Büyük sürgün 150. yılında

advertisement
On5yirmi5.com
Büyük sürgün 150. yılında
Kafkas Vakfı'nın Kurucu Başkanı Doç. Dr. Fethi Güngör, bazı Çerkes ırklarının
tamamen yok olduğu söylüyor.
Yayın Tarihi : 21 Mayıs 2014 Çarşamba (oluşturma : 10/11/2017)
Çerkes Sürgünü modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri. Ancak üzerinden geçen
150 yıla rağmen dünya kamuoyunda karşılığını bulabilmiş değil. Yaklaşık 2 milyon Çerkesin tehcir
edildiği 1864 yılında en az 500 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Yeni Şafak'a konuşan Kafkas
Vakfı'nın Kurucu Başkanı Doç. Dr. Fethi Güngör, bazı Çerkes ırklarının tamamen yok olduğu söylüyor.
300 yıl süren Rus-Kafkas savaşlarının Kafkas halklarının yenilgisiyle sonuçlanması üzerine
gerçekleşen sürgünün üzerinden 150 yıl geçti. Kafkas Vakfı raporlarına göre bu süreçte en az 1
milyon 500 bin Kafkasyalı yurdundan edildi. Sürgüne tabi tutulan nüfusun dörtte birinin yolculuk,
kamp yaşamı ve yeni yerleşim yerine alışma sürecinde öldüğü tahmin ediliyor. Yani, yaklaşık olarak
500 bin Kafkasyalı sürgün yolculuğu sırasında veya vardıkları Osmanlı limanlarında yaşamını yitirdi.
Karadan ve denizden gelen ölüm
Ölen insanların binlercesi karadan gerçekleşen sürgün yolculuğu boyunca açlık, salgın hastalık ve
kötü koşullara yenik düşerek can verdi. Gemiyle tehcir edilenlerin binlercesi, ayakta duracak kadar
bile yer bulamadan dolduruldukları gemilerin dalgalara dayanamayıp aşırı yükten batmasıyla
Karadeniz'de boğuldu. Yolculuğu tamamlayanların çoğu kalıcı hastalığa yakalandı ve en acısı
sürgüne ve soykırıma tabi tutulan Çerkeslerin bir kısmı getirildikleri toplama kampına benzer
yerlerde köle gibi satıldı. Sürülenlerin Kafkasya'da bıraktıkları toprakları, evleri ve sahip oldukları
diğer tüm malvarlıkları Kafkasya'ya iskan edilen Rus ve Kazaklara verildi.
Çarın Kafkasya temsilcisi olarak atadığı Grandük Mişel'in 1864 Ağustosu'nda Batı Kafkasyalılara
gönderdiği fermanda, 'Bir ay içinde Kafkasya'yı terk etmeyenlerin savaş esiri olarak Rusya'nın farklı
mıntıkalarına sürüleceği' yazıyordu. Müslüman halk Ruslara esir olmak yerine Osmanlı'ya sığınmayı
tercih etti. Ancak sonuç umdukları gibi olmadı.
İnsan yüklü gemilerin yolcularının boşaltıldığı yerlerden biri olan Trabzon'daki Rus Konsolosu, Mayıs
1864'te, 'Sadece Trabzon'da 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti
gösteren olursa derhal denize atılırdı' açıklamasında bulunmuştu.
Kayıtlara göre hem Kafkasya hem de Osmanlı kıyılarında ölen insanların gömüldüğü çok sayıda
toplu mezar bulunuyor.
Kafkasya'dakinden çok daha fazla Kafkasyalı Anadolu'da
Çerkesler bu sürgün soykırım politikasından ötürü dünyanın çeşitli yerlerine dağılmak zorunda kaldı.
Sadece Ürdün ve Suriye'de 100 binin üzerinde Çerkes yaşadığı tahmin ediliyor. 2012 yılı sayımına
göre günümüzde Rusya işgali altındaki Kafkasya topraklarında sadece 712 bin Çerkes var. Ancak
Çerkes Araştırmaları Merkezi verilerine göre Türkiye'deki Çerkes nüfusunun 2 ile 3 milyon arasında
olduğu tahmin ediliyor. Bu durum şunu gösteriyor, Çerkeslerin dünya üzerinde en yoğun olduğu yer
Anadolu toprakları.
Soykırımı tanıyın!
Her yıl Büyük Çerkes Sürgünü'nün yıl dönümü olan 21 Mayıs tarihinde çeşitli anma programları
gerçekleştiren Çerkesler, 150 yıl önce yaşananların bir soykırım olduğunu ve dünyanın bunu
soykırım olarak tanıması gerektiğini vurguluyor. Yıllardır Taksim'deki Rusya Konsolosluğu önünde
protesto gösterileri düzenleyen sürgünün torunları, haklarını aramaktan vazgeçmeyeceklerini her
vesileyle vurguluyor.
Büyük Çerkes Sürgünü ile ilgili önemli araştırma ve raporlama çalışmalarına ev sahipliği yapan
Kafkas Vakfı'nın Kurucu Başkanı sosyolog Doç. Dr. Fethi Güngör'e sürgünün bilinmeyenlerini,
soykırım iddialarını ve Anadolu Çerkeslerinin durumunu sorduk.
1864'te yaşananlar sürgün olarak mı yoksa göç olarak mı tanımlanmalı?
Göç kavramı daha ziyade kişilerin kendi iradeleri ile gerçekleştirdikleri nüfus hareketleri için
kullanılır. Büyük çoğunluğu 'Adıge'ler olmak üzere Kafkas halklarının anavatanlarını terk ederek
dönemin Osmanlı topraklarına dağılması göç kavramıyla ifade edilemez. Zira, binlerce yıl hür ve
mutlu yaşadıkları cennet gibi vatanlarını isteyerek terk etmediler. Rus esaretine düşüp Sibirya'ya
sürülmek yerine zoraki tercih edilmiş bir göç olduğu için Kafkasya'dan Anadolu'ya yönelen nüfus
hareketinin en hafif karşılığı tehcir, zorunlu göç olabilir. Kaldı ki, uzun bir savaşın ve soykırımın
ardından gelen bu tehcir, planlı programlı ve sistematik bir şekilde, çok kısa bir zaman diliminde
yüzbinlerce insanın elverişsiz şartlarda yurtlarından tahliye edilmesi sebebiyle tam bir 'sürgün' olayı
olarak insanlık tarihindeki utanç verici yerini almıştır.
Ruslar zaten yenilmiş ve tüm gücünü kaybetmiş bir halkı tamamen sürme gereğini neden duydu?
Çarlık, zaten uzun savaşlar neticesinde iyice yorduğu, nüfusunu kırıp evlerini ve ekinlerini yaktığı,
hayvanlarını telef ettiği ya da sürüp götürdüğü, yetişkin ve savaşkan erkek nüfusundan mahrum
bıraktığı bu halkları neden sürmüş olabilir? Sürdü, çünkü bu halklar Rus yöneticilerine göre
uslanmaz, dik kafalı, isyankar halklardı. Ayrıca Deli Petro'nun gösterdiği sıcak denizlere inme
hedefinin önünde güçlü bir duvar olarak duruyordu Kafkas halkları. Bir diğer hedef ise Kafkasya
coğrafyasını Kafkasyalılardan arındırarak Rus ve Rus Kazakların iskanıydı.
Osmanlı Devleti'nin o dönemdeki politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Osmanlı Devleti zaten çöküş sürecine girmiş, sürekli kan kaybeden bir imparatorluk olarak ben
merkezci bir politika gütmüştür. İmam Mansur'dan İmam Şamil'e kadar uzanan mücadele sürecinde
Kafkas halklarına gereken desteği veremeyen Osmanlı, bir nevi devlete taze kan vermek
maksadıyla 50-60 bin kadar Müslüman Çerkes'in gelmesini istiyordu. Ancak, tahmininin çok
üzerinde bir nüfus gelince bir hayli zorlandı. Çoğunlukla etnik problemlerin yaşandığı bölgelere
Çerkes muhacirlerini yerleştiren Osmanlı Devleti, birçok stratejik menfaat gözeterek dağınık bir
yerleşim politikası güttü. Çöküş sürecinde olmasına rağmen iskan sürecinde yüksek meblağlı
harcamalar yapması, Osmanlı tebaasının muhacirlere misafirperver davranması gibi insani vasıfları
hayır ve minnetle yad etmek gerekir. Ancak, her nüfus hareketinde olduğu gibi Büyük Çerkes
Sürgünü'nde de istismarcıların görev başında olduğu unutulmamalıdır.
Bazı Çerkes ırklarının tamamen yok olduğu doğru mu?
Maalesef bu doğru. Ubıhlar büsbütün yok olmanın eşiğine geldi. Ubıhça da tarihin derinliklerine
garkoldu. Tarihi Çerkesya'da bazı sülaleler yok oldu. Karadeniz'in kuzey sahillerinde yaşayan
Şapsığlar Çerkesya'nın en kalabalık halkı idi. Şubat ayında Kış Olimpiyatları'nın yapıldığı Soçi dahil
tüm Kıyıboyu Şapsığ bölgesinde bugün sadece 10 bin kişi yaşıyor. Tarihçi Kabuzan'ın Rusya
arşivlerinde mahfuz belgelere dayanarak yazdığı 'Kuzey Kafkasya Nüfusu (19-20. Yüzyıllar)' isimli
eserde yer alan bir tek tablo büyük insanlık suçunu tek çırpıda ele veriyor. 1834 yılında nüfusları
573 bin olarak kaydedilen Adıgelerin nüfusu 33 yıl sonra, 1867'de 44 bine düşüyor! Yani soykırım
boyutundaki yoğun savaşlardan sonra Adıge nüfusu bir anda on beş kat düştü.
Kadim bir ülke olan Çerkesya neredeyse tamamen yok edildi, Rusya bundan dolayı bugüne dek hiç
sorumlu tutulmadı, hiçbir açıklama yapmadı ve bedel ödemedi. Bu nasıl açıklanabilir?
Rusya'ya hesabı kim soracak? Avrupa mı, Amerika mı? Siyasi menfaatleri ne kadar çelişse de, Rusya
Batı için ne kadar saldırgan ve tehditkar olsa da, mesele Müslüman halklara karşı birlikte, aynı
doğrultuda politika gütmek olunca, derin ihtilaflarını bir kenara koymayı biliyorlar. Rusya'ya hesap
soracak olan İslam İşbirliği Teşkilatı'dır. Bu teşkilat Avrupa Birliği gibi tek anayasayla yönetilen, tek
bir para birimi olan, ortak savunma sistemini kurmuş, kendi bilim ve teknolojisini geliştiren bir
kuvvetli birlik olursa, o vakit sadece Kafkas halklarının, sadece Müslüman halkların değil, dünyadaki
tüm mazlum halkların hakları zalimlerden sorulabilecektir.
Şu anda Kafkasya topraklarında durum nedir, sürgün edilenlerin torunları ülkelerine geri dönüyor
mu?
Göstermelik bir 'repatriant; geri dönüş' kanunu çıkardı Rusya Federasyonu, ama bunu daha çok
Rusya dışında bulunan Rusların rahat dönmesi için kullanıyor. Çerkeslerin geriye dönüşü çok
meşakkatli ve yıldırıcı bir süreç şeklinde işletildiği için bu kanundan yararlanabildiklerini söylemek
zor. SSCB 1991 sonunda çöktü, bu güne dek anavatanına dönebilen Çerkeslerin sayısı bin kişiye
ulaşmış değil. Kabardey Balkar Cumhuriyeti'nin 'Ovir' denen yabancılar şubesinde ikamet almak için
işlem yaptırmıştım, şubede görevli Çerkes şef, 'Bize göre sizinle bir Zencinin başvurusu arasında
fark yok' diyebilmişti. Yani, dedenizin buradan gitmiş olmasının, akrabalarınızın hala burada yaşıyor
olmasının size sağladığı bir ayrıcalık bulunmuyor.
Anadolu Çerkesleri 150 yıldır kültürlerini ve dillerini korumak adına neler yapabildi, sosyolojik olarak
nasıl bir pozisyonda bulunuyorlar.
Anadolu Çerkesleri içlerine kapanarak dillerini ve kültürlerini uzunca bir süre yaşatmayı başardılar.
Ben elli yaşındayım. Çerkesçenin en yoğun kullanıldığı Kayseri-Uzunyayla yöresinde doğup
büyümüş biriyim. Bizden sonraki neslin dili konuşamadığını üzülerek gözlemliyorum. Demokratik
açılım sürecinde çok geç kalmış olumlu bir adım atılmış oldu. Çerkesçe yayın kolaylığı, bazı
üniversitelerde Çerkes Dili ve Kültürü bölümü açılması olumlu bir gelişme. Ancak, Çerkesçe'nin
Anadolu'da var olabilmesi, Çerkeslerin kültürlerini yaşatabilmesi için hem demokrasi ve insan hakları
alanında daha ileri adımlar atılması, hem de Çerkeslerin kendi iç dinamiklerini harekete geçirmesi,
dillerine ve kültürlerine sahip çıkması gerekiyor.
Son olarak ve genel olarak tüm bu yaşananlar için neler yapılabilir, neler yapılmalıdır?
150 yıl önce Kafkasya'da yaşananlar sadece Çerkeslerin, Kafkasyalıların bir meselesi değildir. Hatta,
sadece bir Müslüman halkın meselesi de değildir. İnsanlık ailesinin yaşayan en kadim üyelerinden
biri olan Çerkeslere Çarlık rejimi ve SSCB döneminde uygulanan soykırım ve sürgünler insanlık suçu
olup bütün bir insanlığın bu ayıbı birlikte temizlemesi gerekiyor. Uluslararası kuruluşların ortak bir
komisyon oluşturarak tarih boyunca işlenmiş soykırım ve sürgün olaylarını tespit ederek
mazlumlara itibarlarının iade edilmesi, zalimlerin mirasçılarının özür beyanı, tazminat ödemesi,
anayurtlarına dönüş hakkı verilmesi gibi insani adımlar atılması imkansız değildir. Ben insanlığın
geleceğinden umutluyum. İslam dünyasının insanlık ailesini huzurlu bir çatı altında
toparlayabileceğine inanıyorum.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Büyük sürgün 150. yılında
Download