SUNUġ 11 Eylül 1980 gecesi ülkemizde iktidara el koyan Milli Güvenlik Konseyi, TBMM'ni feshetti, Anayasa'yı askıya aldı ve Hükümet'in görevine son verdi. Aynı gün yayımlanan 7 No'lu konseyi bildirisi ile, "kamu düzenini ve asayiĢi sağlamak" gerekçesiyle DĠSK, MĠSK ve bunlara bağlı Sendikaların faaliyetleri durduruldu. DĠSK ve üye sendikalarımızın yöneticileri "Türk Silahlı Kuvetlerinin güvencesi altına" alındı. Binlerce yönetici, temsilci ve iĢçi Ġstanbul Sıkı yönetim Komutanlığınca Selimiye ve DavutpaĢa kıĢlalarına dolduruldu. 16 Eylül'de baĢlayan "güvence altına alma" operasyonu tüm yurda yayıldı. ġube yöneticileri ile temsilcilerimiz sorgusuz sualsiz gözaltına alındı. Ayrıca nezarethane ve cezaevlerinde tutuldu, hoyratça sorgulandı, iĢkenceden geçirildi. Böylece güvence ve gözetim denilen Ģeyin aslında düpedüz iĢkence ve ceza olduğu ortaya çıktı. 27 Aralık 1980 günü ilk kez yargıç karĢısına çıkarılan DĠSK yöneticilerinden 68'i tutuklandı, 494'ü ise serbest bırakıldı. Ancak bu kararı veren askeri mahkeme dağıtıldı, yargıcın görev yeri değiĢtirildi ve DĠSK davası için yeni yargıçlar ve savcılar atandı. Kısa bir süre sonra da, serbest bırakılan yöneticiler yeniden tutuklandı ve kurbanların arasına yeni isimler katıldı. 26 Mart 1981'de askeri savcı bir açıklama yaparak, DĠSK'in ihtilal yapmaya yönelik Marksist-Leninist gizli ve yasadıĢı bir örgüt olduğunu, bu nedenle de TCK'nun 146.maddesine muhalefetten yargılanacağını duyurdu. BaĢta DĠSK'in ve GENEL-Ġġ'in Genel BaĢkanı Abdullah BAġTÜRK olmak üzere 52 sendikacının idam edilmesini istedi. 25 Haziran 1981 tarihini taĢıyan, fakat sanıkların eline ancak 30 Kasım 1981'de ulaĢtırılan 1. DĠSK Ġddianamesi 867 sayfadan oluĢuyordu. 1473 yönetici, uzman ve diğer kiĢileri kapsıyordu. Ġdamı istenenlerin sayısı 78'e çıkmıĢtı. DuruĢmalara ancak 24 Aralık 1981'de baĢlanabildi. BaĢlanmasıyla birlikte de duruĢmaların "savaĢ hali hükümlerine göre" yapılması kararlaĢtırıldı. Böylece sanıkların ve avukatların savunma hakları yargı önünde bile kısıtlanıyordu. 12 Eylül yönetimi sadece DĠSK davası ile yetinmedi. DĠSK'e üye sendikalar için de ayrı ayrı davalar açtırdı, iddianameler düzenlettirdi. Sendikamız GENEL-Ġġ hem sendikal faaliyetleri, hem de EM-Aġ nedeniyle yargılandı. Genel Kurul kararlarından eğitim seminerlerine, grevlerden mali iĢlemlere, her eylemimiz ve belgemiz soruĢturuldu, incelendi. Sendikal faaliyetlerimiz nedeniyle aleyhimize düzenlenen özel iddianame toplam 60 sayfalıktı ve 278 yöneticimizin cezalandırılmasını istiyordu. DĠSK Topluluğuna yönelik davalar daha sonra birleĢtirildi ve 1986 yılında 807 sayfalık Esas Hakkındaki Mütalaa hazırlandı. 1 Ve hepinizin bildiği gibi tam 10 yıl 10 ay 4 gün sonra Askeri Yargıtay, DĠSK'in, bağlı sendikaların ve tüm sendikacıların suçsuzluğuna karar verdi. Üzerimize atılan tüm suçlamalardan aklandık. Elinizdeki Kitapçık, GENEL-Ġġ Sendikası'nın savunmasıdır. OrtaklaĢa hazırlanmıĢ ve 1986 yılında 1. Ordu komutanlığı 2 No'lu Askeri Mahkemesi'ne yazılı olarak verilmiĢtir. Genel BaĢkanımız Ġsmail Hakkı Önal tarafından sunulan ve diğer yöneticilerimizin de aynen katıldığı bir ortak savunma niteliğindedir. Tarihe tanıklık etmek ve üyelerimizin bilgisine sunulmak üzere yayımlanmasına karar verilmiĢtir. Saygılarımızla. DĠSK/GENEL-Ġġ GENEL YÖNETĠM KURULU 1.ORDU KOMUTANLIĞI 2.NO'LU ASKERĠ MAHKEMESĠ SAYIN BAġKANLIĞINA ĠSTANBUL Dosya No:1981/689 DĠLEKÇEYĠ SUNAN: Ġsmail Hakkı Önal DĠSK Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve GENEL-Ġġ Sendikası Genel Yürütme Kurul Üyesi DĠLEKÇENĠN ÖZÜ:Savunmadır. Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar, 12 Eylül 1980 tarihinden sonra Ġstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının çağrısı ile güvence altına alınıĢımızdan bugüne kadar altı yıla yakın bir zaman geçmiĢtir. Bu sürenin beĢ buçuk yılı sırasıyla; güvence,gözaltı, iĢkence iĢlemleri, iddianamenin hazırlanması, okunması, sorguların yapılması ve yazılı delillerin tartıĢılmasıyla geçmiĢtir. DĠSK-1 iddianamesi gözaltına alınıĢımızdan yaklaĢık 16 ay sonra hazırlanırken, yöneticisi bulunduğum GENEL-Ġġ Sendikası hakkında düzenlenen ve sanık hüviyetleri ile birlikte 60 sayfadan ibaret olan iddianame 27 ayda ortaya çıkarken, 807 sayfadan ibaret Esas Hakkındaki Mütalaa bir ay gibi kısa bir sürede hazırlanabilmiĢtir. Gerçi, Esas Hakkındaki Mütalaa iddianameden alıntılarla hazırlanmıĢ ve suçlamalardan tekrarından ibaret bir belge niteliğindedir. Bu belge, delillerin tartıĢılması aĢamasında ve belki de daha önceden hazırlanmaya baĢlanmıĢ izlenimini vermektedir. Zira, gerek sorgularımızda, gerekse yazılı delillerin tartıĢılması aĢamasında ortaya koyduğumuz gerekçelerin göz önüne alınmamıĢ olması, bizimle hiç bir ilgisi olmayan belgelerin suçlamalara dayanarak yapılması, bu savımızın dayanağıdır. 2 Tutuklu bulunduğumuz sürelerde bazen 20 sayfaya kadar düĢen iddianame okunması, hemen hemen üç geçmeyen duruĢma süresi, savunma aĢamasında beĢ ila yedi saate çıkarılmıĢtır. Yazılı olarak savunma yapan ortalama yaĢları 50'nin üstünde olan DĠSK sanıkları bazen 80-100 sayfaya varan metinleri okumaya mecbur bırakılmıĢlardır. Ülkenin dört bir yanına dağılmıĢ 1470 küsur DĠSK sanığının kısa bir sürede savunmalarını yapabilmelerinin güçlükleri ortadadır. Her Ģeyden önce, bu sanıkların büyük bir bölümü Esas Hakkındaki Mütalaayı okuyamadıkları için, Ġddia makamının nihai suçlamasını da bilememektedirler. Bunun en belirgin örneği, yöneticisi bulunduğum GENEL-Ġġ Sendikası sanıklarıdır. Bir çok arkadaĢımız hala neyle suçlandıklarını bilememektedirler. Sayın Heyetiniz, bu durumun uzayan davanın biran evvel sonuçlandırılmasına yönelik olduğunu söylemektedir. Davanın uzamasını hiçbir DĠSK yöneticisi de istememektedir. Ancak yıllarca Devlet Radyo ve Televizyonu dahil, çeĢitli basın yayın organlarında, yönetenler tarafından haksız olarak suçlanan ve aleyhine kamuoyu oluĢturulmaya çalıĢılan bizlerin ağızlarımıza adeta kilit vurulduğu o dönemlerde söyleyemediğimiz gerçekleri söyleyebilmemizin engellenmesi gerektiğinin kabul edileceğine inanıyorum. Yıllarca tek taraflı olarak yapılan suçlamalarla, adeta vatan hainliği konumuna düĢürülen biz DĠSK Yöneticilerinin, altı yıl sonra gelinebilmiĢ bu aĢamada, kendilerini suçlayanlara karĢı savunma yapabilmeleri ve en az onlar kadar yurtsever olduklarını ispatlayabilmeleri en doğal hakları sayılmak gerekir. Daha gözetim altına alınıĢımızdan itibaren devam eden haksızlıkların ve yapılan hukuk dıĢı iĢlemlerin, bu aĢamada da devam etmemesini dilemekteyiz. Ġhtilal mantığına göre yapılan uygulamaların, artık sona ermesini dilemekteyiz. BaĢta Anayasa olmak üzere, hiçbir yasaya kendisini bağlı saymayan Ġddia Makamının bu tavrının, 6 yıl sonra da devam ettiği Esas Hakkındaki Mütalaa ile ortaya çıkmıĢtır. Ağır cezalık bir suçla suçlanmamıza rağmen, 353 sayılı yasanın 83. maddesindeki amir hükmü gözetmeden, iĢkence ile alınan ve tutuklandıktan sonra okuyabildiğimiz ifadeler dayanarak bizleri mahkeme huzuruna çıkartan Askeri Savcılık, bu kanunsuz tavrını daha sonra da sürdürmüĢtür. Sorgulama mahkemesi niteliğindeki ilk mahkemede bizlere yöneltilen suçlama TCK'nun 141/5 maddesi iken, ve tutuklama müzekkeresi bu maddeye göre düzenlenmiĢken, bir yıl sonra suçlarımız TCK 'nun 146/1 maddesine dönüĢtürülüvermiĢtir. Yani, TCK'nun 146/1 maddesi kapsamına girebilecek suçlarımız bir yıl içinde keĢfedilmiĢtir. Bu davranıĢ gerçekten suçlu olduğumuzun kanıtlanmasına değil, uzun yıllar zindanlarda tutulmamızın amacına yöneliktir. Nitekim, DĠSK davası sanıklarının bir kısmı iki ila iki buçuk yıl tutuklu kaldıktan sonra haklarında kovuĢturmaya yer olmadığı kararı verilmiĢ, bir kısmı mahkeme huzuruna çıkarıldıktan sonra salıverilmiĢ, benimde içinde bulunduğum diğer bir kısım DĠSK yöneticisi ise 4 yıl cezaevinde bırakılmıĢtır. Bu uygulamaların haksızlığını, mutlaka toplumumuza da yerleĢeceğine inandığım gerçek adaletin tescil edeceğine inanıyorum. 3 Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar, DĠSK Genel BaĢkanı Abdullah BAġTÜRK'ün savunmasına katıldığımızı belirtmek istiyorum. Ben, Esas Hakkındaki Mütalaa ile Ģahsıma getirilen suçlamaya değindikten sonra yöneticisi bulunduğum GENEL-Ġġ sendikasına yönelik suçlamalara cevap vereceğim. Her Ģeyden önce Ģu hususu belirtmek istiyorum. Profesyonel sendikacılığa baĢladığım NĠSAN 1969 tarihinden 12 Eylül 1980 tarihine kadar yaptığım tüm sendikal çalıĢmaları ve bilerek, isteyerek ve inanarak yaptım. Anayasanın ve yasaların çizdiği çerçevede yaptığım tüm çalıĢma ve eylemlere Ģimdi de sahip çıkıyorum. Esas Hakkındaki Mütalaanın 343.sayfasında hakkımda getirilen suçlamalar sendikal görevim gereği yaptığım çalıĢmalardır. Hiç birisini inkar etmiyorum. Tam tersine, sayılan bu eylemlerde bulunmayı sendikal anlayıĢımın bir gereği sayıyorum. Yasal bir örgütün genel kurullarına katılmak ve yine yasa gereğince oluĢturulması gereken organlarda görev almak, genel kurullarda alınan kararlara oy vermek veya vermemek, seçildiği organın, tüzük ve yasa gereğince yapılan toplantılarına katılmak ve bu toplantılarda alınan kararlara imza atmak, genel kurallarda temsil ettiği iĢçi sınıfının ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarlarına yönelik karalara katılmak gibi sendikal görevlerin TCK'nun 146, 141 veya bir baĢka maddesinin ihlali olarak gösterilmesi ciddi bir iddia olamaz. Ġddia Makamının yasalardaki açık hükümlere, Uluslararası ÇalıĢma Örgütü (ILO) ilkelerine, hukukun temel prensiplerine, Devletin sürekliliği esasına ve nihayet 18 yıl yürürlükte kalmıĢ ve uygulanmıĢ sendikal hak ve özgürlüklere aykırı olarak sendikal çalıĢmalarımızı TCK'nun 141. maddesinin delili olarak göstermesi hukuki bir tavır değildir. Tüm bu eylemlerimiz, kamuoyunun gözleri önünde yetkililerin gözetiminde yapılmıĢtır. 12 Eylül 1980 tarihinden bugüne kadar GENEL-Ġġ Sendikasının eylemlerini oluĢturan çalıĢmalarını gösteren belge ve yazıĢmalar Savcılığın elindedir. 12 Eylül 1980 tarihinden evvel Devletten veya Devlet organlarından, güvenlik görevlilerinden, savcılardan ve nihayet idari denetimden gizlenen hangi belgemizi suçlamaktadır? Suçlama konusu yaptığı tüm eylem ve yazıĢmalar 12 Eylül'den evvel tüm mercilerce bilinen belgelerdir. Yoksa iddia makamı gizlenmiĢ hiç bir eylem ve belgeyi ortaya çıkarmıĢ değildir, çıkaramaz da. Çünkü GENEL-Ġġ ve yöneticileri tüm çalıĢmalarını olabildiğince açık bir biçimde sergilemiĢlerdir. Ġddia Makamı tüm bu gerçeklere rağmen, GENEL-Ġġ Sendikasını illegaliteye dönüĢmüĢ bir örgüt, biz yöneticileri de illegal örgüt yöneticisi olarak suçlamaktadır. Bu suçlamayı reddediyorum. Ġddia Makamı bu suçlamalarla, yıllarca zindanlarda beklettiği, maddi ve manevi kayıplara uğrattığı insanların, uğradıkları bu haksızlığı haklı gösterme çabasındadır. Oysa uğradığımız haksızlıkları, insanlık tarihi mutlaka yazacaktır. Ġddia Makamı, bu anlamda gösterdiği çabanın sonuçsuz kalacağını görecektir. Gerek sorgularımız sırasında söylediklerimiz, gerekse yazılı deliller üzerinde yaptığımız değerlendirmelerimiz, Ġddia Makamı üzerinde hiç bir etki yapmamıĢtır. Davanın çeĢitli aĢamalarında ortaya koyduğumuz gerçekleri göz ardı ederek iddianamelerdeki suçlamaları aynen esas hakkındaki mütalaaya aktarmıĢ, böylece DĠSK ve bağlı sendikalarla Yöneticilerini, ne pahasına olursa olsun mahkum etmek istediğini açığa vurmuĢtur. Aslında, Ġddia Makamı saygın ve yasal birer örgüt olarak yıllarca 4 faaliyet gösteren DĠSK ve GENEL-Ġġ'in yasalar gereğince muayyen zamanlarda yapılan genel kurallarına katılımın, bu kurallarda karar organlarına seçilmenin ve Hükümet Komitesinin bulunduğu genel kurullarda bir takım demokratik istemlerde bulunmanın suç olmadığını çok iyi bilmektedir. Çünkü, bu gerçekleri bilmek için hukukçu olmak bile gerekmez. Esas Hakkındaki Mütalaada ileri sürülen suçlamalardan bir tanesi de,TCK'nun 141 ve 142. maddelerine karĢı olmamızdır. Halk oyuna sunulduğu günden, ortadan kaldırıldığı tarihe kadar yürürlükte olan ve getirdiği sendikal hak ve özgürlükleri bugün yargılanmakta olan 1961 Anayasasının değiĢtirilmesi istemi çeĢitli çerçevelerce dile getirilirken, demokratik bir istem olan bu talebin suç sayılması olanaksızken, bizim anti demokratik bulduğumuz için karĢı olduğumuz ve bu nedenle de demokratik parlamenter sistem içinde konulduğu usul ve esaslara göre değiĢtirilmesini istediğimiz TCK'nun 141ve 142.maddeleri hakkındaki düĢüncelerimizin de suç olmadığını, çünkü bir yasanın herhangi bir maddesinin ihlali ile o maddenin yasal yollarla değiĢtirilmesini istemenin aynı Ģey olmadığını, Ġddia Makamı mutlaka bilmektedir. Aksi taktirde, 1961 Anayasasının değiĢtirilmesini isteyenler, o Anayasayı ihlal etmiĢ sayılacaklardı. Ġddianamelerdeki iddialarını değiĢtirmeden, Esas Hakkındaki mütalaaya aktaran Ġddia Makamının, görüĢlerini değiĢtirmediğini görmekteyiz. Herhalde, DĠSK ana iddianamesiyle, yurt dıĢına döviz kaçıran iĢverenlerin bu suçunun DĠSK'e mal edilmesi konusundaki görüĢleri de değiĢmemiĢtir. Durum böyle olunca, DĠSK davasına bakıĢ açısına da baĢka bir Ģey söylenemez. DĠSK Yönetim Kurulu üyesi olarak getirilen suçlamalarla ilgili, DĠSK davasında gerek sorgum sırasında söylediklerime ve gerekse yazılı delillerin tartıĢılması aĢamasında, ismimin geçtiği belgelerle karĢılık yaptığım yazılı açıklamalara, DĠSK adına yapılan savunmalarda dile getirilen görüĢlere ilave edecek baĢkaca bir diyeceğim yoktur. Ancak, Ģu kadarını söyleyeyim ki, diğer sendikal görevlerimde olduğu gibi, DĠSK Yönetim Kurulu Üyesi olarak yaptığım çalıĢmalara da aynen sahip çıktığımı, yasal ve saygın bir örgüt olan DĠSK Yönetim Kurulu üyeliğini yapmıĢ olmaktan onur ve gurur duyduğumu, bu çalıĢmalarım sırasında Anayasanın tanıdığı temel hak ve özgürlüklere, çağdaĢ sendikacılık anlayıĢı ve yürürlükteki yasalara uymaya özen gösterdiğimi belirtmek istiyorum. Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar, Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ Sendikası ve yöneticileri hakkında düzenlediği iddianamelerle, esas hakkındaki mütalaada GENEL-Ġġ Sendikası ve yöneticilerine ağır suçlamalar getirmiĢtir. Öncelikle bu suçlamaların ve iddiaların; objektif belge ve kanıtlarla değil, sübjektif yorumlara dayanan, hayal ürünü ve hukuki olmaktan çok politik suçlamalar belirtmek istiyorum. 5 Gerek iddianameler, gerek esas hakkındaki mütalaa normal demokratik düzende suç sayılmayan ve suç sayılmadığı için de 12 Eylül 1980 tarihine kadar her hangi bir soruĢturmaya uğramayan yayın, eylem ve konuĢmaları suçlama konusu yapmaktadır. Bunu yaparken, olağanüstü koĢulların varlığından yararlanarak ulusal ve evrensel hukuk kurallarını da hiçe saymaktadır. Sayın BaĢkan,Sayın Yargıçlar, GENEL-Ġġ Sendikasına ve Yöneticilerine yönetilen suçlamalara tek tek cevap vermeye çalıĢacağım.Suçlamalara cevap verirken, 1. ÇalıĢmalarımızı sürdürdüğümüz ve suçlandığımız dönemde yürürlükte bulunan 1961 Anayasası ile, 274 ve 275 sayılı yasaları ve 12 Eylül 1980 tarihinden önceki mevzuatı esas alacağım. 2. Esas Hakkındaki Mütalaanın, GENEL-Ġġ hakkında düzenlenen iddianamelerin özeti olduğunu gözeterek, iddianamelerdeki suçlamalara dayanacağım. I- GENEL-Ġġ'ĠN SĠYASĠ ĠKTĠDARI ELE GEÇĠRMEK GĠBĠ BĠR DÜġÜNCESĠ VE EYLEMĠ YOKTUR. Ġddia Makamı, 1968 tarihli tüzüğün 36.maddesinde "Partilerüstü Politika"ilkesinin yer aldığını, 1972 yılından itibaren Tüzüklerde bu ilkeye yer verilmediğini belirtmekte ve GENEL-Ġġ'in bir siyasi partiyi desteklediğini, bu amacını gerçekleĢtirmeye el veriĢli olması içinde Tüzük değiĢikliği yaptığını ve siyasal iktidarın ele geçirilmesine yöneldiğini öne sürmektedir. (Ġddianame,sayfa 39 -EHM.sayfa 192). Sayın Ġddia Makamının bu iddialarını yanıtlayabilmek için öncelikle sendika-politika iliĢkisini açıklamak ve bu konudaki yasal düzenlemeyi belirtmek isteriz. A- SENDĠKA VE POLĠTĠKA ĠLĠġKĠSĠ Sendikalar, özellikle sanayi devriminden sonra bütün ülkelerde son derece önemli kuruluĢlar olarak ortaya çıkmıĢtır. Sendika kurma hakkı bugün bütün uygar ülkelerde Anayasalarla kabul edilmiĢ temel haklardan birisidir. ĠĢçi sendikaları, iĢçilerden ekonomik ve sosyal durumlarını düzeltmeye yönelik kuruluĢlardır. Üye iĢçilerin iktisadi, sosyal ve kültürel yararlarını korumak ve geliĢtirmek, onlara insan haysiyetine yaraĢır bir yaĢama düzeyi sağlamak, sendikaların ana görevi ve varlık nedenidir. Bir ülkede sanayi geliĢtikçe, modern iĢletmelerin sayısı arttıkça, kaçınılmaz olarak iĢçilerin de sayısı artar. ĠĢçi ve iĢveren iliĢkileri giderek yaygınlık kazanır. Kalkınma ve ĢehirleĢme, gerek iĢçiyi gerek iĢvereni toplumun en önemli grupları haline getirir. Bunun en doğal bir sonucu olarak da bu iki grup arasındaki münasebetleri düzenleyen mevzuat, ülkenin hukuk sistemi içinde ağırlıklı bir yer iĢgal eder. Toplumun bu iki sosyal grubu arasındaki münasebetler, bireysel olarak değil de, örgütsel bir biçimde yürütülmeye baĢlanır. ĠĢte sendikalar, iĢçi sınıfı ile iĢverenler arasındaki münasebetleri sağlayan meslek örgütleridir. 6 Tarih içinde iĢçilerin ve sendikaların rolü sürekli olarak artmıĢtır. BaĢlangıçta sendikalar yasaklanmıĢken, bugün sendikaları ihmal ederek hiç bir Batı toplumunu anlamaya ve yönetmeye imkan yoktur. Artık, ileri batı ülkelerinde sendikalar, demokratik düzenin vazgeçilmez unsurları haline gelmiĢlerdir. Demokrasinin temel ölçülerinden birisi, sendika kurma hakkıdır, sendikal hak ve özgürlüklerdir. Zaman içinde sendikaların yetkileri ve faaliyet alanları da geniĢlemiĢtir. Ġlk kurulduklarında bir nevi yardımlaĢma sandığı biçiminde görev yapan sendikalar, bugün hatta bazı ülkelerde siyasi partilerin organları olarak doğrudan doğruya politikanın içinde yer almaktadırlar. Amerika BirleĢik Devletleri'nde, sendikalı iĢçilerin %85'ini temsil eden AFL-CIO (Amerikan Emek Federasyonu-Endüstriyel Örgütler Kongresi ), politikadan ve siyasi partilerden öncelikle uzak duran bir iĢçi örgütüdür. "Partilerüstü" diye bilinen politikanın temsilcisi durumundadır. Fakat, bununla birlikte AFL-CIO'nun kuruluĢ tüzüğünde yer alan temel amaçlardan birisi "Ulusal siyasi sorunlarda rol alma konusunun kuvvetle desteklenmesi gereğidir. " AFL-CIO, herhangi bir partinin kontrolüne girmeyi reddetmekle birlikte, iĢçileri ulusal sorunlara katılmaya teĢvik etmekte ve iĢçinin ulusal politikada nüfuzunu artırmak için çalıĢmaktadır. (Kaynak:ABD ÇalıĢma Bakanlığı ÇalıĢma Ġstatistikleri Bürosunca yayınlanan Amerikan iĢçi hareketinin tarihçesi 1966,sayfa 78-79). Fransa'da baĢlıca 3 sendikal örgüt vardır. Bunların herbiri Fransa'daki siyasi partilerden birinin siyasi görüĢlerini benimser. Konfederasyonların tüzükleri, destekledikleri partilerin programlarını aynen yansıtır. Sendika ile parti arasında organik bir bağ olmamakla birlikte, fiiliyatta tam bir uyum ve bağlılık bulunmaktadır. Ġngiltere'de iĢçiler TUC (Sendikalar Birliği Kongresi ) çatısı altında birleĢmiĢlerdir. Ġngiliz ĠĢçi Partisi, doğrudan TUC'un kuruluĢudur.Sendikalar Ġngiliz ĠĢçi Partisinin doğrudan üyesidirler. Aralarında organik bağ vardır. Herhangi bir sendika iĢçi partisine üye olduğu zaman, partiye üye yazılan üyelerinin her biri için partiye aidat öder. Ġngiliz Sendikaları, kendi üyelerinin aday olmaları halinde, ĠĢçi Partisinin seçim masraflarının 4/5'ini karĢılar. ĠĢçi liderlerinin çoğu aynı zamanda parti yöneticisidirler. Politik fon teĢkil eden sendikalar seçimlerde iĢçi partisini desteklerler. Ancak, TUC ile ĠĢçi Partisi bu denli iç içe geçmiĢ ve bütünleĢmiĢ iki örgüt olmasına rağmen, bu durum TUC'un bağımsız bir politika izlemediği anlamına gelmez. TUC, kendi izleyeceği politikayı yine kendisi belirlemekte, partiden emir almamaktadırlar. Bu anlamda bağımsızlık vardır. (Kaynak: Merkez Haberler Bürosunca yayımlanan Ġngiltere'de Sendikacılık, Hükümet ve Politika, Sayfa, 30-33) Ġsveç'te iĢçilerin toplandıkları kuruluĢ Ġsveç ĠĢçi Sendikaları Konfederasyonu (LO)'dur. Memurlar ise, Ġsveç Memur sendikaları Federasyonu (TCO)bünyesinde bir araya gelmiĢlerdir. Ġsveç'te sendika ile Politika arasında çok yakın bir iliĢki vardır. Ġsveç Sosyal 7 Demokrat Partisinin tüzüğünde, sendikaların toptan üyelik yoluyla partiye üye olmaları hükmü vardır. Sendikalar siyasi alanda Sosyal Demokrat Partinin en büyük destekçileridir. Aralarında güçlü bir dayanıĢma bulunmaktadır. (Kaynak: Engin Ünsal, Ġsveç’te ĠĢçi Hakları ve Sendikalar, 1966, Sayfa35-38). Diğer Avrupa ülkelerinde de yukarıdaki benzer iliĢkiler kurulmuĢtur. Batı ülkelerindeki sendikacılığın belli baĢlı iki özelliği vardır: Birincisi ülke politikası ile yakından ilgilenmek, hükümetlerce izlenen politikalar hakkında görüĢ ve tutum koymak ve gerektiğinde bir siyasal partiyi desteklemek; ikincisi, herhangi bir siyasi partinin organı bile olsalar, kendi politikalarını onların müdahalelerinden uzak olarak bağımsızca belirlemek. Politikada etkinlik ve bağımsızlık, batı sendikacılığının ortak ve belirgin vasıflarıdır. B- ÜLKEMĠZDE YASAL DÜZENLEMELER 274 sayılı Sendikalar Kanunu, bir sendikanın siyaset ile olan ilgi ve iliĢkisinin derecesini tayin etmiĢtir. 5018 sayılı ve 20 ġubat 1947 tarihli Sendikalar Kanuna göre, sendikaların siyasi faaliyette bulunmaları yasaktır. Kanunun 5. maddesi bunu açıkça belirlemiĢtir. 1961 Anayasasının 46. maddesi ıĢığında hazırlanan 274 sayılı Sendikalar Kanunu, sendikalar için genel olarak siyaseti yasaklamamıĢtır. Kanunun 1. maddesinde iĢçi sendikaları, "...iĢçi sayılanların müĢterek iktisadi, sosyal ve kültürel menfaatlerini korumak ve geliĢtirmek için kurulan mesleki teĢekkül" olarak tarif edilmiĢtir. Kanuna göre, sendikaların görevi iĢçilerin ortak ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarlarını korumak ve geliĢtirmektedir. Yine, aynı Kanunun 14. maddesinde sendikaların faaliyetleri sayılmıĢtır. Bir tüzel kiĢi olarak genel hükümlere göre sahip oldukları yetkiler dıĢında kalan ve 12 baĢlık altında toplanan bu faaliyetlerden birisi de Ģudur: "Üyelerinin refah ve mesleki menfaatlerini herhangi bir Ģekilde ilgilendirebilecek konu hakkında inceleme ve araĢtırmalar yapmak ve gaye ve fikirlerinin gerçekleĢtirilmesi için her türlü kanuni yollardan faaliyet sarf etmek" (Madde 14, 1. bendinin (1) fıkrası). 274 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 5018 sayılı eski kanununa göre en önemli farkı, sendikaların siyasi faaliyette bulunup bulunmayacakları noktasında toplanmıĢtır. 274 sayılı kanun'un hazırlanmasında egemen olan görüĢ, siyasi faaliyette bulunabilme serbestîsidir. Bu konu, Kanun teklifinin genel gerekçesinde açıkça belirtilmiĢtir. (Kaynak, Millet Meclisi Tutanak,Dergisi sayı 126, sayfa 3) Ancak, sendikalar genel olarak siyaset yasağına tabi olmamakla birlikte, bazı siyasi faaliyetlerde bulunmaları özel olarak yasaktır. Yasak siyasi faaliyetler, 274 sayılı kanunun 16. maddesinde Ģöyle belirtilmiĢtir. "Madde 16 bu kanuna göre kurulan mesleki teĢekküller: 8 Siyasi Partilerden veya bağlı teĢekküllerden herhangi bir suretle maddi yardımda bulunamaz ve onların teĢkilatı içinde yer alamazlar. Bir siyasi Partinin adı altında mesleki teĢekkül kurulamaz." Kanundaki bu düzenleme bilim adamlarımızca Ģöyle değerlendirilmektedir: "Yasak Siyasi Faaliyetler: Sendikalar Siyasi Partilerden maddi yardım kabul edemez, onlara maddi yardımda bulunamaz, onların teĢkilatı içinde yer alamazlar. Bir siyasi partinin adı altında mesleki teĢekkül kurulamaz. Ancak Sendikalar Kanunu görüĢmelerinde de belirtildiği gibi, sendikalar belli bir partiyi ve seçimlerde belli bir adayı desteklemek yolunda faaliyette bulunabilirler" (Turhan Esener, ĠĢ Hukuku, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 1978, sayfa371). "Sendikalar Kanunu, 16.maddesi ile kural olarak mesleki teĢekküllerin serbestçe siyasi faaliyetlerde bulunabilmelerini kabul etmekte, ancak, bunların siyasi partilerden veya onlara bağlı teĢekküllerden herhangi bir suretle maddi yardım kabul etmesini, onlara maddi yardımda bulunmasını, onların örgütü içinde yer almasını veya bir siyasi partinin adı altında kurulmasını yasaklamıĢ bulunmaktadır. "(Prof. Dr. Nuri Çelik, ĠĢ Hukuku Dersleri, Ġstanbul Ġktisadi Ticari Ġlimler Akademisi Nihat Sayar-Yayın ve Yardım Vakıf Yayınları, 1979, sayfa 317). Aynı değerlendirmeleri, konunun uzmanı olan kiĢilerce yazılmıĢ bütün kitaplarda ve üniversitelerimizde okutulan ĠĢ Hukuku Dersi notlarında bulmak mümkündür. ĠĢte sendikaların politika ile olan iliĢkisi konusunda, uygar batı ülkelerindeki uygulama, ülkemizdeki yasal düzenleme ve bilim adamlarımızın konu hakkındaki görüĢleri bunlardır. C- SENDĠKALARIN SĠYASETLE ĠLGĠLENMELERĠ HEM HAK, HEM GÖREVDĠR Sendikalar, Kanununun 1. maddesinde kendilerine yüklenen görevlerini yerine getirmek için siyasetle ilgilenmek zorundadırlar. Çünkü, iĢçinin sosyal, ekonomik ve kültürel haklarını korumakla görevli bir kuruluĢun, siyasi sorunlar ve konular karĢısında ilgisiz kalması mümkün değildir. Hem siyasi konuları yasaklamak, hem de sendikaları iĢçinin iktisadi, sosyal ve kültürel çıkarlarını koruyup geliĢtirmekle görevlendirmek, birbiriyle bağdaĢmayan bir yaklaĢım olur. Sendikalara siyaseti tümüyle yasaklamak demek, aslında etkili, ciddi ve güçlü sendikalaĢmayı önlemek demektir. Zaten böyle olduğu içindir ki, TBMM. 5018 sayılı kanunu yürürlükten kaldırarak 274 sayılı Sendikalar Kanunu'nu kabul etmiĢtir. 1963 yılından beri uygulanmakta olan bir kanunu yok farz etmek imkansızdır. Ancak, Sayın Ġddia Makamı, bizleri 274 sayılı kanuna göre suçlamaktadır. Sendikaların genel olarak siyasetle ilgilenmelerinin yasak olduğu inancından hareket etmektedir. Oysa bu anlayıĢ, 5018 sayılı Kanun ile terkedilmiĢ bulunan bir anlayıĢtır. Eğer sayın Savcı GENEL-Ġġ'in siyasetle ilgilenmesi konusunda bir suç arayacaksa, o taktirde 274 9 sayılı Kanunun 16. maddesindeki koĢulların bulunup bulunmadığını incelemesi gerekirdi. Çünkü, sendikalar için yasaklanmıĢ olan siyasal faaliyetler bu maddede tek tek sayılmıĢtır. Eğer GENEL-Ġġ, Siyasi partilerden bir yardım almıĢsa, Siyasi partilere maddi bir yardım yapmıĢsa, Siyasi partilerden birinin teĢkilatı içinde yer almıĢsa, Bir siyasi partinin adı altında kurulmuĢ bir mesleki teĢekkül ise o taktirde Sendikalar Kanunundaki yasaklara uymamıĢ, o yasakları çiğnemiĢ olurdu. Fakat Sayın Ġddia Makamı, böyle bir iddia öne sürmediği gibi, bu iddiayı gündeme getirebilecek herhangi bir olaydan da söz etmemektedir. ġu halde, Sayın Ġddia Makamı 274 sayılı Sendikalar Kanunu açısından GENEL-Ġġ 'in herhangi bir suçu olamadığını zımnen kabul etmektedir. Ancak, Sayın Ġddia Makamı, baĢka bir yasayı ihlal ittiğimizi de söylememekle birlikte, yine de GENEL-Ġġ'i siyaset yapmakla suçlamakta ve her eylemimizde siyasal bir amaç peĢinde koĢtuğumuzu çeĢitli vesilelerle belirtmektedir. Suçlamalar Ģöyledir: 1) Yöneltilen suçlamalardan birisi,GENEL-Ġġ'in "Partilerüstü Politikayı" reddetmiĢ olduğudur. Bu konuya iddianamenin 27 ve 39. sayfalarında değinilmiĢtir. GENEL-Ġġ'in "Partilerüstü Politikayı " reddettiği doğrudur. 1968 tarihli tüzükte yer alan bu anlayıĢ, 1972 tarihli tüzükten çıkarılmıĢtır. Hatta bu tüzük değiĢikliği yapılmadan bir yıl önce, GENEL-Ġġ Genel BaĢkanın da imzasını taĢıyan ve TÜRK-Ġġ Yönetim kuruluna verilen 176 sayfalık "Dörtler Raporu"nda, "Partilerüstü Politika "eleĢtirilmiĢtir. Ayrıca, TÜRK-Ġġ'e bağlı 12 sendika tarafından 1971 yılında ortaklaĢa yayımlanan "Türk ĠĢçi Hareketi için Sosyal Demokrat Düzen" isimli kitapta da aynı eleĢtiri dile getirilmiĢtir. GENEL-Ġġ'in "Partilerüstü Politikayı" onaylamadığı ve onu bir aldatmaca olarak gördüğü herkesin malumudur. " Partilerüstü Politika", 274 sayılı Kanun'un değil, 5018 sayılı Kanun'un miras bıraktığı bir anlayıĢtır. "Partilerüstü Politika " Siyasi partiler karĢısında bağımsızlık demek değildir. Aksine güçlü olan siyasi partinin peĢine takılmak demektir. "Partilerüstü Politika" iĢçi lehine yapılan uygulamaları desteklemek, iĢçi aleyhine olanlara karĢı çıkmak anlamına gelmez. Tam tersine, "politikadan uzak kalalım" bahenesiyle, iĢçi haklarını ikinci plana atmak ve ne pahasına olursa olsun, siyasi iktidarlarla hoĢ geçinmek demektir. 10 "Partilerüstü Politika", politika yapmamak, politik tavır takınmamak demek değildir.Gerçekçe, "Partilerüstü Politika" izleyen kiĢiler, her zaman politikanın içinde olmuĢlar, iĢlerine geldiği zaman güçlü partilerin kuyruğuna takılmıĢlardır. En küçük vesilelerle de olsa, kendi siyasi inançlarına yakın siyasetçileri desteklemiĢler; beğenmedikleri siyasi partileri ise olur olmaz biçimde eleĢtirmiĢlerdir. "Partilerüstü Politika", koltukları ellerinden gitmesin diye siyasetçilere mavi boncuk dağıtan bir politikadır. "Partilerüstü Politika" izleyenlerin, iĢçilerin ve ülkemizin sorunlarıyla ilgili derli toplu ve kendi içinde tutarlı hiçbir görüĢleri yoktur, olmamıĢtır. Bu kiĢiler, "gelene ağam gidene paĢam" anlayıĢını sürdürmüĢlerdir. "Partilerüstü politika" , aslında TÜRK-Ġġ Kongresince benimsenen 24 ilkeyi dahi inkar eden, eyyamcı, ikiyüzlü, blöfçü ve muvazaacı bir politikadır. "Partilerüstü politika" izlediklerini söyleyenlerin aslında hemen hemen tümü sağcı partilerden milletvekili olmuĢlardır. Politik partilere karĢı tarafsız değillerdir. Onların kayıtsız ve ilgisiz kaldıkları tek Ģey, iĢçi sınıfının ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarlarını koruyup geliĢtirmektir. ĠĢte Genel-ĠĢ'in 1972 yılından itibaren tüzükten çıkardığı ve eleĢtirdiği "partilerüstü politika " budur. Bizim bu politikaya karĢı yönelttiğimiz eleĢtirilerin doğru veya yanlıĢ olup olmadığı ayrı bir konudur. Bu düĢünce beğenilir veya beğenilmez, fakat bizim tutumumuzda, Yasalarımızı ihlal eden hiçbir yön yoktur. Yasalarımızda "Partilerüstü Politika" yı öngören en küçük bir hüküm bulunmamaktadır. 274 sayılı Sendikalar Yasası, sadece iĢçilerin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının korunmasını ve geliĢtirmesini öngörmüĢtür. Biz bu hükmü en iyi Ģekilde yerine getirebilmek için, siyasi partilerin ve siyasetçilerin kulu kölesi olmaksızın, örgütsel bağımsızlığımıza gölge düĢürmeden ve siyasi iktidarların uygulamaları hakkındaki düĢüncelerimizi tam bir açıklıkla ortaya koyarak, ciddi ve tutarlı bir sendikacılık anlayıĢını savunduk, üyelerimizin çıkarını ve onurunu koruduk. Bunda da suç teĢkil edecek herhangi bir taraf bulunmadığına inanıyoruz. 2) GENEL-Ġġ'e yöneltilen ikinci suçlama, sendikanın bir siyasi partiyi desteklemiĢ olmasıdır. GENEL-Ġġ Sendikası, üyeleri arasında herhangi bir siyasal inanç ayırımı gözetmemiĢtir. Siyasi görüĢü veya faaliyeti nedeniyle üyelerini sendikadan ihraç etmeye yönelmemiĢtir. GENEL-Ġġ'in en üst organlarında bile farklı siyasal inanç sahibi yöneticiler görev yapmıĢtır. Ancak GENEL-Ġġ Sendikası, genel ve mahalli seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy verilmesini üyelerine tavsiye etmiĢtir. ĠĢçi sınıfının ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarları bakımından bir partinin programını olumlu gördüğü için CHP'nin seçimlerde 11 desteklenmesi yönünde öneri yapmıĢtır. Bu tavsiye kararları basın-yayın yoluyla kamuoyuna da duyurulmuĢtur. GENEL-Ġġ'in bu konudaki tavsiye kararı bazı üyelerce benimsenmiĢ, bazı üyelerce benimsenmemiĢtir. Bu kararı benimsemeyenler veya CHP dıĢındaki partilerden aday olanlar hakkında hiçbir disiplin iĢlemi yapılmamıĢ, zorlayıcı hiçbir önlem alınmamıĢtır. Gerçek durum bundur. Sayın Ġddia Makamı bir siyasi partiyi desteklemekle suçladığına göre, Ģu hususlara da açıklık getirilmesi icabeder: a) 274 sayılı Kanuna göre, seçimlerde bir siyasi partiye oy verilmesi için tavsiyede bulunmak suç mudur? b) GENEL-Ġġ'in bugüne kadar oy ile desteklediği tek siyasi kuruluĢ olan Cumhuriyet Halk Partisi kanundıĢı bir örgüt müdür? 274 sayılı Kanun, bir siyasi partinin oy ile desteklenmesini yasaklamadığına ve CHP de kanun dıĢı bir kuruluĢ olmadığına göre, Cumhuriyetimizi kuran, Devletimizi uzun yıllar yöneten, iĢçilere grevli ve toplu sözleĢmeli özgür sendikacılık hakkını getiren ve programı ile iĢçilerin hak ve çıkarlarını koruyacağı vaadinde bulunan CHP'sine oy verilmesinde yadırganacak veya suç aranacak bir taraf olmasa gerektir. O nedenle, Sayın Ġddia Makamının, tüzük değiĢikliğine dayanarak, GENEL-Ġġ'e bu konuda yönelttiği suçlamayı reddediyorum. 3) Siyasi partilerle iliĢki konusunda GENEL-Ġġ'e yöneltilen üçüncü suçlama, "GENELĠġ'in amacına varabilmek için genel milletvekili seçimlerinde bir siyasi partiye destek sağlamıĢ ve buna mukabil bazı üyelerini milletvekili seçtirerek, amaçlanan hedefe varmayı kolaylaĢtıracak çok sayıda taviz koparmak baĢarısını göstermiĢ" olmasıdır. Bir sendikanın kendi üyelerinin haklarını daha iyi koruyabilmek amacıyla güçlenmesi, yeni haklar elde etmesi ve toplum içinde saygınlık kazanması gayet doğal bir Ģeydir. Gerçekten de GENEL-Ġġ Sendikası, kısa zamanda ülkemizin en büyük sendikalarından birisi haline gelmiĢ, üye sayısını 150 bine yükseltmiĢ, 34 nolu iĢ kolunda iĢkolu düzeyinde toplu sözleĢme bağlama yetkisini kazanmıĢ, üyelerinden aldığı aidatları en verimli Ģekilde değerlendirerek mal varlığını 10 milyarlık düzeye çıkarmıĢ, gerek yurt içinde gerekse yurt dıĢında herkesin gıpta ile baktığı bir konum edinmiĢ, dolayısıyla da üyelerinin hak ve çıkarlarını örnek biçimde koruyabilmiĢ bir sendikadır. Böyle bir sendikanın "siyasi partilerden taviz koparmak" gibi bir tutum içine girmesine lüzum yoktur. "Taviz koparmak" diye bir amaç ve kaygımız hiç bir zaman olmamıĢtır. "Taviz" deyimi, hak edilmeyen bir çıkara kavuĢmak anlamına gelir. GENEL-Ġġ'in toplum içinde ve Türk sendikacılığına ulaĢtığı saygınlık hak edilmiĢ bir saygınlıktır. GENEL-Ġġ hakkı olmayan, yasa dıĢı ve gizli hiç bir hedefin peĢinden koĢmamıĢtır. 12 GENEL-Ġġ'in kazandığı baĢarı bir siyasi partiyi desteklemiĢ olmasının karĢıladığı veya ücreti değildir. Biz CHP'sini sayın Savcının öne sürdüğü gibi bazı üyelerimizi milletvekili seçtirmek gayesiyle desteklemedik. Üyelerimizin refahı ve mutluluğu bu parti tarafından daha iyi sağlanır diye destekledik. Eğer, CHP'sini destekleyiĢimizin nedeni, üyelerimizi milletvekili seçtirmek, ya da siyasi iktidarı ele geçirmek amacını gütseydi, yani, "siyasal taviz koparmak" hedefini gütseydi, bugüne kadar Parlamentoya seçilen çok sayıda üyemiz bulunurdu. Oysa, CHP'sinden milletvekili seçilen üyemiz bulunurdu. Oysa, CHP'sinden milletvekili seçilen bir tek üyemiz vardır. O da GENEL-Ġġ'in henüz TÜRK-Ġġ üyesi olduğu dönemde, 1969 ve 1973 genel seçimlerde milletvekili olan Genel BaĢkan Sayın Abdullah BAġTÜRK'tür. 1977'den itibaren CHP'sinden hiç bir milletvekili yoktur. Buna karĢılık GENEL-Ġġ eski yöneticilerden Hüseyin ÖZDEMĠR de AP'den milletvekili olmuĢtur. Acaba Sayın Savcıya göre bu da siyasi bir taviz midir? 18 yıllık süre içinde 150 bin üyeli bir sendikadan sadece 2 milletvekili seçilmiĢ olması Sayın Savcının bu konudaki iddiasının haklı olmadığını göstermeye yeter. Eğer, Sayın Savcının öne sürdüğü gibi üyelerini milletvekili seçtirmek, siyasi iktidarı ele geçirmenin bir kanıtı ise, örneğin sadece 200 üyesi bulunan TÜSĠAD'ın bu alandaki faaliyetlerinin de aynı Ģekilde değerlendirmesi gerekir. ĠĢveren örgütlerinin kendi üyelerini milletvekili seçtirmesi "taviz" olarak görülmüyorsa, GENEL-Ġġ'in 2 mensubunun milletvekili oluĢu, hiç "taviz" değildir. 4) Ġddianamede tüzüklere iliĢkin olarak öne sürülen dördüncü iddia GENEL-Ġġ'in siyasi iktidarı ele geçirmeyi amaçladığıdır. Bu iddiaya, iddianamenin çeĢitli yerlerinde değinilmiĢtir. "... Genel-ĠĢ Sendikasının aĢağıda izah edileceği üzere, iĢçi hak ve menfaatlerindi korumak ve geliĢtirmek yerine Türkiye'nin ekonomik ve siyasal düzenin değiĢtirmeyi amaçlayan siyasal iktidarı ele geçirme hedefine yönelik faaliyet içine girdikleri Marksist yönde bilinçlendirilen bu eğitim faaliyetlerine ağırlık vererek, mevcut Demokratik Parlementerler Yönetim Sistemi yerine Proleterya Diktatoryası kurmayı amaçlayan illegal bir teĢekkül oluĢturup, bu teĢekkülde faaliyet göstermiĢlerdir." (Ġddianame,sayfa 2) "1975 yılında DĠSK'e katılmayı müteakip değiĢtirilen tüzükte ve en son tek tip demokratik tüzükte, iĢçi sınıfı ve diğer emekçi kitlelerin gerçekleĢtireceği toplumu iktidarın anti-kapitalist, anti-emperyalist olacağı söylenip diğer ülkelerin ekonomik ve sosyal kavgalarında destek olunacağı, siyasi düzeyde örgüt bütünleĢmesinin sağlanmasında sendikanın sorumlu olduğu belirtilmektedir." (Ġddianame, sayfa 38). "ĠĢçi haklarının savunulması ve geliĢtirilmesi zahiri amacı olmaması gereken siyasal iktidarın ele geçirilmesi hedefine yöneldiği, Genel-iĢ Sendikasının bağlı bulunduğu DĠSK Konfederasyonu tarafından yayınlanan ve DĠSK militanları için mücadelenin her aĢamasında yönlendirici temel el kitabı olarak tanıtılan "DEMOKRATĠK SINIF VE KĠTLE SENDĠKACILIĞININ TEMEL ĠLKELERĠ " isimli broĢürün 31. sayfasında... Ģeklindeki beyanlarında da açıkça görülmektedir." (Ġddianame, sayfa 39) 13 "Nitekim Genel-ĠĢ Sendikası da kanunlar çerçevesinde iĢçi sorunlarına çözüm getirmek için kurulmuĢ, ancak, bir müddet sonra siyasal iktidarı ele geçirmek mevcut iktisadi ve sosyal nizamı değiĢtirmek için faaliyet gösteren sendikacıların eline geçmiĢtir." (iddianame, sayfa 55). Görüldüğü üzere, Sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ Sendikasının proletarya diktatörlüğünü kurmak üzere siyasi iktidarı ele geçirmeye çalıĢan illegal, gizli bir örgüt olduğunu ve bizlerin de bu illegal örgütü sevk ve idare ettiğimizi öne sürmektedir. Bu iddiasına gösterdiği kanıtlardan baĢlıcası, GENEL-Ġġ sendikasının 1978 ve 1980 tarihli tüzüklerdir. Bu tüzüklerin "Temel Amaç ve Ġlkeler" konusunu düzenleyen bütün maddeleri iddianameye aynen aktarılmıĢtır. Sayın Ġddia Makamının, öne sürdüğü iddiaları yanıtlayabilmek için söz konusu tüzüklerin, ilgili maddelerini incelemek istiyorum. Ancak burada bir hususa açıklık getirilmesinde yarar görüyorum. 1980 tarihli tüzüğün konumuzla ilgili ve "Temel Amaç ve Ġlkeler" baĢlıklı 3. maddesi, 1978 tarihli tüzüğün 5. maddesiyle 6. maddesinden birleĢtirilmesi suretiyle düzenlenmiĢtir. Yine 3. maddenin metni, eski tüzükte aynen mevcuttur. Bu madde içinde yeni sayılan hiç bir ilave cümle veya ifade bulunmamaktadır. Bu nedenle, vereceğim yanıtlarda, 1978 tarihli tüzüğü esas alacağım. "MADDE 5 - TEMEL AMAÇ" Bu maddede, GENEL-Ġġ, "Kaynağını Anayasa'dan ve emeğin yüce değerinden, gücünü iĢçi sınıfından alan. " bir kuruluĢ olarak tarif edilmiĢtir. Sendikanın temel amaçları ise, 4 fıkra halinde düzenlenmiĢ olup, ilk 3 fıkra 274 sayılı Sendikalar Kanununun öngördüğü örgütlenme, hak arama ve eğitim faaliyeti ile ilgilidir. (d) fıkrası ise, "Emekçi halkımızın ülkenin siyasal iktidarına sahip olmasını sağlamaya yönelik, sosyal ve siyasal bilinci geliĢtirecek çalıĢmalarda bulunacak" konusunu düzenlemiĢtir. Burada herhangi bir sınıfın baĢka bir sınıf üzerinde hakimiyet kurmasından veya tahakkümünden söz edilmediği gibi herhangi bir sınıfın siyasi iktidarından da söz edilmemiĢtir. "Sınıf " sözcüğü özellikle ve bilerek kullanılmamıĢtır. Aksine, kendi çalıĢması ile geçimini sağlayan ve nüfusumuzun % 90'ından fazlasını oluĢturan "Emekçi halkımız" deyimi kullanılmıĢtır. "Emekçi halk" deyimi içinde iĢçilerin yanı sıra baĢka toplumsal grup ve sınıflar da yer alır. Burada "Emekçi halkımız" deyiminden kasıt, emeği ile geçinen, yani çalıĢan nüfustur. "Emekçi halkımızın siyasal iktidara sahip olması" iĢinin GENEL-Ġġ tarafından yapılacağı da söylenmemiĢtir. Bu iĢ, tamamen siyasi partilere ait ve onların yetkisi içinde olan bir husustur. GENEL-Ġġ, iktidara kendisinin geleceğini hiç bir zaman ifade etmediği gibi, böyle bir niyet de taĢımamıĢtır. 14 Burada " Temel Amaç " olarak gösterilen Ģey, "Emekçi halkımızın " iktidarını bizzat GENEL-Ġġ'in iktidara gelmesi suretiyle sağlamak değil, tam tersine "Emekçi halkın siyasi iktidara sahip olmasını sağlamaya yönelik ekonomik, sosyal ve siyasal bilinci geliĢtirecek çalıĢmalar" yapmaktır. BaĢka bir deyiĢle, GENEL-Ġġ'in amacı, siyasi partilerin programları konusunda ekonomik, sosyal ve politik bilgilenmeyi ve bu bilgiler ıĢığında bilinçli hareket etmeyi sağlamak üzere üyeleri ve kamuoyu nezdinde aydınlatıcı çalıĢmalar yapmaktır. Bu maksatla, ülke sorunları hakkında, kendi görüĢlerini açıklamak, emekçi halk lehine olan siyasi parti programları ile emekçi halk aleyhine siyasi parti programlarının kolaylıkla ayırt edilebilmesi için uyarı yapmak, ve demokratik bir baskı grubu olarak siyasi iktidarlarca uygulanan politikaların iĢçiler açısından taĢıdığı anlamı sergilemek, aleyhte olanlara karĢı demokratik biçimde karĢı çıkmak, lehte olanları desteklemektir. Eğer bir sendika bu görevleri yaparsa, üyelerinin ekonomik, sosyal ve siyasal bilgisini ve bilincini de geliĢtirmiĢ olur. Bu konuda bilgisi artan ev bilinci geliĢen kiĢiler ise, kendi çıkarlarını daha iyi korurlar, seçimlerde hangi partiye oy vereceklerini daha doğru tespit ederler. ĠĢte bizim (d) fıkrasındaki amacımız, ülke sorunları hakkında sağlıklı düĢünmeyi, siyasi iktidarların belirlenmesi sırasında yani genel seçimlerde doğru tercih yapmayı ve siyasi iktidarların emekçi halk yararına çalıĢmasını sağlamak üzere,uyarıcı çalıĢmalarda bulunmaktır. Bu görev bize, Sendikalar Kanununun 1. maddesi ile verilmiĢ olan görevin bir gereğidir. Çünkü bir sendika, kendi mensuplarının müĢterek iktisadi, sosyal ve kültürel yararlarını korumak ve geliĢtirmek için kurulan bir mesleki teĢekküldür. Ayrıca, Sendikalar Kanununun 14. maddesinin 1. bendinin (1) fıkrası, " üyelerin refah ve mesleki menfaatlerine herhangi bir Ģekilde ilgilendirebilecek her konu hakkında inceleme ev araĢtırmalar yapmayı ve gaye ve fikirlerinin gerçekleĢmesi için her türlü kanuni yollardan faaliyet sarf etmeyi " mesleki teĢekküllerin faaliyetleri arasında saymıĢtır. Siyasal iktidarlar tarafından izlenen ekonomik, mali, sosyal, kültürel, hukuki vb. her tür politika, iĢçilerin iktisadi, sosyal ve kültürel çıkarlarını doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Siyasi iktidarların aldığı ve uyguladığı her karar,sendikaların görevleri ile ilgili olmaktadır. Örneğin, asgari ücret, kıdem tazminatı, sosyal güvenlik, fiyat istihdam, yatırım, ithalat, ihracat, vergi ve bütçe politikaları herkesten çok iĢçileri ilgilendirmektedir. Bu gibi konularda bir sendikanın ilgisiz ve kayıtsız kalması düĢünülemez. ĠĢte kanun koyucu bu gerçeği bildiği için, sendikaların siyasetle ilgilenmelerini yasaklamamıĢ, aksine eski Sendikalar Kanunundan farklı olarak, sendikaların bu konulara da ilgi göstermesini görev saymıĢtır. Bizim, (d) fıkrasındaki hükümde yer alan "... ekonomik, sosyal ve siyasal bilinci geliĢtirecek çalıĢmalarda bulunmak " ifadesinden kastımız, Kanunun belirlediği iĢte bu görevi yerine getirmektir. Yoksa, bizzat iktidara gelmek gibi bir amaç ve kastımız yoktur. Böyle bir amaç ve kastımızın olamadığı, genel seçimlerde bir siyasal partiye oy verilmesinden de bellidir. GENEL-Ġġ kendisini siyasi bir parti olarak göstermemiĢ, siyasi partilere has bir örgütlenme yada eylem içinde olmamıĢtır. Siyasi mücadelenin siyasi partiler aracılıyla yapılacağını, sendikaların ise ekonomik mücadele örgütleri olduğunu çeĢitli vesilelerle dile getirmiĢtir. Örneğin Genel Yürütme Kurulu'nca sunulan 8. dönem ÇalıĢma Raporu'nun 67. sayfasında aynen Ģöyle denilmiĢtir. "KuĢkusuz bir sınıf ve kitle örgütü olan sendikalarda, çeĢitli yasal inançta üyelerin bulunması ve onların kendi inançları doğrultusunda hareket etmesi doğaldır. Bir sendika 15 üyelerini siyasal kimliklerine göre saptayamaz. Biz sendikaları, tümü de aynı Ģekilde düĢünen ve aynı siyasi çizgiyi benimseyen kiĢilerin oluĢturduğu bir örgüt olarak göremeyiz. Yığın örgütü olan sendikaları parti gibi düĢünemeyiz. "GENEL-Ġġ, kendisini parti yerine koymamıĢ, siyasi mücadele yapmaya çalıĢmamıĢ, o Ģekilde hareket edilmesini öngören sendikacılık düĢüncesine karĢı çıkmıĢtır. Üyeleri arasında bile siyasi inanç ayırımı gözetmeyen, kendisini parti gibi görmeyen ve aksi düĢüncelere karĢı çıkan bir sendikanın, ülkenin ekonomik siyasi ve sosyal sorunlarıyla ilgili görüĢ bildirmesi nedeniyle, siyasal iktidarı amaçlayan bir siyasi mücadele yürüttüğünü öne sürmek haklı ve gerçeğe uygun değildir. 5. maddenin son paragrafı, GENEL-Ġġ'in toplumcu bir düzene taraftar olduğunu vurgulamaktadır. Toplumcu düzen, Anayasanın sosyal hukuk devleti ilkesine göre ve Anayasa'da öngörülen reformların gerçekleĢtirilmesiyle gerçekleĢebilecek olan bir düzendir. Toplumcu düzen, herkesin eğitim, iĢ, sağlık, konut ve sosyal güvenlik hizmetlerinden eĢit Ģekilde yararlandığı, gelir seviyesine göre vergi ödendiği, siyasi iktidarların genel oy ile belirlendiği, hiçbir sınıfın toplum üstünde diktatörlük kurmasına imkan vermeyen bir hukuk düzenidir. Kısacası 1961 Anayasası'nın ekonomi, siyaset, hukuk, sosyal politika ve kültür alanında yerleĢmesini öngördüğü çağdaĢ çoğulcu demokratik düzendir.GENEL-Ġġ iĢte bu düzenin taraftarı olmuĢ ve bu amaçla da Anayasamızda yer alan reformların gerçekleĢtirilmesini parlamentodan ve siyasi partilerden istemiĢtir. 1961 Anayasanın öngördüğü milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin dıĢında baĢkaca hiçbir düzeni savunmamıĢtır. "MADDE 6-ĠLKELER" GENEL-Ġġ'in nasıl bir düĢünceye sahip olduğu, bu maddede daha açık olarak belirtilmiĢtir. Maddenin 1. fıkrasında, "Siyasal iktidara ulaĢma yönteminin, genel oy mekanizmasının iĢletildiği toplumcu bir düzende bulunduğu" ifadesi kullanılmıĢtır. Bu fıkradan açıkça da bellidir ki,GENEL-Ġġ'in taraftar olduğu "toplumcu düzen", genel oy mekanizmasının iĢletildiği bir düzendir.O düzende iktidarlar genel oy mekanizması ile belirlenecektir, genel oy mekanizması iĢleyecektir. Ġkinci fıkrada, "ĠĢçi sınıfının ve öteki emekçi kitlelerin gerçekleĢtireceği toplumcu iktidar" ın, 1.Anti-kapitalist ve anti -emperyalist nitelikte olduğu, 2.Türk toplumunun geliĢen istemlerini karĢılayacağı, 3.Dünya dengesinde ülkemize ve halkımıza layık olduğu yerin sağlanmasında yardımcı olacağı, söylenmiĢtir. Bu ifadeler, ileriye dönük bir tahmin ve iyi niyetli bir temenniden ibarettir. Türk toplumunun ihtiyaçlarının karĢılanması, ülkemizin ve halkımızın dünya uluslar arasında layık olduğu yere yükselmesi arzu edilmiĢ ve bunların da toplumcu bir iktidar tarafından sağlanabileceği umulmuĢtur.Bu fıkradaki "anti-kapitalist " nitelikte 16 olacağı tespiti yapılmıĢtır. Kapitalizm, ekonominin bütün kesimlerinde üretim araçlarının tümünün özel sermaye elinde toplanmasını öngören, devletin ekonomiye herhangi bir Ģekilde de olsa, müdahale etmesine karĢı çıkan, toplumun çıkarlarını özel sermaye sahiplerinin elde ettiği karların yükselmesinde arayan, yani toplum çıkarlarına değil, özel kar unsuruna öncelik veren bir toplumsal, ekonomik ve siyasal düzendir. Tarih içerisinde kapitalizm, bir yandan küçük üreticilerin sahip olduğu üretim araçlarının az sayıda kiĢinin elinde toplanmasına yol açmıĢ, böylece büyük halk çoğunluğunu mülksüzleĢtirmiĢ, diğer yandan da devleti ekonomik faaliyetlerden büsbütün dıĢlamaya çalıĢmıĢtır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, her türlü üretim ve ulaĢtırma araçlarını, bankaları, ticaret, sanayi ve tarımsal iĢletmeleri sadece özel kiĢilerin mülkü haline getirmek anlamına gelen kapitalist toplum düzeni, büyük halk çoğunluğunu sefalete ve güvensizliğe sürüklemiĢ, ülkelerde derin bunalımlar yaratmıĢtır. 1929 dünya ekonomik krizi, kapitalizmi savunan kiĢilerin düĢüne ve politikalarını bile değiĢtirmiĢ ve kapitalizme karĢı yeni önlemler alınmaya baĢlanmıĢtır. Ġktisat biliminde devrim yapan ve kendisi de önemli bir iĢadamı olan Ġngiliz iktisatçısı Keynes, ekonominin bütünüyle özel sermayeye terk edilmesinin yararlı olmayacağını, devletin de ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini öne sürmüĢtür. Fiyat dengesinin sağlanması, iĢsizliğin önlenmesi ve üretimin arttırılması için, devletin toplum adına ekonomik faaliyetlerde bulunmasını savunmuĢtur. Pek çok batı ülkesin Keynes'in düĢüncelerini uygulamıĢtır. Türkiye'ye geldiğimizde ise, tüm üretim araçlarının özel kiĢiler elinde bulunmasını öngören kapitalist bir düzen bugüne kadar hiç olmamıĢtır. Devletçilik, ulusal bir politika olarak 1924 Anayasa'sına ve CHP'sinin tüzüğüne konulmuĢtur. Atatürk döneminde ekonomimizin ana dallarında devlet iĢletmeciliği esas alınmıĢ ve bu amaçla iktisadi devlet teĢekkülleri kurulmuĢtur. Böylece de Türkiye Cumhuriyeti, 1929 dünya ekonomik krizinden etkilenmeksizin, asırların ihmali nedeniyle doğan ekonomik geri kalmıĢlığımızı ortadan kaldırmak üzere hızlı bir kalkınma sürecine girmiĢtir. Gerçi ülkemizde kapitalist bir düzen kurmak isteyen, yani, tüm üretim araçlarını özel kiĢiler eline teslim edip, devleti ekonomik alandan kovmak amacını güden çeĢitli çabalar görülmüĢtür. Devletçilik uygulamalarına karĢı çıkılmıĢ, devlet iĢletmelerinin özel sektöre devredilmesi için yoğun bir siyasi ve ideolojik faaliyet sürdürülmüĢtür. Zaman zaman bu saf kapitalist düzen taraftarları ülke yönetiminde etkinlik de sağlamıĢtır. Fakat, 1961 Anayasası tüm üretim araçlarının özel kiĢilerin mülkiyetinde bulunması demek olan kapitalizmi esas almamıĢ ve kapitalist bir zihniyetle hazırlamamıĢtır. Öngörülen ekonomik düzen, temel sektörlerde devlet iĢletmeciliğini öngören, devlet iĢletmelerinin yanı sıra özel iĢletmeciliğe de yer veren, özel mülkiyetin toplum yararına kullanılmasını amaçlayan, kalkınmanın plan aracılığıyla sağlanacağını belirleyen ve devlete sosyal görevler yükleyen bir düzendir. Anayasamızın öngördüğü bu düzene karma ekonomi denilmektedir. Karma ekonomi ile kapitalizm bir birinden farklı iki ayrı düĢüncenin ürünü olup, toplumsal ekonomik ve siyasal uygulama bakımından da iki ayrı düzen biçimidirler. Karma ekonomi, kapitalizme bir tepki olarak ve onun yol açtığı krizleri önlemek üzere doğmuĢ bir düĢüncenin ifadesidir. Ġkisi arasında büyük ayrılıklar vardır. ĠĢte GENEL-Ġġ'in "anti kapitalist" deyiminden anladığı ve bu deneyimi kullanırken belirtmeye çalıĢtığı Ģey, bu düĢüncelerin bir ürünüdür. Biz 1961 Anayasanın çerçevesini 17 ve esaslarını tayin ettiği karma ekonomik düzen anlayıĢı içinde olduğumuzu, bu toplumun bütün üretim araçlarını özel kiĢilere maletmeye kalkıĢan, bu nedenle de ulusun büyük bir çoğunluğunu mülksüzleĢtirerek sefalete sürükleyecek olan ve her türlü devlet iĢletmeciliğini reddeden bir anlayıĢ olarak kapitalizme karĢı olduğumuzu ifade etmek için anti-kapitalist deyimini kullandık. Tüm üretim araçlarının özel kiĢilerin mülkiyetinde bulunmasını Ģart koĢan ve toplumda bu Ģekilde bir düzen kurulmasını öngören kapitalizm, 1961 Anayasasınca da benimsenmemiĢ olan bir düzendir. ĠĢte GENEL-Ġġ'in karĢı olduğu kapitalizm budur ve böylesi bir düzeni kurmaya çalıĢan politikalara karĢı olmak anlamında "anti- kapitalist" deyimi kullanılmıĢtır. KarĢı olduğumuz Ģey, bazı üretim araçlarının da özel sektör elinde bulunması hali değildir. Biz toplum yararına kullanılan özel mülkiyetin Anayasamızda yer aldığına inanıyoruz. Karma ekonomi içinde, devlet iĢletmelerinin yanı sıra yasalara göre faaliyet gösteren özel iĢletmelerinde bulunmasına karĢı değiliz. Aksine, karma ekonomiyi reddeden ve bazı üretim araçlarını değil de, tüm üretim araçlarını özel kiĢilere devretmeyi ve toplumda bu yönde yepyeni bir sosyal ve siyasal düzen kurmayı amaçlayan anlayıĢa karĢıydık. Çünkü böyle bir düzenin hem Anayasamızca benimsenmediğini, hem de kurulması halinde iĢçi ve emekçilere yarar sağlamayacağını düĢünüyorduk ve düĢünüyoruz. Anayasanın tamamen uygulanmasından öte bir amacımız ve isteğimiz yoktur.Nitekim, bu düĢüncemiz, 6. maddenin 3. paragrafının (b) ve (c) fıkralarında belirtilmiĢtir. (b) fıkrasında "Ekonomimizin temel kesimlerinde üretim araçlarının kamu elinde toplanması " öngörülmüĢtür. (c) fıkrasında ise, sermaye sınıfının siyasal egemenliği reddedilmiĢtir. ġu halde GENEL-Ġġ'in taraftar olduğu "toplumcu düzen", 1. Ülkemizin ve halkımızın tam bağımsız olduğu, 2. Siyasal iktidarların genel oy mekanizması ile belirlendiği, 3. Türk toplumunun geliĢen ihtiyaçlarının karĢılandığı, 4.Dünya dengesinde ülkemize ve halkımıza layık olduğu yerin sağlandığı, 5.Bloksuz, bağlantısız özgür dünya idealinin benimsendiği, 6.Tüm üretim araçlarının özel kiĢiler elinde bulunması demek olan kapitalizmin ve sermaye sınıfının siyasal egemenliğinin reddedildiği, 7.Buna karĢılık, ekonominin sadece temel kesimlerinde üretim araçlarının kamu elinde bulunduğu, 8. Ġnsan emeğinin yani çalıĢmasının en yüce değer kabul edilmediği, bir düzendir. Bu aslında,1961 Anayasasının bütün hükümleriyle uygulanmıĢ olmasından baĢka bir Ģey değildir. 18 Böyle bir düzenin proletarya diktatörlüğü ile hiç bir benzerliği yoktur. Proletarya diktatörlüğünün geçerli olduğu ülkelerde, ne genel oy mekanizması, ne karma ekonomi ve ne de bloksuzluk- bağlantısızlık vardır. Genel oy mekanizmasını, tam bağımsızlığı ve karma ekonomiyi esas alan bir düzen, hiç kuĢku yok ki, "proletarya diktatörlüğü "nden de " kolektivizm" den de farklı bir düzendir. ĠĢte GENEL-Ġġ bu farklılığı bilerek ve isteyerek hareket etmiĢ ve Anayasamızın öngördüğü reformların gerçekleĢtirilmesiyle eriĢilecek bir toplumcu düzene taraftar olmuĢtur. Proletarya diktatörlüğünü ve kolektivizmi benimsemediğini de böylece ortaya koymuĢtur. 1978 tarihli tüzüğün 7, 8, 9, 10, 11, ve 12 nci maddeleri iĢte bu anlayıĢımızın birer ifadesidir. " EKONOMĠK POLĠTĠKA " BaĢlıklı 7. Madde, 1. Yeraltı zenginliklerinin ve toprak üstü kaynaklarının emekçi halk tarafından, ve halkın yararına iĢletilmesini, 2. Üretim araçları üzerindeki devlet veya özel sermaye mülkiyetinin, siyasal sosyal, ve ekonomik özgürlükleri ortadan kaldırmayacak biçimde düzenlenmesini, 3. Temel ekonomik sektörlerde kamu iĢletmeciliğinin esas alınmasını, 4. Ekonomik faaliyetlerde özel teĢebbüs kuruluĢlarının da yer almasını, ancak özel teĢebbüse kamusal nitelikli kuruluĢlardan transfer yapılmamasını ve devletin özel teĢebbüs kuruluĢlarıyla karma iĢletmeciliğe yönelmemesini, 5. Uluslararası tekellerin Türkiye'deki faaliyetlerinin devlet tarafından önlenmesini, 6. Kalkınmanın uzun vadeli planlar aracılığıyla yürütülmesini ve bu planın a) Adil gelir dağılımını, b) Yüksek kalkınma hızını, c) Bölgelerarası dengeyi, d) DıĢa karĢı bağımsızlığı, temel ilke olarak benimsemesini (7. maddenin 3. fıkrası), öngörmüĢtür. Bu maddenin 7. fıkrasında ise, devlet elinde bulunması istenilen sanayi ve hizmet kesimleri 16 baĢlık halinde sayılmıĢtır. Burada sayılanlardan büyük bir kısmı bugün zaten tümüyle devlet elinde bulunmaktadır. Geriye kalanların ise önemli bir bölümünde devlet iĢletmeleri öncü durumdadır. Bugünkü uygulamadan farklı olarak, madencilik, motor sanayi, stratejik hammaddeler, eğitim, sağlık, taĢımacılık, bankacılık ve kısmen de dıĢ ticaretin devlet eliyle iĢletilmesi istenmiĢtir. 19 7. madde bir bütün olarak incelendiğinde, GENEL-Ġġ'in devletçiliğe biraz daha ağırlık veren ama özel sektörü de tümüyle reddetmeyen bir karma ekonomi düzenine taraftar olduğu bir kez daha görülecektir. 8. madde, Anayasamızda yer alan sosyal hak ve özgürlüklerin ve sosyal devlet ilkesinin gereği olan çağdaĢ, eĢitlikçi, adil ve halkçı bir sosyal politika izlenmesini öngörmektedir. 9. madde, eğitimde fırsat eĢitliğini, üreticiliği, laikliği ve devrimciliği temel alan ve Ulusal Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen bir eğitim politikası ile ilgilidir. 10. madde, sağlığının önemini ve bu nedenle devlet eliyle yürütülmesini vurgulayan bir anlayıĢın ifadesidir. 11. madde, ulusal savunmamızın yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından görülecek bir hizmet olduğunu belirtmekte ve Silahlı Kuvvetlerin ülkemizin savunma ihtiyaçları ve ekonomik kalkınmamıza katkıda bulunacak Ģekilde düzenlenmesini dile getirmektedir. 12. madde, "Yurtta Sulh Cihanda Sulh " ilkesine dayanan Atatürkçü dıĢ politika izlenmesini, dostluk ve karĢılıklı iĢbirliği ortamının yaratılmasını, ulusal egemenlik haklarımıza ve ekonomik çıkarlarımıza ters düĢen uluslararası ittifakların dıĢında kalınmasını öngörmektedir. Tüzüğün 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12. maddeleri bir bütün içinde değerlendirildiği takdirde GENEL-Ġġ'in, 1. Genel oy mekanizmasının iĢletildiği, 2.Karma ekonominin geçerli olduğu, 3.Atatürkçü dıĢ politikanın izlendiği, 4.Devletin, sosyal devlet ilkesinin gereği olarak emeği koruyacak önlemler aldığı, 5.Toplum için hayati önem taĢıyan eğitim, sağlık ve ulusal savunma hizmetlerinin devlet eliyle yürütüldüğü bir düzene taraftar bulunduğu ve bunun da zaten Anayasamızın öngördüğü düzenin ta kendisi olduğu açıkça görülmektedir. ĠĢte, Sayın Ġddia Makamının suç kanıtı olarak gösterdiği ve proletarya diktatörlüğü olarak vasıflandırdığı tüzük hükümleri bunlardır. Bu hükümler, ne GENEL-Ġġ'in siyasi iktidarı ele geçirmek istediğini, ne de taraftar olunan düzenin proletarya diktatörlüğü olduğunu gösterir. Mevcut iktisadi ve sosyal nizamı devirmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak veya sosyal bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek gibi bir amaç söz konusu değildir. "Devirmek", "Tahakküm kurmak" yada "Ortadan kaldırma" gibi fiileri gözeten hiç bir niyet yada ifade yoktur. Ele alınan konuların siyasi nitelik taĢıması ve ülkenin genel sorunları üzerinde durulması ise, siyasi iktidarı ele geçirmek amacının değil, bir iĢçi teĢekkülü olarak üyelerine ve topluma karĢı taĢıdığı sorumluluğun bir 20 gereği olarak, ülke sorunları hakkında belirli bir düĢünce sahibi olmak ihtiyacının sonucudur.Nitekim, ülkemizdeki bütün sendikaların tüzükleri Ģu veya bu yönde siyasi bakıĢ açılarıyla ilgili hükümler içermektedir. Bizatihi siyasi konulara değinilmiĢ olması hiç bir zaman suç teĢkil etmemiĢ, Devlet tarafından bu anlamda değerlendirilmiĢtir. Eğer siyasi konulara değinmek suç olsaydı, ülkemizdeki bütün sendikalar ve sendikacılar bu suçu çoktan iĢlemiĢ olurlardı. Sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'e ait yazılı belge ve tüzüklerde, proletarya diktatörlüğünü öngören bir siyasi iktidar mücadelesi yürüttüğümüze iliĢkin inandırıcı hiç bir kanıt bulunamamıĢ olacak ki, bizlere yönelttiği suçlamayı DĠSK tarafından yayımlanan " Sınıf ve Kitle Sendikacılığının Temel Ġlkeleri " isimli broĢüre de dayandırmak istemiĢtir. Ġddianamenin 34. sayfasında bunu açıkça ifade etmiĢtir. Söz konusu broĢürün suç teĢkil edip etmediği bizim bilgi ve yetkimizin dıĢındadır. Bu konuda DĠSK Yöneticilerinin yargılanması sürmektedir. Gerekli cevabı herhalde onlar verebilir. GENEL-Ġġ ayrı bir tüzel kiĢiliğe sahip olduğuna ve GENEL-Ġġ Yöneticileri olarak bizler için ayrı bir dava açıldığına göre, söz konusu broĢürden ötürü sorumlu olmadığımız ve bu broĢürden dolaylı bir de bizim suçlanamayacağımız kanaatindeyiz. Çünkü, bu broĢür, GENEL-Ġġ'e değil DĠSK'e aittir. O nedenle, Sayın Ġddia Makamı'nın bu konudaki suçlamasını cevaplandıramayacağız. Sayın Ġddia Makamı, iddianamenin 37. sayfasının son paragrafında, 1980 tarihli tüzüğün "Sendikanın yetkileri " baĢlıklı 5. maddesine de değinmekte ve burada yer alan yetkileri, kendisince siyasi iktidarı ele geçirmek olan amacın gerçekleĢtirilmesi için tanınmıĢ yetkiler olarak değerlendirilmektedir. Oysa 5. maddede yer alan yetkiler, 274 sayılı Sendikalar Kanununun 14. maddesince sayılan faaliyetlerin tam bir tekrarıdır. Kanunun bu maddesi GENEL-Ġġ tüzüğüne adeta aynen konmuĢtur. Kanundan aktarılmıĢ olan bu hükümlerin, yanlıĢ anlaĢılmaya müsait bir biçimde iddianamede zikredilmiĢ olması, Sayın Ġddia Makamının suçlama mantığını göstermesi bakımından düĢündürücüdür. Bir sendikanın, tüzüğe yasa maddesini ay nen aktarmıĢ olduğu için suçlanması ve bunda art niyet aranması, herhalde doğru bir tutum olmasa gerektir. Ġddianamenin 52. sayfasında yer alan ve doğru sayılması mümkün olmayan bir tutum daha vardır: Sayın Ġddia Makamı, sendikanın eğitim notlarında "Sendikalizm" baĢlıklı bir bölüm bulunduğunu bildirmekte ve bu bölümden pasajlar aktarmaktadır. Ġddianameden öğrendiğimize göre, o eğitim notlarında G. SOREL isimli bir kiĢinin düĢünceleri anlatılmaktadır. Ancak, aynı notlarda bu düĢüncelerin doğru mu yoksa yanlıĢ mı bulunduğu, tasvip mi edildiği, yoksa red mi edildiği hakkında iddianamede hiç bir açıklama yapılmamıĢtır. Bununla birlikte mezkur bölümünden yapılan alıntı biter bitmez, Sayın Ġddia makamı Ģu suçlamayı yöneltmektedir. "Ülke yönetiminin ne Ģekilde ele geçirileceği, ideolojinin tahakkuku için hedef seçilen iĢçilere, yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta empoze edildiği görülmektedir." 21 Gerçekten de, SENDĠKALĠZM olarak bilinen ve G. Sorel isimli kiĢinin ne ilgisi vardır? GENEL-Ġġ onun düĢüncesini benimsememiĢ midir ki, bize o düĢünceler nedeniyle suç yöneltilmektedir? Herhalde G.Sorel'in iĢlediği suçun cezasını bizlere yüklemeyi hiç kemse düĢünemez. Çünkü, G. Sorel, bundan sonra tam 136 yıl önce doğmuĢ, 61 yıl önce ölmüĢ bir Fransız düĢünürüdür. "Sendikalizm " diye bilinen bir akımın kurucusu ve önderi olan SOREL, Ģiddet yanlısı olup, bir tür anarĢizmin taraftarlığını yapmıĢtır. Marksistler onu emperyalizmin hizmetinde bir ajan olarak görmüĢ, Mussolini ise ona emperyalizmin ajanı mı yoksa faĢistlerin hayranlık duyacağı kadar faĢizme yatkın bir kiĢi mi olduğunu bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz bir Ģey varsa, o da, gerek GENEL-Ġġ 'in gerekse DĠSK'in SOREL'i de onun düĢüncesi olan SENDĠKALĠZMĠ de kesinlikle reddettiğidir. Bunu üstelik sadece biz değil, Türkiye'deki sendikal hareket ile ilgilenmiĢ olan herkes böyle bilir. "Sendikalizm " denilen siyasi akım, çağını çoktan doldurmuĢ; bilim-dıĢı, maceracı, yıkıcı, terörcü ve komplocu bir akımdır. Bizim böyle bir akımla uzaktan yakından hiç bir ilgimiz ve benzerliğimiz yoktur. Bunu Ģiddetle reddederiz. Sayın Ġddia Makamının zikrettiği "Eğitim Notları" nın kim tarafından yazıldığını, kime ait olduğunu bilmemekle beraber ve esasen bizleri kiĢi olarak ilgilenmediği kanısında olmakla birlikte, iddianameye aktarılan "Sendikalizm" hakkındaki görüĢlerin , sendikalizmi öğretmek, benimsemek ve baĢkalarına empoze etmek amacıyla değil, tam tersine eleĢtirmek, yanlıĢlığını ve sakatlığını ortaya koymak amacıyla yazıldığı kanaatindeyiz. Sayın Ġddia Makamının benimsemek Ģöyle dursun, eleĢtirmek üzere bir yazıya aktarılan, baĢkasına ait bir modası geçmiĢ düĢünceden dolayı bizleri sehven suçladığı inancını taĢıyoruz. KarĢı olunan düĢünceler, herhalde bir yanlıĢ anlama sonucu bizlere mal edilmektedir. Ve bizler bu "Yersiz delil" ile suçlanmaktayız. Mezkur notların sadece bir bölümünün değil, tümünün incelenmesi gerektiği kanısındayız. Çünkü, gerek GENEL-Ġġ gerek DĠSK, Sendikalizmi açıkça mahkum etmiĢtir. Örneğin, Sayın Ġddia Makamının suçluluğumuza bir delil olarak gösterdiği "SINIF VE KĠTLE SENDĠKACILIĞININ TEMEL ĠLKELERĠ " isimli broĢürün 12. sayfasında aynan Ģöyle denilmiĢtir: "Bu anlamda iĢçi sınıfının siyasi mücadelesinin parti tarafından yönetilmesi zorunluluğunu kabul etmeyerek, iĢçi sınıfının sendikaları aracılığıyla üretim araçlarını eline geçireceğini savunun ANARKO-SENDĠKALĠZM ile, sendikaların kitle örgütü olma niteliğini, çeĢitli politik görüĢlerindeki üyelerin sendikalarda yönetici olabileceği gerçeğini unutarak sendikalarla devrim yapmaya kalkıĢan eğilimlerle, dar-sekter politik tavırları sendikalara buluĢturarak sendikaların her kademesinde fraksiyonculuk yapmaya çalıĢan eğilimlerle sürekli mücadele edilmelidir. II- GENEL-Ġġ TÜZÜĞÜ VE " TEK TĠP DEMOKRATĠK TÜZÜK " Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ Sendikasının Nisan 1980'de yapılan Genel Kurulunca benimsenen tüzüğünü, "Tek Tip Demokratik Tüzüğe" uyulmak maksadıyla hazırlanmıĢ bir metin olarak göstermektedir. Sanki 1980'de benimsenen Tüzüğün Amaç ve Ġlkeler bölümü "Tek Tip Demokratik Tüzük"ten alınmıĢ gibi sunulmaktadır. Buradan hareketle de, GENEL-Ġġ'in "Tek Tip Tüzüğü" benimsemiĢ olmak suretiyle illegal bir örgüt haline geldiği öne sürülmektedir. 22 Oysa gerçek durum bu değildir. ġöyle ki : 1. GENEL-Ġġ Sendikası'nın 1980'de yaptığı tüzük tadilatın 3. maddesi "Temel Amaç ve Ġlkeler" baĢlığını taĢımaktadır. Bu madde, suçlayıcı bir biçimde, iddianameye de aynen aktarılmıĢtır. (sayfa,27). Bu madde, "Tek Tip Demokratik Tüzük"ün aynı konuyu düzenleyen "Sendikanın Amaç ve Ġlkeleri " baĢlıklı 3. maddesinin bir kopyası asla değildir. 1980 Tüzüğünün 3. maddesi Tek Tip Tüzük'ten alınmamıĢtır. a) Tek Tip Tüzük'de bu madde sadece 19 satırdır. Oysa 1980Tüzüğü'nde aynı madde 42 satır tutmaktadır. b) 1980 tüzüğü'nün 3. maddesinin, "Anti-Kapitalist... anti-emperyalist bir nitelikte..." sözcükleriyle baĢlayan 3 ve onu izleyen diğer paragrafları, Tek Tip Demokratik Tüzükte mevcut değildir. c) 1980 tüzüğünün ilk cümlesi " Kaynağını Anayasa'dan ve emeğin yüce değerlerinden, gücünü iĢçi sınıfından alan.." sözcükleriyle baĢlarken Tek Tip Tüzük farklı bir cümle kuruluĢuna sahiptir. d) Tek Tip Demokratik Tüzük'ün 2. paragrafında"... sosyalist bir düzenin hayata geçirilmesi tabiri mevcut olduğu halde, GENEL-Ġġ"in 1980 tüzüğünde "...toplumcu bir düzenin ülkemizde yerleĢip hayata geçirilmesini sağlayıcı" ibareleri vardır. Kısaca belirtilen bu biçimsel farklılıklar göstermektedir ki, GENEL-Ġġ'in 1980 Tüzüğü, Tek Tip Demokratik Tüzük'ün kopyası ya da taklidi değildir. Öncelikle bu hususun maddi bir gerçek olarak tespit edilmesi gerekir . 2. Ġkinci olarak 1980 tüzüğünün 3. maddesi hazırlanırken, Tek Tip Tüzük'ün 3. maddesinden esinlenmiĢ, yararlanmıĢ veya ona benzetilmeye çalıĢılmıĢ da değildir. Çünkü GENEL-Ġġ 1980 yılındaki genel kurulunda kendi ana tüzüğünün temel amaç ve ilkeler ile ilgili hükümlerini aynan muhafaza etmiĢtir. 1980 tüzüğü'nün 3. maddesi, Tek Tip Demokratik Tüzük'ten değil, 1978 yılında kabul edilen kendi ana tüzüğünden alınmıĢtır. 1978 tüzüğünün Temel Amaç baĢlıklı 5. maddesi 1980 tüzüğünün 3. maddesine virgülü bile değiĢtirilmeden aynen aktarılmıĢtır. Yani 1978'e göre hiçbir ilave söz konusu olmamıĢtır. Ayrıca 1978 tüzüğünün Ġlkeler baĢlıklı 6. maddesinin 2. ve 3. paragrafları, yine 1980 tüzüğünün 3. maddesine aynen, hiçbir kelimesi veya virgülü bile değiĢtirilmeden ilave edilmiĢ, yani burada da bir tadilat olmamıĢtır. 1980'de bu noktada eğer bir tadilat yapılmıĢ ise, o da 1978 tüzüğünün 6. maddesinin 1. ve 4. paragraflarının ve daha sonra gelen 7. 8. 9. 10 .11. ve 12. maddelerinin tümünün tüzükten çıkarılmıĢ olmasıdır. Sayın Savcı bu çıkarılan maddeleri bir suç unsuru gibi göründüğüne, göre bunların 1980 tüzüğünde toptan kaldırılmıĢ olması kendi isteğine de uyan bir durumdur. Dolayısıyla ithamı gerektiren bir keyfiyet söz konusu olmamak gerekir. 23 ġu halde, GENEL-Ġġ Sendikasının 1980 yılındaki genel kurul'da değiĢtirilen tüzüğü, Tek Tip Demokratik Tüzük'ün uyarlanması, kopyası ya da türevi değildir. Tek Tip Tüzükten tek satır, tek sözcük bile alınmamıĢtır. Çünkü 1980 tüzüğü, 1978 tüzüğünde yer alan madde ve paragrafların aynısıdır. Ġfadeler, kelimeler asla değiĢtirilmemiĢtir. Muhtevada olsun, ifadelerde olsun en küçük bir değiĢiklik ve yenilik yoktur. Eskisine göre yeni tüzükte fazlasından hiç bir yeni ifade ya da kelime konulmamıĢtır ki 1980 tüzüğü, " Tek Tip Demokratik Tüzüğün " bir kopyası ya da uyarlanması olsun. Ġlave yapma veya mevcudu baĢka türlü ifade etme Ģeklinde hiç bir tadilat yapılmamıĢtır ki, 1980'e göre ilave bir suç oluĢtursun. Böyle bir durum yoktur. Sayın Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'in tüzüklerini yakından incelese bu gerçeği kendisi de görecektir. Genel-ĠĢ, Sendikanın Amaç ve Ġlkeleri konusunu düzenlerken, Tek Tip Demokratik Tüzüğü değil, kendi eski Tüzüğünü yani 1978 tarihli tüzüğü esas almıĢtır. 3. Kaldı ki "Tek Tip Demokratik Tüzük", DĠSK tarafından üye sendikalara zorla benimsetilmeye çalıĢılan bir tüzük de değildir. Kesin hüküm ifade eden ve uyulması mecburi olan bir emirname niteliği yoktur. Çünkü "Tek Tip Demokratik Tüzük " gerçekte bir tüzük taslağıdır. Hiç bir resmiyeti, kendi baĢına hiç bir kesinliği ve bir bütün olarak hiç bir bağlayıcılığı yoktur. DĠSK organlarınca bu konuda alınan tek bağlayıcı nitelikteki karar, sendika içi demokrasinin geliĢtirilmesidir. Bazı üye sendikaların tüzükleri sendika organlarının oluĢumunda anti- demokratik hükümler taĢıdığı ve üye iĢçilerin sendika yönetiminde etkin olmalarını önleyici mekanizmalara yer verdiği için, DĠSK Genel Kurulunca bu konuda sendika içi demokrasiyi sağlayıcı çalıĢmalar yapılması kararı alınmıĢtır. ĠĢte Tek Tip Tüzük bu kararın hayata geçirilmesinde sendikalara yardımcı olmak üzere hazırlanmıĢ bir taslak'tır. Bu taslağa hariyen uyulması diye bir Ģey söz konusu edilmemiĢtir. Ve zaten üye sendikalar kendi tüzüklerini demokratikleĢtirirken, bu taslaktan yararlanmıĢlar, ama tüm maddelerini de aynen benimsememiĢlerdir. Örneğin GENEL-Ġġ Genel Kurulu, kendi iĢkolunun özelliklerini ve sendikanın mevcut yapısını da dikkate alarak, Tüzüğün, 3, 5, 10, 11, 14, 16, 19, 21, 24, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 34, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 57, 58, 59, 61, 62, 63, 66, 67, 70, 71, 75, 76, 77, ve 78'inci maddelerini Tek Tip Tüzüktekinden farklı Ģekilde düzenlenmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle 82 maddeden 47'si Tek TipTüzük'ten farklıdır. Geriye kalan maddeler ise, bir kısmı eski tüzükte de aynen yer alan, bir kısmı da yasanın öngördüğü teknik kurallara mahsus olan standart demokratik hükümler içermektedir. GENEL-Ġġ Genel Kurulu Tek Tip Tüzük'ten bu denli farklı bir düzenleme yaptığı için., DĠSK tarafından sendikaya herhangi bir disiplin cezası verilmemiĢ, koğuĢturma da açılmamıĢtır. Çünkü tüzük tadilatı zaten 274 sayılı Kanun ile münhasıran Sendikanın genel kuruluna verilmiĢ bir yetkidir. Nitekim, yukarıda da belirtildiği üzere, GENEL-Ġġ Genel Kurulu, iddianame bakımından biricik önem taĢıyan " Temel Amaç ve Ġlkeler " baĢlıklı 3. madde konusunda, kendi yetkisini kullanarak, Tek Tip Demokratik Tüzüğe uymamıĢ eski tüzükteki hükümleri 24 muhafaza etmiĢtir. Dolayısıyla GENEL-Ġġ'i "Amaç ve Ġlkeler " konusunda Tek Tip Tüzüğe uymak fiili ile suçlamanın hiç bir dayanağı ve maddi kanıtı yoktur. 4. 1980 tarihli genel kurulda tüzük tadilatı yapılmıĢ olmasının tek nedeni, sendika iĢçi demokrasisinin kurulması yolundaki bağlayıcı DĠSK kararı da değildir. GeliĢen ve değiĢen Ģartların ve kazanılan tecrübelerin yanı sıra önemli bir baĢka nedeni daha vardır. O da, ÇalıĢma Bakanlığı sendika tüzüklerindeki bazı maddelerle ilgili uyarısıdır. ÇalıĢma Bakanlığı 1979 tarihinde sendikalara birer yazı göndererek, 10 ayrı konuda sendika tüzüklerinin tadil edilmesini istemiĢtir. Bu tadilat konuları Ģunlardır. a) 1630 sayılı Dernekler Kanunu uyarınca sendikaların isimlerindeki (TÜRK), (TÜRKĠYE), (MĠLLĠ), (CUMHURĠYET) ve (ATATÜRK) sözcüklerinin çıkarılması ya da bu sözcüklerin kullanılmasıyla ilgili olarak Bakanlar Kurulundan karar alınması, b) Tüzüklere, iĢçilerin ikinci bir sendikaya üye olamayacakları yolunda hüküm konulmaması, c) 274 sayılı yasanın 13/1 maddesine göre genel kurullarda doğal delegelerin yer almaması, d) ġube genel kurullarının üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanması, e) ĠĢyeri temsilcilerinin görev sürelerinin tüzükte belirtilmesi , f) Üyelerden, sendika aidatı dıĢında, toplu sözleĢme ile ilk ay zam farkı, ya da baĢka adlarla kesinti yapılmaması, g) Sendika yöneticilerine tüzük maddesi uyarınca, sendikadan kıdem tazminatı ödenmemesi, h) Sendika genel kurulunun, sendikanın merkezi olan ilde toplanması, i) Tutmakla zorunlu olunan defterler arasında aidat defterinin de eklenmesi , j) Tüzüklerdeki, " Sendika üyelerinin 1/5'i sendikayı yaĢatmayı taahhüt ettiği sürece, sendika feshedilmez. Sendikanın feshi ancak bu maksatla çağrılmıĢ bir Genel Kurulda ..." ibarelerinin çıkarılması. Bakanlık bu uyarısını Türkiye'deki bütün sendikalara ve bu arada GENEL-Ġġ Sendikasına da yapmıĢtır. Bu uyarıların bir kısmına uyulmuĢ ve bu amaçla 1978 tarihli tüzüğün ilgili maddeleri yeniden düzenlenmiĢtir. 1980 tarihli tüzük değiĢikliği sırasında, ÇalıĢma Bakanlığının haklı uyarıları aynen benimsenmiĢtir. Tereddüte düĢtüğümüz, uygulanmasını fiilen olanaksız gördüğümüz yada yasalar açısından haklı bulmadığımız uyarılar hakkında ise Bakanlığa Konfederasyon aracılığıyla bilgi verilmiĢtir. 25 ġu halde , GENEL-Ġġ'in tüzüklerinde zaman içinde yapılmıĢ olan değiĢiklikler Sayın Ġddia Makamının öne sürdüğü gibi, proletarya diktatörlüğü kurmak amacıyla siyasal iktidarın ele geçirilmesi yada tek baĢına Tek Tip Demokratik Tüzüğün kopya edilmesi değildir. Her kuruluĢ, ister sendika olsun, ister siyasi parti olsun, isterse yardım derneği olsun, zaman içinde ortaya çıkan ihtiyaçları karĢılamak, toplumdaki yenilik ve değiĢiklikleri dikkate almak, kazanılan tecrübelerden yararlanmak ve daha etkin olmak amacıyla eksikliklerini gidermek gibi amaçlarla kendi tüzüğünü değiĢtirir. Ġlk tüzüğünde değiĢiklik yapmayan hiç bir kuruluĢ gösterilemez. Değil sendikalar, köklü bir geleneğe ve oturmuĢluğa sahip devlet kuruluĢları bile kendi teĢkilat kanunlarını değiĢtirmekte, yeni yönetmelik ve tüzükler hazırlamaktadırlar. Türkiye gibi henüz sendikacılığın 17 yıllık bir geçmiĢe sahip bulunduğu ülkelerde, sendikaların tüzük konusunda arayıĢ içinde olmaları doğal bir sonuçtur. Bizatihi tüzüklerin değiĢtirilmiĢ olmasında art niyet aramak doğru olmasa gerekir. Kaldı ki, tüzük değiĢiklikleri yukarıda da belirtildiği gibi, ÇalıĢma Bakanlığının uyarılarını göz önünde bulundurmak amacıyla da yapıla gelmiĢtir. Önemli olan husus, baĢlıbaĢına tüzük değiĢikliği yapmıĢ olmak, eski tutum ve anlayıĢtan daha farklı yaklaĢımları benimsemek değil, yapılan değiĢikliklerin yasalara uygun bir prosedür içinde ve yasaların izin verdiği çerçevede olup olmadığıdır. GENEL-Ġġ, Tüzük değiĢikliklerini 274 sayılı Sendikalar Kanununun belirlediği prosedüre uygun olarak ve genel kurul kararları ile gerçekleĢtirilmiĢtir. Ayrıca yukarıda da ayrıntılarıyla izah edildiği gibi yapılan değiĢiklikler Anayasamıza, yasalarımıza, toplumumuzca kabul edilen genel anlayıĢa ve demokratik özgür sendikacılıkla ilgili evrensel kurallara ters düĢmeyen, tamamıyla yasal açık ve üyelerimizin ihtiyaçlarından doğan değiĢikliklerdir. Genel kurullarımız, devletten izin alınarak ve hükümet komiserlerinin gözetimi altında yapılmıĢtır. Kamuoyu ve basın-yayın organlarınca izlenmiĢtir. Alınan tüm kararlar ve tüzükler ÇalıĢma Bakanlığına, Valiliğe, Emniyet Müdürlüğüne gönderilmiĢtir. Kitap halinde bastırılmıĢtır. Bugüne kadar ne kararlardan ötürü, ne de tüzüklerimizden ötürü hakkımızda yasal bir kovuĢturma dahi yapılmıĢ değildir. Sadece ÇalıĢma Bakanlığının yukarıda zikredilen uyarıları gelmiĢ, o konularda da gerekli özen gösterilerek uygun değiĢiklikler yapılmıĢtır. Gerçek durum bu olduğu halde, Sayın Ġddia Makamının GENEL-Ġġ'i illegal gizli bir örgüt olarak göstermeye çalıĢması, yıllar boyu suç addedilmemiĢ tüzüklerimizi suç unsuru gibi vasıflandırması ve bunları yaparken de karĢı olduğumuz düĢünceleri delil olarak sunması ve değerlendirmelerinde kıyas, yorum ve telkin yöntemini kullanması söz konusudur. Bütün bu nedenlerle üzerimize atılan suçlamayı reddederiz. Biz Kanuna göre kurulmuĢ, kanunlara uygun faaliyet göstermiĢ legal bir iĢçi sendikasının yöneticileriyiz. Diktatörlük kurmak gibi bir niyet, amaç ve eylemimiz yoktur. 26 III- 7. ve 8. DÖNEM ÇALIġMA RAPORLARIMIZ HĠÇ BĠR SUÇLAMANIN KANITI OLAMAZLAR Ġddia Makamının, gerek iddianamede ve gerekse Esas Hakkındaki Mütalaada, suçlanmamızın kanıtı olarak gösterdiği 7 ve 8. dönem çalıĢma raporlarımız illegalitenin değil legalitenin kanıtlarıdır. Her iki belge hakkında yazılı delillerin değerlendirilmesi aĢamasında gerek bizim tarafımızdan ve gerekse savunucularımız tarafından yapılan değerlendirilmesi aĢamasında söylediklerimizi tekrarlamakta yarar görüyoruz. 286 sayfadan oluĢan 7. dönem çalıĢma raporumuz, kitap halinde bastırılarak Genel Kuruldan önce delegelere kamuoyuna, basına ve resmi mercilere sunulmuĢtur. Bu çalıĢma raporu esas itibariyle iki bölümden oluĢmaktadır. Ġlk 170 sayfalık bölüm , ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili değerlendirmelere ayrılmıĢtır. Geri kalan bölüm ise, sendikanın dönem içinde yürüttüğü çalıĢmalara ve sendikal konulara ayrılmıĢtır. 1. "DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE SĠYASAL VE SOSYAL DURUM", "DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE TEMEL SORUNLAR" baĢlıklı bu birinci bölümde, evrensel boyuttaki ekonomik sosyal ve diplomatik sorunlar hakkında genel bir gözlem yapılmıĢtır. O günkü enerji krizi, petrol fiyatları, silahlanma yarıĢı, Helsinki'de imzalanan barıĢçı belge, Ortadoğu’ya kaydırılan uluslararası gerginlik, Doğu Akdeniz’de bozulan denge, Arap-Ġsrail savaĢı, enflasyon, iĢsizlik gibi sorunlar üzerinde durulmuĢtur. Türkiye ile ilgili olarak da Kıbrıs ve Ege sorunu ile, " Ambargo " konusuna kısaca değinilmiĢtir. Silah ticaretiyle uğraĢan yabancı tekellerin, Yunanistan ile Türkiye'yi sanki hemen savaĢacaklarmıĢ gibi bir psikolojik savaĢ ortamı içinde tuttukları, bizlere silah satmaya çalıĢtıkları, bunun ise, Türkiye'ye ağır ekonomik ve sosyal yükler getirdiği belirtilerek, barıĢçı bir politika izleyen o günkü T.C Hükümetinin tutumu desteklenmektedir. Daha sonra uluslararası tekellerin, yoksul ülkeleri sömürmek üzere uygulamaya koydukları ekonomik politikalar ele alınarak, ĠMF, AET, OECD gibi kuruluĢların faaliyetlerinden söz edilmektedir. Batı ülkelerindeki enflasyon, iĢsizlik, ve kemer sıkma politikaları karĢısında iĢçi sendikalarının takındığı tutum belirtilmektedir. "Sosyalist Ülkelerde Siyasal GeliĢmeler" baĢlıklı kısımda ise, sosyalizm konusunda taklitçi, güdümlü ve tasfiyeci eğilimlere iltifat edilmemesi gerektiği vurgulanarak, Sovyetler Birliği'ni ve Çin'i öven ya da itham edenlere katılınmadığı açıkça belirtilmiĢtir. Sosyalizm, herhangi bir sosyalist devletin yandaĢlığı Ģeklinde değil, bilimsel, çağdaĢ, bağımsız ve her ülkenin kendi koĢullarına özgü ulusal gerçeklerden yola çıkarak ele alınmıĢtır. Sosyalist uygulamalardaki yeniliklerden bahsedilerek, gerek Sovyetler birliği, 27 gerek Romanya ve Yugoslavya Anayasalarında değiĢiklik yapıldığı, Çin'de Mao'nun ölümünden sonra yeni yaklaĢımların uygulama alanına konduğu ifade edilmiĢtir. Ayrıca o günlerde aktüel bir konu olan "Avrupa Komünizmi" tartıĢmalarına değinilmiĢtir. Bütün bunlar, taraf tutucu, övücü ve propagandacı bir yaklaĢımdan tümüyle uzak bir biçimde yapılmıĢ ve sadece objektif bir bilgi aktarma, haberdar etme ve salt sergileme amacı güdülmüĢtür. Dünyada olup biten olayları dile getirmekten öte hiç bir amaç ve niyet söz konusu değildir. Üçüncü dünya ülkeleri ile ilgili olarak ise, bu ülkelerin karĢılaĢtığı ekonomik güçlüklere ve özelliklede ĠMF'nin izlediği borçlandırma ve "kemer sıkma " politikalarının sonuçlarına değinilmiĢtir. Bu noktada uluslararası tekellerin yoksul ülkeleri sömürmesi, ırk ayırımı ve sömürgecilik eleĢtirilerek, her türlü baskı ve teröre karĢı bağımsızlık ve ulusal kurtuluĢ savaĢlarının durmadığı ve giderek baĢarıya ulaĢtığı belirtilmiĢtir. Ġlk 21 sayfayı kaplayan "DÜNYADA SĠYASAL GELĠġMELER" baĢlıklı kısım, esas itibariyle genel bir gözlem ve bilgi aktarma mahiyetinde olup, bir fikrin propagandası amacını taĢımamaktadır. Kaldı ki, bir eylem programı niteliği da bulunmamaktadır. O güne kadar basın-yayın organlarında yer alan olağan nitelikteki haberlerin derlenmesinden oluĢmaktadır. 23-37. sayfaları kapsayan "TÜRKĠYE'DE SĠYASAL GELĠġMELER" baĢlıklı bölümde ise, önce Türkiye'nin izlediği ekonomi politikası anlatılmakta, üretimi değil de tüketimi özendirdiği bir yol izlediği belirtilerek bunun ülkeyi dar boğaza sürüklediği ifade edilmektedir. Ülkemizin çok iyi bir çalkantı ve bunalımlara düĢtüğü vurgulandıktan sonra, bu çalkantı ve bunalımlara neden olan geliĢmeler tarihi bir sıra içinde özetlenmektedir. Sermaye kesiminin politikası, partilerin durumu, koalisyon hükümetlerinin yapısı, sosyal huzursuzluklar, terör, 1977 seçim sonuçları, iktidar değiĢikliği, IMF'nin öne sürdüğü koĢullar ve Ecevit Hükümetinin aldığı ekonomik istikrar önlemleri konusunda aktarma, tahlil ve yorumlar yapılmaktadır. Bu açıklamaların, o günlerde Türkiye'de yaĢayan herkesin yakından bildiği olayları, bir çalıĢma raporu çerçevesinde dile getirmekten baĢka hiç bir amacı ve kastı yoktur. "DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE EKONOMĠK DURUM" baĢlığını taĢıyan ve 57 - 97. sayfalarında yer alan kısımlarda, Türkiye'nin az kalkınma modelinde aranması gerektiği, çünkü bu yönetimin bir sonucu olarak emperyalist blok içindeki iĢ bölümünde ülkemize tarımsal yapma iĢlevinin değiĢmesi gerektiği, bununda ancak az geliĢmiĢlikten en büyük zararı gören emekçilerin birleĢmesiyle sağlanacağı ifade edilmektedir. "DIġ EKONOMĠK GELĠġMELER" baĢlıklı kısımda, Dünya ülkelerinin o günkü ekonomik sorunlarına değinilmekte ve fiyat artıĢları, üretim büyüme hızı ve iĢsizlik ile ilgili rakamlar aktarılmaktadır. Daha sonra, "Milli Gelir ve Gelir Dağılımı", "Kamu Maliyesi", "DıĢ Denge", "Para ve Kredi Sorunları", "Ġstihdam ve Fiyat ArtıĢları" ana baĢlıkları altında Türkiye'nin ekonomik durumu anlatılmaktadır. Tablo ve grafikler yardımıyla iĢlenen konular, tümüyle teknik ve ekonomik nitelikte olup, herhangi bir yorumu içermemektedir. Siyasal 28 bir yönü de bulunmamaktadır. Devlet tarafından her yıl yayımlanan "Yıllık Ekonomik Rapor" un basitleĢtirilmiĢ bir biçiminden ibarettir. ÇalıĢma Raporunun 99-170. sayfaları, "DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE TEMEL SORUNLAR" a ayrılmıĢtır. Bu kısımda dört sorun üzerinde durulmaktadır. Bunlar sırasıyla, " Enerji Sorunu", Çevre Kirliliği", "Yerel Yönetim ve Belediyeler" ile "Sağlık ve Sosyal Güvenlik " konularıdır. Ele alınan konular oldukça ayrıntılı bir biçimde ve tümden teknik bir düzeyde çözüm yolları önerilmiĢtir. Ġnsanlığın ve tüm toplumun ortak sorunları olan enerji, çevre kirliliği, yerel yönetim hizmetleri, sağlık ve ilaç gibi konuların ele alınıĢı iĢleniĢ ve çözümleniĢ yöntemi, GENEL-Ġġ'in tutumunu ve düĢünce yapısını açıkça sergilemektedir. Sorunlar nesnel ve bilimsel ölçüler içinde irdelenmiĢtir. Çözüm yolları yine yapıcı ve gerçekçi biçimde belirlenmiĢtir. Siyasal bir üslup yerine teknik bir anlatım benimsenmiĢtir. 70 sayfayı aĢkın bu bölümde, somut ve objektif bilgi aktarma dıĢında hiç bir siyasal tercih yada propaganda yer almamaktadır. Esasen, sorunların kendiside siyasal değil, toplumun tüm bireylerini ilgilendiren teknik sorunlardır. Verilen bilgilerin tümü resmi yayınlardan alınmıĢtır. Kalkınma planları, yıllık programlar, yasa ve tüzük metinleri esas alınmıĢtır. Öneriler, mevcut toplumsal düzenin sınırları içinde kalınarak yapılabilecek türdendir. Nitekim, bunların bir bölümü daha sonra Devlet tarafından ele alınmıĢ ve gerçekleĢtirilmiĢtir. Örneğin, Çevre MüsteĢarlığı'nın kurulması, Belediye Gelirleri Yasasının çıkarılması, enerji yatırımlarına ağırlık verilmesi, sağlık hizmetlerinde "Tam Gün" uygulamasına geçilmesi gibi düzenlemeler bu cümledendir. GENEL-Ġġ Sendikasının önerilerinden bir bölümü ise, bugünkü tüm partilerce de benimsenerek programlarına konulmuĢ hususlardır. II. "ÖRGÜT ÇALIġMALARI" baĢlığını taĢıyan ve çalıĢma raporunun 171. sayfasında baĢlayan 2. bölümde ise, münhasıran GENEL-Ġġ Sendikasını ilgilendiren sendikal konular sergilenmektedir. Genel Kurula, yürütülen çalıĢmalar ve alınan kararlar hakkında ayrıntılı açıklamalar yapılmıĢtır. Genel Merkezdeki hizmet bürolarının yürüttüğü örgütlenme, koordinasyon, toplu sözleĢme, grev, hukuksal çalıĢmalar, eğitim, dıĢ sendikal iliĢkiler, basın-yayın faaliyetleri dile getirilmektedir. 1976-1978 döneminde sendikadaki geliĢmeler, üye sayısı, Ģu be kuruluĢları, yönetmelik çalıĢmaları bağıtlanan toplu iĢ sözleĢmeleri, kazanılan iĢkolu ve iĢyeri yetkileri, eğitim seminerleri, örnek mahkeme ve Yargıtay kararları, grev uygulamaları hakkında sayısal bilgiler verilmektedir. GeçmiĢ bir döneme ait bilgi ve belgeleri içeren ve sendikal faaliyetler konusunda üyeler ve Genel Kurul delegelerini aydınlatmaya çalıĢan bu bölümde, doğası gereği, siyasi konulara hiç değinilmemektedir. Daha sonra ise, mali rapor, Denetim Kurulu raporu ve Onur Kurulu raporu yer almaktadır. Sendikalar Yasasının ve Dernekler Yasasının emredici hükümleri uyarınca hazırlanan bu raporlarda ise, Sendikanın özellikle gelir-gider durumu, yatırımları ve DayanıĢma Sandığı hakkında tablolar halinde derli toplu bilgiler sunulmuĢtur. 29 7. Dönem Genel Kurul ÇalıĢma Raporu, bir bütün olarak ele alındığı taktirde, raporun hiç bir bölümünde yasalarımızı ihlal eden bir yön bulunmadığı, suç öğeleri taĢımadığı ve bu nedenlerle de aleyhte delil niteliğinin olmadığı görülmektedir. Dünya ve ülke sorunları, sendikaların demokratik rejiminin ayrılmaz bir parçası olduğu ve toplumsal problemlere ilgisiz kalamayacağı ilkesinden hareketle ele alınmıĢtır. Topluma ve üyelere karĢı duyulan sorumluluğun bir gereği olarak bu konular iĢlenmiĢtir. Nesnel ve bilimsel gözlemlere dayanarak yapılan yorumlarda, propagandacı, taraf tutucu veya empoze edici bir üslup yerine, gerçekleri olduğu gibi aktarma yöntemi seçilmiĢtir.Yapılan her değerlendirme, sayısal bilgi ve belgelerin hemen tümü uluslararası yada ulusal nitelikteki resmi kaynaklardan alınmıĢtır. Toplumsal düzen anlayıĢı olarak Demokrasi, Bağımsızlık ve ulusal kurtuluĢ hareketleri desteklenmemiĢ, emperyalist baskı ve sömürüye, teröre silahlanmaya, savaĢ kıĢkırtıcılığına ve ırk ayırımına karĢı çıkılmıĢtır. Çözüm yolları ise, tümüyle teknik düzeyde önerilmiĢ, toplumumuzun ve genelde insanlığın yararı temel ölçü olarak ele alınmıĢtır. Bütün bunlar, bir sınıfın ortadan kaldırılması veya bir sınıfın diktatörlüğünün kurulması, ya da kurulu temel nizamlardan herhangi birinin yıkılması gibi hedeflerden tamamıyla uzaktır. Yapılan eleĢtiriler, toplumsal sorunlarımızın en iyi nasıl çözümlenebileceği noktasından hareketle yapılmıĢtır. 7. Dönem Genel Kurul ÇalıĢma Raporunun hazırlandığı sırada, yürürlükte olan 274 sayılı Sendikalar Yasasının 16. maddesinde, sendikaların yapamayacakları "YASAK SĠYASĠ FAALĠYETLER" aynen "Bu Kanuna göre kurulan mesleki teĢekküller, Siyasi Partilerden veya onlara bağlı teĢekküllerden herhangi bir suretle maddi bir yardım kabul edilemez ve onlara maddi yardımda bulunamaz ve onların teĢkilatı içersinde yer alamazlar, bir siyasi partinin adı altında mesleki teĢekkül kurulamaz" Ģeklinde sayılmıĢtır. Yasanın 16. maddesinde, sınırlı bir biçimde ve tadat olarak belirtilen, siyasal partilerden yardım alamama, onlara maddi yardımda bulunamama, siyasal bir partinin adını taĢıyamama biçimindeki bu dört konudaki yasaklama dıĢında, sendikalara siyasi faaliyetlerde bulunma konusunda özellikle herhangi bir kayıt ve yasak konmamıĢtır. ÇalıĢma Raporunda, yukarıda üslubu ve niteliği açıklanan konuların iĢlenmiĢ olması, 274 sayılı Yasanın 16. maddesinin varlığı karĢısında, bir hakkın kullanılmasından ibarettir. Örgüt çalıĢmaları ile ilgili bölüm ise, GENEL-Ġġ Sendikasının sistemli, ciddi ve sorumluluk taĢıyan bir kuruluĢ olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Her konuda ayrıntılı ve düzenli bilgiler verilmiĢ olması, GENEL-Ġġ Sendikasının açık legal, gizli-kapaklısı olmayan ve sağlıklı bir örgüt olduğunun kanıtıdır. Yapılan tüm eylem ve iĢlemler üyelere, kamuoyuna basın mensuplarına ve resmi makamlara iletilmiĢtir. ÇalıĢma Raporu Ankara Valiliğine, ÇalıĢma Bakanlığına ve Hükümet Komitesine sunulmuĢtur. C. Savcılığı gerek Genel Kuruldan ve gerekse bu çalıĢma raporundan bilgi sahibidir. Bütün bunlara karĢın, 1978 yılı Nisan ayından buyana bahse konu çalıĢma raporu hakkında herhangi bir koğuĢturma yapılmasına gerek duyulmamıĢtır. Bu durum, anılan raporun suç ögelerini taĢımadığının baĢka bir kanıtıdır. 30 Ġddia Makamının, Esas Hakkındaki Mütalaasında da tekrarladığı, 8. Dönem ÇalıĢma Raporu hakkındaki suçlamada, sübjektif yoruma dayanan hayal ürünü ve politik bir suçlamadır. Ġddianamenin 39. sayfasından baĢlayarak 8. dönem ÇalıĢma Raporumuzun giriĢ bölümünü aldıktan sonra, iddianamenin 40. sayfasına, raporun 30. sayfasından kısa alıntılar yaparak, "....sendikanın iĢçi hak ve menfaatleri doğrultusunda, ekonomik amaçlı eylemlerden ziyade, siyasal eylemlere yöneldiği açıklanmaktadır" Ģeklinde soyut bir yorumla suçlama getirmektedir. Yine, Ġddia Makamı, iddianamenin 40, 41 ve 42. sayfalarına 8. dönem ÇalıĢma Raporunun 63. sayfasının üç cümlelik ilk paragrafını, bir cümlelik 2. ve iki cümlelik son paragrafını alarak çeĢitli alanlardaki bağımsızlık anlayıĢ ve istemlerimizi kendince yorumlamıĢ ve 190 sayfalık çalıĢma raporumuzun bir ve ikinci bölümlerinden bir kaç cümle alarak iddianamenin 43. sayfasında "....çalıĢma raporlarının tetkikinde, iddianamemizde örnek alarak aldığımız 8. Dönem ÇalıĢma Raporunda yapılan kısa incelemede ve açıkça görüldüğü gibi, eğitim faaliyetlerinin, eylemlerinin ve diğer örgütlerle iliĢkilerinin tümüyle gizli siyasal amacı gerçekleĢtirilmesine yani, mevcut Anayasal Devlet düzeninin proletarya diktatöryasının kurulması hedefine müteveccih olup, bu eylemin ön çalıĢmaları Ģeklinde tecelli etmiĢ olduğu görülmektedir. " diyerek 190 sayfalık 8. Dönem ÇalıĢma Raporumuzdan cımbızlama yöntemiyle aldığı cümlelerle bile iliĢkisi olmayan bir suçlama getirmiĢtir. Böylelikle de, evvelce de söylediğimiz gibi, sendikal çalıĢmalarımızı yıllarca evvel TBMM tarafından ortadan kaldıran 5018 sayılı Yasaya göre değerlendirilmiĢ, 274 sayılı Yasanın 1. ve müteakip maddelerini tanımak istemediğini açıkça belgelemiĢtir. 190 sayfalık 8. Dönem ÇalıĢma Raporumuzun bir kaç cümleciği dıĢında diğer bölümlerinden söz etmeden iddianame hazırlanmasındaki amaç herhangi bir suçu kanıtlamak değil, kıyas, telkin ve cımbızlama yöntemiyle suç ve suçlu yaratmak ve ayrıca kendi politik düĢünceleri doğrultusunda davayı etkilemektedir. IV- DĠSK'E ÜYE OLMAK YASAL BĠR HAKTIR Ġddia Makamı, Ġddianamenin 27. sayfasından itibaren, GENEL-Ġġ Sendikasının DĠSK'e katılması kararı ile ilgili geliĢmeleri özetlemekle ve bu maksatla da Genel BaĢkanımızın DĠSK yetkilileriyle 2. 11. 1995 tarihinde imzaladığı protokolden ve yine Genel BaĢkanımızın 5 Haziran 1976 günlü Olağanüstü Genel Kurulda yaptığı konuĢmadan pasajlar aktarmaktadır. Mezkur protokol ve konuĢma hakkında herhangi bir suç izafesi yolunda gidilmeden, yapılan oylama sonucunda GENEL-Ġġ'in DĠSK üyesi olduğu belirtilmektedir. (sayfa 30). Ġddianamede, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e katılmıĢ olmasının baĢlıbaĢına bir suç teĢkil ettiğini açıkça öne süren herhangi bir cümle yoktur. Sayın Savcılık, sendikanın DĠSK'e katılmasını doğrudan doğruya suçluyor değildir. Bizlerde zaten, yasal bir konfederasyona katılmıĢ olmasında suç olmadığı kanısındayız. 274 Sayılı Sendikalar Kanunu, bir sendikanın bağımsız kalabileceği gibi bir konfederasyona üye olmayada hakkı olduğunu açıkça belirtmiĢtir. O nedenle, DĠSK'e üye olmak yasal bir haktır. GENEL-Ġġ'in 5 31 Haziran 1976 tarihinde toplanan Genel Kurulu da Anayasadan ve Sendikalar Yasasından doğan bu hakkını kullanmıĢtır. Ancak, Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e üye oluĢunun bizzatihi kendisini suçluyor değildir ama, bu katılma kararını sendikayı illegal bir örgüte dönüĢtürme faaliyetinin bir aĢaması gibi müdafaa etmektedir. Nitekim, iddianamenin 30-31. sayfasında "ĠĢçi Sınıfının Birliği Ġçin " isimli broĢürden bazı alıntılar yapıldıktan hemen sonra, bu broĢür, " DĠSK'e bağlı ideolojik amaçlarla katılmıĢ olduğumuzun" bir delili sayılmaktadır. Ġddianamenin daha sonraki bölümlerinde de DĠSK'e katılma tarihi, sendikanın tüzüğünde ve politikasında köklü bir değiĢiklik tarihi olarak zikredilmektedir. Bu halde Ġddia Makamı, üstü kapalı da olsa, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e katılmasını " Ġdeolojik amaç " kapsamında görmekte ve böylece de dolaylı olarak bu iĢlemi suç olarak saymaktadır. Oysa gerçek durum böyle değildir. GENEL-Ġġ Sendikası, DĠSK'e katıldıktan sonra, sendikacılık anlayıĢını onun en önemli ifadesi olan sendika ana tüzüğünü, ülke çapındaki örgütlenmesini ve sendikanın yönetim kademelerinde görev alan yöneticilerini değiĢtirmiĢ değildir. DĠSK'e katılma sırasında yürürlükte olan 1972 tarihli tüzük, katılma tarihinden ancak 2 yıl sonra, 1978 yılında tadilata uğramıĢtır. Daha sonra TÜRK-Ġġ içinde iken benimsenen ve izlenen demokrasi, bağımsızlık barıĢ ve sosyal adalet yanlısı politika DĠSK üyeliğinden sonra da sürdürülmüĢtür. Eskiden hiç bir Ģekilde onaylanmamıĢ olan uzlaĢmacı, yani sarı sendikacılık DĠSK'e katıldıktan sonra da reddedilmiĢtir. Amerikan tipi sendikacılığı yanlıĢ bulan anlayıĢ aynen sürdürülmüĢtür. ĠĢçilerin eğitimine verilen önem aynen korunmuĢtur. Türk Sendikacılık tarihinde TürkĠĢ'e ait olduğu herkesçe bilinen ve zaten Türk-ĠĢ Genel Kurulunca karara bağlanmıĢ olan 24 ilke ile ilgili düĢünce, DĠSK'e katıldıktan sonra bile, ana tüzüğün amaç maddesinin 7. fıkrası hükmü olarak aynen muhafaza edilmiĢtir. DĠSK'e katıldıktan sonra sendikanın, Ģube temsilcilik ve Genel Merkez örgütlenmesinde herhangi bir değiĢiklik yapılmamıĢtır. Türk-ĠĢ içinde iken grev yapan ve her biri değiĢik siyasal inançlara sahip bulunan sendika yöneticileri, DĠSK'e katıldıktan sonra da görevlerini sürdürmüĢlerdir. Bir kaç istisna dıĢında yöneticiler bakımından anlamlı bir değiĢiklik olmamıĢtır. Bu yöneticilerin kendi siyasal inanç ve düĢüncelerinin gereği olarak çeĢitli siyasi partilerdeki üyelik ve görevleri de aynen devam etmiĢtir. Sendikanın üye tabanı, DĠSK'e katıldıktan sonra değiĢmemiĢ, hiç bir üyeye siyasi inancı nedeniyle ayrıcalık yapılmamıĢ, üyelerimiz sadece sayısal olarak hızlı bir artıĢ göstermiĢtir. 32 Sendikanın yurt dıĢında PSI (Uluslararası Kamu Hizmetleri ) Federasyonuna ve DĠSK'in üyesi bulunmadığı ICFTU (Uluslararası Hür ĠĢçi Sendikaları Konfederasyonu)'ya üyeliğinde hiç bir değiĢiklik olmamıĢtır. Bu üyelik halen de sürmektedir. Sonuç olarak, GENEL-Ġġ Sendikası, sendikal görüĢünü, tüzüğünü, teĢkilat yapısını, yöneticilerini ve uluslararası iĢçi hareketi ile ilgili olan iliĢkisini değiĢtirmeksizin, kendi üyelerinin hak ve çıkarlarını daha iyi koruyacağı ve sendika olarak güçleneceği inancı ile DĠSK'e katılmıĢtır. DĠSK'e katılma kararı, iddianamede hakkında kovuĢturmaya yer olmadığı kararı verildiği belirtilen eski AP milletvekili Hüseyin ÖZDEMĠR'in de üyesi olduğu Genel Yönetim Kurulunun oybirliği ile verdiği önerge üzerine ve Genel Kurulda oylamaya katılan delegelerin oybirliği ile alınmıĢtır. (Kaynak 7. Dönem ÇalıĢma Raporu, sayfa 176.) ġu halde, yukarıda belirtilen gerçek durum karĢısında, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e katılması, illegal teĢkilatlanmanın bir aĢaması yada "Ġdeolojik amaçların " bir eseri olmayıp, üyelerin haklarını daha iyi koruyup geliĢtirmek ve bir tüzel kiĢilik olarak sendikayı güçlendirmek amacıyla alınmıĢ, yasal, kamuoyunun ve Devlet organlarının bildiği, Ģimdiye kadar hiç bir kovuĢturmaya konu edilmemiĢ bir karardır. Bu meĢru kararı usulüne uygun olarak toplamıĢ olan Genel Kurul vermiĢtir. Bu sendikanın genel kurulunun, üyelerin, sendikanın ve ülkenin çıkarlarını düĢünerek, yasalara aykırı olmayan bir karar alınmasında gizli bir amaç ya da "Ġdeolojik " bir yön aramak yersizdir. V-" ĠġÇĠ SINIFININ VE BĠRLĠĞĠ ĠÇĠN” ĠSĠMLĠ BROġÜR ÜZERĠNE Ġddianame'de yer alan ve Genel Yönetim Kurulu’nca yayınlanmıĢ olan tek belge "ĠĢçi Sınıfının Birliği Ġçin" isimli broĢürdür. GENEL-Ġġ Merkez Yönetim Kurulu'nun DĠSK'e katılma kararının bir açıklaması olan bu broĢür, 5 Haziran 1976 tarihlidir. Yayınlanmasından bugüne, 10 yıla yakın bir zaman geçmiĢtir. Sayın Savcı bu broĢürdeki düĢünceleri, DĠSK'e katılmaktaki ideolojik amaçlarımızın bir delili saymaktadır. (Ġddianame sayfa 31). Yine Sayın Savcı, Ġddianamenin sonuç kısmında bizim ideolojimizi, proletarya diktatörlüğünü amaçlayan bir ideoloji saydığına göre, bu broĢürü de, dolaylıda olsa suç saymak olmaktadır. ġu halde, adı geçen broĢür Sayın Savcı tarafından aleyhimize bir delil olarak gösterilmektedir. Oysa biz bu broĢürde yer alan görüĢlerin suçluluğumuza değil, suçsuzluğumuza kanıt olduğuna inanıyoruz. Bu düĢüncemizi de Ģöyle açıklamak isteriz: -Toplam 30 sayfalık çok küçük ebatta bir kitapçık olarak basılan bu broĢürün ilk 18 sayfası, Türkiye'nin geçmiĢi ile ilgili tarihsel bir değerlendirme yapmaktadır. Bu bölümde, objektif bir açıdan bazı önemli olaylar nakledilmektedir. Değil proletarya diktatörlüğü, sosyalizm lehine dahi hiç bir ibareye yer verilmemiĢtir. Esasen hiç bir siyasal görüĢ övülmediği gibi empoze edilmeye de çalıĢılmamıĢtır. Bu 18 sayfa içinde sadece ; a) Ulusal KurtuluĢ SavaĢımızdan, b) Atatürk Devrimlerinden , 33 c) 27 Mayıs Hareketi sonucunda hazırlanan ve halkın oyuyla yürürlüğe giren 1961 Anayasasından övgü ile söz edilmiĢtir. Buna karĢılık ; a) Atatürk'ün gerçekleĢtirmeye çalıĢtığı devrimlere ve ıslahat hareketlerine karĢı çıkanlar, b) 2. Dünya savaĢını fırsat bilen karaborsacı ve vurguncular, c) Halka tepeden bakan bürokratlar, d) Yabancı sermaye ile iĢbirliğini tek çıkar yol olarak gören montajcılar, e) Ulusal çıkarlarımıza aykırı düĢen uygulamalar, f) ĠĢçilerin grev ve sendika hakkını vermek istemeyen siyasetçiler, g) Hukuku çiğneyerek muhaliflerini sindirmeye çalıĢan partizanlık, h) Batı Avrupa modelinde değil de Amerikan biçiminde bir sendikacılığı yerleĢtirmeye çalıĢanlar, dolaylı olarak eleĢtirilmiĢtir. Bu bölümde yasalarımıza aykırı düĢen bir düĢünceye yer verilmemiĢtir. Zaten iddianamede de bu konuda bir suçlama getirilmemiĢtir. - BroĢürün daha sonraki 7 sayfasında Türk-ĠĢ'ten ve onun izlediği politikadan söz edilmiĢtir. Bu kısımda, Türk-ĠĢ'in iĢçilerin genel sorunlarına ilgisiz kaldığı; demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına ses çıkarmadığı; Amerikan tipi sendikacılığı kendisine model seçtiği, "Partilerüstü Politika" sloganı altında gerçekte sağdaki bir partiyi desteklediği, "24 ilke" diye bilinen kongre kararlarına sahip çıkmadığı ve onları samimiyetle savunan demokratik sol sendikalara düĢmanca, davrandığı; GENEL-Ġġ sendikasını zayıflatmak, etkisini azaltmak ve sayısal büyümesini engellemek için yargı organlarının kararlarını çiğnemek suretiyle, türlü oyunlar oynadığı, kısacası iĢçi sınıfının ve ülkemizin çıkarlarına ters düĢen bölücü, muvazaacı, sermaye yanlısı ve kiĢisel çıkara dayalı bir yol izlediği anlatılmaktadır. Burada münhasıran Türk-ĠĢ'ten söz edilmektedir. Ġddianamede bu bölüm ile ilgili olarak da herhangi bir atıf ve suçlama yoktur. Zaten, GENEL-Ġġ Sendikasını yıkmaya çalıĢan bu kuruluĢu eleĢtirmiĢ olmamızın yasaya aykırı bir yanı da olmasa gerekir. Nitekim bugün bile pek çok kiĢi ve sendika Türk-ĠĢ'i aynı tutumundan ötürü eleĢtirmektedir. Kaldı ki Uluslararası sendikal prensiplere uygun davranmamaktadır. Bu sadece bizim değil dünyanın en büyük iĢçi kuruluĢu olan ICFTU'nun da kabul ettiği ve bildiği gerçektir. - BroĢürün geriye kalan 6,5 sayfasında, iĢçi sınıfının, kendi çıkarlarını koruyup güçlendirmek için örgütlenmek ve bilinçlenmek zorunda olduğu, sermayenin kimi zaman 34 zorbalığa varan sömürü ve baskı yöntemlerini öğrenmek gerektiği, tıpkı kapitalistlerin yaptığı gibi büyük bir gövdede birleĢmenin yararlı olacağı, uluslararası iĢçi sınıfı ile dayanıĢmayı artırmak lazım geldiği ifade edildikten sonra, DĠSK'e katılmamızın öteki nedenleri sayılmaktadır. " 1. Sermayenin, uluslararası Ģirketlerin desteğinde ülkemizde kurulmaya çalıĢılan FaĢizme karĢı oluĢta, 2. Emeği ve emekçilere sömürü malzemesi gibi bakan kapitalizme karĢı demokratik sosyalizmi kurma savaĢında, 3. SavaĢ kıĢkırtıcısı, yağmacı, halkımızın ve tüm dünya emekçilerinin baĢ düĢmanı emperyalizmin kahredilmesi mücadelesinde, Bağımsız, sömürüsüz, yabancı ipoteklerden ve üslerinden arınmıĢ bir Türkiye kurma çabamızda, Türkiye'nin tüm yurtseverlerinin, demokratların, devrimcilerin ekonomide, siyasette, sosyal politikada birleĢerek, demokrasiyi en gerçek biçimi ve en doğru içeriği ile kurma uğraĢımızda, DĠSK'le bütünleĢmeye karar vermiĢ bulunmaktayız. Sayın Savcının "Ġdeolojik Amaçlar " diye tanımladığı bölüm iĢte burasıdır. KuĢkusuz DĠSK'e bağlı katılımın "ideolojik" olup olmaması ayrı bir konudur. Biran için bu katılımın "Ġdeolojik " olduğunu varsaysak dahi, bunun kanunlarımıza aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Çünkü bizatihi herkesin, her eylemin, her davranıĢın ideolojik bir yanı bulunur. Önemli olan bu ideolojinin suç teĢkil edip etmediğidir. Bu sebepten ötürü de, broĢürdeki ideolojiyi incelemek gereklidir. Yukarıda 5 madde halinde belirttiğimiz kısımda faĢizme, emeğe ve emekçilere bir sömürü malzemesi gibi bakan kapitalizme karĢı çıkılmıĢtır. 1. FaĢizm, Anayasamız ve yasalarımızca da yasaklanmıĢ olan bir insanlık suçudur. 154 devletin üye olduğu BirleĢmiĢ Milletlerce de suç sayılmıĢ ve kınanmıĢtır. Tüm dünya faĢizmi lanetlemekte, insanları bu konuda mücadeleye çağırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında faĢizme karĢı olmamamız suç değil, aksine bir yurttaĢlık ve insanlık görevidir. Pek çok demokratik hak ve özgürlüğün yanı sıra sendikal hakları da yok eden bir siyasal rejime karĢı durmak, herkesten de önce iĢçilerin görevidir.Biz bu görevin bilincinde olduğumuzu ifade etmiĢiz. Suç bunun neresindedir? Asıl biz, faĢizme taraftar olduğumuzu söylediğimizde suçlu duruma düĢmüĢ olmaz mıydık? 2. Emperyalizme karĢı çıkmak dünyada ona karĢı ilk baĢarılı kurtuluĢ savaĢını vermiĢ olan ulusun mensupları olarak, bizlerin görevidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde emperyalizme karĢı olmak vardır, bağımsızlık vardır. Yabancı devletlerin mali, askeri, kültürel, siyasi ve diplomatik ağına düĢürülmüĢ olan Osmanlı Ġmparatorluğu, yine emperyalist saldırganların ordularınca iĢgal edilmiĢti. Henüz 60 yıllık bir geçmiĢi olan bu 35 olayı unutmamız mümkün değildir. Türkiye'yi kendi aralarında paylaĢan ve ulusumuzu tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalizme karĢı hassas olmak görevden de öte borcumuzdur. Emperyalizmin artık eskiden olduğu gibi bir ülkeyi sadece tank ve toplarla iĢgal etmediği, o ülkenin ulusal kaynaklarını sömürmek, onu kendi nüfuz sahası içinde tutmak ve ona çeĢitli politikaları dayatmak amacıyla, çok daha ince ve sinsi yöntemler kullandığı herkesçe bilinmektedir. Ġlk bakıĢta anlaĢılması ve görülmesi zor olan bu yöntemler hakkında kamuoyunu uyarmak, duyarlı olduğumuzu belirtmek suç değildir. Suç olmak Ģöyle dursun emperyalizme karĢı olmak, bağımsız özgür bir ulusun bütün fertleri için yasal bir görevdir. Suçlanabilecek bir Ģey varsa o da emperyalizme arka çıkmak ve onun yaratacağı tehlikeleri görmezden gelmektir. Emperyalizme karĢı olmanın MarksizmLeninizmle ilgisi yoktur. Bu husus Yargıtay kararıyla da sabittir. 3. Yukarıda aktardığımız maddelerden biri de , emeğe ve emekçilere sömürü malzemesi olarak bakan kapitalizme karĢı olmaktır. Sendikaların görevi emeği ve emekçilerin en büyük kesimini oluĢturan iĢçilerin hak ve çıkarlarını korumaktır. ĠĢçilerin ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumayan bir iĢçi sendikası eĢyanın tabiatına ve varlık sebebine aykırıdır. Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de sendikalar emeği savunmak için kurulmuĢ ve bu amaçla çalıĢmıĢlardır. 1961 Anayasamızın 46. maddesi iĢçilerin önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendikalar birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahip olduğunu belirtmiĢtir. 47. maddede, iĢçilerin iĢverenlerle olan münasebetlerinde olan, iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleĢme ve grev haklarına sahip oldukları yazılıdır. 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu SözleĢme, Grev ve Lokavt Kanunu, iĢçilerle iĢverenler arasındaki hak ve menfaat mücadelesinin esaslarını düzenlemiĢtir. ĠĢ hukuku ve sosyal politika dediğimiz koskoca düĢünce ve faaliyet alanı iĢçi-iĢveren münasebetlerini konu alır, yani emek ile sermayenin iliĢkilerini inceler ve düzenler. Bir iĢçi sendikası istese de istemese de, toplu sözleĢme yaparken, bu sözleĢmeyi uygularken yahut ta uyuĢmazlıkları çözerken iĢverenlerle karĢı karĢıya gelir. Bu karĢı karĢıya geliĢ, kimi zaman grev uygulamalarına kadar uzar. Bütün bunlar iĢçi-iĢveren mücadelesi demektir. Bu mücadele planında, siyasal alanda da mevcuttur. Eğer bir ülkede iĢçi diye bir sınıf varsa ve bunlar baĢka bir kiĢinin iĢinde ücret karĢılığında çalıĢıyorsa, bu hak ve çıkar mücadelesi kaçınılmaz bir olgudur. Bazı ülkelerde bazı tarihlerle bu mücadeleye izin verilmediği, sendikalarının yasaklandığı, toplu sözleĢme ve grev haklarının ortadan kaldırıldığı dönemlerde olmuĢtur. Böylesi durumlarda bile bu mücadele gizliden gizliye, alttan alta sürmüĢ, ama katiyen yok edilememiĢtir. ĠĢte bundan ötürüdür ki, çağdaĢ devletler iĢçi-iĢveren mücadelesinin çerçevesini ve meĢru yöntemlerini yasalarla düzenlemiĢler, bu mücadelenin toplumu darmadağın etmesini 36 önleyen ve ama tarafların haklarını da dengeli bir Ģekilde koruyan meĢru bir mücadele zemini oluĢturmuĢlardır. ĠĢçi ile iĢveren arasındaki mücadele ve bu mücadelenin yasal esaslara bağlanmıĢ olması, uygarlığın bir sonucu ve demokrasinin baĢta gelen Ģartıdır. Emeğin ve emekçilerin korunması, tek bir iĢçinin hakkının korunmasını ifade ettiği gibi, bir iĢyerindeki, bir iĢkolundaki ve giderek tüm iĢkollarındaki bütün iĢçilerin haklarının da korunması ve geliĢtirilmesi demektir. BaĢka bir deyiĢle emeğin ve iĢçinin korunması görev sırasında, o iĢyerinin sahibi olan sermaye sahibi ile karĢı karĢıya gelinebileceği gibi, o iĢkolundaki ve giderek ülkenin tüm iĢkollarındaki iĢverenlerle de karĢı karĢıya gelinebilir. Nitekim Türkiye'de, sadece bir tek iĢçi için ya da sadece bir tek iĢyeri için sözleĢme yapılmaz. ĠĢkolu düzeyinde de toplu sözleĢme yapılır. Yine ayrıca, sendikalar sadece iĢyerleri esasına göre kurulmaz, pek çok iĢyerini kapsayan iĢkolu esasına göre örgütlenirler. Ve konfederasyonlar sadece bir tek iĢkolunu değil, çok sayıda iĢkolunu kapsayan kuruluĢlardır. ġu halde gerek Sendikalar Yasamız, gerek toplu sözleĢme mevzuatımız, iĢçi-iĢveren mücadelesini sadece iĢyerleri için gerekli saymamıĢ, tüm iĢkollarını için yani ülke çapında geçerli varsaymıĢtır. ĠĢte kapitalizme karĢı olmak derken biz, bu anlayıĢtan hareket ettik. Konu bir konfederasyona katılmak olduğu için bütün iĢkollarındaki özel bazı iĢverenleri belirtmek üzere kapitalizme karĢı olduğumuzu da özellikle belirttik. Burada karĢı çıktığımız kapitalizm, "emeği ve emekçileri bir sömürü malzemeleri gibi gören kapitalizm" dir. Yoksa yasalara saygılı, emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi görmeyen, iĢçilere köle muamelesi yapmayan, onları malzeme gibi değil insan gibi gören bir özel sektör anlayıĢına karĢı çıkmadık. Kaldı ki, böyle bir kapitalizmi ortadan kaldıracağımızı da söylemedik, sadece karĢı çıktığımızı belirttik. Taktir edileceği üzere bir Ģeyi ortadan kaldırmak ve yok etmek ayrı bir Ģey, ona karĢı çıkmak ayrı bir Ģeydir. Biz ikincisini söyledik. Bir iĢçi sendikası için bundan daha doğal bir Ģey düĢünülemez. Hiç kimse ve hiçbir yasa " emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi gören kapitalizme" karĢı çıkıyor diye bir iĢçi sendikasını suçlayamaz. ĠĢçi sendikası emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi gören kapitalizme karĢı çıkmayıp da ne yapacaktır? Onun baĢka görevi var mıdır ve varsa nedir? Eğer biz, emperyalizme ve kapitalizme karĢı çıktık diye suçlanacaksak aĢağıdaki satırın sahibi de suçlu olur; 37 "Efendiler: Biz hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için toptan, milletçe bizi mahvetmek isteyenler emperyalizme karĢı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karĢı milletçe savaĢmayı uygun gören bir doktrini izleyen insanlarız." Bu sözler,1 Aralık 1921'de Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiĢtir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayınlanan 25 Nisan 1920 tarihli "Büyük Millet Meclisinin Memlekete beyannamesi'nde: "T.B.M.M Milletin hayat ve istiklaline suikast eden emperyalist ve kapitalist düĢmanların tecavüzlerine karĢı müdafaa ve maksada aykırı hareket edenleri tedip azmiyle kurulmuĢ bir orduya sahiptir." denilmektedir. ĠĢte biz bu düĢüncelerden hareketle ve yasalarımıza tüm sadakat içinde faĢizme, emperyalizme ve emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi gören kapitalizme karĢı çıktık. Bunun da suç olmadığı kanısındayız. Ayrıca içlerinde Adana Güvenlik Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın da bulunduğu pek çok yargı organı faĢizme, emperyalizme ve sömürüye karĢı çıkmanın asla suç olarak düĢünülmeyeceğini ve bir yurttaĢlık erdemi olduğunu karara bağlamıĢtır. (Devlet Güvenlik Mahkemesinin Kararı: 4. 9. 1975 gün ve 975/39-35 sayılı ). Sonuç olarak karĢı çıktığımız Ģeyler bunlardır ve bunlar da yasalarımızın zaten suç saydığı Ģeylerdir. 4. Taraftar olduğumuz lehinde görüĢ belirttiğimiz hususlar ise bağımsızlık, demokrasi ve demokratik sosyalizmdir.Yukarıda gösterilen alıntının ikinci maddesinde aynen Ģöyle denilmiĢtir. ".... demokratik sosyalizmi kurma savaĢında." Burada öngörülen sosyalizm demokratik sosyalizmdir. Aynı alıntının 5. maddesinde, " ... demokrasiyi en gerçek biçimi ve en doğru içeriği ile kurma uğraĢımızda..." ifadesi kullanılmıĢtır. Burada da olumlu olarak kendisinden söz edilen, yani övülen, özlenen, ulaĢılmaya çalıĢan Ģey "demokrasinin en gerçek biçimi ve en doğru özüyle kurulması" dır. BroĢürün 26. sayfasında,sömürüyü ve küçük bir azınlığın toplum üzerindeki egemenliğini engellemenin yolu olarak gösterilen sosyalizm uygulaması, "toplumun çıkarına iĢletilen bir ekonomik düzen" biçiminde tarif edilmiĢtir. Bu tanımlamanın hemen peĢinden ise Ģu cümlelere yer verilmiĢtir. "ĠĢçi sınıfı bu düzeni kurabilmek için, demokratik yöntemin tastamam uygulanmasını birinci koĢul sayar. Genel oy mekanizmasının iĢletilmesiyle, özgür halk iradesiyle oluĢacak siyasal iktidarın, sermayenin sömürüsünü sona erdireceğine inanırız." Bu cümlelerden açıkça görüldüğü gibi, "demokratik yöntemin tastamam uygulanması" birinci koĢuldur. Sermayenin sömürüsünün, cebir ve ihtilalle değil, "genel oy mekanizmasının iĢletilmesi" ve "özgür halk iradesi" sonucunda oluĢacak siyasi iktidar tarafından sona erdirileceği açıkça vurgulanmıĢtır. 38 Yine aynı broĢürün 27. sayfasında ".... iĢçi sınıfının, demokratik ilkelerin iĢlerliğini sağlayabilmek için siyasal tavrını ortaya koymasının ve kendini bilinçlendirmesinin Ģart olduğu" belirtilmiĢtir. Burada da yine amacın hep, demokratik ilkelerin iĢlerliğini sağlamak olduğu ifade edilmiĢtir. Bütün bu ifadeler "ĠĢçi sınıfının Birliği için" isimli broĢürün içinde mevcuttur. Bu cümlelerden de görülebileceği gibi, GENEL-Ġġ'in amacı, iddianamede öne sürüldüğü gibi proletarya diktatörlüğü kurmak değildir. BroĢürde hep demokrasiden ve demokratik sosyalizmden söz edilmiĢ, istenen Ģeyin demokrasi ve demokratik sosyalizm olduğu açık ve net olarak belirtilmiĢtir. Genel oy mekanizması, demokratik ilkeler övülmüĢtür. KuĢku yok ki demokrasinin genel oy mekanizmasının ve demokratik ilkelerin savunmasında yasalarımızı ihlal eden bir yön bulunamaz. Demokrasiyi savunmak herkesin görevidir. Biz de onu savunup benimsemekle bu görevi yapmaya çalıĢtık. Bu nokta gayet açıktır. Ancak, "Demokratik sosyalizm" in yasalarımıza göre suç sayılıp sayılmadığı aynı ölçüde açık bir husus olmayabilir. Çünkü, 1961 Anayasanın ve Türk Ceza Kanunun her türlü sosyalizmi mi, yoksa sadece "ihtilalci " yani " tahakkümcü sosyalizmi" mi yasakladığı konusu, uzun tartıĢmalara konu olmuĢtur. Gerek aydınlar arasında, gerek basında, gerekse Devlet düzeyinde bu tartıĢma uzun süre devam etmiĢtir. Bu tartıĢmalara katılan biri; Anayasamızın ve Türk Ceza Kanununun her çeĢit sosyalizmi yasakladığını öne sürmüĢ, diğer taraf ise, yasak olar Ģeyin proletarya diktatörlüğünü öngören, cebir ve Ģiddeti esas alan ihtilalci sosyalizm olduğunu demokratik yöntemlerle iĢbaĢına gelen ve toplumu yine de demokratik yöntemlerle yönetmeyi öngören, herhangi bir sınıfı yok etmeyi ya da onu tahakküm altında tutmayı amaçlayan demokratik sosyalizmin suç olmadığını savunmuĢtur. Yıllar boyu sürüp giden bu tartıĢmalarda, ortak kabul gören bir husus vardır ki o da, sosyalizmin tek ve mutlak bir siyasal rejim olmadığıdır.TartıĢmaya katılanların tümü, birbirinden oldukça farklı, çok sayıda sosyalizm anlayıĢı olduğunda fikir birliği içindedirler. Oysa iddia makamı, demokratik sosyalizmi de proletarya diktatörlüğüyle özdeĢ saymakta, ikisinin aynı Ģey olduğunu öne sürmektedir. Bu noktadan hareket ederek de, demokratik sosyalizme savunan Genel-ĠĢ'i proletarya diktatörlüğünü amaçlamakla suçlanmaktadır. Biz iddia makamının bu düĢüncesinin doğru olmadığını söylüyoruz. ġöyle ki: 1- 1961 Anayasası tasarı halinde Kurucu Mecliste görüĢülürken Anayasa Komisyonu sözcüsü Ģöyle demiĢtir. "Bu Anayasa, 20. asrın ulaĢtığı medeniyet seviyesine uygun bir parti programının tatbik edilmesine imkan veren bir Anayasadır. Orada Devletçilik de tatbik edilebilir. Liberalizm de tatbik edilebilir. Fakat komünistlik asla tatbik edilemez. Sosyalizmi de tatbik 39 edebilirsiziniz. Çünkü o da insan haklarına hürmetkardır, demokrasiyi tanır, insan haklarını tanır, hukuk devletini tanır, onun yanında sosyal zihniyete de sahiptir." (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 2, Sayfa 494) Görüldüğü gibi Anayasa Komisyonu sözcüsü sosyalizm ile komünizmi birbirinden farkı iki ayrı zihniyet olarak ifade etmiĢtir. 2- Anayasa Komisyonu BaĢkan Vekili Ģöyle demiĢtir: "Bu Anayasa ile liberalizme imkan vermek mümkün olduğu gibi... sosyalist devlet iktisadiyatını yürütmeyi de imkan dahiline sokmaktadır" (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 3, Sayfa 274-275) 3- Anayasa Mahkemesinin 25.7.1967 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 1965-4 sayılı kararlarında Ģu cümleler yer almıĢtır: "ÇeĢitli memleketlerde, farkı uygulamaları görülen Sosyalizmin kesin bir tarifini yapmak veya belli bir devletin sosyalizm uygulamasını tek örnek olarak göstermek mümkün değildir. Kominist memleketler dahil, sosyalist devletlerden hiçbirisi doktrini bütünüyle uygulayamamıĢlardır." 4- Yine Anayasa Mahkemesi, 8.1.1991 gün ve 17214 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararında, sosyalizm-ihtilalci sosyalizm (kominizm) ayrımı yapmakta ve ihtilalci sosyalizmi "tahakküm tesis etmek", "ortadan kaldırmak" ve "devirmek" gibi cebir öğelerini taĢıdığını belirtmektedir. Bu kararda, komünizmi suç sayan 142 maddenin, komünizmi "cebir" unsuruna dayanan bir siyasal akım olması nedeniyle, Anayasa aykırı olmadığı tesbit edilmektedir. Böylece, cebre dayanan kominizim-sosyalizm ayırımı getirilmektedir. 5- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5.9.1971 Esas-Karar 3050 sayılı kararında ise "sosyalizm, iktisadi alanda toplumu tatmin edici bir nizamın sağlanması için insanın bütün olarak geliĢmesine elveriĢli, daha adaletçi sonuçlar meydana getirecek bir düzeni savunan bir görüĢ, bir doktrin" olarak tanımlanmaktadır. "Muhtelif memleketlerde çeĢitli surette uygulanan ve her memleketin Ģartlarına göre farklı Ģekillere bürünmüĢ olan sosyalizmin müteeddip, diğer bir deyimle demokratik sosyalizmin özellikleri, üretim vasıtalarının devletleĢtirilmesi, sosyal adaletin sağlanması, emek sahiplerinin emeklerinin karĢılığını alabilmeleri, milli gelirin adil bir Ģekilde ve her ferdin topluma kazandırdığı kadar alabilmelerini temin yolunda dağıtılmasıdır. T.C.K.'nun 142. maddesinde müeyyide altına alınan eylemlerde kominizim ise müesses devlet nizamı ihtilal yoluyla yıkarak burjuva sınıfını ortadan kaldırmayı ve proletarya diktatörlüğünü kurmayı hedef tutmaktadır." denilmiĢtir. Bu karardan da açıkça görüldüğü 40 gibi Yargıtay 1. Ceza Dairesi bir sosyalizm tanımı yaptıktan sonra, demokratik sosyalizm ile komünizmi biri birinden ayrı mütalaa etmiĢ, 142. maddenin sadece proletarya diktatörlüğünü öngören komünizmi müeyyide altına aldığını belirtmiĢtir. 6- Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulunun, "Sosyalist Türkiye" isimli bir kitap nedeniyle verdiği, 3.6.1968 Esas 1-39, Karar 196 sayılı kararda da kominizim ile sosyalizm farklı siyasal kavramlar olduğu belirtildikten sonra demokratik sosyalizmi öngören yazarın beraati yolundaki karar onanmıĢtır. 7- Üniversitelerimizde okutulan ekonomik veya politik sistemler konulu tüm ders kitaplarında da demokratik sosyalizm, proletarya diktatörlüğünü öngören komünizmden farklı bir sistem olarak ele alınmıĢtır. 8- Tarihte, kilise sosyalizmi, feodal sosyalizm, lonca sosyalizmi, devlet sosyalizmi, köylü sosyalizmi ... gibi çok çeĢitli sosyalizmlerden söz edilmiĢtir. 9- Bugün dünyada, Arap sosyalizmi, Afrika sosyalizmi, islam sosyalizmi, demokratik sosyalizm gibi terimler kullanılmaktadır. 10- Cezayir Anayasası'nda Cezayir'in sosyalist bir devlet olduğu yazılıdır. Portekiz'in 1974 tarihli Anayasasında yine, sosyalizmi kurmak, sosyalist üretim iliĢkilerini geliĢtirmek ve sosyalizme geçmek bir amaç olarak benimsenmiĢtir. Buna karĢılık ne Cezayir, ne de Portekiz komünist bir ülkedir. Hiç kimse de Anayasaları sosyalizm amaçlı diye bu ülkeleri komünist saymaya kalkıĢmamaktadır. Çünkü sosyalizm ile komünizm birbirinin aynı olan Ģeyler değildir. 11- Gerek Batı Avrupa'da gerek dünyanın öteki ülkelerinde, sosyalist partilerle, komünist partiler ayrı ayrı örgütlenmiĢtir. Bu partiler, kendi toplumları için birbirine taban tabana zıt programlar önermekte, apayrı yollar izlemektedirler. ġu halde, 1961 Anayasasını hazırlayan komisyon sözcüsü ve baĢkan vekili Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Türk bilim adamları ve aydınlar, bütün Dünya ülkeleri ve bizatihi siyaset bilimi tarihi, demokratik sosyalizm ile komünizmi birbirinden farklı iki ayrı zihniyet ve hareket olarak görmektedir. BaĢka bir deyiĢle, demokratik sosyalizm, komünizme, hele hele proletarya diktatörlüğünü öngören komünizme özdeĢ değildir. Bu iki doktrin arasında, siyasal iktidarı elde etmek bakımından olduğu gibi o iktidarı kullanmak, kurulu düzenin mekanizmalarına uyup uymamak, toplumsal bir sınıfı ortadan kaldırıp kaldırmamak, ve iktidardan ayrılmak konularında da büyük farklar vardır. Demokratik sosyalizm, gerek muhalefette gerek iktidarda iken, kurulu demokratik düzenin icaplarına ve insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalmayı taahhüt ederken, proletarya diktatörlüğünü öngören komünizm kendisini aynı Ģeylerle bağlı görmemektedir. Demokratik sosyalizm gerek muhalefette gerek iktidarda, hiçbir Ģekilde zorlama ve tahakkümü esas almadığı halde, öteki diktatörlüğü esas almaktadır. Dünyadaki tecrübe ve uygulamaların ortaya koyduğu gerçek budur. 41 GENEL-Ġġ Sendikası Genel Yönetim Kurulunca yayınlanan "ĠĢçi Sınıfının Birliği Ġçin" isimli broĢürde, açıkça demokratik sosyalizmden söz edilmiĢtir. Demokratik sosyalizm deyimi tesadüfen kullanılmıĢ bir deyim olmayıp, yukarıda açıklanan farklılıkların bilinci içinde kullanılmıĢtır. Yani, proletarya diktatörlüğünü öngören komünizmden ay rı, onunla çeliĢen ve onun dıĢında bir kavram olarak ifade edilmiĢtir. Bu deyim kullanılırken, bir sosyal sınıfı ortadan kaldırmak, müesses temel nizamları devirmek ya da diğer sınıflar üzerinde tahakküm kurmak gibi bir amaç, bir kasıt güdülmemiĢtir. Zaten öyle bir kasıt güdülse ve proletarya diktatörlüğünü kurmak gibi bir amaç olsaydı, broĢürün yasal kovuĢturmaya uğraması gerekirdi. Oysa böyle bir kovuĢturma da yapılmıĢ değildir. Gerek Anayasa Mahkemesinin, gerek Yargıtay'ın, demokratik sosyalizmin, 141 ve 142. maddenin kapsamına giren bir suç oluĢturmadığı yolunda kararları mevcuttur. Biz dün olduğu gibi bugün de ülkemizde demokratik sosyalizmin suç sayılmadığını sanıyoruz. Nitekim DanıĢma Meclisi'nin Anayasa Komisyonu BaĢkanı, demokratik sosyalist nitelikte partilerin kurulmasına bugün bile bir engel bulunmadığını ifade etmiĢtir. ĠĢte bizim de sosyalizm derken kastettiğimiz, yasalarımıza göre suç sayılmayan bu sosyalizmdir. Demokratik sosyalizm deyiminin, bizim kastımızı aĢar Ģekilde baĢka bir düzen ile özdeĢ sayılmasını ve buradan hareketle de üzerimize atılan suçlamayı kabul etmiyoruz. VI- EĞĠTĠM FAALĠYETLERĠ Ġddianamede ve Esas Hakkında Mütalaa'da eğitim faaliyetleri nedeniyle, Genel-ĠĢ'e ağır suçlamalar yöneltilmiĢtir. Eğitimlerin proletarya diktatörlüğünü kurmaya dönük olarak tek yönlü bilinçlendirme ve beyin yıkama biçiminde yürütüldüğü, sosyalist ihtilal teorisinin anlatıldığı, ve kapitalizmin ihtilalci metotlarla yıkılarak yerine komünizmin kurulmasını sağlayacak militanlar yetiĢtirildiği öne sürülmektedir. Bu iddiaların kanıtı olarak ise Ģu 4 belge gösterilmiĢtir: 1. Eğitim Dairesi BaĢkanı'nın 5.7.1979 tarihinde yaptığı bir konuĢma, 2. Eğitim Nedir ? isimli broĢür, 3. Eğitim Dairesi ÇalıĢma Programı, Temel Ġlkeler isimli bir teksir, 42 4. Temel Eğitim isimli broĢür. Sayın Ġddia Makamı, illegal örgütün eğitime özellikle ağırlık verdiğini öne sürmüĢ, ancak bu konuda baĢkaca herhangi bir belge zikredilmemiĢtir.Söz konusu belgelerin değerlendirilmesine ve öne sürülen iddiaların tahliline geçmeden önce, bir sendika için eğitim faaliyetlerinin önemini ve bu alandaki yasal düzenlemeyi belirtmek istiyoruz. A- ĠġÇĠ EĞĠTĠMĠ, SENDĠKALARIN ANA FAALĠYETLERĠNDEN BĠRĠDĠR. Eğitimin herkes için taĢıdığı önemin büyüklüğü, tartıĢma kabul etmez bir gerçektir. Günümüzde eğitim, devlet hizmetlerinin baĢında gelmektedir. Ġnsanoğlunun doğayı ve toplumu anlaması ve eğitim sonucunda edindiği bilgileri hayata aktarması, toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın önde gelen koĢuludur. ÇağdaĢ toplum eğitimli ve kültürlü toplumdur. Hangi toplum olursa olsun, eğitim faaliyetlerinden her yurttaĢ eĢit biçimde yararlanamaz; gelir farkı doğum yeri farkı, yaĢanılan çevre farkı ve kiĢisel yetenek farkı, insanların eğitim ve bilimin nimetlerinden de farklı Ģekilde yararlanmaları sonucu doğurur. Hiç kuĢku yok ki bir toplumun eğitime ihtiyaç duyan en önemli gruplarından biri iĢçilerdir. Özellikle sanayinin yeni geliĢmekte olduğu ülkelerde iĢçilerin çok büyük çoğunluğu kırsal kesimden geldiği için, az geliĢmiĢ ülkelerdeki iĢçi sınıfı eğitimden geniĢ ölçüde yoksundur. Oysa aynı sınıf, toplumda ekonomik ve sosyal olarak temel bir unsur durumundadır. Ulusal üretimin emek faktörü içinde iĢçilerin ağırlığı giderek artar. ÇalıĢan nüfusun mesleklere dağılımında iĢçilerin yeri, kalkınmaya paralel olarak, büyür. ġu halde, toplum içinde önemi ve sayısı gittikçe artan bir toplumsal grubun, eski eğitimsizliğini sürdürmesi, toplumun geliĢmesi açısından ciddi bir engel teĢkil eder. Teknolojinin, sosyal bilimlerin, iĢletmeciliğin ve endüstriyel iliĢkilerin hızla ilerlediği ve karmaĢıklaĢtığı bir çağda, üretimin can damarı durumundaki iĢçi kitlesinin, hala eğitimsiz kalması, doğrudan doğruya toplumsal kalkınmaya köstek olur. Dolayısıyla iĢçinin eğitimi, sadece iĢçilerin değil aslında toplumun bir sorunudur. ĠĢçilerin eğitimi toplumsal bir sorun olduğu için, baĢlangıcından beri devletler bu sorunu çözmeye çalıĢmıĢlardır. Ülkemizde "ĠĢçi Eğitimi", ilk kez 1950'lerde baĢlamıĢtır. Önceleri, batılı ülkelerden alınan maddi yardımlar ile bir fon oluĢturulmuĢ ve bu fon iĢçilerin eğitimine ayrılmıĢtır. 1954 yılından itibaren ĠĢ ve iĢçi Bulma Kurumu eğitim seminerleri düzenleyerek iĢçileri eğitmeye baĢlamıĢtır. Bu seminerlerde, daha çok Devlet memurları eğitimci olarak görev yapmıĢ ve sendikacılık ve ÇalıĢma Bakanlığı kuruluĢu gibi konular iĢlenmiĢtir. Ancak bu konular sendikalarca yeterli görülmediği için 1958'den itibaren eğitim konuları geniĢletilmiĢtir. 43 1961 Anayasasının ve gücü gittikçe artan iĢçi hareketinin ıĢığında hazırlanan 274 sayılı Sendikalar Kanunu, "Eğitim" konusunu yeni ilkelere göre düzenlenmiĢtir. 274 sayılı Kanun'un benimsediği ilkeler Ģunlardır. 1.ĠĢçilerin eğitimi devletin değil, sendikaların görevidir. 2. Sendikal eğitim, sendikaların temel faaliyetlerinden biridir. (Madde 14/1-e). 3. Eğitim,iĢçilerin sadece mesleki bilgilerini ve verimliklerini değil, genel kültürlerini de arttırmayı amaçlar. (Madde 14/1-i ) 4. Sendikalar, üyelerin refah ve mesleki çıkarlarını her hangi bir Ģekilde ilgilendirebilecek her konu hakkında inceleme ve araĢtırma yapmak ve gayret sarf etmekle görevlidir.(Madde 14/1). 5. Eğitim faaliyetleri sendikanın isteğine bağlı olmayıp, sendikalar gelirinin en az % 5'ini üyelerin bilgi ve kültür seviyelerini yükseltmek için kullanmak zorundadırlar (Madde 14/3 ). 6. Sendikaların eğitim, kütüphane ve spor tesisleri ile mesleki öğretimleri ve toplantıları için lüzumlu malları haczedilemez, vergiye tabi tutulamaz(Madde 22/4 ). Yukarıda belirtilen yasa maddeleri, sendikaların yapacağı eğitim faaliyetine en büyük önem ve öncelik verildiğini açıkça ortaya koymaktadır. ĠĢçi sendikaları için eğitimin özel bir değer taĢıdığı ise 14. maddenin 3. fıkrasında ayrıca belirtilmiĢtir. Bu maddede, iĢveren sendikaların değil, sadece iĢçi sendikalarının gelirlerinin en az %5'ini eğitime ayırmalarının zorunluluğu vurgulanmıĢtır. Eğitim faaliyeti sendikalar için örneğin toplu sözleĢme yapmak gibi bir faaliyettir. Hatta sendika isterse toplu sözleĢme çağrısı yapmayabilir, fakat eğitim yapmak zorundadır. Yine kanuna göre eğitim sadece mesleki öğretim ile sınırlı olmayıp, bilgi ve genel kültür seviyesinin yükseltilmesine iliĢkin her türlü konuyu kapsayacak geniĢliktedir. 274 sayılı Yasanın eğitim ile ilgili olarak getirdiği düzenleme iĢte budur. Ülkemizde sendikalar, kendi örgütlenmelerini, iĢte bu yasal düzenlemeyi esas olarak yapmıĢlardır.Bugün 850 sendikanın hemen tümünde Eğitim Sekreterliği ve Eğitim Daire BaĢkanlığı adıyla özel uzmanlık birimleri kurulmuĢtur.Ayrıca AraĢtırma Müdürlükleri vardır.Bu birimlerde genellikle yüksek öğretim görmüĢ uzmanlar görev yapar, ayrıca da bilim adamlarından haricen yararlanılır.Örneğin, Türk-ĠĢ'in 5 kiĢilik Ġcra Kurulunda bile, Toplu SözleĢme Sekreteri olmamasına karĢın " Eğitim Sekreteri" unvanı ile bir üye vardır. Bütün bunlar, Türk sendikacılık hareketinde eğitimin yerini ve önemini ortaya koyan somut gerçeklerdir. 44 B- GENEL-Ġġ'ĠN EĞĠTĠM ANLAYIġI GENEL-Ġġ Sendikası gerek Türk-ĠĢ üyesi olduğu dönemde, gerek DĠSK'e katıldıktan sonra eğitim faaliyetine gerekli önemi vermiĢtir. GENEL-Ġġ sendikasının eğitime önem vermesinin birinci nedeni, kuĢkusuz 274 sayılı Yasanın öngördüğü eğitim esaslarına tastamam uymak çabasıdır. Yasa hükümlerine azami ölçüde uygun davranmak önde gelen amacımız olmuĢtur. Eğitime önem veriĢimizin ikinci nedeni, 1961 Anayasasına her bakımdan sahip çıkmak ve Anayasanın öngördüğü toplum düzeni açısından iĢçi eğitiminin taĢıdığı önemi bilmektir. Gerçekten de, çoğulcu bir rejim kuran, ileri düzeyde sosyal haklar getiren, sosyal devlet ilkesini benimseyen ve iĢçilerin de onurlu bir Anayasanın yaĢamasının ve kökleĢmesinin birinci Ģartı, kendisine yeni hak ve olanaklar sağlanmıĢ olan sosyal grupların onu iyi anlaması ve ona sahip çıkmasıdır.Eğer özgürlük,eĢitlik,sosyal adalet ve demokrasi ilkelerinden en çok yarar sağlayacak bir toplumsal grup tarafından iyice özümsenmez ve benimsenmezse, ulus için olumlu rolünü yerine getiremez, rafta kalır. O nedenledir ki,1961 Anayasasının hayata geçirilmesi ve tastamam uygulanması, herkesten önce iĢçilerin ve diğer dar gelirli yurttaĢların onu savunmasına bağlıdır. Böyle bir Anayasayı emeğiyle geçinen yurttaĢlar savunamaz ise, onu zaten baĢ tan beri benimsemeyen ve içine sindiremeyen kesimler hiç savunamaz. ĠĢçilerin Anayasayı savunması ise, onların eğitilmeleriyle mümkündür. Eğitimsiz bir topluluk hiçbir Ģeyi savunamaz. Kendi çıkarının farkında olmayan, Anayasanın getirdiği demokratik hak ve özgürlüklerin kadrini ve kıymetini bilemeyen bir topluluk, bindiği dalı kesmekten baĢka hiç bir Ģey yapamaz. Tarihte çoğu zaman görüldüğü gibi eğitimsiz ve bilgisiz topluluklar, siyasetçilerin oyuncağı olmuĢlar, yapıcı ve yaratıcı değil yıkıcı bir yola sapmıĢlardır. Ülkemizde özgür sendikacılığın yaĢaması ve baĢarılı olması 1961 Anayasasının tastamam uygulanmasına bağlıdır. Anayasanın uygulanması, dar gelirli yurttaĢların özellikle de iĢçilerin ona sahip çıkmasına bağlıdır. Anayasaya gerçekten sahip çıkılması ise, iĢçilerin bilgili, eğitimli ve bilinçli olmalarına, ekonomik, sosyal ve siyasal tercihlerinde doğru ve isabetli davranmalarına bağlıdır. ġu halde sendikaların varlığı ve baĢarısı, iĢçilerin eğitimiyle kopmaz biçimde bağlıdır. Üyelerini eğitemeyen bir sendika, Anayasaya sahip çıkmıyor, dolayısıyla da kendi kendini güçsüzleĢtiriyor demektir. ĠĢte GENEL-Ġġ Sendikası, gerek kendi baĢarısını, gerek üyelerinin menfaatini gerekse bir bütün olarak ulusumuzun mutluluğunu 1961 Anayasasının eksiksiz uygulanmasında gördüğü için, iĢçi eğitimine gerçekten de büyük önem vermiĢtir. Eğitim faaliyetlerine büyük önem veriĢimizin üçüncü nedeni, iĢ kolumuzun yapısından gelmektedir. Malum olduğu üzere, 34 sayılı Genel ĠĢler ĠĢkolu belediye hizmetlerini kapsar. Yine malum olduğu üzere belediye hizmetlerinde çalıĢan iĢçilerimizin eğitim 45 düzeyi, diğer iĢkollarına nazaran oldukça düĢüktür. ĠĢkolu kapsamındaki iĢçilerin %60'ı okur-yazar bile değildir. Temizlik iĢçilerimizin açısından bu durum daha da belirgin bir keyfiyettir. Bu yapıdaki bir iĢkolunda sarı ve korsan sendikaların rahatlıkla boy göstermesi ve iĢçilerin bilgisizliğinden yararlanarak onları haraca kesmesi, diğer iĢkollarına göre çok daha kolaydır. Bu tür olumsuz geliĢmelere engel olmanın ve iĢçiyi sarı sendikaların eline teslim etmemenin tek güvenli yolu, bu iĢçileri eğitmektir. Bu eğitimin mesleki eğitimden çok sendikal ve kültürel alanda bir eğitim olması gerektiği ise gayat açıktır. Çünkü, zaten kalifiye olmaktan çok düz iĢçilik niteliği ağır basan genel hizmet iĢçisi için mesleki eğitim, örneğin bir metalürji iĢçisinin ihtiyaç duyacağı mesleki eğitimden daha az önemlidir. Fakat buna karĢılık bilgi ve kültür düzeyinin yükseltilmesi amacıyla yapılacak eğitim, öncelik ve önem taĢımaktadır. Bu, bizim iĢkolumuzun bir özelliğidir. ĠĢte GENEL-Ġġ Sendikası, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir baĢarı sağlayarak, bu iĢkolundaki iĢçilerin hemen hemen tamamını kendi çatısı altında toplanmıĢ, bu iĢkolunda iĢkolu düzeyinde toplu sözleĢme yapabilme yetkisini kazanmıĢ ve iĢçilerden belediyeler aracılığıyla kesilen aidatları çar-çur etmeden değerlendirmiĢ, böylece sendikanın mal varlığını ülkemizde hiç bir sendikaya nasip olmayan bir düzeye çıkarmıĢtır. Sendika enflasyonundan haklı olarak Ģikayet edilen ülkemizde, GENEL-Ġġ'in kendi iĢkolunu bütünleĢtiren çabası, herhalde yasalarımızın da öngördüğü kıvanç verici bir çabadır. ĠĢte bu baĢarımızın belirleyici sebeplerinden biri, eğitim eğitim faaliyetlerine gereken önemi vermemizdir. Eğer eğitim faaliyetlerine arka planda yer verseydik, büyük çoğunluğu ilkokul aydınlığından bile mahrum kalmıĢ bir kitle param parça olur, sarı sendikalara muhtaç kalır ve bundan iĢçiler kadar toplumumuz da zarar görürdü. Eğitim faaliyetinin GENEL-Ġġ bakımından özel bir önem kaĢımasının dördüncü nedeni, iĢkolumuzdaki iĢverenlerin, yani belediyelerin "politik" kuruluĢlar olmasıdır. Belediye baĢkanlarının ve belediye encümen üyelerinin seçimler sonucunda görev alması kuĢkusuz demokratik bir olaydır. Ancak bu olumlu durum diğer taraftan da belediyeleri politik etki ve yönlendirmesi içine sürüklemektedir. Mahalli düzeydeki politik etkenlerin baĢta gelen alanı belediyeler olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, belediyeler toplumumuzdaki siyasi grupları ve bu grupların arasındaki çekiĢmeleri olduğu gibi yansıtan bir ayna gibidir.Ġsteyelim istemiyelim, beğenelim beğenmeyelim gerçek durum böyledir. Belediyelerin politikanın yoğunlaĢtığı kuruluĢlar olması iĢçi alımında, görev dağılımında, iĢçilere eĢit uygulama yapılması noktasında ve doğrudan doğruya iĢveren durumundaki belediye yöneticilerinin sendikaya karĢı tutumlarında, istenmeyen olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. ĠĢçilerin çeĢitli siyasi odaklar tarafından ve politik amaçlar doğrultusunda kullanılmalarını ve parçalanmalarını önlemek, haklarını ancak birleĢerek koruyabilecekleri konusunda onları uyarmak, ve kendi destekledikleri partiye mensup olsalar bile bazı belediye yöneticilerinin sendikaları uydulaĢtırma çabalarını göğüsleyebilmek, 34 nolu iĢkolu için özel olarak önemlidir. Eğer üyelere siyasi, ekonomik ve sosyal konularda bilgi verilmez ve objektif gerçekler anlatılmazsa, böyle bir politik yoğunlaĢma ortamında, iĢçileri birlik içinde tutmanın ve sendikal mücadele 46 yapmanın imkanı yoktur. Siyasi partiler karĢısında gerçekten bağımsız kalabilmek ve siyasi fraksiyonların sendikaya nüfuzunu önlemek için, eğitim Ģarttır. Aksi halde bölünme ve güçten düĢme kaçınılmazdır. Bir sendika için en büyük tehlike üyelerinin siyasal inançlarının parti ya da fraksiyonlarca sömürülmesi ve sendikal birliğin politik çekiĢme nedeniyle parçalanmasıdır. ĠĢte bu parçalanmayı önlemenin en etkili aracı ise eğitimdir. GENEL-Ġġ Sendikası faaliyet gösterdiği iĢkolunun bu özelliğinden ötürü eğitim çalıĢmalarına ayrı bir önem ve öncelik vermiĢtir. Sonuç olarak; 1. Eğitim, 274 sayılı Kanunun emri olduğu için, 2. Anayasanın, ancak eğitilmiĢ ve bilgili iĢçilerce savunulduğu takdirde hayata geçirilmesi mümkün olacağı için, 3. Genel hizmet iĢçileri, eğitim yönünden en yetersiz ve eğitime en muhtaç bir kesim olduğu için, 4. Üyelerimizi politik etkilerle bölünmekten koruyabilmek istediğimiz için sendikal eğitime önem verdik. Eğitim konuları da bu amaçları sağlayıcı Ģekilde tespit edildi. Bunun ötesinde ve dıĢında hiçbir amaç ve kaygımız olmamıĢtır. Sayın Ġddia Makamının, eğitim faaliyetlerini, siyasal iktidarı ele geçirmek üzere bir araç olarak kullandığımız ve ihtilal yapmak amacıyla militan yetiĢtirdiğimiz yolundaki iddialarını reddederiz. Yukarıda da belirtildiği gibi, iddianamede eğitim ile ilgili olarak (4) belgeden alıntı yapılmıĢtır. Bunları sırasıyla irdelemek istiyoruz. C- EĞĠTĠM DAĠRE BAġKANININ KONUġMASI Eğitim Daire BaĢkanı Ekrem AKKUġ'un 5.7.1979 tarihinde bir eğitim seminerini açarken yaptığı konuĢmayı sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'in suçluluğuna bir delil olarak sunmaktadır. Eğitim Daire BaĢkanı bu konuĢmasında, ülkemizdeki bunalımın derinleĢtiğini, iĢçi sınıfının bu bunalımın yükü altında kaldığını, can güvenliğinin ortadan kalktığını, bütün bunların emperyalist - kapitalist sistemden kaynaklandığını, gerek DĠSK'in gerek GenelĠĢ'in bu koĢullarda sendikal örgüt olarak görev yaptığını, DĠSK'in bunalımdan çıkıĢ yolunu iĢçilerin bilinçlenmesinde ve örgütlenmesinde gördüğünü söylemiĢtir. Bir açıĢ konuĢmasının sınırları içinde ve bir kiĢisel gözlem niteliğindeki bu konuĢmanın, ihtilal 47 ile, proletarya diktatörlüğü ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı açıktır. Üstelik konuĢmada geçen "emperyalist - kapitalist sistem" deyimi ülkemizle ilgili olmayıp dünyadaki emperyalist - kapitalist sistemi anlatan bir deyimdir. Çünkü Türkiye'nin emperyalist olmadığı, hiçbir ülkeyi sömürmediği ve nüfuzu altına almadığı aleni bir gerçektir. Bu deyim ile anlatılmak istenen Ģey ileri ülkelerin ve onların etkili olduğu uluslararası örgütlerin, bizim gibi azgeliĢmiĢ ülkelere dayattığı ekonomik, mali, sosyal ve siyasal nitelikteki ağır baskı ve koĢullardır. Örneğin IMF bu sistemin parçalarından biridir. Baskıya, sömürüye ve ulusal güvenliğimizi ortadan kaldıran çatıĢmalara karĢı olmanın ve ülkemizin bunalımdan kurtulması için bir sendikal örgüt olarak uğraĢ içinde bulunmanın yasalarımıza göre suç olmayacağına inanıyoruz. D- EĞĠTĠM NEDĠR? ĠSĠMLĠ BROġÜR GENEL-Ġġ'in eğitim faaliyetleriyle ilgili olarak atıf yapılan ikinci belge, Genel Yürütme Kurulunca 1978 tarihinde yayımlanmıĢ olan "Eğitim Nedir?" isimli broĢürdür. Bu broĢürün 60. sayfasından iddianameye bir bölüm aktarılmıĢtır. Bu broĢürde, eğitimin ne olduğu, insanların neden eğitime ihtiyaç duyduğu, iĢçiler için eğitime gerek bulunup bulunmadığı, eğitimin toplum ve birey için yararları ve eğitimin özellikleri anlatılmaktadır. Kısacası bu broĢür sadece "eğitim" olayını konu alan bir broĢürdür. Bu broĢür bir bütün olarak ele alındığında, oradaki düĢüncelerin katı ideolojik bir mahiyet taĢımadığı, doktriner olmadığı, aksine basit, pragmatik ve gözleme dayanan bir üslup ile yazıldığı görülecektir. Esasen broĢürün siyasi bir karakteri dahi yoktur. ĠĢçilere "eğitim" ile ilgili bilgiler veren her kitapta bulunabilecek cinsten, mütevazi ve örneklere dayalı bir anlatıma sahiptir. Siyasi bir düĢüncenin savunması veya propagandası söz konusu değildir. Böyle bir broĢürün, "proletarya diktatörlüğü" "ihtilal" "sınıf tahakkümü" vb. suçlamaları haklı gösterebilecek hiçbir yönü yoktur. Ġddianameye aktarılan paragraflarda, eğitimin iki türlü olabileceği; birisinin "düzene uydurucu eğitim", ötekinin "değiĢime uyum sağlayıcı eğitim" olduğu, ve asıl eğitimin, yaratıcı, kiĢilikli, özgür yaratılıĢlı, düĢünen, çevresini yorumlayan ve seven kiĢiler yetiĢtirmeyi amaçlayan "değiĢime uyum sağlayıcı" eğitim olduğu söylenmiĢtir. Bu tür bir eğitim ise topluma zarar değil yarar sağlayacağı tartıĢma götürmez bir gerçektir. "Bilenle bilmeyen bir olmaz" atasözünün doğrulanması anlamında eğitimin iĢçiler açısından yararı belirtilmiĢ ve boks eğitimi örnek olarak verilmiĢtir. Böylece, kaba kuvvet ve fiziki güç gerektiren boksta bile eğitimin ne derece önemli olduğu vurgulanmaya çalıĢılarak, eğitimin kaba güce üstün geleceği savunulmuĢtur. Bu anlayıĢın ise, baĢlı baĢına Ģiddete ve kaba güce dayanan "ihtilalcilik" ile taban tabana zıt bir anlayıĢ olduğu gayet açıktır. Ġddia Makamı, öne sürdüğü iddiayı güçlendirmek için broĢürün son kelimesini "vurur, vurur..." Ģeklinde aktarmıĢtır. Oysa broĢürün aslında, bu kelime, sadece bir kez yazılmıĢtır. Çok küçük bir fark da olsa bu durumu belirtmek isteriz. 48 Ġddia Makamı, bu broĢürdeki amacın düzeni değiĢtirmek olduğunu söylemektedir. Öyle sanıyoruz ki bu iddiasını, "Eğitim düzeni değiĢtirmek içindir." cümlesine dayandırmaktadır. Ancak bu konuda açıklanması gereken iki durum olduğu kanısındayız. a) Birincisi, "Eğitim düzeni değiĢtirmek içindir." cümlesindeki düzen sözcüğünün, ne anlamda kullanıldığıdır. Sayın Ġddia Makamının bu sözcüğü, "memleket içindeki müesses iktisadi veya sosyal temel nizam." olarak anladığı ve öyle değerlendirdiği sezilmektedir. Oysa bu sözcük, kendisinden önce gelen cümleler ve takip eden açıklamalar ile birlikte, yeni metnin tamamı göz önüne alınarak değerlendirilirse, "... memlekette müesses iktisadi ve sosyal temel nizam..." ya da sadece "Ekonomik ve toplumsal düzen" için, kullanılmıĢ değildir. Buradaki "düzen" sözcüğünün Türkiye'nin temel düzeniyle veya genel olarak salt siyasi düzen ile ilgisi yoktur. Bu kelime o güne kadar geçerli ve doğru kabul edilmiĢ olan her türlü alıĢkanlık ve var oluĢ biçimiyle ilgili, tamamen genel ve soyut bir sözcüktür. Akla gelebilecek her konuda insan bilgisinin ve benimseyiĢinin geçici olduğunu, değiĢmeye mahkum bulunduğunu ve bunun da eğitim ile sağlanacağını belirtmek için kullanılmıĢtır. Bu anlamda eğitim elbette düzeni değiĢtirmek içindir. Eğer insanlar eskisi gibi düĢüneceklerse, eskisi gibi yaĢayacaklarsa, eski alıĢkanlıklarını koruyacaklarsa, doğada ve toplumda hiçbir yenilik ve değiĢiklik yapmayacaklarsa, kısacası dünya yine eski dünya olarak kalacaksa, eğitimin ne anlamı vardır? Eğitim, kiĢisel fizik düzenimizden kainatın düzenine kadar, her alanda yeni bilgiler edinmek ve bu bilgiler uyarınca yaĢantımızda yeni düzenlemeler yapmak içindir. Ona değer ve önem kazandıran Ģey budur. Genel anlamda düzen değiĢikliğini amaçlamayan eğitim esasen eğitim de değildir. Ortaçağa özgü "Kilise eğitimi"ni yada "Tekke eğitimi"ni asıl eğitimden ayıran fark zaten bu noktadadır. Eğitimin amacı, mevcudu ve alıĢılmıĢı aynen muhafaza etmek değil, var olanı dala iyiye ve daha güzele dönüĢtürmektir. Bu anlamda bir düzen değiĢikliğini öngören eğitimin, ya da broĢürdeki biçimiyle söylersek "değiĢime uyum sağlayıcı eğitimin", suç ile hiçbir münasebeti olamaz. Bunun aksini düĢünmek bilimi inkar etmektir. Bilimin hayatta en hakiki mürĢit olduğuna inanıyorsak, onun yol göstericiliğinde ilerlemek, değiĢmek ve yeniliklere ulaĢmak zorundayız. Bunu, "değiĢime uyum sağlayıcı eğitim" mümkün kılar. Yok eğer, hurafe, batıl inanç ya da donmuĢ reçetelere inanıyorsak, yerimizde saymak, değiĢikliğe karĢı çıkmak ve yenilikleri reddetmek zorundayız. Buna da, "düzene uydurucu eğitim" yani "kilise eğitimi" sağlamaya çalıĢır. ĠĢte bizim eğitim anlayıĢımız budur, ve "düzen" sözcüğü bu çok genel ve soyut anlamı içinde kullanılmıĢtır. b) Ġkincisi "düzeni değiĢtirmek" kavramının suç olup olmadığı hususudur. Sayın Ġddia Makamı, mezkur broĢürde geçen bir cümleden hareketle, GENEL-Ġġ'in amacının düzeni değiĢtirmek olduğunu söylemekte ve bunun da suç olduğunu varsaymaktadır. Bir kere, GENEL-Ġġ Sendikası, "düzeni" biz değiĢtireceğiz, dememiĢtir. Böyle bir iddiayı taĢımamıĢ, kendisini "düzen" değiĢtirmekle görevli saymamıĢtır. BroĢürde söylenen sadece, "Eğitim düzeni değiĢtirmek içindir." ifadesidir. Bu, eğitimin niteliğini 49 belirtmekten ve eğitim ile ilgili bir nitelemeden baĢka bir Ģey değildir. Cümlenin öznesi, GENEL-Ġġ değil "Eğitim"dir. Ayrıca broĢürdeki "düzen" sözcüğünü sayın Ġddia Makamının anladığı Ģekilde anlasak bile, "düzen değiĢikliği" istemenin veya buna taraftar olmanın yahut eğitimin bu amaçla kullanılması gerektiğini söylemenin, suç oluĢturacak bir tarafı da bulunmamaktadır. Sayın Ġddia Makamının anladığı anlamdaki "düzenin" değiĢtirilmesi, bir siyasi partinin programı olmuĢtur. "Düzen DeğiĢikliği"ni savunan bu parti %42 oy almıĢ, iki kez iktidara gelmiĢtir. Toplumun kalkınması, halkın mutluluğa eriĢmesi ve ülkemizin bağımsızlığı için "Düzen değiĢikliği" öneren bir partinin temel felsefesini suç sayacak kadar sınırlayıcı bir yasa maddesinin olduğunu sanmıyoruz. Kaldı ki, "Eğitim Nedir?" broĢürünün iddianameye aktarılan bölümündeki "düzen" sözcüğü dar anlamda "toplumsal ve iktisadi düzen" yerine kullanılmadığı gibi, hangi anlamda kullanılmıĢ olursa olsun "Biz düzeni değiĢtireceğiz." yolunda hiçbir ifademiz de yoktur. Bütün bu sebeplerden ötürü, mezkur broĢür nedeniyle bize yöneltilen suçlamayı reddederiz. Bu broĢürün suçluluğumuza değil, suçsuzluluğumuza kanıt olduğunu belirtmek isteriz. E. "EĞĠTĠM DAĠRESĠ ÇALIġMA PROGRAMI, TEMEL ĠLKELER" BAġLIKLI TEKSĠR Sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'in eğitim faaliyetlerini anlatırken bir teksir not'tan söz etmekte ve bu teksirden alıntılar yapmaktadır. Ancak bu teksir not'un kim tarafından, ne zaman yazıldığını, nereden bulunduğunu, eğitimlerde kullanılıp kullanılmadığını ya da herhangi bir GENEL-Ġġ yetkili organınca karara bağlanıp bağlanmadığını belirtmemiĢtir. Biz GENEL-Ġġ yöneticisi olarak, böyle bir teksir görmedik. Görev yaptığımız dönem içerisinde böyle bir yazıyı görüĢmedik, tartıĢmadık. Sendikamız böyle bir yayını basmıĢ, dağıtmıĢ değildir. Adı geçen teksirin eğitim seminerlerinde anlatıldığına da Ģahit olmadık. Genel Yönetim, Genel Yürütme, Genel Onur ve Genel Denetim Kurullarının karar defterleri Sayın Mahkemenin uhdesindedir. Bizim her türlü toplantı ve kararlarımızı kapsayan bu defterlerde böyle bir teksirin tarafımızdan görüĢüldüğüne dair herhangi bir bilgi ve kayıt olmadığı, delillerin tartıĢılması aĢamasında ortaya çıkmamıĢtır. Kaldı ki, Eğitim Dairesi'nin çalıĢmaları, genel kurul raporlarımızda en ayrıntılı biçimde anlatılmıĢtır. Bu raporlarda, adı geçen teksirdekilere benzer bir anlayıĢ, üslup ve muhteva bulunmamaktadır. Bu teksir GENEL-Ġġ'e ait olmadığı gibi, GENEL-Ġġ'in ait olmadığı gibi, GENEL-Ġġ'in eğitim anlayıĢını da yansıtmamaktadır. 50 Tarihi, yazarı, nedene bulunduğu, yetkili bir organca onaylanıp onaylanmadığı belirtilmeyen, fakat bildiğimiz kadarıyla, basılıp Ģubelere gönderilen ve eğitimlerde kullanılan yayınlar arasında da kesinlikle bulunmayan bu yazının GENEL-Ġġ'e ait olmadığı yahut da GENEL-Ġġ'i bağlayıcı bir nitelik taĢımadığı kanısındayız. O nedenle de aleyhimizde bir delil gibi kullanılmasının mümkün olamayacağına inanıyoruz. F- "TEMEL EĞĠTĠM" ĠSĠMLĠ BROġÜR Sayın Ġddia makamının iddialarına kanıt olarak gösterdiği dördüncü ve sonuncu belge, "Temel Eğitim" isimli broĢürün sunuĢ bölümünde alınan 3 cümledir. Toplam 123 sayfa olan bu broĢürün asıl bölümlerine ise hiç değinilmemiĢtir. Adı geçen broĢür 1977 yılında Ġcra Kurulu tarafından yayımlanmıĢtır. Ġddianameye aktarılan ve sonuç bölümünde yer alan söz konusu 3 cümle Ģöyledir. "Tüm bu egemen güçlere karĢı mücadele etmenin öncülüğü iĢçi sınıfına ve onun doğal müttefiki olan tüm emekçi yığınlara düĢmektedir. Bu nedenle iĢçi sınıfımız ülkemizin sosyo-ekonomik yapısının özelliğini bir an olsun akıldan çıkarmayarak sorunlarımıza siyasal içerik kazandırarak..." "SunuĢ" bölümünün tamamı da göz önüne alınırsa, yukarıya aktarılan cümlelerde ifade edilmeye çalıĢılan düĢünceler Ģunlardır. 1. ĠĢçi sınıfına ve tüm emekçilere, sömürüyü, kanlı terörü ve baskıyı azgınlaĢtıran ve "dıĢa bağımlı iĢbirlikçi sermayedarlar" Ģeklinde tarif edilen egemen güçlere karĢı mücadele görevi düĢtüğü, 2. Sömürüsüz ve emekten yana bir dünya görüĢünün gerçekleĢmesi için, iĢçi sınıfının bilincini geliĢtirmesi, bilinci yayması ve sorumluluğunu bilmesi gereği, 3. Bu yayında, ülkenin sosyo-ekonomik yapısının özelliğini unutmadan, sorunların siyasal bir boyut içinde ve sınıfsal bir açıdan değerlendirildiği. Bu düĢünceler, sömürüye, baskıya ve teröre karĢı olunduğunu, sömürüsüz ve emekten yana bir iĢleyiĢ istendiğini ifade etmekte ve sorunların, iĢçi sınıfı açısından bakılarak, ve sosyo-ekonomik yapının yanı sıra siyasal içeriği de gözetilerek ele alındığını dile getirmektedir. 51 Bir iĢçi sendikasının sömürü ve baskıya karĢı olması, kanlı terörden Ģikayet ederek ona cephe alması, sömürüsüz ve emekten yana bir iĢleyiĢ istemesi suç sayılamaz. Sendika, üyelerini ve üyelerinin mensup olduğu iĢçi sınıfını sömürtmemek ve ezdirmemek için vardır. Sömürüyü ve baskıyı hoĢ görmek ve ona bigane kalmak sendikaların tabiatına aykırıdır. Nitekim Sayın Ġddia Makamı bu gerçeği Ġddianamenin GiriĢ bölümünde açıklıkla dile getirmiĢtir. Kanlı terörden Ģikayetçi olmak da suç sayılamaz. Çünkü terör, can güvenliği ile birlikte demokrasiyi de tehdit eden bir tehlikedir. Teröre karĢı çıkmak her demokrat yurttaĢ gibi bizim de görevimiz ve hakkımızdır. ĠĢçi otobüslerinin, banliyö trenlerinin, iĢçi kahvehanelerinin, gecekondu semtlerinin, iĢyerlerinin, yasal grev ve toplantıların, sendika binalarının silahla tarandığı ve bombalandığı bir ortamda, bir iĢçi sendikası, terör karĢısında suskun kalamaz. Terör, dünyanın hemen her yerinde önce iĢçi haklarının kısıtlanmasına yol açar Toplumu zorbalıkla korkutmayı ve sindirmeyi amaçlayan terör eylemleri, en çok iĢçilere zarar verir. Kurbanlarının çoğunu da genellikle iĢçiler arasından seçer. Bu eylemler hangi amaçla ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, hangi kimliğe bürünürse bürünsün, er yada geç demokratik hakların ve bu haklara en çok ihtiyaç duyan emekçi kesimin çıkarlarını zedeler. Bu nedenle sendikalar demokrasiye ve barıĢçı yöntemlere sımsıkı sarılmak ve terörün her biçimine karĢı çıkmak zorundadırlar. ĠĢte biz de teröre bu amaçla karĢı çıkmıĢız. Bunun görevimiz ve hakkımız olduğuna inanıyoruz. Sömürüye, baskıya ve teröre karĢı çıkmanın sadece sendikalar için değil, iĢçi sınıfı ve tüm emekçiler için de görev olduğunu sanıyoruz. Böyle düĢündüğümüz içindir ki, iĢçi sınıfının bu sorumluluğunu anlaması ve bilmesi gerektiğini belirtmiĢiz. Sömürüye, baskıya ve teröre karĢı çıkmak suç olmadığına göre, üyelerimize, suç olmayan, üstelik kendi yararlarına olan bir davranıĢı önermemiz de suç sayılamaz. onlara "sömürü, soygun ve baskı yapın, terörist olun" demiĢiz. Ġddianameye aktarılan son cümlede ise, yayımlanan bu broĢürde sorunlarımızın nasıl değerlendirilmeye çalıĢıldığı ifade edilmiĢtir. Yani broĢürün sorunları ele alıĢ biçimi ve üslubu belirtilmiĢtir. Bu yöntemin üç unsur taĢıdığı vurgulanmıĢtır. 1. Ülkemizin sosyo-ekonomik yapısının özelliğini bir an olsun akıldan çıkarmamak, 2. Sorunlara siyasal bir içerik kazandırmak, 3. Onları sınıfsal açıdan değerlendirmek. Sayın Ġddia Makamının, bu unsurlardan muhtemelen 2. ve 3. göz önüne alarak, bizim "bütün meseleleri iktidar ve düzen değiĢikliği" sorununa bağladığımız, sonucuna vardığı anlaĢılmaktadır. Oysa gerek "SunuĢ" bölümünün tümünde, gerek Ġddianameye aktarılan cümleler içinde iktidar ve düzen değiĢikliği gibi kavramlar mevcut değildir.Sorunlar iktidar konusuna da bağlanmamıĢtır.Gerçi bir ülkedeki her türlü sorunun elbette ki siyasi iktidarlarla ilgisi vardır.Siyasi iktidar ile ilgili olmayan bir tek ülke sorunu gösterilemez. Zaten siyasi partiler ülke sorunlarını çözmek üzere iktidara gelirler, halk da onlara ülke sorunlarını çözsün diye oy verir.Bunda yadırganacak bir taraf yoktur.Ancak, bahse konu 52 "SunuĢ" yazısında iktidardan da, düzen değiĢikliğinden de söz edilmemiĢtir.Sayın Ġddia Makamı bir kıyas ve yorum yaparak, yahut bir tahminde bulunarak bu sonuca ulaĢmıĢtır. Sayın Ġddia Makamının kıyas, telkin ve yorumlarına yol açan ibarelerinden biri "sorunlara siyasal bir içerik kazandırma " ibaresidir.Sendikalar, iĢçilerin ekonomik, sosyal ve kültürel hak ve çıkarlarını koruyup geliĢtirmek üzere kurulan teĢekküllerdir.ĠĢçilerin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarından biri de örneğin ücrettir.Ücret konusu sadece kendi içinde ele alınsa bile,asgari ücret,iĢçinin verimliliği,iĢletme karı memur maaĢları, vergi, sigorta primi,en az geçim indirimi, ülkedeki fiyat düzeyi, enflasyon, ulusal ücret düzeyi gibi konular kendiliğinden gündeme gelir.Bu sendikanın isteyeceği ücret zammını tayin ederken,yukarıdaki unsurları dikkate almaması imkansızdır.Örneğin vergi ve sigorta primi kesintilerini yada enflasyonu göz önüne almadan yapılacak bir ücret zammı talebi hayal bile edilemez.Oysa bu benzeri konuların her biri, siyasi iktidarların izlediği ekonomik ve mali politikalar ile sıkı sıkıya ilgilidir.Bu konuları ülkedeki genel ekonomik, teknolojik, mali ve siyasi etkenlerden bağımsız olarak ele almanın fiilen olanağı yoktur.ġu halde ücret hakkında değerlendirme yapacak olan herhangi bir kiĢi ya da kuruluĢ,ister istemez ülkenin genel Ģartlarını, izlenen politikaları, iĢverenlerin karlılık durumlarını,enflasyona ve buna benzer sorunları da göz önüne almak zorundadır.Yani ücret olgusunu siyasi bir boyut içinde değerlendirmek, durumundadır. Aksi halde doğru ve anlamlı bir iĢ yapmıĢ olamaz. Çünkü ücret, siyasetten bağımsız bir olgu değildir. Tıpkı bunun gibi, çalıĢma süresi, yıllık izin hakkı, iĢ güvencesi, iĢçi sağlığı, sosyal yardımlar, kıdem tazminatı gibi sıradan konular dahi, özünde siyasi nitelik taĢıyan hususlardır. Örneğin kıdem tazminatı konusunun, ülkedeki siyasi iktidarların izlediği politikalardan bağımsız olduğunu söylemek hiç mümkün değildir. Zaten öyle olduğu içindir ki, hemen her hükümet bu konulara kendi programında özel yer vermiĢ, her parti kendine özgü çözüm yolları önermiĢ ve parlamentoda bu konular uzun uzun tartıĢılmıĢtır.Ücretlerin kontrol altına alınması ya da özgür toplu pazarlık koĢullarında belirlenmesi, ülke içi siyasal sorun olmak Ģöyle dursun, uluslararası mahiyette bir sorun olacak kadar önemlidir. ġu halde, iĢçileri ilgilendiren ortak sorunlar, zaten özünde siyasal sorunlardır.Ya da bir baĢka ifade ile siyasal koĢullardan bağımsız olarak ele alınmayacak, değerlendirilmeyecek ve çözümlenemeyecek sorunlardır.Bu, bizim irademizin ötesinde objektif bir gerçektir.Biz siyasaldır desek de, demesek de bu sorunlar siyasetle iç içedir. ĠĢte bu nedenle," sorunlara siyasi bir içerik kazandırmak" demek, o sorunları en geniĢ ve en doğru bir biçimde ele almak, tüm yönleriyle incelemek ve çözüm yollarını da mevcut gerçeklere göre tespit etmek demektir.Zaten kendisi siyasetle iç içe olan objektif bir sorunu, siyasetten tümüyle bağımsızmıĢ gibi incelemek, bilim dıĢı, bilimdıĢı, hayali ve sakat bir yöntemdir.Bizim bu türlü yanlıĢ bir yöntemi değil de, doğru ve bilimsel olan bir yöntemi tercih etmemizin suçla bir ilgisi olamaz.Demokratik hukuk devletinde yasalar,yurttaĢları yanlıĢ yapmaya zorlamaz, aksine doğru düĢünmeye özendirir. Bizim de doğru ve haklı olanı aramaktan öte bir kaygı ve kasıntımız olmamıĢtır. 53 Sayın Ġddia Makamına göre suçluluğumuza kanıtmıĢ gibi gösterilen ibarelerden biri de, "sorunları sınıfsal açıdan değerlendirmek" tir. ĠĢçi sendikaları,yasalarımızda iĢçi olarak tarif edilen meslek mensuplarının üye olduğu ve sadece onların hak ve menfaatlerini koruyan kuruluĢlardır.ĠĢçi Sendikalarına örneğin esnaflar yada iĢverenler üye olamaz.ĠĢveren sendikaları da sadece iĢveren diye tanımlanan kimselerin girdiği teĢekküllerdir. Buralara da iĢçiler üye olamaz. Gerek çağdaĢ sendikacılık anlayıĢı, gerek 274 sayılı Sendikalar Yasası,bu temel düĢünceye dayanmaktadır.Günümüzde iĢçiler ve iĢverenler, toplumun baĢlıca iki sınıfıdırlar.ĠĢçilerin bir sınıf teĢkil ettiği, kendi baĢına anlam taĢıyan objektif bir gerçektir.ĠĢverenler de yine sosyolojik bakımdan bir sınıf oluĢtururlar.Her toplumda sınıfların oluĢması ve varlığı kiĢilerin keyfi istek ve iradelerinden bağımsız olup, toplumsal kanunlara tabidir.Sınıfları biz değil toplum yaratır.ĠĢte iĢçi sınıfı dediğimiz sınıf da,toplumsal geliĢme sonucunda ortaya çıkmıĢ sosyolojik bir vakadır. ĠĢçi sendikaları sadece iĢçilerin üye olduğu kuruluĢlar olduğuna göre ve her ülkedeki iĢçilerin hepsine birden " iĢçi sınıfı " denildiğine göre, sendika sınıfsal bir örgüttür. Çünkü onun çerçevesini ve muhtevasını oluĢturan Ģey, bir sınıfa mensup olup olmamaktır.Örneğin bir " Spor Kulübü " sınıfsal olmayabilir. Bir " Yardım Derneği"nin ya da bir Fikir Kulübünün sınıfsal olması da gerekmeyebilir. Fakat sendika yapısı gereği ve yasal zorunluluk nedeniyle sınıfsal olmak zorundadır. Sınıfsal olan bir kuruluĢun, yani belli bir sınıf temelinde kurulan bir örgütün bakıĢ açısı, düĢüncesi, çabası ve faaliyet alanı da kuĢkusuz sınıfsal olacaktır.Yani kendisine vücut veren sınıfın sorunlarıyla uğraĢacak, o sorunlara öncelik verecek ve ülke sorunlarına kendi mensuplarının menfaatlerini gözeterek bakacaktır.Bunun tersini düĢünmek sendikanın varlığını ve fonksiyonunu inkar etmek anlamına gelir.Bir spor kulübünün ilgisi, faaliyet alanı ve bakıĢ açısı nasıl sportif ise, bir fikir kulübünün olayları değerlendirmesi nasıl teorik-ideolojik ise, bir sendikanın tutum ve davranıĢı da sınıfsal olmak durumundadır. Nitekim, iĢveren sendikaları dünyada ve ülkemizde olup biten bütün olayları, kendi mensuplarının ve iĢveren (sermaye) sınıfının çıkarları görüp değerlendirmektedir.Bu gayet tabii bir durumdur. Tıpkı onlar gibi iĢçi sendikasının da ülke ve iĢçi sorunlarını iĢçi açısından yorumlaması, elbette doğaldır.Zaten çoğulcu ve demokratik toplum olmak demek de budur. ĠĢverenlerin iĢveren gibi, iĢçilerin de iĢçi gibi düĢünmediği bir toplum, geri bir toplumdur. ÇağdaĢ uygarlık düzeyine ulaĢmanın yolu, her kiĢinin, her meslek grubunun ve her sınıfın kendi gerçek kimliği ile ortaya çıkmasına bağlıdır. Sahte çarpıtılmıĢ veya gizlenmiĢ toplumsal eğilimler ile çağdaĢ uygarlık düzeyine ulaĢılmaz. GörüĢ ve niyetler ne kadar açık ve ne kadar samimi bir biçimde ifade edilirse, demokratik ulusal irade de o kadar gerçekçi ve sağlam belirlenmiĢ olur. Ulusal iradenin en doğru ve gerçeğe en uygun Ģekilde ortaya çıkması, ulusu oluĢturan toplum kesimlerinin kendi görüĢ ve isteklerini olduğu gibi ortaya koyabilmelerine bağlıdır. Ġki yüzlü ya da bilinçsiz eğilimler, ulusal iradeyi 54 sakatlandığı gibi ulusun demokratik bütünlüğünü de sarsar. Toplumda keĢmekeĢ doğar. Toplum kesimlerinin kendi görüĢlerini ve isteklerini olduğu gibi ortaya koyamaması veya komploculuğa yol açar. Biz entrika ve komploculuktan değil, çoğulcu ve katılımcı demokrasiden yana olduğumuz için, ulusal birliğin ancak açıklık ve demokratlıkla sağlanabileceğine inandığımız için, elbette sorunlara sınıfsal açıdan bakmaya çalıĢtık. Sorunları sınıfsal açıdan değerlendirmiĢ olmamız, iĢçi sınıfına olan saygımızın yanısıra, ulusal iradeye, ulusumuza ve demokrasiye olan inancımızın da bir gereğidir. ĠĢçisi iĢveren gibi, iĢvereni iĢçi gibi, memuru esnaf gibi, esnafı köylü gibi, düĢünen ya da öyle görünen bir toplumla ulusal bir birlik sağlanamaz. Ulusal birliğin ve demokratik barıĢın yolu, sınıfsallıktan geçer. Kendi hak ve menfaatlerini bilmeyen bir sınıf, ulusal çıkarları hiç bilemez ve kollayamaz. Kendisine hayrı olmayan bir toplum kesiminin ulusa hiç hayrı dokunamaz. Oysa demokrasi rejim, ne istediğini bilen bildiğini ifade eden bilinçli yurttaĢların varlığına bağlıdır. Aksi halde demokrasi yıkılmakla kalmaz, ulusal birlik de parçalanır. Bizim demokrasinin yerleĢmesini ve ulusal birliğin sağlam temeller üzerinde sağlanmasını istemekten baĢka bir kastımız ve amacımız yoktur. "Olayları sınıfsal açıdan değerlendirmek" ifadesi de bu anlayıĢ içinde kullanılmıĢtır. II-BAZI KELĠME VE DEYĠMLERĠN TÜZÜK METĠNLERĠNDEN ÇIKARILMASI HERHANGĠ BĠR SUÇLAMAYA KANIT GÖSTERĠLEMEZ Ġddia Makamının tüzüklerimizle ilgili suçlamalarına savunmanın baĢlarında yanıt vermeye çalıĢmıĢtım.Ġddia Makamı tüzüklerimizde mevcut olan ifadeleri suçlamakla yetinmemiĢ, tüzüklerden çıkarılan yani mevcut olmayan bazı kavramlar için de suçlama getirmiĢtir.Gerçekten de, Ġddia Makamı GENEL-Ġġ Sendikasının tüzüklerde yaptığı değiĢikliklere iddianamede geniĢ bir yer vermiĢ ve GENEL-Ġġ'e yönelttiği suçlamaları tüzük değiĢikliği ile kanıtlamaya çalıĢmıĢtır.Bu amaçla sendikanın 1968,1972,1978 ve 1980 yıllarında kabul edilen tüzüklerinin bazı maddeleri iddianameye aynen aktarılmıĢ, bu maddeler arasında kıyaslamalar yapılmıĢ ve böylece sendikanın illegal bir örgüt olduğu, sendikanın zaman içinde proletarya diktatörlüğünü sağlayacak Ģekilde nitelik değiĢtirdiğini öne sürmüĢtür. Suçlamalar ġöyledir: 1.1968 tarihli tüzükte MĠLLĠYETÇĠLĠK ilkesi yer aldığı halde, 1972 tarihli Tüzüğün 3. maddesinde bu ilkeye yer verilmemiĢtir.Bu da Sendikanın Marksizmin gereği olarak enternasyonalizme geçtiğinin bir delilidir.(Ġddianame, sayfa38). 2. 1968 tarihli Tüzükte KOMÜNĠZM ile mücadele hedef alındığı halde,1972 tarihli Tüzüğün 3. maddesinden bu ifade çıkarılmıĢtır.Bu ise sendikanın komünizmin gerçekleĢtirilmesi hedefine yöneldiğini göstermektedir.(Ġddianame, sayfa 38) 55 3. 1968 ve 1972 tarihli Tüzüklerde yer almayan "ĠĢçi sınıfı bilimine dayalı genel eğitimin yaygınlaĢtırılması" ilkesi, 1978 ve 1980 tüzüklerinde konulmuĢtur.Bu ise sendikanın Marksist-Leninist militan yetiĢtirerek sınıf tahakkümü kurmaya ve müesses nizamı devirmeye yöneldiğinin delilidir.Çünkü iĢçi sınıfı bilimi demek, komünizm demektir.(Ġddianame, sayfa 38) 4. 1968 tarihli Tüzüğün 36. maddesinde "Partilerüstü politika" ilkesinin izleneceği belirtildiği halde, 1972 yılında bu ilkeden vazgeçilerek CHP'nin desteklediği ve ayrıca kendi amacına ulaĢmak için bazı üyelerini milletvekili seçtirerek çok sayıda taviz kopardığı öne sürülmektedir.( Ġddianame, sayfa 39). 5. GENEL-Ġġ Sendikası 1980 yılında Tek Tip Tüzüğü benimsemiĢ, böylece de illegal bir örgüt olarak aĢama kaydetmiĢtir.(Ġddianame, sayfa 31,37,38,56). ĠĢte Sayın Savcının tüzükler konusunda öne sürdüğü iddialar ve bu iddiaların kanıtları bunlardır.Bütün bu değerlendirmeler yapılmadan önce ise sayın savcı daha baĢtan Ģu yargıya ulaĢmaktadır: "GENEL-Ġġ Sendikasının kuruluĢundan, 12 Eylül 1980 tarihinde faaliyetlerine son verilmesine kadar, kabul edip uyguladığı ana tüzükler incelendiğinde önce münhasıran iĢçilerin yaĢam Ģartlarının geliĢtirilmesinin hedef alınmıĢ olmasına rağmen sonradan devletin anayasal düzeninin yıkılmasının hedefine yönelik faaliyetler içene girildiği ve tüzüklerde o yönde tadilat yapıldığı, sendikal hak ve faaliyetler göstermek için kurulmuĢ olan teĢekkülün nasıl siyasal iktidarın ele geçirilmesini ve proletarya diktotaryası kurulmasını amaç edinen legal görünüm altında illegal görünüm altında illegal faaliyetlerde bulunan yasa dıĢı bir kuruluĢ haline dönüĢtüğü görülebilir" (Ġddianame,sayfa 31) Sayın savcının genel ve soyut suçlaması iĢte budur. Bütün bu suçlamalara tek tek yanıt vermek ve Sayın Savcının somut gerçeklere bile ters düĢen iddialarının yanlıĢlığı ortaya koymak istiyoruz. MĠLLĠYETÇĠLĠK ĠLKESĠ TERK EDĠLMĠġ MĠDĠR ? Yukarıda da belirtildiği üzere sayın savcı, 1972 yılında terk edildiğini, böylece de 1972 yılından itibaren Genel-ĠĢ'in Marksizmin gereği olarak enternasyonalizme yöneldiğini iddia etmektedir. 1968 tarihli tüzükte, çıkarıldığı öne sürülen MĠLLĠYETÇĠLĠK ilkesi Ģu Ģekilde yer almaktaydı: " Madde 3- AMAÇ : Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçileri Sendikası aĢağıdaki temel amaçların gerçekleĢtirilmesinde, Anayasamızdaki sosyal ve iktisadi haklardan kuvvet alıp, sendika ve insan hakları temeline dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içinde 56 FAġĠZM-KOMÜNĠZM-GERĠCĠLĠK-YOLSUZLUK-CEHALET ve ADALETSĠZLĠĞE karĢı mücadele ilk görevlerinden sayar. Türk iĢçi hareketlerinin genel prensipleri içinde, insan haklarına, milliyetçilik-demokrasi, sosyal adalet ilkelerine, Anayasa, Atatürk idaresine bağlı kalmak Ģartıyla devlet, vilayet, belediye hizmetlerinde,özel idare ve kamu kesimi olsun veya olmasın iĢkolu veya iĢkolu gösterilmeyen veya mahallinde sendikası bulunmayan iĢyerlerinde çalıĢan iĢçileri teĢkilatlandırmak, aynı ideal etrafında toplanmak" 1972 tarihli tüzüğün değiĢik 3. maddesi ise Ģu Ģekilde düzenlenmiĢti. "Madde 3- AMAÇ: Gücünü ve kaynağını Cumhuriyet anayasasının sosyal, ekonomik ve siyasal hak ve özgürlüklerinden alan Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçileri Sendikası çalıĢan insanlarımızın tümünün her mutluluğa eriĢmesi imkanını milli, laik, sosyal, demokrat bir hukuk devleti düzeninde gören iĢçilerin toplandıkları bir dayanıĢma kuruluĢudur. Ġnsan emeğini en kutsal değerlerin baĢında sayan Genel-ĠĢ toplumumuzun çağdaĢ dünyanın uygarlık seviyesine çıkarabilmesi için hızlı ve dengeli bir kalkınma çabasına ihtiyacımız olduğu inancındadır. Bunun için de çağımızın geçerli kültür, teknoloji ve ekonomi değerlerinin ıĢığında, ülkemizin yapısal ve sosyal değiĢiklikler yapması gereğinin ve bu hedefe ulaĢmak için de Türk iĢçi hareketine büyük görevler düĢtüğünün bilinci içindedir." Ġddia Makamı 1968 ve 1972 tarihli tüzüklerin 3. maddelerini birbirileriyle kıyaslandıktan sonra, MĠLLĠYETÇĠLĠK ilkesini tüzükten çıkardığımızı ve böylece de Marksizmin gereği olarak enternasyonalizme yöneldiğimizi öne sürmektedir. Ġlk bakıĢta da görüldüğü üzere 1968 tarihli tüzük ile 1972 tarihli tüzüğün amaç baĢlıklı 3. maddeleri kelime ve cümle kuruluĢu bakımından birbirileriyle uzaktan yakından benzerliği olmayan bir biçim ve tertip içinde düzenlenmiĢtir.Muhtevaları farklı olmamakla birlikte, lafızları tamamen farklıdır.Bu denli farklı Ģekilde tertip edilmiĢ iki metnin birbiriyle kıyaslanması ve bir tek sözcüğün ikincisinde yer almaması nedeniyle suçlama yöneltilmesi, sadece hukuk kurallarına aykırı olmakla kalmaz, dilbilgisi kuralları bakımından da imkansızdır.Ġki metin arasında kelimeler ve cümleler bakımından teknik olarak, yani biçimsel olarak hiçbir benzerlik yoktur ki, bir tek sözcüğün ikincisinde yer almamıĢ olması baĢlı baĢına bir kıyaslama imkanı yaratmıĢ olsun. Bu nedenle Sayın Savcının kıyas ve yorum biçimi dilbilgisi ve mantık kurallarıyla çeliĢki içindedir. Öncelikle Ģunu belirtelim ki; 1968 tarihli tüzükte yer alıp da 1972 tarihli tüzükte bulunmayan tek sözcük " milliyetçilik" de değildir.Örneğin "FaĢizm", "komünizm", "gericilik", "cehalet", "yoksulluk"," adaletsizlik " gibi sözcüklerin yanı sıra, "Ġnsan Hakları", "demokrasi ve sosyal adalet ilkelerini" ve "Atatürk idaresine bağlı kalmak" deyimleri de aynı Ģekliyle muhafaza edilmiĢ değildir.Bu sözcükler ve deyimlerde farklı biçimde düzenlenmiĢtir.ġu 57 halde iddia makamının suçlama yöntemine sadık kalırsak Ģu sonuçlara ulaĢmamız gerekecektir. a) 1968 tarihli tüzükten " insan hakları" deyimi çıkarıldığına göre GENEL-Ġġ insan haklarına karĢıdır. b) 1968 tarihli tüzükten "demokrasi ve sosyal adalet ilkeleri" ne ve "Atatürk idaresine " bağlılık çıkarıldığına göre, GENEL-Ġġ demokrasiye, sosyal adalet ve Atatürk idaresine karĢıdır. c) 1968 tarihli tüzükte faĢizme, komünizme, gericiliğe, cehalete, yoksulluğa ve adaletsizliğe karĢı olunduğu halde yeni tüzükte bu sözcükler hiç yer almadığına göre,GENEL-Ġġ, cehalete, yoksulluğa, adaletsizliğe ve gericiliğe taraftardır.Çünkü 1972 tarihli tüzükte bunlara karĢı olduğunu söylememiĢtir. ĠĢte sayın iddia makamının yorum ve kıyas mantığı bizi bu sonuçları çıkarmaya zorlamaktadır.Bu sonuçların mantık kurallarıyla, gerçeklerle ve insanlığın asırlardır kazandığı bilimsel miras ile bağdaĢan hiçbir yönü olmadığı gün gibi ortadadır.Bir kuruluĢun tüzüğünden "faĢizme ve komünizme karĢı olduğu hususunu" çıkardı diye "faĢizmi ve komünizmi" istediği sonucuna ulaĢmak nasıl imkansız ve üstelik de temelsiz bir iddia ise, "milliyetçilik" sözcüğüne yer verilmemiĢ diye, o kuruluĢu Marksist enternasyonalist olarak nitelemek aynı ölçüde temelsiz bir iddiadır.Bir kiĢi yada kuruluĢ aynı anda hem "faĢist" hem de " komünist" sayılamayacağına göre, "milliyetçilik" sözcüğünün yer almamıĢ olması da Enternasyonalizmin kanıtı Ģeklinde gösterilmez. Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'i suçlarken Tüzükte yer alan bir düĢünce veya sözcüğü kanıt olarak göstermektedir.Gösterilen kanıt "var olan","mevcut olan" ile ilgili değildir.Tam tersine "yok" olan , bulunamayan ile ilgilidir.Askeri savcılık bizi tüzüğümüzde "Marksist enternasyonalizm" ilkesi var diye değil, "milliyetçilik" ilkesi yok diye suçlamaktadır.Bilebildiğimiz kadarıyla, bir sendikanın hangi sözcük yada deyimlerin bulunacağını gösteren ve "milliyetçilik" ilkesi yoksa, o tüzük Marksist enternasyonalisttir, diye hüküm getiren hiçbir hukuki belgemiz bulunmamaktadır. ġu halde Sayın Ġddia Makamı, bizi dıĢ aleme yansımıĢ bir irademizden ötürü değil, "fiil yokluğundan " ötürü itham etmektedir.Bu türlü bir suçlamanın Ceza Hukukunda yeri olmadığı açıktır. Sayın Ġddia Makamı, sadece yorum ve kıyaslama mantığı açısından yani suçlama yöntemi bakımından değil, "milliyetçilik ilkesinin" çıkarıldığı ve 1972 tarihli tüzükte yer almadığı yolundaki iddiasında da haklı değildir.Çünkü 1972 tarihli tüzüğün 3. maddesinde, tıpkı Anayasamızdaki düzenleme biçiminde olduğu gibi,".... milli .... devlet" deyimi kullanılmıĢ (Madde 3, paragraf2), aynı maddenin 8. fıkrasında "Tür iĢçi hareketinin ortak görüĢü olarak kabul edilen 24 ilkenin uygulanmasını desteklemek, bu ilkelerin fikrini yaymak ve bunun için çaba harcamak" iĢini amaçları arasına koymuĢ, yine 1972 tarihli tüzüğün 55. maddesinde "Atatürk devrimlerini ret ve inkar edenlere" karĢı olduğunu belirtmiĢtir. Söz konusu 24 ilkenin 1. maddesi "Türk milletinin ekonomik 58 ve sosyal sorunlarının bir bütün olduğunu" vurgulamaktadır. Eğer bu anlayıĢ "milliyetçilik" ilkesini içermiyorsa, "Atatürk devrimlerini ret ve inkar edenlere" karĢı olmak fikri içinde "milliyetçilik" ilkesine yer bulunmuyorsa," milli devlet" kavramı "milliyetçilik ilkesi"ni ifade etmeyecek Ģekilde anlaĢılıyorsa,Sayın Ġddia Makamının "milliyetçilikten" ne kastettiğini kavrayabilmemiz imkansızdır.Milli devlet ilkesini tüzüğe koyan, " Türk milletinin ekonomik ve sosyal sorunlarını bir bütün olarak" gören ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmayı tüzüksel bir görev sayan bir sendika'nın Marksist enternasyonalizm ile suçlaması, anlaĢılır bir Ģey değildir.Sayın Ġddia Makamı tüzüğümüzün her satırına,18 yıllık faaliyetlerimizin her parçasına en bilinçli, en doğru ve en çağdaĢ biçimde yansımıĢ bulunan bir anlayıĢımızı, ne anlama geldiğini anlatmakta güçlük çektiğimiz bir yöntemle yok farz etmektedir. Bizzat tüzükte yer alan ifadelerde bile ters düĢen bu iddia da temelsiz ve hayal ürünüdür. "Milliyetçilik" sözcüğünün 1968 tarihli tüzükte bulunup da 1972 tarihli tüzükte bulunması nedeniyle iddia makamının yönelttiği tüzükte bulunmaması nedeniyle iddia makamının yönlettiği suçlamanın ne denli ağır ve haksız bir esasa dayandığını göstermek için Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarından örnek vermek isteriz. Bilindiği gibi 1924 Anayasasının 2. maddesinden "Milliyetçilik" sözü çıkarıldı ve yerine " milli devlet" deyimi kullanıldı.Bu değiĢikliğin niçin ve hangi kaygılarla yapıldığı, doğru veya yanlıĢ olduğu ayrı bir konudur.Ancak Ģurası bir gerçektir ki 2. maddesinden " milliyetçilik" sözü çıkarıldı diye 1961 Anayasasını Marksist enternasyonalizme yönelmekle suçlamak akıl karı değildir.Zaten bugüne kadar da hiç kimse böyle bir asılsız iddiada bulunmamıĢtır. Diğer yandan " milliyetçilik" kavramı artık günümüzde tek bir anlayıĢı ifade eden, herkesin anlamında birleĢtiği bir kavram olmaktan çıkmıĢtır. Dolayısıyla uluorta kullanılacak bir sözcük değildir. Bugün bu dünyada bu sıfatı kullanan siyasi hareketler birbirinden farklı görüĢlere sahip oldukları gibi, aynı kavramın daha eski dönemlerdeki kullanımı ile günümüzdeki kullanımı da birbirinden epeyce farklıdır. Aynı kavram konusunda ülkemizde de 80 yılda yoğun tartıĢmalar yapılmıĢtır. Örneğin Turancılık, PanTürkizm,," Milliyetçi Hareket" gibi milliyetçilik anlayıĢlarıyla, Atatürkçü milliyetçilik birbirine taban tabana zıt kavramlardır. Atatürk, ırkçılığa, ümmetçiliğe, bölgeciliğe bölücülüğü, bencil ve mağrurane milliyetçiliğe, Pan-Ġslamizme,Pan-Türkizme ve Turancılığa kesinlikle karĢıdır.Atatürk milliyetçiliği,"Misak-ı Milli" temeline oturan "Tam Bağımsızlık" ülküsüne dayanır.O, çağdaĢ ölçülere uygun ve modern bir milliyetçilik anlayıĢının mimarıdır. Emperyalizme ve kapitalizme karĢı, mazlum ulusların onur ve çıkarını koruyan bir yurtseverliğin temsilcisidir. Kendine milliyetçi sıfatını yakıĢtıran öteki görüĢlerle uzak yakın hiçbir bağı yoktur. Nitekim ulusal kurtuluĢ savaĢımızda Mustafa Kemal'in safında çarpıĢanlara Turancılarla karıĢtırılır endiĢesiyle,"milliyetçi" değil "millici" denilmiĢtir.Bu konuda, yani, Atatürk'ün milliyetçilik anlayıĢı ile ırkçı, fanatik, bölgeci, yayılımcı ve bencil milliyetçilik akımları arasındaki fark konusunda, 1973 yılında Genel Kurmay BaĢkanlığının,Cumhuriyetin 50. yılı nedeniyle yayımladığı, " Türk Tarihi, Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçülük" isimli kitabın 302-308 nolu sayfalarında ayrıntılı açıklamalar yapılmıĢtır.Kitabın bu konudaki ana fikri Atatürk'ün milliyetçilik anlayıĢının öteki anlayıĢlarından farklı olduğu ve " tam bağımsızlık" temeline dayandığıdır. 59 Nitekim bizzat Atatürk Ģunları söylemiĢtir: "Vakıa bize milliyetçi derler. Fakat biz, öyle milliyetçileriz ki, bizimle iĢbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz.Onların bütün milliyetlerinin gereğini tanırız.Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve mağrurane bir milliyetçilik değildir" (Söylev ve Demeçler, C.I.sayfa 101) Atatürk Türk Milletini Ģöyle tarif etmiĢtir: "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir." (Prof.Dr.Afet Ġnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazmaları, sayfa 351). Görüldüğü gibi Atatürk'ün milliyetçilik anlayıĢı bölgeciliği ve ırkçılığı reddeder. Atatürk Turancılık konusunda Ģöyle demiĢtir: "Büyük ve hayali Ģeyler yapmadan, yapmıĢ gibi görünmek yüzünden, bütün dünyanın düĢmanlığını, garazını, kinini ve memleketin ve milletin üzerine çektik. Pan-Türkizm yapmadık, yapıyoruz, yapacağız dedik ve yine öldürelim dediler.Bütün dava bundan ibarettir. Bütün cihana korku ve telaĢ veren kuruntu, bundan ibarettir. Biz böyle yapmadığımız kuruntular üzerinde konuĢursak, düĢmanlarımızın sayısını, üzerimize olan baskısını arttırmaktansa, tabii hale, meĢru hale dönelim, haddimizi bilelim.Onun için Efendiler, biz hayat ve bağımsızlık isteyen bir milletiz ve yalnız ve ancak bunun için canımızı veririz." (Söylev ve Demeçler C.I,sayfa 199-201, TBMM'ni açıĢ konuĢması, 1921). Atatürk'ün söylev ve demeçlerinde ifadesini bulan bu milliyetçilik anlayıĢı uzun yıllar ülkemizde geçerliliğini ve saygınlığını korumuĢ, milliyetçilik denince Atatürk'ün çağdaĢ, barıĢçı, bağımsızlıkçı ve modern milliyetçiliği anlaĢılmıĢtır. Zaman zaman ırkçı, fanatik ve Turancı milliyetçilik eğilimleri boy göstermiĢse de bunlar, her seferinde geri plana atılabilmiĢtir. Ayrıca 1961 Anayasası, Atatürkçü milliyetçiliği ayrıntılı bir Ģekilde tanımlamıĢtır. "BaĢlangıç" bölümünde belirtilmiĢtir. 1970'lere kadar "milliyetçilik" konusunda da ciddi bir kavram kargaĢası doğmamıĢ, bu kavramdan hep, Atatürk'ün benimsediği ve Anayasamızda da ifadesini bulan modern milliyetçilik anlaĢılmıĢtır. ĠĢte GENEL-Ġġ herkesçe kabul gören ve Türkiye Cumhuriyetine Ģekil veren bir ilke olarak "milliyetçilik" ilkesine 1968 tüzüğünde yer vermiĢtir. Ancak 1970'lerden itibaren milliyetçilik kavramı yeniden tartıĢma konusu haline gelmiĢ,eski ve gerçek anlamından farklı Ģekilde anlaĢılıp kullanılmaya baĢlanmıĢ ve giderek tam bir kargaĢa doğmuĢtur.Atatürk'ün en yakın dava ve fikir arkadaĢı Ġsmet Ġnönü, "milliyetçilerin düĢmanı" diye suçlanabilmiĢ, onun 1940'larda Turancılara karĢı yürüttüğü mücadele "milliyetçiliğe karĢı mücadele" gibi takdim edilmiĢ, böylece milliyetçilik, ırkçılık ve Turancılık anlamında kullanılmaya baĢlanmıĢtır.Yakın tarihimizin son 15 yılındaki siyasal olayları anımsamak, milliyetçi sözcüğünün kimler tarafından ve ne maksatla kullanıldığını anlamaya yetecektir.O kadar ki, aynı tartıĢma 1982 Anayasası hazırlanırken bile sürdürülmeye çalıĢılmıĢ.DanıĢma Meclisinin bazı üyeleri "Atatürk Milliyetçiliği" deyiminin tasarıdan çıkarılarak yerine "Türk Milliyetçiliği" deyiminin konulmasını önermiĢlerdir.Hatta bu üyelerden birisi "Atatürk 60 Milliyetçiliği" diye bir milliyetçilik olmayacağını iddia etmiĢtir.KuĢkusuz bu önerilerin tümü reddedilmiĢtir. ĠĢte GENEL-Ġġ Sendikası hepsini tek tek belirtmeye gerek duymadığımız bu büyük kavram kargaĢası nedeniyle, hiçbir yanlıĢ anlamaya meydan vermeyecek bir Ģekilde ve ırkçı, fanatik yani Ģoven bir milliyetçilik anlayıĢının tuzağına düĢmemek amacıyla, 1972 tüzük değiĢikliğinde bu ve benzeri tabirlerle yer verilmemiĢtir.Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan "Milli Devlet" kavramı kullanılmıĢtır. Olayın aslı budur.Yoksa Sayın Ġddia Makamının iddia ettiği gibi amacı Marksist enternasyonalizme yönelmek değildir.Böyle bir Ģeye ne niyetlenmiĢtir, ne de aklından geçirmiĢtir.Bu konudaki temel endiĢesi, kendisine "milliyetçi" sıfatını yakıĢtıran ve milliyetçiliği tekeline almaya çalıĢan bir siyasi hareket ile aynı paralelde görünmemek olmuĢtur.Bunda da son derece haklı ve isabetli olduğu sadece bugünkü gerçekler açısından değil 80 yıllık tarihimizin gerçekleriyle de kanıtlanmıĢtır. Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'i 1974-1980 yılları arasındaki eylemleri nedeniyle suçlandığını, iddianamenin bu dönem için hazırladığını 56. sayfada belirtmektedir. Oysa, yine Sayın Savcı 38. sayfada GENEL-Ġġ'in 1972 tarihinde "milliyetçilik" ilkesini tüzükten çıkarmak suretiyle "Marksist enternasyonalizme" geçtiğini öne sürmektedir. ġu halde GENEL-Ġġ 1972 yılından itibaren suç iĢlemeye baĢlamıĢtır.Böyle bir iddianın doğru olup olmadığını yukarıda belirtmeye çalıĢtık.Ancak eklenmesi gereken husus vardır.Sayın Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'in 1972 yılında yani 14 yıl önce Marksist enternasyonalizme geçtiğini öne sürdüğüne göre, o tarihteki ve daha sonraki tüm savcılar, emniyet görevlileri, ÇalıĢma Bakanlığı yöneticileri ve hükümet yetkilileri bu "suçu" görmezden gelmiĢ, göz yummuĢ ya da örtbas etmiĢtir.Çünkü tüzük gizli bir belge olmayıp Emniyet Müdürlüklerine, Mahkemelere, Bölge ÇalıĢma Müdürlüklerine ve ÇalıĢma Bakanlığına ibraz edilen, kitap halinde bastırılıp dağıtılan, gizlisi saklısı olmayan bir belgedir. Bu belge hakkında Ģimdiye kadar hiçbir ceza davası açılmadığı gibi,ÇalıĢma Bakanlığı'ndan da bir düzeltme uyarısı gelmiĢ değildir. Sendika tüzel kiĢiliği 1972'den 1978'e kadar bu tüzükle vücut bulmuĢ, yönetilmiĢ ve temsil edilmiĢtir. Bu durum da demek ki,GENEL-Ġġ sendikası iddia makamına göre suç teĢkil eden bir tüzükle yönetilmiĢ ve dolayısıyla bizatihi kendisi "suçlu" bir örgüt olarak 6 yıl yaĢamıĢtır.Ve bunu da iddia makamının 1982 yılındaki keĢfinden önce hiç kimse fark edememiĢtir. Anayasa ve kanunlarla yönetilen bir devlet düzeninde, böyle bir olasılığın değil gerçekleĢmesi, düĢünülmesi bile korkunçtur.Türkiye Cumhuriyeti, dünü ile bugünü birbirinden kopuk, geçmiĢini inkar eden ve daha önceki yasal düzenlemeleri ve devlet etkinliklerini bir çırpıda ortadan kaldıran bir devlet değildir.60. kuruluĢ yılını kutladığımız Cumhuriyet idaresi, sürekli, kalıcı ve geçmiĢi ile geleceği tam bir bütünlük teĢkil eden, çağdaĢ bir hukuk devletidir.T.C.yurttaĢları bunu böyle bilerek hareket ederler. Yoksa dün suç sayılmayan bir eylem yarın suç teĢkil edecekse, hiç kimse geleceğe güvenle bakamaz, hatta bugünkü bireysel ve toplumsal etkinliklerini gönül huzuru içinde yapamaz. Yasalar, yurttaĢlara güvence vermek için vardır.Eğer bu güvence söz konusu değilse, yasaların değil keyfi ve kiĢisel emirlerin hüküm sürdüğü bir kamu düzeni içindeyiz demektir.Anayasa ve yasalarımıza ters düĢen böyle bir devlet anlayıĢı 61 asla gerçek değildir, gerçek olamaz.Buna ne 1961 Anayasası, ne 1982 Anayasası, ne de ulusal Cumhuriyet ve devlet bilincimiz cevap verir. Sonuç olarak, GENEL-Ġġin 1972 tarihli tüzüğünde “milliyetçilik” sözcüğü yer almadı diye bizi Marksist enternasyonalizme geçmekle suçlayan iddia makamının tüm iddiaları hayal ürünüdür. Bu iddia, gerçeklere dayanmayan, bizim kasıt ve amacımızla bağdaĢmayan, yasalarımıza, bilime ve mantık kurallarına ters düĢen bir iddiadır.Biz dün olduğu gibi bugünde , ulusumuzun yücelmesi,bağımsızlığını koruması, ülkemizin kalkınması ve milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içinde üyelerimizin haklarının korunarak Demokratik Cumhuriyetimizin güçlenmesi uğrunda çalıĢmıĢ olan, her türlü bölgeciliğe, ümmetçiliğe, ırkçılığa , Ģoven yani fanatik milliyetçiliğe, maceracılığa ulusal özellikleri inkar eden kozmopolitizme ve yabancı tahakküme karĢı çıkmıĢ olan çağdaĢ, barıĢçı, bağımsızlıkçı, birleĢtirici ulusal iradeci ve yüzde yüz yerli bir yurtseverlik anlayıĢının sahipleriyiz. BaĢka bir ulusu hor görmediğimiz gibi, hak ve çıkarlarımıza tasallut eden saldırgan ve emperyalist güçlerin de kesinlikle karĢısındayız.Ulusal onur ve özgürlük bizim için her Ģeyden üstündür. Bu anlayıĢ ve inançlarımızın da suç olmadığına inanıyoruz. "ANTĠ-KOMÜNĠZM" BAġKA ġEY-KOMÜNĠST OLMAMAK BAġKA BĠR ġEYDĠR. 1968 yılında uygulanan Tüzükte komünizmin mücadele edilen hedefler arasında yer almasına mukabil, müteakip tüzüklerde komünizmin mücadele hedefleri arasında gösterilmesi bir yana, açıkça olmasa bile komünizmin gerçekleĢtirilmesi, hedefine yönelindiği ve bu yönde özellikle eğitim faaliyetlerine ağırlık verildiği görülmektedir.( Ġddianame, sayfa 38). Yukarıda 1968 tarihli tüzük ile 1972 tarihli tüzüğün, konumuza iliĢkin bölümleri aynen aktarılmıĢ ve milliyetçilik ilkesinin çıkarılması hususu ayrıntılı olarak açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.Ġddia Makamı, tıpkı milliyetçilik ilkesinin çıkarılması konusunda öne sürdüğü suçlamayı, komünizm sözcüğünün çıkarılmasında da tekrar etmektedir.Kıyas ve yorum mantığı her ikisinde de aynıdır. Denilmektedir ki , siz madem ki "komünizmle mücadele" deyimini tüzükten çıkardınız, öyleyse komünistsiniz. Halbuki 1968 tarihli tüzükten sadece KOMÜNĠZM sözcüğü çıkarılmıĢ değildir.Söz konusu 3. madde baĢtan sona yeniden düzenlenmiĢtir.Eğer 1968 tarihli tüzüğün 3. maddesi aynen korunup, sadece "KOMÜNĠZM" sözcüğü kaldırılmıĢ olsaydı, belki o zaman iddia makamının iddialarını tartıĢmaya imkan verebilecek bir durum doğabilirdi. Bir suç olup olmadığı ancak o zaman belki incelemeye değer bir konu olabilirdi. Oysa gerçekte böyle bir durum yoktur. Dolayısıyla iki madde metnini sadece bir tek sözcük itibariyle biribiriyle kıyaslamak ve buradan hareketle de suç izafe etmek mümkün değildir. Sözü edilen sözcüğün yer aldığı cümle Ģudur: 62 " Madde 3-Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçiler Sendikası aĢağıdaki temel amaçların gerçekleĢtirilmesinde, Anayasamızdaki sosyal ve iktisadi haklardan kuvvet alıp, sendika ve insan hakları temeline dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içinde FAġĠZM-KOMÜNĠZM-GERĠCĠLĠK-YOKSULLUK-SEFALET-CEHALET ve ADALETSĠZLĠK' le mücadele etmeyi ilk görevlerinden sayar." 1972 tarihli Tüzükte bu cümle mevcut değildir.Ġddia makamı bu cümle içinde mücadele edilecek hedef diye gösterilen 7 sözcükten sadece birisini seçmekte ve sadece bunun yeni tüzükte yer almamıĢ olması yüzünden suçlama yöneltmektedir.Oysa aynı düĢünceden yola çıktığımız taktirde, GENEL-Ġġ'in, FaĢizm-Gericilik-Yoksulluk-Sefalet-Cehalet ve Adaletsizlik sözcüklerini çıkarmıĢ olması nedeniyle da suçlanması gerekirdi.O zaman Genel-ĠĢ'in FAġĠZM' i,GERĠCĠLĠĞĠ, YOKSULLUĞU, SEFALETĠ, CEHALETĠ, ve ADALETSĠZLĠĞĠ gerçekleĢtirmeye yöneldiğini de iddia etmek icap ederdi.Çünkü 1972 tarihli Tüzükte bunlar da mücadele edilecek hedef olarak gösterilmemiĢtir. Sayın Savcı bu sözcüklerin yeri tüzükte yer almamıĢ olmasını, sendikanın faĢistliğine, gericiliğine yoksulluk, sefalet, cehalet ve adaletsizlik taraftarı oluĢuna bir kanıt diye sunmamıĢtır. Ama "KOMÜNĠZM" sözcüğünün yeni tüzükte bulunmamasını,GENEL-Ġġ' in komünistleĢtiği yolunda bir kanıtmıĢ gibi mütalaa etmektedir.Bu yaklaĢım ve yorum biçimi öncelikle kendi içinde tutarlı değildir.GENEL-Ġġ'i suçlu göstermek pahasına, mantıki bir tutarsızlığın tuzağına düĢürülmüĢtür. Eğer bu iddiayı kendi içinde tutarlı bir hale getirmek gerekirse,o zaman GENEL-Ġġ'in söz konusu 7 sözcüğü yeni tüzükte yer vermemesini, sadece KOMÜNĠZM' i değil, FAġĠZMĠ-GERĠCĠLĠĞĠ-YOKSULLUĞU-SEFALETĠ-CEHALETĠ ve ADALETSĠZLĠĞĠ gerçekleĢtirmek fiiliyle suçlamamız Ģarttır.Ancak bu takdirde iddia makamının iddiası kendi içinde tutarlı olur. Fakat bu durumda da objektif bir yanlıĢlık ortaya çıkar.Çünkü bir örgüt, aynı anda hem FAġĠST, hem KOMÜNĠST olamaz, bu eĢyanın tabiatına aykırıdır. ġu halde Sayın Ġddia Makamının iddiası, iddianamedeki biçimiyle tutarsız, tutarlı hale getirildiğinde ise yanlıĢtır.Tutarsız ve yanlıĢ olduğuna inandığımız bu iddiayı kabul edebilmem imkansızdır. Bir tüzükte "Komünizmle mücadele edileceğine " dair hüküm bulunamaması, o tüzüğün komünizmi gerçekleĢtirmeyi amaçladığı anlamına gelemez. Komünizmi amaçlayan bir örgüt için bambaĢka koĢullar ve bambaĢka bir program gereklidir. Bir kuruluĢ, tüzüğüne "komünizmle mücadele edeceği" yolunda hüküm koymadı diye suçlanmaya kalkıĢılırsa, böyle bir suçlama sonunda korkarız ki, dünyadaki ve ülkemizdeki örgütlenmelerin çok büyük bir bölümünü komünist saymamız icap eder. Bu düĢüncemizi sadece iki örnekle açıklayabiliriz. Bugüne kadar ülkemizde benimsenen ve uygulanan hiç bir anayasada "komünizmle mücadele edileceği" Ģeklinde bir hüküm bulunmamıĢtır. Atatürk'ün kurduğu ve ölünceye kadar Genel BaĢkanlığını yaptığı CHP'sinin tüzüğünde de bu türlü bir madde mevcut değildi. ġimdi durum böyledir diye, Türk Devleti Anayasalarının ve Cumhuriyeti kurup kökleĢtirmiĢ olan partinin komünizmi 63 gerçekleĢtirmeyi amaçladığını söylemek, herhalde doğru olamaz.Gerçi Atatürk'ü, onun kurduğu partiyi ve bazı anayasalarımızı komünistlik ve BolĢeviklilikle suçlayanlar olmuĢtur.Fakat bu iddialar, gerçeğin ifadesi olmaktan çok, siyasi mücadelenin heyecanlı ve talihsiz birer karalama çabası olarak kalmıĢtır.Bu türden asılsız suçlamaların ülkemize ve demokrasimize hiç bir yarar sağlamadığı herkesin kabul ettiği bir gerçek olsa gerektir. Komünizm ile mücadeleyi esas alan kiĢi ve kuruluĢlar siyaset biliminde "anti-komünist" olarak tarif edilmemektedir. "anti-komünizm", baĢlı baĢına ve özel mahiyette siyasal bir düĢünce ve davranıĢ modelidir," anti-komünizm", sadece komünizme değil, "sol" un her çeĢidine ve bu arada sosyal demokrasi, demokratik sol, demokratik sosyalizm gibi ılımlı "sol" siyasetlere de karĢı çıkan; sosyal devlet ilkesini reddeden bağnaz ve fanatik bir sağ görüĢtür.AĢırı tutucu bir akımdır. Örneğin liberal, Hıristiyan demokrat ve merkez partiler," anti-komünist" sayılmazlar. Çünkü bu siyasetler, komünizmi benimsememekle birlikte, sosyalist ya da komünist partilerin yasal çerçevede faaliyette bulunmasına karĢı çıkmazlar. Hatta bu tür partilerle zaman zaman iĢbirliği ve hatta koalisyon bile yapabilirler.ġu halde, komünist olmamak, komünizmi benimsememek ve komünist düĢünceye karĢı çıkmak, onu yanlıĢ bulmak baĢka Ģeydir.Solun her türlüsünü kanun dıĢı ilan etmek ve her türlü solculuğu zorla ortadan kaldırmak isteyen "Anti-Komünizm" baĢka Ģeydir. Nitekim, örneğin bir liberal partinin siyaset dilindeki sıfatı "anti-komünist" değildir."anti-komünist" diye daha çok faĢist ve nasyonal sosyalist partilere denir.Komünist olmayan siyasi örgüt ve kiĢilerin tümü değil, sadece belirli bir bölümü "anti-komünist"tir.Bu hem siyaset teorisinin,hem de tarihsel tecrübenin ortaya koyduğu bir gerçektir. Oysa,Ġddia Makamı, komünizmle mücadeleyi temel ilke düzeyinde ve pratik faaliyet alanında ana hedef olarak benimseyen, yani,"anti-komünist" olmayan her düĢünce, ya da kuruluĢu, komünist saymaktadır.Sayın Savcıya göre,"anti-komünist" olmayanlar komünisttir.Böylece siyaset yelpazesi sadece iki kanattan oluĢmaktadır.Bir yanda komünistler, öte tarafta anti-komünistler. Bu türlü bir siyaset yelpazesi tasviri herhalde gerçekçi değildir.Çünkü, bugün dünyada ve özellikle de batı ülkelerinde "anti-komünist" olarak tarif edilebilecek partilerin sayısı ve gücü son derece sınırlıdır.Avrupa’da siyasal yelpazenin çok büyük bir alanını komünist olmayan, fakat," anti-komünist" de sayılmayan partiler iĢgal etmektedir.Hatta Batı Avrupa ülkelerinin hiç birinde "anti-komünist" nitelikte bir siyasi partinin iktidarı yoktur.Ana muhalefet partileri de bu nitelikte değillerdir.Artık günümüzde "antikomünist" olamamak,"komünist" olmak anlamına gelmemektedir.Bu iki Ģey birbirine özdeĢ değildir.Çok partili hayatın geliĢmesi ve siyasal hayatın çeĢitlenmesine paralel olarak "anti-komünizm", genelde komünizme karĢı olmaktan çıkıp solun her çeĢidine bağnazca karĢı duran, onu kanun dıĢı ilan eden aĢırı sağ bir akım haline gelmiĢtir. Ülkemizde de bu yönde bir geliĢme meydana çıkmıĢtır. Önceleri, "anti-komünizm" komünizmi benimsememek ve onu yanlıĢ bulmak 64 biçiminde de kullanıldığı halde, daha sonraları "anti-komünizm" her türlü sol düĢünceyi yasaklamak isteyen, her türlü yeniliği "komünizm" diye gören ve hatta kendilerinden baĢka herkese bu damgayı yapıĢtıran bir dar görüĢlülüğün sloganı durumuna düĢmüĢtür. Ülkü çapında "komünizm ile mücadele dernekleri" kurdurulmuĢ, Ġsmet ĠNÖNÜ' ye "Ortanın Solu" fikrini ortaya attığı içn "Moskova'nın Yolu" gösterilmiĢ,en basit iĢçi istekleri ve eylemleri komünistlikle suçlanmıĢtır.Yakın tarihimizin olayları hatırlandığında,"komünist" damgasını yememiĢ çok az önemli kiĢi gösterilebilir.ĠĢte bütün bu geliĢmeler sonucunda,"anti-komünizm" sadece küçük ve fanatik bir grubun istismar ettiği özel bir slogan haline geldiği ve sosyal içerikli her eylem "Komünistlik" sayılıp yıpratılmaya çalıĢıldığı için, "komünizm ile mücadele" deyimi GENEL-Ġġ tüzüğüne konulmamıĢ ve böylece de bu deyimi uluorta kullanılan tuzağına düĢülmemeye çalıĢılmıĢtır. Bu noktada değiĢiklik, toplumumuzda siyasi Ģekillenmenin ve siyasi geliĢmelerin bir sonucudur.Yoksa iddia makamının öne sürdüğü gibi,GENEL-Ġġ'in komünistleĢmeye baĢladığının bir delili asla değildir.Zaten bir kuruluĢun bir gün içinde "antikomünistlikten" "komünistliğe" sıçraması hayal bile edilmeyecek kadar imkansız bir değiĢikliktir.Her biri farklı farklı siyasi düĢüncelere sahip olan, kimi AP'de,kimi CHP'de görev almıĢ bulunan sendika yöneticilerinin bir anda komünist haline gelmesi herhalde düĢünülemez.Ġddia makamının bu konudaki değerlendirmesi, bizim kasdımızı ve amacımızı kesinlikle yansıtmayan, ülkemizdeki siyasal ve sosyal geliĢmeleri göz ardı eden ve imkansız olan bir Ģeyi gerçekleĢtirmiĢ gibi sunan bir esasa dayanmaktadır. Sayın Ġddia Makamı,GENEL-Ġġ'in tüzüklere yansımıĢ bulunan fikri yapısını değerlendirirken, sadece "komünizm ile mücadele" ibaresi nin çıkarılmıĢ olduğunu kanıt diye göstermektedir. Yani, tüzükte bulunan bir hükmü değil, bulunmayan bir deyimi esas almaktadır. Oysa, aynı tüzükte GENEL-Ġġ' in komünizme taraftar olmadığını ve karĢı çıktığını gösteren ifadeler mevcuttur.Hatta iddianameye aktarılan 3. ve 55. maddenin bütün fıkraları, anayasal devlet düzeninden, Atatürk devrimlerinden ve hukuk devletinden yana olduğumuzun ifadesidir. Sahip çıkılan ve yayılmasına çalıĢacağı belirtilen 24 ilkenin bizahati kendisi baĢlı baĢına bir kanıttır. Türk-ĠĢ'e bağlı en büyük sendikalarından biri olarak GENEL-Ġġ'in etkin çaba ve desteğiyle karara bağlanan, bununla yetinilmeyip,sendika ana tüzüğünü geçirilen,Türk-ĠĢ yönetimince samimiyetle savunulmadığı için etkisizleĢtirileceğinden kaygı duyulan ve DĠSK'e katıldıktan sonra da Tüzükte açıkça muhafaza edilen 24 ilke, özüyle sözüyle demokrasiden yana, ve her türlü totaliter rejime karĢıdır. Sayın Ġddia Makamı, bütün bunları görmezlikten gelmekte, bir sözcük bulunmadı diye, GENEL-Ġġ'i suçlamaktadır.Yöneltilen suçlama,tüzükte, yer alan hükümlerce de nakzedilen,delilsiz bir iddia niteliğindedir. Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ 'in 1972 yılından itibaren komünizmin gerçekleĢtirilmesi hedefine yöneldiği, çünkü tüzük değiĢikliğini bu tarihte yaptığını öne sürmektedir. Bilindiği üzere 1972 yılında ülkemizde sıkı yönetim uygulanmaktaydı.Böyle bir dönemde 65 yapılan tüzük değiĢikliğinin 141 ve 142. maddeler kapsamına giren bir suç teĢkil etmesi ve bunun da kovuĢturmaya uğramamıĢ olması ilginç bir çeliĢkidir.Grevlerin ve her türlü toplantıların sıkıyönetim izniyle yapıldığı bir dönemde böyle bir suçun gözden kaçması herhalde düĢünülemez.Bile bile kovuĢturma yapılmadığını söylemek ise, ağır bir suçlama olur. O dönemin sıkıyönetim yetkilileri ve devlet yöneticileri bu tüzük değiĢikliğinde hiç bir suç görmemiĢ olmalılar ki, o yönde bir soruĢturma yapmaya bile ihtiyaç duymamıĢlardır. Oysa, Ġddia Makamı, aradan 10 yıl geçtikten sonra, vaktiyle suç olarak görülmemiĢ bir fiilden ötürü bizleri suçlamaktadır. Devlet-YurttaĢ iliĢkisinin ilkesi açısından da bu suçlama, gerçekçi ve haklı bir esasa dayanmaktadır. Sonuç olarak, Ġddia Makamının, tüzük değiĢikliği nedeniyle bize yönelttiği "komünizm" ithamı da, delilsiz, haksız ve gerçekleĢtikten uzak olup, kastımızı aĢan bir iddiadır. VIII-TÜRK-Ġġ'TEN NĠÇĠN AYRILDIK? AYRILMAK SUÇ MUDUR? GENEL-Ġġ Sendikası, 22 Nisan 1962 tarihinden kurulmuĢ Milli tipte bir iĢçi teĢekkülüdür. KuruluĢundan, 1975 yılının Ağustos ayında yapılan Olağanüstü Genel Kurula kadar Türk-ĠĢ Konfederasyonunun üyesi olarak faaliyet göstermiĢtir. Bu genel kurula gelinceye kadar geçen 13 yıllık süre içinde Türk-ĠĢ çatısı altında ekonomik, sosyal ve sendikal konularda farklı görüĢ, tutum ve davranıĢlar olmuĢtur. Bugün dahi Türk-ĠĢ'e bağlı tüm sendikaların ve sendikacıların aynı görüĢ içinde olmadıkları herkesçe bilinmektedir.Bu durum bugün nasıl doğal bir Ģeyse, geçmiĢte de farklı görüĢlerin aynı çatı altında bulunması gayet tabidir. ĠĢte, GENEL-Ġġ Sendikası da o tarihlerde Türk-ĠĢ'in üst yönetiminde görev yapan sendikacıların izlediği sendikal politikayı zaman zaman eleĢtirmiĢ, onların tutumunun yanlıĢ olduğunu belirtmiĢ ve karĢı çıkmıĢtır.Özellikle,Türk-ĠĢ Ana Tüzüğünün, genel kurul kararlarının çiğnendiğini sık sık vurgulamıĢ, konfederasyon genel kurul kararlarıyla belirlenmiĢ olan 24 ilke konusundaki samimiyetsizlikleri dile getirmiĢtir.ĠĢçi sınıfının çıkarlarına ters düĢen, sosyal politika biliminin ilkeleriyle çeliĢen, sendikal demokrasiyi tahrip eden ve iĢçilerin birleĢerek güçlü sendikalar meydana getirmesini önleyen Türk-ĠĢ icraatını beğenmediğini ortaya koymuĢtur. Bütün bu eleĢtirilerin niçin yapıldığı, nereden kaynaklandığı ve Türk-ĠĢ'in bu yanlıĢ politikasının neler olduğu, o tarihlerdeki yayınlarımız, demeçlerimiz ve genel kurullardaki konuĢmalarımız ile açıkça ve defalarca kamuoyuna duyurulmuĢtur.Gerek bugünkü eleĢtirilerimiz, gerekse Türk-ĠĢ'in izlemesi gereken politika konusundaki düĢüncelerimiz herkesin bilgisi içindedir. Türk-ĠĢ Konfederasyonunun yöneticileri, GENEL-Ġġ' in görüĢlerine ve iyi niyetli önerilerine tahammül edememiĢlerdir.Demokratik ilkelerine göre kurulmuĢ olan demokratik bir biçimde çalıĢması gereken bir Konfederasyonda yasalara, tüzüklere ve iyi niyet kurallarına aykırı, tepeden inme, anti demokratik ve bölücü yöntemler egemen 66 olmuĢtur. GENEL-Ġġ, bizzat Türk-ĠĢ yöneticileri tarafından yıpratılmaya, küçük düĢürülmeye ve bölünmeye çalıĢılmıĢtır. 34 no' lu iĢkolunda, GENEL-Ġġ' i bölmek üzere rakip sendikalar kurdurulmuĢ, aynı iĢkolunda aynı konfederasyona bağlı tek ve güçlü bir sendika oluĢturmak varken, iĢçilerin birliği parçalanmaya çalıĢılmıĢtır.GENEL-Ġġ ' in toplu sözleĢme yetkilerini kaybetmesi için türlü oyunlar oynanmıĢtır. Türk-ĠĢ yöneticileri, GENEL-Ġġ' i yasal demokratik yoldan yıpratamayınca, bu defa aynı örgüt içinde bulunmaması gereken zorba yöntemlere baĢvurmuĢlardır.GENEL-Ġġ'in ihracına yönelmiĢlerdir.Artık Türk-ĠĢ içinde kalmak imkansız hale gelmiĢ ve ayrılmak kaçınılmaz olmuĢtur.Türk-ĠĢ'ten ayrılma kararı görüĢ ayrılığından olduğu kadar,Konfederasyon-Sendika iliĢkilerindeki bu olumsuzluklar nedeniyle de alınmıĢtır.Ayrılma kararının siyasi bir yönü yoktur.Bu gerçeği GENEL-Ġġ camiası gayet iyi bilmektedir.Nitekim, bu kararın alındığı Genel Kurulda, Genel Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilenler arasında AP milletvekilleri ve aynı doğrultuda olan baĢka sendika yöneticileri de bulunmaktaydı.Fakat, Olağanüstü Genel Kurul ayrılma kararını oy birliği ile almıĢtır.Eğer bu karar siyasal bir esasa dayansa idi, bir kitle örgütü olan ve dolayısıyla çeĢitli inançlara sahip bulunan delegelerin farklı biçimde hareket etmesi gerekirdi.Oysa, gerçek durum böyle değildir.Ayrılmanın nedeni Türk-ĠĢ yönetiminin bölücü antidemokratik oyunlarıdır. GENEL-Ġġ'i yıkma çabalarıdır. Genel-ĠĢ üyeleri kendi sendikalarına yapılan akıl almaz haksızlıkları yakından bildikleri için GENEL-Ġġ'ten ayrılmamıĢlardır. Aksine, sendika üye sayısı kısa zamanda yükselmiĢtir. Gerçek bu olduğu halde iddianame, Türk-ĠĢ'ten ayrılınmıĢ olmasını adeta bir suç, bir günah, gizli amacın bir parçası gibi göstermektedir. Kaldı ki, bir sendikanın illa da Türk-ĠĢ'e üye olmasını ya da her halükarda üye olarak kalmasını emreden bir yasa yoktur.274 sayılı Sendikalar Kanununa göre bir konfederasyona üyelik veya bir konfederasyondan çekilme sendikanın genel kurulunun kararı ile olur.Genel Kurul kararı ise, ayrılma yolunda tecelli etmiĢtir.Bunun anayasaya, yasaya, sendika tüzüğüne aykırı bir yönü bulunmamaktadır.Genel Kurul, yasalardan doğan hak ve yetkisini kullanmıĢtır.Yasaları çiğnemek Ģöyle dursun, sendikalarda demokratik iĢleyiĢi öngören Sendikalar Kanununun gereğini yerine getirmiĢtir. Üstelik, Türk-ĠĢ üst yönetimi ile görüĢ ayrılığına düĢen, Türk-ĠĢ'ten ayrılan tek sendika GENEL-Ġġ de değildir. Türk-ĠĢ'in içinde her zaman ve bugün dahi derin görüĢ ve tutum ayrılıklarının bulunduğu bir yana, Türk-ĠĢ dıĢında 3 ayrı Konfederasyon vardır.Türk-ĠĢ'e üye 50 sendika olduğu halde onun dıĢında 800 dolayında sendika bulunmamaktadır. Sendikalı iĢçilerin sadece %48'i Türk-ĠĢ içindedir.Geriye kalan %52'si ise öteki sendikalara üye bulunmaktadır. Türk-ĠĢ'e üye olmak nasıl bir hak ise, üyelikten ayrılmak da aynı değerde bir haktır.Bunun yasalarımız ile çeliĢen hiç bir tarafı yoktur. Tersini düĢünmek, yasalarımızın Türk-ĠĢi koruduğu, ona öncelik ve ayrıcalık tanıdığı anlamına gelir ki, yasalarımız Türk-ĠĢ'i değil, iĢçilerin sendika kurma ve sendika seçme serbestisini güvence altına almıĢtır. Anayasamız ve iĢ yasalarımız tek sendika-tek konfederasyon prensibini benimsememiĢtir.Ülkemizde, totaliter rejimlerden farklı olarak, 67 sendika seçme özgürlüğü vardır. ĠĢte, GENEL-Ġġ' in 3 Ağustos 1975'te toplanan Genel Kurulu, bu özgürlüğü kullanmıĢ, kendi hak ve menfaatlerine aykırı gördüğü Türk-ĠĢ'ten ayrılma kararı vermiĢtir. Dolayısıyla bu kararın hukuken tartıĢılabilecek herhangi bir yanı, cezayı gerektirecek hiç bir tarafı yoktur. Kaldı ki, ayrılma kararı Genel Yönetim Kurulunun değil, yasa gereği Genel Kurulun kararıdır, Bu yönde de sorumlu tutulmamız söz konusu olamaz. IX-ĠġÇĠ SINIFI BĠLĠMĠ KOMÜNĠZM DEMEK DEĞĠLDĠR Ġddianamede, GENEL-Ġġ çeĢitli yayınlarda iĢçi sınıfı bilimi deyimini kullandığı, hatta 1978 ve1980 tarihli tüzüklerde iĢçi sınıfı bilimine dayalı eğitimden söz edildiği belirtilmektedir. Ġddia Makamı iĢçi sınıfı bilimi denen Ģeyin bilimsel sosyalizm, onun da komünizm olduğunu iddia etmekte ve buradan hareketle GENEL-Ġġ'in komünizmi kurmayı amaçlayan Marksist-Leninist bir gizli örgüt olduğunu öne sürmektedir.Bu iddia ve bu iddianın öne sürülüĢ biçimi, GENEL-Ġġ'e yöneltilen suçlamanın da belkemiğini oluĢturmaktadır. Nitekim iddianamenin 38'inci sayfasında aynen Ģöyle denilmektedir. ĠĢçi sınıfı biliminin iĢçilerin uzun yıllar süren ekonomik mücadelelerden elde edilen deneyimlerin bir bütünü olduğu, sanıklarca ifade edilebilirse de, özellikle eğitim faaliyetlerinde takip edilen yol ve konularla birlikte değerlendirilmesi halinde, bunun hiç böyle olmadığı iĢçi sınıfı bilimi deyiminin bilimsel sosyalizm yani komünizm ile eĢ anlam taĢıdığı, dolayısıyla sendika yönetimini ele geçiren örgütün asıl hedefine varabilmek için Marksizm beyinleri yıkanmıĢ mevcut devlet düzeninden, mevcut ekonomik düzenden hoĢnut olmayan ve onu zor yolu ile devirip iktidara gelemeyi isteyen bir taban oluĢturmayı hedeflediğini ortaya çıkarmaktadır. (Ġddianame, sayfa 38). Aynı iddia, iddianamenin öteki bölümlerinde de sık sık tekrar edilmektedir. ġu halde Ġddia Makamına göre, iĢçi sınıfı bilimi demek, bilimsel sosyalizm demektir.Bilimsel sosyalizm, komünizmdir. Komünizm ise proletarya diktatörlüğü anlamına gelir. Öyleyse GENEL-Ġġ iĢçi sınıfı bilimini tüzüğüne koyduğuna göre, 141. maddede öngörülen, sınıf tahakkümünü amaçlayan, illegal bir örgüt haline getirilmiĢtir. ĠĢte iddia makamının suçlama mantığı budur. Oysa bu mantık ve bu mantığa esas olan bilgiler yanlıĢtır.ġöyle ki: Öncelikle Ģunu belirtmek gerekir ki, GENEL-Ġġ 18 yıllık faaliyet döneminde, hiç bir yayında, hiçbir kararında ve yöneticilerinin hiç birinin konuĢmasında, Marksizm, Leninizm, komünizm ya da proletarya diktatörlüğü gibi deyimler kullanılmıĢ değildir.Bu deyimleri kullanmadığı gibi o deyimleri onayladığını ima bile etmemiĢtir. Halbuki Türkiye'de bu deyimlerin kullanıldığı pek çok kitap ve dergi yayınlanmıĢ olup, bu kitapların büyük bir kısmı bugün bile serbestçe satılmaktadır.Böyle olmasına rağmen GENEL-Ġġ bu deyimlere kendisine ait hiç bir dokümanda yer vermemiĢtir. Eğer GENELĠġ iddia makamının öne sürdüğü gibi komünizmi kurmayı amaçlayan bir kuruluĢ olsaydı, o deyimlerin yoğun olarak kullanıldığı ve yazıldığı bir ortamda, kendisi de aynı deyimleri kullanırdı. Oysa GENEL-Ġġ bu türden bir örgüt olmadığı için bu deyimlere de iltifat etmemiĢtir.Gerçek budur.Ve her Ģeyden önce bu gerçeğin tespit edilmesi gerekir. 68 GENEL-Ġġ sadece iĢçi sınıfı bilimi deyimini kullanmıĢtır. ĠĢçi sınıfı biliminden anladığınız Ģey, Batı Avrupa'da iĢçilerin ve sendikaların 150-200 yıllık deneyimleriyle kazandıkları teorik ve pratik bilgilerin birikimidir. Biz iĢçi sınıfı bilimi diye, iĢçilerin uzun yıllar süren ekonomik mücadele sonucunda elde ettikleri bilgi ve deneyimlerin tümüne diyoruz. En iyi toplu sözleĢmenin nasıl yapılacağına, en etkin sendikacılığın nasıl olması gerektiğine, iĢçilerin hayat koĢullarının nasıl bir anlayıĢ içinde iyileĢtirileceğine; enflasyon, iĢsizlik, geri kalmıĢlık, gelir adaletsizliği, baskı ve bağımlılık gibi toplumsal hastalıkların iĢçi sınıfına niçin ve ne Ģekilde, zarar verdiğine, ücret, sosyal yardım, çalıĢma süresi, izin hakkı, iĢ güvenliği, iĢçi sağlığı ve sosyal güvenlik gibi konularda iĢçiler açısından en isabetli yolun ne olduğuna karar verirken, yahut da siyasi iktidarlar tarafından izlenen ekonomik veya sosyal politikaların iĢçi sınıfına yararlı mı yoksa zararlı mı olduğunu düĢünürken göz önüne aldığımız evrensel sendikal tecrübelerdir. Kısaca iĢçi sınıfı bilimi, bilimi toplumsal olaylara iĢçi sınıfı açısından ve bilimsel yoldan bakmayı sağlayan bilgilerdir. Bir sendikanın toplumsal olayları kendi üyeleri açısından, değerlendirmesi ve bu değerlendirmeyi yaparken de bilimsel olmaya çalıĢması gayet doğal bir durumdur. Bir iĢçi sendikasının bilime değil de safsataya, hurafeye, yalan ve yanlıĢ bilgilere, kısacası bilim dıĢı esaslara dayanması düĢünülemez. Ekonomi, sosyoloji, maliye, sosyal politika, tarih, hukuk ve hatta matematik gibi bilim dallarından yararlanmaması, onu baĢarısızlığa götürür. Uzun vadeli, ciddi, etkili ve kamuoyunun gözünde itibarlı olmak isteyen bir sendika bilimsel gerçeklere uygun hareket etmelidir. ÇağdaĢ uygarlık düzeyine ulaĢmak isteyen bir ülkenin sendikacıları, olarak Avrupa ülkelerinde 200 yıldan beri sürdürülen sendikacılık pratiğine ve hızla geliĢen bilime önem vermemiz görevimizdir. ĠĢte biz iĢçi sınıfı bilimi derken, yukarıda saydığımız bilimlerin ortaya koyduğu gerçekleri ve mensubu olmaya çalıĢtığımız Batı Avrupa ülkelerindeki bilgi birikimini kastediyoruz.Olaylara bu gerçeklerin ve bilgi birikiminin penceresinden bakarak, iĢçilere en iyi nasıl hizmet edebileceğimizin yol ve yordamını arıyoruz.ĠĢçi sınıfı bilimi tabirinden amacımız, kastımız budur. Bunun dıĢında bir kasıt ile kullanmıĢ değiliz.Bizim bu kastımızı ve amacımızı aĢan Ģekilde anlamlandırılmasını da kabul etmiyoruz. Oysa Ġddia Makamı, iĢçi sınıfı bilimi deyimini bizim anladığımız ve kullandığımız anlamda kullanmamaktadır. Ġddia Makamına göre iĢçi sınıfı bilimi, komünizm ile Marksizm-Leninizm ile eĢ anlamdadır. Böyle bir deyimi kullananlar da proletarya diktatörlüğünü istemiĢ olurlar. Ġddia Makamının yaptığı bu kıyaslama, yorumlama ve özdeĢleĢtirme çabası kiĢisel bir çaba, keyfi bir düĢünme yoludur. Sadece kendisini ilgilendiren bu yöntemin doğru olup olmadığı açık bir gerçektir. Çünkü bugün olduğu gibi geçmiĢte de, sosyalizm, komünizm, Marksizm-Leninizm gibi deyimler farklı kiĢilerce farklı Ģekillerde değerlendirilebilir. 69 Dün olduğu gibi bugün de sosyalizm, komünizm, ve Marksizm gibi deyimler, tek ve mutlak bir siyasi görüĢün ifadesi olan sözcükler değildir. Özellikle günümüzde, bu deyimler, farklı kiĢi ve kuruluĢlarca birbirine taban tabana zıt siyaset görüĢ sistemleri olarak kullanılmaktadır. Örneğin Çin ile Sovyetler Birliğinin Marksizm-Leninizm anlayıĢları arasında herkesin bildiği derin farklar vardır. Fransız, Ġspanyol, ve Ġtalyan komünist partileri ile örneğin Macaristan Komünist Partisi arasında temel görüĢ ayrılıkları bulunmaktadır. Son yıllarda Avrupa Komünizm diye yepyeni bir deyim siyaset literatürüne girmiĢtir. Hatta ve hatta KruĢçef'in sosyalizm anlayıĢı ile Stalin'inki arasında büyük farklılıklar olduğu tarihe mal olmuĢ bir gerçektir. ġimdi, yukarıda kısaca saydığımız görüĢlerin tümünü tek bir görüĢün içinde mi değerlendireceğiz? onları özdeĢ mi sayacağız? Hayır, böyle bir değerlendirme yanlıĢ olur. Tarihi gerçeklere ve somut olaylara ters düĢer. Onları, kullandıkları deyimlere değil, kendi gerçek nitelikleri ile değerlendirmemiz gerekir. Aralarındaki farkları da ancak bu Ģekilde tespit edebiliriz. Ġddia Makamı sosyalizm deyimini komünizm deyimi ile eĢanlamlı saymıĢtır.Ona göre, sosyalizm sözcüğünü kullanan bir kiĢi, komünizmi kastetmektedir.Ve proleterya diktatörlüğünü kurmayı amaçlamıĢ olmaktadır.Bugün NATO ittifakına bağlı ülkelerin pek çoğunda sosyalist partiler iktidardadır. Sosyalist olan ve sosyalizmi açıkça savunan bu partilerin komünist olmadığı ve proletarya diktatörlüğünü amaç edinmediğini, dünyanın bildiği bir gerçektir. Fransız Devlet BaĢkanı Mitterand, Yunanistan BaĢbakanı Papandreau, Sosyalist Enternasyonalinin BaĢkanı, eski Federal Alman ġansölyesi Willy Brandt ya da Helmuth Scmidt, iddia makamına göre Marksist-Leninist sayılmak gerekir, çünkü bu kiĢiler ve onların mensup oldukları partiler sosyalisttirler ve sosyalizm deyimini kullanmaktadırlar. Yahut da Libya'yı bizzat devletin isminde sosyalist sözcüğünü kullandı diye komünist saymak gerekecektir. Oysa böyle bir Ģey yakıĢtırmadan da öte, maddi bir yanlıĢlık olur. Ġnsanların yahut da kuruluĢların Marksist-Leninist olduğunu ve proletarya diktatörlüğünü kurmayı amaçladığını gösteren Ģey, onların iĢçi sınıfı bilimi veya sosyalizm deyimlerini kullanmıĢ olmaları değildir. Sosyalizm sözü hiç kimsenin özellikle de Marksın veya Lenin'in tekelinde değildir. Bizzat Marks'ın kendisi, kendi sağlığında en az 10 çeĢit sosyalizm olduğunu belirtmiĢtir. Bunlardan bazıları, Marks'tan da önce ortaya atılmıĢ görüĢ ve akımlardır. Günümüzde ise sosyalizm konusunda çok daha fazla sayıda ayrı görüĢ ve akım bulunmaktadır. GeçmiĢte papazlar tarafından savunulmuĢ olan Kilise Sosyalizmini, içinde sosyalizm sözcüğü var diye kimse Marksist-Leninist saymaya kalkıĢmamıĢtır. Almanya'da nasyonal sosyalist hareketin lideri Hitler'i "Sosyalizm" sözcüğünü kullandı diye kimse komünist diye tarif etmemiĢtir.Bugün de, Dünyadaki "Sosyalist" sıfatı kullanan yüzlerce akım veya partiyi "Marksist-Leninist" saymak, topuna birden komünist demek, kimsenin aklına gelmemiĢtir. 70 Fakat,Türkiye'ye gelindiğinde,Ġddia Makamı, sadece iĢçi sınıfı bilimi deyimini kullandığımız için bizi Marksist-Leninist saymak, hukuksal temelden yoksun bir iddiadır.Biz, Anayasamızın suç saymadığı farklı siyasi görüĢlerin sahibiyiz. X-SONUÇ Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar, Sonuç olarak, Genel BaĢkanımızın da daha evvel belirttiği gibi GENEL-Ġġ Sendikası: -18 yıllık meĢruiyettir. -GENEL-Ġġ Sendikası ulusal, bağımsız, demokratik bir sendikal örgüttür. -GENEL-Ġġ Sendikası ve her kademedeki yöneticisi 1961 Anayasasını, demokratik parlamenterler sistemi savunmuĢtur. -GENEL-Ġġ Sendikası yöneticileri hiç bir zaman, hiç bir Ģekilde sınıf diktatoryasından yana olmamıĢ, her türlü diktaya karĢı çıkmıĢlardır. -Genel-ĠĢ Sendikası, bütün yayınlarında açıklama ve kararlarında iĢçi ve emekçilerden yana bir siyasal iktidardan söz ederken, Anayasayı temel almıĢ,genel oy mekanizması ve demokratik yol ve yöntem dıĢında her türlü vasıtayı reddetmiĢtir. -Kurulduğu günden, yöneticilerin elinden alındığı 12 Eylül 1980 tarihine kadar ülkemizde çağdaĢ sendikacılığın örneği olmuĢ, iĢyerindeki üyesinden, en üst yöneticisine kadar tüm mensuplarının çaba ve fedakarlıklarıyla 150 binlik bir kitleye ulaĢmıĢ, asgariden yarım milyon insanın ekmeği, tuzu ve katığıyla ilgilenmiĢ, sosyal güvenlik kurumları, dinlenme yerleri, üretim ve tüketim müesseseleriyle yaĢamın her alanında üyeleriyle içiçe olmuĢ, geliĢmiĢ demokratik ülkelerdeki sendikal merkezlerin övgülülerini kazanmıĢ, milyarlara varan mal varlığıyla üyesinin güvencesi olmuĢ ve nihayet 1100 ünitesiyle kurumlaĢmıĢ bulunan Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçiler Sendikası gizli örgüt olarak suçlanamaz. Genel-ĠĢ Sendikasının bu niteliklere büründüren ve bunun için de hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan GENEL-Ġġ Sendikası yöneticileri de gizli örgüt yöneticisi olarak suçlanamaz. Bu tür bir suçlamayı adalet de, tarih de, affetmez. Bu duygular içinde GENEL-Ġġ Sendikasının tüzel kiĢiliğiyle biz yöneticilerinin mutlaka aklanacağına inanıyorum. Saygılarımla, Ġsmail Hakkı ÖNAL 71 72