> DÜBAM KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ > 2013 ŞUBAT DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI DÜBAM KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ Genel Yayın Yönetmeni Akif EMRE Yayın Koordinatörü Aynur ERDOĞAN DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 4 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < SUNUŞ Fransa’nın askeri müdahalesiyle gündeme oturan Mali, yaklaşık bir yıldır iç karışıklıklarla baş etmeye çalışıyordu. Mali tarihi göz önünde tutulduğunda Mali’de yaşanan bu kargaşanın ilk olmadığı görülebilir. 19. yüyılın sonralarına doğru Fransa tarafından işgal edilmiş; Fransız sömürge yönetimi altında, bölgenin siyasal, ekonomik ve hatta sosyal gelişmelerinde tarihî tecrübeden tam bir kopuş yaşanırken toplumun gerçek ihtiyaçlarının görmezden gelindiği Batı güdümlü bir modernleşme yaşanmıştı. Mali, 1960’lı yıllara bağımsızlığını kazanmış bir cumhuriyet yönetimiyle girdi. Ancak sömürgecinin arkasında kendi çıkarlarını gözetecek bir yönetim bırakması, ülkedeki kargaşanın ve rahatsızlığın devam edeceğinin de habercisiydi. Bu sebeple modern Mali tarihinin bir yönüyle askeri darbelerin tarihi olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Son süreçte yaşanan iç isyan da bir askeri darbenin ertesinde patlak verdi. Ancak bu sefer, Afrika’da çıkarları çakışan küresel güçlerin meydan savaşına dönüyor Mali... Fransa yöntem değiştirerek neden askeri müdahale yolunu seçti, ABD başta olmak üzere Batılı güçlerin Fransa’ya destek vermesi ne anlama geliyordu, Çin’in Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişki nasıl anlaşılmalıdır, Çin Batılı devletlerin çıkar savaşının neresinde durmaktadır... Dünya Bülteni olarak bu ve bunun gibi soruları gündemde tutarak telif ve tercüme yazılarla okurlara geniş bir perspektif sunmaya çalıştık/çalışıyoruz. Gerek Dünya Bülteni yazarlarının kaleme aldığı yazılarla gerek İngilizceden, Fransızcadan, Arapçadan yaptığımız tercümelerle dünya çapında olayların nasıl anlaşılıp yorumlandığını okurlarımızın ilgisine sunduk. Bu dosyada Mali’ye ilişkin yazıları, Mali’ye askeri müdahale sürecine ayna tutabilmek için kronolojik sırayla bir araya getirdik. Ayrıca Mali’nin siyasal ve sosyal yapısına dair genel bir resim veren Dünya Bülteni dosyasını da belgenin başına ekleyerek kapsamlı bir Mali dosyası oluşturmaya çalıştık. İlgi ve merakla okunacağını umuyoruz... 5 > 2013 ŞUBAT DÜBAM > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Fotoğraf: Serhat Orakçı 6 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < İÇİNDEKİLER Müslüman Afrika’nın Kalbi: Mali (Mali’nin siyasal ve sosyal tarihi) Aynur Erdoğan.................................................................................................................. 9 Fransa’nın yeni Afrika politikası (!) İbrahim Tığlı................................................................................................................... 19 Mali operasyonu ve bölgesel rekabet İbrahim Tığlı................................................................................................................... 23 Kuzey Mali veya Afrika’nın Afganistanı Muhammed Haddad........................................................................................................27 AFRICOM, Afrika’da güvenliği tehdit ediyor İbrahim Tığlı................................................................................................................... 31 Mali operasyonunun muhtemel sonuçları İbrahim Tığlı................................................................................................................... 35 Mali Başbakanı’nın cebren istifası, siyasi kargaşayı pekiştirdi Jean Philippe Rémy......................................................................................................... 37 Afrika demokrasi vitrininin amansız bozulumu Le Monde........................................................................................................................ 39 Mali, Batı müdahalesinden çıkan derslere ışık tutuyor Glenn Greenwald............................................................................................................ 41 Fransa neden Mali’de? Abdullah İskender...........................................................................................................45 Mali’de “Serval Operasyonu” ya da kötünün iyisinin tercih edilmesi Alain Frachon.................................................................................................................47 Napolyon Mali’de 7 > 2013 ŞUBAT Justin Raimondo.............................................................................................................. 49 Fransız askerleri neden Mali’de? Serhat Orakçı.................................................................................................................. 53 Fransa’nın Mali operasyonunun arkasında ne var? İbrahim Tığlı................................................................................................................... 57 Mali’ye veya rehinelere fazla tepki verme Fred Kaplan.................................................................................................................... 61 Mali’deki savaş yön değiştiriyor İbrahim Tığlı................................................................................................................... 63 Fransa’nın, Mali’deki çıkarlarını savunmaktan utanması gerekmez Jean-Baptiste Jeangène Vilmer....................................................................................... 65 Mali operasyonuna hukuki kılıf aranıyor Sinan Özdemir.................................................................................................................67 Mali dersleri: Tabansız direniş kime yarıyor? Akif Emre.........................................................................................................................69 Malililer, ülkelerinin akıbetine inandılar Boubacar S. Traoré ........................................................................................................ 71 Mali’de gördüklerim: ‘merci Hollande’ Serhat Orakçı.................................................................................................................. 73 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Paris’in Afrika’ya ilişkin yeni söylemi Le Monde........................................................................................................................ 77 Afrika rekabeti AB’yi böler mi? Akif Emre.........................................................................................................................79 Kuzeybatı Afrika: Berberiler, Tuaregler Ve İslâm Müfit Yüksel..................................................................................................................... 81 8 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Müslüman Afrika’nın Kalbi: Mali Aynur Erdoğan Tarihî Arkaplan Türkiye’deki sayılı Afrika uzmanlarının ortak kanaat olarak dillendirdikleri bir gerçek, bugün Afrika’da ortaya çıkan ve kanlı olaylara sebep olan gelişmelerin arkasındaki etken olarak Afrika’nın toplumsal özelliklerini görmezden gelen ve hatta bu özellikleri kendi çıkarı doğrultusunda manipüle eden Avrupa sömürgeciliğinin olmasıdır. Şöyle ki; Afrika toplumları, kendi tarihsel süreçlerinde ortaya çıkan kabilelerin temel yapı taşı olduğu bir sosyal düzene sahip. Dolayısıyla tarihte bu kıtada ortaya çıkan siyasi organizasyonlar da bu temel yapı taşlarına dayanmaktadır. Sömürgeciler ise 20. yüzyılda bu kıtadan, görece, ayrılırken arkalarında kendi çıkarlarını koruyan siyasi yapılanmalar bırakmak gayesiyle Afrika toplum yapısına dayanmayan ve hatta bu yapıyı parçalayan devletler tesis ettiler. Afrika’nın modernleşme tarihi biraz da bu devletleşme tarihiyle paralel olarak gelişmiştir. “Modern devlet” gömleği üzerine dar gelen kabileler, kendi geleneksel değerlerini ve kimliklerini koruma mücadelelerinin yanı sıra sömürgecilerin arkalarında bıraktığı, çoğu zaman toplumlarına yabancı ve ülke kaynaklarını Batılı devletlere peşkeş çeken yönetimleriyle çatışma içinde olabilmişlerdir. 9 > 2013 ŞUBAT Fransa’nın askeri müdahalesiyle gündeme oturan Mali’de olup biteni anlamak için 19. ve 20. yüzyıl Avrupa sömürgeciliğinin merkezi konumunu görmek gerektiği gibi, ortaya çıkan kaos ve kargaşayı anlamlandırmak için de Afrika toplumlarının etnik ve dini aidiyetlerinden beslenen sosyal ve siyasal yapılarına ayna tutmak gerekmektedir. Bu yazı Mali’de yaşananları bir anlam çerçevesine oturtabilmek için bölgenin tarihî, kültürel ve siyasal yapısına dair bir fotoğraf vermeyi amaçlamaktadır. Mali, yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip. Nüfusun sadece yüzde 18’i şehir merkezlerinde yaşarken geriye kalanı özellikle Kuzey’deki kırsal çöl coğrafyasında ikamet ediyor. Resmi dil Fransızca olmakla birlikte halkın yüzde 80’i Bambara dilini, geri kalanı ise diğer Afrika lehçelerini konuşuyor. Etnik grupların dağılımı ise şöyle: %50Mande (Bambara, Malinke, Soninke), %17 Peul, %12 Voltaic, %6 Songhai, %10 Tuareg ve Moor ve %5 diğer. Ancak bu etnik gruplamanın sömürgecilik politikalarının sonucu olduğu ve aslında %90’ı Müslüman olan toplum içinde (%1 Hıristiyan, %9 yerel dinler) etnik gruplar arasında esneklik ve geçişkenliğin hakim olduğu not edilmelidir. Aslında bölgenin etnik yapısını kabaca Araplar, Tuaregler (bedeviler) ve Fulaniler (Afrika yerlileri) olarak tasnif etmek mümkündür. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Mali’nin toplum ve devlet yapısını anlamak için de Afrika genelinde etkili olan bu tarihî süreci göz önünde tutmak gerekiyor. Fransız sömürgeciliği öncesinde, bugün Mali’nin Güneyinde başkent Bamako’nun da içinde bulunduğu dar şeridin Kuzeyinde geniş sahradan oluşan ve Tibular ve Tuareglerin1 yaşayageldiği bölge, 1912 yılına kadar Trablusgarp eyaleti üzerinden Osmanlı’ya, gönüllü olarak bağlı kalmıştır. Fransızlar 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı Afrika’nın iç kısımlarına doğru işgallerini genişletmeye başladılar. Bölgeyle ilgili bilgileri ise, sahrayı geçerek Afrika’nın içlerine ulaşmış ve Fransa’ya sağ salim dönebilmiş birkaç seyyahın görüp anlattıklarından Sömürgeci akıncılara reh- ve yazdıklarından öteye gitmiyordu. Sömürgeci akıncılara berlik etmesi amacıyla, daha rehberlik etmesi amacıyla, daha sonra oryantalist literatürü oluşturacak olan bu tür eserleri kaleme alacak seyyahlar, sonra oryantalist literatürü bölgeye gitmeleri için, para ödülleriyle teşvik edilmiştir2. oluşturacak olan bu tür eser- Batı Afrika’da askeri olarak işgalin başlamasıyla birlikte ise keşif amaçlı askeri seferler düzenlenmeye başlamıştır. 1878 leri kaleme alacak seyyahlar, ve 1881 yıllarında Eugéne Mage, Soleillet ve Galliéni’nin bölgeye gitmeleri için, para gerçekleştirdikleri seferler bu bağlamda zikredilebilir. Fakat ödülleriyle teşvik edilmiştir. zamanla Fransız sömürgeciliğinin, özellikle Müslümanların yaşadığı bölgelere yayılmasıyla birlikte kurumlar ihdas edilmiş ve sömürgecilik kurumlaştırılmıştır. Bu çerçevede kurulan Fransa Devleti Müslüman İşleri Servisi (Service des Affaires Musulmanes)’nin başlıca görevi Müslümanlarla ilgili bilgi toplayarak merkeze rapor etmektir. Fransa Kuzey Afrika’daki Osmanlı hakimiyetini arkadan dolaşarak, Batı Afrika’ya 17. yüzyılın ortalarında Senegal üzerinden girmeye çalıştı ve 1840 yılında buraya yerleşti. 1830 yılında ise Cezayir’in işgaline muvaffak olmuştu. Senegal’deki sömürge valisi Faidherbe, 1855 yılında Mali’ye doğru sömürge yönetimini genişletmek amacıyla Medine 1 Tuaregler Osmanlı dilinde Tavarikler olarak anılmaktadır. 2 1820 yılında Paris Coğrafya Derneği şu an Mali sınırları dahilinde bulunan Timbuktu’ya gidip orayla ilgili betimleyici bir eser kaleme alan kişiye 10 bin frank vereceğini duyurmuştur. Rene Auguste Caillie bu ödülü kazanmak için yollara düşmüş, önce Senegal’de Arapça ve İslami ilimler tahsili görerek Timbuktu’ya gitmiştir. Zorlu bir yolculuğun ardından bölgeyi anlatan bir eser kaleme alarak söz konusu ödülü kazanmıştır. Caillie’nin Timbuktu’ya gittiğinde yaşadığı şaşkınlık ise şayanı dikkattir. Zira kendisinden önceki oryantalist yazarların eserlerinden zenginliği ve gelişmişliği muhteşem bir şekilde tasvir edilen eski Timbuktu’dan geriye eser kalmamıştır. Çünkü büyük bir ticari merkez olan, medeniyet merkezi Timbuktu’nun üzerinde yer aldığı eski ticaret yolunun güzergahı, özellikle köle ticareti yapan ilk sömürgecilerin etkisiyle çoktan değişmiştir. 10 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < şehrini işgal etmiş ve kıtanın içine doğru ilerleme başlamıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa Batı Afrika’yı topyekun işgal etmiş ve bugünkü Moritanya, Mali, Senegal, Gine, Fildişi Sahili, Nijer ve Burkina Faso’yu da içine alan geniş bölgede, merkezi Dakar olan, “Fransız Batı Afrikası” (Afrique-Occidentale Française, 1895-1958) denilen bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Bölgedeki sömürgeler, 1958-60’da, bugünkü adlarıyla bağımsızlıklarını kazanana kadar da bölge bu adla anılmaya devam etti. Fransız Batı Afrikası içinde “Fransız Sudanı” olarak anılan bölge de 22 Eylül 1960’da bağımsızlığını kazanarak “Mali Cumhuriyeti” adını almıştır. Mali Cumhuriyeti, 1962’de Fransız nüfuzundan uzaklaşarak Sovyetler Birliği’ne yakın bir dış politika uygulamaya başlamıştır. Batılı devletlerin mali yardımlarının kesilmesinin ardından ekonomik ve ardından sosyal krizler meydana gelmiş; merkezi devlet yönetimine alışamayan toplum katmanları ayaklanmıştır. Bunun üzerine 1968 yılında askeri bir darbe yaşanmış ve on yıl boyunca askeri yönetimin altındaki ülkenin ekonomik durumu daha da kötüye gitmiştir. Ülke sosyalist eğilimi terk ederek 1969’da İslam Konferansı Teşkilatı’na üye olmuş 1974’te ise anayasa hazırlanarak millet meclisi ve tek parti kurulmasının önü açılmıştır. Burkina Faso ile yaşanılan sınır mücadelesinin ardından 1979 yılında tek partili ikinci cumhuriyet dönemi başlamıştır. İki yıl sonra Batı Afrika para birliğine katılarak Dünya Bankası’ndan yardım almaya başlamıştır. 1991 yılında halk, çok partili sisteme geçilmesi için şehir merkezlerinde gösteriler düzenlemiştir. Bunun üzerine gösterileri kanla bastıran ordu yeniden askeri darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Aynı yılın sonuna doğru yeni bir anayasa hazırlanmasına ve çok partili sisteme geçişe askeri yönetimden izin çıkmış ve 1992 yılında yapılan serbest seçimlerle üçüncü cumhuriyet dönemi başlamıştır. Devlet başkanı Musa Traoré’ye karşı yaptığı askeri darbeyle yönetime el koyan Amadou Toumani Touré, askerlikten emekli olduktan sonra 2002 yılında seçimle iş başına gelmiş ve 2012 yılında kendisi de bir askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılmıştır. Bugün devam eden ayaklanmalar 2012 askeri darbesinin ardından patlak vermiştir. 11 > 2013 ŞUBAT Direniş Hareketleri Batı Afrika’nın nüfusunun kahir ekseriyeti Müslüman olduğu için tesis edilen “Fransa Devleti Müslüman İşleri Servisi”nde görevlendirilen memurlar, Müslümanların arasında gezerek merkeze bilgi rapor etmek suretiyle sömürge yönetiminin bölgeye dair politika üretmesine yardımcı olmuşlardır. Özellikle Kadiriye, Ticaniye ve Senusiye tarikatlarının işgale karşı direniş göstermeleriyle Fransa, bu tarikat mensuplarını yakın takibe almış, her bireri hakkında hazırlattığı fişlere bilgi yazdırarak işgali devam ettirme ve isyanları > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI bastırma yollarını aramıştır. Fiilî işgale karşı örgütlenen direniş güçleri, yaklaşık olarak, bugün de aynı toplumsal dinamiklere dayanmaktadır. Bölgede İslami direniş, tarihsel ve geleneksel kodlara sahip. Yakın dönemde, daha 19. yüzyılın başında bölgede iki İslam devleti tecrübesi yaşandı. Bunlar, 1817-1900 tarihleri arasında hüküm süren Sokoto Hilafeti ve 1819-1862 yılları arasında hüküm süren Masina Devleti’dir. Bu devletler, bölgedeki İslami kardeşlik anlayışı çerçevesinde, kabilelerin geleneksel dokusunu da gözeterek bölge halklarını toparlayıcı olmuşlar ve daha sonra Fransız işgaline karşı gerçekleştiren direnişe zemin hazırlamışlardır. Sokoto Hilafeti, İslami inkılabın gerçekleştirilmesini amaçlayan Sokoto Hilafeti, bir cihat hareketidir. 1903 yılında Sokoto’nun İngilizler tarafından işgaline kadar bölgede hüküm sürmüştür. Müslüman olmayan yerel İslami inkılabın yapılara karşı esnek bir yönetim biçimi uygulanmış ve fakat bu gerçekleştirilmesi- unsurlar devleti zaman zaman sıkıntıya sokmuştur. Diğer taraftan özellikle devletin kurucusu ve başkanı Müslüman lider Osman Dan ni amaçlayan bir Fodyo’nun tebliğ faaliyetlerinin etkisiyle birçok kabile bu dönemde cihat hareketidir. Müslümanlığı seçmiştir. Osman Dan Fodyo İslami inkılap çalışmaları kapsamında özellikle kölelik ve kadınların eğitimleri konularını öne çıkarmıştır. Bölge insanının köleleştirilmesine yönelik savaş açarken kölelere de İslami ilkeler çerçevesinde haklarının verilmesi yönünde çaba sarf etmiştir. Kadınların eğitimi konusunda ise geleneksel sosyal yapıların hilafına ve bazı alimlerin itirazına rağmen önemli adımlar atmıştır. Kendi kızını da yönlendirdiği öğretmenlik mesleğini kadınlar arasında teşvik ederek kadınların eğitimi meselesinin kurumlaşmasını sağlamıştır. Ayrıca Sokoto Hilafeti tarafından göçebe Fülani halklarının yerleşik hayata alışmalarını kolaylaştırıcı düzenlemelere gidilmiştir. Bunu yaparken İslam’ın şehirleşmeyi, medeniyeti teşvik ettiği anlayışından hareket edildiği “İslam’ın sahradan köye, köyden kente doğru bir gelişim ve seyir izlemesinin gereğine” inanıldığı bizzat Sokoto Hilafeti yöneticilerinden Muhammed Bello’nun ifadelerinden anlaşılmaktadır. Ancak bu iskan faaliyetlerinin Tuaregler üzerinde çok başarılı olmadığı anlaşılmaktadır. Sahra’nın göçebe bedevileri Tuaregler, yaşadıkları coğrafyanın da etkisiyle yerleşik hayata sıcak bakmamışlardır. Sokoto Hilafeti kazandığı siyasi başarılardan çok kültürel etkinliğiyle temayüz etmiştir. Amaçladığı İslami inkılap uğruna enstitüler açılmış okuryazar oranı yükseltilmiştir. Halkın şuurlu Müslümanlar haline gelmesi devletin siyasi programında vardı. Sokoto Hilafeti Jenne ve Timbuktu’da gelişen dini geleneğin temsilcisi olmuştur. Şeyh Ahmed’in temsil ettiği Masina Devleti1 ise Müslümanların entelektüel gelişiminden çok fıkhi kuralların 1 12 Dina veya Fülani Devleti olarak da bilinir. KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < 2 Şeyh Hamahullah Fransa karşısında cihad halinde oldukları gerekçesiyle Hz. Peygamber gibi namazlarını iki rekat kılmaya başlamıştı. Fransız komutanı kendisini bundan dolayı sorguya çekince “Fransızlar kaç rekat namaz kılmamızı emrediyor, söyleyin de ona göre kılalım” şeklinde ironik bir cevap vermiştir. 13 > 2013 ŞUBAT hayata geçirilmesini merkeze alan bir siyasi yapılanma olmuştur. Merkezi yönetimle idare edilen Masina, devlet başkanı olan “imam” ve 100 alimden oluşan bir danışma meclisiyle idare ediliyordu. Şeyh Ahmed önceleri biat ettiği Sokoto hilafetinden, şeriate uygun olduğunu düşünerek, biatini çekmiş olsa da iki devlet arasında samimi ilişkiler kurulabilmiştir. Kendilerini cihat hareketi olarak tanımlayan bu iki devletin, Batı Afrika’da uyandırdığı direniş ruhu Fransızların işgaline karşı devam etti. Fransız işgaline karşı gelen ilk direnişçiler kendilerine murabıt (yerli dilde marabu) denilen tarikat mensuplarıydı. Batı Afrika’daki köylerde, kasabalarda, şehirlerin kenar mahallelerinde imam, müezzin, öğretmen olan marabuların çevrelerindeki etkinin farkına varan Fransızlar bunları sindirmek için tek tek tespit etmeye çalıştı. Yapılan fişleme faaliyetinde marabuların Fransızların bölgedeki varlığına karşı lehte (favorable), düşman (hostile) veya tarafsız (neutre) oldukları bilgileri yer alıyordu. Ancak siyasi tutumlarını lehte veya düşmanlık olarak açıklayamayan ve tarafsızlık yönünde fikir beyan eden marabuların ilk fırsatta isyan bayrağını açıyor oluşları fişleme faaliyetinin başarısızlığını göstermektedir. Ticani tarikatı şeyhlerinden Hamahullah Fransa tarafından en tehlikeli olduğu yönünde fişlenenlerdendi. Tutuklanarak Fransa’ya götürülen Şeyh Hamahullah2, bir Yahudi kampında vefat etti. Fransızlarla savaşan Müslüman direnişçilerden, Ticani tarikatine mensup el-Hâc Ömer, 1850’li yıllarda bugünkü Gine, Dingiray bölgelerinin merkezi olduğu Tekrûr Devleti’ni kurmuştur. Medine şehrinde Fransızlarla karşılaşarak savaşmış; fakat Fransızlar karşısında direnemeyerek güneydoğuya doğru çekilmiştir. el-Hâc Ömer’den sonra devletin başına geçen oğlu da Fransızlarla mücadele etmiş ve Nijer bölgesinde İslam’ın yayılmasında rol almıştır. Bu dönemde Segu ve Nioro şehirlerinde büyük gelişme yaşanmış; camiler, Kuran mektepleri inşa edilmiştir. Arapça okuma yazma mecburiyeti getirilerek Fülani dili Arap alfabesiyle yazılıp okunmaya başlanmıştır. Bu devletin sınırları daha sonra teşekkül eden Mali Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlenmesinde belirleyici olmuştur. Müslüman direnişçi liderlerden Samori Ture ise Fransızlara karşı silahlı bir direniş örgütlemiştir. 1868 yılından itibaren Kankan bölgesinde siyasi bir yönetim tesis etmiş ve 1882 yılında Fransızların Bamako’yu işgalleriyle silahlı direnişi başlatmıştır. 1886 yılında > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Fransızlar karşısında yenilgiye uğrayarak himayeyi kabul etti. Fransız valisinin tebasını kendisine karşı kışkırtmasıyla siyasi gücü zayıfladı. Samori Fransızlar karşısında geri çekilse de direnişe devam etmiş. Ancak 1898 yılında Fransızlar tarafından esir edilerek Gabon’a sürgüne gönderilmiş ve orada hayatı sonlanmıştır. Tuareglerin de dahil olduğu Berberiler, Fransa’nın Cezayir’in Güneyinde stratejik sahraaltını (El Golea) ele geçirmesiyle 1873 yılında direnişe geçtiler. 1880-81 yıllarında direniş sahranın içlerine doğru yayıldı. Göçebe Tuaregler Fransız komutan Paul Flatters tarafından yönetilen ve görevi Sahra’daki demiryolu hatlarını korumak olan keşif bölüğünü yok ettiler. 1884-1885 yıllarında Avrupa ülkeleri arasında gerçekleşen Berlin Konferansı Afrika sömürgeciliğinde bir dönüm noktası oldu. Bu konferansta Britanya, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Belçika ve Portekiz gibi Afrika üzerinde hak iddia eden güçlü Avrupa ülkeleri, Afrika’daki işgallerini garantiye almak için uzun vadeli işgal stratejilerini belirlemiş ve bu konularda anlaşmaya varmışlardır. Böylece Avrupa kendi açısından işgali, sömürgeciliği resmileştirmiş ve meşrulaştırmış oluyordu. Fiilî olarak başlayan işgal ve kolonizasyon da Berlin Konferansıyla sistematik hale geldi. Daha önce Avrupalı devletler arasındaki çekişmeden faydalanarak direnen Afrika toplumlarının kendi açılarından işgali ve sömürüyü meşrulaştıran ve artık Afrika’ya karşı müttefik bir güç haline gelen Avrupa karşısında direnişe devam etmesi çok zordu. Buna rağmen Sahra’daki direniş 1932’ye kadar devam etmiştir. Direniş güçlerine karşı uçakların ve radyo dalgalarıyla haberleşme yolunun kullanılmaya başlaması çöldeki direnişe büyük bir darbe vurmuştur. Bu tarihten sonra da zaman zaman Bedeviler isyan ettiler. Bağımsızlık savaşlarından sonra da Cezayir, Mali, Moritanya ve Nijer yönetimlerine karşı gerilla savaşı vermeye devam ettiler. Mali’de Bugün Savaşan Güçler Fransız sömürge yönetiminin ardında bıraktığı Mali Cumhuriyeti’nin hakimiyet alanının Güneyde başkent Bamako’nun yer aldığı dar alanla sınırlı olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Geniş Sahra’da, Kuzeyde yaşayan Tuaregler üzerinde devlet kontrolü çok zayıf. Fransızların zor zapturapt altına altığı Tuaregler, adeta cetvelle çizilen ülke sınırlarıyla altı parçaya bölünmüş durumdalar. Tuaregler bugün Nijer, Mali, Nijerya, Tunus, Libya, Cezayir ve Burkina Faso’ya dağılan bir nüfusu oluşturuyor. Bulundukları coğrafyanın koşullarına bağlı olarak Tuaregler için geleneksel geçim yolu haline gelen hayvancılık ve ticari kervanlarla yapılan ticaret, sömürgeciliğin müdahalesiyle ve modern dönemin ekonomik koşulları çerçevesinde yok olmuş durumda. Ne Fransız sömürgeciliği ne de Mali yönetiminin hayatlarını kolaylaştırabilecek modern gelişmeleri bölgelerine 14 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < 1 Bu şehir, İslamcı Ensaruddin’in kontrolünde. 2 Fransa bu amaçla daha önce Cezayir’de açtığı medreselerin benzerlerini Moritanya, Gine, Senegal ve Mali’de de açmıştır. Mali’de ilk olarak 1908’de Cenne’de ve iki yıl sonra da Tinbukta’da Fransa tarafından İslami eğitim veren medreseler açılmıştır. Bu medreseler bağımsızlıktan sonra Fransız-Arap liselerine dönüştürülmüştür. 15 > 2013 ŞUBAT uygulamadığı Tuaregler, Andy Morgan’ın ifadesiyle, geniş Sahra’da yaşamanın bütün avantajlarını gerilla taktiğiyle sürdürdükleri savaşta kullanıyorlar. Tuaregler Nijer’de siyasette rol alarak muhalif konumlarını terk ettiler. Ancak Mali’de askeri darbeden sonra, yaklaşık bir yıl önce ayaklanan Tuaregler Kuzeyde Timbuktu1 gibi önemli bazı bölgeleri ele geçirmiş durumdalar. Mali’deki ayaklanmacılar, bağımsızlık mücadelesi için birleşen Azavadlardan (Azavad’ın Kurtuluşu İçin Ulusal Hareket - MNLA) ve İslamcı Ensaruddin hareketinden oluşmaktadır. İslami Mağrip El-Kaide’si (AQMI) ve Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi mücahitleri de sayıları az da olsa bu ittifakın içindeler. Bugün Mali yönetimini, 1960’dan beri kontrol altına alamamakla suçlasa da Fransa, isyancı Tuaregleri zaman zaman desteklemiştir. En son Libya’da Kaddafi güçlerine karşı silahlandırılan Tuaregler, yönetim değişikliği sonrasında Mali Sahrasına gelmişlerdir. Kısaca Azavad adıyla Bölgede hakim olan örgütlenen bu Tuareglerin kendilerine Kaddafi’ye karşı tasavvufi din anlayışının kullanmaları için verilen silahları da Mali’ye getirdikleri rivayeti değişik çevrelerce dillendiriliyor. Libya’daki yönetim dışında Selefiliğin bu hadeğişikliği sonrası Sahra’ya gelen Tuareglerin burada Mali rekette etkin olmasında, yönetimine karşı bağımsızlık talebiyle ayaklanmaları bu hareket mensuplarının, rivayeti destekliyor. Ayaklanmacı Tuaregleri oluşturan diğer bir güç İslamcı bölgedeki tarikatların Ensaruddin hareketi. Bölgede hakim olan tasavvufi ülkenin kaynaklarını din anlayışının dışında Selefiliğin bu harekette etkin olmasında, hareket mensuplarının, bölgedeki tarikatların Batılı devletlere aktardığı ülkenin kaynaklarını Batılı devletlere aktardığı düşünülen düşünülen yönetimle yönetimle iyi geçinmelerine tepki göstermeleri yatıyor. Tasavvufi hareketlerin sömürgecilik döneminde direnişçi iyi geçinmelerine tepki güçler olmaları hasebiyle üzerlerinde aşırı baskı kurulması göstermeleri yatıyor. zamanla bu güçleri sistemle uyumlu yapılar haline getirirken siyasi taleplerinin de sıfırlanması sonucunu doğurdu. Fransız sömürgeciliğinin, işgale direnen İslami dinamiklerin sömürgeci yönetimle barışık bir zihni dönüşüm yaşamaları amacıyla açtığı medreseler de2 geleneksel dini yapılanmalarda meydana gelen değişimi > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI açıklamaktadır. Bu duruma tepki olarak yeni nesil İslamcılar, modernitenin hazırladığı gelenekle bağları zayıflayan bir zihni formatla, Selefiliğin etkisi altına girebilmektedirler. Ensaruddin, Mali-Cezayir sınırında konuşlanmış durumda. Selefilere yakın fikri yapısına rağmen, zaman içerisinde Mali İslam Yüksek Konseyi ile yakın ilişki kurmuş, İslam devleti düşüncesinden taviz vermiştir. Bu esnekliğine dayanarak Cezayir, Batılı güçlere Ensaruddin’i ülkede ilişki kurulabilecek muhalif güç olarak işaret ediyor. Diğer taraftan Azavad’ın da süreç içerisinde tam bağımsızlık düşüncesinden ödün verdiği görülmektedir. Buna rağmen Fransa’nın iki grupla da oluşan diyalog zeminini görmezden gelmesi eleştirilerin yükselmesine ve askeri müdahalenin arkasında açıklanan nedenin haricinde başka sebepler aranmasına yol açmaktadır. Uluslararası Siyaset Fransa’nın Mali’ye hava saldırısına başlamasıyla birlikte Fransız medyası da dahil olmak üzere dünya kamuoyu uluslararası sahada şekillenen yeni siyaseti konuşmaya başladı. Analizlerin birçoğu Fransa’yı destekleyerek saldırıda müttefik bir blok oluşturan Batı ülkelerinin Afrika’da yoğunlaşan Çin nüfuzunun önüne geçmeye çalıştığını işaret ediyor. Fransa’nın daha önce Tuareg muhalefetiyle özellikle Çin nüfuzuna karşı, destekleyici mahiyette ilişki kurması söz konusu kanaati güçlendiriyor. Ayrıca Mali’nin, Libya gibi, Afrika üzerinden Avrupa’ya doğru gerçekleşen insan göçü, legal ve illegal ticari faaliyetlerin güzergahı üzerinde olması da spotların bölgedeki nüfuz mücadelesine dönmesine sebep olmaktadır. Hızlı bir şekilde büyüyen bir sanayi hacmine sahip olan Çin kömür dışında doğal kaynağa sahip değil. Çin son yıllarda büyüyen enerji talebinde ülkeler arası dünya sıralamasının zirvesine tırmanıyor. Petrol talebinde, Japonya’yı geride bırakmış ve ABD’nin yakın takipçisi haline gelmiş durumda. Petrol gibi, yine büyüyen sanayisinin ihtiyaçları olarak kereste, çinko, demir-çelik, kurşun, alüminyum, bakır vb. doğal kaynakları temin ettiği başlıca ülkeler Afrika’da. Mozambik’ten kereste malzemesi, Sudan’dan petrol, Zambiya’dan bakır, Zimbabve’den uranyum, Kongo’dan kobalt ithal ediyor. Ayrıca daha önce Fransa’nın çıkardığı Nijer uranyumunu artık Çin çıkarıyor ve işletiyor. Bunun karşılığında Çin, Afrika ülkelerinde altyapı çalışmaları yürütüyor ve sosyal yatırımlar yapıyor. Avrupalı ülkelerin doğal kaynakları silah gücünün üstünlüğüne dayanarak tek taraflı olarak kullandığı sömürgecilik yıllarından sonra içinde bulundukları ekonomik ve sosyal darboğazdan çıkma arzusunda olan Afrika ülkeleri için karşılığında yatırım hizmeti aldıkları bu ekonomik ilişki tercih edilir olsa gerek. Şu anda devlet destekli 800 kurumu Afrika’da faaliyet gösterirken Çin halihazırda bu kıtanın 36 ülkesinde 300 projeyi yürütüyor. 16 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Sonsöz Fransa, Mali’ye düzenlediği hava saldırısında Batılı müttefikleri Britanya, Almanya, Danimarka ve Amerika’dan lojistik yardım aldı. ABD de bir süredir NATO’nun bütün mali yükünü çekemeyeceğini ileri sürerek NATO savunma harcamalarının azaltılmasını eleştirmekte idi. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, 19 Ocak 2013’te yaptığı açıklamada, NATO’nun Asya-Pasifik ve “İslami terör” üzerine odaklanması gerektiğini vurgulayarak NATO’ya stratejik hedefleri işaret etti. Dolayısıyla Mali müdahalesinde Batı bloğunun çatışmasından çok çıkar birliği yaptığı söylenebilir. Bu tabloya bütün olarak bakıldığında, dünyanın kendilerinden geri kalan kısmını sömürgeleştirme politikalarındaki ihtilaflarından dolayı alevlendirdikleri iki dünya savaşının ceremesini bütün dünyaya ödeten Batılı ülkelerin yeni bir “paylaşım” savaşına girdikleri görülmekte. Daha önce dünyanın “yaramaz çocukları” Japonya ve Almanya hizaya çekilerek kendilerine biçilen misyona razı olmuşlardı. Şimdi, Çin yeni 17 > 2013 ŞUBAT Çin’in son dönemde Afrika’da gerçekleştirdiği atılım, 2000 yılında temelleri atılan ÇinAfrika İşbirliği Forumu (FOCAC)’na dayanmaktadır. Bu Forumun 2006 yılında geniş katılımlı düzenlediği üçüncü zirve ise ilişkilerin gelişmesine ivme kazandırmıştır. Bu forumun amacı “siyasi eşitlik, karşılıklı güven ve fayda ile kültürel değişim ilkelerine dayanan bir çeşit stratejik ortaklık kurulması” olarak açıklanmaktadır. Sömürgeciliğin ne olduğunu yakından tanıyan Afrika ülkeleri tarafından, siyasi/ideolojik hegemonya içermeyen, ekonomik çıkarları önceleyen bu ilişki tarzı memnuniyetle karşılanıyor görünse de uzun vadede Afrika’nın çıkarlarını ne kadar koruduğu konusunda soru işaretleri bulunmaktadır. Zira her ne kadar kısa vadede baraj, yol, spor kompleksi gibi sosyal yatırımlarla Afrika ekonomisinde bir rahatlama gerçekleşiyor olsa da doğal kaynakların ithaline dayanan yeni türde bir sömürgecilik anlayışını akla getirmektedir. Diğer taraftan Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC)’nun faaliyete geçmesinden iki yıl sonra ABD tarafından Pan-Sahel projesi hayata geçirildi. 2005 yılında Trans-Sahra Anti-Terör Girişimi adını alan ve terörle savaş kapsamında oluşturulan bu girişimin amacı Eritre, Sudan, Çad, Nijer, Moritanya, Senegal, Mali, Libya, Cezayir ve Fas’a uzanan Müslüman Afrika coğrafyasının İslami örgütlerden temizlenmesi olarak açıklanıyor. 2004 yılında kamuoyunun duyduğu ve 2007 yılında ilan edilen AFRICOM ise ABD savunma bakanlığına bağlı olarak çalışan birleşik kumandanlıkların altıncısıdır ve ABD’nin Afrika’daki çıkarlarını koruma amaçlı bu kıtaya askeri müdahaleyi amaçlamaktadır. Amerika yaklaşık bir yıl önce, AFRİCOM ordusu kapsamında öncelikli olarak askerlerin yerleştirileceği ülkeleri Mali, Sudan, Cezayir, Nijerya, Kenya ve Somali olarak açıklamış ve 2013 yılında 35 Afrika ülkesine askerini konuşlandıracağını ilan etmişti. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI çıkar çatışmasının gerekçesi olarak görülse de bu ülkenin siyasi ve ideolojik olmaktan çok ekonomik rekabete dahil olduğu görülmektedir. Diğer taraftan yeni “paylaşım” siyasetinde potansiyel direniş gücü olarak Müslümanların ve Müslüman coğrafyasının stratejik hedef haline geldiği izlenmektedir. Mali müdahalesini de bu tablo içinde anlamlandırmak mümkündür. Zira Mali, zengin yeraltı kaynaklarının ve Fransa’nın Afrika sömürgeciliğindeki merkezi konumunun yanı sıra Müslüman Afrika’nın kalbidir. Kaynaklar A. Muhammed Kani, Sokoto Dosyası, Akabe Yayınları African Heritage blog, Samori Touré: African Leader and Resistant to French Imperialism!, http://afrolegends.com/2011/04/30/samori-toure-african-leader-and-resistant-tofrench-imperialism/ Ahmet Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, Kitabevi Ahmet Kavas, Mali, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt: 27, ss. 493-504. Ahmet Kavas, Osmanlı Tîbû Münasebetleri: Büyük Sahra’da Reşâde (Çad) ve Kavar (Nijer) Kazalarının Kurulması, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, 2000, ss. 69-103. Andy Morgan, Mali’s rebels hold the advantage in a ground war on desert plains, the Guardian, 16 January 2013. Benjamin Talton, African Resistance to Colonial Rule, http://exhibitions.nypl.org/ africanaage/essay-resistance.html Countries and Their Cultures; Mali, http://www.everyculture.com/Ja-Ma/Mali.html DUBAM (Dünya Bülteni Araştırma Masası) “Yeni dönemin eşiğinde Afrika” Yuvarlak Masa Toplantısı, http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=233655 İbrahim Tığlı, Mali’deki Savaş Yön Değiştiriyor, http://www.dunyabulteni.net/?aType=ha ber&ArticleID=244060 Jim Jones, The French in West Africa, http://courses.wcupa.edu/jones/his312/lectures/ fren-occ.htm Mervyn Hiskett, Batı Afrika’da Kurulan İki Derviş Devlet: Sokoto Hilafeti (1232-1317/18171900) ve Masina Devleti (1318-1279/1819-1862), Çev.: Kadir Özköse, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. II, sayı: 4, ss. 173-202. Serhat Ortakçı, İslam’ın Batı Afrika’daki kalbi: Mali, http://www.dunyabulteni.net/?aTyp e=haber&ArticleID=239167 Vikipedi İnternet Ansiklopedisi, 2012 Tuareg isyanı; Bambara Krallığı; Mali Federasyonu; Fransız Batı Afrikası; Rene Auguste Caillie maddeleri. Yalın Alpay, Çin Afrika’da Ne Yapıyor?, Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM). Kaynak: Dünya Bülteni, 1 Şubat 2013 18 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Fransa’nın Yeni Afrika Politikası (!) Fransa Devlet Başkanı Froncais Hollande ilk resmi Afrika turuna Senegal’i ziyaret ederek başladı. Senegal’den sonra Kongo’ya geçen Hallande bugün 14.düzenlenen Frankofan zirvesinde Fransa’nın yeni (!) Afrika politikasına yönelik önemli mesajlar verdi. Aslında Hollande’nin bu Afrika ziyareti eski devlet başkanı Sarkozy’nin 2007’de yaptığı ziyareti andırıyor. Sarkozy de Fransa-Afrika ilişkilerinden yeni bir dönemin başladığını ifade etmiş fakat görevde kaldığı sürece Fransa’nın Afrika’ya yönelik emperyal politikalarından vazgeçmemişti. Afrika ülkelerinde Hollande’ın bu ziyareti ile de benzer bir beklentinin olduğu fakat bu beklentinin son üç haftada Fransız devlet başkanının Mali’ye yönelik olası bir askeri operasyon için yoğun diplomasi trafiğine girmesi Fransa’nın devlet başkanları değişse bile alışkanlıklarını değiştirmediğini ortaya çıkarıyor. Hollande seçim sürecinde Le Figaro gazetesine verdiği demecinde Fransa’nın Afrika’daki istikrarsızlıklarına katkı yapmak yerine Afrika’nın ekonomik kalkınmasından yana tutum içinde olacaklarını siyasi sorunların askeri yollarla değil diplomasi dilini kullanarak çözeceklerini çünkü, askeri yöntemlerin yeni krizleri beraberinde getirdiğini ifade etmişti. Oysaki iki gün önce 24 France TV’ye yaptığı açıklamalarda Mali’deki sorunun diyalogla değil ancak askeri müdahale ile çözüleceğini belirterek başta ABD olmak üzere BMGK temsilcilerini çözümün askeri yöntemden geçtiğine ikna ya çalışması Hollande’ın Afrika politikasında fazla bir değişiklik olmayacağını doğruluyor. Hollande, Cumartesi günü Demokratik Kongo Cumhuriye’tinin başkenti Kinşaşa’da Fransızca konuşan ülkelerin temsilcileriyle Afrika’nın demokratikleşmesini masaya yatırıyor. Fakat zirveye çağrılan isimlere bakıldığında Afrika’nın hâlihazırdaki diktatörlerin tercih edilmesi, Arap uyanışının Afrika’yı etkilemesinden ziyade Afrika halklarının uyanışlarına alınacak tedbirlerin mülahaza edileceği bir zirve olacağı izlenimini veriyor. Hollande ziyaret öncesinde eski yanlışların tekrar edilmeyeceğini, Fransa ile Afrika arasında yeni bir sayfa açılacağını iddia etse de zirvenin ağırlıklı konularından biri Mali’ye yapılacak askeri operasyona Afrika ülkelerinin desteğini sağlamak olacaktır. Nitekim Moritanya Dışişleri temsilcisi, Fransa’nın Mali’ye gerçekleştirilecek askeri operasyona yönelik diplomatik girişimlerini bölgenin istikrarsızlaştırılmasına katkı sağlayacağını belirtmiş, diğer bölge ülkelerin Fransa’nın girişimlerine karşı çıkmalarını ifade etmişti. Fransa ise bu açıklamayı talihsizlik şeklinde nitelendirerek Afrika ülkelerinin olası operasyona destek vereceklerini ümit ettiklerini ifade etmişti. 19 > 2013 ŞUBAT İbrahim Tığlı > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Fransa’nın Afrika ile olan ilişkilerinin tarihine bakıldığında siyasi, ekonomik ve askeri çıkarların daima Fransız politikasının temeli olduğu fark edilecektir. Fransa’nın Afrika’yı demokratikleştirme çabaları, çıkarların sürdürülmesinden ziyade Afrika’nın terk edilmesini gerektirecektir. Son on yılda Fransa, Afrika’daki eski sömürgelerindeki ekonomik imtiyazı Çin, Brezilya, ABD gibi ülkeler kaptırmış durumda. Özellikle Çin Nijer, Benin Burkino Faso, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Fildişi Sahillerine sadece kaynaklarını elde etmek için değil, yatırım, sağlık, eğitim, işsizlik gibi kronik sorunların çözülmesinde katkı sağlayarak bu ülkelerin kalkınmasında önemli bir işlev görüyor. Fransa’nın Afrika’nın kalkınmasına yönelik ne bir projesi ne de ekonomik potansiyeli bulunuyor. Bu durumda Hollande’ın Afrika’nın ekonomisini katkı sağlaması zor görünüyor. Fransa’nın ekonomisinde bu Afrika ülkelerinin yüzde 15’lik bir payından vazgeçilmesi Fransa’yı tarihinin en büyük ekonomik kriziyle karşılaşmasına yol açacaktır ki; ne Hollande ne de başka bir Fransız lideri bu riski göze alamayacaktır. Frankafrik döneminin yerine Fransa ile Afrika ülkeleri arasında ilişkilerinin başladığı söylense de bu temenniden öteye geçmediğini gelecek gösterecektir.. Geçen yıl Fildişi Sahili eski devlet başkanı Laurent Gbogba’nın devrilmesiyle sonuçlanan Fransız destekli sivil darbe, halkın siyasi, ekonomik, sosyal Artık Fransa’nın eski po- beklentilerini karşılamak yerine Fransız kahve ve kakao ithalatçıların çıkarlarını korumaya yönelik olduğu görüldü. litikasını devam ettireme- Hala Fildişi’nde ne siyasi ne de askeri istikrar sağlanamadı. yeceği de belli oldu; ki Hollande’nin barışçıl bir şekilde yönetim değişikliğini bu Fransa’nın isteğinden gerçekleştiren Senegal’i diğer Afrika ülkelerine örnek göstermesi ve ziyaretini bu ülkeden başlatması aslında ziyade Afrika’da değişen bir ironidir. Çünkü Senegal’deki siyasi gelişmeler Fransa politik koşullarından kay- etkisinden ziyade Senegal halkının bilinçli bir tercihinden kaynaklanmaktaydı. Hatta yıllardır eski devlet başkanı naklanmakta. Wade’yi destekleyen Fransa’ya karşı, halkın bir cevabıydı. Senegal’in başkenti Dakar ve Kinşasa’da güvenlik güçlerinin engellemelerine rağmen gösteriler oldu. Bu gösterilerde özellikle milliyetçi ve sol çevrelerin birlikte hareket etmesi Fransa’nın Afrika’daki imajını göstermekte. Artık Fransa’nın eski politikasını devam ettiremeyeceği de belli oldu; ki bu Fransa’nın isteğinden ziyade Afrika’da değişen politik koşullarından kaynaklanmakta. Hollande’nin yeni diye tabir ettiği politikasında bazı değişiklerin olacağını da söylemek gerekiyor. Öncelikle yeni dönemde Fransa-Afrika ilişkileri ekonomik boyutta devam edecek ve Fransa eski emperyal nüfuzunu ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde kullanacaktır. Fakat bu ilişki biçimi üretim ekseninden tüketim eksenine kayacaktır. 20 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Özellikle sağlık, otomativ, iletişim araçları, beyaz eşya da Fransız malları tercih edilebilirliğini korumaktadır. Fransa, Afrika’ya yönelik askeri niyetlerini bırakması zor görünmekle birlikte, Orta Afrika’daki askeri gücü siyasi güce evrilecektir. Batı Afrika’daki askeri imtiyazını hiçbir zaman kaybetmek istemeyecek hatta Mali, Moritanya, Fildişi ve Nijer’e yeni askeri güçler gönderme yolunu arayacaktır. Hollande’ın demokrasi ve insan haklarına vurgu yapması, yapısal reformların gerçekleştirilmesinden ziyade kültürel ve dil unsurlarının kullanılarak Fankofan Afrika ülkelerine Arap uyanışıyla hızlanan insan hakları, özgürlük, adalet, yolsuzlukla mücadele, demokratikleşme, eşitlik, şeffaf yönetim gibi algıların Fransa pazarını kullanarak satma girişimi olacaktır. Biz yine de, Fransa’nın Afrika politikasının değişeceğini daha doğrusu değişmek zorunda olacağını söyleyelim. Fakat ABD’nin Bush ile Obama döneminde dış politikasında ne kadar farklılık olduysa Sarkozy ve Hollande dönemleri için de benzer farklılıklar olacağını söylemek, kahin olmayı gerektirmeyecektir. 21 > 2013 ŞUBAT Kaynak: Dünya Bülteni, 13 Ekim 2012 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 22 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali Operasyonu ve Bölgesel Rekabet Batı Afrika ülkeleri Dışişleri ve Savunma bakanları son bir haftadır yoğun trafik içindeler. Katar, Fransa, Mali, Burkina Faso ve Nijerya arasında gerçekleşen görüşmeler Pazar günü Nijerya’nın başkenti Abuja’da sonuçlanması bekleniyor. 22 Mart 2012’de görevinin bitmesine bir ay kala Mali devlet Başkanı Amadou Toure devrilerek askerler yönetime el koymuştu. Siyasi istikrarsızlıktan faydalan Tuaregler bağımsızlıklarını ilan etmişler ve Mali’nin kuzeyindeki Azawad bölgesinde şeriat ilan ettiklerini açıklamışlardı. Goa, Timbuktu, Kidal gibi kuzey Mali şehirlerinin Ensaruddin, Mağrip İslami Cephesi Batı Afrika Cihad ve Tevhid Hareketi İslamcı hareketlerin kontrolüne geçmesiyle Fransa BM’de temaslara başlamış ve BM Güvenlik Kurulu 12 Ekim’de 14 Batı Afrika’sının oluşturduğu Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) öncülüğünde Mali’ye askeri müdahale yapılması kararı almıştı. BMGK 45 günlük operasyon hazırlık planının yapılması için ECOWAS’a süre tanımıştı. Cezayir ve Moritanya’nın da ikna edilmesiyle Mali’ye yapılacak operasyonun şartları, kimin idare edeceği, hangi ülkelerden askerlerin konuşlandırılacağı, Fransa başta olmak üzere ABD ve Avrupa devletlerden hangi alanlarda destek alınacağı, katılacak askerlerin sayısı, hangi bölgeleri kapsayacağı ortaya çıkacak. 26 Kasım’da BM Güvenlik Kuruluna teslim edilecek plandan sonra da Ocak veya Mart gibi operasyon başlayabilir. Batı Afrika ülkelerinin operasyon konusunda uzlaşmış görünmelerine rağmen benzer kaygıları paylaştıkları söylenemez. Nijerya, Fildişi Sahili, Siarra Leona ve Liberya müdahaleyi en ateşli şekilde savunan ülkeler. Boko Haram’ın gerçekleştirdiği eylemler sonucu Nijerya hükümeti güvenlik krizini ülke dışına çıkararak çözüm bulma arayışında. Sierraa Leona ve Liberya’yı da şimdilik Mali bahanesi ile dışarıdan gelecek yardımların peşindeler. Burkina Faso, Nijer, Moritanya ve Cezayir gibi ülkelerin kafası halen karışık. Sonuçta bu ülkelerde önemli miktarda Tuareg yaşıyor ve çatışmaların sıçrama riski büyük. Gine Bisav, Gine, Benin, Togo ise pasif bir destek vermekle yetiniyorlar ve asker göndermek istemiyorlar. Fas ise bir ikilemle karşı karşıya; yıllardır destek verdiği Tuareglerle çatışmak Batı sahra sorununu içinden çıkılmaz hatta ayrılmasıyla sonuçlanacak bir duruma dönüştürebilir. Tuareglerin yaşadığı Azawad bölgesinin, müdahaleden sonra bir Somali veya Irak’tan ziyade Afganistan’a dönüşme potansiyeli bulunuyor. Eğer Ensaruddin ikna edilemezse Mali, uluslararası işgalci güçler ve cihadçı Selefilerin savaştığı yeni bir Afaganistan olacaktır. Mali’nin Avrupa’ya yakın ve savaşılacak bölgenin çöl olması işgalciler lehine bir sonucun doğacağını ortaya çıkarıyorsa da sayıları şimdiden 40 bine ulaşan İslamcı hareketlerin 23 > 2013 ŞUBAT İbrahim Tığlı > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI sadece savaşı Mali’yle sınırlı tutmayacakları başta Bakoma olmak üzere Batı Afrika şehirlerinde intihar saldırılarının başlayabileceği görünmekte. Mali’deki taraflar Somali ve Irak’taki gibi yerel unsurlar değil aksine 6 farklı Afrika ülkesinde yaşayan doğrudan Tuaregler ve başta Nijerya olmak üzere diğer ülkelerden gelecek cihat gruplarıdır. Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi, Afrika kökenlilerden oluşurken, Mağrip İslami Cephesi Cezayir, Tunus, Libya’dan gelen selefi birliklerden oluşmaktadır. Liberya, Sierra Leona ve Fildişi Sahili’ndeki iç savaşlardan sonra bölge ülkelerinin savaş ekonomilerindeki payı azalmıştı. Savaş tüccarları ve baronlar için Afrika’nın vazgeçilmez pazarı tekrar kurulacak hemen hemen bütün Batı Afrika ülkeleri silahlanma yarışına gireceklerdir. Şimdiden Mali ve Nijer’e insansız hava taşıtları gelmeye başladı bile. Bu silahlanma yarışı bir bakıma Batı Afrika ülkelerinin doğal kaynaklardan kazandıkları paraları da harcama fırsatına dönüştürürken İMF, Dünya Bankası, ABD ve Fransa’ya ekonomik ve askeri bağımlılıkları da devam edecektir. Çin ve Rusya’nın bu müdahaleye sessiz kalmadıkları, Mali’ye gerçekleştirilecek Suriye’deki gibi tepki göstermek yerine onayladıkları görülmektedir. Aslında sözde ECOWAS ülkeleri arasındaki müdahaleye Fransa ve görüşmelerin, bu küresel güçlerin çıkarlarını korumaya İngiltere ile birlikte ispan- yönelik olduğunu da söylemek mümkündür. Çin’in, Mali ile ekonomik ilişkileri yeterince güçlü değil, altın, uranyum ve ya, İtalya ve Polonya’nın pamuk ticareti Fransa, Kanada ve ABD şirketlerinin tekelinde. da destek verecek ol- Cihatçı gruplara kullandıkları silahların dolaylı yoldan ması Avrupa Birliği’nin Çin’den gelecek olması muhtemel gözükmekte. Katar, Suudi Arabistan, Sudan’ın para transferlerine aracılık edebilecekleri son günlerde ilk defa tahminleri şimdiden yapılıyor. Aslında Batı Afrika’daki selefi dış müdahalede ortak cihad grupları ile Suudi Arabistan ve katar arasındaki ilişkinin altı çizilmesi gereklidir. Çünkü bu hareketlerin iki ülkeden bir noktada birleştiklerini beslendikleri bilindiği halde neden bu devletlere karşı en gösteriyor. küçük bir eleştiri gelmediği kafaları karıştırmakta. Mali Başbakanının Katar’ın başkenti Doha ziyaretinin ayrıntıları birkaç görüşme dışında basına sızmadı. Acaba bu savaş oyunu göründüğünden daha karmaşık ilişkilere mi sahip? Mali’ye gerçekleştirilecek müdahaleye Fransa ve İngiltere ile birlikte ispanya, İtalya ve Polonya’nın da destek verecek olması Avrupa Birliği’nin son günlerde ilk defa dış müdahalede ortak bir noktada birleştiklerini gösteriyor. İspanya ve İtalya’nın isteklerinin bölgede rol kapma yarışı ile ilgili olduğu söylense de aslında Batı Sahra sorununda hamilik üstlenen İspanya’nın gelecekte Tuaregler üzerinde de benzer çabalara gireceği 24 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < söylenebilir. Batı Sahra sorunu ispanya’nın elinde Fransa’ya karşı daima bir koz olurken Tuareglerin de yakın gelecekte hamiliğine soyunacak olması İspanya’nın bölgedeki elini güçlendirecektir. İtalya ve Polonya’nın çabalarında ise doğrudan bölgeyle ilgili bir istekten ziyade birlik içerisinde güç dengesini korumak istemelerinden kaynaklanıyor. Yalnız burada ilginç bir nokta var ki o da Güney Afrika’nın tutumu. Apartheid sonrası Güney Afrika’nın dış politikasına bakıldığında devletlerden ziyade halkların yanında bir diplomasi izlenirdi. Sudan, Eritre, Kongo hatta Libya örneklerinde gördüğümüz çabaların Mali için yapılmaması arabulucu devlet imajını da zedelemektedir. Sonuçta savaş sadece İslamcılara değil özgürlük ve bağımsızlık isteyen Tuareglere karşı yapılacaktır. Liberal ve laik söylemleri ile öne çıkan Azawad Kurtuluş Örgütü de operasyonun bir işgal niteliği taşıyacağı ve Azawad’ın özgürlüğü için diğer Tuareglerle birlikte savaşacaklarını ifade ettiler. Mali’ye gerçekleştirilecek olası müdahalenin Azawad bölgesiyle sınırlı olmayacağını söylemek şimdiden mümkün. Bu askeri operasyon küresel çekişmenin Afrika’da daha görünür şekilde ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Nihayetinde demokrasi götürmek, tarihi eserlerin tahrip edilmesini önlemek ve el Kaide’nin Sahra-altı Afrika’sında yayılmasını önlemek yalnız uluslar arası meşruiyet arayışından kaynaklanmaktadır. Fakat asıl düşünülmesi gereken bu fırsatın niçin verildiği ve İslam beldelerin bu küresel çatışma alanlarına neden dönüştürüldüğüdür? 25 > 2013 ŞUBAT Kaynak: Dünya Bülteni, 10 Kasım 2012 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 26 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Kuzey Mali veya Afrika’nın Afganistanı Muhammed Haddad Fransa devlet başkanının 12 Ekimde Senegal’in başkenti Dakar’da yaptığı konuşma, sonrasında 29 Ekimde Amerika dışişleri bakanının Cezayir’e yaptığı ziyaret, Mali’ye “eli kulağında” bir askeri müdahale şekline dönüştü. Peki, bunun yankıları genelde mağrib bölgesinde ve özelde Arap baharından sonra gelişmeye başlayan iki ülke, Tunus ve Libya’da nasıl yankılanacak? “Eli kulağında” terimini özellikle kullandım. Çünkü son ana kadar bir uzlaşma olabileceği ihtimalinden kaçınamayız. Çünkü bu konuda bir öncüye dönüşen Cezayir, zamanı geldiğinde kullanacağı dosyalarını hala saklıyor. Çünkü Cezayir, Amerika ve Fransa’nın kendisinin desteği, açık olmasa bile dolaylı yoldan katılımı olmadan hiçbir girişimde bulunamayacaklarını ve bu iki gücün kendisine umutsuzca ihtiyacı olduğunun çok iyi farkında. Cezayir onlarca yıldır isyan hareketleriyle boğuşma konusunda artık ün sahibi olmuş bir devlet. Sayın Abdülaziz Buteflika’nın da bu sorunu çözmek için ender bir yeteneğinin olduğu da tartışmasız bir gerçek. Bu konudaki özelliğini ilk defa 1975 yılında dışişleri bakanı iken OPEC’te görevli petrol bakanlarının kaçırılması olayında gösterdi ve çözüm bulmayı başardı. Aynı şekilde 1999’da devlet başkanı olduğunda ülkedeki iç savaşı durdurmak için radikal İslamcı gruplarla müzakere yollarını açtı ve demokratik uzlaşı için görüşme fikrini kabul ettirdi. Eğer Cezayir hükümeti Mali’nin kuzeyine hâkim olan bu örgütleri dağıtamazsa ve bu ko27 > 2013 ŞUBAT Bilindiği üzere, mağrib ülkelerindeki “El Kaide” örgütü ve “Dinin Yardımcıları” grubu, Cezayir için uzlaşıya girmeyi reddettikten sonra ülkenin güneyinde konumlanmış birer cihad gruplarına dönüştü. Burada yine Buteflika devreye girmiş ve dış müdahale tehtidine karşı daha yumuşak davranmaları konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Son haberler de Cezayir hükümeti ile Dinin Yardımcıları grubuyla müzakerelerin devam ettiğine işaret ediyor. El Kaide ise bu konuda hala sert ve katı… Belki de El Kaide’nin amacı Afganistan’daki savaşçıların yükünü azaltmak için batıya karşı yeni bir cephe açma hedeflerinden birini taşıyordur ve bunun için çevre ülkelerden maliye bir sürü gönüllü çekiyor. Bu şekilde El Kaide, “küresel savaş” projesini geliştirmeye çalışıyor. nuda bir çözüm üretemez ise askeri müdahale son seçenek olarak gündeme gelecek. Hiç kimse de Mali halkının bu durumu memnuniyetle karşılayacağını ve kolay bir operasyon olacağını düşünmesin. Çünkü böyle bir operasyon doğrudan sonuca gitmek için hava saldırısı şeklinde olacak ve “Temiz Savaş” teorisine göre sahte askeri propagandalarla dolu bu müdahale de birçok masum sivilin kanının dökülecek. Sonra müdahale eden kuvvetler isyancıların konuşlandığı yerleri vuracak ve örgütü yok etmeye çalışacak, ama asla bu grupları bölgeden tamamen temizleyemeyecek. Bu durum da, kuzey Mali’de günden güne şiddetlenen kaos ortamı oluşturacak. Sadece bu iki faktör bile halkın askeri müdahaleye karşı cephe almasında yeterli. Radikal grupların kuzeydeki hâkimiyetleri, her ne kadar olumsuzlukları fazla olsa da, aslında net bazı faydalar içeriyor. En basit şekliyle, bölgede hırsızlık ve saldırıların engellenmesinde önemli rol oynuyorlar. Bu bile, halk için ideolojilerden veya uluslar arası politikalardan çok daha Tarih kendisini dramatik önemli. En azından kendilerini ve yaşam araçlarını korumayı garantiliyorlar. bir şekilde tekrar ederse Büyük Ortadoğu’nun sağında kalan Mali, solundaki Afganistan ile aynı kaderi paylaşır: Politik ve siyasal devletin çöküşü, Bununla birlikte, durum iki yönde karışıklık oluşturuyor. İlk olarak Mali’nin güneyi de yanardağın ağzında. Şimdiye kadar sivil devlet yanlıları ile şeriat devleti yanlıları arasındaki çatışmalar bile siyasi düzlemde kalmıştı. Ama kuzeydeki durumun şiddetlenmesiyle dini duygular alevlenecek ve batının emellerini gerçekleşmesine yardım ederek Mali’nin her yerinde kırılgan patlamalar yaşanmasına sebep olacak. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI radikal grupların nüfuzu- İkinci olarak ise, Tunus, Cezayir ve Libya’da selefi na yol açar. cihatçıların sözde uzantıları, Mali’nin kuzeyine askeri müdahaleyi bir fırsat olarak görecek ve savaş çığlıkları atmaya başlayacaklar ve “yerine getirilmesi gereken görev” için gençleri ateşlendirecekler. Hatta kuzey Mali meselesi Tunus ve Libya’daki bu grupların halkın batıya karşı olan nefretinden faydalanıp bağış ve yardım toplamaya bu şekilde varlıklarını güçlendirmeye bile destek olabilir. Bunun yanı sıra, toplumda şeriatın uygulanması için çeşitli propaganda unsurlarını geliştirebilirler. Cezayir ise burada en tehlikeli role sahip olur ve tüm bölgelere askeri eğitmenler ve silahların kaçırılması için sahillerini geçiş noktası olarak feda edebilir. Tarih kendisini dramatik bir şekilde tekrar ederse Büyük Ortadoğu’nun sağında kalan 28 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali, solundaki Afganistan ile aynı kaderi paylaşır: Politik ve siyasal devletin çöküşü, radikal grupların nüfuzuna yol açar. Bu nüfuz, teröre, terör de uluslararası çatışmalara yol açar ve eğer sorun giderilmezse dış güçler müdahale eder. Çözümsüzlük ihlalleri getirir, komşu ülkeler uzun süreli çatışmaların merkezi haline gelir v.s… İşte bu şekilde de yeni Ortadoğu şekillenmeye başlar… Kaynak: El Hayat, 15 Kasım 2012 29 > 2013 ŞUBAT Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 30 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < AFRICOM, Afrika’da Güvenliği Tehdit Ediyor İbrahim Tığlı Barack Obama’nın tekrar ABD başkanı seçilmesi birçok Afrika ülkesinde memnuniyetle karşılanmıştı. Bu memnuniyetin temelinde Pan African News’in editörü Aboyami Azikiwe’nin belirttiği gibi ABD’nin Afrika’daki politikalarının siyasi ve güvenlik odaklı olmaktan çıkarak insani ilişkiler zemininde yürüyeceğine dair umuttu. ABD’nin Bush döneminde ana hatları çizilen güvenlik odaklı politikalarının bir süre daha devam edeceği AFRICOM’a bütçeden ayrılan pay ile ortaya çıkmış oldu. Obama yönetimi AFRICOM bütçesini iki katına çıkararak kıtada yeni üsler kurulabilmesinin de yolunu açtı. 2007’de Afrika’daki ABD çıkarlarını korumak için kurulan AFRICOM, Libya’dan Kongo’ya, Gine körfezinden Somali’ye kadar çok geniş bir alanda faaliyet gösteriyor. Resmi olarak 3 bin 500 olduğu iddia edilen asker sayısının gerçeği yansıtmadığı sadece Somali ve Darfur’da ki Afrika Birliği’nin barış güçlerine destek veren AFRICOM’a bağlı 5 bine yakın asker olduğu çeşitli kaynaklarca iddia ediliyor. Mali’de 2007 öncesi bir iç savaş senaryosundan söz etmek neredeyse imkansızdı. Güney Mali’nin Tuaregler üzerinde hakimiyeti sınırlı olmakla birlikte taraflar arasında bir çatışma da yoktu. Fakat 2012 Mart’ında yapılan askeri darbe güneyde politik kargaşayı artırdığı gibi Tuareglerin’de bağımsızlıklarını ilan etmesini sağladı. Darbeyi gerçekleştiren Yüzbaşı Amadou Haya Sanogo’nun darbeden bir yıl önce özel bir görevle ABD’ye getirildiği ve beş farklı askeri tesiste eğitimden geçirildiği iddia ediliyor. Mali’nin şiddet sarmalına çekilmesinin arkasında dünyanın yüzde 5.8 altın üretiminin gerçekleştiren Mali-Gana hattının her iki devlet yönetimleri tarafından ABD’li şirketlere peşkeş çekildiğini deneyimli gazeteci Patrick Henningsen tarafından açıklanmıştı. Mali’de Tuaregler bahane edilerek AFRICOM’un Sahel bölgesinde yetkisini artırarak kendisine, kuruluş amacı dışında istihbarat, askeri yardım, hükümet askerlerini eğitme gibi görevler tahsis etmesi güvenliği sağlayıcı değil önleyici bir yol haritası içinde olduğunu gösteriyor. 31 > 2013 ŞUBAT AFRICOM’la ilgili üzerinde durulması gereken asıl konu ABD’nin barış amaçlı bir misyon mu gerçekleştirdiği yoksa bölgedeki güvenliği tehdit eden bir aktöre mi dönüştüğüdür. AFRICOM’un Afrika’da barışa katkısının hemen hemen hiç olmadığını söylemek abartılı olmaz. Çünkü kaba bir şekilde baktığımızda AFRICOM’un konuşlandığı bölgelerde güvenlik zafiyeti ve istikrarsızlık artarak devam etmektedir. Mali, Nijerya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ki güvenlik sorununun AFRICOM’la birlikte daha da arttığı ortadadır. Bu yol haritasının da 2008’de ECOWAS ülkeleri ile AFRICOM’un Bakoma’da birlikte gerçekleştirdiği 5 gün süren “Stratejik Zirve” de belirlendiğini General William Ward, Washinton Times’e açıklamıştı. 2008’de AFRICOM’un ilk üssü olarak kurulan eski Fransız sömürgesi Cibuti’den ve gizli üs olduğu iddia edilen Etiyopya’dan insansız hava taşıtları her gün Somali semalarında görünerek hava saldırısında bulunuyor. AFRICOM’un bölgede konuşlandırmasının nedeni Somali sahillerindeki korsanlar olarak açıklanmasına rağmen bu insansız hava taşıtları korsanlar yerine sivil halkı bombalamakta. Doğu ve Orta Afrika’da istikrarsızlık, ABD’nin politikalarına bağımlı bir şekilde işliyor. Radikal İslamcılara karşı savaş bahanesi ile İslamcılığın bir tercih dahi olmadığı Uganda, Burundi, Ruanda ve Kongo’nun teröre karşı savaş adı altında güvenliksizliğe dahil edilmesi barıştan ziyade ülkeler arasındaki husumetin artmasını CIA ve Savunma İstih- tetikliyor. Uganda, Kenya’da Şebab’ın yaptığı iddia edilen barat Ajansı’nın casus- bombalama saldırılarının, Somali işgaline desteklerinden sonra gelmesi manidardır. ları son bir yıldır Sudan, Kongo, Sahel ve Somali bölgesinde eşgüdümlü bir şekilde AFRICOM’a bağlı olarak çalışıyor. Bu ülkelerde güvenlik sorunu iç savaş sürecini ayrı tutarsak katlanarak arttığı Uganda’da Tanrının Kurtuluş Ordusu örgütünün lideri Joseph Kony’nin yakalanması için sosyal medyada AFRICOM öncülüğündeki “İnvisible Children” kampanyası başlatılmış, önce 100 uzman asker sonra da 2000 kişilik özel bir kuvvet oluşturulmuştu. Konuşlandırılan askerlerin petrol havzası olarak Albert Gölü’nde olması Mozambik, Burundi ve Kongo’yu karşı karşıya getirmişti. Özellikle Kongo’da Ruanda ve Uganda kanalıyla M23 hareketine AFRICOM’un destek vermesi bölge güvenliğinin BM barış gücü yerine Amerikan askerlerine bırakılması tartışmalarını getirmişti. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI görünmektedir. Sudan devlet Başkanı Ömer el Beşir’in geçenlerde Amerika’nın Mavi Nil ve Güney Kordofan’daki isyancıları istihbarat ve lojistik destek sağladığı hatta aralarında savaşan Amerikan askerlerinin olduğu suçlaması yabana atılır bir iddia değildi. Son zamanlarda Sudan ordusu SAF’a karşı isyancılarının başarılı sonuçlar alması Güney Sudan’ın desteği ile açıklanamaz. CIA ve Savunma İstihbarat Ajansı’nın casusları son bir yıldır Sudan, Kongo, Sahel ve Somali bölgesinde eşgüdümlü bir şekilde AFRICOM’a bağlı olarak çalışıyor. Bu ülkelerde güvenlik sorununun iç savaş sürecini ayrı tutarsak katlanarak arttığı görünmektedir. Önce çatışma ortamları oluşturulmakta -Mali ve Kongo’da olduğu gibi- daha sonra sözde 32 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < destek adına uzun süreli işgallerin perdesi aralanmakta. Eğer AFRICOM barış misyonu ise, neden şu ana kadar bulunduğu ülkelerin güvenlik sorunlarını çözmedi? ABD’nin Afrika’nın güvenliğini tehdit etmeye yönelik bir politikayı sürdürmesinin arkasında stratejik hedefler olduğu açıktır. Öncelikle bu politikanın temelinde ÇinABD rekabeti yatmaktadır. Çin’in kıtaya nüfuzunu engellemek isteyerek Afrika halkları arasındaki kökleşmesini önlemek istemektedir. Afrika ülkelerinin iki zayıf noktası var biri etnik farklılıklar diğer kırılgan güvenlik sorunu. Çin’in Afrika politikalarında ekonominin belirleyici olması sorunların çözümüne yönelik şimdilik bir siyaset geliştirmemeleri, liderleri ABD gibi güçlü devletlerin himayesine itmektedir. ABD, Afrika ülkelerinin güvenlik zafiyetinden faydalanarak bağımlı devlet anlayışını sürdürmek istemektedir. Bağımsız ekonomi bağımsız devlet anlayışı halen Afrika için geçerli değildir. Özellikle Frankofon ülkelerde dahi alım satımda doların geçerli olması, darbe yönetimlerinin liberal ekonomiler uygulamaya mecbur bırakılmaları Amerikan yüzyılının hala bu ülkeler için cazibesini koruduğunu gösteriyor. Küresel krizden Afrika’nın etkilenmediğini söyleyebiliriz. Bunun nedenini güçlü Afrika ekonomileri yerine başta petrol ve diğer madenlerden elde gelirlerin ekonominin çökmesini engelleyerek silah, kara para, uyuşturucu ticareti, darbe ve terörizm politikaları nedeniyle piyasanın canlandırıldığını iddia edebiliriz. ABD’nin gelecekte kıtada kalıcılığı, kullanabildiği askeri kapasite ve imkânlara orantılıdır. Ancak askeri yardımlarla bölgedeki hegemonyasını sürdürebilir, yönetimleri bağımlı hale getirebilir. Liberya, Sierra Leone ve Kenya’da daha önce denenmiş yöntemler artık AFRICOM aracılığıyla bütün kıtaya yayılmak isteniyor. AFRICOM’la işbirliği, isteyerek ya da istemeyerek Afrika yönetimlerinin vazgeçemediği seçeneğe dönüşerek Amerikan emperyalizminin güvenlikten yoksun bir kıta oluşturmasının yolu açılıyor. Sonuçta sıcak savaş ortamı Afrika’da bir cazibe haline gelirken yeni sömürgecilik bütün hızıyla yorgun kıtayı kuşatmaya devam ediyor. 33 > 2013 ŞUBAT Kaynak: Dünya Bülteni, 19 Aralık 2012 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Fotoğraf: Serhat Orakçı 34 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali Operasyonunun Muhtemel Sonuçları İbrahim Tığlı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) beklendiği gibi Mali’ye yapılacak askeri operasyonu onayladı. 15 üye devlet temsilcisinin oy birliği ile alınan 2086 sayılı karara göre Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ve Afrika Birliği öncülüğünde Uluslararası Destek Misyonu (AFİSMA) konuşlandırılacak. Öncelikle operasyonun yeni bir Irak oluşturmak için planlandığını görmekteyiz. Kuzey ve güneyi bir boğazla birbirine bağlanan Mali’nin, tarafları ikna etmek için geçici olarak Mali’nin toprak bütünlüğünden söz edildiği anlaşılmaktadır. Operasyonun bir yıl gibi bir tarihi içermesine rağmen en az on yıla yayılabileceğini söyleyebiliriz. Mali’nin kuzeyinde özerk bir Tuareg yönetimine yeşil ışık yakılmakta fakat yönetimin şer’i kurallara dayanması istenmemektedir. Laik ve milliyetçi Tuareglerin kısa bir zamanda yönetimde söz sahibi olabilmeleri zor göründüğü için zamana yayılarak selefi gruplar etkisiz hale getirilip, Kuzey Irak’ta olduğu gibi Batı yanlısı özerk bir yapı kurulması hedeflenmektedir. Mali başta olmak üzere bütün Sahel’in istikrarsızlaşacağı ve bölgenin daha da radikalleşeceğini tahmin etmek zor değil. Askeri darbe öncesi isyancıların yaşadığı Azawad bölgesinde MNLA olarak bilinen Azawad Kurtuluş Hareketi etkiliyken, şimdilerde isyancı örgütlerin sayısında artma yaşanıyor. İslami Mağrip Cephesi’nin Sahara Emirliği, Batı Afrika Tevhid ve Cihad hareketi, El kaide Bağlantılı El Moulethemine Tugayları, Ensaruddin ve Güney Libya’nın çöl savaşçılarından oluşan Ensarul Şeria. Geçen sene ekimde İslami Mağrip Cephesi’nden ayrılan 50 kadar isyancı tarafından kurulan Batı Afrika Tevhid ve Cihad hareketi’nin bugünlerde 10 binden fazla silahlı askerinin bulunduğu kabul ediliyor. Bu silahlı grubun üyelerinin, Tuaregler’den ziyade Batı Afrika ülkelerinden gelen gençler tarafından oluştuğu herkesin malumu. Sahel, giderek ABD ve Fransa’ya karşı bir isyan bölgesine dönüşerek Müslüman Afrikalı gençler için bir çekim merkezine dönüşüyor. 35 > 2013 ŞUBAT BMGK’nın verdiği kararda herhangi bir etnik yapıdan söz etmemesi, silahlı gruplardan yalnız el kaide bağlantılı İslami Mağrip Cephesi ve Batı Afrika Cihad ve Tevhid Hareketi’ni zikretmesi, operasyonun yerel değil küresel tehdide yönelik olduğunun işaretini veriyor. Fakat, Mali’nin birlik ve beraberliği bu örgütlerin varlığına ve yokluğuna bağlı değildir. Çünkü bu örgütler Mali’deki krizin bir sonucu olarak ortaya çıkmışlar, güvenlik boşluğundan faydalanarak Azawad bölgesine yerleşmişlerdir. Mali’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden, Kuzey Afrikalı selefiler veya Batı Afrika kökenli cihad grupları olduğunu söylemek, güvenlik sorunu ile siyasi krizi birbirine karıştırmak anlamına ge- lir. Siyasi kriz ordunun yönetime el koyması sonucu, siyasi karışıklıktan istifade eden Tuaregler’in bağımsızlığını ilan etmesi ile ortaya çıkmıştı. Başlangıçta dünyanın sessiz kaldığı bu bağımsızlık ilanı, İslamcı Ensaruddin hareketinin, Ulusal Azawad Özgürlük Hareketi’ne karşı üstünlük sağlayarak Goa, Kidal, Timbukti şehirlerinde şeriat ilan etmesiyle Batı kamuoyunda yerel bir krizden bölgesel bir krize dönüşmüştü. Diğer yandan BMGK’nın bu kararı, Mali’de etnik çatışmayı da tetikleyecek, Tuargler ve diğer Malili topluklar arasında tansiyon giderek yükseltecektir. Azawad bölgesinde yalnız Tuaregler değil, Songhai, Peuhl, Bella ve Araplar da yaşamaktadır. 11 Aralık’ta askeri cunta tarafından görevden alınan Cheick Modibo Diarra, Fransız yönetimini suçlayarak sorunun diyalogla çözülebilmesi dururken bir iç savaş süreci başlatmak istendiğini söylemesi dikkate alınmalıdır. Çünkü hükümet yanlısı askerlerin ve milislerin Fransız ajanların desteğiyle kuzey şehirlerinde isyancılara destek veren kişileri listeledikleri bilinmekte, kontrolü tekrar sağladıklarında misilleme yapabilecekleri görülmektedir. Çünkü 2005 ve 2008’de Songhailere bağlı Ganda Koi ve Gando İzo milisleri kadın çocuk demeden yüzlerce Tuaregliyi katletmişlerdi. İnsan Haklar İzleme örgütünün raporlarına göre 21 Mart’ta devlet başkanını devirerek yönetimi devralan cunta lideri Yüzbaşı Amadou Sanogohave’nin de çoğunluğu Tuareg olmak üzere yüzlerce muhalif kişiye hapse attırdığı, işkence ettirdiği, zorla göç ettirdiği bildiriliyor. Mali’nin güneyinden birçok kişinin isyancılara katıldığı düşünülürse bu suçlamaların haklılık payı olduğunu gösteriyor. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Operasyondan etkileneceklerin başında siviller geliyor. Mülteci sayısı şimdiden 412 bine ulaştığı düşünülürse bu rakamın bir yıl içerinde 2 milyona ulaşacağını tahmin etmek zor değil. Uluslar arası yardım kuruluşlarından Oxfam’ın Afrika koordinatörü operasyonun bölgede faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını olumsuz etkileyeceği, sivil kayıpların artacağı uyarısında bulundu. Fransız ve ABD’ye ait insansız hava araçlarının son üç ayda Goa ve Kidal bölgelerinde sivil ölümlere neden olduğu bilinmesine rağmen raporda bu kayıpların önüne geçilmesi için herhangi bir önlem alınmaması dikkat çekiyor. Mali’deki istikrarsızlığın kısa sürede Nijer, Burkina Faso, Cezayir, Moritanya ve Libya’ya doğru genişlemesi büyük bir ihtimal. Operasyon gücü yerine bir barış gücünün tercih edilmesi ve taraflarla diyalog yolunun sürdürülmesi gerekirken BM’nin bu acil kararı, özgür bir Mali’yi değil, işgale uğramış Mali’yi ortaya çıkaracaktır. Afrika’nın geleceği için hala askeri çözümlerin geçerli olduğunu savunmak, özgür bir Afrika’nın geleceğine inanmadığımızı göstermektedir. Kaynak: Dünya Bülteni, 22 Aralık 2012 36 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali Başbakanı’nın Cebren İstifası, Siyasi Kargaşayı Pekiştirdi Jean Philippe Rémy Cheikh Modibo Diarra, eski rejime bağlı askerler tarafından bir cunta girişimiyle görevinden alındı. Mali Başbakanı’nın tutuklanması kullanılan yöntem bakımından çok tipik bir girişim. Bir gün öncesinde Mali’den çıkış yapması zaten engellenmiş olan, eski NASA uzay araçları uzmanı Diarra 11 Aralık 2012’de gece vakti eski rejim yanlısı askeri cunta tarafından evinde tutuklandı. Cheikh Modibo Diarra, 11 Aralık 2012’de istifasını açıkladı. Ardından silahlı bir grup asker tarafından Kati askeri kışlasına sevk edildi ve 22 Nisan’da devrik Başkan Amadou Toumani Toure’yi de darbeyle deviren bir grup subayın gayri resmi karargahına, eski cunta lideri Amadou Sanogo ile görüştürülmek üzere götürüldü. Daha sonra, sabah saat dört sularında, Cheikh Modibo Diarra Mali halkından “özür” dileyerek kendisinin ve kabinesinin görevden istifa ettiğini duyurmak üzere devlet televizyonunda göründü. Salı sabahı, serbest bırakılması söz konusu olabilirdi; fakat olmadı ve Mali, Yüzbaşı Sanogo’ya yakın bir grup subay tarafından Başbakanı’ndan mahrum bırakıldı. Cunta Sözcüsü Bakary Mariko, gece geç saatlerde yapılan telefon bağlantısında “Hayır, hayır, bu bir hükümet darbesi değil” diyerek halkı ikna etmeye çalışıyordu. Kanıt olarak da Mali’de daima bir Başkan’ın var olduğunu gösteriyordu. Bu olayın bir gün öncesine kadar, ülkede üç iktidar odağı vardı. Bunlardan biri, Başkan Vekili Diacounda Traoré, diğeri Başbakan Cheikh Modibo Diarra ve üçüncüsüyse Yüzbaşı Amadou Haya Sanogo. Şimdi geriye yalnızca ikisi kaldı. Bakary Mariko, bu kaba kuvvetle sürülme teşebbüsünü, “Savunma ve Emniyet Güçleri, kurumların bloke edilmemesi ve Başbakan ile “Cumhur”başkanı’nın birbiriyle çelişen demeçleri dolayısıyla sorumluluk üstlenmiştir...” sözleriyle açıkladı. 22 Mart 2012’deki hükümet darbesinden sonra, Yüzbaşı Sanogo, 6 Nisan’da Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gözetiminde bir anlaşma imzalanana kadar cuntaya bağlı subaylar ve çevrelerine liderlik ediyordu. 37 > 2013 ŞUBAT Bununla birlikte, savunma ve emniyet güçleri bünyesinde yapılacak reformları izleme komisyonu başkanı sıfatıyla Yüzbaşı Sanogo, Mali içerisindeki ve bölgedeki siyaset çevreleriyle ittifaklar kurarak marjinalleştirilmeye yer bırakmadı. 1 Mayıs 2012’de devrik Başkan Amadou Toumani Touré’ye bağlı güçlerle çatışmalar başladı. Sanogo’nun “yeşil bereliler”i bu çatışmayı kazandılar ve kamplara ayrılmış ordu içindeki nüfuzu giderek arttı. Birkaç ay sonra Yüzbaşı Sanogo, Burkina Faso Devlet Başkanı Blaise Compaoré ile bölgesel bir arabulucunun gözetiminde yeni bir ittifak kurdu. Daha sonra ülkenin, Nisan’dan beri silahlı İslamcı grupların elinde tuttuğu kuzey bölümünü geri almak üzere Mali ordusuna yardım edecek bir dış müdahale ihtimali teşekkül etmeye yüz tutunca ilişkiler giderek bozuldu. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu, Mali’nin kendisine yetki verilmiş bir siyasetçisi olarak görevini icra eden Cheikh Modibo Diarra’nın, “ordu içinde kendine özgü grubunu organize etme” sürecine dahil olmuş muydu? Bamako’da iyi bilinen kaynaklardan biri, “Başbakan’ın eski cuntanın mağduru olmuş bazı üyelerini koltuk vaatleriyle ve kimilerini de nemalandırma yoluyla yanına çekerek kendi etrafında toplamakta olduğunu” ileri sürüyor. Bunun yanı sıra, Başbakan Diarra, Birleşmiş Milletlerin arka çıkması ve Avrupa Birliği’nin teknik yardımıyla, ECOWAS’ın ve Mali ordusuna yardım etme eğilimindeki müttefiklerinin savaş düzeni alma planını destekliyordu. Diğer taraftan Mali’nin kuzeyinin geri alınmasının gerekliliği, bu operasyon ülkedeki siyasi konumunun güçlenmesini sağladı. Yüzbaşı Sanogo, batı Afrikalı askerlerin ve Avrupalı “danışmanlar”ın Mali’de konuşlandırılma olasılığını, siyasi hayat üstündeki nüfuzuna darbe vuracak bir tehdit olarak görüyor. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Ordunun bünyesinde bölünmeler ve bölgesel güçlerin askeri düzen almasının ilk işaretlerinin ortaya çıktığı zeminde, siyasi yetkililerin iç içe geçen hesapları kuşkusuz 2013’te ortaya çıkacak. Zaten Başbakan ve Yüzbaşı Sanogo arasındaki gerginlik, Mali’deki bir dizi gözlemci tarafından kaydedilmişti. Darbeye karşı olan tarafın eski grup sözcüsü M. Kassoum Tapo, “Böyle olacağını hissediyorduk. Şimdi, umarız ki burada çatışmalar yaşanmasın.” diyordu. Güvenlik Konseyi, 9 Aralık 2012’de, BM Genel Sekreteri’nden bölgesel güçlerin eli kulağında askeri düzen alma sürecinin hızlandırılmasını talep eden BM Mali Özel Temsilcisi Romano Prodi, “Mali’de tek bir karar mercii belirlemek ve desteklemek” gerektiği konusunda ısrar ediyor ve “Kuzey Mali ile gerekli görüşmeleri yapmak için (Bamako’da) güçlü bir liderliğin gerekli olduğunu” ekliyordu. Kaynak: Le Monde, 6 Ocak 2013 Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut 38 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Afrika Demokrasi Vitrininin Amansız Bozulumu Le Monde Bamako tepelerinde, Başkan Amadou Toumani Touré’nin –kendisine “ATT” deniyor– dinlenmesi için yapılmış olan Koulouba Sarayı, 2012’nin başlarında meydana gelen üçlü sarsınıtıya direnemedi: Muammer Kaddafi’nin devrilmesiyle, ağır silahlar donanmış binlerce Malili paralı askerin –o zaman kadar Albay Kaddafi’ye bağlı olan– dönüşü, kuzeyin bin kilometreden fazla içine doğru Sahra’yı kangren eden İslamcı terörizm ve nihayet eski Fransız Sudan’ının bölgesel birliğini tehdit eden Touareg isyanı. Bu çok yönlü krizi önlemede iktidarın pasif kaldığını bahane ederek, Yüzbaşı Amadou Sanogo’nun adamları 21-22 Mart 2012’de gece vakti Koulouba’yı ele geçirip yağmaladılar. “Demokrasiyi ayağa kaldırmak ve devleti güçlendirmek” örtüsü altında, Anayasa’yı askıya alıp, “tüm kurumları” etkisizleştirdiler. Yaptıkları darbe, acziyet içindeki ordusuyla bir rejimin yozlaşma derecesini gözler önüne serdi ve rüşvete boğulmuş gözlerini kokain trafiğine kapatarak İslami Mağrip El Kaide’nin Katiba’sının, ülkenin –batılı şahısların kaçırılma olaylarının giderek arttığı– Sahra civarındaki büyük bölümünü ele geçirmesine olanak sağladı. Mart 2012 cuntası, ülkenin bölünmesini hızlandırdı İsyan, Mali toplumunda ister istemez desteklenmiyor değil. Toplumun şahlanmış İslamlaşma zemininde horlanma ve eziklik duygusuna dayanıyor. “ATT” şeriat lehine düzenlenen büyük gösterilerin baskısı altında, aile hukukuna ilişkin liberal reformunu geri çekmek zorunda kaldı. Ancak darbe vaat ettiği gibi ulusal birliği yeniden kurmak yerine, ülkenin bölünmesini hızlandırdı. Nisan 2012’nin başlarında, AQMI ile ittifak halindeki İslamcı gruplar ve Touareg isyancılar, kuzeydeki üç çölsü bölgeyi kontrolleri altına aldılar: Kidal, Gao ve daha sonra Timbuktu şehirleri düştüler ve ülkenin geri kalanıyla bağlantıları koptu. Fakat Kuzey’deki “yatıştırılamaz total savaş” tehdidine, zayıf başkan tarafından faydasızca parmak sallandı. Haziran 2012’nin sonunda El Kaide İslami Mağrip’e (AQMI) bağlı İslamcılar, Batı Afrika Tevhit ve Cihat Hareketi’nin (MUJAO) savaşçıları ve Azawad Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne (MNLA) bağlı isyancıları kovalayan Ensarüddin ile ittifak kurarak Mali’nin kuzeyini zapt ettiler. Şeriatı empoze ediyor –giderek artan taşa tutma ve 39 > 2013 ŞUBAT Nisan 2012’nin ortalarında, “ATT”nin devrilmesinden sonra geçici başkan olarak göreve getirilen Ulusal Meclis Başkanı Dioncounda Traoré, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (CEDEAO – ECOWAS) arabulucularınca kazanıldı. sakatlamalar– Timbuktu’da putlaştırıldıklarını düşündükleri Müslüman evliyaların türbelerini tahrip ediyorlar. İslamcılar, ülkenin güneyinde halkın desteğine sahipler Uluslararası hoşnutsuzluk, Fransa’nın askeri müdahale çabalarına katkı sağlıyor. Fakat Paris, ana planının ortaya çıkmasını istemiyor ve ABD, Mali’nin kurumlarının zayıflığına dikkat çekerek ağırdan alıyor. 4 Eylül 2012’de, Mali’nin geçici Devlet Başkanı Dioncounda Traoré, CEDEAO’dan resmi olarak yardım “talebi”nde bulundu. Fransa, Bamako’nun nihayet Birleşmiş Milletler’den, müdahale için resmen talepte bulunmasının ardından, 26 Eylül’de, New York’ta, Sahra kıyısına ilişkin bir konferans düzenledi. Karar CEDEAO tarafından sağlanacak 3.300 askerin gönderilmesini öngörüyor. Mali’nin kuzeyine dair çözüm, “barışı koruma ve uluslararası güvenlik” konularını kapsıyor. Metin, bölge ülkelerine askeri müdahaleye ilişkin güvenilir bir konsept belirlemeleri için kırk beş gün tanıyor. Bu ağırdan alma atmosferinde, Bamako’nun darbecileri endişeye kapıldılar ve Başbakan Modibo Diarra’yı 11 Aralık’ta istifaya mecbur bıraktılar. Daha sonra BM’nin asker gönderilmesine ilişkin yeşil ışık yakmasıyla ancak 20 Aralık’ta kesin takvimi belli olmayan bu yönde bir çözüm New York’ta onaylandı. Bu bulanık diplomasi bağlamında, söz bölgenin. Kuzeyi zaten zapt etmiş olan İslamcılar, Mali nüfusunun asıl olarak en yoğun olduğu diğer bölgelerini de ele geçirmeyi arzuluyorlar. Silahlı çeteleri, 10 Ocak 2013’te Fransız müdahalesi başlayınca, saldırıya geçtiler. Ancak ordunun tek başına Mali’deki sorunu çözüme kavuşturacağı pek mümkün görünmüyor. Zira İslamcılar bugün, artık çökmüş olan devlet ve demokrasi tarafından, yerine getirilmemiş vaatlerle yıllarını boşa geçirmiş güney halkının desteğine sahip olduğunu düşünüyorlar. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Kaynak: Le Monde, Başyazı, 12 Ocak 2013 Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut 40 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali, Batı Müdahalesinden Çıkan Derslere Işık Tutuyor Glenn Greenwald Fransa uçakları Mali’yi bombalarken, kilit bağlamı veren tek bir istatistik var: Bu 15 milyonluk batı Afrika ulusu, Irak, Afganistan, Pakistan, Yemen, Libya, Somali ve (Batının bölgede arka çıktığı ölümcül zorbaların arasında adı anılmaz) Filipinler’den sonra Batılı güçlerin sadece son dört yıl zarfında Müslümanları bombalayıp öldürdüğü sekizinci ülkedir. Bu militarizmin her bir genişlemesiyle, Batının İslam dünyasıyla savaşta olmadığı söyleminin içi gittikçe boşalıyor. Fakat bu yeni büyük bombalama kampanyasında, batı müdahalesi hakkındaki hayati derslerden biri azimle göz ardı edilmektedir. Birincisi, New York Times’ta bugün çıkan arka plan yazısı, Mali’deki istikrarsızlığın Libya’daki Nato müdahalesinin doğrudan sonucu olduğunu ortaya koymaktadır. “Ağır silahlı, savaşta sertleşmiş İslamcı savaşçılar Libya’daki savaştan döndüler; ve Libya’dan gelen büyük silahlar, daha fazla sayıda İslamcı savaşçının geri dönüşü, Amerika’nın desteklediği merkezi yönetimin çöküşünde tetikleyici rol oynamıştır. Owen Jones’un, Independent’ta çıkan nefis yazısında dediği gibi “bu müdahale, bir diğerinin sonucudur. Libya savaşı, Liberal müdahaleciliğin bir başarı öyküsü olarak pazarlanır genelde. Muammer Kaddafi diktatörlüğünün devrilişi, batılı istihbarat servislerinin hayal etme zahmetine bile girmediği sonuçlar doğurdu. Aslında Kuzey Malili olan Tuaregler ordunun büyük bir kısmını teşkil ediyorlardı. Kaddafi iktidardan fırlatılıp atıldığında, vatanlarına döndüler; bazen de mecburen çünkü siyah Afrikalılar Kaddafi sonrasında Libya’da saldırıya maruz kalıyorlardı ki Batı medyasında büyük ölçüde göz ardı edilmiş bir gerçektir…Libya savaşı bir başarı olarak görüldü…ve şu an onun feci neticesiyle savaşıyoruz.” İkincisi, Mali yönetiminin devrilmesine imkân veren, ordudan kaçmış Amerikan eğitimli ve silahlı askerlerdir. New York Times’tan: “ Mali ordu kaynaklarının açıklamasına göre, bu ülkenin seçkin ordu birliklerinin komutanları, yani yıllar almış Amerikan eğitiminin meyveleri, silahları, askerleri, kamyonları, muharebe sırasında düşmana karşı yeni edindikleri yetenekleri yanlarına alıp en çok ihtiyaç duyulan anda ordudan kaçtılar.” Ve sonra 41 > 2013 ŞUBAT Batı müdahalesi her defasında – ya kabiliyetsizlikten ya da tasarım icabı – daha fazla müdahalenin tohumlarını ekiyor. Libya’nın başına bela olmayı sürdüren istikrarsızlığa ve Bingazi saldırısına duyulan öfkeye bakınca, o ülkeyi bombalama ve istilanın, oradaki pekişmiş İslamcı güçlerle savaşmak için gerekli olduğunu işitmemiz ne kadar zaman alacak? Nato’nun o ülke yönetimini devirmesi sonucunda güçlenmişlerdir hâlbuki. “Amerikan eğitimli bir subay Mali’nin seçilmiş hükümetini devirdi, ülkenin yarıdan fazlasının İslamcı aşırıların eline geçeceği ortamı hazırladı.” Başka bir ifadeyle, Batı bir kez daha kendi eğittiği, silahlandırdığı ve para verdiği güçlerle savaştadır. Kendi düşmanlarını yaratmakta ve bu suretle sonsuz savaş vaziyetini garantiye almakta hiç kimse ABD ve müttefikleri kadar iyi değildir. Amerika savaşacağı düşman bulamadığında basitçe onları güçlendirmektedir. Üçüncüsü, Batının bir diğer ülkede Müslümanları bombalaması açıktır ki Batı karşıtı hissiyatı artıracak, teröre benzin dökecektir. Guardian’ın bir haberine göre Fransa savaş uçakları “üçü çocuk olmak üzere 11 sivili öldürdü.” Fransa’nın Mali’yi uzun sömürgeleştirme tarihi ise kaçınılmaz öfkeyi azdırmaya yarayacaktır. BM Güvenlik Konseyi Aralık’ta Mali’ye müdahale yetkisi verdiğinde, Uluslararası Af Örgütü’nün Batı Afrika’daki araştırmacısı Salvatore Sagues şu uyarıyı New York Times, yapmıştı: Uluslararası silahlı bir müdahalenin çatışmada şu an şahit olduğumuz insan hakları ihlallerinin çapını Fransa’nın bombalama artırması muhtemeldir.” > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI harekâtı “İslamcı kaleye Batılı hükümetler bu neticenin her daim farkındalar ama Batı saldırısının dünya- buna göre davranmıyorlar. New York Times, Fransa’nın bombalama harekâtı “İslamcı kaleye Batı saldırısının daki cihatçıları bir araya dünyadaki cihatçıları bir araya toplayıp Avrupa’ya toplayıp Avrupa’ya değin değin terör saldırılarını kışkırtabileceğine dair Amerikan terör saldırılarını kışkırta- uyarısı” karşısında yapıldığını kaydediyor. Fransızlar Mali’de sivilleri öldürürken, aynı zamanda ortak bir bileceğine dair Amerikan Fransa-ABD operasyonu sonucunda Somali’de “ikisi uyarısı” karşısında yapıl- kadın, ikisi çocuk olmak üzere toplam sekiz sivil hayatını kaybetti.” Amerika ve müttefiklerinin dünyayı dolaşıp dığını kaydediyor. ülke ülke masum insanları – Müslümanları- bombalayıp öldürebileceğine ve sonra terör saldırısının hedefi olmayacağına inanmak kaçıklıktır. Bradford Üniversitesinden Profesör Paul Rogers’ın Jones’a anlattığı gibi Mali’nin bombalanması “İslam’a bir diğer saldırı olarak tasvir edilecektir.” Terörle savaşa son verilmesine yatırılan ümitler, devam eden saldırılarla sistematik biçimde yok ediliyor. Dördüncüsü, batı demokrasilerinin kendi kendilerine yaptıkları pohpohlayıcı söylemlere rağmen, bu savaşların yalandan da olsa demokratik süreçlere başvurulmadan yapılmaları olağanüstüdür. İngiliz hükümetinin Mali’ye askeri saldırısı hakkında yazan Jones 42 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < “Cameron’un numaradan bir istişare bile olmaksızın İngiltere’yi Mali çatışmasına çekmesinin en hafif tabirle rahatsız edici” olduğunu söylüyor. Benzer şekilde Washington Post da Obama’nın Amerikan savaş uçaklarının Fransa’nın oradaki operasyonunun bir parçası olarak Somali hava sahasına girmelerinden sonra bunu kabul ettiğini kaydediyor. Washington Post bunun Afrika Burnu’ndaki Amerikan askeri operasyonlarının aleni olarak kabul edildiği nadir bir örnek olduğunu belirtip bölgedeki Amerikan savaş eylemlerinin etrafındaki anti-demokratik gizliliği tanımladı: “ Amerikan ordusu, Somali ve Yemen’deki gizli terörle mücadele operasyonlarında kilit bir üsse dönen Camp Lemmonnier’e sayıları artan silahlı Predator’ler ve F-15 savaş uçakları konuşlandırdı. Savunma yetkilisi, kurtarma teşebbüsünde kullanılan uçağın tipini vermeyi reddetti fakat insansız uçak değil savaş uçağını olduğunu söyledi…Obama’nın Somali’deki diğer muharebe görevleri hakkında sessizliğini korumuşken bu operasyonu ifşa etme zaruretini niçin hissettiği ise belli değil. Beyaz Saray sözcüsü ve Pentagon, Pazar günü detay vermedikleri gibi soruları cevaplandırmadılar da.” Obama yönetimi, insansız uçak ve küresel suikast kampanyasını nüfuz edilemez bir gizliliğe sardı ve medyanın, mahkemelerin ve vatandaşların incelemelerine kapalı kalmasını sağlama aldı. Amerika ve batılı müttefikleri Müslümanları hedef alan sonsuz savaşlar başlatmakla kalmıyorlar. Şeffaflık ve hesap verme olmaksızın, bunu tam bir gizlilik içinde yapıyorlar. Batı “demokrasilerini” görün. Bu basitleştirici karikatür sözleri, gerçekliği tanımlamaktan yahut eleştirel bir değerçok çarpıtmaktadır. Malili isyancıların iğrenç hunharlıklar yaptıklarına şüphe yok (el-kol kesmek, kendi İslami lendirme daha başlamayorumlarına muhalefet edenleri taşlamak) fakat Mali dan biter. hükümet güçleri de yapmaktadır. Uluslararası Af Örgütü’nün kaydettiğine göre Mali hükümeti sırf etnik temele dayanarak Tuaregleri tutuklamakta, işkence etmekte ve öldürmektedir. Jones’un şu uyarısı yerindedir: “Batı medyasının üstünde çok durduğu hikâyelere aldanma: Tıpkı Suriye’deki iç savaşa dayatıldığı gibi 43 > 2013 ŞUBAT Son olarak, tüm bunları haklı kılmak için kullanılan propaganda iç karartıcı şekilde yaygın ve fena halde etkili. Müslümanları bombalamak isteyen her Müslümanları bombalahangi bir batılı hükümet onlara terörist etiketini yapıştırır ve gerçek bir tartışma yahut eleştirel bir değerlendirme daha mak isteyen her hangi başlamadan biter. Fransa Savunma Bakanı Jean Yves Le bir batılı hükümet onlara Drian şöyle beyan etti: “Cumhurbaşkanı, Mali’nin, ülkemizin ve Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden bu teröristlerin terörist etiketini yapıştırır kökünün kazınmasında kararlı.” ve gerçek bir tartışma kötüyle savaşan iyi şeklinde bir aşırı basitleştirmedir o. Belki de Amerika’nın bir tür dahliyle Fransa’nın Mali’yi bombalaması, Batı müdahalesinden çıkarılacak her bir dersi resmetmektedir. Terörle savaş, tam da kendi düşmanlarını yarattığı ve ateşin hiç sönmemesi için yakıt sağladığından dolayı kendi kendine varlığını sürdüren bir savaştır. Bunu haklı kılmak için sloganlar üreten propaganda – teröristleri öldürmeliyiz - o kadar ucuz ve bayağı ki buna neyin son vereceğini kestirmek zor. Batılı pek çok vatandaşın zihnine başarıyla ekilen kör edici korku – sırf şiddet korkusu değil, ötekinden duyulan korku da – boş, tek bir kelimenin (terörist), hükümetleri onlar adına gizlilik içinde veya delilsizce de olsa her ne yaparsa yapsın sorgusuz sualsiz destek üretmeye yetmesidir. Kaynak: Guardian, 15 Ocak 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın 44 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Fransa Neden Mali’de? Abdullah İskender Fransa Mali’deki askeri operasyon sürecini yavaş yavaş genişletmeye başlıyor. Ülkenin kuzeyini kontrollerine geçiren ve neredeyse Mali’den ayırmayı başaran radikal İslamcıların bu hamlelerine bir de Mali’de darbelerle başlayıp birçok Afrika ülkesinin girişimlerine rağmen devam eden büyük siyasi krizler eşlik etti. Mali ordusunun ülkenin kuzeyindeki isyancılar karşısında hezimete uğraması ise, ülke birliğini tehdit eder konuma getirdi. Çünkü İslamcılar, rejim güçlerine karşı kazandıkları zaferler ile kuzeyin kontrolünden sonra nüfuzlarını Mali’nin güneyine doğru genişletmeye başlamışlardı. Fransa, bu isyancı nüfuzun yayılmasını önlemek ve isyancıların ortadan kaldırılması konusunda harekete geçilmesi için eylem çağrısı yapan ilk ülkeydi. Bu çağrıya Cezayir başta olmak üzere birçok Arap ülkesi kulak verdi. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler’de de, askeri müdahale kararını çıkarmak için hareketlenmeler başladı. Paris, İslamcılarla çatışmak için Afrikalı güçlerle yarışıp hava operasyonlarını hemen başlattı. Karadan da daha fazla asker göndererek İslamcıların direnişini arttırdı ancak bu şekilde de savaşın yayılmasına neden oldu. Diğer taraftan, İslamcıların Mali’nin kuzeyindeki hâkimiyetleri, güneyindeki Cezayir’i ve doğusundaki Moritanyayı da tehdit ediyor. Bilindiği üzere Cezayir ve Moritanya, bu teröristlere karşı savaşmış, isyancılar da yakalanmaktan ve yargılanmaktan kaçmak için Mali’nin kuzeyinde toplanmışlardı. Yani, askeri müdahale 45 > 2013 ŞUBAT Fransa’nın bu müdahalesinin görünürdeki gerekçesi, Mali hükümetinin kendisinden talep ettiği yardım isteğine cevap vermek ve ülkenin kuzeyini ele geçiren radikal İslamcıları yok edip, bölgeyi güvenli bir alana dönüştürmek. Ancak gerçekte, operasyonun altında Fransa’nın Afrika’nın bir parçası Haritaya dikkatli bakıldıolan bu ülke üzerindeki yüksek çıkarları yatıyor. Haritaya dik- ğında ise Fransa’nın çıkatli bakıldığında ise Fransa’nın çıkarlarının sadece Mali’de sınırlı olmadığı, nüfuzun komşu ülkeler üzerinde de yürütül- karlarının sadece Mali’de meye çalışıldığı hedefi ortaya çıkıyor. Fransa için bu ülkelerin sınırlı olmadığı, nüfuzun en önemlisi Mali’nin kuzeyindeki Nijer. Çünkü Fransa çarpıcı komşu ülkeler üzerinde gücü ve modern sanayisi için Nijer’in uranyum kaynaklarına başvuruyor. Bir süre önce, uranyum madenlerinde çalışan de yürütülmeye çalışıldıFransızların İslamcılar tarafından kaçırılması ve hala ellerinde ğı hedefi ortaya çıkıyor. rehin kalmaları bunun dikkat çekici kanıtı. aynı zamanda Fransa’nın Cezayir ve Moritanya üzerindeki çıkarlarını korumaya yönelik olarak da önem arz ediyor. Bunun yanı sıra, Fransa’nın Mali’nin komşuları üzerinde de fazlaca bir etkisi var. Bunların başında da Senegal ve Fildişi sahilleri geliyor. Bu anlamda, Mali’ye müdahale Paris için hayati bir karaktere sahip. Çünkü İslamcıların ülkenin kontrollerini ele geçirmeleri demek, Fransa’nın Afrika’da ve sahra arkasındaki stratejik çıkarlarına büyük darbe vuracak olması demek. Bu tehdide paralel olarak, Avrupa ülkeleri, Mali sınırlarına yakın herhangi bir bölgenin teröristler için sığınağa dönüşmesinden korkuyor. Özellikle, geçmişte eski kıtanın toprakları üzerinde süren terörist faaliyetlere karşı önlem almak Avrupa’nın daimi hedefleri arasındaydı ki bu önlem projeleri hala sürüyor. İşte bu yüzden Avrupa Mali’nin kuzeyindeki bu sığınaklara karşı proaktif hedefler yürütme üzerinde önemle duruyor. Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinin hiç birisi, özellikle de İngiltere, İtalya ve Almanya’nın Fransa’ya lojistik destek sağlamasının arkasında askeri hedeflerin olması ihtimal dışı değil. Bunun yanında yasal engeller ve Fransa’nın Afrika’da, özellikle de Mali’nin komşuları üzerindeki etrafındaki askeri eksikliği, Avrupa’nın çabasını artırıyor. Böylelikle, Fransa hükümeti, bu savaşın lideri olmak ve jeostratejik çıkarlarını korumak için askeri güçlerini artırmada büyük çaba sarf ediyor. Ancak, bu tip savaşlarda, belirli hedefler için başlatılan askeri operasyonlar, sonrasında geniş bir askeri müdahaleye dönüşebilir. Peki, o zaman Fransa bu büyük yükümlülüğün altından kalkabilir mi? Kaynak: Al Hayat, 16 Ocak 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız 46 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali’de “Serval Operasyonu” ya da Kötünün İyisinin Tercih Edilmesi Alain Frachon Fransa’nın Mali’ye müdahale etme hakkı var mıydı? Bu soruyu sormak, iki tehlikeye birden işaret etmektir. Biri, tarihe karıştığı umulan ‘Fransa-Afrika’sına geri dönüştür. Diğeri ise bu operasyonun, Batı’nın İslam dünyasına sayısız riskli müdahalesinden biri olmasıdır. Her ne kadar uluslararası hukuka uygunluğu bulunsa ya da Fransa’da – tartışmasız– kabul görmüş olsa bile. Fransa hava kuvvetlerinin yürüttüğü operasyon, Mali otoritelerinin açık talebi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yeşil ışık yakmasıyla gerçekleştiriliyor. Bu operasyon, büyük oranda dışarıdan gelen bir saldırıya, Malililere bile yabancı gözüyle bakan Müslüman savaşçıların Mali’nin kuzey bölgesini ele geçirmekle birlikte güneye yönelme tehditlerine bir yanıt olarak tüm Batı Afrika ülkeleri tarafından destekleniyor. Kısacası François Hollande, Paris’te, muhalefetin de içinde yer aldığı büyük bir çoğunluğun desteğine sahip olduğunu varsayabilir. Bu, hiçbir açıdan “Serval” operasyonunun barındırdığı korkuları azaltmaya yetmez. Müslüman Arap bir fraksiyonun görüşüne göre, batılı postalların Afrika’nın bu bölgesine girmesi yeni-sömürgeciliğin nöbet Müslüman Arap bir değişimidir. Bu, pek çok Müslüman savaşçının (Selefiler ve El fraksiyonun görüşüne Kaide taraftarları) tecrübe ettiği gibi Fransa’ya yönelik nefreti besler. Mali’nin kuzeyindeki Müslüman savaşçıların elinde göre, batılı postalların bulunan yedi Fransız rehineyi daha büyük bir tehlikeye maruz Afrika’nın bu bölgesine bırakır. girmesi yeni-sömürgecili- François Hollande, bunu biliyordu. Bununla birlikte, müdahale riskini üstlendi ve bunda da haklıydı. Kötünün iyisini –bu durumda en iyisini– seçmiş oldu. 47 > 2013 ŞUBAT Bu askeri müdahalelerin nasıl başladığı biliniyor; fakat kimse nasıl sona ereceğini bilmiyor. Daha doğrusu, bu girişimlerden ğin nöbet değişimidir. pek çoğunun kötü bir biçimde neticelenmiş olduğunu biliyoruz. Savaşın, bu angajmanı giderek daha önemli hale getirecek kendine özgü bir mantığı vardır. Bu sarmalın sonunda, Mali konusunda olduğu gibi, ülkeyi yeniden inşa etmeye çalışmak için başarısız devletin görevini üstlenme eğilimi var veya olma yolunda. Fakat oraya yapılan bu harekat, en tehlikeli aşamayla, Amerikalıların dediği gibi “ulus inşası” aşamasıyla, nadiren başarıyla taçlanır. Bunun alternatifi, İslamcıların, çürük bir ordunun ve savunma kabiliyetinden yoksun, sendelemiş bir iktidarın başkenti Bamako’yu tehdit edebilecekleri güney yönünde ilerleyişlerini kabullenmek olurdu. Bu, Pakistan Taliban’ının, Afganistan’ı Müslüman savaşçıların emirliği yapmak amacıyla 1996’da Kabil’i ele geçirmelerine benzer. Pasif kalmak bir seçenek değildi. Aksi halde, daha sonra çok daha önemli bir askeri harekat gerektirecek başka bir durum ortaya çıkardı. Fransa bu operasyonu tek başına yürütemez. Toprağını geri alması için Mali’ye yardım etmesi, Batı Afrika devletlerinin başlıca görevidir. Sahra Kıyısı’nda bir Müslüman savaşçı odağı kurulmasına engel olmak, tüm Avrupa’nın menfaatinedir. “Serval” yalnızca –sınırlı– bir ömre sahip olmalıdır. * Metnin aslında yer alan, “djihadiste” terimi kelimenin “özgün” bağlamına uygun olarak “Müslüman savaşçı” biçiminde tercüme edilmiştir. ** Serval (leptailurus serval) Afrika çöllerinde yaşayan kedigillerin vahşi bir türü... Kaynak: Le Monde, 17 Ocak 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Dünya Bülteni için çeviren: Çeviri: Muhsin Korkut 48 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Napolyon Mali’de Justin Raimondo Fransa İslamcı terörle savaş bahanesiyle Mali’yi işgal ederken Fransız emperyalizminin derin uykudan uyanışı komedi ile trajedi arasında gidip geliyor. Fransa’nın ayaklanmacıların kontrolündeki bir kasabaya düzenlediği hava saldırısında çoğu sivil yüz kişi hayatını kaybetti fakat Fransızların Kuzey Afrika’daki bir orman kedisinden esinle “Serval” adını verdikleri operasyonun birkaç haftalık olmayıp uzun bir harekât olacağını keşfettiklerinde Paris’teki muzaffer halet-i ruhiye aniden solgunlaştı. Mali’de gerçekte ne olup bittiği hakkında bir değerlendirmeye varmadan önce, pazarlanan hikâyenin evvela çürütülmesi lazımdır. Haberler ayaklanmacıları İslamcılar diye anıyor ki çok az kişinin bildiği gruplara yapıştırmanın kolay olduğu bir etikettir bu. Gerçek ise tamamen farklıdır: Ayaklanmacılar, Kuzeybatı Afrika’nın Tuaregleridir; göçebe bu grubun tarihi vatanı Mali, Cezayir, Libya, Nijer ve Burkina Faso sınırlarına yayılmaktadır. Çobanlık ve kaçakçılık yaparlar; Tuareg kervanları, orta Afrika ve Arap toprakları arasındaki imparatorlukların tek ticari temas kaynağı olmuştur bir zamanlar. Bağımsızlık savaşları, el Kaide’nin varlığından 150 yıl öncesine gider. 19’ncu yüzyılın sonlarında başlayan Avrupa sömürgelerinin büyük çalkantısı sırasında Fransız sömürgeciler toprakları işgal edip el koydular ve yerlileri “Fransız medeniyetine” zorunlu asimilasyon programına tâbi tuttular. Tuaregler o tarihten beri bağımsızlıklarını geri kazanmak için savaşmaktadırlar. Bu mücadele bugün “İslamcı terör” diye yorumlanmaktadır. Her halükarda, AUKH ve Ensaru-d Din arasındaki taktik ittifak bir başlayan bir biten meseledir: Kuvvetlerini birleştirdiklerini ilan ettikten günler sonra AUKH geri çekilmeye başladı ve bir hafta sonra da tekrar destekledi. Terörle arasında kurulan bağlantı her 49 > 2013 ŞUBAT Tastamam yanlıştır bu. Tuareg bağımsızlık hareketi, Mali’nin Tuareg bölgeleri için özerklik isteyen laik Awazad Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin (AUKH/MNLA) liderliğindedir. Mali’de Ensaru-d Din’le bağlantılı faal İslamcılar bulunmaktadır. Ensaru-d Din ise Mağrib’deki el Kaide’yle irtibatlı olarak bilinmez; Sadece Ensasu’d Din lideri Ag Ghali, Mağrib el Kaide’sinin komutanı Hamada ag Hamada’nın kuzenidir. AUKH sözcüsü Ag Essarid, Ensaru-d Din’in siyah bayrağı olduğu doğrudur ancak el Kaide’den değillerdir diyor; Mali hükümetinin yapamadığını, “sokaklarda istikrarı istiyorlar” ve “onlar da el Kaide’ye karşıdırlar.” Kuzey Afrikalı uzman Selma Belaala hemfikir: Mağrib el Kaide’si ile Tuareg arasında sistematik bir bağlantı kuramayız. Bu tamamen yanlıştır.” ne kadar incecikse de Fransa imparatorluğunu Afrika’da diriltme rüyası, rövanşist rüya, “terörle savaş” başlığı hariç nasıl hayata geçirilebilirdi ki? Fransa’nın Mali’yi işgali yahut yeniden işgali gerçekten el Kaide’yi çıkarmayı amaçlıyorsa, Cezayirlilere saldırıyor olması gerekirdi: Londra Üniversitesi Şarkiyat ve Afrika Çalışmaları’ndan Profesör Jeremy Keenan Cezayirlilerin sırf Ag Ghali ile değil Abdulhamid ebu Zeyd gibi önemli el Kaide isimleriyle de bağlantıları olduğunu söylüyor; Cezayirlilerin Sahel’de beliren bir el Kaide öcüsünü desteklemekte çıkarları var çünkü Amerika nezdindeki değerlerini artırmakta, askeri ve ekonomik yardım gibi talihkuşu vaad etmektedir diyor. Mali hükümetine gelince, kuzeyde bir dizi Tuareg zaferinden sonra ordu seçilmiş hükümeti devirdi ve olağanüstü hal ilan etti. Ordu, Tuareg isyanının ezilmesine yeterince ilgi gösterilmediğinden şikâyet etti ve geçen ay başkanlık sarayını, devlet televizyonunu ele geçirdi; meşru hükümetin kilit üyelerini tutukladı her ne kadar başkan Amadou Toure kaçtıysa da. Fransa’nın ABD ve İngiltere yardımıyla korumak uğruna savaştığı hükümet budur. Bu savaş ne için? > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Ekonomik gerileme yaşayan, derin bir sosyal, etnik ve siyasi bölünmeyle yarılmış olan Fransa’nın ulusal izzet-i nefsi krizi yaşıyor. Sosyalist hükümetin gelire el koyar gibi yüzde 75 vergilendirme programını dayatma teşebbüsü ve bu esnada halka kemer sıkma rejimi uygulaması hiç tutulmadı. Aşırı sol ve aşırı sağ kuvvetler hızla ilgi çekerken, “merkez” sol Francois Hollande yumuşak ve mütereddit imajlarını vahim halde yeniden cilalamaya muhtaç. Mali saldırısından sonra Hollande jöleli pasta üstüne karamel olarak anılmayacaktır. Fransız emperyalizminin yenden ileri sürülmesinin “terörle” alıp vereceği hiçbir şey yok. Bu olguyla ne el Kaide ne de başka bir şey arasında uzaktan yakından bağlantı vardır. Fransa siyaseti ve uzun Fransız genişlemeciliği tarihiyle ilgilidir. Sömürgelerin büyük çalkantısından bu yana küçük ama nüfuzlu bir sömürgeci lobi mevcuttur; Fransa’nın özellikle de Kuzey Afrika’daki denizaşırı imparatorluğunun genişlemesi ve gelişmesi için sürekli kışkırtmaktadır. Bu ideologlar başlarda Kara Kıtanın mazlum ırkları üzerinde hayırhah bir nüfuz olarak Fransız medeniyetinin faziletlerine işaret ederek sömürgeleştirme programını aklileştirdiler. Kara cahil Afrikalılara zengin sosların faydalarını sunmanın ve anlaşılmaz tafralar satmanın ilk şampiyonları aşikar ırkçılardı. 50 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Ruhbanların ateşli bir karşıtı olan Cumhuriyetçi politikacı Jules Ferry (Fransa’nın iki kez başbakanlığını yapmıştır) Meclis’te şöyle demişti: Baylar, daha yukarıdaki ve daha doğru bir düzlemden konuşmalıyım. Açıkça ifade edilmelidir ki üstün ırklar, aşağı ırklar üzerinde hak sahibidirler.” Ferry’nin iddia ettiği bu üstünlük onlara sadece bir hak vermiyor, kara Afrika’ya Fransız bayrağını çekme “görevini” de veriyordu. Comité de l’Afrique Française ve Union coloniale française gibi sömürgeciliği yayma cemiyetleri büyüdü ve sömürgeleri “geliştirmek” ve tesadüfen, Lyon, Marsilya ve diğer liman şehirlerindeki tacirleri zenginleştirmek adına devlet sübvansiyonu için lobi yaptı. Ticaret odaları, bu güçlü lobinin kilit bağlantısıydı. Sömürgecilerin asimilasyoncu söylemi – Afrikalıların düzgün bir şekilde medenileştirilip model Fransız vatandaşları haline getirilmeleri fikri – çok geçmeden Fransa emperyalizminin “gelişimci” safhasına yol verdi; bu zaman zarfında medenileştirme misyonu, imparatorluğun ticari üstünlüklerinin yanında ikincil kaldı. Sömürgelerin mâli bakımdan pratik olmadığı, zarara dönüştüğü ortaya çıkana dek, doğru bağlantıları olan yerleşik tüccarlar büyük kazançlar elde ettiler. Salahiyetini halktan almamış yerel bir yönetimin – Mali hükümetinin – halkı üzerindeki zayıf iktidarını korumak adına “terör” korkusunu nasıl tezgâhlayabileceğinin mükemmel bir örneğini gördük. Soğuk Savaş sırasında Arjantin’den Vietnam’a kadar yerel zorbaların “komünizmle savaş” adına Batı müdahalesine kapı açmaları gibi 21’nci yüzyıl muadilleri 51 > 2013 ŞUBAT Mali, Afrika’nın üçüncü büyük altın üreticisidir ve Tuareg’lerin geleneksel uğrak mekânlarının altında el değmemiş petrol kaynaklarının keşfi, Fransız akınının ardındaki ticari güdüler hakkında bize bazı Salahiyetini halktan fikirler vermelidir. Yeni Napolyonları güdüleyen sadece açgöalmamış yerel bir yönezlülük değildir: Fransızların Libya’dan Suriye’ye kadar şu veya bu krizde müdahale çağrısı yapanların ilki olduklarını, kendile- timin -Mali hükümetininrini ileri sürdüklerini ve şimdi de Mali’de başı çektiklerini not halkı üzerindeki zayıf etmişsinizdir. Ulusçu çoşku patlaması, neredeyse batık bir şanşeref müzesini yöneten Fransa siyasetçileri için çok elverişlidir. iktidarını korumak adına “Fransız medeniyetinin” mistik erdemlerinin âlemin alkışları “terör” korkusunu nasıl arasında muzaffer olarak ortaya çıkması için savaştan başka diktezgâhlayabileceğinin katleri üzücü bir kaderden başka yöne kaydırmanın daha iyi yolu nedir? Haberlere göre Amerika bu savaşa katılmaya gönülsüzdü mükemmel bir örneğini fakat Fransızlar Washington’ın ihtiyatını ezip geçtiklerinden buna gördük. mecbur kaldı. Bir kez daha “geriden liderliğe” yani müttefikimizin ardında bıraktığı dağınıklığı toplamaya takılıp kaldık. de benzer bir modeli takip ediyor. Ne zaman öğreneceğiz? Mali, Libya’dan daha gerçek bir ülke değildi; büyük çalkantı sırasında keyfi sınırlar çizmiş ve sonra yerli aşiretleri kendi aralarında savaşa terk etmiş Avrupa emperyalizminin yaratığıdır her ikisi de. Yeni emperyalistler dönüşlerini haklı kılmak adına “terörle” savaştıklarını iddia ediyorlar; ancak gerçekte savaştıkları, inkâr edilemez çöküşleridir. Buradaki tek kriz, Fransa’nın izzet-i nefis krizidir ve “çoktaraflılık” bizi ne idüğü ne kadar belirsiz olursa olsun her bir çatışmaya sürüklemektedir. Kaynak: Antiwar, 18 Ocak 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı 52 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Fransız Askerleri Neden Mali’de? Serhat Orakçı Afrika ve dünya gündemini takip edenlerin sorduğu soru bu: Fransa neden Mali’de? Bu bir güç gösterisi mi? Eski sömürgeler üzerinde tahakküm kurma girişimi mi? Yoksa ülkenin yer altı zenginlikleri mi sömürülmek isteniyor? Fransa’nın Mali’ye uyguladığı askeri müdahale henüz çok yeni. Bizler kadar Fransızlar da bu soruya cevap arıyor. Fransa devleti uluslar arası kamuoyunu ve halkını Mali’de ters giden işleri düzeltmek için orada olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Gösterilen amaç Mali’nin kuzeyini radikal İslamcılardan temizlemek. Fransa ağzıyla söylersek elkaide’den temizlemek ve Mali’nin toprak bütünlüğünü sağlamak. Fransa’nın salt Mali halkının refahını, dirlik ve düzenini tesis etmek için orada olduğuna inanmak saflık olur sadece. Bu bir tek gerekçe ile açıklanamayacak bir girişim. Avrupa’nın içindeki finansal krize rağmen Fransa’nın aldığı büyük risklere bakılırsa kazanımlarının da büyük olması gerek. Küresel güçler büyük hamlelerini yaparken kar-zarar çıkarımları mutlaka yaparlar. Tabi asıl niyeti Allah bilir ancak biz sadece çıkarımlar yapabiliriz. Elbette tarihi geçmişe, başka müdahalelere ve geliştirilen siyasi söylemlere bakarak analiz edebiliriz bu durumu. Önce Mali’nin önemine ve kamuoyuna lanse edilen dezenformasyona vurgulama yapmak gerekir. İsmi fazla duyulmayan Mali’nin tarihi geçmişi oldukça parlak. Batı Afrika’da İslamın kalbi konumunda. Kendine has mimari bir tarz geliştirmiş ender yerlerden. Mali’nin kuzey bölgeleri bir zamanlar bilginin kaynağı ve dönemin yazma eserlerinin toplandığı bir entelektüel merkez. Yazılı bir geleneğe sahip. Şu an çatışmaların yaşandığı şehirlerdeki kütüphanelerde 700 bin civarında el yazması nadir eser bulunuyor. 13.-16. yy arasında toplanan bu miras Fransa’nın sömürgecilik döneminde bölgeye girmesiyle yağmalanmış ve 1 milyondan fazla yazma eser Fransa kütüphanelerine taşınmış. Halk ellerindeki bu mirası toprak altına gömerek kurtarabilmiş. Batı Afrika sömürgecilik döneminin ağır tahribatını yaşamış bir bölge. Fransa sömürgeleri dünyanın en fakir ülkeleri hala. Mali dünyanın en fakir 4. ülkesi. Fransa’nın bölgede ekonomik ve siyasi bir networku var. Mali’de yaşayan 6 bin Fransız vatandaşından anlıyoruz bunu. Fransa’nın refah seviyesi ile bu bölgeye hiç yansımamış. Halk fakir. 53 > 2013 ŞUBAT Afrika’da işler değişmeye başladı. Artık geleneksel aktörler eski sömürgelerine söz geçirmekte zorlanmaya başladı. Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ül- keler iş yapmaya istekliler. Afrikalılar sömürgeci güçlere gebe olmadıklarını anlamaya başladılar. Bu durum geleneksel aktörlerin etkisini zayıflatıcı etkiye sahip. Çin Afrika’da en çok dış yatırım yapan ülke günümüzde. Petrol ihtiyacının büyük kısmını Angola ve Sudan’dan karşılıyor. Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi her yıl artarak katlanıyor. Bu durum Amerika, Fransa ve İngiltere’yi Afrika’da daha agresif politikalara itiyor. Selefi İslam anlayışının Afrika’da güçlenmeye başladığı doğru bir tespit. Mali’de de bunu görebiliyoruz. Sünni İslam anlayışı taraftar kaybediyor çünkü halkın içine düştüğü sosyo-ekonomik bunalımlara cevap üretemiyor. Siyaset ile daha içli dışlı. Bu durum selefi akımların taraftar toplamasını kolaylaştırıyor. Devletten hizmet alamayan bölgeler devlete karşı isyan bayrağını çekerek meseleyi çözme yoluna giriyorlar. Mali devletinin ülkenin kuzeyinde kontrolü kaybettiği söylemi ne yazik ki yanlış. Bamako’daki zayıf idare hiçbir zaman ülkenin kuzeyinde etkili olamadı. Sadece birkaç karakol kurmak ve merkeze yakın isimleri oraya idareci atamakla bu kontrolü sağladıklarını sandılar. Halk ise kabile reislerine, dini liderlere saygı ve sevgi duydu; onları kendine daha yakın buldu. Meselelerinin çözümünde onları etkili gördü. Mali krizinde siyaset üzerinden çok şey söylenebilir ancak silahlı güçlerin ve İslamcıların güç kazanmasında fakir halkın sosyoekonomik durumu büyük rol oynamakta. Böylesi bir operasyon ile Fransa neyi amaçlıyor? Bu soruya birden çok cevap vermek mümkün. Elbette her şeyi bir sebebe bağlamak imkansız. Fransa’nın farklı siyasi, ekonomik ve askeri beklentileri olmalı. Batı Afrika içinde merkezi bir konuma sahip bu bölgenin kontrol altına alınması çevre ülkelere nüfuz etme noktasında avantaj sağlayabilir heleki burada kalıcı askeri üstler tesis edilirse. Mali’nin kuzeyi Burkina Faso, Cezayir, Moritanya ve Nijer ile komşu. Bölgede zengin uranyum, altın, petrol ve fosfat yataklarının Sahra tatlı suya erişim- olduğu tezini de göz ardı edemeyiz elbette. Nijer’in kuzeyinde uranyum işleyen Fransa nükleer bir güce sahip. Reaktörleri için de bu yüzden oldukça uranyum ihtiyacı var. Elektrik üretiminin %70’ini nükleer santrallerden karşılıyor. önemli bir saha. İnsan Mali’nin kuzeyi Sahra çölü içinde yer alıyor. Bizim tek çöl olarak gördüğümüz Sahra orada yaşayan insanlara göre birden fazla aynı zamanda tam bir çölden oluşuyor. Dünyanın en büyük çölü Sahra’nın altı ise tam anlamıyla bir deniz. Afrika çok zengin yer altı sularına sahip. Öyle güneş enerjisi deposu. ki yerüstündekinin 100 katı daha fazla tatlı su kaynağı yeraltında (http://www.bbc.co.uk/news/science-environment-17775211). Sahra tatlı suya erişimde bu yüzden oldukça önemli bir saha. İnsan yaşamını zorlayan Sahra aynı zamanda tam bir güneş enerjisi deposu. Buraya düşen güneşin %0,03’ü tüm Avrupa’nın bir yıllık elektrik enerjisini karşılayabiliyor. Sahrada dev güneş panelleri ile deneyler zaten uzun zamandır yapılıyordu. Bu deneylere nükleer deneyleri de eklemek > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI yaşamını zorlayan Sahra 54 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < gerek. 1960’larda Fransa’nın bu coğrafyalarda yaptığı nükleer deneyler oldukça meşhur. Bu deneylerden elde edilen sonuçlar İsrail’in nükleer güce kavuşmasında da başrolü oynamış. Deney demişken bir de tarım deneyleri var elbette. Bugün Fransa’nın Sahra çölünde tarımsal üretim yapmak için deneyler yaptığı biliniyor. Fransa bu operasyon ile başka kazanımlar da elde etmeyi istiyor elbette. Eski sömürgeleri üzerinde daha güçlü etki oluşturma, kurtarıcılık rolü ile Afrika ile ilişkilerini düzeltme ve Afrika halklarının sempatisini kazanma gibi. Bölge üzerinden İslami hareketleri kontrol etme ve zamanında muhtemel iktidar değişikliklerinin önüne geçebilmesi mümkün. Kuzey Afrika’da yaşanan Arap Baharı atmosferini düşünürsek mesele daha net anlaşılır. Kuzey Afrika’yı kontrol edecek gücün hem Akdeniz üzerinde hem de sahra üzerinde etkinliği olması gerekir. İşte tüm bunlar Fransa’nın elde edebileceği kazanımlar. Bu yüzden Fransa Mali’de. 55 > 2013 ŞUBAT Kaynak: Dünya Bülteni, 19 Ocak 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 56 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Fransa’nın Mali Operasyonunun Arkasında Ne Var? İbrahim Tığlı Fransa’nın 11 Ocak 2013’te Mali’ye başlattığı askeri operasyon, tüm hızıyla devam ediyor. Başkent Bamako’da Malili askerlerden çok devriye gezen Fransız askerlerini görmek mümkün. Fransa, bu işgüzarlığının nedenini geçici Mali yönetiminin Fransa’dan yardım istemesi olarak gösterip, demokrasiyi götürmek, istikrarı sağlamak ve İslamcıların yönetimi devirmesine son vermek için operasyonu düzenlediğini söyleyerek uluslararası bir meşruiyet zemini aramaktadır. Askeri operasyonun görünürdeki amacı, Mali’de İslamcıların kontrolünde bir devletin oluşmasını önlemektir. Ocak 2011’den beri özellikle Mali’nin kuzeyinde İslamcıların hâkimiyet sağlamış olmaları, Mali ordusu ile Tuareg isyancıları arasında Azawad bölgesinde yeni bir çatışmayı başlatmıştı. Ordunun Tuaregler karşısında başarısız kalması, Mart 2012’de askeri darbenin yaşanmasını sağlayarak seçimle işbaşına gelen eski devlet başkanı Amadou Toumani Toure sürgüne gönderilmişti. Başlangıçta Fransa’nın desteklediği milliyetçi ve laik Azawad Kurtuluş Örgütü, hâkimiyet sağlarken kısa sürede Cezayir ile ilişkileri olan İslamcı Ensaruddin hareketi üstünlüğü ele geçirmişti. Goa, Timbukti, Kidal gibi Kuzey Mali’nin büyük şehirleri Ensaruddin, Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi ve El Kaide bağlantılı İslami Mağrip Cephesi’nin kontrolüne girmişti. BM’ye rağmen operasyon İslamcıların 10 Ocak 2013’te Mali’nin önemli stratejik şehirlerinden Mopti’ye saldırıda bulunmaları, gerekçe gösterilerek geçici Cumhurbaşkanı Dioncounda Traore’nin çağrısı üzerine Fransa, 11 Ocak Cuma günü 2085 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen Mali’ye askeri operasyon düzenledi. Hava saldırısıyla başlayan hareket İslamcıların Bamoka’ya ilerlemesine engel olamadı ve sivillerinde aralarında bulunduğu 200’ün üzerinde can kaybının yaşanmasına neden oldu. 57 > 2013 ŞUBAT Fransa’nın, Orta Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Bozizi’nin isyancı Seleka’ya karşı askeri operasyon için çağrıda bulunmasına karşılık vermeyip, Mali’nin davetine el uzatması manidar görünmektedir. Yine Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde M21 örgütünün başlatmış olduğu isyan hareketine tepki vermemişken, enerjisini Mali’de kullanmasını nasıl açıklamak gerekli? Fransa’nın Afrika’ya müdahaleciliği yeni bir şey değil; son üç yılda Fildişi Sahilleri’ne Fransa yine hiçbir Avrupa ülkesinin desteğini almadan eski devlet başkanı Laurent Gbagbo’ya karşı operasyon düzenlemiş ve Libya’nın devrik lideri Kaddafi’ye karşı ilk operasyonu başlatmıştı. Mali, ne Fildişi Sahilleri gibi kahve ve kakao üretiminde dünyada ilk sırayı paylaşan bir ülke ne de Libya gibi petrol zengini bir ülke; hatta Afrika’nın en fakir ülkelerinden biri. Mali’nin Fransa için siyasi, askeri, jeopolitik ve ekonomik bir değeri var. Batı Afrika’daki siyasi kriz, Fransa’nın iç politikası için her zaman bir öncelik olabiliyor ve Afrika’nın diğer bölgelerinde kaybettiği nüfuzunu her ne pahasına olursa olsun bu bölgede sürdürmek istiyor. Afrika’yı kaybediyor > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Öncelikle Mali’nin daha doğrusu Batı Afrika’nın, Fransa için öneminin büyük olduğunu söylemek gerekli. Orta ve Doğu Afrika, Fransa’nın tek başına hareket edeceği bir zemin değil, ABD, Çin gibi küresel aktörleri dikkate almak zorunda. Batı Afrika ülkelerin siyasi istikrarı başkent Bamako’dan sağlanmaktadır. Fransızların geleneksel Batı Afrika politikası üç ülkeden sürdürülmektedir: Senegal, Fildişi Sahilleri ve Mali. Bu ülkelerdeki istikrar ve güvenliğe özel bir önem veren Fransa için daha belirleyici olan Mali’dir. 1960’tan beri eski sömürgesindeki koruyuculuk yönünü rolünü hiç esirgemeyen Fransa, Mali örneğinde sunduğu yönetim anlayışı ile Nijer, Moritanya, Burkina Faso, Benin, Gine gibi halkının çoğunluğu Müslüman olan bu ülkeler kontrol altında tutulmaktadır. Mali’de başlayacak siyasi kriz, bölgenin etnik yapısı benzer olduğu için komşu ülkelerini yakından etkileyecek, domino etkisi yapacaktır. Batı Afrika ülkelerinin halk kesimlerinin hepsinde Fransız sömürgeciliğine karşı bir tepki vardır. Batı Afrika Cihad ve Tevhid hareketinin 2011 Ekiminde İslami Mağrip Cephesi’nden ayrılan 11 kişi tarafından kurulup, bugünlerde sayılarının 40 bine ulaşması bu gerçeği doğrulayacaktır. Adı geçen örgütün üye profiline baktığımızda; Mali’nin komşu ülkelerinden gelen ve sömürgeci yönetimden dolayı ekonomik refahtan pay alamayan Afrikalı gençlerinin oluşturduğunu görmekteyiz. Siyasi ve ekonomik sömürgeciliğe karşı başkaldırının selefi gruplardan gelmesi sufi eğilimli ailelerin çocuklarını cihadcı gruplara yönlendirmektedir. Eğer Mali’deki Fransız destekli laik yönetim düşerse Nijer, Burkina Faso, Moritanya bu değişimden ilk etkilenen ülkeler olacaktır. Bir bakıma Fransa, kendisine yönelik biriken bu enerjiyi Mali’de bitirerek çevre ülkelere yayılmasını önlemek istemektedir. Sömürge çağı bitti Fransa’nın Fildişi Sahili ve Senegal’de askeri üsleri bulunuyor. ABD’nin Afrika’daki 58 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < askeri kumanda birliği AFRİCOM benzeri yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı var. Bu ihtiyaç, öncelikle Batı Afrika ülkelerinden gelecek askeri taleplerle karşılanabilecek, meşruiyet kazanabilecektir. Fakat Afrika ülkeleri için Fransa’nın Çin ve ABD’ye göre çekim merkezi olduğunu söylemek zor. Fransa, kaybetmeye başladığı bu yapıyı, istikrar ve güvenlik üzerinden yeni askeri tesisler ve üsler kurarak gidermek amacındadır. Böylelikle, yönetimler değişse bile yeni liderlerin, Fransa’ya askeri bağımlılığı sürebilecektir. Aslında pek analistler tarafından üzerinde durulmayan bir husus var: bölgenin önemli bir uyuşturucu trafiğinin merkezi olması. Gine, Gine Bisav gibi ülkeler, Latin Amerika’dan gelen kokain ve eroinin dünyaya yayıldığı en önemli bölgeler. Gine’den Afrika’ya giren uyuşturucu, Mali yoluyla Moritanya ve Cezayir üzerinden Avrupa’ya taşınmaktadır. Fakat Mali’deki iç savaş ortamı ve selefi İslamcıların kontrolü ele geçirmeleri bu trafiği sekteye uğrattı. Uyuşturucu baronları yeni bir yol bulmakta zorlandılar ve Batı Afrika ülkelerine baskı yapmaya başladılar. Yaklaşık yıllık 400 milyar dolarlık kaybı telafi etmenin tek seçeneği Batı Afrika’da yeni bir cephe açmaktan geçmektedir. Kaybetmeye mahkum Seçimlere bir ay kala darbeyle görevinden alınan Amadou Toumani Toure’nin, Ocak 2012’de basına yansıyan bir demeci olmuştu. Toure açıklamasında ‘Batılılar hala bizim madenlerimizi istiyor, Mali’nin kalkınması için madenlerimize sahip çıkmak şart’ demişti. Toure’nin bu sözleri yalnızca Fransız şirketleri tarafından işletilen ülke ekonomisine pek de önemli katkısı olmayan birkaç altın rezervi için mi, yoksa ülkenin kuzey doğusunda var olduğu iddia edilen uranyum kaynakları için miydi? Askeri operasyonun kısa süreceği bizzat Hollande tarafından Aslında pek analistler tarafından üzerinde durulmayan bir husus var: bölgenin önemli bir uyuşturucu trafiğinin merkezi olması. Gine, Gine Bisav gibi ülkeler, Latin Amerika’dan gelen kokain ve eroinin dünyaya yayıldığı en önemli bölgeler. Gine’den Afrika’ya giren uyuşturucu, Mali yoluyla Moritanya ve Cezayir üzerinden Avrupa’ya taşınmaktadır. 59 > 2013 ŞUBAT Tuareglerin yaşadığı Azawad bölgesinde 2007’de Fransız Awera şirketi uranyum arama girişimlerinde bulundu. Fakat Nijer sınırındaki bölgede Tuareg kabileleri arasındaki iç çatışmalardan dolayı aramaya son verildi. Arama girişimlerine katılan bir mühendis 2008’de verdiği bir televizyon röportajında, Mali’nin Nijer sınırında önemli miktarda uranyum rezervine rastlandığını, Tuareglerin şirkete bağlı iki mühendisi kaçırması ile Awera şirketinin arama faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu. Fransız şirket, bugüne kadar bölgede uranyum olup olmadığına dair henüz resmi bir açıklama yapmamasına rağmen özellikle bölgeyle çok ilgilendiği biliniyor. belirtilse de, çok uzun yıllar alacağı, hatta Fransa’nın bu savaşı kaybederek çıkacağını söyleyebiliriz. Çünkü Fransa, -eğer körfez ülkeleri destek çıkmazsa- büyük bir ekonomik kayıp yaşayacaktır. Savaş her geçen gün daha geniş bir alana yayılıyor. Mali bölünürse Üç ay önce sorun, Tuaregli İslamcılar olarak görülürken bugün Batı Afrika’daki selefi cihadcılar görünüyor ve bu grupların sayısı katlanarak artıyor. Savaşın, Nijer, Burkina Faso ve Moritanya’ya genişleme olasılığı yüksek. Bölge ülkelerinin ekonomileri ve siyasi yapıları kırılgan olduğu için uzun bir savaşta daha da zorlanacakları kesin. Afganistan’daki ekonomik gerekçeler gösterilerek askerlerini çekmek isteyen Fransa’nın, aynı sendromu Mali’de de belirli bir süre sonra yaşayacağı görünüyor. Cezayir’de rehine krizi gibi benzer olaylar taraf ülkelerde de ortaya çıkabilecek, bu krizler Fransa’nın lehine gibi gözükse de uzun süreli bir savaşta başarısızlıklar karşısında desteğin çekilmesini de sağlayacaktır. Cezayir’in başından beri Fransa’nın bu girişimlerine gönülsüz olmasında yaşadığı tecrübenin önemli bir etkisi var. İç savaşın Cezayir’e ne kaybettirdiğini gören Cezayir yönetimi, asıl travmasını pek hoşlanmadığı Azawad Özgürlük Hareketi’nin kontrolü ele geçirmesi ile yaşayacaktır. Çünkü Mali’nin bölünmesi Cezayir’in hatta Nijer’in de bölünmesi demektir. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Kaynak: Yeni Şafak, 19 Ocak 2013 60 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali’ye veya Rehinelere Fazla Tepki Verme Fred Kaplan El Kaide’ye yakın isyancılar Güney Mali’de bir taarruz düzenlediler. Fransa, taarruzu bertaraf etmek için asker gönderdi ve hava saldırıları başlattı. İslamcı militanlar Cezayir’de (bu ülke hükümeti, Fransa’ya hava sahasını kullanma izni verdi) doğalgaz tesisine el kodular ve ikisi Amerikalı en az 20 Batılıyı rehin aldılar. Bin Ladin öldü. Afganistan’dan çekiliyoruz; isyancı savaşlarından eliğimizi eteğimizi çekmeyi istiyoruz ama görünene bakılırsa onlar bizden ellerini çekmiyorlar. O halde ne yapmalı? Kim yapmalı? Birincisi, gerçi bu karşılaşma sinir bozucudur ama satışı fazla yapılmamalıdir. Mali isyancılarıyla bağlantısı olan cihatçı kol, Mağrib El Kaidesi’nin bin Ladin dönemindeki gibi bir gücü veya küresel erişimi yok. Ayrıca bu isyancıların hepsi cihatçı değildir: Bir çoğu suçludur, uyuşturucu kaçakçısıdır veya fırsatçılık yaparak savaşa katılmış savaş ağlarıdır. Dolayısıyla da savaştan çekip çıkarılabilirler. İkincisi, bu model yeni değildir. O veya bu cins İslamcılar uzun zamandır Mali’de varlık gösteriyorlar; ülkenin kuzeyini altı ay önce kontrolleri altına almışlardı. Çok az kişinin dikkatini çekti. Üçüncüsü, Cezayir’deki doğalgaz tesislerine yapılan saldırının Fransa hava saldırılarıyla veya el Kaide’yle bir ilgisi olmayabilir. Batılı rehinleri serbest bırakmak için fidye istenmesi, bu dehşet verici grupların büyük bir gelir kaynağıdır ve bölgede iş yapan Batılı ülkelerin veya şirketlerin iyi bildiği bir şeydir.(17 Ocak güncellemesi: Rehine olayınde eski bir el Kaide üyesi Muhtar Belmuhtar’ın başı çektiği ortaya çıktı. Fidye ve cihat karşımı bir amacı olabilir. Cezayir ordusu doğalgaz tesisini kuşattı ve bu sabah Belmuhtar ve adamlarına karşı bir saldırı başlattı. Teröristler ve rehineler arasından yaralılar olduğu söyleniyor ama tafsilat pek yok.) Son birkaç günün olayları – militanların kontrollerini başkent Bamako’nun güneyine genişletme teşebbüsleri, ardından Cezayir’deki rehine olayı, Fransa ve yollarına çıkan her ülke için cehennemin kapılarını açma tehdidi en hafif tabirle endişe vericidir. Ancak bu noktadan sonra gidişin nereye olduğu belli değil. Fransa, askeri harekâtını komşu uluslar (Batı Afrika Devletleri Ekonomi Topluluğu) bir ittifak oluşup yaklaşık 3.000 asker konuşlandırana dek kısa vadeli bir kurtarma operasyonu olarak görüyor. Fak61 > 2013 ŞUBAT Dolayısıyla Fransa Cumhurbaşkanı Hollande saldırıyı durdurmak için hızla asker ve uçak sevketti. Birçok Malili geçmişin sömürge işgalcisi Fransa’ya karışık duygular besleseler de müdahaleyi minnetle karşıladılar. Fransa’nın müdahalesi olmasaydı yakalanıp tedhiş edileceklerdi. at ne kadar süreceği veya geldiklerinde ne kadar iyi savaşacakları belli değil. Bu nedenden dolayı Fransa ABD yardımını istedi. Yardım etmeli miyiz? Eğer edeceksek nasıl etmeliyiz? Bu tür çatışmalar için Obama doktrini diye bir şey var. Bir yanda terörle savaşı, kötü adamları öldürmeyi yahut yakalamayı – özellikle de müttefiklerimiz yardımımızı istediklerinde ve onlarla savaşta olduklarında - el Kaide gibi grupları dağıtmayı, bu grupların genişlemesini kuşatmayı kabul eder. Diğer yandan şunu beyan eder: Artık daha fazla Irak ve Afganistan’a hayır. Obama bir yıl önce Pentagon’daki basın toplantısında stratejik bir gözden geçirme çalışmasının sonuçlarını duyurmuştu: Asker botlarının eşlik ettiği uzun vadeli ulus inşasının son bulduğu. Obama ve Savunma Bakanı Leon Panetta’nın imzaladığı resmi belgede şöyle kaydedilmişti: ABD, güvenlik amaçlarımıza ulaşmak için yenilikçi, düşük mâliyetli, küçük çaplı askeri varlık bir yaklaşım geliştirecek.” Obama yönetiminin (bazen bizatihi başkanın) yüksek öncelikli hedeflere karşı komando baskınları veya drone saldırısı emri verdiği sıcak çatışma noktaları var dünyada. Libya’da Nato askeri harekâtına katıldı (Arap Birliği talep etti ve BM Güvenlik Konsey onayladı) fakat başı çekmedi. ABD, bunun yerine, savaş cephesine “eşsiz kabiliyetlerini” - keşifgözlem yapan ve akıllı bombaları bırakan drone’ları, hava yoluyla uzun menzilli ikmallojistik ve olay yerinden istihbarat - sundu. Bazılarının hoşgörüsüzce “geriden liderlik” dediği budur ve başarılı olmuştur. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Mali’de yapacağımız ve yapmamız gereken de muhtemelen budur şayet Fransa operasyonu tehdidi bertaraf edemezse. Bu bile göründüğü kadar kolay değildir: Hava üsleri çok uzaktadır; drone operatörleri, kameraları nereye çevirecekleri ve neye baktıklarını söyleyecek yerlilere ihtiyaç duymaktadır. Lojistik ve istihbarat ağı oluşturulmalıdır. Obama daha fazlasını yapmaya eğilim gösterse bile – diyelim ki asker göndermek – (ama kesinlikle olmayacak) bir darbe sonucu iktidara gelen yabancı hükümete yardım amacıyla asker gönderilmesini yasaklayan kanundan dolayı bunu yapamayacak. Kaydetmekte fayda var, Mali’nin demokratik yolla seçilmiş hükümetini deviren subay, Amadou Sanogo Amerikan ordusunun eğitim programlarını katılmış vaatkâr bir öğrenciydi. Askeri harekâta katılmamızı savunan herkesi durup düşündürmelidir bu. Ülkeyi/sahayı bilmiyoruz, oyuncuları tanımıyoruz, kimin destek vermeye değer kimin değmez olduğunu bilmiyoruz. Bilenler var; çatışmada kazanacakları veya kaybedecekleri çok şeyleri de var onların. Son on yıldan (ve öncesindeki yardım yüzyıldan) çıkaracağımız derslerden biri de karanlıkta olduğumuz bu tür vakalarda, eğer işin içine girmişsek, fazla dikkat çekmememiz gerektiğidir. Kaynak: Slate, 21 Ocak 2013 Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı 62 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali’deki Savaş Yön Değiştiriyor İbrahim Tığlı Fransa’nın Mali’ye askeri operasyon düzenlemesiyle başlayan süreç, Cezayir’de rehine kriziyle farklı bir sürece doğru evriliyor. Tuaregler ile Mali ordusu arasında geçen yıl başlayan savaş, Fransızların müdahalesi ile bölgesel bir savaşa dönüşürken, Cezayir’in Ayn bölgesindeki doğalgaz tesisine saldırı düzenlenerek aralarında yabancıların bulunduğu bir çok kişinin rehine alınmasına Cezayir ordusunun sert bir şekilde karşılık vermesi, müdahaleyi küresel bir savaşa çevirdi. Kuşkusuz 3 Amerikalı askerin de öldürülmesi, Fransa’yı dolaylı destekleyen ABD’nin de tercihinde önemli bir değişikliği beraberinde getirdi. ABD Başkanı Obama istihbarat ve lojistik destek vermekle yetinirken, Pentagon’dan yeni savaş cepheleri açılacağı sesleri yükseldi. Aslında ABD başından beri Fransız operasyonunun bizzat içindeydi ve fiili operasyonda yer almaması ABD’nin yasalarına göre demokratik olmayan bir yönetimin çağrısının meşru bir talep olarak görülmemesiydi. Libya’da olduğu gibi operasyon Fransız askerleri tarafından yapılmış olmakla birlikte, arkadaki güç Batı Afrika’daki AFRİCOM’dan başkası değildi. Mali’deki savaşın, Cezayir’deki rehine krizinin etkisiyle ABD’nin kontrolüne geçtiğini söyleyebiliriz. Artık dünya kamuoyu Mali’deki Tuareglerin bağımsızlığından veya Mali’nin İslami bir yönetime geçmesinden ziyade Kuzey Afrika ve Sahel bölgesindeki el 63 > 2013 ŞUBAT Rehine krizinin yaşandığı Ayn Emnas bölgesi iyi korunan ve ABD istihbaratının en etkili olduğu yerlerden biriydi. Yıllardır bu bölge uçuşa yasak bir bölge olmasına rağmen ABD istihbarat anlamında bölgeye hâkimdi. Burada farklı grupların eğitim kampları bulunmasına rağmen son yıllarda Cezayir yönetimden herhangi bir önleyici tedbir de alınmamıştı. İslami Mağrip Cephesi operasyon öncesinde, başta Cezayir olmak üzere operasyona destek veren ülkelerde kanlı eylemler yapacaklarını beyan etmişlerdi. Aslında gerek ABD, gerek Fransa, gerekse Cezayir istihbaratı tarafından bir rehine krizinin yaşanacağı bilinmekteydi. Çünkü Cezayir, Moritanya, Libya ve Tunus’ta benzer olaylar daha önce de yaşanmıştı. Burada savaşı küresel bir alana çekmek ve bölge ülkelerinin desteğini atılmak için provoke edildiği, bir yem atıldığı, bu yemi de adı daha önce birkaç ufak eylemde bulunmuş “Kanla İmza Atanlar Tugayı”nın yuttuğu ortaya çıkmaktadır. Uzmanlar çok iyi bilir ki, her zaman bu tür kışkırtıcı operasyonlar bu tarz eylemlerin ortaya çıkmasını sağlar. Bu şekilde bir rehine krizine karşı Cezayir yönetiminin sert bir şekilde karşılık vereceği ve hiç bir sonuç elde edemeyecekleri halde neden bu tür bir eyleme girişildi? Kaide, İslami Mağrip Cephesi gibi grupların faaliyetlerine dikkat çekilecek ve yönetimsel kriz küresel terör tehdidine dönüşecektir. Fransa’nın operasyonuna karşı gönülsüz destek veren ülkelerin daha duyarlı bir şekilde teröre karşı savaş adına yardımda bulunarak, uluslararası meşruiyet sorunun bu minvalde meşruluk kazanmasını sağlayacaktır. Arap baharının Cezayir’e gelişi ertelenmekte birlikte; Libya, Tunus ve Mısır’da, İslamcıların yönetimde seslerinin daha da kısılacağı görülmektedir. Küresel savaş çemberi, Yemen, Somali ve Afganistan ekseninde devam ederken şimdi Sahel bölgesi de eklenmiştir. Afganistan ve Somali’deki enerji, bu bölgeye kaydırılmak istenmektedir. Bu operasyonun son bir 6-7 ay öncesinde planlandığını iddia etmekte yanıltıcıdır. Çünkü 5 yıla yakındır Nijer, Mali, Moritanya, Çad, Nijerya ve Senegal yönetimleri, Fransa’nın desteğini sağlamak için yoğun çabalar da bulunmaktaydılar. Bu çabalar, ABD’nin desteği ile ortak müzakereler ve birlikler şeklinde devam ediyordu. Mali’deki kriz, bu fırsatı doğurarak Fransa’nın bilinen hedefleri karşılığında bölgeye gelmesi sağlandı ve küresel savaşın bölgedeki görünürdeki temsilciliği üstlendirirdi. İslami Mağrip Cephesi, el Kaide gibi güçler, uluslar arası arenada dikkati çekerek küresel bir savaş tehdidi olarak algılandı. Rehine krizinin planlayıcısı olduğu iddia edilen eski Afgan savaşçısı ve Cezayir’in kirli savaşındaki en önemli örgütlerden biri olan GİA’nın kurucularından Muhtar bin Muhtar’da, Sahel bölgesinin yeni Ladin’i olarak tanımlandı. Muhtar bin Muhtar daha önce sigara ve elmas kaçakçılığı, adam kaçırma, uyuşturucu trafiği gibi suçlarla itham edilmiş, aranan bir isim olmasına rağmen her defasında güvenlik güçlerinden kaçmayı başarabilmişti. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Sonuçta; Mali operasyonu ve Cezayir’deki rehine krizinden şöyle bir tablo çıkıyor. ABD, Fransa ve İngiltere, Avrupa’nın eşiğinde küresel bir terör tehdidin bulunduğuna dünyayı inandırdılar ve “Kanla İmza Atanlar Tugayı” da propagandalarını yaparak Mali’de operasyonun Cezayir’e hatta bütün Sahel bölgesine yayılacağını göstererek yerel bir rol peşinde değil, bölgesel bir aktör olmak istediklerinin işaretini verdiler. Kaynak: Dünya Bülteni, 23 Ocak 2013 64 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Fransa’nın, Mali’deki Çıkarlarını Savunmaktan Utanması Gerekmez Jean-Baptiste Jeangène Vilmer 16 Ocak’taki demeçlerinde Cumhurbaşkanı François Hollande “Fransa, özgürdür. (...) Değerlerine sahip çıkar. Mali’de hiçbir çıkarı yoktur. Hiçbir politik veya ekonomik çıkarı savunmaz. Sadece barışa hizmet eder.” diye diretiyordu. Élysée’nin Mali müdahalesine ilişkin açıklamaları, çıkar gözetmeme üzerine kurulu. Bu, ters etkileri olan bir hata. Fransa’nın çıkarı var ve bundan utanmasına gerek yok. Bu tür demeçler Fransızlara özgüdür. İngiltere Başbakanı David Cameron “Mali’de yaptığımız kendi çıkarımızadır.” diyerek durumu kabulleniyor. Amerika’nın Bamako eski büyükelçisi Vicki Huddleston ise konuyu “Fransa’yı desteklemek ulusal çıkarımızdır.” şeklinde değerlendiriyor. Senegal Ulusal Yasama Meclisi Komisyonu eski Başkanı Abdoulaye Babou, müdahalenin “bir ulusal çıkar meselesi” olduğunu düşünüyor. Diğer taraftan, Almanya Başbakanı Angela Merkel’e göre “Almanya, bölgedeki durumun kendi güvenliğinin bir parçasını oluşturduğu kanaatinde.” Dünyanın geri kalanı için apaçık ortada olan (Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi’nin Sahra kıyısına ilişkin kendi ifadesiyle, “Afrika’nın merkezinde serbest bir terörist bölge oluşumuna” engel olmanın Avrupalılar, Amerikalılar ve Afrikalıların çıkarları açısından gerekli olduğu), Fransa için değil. Daha doğrusu, sunmak istediği şekilde değil, çünkü her şey bir iletişim meselesinden ibaret. Fransa, eski bir sömürge gücü olduğu için kendisinin çıkarcılığından kuşku duyulacağının bilincinde. Çoğu gözlemci, başta Cezayir basını olmak üzere müdahaleyi FransaAfrikasına dönüş olarak hemence kınadılar. Zira onlara göre bu müdahale, Nijer’de bulunan uranyum yataklarına ilişkin Fransa’nın çıkarlarını korumak üzere atılmış bir adımdı. Élysée’de iletişim, bu tür suçlamaları önlemek üzere tasarlanmıştır. Bu eğilim, öncülük edilen müdahalenin, yalnızca başkalarını korumaya yönelik değil; 65 > 2013 ŞUBAT Fakat bu konuyu açıklamaya yeterli gelmez, zira bu önlem yalnızca eski sömürgelere istinaden alınmıyor. Bunun yanı sıra, Amerikalılar ve İngilizler Libya’da (bizim de paylaştığımız güvenlik riski, terörizm ve göç baskısı gibi konulara dair) ulusal çıkar gerekçelerini hiçbir şekilde örtbas etmezlerken; Fransızlar, alışılagelmiş tarzdaki insan hakları savunuculukları dolayısıyla oraya yalnızca “Libyalıları kurtarmak” için gitmiş gibi davranıyorlardı. aynı zamanda ve özellikle kendi imajımızı korumaya yönelik olduğunu gösteriyor. Fransa, kimliğini bu aşırı büyümüş mevzuatıyla ve kendisini “insan hakları vatanı” olarak ilan etmekle inşa etti (bu konuda İngiltere ve ABD’den ileri olmadığı halde). Bu masalı devam ettirmek için, müdahaleye daima ve yalnızca korumak amacıyla başvurulduğuna ve bunun hiçbir zaman çıkarlarına yönelik olmadığına ikna etmekte ısrarlı. Bu nakaratı tekrarlamak, durmadan alevlenen şüpheyi hiçbir şekilde bastıramaz. Mali meselesinde, yine de örtbas edilecek pek bir şey yok. Dolaylı ekonomik çıkarlar (komşu ülkelerdeki stratejik kaynaklar) ve hepsinden önemlisi güvenlik gerekçeleri (bölgedeki vatandaşlarımızı korumak ve AQMI’yi sindirmek). Libya ve Mali’ye askeri müdahalede bulunan Fransa ve müttefiklerinin bu müdahalelerden çıkar sağladıklarını açıkça dile getirmek daha uygun olacaktır. Bu çıkarlar, haklı bir sebebin (bir taraftan halen devam eden ve ihtimal dahilindeki katliamlar, diğer taraftan “serbest terörist bölge” oluşması riski) ve bölgeyi ıslah etmek için makul bir fırsatın varlığını boşa çıkarmamakla kalmaz, aynı zamanda harekete geçmeye de teşvik ederler. Müdahaleci devlet çıkarını düşünmeden etmez, edemez ve hatta etmemelidir. Devletin varlık sebebi vatandaşlarının çıkarlarını savunmaktır ve saltık özgecilik ciddi bir kusurdur. Mali’de sonuç almanın ve askerlerimizi, kendilerini hayatlarını riske atmak üzere Mali’ye gönderen “diğerkâm” bir devleti korumaya, motive etmenin herhangi bir çıkara tekabül edip etmediği sorulabilir. Çıkar bir motordur ve ilan edilmiş bir amaç iptal edilmez. Başka bir deyişle bunlar birbiriyle çelişmez ve bir sorunsal teşkil etmezler. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı, açık gerçeği kabul etmeli. Mali’ye müdahale etmek, Avrupalı müttefiklerimizin, kuzey Amerikalı ve Afrikalıların çıkarına olduğu gibi Fransa’nın da çıkarınadır. Bu, onların operasyona daha fazla yatırım yapmaları için ikna edilecek olmaları gerçeğini örtmez. Nitekim bu operasyonun, ne anlama geldiği belli olmayan yeni-sömürgecilikle ilgili değil, uluslararası sorumlulukla ilgili olduğuna başkalarının ikna edileceğini hissettiren onların, şimdilik, yokluğudur. Kaynak: Le Monde, 24 Ocak 2013 Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut 66 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali Operasyonuna Hukuki Kılıf Aranıyor Sinan Özdemir Fransa’nın Mali operasyonu ikinci haftasını geride bıraktı. Cumhurbaşkanı Hollande konuya ilişkin açıklamalarını sürdürürken başta Avrupa Birliği olmak üzere Amerika’nın aktif desteğini bekliyor. Elysee Sarayı kapalı kapılar ardında verilen sözlerin tutulmasını bekliyor. Bugüne kadar İngiltere, Belçika ve Danımarka’nın dışında destek sağlayan herhangi bir ülke çıkmadı (Amerika dolaylı destek sağlamakta). Almanya ekonomik desteğinin dışında askeri desteğe sıcak bakmıyor. Ancak son günlerde cumhurbaşkanı başta olmak üzere siyaset cephesinde Fransa’nın askeri destek noktasında yalnız bırakılmaması gerektiği yönünde sesler yükseliyor. Ne var ki Angela Merkel sonucu belli olmayan bir operasyona destek vererek seçim yılını riske atmak istemiyor. Avrupa devletlerinde görülen isteksizlik Fransa’nın tek taraflı aldığı müdahale kararıyla izah edilemez. Müdahale uluslararası hukukun verdiği “hakka” dayandırılsa da Fransa’nın öncülük etmesi birlik üyelerinde gizli niyetleri olabileceği düşüncesini pekiştiriyor. Fransa askerden çok maddi yardımda bulunmalarını bekliyor. Bunun için de Etiyopya’da 29 Ocak günü organize edilecek Mali konferansına büyük umutlar bağlıyor. Ancak bugüne kadar bu tür bağış/yardım toplantılarının hedefine ulaştığını söylemek zor. Bu konuda Afganistan örnek gösterilebilir. Waltz’dan bu yana neorealist okulun uluslararası aksiyonun merkezine “güvenlik” nosyonunu yerleştirdiği biliniyor. Ülkeler güvenliklerinin tehdit altında olduğunu düşündüklerinde müdahalenin meşru bir hak olduğunu iddia ederler. Son yıllarda yaşadığımız küçüklü büyüklü müdahalelerin önemli bir çoğunluğu bu görüşün ışığında gerçekleşti. Tabii bu müdahalleyi haklılaştırmaz. Fransa tek taraflı olarak 11 Ocak günü başlattığı müdahalenin ilk günlerinde müdahaleyi Güvenlik Kurulu’nun 2085 nolu kararına dayandırmıştı. İlerleyen günlerde Güvenlik Kurulu kararına yapılan vurgu azaldı ve güvenlik gerekçesine dayandırıldı. Bunun içinde Mali devlet başkanının gönderdiği 67 > 2013 ŞUBAT Fransa bir yanda kamuoyunun yoğun isteği üzerine Afganistan’dan askerlerini çekerken, diğer yanda Mali’ye 2200 asker göndermesi çelişkili bir görüntü sunuyor. Cumhurbaşkanı Hollande yeni yıl konuşmasında önceliğinin iş, gençlik ve geleceğe yönelik yatırımlar olduğunu ifade ederken Mali’ye tek taraflı aldığı bir kararla müdahale etmesi çelişkiyi artırıyor. Ancak Fransız kamuoyu ve parlamentosunun tam desteğini alması Fransa’da müdahaleye itiraz eden aydın görüşü gölgede bırakıyor. Tek vücut olan Fransa tek sesle konuşmaya büyük özen gösteriyor. Amerikanvari bir çalışmayla enformasyon ve bilgi akışı sağlanıyor. Müdahalenin “savaş” sözcüğüyle ifade edilmesi başlı başına yanıltıcı bir durum oluşturuyor hafızalarda. Savaştan söz edilebilmesi için karşı cephede yer alanların devletlerin taşıdığı özellikleri taşıması gerekirdi; ancak Mali’de böylesi bir durumdan söz etmek mümkün değil. mektup dayanak gösterildi. Londra, Mali operasyonuna katılmak için Fransa’ya gönderilen mektubun bir benzerinin gönderilmesini talep etti ve ancak sonra operasyona katılma kararı aldı. Ne var ki Hollande selefinden farklı olarak kendi döneminde Güvenlik Kurulu kararı olmaksızın herhangi bir uluslararası operasyona katılamayacağı sözünü bu müdahaleyle çiğnemiş oldu. Şimdi operasyona daha güçlü bir kılıf aranıyor. Hafta içinde Fransa yeni kararların alınabilmesi için Güvenlik Kurulu’nun toplanmasını istedi. Fransa bölgeye sevk edilecek Afrika askeri gücüne lojistik ve maddi destek sağlanmasını talep ediyor. Genel Sekreter Ban Ki-moon Fransa’nın oynadığı role itirazı olmamakla birlikte Birleşmiş Milletlerin barışı koruma misyonu çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini düşünüyor. BM desteğinin lojistik destekle sınırlandırılmasını istiyor. Ancak kurul üyelerinin önemli bir bölümü konuya genel sekreterden farklı bakıyorlar. Fransa’nın oynamaya çalıştığı role şüpheyle yaklaşıyorlar. Fransa’nın 2085 nolu karara ve BM Şartı’nın 51. maddesine (meşru müdafaa halinde kuvvet kullanımı) göndermede bulunmasına anlam veremiyorlar. Birleşmiş Milletler’in barışı kurmaya yönelik adımlar atması gerektiğini ve Fransa’nın bölgede başlattığı savaşın desteklenmesini Birleşmiş Milletler’in genel prensipleriyle çeliştiğini düşünüyorlar. Ayrıca, Mali ordusunun “insanlık suçu” işlediği yönünde gelen haberler ek kararların kabul edilmesini zora sokabilir. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Fransa, Mali’de, genel olarak Sahel bölgesinde, yaşananların Avrupa’yı tehdit ettiği tezinin dışında müdahalenin “Fransa’nın menfaatlerini” korumaya yönelik olduğunu da ifade ediyor. Kastedilen menfaatler dolaylı menfaatler. Komşu devletlerdeki “kazanımların” Mali üzerinden güvence altına alınması hedefleniyor. Müdahalenin hedefine ulaşmaması durumunda Amerika’nın Afganistan müdahalesi sonrasında Güney Asya’da görülen kaosa benzer bir kaosun Mali ve çevresinde de yaşanacağını, Cezayir’in güney bölümünde görülen otorite boşluğunun Mali kriziyle biraz daha derinleşeceği ve Mali’de barınan yapıların tekrar Cezayir’e ve Libya’ya döneceğini düşünmek mümkün. Fransa Güvenlik Kurulu’nun 2085 nolu kararının yürürlülüğe konulmasını beklemeksizin tek taraflı aldığı müdahale kararının Batı Afrika ve Afrika Birliği devletlerini de zora soktu. Hazırlıksız yakalanan ülkeler, 2085 nolu kararın ışığında, kuzey Mali’de konuşlanacak askerler için lojistik desteğin yanı sıra maddi olarak da desteklenmesini bekliyorlar. Bunun için de en kısa zamanda 340 milyon avroya ihtiyaç duyuluyor. Sahel’de görülen otorite boşluğunu bertaraf etmek isteyen Batılı devletlerin bu güne kadar bölgenin kendi kaderine ele alması yönünde somut hiçbir adım atmadıkları biliniyor. Fransa’nın tek taraflı olarak başlattığı müdahallenin hukuki zeminden yoksun olması ve bu yönde bir arayışın içinde olması bir yana, bölge ülkelerinin askeri hedeflerle yetinmesi, Libya örneğinde olduğu gibi, Batı Afrika’da istikrarsızlığı daha da artıracaktır. Kaynak: Dünya Bülteni, 28 Ocak 2013 68 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali dersleri: Tabansız Direniş Kime Yarıyor? Akif Emre Mali de yaşanan olaylar, Afrika için yeni bir direniş olgusunu açığa çıkarttı. Selefi kökenli İslam anlayışının ortaya çıkardığı dinamizm. Oysa Afrika’nın sömürgecilik tarihine bakıldığında yabancılara karşı ilk defa direnmiyor. Afrika tarihini sömürgecilikle başlatan Avrupa eksenli tarih okumasının yerel direnişler olduğunda hatırladığı yerli kültürler ve özellikle İslam aynı zamanda direnişin de kaynağı. Afrika kimliği tek başına açıklayıcı olmasa da, batılılarla girilen ilişkideki ortak payda bu kıtanın farklılıklarını, yerel zenginliğini düzleştiriyor. Sömürgecilikten çok önce İslam’ın Afrika’ya girmesi, kök salması burada İslam medeniyetinin kendine özgü bir rengini yaşatması söz konusu. Akdeniz’le aşağı yukarı ekvator çizgisi arasındaki Afrika’da İslam’ın yeşerttiği Müslüman unsurların oluşturduğu ekonomik ve siyasi birilim dünya tarihinin hiç de periferiye atılacak türden değil Ortaçağa Mağrip ile Mali arasındaki altın yolu, dünya ekonomisinde merkezi bir rolü vardı. Sömürgeciler gelinceye kadar yine batı Afrika da kurulan Müslüman imparatorluklar, İslam medeniyetinin Afrikalı zenginliğini sürdürdüler. Afrika İslam’ının en bariz özelliklerinden biri sufi geleneğin çok güçlü olmasıdır. Gerek İslam’ın yayılmasında gerekse sömürgecilere karşı direnişte, bu yapı müthiş bir dinamizm sağlamıştır. Sömürgeciliğe karşı verilen mücadelede sufilerin etkinliği direnişin geniş kitlelerce benimsenmesini sağladı. Sudan’dan Sokoto hilafetine, Osman’dan Fodyo hareketinden Emir Abdülkadir’e, Ömer Muhtar’a kadar tarikat liderleri ya da tarikatlarla barışık direniş hareketleri antiemperyalist direnişin liderliğini yaptılar. Bu süreçte yolsuzluğa batmış, adaletsiz dikta yönetimleri birer yerli azınlık olarak beyaz efendilerin desteği olmaksızın iktidarlarını sürdürmeleri Sömürgecilik sonrası dönemde bağımsızlıkları verilen yeni mümkün değildi. ulus devletler, hem bölgenin yerel sosyolojisini, hem de kültürel kodlarını darmadağınık ettiler. Beyazlar adına beyazların çıkarlarını temsil eden siyasal kadrolar kadar sömürge aydınları batının çıkar ilişkilerinin devamını sağladılar. Bu süreçte yolsuzluğa batmış, adaletsiz dikta yönetimleri birer yerli azınlık olarak beyaz efendilerin desteği olmaksızın iktidarlarını sürdürmeleri mümkün değildi. Bu süreçte tüm geleneksel kurumlar hayatın dışına itilerek etkisizleştirildiği gibi gelenek ve kültürleri aşağılayan yeni nesil yetiştirilmeye çalışıldı. 69 > 2013 ŞUBAT Ülkelerin yer altı yerüstü kaynakları batılı şirketlere yok pahasına pazarlanırken insan malzemesi de şanslı olanları İngiltere ya da Fransa da ucuz iş gücü olarak değerlendirildi. Geride kalan milyonlar ise bu fakirlik ve adaletsiz gelir dağılımının açığa mahkûm ettiği yığınlar olarak kaderlerine terk edildi. Yeni süreçte post kolonyal yapının tekrardan şekillenmesinin arifesinde olduğumuzun işaretleri veriliyor. Mali örneğinde olduğu gibi sömürgeciliğin bıraktığı miras olarak bir yanda Tuaregler gibi etnik yapılar yeniden hareketlendirilirken diğer tarafta Afrika geleneğine son derece yabancı sömürgeciliğe karşı direniş adına yeni bir selefi kökenli akımın abartılarak gündeme getirildiği görülüyor. Ne oldu da selefi akım bir anda direnişin sembolü haline geldi ya da getirildi. Tarihsel ve kültürel gelenekten mahrum Afrika için nevzuhur bu akımın siyasal bir direnişin başını çekiyor olmasının nedenleri, beslendiği dış kaynaklar bir yana bu akımın İslamcılık, İslami direniş adına öne çıkartılmasının, hatta abartılmasının Bidatlerle savaş açmak sömürgeciliğin yen keşif propaganda kolu işlevini gündeme getiriyor. adına tarihi birikimi yerle bir ettikten sonra modernizmi sorgusuz şekilde putlaştıran her türlü incelik ve güzellik duygusundan mahrum kaba Prüten bir din anlayışıyla İslam’ın tüm medeniyet birikimini yerle bir eden, kurucu bir tez olmaktan çok reaksiyoner tahripkârlık sergileyen tam da bu yönüyle modern olan bu akımın devlet kurmuş şeklinin İslam adına ne inşa ettiğini ibretle görüyoruz? Bidatlerle savaş açmak adına tarihi birikimi yerle bir ettikten sonra modernizmi sorgusuz şekilde putlaştıran her türlü incelik ve güzellik duygusundan mahrum kaba bir şekilcilik… bir şekilcilik… > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 11 Eylül’den beri İslami direniş adına öne çıkan ve çıkartılan bu akımın örgütlü ideolojik temsilcilerinin gerçekte mevcut olup olmadıkları bile belli değil. Ancak Batının, yeniden dizayn etmeye çalıştığı küresel kolonyalizme, toplumsal tabanı ve de meşruiyeti olmayan püriten bir hareketin İslamcılık adına İslam dünyasının batı karşıtı tepkilerini temsil makamına oturtulması şaşılacak bir durum değil. Fransa’nın bir kaç bin askerle silip süpürmeye başladığı ve sömürgeciliğin keşif kolu işlevi gördüğü daha iyi anlaşılan Mali’deki operasyon bu açıdan okunmalıdır. Diğer tarafta sömürgecilerin gölgesinde kokuşmuş kurumlara eklemlenmiş geleneksel yapıların boşalttığı muhalif duruşun tabanı olamayan ve medeniyet taşıyıcı eski sömürgecilerin yeni işgallerini meşrulaştıran hareketlerin sırtına yüklenmesi de çok manidar. Kaynak: Yeni Şafak, 29 Ocak 2013 70 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Malililer, Ülkelerinin Akıbetine İnandılar Boubacar S. Traoré Fransız müdahalesi, dokuz aylığına, Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi (MUJAO), İslami Mağrip El-Kaide’si (AQMI) ve Ensaruddin (Malili İslamcı hareket) tarafından işgal edilen Mali’nin kuzey bölgelerindeki belirsizliğe son vermek üzere yetkilendirildi. Bu müdahale, çoğu Malili tarafından sevinçle karşılandı. Halkın belli bir kesimi, müdahalenin insani niteliği ve güvenlikçi karakteri yanında uzun yıllardan beri sahip oldukları sorulara da yanıt vereceğine inanıyor. Ardışık isyanlar Ülkenin kuzeyindeki durum, aklı başında çözümler üretebilecek otoritelerden yoksun olduğu için –yaklaşık yirmi yıldan beri birbirini izleyen isyanlar nedeniyle– Malilileri endişeye sevk ediyor. Başkent Bamako’ya yaklaşık 600 km’lik mesafede bulunan Konna, Bozoların (Bozolar genellikle balıkçılıkla uğraşırlar – Nijer nehri kıyısı) yaşadığı sakin bir yerleşim yeri. Her şeyden önce bu şehir, Mali krizinin sembolü. Düzenli orduya sahip bir devlet tasarlamak isteyen halk tarafından desteklenen 22 Mart 2012 hükümet darbesinden sonra gerçekleşen ilk çatışmanın mekanı. Bu şehrin çabucak kaybedilmesi Mali ordusunun zaaflarına ve Mali Devleti’nin er geç sonuna ilişkin ilk kanıtları ortaya koymuştu. Bamako’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu, Mali’de bir savaş olduğunun ilk defa gerçekten farkına vardı. Bamako’ya doğru ilerleyiş, endişelerin iyice yoğunlaştığı bir bölgeden geçiyor. Mopti’den geçerek, Dogon, Bobo ve Bambara kasabalarına. Segu’dan geçerek Bambara, Miniaka ve diğer bazı Bobo kasabalarına gidiyor. Hükümet darbesi Bamako’da kaosu provoke etti Hükümet darbesi Bamako’da kaosu provoke etti. Ordunun intizamsızlığı sosyal gerilimlere yol açtı ve Mali uluslararası toplum için temel endişe kaynağına dönüştü. Çünkü 71 > 2013 ŞUBAT Bu iki bölge, Mali nüfusunun yaklaşık yüzde onunu oluşturan Hıristiyan, Animist ve herhangi bir dine mensup olmayanların büyük bir bölümünü barındırma özelliğine sahip. Bu insanların İslamcılar tarafından katledilme olasılığı çok yüksek. bölgede, “Somalileşme” ya da “Afganistanlaşma” riski vardı. Askeri ve siyasi rekabetler aylarca ülke otoritelerine, İslamcıların takviye edildiği ve BM’ye göre 500.000 mülteci ve evsizden oluşan bir sorununun bulunduğu kuzeye, bir askeri müdahalenin koşullarını müzakere etme konusunda engel teşkil etti. Genel bir kafa karışıklığı olan güneyde, farklı nitelikte gösteriler düzenleniyordu. Güneyde bir iç savaş ihtimali görmezden gelinemezdi. Bamako’daki siyasi organizasyonlar, İslamcılar Konna’ya saldırı düzenlerken, Devlet Başkanı’nın ülkeyi terk etmesini talep etmek ve yabancı müdahalesini reddetmek amacıyla gösteri düzenliyordu. Konna’nın kaybedilmesi başkanın çevresindeki kutsal birliği geri getirmeye yetmeyecekti. Birçok Malili, Mali’nin sonunun geldiğine inanmıştı. Korku, özgürlüklerini ve onurlarını yitirme bunun gerçekliğinin kanıtıydılar. Otoritelerin doğrudan doğruya Fransa’dan – Birleşmiş Milletlerin Mali’ye müdahaleye imkan tanıyan 2085 sayılı çözümüne dayalı olarak– yardım talebine başvurmaktan başka seçeneği yoktu. Teröristlerin ilerleyişini engellemek François Hollande’ın olumlu yanıtından evvelki kararsızlığı uzun sürdü. Çoğu Malili Fransa’nın birkaç hafta içinde ülkelerinde olacağına inanıyordu. Bu müdahale üç aşamayı ortaya çıkarmıştır: Teröristlerin ilerleyişini engellemek, Afrika güçlerini hazırlamak– eğitmek ve sonrasını kendilerine devretmek. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Öncelikle meşru bir başkan seçmek, sonra ülkede huzur ve barış ortamını sağlama çabasını sürdürmek ve son olarak yeni başkanın egemenliğinin güvenceye alınmasını sağlamak gerekir. Fransız müdahalesi, bundan böyle geçmişin hatalarından kaçınarak –ordunun zayıflığının ve devletin teşkilatsızlığının kaynakları olan kötü yönetim ve yozlaşma– demokratik bir devleti yeniden inşa edeceklerine inanan Malililere bir kez daha umut verdi. Kaynak: Le Monde, 31 Ocak 2013 Dünya Bülteni İçin Tercüme Eden: Muhsin Korkut 72 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Mali’de Gördüklerim: ‘Merci Hollande’ Serhat Orakçı Fransa’nın Mali’de başlattığı askeri harekat tüm hızıyla devam ederken Fransa ülkenin kuzeyindeki üç önemli şehrin kontrolünü sağladı. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande hafta sonu Timbuktu’yu ziyaret ederek operasyondaki Fransız askerlerine moral verdi. Bölge istikrar kazanana kadar kalacaklarını belirten Hollande operasyonun başarıya ulaştığını da ilan etti. Hollande için düzenlenen karşılama töreni Erdoğan’ın Nijer ziyaretinden farksızdı. Coşkulu bir halk ve “Merci Papa Hollande” şarkıları... Mali halkı Fransız askerlerini silah zoruyla kovan dedelerine ihanet mi ediyordu? Bir tarafta bu gelişme yaşanırken diğer tarafta Moritanya sınırına göç eden kafileler vardı. Araplara ve Tuareg ırkına karşı soykırım yapıldığını iddia eden göçmenler pılı pırtıyı toplayıp soluğu Mberra mülteci kampında alıyordu. Bu sözden ziyade bölge gerçeğini gösteren bir trajediydi. Fransa operasyonu eğer istikrar getirdiyse Nijer, Burkina Faso ve Moritanya’ya sığınan yüz binlerce mültecinin koşa koşa evlerine geri dönmeleri gerekirdi. Ancak tam tersi oldu daha fazla insan göç yollarına koyuldu. Mali halkının hatırı sayılır bir kısmı hala Fransa’nın kendileri için geldiğini sanıyor. Fransa’nın uzun zamandır yürüttüğü medya kampanyasının etkisinde kalan bu kesim “yeter ki bizi el-kaide’den kurtarsın... Fransa ülkedeki uranyumu, petrolü, altını alacaksa da alsın zaten çıkartacak durumda değiliz” diyorlar. İslami hassasiyetleri ağır basan kesim ise “zaruret halidir her şey caiz” diyerek kendilerini teskin ediyor. Mali resmi söylemini benimseyen dini liderler halkı rahatlatmak da önemli rol oynuyor. Mali’nin güneyinde tam bir teslimiyet havası hakim... Başkent Bamako’da yabancıların özellikle de Fransızların yaşadığı zengin semtler Fransız bayraklarıyla süslü. Bu semtleri Fransa’nın bir semti sanabilirsiniz kolaylıkla. Ancak bu hava kırsal kesimlerde kayboluyor. Sıradan halkın neler olup Mali halkının hatırı sayılır bir kısmı hala Fransa’nın kendileri için geldiğini sanıyor. Fransa’nın uzun zamandır yürüttüğü medya kampanyasının etkisinde kalan bu kesim “yeter ki bizi el-kaide’den kurtarsın... Fransa ülkedeki uranyumu, petrolü, altını alacaksa da alsın zaten çıkartacak durumda değiliz” diyorlar. 73 > 2013 ŞUBAT Peki halkın yarısı sevinirken diğer yarısı neden kaçıyor? Bu soruya cevap vermek o kolay değil ancak görünen o ki Afrika kökenli halk sevinen taraf; ten rengi daha açık olan Tuareg ve Arap kökenli halk ise ağlayan taraf. Bu manzarada elbette Fransa’nın medya üzerinden yürüttüğü özgürlük propagandası da önemli rol oynuyor. Ha bir de Afrikalıların dışarıdan gelen misafire duyduğu merak ve misafirperverliği de eklemek gerek... bittiğinden pek haberi yok... Fransa’nın kontrolü sağladığı şehirlere giren Mali ordusu kontrolden çıkmış durumda. İnsan hakları izleme örgütleri günlerdir konuya dikkat çekiyorlar. İslamcı gruplara destek verdiği gerekçesiyle tutuklanan ve yargısız infaz yapılan onlarca insan var. İnfaz kuyularının resimleri çoktan medyada yer aldı. Kıyafetleri ve sakalları ile İslamcılara benzemek dezavantaj oluşturuyor. İnsanlar sakallarını kısaltmak, kıyafet şekillerini değiştirmek zorunda hissediyorlar. Mali’de başlayan askeri sürecin paralelinde yeni bir siyasi süreç de gündeme artık. Kuzey Mali’deki Gao, Timbuktu ve Kidal’ın kontrolünü ele alan Fransa MNLA (Azavad Ulusal Kurtuluş Hareketi) ile Mali Geçici Hükümetinin masaya oturup anlaşmasını arzuladığını belirtti. Ancak bu talep Mali’nin güney kesimlerinde tam bir soğuk duş etkisi yaptı. MNLA’nın İslamcılar ile işbirliği yaptığını ve dahası ülkeyi bölmek gibi bir gündemleri olduğunu belirten Güneyli kesim İslamcı gruplar ile yapılan mücadelenin MNLA’yı kapsamasını ve örgütün de tasfiye edilmesini istiyor. Güneyli kesime göre MNLA diğer İslamcı gruplardan daha tehlikeli... Fransa ise kendine has manevralarla siyasi arenayı şekillendirmeye devam ediyor. İslamcı grupların Cezayir veya Nijer sınırından içeri sızması halinde ise Amerika’da askeri operasyona fiilen dahil olabilecek. Bu grupların gerilla taktiğine döndüğü > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI ve bundan sonra hedef gözeterek saldıralar yapması bekleniyor. Geçtiğimiz günlerde Mali’nin günlük gazetelerindeki manşetler Hollande ve Fransa’nın niyetlerini sorgular mahiyetteydi. Belki ilk kez medya Fransa’nın niyetini bu kadar açıktan sorguluyordu. Akıllara gelen soru MNLA öncülüğünde özerk-federal veya bağımsız bir Tuareg devleti mi kurulacak? Mali’deki günlük gazetelerin internet sayfaları olmadığı için içerdeki sesleri duymak kolay değil. Ancak bölgeye gittiğinizde bu sesi duyabiliyorsunuz. Fransa’nın baskısı altındaki Mali Geçici Hükümeti bu görüşmeye sıcak baktığını duyurdu ancak MNLA’nın şartı infazlarıyla gündeme gelen Mali ordusunun bölgeye girmemesi. Bu şart kısmen Kidal’da kabul edildi. Şehrin kontrolü Çad askeri birliklerine bırakıldı ve Mali ordusu şehre giremedi. Mali Geçici Hükümeti de İslamcı grupların görüşmelerde yer alamayacağını duyurdu. İsimleri sık sık gündeme gelen diğer İslamcı gruplar ise göğüs göğse çarpışmak yerine ülkenin kuzey bölgelerindeki daha küçük kasabalara çekildiler. Bu bölge şimdilik Fransa’nın hava bombardımanına maruz kalıyor. Ancak bu durum Cezayir ve Nijer’i yakından ilgilendiriyor. İslamcı grupların Cezayir veya Nijer sınırından içeri sızması halinde ise Amerika’da askeri operasyona fiilen dahil olabilecek. Bu grupların gerilla taktiğine döndüğü ve bundan sonra hedef gözeterek saldıralar yapması bekleniyor. 74 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Fransa tek kurşun atmadan üç şehrin kontrolünü ele geçirdi. Şehirleri kontrol eden gruplar taktiksel olarak çekilerek meydanı Fransa ve Mali askerlerine bıraktılar. Şuan ki tabloya dikkatle bakıldığında aslında İslamcı grupların sadece yer değiştirdiği mevcut güçlerini halen korudukları görülecektir. Fransa-Mali ortak operasyonunda İslamcı gruplar 2 neferini kaybederken sivil kayıpları ise çok daha fazla oldu. Fransa bölgeyi ele geçirmekte zorlanmadı ancak elinde tutmakta zorlanacağa benziyor. Zira Mali ordusuna ve Afrikalı askerlere güvenmeyen Fransa’nın asıl niyeti Birleşmiş Milletleri bölgeye çekmek. Bu yöndeki çağrıya BM’de sıcak bakıyor. Pakistan, Türkiye vs. gibi ülkelerden oluşan bir barış gücü yakın zamanda bölgeye nakledilirse şaşırmamak gerekir. Ne de olsa Mali’de çatışan taraflar Müslüman... 75 > 2013 ŞUBAT Kaynak: Dünya Bülteni, 5 Şubat 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Fotoğraf: Serhat Orakçı 76 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Paris’in Afrika’ya ilişkin yeni söylemi Le Monde Fransa, daha fazla örtbas etmeden, Mali’deki askeri müdahalesini üstleniyor. François Hollande, buna, Timbuktu ve Bamako’da, 2 Şubat Cumartesi, küstahlık yapmadan ve ne de sömürge-sorası-komplekse kapılmadan işaret etti. Fransa’nın Mali’de ne kadar kalması gerektiği yönündeki niyetini yineledi. Paris, uzun süre, eski sömürgesinde ilk sırada ortaya çıkmaktan kaçınmanın yollarını aradı. İslami Mağrip’teki El Kaide (AQMI) tarafından kaçırılarak Mali’nin kuzeyinde aylarca rehin tutulan Fransız vatandaşlarının akıbetibu karardan bağımsız değildi. Oysa kulislerde, Paris bayraktarlık konumundaydı. Diplomatları, herhangi biraskeri müdahalenin meşruiyetini teminat altına alacak BM Güvenlik Konseyi çözümlerini yazmak için kalemlerine sarılıyorlardı.Uzmanları, bir seneden beri ülkenin üçte ikisini kontrol altında tutan narko-islamcı grupların nüfuzu altındaki Mali’yi özgürleştirmeye adanmış bir bölgesel müdahale gücünü ayağa kaldırmak için,batı Afrikalı yetkililerleomuz omuza çalışıyorlardı. Çünkü Mali meselesi, eski sömürgecinin arka bahçesini korumasından çok öte bir mesele. Mali’de geliştirilen kanser –İslamcı gruplar ile uyuşturucu kaçakçıları arasındaki ittifak– tüm bölgeyi tehdit ediyor. Cezayir In Amenas doğalgaz üretim tesislerinde AQMI’ye bağlı bir grup tarafından çıkarılan Çünkü Mali meselesi, olağanüstü rehine krizi bu tehdidin gerçekliğini temsil ediyor. Bu terörist grupların faaliyet alanının kendi sığınaklarını inşa ettikleri eski sömürgecinin arka Gao ya da Timbuktu’ya kadar genişlediğini gösteriyor. bahçesini korumasın- dan çok öte bir mesele. Mali’de geliştirilen kanser –İslamcı gruplar ile uyuşturucu kaçakçıları arasındaki ittifak– tüm bölgeyi tehdit ediyor. Fransa en başından beri bunun farkındaydı. François Hollande konuşmasında, bölgesel istikrarsızlık tehlikesine işaret etmekten geri durmadı. Yalnızca Afrikalı bir dostunun korku altındaki rejimini savunmak amacıyla müdahalede bulun77 > 2013 ŞUBAT Tehlikenin farkına varmak için, Fildişi Sahili, Nijerya, Senegal, Nijer veya Mali krizinin başlangıç anından itibaren acil bir askeri harekat çağrısında bulunan Çad’daki seferberliğin derecesini belirtmek yeter. Aslında bunlar, yerel jeopolitik hırslardan beslenen bölge ülkeleri. Ancak Mali, Kongo-Kinşasa değil. Toprağı, herkesin arzusunu besleyen zenginliklerle dolu değil. Temel mesele güvenlik olmakla birlikte, Moritanya’dan Cibuti’ye kadar uzanan gri bölgenin, Sahra kıyısının sınırsız genişlikteki çölsü alanlarının ötesine taşma riski dolayısıyla başka bir tehlike de içeriyor. maya hazırlanmamış olduğunu anlaşılır hale getiren bir tarzda.Fransa Cumhurbaşkanı, söz konusu müdahaleninpek de gurur duyulası olmayan “Fransa Afrika’sı” dönemlerinin tekrarına dönüşmeyeceğini vaat etmişti.Cumartesi günü Bamako’da, daha da ileri giderek Fransa’nın bir bedel ödediğini ilan etti.İki dünya savaşı esnasında,Avrupa’da Fransa için ölen Afrikalı askerlerin yanı başında birikmiş kanın bedeli. Haksız da değildi. Fakat bu, söz konusu müdahalenin nasıl sonuçlandırılacağına ilişkin sorularla uyumsuzluğu ortadan kaldırmıyor. Paris, henüz hazır vaziyette orada bulunmayan Afrika güçlerinin bunun üstesinden gelmesi lazım geldiğini tasarlıyor. Durum, pek hoş olmayan gerçeği dile getirmeye zorluyor bizi. Mali’de bir Fransız vesayetini ne Afrika istiyor ne de Avrupa. Böylece kendi sorumluluklarını üstlenmiş oluyorlar. Kaynak: Le Monde, Başyazı, 5 Şubat 2013 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut 78 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Afrika Rekabeti AB’yi Böler mi? Akif Emre Mali’de ortaya çıkan ve Avrupalı güçlerin doğrudan müdahalesiyle devam eden süreç aslında küresel güç rekabetinin bölgesel ölçekte yansımasından ibaret. Yabancı müdahaleye davetiye çıkarır biçimde kendi haline bırakılan isyancıların, Batı medyasında tahkir anlamında kullanılan ‘İslamcılar’ın, ülkeyi kolayca ele geçirmeleri, kimi uygulamaların abartılarak medyaya taşınması, yeterince dozajı yükseltilen İslamofobik duygularla beslenince müdahalenin gerekçesi de psikolojik ortamı da hazırlanmış oldu. Amerika’nın Afrika komutanlığı (Africom) adı altındaki askeri varlığı epey bir müddettir zaten biliniyordu. Ancak Mali’ye doğrudan Amerika değil Fransa müdahale etti. Üstelik sosyalist, sömürge karşıtı bir iktidar döneminde… Tıpkı Libya operasyonunda olduğu gibi Fransa ‘kara Afrika’nın aydınlık geleceği’ uğruna fedakarlıkta(!) öne çıkarak askeri müdahalede başı çekti. Amerika’nın Fransa’nın özellikle öne çıkarılmasını tercih ettiğini söyleyebiliriz. NATO’nun askeri kanadından uzakta kalan Fransa hem askeri işbirliğine dönerken, Amerika’nın müdahaleci, işgalci imajı da kurtarılmış oluyordu. ABD açısından, gelecek dönemde daha gevşek ittifaklarla bölge kontrol edilmiş olurken, askeri güç gerektiği durumlarda Afrika’nın eski sömürgecilerini öne çıkaran bir ittifak stratejisi benimseniyor. Tüm bu hengamede Amerika’nın asıl küresel rakibinin Çin olduğunu söylemeye gerek yok. Afrika’daki Çin rekabeti Avrupalı güçleri de devreye sokacaktır ister istemez. Amerika açısından Çin’i dengeleyecek tüm argümanların devreye girmesi gerekecekti. Bu durum Avrupalı sömürgeciler için zaten bir zorunluluktu. Hatta Türkiye’yi İngiliz ve Fransızların Amerika ile güç birliği yapmaları, kurumakta yakından ilgilendiren olan nehrin canlanması için stratejik bir tercihti. Kürt meselesinin çözümü noktasında Alman stratejisini, tercihlerini ve müdahalesini iyi takip etmekte yarar var. Afrika üzerinde 19. yüzyıldaki dengeleri hatırlatan rekabet ne zaman uç verecek? Yok79 > 2013 ŞUBAT Ne var ki, Avrupalı eski sömürgecilerin Çin karşısında stratejik ittifak kurmaları aynı zamanda muhtemel stratejik zaaflarını da açığa çıkarıyor. Bugün Avrupa Birliği’nin dinamik gücü Almanya’nın sömürgecilik pastasından pay alamadığı ve yarışta geç kaldığı, tarihi bir gerçek. Sömürgeci güçlerin yeniden devreye girdiği bir ortamda Almanya’nın, Fransa ve İngiltere’nin gerisinde kalmaya niyeti olmadığı çok açıktır. Bu durum Ortadoğu için de geçerlidir. Hatta Türkiye’yi yakından ilgilendiren Kürt meselesinin çözümü noktasında Alman stratejisini, tercihlerini ve müdahalesini iyi takip etmekte yarar var. sa Avrupalılar stratejik kader birliği yaparak yükselen ‘İslam tehlikesi’ne karşı ekonomik çıkarlarını korumak için ortak hareket mi edecekler? Tarihi bölünmüşlüklerinin, çatışmanın bedelini iki dünya savaşı vererek ödeyen Avrupalıların AB çatısı altında ‘kutsal Roma’yı yeniden inşa etme projesi Afrika söz konusu olduğunda sürdürülebilecek mi? Üstelik Almanya eski sömürgecilerin hepsinden daha güçlü olarak tarih sahnesine dönüyor… Tüm bu soruları sormamızı meşru kılan açıklama, Alman enerji bakanı Dirk Niebel’den geldi. Die Welt gazetesine konuşan Bakan, Almanya’nın Afrika’daki ortaklarına ‘yardım edebilmek’ için Çin’le işbirliği yapılması gerektiğini söylemiş. Birçok Afrika ülkesinin, Çin’in ‘değerlerini’ bölgeye götürmekten çok ekonomik Tüm bu stratejik çıkarları hedeflediğini fark ettiklerini belirten Niebel, bu noktada Almanya’nın ‘değerleri ve tecrübeleri’ ile Afrikalılara yardım çıkar çatışmasına edebileceğini söylemiş. rağmen Afrika’nın geleceğini ipotek altına almaya yönelik planları; Afrikalıların, Müslümanların tarihsel birikimleriyle, benlikleriyle gerçek- Açıkça görüldüğü gibi Çin gibi sadece ekonomik çıkar peşinde değil aynı zamanda değerler sistemini taşıyarak ‘kara Afrika’yı aydınlatma’ peşinde Almanlar. Geleneksel sömürgeci yaklaşım şaşırtıcı olmasa da Almanya’nın Fransa, diğer Avrupa ülkeleri ve ABD ile işbirliği yaparak Afrika’nın yeni sömürgeci paylaşımına katılmaktan çok, Çin ile işbirliğine göz kırpması, stratejik fay hattına işaret eder. Avrupa’daki rekabetlerine rağmen bir arada yaşama denklemini kursalar da Afrika’da kıyasıya bir mücadeleye girebileceklerinin göstergesi olsa gerek. leştirecekleri soylu > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI AB ülkeleri Avrupa’da belki savaşmayacak kadar tecrübe saeylemleri bozabilir. hibi oldular. Ama çıkar çatışmalarını Afrika’da yürütmeleri, burada karşı karşıya gelmeyecekleri anlamına gelmez. Kim bilir, Afrika’daki rekabet AB içindeki derin çatlağı açığa çıkaracaktır. Tüm bu stratejik çıkar çatışmasına rağmen Afrika’nın geleceğini ipotek altına almaya yönelik planları; Afrikalıların, Müslümanların tarihsel birikimleriyle, benlikleriyle gerçekleştirecekleri soylu eylemleri bozabilir. Kaynak: Yeni Şafak, 7 Şubat 2013 80 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < Kuzeybatı Afrika: Berberiler, Tuaregler ve İslâm Müfit Yüksel Aslında, daha Hz. Resul-i Ekrem’in (S.A.V) Mekke devrinde Habeşistan’a yapılan hicretlerle İslam Afrika kıtasına giriş yapmıştı. Hatta Hicretin sekizinci yılında Habeş Meliki Necâşi Hz. Peygamber’in (S.A.V) İslam’a davetini kabul ederek Müslüman olmuştu. Necâşi’nin türbesi halen Ethiyopia’nın Mekece şehrinde bulunmaktadır. Kuzeybatı Afrika; daha çok Berberiler, Araplar, Tuaregler ve Batı Sudan’ın Zenci topluluklarından oluşan bir nüfusla meskun’dur. İslamiyet, Hz. Ömer zamanında Amr bin As’ın Mısır ülkesini fethi ile birlikte Kuzey Afrika’ya giriş yapmıştı.Özellikle Emeviler devrinde, neredeyse tüm Kuzey Afrika fethedildiği gibi M. 711’de Endülüs, Berberi asıllı Tarık bin Ziyâd’ın komutasındaki İslam ordularınca fethedilir (Endülüs adı Vandalosya/Vandalların Ülkesi’nden gelen Arapçalaşmış bir adlandırmadır). İslâmiyet Kuzey Afrika’da kısa zamanda yayılır. Çöllerde ve vahalarda dağınık ve göçebe bir şekilde yaşayan Nubîler, Libîler, Numidler ve Berberiler Müslümanlaşır. Ayrıca bir çok Arap kabilesi zaman içerisinde Kuzey Afrika’ya göç ederek yayılırlar. Araplarla Berberiler arasında ciddi bir karışma sözkonusu olur. Yanı sıra İslam tarihinde Berberiler ve Tuaregler arasından bir çok İslâm büyüğü,alim ve mutasavıf yetişmiştir.Ehl-i Beyt’ten İmam Musa El-Kâzım’ın vâlidesi Berberiydi. Delâili Hayrât yazarı Cezûlî, Kaside-i Münferice müellifi Yusuf İbn En-Nahvi Et-Tevzerî Berberiydi, Muvahhidler Devletinin kurucusu ve İmam Ebu Hamid El-Gazzâlî’nin talebesi İbn Tumert Berberilerin Masmûde kabilesindendi,İbrahim Et-Ticani, meşhur Mukaddime sahibi İbn Haldun da dahil olmak üzere tümü Berberi’ydi. Şifâ-i Şerif müellifi Kadı İyâz Tuareg (Tuvarak) asıllıydı. Behcetu’n-Nufûs kitabının müellifi Abdullah Bin Ebi Cemre yine Tuareg asıllı Endülüslü bir aileye mensup idi. (Abdullah bin Ebi Cemre’nin türbesi Kahire-Fustât’ta,Hikem sahibi İbn Atâullah El-İskenderi’nin türbesi karşısında yer almakta olup halen ziyarete açıktır). Abdullah İcdâbî,Sidi Kasım bin İsa, Lisanu’l-Arab adlı 20 ciltlik büyük lügatın müellifi İbn Manzur El-İfrikî de Berberiydi.Abdüsselâm Tâcurî’nin ‘İşârât’ adlı eserinde sırf Traplusgarp, Fizan ve Bingazî civarındaki 200’ü 81 > 2013 ŞUBAT Daha önceki yazıda da belirttiğim üzere, Kuzey Afrika’da ve daha sonra Endülüs’te Emevilerin inkırazı akabinde bir çok irili ufaklı hanedan ortaya çıkar. Bu hanedanların hemen hemen tamamı -İdrisiler ve Fatımiler hariç- Berberi ve Tuareg kökenliydi. İspanya/ Endülüs’teki son İslam devleti olan Beni Ahmer Devleti Berberi’ydi. Murâbıtlar Devleti ve Sevilla/Almeria’daki hanedanlıklar ise Tuareglerce kurulmuştu. aşkın Berberî ve Tuvarak mutasavvıfın adı yer almaktadır. Allâme Ebu’l-Abbas Ahmed bin Ahmed bin Ömer Es-Sinhâcî’nin Kuzey Afrika’daki ‘ulemâ ve mutasavvıf tabakâtı’ üzerine yazdığı “Neylu’l-İbtihâc Bitatrîzi’d-Dîbâc” adlı eserinde yer alan 802 âlim ve mutasavvıfın yarısından çoğu Berberi ve Tuvarak asıllı’dır. Kuzey Afrika’da Berberiler Bingazî Derne civarından başlayarak Marakeş ve İspanyol sahrasına kadar tüm Kuzey Afrika boyunca öbek öbek bulunmakta, güneyde ise Fizan, Moritanya, Mali’ye kadar uzanan bölgelerde de Berberi toplulukları yaşamaktadır. Zaman içinde İspanyol ve Fransiz istila ve işgalleri sonucu Tuvarakların büyük bölümü Büyük Sahra’nın içlerine, güneyine doğru sürülmüşlerdir. Günümüzde Çad’tan başlayarak, Moritanya sahillerine kadar Güney Sahra boyunca birçok Tuvarak topluluğu bulunmaktadır. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 18. y.y. sonlarından itibaren Kuzey ve Kuzeybatı Afrika’da baş gösteren ve 20. Yüzyılın ikinci yarısına kadar imtidat eden Fransız işgalleri ve kolonyalizmi bölgede günümüze, çözülemeyen birçok sorun bıraktı. Fransızlar, Berberiler ve Tuvaraklarla Araplar arasında büyük bir uçurumun oluşması konusunda yüzyılı aşkın çaba gösterdiler. Kuzey Afrika’nın bu her iki otokton topluluğuna Arap-İslam karşıtlığı aşılanmaya çalışıldığı 1492’de İspanya- gibi, İslâmiyet ve Araplar, Berberi ve Tuvarak toplulukları üzeriEndülüs’te varlığı nde tahakküm kuran ve Arap kültürüne boyun eğdiren unsurlar olarak gösterildi. Dahası, Berberiler ve Tuvarakların, Finikeli sona eren Beni Kartacalıların, Avrupalı-Cermen Vizigot ve Vandalların Afrika’daki Ahmer Devleti’ne torunları/ bakiyeleri oldukları tezi sürekli işlendi. Oysa ki, Finike kolonisi olan Kartaca’nın Romalılarca yıkılmasının ardından kadar Kuzey Afrika Kuzey Afrikalı toplulukların kurduğu güçlü bir hanedan, krallık ve Endülüs’te ku- görülmemişti. Uzun zaman, M. 6. Y.Y’da Justinyanus döneminde bile Kuzey Afrika’da Roma egemenliği sözkonusuydu. Vizigot rulan hanedan ve ve Vandal istilalarında Avrupa’dan gelenler ise, Romalılarca devletlerin tamamı- güney bölgelere kovulmuştu. İslâmi dönemde ise daha Emeviler döneminde Berberiler ve Tuvaraklar ön plana çıkmıştır. 1492’de na yakını Berberi İspanya-Endülüs’te varlığı sona eren Beni Ahmer Devleti’ne kave Tuvarak İslam dar Kuzey Afrika ve Endülüs’te kurulan hanedan ve devletlerin (İdrisiler ve sonradan Mısır ve Suriye’ye egemen olan Fatımiler hanedanları’ydı. hariç) tamamına yakını Berberi ve Tuvarak İslam hanedanları’ydı. Eğer tarihi süreç iddia edildiği gibi farklı olsaydı, bunca Berberi ve Tuvarak hanedan/devletini; bunca İslam âlim ve mutasavvıfını nereden bilebilecektik. Günümüzde Berberi ve Tuvaraklar arasında yükselen bir kısım seküler/İslam karşıtı hareketler, maalesef bu anlayışı örgütleme konusunda bir hayli gayret göstermekte. Fransa’da yaşayan Berberi asıllı Cezayirli yazar Hâlide Mes’udî, bu konuda başı çek82 KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ < mektedir. Yanısıra, Mali’de örgütlenmiş, Tuvaraklardan oluşan Azavad Ulusal Özgürlük Hareketi (MNLA), ( Ensâruddîn ve El-Kâide’ye yakın olduğu söylenen bazı katı selefî örgütleri gerekçe göstererek) bölgede İslam karşıtı, laik sistemi esas alan bir Tuvarak devletini talep etmektedirler. Halbuki, zamanında Tuvaraklar’ı Sahra’nın güneyine kadar sürenler İspanyol ve Fransız kolonyalizmi’ydi. Elbette, Selefî grupların da, çeşitli İslam topluluklarını İslam’dan soğutucu/uzaklaştırıcı, İslam’ın asla kabul edemeyeceği tutum ve eylemlerde bulunmaları bu sürece katkıda bulunmaktadır. Zaten, günümüzde İslamiyeti temsil noktasında oluşmakta olan katı selefî tekel ciddi bir sorun olarak ortada… Ezcümle, bir kısım kavim ve toplulukların da seküler milliyetçilik sâikiyle, İslamiyet’i sanık sandalyesine oturtmağa hakları yoktur. 83 > 2013 ŞUBAT Kaynak: Yeni Şafak, 9 Şubat 2013 > DÜBAM DOSYASI KÜRESEL SİYASET KISKACINDA MALİ > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI > 2013 ŞUBAT DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 84 DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net