BU DERS NOTLARI, SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARI VE WEB ORTAMINDAKĠ BĠLGĠLERDEN DERLENEREK, TAMAMEN ÖĞRENCĠLERĠN YARARLANMASI AMACIYLA HAZIRLANMIġTIR. TĠCARĠ AMAÇLI KULLANILMASI YASAKTIR. ZEKĠ DOĞAN SOSYAL BĠLGĠLER ÖĞRETMENĠ sosyalciniz.wordpress.com ĠÇĠNDEKĠLER 1.ÜNĠTE – ĠLETĠġĠM VE ĠNSAN ĠLĠġKĠLERĠ………………………………………………………………………………….2 ĠLETĠġĠM BĠR SANATTIR………………………………………………………………………………………………..…………………………………….2 BĠR TUġLA DÜNYA EVĠMĠZE GELDĠ…………………………………………………………………………………..………………………………...3 ÖZGÜR BASIN DEMOKRASĠNĠN TEMELĠDĠR…………………………………………………………………………………………………….…4 HERKESĠ AYRI AYRI DĠNLEMEKTEN ZEVK ALIRIM……………………………………………………………….………………………………5 2.ÜNĠTE – ÜLKEMĠZDE NÜFUS……………………………………………………………………………………….……….7 YAġADIĞIMIZ YERLER…………………………………………………………………………………………………………………………………………7 TÜRKĠYE NÜFUSUNUN ÖZELLĠKLERĠ……………………………………………………………………………………………………………..……8 GÖÇÜN NEDEN VE SONUÇLARI………………………………………………………………………………………………………………………..11 EĞĠTĠM VE ÇALIġMA HAKKI………………………………………………………………….……………………………………………………………11 YERLEġME VE SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ………………………………………………………………………………………………………..……..12 3.ÜNĠTE-TÜRK TARĠHĠNDE YOLCULUK…………………………………………………………………………………...13 TÜRKLERĠN YENĠ YURDU ANADOLU………………………………………………………………………………………………………….……..13 BEYLĠKTEN DEVLETE: OSMANLININ KURULUġU………………………………………………………………………………………………18 KARALARIN VE DENĠZLERĠN HAKĠMĠ OSMANLI-SINIRLAR GENĠġLĠYOR…………………………………………………………..23 FARKLILIKLARA RAĞMEN…………………………………………………………………………………………………………………………………25 GEZ DÜNYAYI GÖR KONYAYI……………………………………………………………………………………………………………………..……25 NASIL ETKĠLEDĠK, ETKĠLENDĠK…………………………………………………………………………………………………………………………..26 SEYYAHLARIN DĠLĠNDEN OSMANLI KÜLTÜRÜ…………………………………………………………………………………………………27 YENĠ KURUMLARLA DEĞĠġEN TOPLUM HAYATI………………………………………………………………………………………………27 4.ÜNĠTE – ZAMAN ĠÇĠNDE BĠLĠM …………………………………………………………………………………………………………………30 HER BĠLĠMSEL BULUġ YENĠ BĠR BAġARIDIR……………………………………………………………………………………………….……..30 SÖZ UÇAR YAZI KALIR……………………………………………………………………………………………………………………………………..31 TÜRK VE ĠSLAM DEVLETLERĠNDE YETĠġEN BĠLGĠNLER……………………………………………………………………………………..32 BĠLĠMSEL BĠRĠKĠM NASIL OLUġTU…………………………………………………………………………………………………………………....33 DÜġÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VE BĠLĠM……………………………………………………………………………………………………………………35 5.ÜNĠTE – EKONOMĠ VE SOSYAL HAYAT……………………………………………………………………………………………….…...36 TOPRAĞIN GÜCÜ………………………………………………………………………………………....................................................................36 DEVLETLER GELĠġĠYOR……………………………………………………………………………………………………………………......................37 ĠNSAN GÜCÜNDEN MAKĠNEYE……………………………………………………………………………………………………………………….39 SOSYAL YAġAMDA VAKIFLAR………………………………………………………………………………………………………………………….39 NASIL EĞĠTĠM GÖRDÜLER………………………………………………………………………………………………………………………………..40 MESLEĞĠMĠ NASIL SEÇMELĠYĠM………………………………………………………………………………………………………………….……41 6.ÜNĠTE – YAġAYAN DEMOKRASĠ………………………………………………………………………………………………………………...43 KURULTAYDAN MECLĠSE……………………………………………………………………………………………………………............................43 YÖNETĠMĠN ÖZÜ……………………………………………………………………………………………………………………………………………..44 KUVVETLER AYRILIĞI……………………………………………………………………………….………………………………………………….……44 KAMUOYU VE BASIN …….…………………………………………………………………………………………………………………………..…. 46 7.ÜNĠTE – ÜLKELER ARASI KÖPRÜLER………………………………………………………………………………………………………….42 BĠR DÜNYA DAVAġI………………………………………………………………………………………………………………………………….……...42 KÜRESEL SORUNLARA KÜRESEL ÇÖZÜMLER………………………………………………………………………………………….………..46 ĠNSANLIĞIN SORUMLULUĞU………………………………………………………………………………………….…..…………………………...46 Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 1 SOSYAL BĠLGĠLER 7 ÜNĠTE 1 - ĠLETĠġĠM VE ĠNSAN ĠLĠġKĠLERĠ ĠLETĠġĠM BENĠMLE BAġLAR ĠLETĠġĠM BĠR SANATTIR ĠletiĢim: Duygu, düĢünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla baĢkalarına aktarılmasıdır. Her canlı değiĢik yöntemlerle iletiĢim kurar, Örneğin hayvanlar kimi zaman birbirlerini koklayarak kimi zaman da çeĢitli sesler çıkartarak iletiĢim kurarlar. Diğer canlılardan farklı olarak insanlar konuĢma ve dinleme yeteneğine sahip olduğundan iletiĢimi geliĢtirme Ģansına sahiptir. BAġLICA ĠLETĠġĠM YOLLARI 1-Sözlü ĠletiĢim: KarĢılıklı konuĢmaya dayalı iletiĢimdir. 2-Yazılı ĠletiĢim: Yazı yoluyla sağlanan iletiĢimdir. Not, mektup, gazete, dergi ve kitaplardaki yazılar veya yazılı iĢaretler aracılığı ile yapılan iletiĢimdir. 3-Hareketlerle ĠletiĢim: Jest, mimik ve çeĢitli hareketlerle sağlanan iletiĢimdir. Sözsüz veya beden dili ile iletiĢim de denilebilir. Hareketlerle iletiĢim sağlarken insanlarla aynı kültürden olmamız gerekir. Aksi takdirde yapacağımız hareketlerin yanlıĢ anlaĢılması kaçınılmazdır. Bu tür iletiĢim yolunu genellikle iĢitme engelli insanlarımız kullandığı gibi iĢitme problemi olmayan insanlarımız da kullanabilmektedir. Selam veren bir insana baĢımızı sallamamız gibi. Jest: Bir duyguyu, düĢünceyi ya da bir konuyu anlatırken el, kol, ayak veya baĢ ile yapılan hareketler ve beden hareketlerinin tamamına verilen isimdir. Mimik: Bir duyguyu, düĢünceyi ya da bir konuyu anlatırken kaĢ, göz, ağız, yüz hareketleriyle anlatılmasıdır. Etkili bir iletiĢimde dikkat edilmesi gerekenler 1-Bireyin Kendini Tanıması: Kendisini tanıyan ve sahip olduğu özelliklerin farkında olan bir kiĢi çevresindeki insanları daha kolay algılar ve tanır, onlarla daha kolay ve uyumlu bir iletiĢim sağlar. 2-Etkili Anlatım: KarĢımızdaki insanlarla konuĢurken; KonuĢurken doğal olmalıyız, yapmacık konuĢma ve hareketlerden kaçınmalıyız. Dinleyici ile göz teması kurmalıyız. Ses tonumuzu sürekli olarak konuĢmamızın içeriğine göre ayarlamalıyız, tek düze bir konuĢma insanın dikkatini çekmez. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Kullandığımız kelime ve cümlelerin karĢımızdaki insanların anlayabileceği düzeyde olmasına dikkat etmeliyiz. Jest ve mimiklerimizi, bedenimizi konuĢmamızın içeriğine uygun olarak kullanmalıyız. KonuĢma süresini uzun tutmamalıyız. 3-Etkili Dinleme: Etkili bir dinleme yapabilme için; KonuĢmacı ile göz teması sağlamalıyız. Kendimizi rahat ve hafif tutmalıyız. KarĢımızdaki insan konuĢurken ona çeĢitli tepkiler vererek onu dinlediğimizi ona hissettirmeliyiz. KonuĢmacıyı dinlerken empati kurmalı, kendimizi onun yerine koymalıyız. Asla konuĢmacının sözlerini kesmemeliyiz, sorularımızı ve eleĢtirilerimizi sona saklamalıyız, Dikkat dağıtacak davranıĢlardan kaçınmalıyız, dikkat dağıtacak unsurları da ortadan kaldırmalıyız. 4-Empati Kurma: DıĢ dünyayı karĢımızdaki insanın penceresinden, görmeye çalıĢmak demektir. Bir baĢka deyiĢle kendimizi onun yerine koymak demektir. Empati kurmak, baĢka insanlarla iletiĢimimizin gücünü artırır. Empati: Bir insanın kendisini karĢısındakinin yerine koyarak onun duygularını ve düĢüncelerini anlamaya çalıĢmasıdır. ĠletiĢimi ZorlaĢtıran DavranıĢlar 1- KarĢımızdaki insanı yönlendirmeye çalıĢmak. 2- KarĢımızdaki insanı eleĢtirmek, suçlayıcı davranmak ve yargılamak. 3- Çok veya alakasız sorular sormak. 4- Teselli etmek, konuyu değiĢtirmeye çalıĢmak. 5- TeĢhis, tanı koymak. 6- KonuĢtuğumuz kiĢinin adını öğrenmeye çalıĢmamak veya adını hiç kullanmamak. 7- KarĢımızdaki insanlara takma isimleriyle hitap etmek, 8- Argo (düĢük seviyeli sokak ağzı) ve hakaret içerikli konuĢmalar yapmak. 9- Kendi düĢünce ve fikirlerimizi tek doğru olarak kabul etmek, baĢkalarının duygu ve düĢüncelerini önemsememek ve saygı göstermemek. 10- Ön yargılı davranmak, Ġnsanları oldukları gibi kabul etmemek. 11- Sözünden dönmek, alay etmek, oyalayıcı davranmak. Sayfa 2 ĠletiĢimi Olumsuz Etkileyen DavranıĢlar Çok konuĢmak ve cevap hakkı vermemek Her zaman “sen dili” ile konuĢmak. Emir vermek. Suçlayıcı bir tavırda olmak Yönlendirmek, öğüt vermek, teselli etmek. ĠletiĢimi Olumlu Etkileyen DavranıĢlar: “Ben dili” ile konuĢmaya özen göstermek. Suçlayıcı ve kırıcı olmamak KonuĢmaktan çok dinlemeyi tercih etmek Sabırlı olmak. BaĢarılı ve iyi iĢ yapanları tebrik etmek Açık ve net olmak Ülkemizin geneli göz önüne alındığında ülkemizde en yaygın ve en etkili kitle iletiĢim aracının televizyon olduğu söylenebilir. Çünkü televizyon diğer kitle iletiĢim araçlarından farklı olarak herkesin evinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Kamuoyu OluĢumunda Kitle ĠletiĢim Araçlarının Önemi Ġnsanları ilgilendiren ortak konularda, genellikle sorunlarda yine insanlar tarafından üretilen ortak çözüm yoluna, ortak düĢünceye kamuoyu denir. ĠletiĢim engelleri: Önyargılı olmak, isim takmak, tehdit etmek, sıkça soru sormak, emir vermek, eleĢtirmek, sen dili kullanmak vb. BEN DĠLĠ “Ben” ile baĢlar “ben” ile biter. ĠletiĢim engeli oluĢturmaz. KiĢinin/bireyin kendi duygularını ifade eder. KarĢımızdakinin davranıĢlarını hedef alır. Örnek: Bugün seni derste görmeyince meraklandım. Derslerine yeterince çalıĢmamana üzülüyorum. SEN DĠLĠ “Sen” ile baĢlar “sen” ile biter. ĠletiĢim engeli oluĢturur. Yargılar, suçlar, eleĢtirir. KarĢımızdakinin kiĢiliğini hedef alır. Örnek: Bugün yine derste yoktun? Derslerine hiç çalıĢmıyorsun! ÇatıĢma: Bir ya da birden çok kiĢinin herhangi bir konu üzerinde anlaĢamadığı zaman ortaya çıkan gerginlik halidir. Ġnsanların gereksinimleri, istekleri birbirleriyle ters düĢtüğü zaman çatıĢma yaĢanır. UzlaĢma: KiĢiler arasındaki çatıĢma halinin sona ermesi ve çatıĢma durumunun sona ermesidir. UlaĢmanın gerçekleĢmesi için karĢılıklı iletiĢim kanallarının açık olması gerekir. BĠR TUġLA DÜNYA EVĠMĠZE GELDĠ KĠTLE ĠLETĠġĠM ARAÇLARI Kitle ĠletiĢim Araçları: Yazılı, sesli ya da görsel yapıtların dağıtımını ya da yayımını sağlayan her türlü teknik iletiĢim aracına kitle iletiĢim araçları denir. Gazete, radyo, televizyon, internet kitle iletiĢim araçlarından bazılarıdır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Herhangi bir sorunun çözümünde insanların geneline ulaĢmak, onları bu konu hakkında yüz yüze bilgilendirmek oldukça zordur. Oysa kitle iletiĢim araçlarını kullanarak çok sayıda insana ulaĢmak, bilgilendirmek, görüĢlerini ve desteklerini almak daha kolaydır. Kitle iletiĢim araçlarının iĢlevleri Ģunlardır. 1-Bilgilendirir: Kitle iletiĢim araçları sayesinde insanlar ve toplumlar arasında etkileĢim ve iletiĢim sağlanır. Dünyada neler olup bittiği daha kolay öğrenilir. 2-Kamuoyu oluĢturur: Kitle iletiĢim araçları toplumu ilgilendiren konularda insanları harekete geçirerek kamuoyu oluĢturulmasını sağlarlar. 3-Eğlendirir: Etkinlikler, spor, yarıĢma, film vb. programlar insanlara hoĢça vakit geçirmektedirler. 4-Bilgiyi üretir ve paylaĢır: Günümüzde hayatımızın her alanına giren bilgisayar ve internet, radyo ve televizyonların yerini alarak, iletiĢimin çok yönlü olarak yapılmasını sağlamıĢtır. Ġnsanlar bilgisayar aracılığıyla hem bilgi üretme hem de bilgiyi yayma imkanı elde etmiĢlerdir. Ġnternet aracılığıyla dünyanın dört bir yanına çok kısa bir sürede iletiĢim sağlanabilmektedir. Ġnsanlar her konuda istedikleri kadar bilgi sahibi olma imkanına sahip olmuĢlardır. Kitle ĠletiĢim Araçlarının Olumsuz Yönleri KiĢiler arası iliĢkilerde yüz yüze etkileĢimi bir anlamda ortadan kaldırdığı için sosyalleĢmeyi engeller. Uzun süre takip edildiği durumlarda sağlık sorunlarına yol açabilir. Kontrolü sağlanmazsa zaman kaybına yol açan araçlar haline gelebilirler. Özellikle küçük yaĢtaki çocuklarda Ģiddet, korku ve uygun olmayan içerikli programlar ruhsal bozukluklara yol açabilir. Sayfa 3 RADYO TELEVĠZYON ÜST KURULU (RTÜK) 1994 yılında iletiĢim alanının yeniden düzenlenmesi amacıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kurulmuĢtur. Ülkemizde yayın yapan kuruluĢların belli ilkeler doğrultusunda yayın yapmalarını sağlamak amacıyla radyo ve televizyonların yayınlarını düzenlemek ve denetlemekle görevli kuruldur. RTÜK radyo ve televizyon kanallarına kurallara aykırı yayın yapmaları halinde uyarı, yayın durdurma ve para cezası verebilir. Osmanlı Devleti Döneminde; Ġlk resmi matbaa kuruldu. (1727) Takvim-i Vakayi adlı ilk resmi gazete çıkarıldı.(1831) Ġlk sivil gazete Ceride-i Havadis çıkarıldı.(1840) Telgraf kullanılmaya baĢlandı. (1855) Tercüman-ı Ahval gazetesi çıkarıldı. (1860) Türkiye Radyo Televizyon Kurumu(TRT) o o o o o 1927 yılında yurdumuzda ilk radyo yayınları baĢladı. 1927‟de Atatürk‟ün emri ile Ankara radyosu yayınına baĢladı. Mayıs 1964 TRT kuruldu. Ocak 1968„de TRT Ankara televizyonu deneme yayınlarına baĢladı. Temmuz 1984„te TRT renkli yayına geçti. ÖZGÜR BASIN DEMOKRASĠNĠN TEMELĠDĠR ÖZGÜRLÜKLER ÜZERĠNE PANEL YAPIYORUZ Basın Özgürlüğü: Ġnsanların düĢüncelerini, görüĢlerini, gazete, dergi, kitap, radyo, televizyon vb. diğer insanlara iletme serbestliğine denir. Buna kitle iletiĢim özgürlüğü de denir. Farklı düĢüncelerin çeĢitli yollarla insanlara ulaĢmasını sağlamak demokrasinin de ön koĢuludur. Basın özgürlüğünün olmadığı bir demokrasi de düĢünülemez. Basın özgürlüğü anayasamızla ve uluslararası belgelerle güvence altın alınmıĢtır. ĠLETĠġĠM HAK VE ÖZGÜRLÜKLERĠ Doğru Bilgi Alma Hakkı: Kitle iletiĢim araçlarının “doğru bilgi verme sorumluluğu” vatandaĢların ise “doğru bilgi alma hakkı” vardır. Bu yüzden kitle iletiĢim araçları bilgi verirken doğru, temiz, özgür, ilkeli ve dürüst haber Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni vermelidirler. Haberi çarpıtmadan, yanıltmadan tarafsız olarak yayınlamalıdır. Kimsenin konutuna girilmemelidir. Yani konut dokunulmazlığı ihlal edilmemelidir. Devlet, aile ve kiĢi sırları açıklamamalıdır. Özel Hayatın Gizliliği: Kitle ĠletiĢim araçları özel hayatın gizliliğine saygı duymalıdır. Kimsenin gizli görüntüleri, telefon görüĢmeleri, mektupları yayınlanmamalıdır. DüĢünceyi Açıklama Özgürlüğü: Herkes düĢünce ve kanaatlerini özgürce ifade etme ve yayma özgürlüğüne sahiptir. Kitle ĠletiĢim Özgürlüğü: Kitle iletiĢim araçları yayınlarında suça teĢvik ya da suçlulara destek verici yayın yapmamalıdır. Ulusal çıkarlara aykırı davranıĢların karĢısında olmalıdır. DüĢünce Özgürlüğü: DüĢünce ve kanaatlerin çeĢitli araç ve yollarla serbestçe açıklanması ve yayılmasıdır. DüĢünce özgürlüğü sosyal geliĢmenin temel koĢulu, toplumun demokratik yapısının önemli göstergelerindendir. Bu özgürlük, birçok devletin anayasasında özgürlükler kapsamında güvence altına alınmıĢtır. Tekzip ve Düzeltme Hakkı: Yayın organları, yanlıĢ haber, resim ve bilgilerde düzeltme yapmak (tekzip yayımlama) ve haksızlığa uğrayan kiĢilerin düzeltme cevaplarını yayınlamak zorundadır. Bunun yanında hakların ihlal edildiği durumlarda yetkili kurumlara baĢvurmak bir vatandaĢlık görevidir. TEKZĠP: Yalanlama, düzenleme ve düzeltme demektir. Herhangi bir kiĢi veya bir kurum hakkında herhangi bir basın yayın organında gerçeğe aykırı, asılsız bir haber ve bilgi yayınladığı zaman o kiĢi veya kuruluĢun isteği üzerine direkt veya mahkeme kararıyla dolaylı yönden o basın yayın kuruluĢunun yanlıĢ, asılsız ve gerçeğe aykırı olarak yaptığı haberi, yalanlama ve düzeltme yayınına tekzip denir. SANSÜR: Gazete, dergi gibi basın organlarındaki yazı, resim, karikatür gibi unsurların önceden devlet makamları tarafından incelenerek basım ve yayının yasaklanmasıdır. ASPARAGAS: Yalan veya gerçek dıĢı yapılan haberlere denir. Sayfa 4 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 1982 22. Madde: Herkes haberleĢme hürriyetine sahiptir. 26. Madde: Herkes düĢünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya baĢka yollarla tek baĢına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. 28. Madde: Basın hürdür, sansür edilemez. Kitle iletiĢim araçları özel hayatın gizliliğine ve konut dokunulmazlığına saygı göstermek zorundadır. Çünkü özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı anayasada güvence altına alınmıĢtır. 20. Madde: Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. 21. Madde: Kimsenin konutuna dokunulamaz. Bazı durumlarda hak ve özgürlükler sınırlandırılabilir. Bunlar: SavaĢ hali Seferberlik ve sıkıyönetim Suç iĢlenmesini önlemek Genel ahlakın korunması Kamu güvenliğinin sağlanması Kamu sağlığının korunması Basın Ahlak Yasası Yayınlarda hiç kimse ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aĢağılanamaz. KiĢilerin özel yaĢamı, kamu çıkarının gerektirdiği durumlar dıĢında yayın konusu olamaz. Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleĢemedikçe hiç kimse “suçlu” ilan edilemez. Basın organları yanlıĢ yayınlardan kaynaklanan cevap ve tekzip hakkına saygı duyarlar. ÖZGÜRLÜK: BaĢkalarının haklarına zarar vermeden istediğimizi yapabilmektir. Özgürlükler sınırsız değildir. Bir baĢka deyiĢle baĢkalarının haklarının baĢladığı yerde bizim özgürlüğümüz sona erer. HAK: Ġnsanların herhangi bir iĢi yapma yetkisine hak denir. PANEL: Dinleyiciler önünde, seçilmiĢ bir konuĢmacı grubun bir konuyu tartıĢmak amacıyla düzenlediği toplantı ya da açık oturumdur. o Kitle iletiĢim özgürlüğü bireylerin sağlıklı bilgilenmesi açısından önemlidir. Ancak kitle iletiĢim özgürlüğü sınırsız olmamalıdır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni o Kitle iletiĢim araçları Ģu konularda dikkatli davranmak zorundadır. Bunlar; Özel yaĢamın gizliliği Konut dokunulmazlığı Doğru bilgi verme Diğer kiĢi hak ve özgürlükleri ATATÜRK VE ĠLETĠġĠM HERKESĠ AYRI AYRI DĠNLEMEKTEN ZEVK ALIRIM o o Milli mücadelenin ilk yıllarında bugün sahip olduğumuz radyo, televizyon gibi birçok iletiĢim aracı bulunmamaktaydı. Atatürk milli mücadele yıllarında kamuoyu oluĢturmak ve halkın doğru bilgilendirilmesini ve bilinçlendirilmesini sağlamak için, kitle iletiĢim araçlarının kullanılması gerektiğine inanılmıĢ ve bu amaçla bazı çalıĢmalar yapmıĢtır. Bunlar; Ġrade-i Milliye Gazetesi (Eylül 1919): Sivas Kongresinde alınan bir kararla çıkarılmasına karar verilen gazetedir. Milli mücadelenin gidiĢatı hakkında halkı bilinçlendirmeyi amaçlayan bu gazete, milli mücadelenin yayın organı olmuĢtur. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi (Ocak 1920): Atatürk‟ün kurduğu gazetenin üçüncüsüdür. Milli mücadelenin sözcülüğünü yapmıĢtır. Her sayısında Atatürk‟ün bir genelgesi veya beyannamesine yer vermiĢtir. Anadolu Ajansı‟nın Kurulması (6 Nisan 1920): Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk resmî ajansıdır. Mustafa Kemalin emriyle Yunus Nadi ve Halide Edip Adıvar gibi Cumhuriyet tarihinin aydınları tarafından milli mücadele davasını bütün memlekete ve dünyaya duyurmak amacıyla 6 Nisan 1920‟de kurulmuĢtur. Anadolu Ajansı günümüzde çalıĢmalarına devam etmektedir. Yeni Türk devletinin ilk ulusal kurumu olma özelliğini taĢır. Günümüzde bilgisayar sistemi ve uydu hattıyla çeĢitli haber ve fotoğrafları abonelerine hızlı bir Ģekilde ulaĢtırmaktadır. Ceride-i Resmiye (Ekim 1920) Ankara‟da kurulan T.B.M.M. Hükümetinin resmi gazetesi olarak 07.10.1920 tarihinde yayınlanmaya baĢlanan Ceride-i Resmiye, Takvim-i Vakayi‟nin devamı olarak kabul edilmektedir. Ceride-i Resmiye adı 1922‟de Resmi Ceride olmuĢtur. Resmi Ceride adı da 1928 tarihinde Resmi Gazete olmuĢ ve o tarihten beri bu ad ile yayınlanmaktadır. Sayfa 5 Telsiz Telgraf Hakkındaki Kanunun Kabul Edilmesi(1925) KurtuluĢ savaĢı sırasında iletiĢimin önemi anlaĢılmıĢ ve bu boĢluğu doldurmak için 1925 de Telsiz Tesisi Hakkında Kanun adlı bir yasa çıkarılarak Türkiye genelinde bir telsiz Ģebekesi kurulması ön görülmüĢtür. Telsiz, Telgraf vericilerinin hizmete girmesi (1927) 1927 de hizmete giren telsiz-telgraf vericileriyle Berlin, New York, Moskova, Tahran, Viyana, Londra gibi merkezlerle bağlantı kurulmuĢtur. Ġstanbul ve Ankara Radyosunun yayına baĢlaması (1927) ÜLKEMĠZDE ĠLETĠġĠM KRONOLOJĠSĠ 14 Eylül 1919 Ġrade-i Milliye gazetesi çıkarıldı. 10 Ocak 1920 Hakimiyet-i Milliye Gazetesi çıkarıldı. 6 Nisan 1920 Anadolu Ajansı kuruldu. 7 Ekim 1920 Ceride-i Resmiye (Resmi Gazete) çıkarıldı. 1925 Telsiz Telgraf Hakkında Kanun çıkarıldı. 1927 Telsiz Telgraf vericileri hizmete girdi. 6 Mayıs 1927 Ġstanbul Radyosu yayına baĢladı. Kasım 1927 Ankara Radyosu yayına baĢladı. 1 Mayıs 1964 TRT kuruldu. 13 Nisan 1994 Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kuruldu. Atatürk'ün KuruluĢunda Rol Aldığı Kitle ĠletiĢim Araçları El yazısı ile yazdığı dergi - Ġstanbul Harp Okulu1901 Minber - Ali Fethi Okyar ile Ġstanbul 1918 Ġrade-i Milliye Sivas 1919 Hakimiyet-i Milliye Ankara 1920 Anadolu Ajansı (AA) Ankara 1920 Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 6 SOSYAL BĠLGĠLER 7 ÜNĠTE 2 – ÜLKEMĠZDE NÜFUS NERELERDE YAġIYORUZ YAġADIĞIMIZ YERLER Nüfus, geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de tüm dünya ülkeleri için önemli bir güç kaynağı ve devamlılıklarını sağlamada gerekli bir unsurdur. Ülkemiz nüfusunun hızlı artmasıyla her geçen gün birim alana düĢen insan sayısı da artmaktadır. Ülkemizin coğrafi özellikleri bölgeden bölgeye hatta aynı bölge içinde bile farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar, yerleĢme ve nüfus dağılıĢını etkilemektedir. Bir yerde nüfusun az ya da çok olmasında çeĢitli faktörler etkili olur. Ġnsan yaĢamı ve çeĢitli faaliyetlerine elveriĢli alanlar nüfus bakımından daha kalabalıkken elveriĢli olmayan alanlar ise daha seyrek ve az nüfusludur. NÜFUS: Belirli bir alanda, belirli bir süre içinde yaĢayan insan sayısına denir. Ülkemizde nüfus sayımları Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) tarafından yapmaktadır. Ġlk düzenli nüfus sayımı 1927, ikincisi 1935 yılında yapılmıĢtır. Nüfus sayımları ülkemizdeki insan sayısının bilinmesi ve ona göre bazı planlamaların yapılması için önemlidir. (Eğitim-sağlık-yatırım-iĢ olanağı vb.) Toprak özellikleri: Verimli toprakların bulunduğu alanlar (Çukurova, Gediz, B. Menderes) nüfusça kalabalık iken, Tuz Gölü çevresi gibi yerlerde verimsiz topraklar bulunduğundan nüfus çok azdır. Su kaynakları: Su kaynağının olduğu yerler insanlar için her zaman gözde olmuĢtur.(Akarsu kenarları gibi) BEġERÎ FAKTÖRLER SanayileĢme: Bütün Dünya'da olduğu gibi Türkiye'de de, sanayileĢmenin arttığı yerlerde nüfus yoğunluğu artmıĢtır, Ġstanbul, Ġzmit, Adapazarı, Bursa, Adana ve Ġzmir buna örnektir. Tarım: Tarımın geliĢtiği yerler yoğun nüfusludur. Çukurova, Gediz, Bafra ve ÇarĢamba ovaları çevresi gibi Yeraltı kaynakları: Madenlerin veya enerji kaynaklarının iĢletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda da nüfus fazladır. Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir. Turizm: Ülkemizde, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki merkezlerde turizmden dolayı nüfus yoğunlaĢmıĢtır. UlaĢım: UlaĢım yolları kavĢağında bulunan illerimizin nüfusu artmıĢtır. EskiĢehir, Ankara, Kayseri, Ġstanbul gibi illerin geliĢmesinde, ulaĢım yolları üzerinde bulunmaları da etkili olmuĢtur. Ya da Ġzmir, Ġstanbul, Mersin, gibi ithalat ve ihracat yapılan limanlar nüfusu arttırmıĢtır. NÜFUSUN DAĞILIġINI ETKĠLEYEN FAKTÖRLER Türkiye'de nüfusun farklı dağılıĢında etkili olan faktörler Ģunlardır: DOĞAL FAKTÖRLER Ġklim özellikleri: Ülkemizde nüfusun yoğun olduğu yerlerin, genelde kıyı bölgeler olmasında ılıman iklimin büyük etkisi vardır. Kurak ve kıĢları aĢırı soğuk geçen yerlerde nüfus fazla yoğun değildir. Yer Ģekilleri: Ülkemizde yüksek ve engebeli yerlerde nüfus azdır. Doğu Anadolu Bölgesi, TaĢeli platosu, MenteĢe yöresi gibi yerler bunlara örnek verilebilir. Sosyal Kültürel Etkenler: Eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliĢtiği yerler doğal olarak nüfusu arttırır. NOT: Yeraltı kaynakları, bazı kaynaklarda doğal faktörler arasında, bazı kaynaklarda beĢerî faktörler arasında gösterilmektedir. Burada dikkat etmemiz gereken ekonomik faaliyet olarak mı doğal kaynak olarak mı gösterildiğidir. Ekonomik faaliyet olarak (Madencilik) olarak verilmiĢse beĢerî faktör, doğal kaynak olarak gösterilmiĢse doğal faktör olarak sayılır.( Z.D.) Bitki örtüsü: Gür ormanların bulunduğu alanlarda insanların yerleĢmesi ve çeĢitli faaliyetlerde bulunması zordur. Karadeniz Bölgesinin doğusu ve batısında nüfusun seyrek olmasında ormanların geniĢ yer kaplamasının etkisi vardır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 7 TÜRKĠYE NÜFUSUNUN ÖZELLĠKLERĠ NÜFUS YOĞUNLUĞU VE NÜFUSUN DAĞILIġI Kilometre kareye düĢen insan sayısına nüfus yoğunluğu denir. Nüfus (Ġnsan sayısı) Nüfus yoğunluğu= -------------------------Yüzölçümü (Alan) Yoğun Nüfuslu Yerler Doğu Karadeniz kıyıları Marmara Denizi kıyıları Ege Bölgesi'nin kıyıları ile iç kesimlere uzanan ovalar Çukurova(Adana) çevresi ve Antalya körfezi kıyıları 4-Akdeniz Bölgesi 5-Ġç Anadolu Bölgesi 6-Karadeniz Bölgesi 7-Doğu Anadolu Bölgesi Türkiye'de kilometrekareye 101 kiĢi düĢmektedir. YOĞUN NÜFUSLU ĠLLER Ġstanbul, Kocaeli, Ġzmir, Hatay, Bursa, Ankara, Gaziantep, Trabzon, Ordu, Samsun, Sakarya SEYREK NÜFUSLU ĠLLER Tunceli, Hakkari, Sivas, Erzincan, Kars, ġırnak, Kastamonu, Yozgat. NÜFUSU EN FAZLA OLAN ĠLLER Ġstanbul, Ankara, Ġzmir, Bursa, Antalya, Adana, Konya, Antep, Urfa, Mersin, Ġzmit NÜFUS ARTIġI Seyrek Nüfuslu Yerler Yıldız Dağları(Kırklareli) Karadeniz Bölgesi'nin dağlık alanları MenteĢe Yöresi (Muğla-dağlık) TaĢeli Platosu (Antalya-karstik arazi) Teke Yarımadası (Antalya-dağlık) Tuz Gölü çevresi(Konya-kurak-verimsiz topraklar) Hakkari dağlık bölgesi Genel olarak yağıĢlı yöreler yoğun nüfusludur. Ancak MenteĢe, Yıldız, Teke ve TaĢeli yöreleri yağıĢlı olmasına rağmen dağlık olduğu için seyrek nüfusludur. Ülkelerin veya bölgelerin nüfus sayısı az, yüz ölçümü geniĢ olursa nüfus yoğunluğu azalır. Mesela yüzölçümü en büyük olan bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesinde nüfus yoğunluğu azdır. Eğer yüz ölçümü küçük, yaĢayan insan sayısı fazla olursa nüfus yoğunluğu fazla olur. Marmara Bölgesi gibi Nüfus yoğunluğu ve nüfus miktarı en fazla olan bölge Marmara bölgesidir. Nüfus yoğunluğu ve nüfus miktarı en az olan bölge Doğu Anadolu bölgesidir. Ankara‟nın nüfusu en fazla olan 2. Ġlimiz olmasına rağmen, nüfus yoğunluğu en yukarılarda değildir. Çünkü yüzölçümü çok büyüktür. Ya da Hatay nüfusu en fazla olan illerden biri olmamasına rağmen nüfus yoğunluğu fazladır. NÜFUS YOĞUNLUĞUNA GÖRE BÖLGELERĠMĠZ 1-Marmara Bölgesi 2-Güneydoğu Anadolu Bölgesi 3-Ege Bölgesi Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Doğum oranı ile ölüm oranı arasındaki fark, nüfus artıĢını gösterir. Bir ülkede doğum oranı fazla, ölüm oranı az ise nüfus artıĢı meydana gelir. Ölüm oranı doğum oranından fazla olursa, nüfusta azalma meydana gelir. Az geliĢmiĢ ülkelerde nüfus artıĢ hızı yüksek, geliĢmiĢ ülkelerde ise nüfus artıĢ hızı düĢüktür. Doğal Nüfus ArtıĢı: Doğumların ölümlerden fazla olmasıyla meydana gelen artıĢa doğal nüfus artıĢı denir. Nüfus ArtıĢının Olumlu Sonuçları Üretim artar. Vergi gelirleri artar. Mal ve hizmetlere talep artar. Yeni endüstri dalları doğar. ĠĢçi ücretleri(iĢgücü) ucuzlar. Ġhracatta rekabet kolaylaĢır. Nüfus ArtıĢının Olumsuz Sonuçları ĠĢsizlik artar. Kalkınma hızı düĢer. KiĢi baĢına düĢen milli gelir azalır. Tasarruflar azalır, tüketim artar. Ġç ve dıĢ göçler artar. Ġnsanların temel ihtiyaçlarının karĢılaması zorlaĢır. Ġhracat azalır. Demografik(nüfusa bağlı) yatırımlar artar Çevre kirliliği artar ve belediye hizmetleri zorlaĢır. Sayfa 8 1927 - 2000 yılları arasında ülkemiz nüfusundaki değiĢiklik o Nüfusumuz hızlı bir Ģekilde artmaktadır. o Erkek nüfus kadın nüfustan daha fazladır. o Nüfusun eğitim düzeyi giderek yükselmektedir. o Ortalama yaĢam süresi giderek artmaktadır. o Kentsel nüfus giderek artmaktadır. o Ġç ve dıĢ göçler giderek yoğunlaĢmaktadır. o 1927 - 2015 yılları arasında nüfusumuz yaklaĢık 6 kat artarak 13,6 milyondan 80 milyona ulaĢmıĢtır. 1927 den 2015‟e kadar ülkemizin nüfusu sürekli artmasına rağmen, en düĢük nüfus artıĢ hızı 1945 yılında olmuĢtur. (II. Dünya SavaĢı tehlikesi nedeniyle erkek nüfusun askere alınması.) Nüfus artıĢ hızının düĢmesi nüfus miktarını azaltmaz. NĠÇĠN SAYILIYORUZ NÜFUS SAYIMI Bir ülkede yaĢayan insan sayısı çok çeĢitli amaçlar için tespit edilir. Tarihte, özellikle askere alınacak ve vergi verecek nüfusu belirlemek amacıyla nüfus sayımları yapılmıĢtır. Bu amaçla Osmanlı Devleti‟nde ilk nüfus sayımı II. Mahmut döneminde 1831 yılında yapılmıĢtı. Ülkemizde Cumhuriyet ilanından sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıĢtır. Daha sonraki nüfus sayımı 1935‟te ve bundan sonra sonu sıfır ve beĢ ile biten yıllarda yapılmıĢtır. 1990 yılından sonra 10 yılda bir sayım yapılması kararlaĢtırılmıĢtır. Ancak ihtiyaca bağlı olarak 1997 yılında ara sayım, 2000 yılında son kez genel sayım yapılmıĢtır. 2007 yılından itibaren de Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi‟ne (ADNKS) geçilmiĢtir. Artık nüfusumuzun özellikleri TC Kimlik Numarası ile elektronik ortamda tespit edilmektedir. TÜRKĠYE NÜFUSUNUN ÖZELLĠKLERĠ NÜFUSUMUZUN YAPISI Nüfus sayımları sonucunda, nüfusun yapısal özellikleri tespit edilir. Bunlar; Nüfusun yaĢ yapısı, eğitim durumu, nüfusun cinsiyet yapısı, çalıĢan nüfus oranı, kır ve Ģehirde yaĢayan nüfus oranı, geliĢmiĢlik düzeyi, ortalama insan ömrü belirlenir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Nüfusun YaĢ Gruplarına Dağılımı: YaĢ grupları nüfusun genel yapısı ve doğurganlık oranı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Ayrıca iĢ, eğitim, sağlık vb. ihtiyaçların belirlenmesinde ve geleceğe yönelik planlamanın yapılmasında önemli rol oynar. Nüfusumuzun en önemli özelliği genç nüfusun çok olmasıdır. 0-25 yaĢ grubu toplam nüfusun yaklaĢık yarısını oluĢturur. NOT: Nüfus yaĢ durumuna göre; Çocuk, genç ve yaĢlı olmak üzere 3 gruba ayrılır. 0 – 14 yaĢ - çocuk nüfus, 15 – 64 arası - çalıĢabilir nüfus ( faal), 65 yaĢ ve üzeri - yaĢlı nüfus olarak kabul edilir. 15 – 64 yaĢ arası nüfus üretime katkı sağladığından, üretken nüfus olarak tanımlanır. 0–14 yaĢ arasındaki çocuk nüfus ve 65 üzeri nüfus yaĢlı nüfus genel olarak ekonomik anlamda bağımlı nüfus (tüketici nüfus) olarak kabul edilmektedir. Nüfusun Cinsiyete Göre Dağıtımı: Nüfusun cinsiyet durumu bir ülkedeki kadın ve erkek nüfusu ifade eder. Bir Ģehirde kadın ve erkek nüfus arasındaki farkı; sanayi, askeri birlik, Ģehrin göç alıp vermesi gibi faktörler etkiler. Sanayi, ulaĢım ve ticaretin geliĢtiği göç alan Ģehirlerde genel olarak erkek nüfus fazladır. Göç veren kırsal yörelerde ise genel olarak kadın nüfus fazladır. Nüfusun Eğitim Durumu:1927 yılında nüfusumuzun % 11' i okur – yazarken, 2000'de bu oran % 90'a yaklaĢmıĢtır. Okur - yazar olmayan nüfusun % 70'ten fazlasını kadınlar oluĢturmaktadır. Okur - yazarlık oranı artan toplumlarda gelir düzeyi, tarımsal üretim ve çevre duyarlılığı artmıĢtır. Ülkemizde ÇalıĢan Nüfus: ÇalıĢma çağındaki nüfus dilimi içinde bulunan ve belirli bir iĢi olan nüfusa “çalıĢan nüfus” veya “aktif nüfus” denir. ÇalıĢma çağındaki nüfus dilimi içerisine girdiği halde iĢi olmayan nüfusa da “iĢsiz nüfus” adı verilmektedir. 15-64 yaĢları arasındaki nüfus çalıĢma çağındaki nüfus olarak kabul edilir. Sayfa 9 Bir ülkede 20-65 yaĢ grubundaki insanların ne kadarının çalıĢtığı, o ülkenin kalkınmıĢlığını gösterir. Genellikle, sanayileĢmiĢ ve buna bağlı olarak geliĢmiĢ ülkelerde iĢsizlik az iken, az geliĢmiĢ ülkelerde iĢsizlik fazladır. Türkiye‟de tüketici nüfusun fazla olması ve orta yaĢ grubundaki iĢsizlik, ülkemizin kalkınma hızını yavaĢlatmaktadır. Türkiye‟de çalıĢan nüfusun; % 48‟i hizmet, % 27‟si sanayi, % 25‟i tarım sektöründe çalıĢmaktadır. kadın-erkek miktarı, ortalama yaĢam süresi vb. hakkında bize ipuçları verir. Bir ülkenin nüfus piramidi, o ülkenin; Nüfus miktarı, Cinsiyet durumu, Nüfusun yaĢ gruplarına dağılımı, Ortalama yaĢam süresi, Doğum ve ölüm oranları, Nüfustaki hareketlenmeleri gibi konularda bilgi verir. Ülkemizin Kır ve Kent Nüfusu: Nüfusu 10.000'in altında bulunan yerleĢmelerde yaĢayan nüfusa “kırsal nüfus” denir. Kırsal nüfusun geçimi önemli ölçüde tarıma ve hayvancılığa dayanmaktadır. Kırsal alanlardan Ģehirlere yapılan göçler nedeniyle günümüzde Ģehir nüfusu kır nüfusundan fazladır. Ülkemizin geliĢmiĢlik düzeyi: Bir ülkede genç nüfus (bağımlı nüfus) fazla ise o ülke geri kalmıĢtır. ÇalıĢan nüfus fazla ise o ülke geliĢmiĢ demektir. Ülkemiz geliĢmekte olan bir ülkedir. Ortalama yaĢam süresi: GeliĢmiĢ ülkelerde ortalama yaĢam süresi fazladır. (Az yıpranma, beslenme, sağlık hizmetleri gibi). Geri kalmıĢ ülkelerde ortalama ömür azdır. Ülkemiz ise geliĢmekte olan bir ülke olduğu için ortalama ömür 75‟lere kadar çıkmıĢtır. Sanayi-Tarım-Hizmet: Bir ülkede çalıĢmayan nüfus fazla ise (geri kalmıĢ ülke) o ülke de temel geçim kaynağı tarımdır. GeliĢmiĢ ülkelerde ise sanayi ve hizmet sektörlerinde çalıĢanların oranı fazladır. GeliĢmiĢ ülkelerde nüfus piramidi alta doğru daralır. Çünkü nüfus artıĢ hızı yavaĢlamıĢtır. GeliĢmemiĢ ya da geliĢmekte olan ülkelerde ise piramit alta doğru geniĢler. Çünkü nüfus artıĢ hızı yüksektir. Türkiye‟nin Nüfus Piramidine baktığımızda; o Türkiye‟de kadın ve erkek nüfus miktarlarının birbirine yakın olduğu, o Nüfus piramidinin taban kısmının geniĢ olmasından dolayı Türkiye‟de doğurganlığın yüksek olduğu, o En fazla nüfusun kadın ve erkeklerde 10-14 yaĢ grubunda toplandığı, o Nüfusumuzun yarıdan fazlasının 30 yaĢından küçük olduğu, o YaĢlı nüfus oranının düĢük olduğu, o Türkiye nüfusunun genç ve dinamik bir yapıya sahip olduğu görülür. GeliĢmiĢ ülkelerde tarımın payının az olması demek, tarım miktarının az olması demek değildir. Örneğin Hollanda da modern tarım yöntemleri geliĢmiĢ olduğu için geri kalmıĢ ülkelerden bile fazla tarım geliri vardır. NÜFUS PĠRAMĠDĠ: Nüfusun cinsiyete göre yaĢ gruplarının dağılımını gösteren grafiklerdir. Nüfus piramitleri, ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyleri hakkında bilgi verir. Bu piramitlere bakarak o ülkenin ekonomik düzeyi, okur-yazarlık oranı, Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 10 MERHABA DOYDUĞUM TOPRAK GÖÇÜN NEDEN VE SONUÇLARI Ġnsanların, doğdukları yerden baĢka yerlere geçici ya da sürekli olmak üzere taĢınmasına göç denir. Göçler iç göçler ve dıĢ göçler olmak üzere ikiye ayrılır. ĠÇ GÖÇLER Ülke içerisinde, nüfusun yer değiĢtirmesine iç göç denir. Ġç göçlerle bir ülkenin toplam nüfusunda değiĢme olmaz. Sadece bölgelerin ve illerin nüfusunda artma ya da azalma meydana gelir. Ġç göçler, sürekli ve mevsimlik göçler olmak üzere ikiye ayrılır. Ġç göçler ülke nüfusunu arttırmaz, değiĢtirmez. Sürekli Ġç Göçler Ülke içerisinde meydana gelen göçlerdir. Türkiye'de, özellikle kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir. Ġç göçün nedenleri Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artıĢı Miras yoluyla tarım alanlarının daralması ve ailelerin geçimini karĢılamaması Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve erozyonun artmasıyla toprağın verimsiz hale gelmesi Tarımda makineleĢmenin artması ve buna bağlı olarak tarımsal iĢgücünün azalması Kırsal kesimde iĢ imkânlarının sınırlı olması Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği Ġklim ve yer Ģekillerinin olumsuz etkileri Kentlerde sanayinin geliĢmiĢ olmasından dolayı iĢ imkânlarının fazlalığı Kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlığı Kan davaları, töre vb. Mevsimlik Ġç Göçler Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük Ģehirlere, tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere, yaz turizminin geliĢtiği yerlere bir müddet çalıĢmak üzere göç etmeleri ile gerçekleĢir. Yaylaya çıkma olayı da mevsimlik göçler içerisinde yer alır. Mevsimlik göçlerle Adana, Mersin, Hatay, Aydın, Muğla, Antalya, Ġzmir gibi merkezlerde, yaz ile kıĢ mevsimleri arasındaki nüfus miktarlarında önemli değiĢmeler olmaktadır. DıĢ göçlerin baĢlıca nedenleri Ekonomik nedenlerle çalıĢmaya gidilmesi Tabii afetler SavaĢlar Etnik nedenler Sınırların değiĢmesi Uluslararası anlaĢmalarla sağlanan nüfus değiĢimi DıĢ göçlerin sonuçları Göç eden ülkede nüfus artar, göç veren ülkede ise azalır. Ülkeler arasında ekonomik kültürel iliĢkiler geliĢir. Beyin göçü: Kendi alanında uzman, yetiĢmiĢ, nitelikli bilim insanlarının geliĢmiĢ ülkelere göçüne denir. Doktor, mühendis, bilim adamı vb. DEVLET VATANDAġ ELE ELE EĞĠTĠM VE ÇALIġMA HAKKI Ġç göçlerin sonuçları o Ülke genelinde nüfusun dağılıĢında dengesizlik görülür. o Yatırımlar dengesiz dağılır. o Düzensiz kentleĢme görülür.(GecekondulaĢma) o Sanayi tesisleri kent içinde kalır. o Kentlerde konut sıkıntısı çekilir. o Kent nüfusunda aĢırı artıĢ meydana gelir. o Alt yapı hizmetlerinde (yol, su, elektrik) yetersizlik görülür. o Kentlerde iĢsizlik artar. o Belediye hizmetleri aksar, Ģehirlerde çevre kirliliği artar. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni DIġ GÖÇLER Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dıĢ göç denir. Eğitim ve öğrenim hakkı ve bu hakkın nasıl kullanılacağı, yasal düzenlemeler ile ayrıntılı olarak belirlenmiĢtir. Yasalarımıza göre eğitim herkes için önemli bir haktır. Ülkemizde eğitim bütün çocuklar için 12 yıl zorunlu olup devlet okullarında parasızdır. Devlet, yardıma muhtaç baĢarılı öğrencilerin eğitimini tamamlayabilmeleri için burs ve benzeri yardımlar yapar. Özel eğitime ihtiyacı olan çocukları topluma kazandırmak için gerekli önlemleri alır. Devletimiz, her seviyede eğitim kurumu açarak vatandaĢlarının hizmetine sunmuĢtur. Bunun yanı sıra hayırsever vatandaĢlarımız ve sivil toplum kuruluĢları da eğitim ve öğretim hizmetlerine katkı sağlamaktadırlar. Sayfa 11 DarüĢĢafaka Eğitim Kurumları: Babası ölmüĢ ve maddi yetersizlikleri olan kız ve erkek çocuklara 1863 yılından beri hizmet veren bir okuldur. Öğrencilerin; giyim, yemek, barınma, kitap ve sağlık gibi tüm ihtiyaçları DarüĢĢafaka Cemiyeti tarafından karĢılanmaktadır. Devletten yardım almadan hizmet veren cemiyetin çalıĢmaları, hayırseverlerin yardımları ve kendi gelir getiren malları ile yürümektedir. ÇalıĢma hakkı Anayasa ile güvence altına alınmıĢtır. Anayasamıza göre çalıĢma herkesin hakkı ve ödevidir. ÇATOM (Çok Amaçlı Toplum Merkezi): BaĢbakanlık GAP idaresi tarafından Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nde, ekonomik, sosyal kalkınma ve yoksulluğu azaltma amacıyla kurulmuĢ merkezlerdir. Bu amaçla genç kız ve kadınlara çok çeĢitli alanlarda kurslar verilmektedir. YERLEġME VE SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ YerleĢme ve seyahat hürriyeti Anayasa ile güvence altına alınmıĢtır. Anayasamıza göre "Herkes, yerleĢme ve seyahat özgürlüğüne sahiptir." Ancak Suç iĢlenmesini önlemek, Sosyal ve ekonomik geliĢmeyi sağlamak, Sağlıklı ve düzenli kentleĢmeyi gerçekleĢtirmek Kamu mallarını korumak amacıyla yerleĢme özgürlüğü sınırlandırılabilir. Seyahat hürriyeti ise suç soruĢturma ve kovuĢturması sebebiyle ve suç iĢlemesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlandırılabilir. VatandaĢ sınır dıĢı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz. SOSYAL GÜVENLĠK KURULUġLARI Devlet vatandaĢlarının sosyal güvenliğini de sağlamaktadır. Bu amaçla; Emekli Sandığı: Tüm devlet kurumlarındaki memurların ve bunların bakmakla yükümlü oldukları kiĢilerin sosyal güvencesini sağlamak amacıyla kurulmuĢtur. Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK): Özel iĢletme ve fabrikalarda çalıĢanların ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kiĢilerin sosyal güvenliklerini sağlamak amacıyla kurulmuĢtur. Bağ-Kur: Devletin belirli bir prim karĢılığında esnaf, sanatkâr ve serbest meslekte çalıĢanlar için sağladığı sosyal güvenlik kurumudur. Bu kurumlar Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında birleĢtirilmiĢlerdir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 12 SOSYAL BĠLGĠLER 7 ÜNĠTE 3 – TÜRK TARĠHĠNDE YOLCULUK TÜRKLERĠN YENĠ YURDU: ANADOLU Anadolu‟ya ilk Türk akınları: Anadolu‟ya ilk Türk akınları 4. yüzyılda Hunlar, 6. yüzyılda da Sabir Türkleri gerçekleĢtirmiĢtir. Fakat bunlar Anadolu‟yu yurt edinmek amaçlı akınlar değildir. Karahanlılar ve Gazneliler tarafından sıkıĢtırılan Selçuklular kendilerine yerleĢebilecekleri yeni topraklar aramaya baĢladılar. Anadolu‟da o zamanlar hüküm süren devlet Bizanslılar idi. Anadolu‟yu yurt edinmek amaçlı ilk Türk akınlarını 1015-1021 yılları arasında Büyük Selçuklu Devleti komutanlarından Çağrı Bey yapmıĢtır. Anadolu‟ya yerleĢme niyeti taĢıyan ilk Türk akınlarının amacı; Anadolu‟yu tanıma, keĢfetme ve ganimet ( ekonomik ve askeri kaynak ) elde etmekti. Yapılan seferler sonucunda Anadolu‟nun Türkler için yerleĢmeye elveriĢli bir toprak olduğu anlaĢılmıĢtır. Orta Asya‟dan sonra ikinci Anayurdumuz olan ve Ģu an üzerinde yaĢadığımız Anadolu‟yu bir Türk yurdu haline getiren Oğuz Türkleridir. Avrupalılar Anadolu‟yu 12. yüzyıldan itibaren “Türkiye” olarak adlandırmaya baĢlamıĢlardır. BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETĠ ( 1040-1157 ) Büyük Selçuklu Devleti, 1040 yılında Gazneliler ile yapılan Dandanakan SavaĢı sonunda resmen kurulmuĢtur. Büyük Selçuklu Devleti, 1141 yılında Moğol kökenli bir devlet olan Karahitaylar ile yapılan “Katvan SavaĢını” kaybedince dağılma dönemine girdi. 1157 yılında son Büyük Selçuklu Sultanı Sencer‟in ölümü ile resmen yıkıldı. Büyük Selçuklular Anadolu‟ya geldikten sonra Bizans Ġmparatorluğu ile iki büyük savaĢ yaptılar: 1- Pasinler SavaĢı ( 1048 ) o Türklerin Anadolu‟ya olan akınlarını durdurmak isteyen Bizans Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti arasında Erzurum‟un bir ilçesi olan Pasinler mevkiinde yapılmıĢtır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni o o o ÖNEMĠ Büyük Selçuklular ile Bizanslılar arasındaki ilk savaĢtır. Büyük Selçukluların Bizans‟a karĢı kazandığı ilk zaferdir. Bizans‟ın zayıf durumda olduğunun anlaĢılması nedeniyle Anadolu‟ya olan Selçuklu akınlarını da artırmıĢtır. 2- Malazgirt SavaĢı ( 1071 ) Nedenleri: Büyük Selçuklu Devletinin Anadolu‟ya yaptığı akınları durdurmak isteyen Bizans Ġmparatoru Romen Diyojen, Türkleri Anadolu‟dan çıkarmak için büyük bir ordu hazırladı. 26 Ağustos 1071‟de Malazgirt ovasında Büyük Selçuklular (Alparslan) ile Bizans Ġmparatorluğu (Romen Diyojen) arasında yapılan savaĢı Büyük Selçuklu Devleti kazandı. Önemi ve sonuçları: Bizans‟ın savunma gücü kırıldı ve Anadolu‟nun kapıları Türklere açıldı. Doğu‟dan gelen Türk boyları önemli bir engelle karĢılaĢmadan Anadolu‟ya yerleĢmeye baĢladı. Malazgirt Zaferi, Türkiye tarihinin baĢlangıç noktası olarak kabul edilir. Bu zafer ile birlikte Anadolu‟nun TürkleĢme süreci hızlanmıĢ ve Anadolu topraklarından Türkiye adıyla söz edilmeye baĢlanmıĢtır. Malazgirt SavaĢı‟nı kazanan Alparslan komutanlarını Anadolu‟nun fethiyle görevlendirdiler. Bu komutanlar fethettikleri yerlerde kendi adlarını taĢıyan ilk Anadolu Türk beyliklerini kurdular. Bizans, Türklerle mücadele edemeyeceğini anlayınca Avrupalı devletlerden yardım istemiĢ ve bu durum Haçlı seferlerinin baĢlamasına neden olmuĢtur. Bizans‟ın Ġslam dünyası üzerindeki baskısı sona ermiĢtir. Malazgirt SavaĢında, Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Türk kökenli Oğuz ( Uz ) ve Peçenek Türklerinin, Selçukluların tarafına geçmesi savaĢı Türklerin/Selçukluların kazanmasında etkili olmuĢtur. Sayfa 13 En parlak ve güçlü dönemlerini MelikĢah zamanında yaĢayan Büyük Selçuklu Devleti 1157 yılında yıkıldı. DaniĢment Gazi Destanı, Anadolu‟nun fethi sırasında yapılan kahramanlıkları anlatır. Tokat Yağıbasan Medresesi, Kayseri Ulu Camii, Niksar Ulu Camii DaniĢmentliler‟den kalmadır. ANADOLU‟DA TÜRKĠYE TARĠHĠNĠN DÖNEMLERĠ 1-Anadolu‟da Ġlk Türk Beylikleri dönemi 2-Anadolu Selçuklu Devleti dönemi 3-Anadolu‟da Ġkinci Türk Beylikleri dönemi 4-Osmanlı Devleti dönemi 5-Türkiye Cumhuriyeti Devleti dönemi ANADOLU‟DA ĠLK TÜRK BEYLĠKLERĠ(1072-1409 ) Alparslan, Malazgirt SavaĢı‟ndan sonra komutanlarını Anadolu‟nun fethi için görevlendirmiĢtir. Bu komutanlar fethettikleri bölgelerde Büyük Selçuklu Devleti‟ne bağlı olarak beylikler kurdular. Anadolu‟da kurulan ilk Türk beylikleri Ģunlardır: 1-Saltuklular (1072 – 1202) 2-DaniĢmetliler (1080 – 1178) 3-Mengücekler (1080 – 1228) 4-Çaka Beyliği (1081 – 1093) 5-Artuklular (1102 – 1409) 1-SALTUKLULAR ( 1072-1202 ) Yağıbasan Medresesi, Anadolu‟da kurulan ilk medresedir ve tıp eğitimi verilen bir yerdir. 3-MENGÜCEKLĠLER ( 1080-1228 ) Erzincan merkez olmak üzere, Kemah, Divriği, kurulmuĢtur. Kurucusu Mengücek Gazi'dir. Kemah ve Divriği olmak üzere iki kola ayrılan Mengücekliler‟e Türkiye Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat son vermiĢtir. UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınan Sivas Divriği Ulu Cami ve DarüĢĢifası, Divriği Kale Cami, Melike Sultan ġifahanesi Mengücekliler‟den kalmadır. 4-ARTUKLULAR ( 1102-1409 ) Elazığ ( Harput ), Diyarbakır, Mardin, Batman, Hasankeyf çevresinde kurulmuĢtur. Kurucusu Artuk Bey‟dir. Sonradan Harput, Mardin ve Hasankeyf Artukluları olmak üzere 3 kola ayrılmıĢtır. Anadolu‟da kurulan ilk Türk beyliğidir. Kurucusu Ebul Kasım Saltuk Bey'dir. 1072 yılında Erzurum merkez olmak üzere kurulmuĢtur. Haçlı seferlerine karĢı Anadolu‟yu savunmuĢlardır. Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılmıĢtır. Mama Hatun Külliyesi, Erzurum Ulu Cami, Erzurum Kale Cami, Saltuklular‟dan kalmadır. 2-DANĠġMENTLĠLER ( 1080-1178 ) Anadolu‟da kurulan en güçlü Türk beyliğidir. Sivas, Çorum, Tokat, Niksar, Amasya, Malatya, Kayseri civarında kurulmuĢtur. Kurucusu DaniĢment Gazi‟dir. Haçlı seferlerine karĢı Anadolu‟yu savunmuĢlardır. Anadolu Selçuklu devleti hükümdarı II. Kılıç Arslan tarafından yıkılmıĢtır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Dünyanın en büyük taĢ kemerli köprüsü olan Malabadi Köprüsü, Mardin Ulu Cami, Harput Ulu Cami Artuklular‟dan kalmadır 5-ÇAKA BEYLĠĞĠ ( 1081-1093 ) Çaka Bey, tarafından Ġzmir ve çevresinde kurulmuĢtur. Çaka Beyliği, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan tarafından ortadan kaldırılmıĢtır. Çaka Bey, ilk Türk denizcisidir. Türk tarihinde ilk donanma Çaka Bey tarafından kurulmuĢtur. Bu nedenle Çaka Bey tarihteki ilk Türk amirali olarak kabul edilmektedir. Amiral: Deniz kuvvetlerinde en yüksek rütbeli deniz subaylarına verilen unvandır. Sayfa 14 Anadolu Türk Beylikleri ile Türkiye Selçuklu Devletinin Anadolu‟nun TürkleĢmesine ve ĠslamlaĢmasına yaptığı katkılar Bizanslılar, Haçlılar ve Gürcülerle mücadele ederek Anadolu'nun Türk yurdu olmasına büyük katkı sağlamıĢlardır. Türklerin düzenli ve güvenli bir Ģekilde Anadolu'ya yerleĢmesini sağlamıĢlardır. Anadolu'da cami, medrese, türbe, kümbet, kervansaray, darüĢĢifa gibi mimari eserler yaparak Anadolu'yu bayındır hale getirmiĢler ve Türk kültürünün yerleĢmesini sağlamıĢlardır. Ele geçirdikleri yerlere Türkçe adlar vererek Anadolu'ya Türkiye denmesini sağlamıĢlardır. Mevlana, Yunus Emre, Hacı BektaĢ-i Veli gibi Türk-Ġslam düĢünürleri toplumu eğiterek, Anadolu‟nun TürkleĢmesine ve ĠslamlaĢmasına katkı sağlamıĢlardır. Bazı mimari yapılar ve anlamları Saray: Hükümdar, kral ve padiĢahların oturdukları ve ülkeyi yönettikleri yerdir. Kale: Savunma amaçlı yapılardır. Cami: Müslümanların ibadet yerlerine denir. Kilise: Hıristiyanların ibadethanesidir. Sinagog ( Havra ) : Yahudilerin ibadet ettiği tapınaklara denir Manastır: Genellikle Hristiyanlıkta din görevlilerinin ve kendini dine adayan kimselerin bir arada yaĢadığı dinî yapıdır. Kümbet: Anıt mezarlara kümbet denir. Selçuklulara has mimari yapılardır. Türbe: Önemli kiĢiler için yapılmıĢ anıt mezar niteliğinde olan ve içinde mescit de bulunan yapıdır. Medrese: Müslüman ülkelerde orta ve yüksek eğitimin yapıldığı eğitim kurumlarına medrese denir. Külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuĢ medrese, imaret ( aĢevi ), sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü. Kervansaray (Han) : Kervanların ticaret yolları üzerindeki kurulan konak yeridir. Günümüzün dinlenme tesisleri ya da otellerine benzemektedir. DarüĢĢifa: Eskiden hastanelere verilen addır. Hisar: Bir Ģehrin veya önemli bir yerin korunması için taĢtan yapılmıĢ, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde hendekler bulunan küçük kalelere hisar denir. Harabe: YıkılmıĢ veya yıkılmaya yüz tutmuĢ yapılara harabe denir. Ġmarethane: Yoksullara ve yolculara ücretsiz yemek dağıtılan aĢevi Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni TÜRKĠYE (ANADOLU) SELÇUKLU DEVLETĠ (1075-1308 ) KutalmıĢoğlu Süleyman ġah, tarafından baĢkent Ġznik olmak üzere 1075 yılında kuruldu. KutalmıĢoğlu Süleyman ġah, Güney Marmara kıyılarını, Kocaeli Yarımadası‟nı ve Ġstanbul‟un Anadolu yakasını ele geçirdi. Ardından Doğu ve Güney Anadolu‟ya yönelerek Adana, Tarsus, Kozan, MaraĢ, Antep ve Antakya‟yı aldı. Süleyman ġah 1086 yılında Suriye‟de giriĢtiği bir savaĢta hayatını kaybetti. I. Kılıç Arslan döneminde I. Haçlı Seferi nedeniyle baĢkent Ġznik Haçlıların eline geçti. Bu nedenle devletin baĢkenti Konya'ya taĢındı. I. Mesut, II. Haçlı Seferi'ne baĢarıyla karĢı koymuĢtur. Sultan I. Mesut kendi adına bakır para bastıran ilk Anadolu Selçuklu Sultanıdır. II. Kılıç Arslan döneminde ise Anadolu‟nun Türk yurdu olduğunu kesinleĢtiren bir savaĢ yaĢandı. MĠRYOKEFALON SAVAġI ( 1176 ) Nedenleri: II. Kılıç Arslan‟ın Anadolu‟da birliği sağlayarak güçlenmesi. Bizans‟ın Türkleri Anadolu‟dan çıkararak Anadolu‟ya tamamen hakim olmak istemesi. Türkiye Selçukluları ile Bizans Ġmparatorluğu arasında yapılan Miryokefalon SavaĢını Selçuklular kazanmıĢtır. Önemi: o o o o o Türklerin Anadolu‟dan atılamayacağı ve Anadolu‟nun kesin bir Türk yurdu olduğu anlaĢılmıĢtır. Bizans‟ın son saldırı savaĢıdır. (Bu savaĢtan sonra Türkler artık taarruza, Bizans ise savunmaya geçti.) Haçlı seferleri ile Bizans‟ın eline geçen Anadolu‟daki siyasi üstünlük, tekrar Selçukluların eline geçmiĢtir. Bizanslılar ve Batılılar, Anadolu‟ya bu savaĢtan itibaren “Türkiye” demeye baĢladılar. II. Kılıç Arslan daha hayatta iken ülkeyi 11 oğlu arasında paylaĢtırdı. Ölümünden sonra oğulları arasında taht kavgaları baĢlayınca devletin geniĢlemesi bir süre de olsa durmuĢtur. (Veraset sistemi- Devletin hanedan ailesinin ortak malı sayılması nedeniyle) Sayfa 15 Miryokefalon SavaĢı‟ndan sonra, Bizans tehdidinin ortadan kalkmasıyla Selçuklular daha rahat hareket etmeye baĢladılar. Anadolu‟daki Türk beyliklerini fethederek, Türkiye Selçuklu Devleti‟ne kattılar. Son Selçuklu hükümdarı II. Mesud‟un ölümü ile Türkiye Selçuklu Devleti son buldu (1308). Kısa sürede Bizans‟a ait toprakları fetheden Türk beylikleri Marmara ve Ege Denizi‟ne ulaĢtılar. Beylikler Anadolu‟da düzen ve asayiĢi yeniden sağladılar. Bu beylikler: Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Karesioğulları, Candaroğulları, MenteĢeoğulları, Ramazanoğulları, Saruhanoğulları, Hamitoğulları, Dulkadiroğulları vb. Akdeniz (Antalya) ve Karadeniz‟in (Sinop, Samsun) önemli liman kentleri ele geçirildi. Böylece Anadolu ticareti, bu limanlarla ülkeler arası bir ticarete dönüĢtü. Selçuklular ülkede huzur ve asayiĢi sağladılar. Halk zenginlik içinde yaĢamaya baĢladı. HAÇLI SEFERLERĠ(1096-1270) Alaeddin Keykubad Dönemi Türkiye Selçuklu Devleti Alaeddin Keykubad döneminde en güçlü zamanını yaĢadı. Anadolu‟da ticaret, sanat, bilim ve kültür merkezi olan büyük Ģehirler inĢa edildi. Bu Ģehirleri kale, cami, konut, han, hamam, medrese ve türbe gibi mimari eserlerle donattılar. HarzemĢahlar ile yapılan Yassıçemen SavaĢı kazanıldı.(1230) Alanya (Kandelor Kalesi) alınarak devletin kıĢlık baĢkenti haline getirildi. Kırım‟ın Suğdak limanı fethedildi. Türkiye Selçuklu Sultanlarının, Anadolu Türk Beyliklerini ele geçirmesi, Anadolu‟da Türk siyasi birliğini sağlama amacına yöneliktir. Alaeddin Keykubad‟ın ölümünden sonra baĢa geçen hükümdarlar ülkeyi iyi yönetemedi. Bu durum Moğolların Anadolu‟ya gelmesine yol açtı. Kösedağ SavaĢı (1243) Sebebi: Alaeddin Keykubad‟ın ölümünden sonra ülke içinde karıĢıklıklar baĢ göstermesi ve Asya‟nın büyük bölümünü ele geçiren Moğollar, Anadolu‟yu ele geçirmek istemesi. Selçuklu ve Moğol orduları Sivas‟ın doğusunda Kösedağ SavaĢı‟nda karĢılaĢtılar. Selçuklu ordusu sayıca daha kalabalık olmasına rağmen Moğol ordusunun saldırısı karĢısında dağıldı (1243). Sonucu: Kösedağ SavaĢı‟ndan sonra Anadolu‟da Moğol hâkimiyeti baĢladı. Türkiye Selçuklu Devleti yıkılma sürecine girdi. Anadolu‟da siyasi birlik bozuldu; beylikler yeniden kuruldu. Moğollar, Anadolu‟ya gönderdikleri vali ve komutanlarla ülkeyi yönetmeye baĢladılar. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni o Avrupalıların, Papa‟nın önderliğinde birleĢerek Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Antakya gibi yerleri Müslümanlardan almak amacıyla düzenledikleri seferlere “Haçlı Seferleri” denir. Bu seferlere katılanların elbiselerinin ve kalkanlarının üzerinde Haç iĢareti olduğu için bunlara Haçlı denilmiĢtir. o 1096 – 1270 yılları arasında sekiz sefer düzenlemiĢtir. Bunlardan ilk dördü Anadolu üzerinden, diğerleri ise deniz yolu ile gerçekleĢtirilmiĢtir. HAÇLI SEFERLERĠ'NĠN SEBEPLERĠ DĠNĠ SEBEPLER 1. Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Antakya ve Ġznik'in Müslümanlardan geri alınmak istenmesi. 2. Papa tarafından kurulan Kluni Tarikatı'nın çalıĢmaları. 3. Papanın, sefere katılanlara cennet vaat etmesi. 4. Ġslâmiyet‟in batıya yayılmasını engelleyerek Hristiyanlığı tekrar doğuya yayma düĢüncesi. SĠYASĠ SEBEPLER 1. Bizans'ın, Türkler‟e karĢı Papadan yardım istemesi. 2. Orta Doğu'da Hıristiyan devletler kurma düĢüncesi. 3. ġövalyelerin ve asillerin macera arayıĢları. 4. Kralların ve senyörlerin topraklarını geniĢletme düĢüncesi. EKONOMĠK SEBEPLER 1. Avrupa'nın fakirliği karĢısında Ġslâm dünyasının zenginliği. 2. ġövalyelerin ve asillerin zenginliklerini artırma düĢüncesi. 3. Fakir Hıristiyan halkın bu seferlerle zengin olma düĢüncesi. 4. Müslümanların kontrolündeki Ġpek ve Baharat yollarının kontrolünü ele geçirme düĢüncesi. Sayfa 16 I. Haçlı Seferi (1096 - 1099): Haçlılar Bizans'ın yardımıyla Anadolu'ya geçerek Ġznik'i aldılar. I. Kılıçarslan, Haçlı ordusuna ağır kayıplar verdirdi. Haçlılar Anadolu'da ağır kayıplar vermelerine rağmen Kudüs, Antakya, Urfa ve Suriye'nin büyük bir kısmını ele geçirdiler. I. Haçlı Seferi sonunda; Ġznik ve Batı Anadolu, Bizans'ın eline geçti. Türklerin batıya ilerleyiĢi bir süre için durduruldu. Bizans'ın ömrü uzadı. Bizans Anadolu'yu yeniden alma ümidine kapıldı. Haçlıların ele geçirdikleri Kudüs, Antakya ve Suriye'de, Avrupa'da olduğu gibi kontluk ve derebeylik kurdular. II. Haçlı Seferi (1147 - 1149): Musul Atabeyi Ġmadedin Zengi'nin Urfa'yı geri alması üzerine II. seferi baĢladı. II. Kılıçarslan, Haçlı ordusunu Konya önlerinde yenilgiye uğrattı. Haçlıların bir kısmı deniz yoluyla Kudüs'e ulaĢtıysa da önemli bir baĢarı elde edemediler. III. Haçlı Seferi (1189-1192): Bu sefer, Eyyubi Devleti hükümdarı Selâhaddin Eyyubi'nin Hıttin SavaĢı ile Kudüs'ü Haçlılardan geri alması üzerine baĢladı. Haçlılar Kudüs'ü alamadan geri döndüler. IV. Haçlı Seferi (1202-1204): Tahttan indirilen Bizans imparatorunun yardım istemesi üzerine Ġstanbul‟a yapılan bir seferdir. Haçlılar Ġstanbul'u alarak burada bir Latin Devleti kurdular. Ġstanbul'dan Bizanslılar ise Ġznik ve Trabzon'da birer devlet kurdular. Haçlı Seferleri'nin Sonuçları Dinî sonuçları • Kilise ve din adamlarına olan güven ilk defa sarsıldı. • Kilise ve papalık ilk defa güç kaybetmeye baĢladı. • Kilise düĢüncesi ilk defa zayıflamaya baĢladı. Siyasî sonuçları • Bu seferlerde pek çok derebeyin ölmesi üzerine derebeylik rejimi ilk kez gücünü kaybetmeye, buna karĢılık merkezî krallıklar ilk kez güçlenmeye baĢladı. • Anadolu'daki Türk ilerleyiĢi bir süre durdu. • Ġslâm dünyası Anadolu Selçukluları ve Eyyubiler etrafında toplandı. • Bizans'ın ömrü uzadı. Ekonomik, teknik ve kültürel sonuçları • Doğu-Batı arasındaki ticaret geliĢti. • Cenova, Marsilya gibi Akdeniz kıyılarındaki limanların önemleri arttı. • Anadolu, Suriye ve Filistin toprakları zarar gördü. • Avrupalılar Ġslâm medeniyetini yakından tanıdılar. • Barut, pusula, kâğıt, matbaa gibi teknik buluĢlar Avrupa'ya taĢındı. Bunlar Avrupa medeniyetinin geliĢmesini sağladı. • Ticaret sonucunda Avrupa'da hayat standartları yükseldi. Ticaretle uğraĢan ve burjuva olarak adlandırılan toplum kesimi güçlendi. ANADOLU SELÇUKLULARI ve BEYLĠKLER DÖNEMĠNDE KÜLTÜR VE MEDENĠYET Anadolu Selçuklularında devletin baĢında Sultan adı verilen hükümdarlar bulunurdu. ġehzadelerin yetiĢmesine önem verilirdi. ġehzadelere Melik adı verilirdi. Meliklerin en iyi Ģekilde yetiĢmesi için Atabey adı verilen tecrübeli devlet adamları görevlendirilirdi. Devlet iĢleri Divan adı verilen kurulda görüĢülürdü. Divana hükümdar veya vezir baĢkanlık ederdi. Ülke yönetim bakımından eyaletlere ayrılırdı. Eyaletlere yönetici olarak Melik (ġehzade) veya vali atanırdı. Eyaletlerde askerlik iĢlerine SubaĢılar, adalet iĢlerine de Kadılar bakardı. Sınırlarda yarı bağımsız uç beyleri vardı. Halk Ģehirli, köylü ve göçebe olmak üzere üçe ayrılırdı. Göçebeler hayvancılık, köylüler tarım, Ģehirlerde yaĢayanlar ise ticaret ve zanaat ile uğraĢırlardı. ġehirlerde yaĢayan esnaf ve sanatkârlar bir araya gelerek dini ve ekonomik bir kuruluĢ olan Ahilik teĢkilatını oluĢturmuĢlardır. Her meslek grubu bir loncaya sahipti. Loncalar, büyük bir mesleki dayanıĢma gösterirlerdi. Anadolu Selçuklularında ticaret önemli bir geçim kaynağı idi. Ticareti geliĢtirmek için han ve kervansaraylar yapmıĢlar, yabancı tüccarlara gümrük vergisinde indirim yapmıĢlar, eĢkıya ve korsanların baskınlarından zarar gören tüccarların zararlarının karĢılanması gibi tedbirler almıĢlardır. Hastaların tedavisi için darüĢĢifalar(hastaneler), yoksul ve kimsesizlerin ihtiyacını karĢılamak için imarethaneler (aĢevleri) açmıĢlardır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 17 Anadolu Selçuklu Devleti'nde resmi dil ve edebiyat dili Farsça idi. Halk ve beylikler Türkçe konuĢmuĢlardır. Eğitimin temel kurumları medreselerdir. Anadolu'da ilk medrese Niksar'da DaniĢmentliler tarafından açılmıĢtır. Bu dönemde, Mevlana Celaleddin-i Rumi, HacıbektaĢ-ı Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran gibi birçok düĢünür yetiĢmiĢtir. Anadolu Selçukluları ve beylikler bilimin geliĢmesi için çaba göstermiĢlerdir. Türkler Anadolu'nun imarı için Anadolu'yu eserlerle donatmıĢlardır. Ticaret yolları üzerine hanlar ve kervansaraylar, Ģehirlere cami, medrese, kümbet, türbe, han, hamam, darüĢĢifa ve aĢevleri gibi birçok eserler yapmıĢlardır. Konya'daki Alaaddin Cami, Sırçalı Medrese, Sultan Hanı, Ġnce Minare, Karatay Medresesi, Kayseri'deki Çifte Kümbet, Döner Kümbet, Ulu Cami ve DarüĢĢifa, Aksaray'da Sultan Hanı, Sivas'ta Gök Medrese, Erzurum'da Çifte Minare. BEYLĠKTEN DEVLETE: OSMANLI‟NIN KURULUġU KAYILAR SÖĞÜT‟TE Osmanlı Devleti‟ni kuranlar Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyuna mensuptur. Türk boylarından olan Kayılar, Malazgirt Zaferi‟nden sonra birçok Türk boyu ile beraber Anadolu‟ya gelmiĢlerdi. BaĢlarından boy beyi olarak Ertuğrul Gazi vardı. Türkiye Selçuklu Devleti hükümdarı Alaaddin Keykubad, Kayılar‟ı Bizans sınırında bulunan Söğüt ve Domaniç‟e yerleĢtirdi. Kayıları Selçuklu sınırını Bizans‟a karĢı korumak ve bu devlete karĢı fetih ve gaza yapmakla görevlendirdi. (Uç beyliği) Bizans güçlü bir devlet olma özelliğini çoktan kaybetmiĢti. Siyasi birliğini yitirmiĢ, taht kavgalarıyla çalkalanıyordu. Bizans Ġmparatorluğu‟nun Ģehir ve kasabaları her biri kendi baĢına buyruk tekfur denilen yöneticilerin elindeydi. Kayıların temel geçim kaynağı hayvancılık olup sürüleriyle yazın Domaniç yaylasına kıĢın ise Söğüt‟e göç ediyorlardı. Ertuğrul Gazi‟den sonra beyliğin baĢına Osman Bey geçti. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Osmanlı Devleti‟nin Kısa Sürede Büyümesinin Nedenleri o o o o o o o o o o o o Osmanlı Devleti kurulduğu sırada Anadolu ve Balkanlarda güçlü bir devletin olmaması Osmanlıların ele geçirdikleri yerlerde adil ve hoĢgörülü bir yönetim kurmaları. Osman Bey'in, Ahi ġeyhi Edebâli'nin kızıyla evlenerek Ahilerin desteğini alması. Anadolu'da siyasi birliğin olmayıĢı Anadolu Türk beylikleri ile iyi geçinilmesi Bizans'ın zayıf ve iç karıĢıklıklar içinde olması. Balkanlar'da siyasi birliğin ve güçlü bir devletin olmaması Ġskân politikasının uygulanması Güçlü bir merkezi otoritenin kurulması Gaza ve cihât düĢüncesi Coğrafi konumu (Bizans sınırında kurulmuĢ olması) Devletin merkezi otoritesinin güçlü tutulması ve Eski Türk devletlerinde olduğu gibi ülkenin kardeĢler arsında paylaĢılmaması Gaza, Ġslam dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karĢı ( gayrimüslim ) yapılan kutsal savaĢa denir. Katılanlara gazi denir. Bu savaĢta ele geçirilen mallara ganimet denir. OSMANLI DEVLETĠ DÖNEMLERĠ 1-KuruluĢ Dönemi ( 1299-1453 ) 2-Yükselme Dönemi ( 1453-1579 ) 3-Duraklama Dönemi ( 1579-1699 ) 4-Gerileme Dönemi ( 1699-1792 ) 5-Dağılma Dönemi ( 1792-1922 ) KURULUġ DÖNEMĠ PADĠġAHLARI ( 1299-1453 ) Osman Gazi ( 1299-1326 ) Orhan Bey (1326-1362 ) I. Murat (Hüdavendigar) (1362-1389 ) I. Beyazıt (Yıldırım) ( 1389-1402 ) I. Mehmet (Çelebi) ( 1413-1421) II. Murat ( 1421-1451 ) Osman Bey bağımsızlığını ilan ettikten sonra Bizans üzerindeki baskısını daha arttırdı. 1302 yılında büyük bir Bizans ordusu ile Osmanlılar arasında Koyunhisar ( Bafeon ) SavaĢı yapıldı. Osmanlı ile Bizans arasındaki ilk büyük savaĢtır. Osman Bey, Koyunhisar SavaĢını kazanınca, Moğol baskısından kaçarak Batı Anadolu‟ya doğru göç eden Türkmenler de Osman Bey‟in etrafında toplandı. Sayfa 18 ĠSKÂN ( YERLEġTĠRME ) POLĠTĠKASI Osman Bey‟den sonra yerine oğlu Orhan Bey geçti. Orhan Bey, ilk iĢ olarak Bursa‟yı fethetti ve burayı baĢkent yaptı. Orhan Bey, Bizans imparatorluğu ile 1329 yılında yaptığı Maltepe SavaĢı‟nı kazandı. 1331‟de Ġznik‟i, 1337‟de de Ġzmit‟i alarak Kocaeli Yarımadası‟nın fethini tamamladı. Anadolu‟dan Rumeli‟ye GeçiĢ Osmanlılar Rumeli‟ye öncelikle Bizans Ġmparatoru Kantakuzen‟e yardım amacıyla geçti. Bizans Ġmparatoru Sırp Krallığına karĢı, o dönemde kızıyla evli olan Orhan Gazi‟den yardım istedi. Orhan Gazi de oğlu Süleyman PaĢa idaresindeki bir kuvveti imparatorun yardımına gönderdi. Ġmparator bu yardım karĢılığında Gelibolu Yarımadasındaki Çimpe kalesini Osmanlılara verdi. Çimpe Kalesi, Osmanlıların Rumeli fetihleri için önemli bir üs hâline geldi. Osmanlıların Rumeli‟yi fethetmelerinde denizci bir beylik olan Karesioğulları Beyliği”nin alınması da etkili oldu. Ġskân, insanların bir bölgede yaĢamak için yerleĢmesi anlamına gelmektedir. Osmanlı Devleti, Balkanlarda fethettiği toprakları TürkleĢtirmek ve ĠslamlaĢtırmak için iskan politikası uygulamıĢ, Anadolu‟daki göçebe Türkmenleri yeni fethettiği bölgelere yerleĢtirmiĢtir. Ġskan edilerek Balkanlara yerleĢtirilen Türklerin; ihtiyaçları devlet tarafından karĢılanır, verimli tarım toprakları verilir ve belli bir süre vergi alınmazdı. Böylece iskan faaliyeti Türkler arasında teĢvik edilmeye çalıĢılmıĢtır. Buna karĢılık göçmenlerin yerleĢtirildikleri yerlerden izinsiz olarak ayrılmalarına da müsaade etmiyordu. Ayrıca iskan politikasıyla birbirine ve devlete düĢman olan toplulukların, düzeni bozmaya yönelik hareket edenlerin sürgün edilmesi sağlanarak devletin otoritesi güçlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. Ġskân politikası sayesinde; I. Murat ilk olarak Balkanlara açılan kapı konumundaki Edirne‟yi fethetti ve burayı devletin yeni baĢkenti yaptı. Edirne‟yi askeri bir üs olarak kullanan I. Murat, Filibe ve Gümülcine‟yi alarak buralara Anadolu‟dan getirdiği Türkleri yerleĢtirdi. Osmanlıların Balkanlarda hızlı bir Ģekilde ilerleyerek fetihlerini artırmaları sonucunda Türkleri tek baĢına atamayacakları anlayan Avrupalı Hıristiyan güçler birleĢerek Osmanlı devletine karĢı sefer düzenleyip Türkleri Balkanlardan atmak istediler. 1364 yılında yapılan Sırpsındığı SavaĢı, Osmanlılarla-Haçlılar arasında yapılan ilk savaĢtır. I. Kosova SavaĢında Osmanlılar ilk kez top kullanmıĢ, bu savaĢın sonun I. Murat Ģehit düĢmüĢtür. 1448 1389 yılında Osmanlı Devleti ile Haçlılar arasında yapılan I. Kosova SavaĢını Osmanlılar kazandı. II. Kosova SavaĢı ise Balkanları Türk yurdu haline getiren savaĢtır. Uzun yıllar devam edecek Türk hakimiyeti neticesinde Türk kültürü Avrupa‟da yayılmıĢtır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Balkanların TürkleĢmesi ve ĠslamlaĢması sağlanarak buralarda uzun yıllar kalıcı egemenlik kuruldu. BoĢ ve verimsiz araziler tarıma açılarak üretim ve vergi gelirleri artmıĢtır. Anadolu‟da konargöçer yaĢayarak devletin vergi almakta zorlandığı ve güvenlik sorunu çıkardığı göçebe Türkmenlerin bazıları Balkanlara yerleĢtirildi. Balkanlarda Türk-Ġslam kültürü yayıldı. Müslüman-Türk nüfusu Balkanlarda artırılarak devlete isyan hareketlerinin önüne kısmen de olsa geçildi. Diğer yandan; Osman Bey döneminde ilk Osmanlı parasını bastırıldı. Bu durum ekonomik bağımsızlığın göstergesidir Orhan Bey Dönemi'nde Yaya ve müsellem adıyla ilk düzenli ordu kuruldu. Ele geçirilen yerlere kadı ve subaĢılar atandı. Ġlk kez divan teĢkilatı kuruldu. Ġlk kez vezir atandı. Ġznik'te ilk medrese açıldı. Karamürsel'de ilk kez tersane kuruldu. Sayfa 19 Murat Döneminde Ġlk kez Yeniçeri Ocağı, Topçu Ocağı kuruldu. Ġlk kez Pençik Sistemi uygulandı. Rumeli Beylerbeyliği kuruldu. Ġlk kez Tımar Sistemi uygulandı ve Tımarlı Sipahiler oluĢturuldu. Ġlk kez Kazaskerlik ve Defterdarlık makamı kuruldu. Ġlk kez Vezir-i azam atandı. Ülkenin hanedanın ortak malı anlayıĢı, "Ülke hükümdar ve oğullarının ortak malıdır." Ģeklinde değiĢtirildi. Böylece merkezi otorite güçlendirildi. Yıldırım Bayezıd döneminde; Ġstanbul kuĢatıldı. Anadolu Hisarı yapıldı. Halife tarafından Yıldırım Bayezıd‟a "Sultan-ı Ġklim-i Rum" unvanı verildi. Osmanlı Devleti ile Timur Devleti arasında Ankara SavaĢı(1402) yapıldı. Osmanlılar savaĢı kaybetti. Ankara SavaĢının Sonuçları o Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi geçirdi. o Ġstanbul'un alınması gecikti. o Türkler'in Avrupa'daki ilerleyiĢi durdu. o Anadolu'da siyasi birlik bozuldu, beylikler tekrar kuruldu. o Taht kavgaları yaĢandı ve Fetret Devri baĢladı. FETRET DEVRĠ (1402 - 1413) Ankara SavaĢı'ndan sonra Yıldırım Bayezid'ın oğulları (Süleyman, Mehmet, Musa, Ġsa) arasında taht mücadeleleri baĢladı. 1402'den 1413'e kadar devam eden Osmanlı Devletinin karıĢıklık içinde kalmasına neden olan bu döneme Fetret (Bunalım) Devri denir. KardeĢler arasındaki taht mücadelesine son veren Çelebi Mehmet, devleti yıkılmaktan kurtarmıĢtır. Bu nedenle devletin ikinci kurucusu sayılır. I. Mehmet döneminde Ġlk deniz savaĢı Venediklilerle yapılmıĢ ancak kaybedilmiĢtir. II. Murat döneminde; o Macarlarla Edirne - Segedin AntlaĢması yapıldı (1444) o Haçlılarla yapılan II. Kosova SavaĢı‟ndan sonra Türkler Balkanlara kesin olarak yerleĢti. o Türkler, Avrupa karĢısında savunmadan taarruza; Avrupalılar ise taarruzdan savunmaya geçti. o Avrupalıların Türkleri Balkanlar'dan atma ümidi sona erdi. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Anadolu Türk Siyasi Birliğini Sağlama ÇalıĢmaları Osmanlı Devleti ilk yıllarda Anadolu beylikleri ile savaĢmak yerine güçsüz Bizans devleti üzerine yürüyerek sınırlarını geniĢletmeye çalıĢmıĢtır. Belli bir siyasi ve askeri güce ulaĢtıktan sonra yönünü Anadolu Türk beylikleri üzerine çevirmiĢtir. Anadolu Türk siyasi birliğini sağlamak için atılan ilk adım; denizcilik alanında çalıĢmalar yapan Karesioğulları beyliğinin Orhan Bey tarafından ele geçirilmesidir. Osmanlılar bu sayede hem donanma sahibi olmuĢlar hem de sınırlarını geniĢletmiĢlerdir. Yıldırım Beyazıt; Anadolu beylikleri üzerine yürüyerek Saruhan, Aydın, MenteĢe, Candar, Karaman ve Germiyanoğulları beyliklerini Osmanlıya bağladı. 1390 yılında Kütahya merkez olmak üzere Anadolu Beylerbeyliğini kurdu. Ayrıca Kadı Burhaneddin Beyliğine son vererek, Anadolu Türk Birliğini ilk kez büyük ölçüde sağlayan padiĢah oldu. Sınırların geniĢlemesi ile birlikte ülke içinde farklı milletler yaĢamaya baĢladı. ġehirli ve köylülerden oluĢan ve halkın büyük bölümünü meydana getiren kesime “Reaya” denilirdi. Yönetici, asker, din adamları ve ilim adamları ise “askerî” denilen kesimi oluĢturuyordu. Köylüler tarım ve hayvancılıkla, konargöçer yaĢayan halk da yaylak ve kıĢlaklarda hayvancılık yapıyordu. ġehirlerde yaĢayanlar imalat iĢleri ve ticaretle geçimlerini sağlıyorlardı. Osman Bey Döneminde gaza ve fetihler eli silah tutan kimselerle gerçekleĢtiriliyordu. Orhan Bey sınırların geniĢlemesiyle Türk gençlerinden sürekli savaĢa hazır bir ordu oluĢturdu. Bu orduda atsız askere “yaya”, atlı askere “müsellem” adı verildi. Rumeli‟de fetihlerin geniĢlemesiyle “yaya ve “müsellem”ler ihtiyacı karĢılayamaz oldu. Bunun üzerine Hristiyan ailelerin erkek çocukları asker olarak yetiĢtirilmek amacıyla toplanmaya baĢladı. “DevĢirme sistemi” ile yetiĢtirilen askerlerle “Kapıkulu” ordusu meydana getirildi. Sayfa 20 OSMANLI DEVLETĠ‟NDE ORDU TEġKĠLATI Osmanlı Devleti‟nde ordu, Kara Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri (donanma) olmak üzere iki bölümden oluĢuyordu. KARA KUVVETLERĠ: Kara Kuvvetleri de A- Kapıkulu Askerleri, B- Eyalet Askerleri, C-Yardımcı Kuvvetler olmak üzere üç bölüme ayrılmıĢtı. A-KAPIKULU ASKERLERĠ Kapıkulu Askerleri: PadiĢaha bağlı, baĢkentte oturan, sürekli ve üç ayda bir maaĢ (ulufe) alan askerlerdir. Kapıkulu Piyadeleri ve Kapıkulu Süvarileri olarak iki kısma ayrılırdı. KAPIKULU PĠYADELERĠ 1- Acemi Ocağı: DevĢirme Sistemine göre alınan çocukların eğitildiği ilk ocaktır. Yetenekliler Enderun Mektebine gönderilirken diğerleri Kapıkulu Ocaklarına gönderilirlerdi. 2- Yeniçeri Ocağı: I. Murat zamanında kurulmuĢtur. Yeniçeriler savaĢ zamanında padiĢahın yanında yer alırlardı. BarıĢ zamanında Ġstanbul'un güvenliğini sağlarlardı. 3-Cebeci Ocağı: Yeniçerilerin silahlarını yapan, tamir eden ve saklayan ocaktı. 4-Topçu Ocağı: Orduya ait topların yapımı, bakımı ve savaĢlarda kullanılması ile görevli ocaktı. 5-Top Arabacıları Ocağı: Topların sefer sırasında taĢınmasıyla görevli idi. 6-Lağımcı Ocağı: Kale kuĢatmalarında tünel kazarak surların altına patlayıcılar koyan ve patlatan ocaktır. 7-Humbaracı Ocağı: Dinamit, bomba, havan topu yapan ve kullanan ocaktır. KAPIKULU SÜVARĠLERĠ 1-Sipah-Silahtar: SavaĢta padiĢahın yanında durup padiĢahı ve çadırı korurlardı. 2-Sağ garipler-Sol garipler: SavaĢta ordunun ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı. 3-Sağ ulufeciler-Sol ulufeciler: SavaĢta saltanat sancaklarını korurlardı. B-EYALET ASKERLERĠ Eyalet askerleri; Tımarlı Sipahiler, Akıncılar ve Azaplar gibi bölümlere ayrılmıĢtır. 1-Tımarlı Sipahiler: Dirlik arazi sahipleri (has, zeamet ve tımar) tarafından yetiĢtirilen atlı askerlerdir. Osmanlı ordusunun asıl gücünü oluĢtururlardı. 2-Akıncılar: Sınırlardaki eyaletlerde bulunurlar, düĢman ülkelerine akınlar yaparak askeri hedefler ve düĢman kuvvetleri hakkında bilgi toplarlardı. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni 3-Azaplar: Orduya sefer sırasında yol açarlar ve köprü kurarlardı. C-YARDIMCI KUVVETLER Bir savaĢ zamanında bağlı beylik ve devletlerin (Kırım-Eflak-Boğdan) askerleri de Osmanlı ordusuna yardım ederlerdi. Bunlar içinde en önemlisi Kırım kuvvetleriydi. DENĠZ KUVVETLERĠ (DONANMA) Osmanlılarda ilk denizcilik faaliyetleri Karesi Beyliğinin alınmasıyla baĢladı. Bu donanma ile Osmanlılar Rumeli‟ye geçme imkanı elde ettiler. I. Bayezıt zamanında Gelibolu‟da bir tersane kuruldu. Ġlk ciddi deniz savaĢı I. Mehmet zamanında Venedik‟le yapıldı. Osmanlı donanması Kanuni döneminde Ege ve Akdeniz‟in en önemli gücü haline gelmiĢtir. Osmanlıda donanma komutanına Kaptan-ı Derya, gemi komutanlarına Reis ve deniz askerlerine de Levent denirdi. Donanmada Karamürsel, Kalite, Kadırga ve Mavna adı verilen küçük gemiler yanında Fırkateyn ve Kalyon denilen büyük gemiler de bulunurdu. Barbaros Hayrettin Pasa, Turgut Reis, Salih Reis, Pirî Reis, Murat Reis, Seydi Ali Reis, Kılıç Ali Reis meĢhur Türk denizcileridir. OSMANLI DEVLET TEġKĠLATI Osmanlı Devleti'nde devlet yönetimi, Merkezi Yönetim ve TaĢra Yönetimi olarak ikiye ayrılırdı. A. MERKEZĠ YÖNETĠM Osmanlı Devleti merkeziyetçi ve mutlak otoriteye dayalı bir yönetim anlayıĢı ile yönetiliyordu. Devletin baĢında PadiĢah adı verilen bir hükümdar bulunurdu. PadiĢahlar, Bey, Gazi, Hünkar, Hüdavendigar ve Sultan gibi unvanlar kullanırlardı. PadiĢah erkek çocuklarına Ģehzade denirdi. ġehzadeler, yetiĢmeleri için sancaklara vali olarak gönderilirlerdi. Buna "Sancağa Çıkma" denilirdi. Devlet yönetiminde tecrübe kazanmaları için yanlarına "Lala" adı verilen tecrübeli devlet adamları verilirdi. I. Ahmet 1603 yılında Sancağa Çıkma usulünü kaldırarak "Kafes Usulü"nü getirdi. Bu tarihten itibaren Ģehzadeler sarayda yetiĢtirilmeye baĢlandı. Bu durum Ģehzadelerin devlet tecrübesinden yoksun yetiĢmelerine neden olmuĢtur. Sayfa 21 I. Ahmet devrine kadar Osmanlı Devleti'nde padiĢah öldüğü zaman yerine kimin geçeceği belirlenmemiĢti. Her Ģehzadenin padiĢah olma hakkı bulunduğundan bu durum Ģehzadeler arasında taht kavgalarının çıkmasına neden olmuĢtur. I. Ahmet döneminde Ekber ve ErĢed Kuralı çıkarılarak Osmanlı ailesinin en büyük ve en akıllı olanının tahta geçmesi kuralını getirdi. Böylece taht kavgaları ve kardeĢ katli önlendi. Divan-ı Hümayun: Osmanlı Devleti‟nde, devlet iĢlerinin görüĢülerek karara bağlandığı en yüksek kurula Divan-ı Hümayun denilirdi. Divan teĢkilatı Orhan Bey zamanında kurulmuĢtur. II. Mahmut döneminde Divan kaldırılarak yerine Bakanlar Kurulu kurulmuĢtur. Divanda alınan kararlarda son söz padiĢaha ait olduğu için, divan bir danıĢma meclisi niteliğindedir. Divan, hem yönetim kurumudur, hem de en yüksek mahkemedir. Divan üyeleri ve görevleri PadiĢah: PadiĢahlar Fatih'e kadar (1475) divanın baĢkanı idiler. Fatih'ten sonra padiĢahlar divan toplantılarına katılmadılar. Vezir-i Azam (Sadrazam): PadiĢahın mutlak vekili olup günümüzdeki BaĢbakan' in konumundadır. PadiĢah mührünü taĢır, padiĢah adına tayin ve terfiler yapar ve devlet iĢlerini yürütürdü. Sadrazamlar padiĢah yerine sefere çıktıkları zaman orduya komuta ederlerdi. Vezirler: Günümüzde Devlet Bakanları konumunda olan vezirler daha çok askeri ve siyasi iĢlerden sorumlu idiler. Tecrübeli birer devlet adamı olup vezir-i azamın yardımcısı idiler. Osmanlı Devleti büyüdükçe sayıları artmıĢtır. Kazaskerler: Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmak üzere sayıları ikidir. Adalet, eğitim, kültür ve diyanet iĢlerine bakarlardı. Divandaki büyük davalara bakan kazaskerler ayrıca kadı ve müderrislerin (profesör) tayin ve terfilerine bakarlardı. Günümüzdeki hem Milli Eğitim hem Adalet Bakanı konumundaydılar. Defterdarlar: Günümüzdeki Maliye Bakanı'nın konumunda olup, devletin bütün mali iĢlerinden sorumludur. Anadolu ve Rumeli defterdarları olmak üzere sayıları ikidir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni NiĢancı: Protokol, yazı ve tapu iĢlerinde sorumlu idi. PadiĢah adına yazılan ferman, berat ve diğer belgelere padiĢahın tuğrasını (imzasını) çekerdi. Osmanlı kanunlarını çok iyi bilen niĢancılar gerektiği zaman Divana bilgi verirlerdi. Reis‟ül-küttap: Günümüzün DıĢiĢleri Bakanıdır. ġeyhülislam: Divanda alınan kararların Ġslam dinine uygun olup olmadığına bakardı. Kaptan-ı Derya: Donanmanın en büyük komutanıdır. Gerektiğinde divana çağrılırdı. B. TAġRA YÖNETĠMĠ Osmanlı Devleti'nde, ülke eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara ve kazalar da köylere ayrılmıĢtır. Eyaletler idari bakımdan kendi içinde üçe ayrılıyordu. 1. Merkeze Bağlı Eyaletler: Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği olmak üzere ikiye ayrılıyordu. BaĢında Beylerbeyi bulunurdu. Bu eyaletlerin halkı daha çok Müslüman Türklerden oluĢuyordu. 2. Özel Yönetimi Olan Eyaletler: Trablusgarp, Cezayir, Tunus, Mısır, Basra, Bağdat, gibi eyaletlerdir. Bu eyaletlerden yıllık belirli bir vergi alınmaktadır. Dirlik Sistemi uygulanmamaktadır. Bu eyaletlerin vergi gelirleri açık artırma yoluyla Mültezim adı verilen Ģahıslar tarafından toplanırdı (iltizam usûlü). 3. Ġmtiyazlı Eyaletler (Bağlı Beylikler): Ġç iĢlerinde serbest, dıĢ iĢlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı Eflak, Boğdan, Kırım ve Erdel gibi eyaletlerdir. Bu eyaletler Osmanlı Devleti'ne vergi öderler, gerektiğinde orduya asker gönderirlerdi. OSMANLI DEVLETĠ YENĠ BAġKENTĠNDE II. MEHMET (FATĠH SULTAN MEHMET) DÖNEMĠ (1451-1481) A. ĠSTANBUL'UN FETHĠ (1453) 1. Fethin Nedenleri Bizans'ın Osmanlı Ģehzadelerini devlete karĢı kıĢkırtması. Bizans'ın Avrupa devletlerini Osmanlılar'a karĢı kıĢkırtması ve Haçlı Seferlerini teĢvik etmesi. Bizans'ın Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü bozması ve Osmanlı Devleti için sürekli tehdit oluĢturması. Ġstanbul'un coğrafi konumu ve önemli ticaret yolları üzerinde bulunması Peygamber efendimizin (S.A.V) Ġstanbul'un fethi ile ilgili hadisinin II. Mehmet'i fetih için teĢvik etmesi. Sayfa 22 2. Fetih için yapılan hazırlıklar Anadolu Hisarı'nın karĢısına Rumeli Hisarı yaptırıldı. Dönemin en büyük topları (ġahi) döktürüldü. Havan topları icad edildi. Surlara yaklaĢmak için tekerlekli kuleler yapıldı. Ġstanbul'u denizden kuĢatmak için 400 parçalık donanma hazırlandı. Avrupa'dan, karadan gelecek yardımları engellemek için Balkanlarda bir ordu hazır tutuldu. Bizans'ın Aldığı Tedbirler Surlar tamir edilerek asker yerleĢtirildi. Haliç'in giriĢi eski gemiler ve kalın zincirlerle kapatıldı. Avrupalı devletlerden yardım istendi. Rum ateĢi (grejuva) denilen silahların sayısı artırıldı. Ġstanbul'un Fethi II. Mehmet gerekli hazırlıkları tamamlayarak Ģehri karadan ve denizden 6 Nisan 1453'te kuĢattı. 72 parçalık bir donanma kızaklardan kaydırılarak Haliç'e indirildi. 53 gün süren kuĢatmadan sonra 29 Mayıs 1453 tarihinde Ġstanbul fethedildi. Ġstanbul'un Fethinin Türk Tarihi Açısından Sonuçları 1. Osmanlı Devleti imparatorluk hâline geldi ve Ġstanbul devletin baĢkenti oldu. 2. Osmanlı Devleti toprak bütünlüğüne kavuĢtu. 3. Ġstanbul Boğazı, Karadeniz Ticaret Yolu Osmanlı Devleti'nin denetimine geçti. 4. II. Mehmet'e "Fatih" unvanı verildi. 5. Osmanlı Devleti'nin KuruluĢ Dönemi sona erdi, Yükselme Dönemi baĢladı. Ġstanbul'un Fethinin Dünya Tarihi Açısından Sonuçları 1. Doğu Roma (Bizans) Devleti yıkıldı. 2. Orta Çağ sona erdi, Yeni Çağ baĢladı. 3. Karadeniz ticaret yolunun Osmanlı Devleti'nin eline geçmesi üzerine Batı Avrupa kıyısındaki devletlerin açık denizlere çıkarak yeni yollar aramaları Coğrafi KeĢiflerin baĢlamasında etkili oldu. 4. Ġstanbul'un fethinden sonra buradan ayrılan bilim adamları Ġtalya'ya yerleĢerek Avrupa'da Rönesans'ın baĢlamasında etkili oldular. 5. Ġstanbul'un fethiyle kale ve surların top gülleleriyle yıkılabileceği anlaĢıldı. Bu geliĢme, Avrupa'da feodalite (derebeylik) rejiminin yıkılmasında ve mutlak krallıkların güçlenmesinde etkili oldu. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Ġstanbul'un fethinden sonra Ortodoks Patrikhanesi Osmanlı Devleti'nin koruyuculuğu altına alınarak varlığını devam ettirmesi sağlandı. Fatih Sultan Mehmet, Ġstanbul'u fethettikten sonra Ortodoks Kilisesi'nin Ġstanbul'da kalmasına izin vermiĢtir. Böylece; Ortodoksları kendi yanına çekerek Avrupa Hıristiyan birliğini parçalamayı, Balkanlardaki fetihlerde Ortodoksların desteğini kazanmayı, Ortodoksları kontrol altında tutmayı amaçlamıĢtır. SINIRLAR GENĠġLĠYOR Balkanlardaki GeliĢmeler Ġstanbul'un fethinden sonra Fatih, Hristiyan dünyasının birleĢmesini engellemek ve Balkanlardaki Osmanlı egemenliğini kalıcı hâle getirmek için fetih hareketlerine baĢladı. Sırbistan, Mora Yarımadası, Eflâk, Boğdan, Bosna, Hersek ve Arnavutluk fethedildi. Anadolu'daki GeliĢmeler Ġstanbul'un fethinden sonra Fatih, Karadeniz kıyılarını denetim altına almak, Karadeniz ticaret yolu üzerindeki Osmanlı egemenliğini güçlendirmek ve Anadolu Türk birliğini sağlamak için Anadolu'da fetihlere yöneldi. 1459'da Batı Karadeniz'de önemli bir ticaret merkezi olan Amasra Cenevizlilerden alındı. 1460'ta Candaroğullarından Sinop alınarak bu beylik Osmanlı topraklarına katıldı. 1461'de Trabzon fethedilerek Trabzon Rum Ġmparatorluğu'na son verildi. 1466'da Karamanoğulları‟ndan Konya ve Karaman alındı. Fatih'in Mora ve Trabzon'u alması Bizans'ı yeniden canlandırma umutlarını sona erdirmiĢtir. Osmanlı Devleti ile Akkoyunlu Devleti arasında Otlukbeli SavaĢı (1473) yapıldı. Böylece Doğu Anadolu'nun güvenliği sağlandı ve Osmanlı Devleti'nin sınırları Fırat Nehri'ne kadar geniĢledi. Anadolu'da Türk siyasi birliğini sağlama yolunda önemli bir adım atıldı. II. Bayezid Dönemi (1481 -1512) Bu dönem Cem Olayı, Safevi tehlikesi, çocukları arasındaki mücadeleler ve II. Bayezıd‟ın savaĢtan hoĢlanmayan kiĢiliği nedeniyle fetihler açısından biraz sönük geçmiĢtir. Sayfa 23 Cem Sultan Olayı; Osmanlı Devleti'nde fetih hareketlerinin yavaĢlamasına neden oldu. Ġspanya'da zor durumda kalan Müslümanlara gerekli yardım yapılamadı. Anadolu'da yayılan Ġran tehlikesine gereken karĢılık verilemedi. Cem Sultan'ın Rodos Ģövalyeleri ve Papaya sığınması, Cem Sultan Olayının bir dıĢ sorun hâline gelmesine neden olmuĢtur. OSMANLI DENĠZ ĠMPARATORLUĞU ORHAN GAZĠ: Osmanlıların denizcilik deneyimleri olmamasına rağmen küçük gemilerden oluĢan bir donanma kurarak Marmara Denizi'ne açıldılar. Bu dönemde Osmanlılar sınırlarına kattığı Karesi Beyliği donanmasından faydalandılar. YILDIRIM BEYAZID döneminde Gelibolu'da tersane kuruldu ve Gelibolu donanmanın üssü oldu. FATĠH SULTAN MEHMET: Karadeniz kıyılarında güvenliğin sağlanması ve Karadeniz ticaret yolları üzerinde güvenliğin kurulmasını istiyordu. Bu amaçla; 1459'da Cenevizlilerden Amasra'yı aldı. 1460'ta Candaroğullarından Sinop‟u aldı. 1461'de Trabzon Rum Devleti'ne son verdi ve Trabzon'u aldı. 1477'de Kırım Hanlığı'nı Osmanlı Devletine bağladı. Kırım‟ın alınması ile Karadeniz bir Türk Gölü haline geldi. Doğu ticaret yolları (Ġpek Yolu) güvenlik altına alındı. Kanuni Avrupalıların Barbaros dedikleri Hızır Reis'i Ġstanbul'a davet etti ve onu Kaptan-ı Derya olarak donanma komutanlığına atadı (1533). Böylece onun yönetiminde olan Cezayir Osmanlı yönetimine geçti. PREVEZE DENĠZ SAVAġI (1538) Barbaros Hayrettin PaĢa'nın Akdeniz'de kazandığı baĢarılar Avrupalıları telaĢlandırdı. Preveze önlerinde Andrea Dorya komutasındaki Haçlı donanması ile Barbaros Hayrettin PaĢa komutasındaki Osmanlı Donanması karĢılaĢtı. Preveze zaferiyle; Akdeniz bir Türk gölü haline geldi. Venedikliler Osmanlı Devleti'ne vergi vermeyi kabul etti. Kanuni'nin görevlendirdiği Turgut Reis, Trablusgarp ve Bingazi‟yi Osmanlı topraklarına kattı. 1560 yılında Ġspanyolların elinde bulunan "Cerbe" adasını da aldı. KIBRIS'IN FETHĠ (1571) Lala Mustafa PaĢa komutasındaki donanma, Kıbrıs'ı Venediklilerden aldı. Kıbrıs'ın alınmasıyla; Anadolu, Suriye ve Mısır arasındaki deniz yolları güvenlik altına alındı. Doğu Akdeniz'de Osmanlı hakimiyeti güçlendi. Ġnebahtı Deniz SavaĢı‟na neden oldu. II. BEYAZID: Karadeniz'in kıyısında bulunan Kili ve Akkerman kaleleri fethedildi. Venediklilerden Ġnebahtı, Modon ve Koron kaleleri alındı. YAVUZ SULTAN SELĠM: Osmanlı donanmasını büyüttü. Yavuz‟‟un baĢarıları ve Osmanlı Ġmparatorluğu'nun Kuzey Afrika'da bir güç merkezi haline gelmesi, Akdeniz'de bağımsız olarak faaliyet gösteren Türk ve Müslüman denizcileri Osmanlı Devleti ile kaynaĢtırmıĢtır. KANUNĠ SULTAN SÜLEYMAN: Rodos adası fethedildi (1522). Rodos'un fethiyle Suriye ve Mısır ticaret yolunun güvenliği sağlandı. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni ĠNEBAHTI DENĠZ SAVAġI (1571) Kıbrıs'ın alınması üzerine Venedik, Ceneviz, Ġspanya, Portekiz ve Malta donanmalarından oluĢan Haçlı donanması Osmanlı donanmasını Ġnebahtı körfezinde yendi (1571). Ġnebahtı yenilgisiyle Osmanlı Devleti'nin Akdeniz'deki hakimiyeti sarsılmıĢsa da, kısa sürede kurduğu bir donanma ile üstünlüğü yeniden sağlamıĢtır. Osmanlı donanması XVI. yüzyıldaki baĢarılı deniz fetihlerini sonraki yüzyıllarda devam ettiremedi. Gemi teknolojisindeki ilerlemeleri takip edememesi, gemicilerin eğitimine yeterince önem vermemesi donanmanın eski gücünü yitirmesine neden oldu. Sonuçta Akdeniz‟deki hâkimiyetini kaybeden Osmanlı, güçlü bir deniz gücü olmaktan çıktı. Girit‟in Fethi: Girit, Venedik‟e bağlı korsanların elindeydi. Bu korsanlar Osmanlı Devleti‟nin gemilerine zarar vererek ticaret yapmalarını Sayfa 24 engelliyordu. Ada 25 yıl süren bir seferin ardından ancak Osmanlı idaresine geçti (1669). FARKLILIKLARA RAĞMEN Osmanlı Devleti üç kıtada 600 yıldan fazla hüküm sürmüĢ bir devlettir. Birbirinden farklı milletler (Türk, Arap, Rum, Bulgar v.s.) ve farklı din ve mezhebe inanan insanlar (Müslüman, Hristiyan, Yahudi) bir arada yaĢadı. Osmanlı Devleti bu farklılıklara rağmen insanları ahenk içinde idare etti. Çünkü Osmanlı Devleti, hoĢgörü ve adaleti yönetiminin temel esasları yaptı. Halk arasında dil, din, kültür ve değerleri ne olursa olsun ayrım yapmadı. Bu sayede insanlar kendi inanç, dil, kültür ve yaĢam biçimini korudular. Bugün Balkanlarda, Orta Doğu‟da insanlar kendi dillerini konuĢabiliyor, kültürel değerlerini değiĢmeden sürdürebiliyorsa bu hoĢgörü sayesindedir. HoĢgörü ve adalet, Osmanlı Devleti‟nin fetihlerini kolaylaĢtıran en önemli faktörlerdendi. Osmanlı‟da birlikte yaĢamanın en güzel kanıtlarından biri yanda tanıtıcı resmi yer alan 1895 yılında II. Abdülhamit Döneminde açılan Darülaceze‟dir. Darülaceze kimsesiz çocuklar, evsiz, hasta, engelli ve yaĢlıların barınması için kurulmuĢtur. Günümüzde de faaliyetini sürdüren bu kurum dil, din, ırk, mezhep farkı gözetmeksizin cami, kilise ve havrasıyla insanlara hizmet etmeye devam etmektedir. ÇeĢme Baskını: Osmanlı Devleti, Rumeli‟de Rusya ile savaĢ hâlindeydi. Ġngiliz donanması ile iĢ birliği yapan Ruslar, baskın yaparak ÇeĢme limanına demirlemiĢ Osmanlı donanmasını yaktı (1770). Navarin Baskını: Yunan Ġsyanı ve Osmanlı-Rus savaĢı sırasında Rusya, Ġngiltere ve Fransa donanmaları Osmanlı donanmasına baskın yaparak yaktılar.(1827) Sinop Baskını: 1853 Osmanlı – Rus (Kırım) savaĢı sırasında Rus donanması Sinop‟ta bulunan Osmanlı donanmasını yaktı (1853). DĠĞER SĠYASĠ GELĠġMELER YAVUZ SULTAN SELĠM (1512-1520) 1514 yılında Safevi Devleti ile Çaldıran SavaĢı yapıldı. Osmanlı Devleti savaĢı kazandı ve Doğu Anadolu Osmanlı hakimiyetine girdi. Mısır Seferi ile Osmanlı Devleti ile Memlükler arasında Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) SavaĢları yapıldı. Böylece; Memluk Devleti yıkıldı. Baharat yolu Osmanlı'nın eline geçti. Halifelik Osmanlı PadiĢahlarına geçti. Ġlk Osmanlı halifesi Yavuz Sultan Selim oldu. GEZ DÜNYA‟YI GÖR KONYA‟YI KANUNĠ SULTAN SÜLEYMAN DONEMĠ (1520-1566) Osmanlı Devleti'nin en parlak dönemidir. Onun döneminde Osmanlı Devleti topraklarını hızla geniĢletmesinin yanı sıra kültür ve sanat bakımından da zirveye ulaĢmıĢtır. Bu dönemde Macarlarla yapılan Mohaç Meydan SavaĢı kazanılmıĢ, I.Viyana KuĢatması yapılmıĢ, Ġran üzerine seferler düzenlenmiĢ, Hint Deniz Seferleri yapılmıĢtır. o o o o Osmanlı Donanmasının Yakıldığı Yerler 1571 Ġnebahtı Yenilgisi 1770 ÇeĢme Baskını 1827 Navarin Olayı 1853 Sinop Baskını Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni o Malazgirt Zaferi ile baĢlayan Türk tarihi sürecinde Anadolu Ģehirleri, yüzyıllar boyunca pek çok eser ile Türk kültür, sanat ve estetiğini yansıtan yapılarla donatılmıĢtır. Ġlk çağlardan kalma bir yerleĢim yeri olan Alaeddin Tepesi etrafında geliĢen Konya, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerine sahiptir. Ġnsanoğlunun yerleĢtiği ilk Ģehirlerinden biri olan Çatalhöyük de bu ilimizin sınırlar içinde bulunuyor. Konya‟daki pek çok cami, türbe, medrese, çeĢme ve en önemlisi de Mevlana Müzesi her yıl yüz binlerce turistin akınına uğruyor. Konya‟nın tarihî ve kültürel mirasını tanımamızı sağlayan en önemli eserlerden biri Alaeddin Tepesi. Bir zamanlar tepenin etrafını çevreleyen surlar günümüze kadar ulaĢamamıĢ. Tepeyi süsleyen en önemli eser Alaeddin Camisi. Türkiye Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad‟ın adını taĢıyan cami, döneminin en büyüğü. Minberindeki ahĢap iĢlemelerle Türk sanatının eĢsiz bir örneği. Sayfa 25 Bu eserlerin dıĢında Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait birçok mimari eser var Konya‟da. ĠĢte onlardan birkaçı: Ġnce Minareli Medrese: Türkiye Selçuklu Devleti zamanında XIII. Yüzyılda inĢa edilmiĢtir. XIX. yüzyılın sonuna kadar eğitim veren medrese günümüzde TaĢ ve AhĢap Eserler Müzesi olarak hizmet vermektedir. o Selimiye Camisi: XVI. yüzyılda Osmanlı padiĢahı II. Selim tarafından yaptırılmıĢtır. Kesme taĢtan inĢa edilmiĢ olan camiyi bir büyük kubbe örtmekte ve caminin üç kapısı bulunmaktadır. Ġplikçi Camisi: Türkiye Selçuklu Devleti döneminde XIII. yüzyılda inĢa edilmiĢtir. Yakınında bulunan Ġplikçiler ÇarĢısı nedeniyle bu ismi almıĢtır. Cami düz çatılı olup duvarları tuğla ve kesme taĢtan örülmüĢtür. NASIL ETKĠLEDĠK, ETKĠLENDĠK? o Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri önce savaĢ meydanlarında karĢılaĢtılar. SavaĢlar siyasi iliĢkilere, siyasi iliĢkiler ticari iliĢkilere, ticari iliĢkiler de kültürel olarak iki uygarlığın etkileĢimine neden oldu. Osmanlı kültürü Avrupa‟yı, Avrupa kültürü de Osmanlı‟yı etkiledi. Türk Modası Osmanlı Devleti ile Avrupa devletlerinin etkileĢiminde elçilerin önemli katkısı oldu. Özellikle Osmanlı elçilerinin ziyaretleri Avrupa‟da büyük yankı uyandırdı. Ziyaretler ile kültür ve sanat alanında Osmanlı esintileri Avrupa‟ya yayıldı. Yine XVII. yüzyılda Fransa‟ya elçi olarak gönderilen Süleyman Ağa ve maiyeti kısa sürede halkın hayranlığını kazandı. Maskeli balolarda Türk kültürünü yansıtan elbiseler giymek moda oldu. Süleyman Ağa evini halılar, minderler, divan adıyla meĢhur olacak sedirler, gül suyu kokan eĢyalar ile döĢedi ve evi büyük ilgi gördü. Avrupa‟da Alla Turka (Türk Usulü) denilen Türk Modası baĢladı. Türk müziği XVII. yüzyılda Evliya Çelebi‟nin de yer aldığı Osmanlı elçilik heyeti Viyana‟ya doğru yola çıktı. ġehre büyük bir kalabalık hâlinde mehter takımı ile girdi. Osmanlı heyetini izleyen halk ĢaĢkınlık ve hayranlık içindeydi. Böylece Osmanlı müziği Avrupa‟da tanınmaya baĢladı. Mehterden etkilenen Beethoven, Mozart gibi müzisyenler eserlerinde Türk müziği nağmelerine yer verdiler. Mozart‟ın “Türk MarĢı” Beethoven‟ın “Büyük Senfoni” adlı eserleri buna güzel bir örnektir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Türk kahvesi Süleyman Ağa içtiği kahve ile de ilgi odağı oldu. Böylece kahve Fransa‟da yaygınlaĢtı. Ġngiltere‟de de moda hâline gelen kahvenin tüketildiği Türk kahvehaneleri açıldı. Zaman içinde kahvehaneler Avrupa‟da sosyal hayatın vazgeçilmez unsurları oldu. Kahvenin Türk usulüne göre tüketilmesi modası da yaygınlaĢtı. Avrupalılar, Osmanlı topraklarından ülkelerine geri dönerken kahve değirmenleri, kahve fincanları ve kaĢıklar getirdi. Günümüzdeki “Kafe” kültürü iĢte böyle ortaya çıktı. Türk sanatı Avrupa‟da, zenginler evlerinin bir odasını Türk köĢesi olarak Türk çinileri, halıları ve divanlarla süslemeye baĢladılar. Türk kilim ve halı motifleri Avrupalı ressamların resimlerinde yer aldı. Günlük eĢyalar dıĢında mimari alanda da Osmanlı mimarisinin estetik unsurları Avrupa‟da çeĢitli eserlerde yer almaya baĢladı. XVIII. yüzyılda Almanların inĢa ettiği aĢağıda fotoğrafı bulunan ve Almanya sınırları içindeki Schwetzinger (ġatzinger) Camisi Osmanlı mimarisine olan hayranlığı yansıtır. Ticaret, Osmanlı ile Avrupa devletleri arasındaki etkileĢimi daha da arttırdı. Birçok ürün bu sayede Avrupa‟da kullanılmaya baĢlandı. Osmanlı‟da halı, madenî ve seramik eĢyalarda kullanılan lale figürü özellikle Hollanda‟da büyük ilgi gördü. Avusturya elçisi Busbecq‟in (Busbek) Ġstanbul‟dan Avrupa‟ya taĢıdığı lale, Hollanda‟da “Türklerin Lalesi” olarak yaygınlaĢtı. Zamanla bir tutkuya dönüĢen lale yetiĢtiriciliği sanata da yansıdı, birçok Hollandalı ressamın eserine konu oldu. AVRUPAYA AÇILAN KAPI LALE DEVRĠ (1718-1730) Osmanlı tarihinde 1718 Pasarofça AntlaĢmasıyla baĢlayıp 1730 Patrona Halil Ġsyanı ile sona eren döneme Lale Devri denir. Ġstanbul‟da yetiĢtirilen laleler bu dönemin simgesi olmuĢ ve edebiyatçı Yahya Kemal Beyatlı ve tarihçi Ahmet Refik Altınay tarafından döneme bu isim verilmiĢtir. Dönemin padiĢahı III. Ahmet, Sadrazamı NevĢehirli Damat Ġbrahim PaĢa, Ģairi Nedim, sembolü laledir. Osmanlı Devleti ilk defa Lale devrinde Avrupa‟dan geri kaldığını anlamıĢ ve Avrupa‟daki geliĢmeleri takip etme ihtiyacı duymuĢtur. Sayfa 26 Lale Devrinde Yapılan Yenilikler 1- XVIII. yüzyılda Avrupa‟dan alınan en önemli yenilik Türkçe eserler basacak bir matbaanın kurulmasıdır. Paris‟e elçi olarak giden Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve oğlu Mehmet Sait, yurda dönüĢünde Ġstanbul‟da Ġbrahim Müteferrika ile matbaayı kurdu(1727). Matbaada coğrafya, tarih, askeriye, bilim ve teknoloji alanlarında eserler basıldı. PadiĢah III. Ahmet hattatların iĢsiz kalmasını önlemek için ilk Türk matbasında dini kitap basılmasını yasakladı. Bu matbaada basılan ilk eser Vankulu Lügatı idi. 2-Avrupa‟nın Osmanlı Devleti‟ni etkilediği alanların biri de mimaridir. XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı mimarisinde Avrupa‟nın etkileri görülmeye baĢladı. Avrupa saraylarına benzer saraylar yapıldı. Sarayların mimarisi dıĢında iç dekorasyonunda da Avrupa tarzı eĢyalar kullanılmaya baĢlandı. Mobilyalı salonlar geleneksel odaların yerini aldı. Ocakların yerini Ģömineler, divanların yerini koltuklar, sandalyeler, masalar aldı. Zamanla halk da bu yaĢamı benimsedi. XVIII. yüzyılda Avrupa ile kurulan yakın iliĢkiler sonucu birçok Avrupalı sanatçı Ġstanbul‟a geldi. Vanmour (Vanmur) da bu sanatçılardan biridir. Atölyesi sanatseverlerin uğrak yeri hâline gelen Vanmour‟un çalıĢmaları Osmanlı sanatçılarını da etkiledi. Ünlü Osmanlı Minyatür sanatçısı Levnî de bu dönemde güzel eserler verdi. Avrupa resim sanatının etkisi ve matbaanın geliĢi geleneksel minyatür sanatının gerilemesine ve minyatür konularının değiĢmesine sebep oldu. Mehter müziği Avrupa‟yı etkilediği gibi Avrupa müziği de Osmanlı‟yı etkiledi. Avrupalı müzisyenler Osmanlı Devleti‟nde görevlendirilmeye baĢlandı. Avrupa müziğinin yanında tiyatro, opera, bale gibi sahne sanatları da zaman içinde halkın ilgi gösterdiği sanatlardan oldu. Bu sanatlar orta oyunu, karagöz, meddah gibi sahne sanatlarının yerini almaya baĢladı. 3- Viyana, Paris gibi Avrupa baĢkentlerinde ilk kez geçici elçilikler açıldı. Amaç Avrupa‟daki geliĢmeleri yakınan takip etmekti. 4- Kütüphaneler kuruldu. Doğu klasikleri Türkçe‟ye çevrildi. 5-Ġstanbul‟un su ihtiyacını karĢılamak için Derya-ı Sim denilen su bendi yaptırıldı. 6- Ġlk kez çiçek aĢısı yapıldı. 7-Yeniçerilerden bir Tulumbacılar Bölüğü (Ġtfaiye teĢkilatı) kuruldu. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni 8- Yalova‟da kağıt fabrikası ve Ġstanbul‟da Çini atölyesi kurulmuĢtur. SEYYAHLARIN DĠLĠNDEN OSMANLI KÜLTÜRÜ o o o o o o o o Seyyah, gezmeyi görmeyi kendisine iĢ edinen kimselere denir. Gezgin, turist. Seyahatname, bir yazarın gezip gördüğü yerlerden edindiği bilgi ve izlenimlerini anlattığı esere denir. Seyahatnameler bir yerin bir kültürün bir devletin tanınması için önemli kaynaklardır. Seyyah denilince aklımıza ilk olarak Evliya Çelebi, seyahatname denilince de Evliya Çelebi‟nin Seyahatnamesi gelmektedir. Evliya Çelebi gibi bizden seyyahlardan baĢka Osmanlı topraklarını yabancı birçok seyyah ziyaret etmiĢtir. Yabancı seyyahlar Türkler hakkında Ģu gözlemlerde bulunmuĢlardır. Türkler temizliğe önem verirler. Türkler misafirperverdir. Türk askeri çok cesurdur. Türkler yardımlaĢma ve dayanıĢmaya önem verirler. Türkler hoĢgörülüdür. Türkler gösteriĢten uzak bir yaĢam sürerler. Türkler ailelerine çok önem verirler. Türkler arasında kavga, gürültü, küslüğe çok az rastlanır. YENĠ KURUMLARLA DEĞĠġEN TOPLUM HAYATI Osmanlı Devleti‟nin Avrupa karĢısında XVII. yüzyıldan itibaren gerilemeye baĢlamasıyla devlet adamları bu duruma çareler aradılar. XVIII. yüzyıldan itibaren gerçekleĢtirilen ıslahatlarla Avrupa‟daki kurum ve geliĢmeler alınarak ülkenin ilerlemesi yönünde çalıĢmalar yapıldı. Islahatlardan en önemlileri haberleĢme ve ulaĢım alanındaydı. Matbaanın kullanılmaya baĢlamasıyla halkın hayatında görülen önemli geliĢmelerden biri gazetelerin yayımlanmasıdır. Osmanlı‟da yayımlanan ilk Türkçe Resmî Gazete Takvim-i Vakayi‟dir. Takvim-i Vakayi 1831 yılında haftalık olarak yayımlanmaya baĢladı. Gazete iç haberler, dıĢ haberler, askerlik iĢleri, bilimler tayinler, ticaret ve fiyatlar bölümlerinden meydana gelmekteydi. Yayımlanma amacı ise halkı eğitmek, haber ve kanunların duyurulmasını sağlamaktı. Ayrıca ülkeye gelen gemiler, dıĢarıdan alınan ve dıĢarıya satılan ürünlere ait bilgilere de yer veriliyordu. Gazete zaman içinde ülke içinde yaĢayan farklı milletlerin Sayfa 27 de okuyabilmesi için Arapça, Rumca, Ermenice ve Fransızca olarak da yayımlanmıĢtır. Ülkenin her bölgesinde dağıtılan bu gazeteyi baĢka Türkçe gazeteler izledi. Gazete halkın yaĢamında önemli bir yer edindi. XIX. yüzyıl baĢlarında Avrupa‟nın büyük bölümünde halkın mektubunu gönderebildiği, gazetesini alabildiği postaneler bulunmaktaydı. HaberleĢme alanında bir ıslahat yapılması gereği duyan Osmanlı devlet adamları 1840‟da Posta Nezareti‟ni kurdular. Ġllere postaneler açıldı. Ülke sınırları içinde halkın mektup, paket ve paraları düzenli bir Ģekilde ulaĢtırılmaya baĢlandı. Ayrıca gazete ve resmî evraklar da posta yoluyla ülkenin çeĢitli yerlerine ulaĢtırıldı. Osmanlı Devleti de telgrafı 1854 yılında Kırım SavaĢı sırasında kullanmaya baĢladı. Telgraf, kısa sürede hatların çekilmesiyle ülke içinde en önemli haberleĢme aracı hâline geldi. XIX. yüzyılda bilim ve teknolojinin büyük geliĢme gösterdiği Avrupa‟da buharlı makinelere dayalı ulaĢım araçları kullanılmaya baĢladı. Buharlı gemiler ve trenler ulaĢımı hızlandırdı ve kolaylaĢtırdı. Osmanlı Devleti de bu teknik geliĢmeleri yakından izleyerek kendi topraklarında yaygınlaĢması için çaba gösterdi. Osmanlı Devleti ilk buharlı gemiyi 1827 yılında Ġngiltere‟den satın aldı. Ġstanbul‟da, ulaĢımda kullanılan bu gemilerin sayıları zamanla arttı. UlaĢım, düzenli hâle getirilerek 1851 yılında ġirket-i Hayriye kuruldu. ġirket-i Hayriye, vapurlarıyla Ġstanbul Boğazı‟nın iki yakasını birleĢtirdi. Kayıklarla yapılan kısa mesafeli yolculuklar yerini konforlu ve hızlı vapurlara bıraktı. Vapurlar sayesinde ulaĢım kolaylaĢtı. Böylece önemli yerleĢim yerleri hâline geldiler. UlaĢım alanında buharlı gemilerden sonra ikinci atılım demir yolu yapımıyla gerçekleĢtirildi. 1856 yılında ilk demir yolu hattımız Ġzmir ile Aydın arasında inĢa edilmeye baĢladı. Ġlk demiryolunun burada yapılmasında nüfusunun kalabalık olması ve bölgenin ticaret potansiyelinin geliĢmiĢ olması önemli rol oynamıĢtı. kaynakları ve ürünleri tüketim bölgelerine taĢındı, ihracat arttı. XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti‟nde bankalar yabancıların elindeydi. Ülkede, millî bir bankaya ihtiyaç duyulmakta ancak bunun için yeterli sermaye birikimi bulunmamaktaydı. Bundan en çok zarar gören kesim ise çalıĢan nüfusun büyük çoğunluğunu oluĢturan çiftçilerdi. Geçim sıkıntısı içinde bulunan çiftçilerin kredi alabilecekleri bir kurum olmadığı için, özel Ģahıslardan yüksek faizle borç alıyorlardı. Zor durumdaki çiftçilerin dertlerine çare bulunabilmesi için devletin tarımsal üretime sahip çıkması isteniyordu. O dönemde Osmanlı Devleti‟ne bağlı Rumeli‟deki NiĢ kenti Valisi olan Mithat PaĢa, çiftçilerin içinde bulundukları zor koĢulları görmüĢ, çiftçilerin yüksek faizle borç veren kiĢilerin elinden kurtarılması için çözüm yolları aramıĢtır. Böylece 1863 yılında, çiftçilerin oluĢturduğu kaynakla, Mithat PaĢa öncülüğünde Memleket Sandıkları kuruldu. Mithat PaĢa, Memleket Sandıkları‟nı oluĢtururken Türk gelenekleri arasında zaten var olan ve karĢılıklı yardımlaĢma esasına dayanan imece geleneğinden esinlenmiĢtir. Zamanla Memleket Sandıkları tüm ülkeye yayıldı. Memleket Sandıkları 1888 yılında özellikle tarımla uğraĢan halka destek olan Ziraat Bankasına dönüĢtürülmüĢtür. III.SELIM / NIZAM-I CEDIT DÖNEMĠ (1789–1807) Nizam-ı Cedit, yeni düzen anlamına gelmektedir. Aynı zamanda III. Selim‟in kurduğu Batı tarzı ordunun adıdır. Bu ordunun ihtiyaçlarını karĢılamak için ayrı bir Ġrad-ı Cedit Hazinesi kurulmuĢtur. Avrupa‟da ilk sürekli elçilikler açıldı. Ġlk devlet (resmi) matbaası kuruldu Yerli malı kullanımı yaygınlaĢtırılmaya çalıĢılmıĢtır. Kabakçı Mustafa Ġsyanı ile tahttan indirildi. Yeniçerilerin öldürdüğü son padiĢahtır. II. MAHMUT DÖNEMI (1808-1839) Zaman içinde Anadolu ve Rumeli topraklarında demir yolu ağı geniĢledi. 1888‟de Ġstanbul‟u Avrupa‟ya bağlayan demir yolu açıldı. “Orient Express” treni ile çok sayıda turist Ġstanbul‟a geldi. Demir yolları sayesinde ulaĢım kolaylaĢtı ve ucuzladı. Bu sayede ülkenin yer altı ve yer üstü Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Islahatların en yoğun olduğu dönemdir. Ayanlarla padiĢah arasında “Sened-i Ġttifak” yapılmıĢtır. PadiĢahın yetkileri ilk kez kısıtlanmıĢtır. Yeniçeri Ocağı kaldırılmıĢtır(1826). Böylece ıslahatların önündeki en büyük engel kaldırılmıĢtır. Ġlk nüfus sayımı yapıldı. Sayfa 28 Divan-ı Hümayun kaldırıldı ve yerine Bakanlık (Nazırlık) sistemi getirildi. Ġlk posta teĢkilatı ve karantina teĢkilatı kuruldu. Köy ve mahalle muhtarlıkları oluĢturuldu. Ġlk resmi gazete yayınlandı-1831. (Takvim-i Vakayı) Tımar sistemi kaldırıldı. Ġlköğretim zorunlu hale getirildi. (Ġstanbul‟da) OSMANLI DEVLETĠ'NDE DEMOKRATĠKLEġME HAREKETLERĠ SENED-Ġ ĠTTĠFAK: 1808‟de II. Mahmut ve ayanlar arasında imzalanmıĢ bir sözleĢmedir. Böylece Osmanlı Devletinde padiĢahın yetkileri ilk kez kısıtlanmıĢtır. TANZĠMAT FERMANI (Gülhane Hatt-ı Hümayunu) 1839 PadiĢah Abdülmecid döneminde Mustafa ReĢit PaĢa tarafından hazırlanmıĢ ve Gülhane Parkı‟nda ilan edilmiĢtir. 1-Kanun önünde herkes EġĠTTĠR. 2-VERGĠ kiĢilerin kazancına göre alınacak. 3-RÜġVET ve iltimas kaldırılacak. 4-ASKERLĠK iĢleri belli bir düzene göre yapılacak. 5-KANUNUN üstünlüğü kabul edilecek. ( Fermanın ana maddelerinin kodlaması: EVRAK) Böylece Osmanlı Devleti‟nde halk ilk defa seçme ve seçilme hakkını kullanmıĢ ve yönetime katılmıĢtır. Meclisteki azınlıkların olumsuz faaliyetleri ve 93 Harbinden dolayı II. Abdülhamid meclisi kapatarak meĢrutiyete son vermiĢtir. 1908 yılında bazı Osmanlı aydınlarının çalıĢmaları neticesinde tekrar meĢrutiyet yönetimine geçilmiĢ ve MeĢrutiyet ikinci kez ilan edilmiĢtir. Bazı Kurumlar ve KuruluĢ Tarihleri 1792 Mühendishane-i Berri Hümayun 1839 Jandarma TeĢkilatı 1840 Posta TeĢkilatı 1855 Telgraf Müdürlüğü 1856 Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) 1866 Aydın-Ġzmir Demiryolu 1868 DanıĢtay (ġura–yı Devlet) 1868 Galatasaray Lisesi 1870 Posta ve Telgraf Müdürlüğü 1873 DarüĢĢafaka 1887 Ġstanbul Arkeoloji Müzesi 1888 Ziraat Bankası 1896 Darülaceze 1909 Emniyet Genel Müdürlüğü Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti‟nde padiĢah gücünün de üstünde kanun gücünün olduğu kabul edilmiĢ ve bu ferman ile Osmanlı Devleti hukuk üstünlüğünü kabul etmiĢtir. ISLAHAT FERMANI 1856 Avrupalı devletlerin baskısıyla ilan edilen ferman, Tanzimat Fermanı‟nın geniĢletilmiĢ halidir. Bu fermanla azınlıklar, Müslüman halktan daha ayrıcalıklı hale geldiler. MEġRUTĠYET DÖNEMĠ (1876-1908) 1876'da II. Abdülhamid döneminde ilân edilen I. MeĢrutiyet ve hazırlanan Kanun-u Esasi (Anayasa) ile halk yönetimde söz sahibi olmuĢtur ve böylece Osmanlı Devletinin yönetim Ģekli "meĢruti monarĢi" Ģeklinde değiĢmiĢtir. Anayasa gereği padiĢahın yanında halkın seçmiĢ olduğu vekillerden oluĢan Mebusan Meclisi oluĢturulmuĢtur. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 29 otomobil, bisiklet gibi taĢıtlarda tekerlek ve SOSYAL BĠLGĠLER 7 tekerlek ilkesine ÜNĠTE 4 – ZAMAN ĠÇĠNDE BĠLĠM dayanan diĢli ve çarklar vardır. BULUġLARIN SERÜVENĠ BuluĢ (Ġcat): Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaĢma veya yöntem geliĢtirme, icat. BuluĢlar, insanoğlun doğaya hakim olma çabasından ve karĢılaĢılan sorunlara çözüm bulma isteğinden doğmuĢtur. Hayatımızı etkileyen birçok buluĢ(icat) binlerce yıllık geçmiĢe sahiptir. BuluĢlar insanların karĢılaĢtığı zorluklar sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Yapılan her buluĢ insanların hayatını daha da kolaylaĢtırmıĢtır. Zaman içinde teknoloji ve bilimin geliĢmesine katkıda bulunmuĢ uygarlıklar; Mezopotamya, Mısır, Çin ve Hindistan‟da kurulmuĢtur. Bu uygarlıkların kuruldukları yerlerin ortak özellikleri Ģunlardır: Uygun iklim koĢulları, Bol su kaynakları ve tarıma elveriĢli topraklar, Yer altı ve yer üstü doğal kaynaklar bakımından zengin olmaları, Göç ve ticaret yolları üzerinde bulunmalarıdır. Tarihteki BuluĢlardan Bazıları Sümerler: MÖ 3500‟lü yıllarda yazıyı, MÖ 3200‟lü yıllarda ise tekerleği icat ettiler. Babiller: MÖ 3000‟li yıllarda ilk tarımsal ürün toplama makinesini kullandılar. Fenikeliler: MÖ 1300‟lü yıllarda ilk alfabeyi icat ettiler. Lidyalılar: MÖ 700‟lü yıllarda ilk madeni parayı icat ettiler. Ayrıca; Tales, MÖ 540‟ta ilk geometri okulunu kurdu. Herodot; MÖ 450‟ de dünya haritasını çizdi. ArĢimet, MÖ 200‟de kaldıraç kanunlarını keĢfetti. TEKERLEK: Tüm çağların en önemli mekanik icadıdır. Kesilen ağaç kütüklerinin yuvarlanmasının görülmesi tekerleğe ilham kaynağı olmuĢtur. En eski tekerlek yaklaĢık 5000 yıl önce Mezopotamya'da yapılmıĢtır. Çömlekçilerin toprağı Ģekillendirmede yardımcı bir araç olarak (Çömlekçi çarkı) kullandıkları tekerleğin arabalara takılması ulaĢımda köklü bir dönüĢüme neden oldu. Makinelerin çoğunda, saatlerde, yel değirmenlerinde, buhar makinelerinde ayrıca Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni BARUT: Çinliler tarafından bulunmuĢtur. Daha sonra Türkler vasıtasıyla Çinlilerden Müslüman Araplara geçmiĢtir. ♦ Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar barut yapmayı Müslümanlardan öğrendiler. Barut sayesinde top, tüfek gibi ateĢli silahlar yapıldı. ♦ Fatih Sultan Mehmet'in Ġstanbul‟u fethi, kale ve surların top gülleleriyle yıkılabileceğini ortaya çıkardı. ♦ Bunu gören Avrupalı krallar top kullanarak, derebeylerine ait Ģato ve kaleleri yıktılar. Böylece Avrupa‟da feodalite yıkıldı, merkezi krallıklar güç kazandı. MÜREKKEP: MÖ 1300'e doğru Çinliler ve Mısırlılar kandillerde aydınlatmadan oluĢan isi su ve bitki zamklarıyla karıĢtırarak hazırlanan mürekkebi buldular. Ġlk çağlarda kullanılan mürekkep, parĢömen üzerine yazmak için deriye iyice sinen ve silinmesi kolay olmayan, özel dayanıklı bir mürekkepti. MUM: Günümüzden yaklaĢık 2000 yıl önce icat edilmiĢtir. Mum, çevresi balmumuyla ya da don yağıyla sarılmıĢ bir fitilden oluĢur, yakılan fitilin alevi balmumunun ya da don yağının bir bölümünü eritir; böylece fitil sürekli yanarak ıĢık saçar. Bu bakımdan mum, kullanılması daha kolay bir yağ lambasıdır. Yağ lambaları ve mumlar, gazyağıyla aydınlatmanın yaygınlaĢtığı 19. yüzyıla kadar baĢlıca yapay ıĢık kaynakları olmayı sürdürdüler. CAM: Fenikeli denizciler tarafından bulunmuĢtur. Mezopotamya'da bulunan ilk cam örneklerinin tarihi MÖ 3. yüzyıla dayanır. MÖ 1000 yıllarında Mısırlılar cam elde etmeyi baĢardılar. Suriyeli cam ustaları "Cam Üfleme Tekniği'ni kullandılar. Türklerde cam sanatı; Selçuklularla beraber baĢladı ve Osmanlı döneminde geliĢti. Türkiye'de ilk cam fabrikası 1934 yılında PaĢabahçe'de kuruldu. Camın hammaddesi kumdur. Kumun yapısında bulunan silisyum dioksit, yüksek sıcaklıkta erir. Camın hafif olması ve aydınlığı sağlaması yanında estetik olması da kullanım alanını geniĢletmiĢtir. ÇeĢm-i Bülbül: Anadolu atölyelerinin çıkardığı bir üründür. Bu teknik, modern cam endüstrisinin ilerlemiĢ yöntemlerinin bile geleneksel ustaların çalıĢmalarını geçemediği bir tekniktir. Sayfa 30 SÖZ UÇAR YAZI KALIR Günümüzden binlerce yıl önce, insanoğlu kendini ifade etmek için mağara duvarlarına hayvan resimleri çizmiĢtir. Bu Ģekilde baĢlayan insanoğlunun iz bırakma tutkusu, altı bin yıllık bir geçmiĢi olan yazının ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Yazı, Sümerler tarafından 3200‟lü yıllarda Mezopotamya‟da icat edilmiĢtir. Yazının icadı aynı zamanda Tarih Çağlarının baĢlamasını da sağlamıĢtır. Ġlk yazı örnekleri, nesneleri gösteren resimler Ģeklindeydi. Ġlk yazıyı bulan Sümerler, konuĢma dilini yazı diline çevirmek suretiyle düĢünceyi ve tarihi gelecek kuĢaklara bırakma yöntemini de bulmuĢ oldular. Ġlk yazı çeĢitleri Sümerlerin kil tablet üzerine yazdıkları harflerin biçimi çiviye benzediği için bu yazıya çivi yazısı adı verildi. Çivi yazısını Babil ve Hitit gibi uygarlıklar da kullanmıĢlardır. Eski Mısırlıların kullandığı resimli yazıya "hiyeroglif” denir. Bu yazıda harfler resimlerle ifade edilir. Hiyeroglif yazılar yalnızca duvara ve anıtlara yazılırdı. Yazının bulunması ile; Bilgiler, toplanabilir, saklanabilir ve iletilebilir hale gelmiĢtir. Ġnsanlar ve toplumlar arasında bilgi ve kültür aktarımı hızlanmıĢtır. Eğitim öğretim faaliyetleri kolaylaĢmıĢtır. Ġnsanlar ve toplumlar arasındaki etkileĢim artmıĢtır. ALFABE: Fenikeliler yazıyı çeĢitli harflerle anlatarak ilk alfabeyi icat ettiler. Bu alfabe Yunanlılar ve Romalılar tarafından da geliĢtirilerek Latin Alfabesi oluĢturulmuĢtur. KAĞIT: Uygarlık yolunda icat edilmiĢ en önemli buluĢlardan biridir. Ġlk olarak Mısırlılar "papirüs" adını verdikleri bitkilerin üzerine yazılar yazmıĢlardır. Mezopotamyalılar kil tabletlere, Çinliler ipekli kumaĢ üzerlerine yazmıĢlardır. Çinliler bu kumaĢların çok pahalı olmasından dolayı, arayıĢ içerisine girerek kâğıdı icat etmiĢlerdir. Kâğıdın kullanılması ile birlikte Avrupa'da ve dünyada bilginin paylaĢılması ve kültürün aktarılması kolaylaĢmıĢtır. MATBAA: Dünya'da bilinen ilk matbaa Çinliler tarafından kullanılmıĢtır. Uygurların da matbaacılık Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni faaliyetine baĢlamalarında komĢuları olan Çin etkili olmuĢtur. Matbaanın baĢlangıcı tam olarak bilinmemesine rağmen modern matbaayı 15. yüzyılın ortalarında Alman Johann Gutenberg yapmıĢtır. Osmanlı Devleti'nde Kâğıt ve Matbaa Matbaanın Osmanlı Devleti'nde kullanılması ancak 18. yüzyılda gerçekleĢmiĢtir. Fakat Osmanlı Devleti'nde yaĢayan Musevi ve Ermeni azınlıklar daha önce ( II. Bayezıd döneminde) matbaayı kullanarak kendi dillerinde kitaplar basmıĢlardır. Osmanlı Devleti, Lale Devri'nde Batı'nın ilerleyiĢini takip etmek için Avrupa ülkelerine elçilikler açmıĢtır. Bunlardan biri olan ve Fransa'ya elçi olarak atanan 28 Mehmet Çelebi'den, Fransa'nın uygarlık, eğitim, askerî alandaki geliĢmeleri takip ederek rapor etmesi istenmiĢtir. 28 Mehmet Çelebi'nin oğlu olan Sait Mehmet Efendi, hazırladığı raporda Avrupa‟daki geliĢmenin eğitimden kaynaklandığını, bunun için Osmanlı Devleti‟nin de matbaayı kullanması gerektiğini belirtmiĢtir. Osmanlı Devleti'nde Türk matbaacılığının kurulmasında önemli Ģahsiyetlerden biri de Ġbrahim Müteferrika'dır. Ġbrahim Müteferrika, 1726 yılında Matbaanın Gerekleri adlı bir dilekçeyle dönemin sadrazamı NevĢehirli Damat Ġbrahim PaĢa ile Ģeyhülislama baĢvurdu. Ancak sadece din dıĢı kitapların basımı için izin alabildi. 1727 yılında da Sait Efendi ile birlikte ilk Osmanlı matbaasını kurdu. Matbaanın Osmanlı Devleti'ne geç gelmesinin nedenleri; 1. Dinî tutuculuk, 2. Teknik nedenler, 3. Toplumun hazır olmaması, 4. Hattatlık mesleğinin yaygın olması ve hattatların iĢsiz kalabileceği düĢüncesi. Ġlk yazı: Sümerler ♦ Ġlk kağıt: Çinliler ♦ Ġlk matbaa: Çinliler ♦ Hareketli matbaa: John Gutenberg ♦ Osmanlı‟da ilk matbaa: Ġbrahim Müteferrika Sayfa 31 TÜRK VE ĠSLAM DEVLETLERĠNDE YETĠġEN BĠLGĠNLER Matematik alanında HAREZMî: Matematik alanındaki çalıĢmaları ile cebirin temelini oluĢturmuĢtur. Sıfır‟ı (0) bulmuĢtur. NASUREDDĠN TUSÎ: "Kesenler Teoremi" adlı eseriyle Trigonometrik çalıĢmalara yer vermiĢtir. Kenar açı bağıntısını bulmuĢtur. ÖMER HAYYAM: Matematikçi, edebiyatçı ve astronomi uzmanıdır. Celali takvim adıyla bilinen takvimi hazırlamıĢtır. CAHĠT ARF: (1910-1997),Kendi adıyla bilinen matematik kuramları ile dünya çapında tanınır. Arf değiĢmezi, Arf halkaları ve Arf kapanıĢları gibi kendi adıyla bilinen matematiksel terimleri bilim dünyasına kazandırdı. Tıp alanında ĠBN-Ġ SĠNA: Tıp alanının yanında felsefe, astronomi, matematik, fizik, kimya gibi alanlarda da çalıĢmalar yapmıĢtır. En ünlü eseri "El Kanun fi‟t Tıp- Tıp Kanunu" adlı eseridir. Avrupalılar tarafından Avicenna olarak bilinir. Fizik alanında FARABĠ: Felsefe ve mantık ile uğramıĢtır. Muallim-i Sani (Ġkinci Öğretmen) olarak bilinir. Astronomi alanında ULUĞ BEY: Semerkant'ta kurduğu medrese ve gözlemevi, bilimsel çalıĢmaların geliĢmesinde etkili olmuĢtur. Bu medrese ve gözlemevinde Ali KuĢçu ve Kadızâde-i Rumi gibi devrin önemli bilim adamları çalıĢmalar yapmıĢtır. "Uluğ Bey Zici" adlı eseri astronomi konusunda önemli bilgiler vermektedir. BĠRUNÎ: Astronomi, matematik, eczacılık ve coğrafya uzmanıdır. Ġbn-i Sina, gibi bilginlerle birlikte çalıĢtı. Gazneli sarayında büyük saygı gördü. Biruni, 1973 yılında doğumunun 1000.yıl dönümü nedeniyle UNESCO öncülüğünde bütün dünyada anılmıĢtır. Ġslam devletlerindeki bilimsel geliĢmeler, Selçuklular zamanında devam etmiĢtir. Türk-Ġslam devletlerinde bilgin, filozof ve sanatkârlar yetiĢmiĢtir. Bu dönemde Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medreseleri, bilim ve kültür hayatının canlanmasında etkili olmuĢtur. ĠBN-Ġ HEYSEM: Müslüman fizik, matematik ve astronomi bilginidir. Asıl ününü optik alanında yaptığı çalıĢmalar ile kazanmıĢtır. Gözde görme olayının mercekle meydana geldiğini, iki gözün Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni birden aynı Ģeyi nasıl gördüğünü, ıĢığın küresel ve parabolik aynalarda yansımasını inceleyerek aydınlığa kavuĢturmuĢtur. ALĠ KUġÇU: Babası Uluğ Bey'in kuĢçusu olduğu için, ailesi "KuĢçu" lakabıyla tanınır. Matematik ve astronomi uzmanıdır. Ali KuĢçu, Fatih‟in davetiyle Ġstanbul'a geldi ve Ayasofya medresesine müderris oldu. TAKĠYÜDDĠN: Takiyyüddin ilk çalıĢmalarına Galata Kulesinde III. Murat‟ın himayesinde baĢladı. PadiĢahın izniyle Tophane üzerinde Frenk Sarayı diye bilinen boĢ alan gözlemevi için ayrıldı. Ġstanbul Rasathanesi 1575-1580 yılları arasında faaliyet göstermiĢtir. PĠRĠ REĠS: Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) adlı eseri yazmıĢtır. Dünya haritasını çizmiĢtir. KATĠP ÇELEBĠ: Coğrafi bilgiler içeren Cihannüma adlı eseri ile ünlüdür. Ayrıca; AKġEMSEDDĠN: Mikrobu ilk defa keĢfetmiĢtir. BATTANÎ: Trigonometriyi bulmuĢtur. RAZĠ: Kızamık ve çiçek hastalığını keĢfetmiĢtir. ĠBN-Ġ BATUTA: Ġlk kıta seyahatnamesini yazmıĢtır. ------------------------------------------------------------ Ġlkçağdaki bilim adamlarından bazıları: Teodorus, kilit ve anahtarı bulmuĢtur. Hipokrat, tıbbın temellerini atmıĢtır. Heredot, tarihin babasıdır. MÖ 450 de dünya haritasını çizdi. Demokritus, atom sözcüğünü günümüz anlamda ilk kez kullanmıĢtır. Anaksogaros, ilk astronom olarak kabul edilmektedir. Pisagor, "Pisagor teoremi"ni bulmuĢtur. ArĢimet, suyun kaldırma kuvvetini bulmuĢtur. Batlamyus, "Coğrafya" adlı eseri ünlüdür. Kepler, Galileo, Newton, Einstein astronomi alanında Avrupa da katkıda bulunmuĢ bilim adamlarındandır. Astronomi: Gökcisimlerini inceleyen bilim dalıdır. Rasathane: Gökcisimlerini incelemek için kurulan gözlemevi. Zic: Yıldızların yerini ve büyüklüğünü göstermek için hazırlanan cetvellere denir. Usturlab: Gökcisimlerinin yüksekliğini ölçen alet. Sayfa 32 BĠLĠMSEL BĠRĠKĠM NASIL OLUġTU Ortaçağ‟da Avrupa‟da hakim olan skolastik düĢünce nedeniyle bilimsel ve akılcı düĢünce reddedilmiĢ, bunun yerine kilisenin düĢünceleri tek gerçek olarak kabul edilmiĢtir. Bu durum Ortaçağ‟da Avrupa‟da bilimsel geliĢmeleri engellemiĢtir. Ayrıca Hristiyan din adamları ve Papa, aforoz (dinden çıkarma) ve endülüjans (Günahların atfedilebileceği belge) gibi yetkilerini kullanarak siyasi bir güç sağlamıĢlardır. Bu yüzden Ortaçağ‟da Avrupa bilim alanında hiçbir ilerleme kaydedememiĢtir. Haçlı Seferleri ile birlikte kâğıt, matbaa barut ve pusula Avrupa'ya geçmesi yeniçağda Avrupa‟da birçok yeniliğin yaĢanmasında etkili olmuĢtur. Yeniçağ‟da Avrupa‟da GeliĢmeler Barut: Barutun ateĢli silahlarda kullanılmasıyla birlikte Feodalite (Derebeylik) sistemi zayıflarken, merkezi krallıklar güç kazanmıĢtır. Bu durum Avrupa'nın siyasi yapısını değiĢtirmiĢtir. Kâğıt: Kâğıdın kullanılması ile birlikte Avrupa'da bilgi ve kültür aktarımı kolaylaĢmıĢtır. Matbaa: Matbaa sayesinde, yazılmıĢ olan eserler çoğaltılarak geniĢ kitlelere ulaĢabilmiĢ, uluslararası kültürel etkileĢimin yaĢanması kolaylaĢmıĢtır. Pusula: Pusula, insanların yön bulma aracıdır. Çinlilerin icat ettiği pusulanın geliĢtirilmesi ile denizciler okyanuslara rahatlıkla açılabilme imkânı bulmuĢlardır. Bu da Coğrafi KeĢiflerin yapılmasını kolaylaĢtırmıĢtır. COĞRAFĠ KEġĠFLER 15. yüzyıl ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının bulunması amacıyla baĢlatılan gezilere Coğrafi KeĢifler denir. Sebepleri Ticaret yollarının ( Ġpek ve Baharat yolu müslümanların eline geçmesi Coğrafya bilgisinin ilerlemesi Pusulanın geliĢtirilmesi Gemicilik sanatındaki ilerlemeler Efsane ve hurafelere inanmayan cesur gemicilerin yetiĢmesi Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni KeĢifler ve KâĢifler Portekizli Bartelmi Diaz Afrika'nın güney ucuna ulaĢarak Ümit Burnu'nu buldu (1487). Ġspanyol asıllı Kristof Kolomb, Amerika Kıtası'nı buldu (1492). Ancak yeni bir kıta keĢfettiğini anlayamadan öldü. Portekizli Vasko do Gama, Ümit Burnu'nu dolaĢarak Hindistan'a vardı (1498). Böylece Hint Deniz Yolu bulunmuĢ oldu. Ġtalyan gemici Ameriko Vespuçi, Amerika'nın yeni bir kıta olduğunu dünyaya ilân etti ve kıtaya onun adı verildi. Amerika (1507). 1519'da Portekiz asıllı Macellan tarafından baĢlatılan batıya seyahat Del Kano tarafından tamamlanarak (1522) dünyanın yuvarlak olduğu ilk kez ispatlanmıĢtır. BaĢlangıçta Portekizliler ve Ġspanyollar tarafından baĢlatılan Coğrafî KeĢifler, özellikle Ġngilizler, Fransızlar ve Hollandalılar tarafından tamamlanmıĢtır. Coğrafi KeĢifler'in sonuçları Hristiyanlık yayıldı. Buna karĢılık dünyanın düz olduğu gibi pek çok yanlıĢ bilgi aktaran din adamlarına olan güven azaldı. KeĢfedilen yerlerde yetiĢen domates, vanilya, patates, tütün, kakao gibi bitki türleri tanındı. Avrupalıların, keĢfettikleri yerleri sömürgeleĢtirmesiyle Sömürgecilik baĢladı. Ticaret yolları değiĢti. Akdeniz limanları ile Baharat ve Ġpek Yolu eski önemini kaybederken Hint Okyanusu kıyısındaki limanlar önem kazandı. Yeni keĢfedilen ülkelerde bol miktarda bulunan altın ve gümüĢ gibi değerli madenler Avrupa'ya getirildi. Avrupa'da ticaretle uğraĢan kiĢiler (Burjuva sınıfı) zenginleĢti. Tüccarların, soyluların ellerinde bulunan toprakları satın almalarıyla soylular eski güçlerini kaybettiler. ZenginleĢen Avrupalılar, kültür ve sanat hareketlerini desteklediler. Böylece, Avrupa'da Rönesans'ın doğmasına ortam hazırlamıĢ oldu. RÖNESANS "Yeniden doğuĢ" anlamına gelir. 15. ve 16. yüzyılda Avrupa‟da edebiyat, bilim ve güzel sanatlar alanında meydana gelen geliĢmelere verilen addır. Nedenleri: ♦ Coğrafi KeĢiflerle birlikte ekonomik refaha kavuĢan halkın bilim ve sanata önem vermeye baĢlaması. ♦ Eski Helen ve Roma dönemine ait eserlerin incelenmesi. Sayfa 33 Kağıt ve Matbaanın öğrenilmesiyle birlikte okumayazma oranının artması, düĢüncelerin geniĢ alanlara yayılması. ♦ Ġstanbul'un fethinden sonra Ġtalya'ya kaçan bilginlerin orada yapmıĢ oldukları çalıĢmalar. ♦ Avrupanın Ġslami bilimsel eserleri kendi dillerine çevirmeleri. ♦ Bilim adamlarını destekleyen "mesen" sınıfının varlığı. Rönesans‟ın Ġtalya'da baĢlama nedeni, coğrafi konumu, ekonomik refahı ve eski Roma antik eserlerinin burada bulunmasıdır. Ġtalya'da baĢlayan Rönesans hareketleri, bütün Avrupa'ya yayılmıĢtır. Rönesans hareketleri Fransa ve Polonya'da bilim, Ġngiltere ve Ġspanya‟da edebiyat, Almanya‟da din alanında etkili olmuĢtur. ♦ Rönesansın Temsilcileri Ġtalya‟da Giovanni Boccaccio, Nikola Makyevel, Francesko Petrark, Ciyovanni Bellini, Leonardo Da Vinci, Mikel Anj, Donatello, Rafael; Fransa‟da Albert Dürer, Francis Bacon, Montaigne Ġngiltere‟de William Shakespeare; Ġspanya‟da Cervantes; Almanya‟da Martin Luther, Erasmus gibi bilim adamları yetiĢmiĢtir. Sonuçları: Orta Çağ'ın skolastik kilise düĢüncesi yıkılırken yerine serbest ve bilimsel düĢünce doğdu. Hristiyanlığın sanat ve düĢünce üzerindeki baskısı sona erdi. Bilim sanat ve edebiyatta pek çok yeni eserler verildi. Reform hareketine zemin hazırlandı. Avrupa'da bilimsel geliĢmelerin önü açıldı. REFORM Kelime anlamı düzeltme, yenileme anlamındadır. 16. yüzyılda Avrupa‟da Hristiyanlığın Katolik mezhebindeki bozulmalara tepki olarak Almanya‟da ortaya çıkan yeni düzenlemelere “Reform” denir. Nedenleri: Kağıt ve matbaayla birlikte okur yazar oranının artması. Ġncil'in farklı dillere çevrilmesi sonucu Ġncil'in asıl içeriğinin öğrenilmesi ve din adamlarına olan güvenin azalması. Kilisenin Endülüjans yetkisini kullanarak zenginleĢmesi ve halkın bu geliĢmelere tepkisi. Rönesans hareketleriyle birlikte düĢünce özgürlüğünün oluĢması. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Reform hareketleri, Martin Luther öncülüğünde Almanya'da ortaya çıkmıĢtır. Martin Luther kilisenin uygulamalarına karĢı çıkmıĢtır. Buna karĢılık kilise, Martin Luther'i dinden çıkarmıĢ ve ölüme mahkûm etmiĢtir. Martin Luther, Katolik kilisesinin bu kararını protesto ettiği için Luther taraftarlarına Protestan denilmiĢtir. Böylece Protestanlık mezhebi doğmuĢtur. Almanya‟da Protestanlık, Fransa‟da Kalvenizm, Ġngiltere‟de Anglikanizm mezhepleri ortaya çıkmıĢtır. Sonuçları: Avrupa'da yeni mezhepler ortaya çıkmıĢ mezhep birliği bozulmuĢ ve mezhep savaĢları yaĢanmıĢtır. Katolik kilisesine ve din adamlarına olan güven azalmıĢtır. Kilisenin elinde bulunan eğitim sistemi laik bir Ģekle dönüĢtürülmüĢtür. Kilisenin elinde bulunan topraklar, mallar halk tarafından paylaĢılmıĢtır. Bilimsel çalıĢmalar önündeki en büyük engel olan kiliseler, eski önemini kaybetmiĢtir. o Osmanlı Devleti Reform hareketlerinden olumlu etkilenmiĢtir. Çünkü Reformla birlikte, Avrupa'da mezhep birliğinin bozulması ve mezhep savaĢlarının baĢlaması Osmanlı'nın Orta Avrupa‟da ilerleyiĢini kolaylaĢtırmıĢtır. AYDINLANMA ÇAĞI 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan her konuda akla öncülük tanıyan düĢünce sistemine “Aydınlanma'', bu düĢünce sistemi ile gelen yeni döneme ise ''Aydınlanma Çağı'' adı verilir. ♦ Bu dönemde deney ve gözlem önem kazanmıĢ, doğa bilimlerinde büyük geliĢmeler sağlanmıĢtır. ♦ Aydınlanma Çağı'nın oluĢmasında etkili olan bilim adamlarından bazıları Ģunlardır. Newton: Fizik ve matematik alanında çalıĢmalar yapmıĢtır. Kopernik: Evrende GüneĢ merkezli bir sistem olduğunu ve GüneĢ'in Dünya etrafında değil, Dünya'nın GüneĢ etrafında döndüğünü ispatlamıĢtır. Galileo: Dünya'nın yuvarlak olduğunu ispatlayarak, kilise tarafından benimsenen, Dünya'nın düz olduğu görüĢünü yıkmıĢtır. Descartes: Bilimsel bilgiye ancak matematikle ulaĢılabileceğini öne sürmüĢ ve bu nedenle analitik ve geometriyi geliĢtirmiĢtir. Jan Jack Rousseau: Baskıcı düĢüncelere karĢı çıkarak demokrasinin doğmasına ve geliĢmesine katkıda bulunmuĢtur Sayfa 34 Aydınlanma Çağı'nda güzel sanatlar alanında da geliĢmeler olmuĢ, özellikle müzik alanında Mozart, Bach gibi ünlü besteciler yetiĢmiĢtir. Yargılama sonucunda pek çok bilim insanı ve düĢünür, sadece düĢüncelerini söylediği için cezalandırılmıĢtır. GeçmiĢte yaĢanan bu üzücü olayların sonrasında devletler kendi anayasalarında, devletlerarası sözleĢmeler ile düĢünce özgürlüğünü güvence altına almıĢtır. Bizim anayasamızın 27. ve Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin 10. maddelerinde de bu güvence vardır. SANAYĠ ĠNKILABI (ENDÜSTRĠ DEVRĠMĠ) 18. yüzyılda Ġngiltere‟de James Watt tarafından buhar gücünün makinelerde kullanılmasıyla baĢlayan teknolojik geliĢmelere denir. Sonuçları: El tezgahları ve atölyeler kapanmıĢ, fabrikalar açılmıĢtır. Mallar seri ve ucuz olarak üretilmeye baĢlanmıĢtır. Pazar ve hammadde ihtiyacı artmıĢ, sömürgecilik hız kazanmıĢtır. ĠĢçi sınıfı ortaya çıkmıĢtır. Köyden Ģehre göç baĢlamıĢtır. SanayileĢemeyen ülkeler sömürge durumuna düĢmüĢtür. Osmanlı ülkesi, kapitülasyonların da etkisiyle açık pazar haline gelmiĢ, küçük esnaf ve Lonca teĢkilatı çökmüĢtür. Kapitalizm, Liberalizm, Sosyalizm gibi kavramlar ortaya çıkmıĢtır. SüveyĢ kanalı ve Panama Kanalı açılmıĢ uluslararası ulaĢım ve ticaret geliĢmiĢtir. o Orta Çağ, Avrupa için baskı ve korku dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde din adamları ve soylular her alanda söz sahibiydi. Bilimsel çalıĢmalar, felsefe, sanat, siyaset ve ekonomide Katolik kilisesinin sözünden çıkmak ve görüĢlerini eleĢtirmek mümkün değildi. o Avrupa‟daki bu baskıcı tutuma karĢılık aynı dönemde Ġslam dünyasında, Çin ve Hindistan‟da böyle engeller yoktu. DüĢüncelerin özgürce ifade edildiği bu bölgelerde bilimsel çalıĢmalar da geliĢmiĢtir. Avrupa‟daki baskılar, düĢünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayamamıĢ, dinsel hoĢgörü artmıĢ ve özgür düĢünce geliĢmiĢtir. o YaĢanan bu karanlık dönemin ardından biraz gecikmeli de olsa daha önceki derslerde gördüğünüz Rönesans Dönemi ve Reform Hareketleri yaĢanmıĢtır. GeçmiĢten alınan dersler sayesinde düĢünceleri ifade etme özgürlüğü, günümüz yönetim sistemi olan demokrasinin ön Ģartı olmuĢtur. o Kısaca Orta Çağ‟da, Avrupa‟da dinî ve yönetim gücünü elinde bulunduran gruplar, bu güçlerin ellerinde kalması için düĢünce özgürlüğünü engellemiĢlerdir. Bu durum Avrupa‟ya uzun bir Orta Çağ karanlık dönemi yaĢatmıĢ, bilimde, sanatta, felsefe ve siyasette geliĢmelerin gecikmesine neden olmuĢtur. Tüm yasaklamalar ve baskılar düĢünce özgürlüğünü yok edememiĢ, sadece geliĢmelerin olmasını geciktirmiĢtir. DÜġÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VE BĠLĠM o Aristo, “Ġnsanı diğer varlıklardan ayırt eden özellik, düĢünme ve düĢündüklerini ifade etme gücüne sahip olmasıdır.” demiĢtir. Ġnsan ile düĢüncenin geliĢimi birlikte olmuĢtur. ÇeĢitli aletleri icat eden insanlar, doğaya hükmetmeye baĢlamıĢ ve yeni fikirler üretmiĢlerdir. Bu fikirler sayesinde günümüzdeki uygarlığa ulaĢılmıĢtır. Ancak bu yenilikler, toplumları yönetenlerin çıkarlarına uygun olmayınca düĢünürler büyük sorunlar yaĢamıĢlardır. o Özellikle Orta Çağ‟da Avrupa‟daki bilim insanları ve düĢünürler benzer sorunları en çok yaĢayanlardandır. Bu çağda Katolik Kilisesi dinî, siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduruyordu. Bilimsel ve akılcı düĢünceyi reddederek kiĢisel görüĢleri yasaklamıĢtı. o Kilise ve papazlar Ġncil‟i kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayarak halkı yanlıĢ bilgilendiriyor, dinden çıkarma ve Tanrı adına günahları bağıĢlama yetkilerini kendilerinde görüyorlardı. Bu duruma karĢı çıkanlar dinden çıkarılarak yine papazlar tarafından kurulan engizisyon mahkemelerinde yargılanıyordu. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 35 SOSYAL BĠLGĠLER 7 ÜNĠTE 5 – EKONOMĠK VE SOSYAL HAYAT TOPRAĞIN GÜCÜ o o o Toprak bütün canlılar için hayat kaynağıdır. Yeryüzündeki yaĢam toprak sayesinde devam eder. Ġnsanlar topraktan tarım faaliyetleri ile yararlanır. Toprak hem bizi beslediği hem de bize vatan olduğu kutsal kabul edilerek “Toprak Ana” olarak anılmıĢtır. Tarım, insanların ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla toprağı iĢleyerek ürün elde etmesidir. Bu faaliyet, topraktan çeĢitli ürünlerin elde edilmesinin yanı sıra hayvancılık ve ormancılık faaliyetlerini de kapsar. Ülkemizde nüfusun yaklaĢık yarısı (% 48,4) geçimini tarımla sağlamaktadır. Topraktan yararlanma yolları; tarım ürünleri, hayvancılık, ormancılık, tuğla-kiremit, porselen, fayans, cam. TÜRKĠYEDE TARIMI DESTEKLEYEN KURULUġLAR Ziraat Bankası: Üreticileri desteklemek için kredi verir. Tarım ĠĢletmeleri Genel Müdürlüğü: Bitki ve hayvan ürünlerini arttırmaya, ürünleri çeĢitlendirmeye ve kaliteyi yükseltmeye çalıĢır. Devlet Su ĠĢleri: Kurduğu bent, gölet, baraj ve sulama Ģebekesiyle tarımın sulama ihtiyacını karĢılar. Tarım Kredi Kooperatifleri: Üreticilerin ürünlerini değerlendirmek ve fiyat düĢüĢlerine karĢı üreticilerin zarar görmesini önlemek amacıyla destekleme yapar. Toprak Mahsulleri Ofisi: Özellikle tahıl ürünlerinin alım ve satımını yapar. Gerekli depolama tesisini ve korunmasını sağlar. Bu ürünlerin piyasada bulunmasını ve fiyat dengesini sağlamıĢ olur. GAP Ġdaresi BaĢkanlığı: Güneydoğu Anadolu Bölgesini kalkındırmak için baĢlatılmıĢ bir proje ve onun yönetim organıdır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı: Tüm kurumların üzerinde olan bakanlık düzeyindeki kurumdur. Cumhuriyet Dönemi'nde, ülkemizde tarım olanaklarını artırmak amacıyla; Sulama, gübreleme ve tohum ıslahına önem verilmiĢ, Tarımda makineleĢme ile birlikte modern tarım yöntemleri uygulanmaya baĢlanmıĢ, Ziraat Bankası, Toprak Mahsulleri Ofisi Tarım Kooperatifleri kurulmuĢ, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde barajlar, hidroelektrik santralleri ve sulama tesisleri yapılmıĢtır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Türkiye'de ekili ve dikili alanlar (tarlalar, sebze ve meyve bahçeleri, zeytinlikler ve nadas alanları) topraklarımızın 1/3'ünü oluĢturmaktadır. Ekili ve dikili alanların bölge yüz ölçümleri oranına göre en fazla kapladığı bölgemiz Marmara Bölgesi, en az yer bölgemiz ise Doğu Anadolu Bölgesidir. Tarımda Verimi Arttıran Faktörler Toprağın Bakımı, Sulama, Gübreleme, Ġlaçlama, Tohum Islahı, MakineleĢme, Zirai Mücadele, Pazarlama Ülkemizde tarım alanlarında sulama yaygınlaĢtırılırsa; - Ġklim koĢullarına bağımlılık azalır. - Üretimde süreklilik ve artıĢ sağlanır. - Nadas yöntemi terk edilerek toprak her yıl kullanılabilir. - Aynı araziden yılda birden fazla tarım ürünü alınabilir. - Çiftçinin üretim geliri artar. - Sebze yetiĢtirilen alanlar geniĢler. - Endüstri bitkilerinin ekim alanları geniĢler. Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri Nüfusumuzun önemli bir kısmı tarım sektöründe çalıĢmaktadır. Sanayi kuruluĢlarının birçoğunun hammaddesi tarım ürünleridir. Ġhraç ürünlerimizin önemli bir bölümü tarım ürünleridir. TARĠHTE TOPRAK YÖNETĠMĠ Hititler döneminde; toprak devletin malıydı. Kral, bu toprakları üretim yapılması için (iĢletmeleri için) komutan ve valilere veriyordu. Buna karĢılık, bu komutan ve valiler, orduya asker besliyorlardı. Orta Çağ Avrupa‟sında; Feodalite (Derebeylik) adı verilen bir düzen vardı. Toprak feodal beyler arasında paylaĢılmıĢtı. Ekonomik güç feodal beylerin elinde idi. Serfler (köylü-köle) toprakla beraber alınıp satılabilen sürekli toprak iĢçisi olan kiĢilerdi. Senyörler (feodal beyler) toprakların ve bu topraklar üzerindeki her Ģeyin, çalıĢanlar dâhil, sahibiydiler. Köylüler bu topraklar üzerinde çalıĢırlardı, bunun karĢılığında para alırlardı. Sayfa 36 Selçuklularda Toprak Yönetimi; Selçuklularda topraklar, devletin malı sayılırdı ve bu topraklara “miri arazi” denirdi. Miri Arazi dörde ayrılır: 1. Has Arazi: Mülkiyeti ve vergi gelirleri sultan ve ailesine ait olan topraklardır. 2. Vakıf Arazi: Geliri sosyal yardım kurumlarına ayrılan topraklardır. 3. Mülk Arazi: Görevlerinde baĢarılı olan devlet adamlarına verilen topraklardır. Bu topraklar kiĢinin mülkiyeti sayılır bu toprakları istedikleri Ģekilde kullanırlardı. 4. Ġkta Arazi: Ordu mensupları ile devlet adamlarına hizmetleri ve maaĢı karĢılığı verilen topraklardır. Ġkta sahipleri devlet için atlı asker beslerlerdi. OSMANLI DEVLETĠNDE TOPRAK YÖNETĠMĠ A- MĠRĠ ARAZĠ: Mülkiyeti devlete ait olan topraklardır. Devlet bu toprakları iĢletmesi için üzerinde yaĢayan kiĢilere verirdi. Toprağı iyi ekip biçmeyen veya üç yıl üst üste boĢ bırakanlardan toprakları geri alınır, baĢkasına verilirdi. Amaç; tarımda üretimin devamlılığını sağlamaktır. Miri arazinin en önemli bölümünü dirlik arazi oluĢtururdu. Dirlik Arazi: Geliri devlet memurlarına ve askerlere maaĢ ve görev karĢılığı olarak verilen topraklardır. Dirlik gelirlerine göre üçe ayrılırdı: Has: Yıllık geliri 100 000 akçeden fazla olan toprağa denirdi. PadiĢaha, divan üyelerine, beylerbeylerine, Ģehzadelere ve sancak beylerine verilirdi. Zeamet: Yıllık geliri 20 000 ile 100 000 akçe arasındaki topraklara denirdi. Ġkinci derecedeki memurlara verilirdi. Kadı, SubaĢı, Divan kâtipleri gibi Tımar: Yıllık geliri 3 000 akçe ile 20 000 akçe arasındaki topraklara denirdi. SavaĢlarda yararlılık gösterenlere verilirdi. Tımarlı Sipahi‟ler gelirlerinin bir kısmıyla atlı asker (cebelü) yetiĢtirirler, bir kısmını da maaĢ olarak alırlardı. Tımar sistemiyle yetiĢtirilen askerler, Osmanlı ordusunun önemli bir kısmını oluĢtururdu. Tımar sistemine bağlı topraklar “Tahrir Defterlerine” kaydedilirdi. Tımar Sisteminin Faydaları Merkezi otorite güçlenmiĢtir. (Tımarlı sipahiler en uzak yerlerde bile güvenliği sağlamıĢtır.) Vergiler düzenli olarak toplanmıĢtır. Ülke bayındır (imar) hale getirilmiĢtir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Devlete yük olmadan asker yetiĢtirilmiĢtir. Toprak sürekli ekip-biçildiği için üretimin devamlılığı sağlanmıĢtır. Topraklar üç yıl üst üste boĢ bırakılırsa, bu kiĢinin elinden topraklar alınarak baĢkalarına verilmiĢtir. Bu durum üretiminin sürekliliğini sağlamıĢtır. Osmanlı Devleti‟nde toprak ve ordu sisteminin temelini Tımar Sistemi oluĢtururdu. Bu sistemde devlet “Tımarlı Sipahi‟ye belli bir toprak parçası verirdi. Tımarlı Sipahi, emrindeki askerlerle bu toprağı ekip biçer, elde edilen gelir, askerlerin ihtiyaçları ve eğitimi için harcanırdı. Çok disiplinli bir asker topluluğu olan Tımarlı Sipahiler, savaĢ zamanında savaĢlara katılırlardı. B-MÜLK ARAZĠ: Mülkiyet hakkı arazi sahibinin olan topraklardır. Mülk arazi ikiye ayrılır: 1. ÖĢri Topraklar: Fethedildiği zaman Müslümanlara verilen topraklardır. Toprağı iĢleyenler, elde ettikleri ürünün 1/10‟unu vergi olarak devlete verirlerdi. Bu vergiye “öĢür” denirdi. 2. Haraci Topraklar: Bu toprakların sahipleri gayrimüslimlerdi (Müslüman olmayanlar). Bunlardan alınan toprak vergisine “haraç” denirdi. DEVLETLER NASIL GELĠġĠR Devletlerin ekonomik olarak geliĢmelerinde etkili olan faktörlerden biri de dünya üzerinde bulunduğu yerdir. Ülkemiz, Asya‟yı, Avrupa‟ya bağlayan önemli kara ve deniz yolları üzerindedir. Bu nedenle ülke ekonomimizde ticaretin payı oldukça yüksektir. Pazara yakın olmak ticaretin geliĢmesinde önemli bir etken olmuĢtur. GeçmiĢten günümüze kadar birçok uygarlık, malların pazarlara ulaĢtığı ticaret yollarını denetimleri altına almak için uğraĢmıĢlardır. Bu nedenle devletlerarasında savaĢlar çıkmıĢ antlaĢmalar yapılmıĢtır. Ġlk Çağdan günümüze dünya ticaretinde önem kazanan yollardan bazıların Ģöyle sıralayabiliriz. Kral Yolu: Anadolu‟dan baĢlayıp Mezopotamya‟ya kadar uzanan bu yol MÖ 5. yüzyılda Lidyalılar tarafından yapılmıĢtır. Bu yol sayesinde Anadolu ve Mezopotamya arasında ticaret geliĢmiĢ, kültürel etkileĢim yaĢanmıĢtır. Ġpek Yolu: Çin‟de üretilen ipeğin ve değerli eĢyaların kervanlarla Avrupa‟ya taĢınması için Ġlkçağ ve Ortaçağ boyunca kullanılan ticaret yoludur. Ġpek, porselen, kağıt, baharat ve değerli taĢların taĢınmasının yanı sıra kıtalar arasındaki kültürel alıĢveriĢ de bu yolla sağlanmıĢtır. Ġpek Yolu‟nun bir Sayfa 37 kolu Karadeniz‟in kuzeyinden, diğer kolu da Ġran ve Anadolu üzerinden Avrupa‟ya ulaĢıyordu. KEġĠFLER VE KÂġĠFLER Kürk Yolu: Hazar ve Bulgar ülkelerinden baĢlayıp, Ural, Sibirya ve Altaylar üzerinden Çin'e giden yola Kürk Yolu deniliyordu. Türkler bu yol ile samur, kunduz, vaĢak gibi av hayvanlarının kürklerinin ticaretini yapıyorlardı. Kürk Yolu, Ġpek yoluna kuzeyden paralel uzanmaktaydı ve Türklerin önemli gelir kaynaklarından birine aracılık etmekteydi. Baharat Yolu: Baharat Yolu, eski çağlarda Uzak Doğu‟yu Batıya bağlayan ticaret yollarından biridir. Baharat günümüzden çok önce Asya ülkelerinde biliniyor evlerde kullanılıyordu. O dönemde Avrupalılar için lüks tüketim malları arasındaydı. Baharat ticaretinin yapıldığı bu yol Hindistan‟dan baĢlardı. Baharat yoluyla gelen mallar Akdeniz limanlarına buradan da Avrupa‟ya ulaĢtırılırdı. Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır Seferi ile Baharat Yoluna hakim olmuĢtur. Ġpek ve Baharat Yolunun kara yolları kısmına Osmanlı Devleti, Akdeniz‟deki deniz yolları kısmına Venedikliler egemen olmuĢtur. Bu nedenle Avrupalılar ticaret yollarındaki Osmanlı ve Venedik etkinliğini ortadan kaldırmak için Coğrafi KeĢifleri baĢlatmıĢlardır. COĞRAFĠ KEġĠFLERĠN SONUÇLARI o o COĞRAFĠ KEġĠFLER o Avrupalıların 15. ve 16. yüzyıllarda yeni ticaret yolları aramak ve Doğu ülkelerinin zenginliklerine ulaĢabilmek amacıyla yaptıkları gezilere “Coğrafi KeĢifler” denir. o Coğrafi KeĢiflerin Nedenleri Doğu ülkelerinin zenginliği ve Avrupalıların buralara gitmek için yeni yollar aramaları. Ġpek ve Baharat yolları ile gelen malların çok el değiĢtirmesinin fiyatları artırması, Avrupalıların bu ticaret mallarını ilk elden almak istemeleri Coğrafya bilgisinin ilerlemesi, yeni ve doğru haritaların yapılması Pusulanın geliĢtirilmesi sayesinde gemicilerin, büyük denizlere ve okyanuslara daha kolay açılmaya baĢlaması. Dayanıklı ve sağlam gemilerin yapılması, cesur gemicilerin yetiĢmesi Türklerin, Doğu ticaret yollarına (Ġpek ve Baharat yolları) hâkim olmaları ve Avrupalıların açık denizlere çıkma ihtiyacı hissetmeleri. Avrupalıların Hıristiyanlık dinini yaymak istemeleri Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Portekizli Bartelmi Diaz Afrika'nın güney ucuna ulaĢarak Ümit Burnu'nu buldu (1487). Ġspanyol asıllı Kristof Kolomb, Amerika Kıtası'nı buldu (1492). Ancak yeni bir kıta keĢfettiğini anlayamadan öldü. Portekizli Vasko do Gama, Ümit Burnu'nu dolaĢarak Hindistan'a vardı (1498). Böylece Hint Deniz Yolu bulunmuĢ oldu. Ġtalyan gemici Ameriko Vespuçi, Amerika'nın yeni bir kıta olduğunu dünyaya ilân etti ve kıtaya onun adı verildi. Amerika (1507). 1519'da Portekiz asıllı Macellan tarafından baĢlatılan batıya seyahat Del Kano tarafından tamamlanarak (1522) dünyanın yuvarlak olduğu ilk kez ispatlanmıĢtır. BaĢlangıçta Portekizliler ve Ġspanyollar tarafından baĢlatılan Coğrafî KeĢifler, özellikle Ġngilizler, Fransızlar ve Hollandalılar tarafından tamamlanmıĢtır. o o o o o o Eski ticaret yolları değiĢti. Akdeniz, doğu-batı ticaretindeki önemini kaybetti. Baharat ve Ġpek yolları eski önemini kaybetti. Atlas Okyanusu Limanları önem kazandı. KeĢif yapan milletler, keĢfettikleri ülkeleri ele geçirerek sömürge imparatorlukları kurdular. Yeni ülkelerde bol olarak bulunan altın ve gümüĢ gibi madenler, Avrupa‟ya getirildi ve ticaretle uğraĢan burjuva sınıfı zenginleĢti. Bunlar soyluların topraklarını satın aldılar ve soylular eski güçlerini kaybettiler. Burjuva sınıfının zenginleĢmesi sonucu Avrupa ürünleri yeni pazarlar bulmuĢtur. Bu da Sanayi Devrimi‟ne ortam hazırladı. Amerika, Avustralya, Antarktika gibi yeni kıtalar, yeni ticaret yolları, yeni uygarlıklar (Aztek, Ġnka, Maya vb.) bulundu ve tanındı. Domates, vanilya, patates, tütün gibi yeni bitkiler ile yeni hayvan türleri tanındı ve Avrupa‟ya taĢındı. Dünyanın yuvarlak olduğu kanıtlandı. KeĢfedilen yerlere, özellikle Amerika‟ya Avrupa‟dan göçler olmuĢ, bu durum Avrupa kültür ve medeniyetinin yayılmasını sağladı. Avrupa‟da iĢsizlik azaldı. Hristiyanlık yayıldı. Ancak bazı bilimsel gerçeklerin (Dünya‟nın düz olduğu gibi) ortaya çıkması sonucu Hıristiyanlık dini zayıfladı, kiliseye ve din adamlarına duyulan güven azaldı. ZenginleĢen Avrupalılar, kültür ve sanat hareketlerini destekledi. Böylece Avrupa‟da Rönesans‟ın doğmasına ortam hazırlandı. Sayfa 38 Coğrafi KeĢiflerin Türk Dünyası Üzerindeki Etkileri Coğrafi KeĢifler, Müslüman ülkeler açısından büyük zararlara neden olmuĢtur. Ġslam ülkeleri yoksullaĢmıĢ, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun hâkimiyetinde olan Ġpek ve Baharat Yolları önemini kaybetmiĢtir. Osmanlı topraklarında kervan yolları boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar iĢsiz kalmıĢtır. Bu durum Osmanlı Devleti‟nde ekonomik sıkıntılara ve Celali Ġsyanlarına zemin hazırlamıĢtır. KOL GÜCÜNDEN MAKĠNE GÜCÜNE 18. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa‟da ekonomik hayat büyük ölçüde tarıma, küçük el sanatlarına ve ticarete dayanıyordu. Üretimin asıl kaynağı olan toprak, soyluların ve kilisenin elindeydi. Coğrafi KeĢifler sonunda keĢfedilen yeni yerlerden tonlarca altın ve değerli maden Avrupa‟ya taĢındı. Avrupa‟da büyük bir sermaye birikimi meydana geldi. Rönesans ve Reform hareketleriyle baĢlayan bilimsel geliĢme 18. Yüzyılın sonlarında en üst düzeye ulaĢtı. Yeni buluĢlar üretime de uygulanmaya baĢladı. Buhar gücüyle çalıĢan makinelerin üretimde kullanılmasıyla Sanayi Ġnkılabı gerçekleĢti. Sanayi Ġnkılâbıyla insan ve hayvan gücüne dayalı üretimden makineyle üretime geçildi. Dokuma sanayisinde baĢlayan makineleĢme daha sonra diğer alanlara da yayıldı. Ġlk kez Ġngiltere‟de baĢlayan Sanayi Ġnkılâbı daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Bu durum, Avrupa ve dünyada önemli geliĢmelere neden oldu. Sanayi Ġnkılabı 18.yy‟da ilk olarak Ġngiltere‟de baĢlamıĢ, daha sonra Avrupa ülkelerine yayılmıĢ ve tüm dünyayı etkilemiĢtir. Sanayi Ġnkılâbı ile birlikte atölyelerin yerine fabrikalar kurulmuĢtur. Ġnsan gücünün yerini makineler almıĢ böylece kısa sürede üretim artıĢı olmuĢtur. Sonuçları Üretimde insan gücünün yerini makine gücü aldı; seri üretime geçildi. Üretim arttı; uluslararası ticaret hızlandı. Büyük fabrikalar kuruldu; iĢçi sınıfı ortaya çıktı. Köyden kente göç baĢladı; kentleĢme hızlandı. Ham madde kaynakları ve pazar alanları bulma yarıĢı sanayileĢen ülkeler arasında rekabete yol açtı. ĠĢsizlik bir yandan artarken öte yandan teknoloji alanlarında yeni yenilikler görüldü, iĢçi sınıfı kendini korumak için sendikalaĢmaya baĢladı. Sosyalizm ve Liberalizm gibi düĢünce akımları ortaya çıktı. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni 1869'da SüveyĢ Kanalı, 1914'te Panama Kanalının açılması ile ticaret yolları kısalmıĢtır. Böylece ticaret daha da geliĢmiĢtir. SANAYĠ ĠNKILÂBI‟NIN OSMANLI DEVLETĠ'NE ETKĠLERĠ Sanayi Ġnkılâbı ile birlikte Avrupa'da makineleĢme baĢladı. Bu konuda öncülük yapan Ġngiltere hızlı bir üretime geçti. Ancak seri ve ucuz üretim beraberinde ham madde ve pazar sorununu ortaya çıkardı. Sanayi Ġnkılâbına katılan Avrupa devletleri dünyanın değiĢik yerlerinde ham madde ve pazar bulmak için sömürgecilik faaliyetlerine giriĢtiler. Yükselme Dönemi'nde dünyanın en büyük gücü olan Osmanlı Devleti bu geliĢmelere ayak uyduramadığı için güç kaybetmeye baĢladı, Ġngiltere, Fransa ve Rusya gibi güçlü devletler eski gücünü kaybetmiĢ olan Osmanlı Devleti'ni açık bir pazar olarak gördükleri için daha önceden verilmiĢ olan kapitülasyonları da değerlendirerek mallarını satmaya baĢladılar. Bu durumun sonucunda el tezgâhlarıyla üretim yapan Osmanlı esnafı Avrupa'nın bol ve ucuz mallarıyla rekabet edemedi. HĠÇ BĠTMEYEN DESTEK: VAKIFLAR VAKIF: Bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için bazı Ģartlarla ve resmi bir yolla malını ya da parasını ayırmasıdır. o Tarih boyunca Türkler, toplumsal dayanıĢmaya ve yardımlaĢmaya önem vermiĢlerdir. Varlıklı kiĢiler, vakıflar kurarak muhtaç insanlara yardım etmiĢlerdir. o Selçuklu Döneminde geliĢme gösteren vakıflar, Osmanlı döneminde en üst seviyeye ulaĢmıĢtır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde sayıları yüz binlere yaklaĢan vakıflar toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına geniĢ ölçüde katkıda bulunmuĢtur. o Osmanlı Devleti‟nde toplumun sosyal ve ekonomik hayat seviyesinin yükseltilmesi, insanların sağlık, eğitim ve kültür ihtiyaçlarının karĢılanmasında vakıflar çok önemli bir rol oynamıĢtır. Osmanlı ülkesinde yapılan imaret, cami, mescit, medrese, kervansaray, han, hamam, yol, su, köprü, hastane ve okul gibi yapıların tamamı vakıf hizmetidir. o Sayfa 39 Osmanlı Devleti‟nde eğitim vakıflar eliyle yürütülürdü. Temel eğitimden üniversiteye kadar eğitimin her aĢaması ücretsizdi. Vakıflar, öğrencilere yurt ve barınma olanakları yanında burs da sağlamıĢtır. DarüĢĢifa, darüt‟tıp gibi vakıf kuruluĢları da sağlık alanında hizmet vermiĢtir. Bu kuruluĢların sağladığı hizmetler ücretsizdir. Vakıf kurumları arasında yer alan Bimarhaneler, zihinsel engelli bireyler ve psikolojik rahatsızlığı bulunan insanlara müzik eĢliğinde tedaviler sunmuĢtur. Osmanlı Döneminde öksüz ve yetimlere, hastalara, görme özürlülere, sağır ve dilsizlere, zihinsel engelli bireylere ve ruh hastalarına da kurulan vakıflar aracılığıyla hizmet götürülmüĢtür. o o Osmanlı Devleti vakıf sistemini her zaman desteklemiĢ ve vakıfların korunması için tedbirler almıĢtır. Devlete ait gelirlerden büyük bir kısmının vakıflara bırakılması sağlanmıĢtır. Cumhuriyet Döneminde her türlü vakıf iĢleri, BaĢbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiĢtir. o o o o Vakıflar sosyal adaleti pekiĢtirmek, sosyal yardımlaĢma ve dayanıĢmayı sağlamayı amaçlamıĢlardır. Vakıf sistemi sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak ortaya çıkmıĢtır. NASIL EĞĠTĠM GÖRDÜLER AHĠ TEġKĠLATI (AHĠLĠK) XIII. yüzyılda Anadolu‟da kurulan Ahilik teĢkilatı, esnaf, sanatkâr ve üretici birliklerini bir araya getirerek ekonomik ve sosyal alanda önemli bir iĢlev görmüĢtür. Ahilik teĢkilatının kurucusu olan Ahi Evran, Azerbaycan‟da doğmuĢ daha sonra Anadolu‟ya gelmiĢtir. KırĢehir ve Kayseri civarlarında Ahilik adı verilecek olan esnaf örgütlenmesini baĢlatmıĢtır. Ahi Evran kendi mesleği olan debbağlık (dericilik) dalından baĢka, 32 çeĢit esnaf ve sanatkârın lideri olmuĢtur. Ahilik, Selçuklular Döneminde esnaflar arasındaki mesleki dayanıĢmayı, toplumun refah ve huzurunu sağlamayı amaç edinen bir sivil toplum kuruluĢudur. Ahilikte usta-kalfa-çırak sistemi vardı. Bu sistemde eğitim oldukça önemliydi. Meslek eğitimi ile ahlak eğitimi bir bütünlük içerisinde ele alınarak uygulanırdı. Bir meslek edinmek üzere yeni çalıĢmaya baĢlayan gençlere, okuma yazma, dinî bilgiler, Türkçe Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni konuĢma, edebiyat, müzik, spor, folklor ve askeri bilgiler öğretilirdi. Mesleki eğitim, atölyelerde verilirdi. Burada çalıĢma usulleri, meslekle ilgili teknik bilgiler öğretilir ve uygulama yapılırdı. Ahilik, Selçuklu ve Osmanlılarda, Anadolu‟da yaĢayan halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeĢitli meslek alanlarında yetiĢmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiĢtiren, çalıĢma hayatını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgüttür. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir iĢlevi yürüten Ahilik, iyi ahlakın, doğruluğun, kardeĢliğin yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleĢtiği sosyoekonomik bir düzendir. Ahilik Anadolu‟da altı asır boyunca uygulanmıĢtır. Selçuklularda “Ahilik” Osmanlılarda “Lonca” adını alan bu kurumlarda her esnaf kendi meslek dalıyla ilgili Loncaya üye olarak koruma altına girmiĢtir. Sanayi Ġnkılabının Osmanlı Devleti‟ne olumsuz etkileri, bu teĢkilatın önemini azaltmıĢtır. Ahi teĢkilatının görevlerini Ģöyle sıralanabilir: Esnaf ve tüketici arasındaki iliĢkilerin düzenlenmesi, Ekonomik zorlukları olan esnafa kredi sağlanması, Fiyatları belirleyerek üretimin kalitesinin arttırılması, Mesleki dayanıĢmanın sağlanması Mesleklerle ilgili eğitim verilmesidir. ġet KuĢatma Töreni: Yeterli bilgiyi öğrenen çırağın çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yükselmesi için yapılan törene ġet KuĢatma töreni denirdi. MEDRESELER Selçuklularda ve Osmanlı Devleti‟nde eğitim ve öğretim sisteminin temel kurumu medreselerdi. Din bilginleri, kadı, doktor, matematik ve astronomi bilginleri medreselerde yetiĢiyordu. Ġlk Osmanlı medresesi 1331 yılında Orhan Bey tarafından Ġznik‟te açıldı. Buraya atanan ilk müderris ise Davud-u Kayserî‟ydi. Daha sonra baĢta Bursa, Edirne ve Ġstanbul olmak üzere hemen hemen her Osmanlı Ģehrinde medreseler açıldı. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde medrese eğitimi en yüksek seviyeye ulaĢtı. Osmanlılarda medreseler alt (hariç), orta (dâhil) ve yüksek (sahn) olmak üzere derecelere ayrılırdı. Öğrenciler medrese eğitimine alt düzeyden baĢlar, baĢarılı olurlarsa yüksek Sayfa 40 medresede eğitim görmeye hak kazanırlardı. Yüksek medrese hukuk, edebiyat ve ilahiyat fakültesi düzeyindeydi. Öğrenciler, daniĢmend veya softa (suhte) ismiyle öğrenim görür ve buralardan icazetname denilen diploma ile mezun olurdu. Yüksek medreseden mezun olanlar müderris, kadı ya da yönetici olurdu. Medreselerde ders veren öğretmenlere müderris, yardımcılarına da muid adı verilirdi. Medreselerde Tefsir (Kur‟an-ı Kerim‟in açıklaması), Fıkıh (Ġslam hukuku), Kelam (Ġslam felsefesi), gibi dini ilimler ile Matematik, Cebir, Tarih, Coğrafya, Fizik, Tıp, Mantık, Fizik, Kimya, Astronomi gibi pozitif bilimler okutulurdu. 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı medreselerinde bozulmalar baĢladı. Bunun nedenleri arasında müderris atamalarında kayırmaların yapılması, yetersiz kiĢilerin müderrisliğe getirilmesi, öğretim programlarından fen ve matematik gibi derslerin çıkarılması vardır. Zamanla çağdıĢı kalan medreseler, Osmanlı siyasi, sosyal ve kültürel yapısını da olumsuz etkilemiĢtir. Medreseler Cumhuriyet döneminde kapatılmıĢtır. 2 yıl arasında değiĢirdi. Öğrenciler odaların baĢlangıç sınıfında öğretime baĢlar, üst sınıflara doğru yükselirdi. Öğretim uygulamalı ve teorik olarak yapılırdı. MESLEĞĠMĠ NASIL SEÇMELĠYĠM? o Meslek, belli bir eğitimi gerektiren bilgi, beceri ve ustalık isteyen ve kiĢinin hayatını kazanmak, geçimini sağlamak için yaptığı iĢtir. o Meslek, bir kiĢinin çalıĢma ortamını, ekonomik durumunu, iliĢkide olduğu insanları, yaĢadığı çevreyi kısaca yaĢam biçimini etkileyen bir durumdur. Bu nedenle meslek seçmek, yaĢam biçimini seçmek demektir. Ġnsanlar mesleklerini belirlerken gelecekteki yaĢamlarının birçok yönünü de belirlemiĢ olmaktadırlar. o Kendine uygun meslek seçmiĢ olan kimseler, iĢlerini severek yapmakta, mesleklerindeki geliĢmeleri izleme isteği duymakta, böylece hem mutlu ve verimli kiĢiler olarak meslek yaĢamını sürdürmekte hem de ülke ekonomisine katkıda bulunabilmektedir. o Bu nedenle meslek seçerken ilgi ve yeteneklerimize, kiĢilik özelliklerimize uygun olmasına dikkat etmeliyiz. ENDERUN Osmanlılarda devlet memuru yetiĢtirmek amacıyla sarayda açılan okula Enderun adı verilmiĢtir. Bu okul II. Murat döneminde Edirne Sarayı‟nda açıldı. Ġstanbul‟un Fethi‟nden sonra da Topkapı Sarayı‟nda faaliyetlerine devam etti. Enderun‟un en önemli özelliği, saray üniversitesi olmasıydı. Osmanlı Devleti‟ni yönetecek idareci, komutan, devlet memuru ve sanatkâr burada yetiĢtirilirdi. DevĢirme sistemiyle toplanan çocuklar Acemi Ocağı‟na gönderilmeden önce içlerinden zeki ve yetenekli olanlar çeĢitli Enderun mekteplerine gönderilirlerdi. Bunlara iç oğlan denilirdi. Buralarda sıkı bir eğitimden geçirilen iç oğlanlardan en seçkin olanları, Topkapı Sarayı‟ndaki Enderun‟a alınırdı. Enderun‟da eğitim-öğretim birbirini izleyen yedi oda (koğuĢ) içinde yapılırdı. Odalardaki eğitim 1 ile Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Enderun Mektebi, 1909 yılına kadar varlığını devam ettirmiĢtir. Bu dönem zarfında Osmanlı devlet hayatında etkili olan çok sayıda sadrazam, vezir, komutan, hattat, Ģair ve müzisyen Enderun Mektebinden yetiĢmiĢtir. Sayfa 41 SOSYAL BĠLGĠLER 7 ÜNĠTE 7 – ÜLKELER ARASI KÖPRÜLER BĠR „DÜNYA‟ SAVAġI o 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti Osmanlı Devleti 19. yüzyılda topraklarını korumak ve devletin ömrünü uzatmak için yenilikler (ıslahatlar) yapma politikası izledi. Bu dönemde Avrupa'da meydana gelen Fransız Ġhtilali ve Sanayi Ġnkılabı gibi olaylar Osmanlı Devleti'ni olumsuz yönde etkiledi. Fransız Ġhtilali'nin Osmanlı Devleti‟ne Olumsuz Etkileri Fransız Ġhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı çok uluslu devletlerin dağılmasını hızlandırdı. Milliyetçilik, her milletin kendi devletini kurup, kendi kendini yönetmesidir. Osmanlı Devleti, çok uluslu bir yapıya sahip olduğu için milliyetçilik akımının etkisiyle birçok azınlık isyanı çıktı. Fransız Ġhtilali'nin Osmanlı Devleti‟ne Olumlu Etkileri Ġhtilalin getirdiği fikirler, Osmanlı devlet adamlarını ve aydınlarını harekete geçirdi. DemokratikleĢme hareketleri baĢladı. Önce Tanzimat ve Islahat Fermanları, daha sonra MeĢrutiyet ilan edildi. Sanayi Ġnkılâbı ile Avrupa'da fabrikalar kurulmuĢ üretim artmıĢ, mallar hızla ve ucuz bir Ģekilde piyasaya sürülmüĢtür. Üretilen malları satmak için pazar arayıĢına gidilmiĢ ve böylece sömürgecilik yarıĢı baĢlamıĢtır. Osmanlı Devleti'ne giren ucuz mallar ekonomiyi olumsuz etkilemiĢtir. Sömürgecilik, bir devletin baĢka milletleri, toplulukları siyasi ve ekonomik olarak egemenliği altına alarak güçlenmek istemesidir. Sanayi Ġnkılâbının Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri Sanayi Ġnkılâbının sonunda sanayileĢmesini tamamlayan Avrupalı devletlerin sömürge ve pazar arayıĢları arttı. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti toprakları üzerinde çıkar çatıĢmaları baĢladı. Avrupalı devletler 19. yüzyılda azınlık haklarını ve kapitülasyonları bahane ederek Osmanlı Devleti'nin iç iĢlerine karıĢtılar. Osmanlı Devleti, Avrupa'da meydana gelen bu geliĢmeleri takip edemediğinden dağılması hızlandı. Osmanlı yönetimine karĢı ayaklanan ilk azınlık Sırplar, bağımsızlığını kazanan ilk azınlık Rumlar (Yunanlılar)dır. XX. YY BAġLARINDA OSMANLI DEVLETĠ o Osmanlı Devleti, XX. yüzyıla gelindiği zaman siyasî ve askeri üstünlüğünü kaybetmiĢ ve ayakta kalabilmek için uluslararası denge siyaseti izlemiĢtir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Avrupa'da ortaya çıkan Fransız Ġhtilali ve Sanayi Ġnkılâbı Osmanlı Devleti‟ni olumsuz etkilemiĢtir. Fransız Ġhtilali ile birlikte milliyetçilik akımları, Osmanlı Devleti‟ndeki azınlıklar arasında yayılmıĢ ve Osmanlı içerisinde birçok ayaklanma çıkmıĢtır. Osmanlı Devleti, dünyadaki ekonomik geliĢmelere ayak uyduramamıĢtır. Kapitülasyonların sürekli hale gelmesinden sonra ekonomik olarak dıĢa bağımlı hale gelinmiĢtir. Osmanlı Devleti askeri, ekonomik ve siyasi alandaki çöküĢü önlemek için Tanzimat ve Islahat Fermanları yayınlanmıĢ fakat baĢarı elde edilememiĢtir. Bunun yanında 1876 yılında 1. MeĢrutiyet, 1908 yılında II. MeĢrutiyet ilan edilmiĢtir. MeĢruti yönetime geçiĢin tam sağlanamaması, ülke içerisinde karıĢıklıklara neden olmuĢtur. Bu karıĢıklıklardan yararlanan Avusturya, BosnaHersek'i iĢgal etmiĢ, Bulgaristan bağımsızlığını ilân etmiĢ, Ġtalya ise Trablusgarp'ı iĢgale baĢlamıĢtır. TRABLUSGARP SAVAġI (1911-1912) Nedenleri: 1-Ġtalya'nın hammadde ve pazar arayıĢı 2- Osmanlı Devleti'nin güçsüz bir durumda olması Osmanlı Devleti, donanması yetersiz olduğu için denizden, Mısır Ġngiliz iĢgalinde olduğu için karadan yardım gönderememiĢtir. Bu sırada Balkan SavaĢlarının baĢlaması ile birlikte Osmanlı Devleti barıĢ istemek zorunda kalmıĢ, Osmanlı Devleti ile Ġtalya arasında UĢi antlaĢması imzalanmıĢtır. UĢi AntlaĢması (1912) Trablusgarp ve Bingazi Ġtalyanlara bırakılmıĢtır. Böylece Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika'daki son toprağını da kaybetmiĢtir. Rodos ve Oniki Ada, Balkan SavaĢları bitinceye kadar geçici olarak Ġtalyanlara bırakılmıĢtır. Sayfa 42 BALKAN SAVAġLARI (1912-1913) I. BALKAN SAVAġI Nedenleri: 1- Fransız Ġhtilali ile birlikte yayılan milliyetçilik akımının Osmanlı Devleti'ne olumsuz etkisi. 2-Avrupa devletlerinin Osmanlı içerisinde yaĢayan azınlıkları kıĢkırtması. 3-Rusya‟nın izlediği Panslavizm politikası. Ġstanbul AntlaĢması (10 Eylül 1913) Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanmıĢtır. Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti'nde kalmıĢtır. Bulgaristan'da yaĢayan Türkler azınlık durumuna düĢmüĢ ve Türklerin eğitim, din ve dil hürriyeti sağlanmıĢtır. Balkan SavaĢı‟nda Osmanlı Devleti; Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan'la mücadele etmiĢtir. Osmanlı Devleti, dört cephede yaptığı mücadelede baĢarısız olmuĢtur. BaĢarısız olmasının nedeni, ordu içerisinde siyasi çekiĢmelerin olması ve cephelere askeri yardımın gönderilememesidir. Atina AntlaĢması (14 Kasım 1913) Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında yapılmıĢtır Yunanistan'da kalan azınlık konumundaki Türklere bazı haklar verildi. Osmanlı Devleti, Girit ve Ege Adalarının Yunanistan'a ait olduğunu kabul etmiĢtir. (Gökçeada ve Bozcaada hariç) o o Londra AntlaĢması (1913) Midye-Enez hattının batısında kalan topraklar Edirne ve Kırklareli dahil Balkan devletlerine bırakılmıĢtır. Ege adalarının geleceği büyük devletlerin eline bırakılmıĢtır. I. Balkan SavaĢı devam ederken Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiĢtir. Osmanlı Devleti'nden ayrılan son Balkan Devleti Arnavutluk'tur. Balkan SavaĢlarının Genel Sonuçları o Osmanlı Devleti, Balkan topraklarındaki hâkimiyetini kesin olarak kaybetti. o Balkanlardaki Türkler azınlık durumuna düĢtü ve günümüze kadar devam eden Balkan Türkleri sorunu ortaya çıktı. o Bugünkü batı sınırımız büyük ölçüde belli oldu. o Balkanlardaki Türk nüfusu, yapılan göçler nedeniyle azalırken Anadolu'daki Türk nüfusu arttı. I.DÜNYA SAVAġI (1914-1918) Sonuçları: 1- Osmanlı Devleti, Ege adalarındaki egemenliğini kaybetmiĢtir. 2-Bulgaristan büyük topraklara sahip olarak, Ege denizine kıyısı olmuĢtur. 3-Bab-ı Ali Baskını ile Ġttihat ve Terakkiciler Osmanlı yönetimini tamamen ellerine geçirmiĢlerdir. 4- Balkanlardaki Türkler azınlık durumuna düĢmüĢ ve günümüze kadar sürecek olan azınlık sorunu ortaya çıkmıĢtır. 5- Bu dönemde Balkanlardan Anadolu'ya büyük göçler olmuĢtur. II. BALKAN SAVASI (1913) Nedenleri: 1- Bulgaristan'ın fazla toprak almasıyla birlikte, diğer Balkan devletlerinin bu duruma tepkiĢi 2-Balkan topraklarının, Balkan devletleri arasında paylaĢılamaması Romanya'nın Bulgaristan'a saldırması ile savaĢ baĢlamıĢtır. I. Balkan SavaĢı sonucunda fazla toprak alan Bulgaristan'a karĢı diğer Balkan Devletleri'nin mücadelesinde, Bulgaristan mağlup olmuĢtur. Bu karıĢıklıklardan yararlanan Osmanlı devleti, kaybetmiĢ olduğu Edirne ve Kırklareli'ni geri almıĢtır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni SavaĢın Sebepleri 1. Sömürgecilik yarıĢı: Sanayi Ġnkılabı sonucunda hız kazanan sömürgecilik yarıĢı ile devletlerin hem sanayileri için gerekli olan ham maddeyi bulmak hem de ürettikleri malları satmak için sömürge arayıĢına baĢlamaları. 2. Almanya - Fransa çekiĢmesi: Fransa'nın 1871 yılında Almanya'nın eline geçen taĢ kömürü yataklarıyla ünlü Alsas - Loren bölgesini geri almak istemesi. 3. Balkanlardaki çekiĢme: Rusya'nın Panslavizm politikası ile Avusturya - Macaristan imparatorluğu içerisinde yaĢayan Slav ve Ortodoks asıllı milletleri kendi yanına çekmek istemesi. 4. Devletlerarası bloklaĢma: Avrupa devletlerinin çıkarları doğrultusunda kendi aralarında bloklaĢmalarıdır. Bunlar; Üçlü Ġtilaf (AnlaĢma) Devletleri: Ġngiltere, Fransa, Rusya, Üçlü Ġttifak (BağlaĢma) Devletleri: Almanya, Avusturya - Macaristan imparatorluğu Ġtalya'dır. Sayfa 43 SavaĢın BaĢlaması ve GeliĢmesi Dünya SavaĢı'nı baĢlatan olay, 28 Haziran 1914'te Saraybosna'yı ziyaret eden Avusturya - Macaristan imparatorluğu veliahdının, bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir. Bunun üzerine, Avusturya-Macaristan imparatorluğu, Sırbistan'a savaĢ ilan etti. Rusya, Sırbistan‟ın yanında yer aldı. Böylece I. Dünya SavaĢı fiilen baĢlamıĢ oldu. OSMANLI DEVLETĠ KĠMĠN YANINDA Osmanlı Devleti'nin I. Dünya SavaĢı'na girmesini istemeyen Ġtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti'ne kapitülasyonları kaldırmayı ve ekonomik alanda yardım etmeyi vadettiler. Osmanlı Devleti savaĢın baĢlamasıyla birlikte tarafsızlığını ilan etti. Trablusgarp ve Balkan SavaĢlarından yenik çıkan Osmanlı Devleti yeni bir savaĢa hazır değildi. Osmanlı Devleti'nin Almanya‟nın Yanında SavaĢa Girmesinin Sebepleri 1. Son zamanlarda kaybettiği yerleri geri almak istemesi, 2. SavaĢı Almanya'nın kazanacağına inanılması, 3. Osmanlı devlet adamlarının Almanya'ya duydukları hayranlık 4. Sömürge altında yaĢayan Müslüman milletleri bağımsızlıklarına kavuĢturmak istemesi, 5. Siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi, 6. Ġngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne karĢı düĢmanca politikalar izlemesidir. Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni kendi yanında savaĢa katmak istemesinde; 1. SavaĢı daha geniĢ alanlara yayarak savaĢ yükünü hafifletmek istemesi, 2. Osmanlı Devleti'nin jeopolitik konumundan yararlanmak istemesi, 3. Osmanlı halifesinin dinî gücünden yararlanmak istemesi, 4. Rusya'ya, Boğazlar yoluyla yardımda bulunulmasını engellemek istemesi etkili oldu. 2 Ağustos 1914'te Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli bir antlaĢma yapıldı. Daha sonra Goben ve Breslav zırhlılarının Çanakkale boğazını geçerek Osmanlı Devletine sığınması ve Rus limanlarını bombalamaları üzerine Osmanlı Devleti I. Dünya SavaĢı'na resmen girmiĢ oldu ( Kasım 1914). Osmanlı Devleti'nin SavaĢa Girmesiyle; 1-SavaĢ geniĢ bir alana yayılmıĢtır. 2-SavaĢın süresi uzamıĢ, 3-Yeni cepheler açılmıĢ, mevcut cepheler geniĢlemiĢ, Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni 4-Almanya büyük ölçüde rahatlamıĢtır 5-Ġtilaf Devletlerinin iĢi zorlaĢmıĢtır. OSMANLI DEVLETĠNĠN SAVAġTIĞI CEPHELER Kendi Sınırlarımızda: Kafkas, Çanakkale, Kanal (SüveyĢ), Irak-Ġran, Filistin-Suriye, Hicaz-Yemen Sınırlarımız dıĢında: Makedonya, Romanya, Galiçya. Bu cephelerde müttefiklerimize ( Ġttifak Devletlerine) yardım ettik. Kafkasya Cephesi: Enver PaĢa tarafından Rusya'ya karĢı açıldı. Amaç; Kafkasları ele geçirerek Orta Asya Türkleri ile bağlantı kurmak, Kafkasya'daki petrol yataklarının kontrolünü ele geçirmek istenmesidir. o o o Enver PaĢa yönetimindeki Türk ordusu Kafkasya'dan Rusya üzerine taarruza baĢladı. Ancak Ģiddetli kıĢ Ģartları sebebiyle pek çok Türk askeri Ģehit oldu. (SarıkamıĢ Faciası) Bu durumu değerlendiren Ruslar Erzurum, MuĢ, Bitlis ve Erzincan'ı ele geçirdi. Daha sonra Kafkas Cephesi'ne atanan Mustafa Kemal, Ruslara karĢı baĢarı kazanarak MuĢ ve Bitlis'i iĢgalden kurtardı (1 Nisan 1916). Rusya 3 Mart 1918 tarihinde Brest Litowsk AntlaĢması'nı imzalayarak savaĢtan çekildi. Bu antlaĢma sonucunda Rusya, Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı Devleti'ne bıraktı. Irak Cephesi: Ġngiltere tarafından açılmıĢtır. Amaç: Türk kuvvetlerinin Hindistan'ı tehdit etmesini önlemek, Bölgedeki petrol yataklarını (Musul) ele geçirmek Rusya ile birleĢip bölgedeki Türk kuvvetlerini etkisiz hale getirmek istemeleridir. o Ġngiltere, Güney Irak'a ve Aden'e asker çıkardı. Ancak Kut‟ül Amare adı verilen bölgede Türk kuvvetleri tarafından durduruldu. Bölgeye yeni kuvvetler gönderen Ġngilizler Bağdat'ı ele geçirerek Musul'a kadar ilerledi. Kanal Cephesi: Osmanlı Devleti tarafından Mısır'ı ele geçirmek ve Ġngiltere'nin Uzakdoğu sömürgeleriyle olan bağlantısını kesmek için açıldı. o Ġngiltere askerî ve teknolojik açıdan üstün olduğu için, Türk kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Suriye - Filistin Cephesi: SüveyĢ Kanalı'ndan kuzeye doğru ilerleyen Ġngiltere'yi durdurmak için açıldı. Türk ordusunun baĢında Alman General Liman Van Sanders bulunuyordu. Alman generalin baĢarısız olması üzerine Sayfa 44 cepheye gönderilen Mustafa Kemal Ġngiliz kuvvetleri karĢısında Türk askerlerini esir düĢmekten kurtardı. I. Dünya SavaĢı‟nın Sonuçları Mustafa Kemal I. Dünya SavaĢı'nda sırasıyla Çanakkale Cephesi, Kafkas Cephesi ve Suriye Cephesi'nde görev almıĢtır. Hicaz-Yemen Cephesi: Osmanlı kuvvetleri kutsal toprakları korumak amacıyla Ġngilizlerin kıĢkırttığı Araplarla savaĢtı. Bu cephelere yardım ulaĢtırılamaması sebebiyle Osmanlı Devleti baĢarılı olamadı. ÇANAKKALE CEPHESĠ Nedenleri: 1- Ġtilaf Devletleri'nin, zor durumda bulunan Rusya'ya boğazlar yoluyla sağlamak istemesi. 2- Ġstanbul‟u alarak Osmanlı Devleti‟nin savaĢ dıĢı bırakılmak istemesi. 3- Balkan Devletleri‟ni kendi yanlarında savaĢa sokarak Balkanlarda Almanlara karĢı yeni bir cephe açmak istenmesi. Yıl 1915. Ġngiltere'nin baĢını çektiği Ġtilaf kuvvetleri, Çanakkale boğazını zorlayarak Ġstanbul'u iĢgal etmek, Rusya‟ya yardım sağlamak ve savaĢı kısa yoldan bitirmek amacıyla harekete geçtiler. 18 Mart 1915‟teki deniz harekâtında hüsrana uğrayan Ġtilaf Devletleri 25 Nisan günü Gelibolu Yarımadası'na asker çıkardılar ve sekiz buçuk ay sürecek kara muharebeleri baĢladı. Tarihin belki de en kanlı, en dramatik ve Türklerin kahramanlık destanlarıyla dolu bu savaĢlar, Ġngiliz, Avusturalyalı, Yeni Zelandalı ve Fransız birliklerinin amaçlarına ulaĢamayıp geri çekilmeleriyle son buldu. Çanakkale SavaĢı'nın Sonuçları Osmanlı Devletinin baĢarılı olduğu tek cephedir. I. Dünya SavaĢı'nın uzamasına neden olmuĢtur. Ġngiltere ve Fransa'dan yardım alamayan Rusya'da karıĢıklıklar çıktı. Çarlık Rusya‟sı yıkıldı. Mustafa Kemal'in tanımasına neden oldu. Bu zafer, kurtuluĢ savaĢımızın güç kaynağı oldu DÜNYA BARIġI NASIL KORUNACAK? Wilson Ġlkeleri (8 Ocak 1918) I.Dünya SavaĢı devam ederken ABD BaĢkanı Wudrov Wilson bazı ilkeler yayımladı. Bu ilkelerin yayınlanma amacı, dünya barıĢını sağlamak, ülkeler arası mücadelelere son vermektir. Wilson ilkelerine göre; Bütün milletler, kendi geleceğine kendisi karar verecektir. Yenen devletler, yenilenlerden savaĢ ve toprak tazminatı almayacaktır. Devletlerarası barıĢı sağlamak için Milletler Cemiyeti kurulacaktır. Devletlerarasında gizli antlaĢmalar yapılmayacak. Wilson ilkeleri görünürde dünya barıĢını sağlamaya yöneliktir. Fakat sömürgeci devletler bu ilkeleri kendi çıkarları için kullanmıĢlardır. Wilson ilkelerine uymayarak, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiĢler ve dünya barıĢını tehlikeye sokmuĢlardır. Paris BarıĢ Konferansı (18 Ocak 1919) o Mondros AteĢkes AntlaĢması (30 Ekim 1918) o o Osmanlı Devleti, I. Dünya SavaĢından yenik çıktıktan sonra Ġtilaf Devletleri ile Mondros AteĢkes AntlaĢmasını imzalamak zorunda kalmıĢtır. Mondros AntlaĢması ile birlikte, Osmanlı Devleti'nin toprakları resmen iĢgale hazır hale gelmiĢtir. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni ABD'nin savaĢa girmesi ile savaĢ, Ġtilaf Devletleri lehine sonuçlanmıĢtır. Milyonlarca insan hayatını kaybetmiĢ, dünya barıĢı tehlikeye girmiĢtir. Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı Alman Ġmparatorluğu yıkıldı. Ġmparatorlukların yerine milli devletler kuruldu. Litvanya, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, Türkiye gibi devletler kuruldu. Dünya barıĢını korumak için Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kuruldu, Dünyaya faĢizm, sosyalizm gibi düĢünce akımları yayılarak, yeni yönetim Ģekilleri ortaya çıkmıĢtır. Dünya SavaĢı'ndan en karlı çıkan devletler Ġngiltere ve Fransa oldu. o o Dünya SavaĢı sonucunda, yenilen devletlerin durumlarını görüĢmek ve yapılacak olan barıĢ antlaĢmalarının esaslarını tespit etmek için konferans düzenlenmiĢtir. Bu konferansta barıĢ görüĢmelerinin yapılması beklenirken, Osmanlı Devleti'nin toprakları paylaĢılmıĢ ve Batı Anadolu toprakları Yunanistan'a bırakılmıĢtır. Batı Anadolu'nun Ġtalya yerine Yunanistan'a bırakılmasının nedeni, güçlü bir Ġtalya'nın Akdeniz'de varlığının Ġngiltere'nin sömürge yollarını tehdit edebileceği düĢüncesidir. Sayfa 45 Avrupa devletleri, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiĢlerdir. Batı Anadolu'nun Yunanistan'a bırakılması Yunanistan'ın Ġzmir'i iĢgaline zemin hazırlamıĢtır. KÜRESEL SORUNLARA KÜRESEL ÇÖZÜMLER Yedi milyara yaklaĢan dünya nüfusu hızla artmaya devam ediyor. Hızlı nüfus artıĢı ve buna bağlı olarak da tüketimin hızla artması bir yandan dünyanın doğal kaynaklarını bitirirken, diğer yandan da pek çok küresel soruna neden olmaktadır. Örneğin, toprak, su, hava hızla kirlenmekte, atmosferde biriken sera gazları küresel ısınma ve iklim değiĢikliklerine neden olmaktadır. Ġklimin değiĢim sürecinde Ģiddeti artan kuraklık, sel, fırtınalar, yayılan bulaĢıcı hastalıklar ve çevre kirliliği dünyamızı tehdit etmektedir. Ġnsanlığı ilgilendiren birçok sorun küresel nitelik kazanmıĢtır. Dünya Gıda Programı (WFP) KuruluĢun amacı; doğal afetler, iç savaĢlar veya sınır çatıĢmaları gibi nedenlerle ani açlığa maruz kalan halk kitlelerine insani amaçlarla gıda yardımı sağlamaktır. BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı (UNDP) KuruluĢun temel amacı; özellikle az geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde çocukların ve gençlerin geliĢimine yardımcı olmaktır. BirleĢmiĢ Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) KuruluĢun temel amacı; özellikle az geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde çocukların ve gençlerin geliĢimine yardımcı olmaktır. Bu küresel sorunlar 2000 yılında BirleĢmiĢ Milletler Zirvesi‟nde konuĢulmuĢtur. Binyıl Zirvesi olarak adlandırılan bu toplantı sonrasında yayımlanan bildirgede Ģu hedefler sıralanmıĢtır: Küresel sorunların çözümlerinin yaĢama geçirilmesinde uluslararası kuruluĢların, ülkelerin, insanlığın kısacası birey olarak hepimizin yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır. Küresel bir sorun olan açlık ve yoksullukla mücadelede ve hızla artan dünya nüfusunun beslenmesinde tarımsal üretimin artırılması kadar israfın önlenmesi de önemlidir. Doğal kaynakların tasarruflu kullanılmasının yanında ürünlerin de israf edilmemesi gerekir. ĠNSANLIĞIN SORUMLULUĞU 1. AĢırı yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması, 2. Tüm kız ve erkek çocukların ilköğrenimlerini eksiksiz tamamlamaları, 3. Kadın-erkek eĢitliğinin sağlanması ve kadınların konumunun güçlendirilmesi, 4. Çocuk ölümlerinin azaltılması, anne sağlığının iyileĢtirilmesi, 5. AIDS, sıtma ve diğer bulaĢıcı hastalıklarla mücadele edilmesi, 6. Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması, 7. Ekonomik kalkınma için küresel iĢ birliğine gidilmesi. Küresel sorunların çözümü için küresel iĢ birliği Ģarttır. Bu nedenle BirleĢmiĢ Milletler öncülüğünde farklı alanlarda çalıĢmalar kuruluĢlar oluĢturulmuĢtur. BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım KuruluĢu(FAO) KuruluĢun amacı; insanların beslenme düzeylerini yükseltmek, gıdaların ve tarım ürünlerinin üretimini artırmak ve insanların yaĢam koĢullarını iyileĢtirmektir. Miras, nesilden nesile gelecek kuĢaklara aktarılan maddi ve manevi her Ģeydir. DüĢünce, sanat ve edebiyat ürünü, doğal zenginlikler, tarihi eserler ve bilim insanlığın ortak mirası olarak değerlendirilir. Bilimsel, sanatsal ve teknolojik ürünler sadece ortaya çıktığı toplumun değil, bütün insanlığın malıdır. Bir toplumda ortaya çıkan ürünler, kültürler arası etkileĢim yoluyla bütün toplumlara yayılır. Bu nedenle ürünler insanlığın ortak mirası olarak değerlendirilir. Ġnsanlığın Sanat Mirası Ġnsanların; doğayı, düĢünce ve duyguları kendinden bir Ģeyler katarak ortaya koymuĢ olduğu özgün ürünlere sanat denir. Roman, öykü, tiyatro, mimari, müzik vb. sanat dalları vardır. Hindistan, Anadolu, Mezopotamya ve Çin Uygarlıkları dönemindeki sanatsal faaliyetler diğer kültürleri de etkilemiĢtir. BirleĢmiĢ Milletler Çevre Sorunları Programı (UNEP) KuruluĢun amacı; insanın yaĢadığı çevreyi etkileyen tüm konularda uluslararası iĢ birliğini kolaylaĢtırmak, çevreyi korumak, hükümetlerin ilgisini bu konuya çekmek ve sorunların çözümünde maddi destek sağlamaktır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 46 Ġnsanlığın DüĢünce Mirası o Ġlk Çağ, Orta Çağ ve Yeni Çağ'daki yetiĢen bilim adamları düĢünce hayatının geliĢiminde önemli rol oynamıĢlardır. o Ġlk Çağ'da; Tales, Sokrates, Konfüçyüs, Heraklitos ve Aristo gibi bilim adamları yetiĢmiĢtir. o Biruni, Ġbn-i Sina, Ġbn-i RüĢd, Harezmi, Ġmam Gazali ise Ġslam bilim adamlarıdır. o 15. ve 16. yy'da Avrupa'da görülen Rönesans ve Reform hareketleri, Avrupa'nın düĢünce yapısını değiĢtirmiĢtir. Aydınlanma Çağı ile insanlar pozitif bilimlere yönelmiĢ ve skolastik düĢünce önemini yitirmiĢtir. Avrupa'daki bu geliĢmeler, bütün dünyayı etkilemiĢtir. Ġnsanlığın Bilim Mirası o Var olan bilgilerden yola çıkarak, deney ve gözlem yoluyla neden-sonuç iliĢkisi içerisinde ulaĢılan sistemli bilgiler bütününe bilim denir. o Bilim Ġlk Çağ‟dan itibaren geliĢmeye baĢlamıĢtır. Babiller'de görülen astronomi ve matematik alanındaki çalıĢmalar bütün dünyayı etkilemiĢtir. o Yeni Çağ‟da Pascal, Descartes, Kopernik, Kepler, Galileo, Newton gibi bilim adamları yetiĢmiĢtir. Bu bilim adamları insanlığın ortak mirası olan bilime önemli katkılarda bulunmuĢlardır. Ortak mirasın korunması amacıyla da dünyada birçok müze ve kütüphane kurulmuĢtur. Buralarda geçmiĢteki ortak mirasın ürünleri sergilenmekte ve insanlığın hizmetine sunulmaktadır. Ortak mirasın korunmasında faaliyet gösteren önemli kuruluĢlardan birisi de Dünya Anıtlar Vakfı'dır. Bu kuruluĢ tarihî alanları belirlemekte ve korunması için çeĢitli önlemler almaktadır. Günümüzde üretilen teknik araçlar ve bilgisayarlar ile ortak miras ürünleri kayıt altına alınıp kopyaları saklanmaktadır. Bilgisayarlar istenilen bilgiye daha kolay ve çabuk ulaĢılmasını sağlamaktadır. Ortak mirasın korunmasında devletlerin yasal düzenlemeler yapması ve bu konuda vatandaĢlarına küçük yaĢlardan itibaren eğitim vermesi de oldukça önemlidir. Ortak mirasın korunmasında en önemli etken mirasa bilinçli olarak katkıda bulunulması ve eğitimdir. Ortak Mirası Koruma Yolları Ortak Mirasın Önemi Bilim, sanat, edebiyat ve düĢünce ürünlerinden oluĢan ortak miras tarih içinde farklı toplumların katkısıyla oluĢtu. Toplumların ortaya koyduğu ürünler ve değerler, üretildiği toplumla sınırlı kalmadı, bütün toplumlara yayıldı. Ortaya konan ortak miras ürünleri aynı zamanda bütün insanlığa yarar sağlamakta, toplumların geliĢmesine katkıda bulunmaktadır. Ortak mirastan yararlanma onu özenle korumaya bağlıdır. YaĢayan kuĢaklar ortak mirastan yararlanırken, onu korumakla da sorumludurlar. Ortak Miras Özellikleri GeçmiĢten günümüze kadar, süregelen insanların birikiminden oluĢur. Ortak miras, tek bir ulusun malı değildir. Tüm uluslar bu mirastan yararlanabilir. Ġnsanlar ortak mirasın korunmasında duyarlı olarak, tüm insanlığa yarar sağlamalıdır. Ortak mirası korumak, geliĢtirmek ve nesillere aktarmak gereklidir. Kütüphaneler: Bilim, düĢünce ve edebiyat ürünlerinin korunduğu ve bunlardan insanların yararlanmasının sağlandığı yerlerdir. Müzeler: Sanat ürünlerinin, buluntuların korunduğu, sergilendiği ve bunların insanların ziyaretine sunulduğu yerlerdir. Uluslararası KuruluĢlar: Ortak miras ürünlerinin korunması, gelecek kuĢaklara aktarılması, bu konuda insanların bilinçlendirilmesi faaliyetlerini yürüten örgütlerdir. Yeni Teknolojiler: Binlerce kitapta toplanan ve korunması için geniĢ mekânlar gerektiren yazılı ve görsel ürünler günümüz teknolojisi sayesinde kolayca depolanmakta, korunmaktadır. Yasal Düzenlemeler: Ulusal ve uluslararası düzeydeki resmî kuruluĢlar yoluyla yapılan yasal düzenlemelerle doğal, tarihî ve kültürel varlıklar korunmaya çalıĢılmaktadır. Eğitim: Ġnsanlığın ortak mirası olan doğal ve kültürel varlıklar ile tarihî çevrelerin ve eserlerin korunması konusunda “duyarlılık” oluĢturulmasında eğitim öncelikli koĢuldur. Ortak Mirasa Nasıl Katkıda Bulunuruz? Ortak mirasa katkıda bulunulması ve korunması tüm insanlığın görevidir. Ortak mirasa katkıda bulunmak dünyada yaĢanan sorunların çözümüne de katkı sağlar. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 47 Dünya Miras Listesindeki Doğal ve Kültürel Varlıklarımız Ġstanbul‟un Tarihi Alanları, Safranbolu ġehri(Karabük), HattuĢaĢ(Boğazköy)-Hitit BaĢkenti(Çorum), Nemrut Dağı(Adıyaman-Kâhta), Xanthos-Letoon(Antalya-Muğla), Divriği Ulu Cami ve DarüĢĢifası (Sivas), Truva Antik Kenti (Çanakkale), Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne), Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya) kültürel olarak Dünya Mirasları Listesinde yer almıĢtır. Pamukkale-Hierapolis(Denizli Göreme Milli Parkı ve Kapadokya(NevĢehir) ise hem kültürel, hem de doğal miras olarak listeye alınmıĢtır. Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 48