amerika`nın afganistan`daki gizli savaşı 1979-89

advertisement
Matbuat Yayın Grubu: 8
İyidüşün Dizisi: 4
Ne Kazandık: Amerika’nın Afganistan’daki Gizli Savaşı 1979-1989
Bruce Riedel
© 2014 Avoiding Armageddon: America, India, and Pakistan to the Brink and Back, by The Brookings Institution
The Brookings Institution Press, Washington DC, USA tarafından lisanslıdır
© 2014 Kitabın Türkçe yayım hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla Matbuat Yayın Grubu’na aittir.
Sertifika No: 30908
Çeviren
Muhammed İkbal Saylık
Editör
Eda Çaça
Kapak Tasarımı
Samet Köse
Dizgi
Ali Toplu
Baskı ve Cilt
Alemdar Ofset ve Matbaacılık 212 544 23 09
Sertifika No: 22953
Kapak Baskısı
Ten Ofset 212 482 65 38
ISBN: 978-605-65524-8-9
Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak
kısa alıntılar dışında gerek metin, gerekse görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin
alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Matbuat Yayın Grubu Tic.Ltd. Şti.
Asmalımescit Mah. Meşrutiyet Cad. No: 11/3 Beyoğlu 34430 İSTANBUL
Tel.: 212 243 63 23 Fax: 212 243 63 26
www.matbuat.com.tr
info@matbuat.com.tr
Ne Kazandık?
AMERİKA’NIN AFGANİSTAN’DAKİ
GİZLİ SAVAŞI 1979-89
Bruce Riedel
Çeviren: Muhammed İkbal Saylık
Milton ve Ruth Signe Riedel’in anısına
İÇİNDEKİLER
Giriş ve Teşekkür
1
BÖLÜM 1: OYUNCULAR
1 Afgan Komünistleri
13
2 Asıl Düşman: Sovyetler
33
3 Afgan Mücahidleri
57
4 Pakistanlılar: Ziya’nın Savaşı
75
5 Suudiler: Finansörler ve Gönüllüler
97
BÖLÜM 2: ABD’NİN SAVAŞI 6 Jimmy Carter’ın Savaşı
119
7 Reagan ve Casey 139
8 Sonu Olmayan Son Hamleler
161
9 Gizli Savaştan Dersler
177
Dizin
197
GİRİŞ VE TEŞEKKÜR
Afganistan’da 1979 ve 1989 yılları arasında cereyan etmiş olan savaş,
modern tarihte merkezi öneme sahip bir olaydı. Sovyet 40. Kızıl Ordu’nun
buradaki mağlubiyetinin, bir yanda ABD ve müttefikleri, diğer yanda Rusya ve müttefiklerinin yer aldığı ve 1945’ten 1990’a kadar süren Soğuk Savaş döneminin nihai muharebesi olduğu ortaya çıktı. Bu kırk yıllık süreç
boyunca Soğuk Savaş, küresel politikalar üzerinde belirleyici oldu. Söz
konusu olan, dünya üzerindeki milyonlarca insanın tarihini yeniden şekillendiren demokrasi ve komünizm arasındaki bir mücadeledir ve Ulusal
Güvenlik Konseyi ve Merkezi Haberalma Teşkilatı gibi kurumlar da dâhil
olmak üzere, modern ABD ulusal güvenlik devleti bununla mücadele etmek üzere geliştirilmiştir.
Sovyet ordusu Şubat 1989’da Afganistan’ı terk etti; aynı yıl Kasım ayında Berlin Duvarı yıkıldı; bir yıl sonra Doğu ve Batı Almanya birleşti; Sovyetler Birliği ise, Aralık 1991’e kadar varlığını sürdürdü. İki süper güç arasında aralıksız olarak süren ve kırk yıl boyunca dünya siyasetine hükmeden
küresel nükleer savaş tehdidi neredeyse bir gecede yok oldu. ABD tarafı
için Soğuk Savaş zaferle sonuçlanmış gibiydi. Sovyetlerin Afganistan’daki
mağlubiyetini, eski bir ABD büyükelçisinin “mağlubiyet beş yüz yıllık bir
sistemin hızla çöküşmesine neden oldu [ve] Avrupa’nın son büyük imparatorluğu sona erdi”1 ifadesinde olduğu gibi, Sovyet devletinin hızlı bir şekilde yıkılması takip etti.
Afgan Savaşı ayrıca küresel cihat denilen yeni bir dönemin de başlangıcı
oldu. Bu savaş, Müslümanların Batılı bir gücü mağlup ettikleri ilk savaş değildi (bundan önce Cezayir’in Fransa’ya karşı verdiği bağımsızlık savaşı gelir), ancak süper bir güce karşı Müslümanların kazanmış olduğu bir zaferdi.
Şimdilerde küresel cihat denilen olgu, Afgan Savaşı’nın istenmeyen bir sonucu (ABD tarafından) olarak ortaya çıktı. Bu yeni tehdit –yani küresel cihat
ve özellikle El Kaide– ABD ulusal güvenlik devletinin başka bir yeniden yapılandırma sürecine şahit olmuştur. Bir kez daha ulusal güvenliği sağlamak
amacıyla, Ulusal Güvenlik Direktörü, İç Güvenlik Bakanlığı ve Ulusal Anti
Terörizm Merkezi gibi kurumlar kurulmuştur. Silahlı insansız uçaklar ve
küresel izleme (takip) sistemleri ABD politikasının araçları haline gelmiştir.
1
Theodore Eliot Jr. “Önsöz”, The Fateful Pebble: Afghanistan’s Role in the Fall of the Soviet Empire
içinde, Anthony Arnold Norato, California, Presidio Press, 1993, s. viii. Eliot, 1973’ten 1978’e kadar
ABD’nin Afganistan büyükelçisiydi.
1989’da Sovyetlerin mağlubiyeti ile hemen sona ermeyen bu çatışmanın
birinci bölümü de diyebileceğimiz 1980’lerdeki Afgan Savaşı’nın merkezinde, ABD ve müttefikleri ile Sovyetler ve müttefiki Afgan Komünist Partisi arasındaki bir istihbarat savaşı vardır. Merkezi Haberalma Teşkilatı’na,
ilk önce Başkan Jimmy Carter ve daha sonra halefi Başkan Ronald Reagan
tarafından Afganistan’ı “Rusya’nın Vietnamı”na çevirme görevi verilmişti. 1989’da ABD tarihindeki en başarılı gizli istihbarat operasyonu sonucu
Sovyet birlikleri sınırı aşıp evlerine dönerken, CIA’in İslamabad’daki şefi
karargâha herkesin çok iyi bildiği şu kısa mesajı geçti: “KAZANDIK”.
Her iki başkan için de “zafer”in çok açık bir tanımı vardı. Carter, Afganistan’ın Sovyetler için bir bataklığa dönüşmesini, kaynaklarını tüketerek,
onları Güney Asya’da daha saldırgan olma noktasına taşıyan cesaretini kırmasını ve Sovyetler Birliği’ni diplomatik olarak izole etmesini istiyordu. Reagan da başlangıçta aynı amaca sahip olsa da, görevdeki ikinci döneminin
önceliğine Sovyet ordusunun mağlup edilmesi ve Afganistan’dan
çıkarılması hedefini koymuştu. Tüm bu hedefler 1989 başında gerçekleştirilmişti. Afganistan’daki mağlubiyet, çöküşünün arkasında pek çok sebep
olsa da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşünü hızlandırdı.
Yine de, eğer Afgan Savaşı’nı kazanmış olsaydı SSCB’nin hayatta kalıp kalamayacağını kimse bilemez. Bu konular, bu çalışmanın kapsamı dışında
olup, farklı uzmanlık alanındakilerin tartışacağı konulardır.
Rusların bu savaşın sonuçları ile ilgili olarak hâlâ çok öfkeli oldukları aşikârdır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2005’teki ulusa sesleniş
konuşmasında SSCB’nin yıkılışını “yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi”
olarak tanımlamıştı. Putin, Afgan Savaşı devam ederken, 1985’ten 1990’a
kadar KGB istihbarat uzmanı olarak Doğu Almanya’da görev yapmakta ve
şüphesiz gizli savaşın gidişatını da yakından izlemekteydi. ABD’nin Afganistan’daki gizli savaşı Jimmy Carter tarafından başlatılmış ve Ronald Reagan döneminde hızlandırılmıştı. Bu savaş yasal sınırlar içinde ve kongrenin
gözlemi altında yürütülmekteydi. Aslında Kongre, daha sonraları Hollywood yapımı Charlie Wilson’s War [Charlie Wilson’ın Savaşı] filminde
de çarpıcı biçimde göstereceği gibi, savaşın idaresinde tamamen müdahil
durumdaydı. Film, her iki tarafın* olduğu kadar, mücahitlerin başarısını
haber yaparken CIA’in rolünü çoğunlukla gizli tutan medyanın da büyük
desteğine sahip olmanın avantajını taşıyordu.
* ABD siyasetindeki her iki partinin –çn.
2
Söz konusu olan, karmaşık bir istihbarat operasyonuydu. Temel görevlerden bir tanesi, Sovyet ve Afgan komünistlerin imkân ve niyetleriyle ilgili bilgi toplanması, düşmanın güçlü ve zayıf yönleri ve planları hakkında
nihai tahminler yapılabilmesi amacıyla bu bilgilerin değerlendirilmesiydi.
Gizlilik hükmü kaldırılmış istihbarat temelinden geriye dönüp bakıldığında, imkânların doğru bir şekilde değerlendirildiği, ancak her zaman olduğu gibi, niyetlerin tahmin edilmesinin zor olduğu söylenebilir. Burada
başarı oranı daha inceliklidir. Afgan direnişçilere Pakistan üzerinden silah
ve paranın temin edildiği bu gizli harekât, operasyonun kalbiydi. Bilginin
toplanması ve analiz edilmesinin yanı sıra, gizli harekâtın kendisi, diğer ülkeler ve istihbarat servisleriyle yapılan gizli bir ittifakı içermekteydi. Elbette
bunların hedef ve öncelikleri ABD ile tamamen örtüşmüyordu, ki bu savaş
durumundaki ittifakların doğası gereği böyledir. Her biri kendi açısından
ve kendi gerekçeleriyle bir Sovyet Vietnam’ı istiyordu. Bu gizli istihbarat
ittifakının idaresi, kitabın odaklandığı temel noktadır.
Amerika Birleşik Devletleri için Afganistan’daki gizli savaşın, kan ve
mali kaynak bakımından değerlendirildiğinde nispeten düşük maliyetli olduğu söylenebilir. Afganistan’daki ABD Büyükelçisi Adolph “Spike”
Dubs ve Pakistan Büyükelçisi Arnie Raphel, ülkeleri için azami fedakârlığı
gösterdiler ve savaşla bağlantılı şiddet eylemlerinde hayatlarını kaybettiler.
Raphel’in askeri konulardaki yardımcısı da kendisiyle birlikte, Pakistan
Cumhurbaşkanı Ziya ül-Hak’ın öldüğü esrarengiz uçak kazasında hayatını kaybetti. Bunların dışında hayatını kaybeden başka bir Amerikalı daha
olmadı. Savaşın mali boyutu yıllık 700 milyon ABD dolarına kadar çıktı.
Bu, bir istihbarat operasyonu için çok yüksek bir rakamdı – Britanya’nın
1987’de tüm istihbarat faaliyetleri için tahsis ettiği toplam bütçe, CIA’in
sadece Afganistan savaşı için harcadığından daha azdı.2 1979-1989 dönemi
arası toplam maliyet 3 milyar dolar civarındaydı. Ancak ABD’nin yürüttüğü savaşlar bağlamından bakıldığında, bu önemsiz bir maliyetti. Vietnam
Savaşı’nın ABD’ye maliyeti 300 milyar doların üzerindeyken, Irak Savaşı
yaklaşık 1 trilyon dolara mal olmuştur. Vergi mükellefleri penceresinden
bakılacak olursa, bu kadar az maliyetle dünya siyasi tarihinde bu kadar geniş çaplı bir değişime yol açmış başka bir federal program yoktur.
Afgan halkı çok daha büyük bedeller ödedi. Savaşı onlar yürüttü. En
az 1 milyon Afgan öldü, milyonlarcası evsiz kaldı. Afgan halkının, 1989
2
Gordon Corera, The Art of Betrayal: The Secret History of MI6 Londra:Pegasus, 2012, s. 296.
3
zaferinden neredeyse hiçbir kazanım elde edememiş olmaları çok acıdır.
Onların fedakârlıkları Doğu Avrupa’nın özgürleşmesine katkı sağlamış ve
dünyayı değiştirmiş olsa da, onların payına onlarca yıl daha devam eden
kanlı iç savaşlar kalmıştır. Pakistan da bu savaşın neticesinde büyük bedeller ödemiştir; milyonlarca Afgan mülteciye ev sahipliği yapmış ve bu insani
hareket, ülke sınırları içinde istikrarsızlığa yol açarak bu bölgelerde “Kalaşnikof kültürü” adı verilen kanunsuzluk ve şiddete kapı aralamıştır.
Zaman zaman CIA’in Afganistan’daki savaşının, küresel cihadın ve
hatta El Kaide’nin doğuşuna yol açtığı ileri sürülmektedir. Bu yalnızca hatalı bir tarihsel çıkarımdır. Bu kitapta da gösterildiği gibi, Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak üzere Pakistan’a gelen Araplar, sadece Sovyetlere
karşı savaşmak amacıyla bilenmişti. CIA’in müttefikleri olduğu gerçeği onları pek fazla ilgilendirmiyordu. İslam dünyasındaki öfke dalgasını yaratan
olgu, Afganistan’daki Sovyet işgaliydi; bu dalga Afganistan’a binlerce genci sürükledi ve onları radikalleştirdi. Böylesi bir cihat gönüllüsü, onların
öfkesine bir ideoloji ve bir söylem kazandırdı. Abdullah Azzam, modern
küresel cihadın fikir babasıydı ve onun hikâyesi, savaşın tarihini anlamakta
çok önemli bir işlev taşımaktadır. Savaşın sonlarına doğru hayatını kaybeden Azzam aynı zamanda Usame bin Ladin’in cihattaki ilk ortağıydı.
Ancak savaşın tek başına en önemli figürü bir Pakistanlıydı. General Ziya ül-Hak, Sovyet ordusuna karşı yürütülen bu efsanevi savaşta en
önemli stratejileri geliştiren, en ciddi riskleri alan kişiydi ve aldığı kararlar
Carter veya Reagan’ın karalarından daha önemliydi. Aslında her iki başkanın da Ziya’yla dostlukları savaşın ve daha sonra olacakların tarihi açısından hayati öneme sahiptir: her ikisi de, Sovyetlere karşı yürütülen savaşa
destek vermesi için, Ziya’nın nükleer silah kapasitesini geliştirme amacına
ve Hindistan’daki teröristlere verdiği desteğe göz yumdular. Afgan Savaşı
pek çok açıdan Ziya’nın savaşıydı. Ziya ül-Hak, savaşın sonu yaklaşmakta
iken esrarengiz bir şekilde öldü.
Bu kitap temel olarak ABD’nin Afganistan’daki gizli savaştaki rolü ile
ilgilidir ve basit bir soruya cevap arama amacındadır: Bir istihbarat operasyonu nasıl böylesi bir başarı elde etti?
Pearl Harbor’dan 11 Eylül’e kadar istihbarat başarısızlıkları ile ilgili pek
çok kitap yazılmıştır. Ancak istihbarat operasyonlarının nasıl ve neden başarılı olduğuna dair yazılmış kitap sayısı çok azdır. Bunun yanıtı ise kar-
4
maşıktır; sebepleri arasında hem Amerika’nın düşmanlarının zayıflıkları ve
hataları hem de ABD’nin sahip olduğu muhakeme ve mukavemet gücü yer
alır. Gizli istihbarat operasyonları hakkındaki herhangi bir kitap, kaynak
bulma noktasında kendine özgü zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu kitapta gizlilik derecesine sahip herhangi bir materyal kullanılmamıştır. Hikâyeyi anlatmak amacıyla mevcut kaynakların en iyilerini kullanmaya gayret
ettim; elimdeki gizliliği kaldırılmış belgelere ek olarak, operasyonlarda ve
savaşta aktif olarak görev alanların hatıraları ve onlarla yapılan görüşmelerden faydalandım. Diğer yazarların çalışmalarından da büyük ölçüde faydalanan bu kitap, aslında bir sentez ve analiz çalışmasıdır. Bununla birlikte
kitap, bazı kilit konulara yeni bakış açıları kazandırmaktadır. Sovyetlerin,
Pakistan içinde faaliyet gösteren terörist Zülfikar örgütüne verdiği destek,
diğer kitaplardan daha fazla ele alınmakta olup, bu örgüt hakkında bir zamanlar örgütün içinde yer alan Raja Anwar aracılığıyla içeriden bir görüş de
sunmaktadır.3 Durand Hattı* boyunca devam eden savaş, Ziya ve Reagan’ın
çatışmayla ilgili dünya görüşlerinin şekillenmesinde kilit rol oynamıştır.
Bu kitapta Pakistan ve Ziya ül-Hak’ın oynadığı hayati role hak ettiği
değer verilmektedir. Bu, Charlie Wilson’ın, Jimmy Carter’ın veya Ronald
Reagan’ın değil, Ziya’nın savaşıydı. Kitapta ayrıca Arapların, özellikle de
Suudilerin oynadığı rolle ilgili yeni bakış açıları da sunulmaktadır. Suudilerin müdahalesi sadece resmi boyutta değildi; aslında, hem savaş hem de
takip eden küresel cihada yaptıklara gayrı resmi müdahale –fon temini ve
gönüllüler bağlamında– çok daha önemliydi. Bu kitap ayrıca Başkan Carter’ı bir kez daha savaş hikâyesine dâhil etmektedir. 1980 yılının Ocak ayında birkaç hafta boyunca Carter ve ekibi, ABD’nin Afgan Savaşı’nı ve Soğuk
Savaşı kazanma stratejisiyle ilgili hayati kararlar aldılar. Son olarak kitap,
1980’lerin ortasında savaşı tırmandırmak için alınan kararı da uygun bir
bakış açısıyla ele almaktadır. Önce Britanya yapımı ekipmanlarla SSCB’ye
yapılan sınır ötesi saldırılar ve daha sonra meşhur Stinger füzelerini kullanarak savaşı tırmandırmaya karar veren kişi Ziya idi. ABD bu kararları
teşvik etti, ancak uygulayan Ziya oldu.
Bu kitap iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm olan “Oyuncular”, savaş alanında bifiil çarpışmış muhariplerle ilgilidir. Savaşın özelliklerinden birisi de savaş meydanında savaşmış hiçbir Amerikalının ol3
Raja Anwar, The Terrorist Prince: The Life and Death of Murtaza Bhutto Londra: Verso, 1997.
* Afganistan ve Pakistan arasında 1893 tarihli anlaşma ile oluşan sınır hattı –çn.
5
mamasıdır; CIA Afganistan’a bırakın savaşmayı, Afganlara savaş eğitimi
vermek için bile subaylarını göndermemiştir. Carter döneminde Beyaz
Saray’da ve Reagan döneminde CIA’de görev yapan Robert Gates, CIA’in
savaşın “levazım birliği” olduğunu, yani ikmal malzemelerini sağladığını,
ama strateji ya da taktikleri uygulamadığını belirtmiştir.4 Sadece CIA kendi
görevlilerinin hayatını riske atmadığı için değil, bu pek çok açıdan zekice
bir politikadır. Amerika Birleşik Devletleri bu savaştaki varlığını her zaman
ya gizli seviyede ya da makul reddedilebilirlik sınırlarında tutmaya çalışmıştır. Sayıca az bile olsa sahada elemanların varlığı bu reddedilebilirliği
riske atmış olacaktı.
Savaşın azmettiricileri Afgan komünistleri olduğu için, bu kitap onlarla
başlamaktadır. Parçalanmış ve inanılmaz derecede sertlik yanlısı olan Afgan Komünist Partisi, Saur Devrimi dedikleri 1978 darbesiyle savaşı başlattı. Bugün Afgan komünistlerin çok azı hayattadır; bunlardan kişisel olarak
tanıdığım ve bugün hayatta olmakla kalmayıp, Afgan siyasetinde de kilit
bir şahsiyet olarak var olan Abdülreşid Dostum’u tanıtarak bu konuya girişi yapıyorum. SSCB’nin çöküşü ile birlikte araştırmacılar, komünistlere
ve onların Moskova’yla ilişkilerine dair Sovyet belgelerine erişim imkânına
kavuşmuştu. Ancak Sovyet arşivlerinin sadece bir bölümünün dış dünyaya
açılmış olması ve mevcut Rus hükümetinin açık olan kayıtları bile kapatmaya çalışması gibi sebeplerden dolayı resim hâlâ tamamlanabilmiş değildir.
Afganların asıl düşmanı olan Sovyetler, kitabın ikinci bölümünün
konusudur. Sonuç itibariyle kaybedilmiş bir çaba olarak görülen bu savaşta
büyük kayıplar verdiler. Burada bir kez daha bir zamanlar kapalı olan Sovyet arşivleri, Moskova’nın kararları ile ilgili zengin ancak eksik bir kaynak
sunmaktadır. Savaşın bir bölümü sırasında Moskova’daki eski bir Britanya büyükelçisinin, Sovyetler’in savaştaki rolü üzerine yazdığı yol gösterici
analiz5, benim için bu kısmı yazmakta oldukça değerli bilgiler sağlamıştır.
Sovyet saldırısı ve işgali ile ilgili gizli olmayan bazı CIA belgeleri ve ayrıntılı
değerlendirme raporları da, benim için çok faydalı olmuştur.
Savaşma ve ölme fiillerinin yükünü çekenler, yani Afgan mücahitleri geriye çok az sayıda kayıt bırakmıştı. Mücahitler düzenli bir ordu veya
bürokrasiye sahip değildi. Hiçbir zaman uyumlu ve organize bir güç oluş4
Robert M. Gates, yazarla söyleşi, 14 Ekim 2013.
5
Rodric Braithwaite, Afgantsy: The Russians in Afghanistan,1979–1989, Oxford University Press, 2011.
6
turamadılar; etnik, ideolojik ve kabile temelinde derin ayrılıklarla birlikte
yaşadılar. Mücahitlerin hikâyesini anlatmak için kilit önemdeki iki mücahit
lideri Celaleddin Hakkani ve Ahmed Şah Mesud odaklı bir çalışma yürüttüm. Her ikisi de, biri yayımlanmamış, diğeri ise yeni yayımlanmış biyografi
çalışmalarına konu olmuştular. Penşir Vadisi ve Pakistan sınırı boyunca yürüttükleri askeri operasyonlar savaşın en önemli iki operasyonuydu.
Pakistan devlet arşivleri de henüz açılmamış ve ayrıca savaşın karar
alma mekanizmasında yer alan en önemli iki kişi de 1988’de hayatlarını
kaybetmiştir. Ancak her şeye rağmen, İstihbarat Servisleri Direktörlüğü’nün (ISI) savaşı idare eden biriminin şefi Mohammad Yousaf’ın yazmış
olduğu iki kitap mevcuttur. General Ziya ile ilgili henüz ayrıntılı bir biyografi çalışması yapılmamış olsa da, onun ISI şefi General Ahtar ile ilgili çalışma Yousaf sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. İçerideki bu iki şahıs açıkça
CIA ve ABD’ye düşmanlık beslemekte ve savaşta yanlış giden her konu için
yazar tarafından suçlanmaktadır. Kendisiyle birlikte çalışan CIA çalışanları
tarafından pek sevilmese de, kitabında sunmuş olduğu olayların doğruluğuyla ilgili bir tartışma yaşanmamıştır.6
Dünyadaki son mutlak monarşi olan Suudi hanedanının arşivleri de
henüz açılmamıştır. Bu gizli savaşın Suudi mimarı Prens Türki, konuyla
ilgili benimle konuşma hususunda lütufkâr davranmış ve ayrıca farklı akademisyenler de kendisiyle röportaj yapmıştılar. O dönem ABD’deki Suudi
Arabistan büyükelçisi Prens Bender (Bandar) de yıllar boyunca savaş ve
istihbarat konularıyla ilgili görüşlerini bana aktarmak konusunda cömert
davranmıştır. Ortada Usame bin Ladin dâhil tüm Arap gönüllüleri ile ilgili
giderek artan zenginlikte ve ayrıntılı bir literatür mevcuttur. Bu literatürün
büyük bir bölümü henüz Afgan Savaşı bağlamında değerlendirilmemiştir.
İkinci bölüm olan “ABD’nin Savaşı” ABD’nin bu savaştaki rolünü ele
almaktadır. Bu konuyla ilgili kayıtlar diğerlerine nazaran daha fazladır.
Başkan Carter ve kilit danışmanları, savaş hâlâ devam etmekte ve CIA’in
rolü hâlâ çok gizli iken ortaya çıkan anılarında savaştan ya da karar verme
süreçlerinden bahsetmemiştiler. Ancak Başkan Carter kendi rolünün ilk
defa kamuoyunda tartışılmasına önayak olacak röportaj teklifimi cömertçe
kabul etmiş ve görevdeyken tuttuğu özel günlüğüne erişmeme izin vermiş6
CIA’in The Bear Trap ve Silent Soldier kitaplarının yazarı Mohammad Yousaf’a dair görüşleri için;
Milt Bearden ve James Risen, The Main Enemy: The Inside Story of the CIA’s Final Showdown with the
KGB New York: Ballantine Books, 2003, s. 284–85.
7
tir. Onun ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski de dâhil olmak
üzere, ekibinin diğer üyeleriyle de görüşmeler gerçekleştirdim. Sovyetlerin
Afganistan’da yıpratılması amacıyla geliştirilen ABD stratejisi ile ilgili hikâyeler şimdiye kadar tam anlamıyla kamuoyuna yansıtılmadı.
Başkan Reagan’ın hastalığı, onu anılarını kaleme almaktan alıkoydu
ve ayrıca onun istihbarat şefi Bill Casey de görevdeyken hayatını kaybetti.
Ancak Casey’nin vekili olan Bob Gates bu gizli savaşın ayrıntılı tarihçesini
kaleme almıştı. Gates de bana röportaj yapma fırsatı lütfedenlerden biri
oldu. Büyük kısmı Ulusal Güvenlik arşivinde olmak üzere, gizliliği kaldırılmış çok sayıda belge mevcuttur. CIA’de karar verme mekanizmasında
kilit rol oynayanların birçoğuyla yapılan görüşmeler de daha fazla ayrıntıya
ulaşmamızı sağladı. Casey’nin İslamabad’daki adamı olan Milton Bearden
tarafından kaleme alınan The Main Enemy [Asıl Düşman] Reagan’ın görevdeki ikinci döneminde, Reagan yönetiminin savaşa müdahalesini anlamamız noktasında zengin bir kaynak olarak ortaya çıkmıştır.
Şaşırtıcı olan nokta, bugüne kadar Afgan Savaşı’nın, meydana getirdiği
devasa etki kadar ayrıntılı bir şekilde incelenip araştırılmamış olmasıdır.
Washington Post’un efsanevi muhabiri Bob Woodward, 1980’lerdeki CIA’in
erken dönemine dair bir çalışma olan, ancak Afganistan’ı önemsiz bir konu
gibi anlatan Veil [Peçe] adlı kitabını yazmıştır. Bir başka harika gazeteci ve
yazar Steve Coll da, Ghost Wars [Hayalet Savaşları] adlı kitabında savaşı
11 Eylül sonrası bağlama yerleştirmekte ve savaşın kendisinden ziyade, El
Kaide’nin doğuşuna odaklanmaktadır. George Crile’in olağanüstü kitabı
Charlie Wilson’s War [Charlie Wilson’ın Savaşı] ve bu kitaptan yola çıkarak
çekilen film mükemmel bir çalışmadır, ancak mesele Teksaslı bir kongre
üyesinin bakış açısından sunulmakta ve konunun önemini zedelemektedir.
Geleceği daha iyi planlayabilmek için geçmişin gizli operasyonlarından
alınan dersleri iyi anlamak hayati öneme sahiptir. Bu kitap, ABD tarihindeki en başarılı gizli operasyon olduğu iddia edilen olaydan bazı dersler
çıkarmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla kitabın ikinci bölümü, ABD ve müttefiklerinin 1980’lerde Afganistan’daki savaşı nasıl kazandıklarını analiz
etmektedir. Afganistan’da bir sonraki aşamanın yanı sıra, bundan sonraki
muhtemel aşamalarla ilgili bazı gözlemler de sunulmaktadır. Ayrıca bu istihbarat operasyonun gelecekteki operasyonlara örnek olacak yönlerini ve
verdiği dersleri de ele almaktadır.
8
Gizli operasyonlar öngörülebilir gelecekte de ABD dış politikasının
ana enstrümanlarından birisi olmaya devam edecektir. CIA 1980’lerin
sonundan bu yana iki büyük gizli savaş vermiştir. 2001’de CIA birimleri
Taliban’ın Afganistan İslam Emirliğini devirmek ve El Kaide’nin Afganistan’daki üssünü yok etmek amacıyla düzenlenen operasyonun başını çekmiştir. 2002’den beri CIA, El Kaide’nin Pakistan’daki üssünün tespit edilip
yok edilmesi operasyonunu yürütmüş olup, bu operasyonun en çok akılda
kalan olayı Bin Ladin’in Abbottabad’daki sığınağının 2011’de ortaya çıkarılması olmuştur. Bunların her birinden gelecekteki operasyonlar için de
çıkarılacak dersler vardır.
Yukarıda adı zikredilenler dışında pek çok şahıs bu çalışma için araştırmalar yaptığım sırada bana yardımcı oldu, ki bunlar arasında Strobe
Talbott, Michael O’Hanlon, Martin Indyk, Fiona Hill, Paul Pillar, John
Scarlett, Steve Hochman, Bradley Porter, John Helgerson ve Zvi Rafiah bulunmaktadır. ABD, Afganistan, Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Arap
Emirlikleri, Britanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Hollanda, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, İzlanda, Kanada, Katar, Norveç, Umman
ve Özbekistan’da da pek çok şahıstan yardım aldım. Ayrıca Washington’daki Ulusal Güvenlik Arşivine, Georgia’daki Carter Merkezi’ne (Carter Center), California’daki Ronald Reagan Kütüphanesine de yardımları
için teşekkür etmek isterim. Bunun yanı sıra, araştırma faaliyetleri ve kitabın basımındaki destekleri için Howard Cox’a da teşekkür ederim. Brookings Kütüphanesi ve Brookings Kurumu Yayınları ve özellikle de editörüm Eileen Hughes özel teşekkürü hak ediyorlar. Son olarak, Georgetown
Üniversitesi ve Johns Hopkins Üniversitesi’ndeki öğrencilerim, bilhassa
ABD ordusunda aktif görevde olanlar, konunun kavranması ve düşünmeye
teşvik noktalarında bulunmaz bir kaynak oldular. Sevgili eşim Elizabeth bu
çabamda refakatçim olup, Pakistan ve Suudi siyasetleri ve Soğuk Savaş’ın
tarihiyle ilgili sonu gelmez tartışmaları dinledi. Onun enerjisi ve coşkusu,
bana onun tahmin ettiğinden daha fazla yardımcı olmuştur.
1980’lerde CIA’de görevliydim ve zamanımın bir bölümünü Ortadoğu
ile ilgili görevler aldığım Yakın Doğu Biriminde geçiriyordum. Savaş sırasında Langley, Virginia’daki CIA karargâhında karar verici kilit isimler
olan Stansfield Turner, Robert Gates, Charles Cogan, Tom Twetten, Milt
9
Bearden ve Frank Anderson’ı tanıyorum, onları dostum olarak görüyorum
ve onların vatanseverlikleri ve akılcılığını takdir ediyorum. Bu isimlerin bir
kısmı, savaşı ve 1980’lerdeki CIA’i benimle tartışma konusunda cömert
davrandılar. Bu kitap, basımından önce gizli bilgilerin uygun olmayan bir
şekilde ifşa edilmemesi amacıyla CIA tarafından incelenmiştir. Bu kitaptaki muhakeme ve argümanlar benim sorumluluğumdadır. Olay, görüş veya
analizlerle ilgili her türlü beyan yazarın görüşleri olup CIA veya diğer ABD
hükümet kurumlarının resmi duruşunu yansıtmamaktadır. Bu yayının içeriğindeki hiçbir bölüm, ABD hükümetinin bilgileri onayladığının iddiası
veya iması olarak ya da yazarın görüşlerinin teşkilat tarafından doğrulanmış olduğu şeklinde yorumlanamaz.
10
Download