş değer görülmesi
ve aralarında sürekli bir ilişkinin varlığının kabul edilmesi bu modelde de
eleştirilmiştir (Crouhy, Galai ve Mark, 2000: 84). Moody’s KMV modeli, esas
olarak Merton modeline dayanmaktadır. Oldrich Vasieck 1984 yılında
Merton modelini kredi riskine uygulamıştır. Kredi risk modellemesine ilişkin
bu çalışmalar ilerleyen yıllarda Moody’s tarafından geliştirilerek Moody’s
KMV adını almıştır (Çabukel, 2006: 62).
Merton modeline göre bir firmanın varlıklarının piyasa değeri,
borçlarının piyasa değerlerinin altına düştüğü zaman temerrüt durumu
69
gerçekleşmektedir (Altman ve Saunders,1998: 1725). Firma varlıklarının
piyasa değeri ve varlık değerindeki değişmelere ilişkin verilerin doğrudan
elde edilmesi güçlüğünden ötürü iki önemli varsayımda bulunulmuştur. Bu
varsayımlar,bir firmaya ait hisse senedinin değerinin firma varlıklarının call
opsiyonu olarak görülebileceği ve firmanın hisse senedi değerşerinde
gözlemlenebilen volatilite ile firma varlıklarının değerindeki teorik bir ilişkinin
mevcudiyetidir (Allen, Delong ve Saunders, 2004: 744).
Söz konusu varsayımlardan yola çıkılarak bir firmanın varlıklarının
piyasa değeri ve bu değerdeki değişimler, firmaya ait hisse senedi fiyatları
ve bu fiyatlardaki değişiklikler göz önüne alınarak hesaplanabilir. Çünkü
piyasanın şirket iflaslarını derecelendirme kuruluşları ve denetleyici
otoritelerden daha önce algılayabildiği ve bunun diğer göstergelerden çok
daha önce hisse senedi fiyatlarına yansıtıldığı kabul edilmektedir. Firmanın
gelecekteki kazanma gücü iyiye ya da kötüye gittiğinde ilk etkilenecek olan
hisse senedi fiyatlarıdır. Temerrüt olasılığının hesaplanmasında hisse
senedi fiyatlarındaki değişikliklerin analiz edilmesi yeterli olacaktır (Vasieck,
1984: 2). Bu nedenle modelde borsada işlem gören şirketlerin hisse
senetleri fiyatları önemli bir parametre olmaktadır.
Grafik 1: Borç vadesinde firmanın aktif değer dağılımı
Modelde temerrüt olasılığı, Beklenen Temerrüt Sıklığından (Expected
Default Frequency- EDF)
türetilmektedir. EDF’nin hesaplanmasında ise
Merton Modeline benzer bir metodoloji benimsenmiş, EDF, firmanın
70
sermaye yapısının, varlık devir hızının volatilitesinin ve mevcut varlıklarının
bir fonksiyonu olarak tanımlanmıştır. Yani aktif getiri dağılımı ile temerrüde
düşme olasılığı birbiriyle ilişkili olup bu ilişki Grafik 1’de gösterilmiştir. Bu
modelde EDF ile birlikte firma bazında Temerrütten Uzaklık (Distance of
Default-DD) oranı da hesaplanmaktadır.
Piyasa değerlerinin ağırlıklı olarak kullanımı modelin üstün yanını
oluşturmaktadır.
Nitekim
model,
Worldcom,
Enron
gibi
muhasebe
skandallarına bağlı olarak ani iflas eden firmaların temerrüt olasılıklarını
diğer modellere göre çok daha önce ortaya koymuş ve söz konusu firmaları
spekülatif yatırım sınıfına almıştır. Ancak modellemede hisse senedi
fiyatlarının
önemli
bir
değişken
olması,
modelin
kullanım
alanını
kısıtlamaktadır (Altman ve Saunders, 1998: 1725). Ayrıca modelin karmaşık
olması, finans alanında uzmanlaşmış kişilere ve yüksek bilgi teknolojilere
ihtiyaç duyulması nedenlerinden dolayı kullanımı, diğer kredi risk ölçüm
modellerine göre daha zaman alıcı ve maliyetlidir. Bu dezavantajlarından
dolayı bu model şu an için bireysel kredilere uygulanamamaktadır.
2.5.2.7. Credit Portfolio View Modeli
Moody’s KMV ve Credit Portfolio View modelleri esas olarak temerrüt
ve kredi derecelerindeki geçişmelerinin sabit olmadığı, zaman içerisinde
değişiklik gösterebileceği varsayımına dayanmaktadır. Moody’s KMV
modelinde mikro ekonomik bir yaklaşım benimsenmiş olup, firmanın
varlıklarının değeri, firmanın piyasa değeri ile ilişkilendirilmiştir. Credit
Portfolio View modelinde ise makroekonomik faktörleri içeren bir modelleme
yöntemi kullanılmıştır (Crouhy, Galai ve Mark, 2000:116). Credit Portfolio
View, diğer kredi risk ölçüm modellerinden farklı olarak mevcut makro
ekonomik ortamı kredi riski değerlendirmesinde belirleyici unsur olarak alan
ekonometrik bir modeldir (Saçcı, 2004: 113). Bu modelde temerrüde düşme
71
ve kredi derecelerindeki geçiş olasılıkları makroekonomik değişkenler ve
bunlara
ilişkin
duyarlılıkları
gösteren
göstergelerin
analizi
ile
hesaplanmaktadır.
Bu özellikleri nedeniyle temerrüt ve kayıp dağılımları, farklı
ülkelerdeki farklı ekonomik koşullara ve sektörlere göre şekillenmektedir.
Özellikle ekonominin genel seyrindeki iyileşmeler ve kötüleşmeler hem
temerrüt olasılıklarını hem de kredi derecelerini etkilemektedir. Örneğin BBB
dereceli bir borçlunun temerrüde düşme olasılığı, daralma döneminde,
genişleme dönemindeki ortalamadan daha yüksek olmaktadır. Bu nedenle
makro ekonomik faktörlerdeki değişiklikler sonucunda kredi dereceleri ve
model, gözden geçirilmeli, gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Bu ise modelin
kullanımını sınırlamaktadır.
2.6. KREDİ RİSK YÖNETİM ARAÇLARI
Kredi riskinin yönetiminde çeşitli araçlardan faydalanılmakta ve bu
araçlar ile kredi riski azaltılabilmektedir. Limit belirleme, teminatlandırma gibi
araçlar geleneksel; netleştirme, kredi sigortası, kredi türevleri gibi araçlar
ise modern kredi risk yönetimi araçları olarak sınıflandırılmaktadır. Bu
çalışmada
ülkemizde
teminatlandırma
ve
yoğun
netleştirme
olarak
ile
kullanılan
dünyada
limit
kullanımı
belirleme,
son
derece
yaygınlaşan kredi türevlerine ilişkin açıklamalarda bulunulacaktır.
2.6.1. Limit Belirleme
Kredi risk yönetiminde uzun zamandır kullanılan limit belirleme, risk
yoğunlaşmalarının
sınırlandırılmasına
ve
azaltılmasına
yöneliktir
72
(Babuşcu,2005: 116). En genel haliyle risk yoğunlaşması, belirli bir risk veya
risk grubundaki varlığın, bankanın faaliyetlerini tehdit etme potansiyeline
ulaşan kümeleşmelerdir. Bu tür yoğunlaşmalar aynı ekonomik, coğrafik
alanda veya sektörde alınan; finansal performansı aynı faaliyet veya varlığa
dayanan karşı taraflarda alınan; belirli risk azaltma tekniklerinin kullanılması
sonucunda oluşan dolaylı risklerden kaynaklanabilmektedir.
Risk limitleri temel olarak, borçlu, risk grubu, sektör, coğrafi bölge,
ülke ve ürün bazında uygulanmaktadır (Candan ve Özün, 2006:119).
Limitler, toplam kredi portföyü için olabileceği gibi sadece bir kredi
müşterisine
yönelik
sınıflandırılması
olabilir.
şeklinde
Kredi
olabileceği
limitleri
gibi
risklerin
nitelikleri
tutar
olarak
bakımından
sınıflandırılması şeklinde de olabilir.
Kredi limitleri ile bankaların aşırı riskli kredi kullandırımlarında
bulunmasını
büyük
ölçüde
engellemekte,
bununla
birlikte
bu
tarz
kredilendirmelerde bulunulması durumunda uygun faiz oranı ile risk -getiri
dengesinin
kurulması
ve
olası
kayıplara
karşı
yeterli
sermayenin
bulundurulması, kredinin takibe intikal etmesi halinde yeterli karşılığının
ayrılmış olması sağlanmaktadır (Sarı,2004: 65).
2.6.2. Teminatlandırma
Kredilerin önemli kullandırım koşullarından biri olan teminatlar, geri
ödemeler için güvence niteliğindedir. Bu nedenle kredi kullandırımlarında
limit ile teminata alınan değerler arasındaki denge iyi kurulmalıdır. Teminat
olarak alınabilecek değerler nakit bloke, kıymetli madenler, kambiyo
senetleri gibi maddi nitelikli olabileceği gibi kefalet gibi şahsi nitelikli varlıklar
da olabilir.
73
Verilen bir kredinin normal koşullarda geri dönüşünün olmaması
durumunda, teminatların nakde çevrilmesi gerekir. Bu durumda alınan
teminatların değeri, kredinin anaparası ve faizi ile birlikte vergi ve masrafları
karşılayacak düzeyde olması gerekir. Ancak bankanın teminatın değerini
ölçtüğü dönemle, teminatın nakde dönüştürüldüğü dönem arasında değer
kayıpları görülebilir. Gelecekte muhtemel değer kayıpları da göz önüne
alınarak teminata kredi limitine göre bir marj uygulanmalıdır. Ayrıca teminat
değerlerinin kredi ilişkisi devam ettiği sürece düzenli aralıklar ile gözden
geçirilmesi, teminatın değerinde bir azalma meydana gelmişse aradaki farkı
kapatacak yeni teminatların alınması gerekmektedir.
2.6.3. Netleştirme
İki tarafın bir anlaşma çerçevesinde mevcut veya gelecekteki iş
akitlerinden doğacak alacak ve borçlarını belirli zaman aralıklarıyla
birbirlerinden düşmeleri şeklinde tanımlanan netleştirme, genellikle karşılıklı
işlemleri fazla ve yüksek tutarlarda olan taraflar arasında uygulanmaktadır.
Netleştirme, işlem maliyetlerini, iletişim giderlerini, kredi ve likidite risklerini
azaltmaktadır.
Ancak
netleştirme
çoğu
ülkede
hukuki
olarak
düzenlenmediğinden yasal risk ortaya çıkabilmektedir. Bu riske maruz
kalınmaması için bir netleştirme anlaşmasında asgari olarak netleştirmenin
hangi
tür
sözleşmeleri
kapsayacağının,
netleştirme
periyotlarının,
uyuşmazlık halinde izlenecek yolun, anlaşmadan cayma ve anlaşmanın
sona erme koşullarının, temerrüde düşme durumunun, tasfiye organının ve
varsa garantörün yer alması gerekmektedir (BCBS, 1998:1).
74
2.6.4. Kredi Türevleri
Piyasalarda yaşanan gelişmeler, kredilerin çeşitlenmesi ve kredi
işlemlerinde tarafların artması, kredi riskini ve yönetiminin önemini arttırmış;
kredi riskinin daha etkin yönetimi için yeni araçlar geliştirilmiştir. Söz konusu
modern tekniklerinden birisi de kredi türevleridir. Kredi türevleri ile kredi risk
yönetiminde etkinlik ve esneklik hedeflenmektedir.
Finans literatüründe türev, orijinal bir sözleşmeden ya da varlıktan
yeni bir sözleşme oluşturulmasıdır. Bu noktadan yola çıkılarak oluşturulan
kredi türevleri, bir varlığın riskini ve getirisini, o varlığın mülkiyetini
devretmeden diğer tarafa transferini sağlayan sözleşmelerdir (Özyurt,2003:
2). Bu sözleşmelerde koruma satın alan ve koruma satan olmak üzere
asgari iki taraf bulunmaktadır. Koruma satın alan taraf, kredi riskini transfer
etme veya azaltma; koruma satan taraf ise riski üstlenerek piyasa getirisinin
üzerinde gelir elde etme amacındadır. Kredi türev sözleşmesine konu olan
riskli varlığa referans varlık denilmektedir. Koruma satın alan taraf belli bir
prim ödemesi karşılığında referans varlığa ilişkin kredi riskini karşı tarafa
devretmektedir.
Basit olarak işleyişi yukarıda özetlenen kredi türevleri gerek finansal
kuruluşlar tarafından gerekse de finansal olmayan kuruluşlar tarafından
çeşitli amaçlara yönelik olarak kullanılabilmektedir. Bu amaçlar, kredi
riskinin transfer edilmesi, kredi kayıplarının azaltılması, finansal kaldıraçtan
faydalanılarak getiri elde edilmesi, yasal sermaye gereğinin sağlanmasının
temini şeklinde sıralanabilir (Anbar, 2006a: 26).
Kullanım amaçlarının çeşitli olmasının yanında bu araçlara ait önemli
özellikler de kredi türevi piyasasının işlem hacmini arttırmaktadır. Kredi
türevleri üstlenilen kredi riskinin tutarı veya vadesi gibi herhangi bir kısmı
için düzenlenebilmekte; bu araçlar ile bir varlığa ilişkin kredi riski transfer
edileceği gibi bir portföye ilişkin kredi riski de transfer edilebilmektedir. Kredi
75
türevleri için standart bir format yoktur ve bu sözleşmeler, tezgâh üstü
piyasalarda işlem görmektedir. Bu nedenlerden ötürü sözleşme koşulları
tarafların ihtiyaçlarına uygun olarak belirlenebilmekte böylelikle kredi risk
yönetiminde esneklik sağlanmaktadır. Ayrıca kredi türevleri, likit olmayan
varlıklara likidite kazandırmakta, referans varlığın portföyde bulunmadığı
zamanlarda, o varlığa ilişkin pozisyon yaratabilme imkanı da sunmaktadır
(Ateş, 2004:1).
Kredi türevlerinin ilk kullanıcıları olan ticari bankalar günümüzde kredi
türev piyasasının temel oyuncusu konumundadır. 2003 yılında Risk
Magazine tarafından yapılan bir araştırmaya göre ticari bankaların %38’lik
oranla bu piyasada lider olduğu, ticari bankaları sırasıyla %14 pay ile sigorta
şirketlerinin, %13 pay ile hedge fonlarının takip ettiği görülmüştür. (Lehman
Brothers, 2003: 4) Kredi türevlerinin kullanımıyla bankalar, portföylerini
çeşitlendirebilmekte, bazı nedenlerden ötürü daha önce giremedikleri
alanlara
bu şekilde
girebilmektedirler.
Böylelikle
bankalar
uzmanlık
alanlarına giren sektörlere kredi vermeyi sürdürürken, kredi türevleri ile kredi
riskini ve yoğunlaşmalarını azaltabilmektedir. Ayrıca homojen bir yapıya
sahip olmadıkları için menkulleştirilmeleri oldukça güç olan ticari ve
kurumsal krediler, kredi türevlerine konu edilebilmekte ve bu şekilde riskleri
transfer edilebilmektedir (Özyurt,2004:2)
Sermaye gereksinimi
İçsel model ile hesaplanan sermaye
%8 Basel komitesi gereği
Algılanan kredi riski
Algılanan sermaye gereksinimi fazlası
Grafik 2: Sermaye Gereksinimi Fazlası
76
Bankalar kredi türevlerini ayrıca risk karşılığı tutulacak sermayenin
ayarlanmasında da kullanmaktadır. Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’nda
tüm bankalar için aynı şekilde sermaye ayrılması öngörülmüştür. Ancak pek
çok banka geliştirmiş olduğu içsel modeller ile sermaye gereğini
hesaplamaktadır. Bu hesaplamaların sonuçlarına göre hareket eden
bankaların içsel olarak hesaplanan sermaye gereksiniminin Basel I’de
belirlenen orandan az olduğu kredi risklerini, bilançolarından çıkarma
eğiliminde olacakları sonucuna varılmıştır (Kiff ve Morrow, 2000:7) Bilanço
dışına çıkarılmak istenen kredi riskleri, sermaye gereksinimi fazlası olarak
adlandırılmış olup bilanço dışına çıkarılmalarında kredi türevleri yoğun
olarak kullanılmıştır. İçsel Derecelendirme yöntemlerinin kullanımına imkân
tanıyan Basel II’de ilk uzlaşıdan farklı olarak kredi türevlerine yer verilmiş ve
sermaye gereğinin hesaplanmasında dikkate alınma oranları belirlenmiştir.
Kullanımı giderek artan kredi türevlerinin farklı özelliklere sahip kredi
temerrüt swapları, toplam getiri swapları, kredi spread opsiyonları, krediye
dayalı senetler ve teminatlı borç yükümlülükleri gibi çeşitli türleri
bulunmaktadır.
77
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BASEL II KRİTERLERİ VE KREDİ RİSK YÖNETİMİNE ETKİLERİ
3.1.
ULUSLARARASI ÖDEMELER BANKASI
Dünyanın
en
eski
uluslararası
finansal
kuruluşlarından
olan
Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS-Banks of International Settlements) I.
Dünya Savaşı sonrası Dowes ve Young Planları çerçevesinde Almanya’nın
ödeyeceği savaş tazminatlarının yönetimi amacıyla İşviçre’nin Basel kentinde
kurulmuştur. Kuruluşun amacı, özel olarak Almanya’nın yapacağı ödemelerin
organizasyonunu, genel olarak ise merkez bankaları arasında iş birliğini
sağlamak şeklinde belirlenmiştir (Günal, 2006: 95). Kuruluşun faaliyetleri
zaman içerisinde genişlemiş ve kuruluş ekonomik, parasal konularda
araştırmalar yapan, bazı uluslararası finansal borçlanmalarda mutemet
rolünü üstlenen, merkez bankaları arasında transfer işlemlerini gerçekleştiren
bir merkez haline dönüşmüştür.
Genişleyen faaliyet alanı göz önüne alınarak BIS’in temel amaçları,
parasal ve finansal istikrarın sağlanması, merkez bankaları ve finans
çevreleri arasında fikir alışverişlerinin yapıldığı bir tartışma ve iş birliği
forumunun
oluşturulması,
merkez
bankalarının
ve
uluslararası
organizasyonların bankası olarak transfer faaliyetlerinin sürdürülmesi ve
uluslararası işlemlerde garantör kuruluş rolünün üstlenilmesi şeklinde
sıralanabilir.
Bankanın müşterileri merkez bankaları ve uluslararası finansal
organizasyonlardır. Bu kuruluşlar aynı zamanda bankanın hissedarlarıdır.
78
Banka hissedarlarından döviz ve altın şeklinde mevduat kabul etmekte, çok
önemli durumlar dışında kredi vermemektedir. 6
Bankanın bünyesinde Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme,
Ödeme ve Uzlaşma Sistemleri, Global Finansal Sistem olmak üzere üç
önemli
komite
bulunmaktadır.
Sermaye
yeterliliği
uzlaşılarına
ilişkin
çalışmalar Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi tarafından
yapılmaktadır.
3.2. BASEL BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KOMİTESİ
Bretton Woods sözleşmesinin sona erdirilerek sabit kur sisteminden
serbest kur sistemine geçiş, uluslararası ticaret hacminin önemli ölçüde
genişlemesi, OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler) petrol fiyatlarını arttırması
ana nedenler olmak üzere 1970’li yıllarda para ve sermaye piyasalarında
büyük dalgalanmalar görülmüştür. Bu dalgalanmalar para piyasalarının
önemli aktörlerinden olan bankaları olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle
Alman Bankası Bankhaus I.D. Herstadtt’ın bir gün içerisinde iflas etmesi,
bankaların
denetim
ve
gözetimlerinde
uluslararası
standartların
oluşturulmasına ne denli ihtiyaç olduğunu göstermiştir.
İşte bu gereksinimden yola çıkılarak 1974 yılında G-10 ülkelerinin
Merkez Bankalarının temsilcilerinin katılımıyla BIS bünyesinde Basel
Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) oluşturulmuştur. Yıllar itibariyle üye
sayısı artan komiteye 2009 yılı sonu itibariyle 26 ülke üyedir7.
6
Banka, 1980’li yıllarda borç krizine girmeleri nedeniyle bazı Latin Amerika ülkelerine kısa vadeli
krediler vermiştir.
7
BCSB’ye üye olan ülkeler, Arjantin, Avustralya, Belçika, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya,
Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Đtalya, Japonya, Güney Kore, Lüksemburg, Meksika, Hollanda,
Rusya, Suudi Arabistan, Singapur, Güney Afrika Cumhuriyeti, Đspanya, Đsviçre, Đsveç, Türkiye,
Đngiltere’dir. (BCSB, 2009:1)
79
Komitenin temel amacı, bankacılık denetim, gözetim ve düzenleme
kalitesinin
iyileştirilmesidir.
Ayrıca
komite
uluslararası
bankacılık
faaliyetlerinin denetimine standartlar getirerek uluslararası alandaki yasal
boşluklardan yararlanarak denetimden kaçan bankaların önüne geçmeyi de
amaçlamaktadır.
Komitenin düzenlemelerinin yasal yaptırım gücü bulunmamaktadır.
Ancak bu düzenlemelerin üye ülkeler ve AB tarafından kısa sürede mevzuata
dönüştürülmesi, söz konusu düzenlemelerin ne derecede etkili olduğunun bir
göstergesidir. Ayrıca komitenin düzenlemelerini yerine getirmeyen bankalar
uluslararası piyasada ikinci sınıf banka olarak görülmekte ve yükselen risk
primleri nedeniyle bu bankalar piyasadan daha yüksek faiz oranıyla
borçlanmaktadırlar (Babuşcu, 2005:188).
BCBS’nin son yıllarda yapmış olduğu çalışmaların büyük bir kısmı
sermaye yeterliliği üzerinedir. Komite 1980’li yılların başında uluslararası
alanda risklerin artması nedeniyle bu alanda faaliyet gösteren bankaların
riskler karşısında sermayelerinin eridiğini tespit etmiş ve çalışmalarını
sermaye yeterliliği üzerine yoğunlaştırmıştır (BIS, 2009:2). Bu çalışmaların
içeriği hakkında 1987 yılında özet bilgiler sunan komite 1988 yılında Basel I
olarak da adlandırılan Sermaye Yeterliliği Uzlaşısını piyasaya sunmuş ve bu
düzenleme öngörülenden öte kabul görmüştür.
Komite gelişen ve değişen koşulları göz önüne alarak Sermaye
Yeterliliği Uzlaşısı’nı çeşitli tarihlerde güncellemiştir. Komite 1998 yılında,
1988 yılında yayımlanan ilk uzlaşının yerini alacak yeni bir uzlaşı üzerine
çalışmalarına başladığını ilan etmiş;
yılında yayımlanmıştır.
bu uzlaşıya ilişkin nihai metni 2004
80
3.3. SERMAYE YETERLİLİĞİ VE ÖNEMİ
Günümüzde maruz kalınan risklerin çeşitlenmesi, piyasalarda yaşanan
yoğun rekabet bankaları ihtiyatlı yönetim politikalarını terk etmeye zorlamakta
bunun sonucunda ise bankaların finansal anlamda kırılganlıkları artmaktadır.
Banka iflasları sadece mevduat sahiplerini ya da bankalardan fon
gereksinimini karşılayan reel kesmi etkilememektedir. Banka başarısızlıkları
domino taşı etkisi yaparak tüm piyasadaki istikrarı bozmakta ve çoğu kez
ülkenin mali krize düşmesine neden olmaktadır. Globalleşen piyasalar ile
birlikte bu etki tek bir ülkeyle de sınırlı kalmamaktadır.
Bankalar, toplam kaynakları içerisinde özkaynaklarının payı az olan
başka bir deyişle yüksek finansal kaldıraçla çalışan kurumlardır. Ancak
bankalar da tıpkı diğer işletmeler gibi kar etme amacıyla hareket
etmektedirler. Bu nedenle riskli faaliyetlerde bulunmaları kaçınılmazdır.
Önemli olan ise üstlenilen bu risklerin bankanın varlığını tehdit eder düzeye
ulaşmamasıdır. Bu noktada finansal yapının sağlamlığı ön plana çıkmaktadır.
Ticari bankalar için sağlamlık derecesinin ölçülmesinde sermaye yeterliliği
önemli bir göstergedir. Sermaye yeterliliği ise en genel haliyle, bankayı iflas
etme riskine karşı koruyacak özkaynak tutarıdır (Coyle, 2000: 76).
Sermaye gerek hissedarlar, banka yöneticileri ve mevduat sahipleri
gerekse de finansal sistemin sağlıklı işleyip işlemediğinden sorumlu olan
denetim otoriteleri açısından merkezi role sahiptir. Ayrıca sermaye, banka
için kuruluş ve faaliyete geçiş için gerekli tüm girdilerin karşılanmasına ve
sabit değerlere yapılacak ilave yatırımlara kaynaklık etmekte, zararların
karşılanmasında kullanılarak
ortaya çıkan sorunların çözümüne
dek
bankanın hukuki varlığını korumasına yardımcı olmakta, tasfiye durumunda
alacaklıları özellikle de mevduat sahiplerini korumaktadır (Çelebican, 1984:
3-4 ve Çolak, 2000: 3).
81
Bankalar için mevduat temini, temel faaliyetlerden biri olup günümüzde
mevduat sahipleri bankaların kredi değerliliğini gözeterek birikimlerini hangi
bankalarda değerlendireceklerine karar vermektedir. Mevduat sahipleri de
tıpkı diğer yatırımcılar gibi rasyonel davranarak az risk ile kazançlarını
maksimize etmek isteyeceklerdir. Bu nedenle bankanın güçlü bir sermaye
tabanına sahip olması tercihlerinde önemli bir faktör olacaktır. Güçlü sermaye
tabanının diğer işlevleri ise
bankacılık sektöründe güvenirliği arttırması,
bankaları beklenmedik durumlara karşı koruması, bankaların esnekliğini
arttırması, finansal sistemin derinliğinin arttırarark ekonomik kalkınmaya
destek olması şeklinde özetlenebilir (Kaplan ve Turan, 1999:2).
Sermaye yeterliliği ticari bankaların varlık ve kaynak yapısına bağlı
olan göreceli bir kavramdır. Bu nedenle sermaye yeterliliğinin ölçülmesinde
farklı ölçütler göz önüne alınabilmektedir (Arman ve Arman, 1997:338). Hangi
ölçüt dikkate alınırsa alınsın sermaye yeterliliğine ilişkin olarak, maruz
kalınan tüm riskleri göz önüne alan ve risk değerlendirmelerini sağlıklı bir
şekilde yapan sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır.
3.4. BASEL I SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI
1980’li yıllarda bankaların borç yükü yüksek ülkelerden kaynaklanan
risklerinin hızla artması bankaların giriştikleri riskli faaliyetler karşılığında
sermayelerinin yetersiz kalmasına neden olmuştur. Sermaye yetersizliğinin
yol açacağı olumsuzlukların önüne geçebilmek için uluslararası alanda
geçerliği olan düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu düzenlemeler ile
sermaye yeterliliğine ilişkin ülkeler arasındaki farklılıkların da azaltılabileceği
düşünülmüştür.
Çünkü
bazı
ülkelerde
sermaye
yeterliliğine
ilişkin
düzenlemeler kapsamlı ve katı iken bazı ülkelerde ise dar ve zorlayıcıdır.
Mevcut
uygulamalara
bakıldığında
bankalar
için
sistematik
regülâsyonların tarihinin çok eskiye dayanmadığı görülür. Uluslararası
82
bankalar için asgari sermaye standardı olan Basel I Uzlaşısı bu
düzenlemelerin ilki olup BCBS tarafından 1988 yılında yayımlanmıştır
(Saidenberg ve Schuermann, 2003: 6). BCBS, bu uzlaşı ile uluslararası
bankacılık sisteminde istikrarı güçlendirmek ve sistemi sağlamlaştırmak,
farklı ülkelerde faaliyet gösteren bankalar arasında sermaye yeterliliğine
ilişkin uygulama farklılıklarının giderilmesini amaçlamıştır (BCBS, 1988:1).
Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı, esas itibariyle uluslararası faaliyetleri
olan bankalar için tasarlanmıştır. Ancak uzlaşı, hedeflenenden çok daha öte
kabul görmüş 100’ den fazla ülkede uygulamaya konulmuştur.
3.4.1. Basel I’e Göre Sermaye Yeterliliğinin Hesaplanması
Uzlaşıya göre bankaların bilanço içi ve bilanço dışı kalemleri çeşitli risk
ağırlıkları ile çarpılarak risk ağırlıklı varlık ve yükümlülükler hesaplanmakta ve
bununla
toplam
sermaye
değerlendirilmektedir.
Sermaye
karşılaştırılarak
yeterliliğinin
sermaye
tespiti
üç
yeterliliği
aşamadan
oluşmaktadır. İlk aşamada sermaye tanımlanmakta, ikinci aşamada aktifler
risk ağırlıklarına göre tasnif edilmekte ve son aşamada ise sermaye yeterlilik
oranı hesaplanmaktadır.
Sermaye yeterlilik oranının hesaplanabilmesi için uzlaşı çerçevesinde
sermayenin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Basel I’e göre sermaye,
ana ve katkı sermaye olmak üzere iki kısımdan oluşmakta; ana ve katkı
sermaye toplamından bazı kalemler indirilerek sermaye yeterliliği oranının
payını oluşturan toplam sermaye tutarına ulaşılmaktadır.
83
Sermayenin Tanımlanması
Aktiflerin Risk Ağırıklarına Göre Tasnifi
Sermaye Yeterlilik Rasyosunun
Hesaplanması
Şekil 5: Basel I Uzlaşısına Göre Sermaye Yeterliliğinin Hesaplanması
Birinci kuşak (tier one) sermaye olarak da adlandırılan ana sermaye,
banka sermayesinin temel bileşenidir. Bu grup, nakit sermaye unsurlarını
ifade etmekte ve banka bilançosunun özkaynaklar kısımında yer alan
kalemlerin büyük kısmını kapsamaktadır. Ana sermaye, bankanın acil
durumlarda maruz kalabileceği zararlara karşı kaynak görevi görmektedir.
Sermaye yeterliliği uzlaşısına göre bir bankanın sermayesinin en az %50 si
ana sermayeden oluşmalıdır.
Sermaye yeterliliği uzlaşısında özkaynak, banka bilançosundaki
özkaynaktan farklıdır. Bu farklılığı yaratan unsurlardan biri katkı sermayedir.
İkinci kuşak (tier two) sermaye olarak da isimlendiren katkı sermaye ile
özkaynak kapsamı genişletilmiş bilançoda özkaynak kısmında tasnif
edilmeseler
bile,
taşıdıkları
özellikler
nedeniyle
özkaynak
olarak
nitelendirilecek bazı kalemler toplam sermayeye dahil edilmiştir. Kısacası
nakit olmayan özkaynak ve özkaynak benzeri unsurlardan oluşan katkı
sermaye, muhtelif değerleme fonları, serbest kredi karşılıkları, sermaye
benzeri krediler ile sınırlı da olsa ikincil borçlardan meydana gelmektedir
(Değirmenci, 2003: 17).
Katkı sermayeye hangi kalemlerin dahil edileceği konusunda her ülke,
kendi muhasebe uygulamaları ve bankacılık düzenlemeleri çerçevesinde
karar vermeye yetkilidir. Karşılıklar, katkı sermaye içerisinde en fazla risk
84
ağırlıkların %1,25’i oranında yer alabilmekte, ikincil borçların katkı sermaye
içerisinde sayılabilmesi içinse kalan vadelerinin en az beş yıl olması
gerekmektedir. Katkı sermayenin toplam sermaye içerisindeki payı ana
sermayeyi geçmemelidir (BCBS, 1988: 14-16). Ayrıca sermaye yeterliliği
oranının hesaplanmasına esas teşkil edecek toplam özkaynak tutarına
ulaşılması için bazı kalemlerin8 sermayeden indirilmesi gerekmektedir. Ayrıca
bankaların birbirleri dışındaki kaynaklardan fon sağlamalarını özendirmek ve
bankaların birinde yaşanan olumsuzluğun diğer bankalara sirayet etmesini
önlemek amacıyla sermaye içerisinde yer alan diğer bankalar ya da mevduat
toplayan diğer kuruluşlara ait hisse senetleri ve başka enstrümanların
sermayeden indirilmesi tavsiye edilmektedir.
Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı’na göre bilanço içi ve bilanço dışı
aktiflerin taşıdıkları risklere göre tasnif edilmesine ilişkin %0-%100 arasında
değişen beş farklı risk ağırlığı belirlenmiştir. Bilanço içi aktifler belirlenmiş
olan risk ağırlıkları ile çarpılarak sermaye yeterliliğinin hesaplanmasına esas
teşkil edecek risk ağırlıklı varlık toplamına ulaşılmaktadır.
Tablo 8: Basel I Uzlaşısına Göre Bilanço İçi Varlıklar Risk Ağırlıkları
Risk Ağırlığı (%)
0
20
8
Aktif Türü
Kasadaki nakit ve altın
OECD Ülkeleri hükümet ve merkez bankalarından alacaklar
Nakit, altın veya OECD hükümet veya merkez bankalarının
kefaleti veya bunlarca ihraç edilen menkul kıymetler teminata
alınmak suretiyle kullandırılan krediler
OECD ülkelerinde kurulu bankalardan alacaklar
OECD ülkelerinde kurulu bankaların kefaletiyle veya bunlarca
ihraç edilen menkul kıymetler teminata alınmak suretiyle
Sermayeden indirilmesi gereken kalemler: Dönemsellik ilkesi veya benzeri saikler ile aktifleştirilen
giderler, ulusal sistemlerinde konsolidasyon uygulanmayan bankaların, bankacılık veya finans
sektöründe faaliyet gösteren iştiraklerine yapılan yatırımlar, şerefiye (TSPAKB, 2005:7)
85
Tablo 8: Basel I Uzlaşısına Göre Bilanço İçi Varlıklar Risk Ağırlıkları
kullandırılan krediler
50
Gayrimenkul ipoteği karşılığı kullandırılan konut kredileri
100
Diğer nakdi kredi ve alacaklar, gayrimenkul ve iştirak yatırımları
Sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasında bilanço dışı kalemler
önce
kredi
dönüşüm
oranları
ile
çarpılarak
bilanço
içi
kalemlere
dönüştürülmekte, daha sonra karşı tarafın niteliği göz önüne alınarak uygun
risk katsayısı ile çarpılmaktadır. Böylelikle bilanço dışı aktifler ile bilanço içi
aktifler eşitlenmekte, toplam kredi riski ve kredi limiti hesaplamalarında
gayrinakdi
krediler
ile
nakdi
kredilerin
toplanabileceği
bir
baz
oluşturulmaktadır.
3.4.2. Piyasa Riskinin Sermaye Yeterliliği Hesaplamasına Dahil Edilmesi
1980’li yıllarda özellikle Latin Amerika ülkelerinde kredi riski nedeniyle
yaşanan banka iflasları kredi riskini ön plana çıkarmıştır. Bu durum Basel I
Sermaye
Yeterliliği
Uzlaşısına
yansımış,
sermaye
yeterliliğinin
hesaplanmasında sadece kredi riski dikkate alınmıştır. Oysa bankaların
faaliyetlerini etkileyen diğer riskler de bulunmaktadır. 1990’ lı yıllarda faiz
oranı ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar neticesinde dünya çapında pek çok
banka iflasının yaşanması BCBS’nin Sermaye Yeterliliğine ilişkin oluşturduğu
orana piyasa riskini de dahil etmesi gerektiği sonucunu doğurmuştur (Teker,
Bölgün ve Akçay, 2005:2).
BCBS piyasa riskinin sermaye yeterliliği rasyosuna dahil edilmesi
yönündeki ilk adımını 1993 yılında yayınladığı ‘‘The Supervisory Treatment of
Market Risks’’ adlı doküman ile atmıştır. Konuya ilişkin nihai döküman Ocak
1996
‘da
yayımlanmış
piyasa
riski
sermaye
yeterliliği
rasyosunun
86
hesaplanmalarına dahil edilmiştir. Bu ilave ile birlikte sermaye yeterliliği
rasyosunun paydasında piyasa riskine esas olan tutar da yer almıştır
(TBB,1999:2).
Piyasa
riski
için
hesaplanan
sermaye
yükümlülüğünün
12,5(100/8=12,5) katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktar piyasa
riskine esas tutar olarak sermaye yeterliliği rasyosunun paydasına ilave
edilecektir. Piyasa riskinin hesaplanması kapsamında göz önüne alınacak
dört risk türü sırasıyla faiz oranı riski, hisse senedi pozisyon riski, spefisik risk
ve kur riskidir. Piyasa riskinin sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasına
dahil edilmesi, sermaye tanımının kapsamını da genişletmiştir. Ana ve katkı
sermayeye ek olarak sadece piyasa riski için kullanılabilecek bir sermaye
türü olan üçüncü kuşak sermaye tanımlanmıştır. Üçüncü kuşak sermaye, ana
sermayenin kredi riski için kullanılmayan ve piyasa riski için kullanılabilecek
kısmının % 250’sini geçmeyen ve piyasa riski için kullanılmayan kısmı
sermaye yeterliliği oranının hesabında dikkate alınmayan ;
- Yalnızca piyasa riskinden doğan özkaynak gereksinimini karşılamak üzere
özkaynaklara eklenen,
- Herhangi bir teminatı olmayan, tamamı bankaya ödenmiş, başlangıç vadesi
en az iki yıl olan,
- Kurumun izni olmadan vadeden önce geri ödemesi ve kapatılması veya
mahsubu talep edilemeyen,
- Yapılacak geri ödemenin, bankanın sermaye yeterliliği oranının altına
düşmesine neden olması veya bu oranın standart oranın altında olması
durumunda vadesi gelmiş olsa bile faizinin veya anaparasının geri
ödenmesini engelleyici hükümler içeren,
- Bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı hüküm, şart ve kısıtlamaları taşımayan
sözleşmelere dayalı, sermaye benzeri krediler ile katkı sermayenin ana
sermaye üzerinde kalan kısmıdır (BDDK, 2002:1-2).
Üçüncü kuşak sermaye ile birlikte diğer bir yenilik ise bazı koşulların
varlığı halinde piyasa riskinin hesaplanmasında bankalara, kendi içsel
verilerinden yola çıkarak oluşturdukları RMD Modellerinin kullanımına izin
87
verilmesidir. Ekonomik sermaye ile yasal sermayeyi birbirine yaklaştıran bu
uygulamaların Basel II’ de kredi riski ve operasyonel risk için içsel modellerin
kullanımına imkan tanınmasında etkili olduğu düşünülmektedir. (Babuşcu,
2005: 196-197)
Basel
I’in
sermaye
yeterliliği
düzenlemesi
ve
risk
yönetimi
uygulamalarında belli bir standart sağlamış olsa da bu uzlaşının değişen
koşullar karşısında yetersiz kaldığı görülmüştür. Uzlaşının eksik kaldığı
noktalar ise şunlardır (Akbulut, 2008: 106):
- Finansal piyasalardaki ve teknolojideki hızlı değişim nedeniyle hassas bir
risk ölçümü yapamaması,
- Bankaların operasyonel risk üstelenmelerine rağmen sermaye yeterliliği
rasyosuna operasyonel riskin dahil edilmemesi,
- Kredi riskinin hesaplanmasında tek bir yönteminin bulunmaması ve farklı
faaliyetleri dahi olsa tüm bankaların aynı yönteme tabi olması,
- Temel kredi risk kriterinin OECD üyeliği olmasıdır.
Basel I’nin eksikliklerini gidermek ve risk duyarlılığı daha yüksek bir
sermaye yeterliliği düzenlemesi oluşturmak amacıyla BCBS çalışmalara
başlamış bu çalışmalar ise Basel II olarak adlandırılmıştır.
3.5. BASEL II SERMAYE YETERLİLİĞİ UZLAŞISI
Basel II Sermaye Yeterliliği düzenlemesine ilişkin nihai metin (
Convergence Of Capital Measurement and Capital Standart- Sermaye
Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslar arası Düzeyde Birbiriyle
Uyumlaştırılması) Haziran 2004’de yayınlanmıştır. Yeni sermaye yeterliliği
uzlaşısı ile bankaların risk yönetiminin ve sermaye yeterliliği ölçümlerinin
etkinliğinin arttırılması böylelikle sağlam ve etkin bir bankacılık sisteminin
88
oluşturularak finansal istikrarın sağlanması amaçlanmaktadır (Aksoy, 2007:
27). Bu amacın ise üç yapısal blok ile sağlanması öngörülmüştür.
BASEL II UZLAŞISI
1.Yapısal Blok
2.Yapısal Blok
3.Yapısal Blok
Asgari Sermaye Gereği
Kamu Denetimi
Piyasa Disiplini
-Kredi Riski
- Sermaye ve Risk
Yönetim Süreçleri
- Risk Yönetimi
Yaklaşımının Açıklanması
- Sermaye Yeterliliği
-Sermaye Seviyesi
-Sermaye Karşılığı Düzeyi
- Risk ve İş Kollarına Göre
Sermaye Analizi
-Piyasa Riski
-Operasyonel Risk
- Risk Azaltma
-Teminat
-Sermaye Seviyesinin
Proaktif İzlenmesi ve
Gerekli Önlemlerin
Alınması
Şekil 6: Basel II Yapısal Bloklar
3.5.1.Birinci Yapısal Blok: Asgari Sermaye Gereğinin Hesaplanması
Birinci yapısal blok bankanın risklerine karşılık bulundurması gereken
asgari sermaye tutarına ilişkindir. Yeni uzlaşıda sermaye tabanının tanımı ve
sermaye yeterlilik rasyosunun asgari %8 olması koşulu değiştirilmemiş
ancak; rasyonun paydasında önemli değişiklikler yapılmıştır. Piyasa riski aynı
kalmasına rağmen kredi riski detaylandırılmış ve operasyonel risk ilave
edilmiştir (Gürel ve Yayla, 2008: 297).
Sermaye
Yeterliliği
Rasyosu
(SYR≥%8)
Sermaye Tabanı
=
Kredi Riski+ Piyasa Riski+ Operasyonel Risk
89
Basel II’de kredi riski, piyasa riski ve operasyonel riskin ölçümünde
bankalara çeşitli alternatifler sunulmuş olup bankalar bu seçeneklerden
kendilerine uygun olanını tutarlı bir şekilde uygulamaktan sorumludur (TBB,
2006a:6).
Tablo 9: Basel II’ye Göre Risk Ölçüm Modelleri
Gelişmişlik
Düzeyi
Kredi Riski
Piyasa Riski
Operasyonel Risk
Temel Gösterge
Yaklaşımı
Basit
Basitleştirilmiş Standart
Yaklaşım
-
Orta
Standart Yaklaşım
Standart Yaklaşım
Standart Yaklaşım
Riske Maruz Değer
Yaklaşımı
İleri Ölçüm
Yaklaşımları
Gelişmiş
Temel İçsel
Derecelendirme
Gelişmiş İçsel
Derecelendirme
(Kaynak: Yüksel, 2005: 5)
Kredi riskinin ölçülmesinde standart yaklaşımda dışsal derecelerin
kullanılabileceği, içsel derecelendirme yaklaşımlarında ise kredi derecelerini
bankaların içsel verilerinden yola çıkarak hesaplamaları öngörülmüştür.
Temel içsel derecelendirme yaklaşımında bankalar sadece kredi riskine
ilişkin temerrüt olasılığını, gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımında ise
kredi riskine ilişkin tüm parametreleri hesaplamak durumundadırlar. Piyasa
riskinin ölçümünde tüm bankaların aynı şekilde uygulayacakları standart
yaklaşımın yanında, bankalara kendi içsel verilerinden yola çıkarak riske
maruz değer yöntemiyle risk ölçümü yapabilmeleri alternatifi sunulmuştur.
Operasyon
riskin
ölçülmesine
ilişkin
olarak
temel
gösterge
yaklaşımında tek bir gösterge temel alınmakta ve bu gösterge genellikle brüt
gelir olmaktadır. Standart yaklaşımda ise bankanın her bir faaliyet kolu için
farklı
göstergeler
kullanılmakta
bu
şekilde
hesaplanan
sermaye
gereksinimleri tek tek toplanarak risk tutarı bulunmaktadır. İçsel ölçüm
90
yaklaşımında ise operasyonel riske ilişkin parametreleri bankalar kendi zarar
verilerinden yola çıkarak tahmin edebilmektedir (Boyacıoğlu, 2002: 57).
3.5.2. İkinci Yapısal Blok: Kamu Denetimi
Basel II sadece bankaların maruz kaldıkları tüm risklerin sermaye ile
karşılanması değil, bankaların risklerini izlemeleri ve yönetmeleri için daha iyi
risk yönetimi teknikleri geliştirmelerini ve kullanmalarını teşvik eden bir
süreçtir. Komite, sermaye yeterliliği ve risk yönetiminde etkinliğin arttırılması
ve daha da ileri götürülmesi için yeni uzlaşıda ikinci yapısal bloğu kamu
denetimi olarak belirlemiştir. İkinci yapısal blok en basit haliyle bankanın risk
yönetimi yaklaşımı ve sisteminin denetim otoritesi
9
tarafından gözden
geçirilmesidir (Yayla ve Kaya: 2005: 11).
İkinci yapısal blok kapsamında bankaların toplam risklerine karşı
sermaye yeterlilikleri değerlendirilmekte, denetim otoriteleri bankaların risk
değerlendirmelerini gözden geçirerek birinci yapısal blok kapsamında
hesaplanan sermayenin ötesinde daha fazla sermayeye gerek olup
olmadığını tespit etmektedir. Bu denetim faaliyetleri sonucunda, banka üst
yönetimi ve denetim otoritelerine yüklenen görev ve sorumluluklar sayesinde
risk yönetim sistemlerinin güçlendirilmesi, iç kontrole ağırlık verilmesi ve
riskler karşısında temin edilecek sermaye miktarının doğru bir şekilde
hesaplanması amaçlanmaktadır (Çelik ve Kızıl, 2008: 21).
Bu blok kapsamında denetim otoritelerinin hem sorumluluk alanları hem
de yetkileri genişlemiş, banka denetimlerine ilişkin yapacakları faaliyetler
çeşitlendirilmiştir. Bu bağlamda denetim otoriteleri, bankaların taşıdıkları
riskler ile bulundurdukları sermayenin orantılı olup olmadığını incelemeli ve
gerekli görülen durumlarda bankalara müdahale edebilmelidir(Filiz, 2006:
9
Denetim otoritesi ile kastedilen, bankanın faaliyetlerini denetlemeye yetkisi olan bankanın
faaliyetlerinden bağımsız kamu kuruluşlarıdır. Ülkemizde bu kuruluş BDDK’dır.
91
211). Yeni uzlaşıda denetim otoritesinin gözden geçirmesine ilişkin dört temel
prensip belirtilmiştir. Bu prensipler sırasıyla şöyledir :
- Prensip 1: Bankalar risk profilleri ile ilişkili bütünleşik bir sermaye yeterliliği
değerlendirme
süreci
ile
sermaye
yeterliliği
seviyesinin
sürekliliğini
sağlayacak stratejilere sahip olmalıdır.
- Prensip 2: Denetim otoriteleri, bankaların yasal sermaye yeterliliğini izleme
ve sağlama kabiliyetlerini incelemelidir. Denetim otoritesi bu süreçten tatmin
edici sonuçlar elde edemezse gerekli tedbirleri almalıdır.
- Prensip 3: Denetim otoriteleri bankaların asgari sermaye yükümlülüğünün
üzerinde sermaye ile faaliyette bulunmalarını isteyebilmeli ve bunu
sağlayacak güce sahip olmalıdır.
- Prensip 4: Denetim otoriteleri bankaların risk profillerine göre belirlenen
sermayenin asgari seviyenin altına düşmesini engellemek için erken
müdahalelerde bulunabilmelidir. Sermayenin korunmadığı veya tekrar yerine
konulmadığı durumlarda bankalardan hızlı düzeltici tedbirlerin alınmasını
isteyebilmelidir (BCBS, 2004a: 217).
Yukarıda sıralanan prensipler incelendiğinde ilk prensibin bankalara,
diğer üç prensibin iste denetim otoritelerine bir dizi sorumluluk yüklediği
görülmektedir.
Risklerin kapsamlı olarak ele alınmasında bankanın karşı
karşıya kaldığı tüm risklerin sermaye değerlendirmesi sürecine dahil etmesi
gereği bir kez daha vurgulanmıştır (BCBS, 2004a: 219). Bu blokta birinci
yapısal blok kapsamında yer almayan kredi yoğunlaşması (temerküz riski),
bankacılık hesaplarındaki faiz oranı riski ve likidite riskine yer verilmiş olup
bankaların bu riskler için de sermaye bulundurmaları açıklanmıştır. Ayrıca
birinci yapısal blok kapsamında açıklanan kredi riski ve operasyonel risk için
bazı özellikli durumlar için tekrar ele alınmıştır.
İkinci yapısal bloğa göre görevleri artan ve faaliyetleri genişleyen bir
diğer kesim de bankaların iç denetim birimleridir (Aksel,2007:1). Yeni
uzlaşıya göre bu birimler, içsel derecelendirme sisteminin kurulumundan,
doğrulanmasından, elde edilen risk parametrelerinin tahmin süreçlerinin
92
kontrol edilmesinden, banka IT altyapısı ve veri toplama sistemin
doğruluğunun kontrolünden sorumludurlar. Ayrıca iç denetim birimleri
tarafından yapılan rutin denetimlerde risk odaklı bir yaklaşımın benimsenerek
proaktif bir denetim anlayışının yerleştirilmesi amaçlanmaktadır.
İkinci yapısal blokta kısmen de olsa ekonomik sermaye ile yasal
sermayenin yakınlaştırılması çalışmalarına yer verilmiştir. Ekonomik sermaye
banka tarafından tespit edilirken yasal sermaye düzenleyici otoriteler
tarafından belirlenmektedir. Yasal sermayede öncelik, bankacılık sektörünün
sağlıklı bir şekilde işlemesi ve mevduat sahiplerinin korunmasıdır. Ekonomik
sermayede ise öncelik, bankanın faaliyetlerinin devamlılığıdır. Öncelikli
amaçların farklılığı bu iki sermaye türünü birbirinden uzaklaştırmaktadır.
Basel II’de ise bu durum giderilmeye çalışılmıştır. Bunun için de bankalara
kendi içsel modellerini kullanmalarına izin verilmiştir. Ancak yasal sermayenin
hesaplanmasına yönelik olarak yeni uzlaşıda yer alan kısıtlar ekonomik
sermaye ile yasal sermayenin birebir aynı olmasını engellemektedir.
Bu
durumun olumsuz etkilerini bertaraf etmek içinse ikinci yapısal blok
kapsamında stres testleri ve senaryo analizlerinin yasal sermaye gereğinin
değerlendirilmesinde göz önüne alınacağı belirtilmiştir. Denetim otoritesi bu
değerlendirmelerinin sonucunda, hesaplanan yasal sermaye gereğine
ilavelerde bulunabilecektir.
3.5.3. Üçüncü Yapısal Blok: Piyasa Disiplini
Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının üçüncü ve son yapısal bloğu
piyasa disiplinidir. Bu yapısal blokta bankaların kamuoyuna yapacakları
bilgilendirmelerin kapsamı, şekli ve periyotları ortaya konulmaktadır. Son
yıllarda piyasalarda yaşanan olumsuzlukların bir kısmının bilgi birikimi ve
kullanımındaki yetersizliklerden dolayı ortaya çıktığı görülmektedir. Piyasa
disiplinin sağlıklı bir şekilde işlemesiyle banka iflaslarının ve bankacılık
93
krizlerinin daha az görülmesi böylelikle; bankacılık sektöründeki istikrarın
artması beklenmektedir. BCBS’ de bu düşünceden yola çıkarak piyasa
disiplinini yeni sermaye yeterliliği uzlaşısına dahil etmiş, bankacılık
sektöründe güvenin ve istikrarın teşvik edilmesi suretiyle, piyasa güçlerinin
sermaye
düzenlemelerini
sağlamlaştıracağını
savunmuştur
(Gunther,
Levonian ve Moore, 2001:1).
Piyasa katılımcıları, kamu otoriteleri ve bankanın ortak ve yöneticileri
dışında kalan, bankadan doğrudan veya dolaylı olarak menfaati bulunan
bütün kesimlerdir (Coşkun, 2007: 97). Kamuoyuna doğru ve güvenilir
bilgilendirilmelerde bulunulması ile hem piyasa katılımcıları, bankaların
finansal durumları ve faaliyetleri hakkında değerlendirmelerini doğru bir
şekilde yapabilecek hem de şeffaflık artacaktır.
Piyasa disiplinin iyi şekilde işlemesi piyasa katılımcılarının bankaların
mevcut durumları hakkında güvenilir bilgilere zamanında erişmelerine ve bu
bilgileri yanıtlayacak özendiricilere sahip olmalarına bağlıdır (Meyer, 1999:
347). Bunun için de kamuoyunun bilgilendirilmesine yönelik düzenlemelere
ihtiyaç vardır. BCBS bu talepten yola çıkarak piyasa disiplinine ilişkin
düzenlemeleri Yeni Sermaye Uzlaşısına dahil etmiştir.
Uzlaşısıda üzerinde sıkça durulan piyasa disiplini, özellikle risk
ölçümlerinde ileri ve içsel yöntemleri kullanan bankalar için daha fazla önem
arz etmektedir. Standart yöntemleri kullanan bankalardan farklı olarak bu
yöntemleri kullanan bankaların yapacakları raporlamaların kapsamı daha
geniş tutulmuştur. Böylelikle kendi içsel metotlarını kullanan bankaların risk
ölçümü ve buna ilişkin asgari sermaye tesisinde nasıl bir yol izledikleri
hakkında piyasa katılımcıları genel bir bilgi sahibi olacaktır.
Kamuoyuna anlamlı ve doğru bilgilerin sunulması, bankaların
faaliyetlerini güvenilir, etkin ve verimli bir şekilde sürdürmelerini, belirledikleri
amaçlara ve hedeflere bağlı kalarak etkin risk yönetimi ve iç kontrol
faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamanın yanında müşterilerin bu bankaları
tercih etmelerini de sağlayacaktır (TBB, 2000: 3-5). Ayrıca kamuoyu
94
bilgilendirmelerini istenilen şekilde yapan, şeffaflığı sağlayan bankalar için,
daha düşük risk ağırlıklarının uygulanması ve/veya belirli yöntemlerin
kullanımı için bu bankalara inisiyatif tanınması gibi çeşitli ödüllendirmelerin
yapılması da tasarlanmaktadır (BCBS, 2004b: 2).
Piyasa disiplinine ilişkin olarak yapılacak raporlamalar bankalarda özel
ve gizli bilgilerin kamuoyuna sunularak rekabet avantajının yitirileceğine
yönelik endişeyi de beraberinde getirmiştir. BCBS, söz konusu endişeleri göz
önüne alarak Yeni Sermaye Yeterliliği’ne ilişkin nihai metinde bankaya ait
özel
ve
gizli
bilgilerin
piyasa
disiplini
kapsamında
ne
şekilde
değerlendirileceğine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Komite, anlamlı bilgi
ihtiyaçlarına duyulan ihtiyaç ile bankaya ait özel ve gizli bilgilerin korunması
arasında uygun bir dengenin kurulabileceği inancındadır (BIS, 2004b:4). Bu
düşünceden yola çıkılarak bankanın özel ve gizli bilgilerine ilişkin genel
bilgiler sunmasına, genel bilgilendirmelerin gerekçelerini raporlarında anlamlı
bir şekilde yer vermesi şartıyla izin verilmiştir.
Maruz
kalınan
riskler
ve
değerlendirilmesine
ilişkin
yapılacak
bilgilendirmelerde kredi riski, piyasa riski, bankacılık hesaplarındaki faiz oranı
riski, hisse senedi riski ve operasyonel risk temel bankacılık riskleri olarak ele
alınmış olup bankalar bu risk alanlarının her biri için riskin boyutunu ve
kapsamını gösterecek şekilde nicel ve nitel veri sunmak zorundadır
(TBB,2006:117). Ayrıca bu risklere ilişkin geçmiş bilgilerin sunulması
dönemler itibariyle karşılaştırma yapabilme imkânını verecektir.
Üçüncü yapısal blok olan piyasa disiplininin gelişmiş ülkelerde
yukarıda bahsedilen katkıları sağlayacağı görünen bir gerçektir ancak;
piyasaların yeterince gelişmediği ülkelerde sağlayacağı katkı başlangıçta
sınırlı olacaktır (Altıntaş, 2006: 92). Gelişmekte olan ülkelerde piyasa
disiplininden beklenen yararların daha fazla görülmesi ise zaman içerisinde
gelişmiş ve düzgün çalışan piyasaların oluşumu ile mümkün olacaktır.
95
3.6. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BİRİNCİ YAPISAL BLOK
Basel I risk duyarlılığı fazla olmadığı için eleştirilmiştir. Bu nedenle
komite, yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında, sermaye yeterliliğine ilişkin
standartların risk duyarlılığını arttırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede birinci
yapısal blokta kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak standart ve içsel
derecelendirme yaklaşımları olmak üzere iki seçenek sunmuştur.
3.6.1.Standart Yaklaşım
Standart yaklaşımda Basel I ile içerik olarak aynı kalmış ancak
uygulamanın risk duyarlılığı arttırılmış, risk ağırlıklarının tespitinde bağımsız
derecelendirme kuruluşlarının tespit ettiği notların kullanılması öngörülmüştür
(Güler ve Taner, 2008:160). Bu yaklaşımda kredi risk ağırlıklarının
belirlenmesinde, kredi borçlusuna bağımsız kredi derecelendirme kuruluşları
tarafından verilen kredi derece notları esas alınmakta, bankanın alacakları
karşı
tarafın
özellikleri
dikkate
alınarak
çeşitli
guruplar
altında
sınıflandırılmakta, daha sonra alacak hangi risk grubunda ise ve alacağın
derecelendirileme notu dikkate alınarak o gurup ve derece notu için
belirlenmiş olan risk ağırlığı ile çarpılarak risk miktarı bulunmaktadır
(Babuşcu, 2005; 266).
Standart yaklaşım içerisinde ayrıca basitleştirilmiş standart yaklaşım
da
tanımlanmıştır.
Birçok
açıdan
standart
yaklaşıma
benzeyen
bu
uygulamanın, Basel II’ye geçiş sürecinde standart yaklaşıma tam anlamıyla
uyum sağlayamayan bankalar için köprü görevi görmesi öngörülmüştür.
Böylelikle bankalar standart yaklaşımı eksiksiz olarak uygulayana kadar
basitleştirilmiş standart yaklaşımı uygulayabileceklerdir.
Basitleştirilmiş standart yaklaşım ile standart yaklaşım arasındaki en
önemli
farklılık
İhracat
Kredi
Kuruluşları
(İKK)
tarafından
verilen
96
derecelendirme notlarının hazine ve merkez bankasına kullandırılan
kredilerin risk ağırlıklarının tespitinde bağımsız derecelendirme kuruluşlarının
tespit ettiği derecelerin yerine kullanılacak olmasıdır (Katırcıoğlu, 2006: 113).
Ancak bunun için İKK’ nın ülkelere vermiş olduğu notları ilan etmesi ve kredi
notlarını
hesaplamada
OECD’nin
kabul
ettiği
yaklaşımı
kullanması
gerekmektedir. Basitleştirilmiş yaklaşım ile standart yaklaşım arasındaki diğer
farklılıklar ise şunlardır:
- Bankalardan olan alacaklar için sadece birinci seçenek uygulanmıştır.
- Firmalara verilen kredilerin tümü %100 risk ağırlığına tabi tutulmuştur.
- Kredi türevleri, kredi risk azatlım tekniği olarak dikkate alınmamıştır.
- Kredi risk azaltım tekniklerinin değerlendirilmesinde sadece teminatlar için
basitleştirilmiş yöntem kullanılmıştır.
-
Kredi
risk
azaltımı
için
kabul
edilebilir
teminatlar
ve
garantiler
sınırlandırılmıştır.
Standart yaklaşımda dışsal derecelendirme olarak da adlandırılan
bağımsız derecelendirme kuruluşlarının vermiş olduğu kredi notları oldukça
önemlidir. Ancak her kredi derecelendirme kuruluşunun belirlediği not
sermaye
yeterliliği
hesaplamalarında
kullanılmamaktadır.
Çünkü
derecelendirme kuruluşları bazı özelliklere sahip olmalıdır. Bu özellikler ise
objektiflik, bağımsızlık, uluslararası erişim, şeffaflık, kamuya açıklama
yapma, altyapı ve yeterli insan kaynağına sahip olma ve güvenilirliktir (BCBS,
2004a: 39). Ülkelerin denetim otoriteleri kredi derecelendirme kuruluşlarının
bu kriterlere uygun olup olmadıklarını tespit ederek bu özellikleri taşıyanların
belirlediği kredi notlarının kullanımına izin verecektir.
Standart yaklaşımda alacaklar çeşitli varlık sınıflarına ayrılmış ve
bulundukları sınıflara göre farklı risk ağırlıklarına tabi tutulmuştur. Bu nedenle
öncelikle
alacağın
gerekmektedir
hangi
varlık
sınıfında
olduğunun
tespit
edilmesi
97
3.5.1.1. Risk Ağırlıklı Varlıklar
Uzlaşıya göre alacakların sınıflandırması, karşı tarafa (borçluya) göre
yapılmaktadır. Borçlu bakımından krediler (alacaklar), Hazine ve Merkez
Bankalarına Kullandırılan Krediler, Merkezi Hükümet İçinde Yer Almayan
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Kullandırılan Krediler, Çok Taraflı Kalkınma
Bankalarına Kullandırılan Krediler, Kurumsal Krediler, Perakende Krediler,
İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpotekli Alacaklar, Ticari Gayrimenkul İpoteği
Karşılığı Krediler, Tahsili Gecikmiş Alacaklar, Yüksek Risk Kategorileri, Diğer
Aktifler ve Bilanço Dışı İşlemler şeklinde sınıflandırılmıştır. Uygulanacak risk
ağırlıkları, varlık sınıfına ve kredi risk notuna göre değişiklik göstermekte olup
tabloda gösterilmiştir.
Tablo 10: Standart Yaklaşımda Kullanılan Risk Ağırlıkları
VARLIKLAR
Hazine ve
Merkez
Bankasına
Verilen
Krediler
Bankalara
Verilen
Krediler
Opsiyonlar
AAA-
A+
BBB+
BB+
B-
/AA
/A-
/BBB-
/BBB-
/Altı
Derecesiz
Derecelendirme
Notuna Göre
/İhracat Kredi
Kurumlarınca Verilen
Kredi Notuna Göre
%0
%20
%50
%100
%150
%100
Opsiyon -1
%20
%50
%100
%100
%150
%100
Opsiyon- 2
%20
%50
%50
%100
%150
%50
Opsiyon- 2
%20
%20
%20
%50
%150
%20
Hazine Benzer
%0
%20
%50
%100
%150
%100
Opsiyon- 1
%20
%50
%100
%100
%150
%100
Opsiyon -2
%20
%50
%50
%100
%150
%20
%20
%50
%100
%100
%150
%50
(Kısa Vade)
Diğer Kamu
Kurum ve
Kuruluş.
Verilen Krd.
VARLIKLAR
Çok Taraflı Kalkınma ve Yatırım
Bankalarına Verilen Krediler
98
Tablo 10: Standart Yaklaşımda Kullanılan Risk Ağırlıkları
AAA-
A+
BBB+
B-
VARLIKLAR
/AA
/A-
/BBB-
/Altı
Kurumsal Krediler
%20
%50
%100
%150
VARLIKLAR
Derecesiz
%100
Risk Ağırlıkları
Perakende Krediler
%75
İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpotekli Krediler (Alacaklar)
%35
VARLIKLAR
Koşullar
Tahsili Gecikmiş Alacaklar
Risk Ağırlıkları
Özel Karşılıklar> 0,20 x
Kredinin Ödenmemiş Bölümü
%100
Özel Karşılıklar < 0,20 x
Kredinin Ödenmemiş Bölümü
%150
Özel Karşılıklar> 0,5 x
Kredinin Ödenmemiş Bölümü
Denetim otoritesi
risk ağırlığını
%50’ye kadar
düşürebilir.
3.6.1.1.1. Hazine ve Merkez Bankalarına Kullandırılan Krediler
Hazine ve Merkez Bankalarına kullandırılan kredilerin risk ağırlıklarının
belirlenmesinde, ülkelerin bağımsız kredi derecelendirme kuruluşlarının,
basitleştirilmiş standart yaklaşımda ise ihracat kredi kuruluşlarının belirlediği
kredi notları belirleyici olmaktadır. Basel I’ de bu sınıfta yer alan krediler için
risk ağırlığı ülkenin OECD üyesi olup olmadığına göre belirlenmekteydi,
Basel II ile birlikte OECD kriteri (kulüp kriteri) ortadan kalmakta ve ülkelerin
kendi kredi notları dikkate alınmaktadır
Komite,
denetim
otoritesine
kendi
ülke
hazine
ve
merkez
bankalarından olan ulusal para cinsinden alacaklarına daha düşük risk
ağırlıkları belirleme imkânı tanımıştır (BCBS, 2004a: 29). Örneğin; BDDK,
T.C Hazinesi ve TCMB ‘ye olan Türk Parası cinsinden alacaklar için risk
99
ağırlığını %0 ‘a kadar düşürmeye yetkilidir. Bu yetki kullanıldığında yabancı
denetim otoriterleri de kendi bankalarının T.C Hazinesi ve TCMB’ den olan
Türk Parası cinsinden alacaklarına BDDK’ nın belirlediği risk ağırlığını
uygulayabilecektir.
3.6.1.1.2. Bankalara Kullandırılan Krediler
Standart yaklaşımda bankalara kullandırılan krediler için iki seçenek
sunulmuştur. Denetim otoriteleri benimseyecekleri tek bir seçeneği ülkedeki
bankaların tümüne tutarlı bir şekilde uygulamak zorundadırlar. İlk seçenekte
bankalara kullandırılan krediler için risk ağırlıkları, bankaların kurulu
bulundukları ülkelerin kredi notlarından bir derece düşüğü olacaktır. Bu
durumda bankalar kurulu bulundukları ülkenin kredi notuna tekabül eden risk
ağırlığından daha avantajlı bir oran uygulayamazlar.
İkinci seçenekte risk ağırlığının belirlenmesinde ülkenin kredi notundan
bağımsız olarak sadece bankanın kendi notu esas alınmaktadır. Söz konusu
alternatifte ayrıca vade faktörü de dikkate alınmakta, kısa vadeli krediler için
nispeten daha düşük risk ağırlıkları kullanılabilmektedir. Orijinal vadesi üç ay
veya daha kısa olan olacaklar kısa vadeli alacaklar olarak kabul edilmiştir. Bu
krediler için asgari %20 olmak kaydıyla bir kategori daha düşük risk ağırlığı
uygulanacaktır (Emir, 2008: 290).
3.6.1.1.3. Kamu Kuruluşlarından Alacaklar
Merkezi idareye dahil olmayan kamu kurum ve kuruluşlarından olan
alacaklar, bankalara kullandırılan krediler için belirlenmiş olan iki seçenekten
100
birine göre risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Bankalara kullandırılan krediler için
ikinci alternatif tercih edilirse kısa vadeli alacak seçeneği uygulanmayacaktır.
Ülke denetim otoritesi gelir yaratma potansiyellerini dikkate alarak bazı
kamu kurum ve kuruluşlarının kredi değerliliğini ülke hazinesinin veya merkez
bankasının kredi değerliliği ile eş tutabilir. Bu durumda hazine veya merkez
bankasının tabi olduğu risk ağırlıkları bu kamu kurum ve kuruluşları için de
geçerli olacaktır. Ülkemizde Özelleştirme ve Toplu Konut İdaresi ile Türk
Eximbank’ın
bu
hükümden
yararlanması
mümkün
gözükmektedir
(Altıntaş,2006: 405).
3.6.1.1.4. Çok Taraflı Kalkınma ve Yatırım Bankalarına Kullandırılan
Krediler
Bu kurumlar genellikle, bankalardan olan alacaklar için belirlenen ikinci
seçenekteki risk ağırlıklarına tabi tutulur. Ancak kısa vadeli alacaklar için
avantajlı uygulama bu bankalar için geçerli değildir. Uzlaşıda ayrıca aşağıda
sıralanmış olan kriterleri taşıyan çok taraflı yatırım ve kalkınma bankalarına
kullandırılan kredilerin %0 risk ağırlığına tabi tutulacağı belirtilmiştir. (BCBS,
2004a: 30-31)
- İstisnalar hariç olmak üzere genel olarak AAA’dan düşük olmayan yüksek
kredi notu
- Sermayedarların çoğunluğunun AA- veya daha yüksek kredi derecelerine
sahip olması ve borçtan ziyade özkaynak ile çalışılması
- Güçlü sermaye desteği
- Yüksek sermaye ve likidite yeterliliği
- Yüksek kurumsallaşma ve sağlıklı risk yönetimi
101
3.6.1.1.5. Kurumsal Krediler
Sigorta şirketlerinden olanlar da dahil olmak üzere kurumsal krediler
için uygulanacak risk ağırlıklarının tespitinde kredi borçlusuna bağımsız
derecelendirme kuruluşu tarafından verilen notlar dikkate alınmaktadır.
Derecelendirilmemiş kurumsal alacaklar için uygulanacak risk ağırlığı, borçlu
şirketin kurulu bulunduğu ülkenin hazine ve merkez bankası için tespit edilen
risk ağırlığından daha düşük olamaz. Derecelendirilmemiş kurumsal
alacaklar için %100 risk ağırlığı uygulanması belirtilmiş olmakla beraber
denetim otoritesi kendi ülkesinin genel temerrüt geçmişini göz önüne alarak
daha yüksek bir risk ağırlığı tespit edebilir.
Ülke denetim otoritesi bankalara tüm kurumsal alacakları için
müşterilerin kredi derecesine sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın %100
risk ağırlığı uygulamaları konusunda izin verebilir. Bu izni alan banka yüksek
kredi derecesine sahip olan kurumsal alacağı için de %100 risk ağırlığını
uygulamak zorundadır. Komite tarafından ulusal denetim otoritesine bu
hakkın tanınmasındaki amaç, bazı ülkelerde dışsal derecelendirme süreç ve
alt yapısının henüz gelişmemiş olması, derecelendirilmiş kurum/kuruluş
sayısının az olmasıdır (Candan ve Özün, 2006:142).
3.6.1.1.6. Menkul Kıymet Şirketlerine Kullandırılan Krediler
Menkul kıymet firmalarından alacaklarda öncelikli olarak bu firmaların
tabi oldukları yasal düzenlemeye bakılır. Eğer bu firmalar başta risk bazlı
sermaye yeterliliği olmak üzere bankaların tabi oldukları yasal düzenlemeye
benzer bir düzenlemeye tabi iseler bankalardan olan alacaklara uygulanan
risk ağırlıkları bu firmalara da uygulanabilecektir (BCBS, 2004a: 33). Ancak
söz konusu firmalar ile bankaların tabi oldukları rejimler büyük ölçüde
102
farklıysa kurumsal krediler için belirlenen risk ağırlıkları bu krediler için de
uygulanacaktır.
3.6.1.1.7. Perakende Krediler
Perakende
kredi
portföyü
için
%
75
standart
risk
ağırlığı
uygulanacaktır. Bir kredinin perakende kredi olarak sayılabilmesi için bazı
özelliklere sahip olması gerekir. Bu özellikler sırasıyla borçlu, ürün,
çeşitlendirme ve düşük montan kriterleridir (BCBS, 2004a: 34).
Borçlu Kriterine göre, bir kredinin bu sınıfta sayılabilmesi için kredi
riskinin
gerçek
kişi
veya
kişilerden
veyahut
küçük
bir
işletmeden
kaynaklanması gerekir. Yani kredi borçlusu, gerçek kişi, küçük iş sahibi veya
küçük işletme olmalıdır. Ürün Kriterinde, perakende kredi portföyü kapsamına
giren ve girmeyen krediler belirtilmiştir. Küçük işletmelere kullandırılan
işletme kredileri ve bunlar lehine düzenlenen teminat mektupları, rotatif
krediler, kredi kartları, kredili mevduat hesapları, taksitli ve bireysel krediler,
otomobil, eğitim ve ihtiyaç kredileri, bireysel nitelikli finansal kiralama işlemleri
perakende kredi portföyü kapsamına giren kredi çeşitleridir. Buna karşın her
türlü menkul kıymet ihracı ile sağlanan finansman ve konut ipotekli krediler
kesinlikle perakende kredi portföyünde yer almayacaktır.
Çeşitlendirme Kriterine göre, perakende kredi portföyünün yeterli risk
dağılımına sahip olması gerekir. Kredi portföyünün perakende kredi portföyü
olarak kabul edilmesi için ne kadarlık çeşitliliğe (risk dağıtımına) sahip
olmasının belirlenmesi ise yerel denetim otoritesinin görevidir.
Düşük Montan Kriterine göre, bir borçluya kullandırılan perakende
kredilerin toplamı 1 milyon EUR’yu aşmamalıdır. Yukarıda açıklanan
kriterlere göre yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında KOBİ kredilerinin bir
bölümü perakende kredi portföyü altında sınıflandırılacaktır. Basel II’ye göre
103
yıllık satış hâsılatı 50 milyon EUR’yu aşmayan firmalar KOBİ olarak
nitelendirilmektedir. Eğer bu kritere uyan bir firmanın bir bankacılık
grubundaki toplam kredisi 1 milyon EUR’dan fazla ise firma kurumsal KOBİ, 1
milyon EUR’dan düşük ise perakende KOBİ olarak sınıflandırılacaktır
(Akbulut, 2008: 108).
Tablo 11: Basel II’ye Göre KOBİ/Kurumsal Firma Ayrımı
KOBİ: Toplam cirosu maksimum 50 milyon EUR olan işletmelerdir.
Kredi Tutarı (EUR)
Yıllık Satış Cirosu (EUR)
Sınıflandırma
> 1.000.000
>50.000.000
Kurumsal
>1.000.000
<50.000.000
Kurumsal (KOBİ)
<1.000.000
>50.000.000
Kurumsal
<1.000.000
<50.000.000
Perakende (KOBİ)
Kurumsal KOBİ’lere kullandırılacak krediler için risk ağırlıkları,
kurumsal kredilerde olduğu gibi dışsal derecelendirme kuruluşlarının tespit
ettiği notlara göre belirlenecektir.
Perakende KOBİ’lere kullandırılacak
krediler ise perakende kredi portföyüne dahil edilecek ve % 75 risk ağırlığına
tabi tutulacaktır. Böylelikle KOBİ’lere kullandırılmış olan düşük montanlı
teminatsız krediler Basel I’deki %100 risk ağırlığı yerine % 25 daha avantajlı
bir risk ağırlığına sahip olacaklardır. Bu nedenle standart yaklaşımda
bankaların eğiliminin ağırlıklı olarak perakende sınıfına kredi vermek
yönünde olacağı beklenmektedir.
3.6.1.1.8. İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpotekli Alacaklar
Basel II ‘de Basel I’e göre kredi risk ağırlığı ciddi şekilde düşürülen
diğer bir kredi türü konut ipotekli krediler olup, bu kredilere % 35 risk ağırlığı
uygulanacaktır. Ancak bu risk ağırlığının uygulanabilmesi içinse gayrimenkul
ipotekli kredinin bazı özellikler taşıması gerekir (Aras, 2007: 12).
Bu
104
özellikler: gayrimenkulde bizzat borçlunun ikamet ediyor olması ya da
gayrimenkulün borçlu tarafından bir başkasına kiralanmış olması ile ipoteğin
kredinin tamamını karşılamasıdır
Konut ipotekli krediler için belirlenen imtiyazlı risk ağırlığı, bu tür
kredileri sermaye yeterliliği oranının çok fazla düşürmeden ilave risk almanın
araçlarından birisi haline dönüştürmektedir; bu ise bankaların görünenden
daha fazla riske açık bırakmaktadır. Menkulleştirme ve menkul kıymet
piyasalarının gelişmesiyle riskin dağıtılabileceği düşünülmektedir. Çünkü
menkulleştirme ile sisteme devamlı para akışı sağlanmakta ve böylelikle
uzun vadeli bu krediler kendilerini finanse edebilmektedir (Demir ve Kurt
Palabıyık, 2005:5). Ancak son günlerde yaşanan kredi kaynaklı küresel mali
krizde menkulleştirme ve menkul kıymet piyasaları gelişmiş ülkelerde,
bankaların mortgage kredileri nedeniyle zor durumda kaldıkları, risk
seviyelerinin öngörülenden daha fazla olduğu görülmüştür. İpotekli konut
kredileri için her ne kadar düşük risk ağırlığı öngörülmüş olsa da bu krediler
doğaları gereği pek çok risk unsurunu bünyelerinde barındırmaktadır. Bu
riskler ise sırasıyla likidite, faiz oranı, erken ödeme ve kredi riskidir
3.6.1.1.9. Ticari Gayrimenkul İpoteği Karşılığı Krediler
Son yıllarda ticari gayrimenkul ipoteği karşılığında kullandırılan
kredilerin sorunlu aktiflere dönüşme yüzdesinin diğer kredilere nazaran
yüksek olması nedeniyle BCBS, bu krediler için %100 risk ağırlığının
uygulanmasını öngörmüştür. Uzlaşıda gelişmiş ve iyi organize olmuş emlak
piyasalarına sahip ülkeler için kredinin ipotekli kısmının (ipotek konusu
kıymetin, piyasa değerinin %50’sinin veya kredi açıldığı tarihteki değerinin
%60’nın altına düşmemesi kaydıyla) %50 risk ağırlığına tutulmasına imkân
tanınmaktadır (BCBS, 2004a: 35).
105
3.6.1.1.10. Tahsili Gecikmiş Alacaklar
Temerrüde düşen kredilerde teminatların dikkate alınış şekli ve
kredinin teminatsız bakiyesinin hesaplanması uzlaşıda belirtilen kredi risk
azaltım hükümlerine tabidir. Eğer kredi uzlaşıda kabul görmeyen bir teminata
sahipse ve özel karşılıklar kredinin ödenmeyen bölümünün %15’inden düşük
değilse %100 risk ağırlığı uygulanabilir.
Vadesi geçen krediler perakende kredi portföyünde kayıtlı ise,
perakende portföyünün çeşitliliği ile ilgili kriter hesaplamalarında portföyden
düşülecektir. İkamet amaçlı konut ipotekli kredilerde vadesi gelen taksit
ödemesi 90 gündür ödenmiyorsa özel karşılık sonrası net bakiye üzerinden
%100 risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Özel karşılık miktarı, kredinin
ödenmeyen bölümünün %20’sinden daha az değilse, yerel denetim otoritesi
bu risk ağırlığını %50’ye kadar düşürebilirler (BCBS, 2004a: 36).
3.6.1.1.11. Diğer Aktifler
Bankalar veya menkul kıymet firmalarınca sermaye temini amacıyla
ihraç edilen menkul kıymetlere yapılan yatırımlar, eğer özkaynaklardan
indirim kalemi olarak tanımlanmamışsa %100 risk ağırlığına tabidir. Ancak
kurum kasalarında muhafaza edilen külçe altın ya da karşılığı külçe altın
sertifikaları, ulusal tercihe bağlı olarak nakit kabul edilerek %0 risk ağırlığına
tabi tutulabilir. Ayrıca tahsil sürecindeki nakit benzeri aktifler %20 risk
ağırlığına tabi tutulabilir. Yüksek risk kategorileri de diğer aktifler grubu
içerisinde ele alınabilir. Yüksek risk kategorileri şunlardan meydana
gelmektedir (Candan ve Özün,2006: 37) :
- Tasfiye olunacak alacaklar hesaplarında izlenen net tutarlar
106
- Kredi notu B(-)’den düşük seviyelerde belirlenmiş ülkelerin merkezi hükümet
içinde yer almayan kamu kurum ve kuruluşlarından, menkul kıymet
şirketlerinden ve bankalarından olan alacakları
- Kredi notu BB(+) ile BB(-) arasında olan ve %350 risk ağırlığına tabi
tutulacak menkulleştirme dilimleri
Yüksek risk kategorisine giren varlıklar için en az %150 risk ağırlığının
uygulanması öngörülmüştür. Denetim otoritesi bu risk kategorilerine ilave
olarak girişim sermayesi, özel sermaye yatırımları gibi göreceli olarak riski
yüksek varlık sınıflarına da %150 veya daha yüksek risk ağırlıkları
uygulanmasını öngörebilecektir.
3.6.1.1.12. Bilânço Dışı Hesaplar
Bilanço dışı hesaplar, krediye dönüştürme oranları (KDO) ile
çarpılarak kredi eş değerlerine dönüştürülürler. KDO ile çarpılan bilanço dışı
yükümlülükler, bilanço içi kalemlerde olduğu gibi karşı tarafın niteliğine göre
belirlenmiş olan risk katsayıları ile çarpılırlar.
Tablo 12: Bilanço Dışı Hesaplar İçin Uygulanacak Risk Ağırlıkları
İşlem
KDO (%0)
Repo işlemlerinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere, bankaların
menkul kıymet ödünç vermesi veya menkul kıymetleri teminat olarak
alması
100
Bir yıldan uzun vadeli cayılamaz taahhütler
50
Bir yıldan kısa vadeli cayılamaz taahhütler
20
Kendi kendine itfa olan ve yükleme yükümlülüğü ile teminatlandırılan
kısa vadeli akreditifler
Koşulsuz cayılabilir taahhütler
20
0
Tezgâh üstü türevler, krediye dönüştürme oranı uygulamasından
muaftır. Bu türevler bankaların piyasa riskine maruz alım satım hesaplarıyla
107
ilgili olmalarına karşın repo işlemlerinde olduğu gibi karşı taraf nedeniyle
kredi
riski
görülmektedir.
Bu
ürünler
için
kredi
riski
yükümlülüğü
hesaplanırken standart yöntemde kapsamlı yaklaşım benimsenmişse risk
azaltımı yapılabilmektedir. Kredi risk yükümlülüğü aşağıdaki formülle
hesaplanabilmektedir.
Kredi riski yükümlülüğü = [(RC + Ek Tutar)– CA] x r x %8
RC = İkame maliyeti (Türev sözleşmesinin cari piyasa değeridir; eğer pozitif
değer bulunuyorsa)
Ek Tutar = 1988 Uzlaşısına göre hesaplanan potansiyel gelecek kredi riski
tutarı
CA = Kapsamlı yöntem altında volatiliteye göre düzeltilmiş teminat tutarı
r = Karşı tarafın risk ağırlığı
3.6.1.2. Kredi Riski Azaltımı
Bu çalışmanın ikinci bölümünde de belirtildiği üzere bankalar kredi
riskini azaltmak için çeşitli araçlardan yararlanmaktadır. Risk azaltım
teknikleri yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında ilk uzlaşıya göre çeşitlenmiş ve
karmaşıklaşmıştır. Basel II’de öngörülen risk azaltım tekniklerini; finansal
teminatlar, bilanço içi netleşme anlaşmaları, garanti ve kefaletler, kredi
türevleri şeklinde sınıflandırmak mümkündür (Güler ve Taner, 2008: 160).
Yeni uzlaşıda kabul edilebilir teminatlar Basel I uzlaşısına göre
farklılaşmıştır. Ayrıca teminatın değeri ile kredi geri dönüş kaynağı arasındaki
korelasyon pozitif ise söz konusu teminatlar da risk azaltım tekniği olarak
dikkate alınmamaktadır. Örneğin bir firmanın kredisinin teminatına söz
konusu firma ile aynı şirketler topluluğunda yer alan başka bir firmanın hisse
108
senetleri alınmışa, bu firmalar aynı risk grubuna dahil olmaları nedeniyle, söz
konusu teminat geçerli olmayacaktır.
Tablo 13: Basel I ve Basel II ‘ye Göre Teminatlar
Basel I Risk Ağırlığı
(%)
Teminat Türleri
Basel II Risk Ağırlığı
(%)
Nakit, Mevduat veya Mevduat
Sertifikası
0
0
Altın
0
0
Belli Şartları Taşıyan Borçlanma
Senetleri
100
İhraç
Edenin
Notuna Göre
Kredi
Ana Endeksteki (İMKB 100 gibi)
Hisse Senetleri
100
İhraç
Edenin
Notuna Göre
Kredi
Yatırım Fonları
100
Fonun İçinde Bulunan
Enstrümanın Tipine Göre
Fakat
İşlem
100
İhraç
Edenin
Notuna Göre
Ana Endeks Dışında Fakat
Organize Piyasalarda İşlem
Gören Senetleri Barındıran
Fonlar
100
Fonun İçinde Bulunan
Enstrümanın Tipine Göre
Ana Endeks Dışında
Organize Piyasalarda
Gören Senetler
Kredi
- İkemetgah Amaçlı %35
Taşınmaz Mal İpoteği
Belli Şartları Taşıyan (A- ve
üzeri kredi notuna sahip )
Firmaların Garantisi
Ticari İşlemlerden Kaynaklanan
Müşteri Çek ve Senetleri
50
100
%25
-Ticari Amaçlı %100
(Belli Koşulları Taşıması
Kaydıyla %50)
Firmanın Kredi Notuna
Göre
Teminat olarak
edilmemektedir.
kabul
(Kaynak: Aras, 2007: 12)
Garanti ve kefaletler bazı özellikleri taşıması şartıyla kredi risk azaltım
tekniği olarak dikkate alınırlar. Bunun için garantörün kredi borçlusuna göre
daha düşük bir risk notuna sahip olması ön koşuldur. Karşı taraftan daha
düşük bir risk ağırlığı bulunan hazine ve merkez bankaları, yerel kamu
kuruluşları, bankalar ve menkul kıymet şirketleri ile A(-) veya daha yüksek
109
derecelendirilen
diğer
kuruluşların
korumaları
teminat
olarak
kabul
edilecektir.
Kredi türevlerinden ise garanti ile eşdeğer kredi koruması sağlayan
kredi toplam getiri swapları ile kredi temerrüt swapları, kredi risk azaltım
tekniği olarak kabul edilmektedir. Kredinin, garanti, kontrgaranti, kefalet veya
belirtilen kredi türevleri ile teminatlandırılan bölümüne korumayı sağlayanın
risk ağırlığı; riskin teminatsız kalan kısmına ise karşı tarafın risk ağırlığı
uygulanır.
Sağladığı faydalara rağmen kredi risk azaltım tekniklerinin kullanımı
sonucunda artık riskler ile karşılaşılabilmektedir. Artık riskler yasal,
operasyonel, likidite ve piyasa riskleri olabilir. Bu nedenle bankaların anılan
riskleri kontrol altında tutmak için basiretli prosedürler ve süreçler
uygulamaları şarttır (BCBS,2004a: 44). Söz konusu risklerin yeterince kontrol
altında tutulmaması durumunda denetim otoritesi ikinci yapısal blokta
belirtildiği gibi bankalara ilave sermaye yükümlülüğü öngörebilir ya da başka
tedbirler alabilir. Kredi risk azaltım teknikleri için sermaye yeterliliği
uzlaşısında basitleştirilmiş yaklaşım ve kapsamlı yaklaşım olmak üzere iki
seçenek sunulmuştur.
3.6.1.2.1. Basitleştirilmiş Yaklaşım
Bu yaklaşımda teminatın risk ağırlığı karşı tarafın risk ağırlığının yerine
geçmekte, alacağın teminatlandırılmış kısmı için bu risk ağırlığı dikkate
alınırken teminatsız kısmı için karşı tarafın risk ağırlığı uygulanmaktadır
(Babuşcu, 2006: 225). Sermaye yeterliliği uzlaşısına göre basitleştirilmiş
yaklaşımda teminatların tabi olacağı risk ağırlığı %20’den aşağı olamaz. Yani
bu yaklaşımı uygulayan bir banka kredi riskinin en fazla %80’nini
azaltabilecektir.
110
Basitleştirilmiş yaklaşım uygulama kolaylığı sağlamasına karşın kredi
ile vade uyumsuzluğu olan teminatları risk azaltımına dahil etmemektedir. Bu
yaklaşıma göre bir teminatın kabul edilebilmesi için, kredi riski süresince
rehin edilmiş olması şarttır. Her geçen gün yeni ürünlerin piyasaya
sunulduğu, kredi kullandırım şartlarının değişkenlik gösterdiği ve rekabetin
yoğun olarak hissedildiği bankacılık sektöründe kredi ile teminat arasında
vade uyumsuzluğuna sıkça rastlanmaktadır. Bu durum ise basitleştirilmiş
yaklaşımın kullanımını kısıtlamaktadır. Buna karşın kapsamlı yaklaşımda
kredi ile teminat arasında vade uyumsuzluğu varsa teminat tamamıyla
geçersiz olmamakta,
bir takım
kesintiler
yapılmak suretiyle
dikkate
alınmaktadır. Her iki yaklaşımda da kredi ile teminat arasında vade değil de
para cinsinden bir uyumsuzluk mevcutsa, aynı yol izlenmekte ve bu
uyumsuzluk için teminattan kesinti yapılmaktadır.
3.6.1.2.2. Kapsamlı Yaklaşım
Bu yöntemde kredi tutarı ve teminatın değeri piyasa hareketlerindeki
değişikliklere (volatiliteye) göre ayarlanmaktadır. Volatiliteyi yansıtabilmek
için kesintiler yapılarak hem kredinin hem de teminatın tutarı düzeltilmektedir.
Basitleştirilmiş yaklaşım standart yöntem çerçevesinde uygulanabilirken,
kapsamlı yaklaşım hem standart hem de içsel derecelendirme yöntemleri
çerçevesinde uygulanabilmektedir.
Kapsamlı yaklaşımda basitleştirilmiş yaklaşıma göre teminatların
kapsamı genişletilmiştir, ayrıca tezgah üstü türevler sadece kapsamlı
yaklaşımda kredi risk azaltım tekniği olarak kabul edilmiştir. Nakit kredi veya
teminat söz konusu olmadığı müddetçe normal koşullarda, kredinin
volatiliteye göre düzeltilmiş tutarı, normal kredi tutarından daha yüksek;
teminatın volatiliteye göre düzeltilmiş tutarı teminat tutarından daha düşük
olmaktadır. Bu nedenle karşı tarafın riski belirli kesintiler (HE ) ile arttırılmakta,
111
kabul edilen teminatlar ise belirli kesintiler (HC) ile azaltılmaktadır. Bu işlemler
sonucunda arttırılmış risk ile azaltılmış teminat arasındaki fark kredi talebinde
bulunan firmanın risk ağırlığı ile çarpılırken teminatlı kısım %0 risk ağırlığı ile
çarpılmaktadır (Karakaya, Marşap ve Gökten, 2008: 241).
E* = maksimum {0, [ E x (1+HE)- C x ( 1-HC- HFX) ] }
E*: Risk azaltım işleminden sonraki kredi tutarı
E: Kredinin cari değeri (exposure)
HE: Kredi için uygulanacak ıskonto oranı (Haircut to exposure)
C: Alınan teminatın cari değeri (Colleteral)
HC: Teminat için uygulanacak iskonto oranı (Haircut to colleteral)
HFX: Teminat ile kredi arasındaki para cinsi uyumsuzluğu nedeniyle
uygulanacak ıskonto oranı (Haircut to foreign Exchange mismatch)
Tablo 14: Basitleştirilmiş Yaklaşımda ve Kapsamlı Yaklaşımda Kabul Edilen
Teminatlar
Nakit, mevduat sertifikası vb.
− Altın
− Borçlanmayı temsil eden menkul kıymetler
○ İyi derece almış
Basitleştirilmiş ve
Kapsamlı Yaklaşımlarda
○ Derecelendirilmemiş (Belirli şartlar dahilinde)
− Borsaya kote edilmiş ve temel bir endekse dahil
hisse senetleri (veya bu hisse senetleri ile
değiştirilebilir tahviller)
− Portföyü yukarıdaki araçlardan oluşan ve günlük
fiyat açıklanan yatırım fonları
−Borsada kote edilmiş ancak temel bir endekse dahil
olmayan hisse senetler (veya bu hisse senetleri ile
değiştirilebilir tahviller)
Sadece Kapsamlı
Yaklaşımda
−Borsada kote edilmiş ancak temel endekse dahil
olmayan hisse senetlerini içeren ve günlük fiyat
açıklayan yatırım fonları
112
Formülden de görüleceği üzere bu yöntemde iskonto oranlarının
hesaplanması
önemlidir.
Basel
II’de
bu
oranların
hesaplanmasında
bankalara, komitenin belirlediği parametreleri temel alan standart iskonto
oranları kullanma ile piyasa fiyatı volatilitesine ilişkin içsel tahminler
kullanılarak hesaplanan içsel iskonto oranları kullanma şeklinde seçenek
sunulmuştur (BCBS, 2004a: 47).
3.6.1.2.3. Vade ve Para Cinsi Uyumsuzlukları
Kredi ile kredinin teminatı arasında vade ve para cinsi uyumsuzlukları
olabilmektedir. Koruma sağlayan aracın vadesi, eğer koruma altına alınan
kredinin vadesinden kısa ise vade uyumsuzluğu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir
teminat ise basitleştirilmiş yaklaşımda risk azaltım tekniği olarak kabul
edilmemektedir. Eğer teminatın vadesi bir yılın üzerinde ve kalan vadesi de
üç ayın üzerinde ise, bu teminat kapsamlı yaklaşımda risk azaltım tekniği
olarak dikkate alınır ve vade uyumsuzluğuna ilişkin olarak aşağıdaki formüle
göre düzeltme yapılır.
Pa = P x (TT – 0.25) / (TK – 0.25)
Formülde;
Pa = Teminatın vade uyumsuzluğu için düzeltilmiş değeri
P = Diğer kesinti ve ıskontolar sonrası kredi teminatı (finansal teminat veya
garanti tutarı)
TT = minimum (T, teminatın kalan vadesi, yıl olarak gösterilir) ; hangisi
düşükse
TK = minimum (5, kredinin kalan vadesi, yıl olarak gösterilir); hangisi düşükse
113
Kredi riski ile teminat farklı para cinsinden ise, para cinsi uyumsuzluğu
ortaya
çıkmaktadır.
gerekmektedir.
Bu
durumda
da
teminat
tutarının
düzeltilmesi
Bu düzeltme hem basitleştirilmiş yaklaşımda hem de
kapsamlı yaklaşımda aynı şekilde aşağıdaki formül ile yapılmaktadır.
GA = GN x (1 – HFX)
Formülde:
GA = Yabancı para uyumsuzluğu için ıskonto edilmiş teminat tutarını,
GN = Kredi teminatının nominal tutarını,
HFX = Teminat İle Kredi Arasındaki Para Cinsi Uyumsuzluğu Nedeniyle
Uygulanacak Iskonto Oranını göstermektedir
3.6.2. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı
Basel II’de kredi riskine karşılık sermaye gereğinin hesaplanmasında
standart
yaklaşım
dışında
bankalara
sunulan
diğer
seçenek
İçsel
derecelendirme yaklaşımıdır. Bu yaklaşım ile bankalara kendi kuracakları
derecelendirme sistemleriyle içsel verilerini kullanmak suretiyle kredi risk
değerlendirmeleri yapma imkânı tanınmıştır.
Basel I, sermaye yeterliliğinin ölçümünde bir standart getirmesine
rağmen değişen koşullar karşısında söz konusu düzenleme riske duyarsız
hale gelmiştir. Bu nedenle bankalar tutmaları gereken sermaye için kendi
içsel modellerini geliştirmeye başlamışlardır. Bu modellerde Basel I
uzlaşısında aynı risk grubunda sınıflandırılmış olmalarına rağmen varlıklar,
farklı risk ağırlıklarına tabi tutulmuştur. Söz konusu modellerin kullanılması
sonucu hesaplanan adına ekonomik sermaye denilen sermaye miktarının
Basel I uzlaşına göre hesaplanan ve yasal sermaye olarak adlandırılan
sermaye miktarından daha az olduğunu görülmüştür. Bunun üzerine
114
bankalar, tahsis edilmesi gereken yasal sermaye miktarını ekonomik
sermaye miktarına çekebilmek için başta menkul kıymetleştirme olmak üzere
riskli varlıklarını bilanço dışına çıkarmak için çeşitli teknikler kullanmaya
başlamış ya da Basel I’e göre mevcut risk ağırlığının zaten değişmeyeceğini
göz önüne alarak riski daha yüksek tahvilleri portföylerine dahil etmişlerdir.
Yapılan bu işlemler zaman içerisinde yasal sermaye arbitrajı olarak
adlandırılmıştır (Burns, 2002:1).
Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında ise hem risk duyarlılığı daha
yüksek düzenlemelerin hayata geçirilmesi hem de bu düzenlemeler
vasıtasıyla yasal sermaye arbitrajının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu
amaçlara ulaşılmasında içsel derecelendirme yaklaşımı oldukça önemlidir.
Bu yaklaşım aracılığı ile ekonomik sermaye ile yasal sermayenin birbirine
yakınlaştırılması, bankaların kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak geliştirmiş
oldukları tekniklerin düzenlemelere dahil edilmesi hedeflenmektedir.
Sermaye
yeterliliği
düzenlemelerinin
riske
olan
duyarlığının
arttırılmasının yanı sıra içsel derecelendirmeye dayalı yöntemlerle komite,
kredi risk yönetiminde sürekli gelişmeyi de hedeflemektedir. Gerekli şartları
sağlayarak içsel derecelendirme sistemlerini kullanan bankalar başta, daha
düşük risk ağırlığına tabi olma gibi çeşitli avantajlı uygulamalardan
faydalanabileceklerdir. Basel II ile birlikte içsel dereceler daha fazla önem
kazanmış, bu nedenle uzlaşıda standart yaklaşıma göre daha detaylı olarak
ele alınmıştır. Ancak kredi risk yönetiminde dışsal derecelendirmeye ilişkin
çalışmaların
fazla
olmasına
karşın,
içsel
derecelendirmeye
ilişkin
çalışmaların istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir (Jacobsen, Linde ve
Roszbach,2003:1). Bu sonucun ortaya çıkmasında düzenlemelerin analizinin
ileri düzeyde finans ve istatistik bilgisi gerektirmesi etkilidir.
İçsel derecelendirme yaklaşımı temel olarak kredi portföyüne ilişkin
beklenen ve beklenmeyen kayıp tutarlarının tahminine dayanmaktadır.
Sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemeler beklenmeyen kayıplar içindir.
115
Beklenen kayıplar ise ayrılan karşılıklar vasıtasıyla sermayeden indirilmelidir
(Altıntaş, 2006: 433).
İçsel derecelendirme yaklaşımında risk bileşenleri, risk ağırlık
fonksiyonları ve asgari şartlar olmak üzere üç grup belirleyici unsur
bulunmaktadır.
denetim
Risk bileşenleri, bankaların kendi tahmin edecekleri veya
otoritesince
belirlenen
risk
parametreleridir.
Söz
konusu
parametrelerinin kullanılarak sermaye gereğinin hesaplanmasına imkân
sağlayan formüller ise risk ağırlıklı fonksiyonlar olarak adlandırılmaktadır.
İçsel derecelendirme yaklaşımının kullanımı için bankaların yerine getirmek
zorunda olduğu yükümlülükler ise asgari şartları oluşturmaktadır.
Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında bankalara, Temel Yaklaşım ve
Gelişmiş Yaklaşım olmak üzere iki alternatif sunulmuştur. Temel yaklaşımda
bankalar, risk bileşenlerinden temerrüt olasılığını kendileri tahmin edecek
olup, diğer risk bileşenleri için denetim otoritesinin tespit ettiği değerleri
kullanacaklardır. Gelişmiş yaklaşımda ise bankalar, risk parametrelerinin
tümünü kendileri tahmin edeceklerdir. Perakende krediler için temel yaklaşım
ve gelişmiş yaklaşım arasında fark bulunmamakta olup, bu risk sınıfı için
bankalar tüm risk bileşenlerini kendileri tahmin edeceklerdirv(Kasyhap ve
Stein, 2003: 21).
İster temel yaklaşım isterse de gelişmiş yaklaşım kullanılsın içsel
derecelendirme sisteminin sistematiği aynıdır. Öncelikli olarak bankalar
kredilerini çeşitli varlık sınıfları altında tasnif etmek durumundadır. Bu varlık
sınıfları ise kurumsal krediler, hazine ve merkez bankasına kullandırılan
krediler, bankalara kullandırılan krediler, perakende krediler, ortaklık payları
ve devralınan alacaklardır (BCBS, 2004a: 83-84).
116
EAD X
fN
{
PD ; LGD ; M ; R
}
X %8 = Sermaye
Etkisi
Temel İçsel Derecelendirme
Yaklaşımı
-PD içsel hesaplama
Gelişmiş İçsel Derecelendirme
Yaklaşımı
-PD, LGD, EAD içsel tahmin
-LGD, EAD ve M resmi otorite
tarafından belirlenir.
Şekil 7: İçsel Derecelendirme Yaklaşımına Göre Sermaye Gereğinin Hesaplanması
(Kaynak: Yalçın, Önder, Aksel ve diğerleri, 2006)
Kredilerin Varlık Sınıfları Altında Tasnifi
Her Varlık Sınıfı İçin Temel Parametrelerin (PD, LGD, EAD, M) Tahmini
Risk Ağırlıklı Fonksiyonların Kullanılarak Risk Ağırlıklı Varlıkların Hesaplanması
İçsel Derecelendirme Yaklaşımının Uygulanması İçin Bankanın Asgari Şartları
Sağlaması
Denetim Otoritesinin Banka Tarafından Hesaplanmış Olan Sermayeyi Kontrolü
Şekil 8: İçsel Derecelendirme Sisteminin Sistematiği
Kurumsal Krediler, genel olarak şirketlerden olan alacaklardır. Uzlaşı
da ihtisas kredileri de kurumsal krediler altında ele alınmıştır. İhtisas kredileri,
kredi geri ödemelerinin krediye konu edilen varlıklardan elde edilecek nakit
akışlarıyla yapıldığı bir finansman türüdür. İhtisas kredileri uzlaşıda, proje
finansmanı,
özel
varlık
finansmanı,
emtia
finansmanı,
gelir
getiren
gayrimenkul finansmanı ve yüksek volatiliteye sahip ticari gayrimenkul
finansmanı olmak üzere beşe ayrılmıştır.
Bireysel krediler, ipotekli konut (mortgage) kredileri ile küçük
işletmelere kullandırılmış olan ve toplamı bir milyon EUR’yu geçmeyen
117
krediler ise, perakende krediler sınıfında ele alınacaktır. İçsel derecelendirme
yaklaşımının uygulanmasında kredilerin belirtilen varlık sınıfları altında
sınıflandırılmasından sonra, her varlık sınıfı için temel risk parametrelerinin
tahmin edilmesi gerekmektedir.
3.6.2.1. Risk Bileşenleri
İçsel
derecelendirme
yaklaşımda
dört
temel
risk
parametresi
bulunmaktadır. Bu risk parametreleri kullanılarak uzlaşıda belirtilen her varlık
sınıfı için sermaye gereği hesaplanmaktadır. Söz konusu risk parametreleri “
Temerrüt Olasılığı (Proability Of Default- PD),
Temerrüt Anında Risk
(Exposure At Default- EAD), Temerrüt Halinde Kayıp (Loss Given Default) ve
Efektif Vade (M-Maturity) ‘dir (TBB, 2006c: 33).
Ayrıca içsel derecelendirme yaklaşımında Beklenen Kayıp ve
Beklenmeyen Kayıp kavramları önemli olup, Beklenen Kayıp
(Expected
Loss- EL) , bir alacağın temerrüde düşmesi durumunda, teminatlar ve diğer
tüm
çabalar
sonucunda
geriye
kalan
zararı;
Beklenmeyen
Kayıp
(Unexpected Loss- UL) ise bir alacağın temerrüde düşmesi durumunda,
teminatlar ve diğer tüm çabalar sonrasında geriye kalan ve geçmiş yıl
ortalamalarından olan sapma miktarı kadar zararı ifade etmektedir (Teker ve
Turan, 2003: 3). Başka bir deyişle beklenmeyen kayıp, beklenen kaybın
volatilitesidir.
3.6.2.1.1. Temerrüt Olasılığı
Temerrüt olasılığı, kredi borçlularının bir yıllık süre zarfında ne
kadarının temerrüde düşeceğini gösteren tahmin olup ister temel yaklaşım
118
ister gelişmiş yaklaşım kullanılsın tüm varlık sınıfları için bu parametrenin
tahmini zorunludur. Yeni uzlaşıya göre aşağıda belirtilmiş olan iki durumdan
en az birinin varlığı halinde temerrüt gerçekleşmektedir (BCBS, 2004a: 131132):
- Bankanın teminatı nakde çevirmek gibi bir işleme başvurmaması halinde,
borçlunun
kredi
borçlarını
ödeme
ihtimalinin
bulunmadığına
kanaat
getirilmesi
- Kredi veya kredi taksit ödemesi vadesinin 90 günden fazla geçmesi, kırmızı
bakiyeye izin verilen mevduat hesaplarında ise limitin aşılması
İçsel derecelendirme yaklaşımında temerrüt olasılığının tahmini önemli
olup bankalar temerrüt olasılığını, tarihsel temerrüt verilerinden veya üretmiş
oldukları içsel dereceleri bağımsız derecelendirme kuruluşlarının notlarıyla
eşleştirerek (mapping) veyahut istatiksel temerrüt öngörü modeli kullanarak
hesaplayabilirler (Carling, Jacobsen, Linde ve diğerleri, 2002:4). Uzlaşıda
öngörülen minimum temerrüt oranı on binde üçtür. Bankalarca tahmin edilen
temerrüt oranının on binde üçün altında olması durumunda risk ağırlıklı
fonksiyonda on binde üç temerrüt olasılığı kullanılacaktır.
3.6.2.1.2. Temerrüt Anında Risk
İçsel derecelendirme yaklaşımında temerrüt olasılığının tahmini,
sistemin ana parçasıdır. Ancak temerrüt olasılığı tek başına olası kaybı
göstermemektedir. Banka ayrıca borçlunun temerrüde düşmesinden dolayı
ne kadarlık bir kaybının da olacağını hesaplamalıdır. Bu nedenle Temerrüt
Anında Risk ve Temerrüt Halinde Kayıp risk bileşenleri olarak ortaya
çıkmaktadır. Borçlu temerrüde düştüğünde maruz kalınan brüt risk tutarına
temerrüt anında risk denir. Söz konusu brüt risk tutarı iki bileşenden
oluşmaktadır. Birinci bileşen borçlunun temerrüde düştüğü tarihte yükümlülük
119
altına girdiği alacak bakiyesi, ikinci bileşen ise borçluya sağlanmış olan ve
borçlunun henüz kullanmadığı ancak temerrüt halinden sonra da kullanması
mümkün olan kredi olanaklarıdır (Candan ve Özün, 2006: 190, Bluhm,
Overbeck ve Wagner,2002: 24).
Temerrüt anında riskin hesaplanması büyük ölçüde ikinci bileşenin
tahminine bağlıdır. Bu bileşen, bilanço dışı kalemlerin krediye dönüştürme
oranları kullanılarak bilanço içi risk eş değerlerine dönüştürülmesiyle
hesaplanmaktadır. Uygulanacak krediye dönüştürme oranı, kredinin türüne
ve
vadesine
bağlı
olarak
değişiklik
göstermektedir.
Gelişmiş
içsel
derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar, standart yaklaşımda krediye
dönüştürme oranı %100’den farklı tayin edilmiş taahhütler için kendi içsel
tahminlerine
dayalı
olarak
ürettikleri
krediye
dönüştürme
oranlarını
kullanabilirler. Temel içsel derecelendirme yaklaşımında ise uygulanacak
krediye dönüştürme oranları, menkul kıymet alım taahhütleri için %75, riske
maruz diğer bilanço dışı kalemler içinse standart yaklaşımda belirtilen krediye
dönüştürme oranlarıdır. Ayrıca kayıtsız şartsız olarak derhal iptal edilebilir
bilanço dışı yükümlülüklerine uygulanacak krediye dönüştürme oranı %0’dır.
3.6.2.1.3. Temerrüt Halinde Kayıp
Temerrüt halinde kayıp, temerrüde düşen bir kredinin zarara
dönüşmesi beklenen yani net zararı gösteren kısmıdır. Temerrüt halinde
kayıp tahmini, ekonomik kayıpla ilgilidir. Temerrüt halinde kayıp tahmini için
kullanılacak zarar verisinin alacakların tahsilâtlarına ilişkin her türlü doğrudan
ve dolaylı masrafı, alacakların tahsilinde yaşanan gecikmelerden ötürü
gerçekleşen faiz getirisi kaybını da içermesi Basel II’de öngörülmüştür
(TBB,2006: 42).
Temel yaklaşımı kullanan bankalar temerrüt halinde kaybın tahmininde
uzlaşıda belirtilen oranları kullanacaklardır.
Teminatsız birincil (ödemede
120
öncelikli ) kredilere uygulanacak oran %45 olurken; tahsilât ve tasfiyesi diğer
borçlara nazaran daha önceliksiz duruma düşmüş alacaklara (ikincil
alacaklara)
uygulanacak
oran
%75’dir.
İleri
içsel
derecelendirme
yaklaşımında ise bankalar kendi içsel verilerini kullanarak temerrüt halinde
kayıp oranını tahmin edeceklerdir.
İster temel yaklaşım ister gelişmiş yaklaşım kullanılsın temerrüt
halinde kayıp parametresinin hesaplanmasında teminatların dikkate alınması
zorunludur.
İçsel derecelendirme yaklaşımında, standart yaklaşıma göre
kredi risk azaltımı için kabul edilebilir teminatların kapsamı genişletilmiştir.
Teminatın risk azaltıcı etkisinin ulusal denetim otoritesine ispat edilmesi
halinde, her türlü teminat kredi risk azaltımında dikkate alınabilecektir.
Örneğin, standart yaklaşımda gerçek müşteri çek ve senetleri risk azaltıcı bir
unsur olarak görülmezken, içsel derecelendirme yaklaşımında denetim
otoritesine kredi risk azaltıcı etkisinin ispatlanması durumunda bunlar teminat
olarak kabul edilecektir. Bu durum ise sermaye gereksinimini ve kredi
fiyatlamasını olumlu etkileyecektir (TBB, 2006c: 13).
Teminatların dikkate alınma şekli temel ve gelişmiş yaklaşıma göre
farklılık sergilemektedir. Temel yaklaşımda temerrüt halinde kayıp, standart
yaklaşımda değinilen kapsamlı yönteme göre hesaplanacaktır. Kullanılacak
formül şöyledir:
LGD* = LGD x (E*/ E)
Formülde:
LGD: Teminatsız alacaklar için uzlaşıda belirtilmiş olan temerrüt
halinde kayıp oranını,
E: Brüt kredi risk tutarını,
E*: Standart yaklaşım kapsamlı yönteme göre risk azaltımı sonrasında
bulunan kredi risk tutarını,
LGD* : Efektif temerrüt halinde kayıp oranını göstermektedir.
121
İleri içsel derecelendirme yaklaşımında ise teminatlar, temerrüt halinde
kayıp oranını azaltmak suretiyle dikkate alınmaktadır. Bu yaklaşımı kullanan
bankalar, temerrüt halinde kayıp oranını teminatların da etkisini dikkate
alarak, temerrüt anında risk tutarının belli bir yüzdesi olarak tahmin etmek
zorundadırlar.
3.6.2.1.4. Efektif Vade
Alacağın geri ödenme dönemini ifade eden efektif vade, temel içsel
derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar için uzlaşıda 2,5 yıl olarak
belirlenmiştir. Repo tarzı işlemler içinse efektif vade 6 ay olarak tespit
edilmiştir. Ancak denetim otoritesi, temel yaklaşımı kullanan bankalardan
efektif vadeyi gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankaların
efektif vadeyi hesaplamak için kullandıkları formülle hesaplamalarını
isteyebilir (BCBS, 2004a: 98-99). Gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımını
kullanan bankalar efektif vadeyi aşağıda gösterilen formülle hesaplayacaktır.
M
=
Formülde:
M= Efektif vadeyi,
t= Dönemi,
CFt = t döneminde borçlunun sözleşmeye göre ifa etmesi gereken nakit
akışlarını (anapara, faiz ve komisyon ödemelerini) göstermektedir.
122
3.6.2.2.
Asgari Şartlar
Standart yaklaşıma nazaran bankalara daha fazla hareket serbestîsi
tanıyan içsel derecelendirme yaklaşımını uygulayabilmek için uzlaşıda
öngörülen şartların yerine getirilmesi ve bu şartların yerine getirildiğinin ulusal
denetim otoritesine kanıtlaması gerekmektedir. Söz konusu şartlar şunlardır
(TBB,2006: 36-41) :
- İçsel derecelendirme sistemi son üç yıldır faal olarak kullanılmalıdır.
- İçsel derecelendirme sisteminin çıktıları etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
- İçsel derecelendirme sisteminde kullanılan model, yetkili otorite tarafından
onaylanmalıdır.
- İçsel derecelendirme sistemi, konuya ilişkin her türlü yöntemi, süreci,
kontrolü, veri toplamayı ve IT sistemlerini içermelidir.
- Derecelendirmenin müşteri riski ve kredi işleminin riski olmak üzere iki
boyutu olmalıdır.
- Bankanın riskleri, derecelendirme notlarından birinde yoğunlaşama
olmayacak şekilde derecelendirme notları arasında dağılmış olmalıdır. Bunun
için de bir bankanın temerrüde düşmemiş borçlular için en az 7, temerrüt
halini yansıtmak üzere 1 olmak üzere minimum 8 derecelendirme notu
bulunmalıdır.
- Risk derece notları yılda en az bir kez yenilenmelidir.
- Temerrüt olasılığının tahmini için en az 5 yıllık, temerrüt anında risk ve
temerrüt halinde kayıp parametrelerinin kaybı için en az 7 yıllık veri setine
sahip olunmalıdır. Perakende krediler için temerrüt anında risk ve temerrüt
halinde kayıp parametrelerinin tahmini için kullanılacak veri setinin en az 5
yıllık olması gerekmektedir.
123
- İçsel derecelendirme sisteminin geliştirilmesi, seçilmesi, uygulanması ve
doğrulanması sürecine aktif olarak katılacak ve sorumluluk üstlenecek bir
kredi risk kontrol birimi olmalıdır.
- İçsel derecelendirme sistemi ve bu sistemin çıktıları, yılda en az bir kez
bağımsız iç denetim birimince gözden geçirilmelidir.
İçsel derecelendirme sisteminin taşıması gereken asgari özelliklerin
yanı
sıra
içsel
derecelendirme
sisteminin
üretmiş
olduğu
çıktıların
doğruluğunun ve değişen koşullara göre sistemin güvenilirliğinin test edilmesi
(validasyonu) gerekmektedir (Joseph, 2005:3). Doğrulama, derecelendirme
sisteminin objektif, güvenilir, istikrarlı ve ihtiyatlı tahminler ürettiğini teyit eden
bir süreçtir. Bu sürecin taşıması gereken prensipler BCBS tarafından şu
şekilde sıralanmıştır (BCBS, 2005: 4).
- Derecelendirme sisteminin doğrulanması öncelikli
olarak bankanın
sorumluluğundadır.
- Doğrulamada esas olarak, risk parametrelerinin doğru bir şekilde tahmin
edilip
edilmediğine
ve
risk
derecelerinin
kredilendirme
sürecindeki
kullanımına ilişkin değerlendirmelere yer verilmelidir.
- Doğrulama sürekli tekrarlanan bir süreç olmalıdır.
- Tek bir doğrulama yöntemi olmayıp, bankalar farklı özelliklere sahip çeşitli
teknikleri bir arada ve karşılaştırmalı olarak kullanmalıdır.
- Doğrulama, niceliksel ve niteliksel unsurları bir arada içermelidir.
- Doğrulama süreci, sürecin tasarımında ve uygulamalarında sorumluluğu
olmayan bağımsız banka fonksiyonlarınca gözden geçirilmelidir.
124
3.6.2.3.
Risk Ağırlıklı Fonksiyonlar
Beklenmeyen
kayıp
için
ayrılması
gereken
sermayenin
hesaplanmasında kullanılan, her bir varlık sınıfı için bankaların tahmin ettiği
veya denetim otoritesince belirlenen risk bileşeni değerlerinin girdi olarak
kullanıldığı standart formüllerdir. Varlık sınıfları için söz konusu fonksiyonlar
değişiklik göstermektedir.
3.6.2.3.1. Kurumsal Alacaklar, Hazine ve Banka Kredileri İçin Risk
Ağırlık Fonksiyonları
Aksi belirtilmediği sürece temerrüt olasılığı, temerrüt anında kayıp
oranı ondalık sayılar ile temerrüt anında risk tutarı ise para birimi cinsinden
ifade edilecek olup, sermaye gereğinin hesaplanmasında kullanılacak
formüller şöyledir:
Sermaye Yükümlülüğü Oranı (K)= [LGD x N [(1 – R) -0.5 x G (PD) + (R / (1 –
R) 0.5 x G (0.999)] – PD x LGD] x (1 – 1.5 x b) -1 x (1 + (M – 2.5) x b)
Korelâsyon (R)= 0.12 x (1 –e(-50 x PD)) / (1 – e (-50)) + 0.24 x [1 – (1– e(-50 x PD)) /
(1 – e (-50))]
Vade ayarlaması (b)= [0,1182- 0,05478 x In (PD) ]2
Sermaye Yükümlülüğü Miktarı: K x EAD
Risk Ağırlıklı Varlık Tutarı: 12,5 x K x EAD (Sermaye yeterliliği rasyosunun
paydasına ilave edilecek kredi riskine esas tutar)
Formüllerde:
N: Kümülatif standart normal dağılım değerini,
125
G: Kümülatif standart normal dağılım değerinin tersini,
In: Doğal Logaritmayı,
e: 2,718281828 sayısını ifade etmektedir.
Yukarıda gösterilen risk ağırlığı fonksiyonunu bankalar ihtisas kredileri
için de kullanmak durumundadırlar ancak;
yüksek volatiliteye sahip ticari
gayrimenkul kredileri için korelâsyonun hesaplanmasında kullanılan formülde
değişiklik yapılmıştır. Temerrüt olasılığı sabit tutulduğunda diğer ihtisas
kredilerine göre bu kredilerde yüksek varlık korelâsyonun olduğu gözlenmiştir
(Candan ve Özün, 2006: 195-197). Bu nedenle söz konusu krediler için
korelasyon katsayısı aşağıdaki formülle hesaplanacaktır.
Korelasyon (R) = 0.12 x (1 – e (-50 x TO)) / (1 – e (-50)) + 0.30 x [1 – (1 – e (-50 x
TO)
) / (1 – e (-50))]
Basel II’de kurumsal krediler için de çeşitli ek düzenlemeler yapılmıştır.
Kredi borçlusu şirketin dâhil olduğu sermaye grubunun yıllık cirosu (S) 50
milyon EUR’dan az ise bu şirketlere kullandırılan krediler Kurumsal KOBİ
Kredileri olarak kabul edilmektedir. Bu krediler için aynı temerrüt olasılığında
yıllık satış hasılatı düştükçe yasal sermaye yükümlülüğünün azalmasına
olanak sağlayacak şekilde korelasyon formülünde bir düzenleme yapılmıştır.
Formülde S, konsolide yıllık ciroyu simgelemekte olup ciroya bir alt sınır
konulmuştur. Bu sınır 5 milyon EUR’dur. Yani bir şirketin yıllık cirosu 5 milyon
EUR’dan düşükse ciro 5 milyon EUR olarak kabul edilecektir
Korelasyon (R) = 0.12 x (1 – e (-50 x TO)) / (1 – e (-50))+ 0.24 x [1 – (1 – e (-50 x
TO)
) / (1 – e (-50) )] – 0.04 x (1 – (S-5) /45)
3.6.2.3.2. Perakende Krediler İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları
Perakende krediler için uygulanacak risk ağırlığı fonksiyonu şöyledir:
126
Sermaye ihtiyacı (K) = LGD x N [(1 – R) - 0.5 x G (PD) + (R / (1 – R)) 0.5 x G
(0.999)] – PD x LGD
Bu formülü diğer risk ağırlıklı fonksiyonlardan ayıran özellik vade
ayarlamasına ilişkin her hangi bir alt fonksiyon içermemesidir. Uzlaşıda
perakende kredi portföyü konut kredileri, nitelikli rotatif perakende krediler ve
diğer perakende krediler olmak üzere üçe ayrılmıştır. Bu üç gruba
uygulanacak risk ağırlık fonksiyonu aynı olmasına karşın korelasyon
katsayılarında gruplar arasında farklılaşmaya gidilmiştir. (BCBS,2004a: 100101) Konut kredileri ve nitelikli rotatif krediler için korelasyon katsayıları sabit
tutulurken, diğer perakende krediler için formül vasıtasıyla hesaplanacaktır.
Tablo 15: Perakende Kredi Sınıfları İçin Uygulanacak Korelâsyon Katsayıları (R)
Konut Kredileri
0,15
Nitelikli Rotatif Krediler
0,04
Diğer Perakende Krediler
0,03 x (1- e
35
)]
35 x PD
) / (1- e
-35
) + 0,16 x [1- (1-e -
35 x PD
) / (1- e-
3.5.2.3.3. Ortaklık Payları İçin Risk Ağırlık Fonksiyonları
Alım satım hesaplarında izlenmeyen yatırım amaçlı iştirak ve bağlı
ortaklık payları için ayrılması gereken sermaye tutarının hesaplanmasında
gelişmiş içsel derecelendirme yaklaşımında piyasa bazlı yöntem ve temerrüt
olasılığı/temerrüt halinde kayıp olmak üzere iki yöntem önerilmiştir.
Piyasa bazlı yöntemde bankalara basit risk ağırlıklandırma yöntemi ve
içsel modele dayalı yöntem olmak üzere iki alternatif daha sunulmuştur.
Bankalar içsel sistemlerinin gelişmişlik düzeyi ile tutarlı yöntemi tercih
etmelidir. Basit risk ağırlıklandırma yönteminde risk ağırlıkları standart olarak
belirlenmiştir.
127
Tablo 16: Basit Risk Ağırlıklandırma Yönteminde Risk Ağırlıkları ve Sermaye Tutarı
Risk
Ağırlığı
Ayrılması Gereken Sermaye
Tutarı (Risk Ağırlığı x %8)
Hisse Senetleri Halka Arz Edilmiş
Şirketler
% 300
% 24
Diğer Ortaklık Payları
% 400
% 32
İçsel model yönteminde ortaklık payları için sermaye gereğinin
hesaplanmasında RMD modelleri kullanılabilecektir. RMD hesabının ortaklık
payının üçer aylık getirisi ile aynı dönemde risksiz getiri oranı arasında
oluşan en yüksek farkı gösteren uzun vadeli tarihi bir gözlem serisine
dayandırılarak %99 tek taraflı güven düzeyinde yapılması gerekmektedir
(Candan ve Özün, 2006: 201). Bu yöntem kullanılsa bile hesaplanan risk
ağırlığının hisse senetleri halka arz edilmiş şirketlere ait ortaklık payları için
%200, diğer ortaklık payları içinse %300’den düşük olmaması gerekir.
Dolayısıyla içsel model vasıtasıyla hesaplanan sermaye yükümlülüğü
sırasıyla %16 ve %24’den düşük olmamalıdır.
Temerrüt Olasılığı/Temerrüt Halinde Kayıp Yönteminde ise sermaye
yükümlülüğünün hesaplanmasında ortak olunan şirket kurumsal kredileri için
içsel derecelendirme yaklaşımında benimsenmiş olan risk ağırlıklı fonksiyon
kullanılabilir. İştirak edilen şirket aynı zamanda kurumsal kredi müşterisi ise,
krediler için uygulanan risk fonksiyonu ortaklık payı için de kullanılacaktır.
Eğer bu şart sağlanmamışsa kurumsal risk fonksiyonuyla hesaplanan risk
ağırlığı “1,5” katsayısı ile çarpılacaktır. Sermaye gereğinin hesaplanmasında
temerrüt halinde kayıp oranı %90, efektif vade 5 yıl olarak kabul edilecektir.
Bu yöntemde uygulanabilecek minimum ve maksimum risk ağırlıkları
da belirtilmiştir. Yatırımın uzun süreli olması, kısa ve uzun vadede sermaye
kazancı beklentisinin olmadığı veya düşük olduğu halka açık şirketler ile
yatırımın geri dönüşünün sermaye kazancından ziyade düzenli nakit
akımlarına bağlandığı özel şirketler için %100,diğer şirketlerden halka açık
128
olanlar için %200, halka açık olmayanlar için %300 uygulanabilecek minimum
risk ağırlıklarıdır. Maksimum risk ağırlığı %1250’dir (BCBS, 2004a: 105-106).
Eğer ortaklık payı için hesaplanan beklenen ve beklenmeyen
kayıpların toplamı ortaklık payını aşıyorsa ortaklık payının %50’sini ana
sermayeden, %50’sini katkı sermayeden indirilmelidir. Konuyla ilgili yapılan
düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere içsel derecelendirme yaklaşımında
alım-satım hesaplarında izlenmeyen, yatırım amaçlı ortaklık payları için
ayrılması gereken sermaye oranı oldukça yüksektir. Ancak bu durumun
Basel II’ye geçişi caydırmaması için önemli bir geçiş düzenlemesi yapılmıştır.
Bu düzenlemeye göre ortaklık payında artış olmaması şartıyla, ortaklık
payları 10 yıl süreyle içsel yaklaşımlardan muaf tutulabilecektir. Bu süre
zarfında ortaklık payları standart yaklaşıma tabi olacaktır (Altıntaş, 2006:
446-447). Ayrıca uzlaşıda ortaklık paylarına ilişkin bazı istisnai uygulamalara
da yer verilmiştir. Söz konusu uygulamaları aşağıdaki gibi özetlemek
mümkündür:
- Bankanın toplam ortaklık payları yatırımları ulusal denetim otoritesi
tarafından belirlenen eşik değerin altında kalması durumunda, bankalar
ortaklık payları için içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımları uygulamaktan
muaf tutulabilirler. Söz konusu eşik değer için uzlaşıda ana ve katkı sermaye
toplamının %10 ‘u önerilmiştir.
- Standart yaklaşıma göre %0 risk ağırlığına tabi şirketlere ortak olunması
şeklinde yapılan yatırımları ulusal denetim otoritesi standart yaklaşım
hükümlerine tabi tutabilir.
3.6.2.3.4. Devralınan Alacaklar İçin Risk Ağırlık Fonksiyonu
Kabul edilebilir devralınan alacaklar, perakende ve kurumsal alacaklar
olmak üzere iki sınıfa ayrılacaktır. Perakende kredilere ilişkin asgari
129
yükümlülüklerin yerine getirilmiş olması koşulu ile devralınan perakende
alacaklara,
perakende
kredilere
özgü
yukarıdan
aşağı
yaklaşımı
uygulanabilecektir. Perakende kredilerde olduğu gibi devralınan perakende
krediler
için
de
temel
ve
gelişmiş
yaklaşımlar
arasında
bir
fark
bulunmamaktadır (BCBS, 2004a 80-82).
Genel olarak devralınan kurumsal alacaklar için, bankaların diğer
kurumsal kredilere ilişkin uygulamaya benzer ve uygulamayla tutarlı biçimde
borçluların
temerrüt
riskini
öngörüldüğü
şekilde
derecelendirmeleri
beklenmektedir. Temel içsel derecelendirme yaklaşımında temerrüt halinde
kayıp parametresi %45 olarak alınarak, mevcut beklenen kayıp oranı tahmini
kullanılarak doğrudan temerrüt olasılığının türetilmesine imkân tanınmıştır.
Eğer devralınan alacaklar, şirketlerden olan birincil alacaklardan oluşmuyorsa
temerrüt halinde kayıp %100 oranında dikkate alınacaktır. Sermaye
gereksinimi hesaplanmasına yönelik temerrüt tutarı ise, satın alınan alacaklar
bakiyesinden değer azalma için ayrılacak yasal sermayenin çıkarılmasıyla
bulunacaktır.
Devralınan alacaklar için güvenilir bir temerrüt olasılığı tahmin
edebilen bankalar diğer risk parametrelerini temel içsel derecelendirme
yaklaşımına göre belirleyerek sermaye gereğini hesaplayabilirler. Gelişmiş
içsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar ise öncelikle temerrüt
olasılığı ve temerrüt halinde kayıp parametrelerinden birini güvenilir bir
yöntemle tahmin edebilmelidir. Basel II uzlaşısında temerrüt tutarı, temel
yaklaşım esaslarına göre hesaplanmaktadır.
3.6.2.4. Beklenen Kayıp ve Karşılıklar
Kredi portföyünün zarara dönüşmesi beklenen kısmına “Beklenen
Kayıp (Expected Loss-EL)” denilmekte olup bu miktarın karşılık ayrılmak
suretiyle gider hesaplarına intikali veya doğrudan sermayeden indirilmesi
130
gerekmektedir. Temerrüde düşmemiş bir kredi için beklenen kayıp şu
formülle hesaplanmaktadır:
EL= PD x LGD x EAD
Basel II sermaye yeterliliği uzlaşısında beklenen kayıp, yasal sermaye
çerçevesine doğrudan dahil edilmemiştir. Yasal sermayenin yalnızca
beklenmeyen kayıpları karşılayacak şekilde hesaplanması, beklenen kayıplar
içinse karşılık ayrılması gereği üzerinde durulmuştur. Fakat ayrılan karşılıklar
ile beklenmeyen kayıp tahminleri arasındaki farklılıklar, yasal sermayeyi,
böylelikle de sermaye yeterliliği rasyosunu doğrudan etkilemektedir (Candan
ve Özün, 2006: 204).
İçsel derecelendirme yaklaşımında toplam beklenen kayıp tutarını
hesaplayan bankalar, ikinci aşamada kabul edilebilir karşılık miktarını
hesaplamalıdır. Krediler için ayrılan her türlü genel ve özel karşılık, kabul
edilebilir karşılık olarak nitelendirilmektedir. Eğer kredi portföyü için toplam
beklenen
kayıp
miktarı,
kredi
portföyü
için
toplam
kabul
edilebilir
karşılıklardan büyükse aradaki farkın %50’si ana sermayeden %50’si ise
katkı sermayeden indirilir. Eğer bunun tam tersi söz konusu ise yani kredi
portföyü için beklenen kayıp tutarı, kredi portföyü için ayrılmış olan toplam
kabul edilebilir karşılıklardan daha az ise aradaki farkın risk ağırlıklı varlıkların
%0,6 sına kadar olan bölümü katkı sermayeye ilave edilebilmektedir. Ortaklık
payları için Temerrüt Olasılığı/Temerrüt Halinde Kayıp yöntemi kullanılarak
hesaplanan beklenen kayıp miktarının %50’si ana sermayeden %50’si de
katkı sermayeden indirilecektir. Ortaklık payları için tesis edilmiş karşılıklar bu
indirimde dikkate alınmayacaktır.
3.7.
KREDİ RİSKİ AÇISINDAN İKİNCİ YAPISAL BLOK
İkinci yapısal blok kapsamında kredi risklerine ilişkin olarak birinci
yapısal blokta da değinilen içsel derecelendirme sistemlerini kullanan
131
bankalar için stres testlerine, referans temerrüt tanımına ve kredi risk azaltım
teknikleri ile birinci yapısal blokta yer almayan kredi risk yoğunlaşmalarına
yer verilmiştir
Asgari sermaye yükümlülüğünü içsel derecelendirme yaklaşımlarını
kullanarak belirleyen bankaların, kredi riski için stres testlerinin sonuçlarına
göre
uygun
düzeyde
yeterli
sermaye
bulundurmaları
sağlanmalıdır
(BCBS,2004a:227). Denetim otoritesi yaptığı incelemelerde bu hususu göz
önünde bulunduracaktır; gerekirse stres testinin nasıl gerçekleştirildiğini de
inceleyecektir.
İçsel derecelendirme modeli ile kredi riskini ölçen bankalar, temel risk
parametrelerinin tahmini için referans temerrüt tanımı kullanmak zorundadır.
Bu nedenle denetim otoriteleri referans temerrüt tanımına ilişkin bir rehber
yayınlamalıdır. Bu rehbere bağlı olarak denetim otoriteleri her bir bankanın
referans temerrüt tanımı konusundaki uygulamalarını ve bunun sermaye
gereksinimi
üzerindeki
etkilerini
değerlendirmeli,
referans
temerrüt
tanımından sapmaların etkisi üzerine yoğunlaşmalıdır.
Basel II’de bankalara, kredi riskini azaltıcı teknikler kullanmalarına izin
verilmiş olup bu teknikler birinci yapısal blokta ele alınmaktadır. Ancak kredi
riskini azaltıcı tekniklerin kullanımı nedeniyle zaman zaman bankalar yeni
risklere maruz kalabilmektedir. Ortaya çıkan bu riskler yasal risk, sözleşme
riski ya da likidite riski şeklinde olabilmekte ve artık riskler olarak
adlandırılmaktadı (Babuşcu, 2005: 292). Denetim otoriteleri bankalardan artık
risklerini kontrol edebilmeleri amacıyla yazılı hale getirilmiş uygun kredi risk
azaltım politikaları ve prosedürlerine sahip olmalarını, artık riskler için ilave
sermaye bulundurmalarını istemelidir.
Bir risk tutarının veya grup halindeki risk tutarlarının bankanın sağlığı
ve esas faaliyetlerini yürütmesini tehdit edebilecek seviyede yüksek zararlara
neden olması şeklinde tanımlanan kredi risk yoğunlaşması (temerküz riski),
bankaların ödeme güçlüğüne düşmesinin en önemli sebeplerinden biridir
(TBB, 2001a: 86). Basel II kapsamında getirilen risk tabanlı proaktif denetim
132
anlayışı risk yoğunlaşmalarının detaylı olarak ele alınmasını zorunlu
kılmaktadır.
Risk yoğunlaşmaları çeşitli şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Yeni
sermaye yeterliliği uzlaşısında risk yoğunlaşmalarının nedenleri şu şekilde
sıralanmıştır: (BCBS, 2004a: 292)
- Tek bir kredi müşterisine veya birbiriyle ilişkili grup halindeki müşterilere
yönelik önemli riskler
- Aynı sektörde veya coğrafi bölgede bulunan kredi müşterilerinin riskleri
- Finansal performansı aynı faaliyet veya ticari mala dayanan kredi
müşterilerine ait riskler
- Teminatlandırma faaliyetlerinde tek bir teminat türüne, aynı veya ilintili
kişilerin verdiği teminatlara ağırlık verilmesi
BCBS’nin 1991 yılında yayınladığı “Büyük Risklerin Ölçülmesi ve
Denetlenmesine” yönelik dokümanda kredi risk yoğunlaşmalarının etkin
denetimi ve kontrolü için bankalar tarafından yerine getirilmesi gereken
hususlar ortaya konulmuştur. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında ise
bankaların
risk
yoğunlaşmaları
karşısında
yerine
getirmesi
gereken
unsurların kapsamı genişletilmiştir. Basel II uzlaşısına göre bankalar:
- Kredi risk yoğunlaşmalarının tanımlanması, ölçülmesi, izlenmesi ve kontrolü
için etkili iç politikalara ve sistemlere sahip olmalı, ayrıca sermaye yeterliliği
değerlendirmelerine kredi risk yoğunlaşmalarını da dahil etmeli,
- Kredi risk yoğunlaşmalarına ilişkin yaklaşımlar açıkça yazılı hale getirmeli ,
bu dokümanda kredi risk yoğunlaşmalarının tanımına ve yoğunlaşmaları
önlemek için konulan limitlerin nasıl hesaplandığına yer vermeli,
- Büyük riskler için düzenli aralıklar ile stres testleri yapmalı ve bu testlerin
sonuçlarını stratejik planlarına dahil etmelidirler.
Banka müşterileri, kredi risk yoğunlaşmalarının banka tarafından başta
kredilere limitler koyma olmak üzere çeşitli teknikler ile izlendiğinin, bu
risklerin banka tarafından sıkı denetime tabi tutulduğunun bilincindedir. Bu
nedenle
müşteriler
bağlantılı
kredileri
gizlemek
için
çeşitli
hilelere
133
başvurabilmektedir. Bu hilelerin ortaya çıkarılmasında banka içi denetimler
önemli rol oynamaktadır (TBB, 2001b: 87).
Bağlantılı kredilerin ortaya çıkarılmasında banka içi denetim ile birlikte
denetim otoritesi tarafından yapılan çalışmalar da etkili olmaktadır. Denetim
otoritelerinin risk yoğunlaşmalarının denetimine ilişkin olarak yaptıkları
faaliyetlerden istenilen sonuçların alınabilmesi için bazı prensiplere uymaları
gerekmektedir. Söz konusu prensipler BCBS tarafından 1999 yılında
yayımlanmış olan ‘‘ Risk Yoğunlaşma Prensipleri ’’ adlı dökümanda belirtilmiş
olup, yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında büyük ölçüde yer almıştır (BCBS,
1999a: 10). Konuyla ilgili olarak denetim otoriteleri şu faaliyetlerde
bulunmalıdır:
- Bankaların gerekli risk yönetim prosedür ve süreçlerini uygulamaları temin
edilmeli, gerektiğinde buna ilişkin önlemler alınmalıdır.
- Risk yoğunlaşmaları zamanında izlenmeli, bankaların bu yoğunlaşmalara
ilişkin raporlamalar yapmaları sağlanmalıdır.
-
Bankaların
risk
yoğunlaşmalarına
ilişkin
olarak
kamuoyunu
bilgilendirmelerini teşvik edilmelidir.
- Bankaların ilgili birimleri ile risk yoğunlaşmalarının izlenmesi konusunda
gerekli iş birliği sağlanmalıdır.
Görüldüğü üzere ikinci yapısal blok kapsamında kredi riskine ilişkin
olarak bankalar ve denetim otoritelerine önemli görevler yüklenmiştir. Ancak
bu görevlerin yerine getirilmesinde yeterli alt yapıya sahio olunmadığı
görülmüştür. Uluslararası bir denetim şirketi tarafından 2005 yılının başında
Avrupa’ da faaliyet gösteren 17 bankanın katılımı ile gerçekleştirilen bir
ankette
katılımcıların
büyük
bir
kısmının
kredi
risk
modellerinin
doğrulanmasına ilişkin olarak yeterli personel ve veriye sahip olmadıklarını
belirtmeleri bu kanıyı desteklemektedir (Aksel, 2007:7).
134
3.8.
KREDİ RİSKİ AÇISINDAN ÜÇÜNCÜ YAPISAL BLOK
Kredi riski hakkında yapılacak raporlamalar bankacılık sektöründe
şeffaflığı arttırmakta, finansal istikrarı sağlamakta ve ayrıca denetim
otoritelerinin daha sağlıklı denetim faaliyetlerinde bulunmalarına yardımcı
olmaktadır. Çünkü bu otoriteler, denetimlerde kullandıkları verilerin büyük bir
kısmını bankaların kamuoyuna sundukları bilgilerden edinmektedir. Ayrıca
piyasa katılımcılarının bankaların kredi riskliliği hakkında doğru ve detaylı
bilgi talebi yönünde isteklerinin olduğu, bankaların mevcut bilgilendirmelerde
önemli ölçüde eksikliklerin bulunduğu gözlemlenmektedir.
Kredi riski kapsamında kamuoyuna sunulacak bilgilerin bazı niteliklere
sahip olması zorunludur. Bu özellikler sırasıyla uygunluk, güvenilirlik,
karşılaştırılabilirlik ve maddeselliktir (BCBS, 1999b: 5). Uygunluk ile bankanın
finansal durumuna ilişkin doğru değerlendirmeler için yeterli ve düzenli
aralıklar ile raporlamaların yapılması, güvenilirlik ile kamuoyuna sunulan
bilgilerin doğru ve anlamlı olması, karşılaştırılabilir olma ile açıklanan
bilgilerle dönemler ve bölgeler itibariyle bankalar arasında kıyaslamaların
yapılabilmesi, maddesellik ile ifşa edilen bilgilerin bankanın faaliyetleri ve
büyüklüğü ile uyumlu olması kastedilmektedir.
Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı ile bankaların kredi riskine ilişkin
olarak farklı alanlarda bilgilendirmeler yapmaları beklenmektedir. BCBS,
kamuoyuna daha detaylı bilgi sunulmasını beklediği alanlar ise muhasebe
politikaları ve uygulamaları, kredi risk yönetimi, kredi riskleri, kredi kalitesi ve
karlılıktır.
Muhasebe politikaları ve uygulamaları başlığı altında aktiflerin hangi
yöntemler kullanılarak değerlendirildiği, kredi riskinin değişmesine ya da
yeniden dağılımına yol açan uygulamalara, aktiflerin hangi koşullarda
verimsiz olarak nitelendirileceğine, aktiflerin ne zaman takibe intikal
ettirileceğine, aktiflerden elde edilecek gelirlerin belirlenmesine, riskten
korunma yöntemlerine ilişkin hususlara yer verilecektir.
135
Kredi risk yönetimi başlığı altında hangi faaliyetlerin kredi riskini
doğurduğunu kapsayacak şekilde kredi riskine ilişkin nitel tanımlama
yapmalı, kredi risk yönetiminin yapısı, örgütlenmesi ile iç kontrol sistemi ve
işleyişine ilişkin kamuoyuna yeterli bilgilendirmede bulunulmalıdır (BCBS,
1999b: 7).
Kredi
riskleri
bilgilendirmelerin
kullandırılan
başlığı
yapılması
kredilerin
türlerine
altında
kredi
riskine
öngörülmüştür.
göre
Bu
dağılımına,
ilişkin
detaylı
bilgilendirmelerde
başlıca
müşterilere
kullandırılan kredilere, banka hissedarları, yöneticileri ve bunlarla bağlantılı
kişi ve/veya gruplara kullandırılmış olan kredilere, grup içi işlemlere, coğrafik
bölge ve sektör bazında kredilerin dağılımına, kredi riski azaltım tekniklerinin
kullanım yoğunluğuna ve bu tekniklerin kullanım dağılımına ilişkin hususlara
yer verilmelidir.
Kredi riski hakkındaki bu bilgilendirmelerin daha çok kredi risk
yoğunlaşmalarına
yönelik
olduğu
görülmektedir.
İkinci
yapısal
blok
kapsamında ele alınan kredi risk yoğunlaşmalarına üçüncü yapısal blok
kapsamında da yer verilmiştir. Risk yoğunlaşmalarına bu yapısal blokta da
yer verilmesinin en önemli nedeni bankaların bu tür risklerini mali tablolarına
ve açıklamalarına yeterince yansıtmayışlarıdır (TBB, 2001b:91).
Kredi
kalitesi
derecelendirme
kapsamında
sistemi
hakkında
öncelikle
bankanın
bilgilendirme
kullandığı
yapılacaktır.
Bu
bilgilendirmenin içeriği içsel derecelendirme sistemi kullanan bankalar için
daha da genişletilmiştir. Bu bankalar, derecelendirme sistemine ilişkin
parametre
tanımları
hakkında
gerekli
olan
bilgilendirmeleri
yapmak,
derecelendirme sisteminin işleyişinin kısa bir özetini sunmak ve üretilen
derecelerin anlamları konusunda yeterli bilgi vermekle yükümlüdür (BCBS,
1999b: 12-13). Derecelendirme sistemine ek olarak bu bölümde, temel aktif
grupları için ayırılan genel, özel ve diğer karşılıklar, kredi karşılıklarındaki
yapılan değişiklikler, kredi kalitesindeki bozulma nedeniyle kredi sözleşmesi
hükümlerine uygun olarak faiz tahakkuku ya da anlaşmaya bağlı olarak diğer
136
nakit akışlarının durduğu krediler, yeniden yapılandırılan krediler hakkında da
kamuoyuna yeterli bilgiyi sunulmalıdır.
Karlılık başlığı altında genel olarak bankanın üstlenilen riskler
karşısında ne kadar gelir elde ettiği hakkında bilgilendirme yapması
beklenmektedir. Bu genel çerçeveden yola çıkılarak banka kullandırdığı
krediler sırasında üstlendiği riskler karşısında elde ettiği kazanç, faaliyet
çeşitleri, bölgesel dağılım ve kredi kalitesine göre gelir-gider, verimsizleşen
aktiflerin
bankanın finansal
performansına etkisi,
kredi
risk
azaltım
tekniklerinin bankanın gelir- gider yapısına etkisi hakkında kamuoyuna özet
bilgiler sunmalıdır (BCBS, 1999b: 4).
BCBS tarafından kredi riskine ilişkin yapılacak bilgilendirmelerde
ağırlık verilmesi gereken konu başlıklarından yola çıkılarak Basel II’de kredi
riskine ilişkin olarak tüm bankalar tarafından açıklanacak genel bilgiler
belirlenmiştir. Ek 1’de gösterilen söz konusu raporlama kapsamı nitel ve nicel
bildirimler olmak üzere iki kısımdan oluşmakta böylelikle kredi riskine ilişkin
piyasa disiplinine asgari bir standart getirilmektedir. Ayrıca bankaların ayrıca
kredi risk azaltım teknikleri ve menkulleştirmelerle ilgili olarak kamuoyunu
bilgilendirmeleri gerekmektedir. Bu bilgilendirme kapsamı ise Ek 2’de
gösterilmiştir.
Ayrıca bankalara kredi risk ölçümünde kullandıkları yöntemlere göre
farklı bilgilendirme yükümlülükleri getirilmiştir. Standart yaklaşımı kullanan
bankalar için bu bildirimler daha çok dışsal kredi derecelerinin hangi
derecelendirme kuruluşundan elde edildiği, bu derecelerin anlamı, kapsamı
ve
bankaya
nasıl
uygulandığı
konularında
yoğunlaşırken,
içsel
derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar için bilgilendirme kapsamı bir
hayli geniştir. İçsel derecelendirme yaklaşımını kullanan bankalar denetim
otoritesinin
içsel
model
kullanılmasına
vermiş
olduğu
onaya,
içsel
derecelendirme sisteminin yapısı ve bağımsızlığı hakkında genel bilgilere,
içsel
derecelendirme
sisteminin
beş
farklı
portföy
için
ayrı
ayrı
betimlenmesine, içsel derecelendirme sisteminin işleyişi hakkında genel
137
bilgilerin verildiği risk değerlendirmesine ve kredi riski ölçüm modelinin fiili
sonuçlar ile uyumuna ilişkin bilgilere yer vermek durumundadır (BSCB,
2004b:11-15).
Kredi risklerine ilişkin yapılacak olan bu bilgilendirmeler, bankalar
üzerinde bir baskı unsuru oluşturarak bankaların faaliyetlerindeki güvenirliği
arttıracaktır.
Basel
II’ye
geçiş
aşamasında
bankaların
söz
konusu
raporlamaları yerine getirmesinin, maliyet, yetişmiş insan gücü, banka
bilgilerinin gizliliği konusunda katı inanç gibi çeşitli nedenler dolayısıyla
zaman alacağı düşünülmekle birlikte, yapılacak olan bu bilgilendirmelerin
piyasada şeffaflığın sağlanması önemli bir adım olduğuna inanılmaktadır.
3.9.
BASEL II’NİN ETKİLERİ
Basel
II,
bankaların
sermaye
yeterliliklerinin
ölçülmesi
ve
değerlendirilmesine yönelik olarak oluşturulan bir düzenleme olmasına
rağmen etkileri sadece bankalar ile sınırlı değildir. Basel II, bankaları,
bankalardan kredi kullanacak müşterileri, derecelendirme kuruluşlarını,
düzenleyici otoriteleri, genel makro ekonomik eğilimleri etkileyecektir (Yılmaz
ve Selimoğlu, 2008: 125). Bu çalışmada yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının
genel ekonomiye, reel kesime, bankacılık sektörüne ve kredi risk yönetimine
etkileri üzerinde durulacaktır.
3.9.1. Basel II Kriterlerinin Genel Ekonomiye Olan Etkileri
Basel II düzenlemeleri ile hedeflenenlerden biri bankacılık sektöründe
istikrarın sağlanmasıdır. Bankacılık sektörü finans sisteminin bir alt sistemi
olduğundan, finans sisteminde yaşanan bir olumsuzluk bankacılık sektörünü
etkilemekte, bankacılık sektöründe yaşanan bir olumsuzluk da sistematik risk
nedeniyle finans sistemini etkilemekte bu çift yönlü etki ekonomiler açısından
138
önemli kayıplar doğurabilmektedir (Başar, 2008: 58). Yaşanan bankacılık
kaynaklı ekonomik krizler bu duruma güzel bir örnektir.
Basel II düzenlemeleri uluslar arası mali piyasaların denetimi ve
gözetiminde şeffaflığı artırarak fon akımının sağlam temeller üzerinde
gerçekleşmesine yol açacaktır. Bu durum ise orta ve uzun vadede ulusal
ekonomide istikrarın sağlanması, mali sistemin güçlendirilmesi ve uluslar
arası mali piyasalarda yaşanabilecek sistematik finansal risklerin yayılma
ihtimalinin önlenmesi ve/veya etkilerinin azaltılması açısından önemli katkılar
sağlayacaktır (TBB, 2006a: 14).
1990’lı yılların başında yaşanan durgunlukla beraber dünya genelinde
kredi kullandırımlarında düşüşler meydana gelmiştir. Bu dönem “credit
crunch” (kredi daralması) şeklinde adlandırılmış olup söz konusu daralmanın
sebeplerine yönelik
yapılan araştırmalarda Basel I düzenlemelerinin
sebeplerden en az biri olduğu belirtilmiş ancak bu görüş o günlerde destekçi
bulamamıştır. Günümüzde bu görüş tartışılmaktadır. Konuyla ilgili yapılan
araştırmalar ise farklı sonuçlar göstermektedir. Örneğin KASYHAP ve STEIN
(2004) yapmış oldukları çalışmada Basel II düzenlemelerinin ekonomik
durgunluğu arttırabileceğini, CARPENTER, WHITESELL ve ZAKRAJEK
(2001) ise yapmış oldukları çalışmada Basel II düzenlemelerinin sermaye
gereksinimine ek olarak ekonomide durgunluğa yol açmayacağını ya da
durgunluğu tetiklemeyeceğini belirtmişlerdir 10.
Basel II’ nin uygulanmasıyla gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere
fon akışının azalabileceği de öngörülmektedir. Çünkü yeni sermaye yeterliliği
uzlaşısında risk ağırlıkları, bağımsız derecelendirme kuruluşlarının vereceği
notlara göre belirlenecektir. Söz konusu ülkelerin mevcut kredi notlarının
düşüklüğü göz önüne alındığında yüksek risk ağırlıklarına sahip olacaklarını
öngörmek yanlış olmayacaktır. Bu durumda bankalar, ya kredi vermeyi
10
Ayrıntılı bilgi için bkz. KASHYAP, Anil K, STEIN, Jeremy C; “Cyclical Implications of the Basel
II Capital Standards”, CARPENTER, Seth B, WHITESELL, William ve ZAKRAJEK, Egon,
“Capital Requirements, Business Loans, and Business Cycles: An Empirical Analysis of the
Standardized Approach in the New Basel Capital Accord”
139
sürdürerek bunun karşılığında daha fazla sermaye tutacaklar ya da kredi
kullandırmayı kısacaklardır. İkinci seçeneğin tercih edilmesi durumunda ise
gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere fon akışını azalacaktır (Tanaka,
2003: 227).
Basel II düzenlemelerinin ekonomiye etkisi konusunda bankaların
kredi kullandırmalarını kısmaları kilit rol oynamaktadır (Aksoy, Vardar ve Can,
2008: 260). Yeni düzenleme ile birlikte bankaların kredilendirme felsefeleri
değişecek, kredilendirmede risk odaklı bir anlayış benimsenecektir. Risk
odaklı kredilendirme sürecinde ise firmaların kredi notları ön plana çıkacaktır.
Kredi notu yüksek olan firmalar nispeten daha düşük maliyetle kredi temin
edebileceklerdir. Yüksek kredi notu içinse firmaların kurumsal yönetim
ilkelerine uymaları, doğru ve gerçekçi bir kayıt düzenine sahip olmaları
gerekmektedir (Aktaş, Altay ve Küçüközmen, 2008: 305-306).
Basel II’nin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte bankaların kredi
hacimlerinde görülecek olası azalma, kredilerin kayıt dışı yollar ile temin
edilmesi riskini de ortaya çıkarmaktadır. Bu durum ise ekonominin tümü
etkileyebilir. Kredinin kayıt dışı yollar ile teminin önüne geçebilmek içinse,
ülkelerin mevzuat ve denetim uygulamaları açısından gerekli değişiklikleri
ivedilikle yapmasını gerekmektedir ( Aksoy, Vardar ve Can, 2008: 264).
Basel II’nin yürürlüğe girmesiyle bankaların büyük bir çoğunluğunun
içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımları uygulamadan önce standart
yaklaşımı uygulamaları beklenmektedir. Standart yaklaşımda bağımsız
derecelendirme kuruluşlarının belirlediği derecelendirme notlara dikkate
alınmaktadır. Bu nedenle derecelendirme şirketlerine olan talep artacak, bu
durum ise derecelendirme şirketleri ve çalışma şartlarına ilişkin yeni
düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılacaktır.
Basel II ile birlikte risklerin daha iyi yönetilmesi amaçlanmaktadır. Bu
sadece bankalar için geçerli olmayıp, geniş anlamda ekonominin tümünü
kapsamaktadır. Reel sektörde de risk yönetimi önem kazanacaktır. Firmanın
140
risk seviyesi ölçülürken sadece taşıdığı riskler değil bu riskleri yönetmek için
yaptıkları da dikkate alınacaktır (TBB, 2004a: 21).
3.9.2. Basel II Kriterlerinin Reel Sektöre Olan Etkileri
Basel II düzenlemeleri bankacılık sektörüne yönelik olmakla birlikte,
sistemden kredi kullanmak isteyenleri de yakından ilgilendirmektedir. Bu
nedenle söz konusu düzenlemelerden dolaylı olarak reel sektör de
etkilenecektir. Basel II kriterlerinin reel sektöre, derecelenlendirme ihtiyacının
artması, bankalarca talep edilen verilerin kapsamının artması, yönetim
yapısındaki değişiklikler ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum, kabul edilebilir
teminat türlerinin değişmesi, borçlanma maliyetlerinin seviyesinin ve
volatilitesinin değişmesi şeklinde etkileri olacaktır (Çakır, 2008: 248).
Basel II ile birlikte bankalar öncelikle, kredilendirme faaliyetlerinde
geleneksel yaklaşımı terk ederek, risk odaklı yaklaşımı benimseyeceklerdir.
Risk odaklı yaklaşımda firmanın ve kredi işleminin risk düzeyi, kredi fiyatında
belirleyici olacaktır. Böylelikle kredinin maliyetini gösteren faiz oranları
firmadan
firmaya farklılık
gösterecektir.
Firmanın risk
derecelendirme notu ile tespit edilecektir.
derecelendirme
belirlediği
notu
notlar
olarak,
dikkate
bağımsız
alınırken,
düzeyi,
kredi
Standart yaklaşımda, kredi
derecelendirme
içsel
kuruluşlarının
derecelendirmeye
dayalı
yaklaşımlarda bankalar kredi derecelendirme notlarını kendileri tespit
edeceklerdir. Her iki durumda da yüksek derecelendirme notuna sahip olan
firma, daha düşük maliyetle kredi kullanma olanağına sahip olacaktır. Çünkü
banka bu durumda daha az risk alacak bunun karşılığında daha az sermaye
tutacak böylelikle daha az kaynağını atıl bırakacaktır (Yörük, 2008: 372).
İyi bir derecelendirme notuna sahip olmak içinse kurumsal yönetim
ilkelerinin
benimsenmesi
ve
uygulanması,
kayıt
dışı
faaliyetlerde
bulunulmaması, başta öz kaynak seviyesi olmak üzere güçlü bir mali yapıya
141
sahip olunması, faaliyetler sonucunda maruz kalınan riskleri yönetebilme
kabiliyetinin olması, bağımsız kredi derecelendirme kuruluşları ve bankalarca
talep edilen bilgilerin zamanında ve sağlıklı bir şekilde sunulabilmesi
gerekmektedir (Yüksel, 2005:37).
Basel II ile birlikte reel sektör için iç denetim faaliyetlerinin önemi
artacaktır. İç denetim faaliyetleri etkin risk yönetimi için gereklidir. İşletmeler
kuruluş amaçlarına bağlı olarak faaliyetlerinin yönünü tespit etmek,
belirlenmiş olan amaçlara ne derecede ulaşıldığını anlamak için denetim
yaptırırlar. Bu faaliyetler işletme içerisinden görevlendirilmiş uzman personel
tarafından yapılıyorsa iç denetim olarak adlandırılır (Can ve Akyüz, 2008:
99). Günümüzde, uluslararası denetim standartlarına uygun olmayan bazı
yerel uygulamaların ve ihtimallerin olumsuz etkilerinin dünya ekonomilerin
geneline yayılması nedeniyle denetim faaliyetlerinin önemi artmıştır, bu
nedenle etkin denetim faaliyetlerinde bulunulması, uygun imkânlarla fon
temini için zorunlu olmuştur. Ancak iç denetim sisteminin kurulması işletmeler
için ek maliyet oluşturmaktadır. Bu durum ise firmaları Basel II’ye uyum
konusunda zorlamaktadır.
Basel II’ de teminat olarak kabul edilen değerlerde değişikliğe
gidilmiştir. Ülkemizde kredilerin teminatında yoğun olarak kullanılan müşteri
çek ve senetleri ile ortak ve/veya grup şirketi kefaleti teminat kapsamından
çıkarılmıştır (Yılmaz ve Selimoğlu, 2008:126). Kabul edilebilir teminatlardaki
bu değişiklik Basel II’ye uyum konusunda firmaları zorlayacaktır. Çünkü
firmaların büyük bir bölümü likit varlıkları, kullanacakları kredilerin teminatı
olarak
göstermek
istememektedir.
Aslında
teminatlarda
yapılan
bu
değişiklikler yeni bir bankacılık anlayışının benimseneceğini göstermektedir.
Teminat bankacılığından ziyade bu yeni anlayışta firmanın finansal yapısının
sağlamlığına, finansal raporlama sürecinin şeffaflığına ve kurumsal yönetim
ilkelerine uyuma bakılacaktır (Uyar ve Cengiz, 2008: 12).
Basel II ile birlikte fon ihtiyaçlarını banka kredileri yerine alternatif
finansman teknikleri ile gidermesi dolayısıyla bu tekniklerin kullanımının
142
artması beklenmektedir (Yazıcı, Behidoğlu, Yazıcı ve diğerleri, 2008: 118).
Ancak çoğu ülkede firmaların finansman ihtiyaçlarının büyük kısmı bankalar
tarafından karşılanmaktadır. Son yıllarda factoring ve leasing gibi metotlar,
firmalarımız tarafından yaygın olarak kullanılsa da gerek yürürlükteki
mevzuat gerekse de sermaye piyasası araçlarının yeterince tanınmamış
olması nedeniyle, firmaların sermaye piyasalarından fon sağlama imkânları
son derece kısıtlıdır. Ayrıca 1991 yılında, KOBİ’ lerin bankalardan
kullanacakları kredilere garanti/kefalet sağlamak amacıyla kurulan Kredi
Garanti Fonu’nun (KGF) da etkin bir şekilde kullanılmadığı görülmektedir
(TBB, 2004a: 30). Ülkemizde Basel II uygulanmasına geçilmesiyle diğer
finansman
tekniklerinin
kullanımının
artması,
özellikle
KGF’nin
teminatlandırmada önemli bir mekanizma haline gelmesi beklenmektedir
(Yörük, 2008: 382).
Reel kesimde işletmeler, büyük ölçekli işletmeler ve KOBİ’ler olmak
üzere ikiye ayrılmaktadır. Dünya genelinde işletmelerin %95’ den fazlası
KOBİ niteliğindedir (Aras, 2007:3).
Tablo 17: Türkiye’de KOBİ’lere ait temel veriler
TÜRKİYE’DE
İşletmelerin %98,8’i
Halka
Açık
Firmaların %40’ı
KOBİ’LERE AİT PAYLAR
KOBİ
Niteliğindedir
İstihdam Yatırım Üretim İhracaat
%45,6
%6,5
%37,7
%8
Ayrıca üretimin büyük bir bölümünü sağlayan KOBİ’ ler, esnek
yapılarıyla değişimlere kolay uyum sağlayabilmekte, istihdam yaratmakta,
girişimciliği teşvik etmekte, büyük işletmelere ara malı temin etmektedirler.
Basel II’de KOBİ’lere yönelik düzenlemelere gidilmiş olup öncelikle KOBİ’nin
tanımı yapılmış; yıllık satış hasılatı 50 milyon EUR’yu aşmayan işletmeler
KOBİ olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca uzlaşıda KOBİ’lere kullandırılacak
kredilerin hangi portföye dahil edileceği de açıklanmıştır. Buna göre KOBİ
niteliğindeki bir işletmenin bir bankadan kullandığı tüm kredilerin miktarı 1
143
milyon EUR’yu aşmıyorsa, bu KOBİ, perakende kredi portföyünde yer alacak
ve perakende krediler için geçerli olan düzenlemelere tabi olacaktır. Eğer bir
KOBİ’nin bir bankadan kullandığı tüm kredilerin toplamı 1 milyon EUR’yu
aşarsa bu KOBİ, kurumsal krediler portföyüne dahil edilecek ve bu portföy
için öngörülen düzenlemelere tabi olacaktır.
Kredi
durumunda
riskinin
ölçümünde
perakende
KOBİ
standart
için
%75
yaklaşımın
ağırlığının
benimsenmesi
kullanılması
öngörülmüşken, kurumsal KOBİ’den dışsal kredi derecelendirme notu
istenecek, bu nota göre risk ağırlığı tayin edilecektir. İçsel derecelendirmeye
dayalı yaklaşımın benimsenmesi durumunda ise perakende KOBİ’ler için,
perakende kredi risk ağırlıklı fonksiyon uygulanarak, kurumsal KOBİ’ler içinse
kurumsal
kredi
risk
ağırlıklı fonksiyon
uygulanarak sermaye gereği
hesaplanacaktır. Ayrıca korelasyon katsayısının hesaplanmasında kurumsal
KOBİ’ler için yıllık satış hasılatını dikkate alan avantajlı bir uygulama
getirilmiştir. Ancak tüm bu avantajlı uygulamalara rağmen Basel II’ye uyum
konusunda KOBİ’ler sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlar ise şunlardır:
- Finansman: KOBİ’lerin özkaynak yapılarının zayıflığı, kredi tahsis
koşullarının değişimi sonucunda finansman imkânlarının azalması, aktif-pasif
kalemleri arasındaki vade uyumsuzluğu nedeniyle ortaya çıkabilecek
sorunlardır
- Şeffaflık: Mali tablolarda yeknesaklığın bulunmaması, bu tabloların
kredilendirmeye elverişli olmaması (negatif sermaye, zarar vb), kayıt dışılıktır.
- Risk Odaklı Fiyatlama: Kredi derecelendirme notuna göre faiz oranının ve
verilecek teminatların değişmesidir.
- Teminatlar: Piyasada ağırlıklı olarak kullanılan teminatlar (müşteri çek ve
senetleri, firma ortakları ile grup şirketlerinin kefaletleri) yerine Basel II
çerçevesinde uygun bulunan teminatların (nakit, belli şartlara haiz borçlanma
araçları, yatırım fonları, ikamet amaçlı gayrimenkul ipotekleri vb) kullanılacak
olmasıdır (Yılmaz ve Küçükçolak, 2006: 222).
144
Gerek yukarıda sayılan sorunlar gerekse de yönetim ve organizasyon
yapısındaki eksiklikleri, finansal yönetimin etkin olmaması, uluslararası
muhasebe standartlarına uygun mali tablo üretememeleri, özkaynak
yetersizlikleri, KOBİ’lere yönelik istihbarat faaliyetlerinin göreceli olarak daha
yüksek olması, bankaların KOBİ’lere kredi kullandırmalarında çekimser
davranmalarına neden olmaktadır (Civan ve Kötüoğlu, 2008: 267). Ancak
Basel II ile birlikte bazı maliyet kalemlerinde artış beklenmesine karşın,
bankacılık sektörünün plase ettiği fon miktarı ve bunun içerisinde kredilerin
payı, bankaların bilanço büyüme kapasiteleri ve farklı yatırım alanlarındaki
karlıkları ile yakından ilişkili olacaktır. Bu nedenle kar marjlarının daraldığı bir
ortamda KOBİ kredilerinin bankalar için oldukça karlı bir plasman alanı olarak
görülmesi de mümkündür (Yılmaz ve Küçükçolak, 2006 :54). Ayrıca Basel
II’yi uygulamaya koyan ülkelerin büyük bir kısmında KOBİ kredilerine ilişkin
olarak sermaye yükümlülüklerinin %2-5 oranında azaldığı görülmüştür (TBB,
2008). Bu durumun ortaya çıkmasında özellikle perakende krediler için
öngörülen avantajlı uygulamaların etkisi büyüktür.
Basel II kriterlerine uyum konusunda başta KOBİler olmak üzere reel
kesme bazı düzenlemeler yapması tavsiye edilmektedir. Bu düzenlemeleri
aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür
(TBB, 2004a: 29, Aras, 2007: 14,
Aktas, Altay ve Küçüközmen, 2008: 305) :
- Risk temelli fiyatlamanın anlaşılması ve etkin risk yönetimi
- Kurumsal yönetim kültürünün oluşturulması ve yerleştirilmesi
- Özkaynak yapısının güçlendirilmesi
- Öngörülen teminat yapısına uyum sağlanması
- Kayıt dışılığın, kayıt içerisine alınması
- Bağımsız derecelendirme kuruluşlarından ve bankalardan derecelendirme
notu almaya hazırlıklı olunması
145
- Uluslararası kabul görmüş standartlara uygun güvenilir mali tabloların
üretilmesi
- Risk yönetimi konusunda uzmanlaşmayı sağlayacak şekilde nitelikli insan
kaynağına yatırım yapılması
- Karar almada her türlü riskin dikkate alınmasını sağlayan sistemlerin
kurulması
Böylelikle reel sektörün Basel II’ye uyumu kolaylaşacak, risk
yönetiminin önemi ekonominin tüm kesimleri tarafından anlaşılacak ve
yönetim kalitesi artacaktır.
3.9.3. Basel II Kriterlerinin Bankacılık Sektörüne Etkileri
Yeni
sermaye
yeterliliği
düzenlemelerinin
ekonominin
tümüne
etkilerinin olacağı gerçektir; ancak bu düzenlemeler en çok bankacılık
sektörünü etkileyecektir. Çünkü Basel II ile amaçlanan bankacılık sektörünün
daha sağlıklı ve istikrarlı işlemesini sağlamaktır (Kendirli, Çağıran ve Şanöz,
2008: 69).
Yeni düzenlemelerin risk hassasiyeti Basel I’e göre daha fazladır.
Maruz kalınan riskler daha detaylı olarak tanımlanmış, bu risklerin yönetimi
için ilk uzlaşıdan farklı olarak banklara kendi içsel verilerini kullanarak
tahminler üretebilme seçeneği sunulmuştur. Böylelikle Basel I’deki tek tip
elbise modeli ortadan kalkmıştır, esneklik artmıştır. Ancak içsel verilerden
yola çıkılarak yapılan tahminlerde kullanılan modelin, kalitatif ve kantitatif
dataların, elde edilen sonuçların ve bu sonuçların test edilmesinin denetim
otoritesi tarafından onaylanması gerekmektedir (Ural ve Demirelli, 2008:
277).
Basel II düzenlemeleri ile birlikte bankaların risk yönetimi ve
ölçümünde daha gelişmiş yöntemleri kullanmaları istenmektedir. Genel
146
itibariyle Basel I düzenlemesine paralellik gösteren ancak risk duyarlılığı
arttırılmış standart yöntemin, içsel yöntemlere geçiş sürecinde köprü vazifesi
göreceğini söylemek mümkündür. Risk yönetim sisteminin gelişmişlik düzeyi
arttıkça bankaların avantajlı uygulamalardan faydalanma olanağı da
artmaktadır. Bu durum ise ayrılacak sermaye miktarını azaltacaktır (TBB,
2004a:2).
Uluslararası bankacılık sistemi için Basel II, sermaye ihtiyacının
azaltılması, daha iyi risk yönetimi, denetim otoritesi ile olan ilişkilerin artması,
kredi değerlendirme kuruluşları tarafından daha iyi algılanma gibi çeşitli
faydalar sunmaktadır. Bu faydalardan yararlanmak içinse bankaların gerek
risk yönetim sistemlerine gerekse de bilgi işlem alt yapılarına ve insan
kaynaklarına ciddi yatırımlar yapması gerekmektedir (TBB, 2006a: 14). Söz
konusu durum ise özellikle küçük ve orta ölçekli bankaları zorlamaktadır.
Maliyetleri düşürmek amacıyla bu tip bankalar, daha büyük ve uluslararası
alanda faaliyet gösteren bankalar ile birleşme veya stratejik ortak olma
yoluna gidebileceklerdir. Örneğin ülkemizdeki bazı bankalar %20-%25
oranındaki hisselerini Basel II uygulamaları konusunda ciddi yatırımlar
yapmış olan uluslar arası alanda faaliyet gösteren bankalara satarak veya bu
bankalar ie stratejik ortaklığa giderek yukarıda bahsedilen dönüşümü kısmen
başlatmışlardır (Aksoy, Vardar ve Emre, 2008: 264). Bu nedenle ilerleyen
günlerde banka birleşmeleri artabilecektir.
Basel II düzenlemeleri ile birlikte önceden de var olan ancak ilk
uzlaşıda yer almayan operasyonel riskler tanımlanmış ve operasyonel
risklere karşılık bankalara sermaye tahsis etmeleri zorunluluğu getirilmiştir.
Kredi ve piyasa risklerine nazaran daha heterojen bir yapıya sahip olması, bu
riskler sonucunda uğranılan kayıplara ilişkin detaylı ve güvenilir dataların
olmaması nedeniyle operasyonel riskin sayısallaştırılması güçtür(Boyacıoğlu,
2002: 54). Ancak bu zorluklara rağmen uzlaşıda operasyonel risklerin
ölçümüne yönelik olarak çeşitli alternatifler sunulmuştur. Her ne kadar
geçmişi çok eskiye dayansa da yapılan çalışmaların azlığı nedeniyle,
147
operasyonel risk yönetimi konusunda bankaların ilerleyen günlerde daha
fazla emek sarf edecekleri görülmektedir (Teker ve Ülengin,2005: 23).
Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı incelendiğinde piyasa riskine ilişkin
mevcut uygulamaların 11 korunduğu ve kapsamlı değişikliklere gidilmediği
söylenebilir. Ancak aynı durum kredi riski için geçerli değildir. Basel II’de
kredi riski yönetimine ilişkin olarak kapsamlı düzenlemelere gidilmiş, ilk
uzlaşıya göre önemli değişiklikler yapılmıştır.
3.9.4. Basel II Kriterlerinin Kredi Risk Yönetimine Etkileri
Basel II ile birlikte bankaların kredilendirme faaliyetlerinde önemli
değişiklikler olacaktır.
Yeni sermaye yeterliliği düzenlemesiyle birlikte
kredilendirmede geleneksel yaklaşım terk edilerek risk odaklı bir yaklaşıma
geçilecektir. Geleneksel yaklaşımda amaç iyi kredi vermektir. Bunun içinse
her firma piyasa konusunda tecrübeli uzmanlarca izlenir ve istihbaratı yapılır.
Bu çalışmalar neticesinde firma hakkında olumlu bir kanaate ulaşılırsa
firmaya
kredi
kullandırılır.
Kredinin
geri
ödenmesinde
sorunla
karşılaşılmaması için teminat alınır ve geri ödemeler izlenir. Bu yaklaşımda
kredi fiyatlaması, bankanın maliyetinin üzerine kar payının eklenmesi
suretiyle yapılır. Uygulama kolaylığına rağmen geleneksel yaklaşımın bazı
önemli sakıncaları bulunmaktadır (TBB, 2004a: 11) :
-
Kredilendirmede
uzman
görüşü
esas
alındığından
yapılan
çoğu
değerlendirme subjektif olabilmektedir.
- Kredilendirme, taşınan risklerin sayısallaştırılmasına dayanmadığından
riskler fiyatlandırılamamakta, bu nedenle risklerini iyi yönetebilen firmalar
bunun faydasını görememektedir.
- Farklı bankaların farklı değerleme kriterleri nedeniyle bankacılık sektöründe
ortak bir fiyatlama oluşmamaktadır.
11
1996 yılında piyasa risklerinin Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısına dahil edilmesi.
148
Gerek geleneksel yaklaşımın bu sakıncalarını en aza indirmek
gerekse de kredilendirme faaliyetlerinin risk duyarlılığını arttırmak için Basel
II’de risk odaklı bir yaklaşımın benimsenmesi öngörülmüştür. Risk odaklı
yaklaşımda kredinin iyi ya da kötü olmasından ziyade riskli ve az riskli olması
söz konusudur. Bir kredinin riskli olması onun kötü olduğu anlamına
gelmemektedir. Yani bankanın daha fazla risk aldığı ürünleri daha pahalıya
daha az risk aldığı ürünleri ise daha ucuza satmasıdır.
Risk, firmanın risk seviyesi ve kredi işleminin risk seviyesi olmak üzere
iki kısımdan oluşmaktadır. Firmanın risk seviyesi kredi derecelendirme notu
ile kredi işleminin risk seviyesi ise işlemin türü, teminat, vade gibi unsurlar ile
ifade edilmektedir (Akbulut, 2008:102). Bu unsurların değerlendirilmesi
sonucunda verilecek kredi “çok riskli” veya “az riskli” olarak nitelendirilmekte
ve buna göre fiyatlandırılmaktadır.
Kredi derecelendirme notu, firmaya verilecek olan kredinin taşıdığı
riski göstermektedir. Bu not ise firmanın finansal verileri ile niteliksel
faktörlerin değerlendirilmesi sonucunda tespit edilmekte, firmanın kurumsal
yönetim performansı ve risklerini yönetmek için yaptıkları da derecelendirme
notunun belirlenmesinde dikkate alınmaktadır. Kredi işleminin risk seviyesinin
belirlenmesinde ise işlem tipi, vade ve teminatlar önem kazanmaktadır. Basel
II ile birlikte, teminatın sadece birebir olarak alınması yeterli olmamaktadır.
Kredi ile teminat arasında para birimi ve vade açısından uyumsuzluklar varsa
bunlar teminatın değerinden düşülmektedir.
Ayrıca teminat olarak kabul edilebilir varlıklarda önemli değişikliklere
gidilmiştir. Ortak kefaleti, grup şirketi kefaleti, müşteri çek ve senetleri teminat
olarak gösterilecek değerler arasından çıkarılmış, ticari emlak karşılığı verilen
kredilerin (fabrika, depo v.b) teminat olarak dikkate alınması oldukça özel ve
zorlayıcı şartlara bağlanmıştır (Aras, 2004: 9, TBB, 2004a: 27).
Ticari emlak ipoteği ile teminatlandırılmış kredilerin aksine ikamet
amaçlı gayrimenkul ipoteği güvencesindeki krediler için standart yaklaşımda
risk ağırlıkları düşürülmüş, %35 risk ağırlığının uygulanması öngörülmüştür.
149
Bu tür kredi verme işlemi, diğer kredi türlerine göre daha denenmiş ve
oturmuş bir sistemi, nitelikli personeli, iyi yönetilmeyi ve güvenilirliği gerekli
kılmaktadır. Bu nedenle söz konusu kredi işlemlerinin sistemsel ve alt yapısal
maliyeti daha yüksektir. Ayrıca uzlaşının nihai metninin hazırlandığı dönemde
ikamet amaçlı gayrimenkul ipoteği ile teminatlandırılmış krediler düşük
temerrüt oranlarına sahipti. Gerek bu düşük zarar rakamları gerekse de
ipotek kuruluşları birliklerinin etkisi ve yüksek maliyetler nedeniyle Basel II
uzlaşısında bu krediler için avantajlı bir risk ağırlığı öngörülmüştür (Aksoy,
2004: 2-3). Ancak ABD’de önce mortgage piyasasında ortaya çıkan daha
sonra dünya geneline yayılan kriz12 , ikamet amaçlı gayrimenkul ipoteği ile
teminatlandırılmış kredilerin zarar rakamlarının öngörülen kadar düşük
olmadığını göstermiştir. Bu nedenle Basel II düzenlemelerinde ikamet amaçlı
gayrimenkul ipotekli krediler ve kredi türevleri için yeni düzenlemelerin
yapılması gerekmektedir.
Basel II ile birlikte kredilerin portföy yaklaşımı ile yönetilmesi daha da
önem kazanacaktır. Krediler niteliklerine göre belirli alt sınıflara ayrılarak
(perakende, kurumsal, hazineye ve merkez bankasına kullandırılanlar v.b) bir
havuz yapısı içerisinde değerlendirilecek, temel parametreler bu havuzlar
dikkate alınarak hesaplanacaktır (Temizel, 2007: 54).
Basel II düzenlemelerinde üzerinde oldukça fazla durulan konulardan
birisi de KOBİ’ler ve KOBİ’lerin kullanacakları kredilerin hangi portföyde
izleneceğidir. Basel II’de KOBİ tanımı ülkemizdeki çalışan sayısının baz
alındığı tanımlardan farklı olarak firmanın satış cirosu dikkate alınarak
yapılmıştır. Ayrıca KOBİ’ler bir bankadan kullandıkları kredi toplamının belli
bir değeri aşıp aşmamasına göre tekrardan bir sınıflandırmaya tabi tutularak
12
Amerika’da bazı finansal kuruluşların, kredibilitesi düşük kişilere uzun vadeli ve değişken faiz
oranlı konut kredileri kullandırmaları mortgage kredilerinin yapısının bozulmasına, konut fiyatlarında
suni artışlar yaşanmasına neden olmuştur. Subprime olarak adlandırılan bu yüksek riskli kredilerin
boyutu 1,5 trilyon $’e ulaşmıştır. Ancak aşağı yönde hareket eden faiz oranlarının artışı ile birlikte bu
kredilerin geri dönüşünde sıkıntılar yaşanmaya başlanmıştır. Bu sıkıntılar sadece mortgage
kuruluşlarını etkilememiştir. Çünkü mortgage kuruluşları ihtiyaç duydukları finansmanı, bu kredilere
dayanarak ihraç ettikleri menkul kıymetleri başta yatırım bankaları olmak üzere çeşitli finans
kuruluşlarına satarak sağlamaktaydı. Sonuçta domino etkisi yaratan bu durum, tüm dünyada mali
krizin yaşanmasına neden olmuştur. ( http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/460082.asp)
150
perakende KOBİ ve kurumsal KOBİ olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bu durum
ise risk ağırlıklarının ve parametrelerinin tespitinde perakende ve kurumsal
KOBİ’ler arasında farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Standart yaklaşımda, perakende KOBİ’ye kullandırılan krediler,
perakende kredi portföyünün risk ağırlığına yani %75 risk ağırlığına tabi
olacaktır. Kurumsal KOBİ’ler ise kurumsal kredi portföyünde yer alacağından
bu KOBİlerin derecelendirme notları risk ağırlıklarının tespitinde dikkate
alınacaktır. KOBİ’nin derecelendirme notu yüksek ise düşük risk ağırlıkları
(%20-%50) uygulanacaktır.
Gerek ülkelerin mevzuatının derecelendirmeyi zorunlu kılmaması
gerekse
de
derecelendirme
faaliyetlerinin
KOBİ’lere
ilave
maliyetler
yüklemesi KOBİ’lerin derecelendirme notu almalarından imtina etmelerine
sebep olmuştur. Bu nedenle derecelendirme notu olan KOBİ sayısı azdır.
Standart
yaklaşımda
ise
derecelendirme
notu
olmayan
KOBİ’lere
kullandırılacak krediler %100 risk ağırlığına tabi tutulacaktır. Standart
yaklaşımı
kullanan
bir
banka
için
kredi
kullandırılacak
KOBİ’nin
derecelendirilmemiş kurumsal KOBİ olması durumunda uygulanacak risk
ağırlığı, Basel I’de bu tip krediler için geçerli olan risk ağırlığı ile aynı
olduğundan
ayrılması
gereken
sermayede
herhangi
bir
değişiklik
olmayacaktır. Ancak kredilendirilen KOBİ’nin perakende KOBİ portföyünde
yer alması durumunda uygulanacak risk ağırlığı %75’e inecektir. Bunun
sonucunda ise bankanın ayırması gereken sermaye azalacaktır (Altman ve
Sabato, 2006: 28-30). Bu nedenle Basel II ile birlikte bankaların eğilimi,
perakende kredi portföyü kapsamında kredilendirmede bulunmak olacaktır
(Claessens, Khrahnen ve Lang, 2005: 8). Bu durum ise KOBİ’lerin sadece
tek banka değil, birden fazla banka ile çalışmasına yol açacaktır.
Firmanın tüm bankacılık işlemlerini tek bir banka aracılığı ile
sürdürmesi firma açısından işlemlerin hızlı sürdürülmesini sağlamaktadır.
Banka açısından ise ölçek ekonomilerinin etkisiyle maliyetler düşmekte,
çapraz satışlar sayesinde gelirler artmaktadır. Ancak söz konusu durum
151
banka açısından risk yoğunlaşmasının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Firma temerrüde düştüğünde tüm risk bir bankada kalmaktadır. Basel II ile
birlikte firmaların kredileri birden fazla bankaya yayılarak, temerrüt halinde
eskiye nazaran bankaların daha az zarara maruz kalması amaçlanmaktadır.
Firmalar açısından işlemlerin birkaç bankaya yayılması işlemleri takip etme
zorluğu doğursa da, bankalar arasındaki rekabet nedeniyle daha uygun
maliyetler ile kredi sağlayabileceklerdir.
Basel II her ne kadar risk hassasiyeti yüksek bir düzenleme olsa da
yaşanan son global mali kriz bu düzenlemenin mevcut haliyle bazı
eksikliklerinin olduğunu göstermiştir.
3.10. KÜRESEL
MALİ
KRİZ
ve BASEL
II
DÜZENLEMELERİNDE
YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER
2007 yılı sonlarında A.B.D’de başlayan, 2008 yılında ise etkileri tüm
dünyaya yayılan küresel mali krizin çıkış noktası mortgage kredileridir.
Mortgage, gelişmiş ülkelerde uygulanan önemli bir gayrimenkul finansmanı
şeklidir. Bu sistemde konut sahibi olmak isteyenlere satın alacakları
gayrimenkulü ipotek göstermek suretiyle uzun vadede ve düşük faiz oranları
ile finansman imkânı sağlanmaktadır (Ateş, 2005: 50).
Ancak başta A.B.D. olmak üzere gelişmiş ülkelerde yatımcıların risk
almadan kazanç elde etme isteği ile maliyeti düşük, kolay kredi imkânlarına
bağlı
olarak
tüketicilerin
aşırı
borçlanmasına
ve
kontrolsüz
kredi
genişlemesine neden olmuş bu durum ise sistemin riskini arttırmıştır. Bunun
sonucunda mortgage krizi patlak vermiştir (Sezgin, 2009:8, KPMG, 2009: 10
). Kredi krizi olarak ortaya çıkan durum zaman içerisinde likidite krizine
dönüşmüştür. Kriz ilk olarak gelişmiş ülkelerde kendisini gösterse de daha
sonra gelişmekte olan ülkelere sıçramıştır. Çünkü krizin etkisi ile likidite
darlığına giren yüksek gelir grubundaki bankalar ve yatırım fonları,
152
gelişmekte olan ülkelerden fonlarını çekmiş ve aktiflerindeki bu türden
varlıkları daha likit araçlara çevirmişlerdir.
Bağımsız kredi derecelendirme kuruluşlarının ipotekli konut kredilerine
dayalı menkul kıymetlerin notlarını indirmesi, paralarını fonlardan çekmek
isteyen yatırımcı sayısındaki artış ile birlikte bu ürünlerin nakde çevrilmesini
zorlaştırmıştır. Oysa aynı kuruluşlar, söz konusu tahvillere yakın tarihlerde
olumlu notlar vermişlerdir. Derecelendirme kuruluşlarının bir anda not
düşürmeleri, sistemin sorgulanmasına neden olmuştur. İkincil piyasalardaki
ani satış baskısıyla, bu yatırım araçlarının fiyatları oldukça düşmüş, büyük
montanlı fonlar önemli değer kayıplarına uğramış bu durum ise likidite krizinin
daha da şiddetlenmesine neden olmuştur (BDDK, 2008a: 67). Uluslar arası
piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde finansal sisteme olan güvenin
yeniden tesisi amacıyla A.B.D ve Avrupa Merkez Bankaları ile hükümetleri
tarafından birçok önlem alınmış ve trilyon dolarlık kurtarma paketleri
açıklanmıştır (Erdönmez, 2009: 85).
Tablo 18: Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları ve Kurtarma Planları
İngiltere- 7
Şubat
Northern Rock ulusallaştırıldı
88 milyar
sterlin
ABD- 14 Mart
Bear Sterns, FED sübvansiyonundan sonra ticari bir
banka tarafından satın alındı.
29 milyar
dolar
ABD- 7 Eylül
Freddie Mac ve Fannie Mae ulusallaştırıldı
200 milyar
dolar
ABD- 15 Eylül
ABD- 17 Eylül
İngiltere- 18
Eylül
Belçika-29 Eylül
ABD-29 Eylül
Almanya-29
Eylül
Lehman Brothers iflas etti
AIG ulusallaştırıldı
87 milyar
dolar
Lloyd TSB HSOB’u satın aldı.
12 milyar
pound
Fortis kurtarıldı.
16 milyar
dolar
Citibank, Wachovia’ı satın aldı
12 milyar
dolar
Hypo Gayrimenkul kurtarıldı.
71 milyar
dolar
153
Tablo 18: Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları ve Kurtarma Planları
İzlanda-29 Eylül
Glitnir kurtarıldı.
850 milyon
dolar
İngltere-29 Eylül
Branford&Bingley kurtarıldı.
32,5 milyar
dolar
Belçika-30 Eylül
Dexia kurtarıldı.
9,2 milyar
dolar
İrlanda-30 Eylül
İrlanda bankaları kurtarıldı.
572 milyar
dolar
İzlanda- 7 Ekim
Lansbanki ulusallaştırıldı
İzlanda-9 Ekim
Kaupthing ulusallaştırıldı
864 milyon
dolar
HBOS, Royal Bank of Scotland, Lloyds TSB ve Barclays
kurtarıldı.
60,5 milyar
dolar
UBS kurtarıldı.
59,2 milyar
dolar
Hollanda-19
Ekim
ING Bank sermaye yardımı aldı.
10 milyar
EUR
Fransa- 20
Ekim
Fransa hükümeti 6 büyük bankaya kredi açtı.
10,5 milyar
EUR
KGB
3,5 milyar
EUR
İngiltere-12
Ekim
İsviçre-16 Ekim
Belçika-27 Ekim
Avusturya-4
Kasım
Kommunalkredit ulusallaştırıldı. Constantine Privatbank ulusallaştırıldı ve
5 Avusturya Bankasına 1 EUR karşılığında satıldı
Kazakistan-11
Kasım
Hükümet, 4 büyük bankaya sermaye enjekte etti.
3,7 milyar
EUR
ABD-24 Kasım
Citigroup sermaye desteği aldı.
40 milyar
dolar
Anglo Irish Bankası ulusallaştırıldı
7,68 milyar
İrlanda-22
Aralık
(Kaynak: Erdönmez, 2009: 87)
Büyük maliyetlere maruz kalınan global ekonomik kriz neticesinde
aşırı borçlanmaya karşı önlemler alınması, risk yönetiminin “back office”
fonksiyonu olmaktan çıkartılıp, bankanın ana unsuru haline getirilmesi,
kontrol eksikliklerine bağlı ve kredilendirme faaliyetlerinden doğan zararları
azaltmak için çalışmalar yapılması, kredi varlıklarının piyasa değerlerine göre
154
muhasebeleştirilmesi, modellerin güncellenmesi ve RMD hesaplarının
yeniden göz geçirilmesi gerekleri ortaya çıkmıştır (KPMG, 2009: 11).
Global ekonomik kriz neticesinde Basel II düzenlemelerinin eksik
kaldığı noktaların da olduğu görülmüştür.
yönelik çalışmalara başlanmıştır. Yaşanan
Bu eksikliklerin giderilmesine
ekonomik
krizinin
temelinde
yapılandırılmış finansal ürünlerinin alım satımı yer aldığından Basel II’de
öngörülen iyileştirmelerin de genellikle yapılandırılmış ürünlere yönelik
olduğu görülmektedir. Ayrıca. piyasa riskine ilişkin olarak,
global kriz
sırasında çok sayıda bankanın RMD modellerinin yakalayamadığı riskler
dolayısıyla büyük zararlarla karşılaşması nedeniyle, standart yönteme göre
hesaplanmış spefisik riskin, modelin ürettiği risk rakamına eklemesi
öngörülmüştür (Candan, 2009: 81). İkincil yapısal bloğa ilişkin iyileştirmelerin
2009 yılının bitiminden itibaren uygulanmaya konulması, birinci ve üçüncü
yapısal bloklara ilişkin iyileştirmelerin ise en geç 31 Aralık 2010’a kadar
uygulamaya konulması planlanmaktadır (CRBC, 2009).
155
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSK YÖNETİMİ VE
TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE BASEL II
KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ
4.1. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ
Ülkemiz, geçmişi 19. yüzyıla dayanan bankacılık geleneğine sahiptir.
Osmanlı İmparatorluğunda bankacılığa benzeyen ilk faaliyetler Galata
Bankerleri olarak adlandırılan Galata civarında yerleşik gayrimüslimler
tarafından yapılmıştır. Galata Bankerleri J. Alleon ve Thedor Baltazi 1847
yılında İstanbul Bankası’nı (Banque Constantinople) kurmuşlar ve banka,
1852 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Osmanlı döneminin en önemli
bankası 1863 yılında yabancı sermaye ile kurulan Osmanlı Bankası’dır. Yerli
sermaye ile kurulan ilk banka ise 1863 yılında Ziya Paşa tarafından, tarımsal
kredi verme amacıyla kurulan ve1888 yılında Ziraat Bankası’na dönüşen
Memleket Sandıkları’dır ( Yazıcı, 2000:8).
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte ulusal bir bankacılık sektörünün
oluşturulması çalışmaları başlamıştır. İzmir İktisat Kongresinde alınan
kararlar ışığında 1924 yılında ilk özel sermayeli milli banka olan Türkiye İş
Bankası kurulmuştur. Türkiye İş Bankası’nı çok sayıda yerel bankanın
kuruluşu izlemiş olup, daha sonra 1929 ekonomik buhranı nedeniyle bu yerel
bankaların büyük bir bölümü faaliyetlerini sonlandırmıştır.
Tüm dünya ekonomilerini sarsan kriz sonrasında bankacılık alanında
da devletçilik ön plana çıkmış, özel amaçlı kamu sermayeli bankaların
kurulması hız kazanmıştır. ( Sümerbank -1933, İller Bankası 1933, Etibank
1935, Halk Bankası 1938 vb.) Ayrıca 1930 yılında Merkez Bankası (TCMB)
kurulmuş, 1931 yılında ise faaliyetlerine başlamıştır.
Özel amaçlı kamu
bankalarının kuruluşunu, özel sermayeli milli bankalar ve yabancı sermayeli
bankalar izlemiştir. Günümüzde kamu sermayeli bankalar, özel sermayeli
156
bankalar
ve
yabancı
sermayeli
bankalar
bankacılık
sistemimizi
oluşturmaktadır.
Temmuz 2009 itibariyle ülkemizde 3 tanesi kamu sermayeli, 11 tanesi
özel sermayeli, 17 tanesi yabancı sermayeli olmak üzere 31 adet ticari
banka, 13 adet yatırım ve kalkınma bankası, 4 adet katılım bankası faaliyet
göstermektedir. Birleşik fon bankası ile birlikte ülkemizde toplam 49 banka
bulunmaktadır. (TBB, 2009:7)
Katılım
Bankaları
Yatırım ve 8%
Kalkınma
Bankaları
26%
Birleşik Fon
Bankası
2%
Ticari Bankalar
64%
Grafik 3: Türlerine Göre Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Dağılımı
Ülkemizde faaliyet gösteren bankaların yarısından fazlası ticari banka
niteliğindedir. Bilanço, kredi ve mevduat büyüklükleri açısından da ticari
bankalar ilk sıradadır. Bu nedenle ticari bankalarda risk yönetimi faaliyetleri,
sektörün tümü ve ülke ekonomisi için önemlidir.
Tablo 19: Banka Türlerinin Sektör İçerisindeki Payları
Bilanço
Kredi
Mevduat
Büyüklüğü
Büyüklüğü
Büyüklüğü
Ticari Bankalar
93,4
92
95,8
Kalkınma ve Yatırım
3,1
2,9
Bankaları
Katılım Bankaları
3,5
5,1
4,2
(Kaynak: TKKB,2009 23)
157
4.2. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK YÖNETİMİ
Ülkemizde finansal sistemi bankalar ile sigorta, factoring, leasing
şirketleri ve emeklilik, yatırım fonları gibi bankacılık dışı kuruluşlardan
oluşmaktadır. Finans sektörümüz banka merkezli bir yapı sergilemekte olup,
2008 yılsonu verilerine göre gayri safi yurt içi hâsılanın %78’ni bu sektör
oluşturmaktadır (TBB, 2009: 5). Bu nedenle bankacılık sektöründe yaşanan
olumsuzluklar ekonominin tümünü derinden etkilemektedir. Bankacılık
sektörünün temel sorunları ise ekonomik istikrarsızlık, mali riskler, yüksek
kaynak maliyeti, haksız rekabet koşuları, teknolojideki hızlı gelişmeleri takip
edememe, özkaynakların yetersizliği ve yeniden yapılanma şeklinde
sıralanabilir (Parasız, 2000:125).
Bankacılık faaliyetleri tabiatı gereği bünyesinde riski barındırmaktadır.
Hem bu faaliyetleri yerine getirmek hem de sistemin tümünün sağlıklı ve
istikrarlı işlemesi için risk yönetim faaliyetleri önemlidir. Ülkemizde de risk
yönetim faaliyetlerine ise bankacılık kaynaklı ekonomik krizler sonucunda
gereken önem verilmeye başlanmıştır.
4.2.1. Bankacılık Kaynaklı Ekonomik Krizler ve Etkileri
Ülkemizde 1980’li yıllarda başlayan finansal serbestleşme süreciyle
birlikte bankacılık sektörü ile mali sistemin gelişmesi ve büyümesi
sağlanmıştır. Fakat 1990’lı yıllardaki gelişmeler (Körfez Savaşı, düşük döviz
kuru ve yüksek faiz politikalarının sona ermesi vb.) bankacılık sektörünün
mali bünyesinin önemli ölçüde bozulmasına sebep olmuştur (Şahin, 2000:
410). Bunun sonucunda ise 1994 yılında sektördeki ilk ciddi ve büyük kriz
yaşanmıştır. Yaşanan bu kriz, kötü yönetilen ve mali bünyeleri zayıf olan
bankaların
ve
kurumların
iflaslarını
hızlandırmış,
bankaların
toplam
158
varlıklarını azaltmış, özkaynaklarını eritmiş, aktif ve pasif yapılarında
değişikliklere yol açmıştır. Bunun sonucunda ise bankalara olan güven
oldukça
sarsılmıştır.
Güvenin
yeniden
kazanılması
içinse
tasarruf
mevduatına %100 devlet güvencesi getirilmiştir. Bu düzenleme yaşanan
ekonomik krizin bir süreliğine aşılmasına imkân tanısa da ilerleyen yıllarda
etkileri daha şiddetli olan yeni krizlerin yaşanmasına zemin hazırlanmıştır.
Bankalar, kamunun artan borçlanma ihtiyacı ve tasarruf mevduatına
getirilen %100 devlet güvencesinin de etkisiyle girişimcilere fon arz etmek
olan asli fonksiyonlarını terk ederek, yüksek faizle devlete finansman
sağlayan kurumlar halini almışlardır. Bu dönemde ticari bankaların,
portföylerinin büyük bir kısmının kamu kâğıtlarından oluşmuştur. Bankalar
uzun süre bu yöntem ile kolay, güvenli ve yüksek faiz kazançları elde
etmişlerdir (Demir, 2000: 61-62). Ancak bankalar açısından yaşanan bu
olumlu hava, 2000 yılının sonlarına doğru bozulmuştur.
Kasım 2000’de Türk finans piyasasında likidite sıkışıklığı nedeniyle
döviz talebindeki hızlı artış, uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmeler ve
ulusal piyasalardaki ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar, krize yol açmıştır.
Söz konusu krizin etkileri Uluslar arası Para Fonu’ndan (IMF) temin edilen
kredi ile azaltılmış, ancak enflasyonu düşürme programı büyük yara almıştır.
Şubat 2001’e gelindiğinde ise, finansal piyasalarda güvenin kırılgan yapısı
finansal krize yol açmış, enflasyonu düşürme programında öngörülen para ve
kur politikaları terk edilerek, 22 Şubat 2001 tarihinde dalgalı kur sistemine
geçilmiştir (Uygur, 2001: 54-55).
Gerek 2000 gerekse de 2001 krizleri ekonominin tümünü olumsuz
yönde etkilemiştir.
Krizler neticesinde aşırı yükselen faiz oranları, vade
uyumsuzluğu olan bankaların fonlama zararlarını arttırmış, portföylerinde
bulundurdukları menkul kıymetlerin değerlerinin yitirmesine yol açmıştır.
Bütün bu gelişmeler bankaların sermayelerinin yetersiz kalmasına yol
açmıştır. Gerekli sermayeyi sağlayamayan bankalar Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmiş, kamu bankalarının zararları ise Hazine
159
tarafından
üstlenmiştir.
Yaşanan
krizler
bankacılıkta
risk
yönetimi
faaliyetlerinin ne derece önemli olduğunu bir kez daha göstermiş, risk
hassasiyeti daha yüksek olan düzenlemelerin hayata geçirilmesi, başta Basel
II olmak üzere uluslar arası bankacılık düzenlemelerine uyum konusunda
çalışmalar hızlandırılmıştır.
4.2.2. Risk Yönetimi Düzenlemeleri
Ülkemizde risk yönetimine ilişkin ilk uygulamalar 1980’li yılların
sonunda
Basel
I
Sermaye
Yeterliliği
Uzlaşısına
uyum
çalışmaları
kapsamında gerçekleştirilmiştir. Basel I düzenlemesi, ülkemizde 1992
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Özellikle 2000-2001 krizlerinden sonra risk
yönetimine ilişkin düzenlemelerin, çalışmaların arttığı, aynı zamanda söz
konusu süre zarfında Basel II düzenlemelerine uyum konusunda önemli
mesafe kat edildiği görülmektedir. Haziran 1999 tarihinde, bir önceki kanuna
göre köklü değişiklikler getiren, 4839 Sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe
girmiştir. Bu kanunun en önemli yeniliği ise siyasi otoriteden bağımsız karar
alma yetkisine, idari ve mali özerkliğe sahip Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu (BDDK)’nın kurulmasıdır (Rybak ve Aktan, 2008: 1425).
Yaşanan krizlerin etkisiyle Mayıs 2001’de Bankacılık Sektörü Yeniden
Yapılandırma Programı uygulamaya konulmuştur. Bu program ile bankacılık
sektörünün güçlendirilmesi, etkin ve uluslararası ölçekte rekabet edebilir
şekilde faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli ortamın yaratılması, bankacılık
alanındaki düzenlemelerin uluslar arası standartlar ve AB normları ile uyumlu
hale getirilmesi amaçlanmıştır. Bu program sonucunda, finansal risk
yönetilebilir düzeye inmiş, yapılan denetimlerle sistemdeki şeffaflığın artması
sağlanmış, bankaların karlılıkları artmış, sermaye yeterliliği artırılarak
sermaye yapısı güçlendirilmiş, kamu bankalarının bozucu etkisi bertaraf
160
edilmiş, bankacılık konsolidasyon sürecine girmiş ve devir, birleşmeler teşvik
edilmiştir (Pazarbaşıoğlu, 2003: 17-18).
2001
Bankacılık
Krizi
Risk yönetimi teorisi ve
disiplini yapılanması ile
risk modellemede
gelişmeler
Bankacılık Yeniden
Yapılandırma
Programının
Yürürlüğe girmesi
Basel I-Risk
Ağırlıklı Aktif
Kavramı
BDDK’nın
kurulması
Kredilerin
yeniden
yapılandırılm
ası ve faiz
indirimlerinin
gündeme
gelmesi
TÜRKİYE’DE RİSK YÖNETİMİ
1980’lerin
Sonu
1990’ların
I. yarısı
1990’ların II.
yarısı
2000’li yıllar
“İç Denetim ve Risk
Yönetim Sistemleri”
yönetmeliğinin devreye
alınması
“Riske Maruz Değer”
modelleri ile riskin
sayısallaştırılması
Bağımsız risk yönetimi ve iç
kontrol birimlerinin
oluşturulması
2008
sonrası
İç Sistemler
Yönetmeliği
Olarak
Güncellenmesi
Global
Kriz
Basel II/İleri
uygulamalarının
hazırlıklarının başlatılması
Şekil 9: Türkiye’de Risk Yönetimi
BDDK, 2002 yılı sonundan itibaren piyasa riskini de sermaye yeterliliği
rasyosu hesaplamasına dahil edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca
sermaye yeterliliği, risk yönetimi, yabancı para pozisyonları, bağımsız
denetim ve mali tabloların konsolide olarak düzenlenmesi konularında yeni
uygulamalar başlatılmıştır. Bankalarda kurumsal yönetim ve risk yönetimi
kültürünün
oluşturulması
ve
geliştirilmesi
amacıyla
Şubat
2001’de
“Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Hakkında Yönetmelik” yürürlüğe
girmiştir.
2006
yılında İç
Sistemler
Yönetmeliği
olarak
güncellenen
161
düzenleme ile bankalarda bağımsız risk yönetimi, iç kontrol ve iç denetim
birimleri oluşturulmuş, yönetim kurulu risk yönetimi stratejilerinin ve
politikalarının belirlenmesinden, iç sistemlerin kurulmasından ve etkinliğinden
nihai sorumlu hale gelmiştir (KPMG, 2009:6).
YÖNETİM KURULU
İç Denetim ve Risk
Yönetiminden Sorumlu
Yönetim Kurulu Üyesi
İç Kontrol
Merkezi
Teftiş
Kurulu
Denetim
Risk Yönetim
Grubu
Denetim
mm
İç Kontrol Elemanları
Üst Düzey
Risk
Komitesi*
Müfettişler
Eşgüdüm
Banka Risk Komitesi**
I
I
I
ı
Muhtelif Risk Yönetim Komiteleri
(Belirgin Faaliyetler Bazında)
* Risk yönetiminden sorumlu yönetim kurulu üyesi, banka risk komitesi başkanı, aktifpasif komitesi başkanı, kredi komitesi başkanı, konsolide kuruluşların üst düzey risk
komitesi başkanları
** Banka risk komitesi başkanı, münferit risk komiteleri başkanları( kredi, piyasa ve
operasyon ve diğerleri)
Şekil 10: İç Sistemler Yönetmeliği
2007 yılı sonlarında ABD’de mortgage kaynaklı olarak ortaya çıkan
kredi krizi kısa zamanda dünya geneline yayılarak bir likidite krizine
dönüşmüştür. Söz konusu kriz ülkemiz ekonomisini ve dolayısıyla bankacılık
162
sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Küresel kriz sonucunda öncelikli
olarak likidite bolluğunun daralması beklenmektedir. Bunun sonucunda
uluslararası piyasalardan sağlanacak fonlar azalacak ve maliyetleri ise
artacaktır. Ancak bankacılık sektörümüz için küresel ekonomik krizin
etkilerinin
diğer
ülkeler
ile
karşılaştırıldığında
daha
sınırlı
kaldığı
görülmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında Kasım 2000 ve Şubat 2001
krizleri sonrasında bankacılık sektöründe yapılan düzenlemeler ile sektörün
daha
sağlam
bir
yapıya
kavuşturulması
ve
banka
sermayelerinin
güçlendirilmesi etkili olmuştur. Amerika ve Avrupa’daki gibi işleyen bir
mortgage sektörünün bulunmaması bu nedenle bu sektördeki türev ürünlere
yatırım yapılmaması da
küresel krizin etkilerinin sınırlı kalmasına neden
olmuştur (Selçuk ve Yılmaz, 2008: 350).
2000-2001 krizlerinden edinilen tecrübe ile bankacılık sektörümüzde
bir dizi yapısal reform yapılmış, uluslararası düzenlemelere uyum için
çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalarda Basel II düzenlemelerine
uyumun önemli bir yeri vardır. Basel II uzlaşısına uyum konusunda BDDK
bünyesinde 2002 yılından itibaren çalışmalar sürdürülmektedir. Bu amaçla
kurum ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların katılımı ile uyum sürecinde
karşılaşılacak sorunların çözümü ve uyum çalışmalarının kolaylaştırılması
amacıyla çeşitli komiteler (Basel II Yönlendirme Komitesi, Basel II
Koordinasyon Komitesi...) oluşturulmuştur (BDDK, 2007: 4-6).
Basel II’ye geçişe ilişkin olarak taslak mahiyetindeki yol haritası ise
30.05.2005 tarihinde BDDK tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Bu yol
haritasına göre Ağustos 2007 tarihinde bankaların Basel I’in yanında Basel II
hesaplamalarını yapmaya başlayacakları, Ocak 2008’de Basel I’in terk
edilerek tüm bankaların ilk etapta kredi riski ve operasyonel risk için yalnızca
basit ve standart ölçüm yaklaşımlarını kullanabilecekleri, Ocak 2009 tarihinde
ise
kullanım
iznini
alan
bankaların
ileri
ölçüm
yaklaşımlarını
uygulayabilecekleri öngörülmüştür. Ayrıca yol haritasının dinamik bir
değerleme sürecine tabi olduğu ve ileride ortaya çıkabilecek gelişmeler
ışığında güncellenebileceği belirtilmiştir.
163
BDDK
neticesinde
uluslararası
önce
ve
kredi
ulusal
riskinin
piyasalarda
yaşanan
derecelendirmeye
gelişmeler
dayalı
olarak
hesaplanmasını 2009 yılına ertelemiş daha sonra ise global ekonomik kriz,
bu krizin sonucunda seküritizasyon ve likidite riskleri açısından Basel II
Uzlaşısının eksikliklerin görülmesi, başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere
mevzuatsal bazı düzenlemelerin tamamlanamaması nedeniyle kredi riski
açısından Basel II uygulamasını ileri bir tarihe ertelediğini duyurmuştur
(BDDK, 2008b: 1-2).
Basel
II
düzenlemelerinin
uygulanmasının
ertelenmesi,
bu
düzenlemelerin tamamıyla rafa kaldırılması anlamına gelmemektedir. Global
kriz sonucunda uzlaşının eksik tarafları revize edilerek sunulacaktır. Bu
nedenle Basel II düzenlemelerini göz ardı etmek, uyum konusunda çalışma
yapmamak revize edilmiş uzlaşının yürürlüğe girmesi sürecinde bankaları zor
durumda bırakacaktır. Böyle bir durumla karşılaşmamak için, Basel II
düzenlemelerine
uyum
konusundaki
çalışmalarına
ara
vermeden
sürdürülmesi gerekmektedir.
4.3. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ RİSKİ
2000-2001 bankacılık kaynaklı ekonomik krizleri sonrasında bankacılık
sektöründe köklü yapısal düzenlemeler yapılmıştır. Gerek bu düzenlemelerin
gerekse de global likidite fazlası nedeniyle yabancı sermayenin bankacılık
sektörümüze yaptığı yatırımların artması nedeniyle seneler itibariyle önemli
bir büyüme görülmüştür. Bu büyüme, ülkemizde faaliyet gösteren ticari
bankaların toplam aktiflerinin gelişiminden gözlemlenebilir. 30.11.2009
itibariyle toplam aktifler, 2003 yılına göre yaklaşık üç katına yükselmiştir.
Tablo 20: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri
Yıllar
2003
2004
Toplam Aktifleri (Bin TL)
227.538.790,00 TL
279.987.704,00 TL
164
Tablo 20: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri
359.275.601,00 TL
2005
436.321.837,00 TL
2006
505.720.615,00 TL
2007
631.256.870,00 TL
2008
653.311.657,00 TL
2009*
( Kaynak: TCMB, 2008) (*):30.11.2009 itibariyle
700000000
600000000
500000000
400000000
300000000
200000000
100000000
0
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Grafik 4: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Toplam Aktifleri
Toplam aktiflerin artışının yanında, aktif bileşimi de değişmiştir. 2005
yılına kadar bankacılık sektörünün büyük bir kısmını meydana getiren ticari
bankaların toplam aktiflerindeki en yüksek pay menkul kıymetler portföyü
sahip iken, 2005 yılında kredilerin en yüksek paya sahip olduğu görülmüştür.
Ticari bankaların temel faaliyetleri kredi verme olduğundan kredilerin toplam
aktif içerisindeki payının en fazla olması doğaldır (Köylüoğlu, 2001: 1-2).
Ancak geçmişte ülkemizde bu durumun farklı olduğu görülmektedir. Özellikle
1990’lı yıllarda kamunun artan finansman açığı, bankalarımızı temel faaliyet
konuları olan kredi verme işlemlerinden uzaklaştırmıştır. Böylelikle banka
bilançolarında menkul kıymet portföyü toplam aktif içerisindeki en yüksek
payı almaya başlamıştır. Bu nedenle yakın bir tarihe kadar ülkemizde ticari
bankaların aldıkları en büyük risk, piyasa riski olarak görülmüştür.
Tablo 21: Yıllar İtibariyle Kredilerin Toplam Aktiflere Oranı
2002 2003 2004 2005 2006 2007
Toplam Krediler / Toplam Aktifler (%)
24,8
26,5 32,5
37,8
44,3
49,6
(Kaynak: TBB, 2009)
2008
51,5
165
Tablo 22: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredi Hacimleri
Yıllar
Kredi Hacmi (Bin TL)
2003
52.354.591,00
2004
80.684.830,00
2005
122.411.778,00
2006
172.115.810,00
2007
219.504.491,00
2008
270.445.648,00
2009*
273.314.978,09
(Kaynak: TCMB, 2009) (*):30.11.2009 itibariyle
Ticari bankaların toplam aktiflerinin içerisinde kredilerinin payının
arttığını toplam
krediler/toplam
mevduat
oranından da gözlemlemek
mümkündür. 2002 yılında %35,3 olan oran, 2008 yılı sonunda % 77,6’ya
çıkmıştır.
Tablo 23: Yıllar İtibariyle Toplam Kredilerin Toplam Mevduata Oranı
2002 2003 2004 2005 2006 2007
Toplam Krediler/Toplam Mevduat (%)
35,3
39,4 48,6 57,3 66,5 75,4
(Kaynak: TBB,2008)
2008
77,6
Ticari bankaların kullandırdıkları kredilerin alt sınıflara göre dağılımı
incelendiğinde en büyük payın özel sektöre kullandırılan krediler olduğu
(%96) görülmektedir.
Genel Yönetim
Mali Olmayan Kamu
Girişimleri
Özel Sektör
Mali Kuruluşlar
YurtDışı
Grafik 5: Ticari Bankaların Kullandırdıkları Kredilerin Segmentler İtibariyle Dağılımı
Tablo 24: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredilerinin Alt Sınıflara Göre Dağılımı
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
-
-
1.005.629
1.150.866
1.389.245
2.321.986
3.051.391
Genel
Yönetim
166
Tablo 24: Yıllar İtibariyle Ticari Bankaların Kredilerinin Alt Sınıflara Göre Dağılımı
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
190.854
352.637
829.947
1.325.853
1.888.343
3.973.958
3.419.679
76.602.464
118.799.132
167.287.175
212.649.743
260.234.146
261.254.562
Mali
Olmayan
Kamu
Girişimleri
Özel
Sektör
48.889.71
0
- Mali
Olmayan
23.094.45
Şirketler
1
35.942.497
52.668.930
71.388.020
92.979.628
115.493.061
115.656.236
İşletmeler
9.158.056
9.598.957
14.411.588
22.629.623
25.332.445
27.942.031
26.215.600
- Hanehalkı
12.994.91
6
26.433.935
45.497.474
67.116.845
92.287.258
114.342.351
117.037.655
2.908.443
2.529.750
2.642.464
1.269.653
834.954
897.163
932.083
25.319
37.814
79.315
273.651
503.471
566.679
419.361
- Bireysel
-Tarım
Satış
Kooperatifl
eri
- Tarım
Kredi
Kooperatifl
eri
- Hanehalk.
Hizm. Ver.
Kar. Amacı
Olm. Kur.
- Diğer
95.732
121.883
346.198
467.886
63.868
105.326
62.624
612.793
1.937.628
3.153.163
4.141.497
648.119
887.535
931.005
Mali
Kuruluşlar
Yurt Dışı
958.048
934.259
571.545
789.888
2.566.385
2.484.010
4.206.334
1.690.858
1.818.102
1.205.525
1.562.028
1.010.775
1.431.548
1.383.011
(Kaynak: TCMB, 2009) (*):30.11.2009 itibariyle
Özel sektöre kullandırılan krediler içerisinde ise 2009 yılına kadar en
yüksek paya mali olmayan şirketlere kullandırılan krediler sahipken,
30.11.2009 tarihi itibariyle hanehalkı ismiyle adlandırılan genellikle bireysel
nitelikli müşterilerin oluşturduğu alt sınıfın en yüksek paya sahip olduğu
görülmektedir.
2000-2001
krizi
sonrasında
hanehalkına
kullandırılan
kredilerde önemli bir büyüme kayedilmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında
bankaların riskleri tabana yayarak, etkilerini azaltma isteğinin etkili olduğu
söylenebilir. Çünkü tek bir bireysel kredideki temerrüt bankayı tek bir
kurumsal kredideki temerrütten daha az etkilemektedir.
167
140.000.000
Mali Olmayan Şirketler
120.000.000
Bireysel İşletmeler
100.000.000
80.000.000
Hanehalkı
60.000.000
Tarım Satış Kooperatifleri
40.000.000
Tarım Kredi Kooperatifleri
20.000.000
0
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Hanehalk. Hizm. Ver. Kar.
Amacı Olm. Kur.
Grafik 6: Özel Sektöre Kullandırılan Kredilerin Alt Segmentlere Göre Dağılımı
Hane halkına kullandırılan kredilerde konut kredileri, ihtiyaç kredileri ve
bireysel kredi kartlarında yıllar itibariyle önemli artışlar kaydedilmiştir.
2003
Tablo 25: Hanehalkına Kullandırılan Krediler
2004
2005
2006
2007
Tüketici
Kredileri
5.833.254
-Konut
*
-Taşıt
*
-İhtiyaç ve
Diğer
*
Bireysel
Kredi
Kartları
7.029.598
Personele
Verilen
Krediler
132.064
(Kaynak: TCMB, 2009)
2008
12.542.550
*
*
28.129.000
12.376.360
6.128.469
45.498.433
22.106.204
6.348.314
65.609.349
30.693.931
5.883.973
81.040.236
37.187.735
5.305.033
*
9.624.171
17.043.915
29.031.445
38.547.468
13.717.391
17.055.025
21.238.175
26.677.909
33.302.115
173.994
313.449
380.237
**
**
(*):2005 Aralık ayından itibaren "Tüketici Kredileri"; "Konut" "Taşıt" ve "İhtiyaç ve Diğer" alt
ayrımında izlenmeye başlanmıştır. (**):Personele Verilen Krediler" 2007 Ocak ayından
itibaren "Tüketici Kredileri" içerisinde izlenmeye başlanmıştır.
Toplam kredi hacmindeki artışa karşın takipteki krediler 2008 kadar
yılına yavaşlayan bir ivmeyle azalmıştır. 2008 yılında ise global ekonomik
krizin etkisiyle 2007 yılına göre artışın olduğu gözlenmektedir. Ancak
takipteki kredilerin büyük bir kısmı için bankalar karşılık ayırmaktadır. Bu
168
nedenle karşılıklar düşüldükten sonraki net takip meblağının toplam kredilere
oranla düşük kaldığı görülmektedir.
25
20
15
10
5
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Grafik 7: Yıllar itibariyle takipteki kredilerin(brüt), toplam kredilere oranı
Tablo 26: Ticari Bankaların Takipteki Kredilerine İlişkin Rasyolar
2002 2003 2004 2005 2006 2007
Takipteki Krediler (brüt) / Toplam
Krediler (%)
20,4
13,3
6,4
5,0
3,8
3,6
Takipteki Krediler (net) / Toplam
Krediler (%)
7,3
1,5
0,8
0,5
0,4
0,4
(Kaynak: TBB, 2008)
2008
3,7
0,7
Yakın geçmişe kadar Türk bankacılık sektöründe alınan en büyük
riskin piyasa riski olması, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizlerin de piyasa
riski kaynaklı olması nedeniyle ülkemizde risk yönetimi hakkında yapılan
çalışmalar genellikle piyasa riski üzerine yoğunlaşmıştır.
4.4. KREDİ RİSKİ AÇISINDAN BASEL II DÜZENLEMELERİNİN TÜRK
BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ
Çalışmanın üçüncü bölümünde de belirtildiği üzere yeni sermaye
yeterliliği uzlaşısıyla kredi riski konusunda önemli değişikliklere gidilmiştir. Bu
değişikliklerin etkisi sadece bankacılık sektörü ile sınırlı kalmamaktadır. Bu
169
nedenle kredi risk yönetimde değişen anlayışın etkileri üzerine, dünya
genelinde
çok
farklı
kesimleri
içerisine
alan
kapsamlı
çalışmalar
yapılmaktadır.
Ülkemizde Basel II kriterlerin etkileri konusunda çeşitli araştırmalar
yapılmaktadır. Söz konusu çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaların daha
çok söz reel sektör özellikle de KOBİ’lere etkileri üzerine yoğunlaştığı
görülmektedir. Bu sonucun ortaya çıkmasında KOBİ’lerin Türkiye’deki
işletmelerin neredeyse %99’nu oluşturması, istihdama ciddi katkılarda
bulunması ve finansal sorunların çözümünde öncelikli dış kaynak olarak
banka kredilerinin görülmesi, alternatif finansman tekniklerinin gelişmemiş
olması etkilidir. Ancak Basel II KOBİ’leri etkilediği kadar bankaları da
etkileyecektir. Çünkü düzenlemenin çıkış kaynağı bankalardır. Ancak
ülkemizde kredi riski açısından Basel II kriterlerinin bankacılık sektörümüze
ve bu sektörde çoğunluk payına sahip ticari bankalara etkileri konusunda
yapılan çalışmaların sayısının istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu
nedenle
kredi
riski
açısından
Basel
II
düzenlemelerinin
etkilerinin
değerlendirilmesinde BDDK’nın sayısal etki çalışmaları ve ilerleme raporları
önemli veri kaynaklarıdır.
4.4.1. BDDK Tarafından Yapılan Çalışmalar
Basel II düzenlemelerinin banka sermaye yeterlilikleri ve risk yönetimi
sistemleri üzerindeki muhtemel etkilerinin analizi amacıyla BCBS tarafından
çeşitli ülkelerden bankaların katılımıyla Sayısal Etki Çalışmaları (Quantitative
Impact Studies- QIS) yapılmaktadır. Basel II düzenlemelerinin etkilerine
ilişkin ilk sayısal etki çalışması 2001 yılında, son sayısal etki çalışması ise
2005 yılında yapılmıştır.
Ülkemiz bankacılık sektörünün %60’nı temsil eden 6 banka ile 3.
Sayısal Etki Çalışmasına (QIS-3) katılmıştır. QIS-3’e katılımın ardından 2004
170
yılında sektör payı %95 olan 23 banka ile ilk yerel sayısal etki çalışması olan
QIS-TR 1 (Quantitative Impact Studies – Turkey 1) gerçekleştirilmiştir. Söz
konusu çalışmada bankaların varlık ve yükümlülükleri çeşitli portföyler altında
sınıflandırılmış, bu portföylerde alt portföylere ayrıştırılmıştır. QIS-TR 1
sonuçlarına göre Basel II’nin uygulanması ile bankaların sermaye yeterlilik
rasyosu ortalamasının %11.9’a gerilediği yine de bu oranın asgari oranın
(%8’in)
üzerinde
olduğu
görülmüştür.
Sermaye
yeterlilik
rasyosu
ortalamasında meydana gelen azalışın en büyük nedeninin kamu menkul
kıymetlerinin yer aldığı portföyden kaynaklandığı tespit edilmiş olup bunu
sırasıyla operasyonel risk ve şirketler portföyünün takip ettiği görülmüştür
(BDDK, 2005:5).
Tablo 27: QIS-TR Çalışmalarında Kullanılan Portföy ve Alt Portföyler
Portföy
Alt Portföy
Açıklama
Hükümetler
Ülke Hizmetlerinden, Merkez
Bankalarından ve Çeşitli Kamu
Kuruluşlarından Alacaklar
Bankalar
Bankalardan Alacaklar
Şirketler
Kurumsal KOBİ
KOBİ Tanımına Giren Şirketlerden Olan
Kurumsal Alacaklar
KOBİ Dışı Şirketler
Diğer Şirketlerden Alacaklar
Perakende KOBİ
KOBİ Tanımına Giren Şirketlerden Olan
Perakende Alacaklar
Perakende
İkamet Amaçlı Gayrimenkul
İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpoteği İle
Kredileri (Konut Kredileri)
Korunan Alacaklar
Diğer Perakende
Diğer Perakende Alacaklar
Ticari Portföy
Karşı Taraf Rehni
Piyasa Riski Hesaplamalarına Dahil
Edilen Ticari Hesaplardır.
Spefisik Risk
Hisse Senedi
ASMK ve SHMK içerisindeki hisse senedi
Yatırımları
yatırımları
İştirakler
Sermayeden İndirim Kalemi
İştirak bağlı ortaklık ve birlikte kontrol
Olanlar
edilen ortaklıklardan sermaye indirim
kalemi olanlar
Risk Ağırlıklandırılanlar
İştirak bağlı ortaklık ve birlikte kontrol
edilen ortaklıklardan risk
ağırlıklandırılanlar
QIS-TR1 çalışmasından sonraki dönemde bankacılık sektörünün aktif
bileşiminde özellikle de kredilerde yaşanan değişimler yeni bir sayısal etki
çalışmasının yapılmasını gerekli kılmıştır. QIS-TR2 çalışmasına katılan
bankalar Ek 3’de gösterilmiş olup katılımcı bankaların çoğunluğu bu
çalışmayı önemli kılmaktadır.
171
Portföylerin sermaye yükümlülüklerine olan katkıları incelendiğinde,
bankaların sermaye yeterliliklerinin düşmesine neden olan başlıca unsurların
kamu ve kurumsal portföyleri ile operasyonel riskin sermaye yeterliliği
hesaplamalarına ilavesi olduğu görülmüştür. Kamu portföyünün sermaye
yeterliliğine olumsuz katkısı, bu portföy altında sınıflandırılan YP kamu
menkul kıymetlerinin risk ağırlıklarının standart yaklaşımda ülke kredi notuna
bağlı olarak %100’e çıkmasından kaynaklanmaktadır. Kurumsal portföyün
olumsuz katkısının nedeni ise az sayıdaki müşterinin derecelendirme
notunun bulunması sebebiyle bu alacakların büyük bir kısmının %100 risk
ağırlığına tabi tutulmasıdır.
Çalışmada perakende kredi portföyünün standart yaklaşımda avantajlı
bir risk ağırlığına (%75) tabi olması nedeniyle bu portföyün sermaye
yükümlülüğünü azalttığı görülmüştür. Böylelikle KOBİ’ lerin önemli bir
bölümünün içerisinde sınıflandırıldığı perakende kredi portföyü Basel II
uygulamasında sermaye yeterliliği açısından avantajlı hale gelmiştir. QIS-TR
2 sonucunda katılımcı bankaların cari mevzuat çerçevesinde hesaplanan
%19,31 ‘lik sermaye yeterlilik oranının 5,6 puanlık azalışla %13,68’e
gerilediği görülmüştür. Bu sonuç ise bir önceki yerel sayısal etki çalışmasına
göre daha olumludur. Bu olumlu etkinin görülmesinde özellikle perakende
KOBİ niteliğindeki firmalara kullandırılan kredilerdeki artış etkili olmuştur.
Kredi riski için standart yaklaşımın etkilerinin test edildiği, yerel sayısal etki
çalışmalarında sonuç olarak Basel II’nin sermaye yeterliliği oranı üzerindeki
olumsuz etkilerinin (sermaye yükümlülüğünün artması), perakende ve ticari
bankacılık ağırlıklı faaliyet gösteren bankalar için, kamu alacağı portföyü
ağırlıklı faaliyet gösteren bankalara göre sınırlı kalacağı görülmüştür. Ayrıca
perakende KOBİ kredilerine sağlanan avantajlı risk ağırlıkları nedeniyle, çoğu
bankanın perakende KOBİ kredisi portföyünü arttırma çabası içerisine
gireceği de beklenmektedir.
Basel II’nin etkileri konusunda sayısal etki çalışmalarına ilaveten
BDDK tarafından ülkemizde faaliyet gösteren bankaların katılımıyla ile
172
düzenli aralıklar ile anket çalışmaları yapılmakta, anket sonuçlarına ilişkin
raporlar yayımlanmaktadır. Temmuz 2005 tarihinde söz konusu çalışmalara
ait ilk rapor yayımlanmıştır. İzleyen yıllarda bu raporlar gelişme nihayetinde
ise ilerleme raporu ismiyle adlandırılmıştır.
•Basel II 1. Anket Çalışması Sonuçları Raporu ( Temmuz 2005)
•Basel II 2. Anket Çalışması Sonuçları Raporu (Aralık 2005)
•Basel II Gelişme Raporu (Haziran 2006)
•Basel II İlerleme Raporu (Aralık 2006)
•Basel II İlerleme Raporu (Kasım 2008)
• Basel II İlerleme Raporu (Mayıs 2009)
•Basel II İlerleme Raporu ( Eylül 2009)
Şekil 11: BDDK Tarafından Yayımlanan Basel II Uyum Raporları
Söz konusu raporlar, ülkemizde kredi risk yönetiminde Basel II
düzenlemelerine uyum ve bu kriterlerin etkileri konusunda önemli bilgiler
içermektedir. Konuyla ilgili güncel rapor, Eylül 2009 tarihinde kamuoyu ile
paylaşılmıştır.
İller
Bankası,
Adabank
ve
Birleşik
Fon
Bankasının
değerlendirme dışı tutulduğu, bankalardan anket yoluyla edinilen cevapların
yer aldığı Eylül 2009 İlerleme Raporuna göre bankaların %90’nı standart
yaklaşıma %50-%100 arasında uyum sağladığı belirtilmiştir. Aynı rapora göre
Mayıs 2009 Basel II İlerleme Raporuna göre içsel derecelendirmeye dayalı
yaklaşıma %50’nin üzerinde uyum sağlayan bankaların oranı %38’e
yükselmiştir. Raporda kredi riskine ilişkin yer alan bilgiler aşağıdaki tabloda
kısaca özetlenmiştir (BDDK, 2009:1-36).
173
Tablo 28: Eylül 2009 İlerleme Raporu Sonuçları
Uygulamanın Başlamasıyla Kullanılacak Yöntem (%)
Basitleştir
SY
ilmiş SY
1,14
76,24
Temel
İleri
Basitleştirilmiş SY ve
SY ve
Temel
İDDY
İDDY
SY birlikte
Temel
İDDY ve
İDDY
İleri İDDY
birlikte
birlikte
12,30
0
0
0,04
10,27
İleri Yöntemlere Geçiş Tarihi (%)
201
2011
2012
2013
2013+
Geçilmeyecektir.
19
22
19
38
2
0
0
Kredi Riski Parametrelerine İlişkin Veri (%)
Birikti
1 yıl
2 yıl
3 yıl
4 yıl
5 yıl
5+
Top
rme
TO
lam
4,4
0,5
13,8
8,5
1,4
39,5
68,
0
THK
0,0
7,8
21,1
0,2
13,1
12,2
54,
3
TT
0,0
7,8
30,9
0,2
0,8
0,1
39,
7
Kredi Risk Azaltım Yöntemlerinin Kullanım Sıklığı (%)
Kullanılmayan
Kullanılması
Kısmen
Yoğun Şekilde
Planlanıyor
Kullanılıyor
Kullanılıyor
Teminatlar
1,12
12,30
0,26
86,32
Garanti ve Kefaletler
1,11
12,30
3,47
83,12
Bilanço
58,91
25,60
13,98
1,50
Sigortalama
57,96
2,68
22,69
16,68
Finansal Koruma
51,88
18,85
28,47
0,80
Risk Transferi
34,68
57,50
7,82
0,00
Diğer
0,00
0,00
0,00
0,00
İçi
Netleştirme
Sözleşmeleri
Kredi Riski Analizi Sonuçlarının Karar Alma Sürecinde Kullanılma Oranı (%)
Kullanılmaktadır
88,2
-Orta ve Uzun Dönem Stratejisinin
63
Belirlenmesi
-Kaynakların
Birimler/İş
Kolları
9,6
174
Tablo 28: Eylül 2009 İlerleme Raporu Sonuçları
Kullanılmamaktadır.
11,8
Arasında Dağıtımı
-Ürün Fiyatlaması
38,4
-Yatırım/Plasman Kararları
52,1
-Limit Tahsisi
61,4
-Karşılık Ayrılması
32
-Performans Yönetimi
32,2
-Riske Ayarlı Getiri Hesaplamaları
36,8
-Bütçeleme
39
-Diğer
18,2
Yoğunlaşma Riskinin Tanımlanmış Olması ve
EVET
51,8
Kredilendirme Aşamasında Dikkate Alınması (%)
HAYIR
48,2
Basel II’de Öngörülen Kamuya Açıklama Yükümlülüklerine Uyum (%)
Uyumsuz
Kısmen
Büyük Ölçüde Uyumlu
Tam
Uyumlu
Genel
Uyumlu
0,10
16,10
59,80
15,20
17,40
15,00
20,50
22,80
29,90
36,20
0,30
0,00
5,90
32,50
31,20
0,10
26,50
0,20
0,30
0,00
Bilgiler
SY
İlişkin
Portföyler
İDDY
Tabi
Portföyler
Kredi
Risk
Azaltımı
Menkul
Kıymetleştir
me
Karşılaşılan Sorunlar (%)
Bütçe
TO ile ilgili veri
THK ve TO ile
Teknoloji
Mevzuat Belirsizliği
Diğer
ilgili veri
3
29
27
15
20
6
Tablodan görüleceği üzere Basel II uygulamasına ülkemizdeki
bankaların büyük bir kısmı standart yaklaşımı kullanarak başlayacaklardır.
Ancak
bu
durum
bankaların
risk
yönetimi
sistemlerine
yatırım
yapmayacakları anlamına gelmemektedir. Çünkü sektör büyüklüğünün
175
yaklaşık %60’nı oluşturan bankalar, 2013 yılına kadar kredi risklerinin
ölçümünde ileri yöntemlere geçmeyi planlamaktadır.
Bankaların kredi risk azaltımında, teminatlar ve garantiler gibi
geleneksel yöntemleri yoğunlukla kullandıkları görülmekle beraber, gelecekte
risk transferi, bilanço içi netleştirme sözleşmeleri gibi daha modern teknikleri
kullanmayı planladıkları görülmektedir. Eski tarihli ilerleme raporlarına göre
kredi risk analizi sonuçlarının ürün fiyatlaması, karşılık ayrılması ve
performans yönetimi gibi alanlarda kullanımın arttığı görülmektedir. Bu durum
riskin sadece tahsis aşamasında dikkate alınması gereken bir unsur
olmaktan çıktığını, bankaların değişik birimleri tarafından alınan kararlarda da
risk unsurunun göz önüne alınmaya başlandığını göstergesidir.
Basel II’ye uyum konusunda bankaların en çok veri eksikliğine ait
sorunlar ile karşılaştığı görülmektedir. Ayrıca mevzuata ilişkin belirsizlikler de
bankaları zorlamaktadır.
4.4.2. TBB Tarafından Yapılan Çalışmalar
Basel II kriterlerinin bankacılık sektörüne etkileri konusunda araştırma
yapan diğer bir kurum ise TBB’dir. 2004 yılında kurumun gerçekleştirdiği
“Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme” adlı
çalışma, kredi riski ve Basel II kriterlerinin kredi risk yönetimine etkileri
konusunda önemli bilgiler içermektedir. Bu çalışmaya ülkemizde faaliyet
gösteren ticari bankaların büyük bir kısmı katılmıştır. Çalışmanın sonucunda
ülkemiz bankalarının ölçüm, izleme ve raporlama süreçlerinde en fazla
hassasiyet gösterdikleri risk türünün kredi riski olduğu görülmüştür. Çalışma
sonucunda ortaya çıkan diğer bulguları ise aşağıdaki gibi özetlemek
mümkündür (TBB, 2004b:7-8).
176
- Bankaların büyük bir bölümü (%88) kredi riskini ölçmede derecelendirme
sistemi kullanmaktadır.
- Derecelendirme sistemi genellikle ticari ve kurumsal müşteriler için
kullanılmaktadır.
- Derecelendirme sistemlerinde nicel unsurlarla birlikte nitel unsurlar da göz
önüne alınmakta olup, genellikle derecelendirenin kanaatine de yer
verilmektedir.
- Derecelendirme sistemleri genellikle 10 veya daha az dereceden
oluşmaktadır.
- Derecelendirmeye ilişkin prosedür genellikle yazılıdır.
- Derecelendirme sistemi tarafından belirlenmiş notların düzenli aralıklarla
gözden geçirilmesine yönelik bir uygulama genellikle mevcut değildir.
- Derecelendirme sistemi bulunan bankaların %55’nin sistemleri Basel II
düzenlemelerine paralellik gösterecek şekilde kredi ürünü derecelendirmesini
de kapsamaktadır.
- Bankalar genellikle kredinin temerrüde düşme olasılığının tahminine yönelik
bir model kullanmamaktadır ancak; bu konudaki çalışmalarına devam
etmektedirler.
- Derecelendirme sistemlerinin çıktıları daha çok kredi tahsisi ile devam ve
tasfiye kararlarında kullanılmaktadır. Ayrıca önemli sayıda banka bu
çıktılardan kredi fiyatlamasında ve karşılık ayırmasında da faydalanmaktadır.
- Derecelendirme notları genellikle pazarlama fonksiyonunu
yürüten
kişilerden bağımsız kişilerce belirlenmektedir.
TBB
tarafından
derecelendirme
yapılan
kavramına
bu
yabancı
çalışma,
bankalarımızın
olmadıklarını
ancak
içsel
mevcut
derecelendirme sistemlerinin Basel II düzenlemelerinin gereklerini tam
anlamıyla karşılayamadığını göstermiştir. Bu nedenle içsel derecelendirme
177
yaklaşımını kullanmayı planlayan bankaların derecelendirme sistemlerini
Basel II kriterlerini gözeterek iyileştirmeleri, bu sistemleri statik bir yapıdan
dinamik bir yapıya kavuşturmaları gerekmektedir.
Basel II kriterlerinin kredi risk yönetimi açısından bankacılık sektörüne,
özellikle de bu sektörün önemli bir kısmını oluşturan ticari bankalara etkileri
konusunda BDDK, TBB gibi kurumların yaptığı araştırmaların yanında çeşitli
mecralarda yayımlanmış akademik çalışmalar da mevcuttur ancak; bu
çalışmaların sayısı son derece azdır. İlerleyen bölümde bu çalışmalara ve
sonuçlarına yer verilecektir.
4.4.3. Literatür Araştırması
Ticari bankalarda kredi riski ve Basel II kriterlerinin kredi risk
yönetimine etkileri konusunda OKTAY ve TEMEL (2007) tarafından,
ülkemizde faaliyet gösteren 25 ticari bankanın katılımı bir anket çalışması
yapılmıştır. Bu çalışmada ticari bankalar, kamu sermayeli bankalar, özel
sermayeli bankalar, yabancı sermayeli bankalar ve Türkiye’de Şubesi olan
yabancı bankalar olmak üzere gruplara bölünmüştür. Söz konusu çalışmadan
elde edilen sonuçlar ise şöyledir (Oktay ve Temel, 2007: 171-182) :
- Bankaların büyük bir kısmında kredi risk yönetimi birimi mevcuttur.
-Bankaların büyük bir kısmı kredi fonksiyonları, izleme ve onaylama
sürecinde üst yönetime rapor vermektedir.
- Kamu sermayeli bankaların %67’si, özel ve yabancı sermayeli bankaların
tümü, Türkiye’de Şubesi bulunan yabancı bankaların ise %50’si kredi
derecelendirme/skorlama modeli kullanmaktadır.
178
- Kredi derecelendirme prosedürü, kamu sermayeli bankaların %67’sinde,
özel
sermayeli
bankaların %86’sında,
yabancı
sermayeli
bankaların
tümünde, Türkiye’de Şubesi bulunan yabancı bankaların %75’inde yazılıdır.
- Kamu sermayeli yabancı bankalar hariç diğer ticari bankaların tümünde
kredi risk yönetimine ilişkin strateji ve politikalar yönetim kurulu tarafından
onaylanmıştır. Kamu sermayeli bankaların sadece %33’nde bu husus yerine
getirilmiştir.
- Kamu sermayeli bankaların %33’ü, özel sermayeli bankaların %36’sı,
yabancı sermayeli bankalar ile Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların
%50’si temerrüt olasılığını (PD) hesaplayabilmektedir.
- Temerrüt anında kayıp parametresini (LGD) özel sermayeli bankaların
%14’i, yabancı sermayeli bankaların %25’i, Türkiye’de şubesi bulunan
yabancı bankaların tümü hesaplayabilmektedir. Söz konusu parametreyi
kamu sermayeli bankalardan hiç biri hesaplayamamaktadır.
- Temerrüt anında risk (EAD) parametresini özel sermayeli bankaların %7’si,
yabancı bankaların %25’i, Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların
%75’i hesaplayabilmektedir. Söz konusu parametreyi kamu sermayeli
bankalardan hiç biri hesaplayamamaktadır.
- Bankaların yarısından fazlası (%60) 3 yıl veya daha uzun sürede içsel
derecelendirme yaklaşımını uygulamayı planlamaktadır.
- Basel II’ye uyum konusunda kamu sermayeli bankalar en fazla tarihsel veri
yetersizliği ile üst yönetimin Basel II düzenlemelerine gereken önem
vermemesinin, özel sermayeli ve yabancı sermayeli bankalar en fazla tarihsel
veri yetersizliği ile bilgi sistemlerindeki eksikliklerin, Türkiye’de şubesi
bulunan yabancı bankalar ise en fazla ile bilgi sistemlerindeki eksikliklerin ve
üst yönetimin Basel II düzenlemelerine gereken önem vermemesinin
kendilerini zorlayacağını belirtmişlerdir.
179
- Kamu sermayeli bankalar, kurumsal yönetim eksikliğini, kredi risk yönetimi
kültürünün üst yönetim ve tüm birimlerce benimsenmemesini, özel sermayeli
bankalar kredilendirme sürecine ait verilerin etkin bir şekilde toplanamaması
ve bilişim teknolojilerindeki yetersizlikleri, yabancı sermayeli bankalar ile
Türkiye’de şubesi bulunan yabancı banklar ise riske göre fiyatlamanın
yapılamamasını ve sorunlu kredilerin artmasını kredi risk yönetimi ve Basel
II’ye uyum konusunda karşılaştıkları en büyük içsel sorunlar olarak
görmektedirler.
- Bankaların büyük bir kısmı kredi risk yönetimi ve Basel II’ye uyum
konusunda en büyük dışsal sorunu kayıtdışılık olarak belirtmişlerdir. Bunu
sırasıyla mevzuattan kaynaklanan sorunlar, bankalar arasındaki rekabetin
giderek artması ve ekonomik istikrarsızlık takip etmektedir.
Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar ışığında başta kredi risk
parametrelerinin hesaplanması olmak üzere, yabancı sermayeli bankalar ile
Türkiye’de şubesi bulunan yabancı bankaların kredi risk yönetimi ve Basel II
düzenlemelerine uyum konusunda bir adım önde oldukları görülmüştür
(Oktay ve Temel, 2007: 183). Bu durumun ortaya çıkmasında söz konusu
bankaların
Basel
II’ye
uyum
konusundaki
çalışmalara
daha
erken
başlamaları ve böylelikle gerekli tarihsel veri setlerini depolamaları etkili
olmuştur.
Çalışmanın sonuçlarından da görüleceği üzere bankalarımız kredi risk
yönetimi
konusunda
yaşayacaklardır.
Bu
en
durum
fazla
ise
sorunu
veri
bankalarımızın
yetersizliği
içsel
nedeniyle
derecelendirme
yaklaşımlarını daha erken bir sürede geçmelerini engelleyecektir. Oysa ticari
bankalarımızda kredi riskine ilişkin içsel derecelendirme sistemlerinin
kullanımı oldukça yaygındır.
Ayrıca bankalarımızın önemli bir kısmı içsel
derecelendirme sistemini uygulamayı planlamaktadır. Ancak tarihsel veri
yetersizliğinin de etkisiyle temel risk parametrelerini hesaplayamaya yönelik
çıktı üretemeyen bu sistemler Basel II kriterlerini karşılamaktan uzaktır. Bu
nedenle başta veri depolaması olmak üzere derecelendirme sistemlerinin
180
revizyonuna yönelik çalışmalara bir an önce başlanılması gerekmektedir. Bu
çalışmalar gelişmiş bilgi teknolojilerini gerektirmekte olup bu alana yapılacak
yatırımları dolayısıyla da bankaların maliyetlerini arttıracaktır.
Ayrıca çalışmanın sonuçlarından kredi risk yönetim politikalarının,
süreçlerinin vb. üst yönetim tarafından onaylanması ve derecelendirme
sisteminin yazılı olması hususlarının tüm bankalar tarafından yerine
getirilmemiş olduğu görülmektedir. Basel II düzenlemelerinde de yer alan
kredi risk yönetimine ilişkin bu temel prensiplere uyum konusunda tüm
bankaların vakit geçirmeden gerekli düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.
OKTAY ve TEMEL’in söz konusu çalışmasına benzer bir çalışma da
ANBAR (2006) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada 2003 yılsonu verilerine
göre bankacılık sektöründe toplam aktiflerin %83’ni oluşturan 20 bankanın
katılımı ile kredi risk yönetimi ve Basel II kriterlerinin olası etkileri konusunda
bir anket gerçekleştirilmiştir. Çalışma neticesinde edinilen sonuçlar şöyledir
(Anbar, 2006b: 12-22) :
- Bankaların büyük bir bölümde kredi risk birimi mevcuttur.
- Yazılı kredi risk yönetim politikaları genellikle mevcuttur.
-
Bankaların
%50’si
temerrüt
olasılığını
(PD)
hesaplamakta,
%5’i
hesaplayamamakta, %45’i ise bu konudaki çalışmalarını sürdürmektedir.
- Bankaların büyük bir kısmı (%95’i) kredi risk analizi ve ölçümünde içsel
derecelendirme
sistemlerini
ve/veya
kredi
skorlama
modellerini
kullanmaktadırlar.
- İçsel derecelendirme sistemleri ve kredi skorlama modelleri genellikle ticari
ve kurumsal müşteriler için kullanılmaktadır. Çok küçük bir kesim ise bu
sistemleri ve modelleri KOBİ kredileri ve bireysel müşteriler için de
kullanmaktadır.
181
- İçsel derecelendirme sistemleri ve kredi skorlama modellerinin çıktıları daha
çok kredi analizi ve kararında, kredi risk ölçümünde, kredi limitlerinin
belirlenmesinde kullanılmaktadır.
- Basel II’ye geçişte bankaların %60’ı standart yaklaşımı, %20’si temel içsel
derecelendirme
yaklaşımı,
%20’si
ise
gelişmiş
içsel
derecelendirme
yaklaşımını kullanmayı planlamaktadır.
- Kredi risk yönetimi araçları olarak genellikle teminatlandırma, kredi limitleri
ve çeşitlendirme kullanılmaktadır. Kredi türevleri, kredi sigortası gibi yeni
kredi risk yönetim araçlarının kullanımı ise yok denecek kadar azdır.
2001-2001 krizlerinden sonra bankacılık sektöründe risk yönetimine
önem verilmeye başlansa da bu çalışmanın sonucunda kredi risk yönetimine
ilişkin uygulamaların istenilen düzeyde olmadığı görülmüştür. (Anbar, 2006b:
23) Kredi risk yönetimine ilişkin en büyük eksiklik kredi kayıplarına ait geçmiş
yıllara ait verilerin olmayışıdır. Bu nedenle bankaların sadece yarısı temerrüt
olasılığını hesaplayabilmektedir. Bu durum Basel II uyum konusunda
bankaların zorlanacakları alanların başında gelmektedir. Çünkü içsel
derecelendirme yaklaşımını kullanmaya planlayan bir banka başta temerrüt
olasılığı olmak üzere temel risk parametrelerini hesaplamak durumundadır.
Bu çalışmanın ilerleyen kısmında ülkemizde faaliyet gösteren ticari bir
bankanın mevcut kredi risk yönetimi uygulamaları ele alınarak bu
uygulamaların Basel II’ye uygunluğu değerlendirilecektir.
4.5. TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BİR BANKA ÜZERİNDE
BASEL II KRİTERLERİNİN İNCELENMESİ
Sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında risklerin daha kapsamlı
tanımlanarak, risk yönetimi faaliyetlerinin etkinliğinin arttırılmasını hedefleyen
Basel II kriterlerinin bankacılık sektörüne önemli etkileri olacaktır. Bu etkilerin
182
görüleceği alanlardan birisi de kredi risk yönetimidir. Çalışmanın bu kısmında
ülkemizde faaliyet gösteren ticari bir bankanın mevcut kredi risk yönetimi
uygulamaları ortaya konularak, bu uygulamaların Basel II’ye uygunluğu
değerlendirilecek
söz
konusu
kriterlere
uyum
konusunda
önerilerde
bulunulacaktır.
4.5.1. Uygulamaya Konu Ticari Banka Hakkında Genel Bilgiler
Kredi risk yönetimi uygulamalarının değerlendirileceği ticari banka
2008 ve 2009 yılsonu verilerine göre toplam aktif büyüklüklerine ilişkin
bankalar arasında yapılan sıralamada ilk on banka arasında yer almaktadır.
2000-2001 bankacılık kaynaklı ekonomik krizi sonrasında sektörde yer alan
diğer bankalarda olduğu gibi uygulama örneğine konu edilen bankanın da
aktif bileşiminde menkul kıymetlerin ağırlığı azalmaya, kredilerin payı ise
artmaya başlamıştır. 2006 yılından itibaren bankanın toplam aktifleri
içerisindeki en yüksek pay kredilere aittir.
Tablo 29: Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin Yıllar İtibariyle Dağılımı
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Toplam Krediler/
Toplam Aktifler (%)
26,6
27,5
33,3
36,8
48,7
55,3
58,4
Tablo 30: Örnek Bankanın Krediler İlgili Bazı Rasyolarının Yıllar İtibariyle Dağılım
Yüzdeleri
2002 2003 2004 2005 2006 2007
Finansal Varlıklar/Toplam Aktifler
40,5
40,3
35,5
32,5
28,2
25,9
Toplam Krediler/Toplam Mevduat
35,8
37,1
45,8
51,9
72,6
81,3
Toplam Krediler (Brüt)/ Toplam
27,5
16,3
9,9
8,4
5,6
4,9
Krediler
Toplam Krediler (Net)/ Toplam
14,1
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Krediler
Tüketici Kredileri/Toplam Krediler
17,4
42,3
47,3
25,8
27,1
27,9
2008
22,0
82,2
4,8
0,3
28,3
183
60
50
40
30
20
10
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Grafik 8: Örnek Bankanın Toplam Krediler/Toplam Aktiflerinin Yıllar İtibariyle Dağılımı
70
60
50
40
krediler
30
finansal varlıklar
20
10
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Grafik 9: Örnek bankanın yıllar itibariyle toplam aktifleri içerisinde kredilerinin ve
finansal varlıklarının dağılımı
Kredilerin dağılımı incelendiğinde nakdi kredi kullandırımının ağırlıklı
olduğu görülmektedir. Nakdi kredilerinin büyük bir kısmı ise ihtisas dışı
kredilerden oluşmaktadır.
Tablo 31: Örnek Bankanın Canlı Kredilerinin Dağılımı
2006
2007
2008
Nakdi Krediler
18.043.240 23.470.003 30.417.221
Gayri Nakdi Krediler 4.871.922
5.840.795
8.011.077
Tablo 32: Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Kredi Türlerine Göre Dağılım Yüzdeleri
2006
2007
2008
İhtisas Dışı Krediler
99,3
99,55
99,73
- İskonto ve İştira Kredileri
0,01
0,66
0,61
- İhracat Kredileri
7,89
5,67
7,77
- İthalat Kredileri
0
0
0
184
Tablo 32: Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Kredi Türlerine Göre Dağılım Yüzdeleri
2006
2007
2008
- Mali Kesime Verilen Krediler
1,79
2,88
3,96
- Yurtdışı Krediler
0,01
0,09
0,07
- Tüketici Kredileri
21,88
23,38
25,95
- Kredi Kartları
3,61
2,39
2,51
- Kıymetli Maden Kredisi
0
0
0
- Diğer
64,11
64,48
58,86
İhtisas Kredileri
0,7
0,45
0,27
Tablo 33: Örnek Bankanın Nakdi Kredilerinin Sektörlere Göre Dağılım Yüzdeleri
TP
YP
2006
2007
2008
2006
2007
2008
Tarım
0,92
1,59
1,59
1,05
1,48
1,56
- Çiftçilik ve Hayvancılık
0,81
1,37
1,37
0,28
0,56
1,07
- Ormancılık
0,09
0,17
0,16
0,51
0,33
0,01
- Balıkçılık
0,02
0,05
0,06
0,26
0,59
0,48
Sanayi
9,99
13,33 12,17 48,38 43,70 42,19
- Madencilik ve Taşocakçılığı
2,85
2,86
1,15
1,08
1,16
1,24
- İmalat Sanayi
6,77
9,75
9,80
46,18 41,58 38,48
- Elektrik, Gaz, Su
0,37
0,72
1,22
1,12
0,96
2,47
İnşaat
4,14
6,62
5,88
16,99 6,17
8,44
Hizmetler
19,26 21,37 19,28 30,03 37,95 37,22
- Toptan ve Perakende Ticaret
6,35
8,68
9,07
7,75
11,11 14,85
- Otel ve Lokanta Hizmetleri
0,82
0,86
0,66
5,47
3,63
6,62
- Ulaştırma ve Haberleşme
9,86
9,23
6,55
11,07 13,78 7,33
- Mali Kuruluşlar
1,67
1,70
1,88
2,11
7,59
7,62
- Gayrimenkul ve Kira. Hizm.
0,03
0,10
0,29
0,14
0,28
- Serbest Meslek Hizmetleri
- Eğitim Hizmetleri
0,07
0,13
0,13
0,27
0,20
0,11
- Sağlık ve Sosyal Hizmetler
0,46
0,67
0,70
3,36
1,50
0,41
Diğer
65,69 57,09 61,08 3,55
10,70 10,59
Toplam
100
100
100
100
100
100
Nakdi kredilerin dağılımı incelendiğinde, sektördeki dağılımın aksine
tüketici kredilerdeki artışın sınırlı olduğu görülmüştür. Tüketici kredilerindeki
en yüksek pay konut ve ihtiyaç kredilerinindir.
Tablo 34: Örnek Bankanın Tüketici Kredilerinin Kredi Türlerine Göre Dağılım Yüzdeleri
2006
2007
2008
Konut Kredileri
47,91
43,4
42,55
Taşıt Kredileri
5,65
2,46
1,79
İhtiyaç Kredileri
41,23
48,13
52,35
Diğer
5,21
5,41
3,31
Uygulamaya
konu
bankanın
kredi
bileşimi
hakkında
genel
bilgilendirmelerde bulunulduktan sonra bankanın kredi risk yönetimine ilişkin
185
faaliyetleri izah edilecek, bu faaliyetlerin Basel II kriterlerine uyumu
değerlendirilecek, söz konusu kriterlere uyum konusunda önerilerde
bulunulacaktır.
4.5.2. Mevcut Kredi Risk Yönetimi Uygulamaları ve Basel II Kriterlerine
Uygunluğunun Değerlendirilmesi
Son yıllarda yaşanan gelişmeler sonucunda risk yönetimi bankaların
temel
fonksiyonlarından biri
olmuştur. Birçok ülke bankacılıkla ilgili
mevzuatında risk yönetimi düzenlemelerine yer vermiştir. Ülkemizde
yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre bankalarda risk yönetimi biriminin
kurulması zorunludur. Ancak kredi risk yönetimi için alt birim oluşturma
zorunluluğu yoktur. Uygulama örneğine konu bankada risk yönetimi birimi
bulunmakla birlikte kredi risk yönetimi alt birimi bulunmamaktadır. Fakat risk
yönetimi birimi altında kredi, piyasa ve operasyonel riskler olmak üzere görev
dağılımına gidilmiştir.
Kredi risk yönetimine ilişkin politikalar yazılı olarak belirlenmiş ve
yönetim kurulu tarafından onaylanmıştır. Risk yönetimi politikalarında genel
çerçeve çizilmekte, detaylı açıklamalara risk yönetimi sürecinde yer
verilmektedir.
Mevcut uygulamada bankanın kredi risk yönetimi sürecini
yazılı hale getirmediği görülmüştür.
Kredi risk yönetimi sürecinin ilk aşaması kredi riskinin tanımlanmasıdır.
Risk yönetimi faaliyetlerinden istenen sonuçların alınabilmesi için bankanın
maruz kaldığı/kalabileceği riskleri detaylı olarak tanımlanması gerekmektedir.
Basel II düzenlemelerinde de bankalara risklerin tanımlanmasında hareket
serbestîsi
tanınsa
vurgulanmıştır.
da
Mevcut
bu
tanımlamaların
uygulamada
kapsamlı
bankanın
olması
kredi
riski
gerektiği
politika
dokümanında kredi riski, müşterinin sözleşme gereklerine uymayarak
186
yükümlülüklerini kısmen ya da tamamen yerine getirememesinden dolayı
bankanın maruz kalabileceği zarar olasılığı şeklinde tanımlanmıştır.
Tanımdan da görüleceği üzere kredi riski için sadece temerrüt
durumunun varlığından söz edilmiştir. Oysaki yaşanan kredi kaynaklı global
mali kriz, müşterilerin kredibilitesindeki değişiklikler sonucunda da kredi
riskine maruz kalınabileceğini göstermiştir. Bu nedenle kredi riski sadece
müşterinin temerrütten ibaret görülmemelidir.
Bankanın kredi riskine ilişkin politika dokümanında temel risk alanları
ve risk faktörleri belirtilmiştir. Kredi riski kaynaklarının bu şekilde ana
hatlarının ortaya konulması maruz kalınan risklerin kapsamlı olarak ele
alınması gereğinin yerine getirilmesi bakımından önemlidir.
Tablo 35: Kredi Riski Temel Risk Alanları ve Risk Faktörleri
Yerel Riskler
- Ekonomik Yapı ve Politika Yönetim Faktörleri
- Yükümlülükler, Likidite ve Piyasaya Erişim
Faktörleri
Yabancı Ülke Riskleri
- Kurumsal Alt Yapı Faktörleri
- Siyasi Sistem ve Etkinlik Faktörleri
- Sosyal Sistem ve Etkinlik Faktörleri
- Sosyal Sistem ve Çevresel Faktörler
- Dış Faktörler
Kredi riski ile yalnızca bireysel ve ticari müşterilere kullandırılan
kredilerden kaynaklanmamaktadır. 5411 sayılı Bankacılık Kanununda bu
husus dikkate alınarak vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer
sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, satın alınan tahvil ve benzeri
sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak veya herhangi bir şekil ve
surette verilen ödünçler, ters repo işlemlerinden alacaklar da kredi
sayılmıştır. Bu nedenle söz konusu hazine ürünleri için de risk yönetimi
politikalarının
belirlenmiş
olması
gerekmektedir.
uygulamasında bu hususun yerine getirildiği görülmüştür.
Bankanın
mevcut
187
Kredi risk yönetimi sürecinin diğer bir aşaması kredi riskinin
ölçülmesidir. Kredi riskinin ölçülmesi ve değerlendirilmesine yönelik olarak
bankada skorlama modelleri ile içsel derecelendirme sistemi kullanılmakta
olup, bu sistem ve modellerin işleyişine ilişkin yazılı politika dokümanları
mevcuttur. Müşterinin bireysel ya da ticari nitelikli oluşuna göre skorlama
modelleri ya da içsel derecelendirme sistemi uygulanmakta olup, işleyişi
aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Şekilden de görüleceği üzere işleyişte farlılığa yola açan temel faktör,
müşterinin bireysel veya ticari nitelikli oluşudur. Bireysel nitelikli müşteriler
için
banka
tarafından
geliştirilen
bireysel
skorlama
modelleri
uygulanmaktadır. Söz konusu modelin uygulayıcıları şubelerdeki operasyon
görevlileridir. Bireysel skorlama modelinde başta net gelir olmak üzere bu tip
kredilendirmelerde dikkate alınan unsurlara yer verilmiştir. Skorlama
modelinin
uygulanması
sonucunda
sadece
müşteriye
ait
puan
hesaplanmakta, bu puana göre müşterinin kullanabileceği kredi limiti
belirlenmektedir.
Ticari nitelikli müşteri için ise süreç daha karmaşıktır. Öncelikli olarak
işletmenin cirosuna bakılmaktadır. Ciro olarak işletmenin net satışları dikkate
alınmaktadır. Ciro için eşik değer belirlenmiştir. Bir işletmenin cirosu, bu eşik
değerin altında veya eşit ise KOBİ Skorlama Modeli’ne tabi olurken, ciro eşik
değerin üstündeyse İçsel Derecelendirme Sistemi’ne tabi olmaktadır.
Ciro kriteri, kısmen Basel II düzenlemelerinde KOBİ’erin perakende mi
yoksa kurumsal krediler portföyünde mi yer alacağının belirlenmesinde
kullanılan kritere benzemektedir. Ancak ciro eşik değeri, yeni sermaye
yeterliliği düzenlemesindeki eşik değerin ( 50 milyon EUR) altındadır. Ayrıca
yine aynı düzenlemede bir işletme ciro bakımından KOBİ niteliğinde olsa da
bir bankadan kullandığı kredilerin toplamı 1 milyon EUR’yu aşıyorsa
kurumsal kredi portföyüne dahil edileceği belirtilmiştir.
188
BİREYSEL
Bireysel Skorlama Modeli
MÜŞTERİ
TİCARİ
Eşik Ciro
Değerinin
Altındaysa
veya Eşitse**
KOBİ Skorlama
Modeli
Proje
Finansmanı
CİRO
KRİTERİ*
Eşik Ciro
Değerin
Üstündeyse
İçsel
Derecelendirme
Sistemi
1-İçsel Derecelendirme Sistemi
2-Proje Riski Derecelendirme Sistemi
*: Ciro değeri için işletmenin net satışları dikkate alınmaktadır.
** : Cirosu eşik değerin altında olan bir firma, skorlama sonucunda oluşan
kredi limitinden daha fazla kredi kullanmak isterse firma içsel
derecelendirme sistemine dahil edilir.
Şekil 12: Skorlama Modelleri ve İçsel Derecelendirme Sisteminin İşleyişi
189
Bankanın mevcut uygulamasında bu kriterin dolaylı olarak dikkate
alındığı görülmüştür. Çünkü KOBİ skorlama modelinde bir işletmenin
kullanabileceği kredilerin toplamı, bir üst limitle sınırlandırılmıştır. Bu limit ise
Basel II düzenlemesinde belirtilen 1 milyon EUR’ luk limitin altındadır. Banka
ülke şartlarını ve uygulamalarını dikkate alarak Basel II’de belirtilen değerin
altında bir sınırlama getirmiştir. Bu durum Basel II kriterlerine uyum
konusunda sorun teşkil etmemektedir, ancak Basel II düzenlemelerine göre
KOBİ olarak kabul edilen bir işletme bankanın mevcut uygulamasında ciro
kriteri nedeniyle içsel derecelendirme sistemine tabi olabilecek ve kredi risk
derece
notu
hesaplanacaktır.
Kredi
riskinin
ölçülmesinde
içsel
derecelendirme yaklaşımının benimsenmesi durumunda perakende krediler
portföyünde yer alması gereken bu kredilere ait verilerin uygulama kolaylığı
açısından ayrı bir yerde toplanması bu krediler nedeniyle üstlenilen risklerin
ne şekilde hesaplanacağına ilişkin bir yöntemin geliştirilmesi gerekmektedir.
Bireysel skorlama modelinde olduğu gibi KOBİ skorlama modelinin
uygulayıcıları şubelerdeki operasyon görevlileridir. KOBİ skorlama modelinde
dikkate alınan unsurlar tabloda gösterilmiş olup, söz konusu modelin
kullanımıyla hem müşteriye ait puan ve bu puana denk gelen kredi risk
derecesi notu, hem de çeşitli teminatlar karşılığında kullandırılabilecek kredi
miktarı tespit edilmektedir. Kredi risk derecesi notları, içsel derecelendirme
sisteminde kullanılan notlar ile aynı olup en yükseği AAA en düşüğü D olan
10 adet derece notu bulunmaktadır.
Tablo 36: Kobi Skorlama Modelinde Dikkate Alınan Unsurlar
Firma hakkında genel bilgiler
(Faaliyet konusu, unvanı, %51 ve
hisselerin sahiplik durumu, faaliyet yerinin
mülkiyeti vb.)
Hakim ortak hakkında genel bilgiler (
Hakim ortağın ortaklık payı, sektördeki
deneyimi, doğum tarihi, öğrenim durumu
vb.)
Firmanın Faaliyetleri hakkında bilgiler
(Firmanın satışları direkt halka satış ve
Firmanın moralitesine ilişkin bilgiler:
- Kaldırısı/ödemesi yapılmamış protestolu
senetler
- Kaldırısı/ödemesi yapılmış protestolu
senetler
- İcra-İflas kaydı
Ortakların moralitesine ilişkin bilgiler:
- Kaldırısı/ödemesi yapılmamış protestolu
senetler
- Kaldırısı/ödemesi yapılmış protestolu
senetler
- İcra-İflas kaydı
Firma ve ortaklarının mal varlıkları
hakkında bilgiler:
190
Tablo 36: Kobi Skorlama Modelinde Dikkate Alınan Unsurlar
bunun yüzdesi, firmanın ağırlıklı yurt içi
alış ve yurt dışı satış koşulları ile
kullanılan para cinsi,firmanın ihracatı
varsa ihracata ilişkin bilgiler, firmanın
ithalatı varsa ithalata ilişkin bilgiler)
Firmanın devam eden ya da yakın
gelecekte planlanan yatırımları varsa
bunlara ilişkin bilgiler
-Firmanın bilanço ve gelir tablosu
- Gayrimenkuller
-Ticari/Binek araçlar
- Ekipman Makine parkları
- Mevduat/ Yatırım hesapları
Firma ve ortaklarının yükümlülükleri
hakkında bilgiler:
- Kredi Borçları
- Leasing Borçları
- Factoring Borçları
-TCMB Cetvel Bilgileri
- Firmanın finansal rasyoları
İşletmenin cirosu eşik değerin üzerinde ise içsel derecelendirme
sistemine tabi olacaktır. İçsel derecelendirme sisteminde kredi risk
derecelendirme notu, nitel ve nicel faktörler dikkate alınarak bankanın
İstihbarat-Mali
Tahlil
birimlerinde
görev
yapan
uzmanlar
tarafından
hazırlanan İstihbarat- Mali Tahlil Raporuna göre belirlenmektedir. Bu
sistemde en yükseği AAA en düşüğü D harfleriyle simgelenen 10 adet
derecelendirme notu bulunmaktadır. CC ve daha düşük kredi risk notları ise
temerrüt durumunu göstermektedir.
Tablo 37: İstihbarat –Mali Tahlil Raporunda Dikkate Alınan Unsurlar
- Firmanın faaliyet konusu
- Firmanın yer aldığı sektör
- Genel ekonomik durum
(üfe, tüfe, döviz kurları vb.)
-Firmanın mali tabloları
-Firma, ortak ve yöneticilerinin
moraliteleri, yönetim kalitesi
- Firmanın bağlı ortaklıkları ve iştirakleri
- Taahhüt firmaları için biten ve devam
eden projeler
Sıra
No
1
2
3
4
- Firmanın gayrimenkulleri ve üzerlerindeki
sınırlamalar
- Firmanın finansal, duran varlıkları ve
üzerindeki sınırlamalar
- Firmanın Banka Borçlarının (Nakdi ve
Gayri Nakdi Olarak) Dağılımı, TCMB
Cetvel Bilgileri
- Firmanın Leasing Borçları ve Dağılımı
- Firmanın Factoring Borçları ve Dağılımı
- Firmanın yabancı para varlıkları ve
borçları
-Firmanın Mevcut Kapasitesi ve Yatırımları
Tablo 38: Kullanılan Kredi Risk Derecelendirme Notları ve Karşılıkları
Kredi Risk Der. Notu
Karşılığı
Karşılıklar Yönetmeliği
Bakımından Anlamı
AAA
Mükemmel
AA
Çok İyi
Standart Nitelikli (1. Grup)
A
İyi
BBB
Tatminkâr
191
Tablo 38: Kullanılan Kredi Risk Derecelendirme Notları ve Karşılıkları
BB
Ortalama
B
Yakın İzlemedeki
Yakın İzlemedeki (2. Grup)
Özel İzleme
CCC
Gerektiren
Tahsil İmkânı
Tahsil İmkânı Sınırlı ( 3. Grup)
CC
Sınırlı
C
Tahsili Şüpheli
Tahsili Şüpheli (4. Grup)
D
Zarar Niteliğindeki Zarar Niteliğindeki (5. Grup)
5
6
7
8
9
10
Kredi riski notunun tespitinde uzman görüşü de yer verilebilmektedir.
Bu görüş, kredi risk derecesi notuna eklenen (+) veya (-) işaret notasyonları
ile belirtilmektedir. Örneğin BBB(+) derece notu, uzman görüşüne yer
verilmiş bir derecelendirme notunu göstermektedir. Uzman görüşüne yer
verilmesinde kayıt dışılık, öngörü ve beklentiler, ekonomik ve yönetsel
kapasite dikkate alınmaktadır.
Kredi riski notu bir yıllık dönemi kapsamaktadır. Geçmiş verilere dayalı
yapılan bu derecelendirmelerde geleceğe ilişkin öngörülere çok az yer
verilmekte, senaryo analizleri yapılmamaktadır. Tayin edilen kredi risk
notlarının, İstihbarat- Mali Tahlil birimince periyodik olarak gözden geçirilmesi
yapılmamaktadır. Kredi risk notunun yenilenmesine ilişkin çalışmalar Şube
ve/veya
ilgili
birimlerin
talepleri
üzerine
yapılmaktadır.
Ayrıca
içsel
derecelendirme sisteminin değişen iç ve dış şartlara ilişkin olarak bankanın
ilgili birimleri ile görüş alışverişinde bulunarak (iç denetim, iç kontrol, kredi
izleme vb.) gözden geçirilmesi faaliyetlerinin de düzenli aralıklar ile yerine
getirilmediği de görülmüştür. Bu nedenle içsel derecelendirme sisteminin
günü yakalayamaması söz konusu olabilmektedir.
Proje finansmanında içsel derecelendirme sistemine ek olarak proje
riski
derecelendirme
sistemi
de
kullanılmaktadır.
Proje
kredilerinin
kullandırımında içsel derecelendirme sistemi tarafından kredi riski notu tespit
edilen işletme, daha sonra ilgili kredi tahsis (proje kredileri ve finansmanı)
birimi tarafından geliştirilen ve uygulanan proje riski derecelendirme
sistemine tabi tutulmakta, tespit edilen proje riski notuna göre kredi
kullandırım kararı verilmektedir.
192
Söz konusu sistemde genellikle gerçekleştirilecek projeye ilişkin
kriterler göz önüne alınarak Mali, Teknik ve Ekonomik İnceleme Raporu
düzenlenmekte, bu rapor sonucunda firmaya 1’den 4’e kadar değişen proje
risk derecelendirme notu tespit edilmektedir. Risk notu 4 olan firmaya kredi
kullandırılmamaktadır.
Tablo 39: Proje Risk Derece Notları
Proje Riski Derecelendirme Notu
Karşılığı
1
Çok Olumlu
2
Olumlu
3
Kabul Edilebilir
4
Olumsuz
1
2
3
4
5
6
Tablo 40: Proje Riski Derecelendirme Sisteminde Dikkate Alınan Kriterler
Mevcut Finansal Rasyolar
7
Yönetimin Kalitesi
Mevcut Faaliyet, Satış, Stok ve Karlılık 8
Yükümlülükleri Yerine Getirme
Durumu
Başarısı
Projenin Cinsi ve Teminatlandırma Oranı
9
Projenin
Konusu,
Sektörün
Durumu ve Teşvik Unsurları
Projeye Konu Tesisin Ekonomik Ömrü
10 Proje Üzerinde Banka Kontrolleri
Bilanço ve Gelir Tablosu Projeksiyonları Esas 11 Kuruluş Yeri ve Çevresel Faktörler
Alınarak Hesaplanan Rasyolar
Proforma Satışlar, Kar, Nakit Akımı
12 Üretim Unsurları
Proje
risk
derecelendirme
sisteminde
dikkate
13
değerlendirildiğinde kısmen de olsa öngörülerde
alınan
kriterler
bulunulduğu görülmüştür.
Proje riski derecelendirme notlarının kredi tahsis birimince belirlenmesi ve
yalnızca kredi kullandırımı sırasında dikkate alınması sistemin önemli
eksiklikleridir.
Kredi riski taşıyan hazine ürünlerinde karşı taraf banka ise kredi risk
notunun belirlenmesinde içsel derecelendirme sistemi kullanılmamakta,
bağımsız derecelendirme sistemi tarafından belirlenen risk notları dikkate
alınmaktadır. Söz konusu dışsal derecelendirme notlarından ise finansal güç
notu esas alınmaktadır. Kredi risk yönetimi politika dokümanında kredi riski
taşıyan hazine ürünleri için karşı tarafın banka olmaması durumunda kredi
riskinin nasıl değerlendirileceği konusunda açıklamada bulunulmamıştır.
13
Bilanço ve gelir tablosu projeksiyonları esas alınarak hesaplanan rasyolar nedeniyle.
193
Kredi risk yönetimine ilişkin politika dokümanında kredi skorlama
modelleri ve içsel derecelendirme sistemlerinin çıktılarının başta kredi risk
yönetimi olmak üzere kredi kararlarının verilmesi, pazarlama faaliyetleri gibi
farklı alanlarda kullanılacağı öngörülmüştür. Kredi risk yönetimine ilişkin
olarak söz konusu sistem ve modellerin çıktıları kullanmak suretiyle PD,
EAD,
LGD
henüz
hesaplanmasına
hesaplanamamaktadır
yönelik
çalışmalar
devam
ancak
bu
etmektedir.
parametrelerin
Temel
risk
parametreleri hesaplanamadığından banka, Basel II’ye geçişte ilk etapta
standart yaklaşımı uygulamayı, 3-5 yıllık bir projeksiyonda ise temel içsel
derecelendirme yaklaşımına geçmeyi planlamaktadır.
Temel risk parametrelerinin hesaplanamamasındaki en büyük engel
geçmişe yıllara ait veri ve teknolojik alt yapı eksiklikleridir. Mevcut durumda
temel risk parametreleri ile birlikte beklenen ve beklenmeyen kayıp değerleri
de hesaplanamamaktadır.
Kredi risklerinin izlenmesi kredi risk yönetim sürecinin aşmalarından
olup sorunlu müşterilerin erken tespitinde ve gerekli önlemlerin alınmasında
büyük önem arz etmektedir. Kredi izleme faaliyetleri, örneğe konu banka da
görev alanı kısaca kredilerin izlenmesi ve gerekli raporların hazırlanması
şeklinde belirtilen bir birim tarafından yerine getirilmektedir. Kredi risklerinin
izlenmesine ilişkin olarak kredi risk yönetimi politika dokümanında da erken
uyarı belirtilerine ve sorunlu kredilerin ilk işaretlerine yer verilmiştir. Ancak
kredi izlemeye ilişkin sürece risk yönetimi birimi aktif olarak katılmamaktadır.
Oysaki erken uyarı göstergelerinin risk yönetimi birimi tarafından düzenli
olarak güncellenmesi, kredi izleme biriminin güncellenen bu bilgiler ışığında
çalışmalarda bulunması gerekmektedir.
Kredi risk yönetim sürecinin diğer bir aşaması olan kredi riskinin
kontrolünde kısaca kredi risk yönetimi faaliyetlerinin belirlenen politika, süreç
vb. uygun olarak yerine getirilip getirilmediği, kullanılan modellerin ve
sistemlerin sağlıklı bir şekilde işleyip işlemediği ve çıktılarının güvenirliği
denetlenmektedir. Gerek Basel II kriterlerinde gerekse de ülkemizde
194
yürürlükte olan mevzuat hükümlerine (İç Sistemler Yönetmeliği’ne) göre bu
faaliyetlerin kredilendirme ve derecelendirme sistemlerinden bağımsız, iç
denetim
birimlerince
yerine
getirilmesi
gerektiği
belirtilmiştir.
Mevcut
uygulamada iç denetim birimi tarafından bu faaliyetlerin yerine getirildiği
ancak yapılan bu çalışmalarda geleceğe ilişkin öngörülere yer verilmediği
görülmüştür.
Basel II kriterleri sadece risk duyarlılığı arttırılmış bir sermaye yeterliliği
hesaplama yöntemi değildir. Uzlaşının üçüncü yapısal bloğu piyasa disiplini
kapsamında yapılacak raporlamalar ile bankacılık sektöründe dolayısıyla
finansal
sistemde ve ekonomide şeffaflığın ve istikrarın arttırılması
hedeflenmiştir.
Bu
hedefler
doğrultusunda
bankaların
yapacakları
bilgilendirmelerin kapsamı genişletilmiştir. Kredi riskinin raporlanmasında
bankanın mevcut uygulamaları incelendiğinde risk yönetimi birimi tarafından
rutin raporlamaların (haftalık, aylık) yapıldığı görülmüştür. Söz konusu
raporlarda kredilerin tür, vade, para birimi, sektör ve bölge
bazında
dağılımlarına, kamu kesmine, holding ve gruplara, banka iştiraklerine
kullandırılan kredilere, kredi risk derecelerinin dağılımına ve değişimlerine,
ödeme planına bağlanan kredilere, geri ödemesi aksamış olan kredilere ve
tasfiye olunacak alacaklara yer verilmektedir. Basel II düzenlemeleri göz
önüne alındığında kredi riskine ilişkin yapılan bu raporlamaların kapsamının
genişletilmesi gerekmektedir.
Kredi
riskinin
etkin
yönetimi
için
bankalar
çeşitli
araçlardan
yararlanmaktadır. Bu araçlar geleneksel ve modern araçlar olmak üzere iki
kısımda incelenmekte, kredi risk azaltım başlığı altında yer verilmektedir.
Mevcut durumda bankada genellikle geleneksel araçlardan teminatlandırma
ve limit belirlemenin yoğun olarak kullanıldığı görülmüştür. Modern risk
yönetimi araçlarının kullanımı ise yok denecek kadar azdır.
Basel II düzenlemelerinde kabul edilebilir teminatlarda önemli
değişikliklere
gidilmiştir.
Öncelikli
olarak
standart
yaklaşımda
ticari
işlemlerden kaynaklanan müşteri çek ve senetleri teminat olarak kabul
195
edilmemekte, ayrıca teminatında ticari gayrimenkul ipoteği bulunan krediler
de %100 risk ağırlığına tabi tutulmaktadır. İçsel derecelendirme yaklaşımında
ise bu değerlerin teminat değerliliklerinin denetim otoritesine kanıtlanması
gerekmektedir.
Ülkemizdeki çoğu banka gibi uygulamaya konu bankada da teminatına
çek ve senet alınmak suretiyle kredi kullandırımı yaygındır. Yürürlükte olan
mevzuata (Karşılıklar Yönetmeliği’ne) göre ticari işlemlerden kaynaklanan
çek ve senet teminatlarının dikkate alınma oranları
%75, diğer çek ve
senetlerin dikkate alınma oranları %50’dir. Ancak Basel II’de çek ve
senetlerin teminat değerliliği yoktur. Bu nedenle bu krediler için bankanın
ayırması gereken yasal sermaye miktarı dolayısıyla da kredinin maliyeti
artacaktır. Aynı durum teminatında ticari gayrimenkul ipoteği bulunan krediler
için de geçerlidir. Basel II’ye geçişte standart yaklaşımı uygulamayı planlayan
banka, ya teminatında söz konusu değerler yer alan bu kredileri
kullandırmaya devam edecek ancak bunun karşılığında daha fazla sermaye
bulunduracak ya da müşterilerden yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında
teminat olarak kabul edilen değerleri teminata alarak kredi kullandırmayı
tercih edecektir.
Limit
belirleme
amaçlanmaktadır.
ile
Mevcut
kredi
risk
uygulamada
yoğunlaşmalarının
yönetilmesi
banka
kredi
tarafından
riski
yoğunlaşma risklerinin tanımlandığı, yoğunlaşma riskleri için yönetim
kurulunca onaylanan yazılı limitlerin belirlendiği görülmüştür. Bu limitler
sektör, coğrafi bölge, ülke, ürün, para birimi bazında tespit edilmiştir. Ancak
belirlenen limitlerin hangi aralıklar ile revizyona tabi tutulacağına ilişkin bir
hüküm öngörülmemiştir. Bu durum ise belirlenen kredi risk yoğunlaşma
limitlerinin
zaman
içerisinde
ihtiyaca
cevap
verememesi
ihtimalini
doğurmaktadır.
Basel II’de kredi riski yönetiminde portföy yaklaşımının benimsendiği
belirtilmiş ve sermaye yeterliliği uzlaşısında krediler çeşitli portföylere
ayrılarak
değerlendirilmiştir.
Bankanın
kredi
riskine
ilişkin
politika
196
dokümanında kredi risk yönetiminde portföy yaklaşımının benimsendiği
belirtilmiş olmakla birlikte bu portföylerin neler olduğundan ve her portföyün
ayırt edici özelliklerinden bahsedilmemiştir
Kredi portföylerinin değerlendirilmesinde ise piyasa, sektör ve iş
faktörlerinin göz önüne alınacağı, bu faktörlere ilişkin verilerin ise kamu
kurum ve kuruluşlarının, ticari bankaların yatırım ve kalkınma bankalarının,
katılım bankalarının, derecelendirme kuruluşlarının, aracı kuruluşların
kamuoyu ilgili paylaştığı bilgiler ve raporlar ile bankanın ilgili biriminin (Genel
ekonomi, finansal sistem ve bankacılık sektörüyle ilgili araştırmalar yapan
biriminin) hazırladığı raporlardan sağlanacağı belirtilmiştir. Basel II kriterlerine
uyum bakımından portföylerin değerlendirilmesinde kullanılacak verilerin
sağlanacağı kaynakların belirtilmesi önemli olmakla birlikte kredi risk yönetimi
politikalarında bu değerlendirmelerin ne şekilde yapılacağı (stres testleri,
senaryo analizleri vb.) ve hangi yöntemlerin uygulanacağı konusunda genel
bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir.
Basel II ile birlikte, kredilendirme faaliyetlerinde köklü değişikliklerin
olacağı diğer bir alan ise fiyatlamadır. Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı ile
standart fiyatlamadan ziyade kredi riskine göre fiyatlama yapılacaktır. Kredi
riskinin tespitinde ise kredi skorlama modelleri ve içsel derecelendirme
sistemlerinin ürettiği çıktılar önemli birer göstergedir. Söz konusu verilerin
fiyatlamayı yapan ilgili birimlerle paylaşması, bu birimlerin ise bu verileri
dikkate alarak fiyatlandırma yapması gerekmektedir.
Bankanın mevcut uygulamaları ve kredi fiyatlamasına ilişkin iş
süreçlerinin incelenmesi neticesinde kaynak maliyetinin üzerine belirli bir kar
marjının eklenmesi suretiyle standart bir fiyatlamanın yapıldığı, bu şekilde
belirlenen fiyatların tüm müşteriler için geçerli olduğu görülmüştür. Borçlu cari
hesap şeklinde işleyen krediler ile spot krediler dışında standart fiyatlamada
müşterinin kredi notu dikkate alınmamaktadır. Şubenin talebi ve fiyatlama
biriminin onayı ile indirimli fiyatlama yapılabilmektedir. İndirimli fiyatlamaya
ilişkin
yazılı
süreç
incelendiğinde,
fiyatlama
biriminin
yaptığı
197
değerlendirmelerde hangi kıstasların dikkate alındığı ve bu kıstasların
içerisinde müşterinin kredi risk notunun olup olmadığına yönelik bir
açıklamaya rastlanmamıştır.
İncelememize konu ticari bankanın kredi risk yönetimi uygulamalarının
Basel II kriterlerine uyumu bakımından çalışmaların yapıldığı gözlenmekle
beraber bu çalışmaların istenilen düzeyde olmadığı görülmüştür. Basel II’nin
uygulanamamasının nedenleri Türk bankacılık sektöründe konuyla ilgili
olarak yapılan diğer çalışmaların sonuçları ile benzeşmektedir. İncelemeye
konu edilen ticari banka için tarihsel veri sorunu ilk sırada yer almaktadır.
Bankanın veri toplamaya ve depolamaya yönelik süreçleri tanımlamamış
olması önemli bir sorundur. Bu durumun ortaya çıkmasında teknolojik alt yapı
eksikliği de etkili olmaktadır. Konuyla ilgili olarak nitelikli insan kaynağına
ihtiyaç duyulması da diğer bir nedeni teşkil etmektedir.Bu sorunların
aşaılması için de gerek bilgi teknolojilerine gerekse de insan kaynağına ciddi
yatırımlar yapılması gerekmektedir. Bütün bu çalışmalar içinse üst yönetim
risk yönetim faaliyetlerine gereken önemi göstermelidir. Ancak incelememize
konu bankada bu hususa istenilen seviyede önemin gösterilmediği
görülmüştür. Tüm bu nedenler Basel II’nin uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Basel II’ye geçişte ilk etapta standart yaklaşımı uygulamayı planlayan
bankanın bazı eksiklikleri bulunmakta olup, bu eksikliklerin giderilmemesi
Basel II kriterlerine uyumu zorlaştıracaktır. Söz konusu eksikliklerinin
giderilmesi için bankaya şu hususlar önerilebilir:
- Kredi risk yönetimi süreci yazılı hale getirilmeli ve yönetim kurulu tarafından
onaylanmalıdır.
- Kredi riski tanımının kapsamı müşterinin kredibilitesindeki kötüleşmeleri de
dikkate alacak şekilde genişletilmelidir.
- İçsel derecelendirme sistemi kullanılarak kredi risk notunun üretilmesinde
geleceğe ilişkin öngörülere de yer verilmelidir.
198
- İçsel derecelendirme sistemi tarafından üretilen kredi risk notlarının
şube/birimlerin talepleri olmaksızın rutin olarak güncellenmelidir.
- İçsel derecelendirme sistemi değişen iç ve dış şartlara göre rutin olarak
güncellenmelidir.
-
Proje
riski
aşamasında
derecelendirme
yararlanılmamalı,
sisteminden
ara
sadece
dönem
kredi
kullandırım
değerlendirmelerinde
de
kullanılmalıdır. Ayrıca kredi tahsis birimi ile derecelendirme sistemini
uygulayan birim aynı olmamalıdır.
- Başta PD olmak üzere temel risk parametrelerin ve beklenen- beklenmeyen
kayıp
verilerinin
hesaplanmasına
yönelik
çalışmalar
hızlandırılarak
sürdürülmelidir. Çünkü içsel derecelendirme yaklaşımının uygulanması için
bu parametrelerin hesaplanması zorunludur.
- Temel
risk
parametrelerinin
hesaplanması
için veri
depolamasını
faaliyetlerine önem verilmeli, verilerin sağlıklı bir şekilde depolanabilmesi için
banka bilgi işlem sisteminde gerekli yenilemeler yapılmalıdır. Veri toplanması
ve saklanmasına ilişkin süreç yazılı hale getirilmelidir.
- Karşı tarafı banka olmayan kredi riski taşıyan hazine ürünlerinde riskin nasıl
değerlendirileceğine ilişkin gerekli açıklamalara kredi risk yönetimi politika
dokümanında yer verilmelidir.
- Kredi risklerinin izlenmesine yönelik olarak kredi izleme ve risk yönetimi
birimleri arasındaki koordinasyon arttırılmalıdır.
- Kredi riskinin kontrolüne ilişkin çalışmalarda geleceğe yönelik öngörülere de
yer verilmelidir.
- Kredi riski raporlama kapsamı genişletilmelidir.
- Basel II kriterlerine göre teminat olarak kabul edilen değerlerin teminat
olarak
alınmasına
çalışmalıdır.
bilgilendirmelerde bulunulmalıdır.
Müşterilere
bu
konuda
gerekli
199
- Kredi limitleri düzenli aralıklarla gözden geçirilmeli, değişen şartlara göre
gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
- Kredilerin hangi portföyler altında sınıflandırılacağına, bu portföylerin ayırt
edici özelliklerine kredi risk yönetimi politika dokümanında yer verilmelidir.
- Fiyatlama sürecinde müşterinin ve kredi işleminin riskliliğini dikkate alan
düzenlemeler yapılmalıdır.
200
SONUÇ
Fon arz edenler ile fon talep edenler arasında aracılık fonksiyonunu
yerine getiren kurumlardan biri olan bankalar özellikle sermaye piyasalarının
gelişmediği ekonomilerde önemli bir yere sahiptir. Bankalar çeşitli şekillerde
sınıflandırılmakta olup gerek dünyada gerek de ülkemizde ticari bankalar
bankacılık sektöründe en yüksek paya sahiptir.
Bankacılık faaliyetleri risk alma temeli üzerine kurulmuştur. Bir
bankanın risk almadan faaliyetlerini sürdürmesi imkânsızdır. Bu nedenle
bankanın başarısı için risk yönetim faaliyetleri hayati öneme sahiptir. Özellikle
1970’li yıllarla birlikte bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve finansal
serbestleşme eğilimleri sonucunda maruz kalınan riskler çeşitlenmiştir.
Ayrıca bir piyasada yaşanan olumsuzluk kısa sürede diğer piyasalara
sıçramaktadır. Bütün bu gelişmelere rağmen bankacılık literatüründe
tanımlanan ilk risk türü olan kredi riski önemini korumaktadır. Çünkü kredi
vermek bankacılığın temel faaliyetlerinden birisidir.
Kredi riski, dar anlamda kredi borçlusunun sözleşme hükümlerini
yerine getirememesi sonucunda bankanın zarara uğrama ihtimalidir. Geniş
anlamda kredi riski, kredi müşterisinin kredibilitesindeki olumsuz değişmelerin
meydana gelme ihtimallerini de kapsamaktadır. Bankaların müşterilerine
sundukları ürünlerin çeşitlenmesi sonucunda kredi riski kavramının kapsamı
genişlemiştir ancak; kullandırılan krediler bu riskin temel kaynağı olmayı
sürdürmektedir.
Günümüzde
kredilendirme
faaliyetleri
sadece
kredi
kullandırımından ibaret değildir. Kullandırılan kredilerin yakından izlenmesi ve
çeşitli raporlamaların yapılması da gerekmektedir. Bilgi teknolojilerindeki
gelişmeler
kredi
risk
yönetim
faaliyetlerinde
kullanılan
araçları
çeşitlendirmiştir. Bankalar kendilerine uygun araçları seçerek kredi risklerine
karşılık ayırmaları gereken sermayeyi hesaplayabilmektedir. Bu şekilde
hesaplanan sermayeye ise ekonomik sermaye denilmektedir.
201
Globalleşme birlikte bankaların uluslar arası işlemleri oldukça artmış,
bu durum ise bir ülkede yaşanan olumsuzluğun çok kısa sürede diğer
ülkelerde görülmesine neden olmuştur. Ayrıca bankaların tabi oldukları
düzenlemeler ülkeler arasında farklılık arz etmektedir. Bazı ülkelerde bu
düzenlemeler çok katı
iken bazı ülkelerde oldukça serbesttir. Bu
nedenlerden ötürü bankaların denetim ve gözetimine ilişkin olarak uluslar
arası standartlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaca yönelik olarak 1974 yılında
BIS bünyesinde BCBS kurulmuştur. Komite, söz konusu amaca yönelik
olarak çalışmalarını sürdürmekle birlikte son yıllarda sermaye yeterliliği
düzenlemelerine ağırlık vermiştir. Çünkü bankaların faaliyetlerini sürdürmek
için yeterli sermayeye sahip olmamaları yaşanan bankacılık kaynaklı
ekonomik krizlerin en önemli nedenlerindendir. Hem bu sebeple hem de
sermaye yeterliliğine ilişkin olarak tüm dünyada geçerli ortak bir standardın
oluşturulması için komite 1988 yılında Basel I olarak da adlandırılan ilk
sermaye yeterliliği uzlaşısını yayınlamıştır. Bu uzlaşıda sermaye yeterlilik
rasyosunun
asgari
%8
olması
öngörülmüş,
söz
konusu
rasyonun
hesaplanmasında ise sadece kredi riski dikkate alınmıştır. Basel I, kısa bir
süre içerisinde pek çok ülke tarafından kabul edilmiştir.
Ancak Basel I’in eksik kaldığı noktaların olduğu yaşanan ekonomik
krizler neticesinde anlaşılmıştır. Öncelikle 1996 yılında sermaye yeterlilik
rasyosunun hesaplanmasında kredi riski ile birlikte piyasa riskinin de dikkate
alınması öngörülmüştür. Yapılan değişikliklere ve uygulama kolaylığına
rağmen Basel I, özellikle risk hassasiyeti düşük olduğu için eleştirilere maruz
kalmıştır. Bu eleştiriler neticesinde BCBS, 1998 yılında Basel I ‘in yerini
alacak yeni bir sermaye yeterliliği uzlaşı üzerine çalışmalara başlandığını
duyurmuştur. Basel II olarak da adlandırılan yeni sermaye yeterliliği
uzlaşısına ilişkin nihai metin 2004 yılında yayımlanmıştır. Basel II’de sermaye
yeterliliğine ilişkin üç yapısal bloktan oluşan bir yapı önerilmiş böylelikle hem
sermeye yeterliliği düzenlemelerinin risk duyarlılığı arttırılmaya hem de bu
düzenlemeler
ile birlikte
bankacılık sektöründe istikrarın sağlanması
amaçlanmıştır. Sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasına operasyonel
202
riskler de dahil edilmiş, kredi riskine ilişkin önemli değişiklikler yapılmış ve
yeni düzenlemeler eklenmiştir.
Basel II ile birlikte kredilendirme faaliyetlerinde risk odaklı yaklaşım
benimsenmekte olup, bu durum kredi fiyatlamasından, kabul edilebilir
teminatlara kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Basel II’de ilk uzlaşıdan
farklı olarak sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında kredi riskinin ölçümü için
standart ve içsel derecelendirme yaklaşımları olmak üzere iki seçenek
sunulmuştur. Standart yaklaşım, kısmen ilk uzlaşıdaki düzenlemelere
benzemekte olup risk ağırlıklarının tespitinde bağımsız derecelendirme
kuruluşlarının belirlediği notlar dikkate alınmaktadır. Ancak bu durum Türkiye
gibi derecelendirme kültürünün gelişmediği ülkelerde standart yaklaşımın
uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Standart yaklaşımın uygulanması ile
birlikte kredi notu olmayan ancak belli bir büyüklüğe sahip işletmeler yüksek
risk ağırlıklarına tabi olacaklardır. Bu durum ise kredi maliyetlerini
yükseltecektir.
Komitenin nihai hedefi ise bankaların kendi kredi risk ölçüm
modellerini geliştirerek içsel derecelendirme yaklaşımlarını uygulamaya
geçmeleridir. Böylelikle ekonomik sermaye ile yasal sermaye de birbirine
yakınlaşmış olacaktır. İçsel derecelendirme yaklaşımında kredi riskinin
ölçümünde bankalara bazı asgari şartların sağlanması durumunda kendi
modellerini
kullanmalarını
seçeneği
imkânı
tanınmıştır.
Ancak
içsel
derecelendirme yaklaşımının uygulanması hem ileri düzeyde finans, istatistik
ve matematik bilgisine sahip nitelikli insan gücünü hem de bilgi teknolojilerine
ciddi ölçüde yatırım yapılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle içsel
derecelendirme
yaklaşımının
ilk
etapta
büyük
bankalar
tarafından
uygulanacağı öngörülmektedir.
Yaşanan son global mali kriz, risk yönetimi faaliyetlerinin önemini bir
kez daha ortaya koymakla beraber yeni sermaye yeterliliği uzlaşısının
mevcut haliyle eksikliklerinin olduğunu göstermiştir. BCBS bu durum
karşısında başta kredi türevleri olmak üzere yapılandırılmış finansal ürünlere
203
ilişkin daha kapsamlı düzenlemelere gidileceğini belirtmiş ancak; sermaye
yeterliliğinin risk temelli olarak hesaplanması felsefesinin terk edilmeyeceği
yinelenmiştir.
Ülkemizde bankacılık sektörü oligopol bir yapı sergilemekte olup,
toplam aktifler içerisinde ticari bankaların payı yüksektir. Beklenenin aksine
ülkemizde kısa bir süreye kadar ticari bankaların maruz kaldıkları en önemli
risk piyasa riski olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasında ülkemizdeki
ekonomik ve politik şartlar etkili olmuştur. 2000 ve 2001 yıllarında bankacılık
kaynaklı yaşanan iki ekonomik kriz sonucunda, bankalarımızın risk yönetimi
faaliyetlerine gerekli önemi vermedikleri görülmüştür. Başta yerel denetim ve
gözetim otoritesi BDDK olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar risk yönetimi
kültürünün oluşturulmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermiş böylelikle teorik
düzeyde kalan pek çok unsurun hayata geçirilmesi sağlanmıştır. Gerek
yapılan yapısal düzenlemeler gerekse de ekonomide yaşanan iyileşme
sonucunda 2005 yılı sonunda kredilerin toplam aktifler içerisindeki payı
menkul kıymetler portföyünü geçmiştir. Bu durum izleyen yıllarda da
sürmüştür. Böylelikle ülkemizde de ticari bankaların maruz kaldıkları en
önemli risk kredi riski olmuştur.
Basel II ile birlikte kredi risk yönetimi faaliyetlerinde kapsamlı
değişiklikler yaşanacaktır. Her ne kadar BDDK tarafından 2008 yılında
yapılan açıklama ile kredi riski için Basel II’nin uygulamasının ileri bir tarihe
ertelendiği belirtilse de nihai olarak ülkemizdeki kredi risk yönetimi
faaliyetlerinin başta Basel II olmak üzere uluslar arası düzenlemelere uyumlu
olması hedeflenmektedir. Gerek ilgili kurum ve kuruluşların çalışmaları gerek
akademik çalışmalar ve bu çalışmadaki örnek uygulama ülkemiz bankaların
mevcut
uygulamaların
Basel
II’ye
tam
anlamıyla
uyumlu
olmadığı
göstermiştir. Bankalarımızın Basel II’ye uyum konusunda zorlanacakları
alanların başında kredi riskinin ölçülmesi gelmektedir.
Ülkemizde bankalar müşterilerinin kredi riskliliğinin tespitinde kendi
geliştirdikleri
modelleri
kullanmaktadırlar.
Bu
bakımından
içsel
204
derecelendirme kavramı yabancı olunan bir kavram değildir. Ancak mevcut
içsel derecelendirme sistemleri Basel II kriterlerine uyumlu değildir. Söz
konusu sistemleri kullanarak temel risk parametrelerini hesaplayabilen banka
sayısı son derece azdır. Bu nedenle bankalarımızın başta veri depolama ve
analizi faaliyetlerine önem vermesi, kredi risk notlarını uzlaşıda belirtilen
sayıda arttırmaları, derecelendirme sistemleri ve kredi risk notlarını rutin
olarak güncellemeleri gerekmektedir.
Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısı ile birlikte kredi risklerine ilişkin
raporlama
kapsamı
raporlamalarını
da
genişlemiştir.
detaylandırmaları,
Basel
Bu
II
nedenle
bankalarımızın
düzenlemelerine
uyumlu
raporlama faaliyetlerinde bulunmaları gerekmektedir. Basel II’de kredi risk
yönetiminde portföy yaklaşımının benimseneceği belirtilmiştir. Mevcut
durumda bankalarımız kredi risklerinin yönetiminde portföy yaklaşımını
benimsemiş olmakla birlikte portföy tanımlarının Basel II düzenlemelerindeki
tanımlar ile uyumlu olması gerekmektedir. Böylelikle sermaye yeterliliğinin
hesaplanmasında olası karışıklıklar önlenmiş olacak, verilerin ise daha
sağlıklı toplanması ve analizi sağlanacaktır.
Yeni sermaye yeterliliği uzlaşısında kredi risk yönetimi sistemlerinin
ürettiği çıktıların sadece kredinin verilmesi aşamasında değil çok farklı
alanlarda da kullanılması öngörülmüştür. Ülkemizde bankalar söz konusu
sistemlerin çıktılarını öncelikli olarak kredi tahsisi aşamasında kullanmakla
birlikte fiyatlama, karşılık ayırma, performans yönetimi gibi farklı alanlarda
yararlanmaktadırlar.
Bu
uygulamaların
arttırılarak
devam
ettirilmesi
gerekmektedir.
Basel II ile birlikte kredilerin teminatına alınacak değerler ve bunların
dikkate alınma derecelerinde bazı değişikliklere gidilmiştir. Kredi ve teminat
arasındaki vade ve para cinsi gibi uyumsuzluklar da dikkate alınmaktadır. Bu
nedenle bankalarımızın teminatlarla ilgili kapsamlı çalışmalar yapması, Basel
II kriterlerine göre teminat olarak kabul edilen değerleri teminat almaya
çalışmaları, müşterilerini bu konuda bilgilendirmeleri gerekmektedir.
205
Basel I’e göre Basel II düzenlemesinin önemli değişiklikler getirdiği
görülmektedir. Basel II ile birlikte sermaye yeterliliği düzenlemesi sadece
oran hesaplamaktan ibaret olmaktan çıkmıştır. Kamu denetimi ve piyasa
disiplini tamamlayıcı unsurlar olmuşlardır. Bu yapısal bloklar ile hem denetim
otoriteleri ile ilişkiler arttırılarak yapılan denetimlerin
daha etkin olmasına
imkan tanınacak hem de piyasa katılımcılarına doğru bilgilendirmelerde
bulunularak şeffaflık arttırılacaktır. Ayrıca Basel II ile birlikte esnek olmayan
düzenlemeler yerini bankalar arasında farklılıkları da gözeten, bankaların
içsel modellerini kullanmalarına imkan tanıyan uygulamalara bırakmıştır.
Böylelikle ekonomik sermaye ile yasal sermayenin birbirine yakınlaştırılması
sağlanmış olacaktır.
Kredi risk yönetimi açısından ise risk temelli bir kredilendirme
anlayışına geçilecektir. Risk yönetimi sisteminin çıktıları etkin bir şekilde
kullanılacak, başta fiyatlama olmak üzere pek çok karar riske göre
şekillenecektir. Bankalar risklerinin farkında olacak faaliyetlerini daha sağlıklı
sürdürebileceklerdir. Ancak Basel II’nin tüm bu faydalarından yararlanabilmek
için başta bilgi teknolojilerine ve insan kaynağına olmak üzere ciddi
yatırımların
yapılması
gerekmektedir.
Ayrıca
ülkemizde
yeterince
kurumsallaşmamış ve mali tabloları şeffaf olmayan firmaların sayısının
görece fazla olması Basel II’nin uygulanmasına engel teşkil etmektedir.
Çünkü
bu
firmalar
değişimin
getireceği
istememektedirler. Ancak gelecekte risk
maaliyetlere
yönetimine ilişkin
katlanmak
yapılacak
düzenlemelerde Basel II’de öngörülmüş olan risk odaklı yaklaşımın
değişmeyeceği daha ayrıntılı düzenlemelerin getirileceğini söylemek yanlış
olmayacaktır. Bu nedenle Basel II sadece maliyet getiren düzenlemeler
olarak değil de , risk yönetimi sistemlerinin geliştirilmesi, şeffaflığın
arttırılması için bir fırsat olarak görülmelidir. Bu nedenlerden ötürü
bankalarımızın kredi risk yönetimi sistemlerini geliştirmeleri ve Basel II
kriterlerine uyum konusunda çalışmalarını sürdürmeleri gerekmektedir.
206
KAYNAKÇA
AKBULUT, Ramazan; “Basel II Standartlarının KOBİler Üzerindeki Muhtemel
Etkileri: Şanlıurfa Örneği”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel
Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21,
2008, s.105-114.
AKDOĞAN, Nalân, TENKER, Nejat; Finansal Tablolar ve Mali Analiz
Teknikleri, Ankara, Gazi Kitabevi, 10. baskı, 2006.
AKGÜÇ, Öztin; Orta ve Uzun Vadeli Krediler ve Finansman Kurumları,
Ankara, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, 2.baskı, 1975.
AKGÜÇ, Öztin;
Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi, İstanbul, Arayış
Yayıncılık, 2000.
AKSEL, Kaan; "Kredi Risk Yönetimi", Active Dergisi, Sayı: 18, 2001,s.1-22.
AKSEL, Kaan; “İç Denetimin Değişen Rolü: Basel II Perspektifinden Yeni
Sorumluluklar” Active Dergisi, Sayı:52, ay adı olabilir mi? 2007, s.1-9.
AKSOY, Ahmet; Menkul Kıymet Yatırımlarının Analizi, y.y. , Ankara, 1987.
AKSOY, Ahmet; İşletme Sermayesi Yönetimi, Ankara, Gazi Kitabevi,
kaçıncı baskı, 2. baskı, 1993.
AKSOY, Tamer; “Basel II Sermaye Yeterliliği Düzenlemesinin AB İpotekli
Konut
Finansman
(Mortgage)
Piyasalarına
Etkisi:
Karşılaştırmalı
Bir
İnceleme”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 29, Ocak 2006, s.91102.
AKSOY, Tamer; Basel II ve İç Kontrol, ASMMMO yayını, No: 49, Ankara,
Ağustos 2007.
207
AKTAŞ, Ramazan, ALTAY, Oğuzhan, KÜÇÜKÖZMEN, Coşkun; “Basel II’ye
Geçiş Sürecinde Kobiler İçin Risk Yönetimi Stratejileri”, Basel II’ye Geçiş
Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi
Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.305-315.
ALLEN, Linda, DELONG, Gayle, SAUNDERS, Allen; "Issues in Credit Risk
Modelling of Retail Markets",Journal of Banking and Finance, Sayı:
28,2004, s.727-752.
ALOĞLU, Ziya Tunç; “Bankacılık Sektörünün Karşılaştığı Riskler ve
Bankacılık Krizleri Üzerindeki Etkisi”, TCMB Uzmanlık Tezi, Ankara, Mart
2005.
ALTINTAŞ, M. Ayhan; Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Sermaye Yeterliliği,
Ankara, Turhan Kitabevi, 2006.
ALTMAN, Edward I, SAUNDERS, Anthony; “Credit risk measurement:
Developments over the last 20 years”, Journal of Banking and Finance,
Sayı: 21, 1998, s. 1721-1742.
ALTMAN, Edward I, SABATO, Gabriele; “Effects of the New Basel Accord on
Bank Capital Requirements for SMEs”, Journal of Financial Services
Resarch, No: 1/2, 2006, s.15-42.
ANBAR, Adem; “Credit Derivatives and their Applicability to the Turkish
Banking Sector”, Journal of Academic Studies, Cilt: 7, Sayı:28, 2006a, s.2538.
ANBAR, Adem; “Credit Risk Management In The Turkish Banking Sector:
A Survey Study”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:5, Sayı: 17, 2006b-,
s.10-24.
208
ARAS, Güler; Ticari Bankalarda Kredi Portföyünün Yönetimi, Ankara,
SPK Yayınları, 1996.
ARAS, Güler; Basel-II Sürecinde KOBİ’ler için Yol Haritası, İstanbul,
Deloitte, 2007.
ARMAN, Tevfik ve ARMAN, Gürman; Bankalarda Finansal Yönetime Giriş,
T.B.B. Yayını, İstanbul, 1997.
ARMAN, Tevfik; Risk Analizine Giriş, İstanbul, Alfa Basın Yayın Dağıtım,
2.baskı, 1999.
ATEŞ, Gürkan; Gelişmekte olan piyasalarda kredi temerrüt Swap'ları, Active
Dergisi, Sayı: 34, 2004,s.1-11.
ATEŞ, Kamil; “A.B.D’de Mortgage Uygulamasında Vergi”, Vergi Dünyası
Dergisi, 2005, Sayı: 285,s. 50-53.
ATİKER, Mustafa; “Basel–I ve Basel-II’’ Konya Ticaret Odası Etüd
Araştırma Merkezi No: 41/8, 2005, s.1-16.
AYDIN, Aydan; Sermaye Yeterliliği ve VaR: Value at Risk, TBB Bankacılık
ve Araştırma Grubu Yayını, İstanbul, 1999.
BABUŞCU, Şenol; Basel II Düzenlemeleri Çerçevesinde Bankalarda Risk
Yönetimi, Ankara, Akademi Araştırma Planlama Danışmanlık Eğitim
Yayıncılık, 2005.
BAŞAR, Mehmet; “Finansal Sorunlar Çıkmazında KOBİ’ler ve Basel II
Süreci”
Basel
II’ye
Geçiş
Öncesinde
KOBİ’lerde
Genel
Durum
209
Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,s. 5767.
BCBS; International Convergence Of Capital Measurement and Capital
Standards, y.y., 1988 (http://www.bis.org/publ/bcbsc111.pdf?noframes=1
Erişim Tarihi: 01.10.2008).
BCBS;
Core
Principles
of
Banking
Supervision,
1997
(http://www.bis.org/publ/bcbs30a.pdf Erişim tarihi: 17.10.2007).
BCBS; On-Balance Sheet Netting (Consultative Document), 1998.
BCBS;
Risk
Concentrations
Principles,
Aralık-1999,
(http://www.bis.org/publ/bcbs63.pdf, Erişim Tarihi: 01.02.2008).
BCBS; Bankaların Kredi Riskleri Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirmesi,
Çev. TBB, y.y. 1999.
BCBS; Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslar arası
Düzeyde Uyumlaştırılması (Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı): Gözden
Geçirilmiş Düzenleme, Çev. BDKK, Haziran 2004a.
BCBS; Sermaye Ölçümünün ve Sermaye Standartlarının Uluslararası
Standartlarının Uluslararası Düzeyde Birbiriyle Uyumlaştırılması (Yeni
Basel Sermaye Uzlaşısı) Üçüncü Yapısal Blok: Piyasa Disiplini, Çev.
BDKK, Haziran 2004b.
BCBS; Studies on the validation of internal rating systems, BCBS
Working Paper, No: 14, y.y. ,2005 (http://www.bis.org/publ/bcbs_wp14.htm.
Erişim tarihi: 16.12.2008).
BCBS; History of the Basel Comittee and its Membership, August-2009
(http://www.bis.org/bcbs/history.pdf?noframes=1 Erişim Tarihi: 31.12.2009).
210
BDDK;
Bankaların
Sermaye
Yeterliliğinin
Ölçülmesine
ve
Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik İle Bankaların Kuruluş ve
Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik Hükümleri Çerçevesinde Piyasa
Riskinin Karşılanmasında Kullanılacak Olan Üçüncü Kuşak Sermayenin
Hesaplanmasına
Açıklama,
İlişkin
2002,
s.1-6,
(http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Mevzuat/Bankacilik_Kanununa_Ilisk
in_Duzenlemeler/1848ucuncu_kusak_sermaye_aciklama.pdf. Erişim Tarihi:
01.08.2008).
BDDK; “Basel II Birinci Sayısal Etki Çalışması (QIS-TR) Değerlendirme
Raporu” Strateji Geliştirme Başkanlığı, Eylül-2005.
BDDK;
“Bankaların
Sermaye
Yeterliliğinin
Ölçülmesine
ve
Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” 01.11.2006 tarih ve 26333sayılı
Resmi Gazete, 2006a.
BDDK; “Bankaların İç Sistemleri Hakkındaki Yönetmelik”, 01.11.2006 tarih
ve 26333 sayılı resmi gazete, 2006b.
BDDK; Basel II, İkinci Sayısal Etki
(QIS-TR2) Değerlendirme Raporu
Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2007.
BDDK; Küresel Finansal Yapı ve 2007 Yılı Dalgalanmaları, Çalışma
Tebliği, Ankara , 2008a.
BDDK; “Basel –II Uygulamasının Ertelenmesine İlişkin Basın Açıklaması”,
Basın
Açıklaması,
2008/15-25.
Haziran.
2008
(http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Duyurular/Basin_Aciklamalari/49772
5_06_08.pdf Erişim Tarihi: 05.09.2008).
BDDK; Bankacılık Sektörü Basel II İlerleme Raporu, Risk Yönetimi Dairesi,
Eylül, 2009.
211
BERK, Niyazi; Finansal Yönetim, İstanbul, kaçıncı baskı Türkmen Kitabevi,
1998.
BERK, Niyazi; Bankacılıkta Pazara Yönelik Kredi Yönetimi, İstanbul, Beta
Yayınevi, 2001.
BESSIS, Joel; Risk Management in Banking, John Wiley&Sons Publishing,
1998.
BLUHM,
Christian,
Introduction
to
OVERBECK,
Credit
Risk
Ludger,
WAGNER,
Modelling,
2002,
Christoph;
An
Chapman&Hall
CRC/Financial Mathematics Series.
BOLAK, Mehmet; Sermaye Piyasası Menkul Kıymetler ve Portföy Analizi,
İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 3. Baskı, 1998.
BOYACIOĞLU, Melek ACAR; “Operasyonel Risk ve Yönetimi”, Bankacılar
Dergisi, No:43, Aralık, 2002, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, s.51-66.
BOZER, Ali, GÖLE, Celal; Bankacılar İçin Ticaret Hukuku Bilgisi, Ankara,
Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 16. Basım, 1998.
BÖLGÜN, K. Evren, AKÇAY, Barış; Risk Yönetimi, İstanbul, Scala
Yayıncılık, 1. Baskı, 2003.
BRIAULT, Clieve; “Risks in the mortgage market: A regulatory view”, The
Financial Services Authority (FSA) Council of Mortgage Lenders Annual
Lunch Speech, 2007.
(http://www.fsa.gov.uk/pages/Library/Communication/Speeches/2007/0420cb
.shtml Erişim tarihi: 01.07.2008)
212
CAN, İsmail, AKYÜZ, Yılmaz; “Basel II ve KOBİ’lerde İç Denetim”, Basel
II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir
Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,s. 97-103.
CANDAN, Hasan; “Kriz Sürecinde Basel II’de Öngörülen Değişiklikler”
Bankacılar Dergisi, Sayı:65, 2009, s.80-83.
CANDAN, Hasan, ÖZÜN, Alper; Bankalarda Risk Yönetimi ve Basel II,
İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006.
CARLING, Kenneth, JACOBSON, Tor, LINDE, Jesper, KASPER, Roszbach;
“Capital Charges under Basel II: Corporate Credit Risk Modeling and the
Macro Economy”, Sveriges Riksbank Working Paper Series, No:142, y.y.,
Eylül 2002, s.1-54.
CARPENTER, Seth B, WHITESELL, William, ZAKRAJEK, Egon; “Capital
Requirements, Business Loans, and Business Cycles: An Empirical Analysis
of the Standardized Approach in the New Basel Capital Accord” Finance and
Economics Discussion Series Board of Governors of the Federal
Reserve System, 2001, Sayı: 48, s.1-48.
CEYLAN, Ali, KORMAZ, Turhan; Sermaye Piyasası ve Menkul Değer
Analizi, Bursa, Ekin Kitabevi, 3. Baskı, 2006.
CİVAN, Mehmet, KÖTÜOĞLU, S. Gül; “Basel II’nin KOBİ’ler üzerindeki
Etkileri ve Sanayi İşletmeleri Üzerinde Bir Uygulama” Basel II’ye Geçiş
Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi
Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s.266-275.
CLAESSENS, Stijn, KRAHNEN, Jan, LANG, William; “The Basel II Reform
and Retail Credit Markets”, Journal of Financial Services Research,
Sayı:28, No:1, 2005, s.5-13.
213
COOPER, Kerry, FRASER, Donald R; Banking Deregulation and The New
Competition in Financial Services, 1984, HarperCollins Publishers.
COŞKUN, Yener; “Bankalarda
Özdisiplin
Süreçlerinin
Etkinliğinin
Değerlendirilmesi”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Ana
Bilim Dalı, İşletme Eğitimi (Bankacılık) Yüksek Lisans Programı, Ankara,
2007.
COYLE, Brian; Measuring Credit Risk, Chartered Institute of Banking
Publishing, Kent- England, 2000.
CRBC; “Basel II capital framework enhancements announced by the Basel
Committee”, y.y., 2009
(www.cbrc.gov.cn/english/home/jsp/docView.jsp?docID=2009072983AF8FD
E9CBBBB64FF8F2D71D660C200 Erişim Tarihi: 27.10.2009).
CROUHY, Michel, GALAI, Dan, MARK, Robert; “A comparative analysis of
current credit risk models”, Journal of Banking and Finance, Sayı: 24,
2000, s.59-117.
CSFB (CREDIT SUISSE FIRST BOSTON); Credit Risk+ : A Credit Risk
Management
Framework,
y.y.,
(http://www.csfb.com/institutional/research/credit_risk.shtml.
1997,
Erişim
Tarihi:
01.07.2007).
ÇAKIR, Hafize MEDER; “Denizli’deki İhracatçı Kobilerin Basel –II Öncesinde
Kredi Kurumları İle Olan İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Basel II’ye Geçiş
Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi
Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, 2008,s.247-257.
214
ÇABUKEL, Rıdvan; “Bankaların Kurumsal Kredileri Açısından Kredi Risk
Yönetimi ve Basel II Uygulaması” Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006.
ÇANKAYA,
Fikret,
ÖZ,
Mehmet;
Türkiye’de
Kamu
Bankalarının
Özelleştirilmesi; Kamu ve Özel Sermayeli Ticaret Bankalarında Etkinlik
ve Verimlilik Analizi, İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, 2001.
ÇELEBİCAN, Gürgan; Bankalarda Sermaye Yeterliliği Sorunu, T.B.B.
Yayınları No: 129, İstanbul, 1984.
ÇELİK, Faik, KIZIL, İhsan; “ Banka Sermaye Yeterliliğinde Basel II Yaklaşımı
ve Türk Bankacılığı’’ Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı: 9, 2008,s. 19-34.
ÇİLOĞLU, Erdoğan; Bankacılıkta İstihbarat, Ankara, T.B.B. Yayınları,
Yayın No: 151, 1988.
ÇOLAK, Ömer Faruk; Aktif Pasif Yönetimi Seminer Notları, T.B.B.
İstanbul, 2000.
DEĞİRMENCİ, Nihal; “Sermaye Yeterliliği Konusunda Basel Standartları
ve Seçilmiş Bazı Ülkelerdeki Uygulamaların Değerlendirilmesi” TCMB
Uzmanlık Tezi, Ankara, 2003.
DEMİR, Osman; “2000 Yılı Sonunda Yaşanan Finansal Kriz ve Uygulanan
İstikrar Programı Üzerine Düşünceler”, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi,
Sayı: 172, 2000, s.54-65
ELİTAŞ, Cemal, ÖZDEM; Yaşar “Bankalarda İç Kontrol Sistemi” Afyon
Kocatepe Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, 2006,
s.143-154.
215
EMİR, Murat; “Basel II, Derecelendirme Sistemi ve KOBİler Üzerindeki
Etkileri”, Basel
II’ye
Geçiş
Öncesinde
KOBİ’lerde
Genel
Durum
Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,
s.287-295.
ERATAY, Sertan; “Kredi Riskinin Tanımı, Ölçümleme Yöntemleri ve
Modelleri” Active Dergisi, Sayı: 31, 2003, s.1-12.
ERDEMOL, Haluk; Bankalarca Dış Ticaret İşlemleri ve Uygulama,
İstanbul, Ak Yayınları, 1990.
ERDOĞAN, Ebru OGAN, DOLGUN, Burak; "Dünyada ve Türkiye Kredi Riski
Uygulamaları", Active Dergisi, Sayı: 18, 2001, s.1-7.
ERDÖNMEZ, Pelin ATAMAN; “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan
Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 65, 2009, s.85-101.
ERLAÇİN, Şükrü F. ; Banka İşletmeciliği ve Banka Politikası, İzmir, Ege
Üniversitesi Yayınları, 1967
EROL, Aydın; Bankacılıkta Aktif-Pasif Yönetimi, Ankara, Türkiye Kalkınma
Bankası Yayınları, 1992.
EYYÜPGİLLER, Servet; Bankacılar İçin Banka İşletmeciliği Bilgisi,
Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1993
FİLİZ, Meryem; “Uluslararası Bankaların Düzenlenmesine Yönelik Yeni Bir
Uygulama Olarak Basel II ve Gelişmekte Olan Ülkelere Etkisi’’ Akdeniz
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:17, 2007, s. 200-221.
GEYLAN, Ramazan; Ticari Banka Yönetimi ve Türk Ticari Bankalarının
Temel Yönetim Sorunları, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1985.
216
GORDY, Michael B; "A Comparative Anatomy of Credit Risk Models”,
Journal of Banking and Finance, Sayı: 24, 2000, s.119-149.
GUNTHER , Jeffery W., LEVONIAN, Mark E., MOORE, Robert R; ‘‘Can the
Stock Market Tell Bank Supervisors Anything They Don’t Already Know?’’,
Federal Reserve Bank of Dallas Economic and Financial Review
(Second Quarter), 2001, s.2-9.
GÜLER, Sevinç, TANER, Berna; “Basel II Sürecinde Kredi Derecelendirmesi
ve KOBİler Üzerindeki Etkileri”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde
Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı:
21, 2008, s.157-165.
GÜNAL, Mehmet; Para Banka ve Finansal Sistem, Ankara, Yeni Dönem
Yayıncılık, 1. Baskı, 2006.
GÜNEY, Alptekin; Banka İşlemleri, İstanbul, Beta Basım Yayım, 2. Baskı,
2008.
GÜREL, Eymen, YAYLA, Hilmi Erdoğan; “Basel II’nin 2009’a Ertelenme
Sürecindeki Gelişmeler ve KOBİ’lerle Çalışan SMMM&YMM’ler Açısından
Basel II Kriterleri” Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum
Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,
s.296-304.
GÜRER, Hüseyin; Kurumsal Yönetim, Deloitte, 2005 .
HARFIELD, Henry; Bank Credits and Acceptances, New York USA,
Ronald Press Company, 5. Baskı, 1974.
HEMPEL, George H., COLEMAN, Alan B., SİMONSON, Donald G; Bank
Management, Wiley Finance, 4. baskı, 1994.
217
HOLTON, Glyn A.; “Defining Risk” Financial Analysts Journal, Sayı: 60,
2004, s.19-25.
JORION, Philippe; Value at Risk: The New Benchmark for Controlling
Market Risk, Chicago: Irwin, 1997.
JOSEPH, Maurice P; “A PD Validation Framework for Basel II Internal
Ratings-Based Systems”, Commonwealth Bank of Australia, Credit
Scoring
and
Credit
Control
IX,
Eylül
2005,
s.1-33
(http://www.crc.man.ed.ac.uk/conference/archive/2005/papers/josephmaurice
.pdf Erişim tarihi: 02.07.2009).
JP MORGAN; Introduction to Creditmetrics: The Benchmark For
Understanding
Credit
Risk,
1997,
(http://ferrari.dmat.fct.unl.pt/personal/mle/GestaoRisco/CreditMetrics/crmx4p
g.pdf. Erişim tarihi: 01.06.2007).
KANALICI, Hülya; Hisse Senedi Fiyatlarının Tespiti ve Tesir Eden
Faktörler, Ankara, SPK Yayınları, 1997.
KAPLAN, Hayrettin, TURHAN, M. İbrahim; ‘‘Sermaye Yeterliliği Yeterli mi?’’,
Active Dergisi, Sayı:7, 1999, s.1-5
KARAKAYA, Mevlüt, MARŞAP, Beyhan, GÖKTEN, Soner; “Yeni Sermaye
Uzlaşısı ve KOBİ’lerin Resmi Kredi Kanallarına Ulaşmasında Kurumsal
Yapılanma: Kredi Garanti Fonu”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde
Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı:
21, 2008, s.237-246.
KASHYAP, Anil K, STEIN, Jeremy C; “Cyclical Implications of the Basel II
Capital Standards” Economic Perspectives, Sayı: 28, No: 1, 2004,s.18-31.
218
KATIRCIOĞLU, Hakan; “Basel II Standartlarına Göre Ticari Bankalarda
Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi ve Bir Uygulama”, Yüksek Lisans
Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007.
KAVAL, Hasan; Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara, Yaklaşım Yayınları,
2000.
KENDİRLİ, Selçuk, ÇAĞIRAN, Hülya, ŞANÖZ, Fatih; “Finansal Piyasalar ve
Basel: Yönetsel ve Mali Açıdan Çorum KOBİ’lere Muhtemel Etkileri” , Basel
II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir
Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008, s. 68-77.
KERN, Markus, RUDOLPH, Bernd; “Comparative Analysis of Alternative
Credit Risk Models-an Application on German Middle Market Loan
Portfolios”, Central for Financial Studies, No: 2001/3, Frankfurt, 2001, s.130.
KIFF, John, MORROW, Ron; "Credit Derivatives", Bank of Canada Review,
Sayı:2000 (Autumn), 2000, s.3-11.
KONURALP, Güler; “Risk Sermayesinin Türkiye’de Uygulama Olanağı”,
MÖDAV Muhasebe Bilim ve Dünyası Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 3, Eylül 2001,
s.15-22.
KORKMAZ, Tuba KALE; "Kredi Riskinin Ölçümünde Alternatif Yöntemler",
Active Dergisi, Sayı: 17, 2004, s.1-17.
KÖLEMEZLİ, Murtaza; Banka Kredileri, İzmir, Karınca Matbaası, 1983.
KÖYLÜOGLU, H.Uğur; “Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden Neden? Nasıl?”,
Active Dergisi, Sayı: 17, 2001, s.1-17.
219
KPMG; Türkiye’de ve Dünyada Bankacılık Sektörü Risk Yönetimi
Uygulamaları
ve
Düzenlemeleri,
y.y,
2009
(http://www.tbb.org.tr/tr/Son_Eklenenler/Son_Eklenenler.aspx?Year=2009
Erişim Tarihi: 24.12.2009).
KURT, Mustafa, KAYACAN, Murad; “Kurumsal Yönetimde Finansal ve
Yönetsel Konular: Kurumsal Yönetim İlkelerinin İçerik Analizi” 4.Orta Anadolu
İşletmecilik Kongresi, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Bildiriler
Kitabı, 2005, s.23-41.
LEHMAN BROTHERS; The Guide To Exotic Credit Derivatives,y.y. ,2003
(http://www.investinginbonds.com/assets/files/LehmanExoticCredDerivs.pdf.
Erişim Tarihi: 02.04.2007).
MANDACI, Evrim; “Bankacılık Sektörünün Taşıdığı Riskler ve Finansal Krizi
Asmada Kullanılan Risk Ölçüm Teknikleri”, Dokuz Eylül Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 1, 2003, s.67-84.
MAZIBAŞ, Murat; Basel II (Pillar II), İkinci Yapısal Blok Denetimsel
Gözden Geçirme, BDDK, 2004, (http: // www.bddk.org.tr/ turkce/basel/basel
pillar 2. Pdf. Erişim Tarihi: 15.02.2007).
MB; “Kredi Derecelendirme Kuruluşları”, Maliye Bakanlığı Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Raporu, Rapor No:2, 2005.
MERİÇ, İlhan; Türk Ticaret Banka İşletmelerinde İşletme Riski ve
Ekonomik Karlılık, Ankara, ODTÜ İ.İ.B.F. Yayını, 1980.
MEYER, Laurence H.; “Increasing Global Financial Integrity: The Roles of
Market Discipline, Regulation, and Supervision”, Cato Journal, Sayı: 18
No:3, 1999, s.345- 354.
220
NOMURA; Credit Default Swap (CDS) Primer, Nomura Fixed Income
Research,
2004,
(http://www.securitization.net/pdf/content/Nomura_CDS_Primer_12May04.pd
f. Erişim Tarihi: 14.08.2007).
OECD; Kurumsal Yönetim İlkeleri, Çev. Türkiye Kurumsal Yönetim
Derneği, İstanbul, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği Yayınları, 2005.
OKTAY, Sadiye, TEMEL, Halime; “Basel II Kriterleri Ekseninde Ticari
Bankalarda Kredi Risk Yönetiminin Karşılaştırılmasına Yönelik Bir Saha
Çalışması”, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 3,
Sayı:6, 2007, s.163-185.
ÖÇAL, Tezer, ÇOLAK, Ömer Faruk; Finansal Sistem ve Bankalar, Ankara,
Nobel Yayın Dağıtım, 1999.
ÖNAL, Recep; Türkiye’de Orta ve Uzun Vadeli Kredi Uygulaması, Ankara,
Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Yayınları, No:170, 1976.
ÖZTÜRK, Nurettin, KARABIYIK, Hörüşen; “Rekabet Stratejileri ve Türk
Bankacılık
Sektöründe
Uygulanabilecek
Rekabet
Stratejilerinin
Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 12,
Sayı: 1, s.229-253.
ÖZYURT, Gülsun; “Kredi Türevleri”, Active Dergisi, No:31, s.1-12.
PARASIZ, İlker; Uluslararası Finansman Teori ve Uygulama, Bursa, Ezgi
Kitabevi, 1. Baskı, 1994.
PARASIZ, İlker; Para, Banka ve Finansal Piyasalar, Bursa, Ezgi Kitabevi,
6. Baskı, 1997.
221
PARASIZ, İlker; Modern Bankacılık, Teori ve Uygulama, İstanbul, As
Yayıncılık, 2000.
PARASIZ, İlker; “Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar”, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1.
Baskı, 2002.
PAZARBAŞIOĞLU, C.; Yeniden Yapılandırma Programına Genel Bakış,
BDDK, 2003. (www.ceterisparibus.net/banka/makaleler.htm. Erişim Tarihi:
20.05.2007).
ROUSE, CN; Bankers’ Lending Techniques, London, Financial World
Publishing, 2.baskı, 2002.
RYBAK, Tatsiana N., AKTAN, Bora; “Basel Sermaye Uzlaşısı Kapsamında
Türk Bankacılık Sektöründeki Nihai Gelişmeler”, Journal
of
Yaşar
University, Sayı: 3(10), 2008, s.1417-1429.
SAÇCI, H. Selçuk; “Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kredi
Karşılıkları Uygulamaları ve Makroekonomik Etkileri”, TCMB Uzmanlık
Tezi, Ankara, 2004.
SAIDENBERG, Marc R., SCHUERMANN,Til; “The New Basel Accord and
Questions for Research”, Wharton Financial Institutions Center, Working
Paper No: 03-14, Mayıs, 2003.
SAKA, Tamer, “Operasyonel Risk Ölçüm Tekniklerine Genel Bir Bakış”,
Active Dergisi, 2002, Sayı:25, s.1-17.
SARI, Sultan; “Bankacılıkta Risk Yönetimi” Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004.
222
SARIKAMIŞ, Cevat; Sermaye Pazarları, İstanbul, Alfa Yayın Basım Dağıtım,
1998.
SAUNDERS, Anthony, ALLEN, Linda; Credit Risk Measurement: New
Approaches to Value at Risk, New York, John Wiley&Sons Publishing,
2.baskı, 2002.
SELÇUK, Bora, YILMAZ, Naci; Küresel Finansal Sisteminde Değişim ve
Türkiye’ye
Etkileri,
2008,
(http://bsy.marmara.edu.tr/Konferanslar/2008/33.pdf.
s.335-355
Erişim
Tarihi:
28.07.2009).
SEVAL, Belkıs; Kredilendirme Süreci ve Kredi Yönetimi, İstanbul, İstanbul
Üniversitesi Muhasebe Enstitüsü Yayınları, 1.baskı, 1990.
SEVİLENGÜL, Orhan; Banka Muhasebesi, Ankara, Gazi Kitabevi, 3.baskı,
1999.
SEYİDOĞLU, Halil; Uluslararası İktisat, Teori, Politika ve Uygulama,
İstanbul, Kurtiş Matbaacılık, 2001.
SEZGİN, Cüneyt; Türkiye’de Risk Yönetiminin Bugünkü Durumu, y.y.,
2009,
(www.kpmg.com.tr/dbfetch/.../c__neyt_sezgin.pdf.
Erişim
Tarihi:
29.08.2009).
ŞAHİN,
Hüseyin;
Türkiye
Ekonomisi
(Tarihsel
Gelişimi-Bugünkü
Durumu), Bursa, Ezgi Kitabevi, 2000, 6.Baskı.
ŞAKAR, Birgül; Banka Kredileri ve Yönetimi, İstanbul, Beta Basın Yayın
Dağıtım, 2006.
223
ŞAKAR, Hakan; Bankalarda Kredilendirme Teknikleri, İstanbul, Mida
Yayınları,2002.
ŞİRVAN,
Nesrin;
Kredi
Derecelendirmesi
ve
Türkiye,
(http://www.baskent.edu.tr/~gurayk/finpazpazartesi7.doc.
y.y.
Erişim
2004,
Tarihi:
28.12.2006).
TAKAN, Mehmet; Bankacılık: Teori, Uygulama ve Yönetim, Ankara, Nobel
Yayın Dağıtım, 2001.
TANAKA, Misa; “The Macroeconomic Implications of the New Basel Accord”,
CES İnfo- Economic Studies, Sayı: 49, No: 2/2003, 2003, s.217-232.
TBB; Faiz Riski Yönetimi Prensipleri, Türkiye Bankalar Birliği, Araştırmalar
ve
Yayınlar,
1997
(http://www.tbb.org.tr/tr/Arastirma_ve_Yayinlar/Search_Result.aspx?SearchS
tr=faiz&Sect=3.1 Erişim Tarihi: 11.10.2007).
TBB; Kredi Riskinin Yönetimine İlişkin İlkeler, Türkiye Bankalar Birliği,
Araştırmalar
ve
(http://www.tbb.org.tr/turkce/basle/risk_yonetim.doc.
Yayınlar,1999
Erişim
Tarihi:
10.01.2007).
TBB; “Bankaların Kredi Riskleri Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirmesi”,
Bankacılar Dergisi, Sayı: 33, 2000, s.64-78.
TBB; “Büyük Risklerin Ölçülmesi ve Denetlenmesi”, Bankacılar Dergisi,
Sayı:36, 2001, s.79-86.
TBB; “Risk Yoğunlaşma Prensipleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 36, s.87-93.
224
TBB; Risk Yönetimi ve Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri, İstanbul, Türkiye
Bankalar Birliği Yayını, 2004a.
TBB; Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme,
Risk Yönetim Sistemleri ve Uygulama Esasları Çalışma Grubu, 2004b.
TBB; “Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, 2006a,
s.3-62.
TBB; “Basel II Üçüncü Yapısal Blok, Piyasa Disiplini Raporlama Kapsamı”
Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, 2006b, s. 113-130.
TBB; “Kredi Riski Modelleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 57, 2006c, s.33-66.
TBB; Basel II: KOBİ’lerin Yeni Kredi ve Finansman Kriterleri, 2008,
(www.tbb.org.tr/turkce/konferans
/riskbasel/bddk.doc,Erişim
tarih:
03.07.2008).
TBB; The Financial System and Banking Sector in Turkey, İstanbul, 2009.
TEKER, Suat, BÖLGÜN, Kaan, AKÇAY, Barış; “Banka Sermaye Yeterliliği:
Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması”, Elektronik
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:
3(12),
2005, s.42-54 (http://www.e-
sosder.com/dergi/1204-TEKER.pdf. Erişim Tarihi: 12.01.2006).
TEKER, Suat, TURAN, Mustafa; “Bankaların kredi riski ölçümü için önerilen
içsel derecelendirme sisteminin Türk bankaları tüketici kredi portföyüne
uygulanması”, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı: 209,Ağustos 2003, s.71-81.
TEMEL, Halime; “Basel II Kriterlerine Göre Ticari Bankalarda Kredi Riski
Yönetimi”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 2006.
225
TEMİZEL, Fatih; “Basel II Perspektifinden Kredi Riski Ölçüm Yaklaşımlarının
Kredi Fiyatlamasına Potansiyel Etkisi”, TUHİS-İş Hukuku ve İktisat Dergisi,
Cilt: 20, Sayı: 6,2007, s.46-60.
TEVFİK, Arman T., TEVFİK, Gürman; Bankalarda Finansal Yönetime
Giriş, İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No: 203, 1997.
TKBB; Katılım Bankaları 2008, İstanbul, Türkiye Katılım Bankaları Birliği,
2009.
TSPAKB; ‘‘Basel II Sermaye Yeterliliği’’ Sermaye Piyasasında Gündem
Dergisi, No: 31, s.6-20, 2005.
TUNCER, Ebru; Basel II, Sadece Yeni Bir Sermaye Yeterlilik Oranı
Hesaplama Yöntemi Değildir.’’ Active Dergisi, No:47, 2005,s. 1-6.
TÜRKER, Hülya; Riske Maruz Değer (Value at Risk) ve Stres Testi:
Global Finansal Kriz Sonrası Etkinliklerinin Değerlendirilmesi, Araştırma
Raporu, SPK, 2009.
ULUDAĞ,
İlhan,
ARICAN,
Erişah;
Finansal
Hizmetler
Ekonomisi
(Piyasalar, Kurumlar, Araçlar), İstanbul, Beta Basın Yayın Dağıtım,1999.
URAL, Mert, DEMİRELLİ, Erhan; Basel II Sermaye Yeterliliği Uzlaşısının
Bankalar ve KOBİ’ler üzerine etkileri” Basel II’ye Geçiş Öncesinde
KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi
Yayını, Sayı: 21, 2008, s.275-28.
UYAR,
Süleyman,
CENGİZ,
Emre;
“Basel
II
ve
KOBİ
Muhasebe
Standartları”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum
Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayını, Sayı: 21, 2008,
s.212-222.
226
UYGUR,
Ercan;
“2000
Kasım
ve
2001
Şubat
Krizleri
Üzerine
Değerlendirmeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Sayı:227, 2001.
VASICEK, Oldrich Alfons; Credit Valuation, KMV Cooperation, San
Francisco, 1984.
YALÇIN, Haluk, ÖNDER, Alper, AKSEL, Kaan, ÖZYÜREK, Nazlı; Şirket
Derecelendirmesinde
Basel
II
Perspektifi,PWC,2006
(http://www.vergiportali.com/doc/21122006BASELII.pdf,
Erişim
Tarihi:
17.10.2008).
YASLIDAĞ, Beyhan; “Bankacılıkta Risk Ölçümünün Aktif Pasif Yapısına
Etkisi”, Türkiye Bankalar Birliği Sunumu, 29-31 Mart 2004.
YAVUZ, Salih Tanju; “Risk Yönetimi İçeri Aktif Pasif Yönetimi Dışarı mı?”,
Bankacılar Dergisi, Sayı:41, 2002, s.21-31.
YAYLA, Münür, KAYA, Yasemin TÜRKER; Basel II: Ekonomik Yansımaları
ve Geçiş Süreci, BDDK, ARD Çalışma Raporları No: 2005/3, 2005.
YAZICI, Resül, BEHDİOĞLU, Sema, YAZICI, Ayla ve diğerleri; “Türkiye’de
Basel Standartlarının KOBİ’lere Etkilerini İncelemeye Yönelik Uygulamalı Bir
Çalışma: Marmara Bölgesi Örneği”,
Basel
II’ye
Geçiş
Öncesinde
KOBİ’lerde Genel Durum Değerlendirmesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi
Yayını, Sayı: 21, 2008, s.115-124.
YAZICI, Zeynep; “1900-1923 Dönemi: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e”, Uzman
Gözüyle Bankacılık, Yıl: 7, Sayı: 30, 2000, s.7-9.
YILMAZ,
Hatice
BİÇEN;
"Bankalar
Tarafından
Kredi
Taleplerinin
Değerlendirilmesi" Paradoks Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, Yıl:
2, Sayı:1, 2006.
227
YILMAZ, Hatice BİÇEN, SELİMOĞLU, Emel; “Bursa İlinde Faaliyet Gösteren
KOBİler ve Basel II’ye Geçiş Sürecinde Yaşanabilecek Zorluklar ve Çözüm
Önerileri”, Basel II’ye Geçiş Öncesinde KOBİ’lerde Genel Durum
Değerlendirmesi,
İzmir
Ekonomi
Üniversitesi
Yayını,
Sayı:
21,
2008,s.125-134.
YILMAZ, Mustafa Kemal, KÜÇÜKÇOLAK, Ali; “BASEL II Uygulamalarının
KOBİ’lere Etkileri ve İMKB Şirketlerinin Bu Açıdan Değerlendirilmesi”, Finans
– Politik & Ekonomik Yorumlar Dergisi, Sayı: 507,2006, s.39-59.
YÖRÜK, Nevin; “Basel II Standartları’nın KOBİler Üzerindeki Etkisinin
Belirlenmesine Yönelik Anket Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:22, Sayı:2, 2007, s.367384.
YÜKSEL, Ayhan; “Basel II’nin KOBİ Kredilerine Muhtemel Etkileri”, BDDK
Araştırma Raporu, No: 2005/4, 2005, s.1-52.
YÜZBAŞIOĞLU, A. Nejat; Risk Yönetimi ve Bankaların Denetimi, Risk
Yöneticileri Derneği-Finans Dünyası Sunumu, y.y. ,İstanbul, 16.01.2003.
ZARAKOLU, Avni; Bankacılar İçin Para ve Kredi Bilgisi, Ankara, Banka ve
Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2003-II. Baskı, 2003.
228
EKLER
EK-1: Kredi Riskine İlişkin Tüm Bankalar Tarafından Açıklanacak Genel
Bilgiler
Nitel Bildirimler
- Kredilerin vadesinin geçmesi ve zafiyete uğraması durumlarının tanımı
- Genel ve özel karşılıklar için izlenen yöntemler ve kullanılan istatistiksel yöntemlerin tasviri
- Kredi risk yönetimi politikası
- Uzlaşıda belirtilen kredi riski ölçüm modellerinden birini tamamıyla benimsemiş olmayan bu
yöntemleri kısmen kullanan bankalar için standart yaklaşım, temel içsel derecelendirme ve
ileri içsel derecelendirme yaklaşımı kapsamındaki her bir portföyün içerdiği risklerin nitelikleri
ve ileri yaklaşıma bütünüyle geçiş sürecinde risklerin transferi hususunda banka yönetiminin
yapmış olduğu planlar ve geçiş için tespit edilen zamanlama
Nicel Bildirimler
- Temel kredi türlerine ayrıştırılmış toplam brüt kredi risk tutarı ile ortalama brüt risk tutarı
- Temel kredi türleri itibariyle kredi türlerinin coğrafi olarak dağılımı
- Risklerin temel kredi türleri itibariyle sektörlere veya kredi müşterilerine göre dağılımı
- Tüm portföyün temel kredi türleri itibariyle vadeye kalan sürelere göre dağılımı
- Temel sektörlere veya kredi müşterilerine göre zafiyete uğramış kredi miktarı ile tahsili
gecikmiş kredi miktarı, özel ve genel karşılıklar, ayrılan özel karşılıklar ile raporlanan
dönemde zarar olarak yazılan krediler
- Ayrı ayrı sunulmak üzere zafiyete uğramış kredi miktarı ve mevcut ise tahsili gecikmiş kredi
miktarı ile uygulanabilir olması halinde her bir coğrafi alana ilişkin olarak ayrılan genel ve
özel karşılık tutarları
- Kredi karşılıklarında meydana gelen değişikliklerin nasıl uyumlaştırıldığı
- Her bir portföy için standart yaklaşım, temel içsel derecelendirme ve ileri içsel
derecelendirme yöntemlerine göre hesaplanan risk tutarları
(Kaynak: BCSB, 2004b: 9-10)
229
EK 2: Kredi Risk Azaltım Teknikleri ve Menkulleştirmelere İlişkin
Yapılacak Açıklamalar
Kredi riski azaltımı tekniklerine ilişkin
yapılacak açıklamalar
Menkulleştirmelere ilişkin yapılacak
açıklamalar
- Bilanço içi ve dışı netleştirmeleri ne
- Bankanın menkulleştirme faaliyetlerine
düzeyde kullandığının belirtilmesi ve bunlara
ilişkin amaçları
ilişkin politika ve prosedürler
-
- Teminat değerlemesi ve yönetimi için
oluşturulan politika ve süreçler
teminat türlerinin tarifi
Başlıca
işlemlerindeki
sürecinde
oynadığı rol
izlediği yasal sermaye yaklaşımı
- Bankanın menkulleştirme faaliyetlerinde
garantörler,
karşı
menkulleştirme
- Bankanın menkulleştirme faaliyetlerinde
- Banka tarafından kabul edilen başlıca
-
Bankanın
kredi
taraflar
ve
türevi
kredi
değerlilikleri
takip ettiği muhasebe politikalarının özeti
-
Menkulleştirmede
kullanılan
dış
derecelendirme kuruluşlarının isimleri ve
- Kredi riski azaltma tekniği sayesinde
her
sermaye yeterliliği hesabına dahil olmayan
kullanılan menkulleştirme risk tutarı türleri
risk bakiyelerindeki yoğunlaşma
bir
kuruluşun
banka
tarafından
230
EK-4:QIS-TR2 Katılımcı Bankalar
I- YARDIM MASASI BANKALARI
Banka Adı
Sermaye Türü
T.C. Ziraat
Bankası A.Ş
T.C. Halk
Bankası
A.Ş.
T.Vakıflar
Bankası
T.A.O.
Akbank
T.A.Ş.
T. Garanti
Bankası
A.Ş.
T. İş
Bankası
A.Ş.
Kamu
Ticari
Sektör
Payı
(%)
14,60
Kamu
Ticari
7,15
Kamu
Ticari
Yerli
Özel
Yerli
Özel
Yapı ve
Kredi
Bankası
A.Ş.
Oyakbank
A.Ş.*
II-KATILIMI ZORUNLU OLAN BANKALAR
Banka Adı
Sermaye Türü
Sektör
Payı
Finansbank
A.Ş.
Denizbank
A.Ş
Yabancı
Ticari
3,54
Yabancı
Ticari
2,18
7,36
HSBC Bank
A.Ş.
Yabancı
Ticari
2,02
Ticari
11,89
Yabancı
Ticari
1,72
Ticari
10,03
Yerli
Özel
Ticari
1,57
Yerli
Özel
Ticari
14,81
Kamu
Kalkınma
ve
Yatırım
0,85
Yerli
Özel
Ticari
10,17
Yerli
Özel
Kalkınma
ve
Yatırım
0,83
Yerli
Özel
Ticari
2,28
Fortis Bank
A.Ş.
T. Ekonomi
Bankası
A.Ş
T.İhracat
Kredi
Bankası
A.Ş.
T.Sınai
Kalkınma
Bankası
A.Ş.
Asya
Katılım
Bankası
A.Ş.
Türkiye
Finans
Bankası
Katılım A.Ş.
Citibank
A.Ş.
Şekerbank
A.Ş.
Yerli
Özel
Katılım
0,80
Yerli
Özel
Katılım
0,76
Yabancı
Ticari
0,72
Yerli
Özel
Ticari
0,71
Kuveyt Türk
Katılım
Bankası
A.Ş.
Anadolu
Bank A.Ş.
Tekstil
Bankası
A.Ş.
Yabancı
Katılım
0,62
Yerli
Özel
Yerli
Özel
Ticari
0,57
Ticari
0,52
Albaraka
Türk
Katılım
Bankası
A.Ş.
Yabancı
Katılım
0,50
Toplam Sektör Payı
78,28
III- KATILIMI İHTİYARİ OLAN BANKALAR
Banka Adı
Sermaye
Türü
Tekfenbank
A.Ş.
Yabancı
Ticari
Sektör
Payı
(%)
0,19
Turkishbank
A.Ş.
IMKB
Takas ve
Saklama
Bankası A.Ş
Turkland
Bank A.Ş
Yerli
Özel
0,13
Kamu
Kalkınma
ve
Yatırım
0,12
Yabancı
Ticari
0,12
231
EK-4
Bankpozitif
Kredi ve
Kalkınma
Bankası
A.Ş.
Yabancı
JP Morgan
Yabancı
Chase Bank
NA İstanbul
Şubesi
Çalık
Yerli
Yatırım
Özel
Bankası
A.Ş.
Toplam Sektör Payı
GENEL TOPLAM
.
,
Kalkınma
ve
Yatırım
0,07
Alternatif
Bank A.Ş.
Ticari
0,02
Toplam Sektör Payı
Kalkınma
ve
Yatırım
0,01
0,67
97,28
Yerli
Özel
Ticari
0,40
18,33
232
ÖZET
AKTAŞ, Melek, Ticari Bankalarda Kredi Risk Yönetimi ve Basel II Kriterlerinin
Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010
Finansal piyasalarda aracılık fonksiyonu yerine getiren bankaların
ekonomideki yeri ve önemi büyüktür. Gerek dünyada gerekse de Türk
bankacılık sektöründe en büyük paya ticari bankalar sahiptir. Bankaların
faaliyetlerini risk almadan sürdürmeleri ise olası değildir. Bu nedenle bankalar
için risk yönetimi büyük önem arz etmektedir. Ticari bankaların üstlendikleri
en önemli risk, kredi riskidir. Çünkü kredi verme bu bankaların temel
faaliyetlerinden biridir. Banka başarılı olmak için kredi riskini etkin olarak
yönetmelidir. Uluslar arası Ödemeler Bankası (BIS) bünyesinde faaliyetlerini
sürdüren Basel Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi (BCSB)
tarafından oluşturulan ve Basel II olarak da adlandırılan yeni sermaye
yeterliliği uzlaşısının kredi riski yönetimine önemli etkileri olacaktır. Basel II’de
üç yapısal blok vasıtasıyla banka sermaye yeterliliklerinin tespitinde risk
duyarlılığının arttırılması böylelikle gerek bankacılık sektöründe gerekse de
ekonomide istikrarın sağlanması hedeflenmektedir. Bu çalışmada Basel II
kriterlerinin ticari bankalarda kredi risk yönetimine muhtemel etkileri ortaya
konulmuş olup Türk Bankacılık sektörünün kredi risk yönetiminde Basel II’ye
uyum
konusunda
hangi
aşamada
olduğu
hakkında
bilgilendirmede
bulunulmuştur. Türkiye’de faaliyet gösteren ticari bir bankanın kredi risk
yönetimi faaliyetleri incelenerek, Basel II’ye uyum konusunda öneriler
yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler:
1. Risk
2. Risk Yönetimi
3. Kredi
4. Kredi Risk Yönetimi
5. Basel II
233
ABSTRACT
AKTAŞ, Melek, Risk management in Commercial Banks and Effects of Basel
II Criterias, Ms. Thesis, Ankara, 2010
Place and importance of the intervening banks, in financial markets,
are major. Even globally or in Turkey commercial banks are forming most of
the market share. Maintaining the facilities without taking risks is seem to be
impossible so that risk management issue subjects major importance. The
most important risk that commercial banks bearing is loan risk because
loaning is the fundamental facility of those banks. In order to get success
bank is supposed to manage that risk effectively. New capital adequacy
compromise which is also named as Basel II would have major effects on risk
management which is formed by Basel Basel Committee on Banking
Supervision (BCBS), maintaining its facilities under the control of Bank For
International Settlements (BIS). It is aimed to provide stability in banking and
economy by increasing the risk sensitivity within three structural blocks at
Basel II. In this case, possible effects of the Basel II criteria on commercial
banks aside Turkish Banking System’s level of compatibility to Basel II
criteria is stated. Recommendation is done by observing the credit risk
management facilities of commercial bank proceeding in Turkey.
Key Words:
1. Risk
2. Risk Management
3. Credit
4. Credit Risk Management
5. Basel II
Download