1 SÖYLEŞİ Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:95 21 Mart - 27 Mart 2016 bas-haber.com w w w .a rs iv ak ur d .o rg Newroz, resmi bayram ve tatil olmalı NEWROZ Newroz Resmi tatil ve bayram ilan edilmeli Binlerce yıldır dünyanın birçok yerinde farklı din, ırktan halkların kutladığı Newroz Bayram’ı bu senede çeşitli etkinliklerle kutlanılmaya devam ediyor. Newroz kutlaması birçok ilde yasaklanırken, yeni bir tartışmaya da neden oldu. Newroz, KBY, İran, Azerbaycan, Afganistan’da resmi bayram olarak kutlanırken, Türkiye halkları tarafından kutlanmasına rağmen hala bayram olarak ilan edilmiş değil. BasHaber olarak Newroz’un resmi bayram ve resmi tatil olarak ilan edilmemesini parlamentoda grubu bulunan siyasi parti milletvekillerine sorduk. Meral Danış Beştaş HDP’li Yıldırım: Resmi bayram ve tatil ilan edilmeli Newroz kutlamalarını siyasi iz düşümle yorumlamanın yanlış olduğunu ifade eden HDP Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım ise, bayramın siyasetin kaos ortamıyla ilişkilendirilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Newroz’un Ortadoğu halklarının kültürel değeri olduğuna dikkat çeken Yıldırım, Türkiye’de de resmi bayram ve tatil ilan edilmesi gerektiğini vurguladı. Newroz’un sosyolojik ve Dengir Mir Fırat ur d .o rg AKP’li Kurt: Resmi bayram ilanı normalleşmeye bağlı Newroz’un resmi bayram ve ilan edilmesinin çatışmalı ortamın sona ermesiyle mümkün olabileceğini söyleyen AKP eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, “Newroz, Ortadoğu halklarının önemli bir bayramı. Kürdler için Demirci Kawa’dan gelen mitolojik bir efsanesi var. Ama şu an bölgede ciddi sorunlar yaşıyoruz. Newroz’un da tatil ilan edilmesi 1 Mayıs gibi muhtemel bir durumdur. Fakat bu ortamda zor biraz. Normalleşme olur. Yerel yönetimlerin eli güçlendirilir. Ve bunun resmi bayram, tatil ilan edilmesi bölge halkına, dinamiklerine bırakılır” ifadelerini kullandı. ak HDP’li Dengir Mir Firat: Resmi tatil ve bayram ilanı bizi mutlu eder Türkiye’de yaşayan 20 milyon Kürd’ün kültürel hassasiyetlerinin göz önünde bulundurulması ve Newroz’un resmi bayram ilan edilmesi gerektiğini savunan HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, “Newroz tatil edilmese bile bayram ilan edilmeli. Fakat şimdiki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bayramı geçin yurttaşların yaşam hakkına sahip çıkmıyor. Resmi bayram da tatil de ilan edilmesi bizi çok mutlu eder. Mühim olan bir halkın varlığını kabul etmek. Ama maalesef şu an ki siyasi atmosfer buna izin vermiyor” dedi. coğrafik olarak da baharın gelişini simgelediğini hatırlatan HDP’li Yıldırım şöyle konuştu: “12 Eylül Cuntası’nın ürünü olan Öğretmenler Günü bayram olarak kutlanıyor. İnsanlığa hiçbir yararı olmayan günler kutlanıyor. Ama Newroz gibi özel bir gün resmi bayram ilan edilmiyor. Aksine Newroz kutlamaları bölünme fobisine dönüşüyor. Böylesi ulusal günler zamanın, sürecin, siyasi konjonktüre uygun kutlanmaz. Kimse çözüm süreci var diye izin verip, süreç yok diye yasak koyup kafasına göre davranamaz.” iv HDP’li Beştaş: Talebe gerek kalmadan resmi bayram ilan edilmeli Newroz’un binlerce yıldır kutlandığı fakat tarihsel anlamından uzaklaştırılmak istendiğini savunan HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, “Newroz özelde Kürdler, genelde ise tüm Ortadoğu, Mezopotamya halkları için çok anlamlı bir gündür. Bu özel, tarihsel günü herkes bayram havasında geçirmeli. Newroz’un 90’lı yıllarda yasaklanmasıyla katliamlar yaşandı. Ama şimdi Newroz’u salonlarda kutlayarak, tarihsel anlamından, direniş kültüründen koparıp anlamsızlaştırılmak istiyorlar” dedi. Newroz etkinliklerinin yasaklanmasını eleştiren Beştaş, Newroz’un resmi bayram ilan edilmesinin toplumsal barışa katkı sunacağını belirtti. HDP’nin Newroz’un resmi tatil ve resmi bayram olması için meclise kanun teklifi verdiğini hatırlatan Beştaş, “Talebe dahi gerek kalmadan. Resmi bayram ilan edilmesi gerekirken, yeni yeni yasaklar getiriliyor. Bunun ahlaki, yasal hiçbir açıklaması yok. Bayram olsa herkes özgürce kutlar. Ve olay, yasak endişesi olmaz” şeklinde konuştu. Binlerce yıllık geleneğin “faşizan” bir tutumla yasaklanmasıyla önüne geçilemeyeceğini vurgulayan Beştaş, “Bu yasakçı, halkları kutuplaştırmaya çalışan bir sisteme karşı Newroz bu yönüyle isyandır. Zulme karşı özgürlük çığlığının yükseltilmesidir” diye ifade etti. rs Dilan Almaz Toplum bunu görürse umutlanır ve toplumsal barış açısından daha iyi olur” şeklinde konuştu. .a Son üç yıl Newroz’da Türkiye’nin her tarafında “bayram” havası hâkimdi. Diyarbakır Newroz mitinginde okunan Abdullah Öcalan’ın mektubunun yarattığı heyecan ve beklenti nedeniyle dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Mart 2013 tarihide, “Türkiye’de önümüzdeki günlerde Diyarbakır ruhuyla güzel şeyler olacak” diye yazmıştı twitterda. Hatırlayalım Öcalan, “Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır” diye seslendi milyonlara ve dünyaya. Daha sonra ki üç yıl boyunca umutlar, heyecanlar zaman zaman kırılsa da Türkiye insanı ama daha çok da Kürdler inatla beklentilerini diri ve canlı tutmaya çalıştılar. Bütün dünya için sembolik ve tarihi anlamı olan bir şehirde, Kürdler için sembolik önemi ve anlamı derin bir günde yapılan bu tarihi çağrıyı taraflarıyla, sivil toplum örgütleriyle ve siyasi kurumlarıyla değerlendiremedik. Bir yıl öncesinde PKK silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesini, Türkiye’de PKK’nin silahlı eylem yapmamasını, Kürd meselesinin yasal, demokratik mücadele ile çözülmesini, özgürlüklerin gelişmesini ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolunu tartışıyorduk. Bugün şehir savaşları yaşıyoruz, Türkiye’nin savaşı sınırlarımızı aştı Kobani’ye doğru yol alıyor. PYD’nin varlığını Türkiye tehdit olarak algılıyor, çatışma dalgası PYD üzerinden sınır dışına taşındı. Terör ve terörist faaliyetin tanımının genişletilmesi için verilen ültimatom çoktan yürürlüğe girdi. Barış bildirisine imza atan akademisyen Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya tutuklandı, çantasında HDP bildirisi bulduran İngiltere vatandaşı Akademisyen Chris Stephenson savcılığın talebiyle sınır dışı edildi. Taraflar varlık yokluk savaşından söz ediyorlar. Ya bizden yanasınız ya düşmandan yanasınız, sözleriyle gri alan imha ediliyor. Artık çözüm sürecinden söz edilmiyor. Bu Newroz’a “Hakların Birleşik Devrim Hareketi” kurularak girilmiş olunması Kürd savaşının yeni bir boyuta taşındığını veya taşınmak istendiğini gösteriyor. Şehirlerde son üç aydır yaşanan çatışmalar, Kürd vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması girişimi ve anayasanın askıya alınmış olması gibi konular etrafında sıkça dile getiren, devlet “90’lara mı döndü kaygısı her iki taraf için geçerli olan bir durum olduğu çok açık. Kürd çatışması nitelik değiştirmiştir. Bu savaşın, 90’larda farklı siyasal, sosyal ve toplumsal sonuçlar üreteceği kesin gibi. Kürdler savaşı düne göre daha fazla sorguluyorlar. Bunu alışık olmadığımız yöntemlerle yapıyor. Doğal olmayan biçimde dışa vuruyorlar. Yeniden savaşa rızalarının olmadığını gösteriyorlar. Batı da ise yaratılan PKK algısı ve PKK’nın yanlışlarının yarattığı sonuçlar nedeniyle savaş, büyük ölçüde yedi düvelin azdırdığı “terörün” belini kırma olarak algılıyor ve destek görüyor. Bu mücadelenin hukuk dışına çıkmış olması ve siyasal kırıma dönüşmüş olmasının yarattığı toplumsal, siyasal, ekonomik, sosyal, insani ve kültürel boyutuyla önemli görünmüyor. Anayasa, yasa, gelenek, görenek takmayan “ben ne dersem o olacak” diye her ay muhtarlar toplantısında verilen fetvaya biat ediliyor, biat edilmesi bekleniyor. Ankara’nın sorunu çözme kapasitesinin olmadığına ilişkin inancı yaygınlaşması ve güvensizliğin derinleşmesi, demokratik yasal, sivil siyasete, sivil topluma ve insana olan güveni tahrip ediyor. İnsanların doğal olmayan ‘kendi adaletini yaratmak gibi’ yollardankendilerini var etme arayışına girmelerine sevk ediyor. Üç yıl önce demokratikleşmeyi, silahların susmasını, anaların gözyaşının dinmesinin yolunu konuşuyorduk. Şimdi taraflar “ölüm kalım savaşından; Güneydoğu’yu bir yılda yeniden yaratmaktan” söz ediyorlar. Terörle mücadele “silahsız terörist” yaratmaya, devlet baskısına ve şiddetine direniş, sivilleri katletmeye dönüştü. Barış, savaş parantezine alındı. NEWROZ BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 3 SÖYLEŞİ w HAKAN TAHMAZ 21SÖYLEŞİ Mart - 27 Mart 22016 w Newroz’da barış tutuklu BasHaber w 02 HDP’li Demirel: 1 haftalık tatil olmalı Newroz’un resmi bayram ve tatil ilan edilmesi gerektiğini ifade eden HDP Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel kutlanması planlanan Ahmet Yıldırım Çağlar Demirel etkinliklerin yasaklanmasını eleştirdi. Kadınlar Günü’nün de resmi tatil ve bayram ilan edilmesinin önemine değinen Demirel, “Newroz halkları birleştiren bir gündür. Buna yasak koymak faşizanlıktır. 1 haftalık tatil olmalı insanlar alanlarda özgürce bayramını kutlamalı” diye konuştu. CHP’li Erdem: Resmi bayram ve tatil olabilir CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Newroz’un siyasi malzeme olmaması gerektiğini belirterek, “ Toplumun geniş kesimlerinin önemli gördüğü günler vardır. Newroz’da birçok halkın bayram olarak kutladığı bir gündür. Newroz resmi bayram ve tatil olabilir. Böylesi özel günlerin barışıl bir şekilde kutlanması gerekir. Siyasi değil, kültürel olmalı. Devlet de yasaklayıcı değil destekleyici Eren Erdem davranmalı” dedi. CHP’li Tanrıkulu: Bayram ve tatil ilan edilirse, barışa vesile olur Siyasi partilerin yaklaşımlarına bağlı kalmaksızın özgürce kutlanmasının önemli olduğunu ifade eden ve Newroz’un resmi bayram ve tatil ilan edilmesi için meclise kanun teklifi sunan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Bu dönemde hiçbir dönem olmadığı kadar kanlı bir ortamda Newroz’u karşılıyoruz. Çok kanlı Newroz gösterilerine tanık olduk. Cizre Newrozu’nu unutmuş değiliz. Şayet Newroz bayram ve tatil ilan edilirse bu yeni bir barış ortamına vesile olur. TBMM Newroz’un tarihsel anlamını ve geçmişini anıp özeleştiri yaparak bir yasa çıkarırsa çözüm konusunda bir irade ortaya çıkarır. Sezgin Tanrıkulu AKP’li Miroğlu: Resmi tatil ve bayram olmasını isterim Newroz’un resmi bayram olması gerektiğini ancak ilan edileceği ortamın önemine vurgu yapan AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, “İnsanların perperişan göç yollarına konulduğunda böylesi bir konuyu açamıyoruz bile. PKK, Kürd halkında Newroz kutlayacak güç bırakmadı. Değilse elbette şahsen Newroz’un resmi tatil ve bayram olmasını isterim. Ama bu kaos ortamında kimse Newroz kutlamak istemiyor” diye konuştu. Miroğlu HDP’nin politikalarını eleştirerek şunları söyledi: “Eskiden Sur halkının tamamı Newroz’a gelirdi. Şimdi nereden bulacağız Sur halkını. Newroz’u halka kutlanılmayacak hale getiren HDP halktan özür dilemeli.” Abdurrahman Kurt Orhan Miroğlu 03 Helebçe’den Newroz’a BİLAL SAMBUR Ortadoğu’da her şey çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Rusya’nın Suriye’den hava gücünün önemli bir bölümünü çekmeye karar vermesi, Kürdistan Yönetimi’nin bağımsızlık konusundaki kararlılığı ve Rojava’da Kuzey Suriye Federasyonu’nun kurulması meydana gelen önemli gelişmelerdir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı sayın Mesut Barzani, bağımsızlık konusunda artık hiç kimsenin icazetini aramayacağının mesajını net olarak vermiştir. Rojava Kürdleri, dünyanın kendilerini yok saymasını değil, varlıklarını kabul etmesini talep etmektedirler. Terörle mücadele konseptine dönen Türkiye, en son olarak terör tanımının kapsamını genişleterek herkesi terörist olarak suçlamanın sorunu ortadan kaldıracağı anlayışını politika haline getirmiştir. Ankara Katliamı, bütün toplumu bunaltmış bir haldedir. Suriye ve Türkiye’de çatışmaların ve katliamların yoğunlaştığı bugünlerde endişeli ve korku dolu olarak Newroz’a doğru yaklaşmaktayız. Newroz’da oluk oluk kanın akmasına neden olacak eylemlerin ve taşkınlıkların yapılmasından herkes korkmaktadır. Barışın yerini savaşın, aklın yerini çılgınlığın, umudun yerini çaresizliğin, sözün yerini silahın aldığı korkunç bir süreçten geçmekteyiz. Şiddet ve çatışmanın kentlere indiğini katliamlar olarak yaşadığımız bugünlerde Mezopotamya coğrafyasında tarihin en büyük soykırımlarından birini yaşamış bir kentin acısını anıyoruz. 28 yıl önce Helebçe’de kimyasal silahlarla tarihin en büyük soykırımlarından biri yaşandı. İnsanlığa karşı işlediği suçlarla bilinen Saddam diktatörlüğü, Enfal operasyonu adı altında iki yüz bin Kürd insanını öldürürken Helebçe’de de beş binden fazla insanı kimyasal gazlarla katletti. Üzerinden yıllar geçse de Helebçe ve Enfal soykırımlarının insanlığın hafızasından kıyamete kadar silinmesi mümkün değildir. Saddam vahşetinin bugünkü mirasçısı DAİŞ çetesi, Kürdistan ve Rojava’da Kürdlere karşı soykırım ve katliam yapmaya devam etmektedir. Kürdlere karşı yürürlüğe konulan soykırım ve vahşet mekaniği, dün Helebçe’de kimyasal silahlarla gerçekleştiği gibi, bugün DAİŞ çetesinin katliamlarıyla sürdürülmektedir. Helebçe soykırımının acısı hiçbir şekilde dinecek gibi değildir. Yıkılan Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak, İdil ve Yüksekova kentlerinin fiziksel ve beşeri olarak yıkılması karşısında şok olmuş durumdayız. Birçok kentte yaşanan büyük yıkımın şokunu ve travmasını atlatmanın imkansız olduğu bir zamanda intikam ve iktidar adına yeni bir katliam saldırısıyla sarsıldık. Ankara’da bombalı araçla gerçekleştirilen saldırı sonucunda 35 insan hayatını kaybetti, seksene yakın insan yaralandı. Ankara Katliamı’nı vahşet olarak ifade etmekten başka bir şeyle niteleyemiyoruz. Korku, terör ve panik hayatımıza sinmiş durumdadır. Newroz, tabiatla birlikte hayatın ve insanın özgürlükle, umutla ve çalışma ile canlandığı insanlığın kadim bayramıdır. Yaklaşan Newroz, insanlarda, yaşama sevinci, coşkusu, umudu ve özgürlüğü oluşturmamaktadır. Newroz, artık, insanlara hayatı ve özgürlüğü değil, yıkım ve ölümü hatırlatmakta ve kaygılandırmaktadır. Newroz, maalesef hayat kültürüyle değil, ölüm kültürüyle anılmaya başlanmıştır. Newroz’da kanlı eylemlerin ve çatışmaların gerçekleşmesinden herkes korkmakta ve endişe duymaktadır. Çocukların, gençlerin, kadınların ve yaşlıların ölmesine rağmen, coğrafyamızda korkunç bir iktidar savaşı verilmektedir. İktidar için insana ait her şey araçsallaştırılmakta ve iktidar uğruna feda edilmektedir. Newroz, insan onurunun, özgürlüğünün ve hayatının hiçbir otorite ve iktidar için feda edilmeyeceği değerine dayanan büyük bir bilinç yenilenmesidir. İnsanın iktidar ve hegemonya saplantısı ve sapkınlığı için feda edilen basit bir nesneye indirgenmesi, Newroz’un asli ruhuna ve felsefesine aykırıdır. Her gün kadın cinayetlerini, kitlesel kıyımları, çocuk tecavüzlerini, mülteci dramlarını ve şiddet eylemlerini yaşamaktayız. Bu ortam içinde şiddete ve ölüme alışmamız, hatta teslim olmamız hegemonya mücadelesi yürütenler tarafından empoze edilmektedir. Helebçe’nin 28. yıldönümünde ölüme teslim olmamalı, hayat için birbirimize daha sıkı sarılarak ayağa kalkmalıyız. HABER Gerdi: Kürdler çok sabretti BasHaber’e konuşan Irak Parlamentosu PDK Grup Başkan Yardımcısı Tarik Gerdi, Saddam rejiminin yıkılmasının ardından Irak’la demokratik bir federe yapı altında birlikte kalmayı denediklerini ancak bu deneyimin geçen 13 yıl içinde başarısız olduğunu belirterek, “2003 yılında Saddam diktatörlüğü yıkıldığında, Irak’ta yaşayan halklar adına yeni bir tarihin başladığına inandık. Bu temelde, Kürdler olarak, Irak’ın birliği çerçevesinde, deokratik bir federasyon çatısı altında başlatılan sürece katıldık. Ancak, geçen 13 yılda Irak’ta gerek Şii ve gerekse de Sunni iktidarların Kürdlerin haklarını tanımaya yaklaşmadığını, hatta konu Kürdlerin hakları olduğunda, tüm tarafların aynı siyaseti izlediğini gördük. Bu süre zarfında Irak’ta iktidara gelen taraflar anayasanın Kürdlere tanıdığı hakları da görmezden gelerek anayasayı ihlal etti. KBY idaresi altında olmayan bölgeler hakkında anayasada yer alan 140. Madde de uygulanmadı. Dolayısıyla Kürdler için farklı bir alternative aramaktan başka yol kalmadı. Kısaca Kürdler Bağdat’la birlikteliğin sağlanması konusunda çok sabretti. Başkan Barzani tüm bu hususları gözönüne alarak bağımsızlığı gündeme alıyor“ dedi. Bağdat yönetiminin başlattığı reform ve Çavreş: Irak’la yaşam şansı kalmadı BasHaber’e konuşan YNK Parti Meclis Üyesi Mustafa Çavreş ise Kürdlerin bundan sonra Irak’la devam etme çabalarının sonuç vermeyeceğini savundu. Çavreş, bağımsızlık öncelikle Kürdlerin kendi içindeki sorunları çözmesi gerektiği görüşünde. “Irak’ın birliğinin korunması için çok şey yaptık. Ancak ne Maliki ne de İbadi yönetimi Kürdlerin haklarını tanımaya yanaşmadı. IŞİD’le savaşan Peşmerge’ye yardım edilmedi. Memurlarımızın maaşları kesildi. Dolayısıyla Irak’la yaşam şansı kalmadı” diyen Mustafa Çavreş, bağımsızlık için de Kürdlerin iç ve dış faktörleri iyice hesaplaması gerektiğini belirtterek şöyle konuştu: “Şimdi Kürdistan’da kime sorarsan bağımsızlığı desteklediğini bertir. Tarih boyunca rg .o ur d ak iv iyileştirme adımlarını desteklediklerini vurgulayan Gerdi, “Ancak bu reformların Kürd hakının çıkarlarını ve haklarını da gözönünde bulundurması şartını iletmiş bulunuyoruz. Haklarımız tanınmaz ve yükümlülükleri yerine getirlmezse bir daha geçmişin yükünü almak istemiyoruz. Irak’ın durumu ortada. Sunni ve Şiiler kendi aralarındaki sorunlarını çözmüş değil. Kürd sorununu çözmelerini beklemek yanlış olur. Kaldı ki Irak fiilen parçalanmış durumda. Bu durumda sadece Kürdlerin haklarından feragat edip Irak’ın birliğini korumak için çabalamaları beklenmemeli” ifadelerini kullandı. Kürdlerin Kürdistan’ın dört parçasında 100 yıldan beridir bağımsızlık ve özgürlük için mücadele ettiğini dile getiren Irak Parlamentosu Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) Grup Başkan Yardımcısı Tarik Gerdi, “Demokrasiye saygı ve ulusların kendi haklarını tayin etme prensibi çerçevesinde Kürd halkının da bağımsız bir ülke sahibi olması en temel hakkıdır” dedi. KBY Başkanı Barzani ile görüşen İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond, IŞİD ile mücadele için KBY’ye askeri yardımların süreceğini vurgulayarak, “Şu ana kadar 3 bin Peşmerge askeri uzmanlarımız tarafından eğitildi. Bunun yanında askeri teçhizat konusunda da yardımlarımız devam edecek. Daha da önemlisi KBY’nin güçlü bir ekonomiye sahip olmasıdır. Eğer içerisinde olduğu ekonomik krizle başa çıkarsa, kendi askeri ve diğer ihtiyaçlarını temin edebilecek.“ rs K Zeyat Birûsk .a “Kürdler Mart’ta zafer de, yenilgi de yaşadı“ Eylül Devrimi lideri Mele Mistefa Barzani’nin doğum günü olan 14 Mart’ta Duhok kentinde yapılan Amerikan Üniversitesi açılış merasiminde konuşan KBY Başkanı Mesud Barzani, hiçbir krizin Kürd halkının zaferini engelleyemeyeceğini ve yeniden yapılanma hareketini durduramayacağını söyledi. Barzani, ‘‘Mart, Kürdlerin kaderinin belirlendiği aydır. Zaferler de yenilgiler de bu ayda yaşanmıştır. Kürdistan’daki Raperîn hareketi bu ayda başladı. Bu ayaklanma, tüm Kürdlerin ve bölgenin kaderini değiştiren bir tarih oldu. Helebçe katliamının yıldönümüdür. Yani bu ay, başından sonuna kadar zaferleri ve felaketleri barındırıyor. 2 bin 500 yıl önce bu topraklarda Kürdistan halkı bu ayda Dehhak zulmüne karşı başkaldırıp, onu alt ederek özgürlüğüne kavuştu. O günden bugüne Kürd halkı özgürlüğü için bedeller vermeye devam ediyor. Umarım artık bedel vermeyiz ve nihai özgürlüğümüzü kazanırız’’ dedi. Başkan Barzani, IŞİD’e karşı verilen mücadeleyi hatırlatarak, ‘‘IŞİD, sınırlarımıza dayandı ama halkımız hiçbir zaman umutsuzluk yaşamadı ve üniversitenin inşası durdurulmadı. Bu, halkımızın yaşama ne kadar bağlı olduğunun göstergesidir. Birçok kriz ile yüz yüze kaldık. Bugün ne IŞİD terörü ne de başka kriz halkımızın zaferini engelleyemeyecektir’’ ifadelerini kullandı. Kürdistan Bölgesi Genel Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani’nin kurucusu olduğu Duhok Amerikan Üniversitesi’nin açılış törenine Başbakan, hükümet yetkilileri, siyasi parti temsilcileri ile KBY’de konsolosluğu bulunan ülkelerin temsilcileri de hazır bulundu. “Tek seçenek bağımsızlık” BY’de Mart ayının ikinci haftası önemli anma, etkinlik ve toplantılarla geride kalırken, Erbil’de önemli konuklar ağırlandı. Anma, toplantı ve görüşmelerde öne çıkan vurgu ‘bağımsızlık’ oldu. Hafta içinde Eylül Devrimi’nin lideri Mele Mistefa Barzani 113’üncü doğum gününde anılırken, aynı gün Duhok-Amerikan Üniversitesi’nin açılışı yapıldı. Çok sayıda yerli ve yabancı siyasetçi, akademisyen ve gazetecinin katılımıyla 4. Geleneksel Süleymaniye Forumu gerçekleştirilirken, yanısıra Helebçe Katliamı’nın 28. yıl dönümünde anma törenleri düzenlendi. Öte yandan KBY’deki diplomasi trafiği tüm yoğunluğu ile devam etti. KBY yetkilileri, hafta içinde Irak Meclis Başkanı Selim el Cuburi, Haşdi Şabi Komutanı Hadi Amiri, Rusya’nın Bağdat Büyükelçisi İlya Morgonov, UNHCR Irak Temsilcisi Bruno Guido, Arap Birliği eski Başkanı Amir Musa, HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, Atlantik Konseyi (Atlantic Council) Heyeti ve İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond’u Erbil’de ağırladı. Görüşmelerde bölgesel konuların yanı sıra, Erbil-Bağdat ilişkilerinin geleceği, IŞİD’e karşı savaşta Peşmerge Güçleri’ne destek ve Kürdistan’daki mültecilerin durumu ele alındı. tüm mücadelemiz bağımsızlık ve özgürlük uğruna oldu. Bu kadar şehit, bu kadar kurban bu uğurda verildi. Kalkıp dış güçlerden bize bağımsızlık hakkını tanımamız doğru olmaz. Kaldı ki bölge devletleri ve hatta ABD de Irak’ın bütünlüğünden yana. Ancak bu bizim bağımsızlık hakkımızı bir tarafa bırakmamız anlamına gelmez. Bağımsızlık için çalışmalı, kendimiz bunun zeminini yaratmalıyız. Bunun için öncelikle kendi iç sorunlarımızı çözmeli, kendi evimizde birliği sağlamalıyız. Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürdlerle birliğimizi güçlendirmeliyiz.“ Süleymaniye Formu: Kürdler “Bağımsızlık”, Araplar “Irak’ın birliği” Süleymaniye Amerikan Üniversitesi tarafından düzenlenen 4. Geleneksel Süleymaniye Forum’una katılan Irak’lı siyasetçiler Irak’ın parçalanmasını ‘Yeni bir felaketin başlangıcı’ olarak değerlendirirken, Kürd siyasetçiler de ‘Kürdistan’ın defakto bağımsız olduğunu belirtti. İki gün devam eden foruma Başbakan Neçirvan Barzani, Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani, ABD Başkanı Barack Obama’nın Özel Temsilcisi Brett McGurk, PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Şii Bedir Tugayları Komutanı Hadi Amiri, Irak Yüksek Öğretim Bakanı Hüseyin Şehristani, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Ortadoğu Uzmanı Prof. Joseph Bahout’un yanı HABER BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 5 SÖYLEŞİ İngiliz, Rus ve ABD heyetleri Erbil’de w KBY Başkanı Mesud Barzani hafta içinde, HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat ile bir araya geldi. Görüşmede Dengir Mir Mehmet Fırat, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Kürdistan kurtuluş mücadelesindeki rolüne değinerek, tüm parçalardaki Kürdlerin Barzani’yi liderleri olarak gördüğünü söyledi Fırat, Barzani’nin, Kürdlerin haklarını kazanmasında önemli bir role sahip olduğunun altını çizdi ve Kuzey’de gelişen olaylar hakkında Barzani’yi bilgilendirdi. Fırat, “Bazı siyasi taraflar akıl dışı hareket ediyor. Bu şekilde hareket edilmesi ülkeyi bir felakete doğru götüreceği gibi halklar arasında savaşın çıkmasını tetikleyecektir. Kuzey Kürdistan’daki tarafların, Meclis çatısı altında siyasal çalışmalarda bulunarak var olduklarını ispatlamaları lazım. Savaş, nefret ve kin gütmekle hiçbir sonuca varılmaz” dedi. Barzani de, bölgedeki değişimler ile Kürdlerin karşısına çıkan fırsat ve tehlikelere değinerek, “Terör, savaş ve şiddet, eldeki fırsatların yok olup, yuvaların yıkılmasına yol açıyor. Sorunların daha da derinleşmemesi ve problemlerin artmaması için eskiden yaptığımız gibi barış süreci için elimizdeki imkanları yine seferber etmeye hazırız” dedi. 21SÖYLEŞİ Mart - 27 Mart 42016 w Barzani, Dengir Mir Mehmet Fırat ile görüştü BasHaber w 04 sıra Kürdistan ve birçok ülkeden çok sayıda siyasetçi, akademisyen ve gazeteci katıldı. Forum hakkında BasHaber’e konuşan gazeteci Umid Ali Caf, bu yıl yapılan tartışmalardan sonuç çıkmadığını ve görüş ayrılıklarının giderilemediğini belirtti. Caf, form kapsamında 7 ayrı panelin düzenlendiğini ve katılımcıların bu konularda görüş belirttiğini söyledi. Caf, “Forum’da IŞİD’e karşı mücadele, işgalden kurtarılan bölgelerin yeniden inşası ve mağdur olan halka yardım ve yine KBY idaresi dışındaki bölgelerin geleceği, Sykes Picot Anlaşması’nın 100. yılında bölgenin durumu, Erbil-Bağdat ilişkileri, ekonomik sorunlar ve IŞİD zihniyetine karşı mücadele konularını kapsayan paneller düzenlendi. Forum’un temel amacı bölgedeki değişim ve savaş ortamında gerek Kürdistan’da ve gerekse de Irak’ta yaşanan görüş ayrılıklarının giderilmesi ve farklılıkların biraraya gelmesini sağlamaktı. Ancak bu konuda amacına ulaşılmadı. Forum’da Irak Petrol Bakanı ile Kürdistan Bölgesi Petrol Bakanlığı temislcilerinin, Irak Eğitim Bakanı ile Kürdistan Bölge Hükümeti Eğitim Bakanı’nın hazır bulunması gibi, çelişki ve görüş ayrılığı olan konularda sorumlu kimselerin hazır bulunması önemliydi. Forum’da ilk olarak hedeflenen Kürd taraflar arasındaki ayrılıkların aşılmasıydı. Forum’un ilk gününde Başbakan Neçirvan Barzani ile KBY Parlamentosu eski Başkanı Yusuf Muhammed’in biraraya gelmesi bekleniyordu. Fakat gerek Goran Hareketi’nin Muhammed konusundaki ısrarı ve gerekse de Barzani’nin Forum’un açılışında Goran Hareketi’ne yönelttiği eleştiriler nedeniyle bu görüşme gerçekleşmedi” dedi. Gazeteci Caf, Forum’a katılan Iraklı siyasetçilerin konuşmalarında, Kürdistan’ın bağımsızlığını ve Irak’ın parçalanmasını ‘yeni bir felaketin başlangıcı’ olarak değerlendirdiğini, buna karşılık Kürd siyasetçilerin de ‘Bağımsızlığın Kürd halkının en temel hakkı olduğunu ve Kürdistan’ın defakto bağımsız olduğuna’ dikkat çektiğini ifade ederek, bu konuda da görüş birliği sağlanamadığını söyledi. İngiltere’den KBY’nin reformlarına destek Erbil’e gelerek KBY Başkanı Barzani’yi ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond, ekonomide reforum yapılması ve verilen kararlara bağlı kalmanın da IŞİD’i yenmek kadar önemli olduğunu kaydederek, reform konusunda da KBY’ye destek sunacaklarını söyledi. Görüşme ardından düzenlenen ortak basın toplantısında. IŞİD işgalindeki Musul’un geri alınması operasyonuna Peşmerge Güçleri’nin de katılacağını belirten Barzani: “IŞİD, Musul’da olduğu sürece bölgenin güvende olduğunu söylemek mümkün değil. Örgütün varlığı, KBY’nin güvenliği için ciddi bir tehlikedir. Musul’dan çıkarılmadıkları sürece, IŞİD’in bozguna uğratıldığını söylemek doğru olmaz. Bu yüzden Musul’un geri alınmasında Peşmerge’nin önemli rolü olacak. Bundan daha önemlisi, operasyon başlamadan önce tüm siyasi tarafların bir araya gelip, kentin IŞİD sonrası nasıl yönetileceği konusunda ittifaka varmalarıdır” dedi. Kentin geri alınmasında Irak ordusu ve uluslararası koalisyon güçleri arasında tam dayanışma olduğunun altını çizen Barzani, “Peşmerge olası her ihtimale karşı hazır. Kent geri alındıktan sonra bölgedeki etnik ve dini azınlıkların aynı felaketlere uğramaması için haklarının garanti altına alınması ve güvenli bir şekilde evlerine dönüşün sağlanması lazım” şeklinde konuştu. ‘KBY’ye askeri yardımlar sürecek’ İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond ise IŞİD ile mücadele konusunda KBY’ye askeri yardımların süreceğini vurgulayarak şunları ifade etti: “Şu ana kadar 3 bin Peşmerge askeri uzmanlarımız tarafından eğitildi. Bunun yanında askeri teçhizat konusunda da yardımlarımız devam edecek. Askeri yardımdan daha da önemlisi KBY’nin güçlü bir ekonomiye sahip olmasıdır. Eğer içerisinde olduğu ekonomik krizle başa çıkarsa, kendi askeri ve diğer ihtiyaçlarını temin edebilecek.” IŞİD’e karşı cephelerde üstünlük kaydedildiğini aktaran Hammond, “Şu çok açık ve nettir, terör örgütü IŞİD’e karşı başarı elde edildi. Bu başarıda önemli rol oynayan ve bedel ödeyen Peşmerge’dir. Tam olarak IŞİD ortadan kaldırılmadı ancak kısa bir süre içerisinde Irak’ta tamamen bozguna uğratılacaktır” değerlendirmesinde bulundu. ‘KBY’nin yanında olacağız’ Bölgenin yeni bir düşman ile karşı karşıya olduğunu dile getiren Hammond,”Yeni bir düşman ortaya çıktı ve o da petrol fiyatlarının düşmesidir. Söz konusu düşman ile mücadele edebilmesinde daha önce olduğu gibi aynı şekilde tüm gücümüzle KBY’nin yanında olacağız. Bize göre ekonomide 05 reForum’un yapılması ve verilen kararlara bağlı kalmak, IŞİD’i yenmek kadar önemlidir. Sayın Başkan size temin ederim, IŞİD ile mücadele de nasıl yardımlarımızı esirgemedik, reform konusunda da size destek verip, onu yenmeye çalışacağız” dedi. UNHCR: Peşmerge’ye minnettarız KBY Başkanı Mesud Barzani, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Irak Temsilcisi Bruno Guido ve beraberindeki heyeti Selahadîn’deki makamında kabul etti. Görüşmede UNHCR Temsilcisi Bruno Guido, mültecilere karşı göstermiş olduğu iyi niyet ve desteklerinden dolayı Kürdistan halkına ve Başkan Barzani’ye teşekkür etti. Guido, Peşmerge Güçleri’nin IŞİD karşısında gösterdiği başarı ve ödediği bedellerden övgüyle bahsederek, Peşmerge’nin tüm dünyayı teröre karşı savunduğundan dolayı minnettar olduklarını kaydetti. Bruno Guido, konuşmasının devamında UNHCR’nin; Şengal, Zûmar ve Rebîa’daki mülteci kamplarına yönelik yardım planlarından bahsetti. Barzani ise, UNHCR’ı göçmenlere yönelik çalışmalarından dolayı kutlayarak, “Kürdistan halkı göçmenlere yardımı, ulusal ve insani bir görev olarak görüyor. Ancak Irak hükümeti, göçmenlere yardım konusunda hiçbir girişimde bulunmadı. KBY Hükümeti ise, göçmenlere imkanları el verdiği sürece yardımını sürdüryor” dedi. Rusya: Peşmerge’ye yardıma hazırız KBY Başkanı Mesud Barzani, Rusya’nın Bağdat Büyükelçisi İlya Morgonov ve beraberindeki heyeti de kabul etti. Görüşmede, tarafların görüşme sırasında Irak’ın içerisinde olduğu güvenlik durumu ve geleceği, IŞİD’e karşı verilen mücadele, Musul’un kurtarılması operasyonu ve Rusya’nın KBY’ye vereceği yardımların ele alındı. Barzani, “KBY’nin Suriye’deki taraflar ve hükümeti karşısındaki tavrı, Kürdistan halkının haklarının tanınmasına bağlıdır.“ Rus Büyükelçi Morgonov da ülkesinin terörle mücadele çerçevesinde Peşmerge’ye askeri yardım sunmaya hazır olduğunu belirtti. Morgonov ayrıca ülkesinin Ortadoğu, Irak ve Suriye’deki siyaseti hakkında bilgi verdi. ABD: Desteğimiz sürecek KBY Başkanı Mesud Barzani, ABD Başkanı Barack Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk ve beraberindeki heyeti de kabul etti. Görüşmede Irak Ordusu, Peşmerge ve koalisyon güçlerinin Musul Operasyonu hazırlığından sözedilerek, kurtarılan bölgeleri tehditlerden korumak amacıyla Erbi - Bağdat arasında siyasi bir anlaşma yapılması konusu ele alındı. Brett McGurk, ülkesinin Peşmerge’ye ve KBY Başkanı’na desteğinin devam edeceğini vurguladı. Suriye’deki siyasi durum ile federalizmin geleceğinin de konuşulduğu görüşmede Türkiye ile PKK arasındaki çatışmalar da değerlendirildi ve çatışmaların tehlikeli bir bir aşamaya geldiği belirtildi. ‘Bağımsız Kürdistan bölgedeki istikrarın ana faktörü olacaktır’ Kürdistan Bölge Genel Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani, Rusya Bağdat Büyükelçisi İlya Morgonov yaptığı görüşmede bölgedeki son siyasal durum, IŞİD’e karşı yürütülen savaş ve Rusya’nın Suriye’deki hava operasyonları değerlendirildi. Mesrur Barzani, Suriye toprak-larında IŞİD saflarına katılan yabancı uyruklu savaşçıların sayısının her geçen gün azaldığını ancak IŞİD’in hala yabancı savaşçı toplayabildiğine dikkat çekti. İkili görüşmede Rusya ve KBY arasındaki ilişkilerin güçlendirilerek devam etmesi gerektiğine vurgu yapıldı. Rus Büyükelçi Morgonov ise, Moskova’nın Erbil ile ilişkilerinin stratejik olduğunu belirterek, “Rusya, Ortadoğu’da KBY’ye önemli ve yüksek değer biçmektedir” dedi. Görüşmede ayrıca Rusya petrol şirketi Gazprom yetkilileri de hazır bulundu. KBY’deki ekonomik krizin de değerlendirildiği görüşmede, çözüm konusunda görüş alış verişinde bulunuldu. Bağımsız Kürdistan bölgedeki istikrarın ana faktörü olacaktır Erbil’i ziyaret eden Atlantik Konseyi (Atlantic Council) heyeti ile de yaptığı görüşmede, Mesrur Barzani, “Irak ile birlikte yaşamak için çok seçenek denedik. Ancak bağımsız Kürdistan’ı henüz denemedik’ dedi. Barzani, ABD eski Irak Büyükelçisi Rayan Kroger başkanlığındaki Atlantik Konseyi’nden (Atlantic Council) üst düzey bir heyetine, IŞİD’e karşı yürütülen mücadele, bölgedeki kriz, Irak’ın geleceği ve bileşenleri arasındaki ilişkileri değerlendirdi. Barzani bölge halkının güvenliği sağlandıktan sonra yerlerine dönmesi gerektiği belirterek, aynı sorunların ortaya çıkmaması için bölgede eski hataların tekrarlanmamasına dikkat çekti. Bölgedeki son durum hakkında Atlantik Konseyi heyetini bilgilendiren Mesrur Barzani, “Irak ile birlikte yaşamak için çok seçenek denedik. Ancak bağımsız Kürdistan’ı henüz denemedik. Şüphesiz bağımsız bir Kür-distan bölgedeki istikrarın ana faktörü olacaktır. Eğer bir ülke ile birlikte yaşayamıyorsak, o ülke ile iyi bir komşu olabiliriz. Kürdistan halkı başka ülkelerin hatalarının bedelini ödememelidir” dedi. 06 HABER BasHaber BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 Ankara’dan Erbil’e flu bakış İngiliz, Rus ve ABD heyetleri Erbil’de Irak ile iyi komşu olabiliriz “Irak Hükümeti anayasaya göre hareket etmedi” Referandum konusunda “inanıyorum ki kaçınılmazı ertelemenin hiçbir iyi yanı yoktur” diyen Mesud Barzani, Irak’ın birliği ve bütünlüğünü korumak için yapmadıkları şeyin kalmadığını ifade etti. Irak Anayasası’nda “bu anayasaya uymak Irak’ın bütünlüğünün güvencesidir” maddesini hatırlatan Barzani, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçekten de anayasaya uyulmadı. Irak Hükümeti anayasaya göre hareket etmedi. Bunun onlarca örneği var. O halde fiyaskoyla sonuçlanmış bir tecrübede neden ısrar etmek zorundayız? Neden sonu fiyasko olan bir yöntemde ısrar etmeliyiz? Savaşa tekrar dönmemiz makul mü? İstikrar kazanmamız, kardeş gibi yaşamamız, bölgeye istikrar getirmemiz, halkımızın yönünü gelişmeye, yapılanmaya ve büyümeye çevirmesi daha makul değil mi?” “Irak’ın bu hale gelmesinde Kürdler sorumlu değil” “Farklı grupların birbirini anlaması gerekiyor” Musul Operasyonu konusuna da değinen “Kürdler Rojava’da net bir çizgiye sahip değil” K rg .o ur d ak rs “Rojava’da Kürdler anlaşırsa Türkiye buna karışmaz” Rojava’daki askeri başarıları geçici bir durum olarak değerlendiren Barzani, ileride bu durumun değişeceğini söyledi. Suriye’de bir Kürdistan Bölgesi’nin olmasını arzuladıklarını ifade eden Barzani, “Suriye’de Kürdler şu an IŞİD’e karşı savaşçı olarak kullanılıyor. Ama sonrası ne olacak? Suriye’de Kürdlerin geleceği konusunda gerçekten endişeliyim. Maalesef şu ana kadar siyasi bir anlaşma yapılmış değil. Yapılmışsa bile bundan haberim yok. Kürdler, muhalefet ya da rejimden biri ile anlaşıp kendi bölgelerini kurarlarsa buna Türkiye’nin itiraz edeceğini düşünmüyorum. Çünkü bu, Suriye sınırları dâhilinde gerçekleşecek olan bir anlaşma olur” ifadelerini kullandı. iv “Rusya’nın federalizme karşı tavrı” Rusya konusundaki soruya yanıt veren Barzani, Rusya’nın çok güçlü bir ülke olduğunu, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un Suriye’de federalizmi desteklediklerini ifade ettiğini söyledi. Bunun çok önemli bir gelişme olduğunu dile getiren Barzani, “Rusya’nın Suriye’de federalizme zemin hazırlaması gerçekten güzel bir adım. Tabi ki bunun ne kadar samimi olduğu konusunda emin değilim. Açık olmak gerekiyorsa bunun için biraz bekleyip görmemiz lazım” dedi. .a “Her an bu koltuğu bırakmaya hazırım” Öte yandan, Kürdlerin bağımsızlık istedikleri konusunda hiçbir şüphelerinin olmadığını dile getiren KBY Başkanı Mesud Barzani, bağımsızlığın mutlak olduğunu söyledi. Kürdistan’daki bütün vatandaşların fikir ve eleştirilerine saygı duyduğunu söyleyen Barzani, Başkanlık seçiminin Meclis’te yapılmasına karşı olduğunu dile getirerek şunları ifade etti: “Her an bu koltuğu bırakmaya hazırım. Siyasi partilerden seçim yapılıp, başka birinin başa getirilmesini de istedim. Bu, benim için bir mesele değil. Mesele Kürd halkının hakkını alması ve ilan etmesidir.” Mesud Barzani, bu operasyonun önce siyasi sonra askeri olduğunu belirtti. Musul’un Irak’ın diğer bölgelerinden çok farklı olduğunu ifade eden Barzani, burada çok sayıda farklı din, dil, etnisite ve grupların varlığından söz etti. Askeri başarı elde etmenin imkansız olmadığının altını çizen Barzani, şunları söyledi: “Mühim olan operasyon başlamadan önce bahsettiğim konuların çok dikkatli bir şekilde irdelenmesi. Farklı grupların birbirini anlaması gerekir. Özellikle Şii ve Sünnilerin, sahada ise Haşdi Şabi ve Heşdi Watani gibi gruplar var. Eğer bu gruplar birbirini anlamazsa durum sadece IŞİD’in işine yarar ve büyük felaketler ortaya çıkar. Bahsettiğim ittifak gerçekleştirilirse biz her şekilde destek vermeye hazır oluruz. Irak Ordusu’nun da üzerine düşen görevi yapması gerekir. Bu tek bir tarafın yapabileceği bir iş değil bütün tarafların birbirini anlayarak katılması gerekir.” Bütün devletlerin çıkarlarının kendileri için önemli olduğunu, hem Türkiye’yle, hem de İran’la ilişkileri olduğunu dile getiren Mesud Barzani, “Bizim her iki ülkeyle de ilişkimiz var. Bazı konularda İran büyük bir rol oynayabiliyor ve aynı şekilde bazı konularda da Türkiye. Bizim her ikisi ile de ilişkide olmaya ihtiyacımız var. Birini diğerine tercih etme lüksümüz yok” şeklinde konuştu. w Kimlerin bağımsızlığa karşı, kimlerin bağımsızlığı desteklediği sorusuna da yanıt veren Mesud Barzani, “İsimlerini burada zikretmeyeceğin, yalnız bizi anlayan, teyit eden, açık bir şekilde bunu ifade etmeseler bile bizi destekleyen çok sayıda devlet var. Sonrasında yine teyit eden, yalnız zamanlama konusunda çekincesi olan devletler var. Öte yandan karşı olan devletler de var” dedi. Irak’ın bu hale gelmesinin sorumlusunun Kürdler olmadığının altını çizen Barzani, Irak’ın zaten bölünmüş bir ülke olduğunu, birlik ile beraberliğinin kalmadığını söyledi. w ykes-Picot Anlaşması’nın geçerliliğini yitirdiğini, IŞİD’in bu antlaşmayla çizilen sınırları değiştirdiğini ifade eden KBY Başkanı Mesud Barzani, “Irak ve Suriye’ye baktığınızda bir sınır göremiyorsunuz, diğer ülkelerde de benzer durumlar söz konusudur. Bu yüzden sınırların yeniden gözden geçirilip gerçeklerle yüzleşmek ve tarihte yapılan hatalardan ders çıkartmak gerekiyor” dedi. Sınırların yeniden gözden geçirilmesinin ve gerçeklerle yüzleşilmesinin Kürdlerin de bir isteği olduğunun altını çizen Barzani, bu hususun şiddet ve çatışmalarla gerçekleşmesinin taraftarı olmadıklarını söyledi. Şiddete dönmekte hiçbir zaman fayda olmadığını, diyalog ve birbirini anlama yoluyla sorunların çözüleceğini de dile getiren Mesud Barzani şöyle konuştu: “Kuruluşundan bugüne kadar sürekli Irak’ın bütünlüğünün korunması için uğraş verdik. 1920’lerden 2003’e kadarki dönemde yüz binlerce Kürd’ün katliamı ve insanlık, savaş suçları ile doluydu. 2003’te başlayan yeni dönem konusunda çok umutluyduk. Demokratik ve federal bir Irak’ın işleyebileceğini düşünerek, Bağdat’a gidip daha önce bizi katledenlerle masaya oturup demokratik bir Irak’ı kurmak konusunda çaba sarf ettik; ama maalesef 2003’ten sonra başa gelenler önceki dönemden bile daha kötüydüler ve bu sefer Kürdistan halkının rızkını keserek rant elde etmek istediler. Bu yüzden Erbil ile Bağdat Hükümeti’nin bağımsızlık için görüşmesi gerektiğine inanıyorum. İyi birer komşu olup, beraber yaşayabiliriz.” KBY Başkanı Mesud Barzani, Sky News Arapça’nın sorularını yanıtlayarak, bağımsızlıktan, bölgede yeni gelişen olaylara değindi ve “Erbil ile Bağdat’ın bağımsızlık için görüşmesi gerektiğine inanıyorum. İyi birer komşu olup, beraber yaşayabiliriz” dedi. “Kürd ve Türk savaşı çıkabilir” Ankara’daki bombalı saldırılarla ilgili PKK’nin resmi bir açıklama yapmadığını dile getiren Mesud Barzani, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bu olayın arkasında PKK’nin olduğu kesin bir şekilde delilendirilirse, ki bu büyük bir suçtur ve her şeyden önce Kürd halkına karşıdır. Korkarım ki PKK’nin patlamanın arkasında olduğu hususu kesinleşirse bu, Türkiye’de Kürd halkı ile Türk halkı arasındaki sorunlar daha da derinleşir. Yani Türkiye’de Kürdler ille Türkler arasında savaşa bile çıkabilir; bu gerçekten felakete neden olur.” Eren Dinç ürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesud Barzani’nin Lozan Antlaşması’ndan bu yana Kürdlerin bağımsızlığı hayal ettiklerini belirterek, eninde sonunda bir Kürd devletinin kurulacağına dair açıklamalarına HDP, AK Parti ve CHP’den farklı görüşler geldi. HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, “Suni sınırlarla ayrışan Kürdlerin bunu çok olumlu karşılaşması gerekir. Özellikle Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devlet olarak var olmasının bütün şartları uygundur” derken, AKP Mardin Diyarbakır Milletvekili Orhan Miroğlu ise, KDP’den sağlıklı adımların beklenildiğini söyledi. CHP ise bağımsız Kürdistan kararının yanlış olduğunu savundu. Rojava Kürdlerinin durumuna da değinen Barzani, Rojava Kürdlerinin kendi arasında olan anlaşmazlıklarından dolayı kaybettiklerini söyledi. Kürdlerin Suriye’de net bir çizgiye sahip olmadıklarını ifade eden Barzani, “Suriye olayları başladığında oradaki Kürd parti ve fraksiyonlarının hepsi ile görüştüm. Onların iç işlerine karışacak bir konumda değil ama bir kardeşleri ve arkadaşları olarak birlik olmalarını tavsiye ettim. Kendi aralarında birleşip rejim ile ya da rejime karşı olmaları konusunda bir karar vermelerini tavsiye ettim” dedi. w S Fatih Öztürk HABER 21 Mart - 27 Mart 2016 AKP’li Miroğlu: Barzani bunun hesabını yapmıştır Konu ile ilgili BasHaber’e konuşan AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, bu iklimde Kürdler’in bağımsızlığını kim destekleyecek diye sorarak, “Herhalde Sayın Barzani bunun hesabını yapmıştır. Bunun için Mesrur Barzani’nin de açıklamaları da vardı. Dünya Kürdlerin bağımsızlık talebini dikkate alsın diye. Fakat dünya kamuoyu bunu dikkate alacak durumda mıdır bilmiyorum” dedi. IŞİD’in saldırılarına dikkat çeken Miroğlu şunları söyledi: “Daha dün Kerkük’te IŞİD ile Peşmerge karşı karşıya geldi. Bu durum biraz da siyasi iklim ile alakalı bir şeydir. Bugün herkes Ortadoğu’da haritaların değişeceğini söylüyor. Fakat değişen bir harita da yok. Irak’ta, Suriye’de haritalar değişmedi. Net bir şey söylemek kolay değil. Bu talep her zaman gündemde olan bir şey. Bazen bunun için referandum yapılıyor. Kürdler ‘bağımsız olmak istiyoruz’ diyor. Peki bu bağımsızlık talebini kim destekleyecek” diye konuştu. KDP’nin bir hesap yaptığına dikkat çeken Miroğlu, “Bu rutin bir açıklama mı? Bunun bir karşılığı var mı? Ona bakmak lazım. Bu ortamda ne gibi bir karşılığı olabilir onu bilmiyorum” dedi. “Batı, Peşmerge’nin ordulaşmasını istemiyor” İran ve Şam yönetimin Kürdler üzerinden bir konsept geliştirdiğine değinen Miroğlu, şöyle devam etti: “Bu konseptin sonucunda bağımsız bir Kürdistan mı doğar yoksa paramparça bir Kürdistan mı doğar? Aktörlerin bu sorulara cevap vermesi gerekir. Aktörler bu sorulara cevap verirken objektif 07 Ankara Katliamı’ndan sonra MESUT YEĞEN olmaları gerekir.” Miroğlu, batılıların Peşmerge’nin düzenli orduya geçmesini istemediğine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Kürdistan nasıl korunacak şimdi? Batılılar diyor ki ‘Peşmerge IŞİD’e karşı savaşıyor.’ Bunlar kendi askerlerini göndermek istemedikleri için bunu söylüyorlar. Batılılar şimdi Kürdlerin sırtını sıvazlıyor. KDP, Batılılar tarafından kendi tarihlerinde üç defa aldatılmıştır. “Ankara, Erbil’e destek veriyor” KDP’den sağlıklı adımların beklendiğini söyleyen Miroğlu, şunları belirtti: “Diğer partilere baktığımız zaman pek umut yok. Barzani ne Tahran ne de Ankara’ya bağlı değiliz diyor. Ankara Barzani’nin kendisine bağlı olmasını istemedi. Ama Tahran’ın politikası bu değildir. Tahran diğer partileriyle el birliği yapıyor ve parçalama yöntemine başvuruyor. Son 20-25 yıldır Ankara’nın oynadığı rolü de görmek lazım. Ankara politik olarak Kürdleri zora sokacak bir şey yapmadı. Bu sadece AK Parti dönemi için geçerli değildir. Turgut Özal döneminde de bu böyleydi. Ankara şimdi Güney Kürdistan petrolünü dünya ya pazarlıyor. Kürd doğal gazı Türkiye’de kullanılacak. Kürdlerin yüz yılı macera ile geçti. Elde var Erbil sadece.” HDP’li Taşçıer: Bütün şartlar uygundur HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer Barzani’nin açıklamalarını yakından takip ettiklerini belirterek, şunları söyledi: “Özellikle Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devlet olarak var olmasının bütün şartları uygundur. Zaten 1991 yılından bu yana Güney Kürdistan bağımsız bir durumdadır. Bir an önce hukuku boyutunun gelişmesi gerekir. Biz Kuzey Kürtleri olarak bunu desteklemeliyiz. Bu onların tabi haklarıdır. Eğer Güney Kürdleri kimliklerinin bağımsız olarak yaşamayı uygun görüyorlarsa bizden de onlara destek olmak gerekir. Bizde onlara gereken desteği vermeliyiz. Tercih onların tercihleridir. Kuzey Kürdlerini Güney Kürdlerine yön vermemiz doğru değildi. Çünkü onlar mücadelelerini bir yere kadar getirmişlerdir.” Şartların uygun olduğuna dikkat çeken Taşçıer, şöyle devam etti: “Uluslararası kamuoyu da buna hazırdır. Güney Kürdistan’ın Irak ile yürümesi artık imkansız bir durumdadır. Onun için Ortadoğu’da istikrarın olması için Kürdlerin talepleri doğrultusunda Güney Kürdistan’ın bağımsız olmaları daha yararlı olacaktır.” Taşçıer ayrıca, “Barzani’nin Kürdlerin bağımsız olarak yaşamasının bütün Kürdlerin hayali olduğunu hatırlatan Taşçıer, “Bütün dünya ulusları gibi Kürdler de bağımsız yaşayabilmelidir. Bu onların hakkıdır. Bir Türk, Arap, Fars nasıl ki kendi kimliklerini yaşıyorsa Kürdlerin de bağımsız yaşaması en doğal hakkıdır. Güney Kürdistan’ın bunu yapması çok önemlidir. Bütün Kürdleri sevindiren bir gelişme bu” diye konuştu. CHP’li Sağlar: Bağımsızlık kararı yanlış Kürdlerin bağımsızlık kararının yanlış olduğunu düşündüğünü ifade eden CHP Mersin Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar ise şunları söyledi: “Ama her toplum kendi kaderini belirleme hakkına sahiptir. Eğer Barzani böyle bir anlayış içerisinde ise herhalde gerekli alt yapısını yapmıştır. Bütün dünya ülkeleri Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylüyor. Bu karar Irak’ın toprak bütünlüğünün bölünmesi demektir. Bu da Büyük Ortadoğu Projesi’nin amacına ulaşması demektir. Ama bu mesele kendi bilecekleri bir meseledir. Benim bu konuda söz söyleme yetkim ve hakkım yok. Halk kendi kaderini kendisi belirler.” Ateşkese bağlı olsa gerek, Suriye ve Rojava meselesine dair siyasette hararet az da olsa düştü. Şimdi herkes gibi Türkiye de Cenevre’ye ve sonrasına hazırlanıyor. Hazırlıklar yürürken gelen işaretler, şimdiye kadar hüsrandan başka bir sonuç vermeyen Suriye siyasetinin Cenevre ve sonrasında farklı bir netice üretebilmesi için Türkiye’nin eskisinden daha az iddialı olacağını gösteriyor. Çok değil, bir sene önce Türkiye için “Esad gitsin, Sünni Araplar yönetsin, Kürdler abad olmasın” öncelikli siyasetken, malum geçen birkaç ayın öncelikli siyaseti “Halep ve kuzeyi Sünni Müslümanlarda kalsın, Kürdler abad olmasın” oldu. Türkiye’nin Suriye siyasetinin öncelikleri Cenevre ve sonrasında bir kez daha yenilenecek gibi görünüyor: Türkiye, “Halep ve kuzeyi Sünni Müslümanlarda kalsın” fikrinden vazgeçecek görünmüyor ama esas enerjisini “Kürdler abad olmasın” işine hasredeceğe benziyor. Ancak Suriye siyasetindeki öncelikler değişirken Türkiye’nin Güney Kürdistan siyaseti de değişme yoluna girecek gibi görünüyor. Daha doğrusu, Türkiye’nin “Suriye’de Kürdler abad olmasın” siyaseti ancak Türkiye’nin Güney Kürdistan’la ilişkisinin değişmesi pahasına gerçekleşebilecek gibi görünüyor. Aslında işin esası şu: Ortadoğu’ya İhvan çizgisi üzerinden nizam vermek, Esad’ı devirip, Suriye’de Sünni bir rejimle çalışmak işleri yürümediğinden Türkiye için hiç olmazsa Suriye Kürdlerine nizam vermek gerekiyor. Lakin, ABD ve Rusya onay verecek gibi görünmediğinden, Suriye (ve onun üzerinden Türkiye) Kürdlerine nizam verebilmek için İran’ın, Irak Kürdlerine nizam vermesine razı gelmek gerekebilir. Nitekim, Suriye’nin kuzeyinde Kürd oluşumunu Türkiye’nin kırmızı çizgisi ilan eden Erdoğan’ın yakınlardaki konuşmalarından anlıyoruz ki, 2003’te Irak’ın işgal edilmesine destek vermemenin bedeli olarak Güney Kürdistan’ın ortaya çıkmasından hoşnut olmayanlar arasına Erdoğan ve Ak Parti de katılmış. Bu durumda, Suriye Kürdlerinin abad olmamasını temin etmek için Irak Kürdlerinin abad olmamasına rıza göstermek fena bir seçenek gibi durmuyor. Aslında, Ortadoğu’ya nizam verme işlerini beceremeyen Türkiye için ideal durum, tabii ki 1991 öncesine, o eski, güzel zamanlara dönmek olur. Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam’ın, aralarındaki ihtilafları ihmal ederek, Kürdleri hep birlikte bir cenderede tuttukları zamanlara. ABD-SSCB dengesi tarafından da desteklenen, Kürdlerin yaşadıkları hiçbir ülkede ses çıkaramadıkları, ses çıkardıklarında da tepelendikleri bu kutlu zamanlar geri getirilebilse fena olmaz görünüyor. Peki bu güzel günler geri getirilemez mi? Aslında zor görünmüyor: Tahran ve Ankara anlaşsa olabilir gibi, çünkü eskisi gibi ortada anlaşması gereken dört başkent, dört ülke de yok. Hem Şam hem de Bağdat Tahran’ın yörüngesinde olduğuna göre iş Ankara’yla Tahran’ın anlaşmasına bakar. Türkiye’nin, Ortadoğu’da kendisine yakıştırdığından daha sınırlı bir role razı olması karşılığında Tahran da bu güzel günlere geri dönmeyi tercih edebilir. Ne de olsa Tahran da kendi Kürdlerinin zamanlarını beklediklerini biliyor. Tahran ve Ankara anlaşırsa kolayca olabilecek gibi görünen “Suriye’de ve Irak’ta Kürdler abad olmasın” siyasetinin handikapları da yok değil tabii. Olur da Ankara ve Tahran “Kürdler abad olmasın” üzerinde uzlaşırsa, ABD ve Rusya, “iyi işte ne güzel anlaştılar” deyip, bu işe onay verir mi? Biraz zor görünüyor. İkinci bir handikap da Kürdlerin ne yapacağına bağlı olarak gelişebilir. Türkiye ve İran’ın Rojava ve Güney Kürdistan abad olmasın siyasetinde uzlaşmaları doğal olarak Kürdistan’ın bu iki parçası arasında bir yakınlaşmaya yol verebilir olabilir. Bu da Kürdleri Irak ve Suriye siyasetinin şimdikinden daha da güçlü bir aktörü kılabilir. Galiba şu ortada: Irak ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu’da atılacak her yeni adım domino etkisi üretmeye devam edecek. 08 SÖYLEŞİ BasHaber 21SÖYLEŞİ Mart - 27 Mart 82016 SÖYLEŞİ BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 9 SÖYLEŞİ Prof. Dr. Kadri Yıldırım: Newroz mitoloji değil yaşanmış bir olaydır! Türkler, Araplar ve başka kavimler nasıl sahiplenmeye başladı? Herkes kendi tarihine göre Newroz’u bir şekilde kendileriyle ilişkilendirmeye çalıştı. Kürdler ve Farslar açısından Newroz’un taşıdığı anlamın ağırlığı bu bahsettiğim yaşanmış olayda yatıyor. Yani Dehhak’a karşı Kawa’nın verdiği mücadele ve demirci olan Kawa’nın sancak haline getirilmiş bir zafer önlüğü söz konusudur. Bunun yanında baharın kendini göstermesi, bir mevsim değişikliği, kışa karşı baharın vermiş olduğu direnç ve mücadele; Newroz Kürdlerin ve Farsların İslamiyeti kabul etmesinden nasıl bir süreçten geçti? Kürdler ve Farslar, İslam’dan önce Zerdüştlük dinine mensuptu. Zerdüştlükte de Newroz’un önemli bir yeri vardır. Hz. Ömer Kürdler ve Farslar oluşan orduyu mağlup ettikten sonra bir barış antlaşması yaptı. Bu antlaşmanın 8 maddesi vardır, bu maddelerden biri de Newroz ve diğer bayramlarla ilgili bir maddedir. Hz. Ömer’le Kürdler ve Farslardan oluşan ordunun imzaladığı antlaşmaya göre “Kürdler ve Farslar kendi Newroz da dahil olmak üzere milli bayramlarını serbest bir şekilde kutlayabilecekler” denildi. Bu madde hem o dönemde, hem Emeviler, hem de Abbasiler döneminde korundu. Abbasiler Peki Newroz Kürd literatürüne nasıl yansımış? Ehmedê Xani’nin Mem û Zin’ine baktığımız zaman rg .o ur d ak iv döneminde devlet adamları, valiler, vezirler ve komutanlar da Newroz kutlamalarına katılıyordu. Hz. Ömer’den sonra Hz. Ali zamanına baktığımızda enteresan bir durumla karşılaşıyoruz. İslam tarihinde ilk kez Hz. Ali, bir Newroz hediyesini kabul ediyor. Yani kendi döneminde kendisine bazı hediyeler sunuluyor, o da bunlar neyin hediyeleri olduğunu sorulduğunda, bunlar Newroz hediyeleri deniliyor ve Hz. Ali bu hediyeleri kabul ediyor. İslam tarihinde bilindiği kadarıyla Hz. Ali Newroz hediyelerini kabul ediyor. Ehmedê Xanî orada iki müstakil bölümü Newroz’a ayırıyor. Mem ile Zîn’in, sonra Sitî ile Tajdîn’in birbirlerini gördükleri tarih de 21 Mart’ta Cizre’de kutlanan bir Newroz gününe denk geliyor. Ehmedê Xanî, Mem û Zîn’de buna değinirken Newroz için “Newroz a Sultanî” tabirini kullanıyor. Yani Sultanlara yakışır bir şekilde kutlanan Newroz, sonra “Beradetê qedîm ê Kurdistanî“ diyor. Yani kadim tarihten beri, çok eski tarihlerden beri Kürdistan’da kutlanan bir bayram olarak bize kaydediyor Mem û Zîn’inde. Bizim dikkatimizi çeken bir başka tespit de gene Ehmedê Xanî tarafından yapılıyor. Xanî, “mebna ber adetê mubarek“ diyor, Newroz için, Newroz’un kutlama geleneği için kutsal bir gelenek ifadesini kullanıyor. rs havanın güzel olması, yavaş yavaş tabiatın yeşilliklere bürünmesi gibi durumlar da işin mevsimsel tarafını oluşturuyor. Newroz Kürdler ve Farslar tarafından milli bayram olarak kabul edildikten sonra İslam sonrası özellikle Abbasi zamanında İrani kavimler hem Kürdler hem de Farslar Abbasi’nin toplumsal yapısı içerisinde önemli bir yer tutuyordu. Newroz bayramı Abbasiler zamanında resmi bayram olarak kabul edildi. Nasıl ki bir kurban ve ramazan bayramı devletin resmi tatilleri kabul ediliyor, yine nasıl her ülkenin kendine göre milli bayramları varsa ve bu bayram resmi tatil günleri olarak kabul ediliyorsa, Abbasiler zamanında da Newroz bayramı resmi bayram olarak kabul ediliyordu. Kutlamalar, Abbasilerin hakim oldukları kentlerde, köylerde ve kırsal alanlarda birçok valinin, komutanın ve merkezinin halifenin katılımıyla bu Newroz bayramı kutlanılıyordu. .a Kawa sancağından bahsediyorsunuz. Kawa’nın önlüğü nasıl sancak oldu? O sancağa kimler sahip çıktı? Asıl burada bu noktaya gelmek çok önemlidir. Hem Taberi, hem Yakubi hem de diğer İslam kaynaklarında şöyle geçiyor: Kawa’nın bu önlüğüne bir aslan postu geçiriliyor, üstüne de mücevherat geçiriliyor ve bir sancak haline getiriliyor. Aşağı yukarı bu olay 6 bin 600 yıl önce yaşanıyor. Onun sancak haline getirilen önlüğü Kürdlerin ve Farsların birlikte oluşturdukları ordularda bir sancak görevlisi tarafından Kawa’nın sancaklaştırılmış önlüğü ordunun en önünde taşınırdı. Yine tarih kaynaklarında söylenildiğine göre bu sancakla girişilen her savaş başarıyla sonuçlanmış, bir nevi Kawa’nın bu sancağı kutsiyet kazanmış. M.Ö. 4600 yılında bu olay yaşanıyor. Hz. Ömer dönemine kadar bu iş böyle gidiyor. Hz. Ömer döneminde Kürdlerle Farsların orduları ile İslam Ordusu arasında meydana gelen bir savaşta Sasani Ordusu yeniliyor, Sasani devlet arşivine giriliyor. Müslüman komutanlar tarafından Kawa’nın sancağını buluyorlar. Sancağın üzerindeki mücevherleri ganimet olarak dağıtıyorlar, bir şekilde bu sancak da yok ediliyor. Bu sancak, günümüze ulaşmış değil. Hz. Ömer zamanında Sasani devlet arşivinde somut olarak bulunmuş. Kawa olayı bir mitoloji, efsane veya yaşanmamış bir olay değildir. Sancak Kawa’nın zaferinden sonra kazanmış olduğu son şekildir. Kaplan postu geçirilen bu sancağın eni 8 arşın, yani 5 metre; uzunluğu 12 arşın, 7 metreye tekabül ediyor. Bel Amedî diye bir tarihçi var, onun tespitine göre üzerinde mücevherler vardı, dörtgen şekli bir şekli vardır, bir de altın suyuna batırılıp sıkı bağlanan yüz ip vardır bu sancak üzerinde. Firdevsi’nin Şahname’deki tasvirine göre bu sancak, bu bahsettiğim şekilde Sasanilerin devlet arşivinde bulunmuş. Bizatihi kendi döneminde yaşanmış bir hadisedir. Bu böyle olunca artık yeni gün manasına gelen Newroz, Mart’ın 21’ine denk geldiği için her yıl 21 Mart hem Kürdler, hem de Farslar tarafından bir milli bayram olarak ele alınıyor, kutlanıyor. Öncelikle Kürdlerin ve Farsların kutladıkları bu bayram bilahare Türkler, Araplar ve başka kavimler de buna bir nevi sahip çıktı. w Kürdlerin ulusal günü olan 21 Newroz mitoloji mi gerçek mi? Newroz’un tarihi kaynaklardaki yeri nedir? Newroz, kelime anlamı olarak ‘Yeni Gün’ demektir. “Neo, new“ gibi kelimeler yeni anlamına geliyor; “roj, ruz, ruj“ gibi farklı tanımlamalar da “gün“ anlamına geliyor. Dolayısıyla “yeni gündür.“ Yeni gün dendiği zaman akla ne geliyor, daha önce nasıl bir durum vardı ki bu durumun üstüne yeni bir gün ve bu yeni bir bayram atmosferine kavuştu? Tabi herkesin aklına Kawa meselesi ve onun Dehhak ile yaptığı mücadele geliyor. İşin ilginç tarafı, Kürd yazar ve araştırmacıları yazdıkları eserlerinde, çalışmalarında, araştırmalarında, Kawa’nın Dehhak’ı öldürmesi olayına, Kawa’nın demircilik önlüğünün bir sancak haline getirilişine bir nevi ‘efsane/mitoloji’ gözüyle bakıyor. İslam tarihi kaynaklarına bakıldığı zaman Kawa-Dehhak mücadelesinin yaşanmış bir olay olduğu görülüyor. Yani ben, en azından 6-7 yıllık medrese tahsilime dayanarak söylüyorum: Başta Taberi ve Yakubi’nin çalışmaları başta olmak üzere birçok İslam tarihi kaynağında Kawa olayı ve Dehhak’la olan mücadelesi yaşanmış bir olay olarak geçiyor. İslam tarihi kaynaklarında geçtiğine göre Kawa’nın yaşadığı dönemde Suriye topraklarında Dehhak adıyla zalim bir hükümdar varmış. Bunun iki omuzu üzerinde yılanı andıran, bir nevi kanserli iki ur çıkmış ve kendisine yapılan tavsiyede eğer her gün iki gencin beyni kanserli yere sürülürse urun iyileşeceği söylenir. Bu da onu deniyor. Ta ki sıra Kawa’nın, bazı rivayetlere göre 16. bazı rivayetlere göre 17, bazılarına göre de 18. oğluna geldiğinde o zaman Kawa da ‘Edî Bes e!’ der. 16-17 çocuğu bu yolda kurban verildikten sonra, Dehhak’a karşı bir mücadele veriyor, Dehhak’ı öldürüyor, öldürdükten sonra tahta Feridun diye bir padişahın gelmesine önayak oluyor. Dehhak’ı öldürmeden önce taraftarlarına “Dehhak’ı öldürürsem, ateş yakacağım, sonra demirci önlüğümü bir direğin ucuna takarak yükselteceğim. Bu, Dehhak’ı öldürdüğüme dair bir gösterge olacak” diyor. w Siwar Bedirxan dikkat çeken Kürd tarihçilerden Mir Şerefxan, Dehhak’ın 21 Mart’ta demirci ustası Kawa tarafından tahttan indirildiğini ve Kürdlerin Kawa’nın torunları olduğunu ve kaydeder. BasHaber’in Newroz’a ilişkin sorularını yanıtlayan Kürdolog Prof. Dr. Kadri Yıldırım ise, “Kawa olayı bir mitoloji, efsane veya yaşanmamış bir olay değildir gerçektir” ifadelerini kullanıyor. Kürdistan’ın içinde bulunduğu duruma da dikkat çeken Yıldırım, Kürdlere zulm eden diktatör ve kralların varlığının devam ettiğini savunuyor. w Popüler tekstler, M. Ö. 612 yılında Demirci Kawa’nın dönemin zalim kralı Dehhak’a karşı ayaklandığını ve sarayını yerle bir ederek, zulmüne son verdiğini aktarırlar. Anlatımlara göre, Kawa ve diğer isyancılar, Dehhak’ın sarayını yakarak, Newroz’un -yeni günün- haberini verir. O günden bu yana 21 Mart Kürdistan ve günümüz İran sınırlar içinde yaşayan kavimler tarafından ulusal gün olarak kabul edilir. Bu popüler anlatımların günümüze dek gelmesine neden olan ve Newroz’un Kürdler için önemine Zerdüştlük inancına ve ateş figürüne karşı oluşan algı için neler diyeceksiniz? Newroz’a karşı neden böyle bir algı var? Günümüzde bazı şahıslar veya kesimler Newroz bayramının kutlanılmasının dinen haram olduğunu ileri sürüyor. Eskiden Zerdüşti gelenekte böyle bir geleneğin olduğunu, Zerdüşti gelenekte de ateş kültünün önemli bir yer tuttuğunu, hatta Zerdüştlük, tevhid dini olmasına rağmen bazı cahillerin ateş kültünü biraz daha fazla kutsayarak, adeta bir ilah bir mabut derecesinde kabul etmeleri gibi durumlara bakarak Newroz kutlamanın o ateşe ibadet gibi algılandığını, öyle bir şey çağrıştırdığını ileri sürüyorlar ve bunun dinen caiz olmadığını söylüyorlar. Dolayısıyla Hz. Ali’nin Newroz kutlamalarında hediye etmesinin altını çizerken ve Ehmedê Xanî Mem û Zin’inde buna önemli bir yer ayırdığını ifade ederken şuna getirmek isiyorum: eğer bu dinen haram ve yasak olsaydı hem Hz. Ali böyle bir Newroz hediyesini kabul etmezdi, hem de Ehmedê Xanî, Newroz için “Mübarek” gibi bir tanım kullanmazdı. Newroz’un modernizmin etkisi ile siyasi ve ideolojik bir biçim aldığına ilişkin yorumlar var katılır mısınız? Kawa’nın Dehhak’a karşı verdiği mücadele ve kazandığı zafer artık Kürdler içerisinde bir direniş bayramı, bir direniş kutlaması olarak kabul ediliyor. Bazı istisnai durumları ayrı tutacak olursak Kürdler, tarihin derinliklerinden şimdiye kadar maalesef hayatları hep başkaları tarafından yönlendirilmekle geçmiş, maalesef hep mağdur ve mazlum olarak günümüze kadar gelmişler. Kürdler hep ezilen bir pozisyonda olmuşlar ve bundan dolayıdır ki sürekli kendilerini ezenlere karşı bir direniş çerisinde olmuşlar. Med devleti yıkıldığından beri bu böyle olmuş. Şimdi de böyledir, Cumhuriyet’ten önce de böyleydi. Bu direniş, sancak geleneği artık milattan öncesinden başlayarak günümüze kadar bir şekilde canlı tutulmuş. Direnişi gerektiren zulüm, hakaret, baskılar canlı bir şekilde günümüze kadar gelmiş. Öbür milletlerin de şu veya bu şekilde tarihlerinde Newroz belki kısmen yer alıyor; ama Kürdler kadar Newroz’a bir direniş manası yükleyen, haklı mücadele perspektifiyle yaklaşan başka bir millet yoktur. Bu bakımdan Newroz, direniş ile Kawa Kürdlerle hep özdeşleşmiştir. Newroz, çıkarken siyasi ve ideolojik olarak çıktı. Ortada Dehhak gibi zalim bir hükümdar var, bu zalim hükümdarın zulmettiği bir kitle var. Bu kitle ağırlıklı olarak Kürdlerden ve Farslardan oluşuyor. Newroz’un ortaya çıkmasını sağlayan etkenin kendisi zaten politik ve ideolojiktir. Ortada büyük bir mücadele ve bir kral zulmü var; bu zulme karşı sembol isim vardı. Bunun etrafında bir araya gelen kitle var. Bir de o sıralarda 6 bin küsur yıl önce çıkan durum ile 6 bin yıl sonra ortaya çıkan durum birbirine çok benziyor. Kürdistan’ın dört parçasının hepsinde biliyoruz ki 21. yüzyıla girdiğimiz bir süreçte bile birçok kral, diktatör yönetici Dehhak’ın misyonunu sürdürüyordu, hala da sürdürüyor. Dolayısıyla 6 bin küsur sene önceki durum Kürd tarihi açısından, Kürd toplumu açısından bütün canlılığını koruyor. 6 bin küsur sene önceki Dehhak zihniyetiyle 6 bin sonraki Dehhak’ları arasındaki fark yok. O yüzden ortaya çıkış noktası nasıl ki politik ve ideolojikse, hala da o canlılık sürüyor. Çünkü sebepler ortadan kalkmış değil. 09 Piyasalaşmış siyaset FERHAT KENTEL Tam piyasa gibi işliyor siyasetimiz. Öncelikle piyasanın eşitlik ilkesi üzerine kurulu olduğu varsayımı (ya da yalanı) dile getiriliyor... Bunu ve sık sık tekrarlamak gerekiyor. Çünkü ne kadar çok tekrarlanırsa, o ölçüde bu yalana inandırmanın mümkün olabileceği biliniyor. Sonra, kibirli liberal ideologların ve çıkarlarını liberalizmin cilasında saklayan ekonomik-politik zümrelerin marifetiyle genelleşmiş ve inandırılmış bu yalanla teslim alınmış kitleler üzerinde her türlü güç tatbik ediliyor. Biliyoruz ki, “mükemmele işaret eden” bu piyasa tarifinin, pratikte izi bile bulunamaz. Pratikte olan ise, en güçlünün kuralları koyduğu, kafasına göre ve acımasızca fiyat belirlediği, hatta kartel ya da tekel koşullarında o pek “eşitlikçi” ve de “kutsal” piyasaya kimsenin adımını bile atmadığı bir durumdur. Tabii propaganda edilen liberalizm söyleminde, güçlüler ne kadar acımasız olduklarından asla bahsedilmesini istemezler. Hatta onlar piyasayı ve başta çalışan kesimler olmak üzere, piyasadaki diğer bütün herkesi tepe tepe ezerken, bir yandan da, piyasalarının ne kadar eşitlikçi olduğunu söylemeye utanmazca devam ederler. Zayıflar ise debelenip dururlar... TV’lerdeki ekonomi programları, gazetelerin ekonomi sayfaları, borsa saatleri “Euro-Dolar paritesi”ni, “bileşik endeksleri” anlatıp, piyasanın ne kadar mükemmel işlediğini bangır bangır dile getirirken, sessiz çığlıklar atan zayıfların ağız hareketlerini bile görmez. Tabii ki bu durum sadece liberalizm için geçerli değildir. Tarihte “yaşanmış” olan reel sosyalizm de benzer marifetler sergilemiştir. Mutlak mutluluk ve eşitlik vaatleriyle kurulmuş olan bir çok “sosyalizm” (başta Sovyetizm), bu parlak lafları bir yandan tekrarlarken, diğer yandan insanları Gulag toplama kamplarında yok etmekte gayet mahirdi. İçinde bulunduğumuz siyasi koşullar da üç aşağı beş yukarı benzer bir durum içeriyor. Aslında “siyasi” koşullar demek de çok doğru değil... Çünkü, siyasetçilerin zaten pek kafa yormadıkları hayatın her alanındaki siyaset mânâsını saymazsak, şu anda olup bitenin reel ya da liberal demokrasi adı verilen ve toplumsal kesimlerin aralarındaki müzakere ve sorunlara çözüm bulma alanı olarak “siyaset”le de alâkasının olduğunu söylemek pek mümkün değil. Gerçekleşmekte olan siyasetin yukarıda değindiğim piyasadan hiçbir farkı yok... Siyasetin tekelleşmiş şişmanları ya da kafalarına göre kural koyanlar bu “kurallara” uymamaya cesaret edebilen, bu konuda bulabildikleri kenara itilmiş mecralarla cılız sesler çıkarmaya çalışanlara karşı, bütün acımasızlıklarıyla saldırıyorlar... Teröristten daha çok, “terörist” damgası yapıştırdıklarına saldırıyorlar. Çünkü, bizim Ziya Gökalp’in çok esinlendiği Durkheimci bir mantıkla düşünecek olursak, “terör” ve “terörist” bu piyasa / siyaset için bulunmaz bir nimet işlevi görüyor. Piyasanın / siyasetin tekelleri “terör”e işaret ederek, “terörün” sunduğu “işlev” sayesinde, kendisinin ne kadar pür-i pak olduğunu iddia edebiliyor. Bu anlamda, aynı siyaset zümresi “teröre” sadece işlevsel bakarken, terörden meşruiyet devşirirken, terörle alâkası olmayan (bunu söylemek ve yazmak bile ne kadar abes!) insanları “terörle” suçlayıp, “terörize” etmeyi daha faydalı görüyor. Çünkü, “terör” gibi gücün “ikili” dilini yeniden üreten ve bu yüzden çok işe yarayan bir lânetten farklı olarak, terörle alâkası olmayan insanların var olan zihinsel konforları sorguluyor olmaları piyasadaki tekelin işine çok gelen eşitsiz rekabeti çok fena bozuyor. Bu yüzden Chris Stephenson gibi hem Türkiyeli, hem İngiltereli, hem de dünyalı bir insanın ortalıkta kafa bulandırması piyasalaşmış siyasetin hiç işine gelmiyor. YÖK’ün başörtüsü taarruzuna karşı en sağlam direnmiş olan bir insanın bu müktesebatından bahsetmek hiç işine gelmiyor... Ve basıyor damgayı, “İngiliz casusu” diyerek... Rekabetinden çok korktuğu için, “eşitlikçi” olduğunu iddia ettiği piyasadan atıyor... 10 ROJAVA BasHaber BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 Rojava’da federasyon tartışması Mihail Bogdanov: Bu kararlar tek taraflı alınmaz Rojava’daki Kürd yönetiminin siyasi ve askeri müttefiki Rusya da federal sisteme destek vermeyeceklerini duyurdu. Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov böylesi kararların ancak Mustafa Şefiq: Suriye’nin üniter olması mümkün değil KBY Hükümeti Rojava Masası Sözcüsü Mustafa Şefiq, de Rojava Kürdleri’nin ilan ettiği federal sistemi BasHaber’e değerlendirerek, Rojava’daki Kürd siyasetinin güçlü bir iradeye sahip olmaları yönünde kendilerine gereken yardımı yaptıklarını açıkladı. Federasyonun ilan edilmesinin önemli olduğunu söyleyen Şefiq, ”Suriye’nin üniter yapıya dönmesi mümkün değil. İsrail Kürdlere destek vereceğini açıklıyor. Bu önemlidir. Biz de federal sistemi ilan ettiğimizde bize de ambargo vardı ancak daha sonra bu Irak Anayasası’nda yer aldı.Tüm dünya bize destek verdi. Umarım aynı durum Rojava’daki kardeşlerimiz içinde geçerli olur” değerlendirmesini yaptı. Şefiq ENKS ve PYD arasındaki çelişkilerin bir yana bırakılması çağrısında da bulunarak, “ENKS’nin istediği ve PYD’nin ilan ettiği federal sistemler model olarak birbirlerine yakın. Çelişkiler sona erdiği ve birlik siyaseti izlendiği zaman uluslar arası kamuoyundan destek alınacaktır. Bir sonraki Cenevre görüşmelerine temsilci gönderme şansı doğacaktır” şeklinde konuştu. Şefiq, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin de Rojava’daki Kürd partilerinin ortak irade göstermeleri için çok uğraştığını söyledi. Rumet Serhat .o ‘Rusya, Kürdler ve rejimin ortak hareket etmesini istiyor’ Dürre, Rojava’ da yaşananlara ilişkin Rusya’nın tavrının Kürdlerin de rejimle birlikte hareket etmeleri yönünde olduğunu ve ABD’nin tavrının ise muhaliflerle birlikte yer almaları yönünde olmasına rağmen Kürdlerin kendi politikalarını izlediklerini hatırlattı. Kürdlerin Rusya ve ABD’ nin bu tavrı karşısında iki arada kaldıklarını ve iki tarafla da ilişkilerini devam ettirdiğini aktaran Dürre şunları söyledi: “Kontakta olup iki arada kalmanın negatif etkisin ise bugün Cenevre Görüşmeleri’nde Kürdlerin yer almamasıdır. Suriye’de Kürdlerin varoluşu Rusya sayesinde olmadı, tam tersine Esad’ın Cenevre’de olması Kürdler sayesinde oldu. Kürdler olmasa Rusya’nın yardım edeceği bir Esad olmayacaktı, bu yüzden Rusya’nın çekilmesinin Kürdler üzerinde ciddi etkisi olmayacak.” 11 AKP iktidarı ülkeyi nereye götürüyor? AHMET ÖZER rg uriye son 5 yıldır yaşanan iç savaş, yeni dengeler, mülteci sorunu ile dünya gündemindeki yerine korurken, şimdi de Rusya’nın bölgeden çekileceğini açıklaması, Kürdlerin Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun ilan edilmesi gibı sıcak gelişmelerle ilgi kaynağı olmaya devam ediyor. Moskova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Türkiye-Rusya İlişkileri üzerine doktora yapmış olan İkbal Dürre, Rusya’nın Suriye’den geri çekilme kararının asla IŞİD’in bittiği anlamına gelmediğini ve Rusya’nın da açıklamasının aslında “ciddi bir çekilme“ olmadığını söyleyerek, Rus yetkililerin IŞİD’e karşı saldırılarının devam edeceği yönündeki açıklamalarını hatırlattı. Dürre, Suriyeli yetkililerin Rusya’yla çelişen açıklamalar yapmasının esasında Moskova’nın Esad’a ‘gözdağı’ vermek istediği şeklinde yorumunda bulunarak şöyle konuştu: “Rusya’daki ekonomik sorunlardan kaynaklı çekilmeye sebep olmuş olabilir. Son olarak da Rusya’nın Cenevre’deki barış görüşmelerinin yani diplomatik çalışmaların öne çıkıp, işin askeri boyutunun arka plana düşülmesini isteyebileceği. Bir diğer sebep ise her ne kadar karşı görülseler de Rusya ve ABD’nin son zamanlarda Suriye’de birbirlerine paralel bir politika yürütmeleridir. Bu bağlamda Rusya’ya uygulanan ambargolarda da bir hafifleme yapılacağı gözlemlenebilir ve sağlıklı sonuç için biraz daha beklenmesi gerekir.” ur d ak iv Şam: Federasyonu tanımıyoruz Rojava’da ilan edilen “Kuzey Suriye Federasyonu”na ilişkin açıklama yapan Şam yönetimi federasyonu kabul etmeyeceklerini belirtti. Suriye Hükümeti’nden yapılan açıklamada, federalizm ilanının resmi ya da siyasi bir etkisi olmayacağını açıkladı. SANA’ya konuşan, Suriye Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, federalizm kararının ülkenin toprak bütünlüğü ilkesine aykırı olduğunu dile getirdi. Sehanok Dibo: Rojava- Kuzey Suriye Federal Sistemi model olacak Rusya ve ABD’nin Suriye’de “federal sistemi tanımıyoruz” açıklamalarına ilişkin BasHaber’e konuşan PYD Dış İşleri Komisyonu Üyesi Sehanok Dibo, ABD ve Rusya’nı Rojava’daki halkın kendi kaderini tayin etme hakkına müdahele etmeyeceklerini dile getirdi. Dibo, “Rojava’daki tüm etnik ve dini grupların temsilcileri federal sistemde karar aldılar. Suriye’nin parçalandığı yok, Suriye’deki halkın yeni bir siyasi model ile yönetilmeye ihtiyacı var. Cenevre’de federal sistem konuşulmalı. Rojava- Kuzey Suriye Federasyonu Suriye’yi bölmeyecek Suriye için model olacak” dedi. rs ENKS: Federalizmi destekliyoruz BasHaber’e konuşan ENKS Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Kamuran Hacî Ebdo Rojava’da ilan edilen federal sistem içerisinde ortak yaşamın Suriye’nin toprak bütünlüğünün garantisi olacağına inandıklarını söyledi. Hacî Ebdo, ENKS’nin kuruluş amacın da federal bir Suriye olduğunu belirterek, ‘‘Suriye’nin eskisi gibi kalması ve devam etmesi artık mümkün değil. Federal sistem Suriye için en iyi çözümdü. Federalizm, Batı Kürdistan’da bulunan tüm Kürdlerin en doğal hakkıdır. Bu sistem vatandaşların haklarını garantiye alabilir’’ dedi. S ABD: Otonom bölgeleri tanımıyoruz Rusya’nın yanı sıra, ABD’de ilan edilen, Rojava- Kuzey Suriye Federasyonu’nu tanımayacaklarını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, “Suriye’nin içindeki özerk ve yarı-otonom bölgeleri tanımıyoruz, bunları desteklemiyoruz” şeklinde konuşarak, Ayrıca “Görmek istediğimiz, birleşik ve Beşar Esad’ın başında olmadığı tek bir hükümet tarafından yönetilen bir Suriye’dir” dedi. .a Salih Müslim: Federasyonu Cenevre’de görüşelim 14 Mart’ta başlayan Cenevre görüşmeleri de devam ediyor. BM Suriye Özel Temsilci Staffan de Mistura, Suriye yönetimi ve muhaliflerin, ülkenin birliği, toprak bütünlüğü ve federalizmin konuşulmaması konularında anlaşmaya vardıklarını söyledi. Taraflar arasındaki görüş ayrılıklarının hala büyük olmasına rağmen tarafların bazı konularda anlaştığına dikkati çeken de Mistura, şöyle devam etti: “Suriye’nin birliği, toprak bütünlüğü ve federalizmin konuşulmaması konusunda prensipte anlaşıyorlar ayrıca azınlık ve çoğunluk, sınırların bütünlüğü gibi konular da var.” KBY’nin Süleymaniye kentinde düzenlenen Süleymaniye Forum’da konuşan PYD Eş Başkanı Salih Müslim, federal yapının Suriye devleti içinde kalmaya devam edeceğini söyledi. Müslim, federalizmi görüşmek üzere Cenevre’deki görüşmelere resmi bir heyet göndermeye de hazır olduklarını, ancak Cenevre toplantılarına davet edilmediklerini kaydetti. w Mensur El-Sellum: BM kararları esas alınacak Kurucu Meclis Eş Başkanı Mensur ElSellum, Rimelan’da yapılan toplantının sonuç bildirgesini okudu. Sellum, “Rojava’da şehit kanlarıyla bir demokratik deneyim oluşturulup savunulmuştur. Bu da, Rojava ve Suriye’de demokratik federal bir sistemi inşa etmemiz için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bunun Suriye krizine çözüm oluşturacak bir örnek model teşkil edeceğine inanıyoruz” diyerek alınan kararları şöyle açıklandı: “Demokratik Federal Sistem, tüm toplumsal katmanları ve oluşumları kapsama temelinde, geleceğin Suriye’sinin tüm Suriyeliler için olacağını garanti eder. Tüm çalışmalar Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi ekseninde yürütülecektir. Kurucu Meclis Eş Başkanlığı ile 31 kişiden oluşan Örgütlenme Kurulu seçilmiştir. Örgütlenme Kurulu 6 ay içerisinde bir Toplumsal Sözleşme hazırlayarak sistemin genel siyasi ve hukuki altyapısını oluşturmakla görevlendirilmiştir. Meclisin tüm komiteleri ve hazırlanan tüm belgeler, BM insan haklarını ve toplumsal demokratik sistemlerine ilişkin kararlarını esas alır. Toplantımızın katılımcıları da yeni inşa edilen bu sistemin Suriye toplumuyla derin bağlarının bilincinde olup kendilerini bunun bir parçası olarak görür; halkların kardeşliğini ve barışı esas alır. Bu sistem Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve birliğini korumaktadır” dedi. Bayram değil, seyran değil, Rusya, Suriye’den niye çekildi! müzakerelerle verilebileceğini belirterek, Rusya’nın Cenevre barış görüşmelerine Kürdlerin de katılmalarından yana olduğunu ifade etti. w uriye’de Mart 2011’de başlayan krizden sonra, Kürd yerleşimlerini Selefi örgütlere karşı koruyan Rojava’daki Kürdler güçleri, 2012’ yılından bu yana, El Nusra, IŞİD, Ahrar el Şam ve diğer gruplara karşı savaşıyor. Rojava’daki kazanımlarını kurumsallaştırmak isteyen PYD’nin öncülüğünü yaptığı TEV- DEM, Ocak 2014’te Yasama Meclisi’ni kurarak, Demokratik Özerk Yönetim ilan etmişti. Rojava’daki, Cizre, Kobanê ve Efrin kent merkezleri ile bağlı yerleşimlerde de kantonlar ilan edilmişti. Yaklaşık 3 yıllık bir aradan sonra Demokratik Sistemi lağveden Kürdler uzun tartışmalardan sonra, Rojava - Kuzey Suriye Federal Sistemi’ni ilan etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby Suriye’de otonom bölgelere destek vermeyeceklerini söylerken, Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov da, federal sistemin tek taraflı karar ile alınamayacağını dile getirdi. Kobanê, Cizîrê ve Efrîn kantonları ile Girêspî, Şedadê, Halep ve Şehba bölgelerinden, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Türkmen ve Çeçenleri temsilen 31 parti, örgüt ve 200 delegenin katılımı ile Qamişlo’nun Rimêlan kentinde yapılan “Rojava- Kuzey Suriye Federal Sistemi” kongresi kararları açıklandı. Rojava’daki kanton sistemine son verilen Rojava Kuzey Suriye Federasyonu’nun ilan edildiği toplantının sonuç bildirgesini, Kurucu Meclis tarafından açıklandı. Rojava Kürdleri, Qamişlo’nun Rimêlan kentinde toplanarak, Rojava - Kuzey Suriye Federasyonu’nu ilan ederken, Şam rejiminin yanı sıra, Suriye muhalefeti, ABD, Türkiye ve Rusya, ilan edilen sistemi tanımadıklarını açıkladı. w S Mehmet Salih Batırhan SURİYE 21 Mart - 27 Mart 2016 ‘Rusya’nın Suriye’den çıkışı ABD’ye mesaj’ Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Özkan Gökcan Rusya’nın Suriye’den çekilmesi kararının farklı mesajlar içerdiğini ifade ederek, şu açıklamayı yaptı: “Birincisi, Suriye’de bulunmasının meşruiyetinin sorgulandığı şimdilerde Rusya tamamen çekilmiyor. Aslında burada mesaj verilen esas taraf ABD. Ukrayna-Kırım gerginliğini benzer şekilde yaşamamak için ABD’ye ‘Suriye’deki amaçlarıma ulaştım, Suriye’de savaşın devam etmesini istemiyorum’ diyerek iş birliği yapabileceğini gösteriyor. Suriye topraklarında oluşan tüm yönetimler ile Rusya’daki tüm yönetimlerin arası hep iyi olmuştu, yani Rusya’nın gelmesi sadece söz sahibi olmak için değil aynı zamanda tarihsel bir geçmişten dolayıdır.” ‘Rusya göstermelik davranıyor’ Gökcan, Rusya’nın Esad’ı gözden çıkararak ‘Ortadoğu’ da barış istiyorum’ mesajı vermeye çalıştığını iddia ederek, “Askerlerinin bir kısmını çekerek Rusya, Esad’ın kendisi için vazgeçilmez olmadığını gösterdi. Eğer Esad sonrası rejim tartışılacaksa buna müdahil olabileceğini gösterdi. En önemlisi, Rusya, Esad’ı gözden çıkartabileceğini göstererek ‘Ortadoğu’da barıştan yanayım’ görüntüsü verdi. Uzun süredir devam eden savaşa müdahil olan Rusya bu tavrıyla herkesi şaşırtmıştı ve Putin ‘ihtiyaç duyulursa Suriye bize üç saatlik mesafede’ açıklamasıyla şartlar gerektirdiği zaman her an tekrar dönebileceğini belirtiyor. Suriye’yi müttefik olarak yönetimde kim olursa olsun bırakmayacağını, stratejik önemi olduğunu ısrarla vurguluyor” şeklinde konuştu. ‘Rusya’nın açıklamaları çelişkili’ Rusya’nın Kürdlerin federasyon kararı ve Cenevre Görüşmeleri konusunda çelişkili açıklamalar yaptığına dikkat çeken Gökcan şunları ifade etti: “Bugün Esad ile beraber davranıp Kürdlerin federasyon ilanına karşı durabileceği gibi, destekleme ihtimali de var. Cenevre görüşmelerinden şimdiye kadar bir sonuç çıkmaması ve çıkacak gibi görülmemesi, son toplantının Şam’da yapılacak olması gibi belirsizlikler olduğu için Rusya’nın tavrı da bu gelişmelere göre sürekli değişiyor. Hafta içi ‘Suriye’de federatif bir yönetim olsa daha iyi olur’ diyen Rusya, Kürdlerin federasyon ilanının ardından sonra ‘şimdi zamanı değil’ diye açıklama yaptı. Türkiye’nin Rusya tarafından askeri müdahaleye uğrayan diğer komşuları Gürcistan ve Ukrayna için göstermediği tavrı Suriye için göstermesine sebep olan nedenler farklı. Türkiye’nin en uzun kara sınırına sahip olduğu komşusunun Suriye olması, tarihsel bağlarının olması, Türkiye Kürdleri ve Suriye Kürdlerinin yakın akrabalık bağlarının olması ve Suriye Kürdlerinin kazanımlarının Türkiye Kürdleri üzerinde daha ciddi bir hareket yaratacağının düşünülmesi gibi korkular mevcut.” AKP buraya nasıl geldi? Bu soruya doğru cevap vermek için nereden geldiğine bakmak gerekir. Çünkü bugün içinde bulunduğumuz tabloyu tam anlamak için resmin tümünü görmek önemli. Her ne kadar bunlarla birlikte çoğulcu, katılımcı muhafazakar demokrat olduklarını belirterek büyüseler de zaman zaman yaptıkları toplumun önemli bir kesiminde kuşku ve endişeler yarattı. Bu endişeler doğru yönlendirilip alternatif yaratmak yerine korku ve panikle başvurulan adımlar AKP’yi küçültmek yerine, ona mazlum kimliği kazandırarak daha da büyüttü. Örneğin; 1) E- muhtıra 2) Kapatma davası 3) Cumhuriyet mitingleri zayıflatmadı, güçlendirdi. Kısa bir hatırlamadan hemen akla gelenleri sıralarsak: 2011’den sonra hegemonya kurdu, çoğulculuktan çoğunlukçuluğa geçti; Özgürlüklerden koptu, baskıya yöneldi; Hayat tarzına müdahale etmeye başladı; devlet bürokrasisini ele geçirdi (YÖK, YSK, Polis, Jandarma gibi kurumları AKP’nin yan büroları haline getirdi); Yolsuzluklara bulaştı (Ör. Almanya’da İmar Yasası 1945’ten sonra sadece 2 kez değişmişken Türkiyede 12 yılda 64 defa değiştirildi); yasaklar arttı, basını baskı altına aldı; partizanlığı had safhaya çıkardı; İslami dile döndü, siyasi İslamcı oldu; kimlik politikasına yöneldi; toplumu kamplara ayırarak kutuplaştırdı; AB’den koptu, sıfır problemli dış politikada sıfırı tüketti; Türkiye’yi Suriye bataklığına sürükledi; Rus uçağını düşürerek iyice yalnızlaştı; ekonomi sarsıldı, turizm geriledi; IŞİD’i ve Nusra’yı destekledi; hukukun üstünlüğü rafa kalktı, tek kişi yönetimine geçti. Şimdi Ankara’nın göbeğinde bombalar patlıyor, Güneydoğu’da kuşatılmış kentlerden her gün ölüm haberleri geliyor, kanun ve polis devletine geçilmesinin alt yapısı oluşturulmaya çalışılıyor. Ölümler ve patlamalar arasında ayırımlar başladı, bir duygusal kopuş yaşanıyor. Örneğin Roboski katliamından sonra olanlar ortada. Kimse hala “34 sivil insanı niye öldürdünüz?“ diye hiç bir sorumluya soru soramıyor. Yine Ankara`daki son iki canlı bomba eylemiyle ilgili olarak ortaya konan haklı tepki, öteki canlı bomba eylemlerine karşı gösterilenden çok farklı. Şu sıralar vahşet sadece Ankara`da yaşanmıyor, Güneydoğu’da benzer manzaralar yok mu? Buralarda yaşananlar daha da kokunç iken basın orada yaşananlarla ilgili tam bir suskunluk içerisinde. Kulaklar, Sur’un, Cire’nin, Nusaybin, Silopi ve daha nice yerin çığlıklarına kapalı. Televizyona çıkıp iki gözü iki çeşme, “Bugün onların çöpleri arasında çocuklarımızın kopmuş elleri çıkıyor” diye haykıran Cizreli kadını duyan var mı? Bu gidişat iyi değil. Hiç bir ayırım yapmaksızın son yılların belli başlı tüm kitlesel katliamlarını içerecek bir çerçeve ile meydanlara çıkılmalıdır. Roboski’den başlayarak Suruç, Diyarbakır, Sur, Ankara, Sultanahmet, Cizre ve ikinci Ankara katliamları, bu sonuncusu ile bir arada ele alınmalıdır. İnsanlık dışı eylemleri, katilin kimliğine, katliamın gerçekleştiği yere ve hedef kitlenin kim olduğuna bakmaksızın ilkesel bir duruşla kınamak gerekir. Bu bakımdan örneğin, protesto eylemi Kızılay’ın yanısıra Diyarbekir’de de yapılabilir. Böyle bir çerçeveyi esas almayıp protestoyu bir ya da bir kaç olayla sınırlı tutmanın, katliam ve bombalar arasında ayırım yapmak bizi gerçek ışığa ve barışa ulaştıramaz. Bazı katliamlara karşı duyarsız kalmak, “Benim cenahtan olan katil iyi katildir“ ya da “Bazı insanların yaşam hakkına değer verip bazılarınınkini es geçmek, “ırkçılık, ayırımcılık yapmak” suçlamalarıyla yüz yüze bırakabilir. Meclis, inisiyatif alarak dışarıda, başta Suriye olmak üzere dış politikayı yeniden gözden geçirerek değiştirmeli, hükümeti buna zorlamalıdır. İçeride, Çözüm Süreci’ne dönerek ölümleri durdurmalı, barışı sağlamalı, bu çerçevede Rojava’daki Kürdlerle diyalog kurmalı. Anti-demokratik hamlelerden ve tek kişilik başkanlık sevdasından vazgeçerek, demokratik bir anayasa yapmanın önünü açmalıdır. 12 HELEBÇE BasHaber 21SÖYLEŞİ Mart - 27 Mart12 2016 SİYASET BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 13 SÖYLEŞİ Helebçe: Sessiz acının ‘Sessiz Tanığı’ Tüm dokunulmazlıklar kaldırılsın! Adem Özgür/Eren Dinç A w .a w w ‘Helebçe’den sonra insanlığı sorguladım’ Katliamı fotoğraflayan Öztürk, Helebçe ile bütünleştiğini belirterek,“Helebçe denince sanki benim adım çağırılıyor. O kadar özdeşleştim. O babayı kendim, çocuğu da kendi çocuğum gibi görüyorum. Sanki o bombalar atıldığı anda da oradaydım gibi geliyor. Ne kadar etkilendiğimi sözlerle anlatamam. Anlatılmaz. Fakat insanlığı sorgulamaya başladım. O günden beri insanın nasıl bir canavar olduğunu düşünmeye başladım. Ve insanın her türlü vahşeti yapabildiğinden artık hiç şüphe etmiyorum. Bir cevap bulamıyorum. Çok etkilendim. Yıllarca bir çocuk öldüğünde aklıma hemen Halepçe gelir ve ben ağlardım. Çok fazla şey bana Helebçe’yi anlatır” dedi. Öztürk ayrıca, orada yapılan müzeye hem “Sessiz Tanık” fotoğrafını hem de katliamların fotoğraflarını çektiği fotoğraf makinesini bağışladığını belirtti. Ömer Hawar ve bir aylık oğlu, 5 bin Kürdün kimyasal silahla öldürüldüğü Helebçe’deki Kürdlerden sadece ikisi idi. Baba ve oğul Ramazan Öztürk’ün çektiği fotoğraf ile geride kalanların sembolü oldular. Her birinin ayrı hikayeleri olsa da dünya baba ve oğulun hikayesiyle tanıştı. ‘Helebçe’ de hiçbir hukuk geçerli değildi’ Karşılaştıkları manzaranın şoku ile şehrin sokaklarında gezmeye başladıklarını aktaran Öztürk, “Şehri dolaştıkça katliamın boyutlarının büyüklüğün gördük. Evlerin içlerinde, kapı diplerinde, sokak kenarlarında cesetlerle karşılaşıyorduk. Gördüğümüz bütün cesetlerde çocuklara, genç kızlara, kadınlara, yaşlı insanlara aitti. Feci bir şekilde katledilmişler. Boğularak, gözleri ve ciğerleri yanarak iç organlara parçalanarak katledilmişler. Bahar olması nedeniyle sıcak başlamış. Açan çiçeklerde kimyasal etkisiyle solmuş hepsi. Koku başlamış. Bu kadar çok insanın bedeninden çıkan koku var. O çok korkunçtu. Daha önce de cephelerde bulundum. İran-Irak savaşında çok ceset gördüm. Çürümüş ve parçalanmış cesetler gördüm. Ama hiçbiri Helebçe gibi değildi. Burası cephe değil bir şehir. Ve hepsi sivil. Bu hiçbir savaş hukukuna sığmaz. Helebçe’de hiçbir hukuk geçerli değildi. En can acıtan tarafı da buydu” şeklinde konuştu. Hiçbir fotoğrafın Helebçe’yi anlatmaya yetmeyeceğini ifade eden Öztürk, “Çok zor bir durumdu. Hiçbir şey olmamış gibi duramazdım. Ama bir yandan da bunu dünyaya anlatma kaygısını taşıyordum. O günü anlatabilmek için her şey az geliyor bana. Kelimeler az geliyor. Bilmiyorum hangi cümlelerle, kaç fotoğraf ile anlatılır. Profesyonel bir gazeteci olduğum ve yıllarımı verdiğim halde anlatamıyorum. Bir gazete, bir haber bu olayın olduğu gibi anlatılabileceğini sanmıyorum. Bu o kadar büyük bir olay ki günlerce vermek yetmiyor anlatmaya” diye ifade etti. .o rg KP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara’daki Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) toplantısında gündeme ilişkin yaptığı açıklamada “Gelin hep beraber dokunulmazlıkları kaldıralım. Hodri meydan. 506 dokunulmazlık dosyası var, hepsini kaldıralım” dedi. Başbakan’ın bu sözlerinden sonra fezlekelerle ilgili tartışmalar hız kazandı ve Cuma günü AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili muhalefet partileriyle görüşme yaptı. Bu görüşmelere HDP de dahil edildi. CHP ve MHP’yle yapılan görüşmelerin ardından HDP’yle görüşen Bostancı, burada konuya ilişkin düşüncelerini sundu. HDP adına görüşmeye Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder katıldı. AKP’nin 506 fezlekeyle ilgili tek maddelik anayasa değişikliği önerisine HDP’nin kürsü dışındaki bütün dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde karşı öneri sundu. ur d rs İ ran-Irak Savaşı’ndan bir süre sonra yaşanan Helebçe Katliamı’nı fotoğraflarıyla dünyaya duyuran gazeteci Ramazan Öztürk, Helebçe’de karşılaştığı manzarayı kelimelerle ifade edemediğini ve uzun gazetecilik deneyiminden sonra karşılaştığı en korkunç olay olduğunu söylüyor. 1988 yılında yaşanan Helebçe Katliamı’nın ardından oraya giderek katliamları fotoğraflayan Ramazan Öztürk, üzerinden 28 yıl geçmiş olduğu halde o günleri şimdi yaşanmış gibi anımsıyor. “Sessiz Tanık” adı verilen fotoğrafıyla hafızalara kazınan Öztürk, 21 yıl sonra gittiği Halepçe’de hem fotoğrafının anıtını görüyor hem de fotoğraflarını çektiği ve yaşadığını düşünmediği insanlarla konuşma şansı buluyor. Helebçe Katliamı’nın içinden geçtiği dönemi, dönemin koşullarını, orada karşı karşıya kaldığı katliamı konuştuğumuz Öztürk, 21 yıl sonra tanık olarak ifade verdiği Kimyasal Ali lakaplı Hasan El Mecid’in Bağdat Yüksek Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmasına katılarak tanık olarak dinlendi. Yargılama sonucunda El Mecid, asılarak idam edildi. 1980 yılında başlayan İran – Irak Savaşı’nda sık sık cephelere giden Gazeteci Ramazan Öztürk, o dönem Batı’nın desteğine rağmen Saddam Hüseyin’in kaybettiğini belirtti. Saddam’ın başından beri kimyasal silah kullandığını kaydeden Öztürk, Irak’taki Kürdlerin Saddam’a karşı savaştığını belirterek Türkiye’nin de bu nedenden dolayı Saddam’ı kolladığını savundu. 5 bin sivilin katledilmesini fotoğraflarıyla dünyaya duyuran Öztürk, Helebçe’ ye gittiği ilk günü şu cümlelerle anlattı: “Helebçe çukur bir yerde ve etrafı dağlık olsa da geniş bir yerdedir. Biz mezarlığın olduğu tepede indik. Savaş devam ettiği için şehir içinde inemedik. Akşama kadar vaktimiz vardı. İndiğimiz an itibariyle o korkunç katliamın izlerini görmeye başladık. Hayvanlar etkilenmiş, kimi ölmüş kimi kalkamıyor. Bazıları inliyor. Şehrin sadece içine bomba atmamışlar, dışına da atmışlar. İndiğimiz yerden şehrin içine girene kadar boş kapsüllerle karşılaştık. Kapsüllerin düştüğü yerlerde koca koca çukurlar açılmış. Sadece hayvanları görünce dehşetin boyutunu görmeye başladık. Kocaman bir şehirdi ve canlı olan hiçbir şey yoktu. Korkutucu bir sessizlik vardı. Kuş sesi bile yoktu. Tuhaf bir sessizlikti. Şehrin içine doğru yürümeye başladık. Sokaklara girdiğimizde sağda solda cesetleri görmeye başladık. Cesetler morarmış, kararmış çürümeye başlamış ve şehirde yoğun bir koku vardı.” ÖZTEKİN ÇAÇAN ak ‘Her ölümün ayrı ayrı hikayesi vardı’ Orada yaşananların bir insanlık dramı olduğuna işaret eden Öztürk, “Bir çaresizlik içindeydim. Ve öyle fotoğraflar çekmeliydim ki her şeyi anlatabilsin. Dolaşırken bir sokakta sonradan adının Ömer Hawar olduğunu öğrendiğim bir babanın kendi bebeği üzerine kapanarak ölmüş halini gördüm. Çocuğun yüzü çok etkileyici idi. Masum bir bebek ve acımasız bir biçimde öldürülüyor. Daha yeni gözlerini açmış ve henüz dünyayı tanımıyor. İnsanlığa hiç yakışmayan bir biçimde öldürülüyor. Bir de babanın onun üzerine kapaklanmış hali de çok etkileyici idi. Ölüme giderken bile onu kurtarmak üzere gidiyor. Onu korumaya çalışıyor” şeklinde konuşarak yaşananların vahametine dikkat çekti. Katliam sonrasında iki belgesel çalışmasına imza atan Öztürk 21 yıl sonra ilk defa gittiği Helebçe’de karşılaştığı manzara karşısında bir kez daha çok etkilendiğini vurgulayarak, “Bunun etkilerini hala bedeninde ve ruhunda yaşayan binlerce insan var. Fiilen bitmiş olsa da o insanların hayatında devam ediyor. Nesiller boyu da devam edecek” dedi. Öztürk şunları kaydetti: “Halepçe unutulmuyor, unutulmazda. Halepçe’de yaşayanların hepsinin ayrı ayrı hikayeleri var. Bir yıldönümde oradaydım. O mezarlığa gittim. O insanları görünce insanın aklına anlatamayacağı şeyler geliyor. Savaş bitmiyor insan hayatında” dedi. Ayının otuz üç hikâyesi iv Zerya Nergiz 13 HDP: Dokunulmazlıklar sorun olmuştur HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, HDP olarak kürsü dokunulmazlıkları dışında bütün dokunulmazlıklarının kaldırılması gerektiğini belirterek, şunları söyledi: “550 milletvekilinin hepsinin dokunulmazlıkları kaldırılsın. Biz buna ‘evet’ deriz. Bir sefere mahsus kaldırmak pek uygun bir şey değildir. Sanki yasa, yargı, savcılar, hakimler kendilerinde. Biz HDP olarak dokunulmazlıklar kaldırılsın diye Meclis’e dilekçe verdik. Dokunulmazlıklar her zaman Türkiye’de sorun olmuştur. Sadece birilerinin değil, kürsü dokunulmazlığı dışında bütün dokunulmazlıklar kaldırılsın. Daha sonra herkes kanunların izin verdiği çerçevede görevini yerine getirsin.” CHP: Toptancı bir mantıkla sorun çözülmez Hak ihlalleriyle ilgili çalışmalarıyla bilinen CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, fezlekelerin meclise gelmesi ve dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin BasHaber’in sorularını yanıtladı. CHP’nin kürsü dokunulmazlığını savunduğunu, onun dışında tüm dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep ettiğini hatırlatan Sarıhan, dokunulmazlıkların Anayasa’da açık hükümlerinin olduğunu belirtti. Bunun usul olarak nasıl gerçekleşeceğini merak ettiklerini ifade eden Sarıhan, şöyle konuştu: “Bu konuda Meclis Başkanı’nın açık yetkisi var, Anayasa Karma Komisyonu’nun açık yetkileri var. Şimdi toptancı bir mantıkla, ‘bütün için kaldıralım’ demek usule ve yönteme aykırı bir durumu da getirmiş olacaktır. Bunun içinden geçici bir madde konulmuş olması değişiklik ilkesine aykırılık oluşturacak. O yüzden bence hukuken sakat olan bir durumun olma ihtimali var.” Sarıhan HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda da şöyle dedi: “Genel bir toptancılıkla bu işi çözmenin hukuka uygun olmayacağı inancındayım. Tek tek herkesin durumunun ayrıca görüşülmesi taraftarıyız.” AKP: Dünyanın hiçbir yerinde dokunulmazlık zırhı yok AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, önümüzdeki dönemde de parlamento çalışmasının büyük bir bölümünde AB sürecine ilişkin çalışmaların yapılacağını belirterek, şunları söyledi: “Avrupa’ya serbest vize için çalışmalar yapılacak. Bundan dolayı dosyaların tek tek inceleyip yapmamak için bir değişik yapılması öngörülüyor. 500’e aşkın dosya var şimdi. Her partiden milletvekillerine ait dosyaların toplu bir biçimde görüşülmesi için bunun yapılması öngörülüyor. CHP’den bu konuda ciddi bir itiraz gelmedi. Bunu onaylayan bir tavır gördük. MHP ise sadece HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyordu. Ama öyle ki bu ısrar olmayacak gibi görülüyor. Onlar da diğer dokunulmazlıklar gibi aynı muameleyi görmesini istiyor. Bunun bu şekilde yapılacak olması iyi oldu. Normal demokrasilerde kürsü dokunulmazlığı dışında bir dokunulmazlık yok. Dünyanı hiçbir yerinde dokunulmazlık zırhı yok. O dosyalarla ilgili soruşturmalarla ilgili gerekeni ise savcılar yerine getirecek.” MHP: Korkumuz yok, dokunulmazlıklar kaldırılsın Fezlekeler konusunda BasHaber’e konuşan MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, kürsü dokunulmazlığı dışında tüm dokunulmazlıkların kaldırılması taraftarı olduklarını belirterek, “En az fezleke bizim hakkımızdadır. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun söylediği sayı 506, biz hepsinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyoruz. Hiçbir çekincemiz ve korkumuz yoktur, benim hakkımda da 2 fezleke var. Mahkemelere de çıkarız. Asıl yolsuzluk, vatan hainliği gibi konularda davalar var bunlara öncelik verilmeli, ama bir takım adli davalar da var. Bunlar da dahil edilerek dokunulmazlıklar kalkmalı; hiçbir konuda ayrım olmadan dokunulmazlıklar kaldırılabilir” dedi. AKP’nin fezlekeleri kaldırma konusunda samimi olup olmadığı konusunda da Halaçoğlu, en fazla fezlekenin AKP’yle ilgili olduğunu söyledi. “Sîh û sê çîrokê hirçê ne, her sîh û sê jî li ser hermê ne.” Bugünlerde durumumuzu bundan daha güzel ifade edebilecek bir başka söz yok sanırım. Kürd atasözünün Türkçesi şu; “Ayının 33 hikâyesi var hepsi de armut ile ilgili.” Şöyle bir düşünelim, sadece son yıllardaki Newrozları hatırlayalım. 1992 Newroz’un dan beri olan biten neredeyse hep aynı şeyler değil mi? Kimi yıllar yasaklama, yasaklamama gel-gitleri. Kimi yıllar provakatif amaçlı yasaklamalar. Kimi zaman da yasaklamalara provakatif amaçlı karşı çıkmalar. Hepsi yıllar içinde ya dönüşümlü olarak ya da bir arada gerçekleşti. Kürdistan tarihinde son on yıllar boyunca ölümlü geçmeyen bir 21 Mart var mı? Yok. Konuyu araştırma gereği bile duymadım. Çünkü 1992 kanlı Cizre ve Nusaybin Newroz’ların da yitirdiğimiz yüze yakın insan bütün Nevroz kayıplarının hepsine yeter de artar bile. Başka bir hikâye… İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin düzenlediği bir panel dolayısıyla Musa Anter Ankara’ya gelmişti. Panel sonrası 49’lar olayının tutuklusu Ökkeş Karadağ’ın oğlu Ruhi Karadağ ve birkaç arkadaşımla birlikte “duyarlı genç” kontenjanından faydalanarak soluğu M. Ali Eren’in TBMM lojmanlarında almıştık. Yıllardan 1991 yılının ortaları. Henüz Halkın Emek Partisi (HEP) kurulmuş muydu? Bilemiyorum. Ama M. Ali Eren İstanbul milletvekiliydi. Ve 10 -15 kişilik kalabalık bir misafir grubu olarak lojmanlardaydık. Apê Musa tam bir ilgi odağı halindeydi. Apê Musa’nın anlattığı bir olayı aktarmak istiyorum. Olay 1990 ya da 91 Newrozlarından birinde geçiyor ve şöyle gerçekleşiyor. 21 Mart’a bir kaç gün kala Apê Musa Nusaybin’de köydedir ve merak içinde olacak, bitecekleri beklemektedir. Derken kapısı çalınır. Gelenler iyi giyimli, eğitimli kişilerdir. Oturmak ve sohbet etmek isterler. Apê Musa biraz tedirgindir ama istemeyerek de olsa davetsiz konuklarını kabul eder. Konukları Musa Anter’e “Newroz nedir ?” diye sorarlar ve kendilerine anlatmasını isterler. Apê Musa dili döndüğünce anlatır hikâyeyi. Sonunu da şöyle bağlar: “Biz Kürdler” der Apê Musa, “Bütün dini bayramları; Kurban, Ramazan, bütün milli bayramları 29 Ekim, 23 Nisan vb. herkesle birlikte kutluyoruz da neden dirilişin, canlanmanın, yeniden doğuşun sembolü olan Newroz’u birlikte kutlamayalım ki?” der. Cevap tam bir sessizliktir. Soru sorma sırası Apê Musa’ya geldiğinde muhataplarına kim olduklarını sorar. Aldığı cevap oldukça ilginçtir. Gelenler o sırada ilçeye konuşlanmış bir komando birliğinin değişik rütbelerdeki komutanlarıdır. Tebdil-i Kıyafet eylemiş ve Newroz meselesini bir de olayın diğer tarafından, bir Kürd bilgesinden dinlemek istemişlerdir. Dinlemişler ama yine de 1992 Nusaybin Newroz’un da 16 kişi yaşamını yitirmiştir. Sonuç; Ayı’nın 33 hikâyesi kaldığı yerden devam ediyor. Ne zaman Kürd meselesini anlamak istesem yukarıdaki atasözünün anlatıldığı gibi armut hikâyesinden başka hikâye gelmiyor aklıma. Bütün Newroz hikâyelerimiz maalesef biri birinin aynısı ve sonuçta kan, şiddet ve ölüm anlatımının ötesine geçemiyor. Geçen bir kaç Newroz’da yaşadığımız umutlanma hali bugünlerde kendini kasvetli bir Newroz hikâyesine bıraktı yine. Sur çatışmaları yeni bitmiş onlarca kayıp var. Diyarbekir’in Bağlar semtinde yeni hendekler kazılmış, sokaklar kuşatılmış, taraflar büyük bir çatışmaya hazırlanıyor. Ve takvimler 21 Mart’a yaklaşıyor. 34. hikâyemiz de kayıtlara bundan önceki 33 hikâye gibi kanla geçecek sanki. Ama artık yeter. Bu yıl Newroz’u yaşadığımız bütün kötülükleri tersine çevirebiliriz umuduyla valilik değil halkın kendisi, kendine Newroz’u yasaklamalı. Kuşatmaları da hendekleri de protesto etmeli. Halkımız kendisi DUR! demeli. Diyebilmeli… TÜRKİYE BasHaber 21SÖYLEŞİ Mart - 27 Mart14 2016 Orta Anadolu’da Newroz Prof. Dr. Doğu Ergil: 100 yıllık soru: Ne olacak bu memleketin hali? “Şiddetin üzerine şiddetle giderek sorun çözülmez” Noam Chomsky’nin “Türkiye, karanlık bir noktaya doğru gidiyor. Bunu ancak halk durdurabilir” şeklindeki sözlerini hatırlatan Ergil, halkın çözüm diye benimsediği hiçbir Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faysal Dağlı Yayın Koordinatörü: Yeter Polat “Toplum, müzakereyi yenilgi olarak gördü” Öte yandan, toplumun PKK ile müzakere masasına oturulmasını hazzetmediğini vurgulayan Ergil, toplumda barışın farkı bir şekilde algılandığını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben akil insanlar heyetinde yer aldım. Bizde uzlaşma kültürü olmadığı Haber Merkezi: M. Salih Batırhan, M. Emin Kan, Çimen Gümüş, Adem Özgür, Dilan Almaz, Rumet Serhat, Ercan Ekinci, Murat Özdemir, Eren Dinç İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına Faysal Dağlı Sahibi: Botan Tahsin Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç, Hüseyin Ünal “Baas milliyetçiği Kürdlüğü ezemedi” Ergil, Suriye ve Irak’ın diktatör olduğnu ve kurucu Tel: +90 212 243 27 60 Fax: +90 212 243 27 79 E-mail: bas-haber@bas-haber.com www.bas-haber.com Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. ‘Bağımsızlık kolay, finansı zor’ Güney Kürdistan’daki kazanımlardan söz eden Prof. Dr. Doğu Ergil, Suriye’de de buna benzer girişimlerin olabileceğini, fakat Şam’ın her aman ihanet edebileceğini belirterek, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Tahran ve Ankara’ya rağmen bağımsızlıklarını ilan edeceklerine dair sözleri için şu yorumu yaptı: “Ankara ve Tahran’a rağmen bağımsızlık ilan edilemez. Hem Bağdat’la çatış, hem de Tahran ve Ankara’dan izin alma; bu mümkün değil. Fiili olarak bu gerçekleştirilemez. Bağımsızlığı ilan etmek o kadar zor değil, bunu finanse edip sürdüremezsin. Öte yandan Mesud Barzani’nin en büyük korkularından biri PKK’nın Irak Kürdistan’ı bölgesinde etkinleşmesidir.” “IŞİD Suriye’den çıkar ama bitmez” IŞİD’i Suriye’den çıkarılabileceğini söyleyen Ergil, IŞİD’in yok edilmesinin kolay olmadığını ve IŞİD’in Türkiye’de iç cepheye sahip olduğuna dikkat çekti. Ergil, İŞİD’in Türkiye’de örgütlemesinin olduğunu belirterek, bu örgütlenmelerin uyanması ile Türkiye’nin havaya uçurulabileceğini söyledi. Ergil, Ortadoğu’da Sünni ve Şii ayrımı olmakla birlikte bir Kürd adasının da olacağını dile getirerek, Türkiye’nin bundan korktuğunu söyledi. Azad Celikanî etkinliklerden biri olarak sayılmıştı. Haziran seçimlerinin ardından başlayan çatışma ve yaşanan süreçlerin ardından bu yıl Newroz kutlamalarının nasıl yapılacağı merak konusu olmuştu. 19’unda yapılması kararlaştırılan ve Konya’nın Cihanbeyli ilçesinde yapılması düşünülen Newroz kutlaması, valiliğin “21 Mart’ta yapılması gerekiyor” kararından dolayı, 21 Mart’ta yapılmasına karar verildi. lkelerinden kopartılarak yüzlerce kilometre uzağa, Anadolu’nun orta yerine sürgün edilen Kürdler, yerleştikleri bölgelerde koloniler kurarak dil, kültür, örf ve adetlerini korumayı başardı. Osmanlı devletinin baskı, asimilasyon ve şiddet politikaları sonucu İç Anadolu’ya sürgün edilen Kürdler; zorunlu iskan, sürgün ve yeni yaşam alanları yaratmak gibi zorlu bir yaşamla karşı karşıya bıra“İlk kutlama 1978 yılında yapıldı“ kıldı. İç Anadolu’da zorunlu iskana tabi Komkurd-An yönetiminde yer alan tutulan Kürdlerin izine, daha 15. yüzyılUzun yıllar yarı kapalı bir toplum yazar ve şair Mem Xelikan, 1978 yılından dan itibaren rastlanılır. Kürdlere yönelik bu yana Orta Anadolu’da Newroz’un olarak yaşayan Orta Anadolu sürgün politikaları İttihat ve Terakki kutlanıldığını, bunun da Orta AnadoKürdleri, 1970’lerin ardından dönemi ile Cumhuriyet’in kuruluşunun lu Kürd öğrencilerinin, diğer illerden kültürel ve siyasal faaliyetlerin gelen Kürd öğrencileriyle tanışmasının ilk yıllarında da devam eder. içerisinde yer alarak, Newroz’u ardından gerçekleştiğini söyledi. 1970’ler Komkurd-an’da Newroz Paneli tarihi ve kültürel bir gün olarak öncesinde Newroz’un Orta Anadolu Orta Anadolu’ya yerleşen/yerleştiriKürdlerince kutlanılmadığını da dile coşkuyla kutluyor. len Kürdlerin sayısının sadece Konya, getiren Xelikan, sözlerini şöyle sürdürdü: Kırşehir ve Ankara’da 300 binin üzerinde “1978 yılından bu yana köyümüzde Newolduğu ve Orta Anadolu’da yaşayan Kürdlerin halen dilini, roz bir şekilde kutlanılıyor. Bu yıllarda köyün en tepesinde kültürünü, örf ile adetlerini koruduğu gözlemleniyor. gençler ateş yakıp, şarkılarla Newroz’u kutlardı. Zaman Yaklaşık 300-400 yıllık bir geçmişe sahip olan Orta Anadolu zaman yasaklanır, askerler o gün köye gelirdi. Bu durum Kürdleri, son yıllarda yaptıkları çalışmalar, dernekleşme 80’li yıllarda da devam etti. Bugün ise büyük organizasyonfaaliyetleri ve kültürel etkinlikleriyle de adından sıkça söz larla kutlanılıyor.” ettiriyor. En son Ankara’da kurulan Orta Anadolu Kürdleri Kültür, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Akgül: Kürd öğrencileriyle tanışmamız, (Komkurd-an), haftasonu dernek binasında Newroz’la ilgili bize Newroz’u öğretti bir panel gerçekleştirdi. Newroz’un tarihçesinin anlatıldığı Uzun yıllardır Kürd siyasetinin içerisinde yer alan Ali Akpanelde şiirler okundu, Orta Anadolu Kürdlerinin Newroz’a gül, Orta Anadolu’da Newroz’un nasıl kutlanıldığıyla ilgili bakışı anlatıldı ve ardından müzik dinletisi yapıldı. BasHaber’e konuştu. 1970’lerin ardından Orta Anadolu’da Newroz’un kutlanılmaya başlandığını aktaran Ali Ak1950’lerden sonra yeni bir toplum yapısı gelişti gül, “70’lerden önce biz de bilmiyorduk. O dönemlerde Orta Anadolu Kürdleri, 1950’li yıllara kadar yarı kapalı Kürdistan’dan gelen yurtsever Kürd öğrencilerle tanıştıktan bir toplum olarak yaşar. Çevresindeki diğer toplumlarla sonra Newroz’un ne olduğunu, tarihçesini, önemini öğrenhiçbir ilişki geliştirmeyen Kürdler, ‘50’lili yıllardan sonra dik. Bununla birlikte Orta Anadolu’da Newroz’un önemi okullarla tanışır ve yeni ticaret ilişkileri kurar. Bu dönemde gittikçe yayıldı ve o günden bugünedir Newroz kutlanılıyor” üniversitelerle de tanışan Orta Anadolu Kürd gençleri, şeklinde konuştu. Avrupa’da yaşayan Orta Anadolu KürdKürdistan’dan gelen öğrencilerle iletişim kurar ve böylece lerinin de Newroz’u her yıl coşkuyla kutladıklarını belirten Kürd/Kürdistan meselesinin bir parçası olma yolunda Akgül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gençlerimiz bir araya ilk adımı atmış olur. Apolitik bir toplum yapısına sahip gelip ateş yakarak ve şarkılar söyleyerek Newroz’u kutluyor. olan Orta Anadolu Kürd köylerine, bu dönemin ardından Zaman zaman davul zurna ekibini de köylerdeki yüksek Newroz kutlamaları, Kürdlerin yöresel kıyafetleri, Kürd noktalara götürüp buralarda halaylar çekerek kutluyordu. meselesinin tartışıldığı geceler katılmış olur. Tabi bunun yanında sürekli olarak jandarmalar kontrol ediyordu. Köylere gelip kimlerin Newroz kutlamasına 21 Mart’ta Cihanbeyli’de kutlanıyor katıldığını soruyordu.” Jandarma kontrolünün her köyde Son yıllarda, Çözüm Süreci’ndeki ılımlı hava Orta yapıldığını ve birçok köyde gençlerin kutlama yapılmasının Anadolu’da da hissedilmiş, özellikle yerel ve genel seçimler- engellendiğinin altını çizen Akgül, son yaşanan gelişmede renkli görüntüler ortaya çıkmıştı. Önceki yıl Konya’nın lerle birlikte bu yıl Konya’da ve diğer bölgelerde Newroz’un Kulu ilçesinde yapılan Newroz kutlamasına 6 binin üzerinyasaklandığını hatırlatarak, “Newroz özgürce kutlanılmalı” de kişi katılmış bu, bugüne kadar bölgede yapılan en büyük ifadesini kullandı. .o ur d ak iv “Türkiye, sorunun çapını karşılamış değil” Ergil, Ortadoğu’da bir Kürd realitesinin varlığına işaret ederek, “Şimdi artık Kürd’e de yeni bir oyunda rol verildi. Bu rol Irak Kürdistanı ile başladı. Suriye’de de başladı. Bir tek Türkiye’de bu yok. Böyle olunca Kürd realitesi nitelik kazanıyor. Raporlarda da söylüyordum, ‘bu sorun bizim sorunumuzdur, diyordum. Bunu geciktirmeyin ve böyle olmasına izin vermeyin’ demiştik. Hala Türkiye, bu işin çapını karşılamış değildir” dedi. Ü rs “Böyle giderse ayrı yaşam alanları doğacaktır” Ankara’da yaşanan bombalı saldırılara değinerek, bunun bir iç savaş olduğunun altını çizen Ergil, bu savaşı lanetleyerek değil, durum tahlili yapılması gerektiğini söyledi. Savaşın sürekli olarak devam ettiğini, bir tarafı bastırınca bir başka yerde silahların patlatıldığını ifade eden Ergil, “bir taraftan bastırırsanız, öteki taraftan havası çıkar. Kırsalda baskıya uğrayan örgütler, bunu şehirlere yayacaklarını söyledi. Demek ki şehirler havaya uçmaya başlayacak. Bunun sonu yok artık. Ne yazık ki o doyum noktasına gelinceye kadar bu ülkede çok büyük tahribat olabilir. İnsanlar güvenini kaybederler, birbirlerine itimatları hiç kalmaz, yaşama karşı sevinçleri yok olur, bu ülkeye bağlılıkları azalır, birbirleriyle yaşama istekleri yok olur. İç savaşın en büyük tahribatı: birlikte yaşama arzusunu yitiririz. Bir gün o noktaya gelirsek, bu kadar kayba yazık. Eğer o noktaya gelemeden bu ülke birlikte yaşamanın mümkün olmadığı bir ülke haline gelirse o zaman ayrı yaşam alanlar doğacaktır” şeklinde konuştu. .a “Vesayet sürüyor, insanlar ölüyor!” Toplumdaki farklı kesimlerin bir türlü uyuşup, ortak sorunlarına çözüm üretemediklerine dikkat çeken Ergil, şunları söyledi: “Türkiye’deki vasi; bu sınıf, şu kesim değil: Devlet! Devletin toplumun hep üzerinde ve o belirleyici buyurgan yapısında bir farklılık olmayışı Türkiye’deki vesayet sisteminin sonlanmasını hep engelledi. Vasi olan devlettir. Bir zamanlar askerdi, şimdi de iktidar partisi. Çünkü vesayet sürüyor. Vasinin adı ve kim olduğu önemli değil. Devlet dediğimiz kurumu kim yönetiyor, bu önemlidir. İnsanlar ölüyor ‘devlet zeval bulmasın’ deniliyor. Toplum, bu konuda fikrini değiştirmedikçe bu durum devam edecek, devleti yöneten birileri bu soruları bizim adına çözmeye çalışacak; ama bu bizim çözümümüz olmayacaktır.” “Hükümetin sorunu çözme niyeti yoktu” Çözüm Süreci konusuna değinerek, süreçte amacın silahların susturulması olmadığını ifade eden Ergil, silahları susturan teşkilatın toplumdan destek görmesi ve PKK’nin görünmez olmasıyla süreci sürdürmeye çalıştığını ifade etti. Hükümetin Kürd sorununu çözme gibi bir niyetinin olmadığını da dile getiren Prof. Ergil, “Kürd sorununun çözülmesi, Kürdlerin kendi kimlikleriyle Türkiye’de sistemin ortağı olmasıydı. Türk halkı da, yönetimi de bunu hiçbir zaman kabul etmedi. O görüşmelerin hepsi silahların susması ve PKK’nın silahlı bir örgüt olmaktan çıkmasıydı. Onun ötesi yoktu. PKK, bu süreçte ne kadar kazanç sağlayabilirse, onu sağlamaya; ikinci aşamada orada pazarlığa başlayabileceğini düşündü” tespitinde bulundu. için, barış karşılıklı müzakerelerin sonucunda varılmış olan bir çatışmasızlık, birlikte yaşama/birlikte yönetme alışkanlığı yok. ‘Koskoca Şanlı Türk Ordusu PKK’ya boyun mu eğdi, ne barışından bahsediyorsunuz?’ diyorlardı. Barışı böyle anlıyorlar. Hele hele PKK’yla barışa varmanın bir ‘utanç’ vesilesi olduğunu düşünüyorlardı. AK Parti’nin de kısa bir süre sonra böyle bir niyetinin olmadığı ortaya çıktı.” w “100 yıllık soru: ‘Ne olacak bu memleketin hali’ Prof. Dr. Doğu Ergil, 19. yüzyılın sonlarında Yemen çöllerinde çarpışan genç subayların, Paris’in Şanzelize kahvelerinde buluşan Osmanlı münevverlerinin, Cumhuriyet aydınlarının ve bugünün Türkiyelilerinin hep aynı soruyu sorduğunu belirterek, “100 yıldır ‘ne olacak bu memleketin hali’ diye soruyorlarsa bu memleketin halinde fazla bir değişiklik yok. Türkiye, temel sorunlarını çözebilmiş değil. Bütün toplumsal sorunlar toplumun sorunun çözümüne müdahil olmasıyla çözülür. Birbirleriyle çıkarları uyuşmayan, endişeleri farklı olan; ama aynı ülkede yaşıyor olmak, aynı ülkenin vatandaşı olmak ve tabi ki insan olmak açısından ortak olan insanlar bu farklılıkları bağdaştırarak ortak sorunlara çözüm üretirler” dedi. şeyi sorgulamadığını söyledi. Kürdistan’da siyasal bir şiddetin olduğuna dikkat çeken Ergil, şöyle devam etti: “Hükümet bunu daha büyük bir şiddetle bastırmaya çalışıyor. Hükümet, bu şiddeti ortadan kaldırmaktan çok, çapını büyüterek yayıyor. Toplumdan buna bir itiraz yok! Başka bir yol ve yöntem arayışı da yok. Yol ve yöntem aracının varacağı nokta oturmak ve konuşmaktır.” 15 Taraf olmak SENNUR BAYBUĞA ideolojinin bir yansıması olarak milliyetçilik anlayışının söz konusu olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Ülkede Baas milliyetçiliği, yani Arap milliyetçiliği var. Bu milliyetçilik, Kürdlüğü bir türlü ezemedi. Ya Kürdleri de içine alan bir birlik doğacaktı. Bu iç savaş bittiği zaman Kürdler herhalde kendileri için bir siyasi ve coğrafi alan isteyecekler. Bu, bağımsızlık biçiminde olmayacaktır, orada da federatif bir yapı olacaktır. Aksi takdirde savaş demektir. Böyle olunca aynı Kuzey Irak’taki özerk yönetim alanı gibi Suriye’de de bir Kürd alanı ortaya çıkacaktır. Bunun Akdeniz’e dayanan bir olasılığı da yüksek. Türkiye’deki yönetimin ve halkın önemli kesiminin tüyleri diken diken oluyor. Onlar için Kürdler, Türkiye’nin Türk oluşu, devletin Türklüğü, hatta Türklüğün safiyeti açısından hep bir tehdittir.” w okağa çıkma yasakları, askeri operasyonlar ve gözaltılar sürerken, Ankara’da 5 ay içerisinde 3 ayrı bombalı saldırı gerçekleşti. Türkiye’de bunlar olurken Güney Kürdistan’da bağımsızlık mesajları ve Rojava’da federasyon ilanı haberleri gelmeye başladı. Kürdlere yönelik baskıları, iktidarın tutumunu ve Kürdistan’daki gelişmeleri siyaset bilimci ve akademisyen Prof. Dr. Doğu Ergil, BasHaber’e değerlendirdi. Kürd sorunundaki çalışmalarıyla bilinen ve Çözüm Süreci’nde Orta Anadolu’daki ‘Akil İnsanlar’ heyetinde yer alan siyaset bilimci ve akademisyen Prof. Dr. Doğu Ergil, yaşanan şiddeti, Ankara saldırılarını, Rojava’daki gelişmeleri ve iktidardaki dönüşüme dair birçok konuyu BasHaber’e değerlendirdi. Çözüm Süreci’nde iktidarın hiçbir zaman samimi olmadığını dile getiren Ergil, “Kürd sorununun çözülmesi, Kürdlerin kendi kimlikleriyle Türkiye’de sistemin ortağı olmasıydı. Türk halkı da, yönetimi de bunu hiçbir zaman kabul etmedi” dedi. w S Sali Qoserî NEWROZ BasHaber 21 Mart - 27 Mart 2016 15 SÖYLEŞİ rg 14 Saniyelik zafer çığlıklarınızın ya da ağıtlarınızın sesleri arasında çıkan cılız sesimizi duysanız ne olur duymasanız ne olur. Ok ve yay alışverişine başlayacağınızı, bunun ‘savaşın’ doğası olduğunu aylardır yazıp duruyoruz burada. Ben bir siyaset tahlilcisi değilim, ucu açık konuşurum her daim, ihtiyat payım daha çok kendi zihnimedir. Ama silahların çekildiği ve herkesin dilinin yetmediği ve yetmezlik duygusunun ağır bastığı, silahtan başka siyaset aracının olup olmadığının bile artık unutulduğu bu dönemde, her an kimin nasıl öleceğini kavgalamanın anlamı var mı? Dangalaklığın ve cinnet halinin benim gibi zavallıları her gün biraz daha içine kapattığı, evinden ve kitaplardan ve filmlerden başka kaçacak insan bulamadığı günlerden geçiyoruz. Silahları çektiniz ya da çekenleri alkışladınız, ölenleri kahraman öldürenleri direnişçi yaptınız. Bittiniz, devletsiniz artık. Hükümet, uluslararası üleşim savaşında payına bir kirtik düşer mi diye ağzının suyu akarak bize doğudan doğudan savaşa sokmaya çalışıyorsa ne olmuş, siz başka bir şey mi yaptınız? Bu ülkenin sınırları içinde yaşayan halkları kendi kılıp, bu ülkenin kılıp bu ülke içinde çekilen fotoğraflar mı paylaştınız bize siyaset mitinglerinizden. Siz de çıkmadınız mı sınırların ötesine, çekilmek istediğiniz yerlere. Bu ülkenin sınırları içinde gerçekleşmesini istediğiniz, istediğimiz taleplerinize bu ülkenin sınırlarını aşan insanların taleplerini de eklemediniz mi, çıkmadınız mı devletle birlikte siz de sınırların dışına, çıktınız. Hem çıktınız ve hem de oradakilerle birlikte olmayı reddettiniz diğer yandan. Bize nasıl bakacağımızı şaşırttınız yaptığınız işlere. Bir yerde patlama oluyor, iki taraftan biri adını katliam koyuyor, iki taraftan biri adına zafer diyor, iki taraftan biri ölenlere şehit diyor iki taraftan biri kalanlara kahraman diyor. İki taraftan ikisi de bizden değilseniz net olarak oradansınız diyor, biri bizden olmayan teröristtir diyor biri taraf olmayan faşizme taraftır diyor.. Bizi iki taraftan birinin bombasının pimini tutmak zorunda bırakamazsınız, insanların çatışma bölgelerinden kaçma hakkını ortadan kaldıramazsınız, araçlarına göçlerine ve çocuklarına el koyamazsınız efendim. İki taraftan da değiliz efendim, biz araçları ile ya da ayakları ile yollara düşen binlerce yoksulun yanında, onlarla göç halindeyiz efendim. Kış kıyametin çadırlarına, sokaklarına, evsizliğine ve açlığına mahkum ettiğiniz ve göçerken yasaklanan dilinizi konuşarak kime lanet ettiğini yazık ki anlayamadığımız o insanların yanında olmak istiyoruz efendim. Ölmeme hakkının arkasına sessizce düşen insanların, ölmeme hakları için sessizce yanlarında durmak istiyoruz, zira biliyoruz ki ölmemek için ölmeye karar verildiği anda, ölmemek için herkes ölür. Bizi 90 yıllık cumhuriyetinle sınadığın, yetmemiş gibi, Şan’sız ve evlat katili bir eski imparatorluğun harem adetleri ile terbiye edemezsiniz, siz de devlet üvey amca. Evladını öldüren, kendi dışında herşeyi mülk olarak gören ve üretmediği zenginliklere el koyarak kurulan bir devlet geleneğinin kurduğu yamalı bohçaya demokrasi deyip bizi kandırmana izin vermeyiz, öldürmek için önce lanetlediğin insanların git gide çoğaldığı bu ülkede, insanları koyacak hapishane gömecek mezarlık bulamayacağın günler de elbet gelecek bir gün. Biz öldürmeden, derin sabrımızla ve sesimizi seninkine benzetmeden yaşamak isteyen çok insanız, kimsenin ocağında çocuğunda fotoğraf albümünde gözü olmayan ve saldırdığınız her yerden sesizce göçen, ama yorulacağınızı bilen. Bizi öldürmeyin, silahsız insanlara kurşun sıkmak, üzerlerini bombalamak ‘delikanlıca’ değil. Bizi kahraman, şehit yapmayın ve mümkünse hatta sevmeyin bile. Ama bırakın, mümkünse devletsiz, mümkünse sizsiz. 16 NEWROZ BasHaber Newroz’un unutulmazları Mazlum Doğan – Zekiye Alkan ‘Newroz Kürdlerin kimliğini dünyaya haykırdı’ Diyarbakır Cezaevi’nde yaşa- rg .o ur d ak iv rs .a w w rtadoğu hakları için yeni bir yılın, baharın ve barışın müjdecisi olan Newroz Bayramı Kürd halkında bütün bu anlamların yanı sıra özgürlük ve direniş anlamlarını taşıyor. Demirci Kawa efsanesinden günümüze baskı ve zulme karşı başkaldırı ve direnişin günü olarak sembolize edilen Newroz, Diyarbakır Cezaevi’nde kendisini asarak yaşamına son veren Mazlum Doğan’ın ve kendini yakarak yaşamını yitiren Zekiye Alkan’ın eylemleriyle Kürdlerin hafızasında direniş ve kendini var etme günü olarak yer edindi. Devlet baskısının Kürd halkı üzerindeki yoğun etkisinin yaşandığı 12 Eylül Cuntası yılları ve 90’lı yıllarda Newroz, zulme karşı başkaldırıyı ve isyanı sembolize eden özel bir gün halini almaya başladı. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde 21 Mart 1982’de maruz kaldıkları işkenceleri protesto etmek amacıyla yaşamına son veren PKK’nin kurucularından Mazlum Doğan ile 21 Mart 1990 tarihinde Diyarbakır surlarında bedenini ateşe veren Tıp Fakültesi öğrencisi Zekiye Alkan’ın eylemlerini ve olayların tanığı olan yakın arkadaşlarıyla konuştuk. O dönem Newroz Bayramı’nın kutlanmasının yasak olduğunu belirten Diyarbakır Cezaevi’nin işkencelerini yaşamış ve birçok arkadaşının ölümüne tanıklık etmiş olan Dörtlerin Gecesi isimli kitabın yazarı Mehmet Tanboğa, Mazlum Doğan’ın direnişle özdeşleştiğini savunarak, “Devlet Newroz’un bir bayram olarak kutlanmasını yasaklamıştı. Diyarbakır Zindanı’nda Newroz’un tarihsel anlamının, Kawa’nın şahsında dile gelen zulme karşı başkaldırı ruhunun güncellenmesi gerekiyordu. Mazlum Doğan’la birlikte direniş ve başkaldırıyla özdeşleşerek kutlanmaya başlandı” dedi. w O Çimen Gümüş nanları “vahşet” olarak tanımlayan Tanboğa, o dönem içeride olan devrimci tutuklulara “ihanet” ve “teslimiyet”in dayatıldığını ifade ederek şunları söyledi: “İki yol vardı ya teslim alınacaklardı, ya da direnişle teslimiyet kırılacaktı. Mazlum bunu gören öncülerden biri oldu. 1982 Newrozu’na gelindiğinde Diyarbakır’da gerçekten dayanılmaz bir ihanet dayatılıyordu. Mazlum 21 Mart 1982’de kendi yaşamını ortaya koyduğu eylemi ile bunu durdurmaya çalıştı. Mazlum’un eyleminin amacı ihaneti ve teslimiyeti durdurma ve direnişi ve onurlu yaşamı hakim kılmaydı.” Newroz Bayramı’nın Kürdlerin tarihsel bir direniş geleneği olduğunun altını çizen Tanboğa, şöyle devam etti: “Mazlum’un eylemiyle Kürdler tarafından Newroz’un salt bir bayram ve eğlence olmadığı kavranıldı. 1990’lardan sonra Newroz’un salt bir bayram değil aynı zamanda bir direnme ve kendi kimliğini ortaya koyarak dünyaya haykırmaya dönüştü. Bundan sonra 21 Mart Kürdlerin salt kendi içinde değil dünyaya da halk olarak var olduğunu ortaya koyduğu gündür. Mazlum’un eylemiyle birlikte Kürdlerin Newroz’un gerçek anlamını kavradığına inanıyorum.” ‘Mazlum’un eyleminden sonra işkenceler bitti’ Mazlum Doğan’ın cezaevi arkadaşlarından Selim Çürükkaya, Doğan’ın cezaevindeki baskıların arttığı bir dönemde böylesi bir eylem yaptığını belirterek, “21 Mart günü bu eylemi yaptığı için biz bunu bir direniş mesajı olarak algıladık. Ve ardından bu mesaja uyuldu. Direnişler gelişti ve Diyarbakır Zindanı’ndaki işkenceler bir yıl içinde sona erdi.” ‘Mazlum Doğan direniş sembolüdür’ PKK’nin eski yöneticilerinden olan Çürükkaya, Mazlum Doğan’ın da Demirci Kawa efsanesindeki gibi günümüz Dehaklarına karşı bir direnişin sembolü olduğunu belirterek,“Son 30-40 yıldır Kürdler bunu isyan ve şiddet havasında kutlamaktadır. Çünkü Kürdlerin üzerindeki baskı zalim Dehak’ın dönemindeki baskı ile at başı gidiyor. Yoksa normal Newroz bayramları barış bayramlarıdır. İnsanların birbirini sevmeleri ve saymaları için kutlanan günlerdir. Ama maalesef Kürd coğrafyasında baskı ve zulüm devam ettiği için direniş biçiminde veya şiddeti 16 21 SÖYLEŞİ Mart - 27 Mart 2016 geliştirme biçiminde bayram kutlanıyor” diye ifade etti. ‘Zekiye asi bir kadındı’ Newroz’da yaşamına son veren bir diğer isim ise Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi iken Diyarbakır surlarının altında bedenini ateşe veren Zekiye Alkan. Eylemi yapacağı son günlere kadar birlikte vakit geçirdiği Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden arkadaşı olan Dr. Dengtav Solduk Zekiye Alkan’ı BasHaber’e anlattı. Alkan’ın farklı ve aykırı bir yaşam tarzı olduğunu ifade eden Solduk, “Zekiye her anlamda asi bir kadındı” diyor. Nusaybin’de aynı günlerde meydana gelen halk ayaklanmasından etkilendiğini söyleyen Zekiye’nin sürekli bir arayış içinde olduğunu kaydeden Solduk, “Zekiye’nin her zaman için baskılara ve var olan sistemin dayatmalarına karşı tepkisel bir yönü vardı. Okulda da öyleydi. Diğer kadınlardan daha farklıydı. Böyle bir yapısı vardı” dedi. ‘Newroz böyle kutlanır’ Zekiye ile eylemi yapmadan önceki gün okulda beraber olduklarını ve Zekiye’nin yapacağı eylemi kendilerine hiçbir şekilde hissettirmediğini sözlerine ekleyen Solduk, Zekiye’nin eylemini gerçekleştirdikten sonra hastanede kendisine sadece “Newroz böyle kutlanır, Newroz ateşi böyle yakılır” dediğini aktardı. Solduk, Zekiye’den böyle bir eylem beklemediklerini dile getirerek, “Zekiye’nin eyleminden sonra herkes bir şok hali yaşıyordu. Kimse böyle bir eylemi beklemiyordu” şeklinde konuştu. ‘Aykırı bir kadındı’ Yıllarca aynı sınıfta birlikte okuduğu ve en yakın arkadaşı olan Zekiye Alkan’ı anlatan Solduk, Zekiye’nin farklı bir insan olduğunu yineleyerek, şunları söyledi: “Zekiye deli dolu biriydi. O dönem bizimle olan insanlar gibi değildi. Farklı bir yapısı vardı. O dönemin Kürd tipolojisine çok uymuyordu. Sürekli sisteme bir başkaldırısı vardı. Hatta bu çoğu zaman Zekiye’ye bakışta yanlış anlaşılmalara kadar gidiyordu. Çok serbest bir kadındı. Bizim klasik, utangaç Kürdün dışında bir Kürd kadını yapısı vardı. Sistemle bir bağı yoktu ve sürekli tepkiseldi. Günlük davranış düzeyinde dahi uyuşmuyordu. Yaptığı eylem çok uç olsa da bu tarz onun kişiliğine uyuyordu.”