– — ˜ ™ - allah`a hamd ve sena

advertisement
TESBÝH
zenlenmesi, idarî ve adlî yapýlarýn, din ve
vicdan hürriyetinin belirli esaslara baðlanmasý yanýnda toplumsal dayanýþma bilincinin geliþtirilmesi de amaçlanmýþtýr. Hz.
Peygamber’in hicretin 5. senesinde (62627) baþ gösteren kýtlýk üzerine kendisini
hicret etmeye mecbur býrakan Mekkeliler’in yardým isteðine olumlu cevap vermesi (a.g.e., I, 274) Ýslâm’da tesânüdün
insanî boyutunu göstermesi bakýmýndan
önemlidir.
Fýkýh eserlerinde, gerek akrabalar gerekse müslümanlar arasýnda yardýmlaþma
ve dayanýþmayý teþvik eden âyetlerden hareketle muhtaç durumda olanlara yardým
etmenin öncelikle yakýnlarýnýn görevi olduðu belirtilir. Hanefîler’e göre aradaki din
farký bile akrabalarýn bu yükümlülüðünü
ortadan kaldýrmaz. Yardýmlaþma ve dayanýþmada gönüllü davranma esastýr, ancak
bakým yükümlülüðünü yerine getirmekten kaçýnan akraba aleyhine dava açýlabilir. Kaynaklarda akrabalarla ilgili dayanýþmanýn çerçevesi oldukça geniþ tutulmuþtur. Ancak muhtaç kimse bu çerçeveye giremeyecek kadar kimsesiz ve himayesiz
ise bu durumda büyük aile olan toplum
devreye girer ve muhtacý destekleme görevi ona düþer; bazan toplum adýna bu görevi devlet yerine getirir. Devlet görevini ihmal ederse muhtaç durumda olana yargý
aracýlýðýyla hakkýný alma yolu açýktýr (M.
Ebû Zehre, s. 69-74; M. Receb Beyyûmî,
II, 1154-1163). Fârâbî bazý siyaset bilimcilerinin, devlet gelirlerinden bir kýsmýný ihtiyaç sahibi ve düþkün kesimlerle çalýþma
gücü bulunmayanlarýn bakýmýna ayýrmak
gerektiði düþüncesinde olduklarýný ifade
eder (Fu½ûl münteze£a, s. 76). Zekât, kurban, sadaka-i fýtýr, fidye, kefâret, nezir,
karz gibi konulara ve kardeþlik, yardýmlaþma, paylaþmaya dair âyet ve hadisler
Ýslâm kültüründe tesânüdün kurumlaþmasýnda önemli ölçüde etkili olmuþtur (M.
Ebû Zehre, s. 97-101; Kemâl Bû Zeyd, III,
1204-1206). Meselâ yemini bozmak, ihramda iken avlanma yasaðýna uymamak, kasten ramazan orucunu bozmak gibi bazý
suçlar için konulan kefâretler (el-Bakara 2/
184, 196; el-Mâide 5/89; el-Mücâdile 58/
3-4), bir yandan cezalandýrma amacý taþýrken diðer yandan yoksul ve düþkünlere
maddî destek saðlama hedefine hizmet
etmektedir. Ayrýca Ýslâm’ýn dört temel ibadeti olan namaz, oruç, zekât ve haccýn da
toplumsal iletiþimi ve dayanýþmayý geliþtirici etkileri vardýr. Ýlkini bizzat Hz. Peygamber’in gerçekleþtirdiði, daha sonraki
dönemlerde çok geniþleyen vakýflar Ýslâm
medeniyetinde tesânüd ilkesinin hayata
geçirildiði en önemli kurumlardýr. Menfaati halka tahsis edilen vakýf eserleri, insanlarýn onurunu zedelemeden ihtiyaçlarýnýn
karþýlanýp sýkýntýlarýnýn giderilmesi gibi büyük yararlarý yanýnda dolaylý olarak sosyal
barýþýn korunup desteklenmesine de önemli katký saðlamaktadýr.
Ýslâm âlimleri insanýn sosyal varlýk oluþunu onun kendi kendine yetersizliðinin,
dolayýsýyla dayanýþmaya ihtiyacýnýn zorunlu sonucu olarak görmüþlerdir. Konuyu felsefî açýdan ele alan ilk müslüman düþünürlerden Fârâbî, insanýn kendi varlýðýný
sürdürebilmesi ve insanî yetkinliðini kazanabilmesi için gerekli olan þartlarý elde
edebilmesinin diðer insanlarla bir arada
dayanýþma içinde yaþamasýna baðlý olduðunu, yeryüzünde toplumlarýn meydana
gelmesinin temelinde bu zorunluluðun bulunduðunu belirtir. Fârâbî, bu açýdan toplumsal dayanýþmayý -hadiste görüldüðü
gibi- bir bedenin organlarý arasýndaki iliþkiye benzetir (Ârâßü ehli’l-medîneti’l-fâ²ýla, s. 117-119). Bu temel fikir Ýslâm düþünür ve âlimleri arasýnda ortak bir kabul
haline gelmiþtir. Meselâ Râgýb el-Ýsfahânî
de yalnýz baþýna yaþayan insanýn en basit
ihtiyaçlarýný bile gideremeyeceðini, bu sebeple insanlarýn yardýmlaþma ve dayanýþmaya muhtaç olduklarýný ifade ederek eski siyaset kültüründeki, “Ýnsan tabiatý gereði medenî bir varlýktýr” sözüyle Resûl-i
Ekrem’in müminler topluluðunu tuðlalarý birbirini tutan binaya, yine müslümanlar arasýndaki sevgi, merhamet baðlarýný
biri hastalandýðýnda diðerleri de acý hisseden organlar arasýndaki güçlü iliþkiye
benzeten hadislerinin bu gerçeði dile getirdiðini kaydeder (e×-¬erî£a, s. 374). Ýbn
Haldûn ayný sebeplerle insanýn toplumsal
bir varlýk olarak yaratýldýðýný, dayanýþma
ve yardýmlaþmaya ihtiyacý bulunduðunu
söyler (Mušaddime, s. 42-43). Ayný düþünür, ülfetin önemiyle ilgili âyeti (el-Enfâl
8/63) açýklarken kalplerin deðersiz heveslere ve dünyaya kapýlmasý durumunda bunun benlik çekiþmeleri doðuracaðýný ve ihtilâflarý arttýracaðýný, buna karþýlýk kalplerin dünya heveslerinden vazgeçip Allah’a
yönelmesi ve O’na teslim olmasý halinde
benlik davalarýnýn ortadan kalkýp yardýmlaþma ve dayanýþmanýn yayýlacaðýný belirtir (a.g.e., s. 157).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Wensinck, el-Mu£cem, “.avn”, “nfk”, “snd”
md.leri; M. F. Abdülbâký, el-Mu£cem, “.avn”,
“snd” md.leri; Müsned, IV, 270; V, 100; Taberî,
Câmi£u’l-beyân, Beyrut 1412/1992, XII, 709-715;
Fârâbî, Fu½ûl münteze£a fî £ilmi’l-aÅlâš (nþr.
Fevzî Mitrî Neccâr), Beyrut 1971, s. 76; a.mlf.,
Ârâßü ehli’l-medîneti’l-fâ²ýla (nþr. Albert Nasrî
Nâdir), Beyrut 1985, s. 117-119; Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn (nþr. Mustafa es-Sekka),
Beyrut 1398/1978, s. 149-150; Râgýb el-Ýsfahânî,
e×-¬erî£a ilâ mekârimi’þ-þerî£a (nþr. Ebü’l-Yezîd
el-Acemî), Kahire 1405/1985, s. 374; Gazzâlî, ݼyâß, II, 157, 158; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî¼u’l³ayb, Beyrut 1411/1990, XXXII, 108-109; Makrîzî, Ýmtâ£u’l-esm⣠(nþr. M. Abdülhamîd en-Nümeysî), Beyrut 1420/1999, I, 69; Ýbn Haldûn,
Mušaddime, Beyrut 1402/1982, s. 42-43, 157;
Elmalýlý, Hak Dini, IX, 6163-6164; Hamîdullah, Ýslâm Peygamberi, I, 196, 274; Ömer Ahmed Abdürrahîm, “et-Tekâfülü’l-ictimâ.î fi’l-Ýslâm”, Müþkilâtü’l-müctema£i’l-Ýslâmî el-Mu£â½ýr, Kahire
1393/1973, s. 259-264; M. Ebû Zehre, et-Tekâfülü’l-ictimâ£î fi’l-Ýslâm, Kahire, ts. (Dârü’l-fikri’lArabî), s. 69-74, 97-101; M. Receb el-Beyyûmî,
“et-Tekâfülü’l-ictimâ.î fi’l-Ýslâm”, Kitâbü’l-Müßtemeri’¦-¦ânî £aþer li-mecma£i’l-bu¼û¦i’l-Ýslâmiyye, Kahire 1423/2002, II, 1151-1168; Kemâl Bû
Zeyd, “et-Tekâfülü’l-ictimâ.î fi’l-Ýslâm”, a.e., III,
1169-1210.
ÿOsman Demir
–
—
TESBÝH
( r9
‫) א‬
˜
Allah’ýn
noksan sýfatlardan münezzeh
ve yüce olduðuna inanýp
bunu sözleri ve davranýþlarýyla
belirtme anlamýnda terim.
™
Sözlükte “suda hýzla yüzüp mesafe almak” mânasýndaki sebh (sibâha) kökünden türeyen tesbîh, terim olarak Cenâb-ý
Hakk’ý ulûhiyyetle baðdaþmayan her türlü eksiklik ve noksanlýktan tenzih etmeyi
ifade eder. Ayný kökten sübhâne kelimesine lafza-i celâlin eklenmesiyle oluþturulan sübhânellah terkibi tesbihle ayný anlama gelir. Her iki terim de Allah’tan baþkasýna nisbet edilemez. Kur’ân-ý Kerîm’de
seksen dokuz yerde geçen “sebh” kavramý ikisi Mekkî, beþi Medenî yedi sûrenin
(Ýsrâ, Hadîd, Haþr, Saf, Cum‘a, Tegabün,
A‘lâ) baþýnda farklý þekillerde yer alýr. Bu
sûrelerden Mekke’de nâzil olan Ýsrâ ve A‘lâ
dýþýndakiler “Müsebbihât” diye anýlýr. Söz
konusu sûrelerde ilk âyetlerin muhtevasý
tesbih ve tenzih kavramlarýnýn âdeta birer gerekçesi niteliðindedir. Râgýb el-Ýsfahânî, tesbihin terim anlamýnýn kelimenin
kökündeki “hýzlý biçimde yüzme” mânasýyla alâkalý olduðuna dikkat çekerek bu kavrama “kulun Allah’a ibadet etme niyetiyle her türlü kötülükten hýzla uzaklaþmasý”
anlamý verir (el-Müfredât, “sbh” md.). Buradan hareketle tesbihe “insanýn sürekli
biçimde ilâhî kontrol altýnda bulunduðunu bilmesi, daima iyi ve yararlý iþler yapmaya çalýþmasý” þeklinde daha kapsamlý
bir içerik belirlemek mümkündür.
527
TESBÝH
Birçok âyette evrenin ve ondaki her þeyin, meleklerin, daðlarýn, taþlarýn, kuþlarýn,
yýldýzlarýn, hayvanlarýn, gök gürültüsünün
... Allah’ý tesbih ettiði, ancak insanlarýn
bunu tam anlayamadýklarý ifade edilir (meselâ bk. er-Ra‘d 13/13; el-Ýsrâ 17/44; elHac 22/18; en-Nûr 24/41; er-Rahmân 55/
6; el-Haþr 59/24). Bu âyetlerin tefsiri baðlamýnda Ýslâm düþünürleriyle Ýslâm âlimleri dikkat çekici açýklamalar yapmýþtýr. Ya‘kub b. Ýshak el-Kindî, âyetlerdeki tesbihin sözü edilen varlýklarýn tabiatýn iþleyiþi
için kendilerine verilen görevi yerine getirmeleri þeklinde anlamýþtýr. Ebû Mansûr
el-Mâtürîdî, Kindî’ye benzer þekilde naslarda bütün varlýklara nisbet edilen secde ve tesbih ifadelerinin onlarýn yaratýlýþ
ve iþleyiþindeki mükemmelliðin Allah’ýn birliðine delâlet etmesi mânasýna geldiðini
belirtmiþ, ayrýca söz konusu âyetlerde yer
alan, “Siz onlarýn tesbihini anlayamazsýnýz”
beyanýna dayanarak nesnelerin kendilerine has bir çerçeve içinde tesbihte bulunabileceðini söylemiþtir. Râgýb el-Ýsfahânî de
Mâtürîdî’nin bu yorumlarý paralelinde açýklamalar yapmýþtýr (el-Müfredât, “sbh” md.).
Tesbih kavramý hadislerde geniþ biçimde yer alýr. Wensinck’in el-Mu£cem’inde
bu kavrama dokuz sütun hacminde bir
yer ayrýlmýþtýr (II, 390-395). Bu rivayetlerin incelenmesinden tesbihin asýl anlamý
yanýnda zikir, dua ve hamd gibi mânalara geldiði ve nâfile namaz yerine de kullanýldýðý anlaþýlýr. Tesbih hadislerde istiðfar,
tekbir, tehlîl ve takdisle birlikte geçmektedir. Birçok rivayette görülen “sübha” kelimesi de tesbihle eþ anlamlýdýr. “Sübbûhun kuddûs” (her türlü ayýp ve kusurdan
arýnmýþ) kelimeleri Resûl-i Ekrem’in rükû
esnasýndaki tesbihatý arasýnda zikredilmiþtir (Müsned, VI, 35, 94; Müslim, “Salât”,
223). Hadislerde namazdan sonra otuz üç
defa tekrarlanmasý tavsiye edilen tesbih,
tahmîd ve tekbirlere de yer verilmiþ (Müsned, V, 196; Buhârî, “Ecân”, 155, “Da.avât”,
17; Müslim, “Mesâcid”, 142, 144-146, “Cikir”, 80), ayrýca söz konusu lafýzlarla on defa, 100 defa tesbihte bulunulmasý öðütlenmiþtir. Namazlarda iftitah tekbirinden
sonra okunan Sübhâneke ile rükû ve secdedeki tesbihler de el-Mu£cem’de yer
alan çeþitli rivayetlerde görülmektedir.
Gerek namazlarýn sonunda gerek baþka münasebetlerle yapýlan tesbih ve zikirlerin tesbih taneleri vb. þeylerle sayýlmasý
Asr-ý saâdet’te ve ashap döneminde pek
hoþ karþýlanmamýþ, bunun yerine parmakla sayýlmasý tavsiye edilmiþtir. Hz. Peygamber, hurma çekirdeði veya çakýl taþýyla
tesbih ve zikirlerini sayan kadýnlara bunu
528
yapmaktansa, “Yaratýklarý sayýsýnca Allah’ý
yüceltir, tenzih ederim” demelerini öðütlemiþ (Tirmizî, “Da.avât”, 103), bir defasýnda, “Ey kadýnlar topluluðu! Tesbihlerinizin hesabýný parmaklarýnýzla tutun, çünkü âhirette onlar da sorguya çekilecek ve
konuþturulacaktýr” buyurmuþtur (Tirmizî,
“Da.avât”, 71; krþ. Ebû Dâvûd, “Vitir”, 24).
Abdullah b. Mes‘ûd bazý kimselerin camide toplanýp ellerindeki çakýl taþlarý sayýsýnca tekbir, tehlîl ve tesbihte bulunduklarýný haber alýnca, bunlarýn yanýna gidip,
“Bu taþlarla günahlarýnýzý sayýn, sevaplarýnýzýn kaybolmayacaðýna ben kefilim” demiþ ve onlarý bundan þiddetle menetmiþtir (Dârimî, “Mukaddime”, 23). Ancak bu
uygulama daha sonralarý âdet haline geldiðinden, riyaya vesile kýlýnmamasý ve dinî
bir renge büründürülmemesi þartýyla kullanýlmasýnda sakýnca görülmemiþ, bid‘attan sayýlmamýþtýr (M. Revvâs Kal‘acî, II,
1787-1788).
Tesbih tevhid inancýný pekiþtiren bir kavramdýr, tenzih ve takdis de ayný mahiyettedir. Kur’an âyetleriyle hadis rivayetlerinde tesbihe yapýlan atýflar bu kavrama daha geniþ bir içerik kazandýrmýþtýr. Buna
göre tesbihin tam anlamýyla gerçekleþebilmesi için duygu ve düþüncenin yaný sýra davranýþlarýn ve dilin de buna göre bir
iþlev üstlenmesi gerekir. Evreni yaratan ve
yöneten varlýðýn yüce ve münezzeh oluþu
bilgisine öncelikle düþüncenin ulaþmasý,
gönlün de buna katýlmasý tesbih eyleminin birinci aþamasýný oluþturur. Ardýndan
kiþinin bütün kötülüklerden süratle kaçýp
Allah’a sýðýnmasý aþamasý gelir. Üçüncü
aþamada hem iç etkilenmeyi saðlamak
hem bu psikolojiyi sürdürmek için tesbih
lafýzlarýnýn dille tekrarlanmasý söz konusudur. Bu kademelerin aþýlmasý sonunda,
“Biz, her birimizin sahip bulunduðu makamda saf saf durur ve Allah’ý tesbih ederiz” diyen meleklerin (es-Sâffât 37/164-166)
itaat ve tesbih makamýna yaklaþmak mümkün olur.
Tesbih kavramýyla ilgili eserlerden bazýlarý þunlardýr: Ebû Dayf Mücâhid, et-Tesbî¼ fi’l-Æurßâni’l-Kerîm (Kahire 1987);
Hasan eþ-Þeyh el-Fâtih eþ-Þeyh Karîbullah
el-Hüseynî, es-Süb¼a: Meþrû£iyyetühâ
ve edilletühâ (Beyrut 1412/1992); Muhammed b. Ýshak Kendû, et-Tesbî¼ fi’lKitâb ve’s-Sünne ve’r-red £ale’l-mefâhîmi’l-Åâ¹ißeti fîh (I-II, Riyad 1426); Ahmed Þevký Ýbrâhim, Tesbî¼u’l-kevn (Kahire 2003). Songül Þimþek Kur’an’daki
Tesbih Kavramýnýn Semantik Analizi
(2004, Fýrat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü) ve Gezim Dungaj Kur’an’da
Tesbih Kavramý (2006, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adýyla birer yüksek lisans
çalýþmasý yapmýþlardýr.
BÝBLÝYOGRAFYA :
Ýbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “sbh” md.; Tehânevî,
Keþþâf (Dahrûc), I, 427; Kåmus Tercümesi, I, 894895; Wensinck, el-Mu£cem, II, 390-395; Müsned,
V, 196; VI, 35, 94; Kindî, Resâßil, I, 245-248; Mâtürîdî, Teßvîlâtü’l-Æurßân (nþr. Halil Ýbrahim Kaçar), Ýstanbul 2006-2007, VIII, 282-283; X, 180182; bk. a.e., “Fihrisü’l-mustalahât”, “tesbîh”
md.; Elmalýlý, Hak Dini, I, 301, 313; VII, 47294730, 4953-4955; VIII, 5737-5743; IX, 62416253; R. A. Nicholson, e½-Øûfiyye fi’l-Ýslâm (trc.
Nûreddin Þerîbe), Kahire 1371/1951, s. 22; M.
Revvâs Kal‘acî, el-Mevsû£atü’l-fýšhiyyetü’l-müyessere, Beyrut 1421/2001, II, 1787-1788; Bekir Topaloðlu – Ýlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüðü, Ýstanbul 2010, s. 313-314; S. M. Zwemer,
“The Rosary in Islam”, MW, XXI/4 (1931), s. 329343; M. S. Belguedj, “Le chapelet islamique et
ses aspects nord-africains”, REI, XXXVII (1969),
s. 291-322; Winifred S. Blackman, “Rosaries”,
ERE, X, 852-853; [Nihad M. Çetin], “Sebbih”, ÝA,
X, 289; A. J. Wensinck – [T. Yazýcý], “Sübha”, a.e.,
XI, 79-81; a.mlf., “Subha”, EI 2 (Ýng.), IX, 741742; Fr. Buhl, “Sübhân Allah”, ÝA, XI, 81; L. Gardet, “al-Asma, al-Husna”, EI 2 (Ýng.), I, 714; D. Gimaret, “Subhan”, a.e., IX, 742-743; Mehdî Mutî‘, “Tesbîh”, DMBÝ, XV, 287-289; Mâlik Hüseynî –
Muhsin Muînî, “Tesbîh (1)”, Dâniþnâme-i Cihân-ý
Ýslâm, Tahran 1382/2003, VII, 293-296; Pervâne
Urûcniyâ, “Tesbîh (2)”, a.e., VII, 296-299.
ÿMetin Yurdagür
™ FIKIH. Güneþ doðmadan ve batmadan önce, gece ve gündüzün deðiþik saatlerinde Allah’ý tesbih etmenin emredildiði âyetlerde (Âl-i Ýmrân 3/41; Tâhâ 20/
130; er-Rûm 30/17-18; el-Feth 48/9; Kaf 50/
39-40) tesbihin “namaz” anlamýnda kullanýldýðý birçok âlim tarafýndan ifade edilmiþ ve bu yorum namaza Sübhâneke duasýyla baþlanmasý, rükû ve secdelerde yapýlan tesbihlerin namazýn bir parçasý olmasý, namazýn bir bütün halinde Allah’ý
tenzih ve yüceltme anlamýna gelmesi gibi delillerle desteklenmeye çalýþýlmýþtýr. Yine “sübhâne” lafzýnýn “sübhânellah, sübhânehû, sübhâneke, sübhâne rabbî” vb.
þekillerde geçtiði âyetlerin bir kýsmýnda
Cenâb-ý Hak kendisini tesbih edip O’na
nasýl tesbih edileceðini öðretmiþ, bazýlarýnda da peygamberlerin, meleklerin ve
sâlih kullarýnýn bu ifadelerle O’nu zikrettiðini bildirmiþtir (el-Bakara 2/32, 116; Yûsuf 12/108; el-Ýsrâ 17/1, 93, 108; er-Rûm
30/17). Birçok hadiste Allah’ý tesbih için
farklý lafýzlarla yapýlan zikir ve dualar yer
almakta, “sübha” kelimesi “nâfile namaz”
anlamýnda kullanýlmakta, bazý hadislerde
teþehhüd, zikir ve tesbih esnasýnda Allah’ýn birliðine iþaret amacýyla kullanýlan
iþaret parmaðýndan “sebbâha” (tesbih eden)
Download