bankaların yönetimi ve denetimi

advertisement
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2746
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1704
BANKALARIN YÖNETİMİ VE
DENETİMİ
Yazarlar
Doç.Dr. Yıldız AYANOĞLU (Ünite 1)
Prof.Dr. Aydın KARAPINAR (Ünite 2, 6)
Doç.Dr. Figen ZAİF (Ünite 3)
Yrd.Doç.Dr. Metin SARAÇOĞLU (Ünite 4)
Yrd.Doç.Dr. Rıdvan BAYIRLI (Ünite 5)
Yrd.Doç.Dr. Adem ALTAY (Ünite 7)
Yrd.Doç.Dr. Hasan BAL (Ünite 8)
Editör
Prof.Dr. Aydın KARAPINAR
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
www.hedefaof.com
i
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright © 2013 by Anadolu University
All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ
Genel Koordinatör
Doç.Dr. Müjgan Bozkaya
Genel Koordinatör Yardımcısı
Doç.Dr. Hasan Çalışkan
Öğretim Tasarımcıları
Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar
Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan
Grafik Tasarım Yönetmenleri
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Öğr.Gör. Nilgün Salur
Kitap Koordinasyon Birimi
Uzm. Nermin Özgür
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Grafiker
Gülşah Karabulut
Dizgi
Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi
Bankaların Yönetimi ve Denetimi
ISBN
978-975-06-1410-1
1. Baskı
Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 20.000 adet basılmıştır.
ESKİŞEHİR, Ocak 2013
www.hedefaof.com
ii
İçindekiler
Önsöz
....
1. Bankaların Kuruluşu ve Organizasyon Yapısı
iv
2
2. Bankacılık Faaliyetleri
34
3. Bankacılık Riskleri
..
66
4. Bankacılık Krizleri
..
92
5. Bankalarda Aktif - Pasif Yönetimi
..
118
6. Bankalarda Performans Analizi
..
7. Bankaların Denetimi ve Gözetimi
158
..
8. Uluslararası Bankacılık
178
208
www.hedefaof.com
iii
Önsöz
Güven müesseseleri olan bankaların her geçen gün ekonomik alanda önemleri artmaktadır. Sağlam banka
ve bankacılık sistemine sahip ülkeler, güvenilir bir ekonomiye sahip olduğu gibi ekonomik krizlerden de
az etkilenmektedirler. Güçlü olmayan bir yapı ise, zaman zaman ekonomik krizleri tetikleyebilmektedir.
Bu nedenlerle bankaların güçlü bir temel üzerine kurulmaları ve yönetilmeleri gereklidir. Yönetim
sürecinin ise, bağımsız kurumlar tarafından gözetlenmesi ve denetlenmesi bir zorunluluktur. Bu
zorunluluk, bankaların faaliyetlerinin sadece mudi ve banka dışında, toplumun büyük bir kesimini
etkilemesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Kitabımızın iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, banka yönetiminin temel unsurlarını
anlamaktır. Bu amaçla, bankaların kuruluş şekli, organizasyon yapısı ve bilançosunun yönetimi ile
performansının analizi inceleme konusu yapılmıştır. İkinci amaç ise, bankacılık faaliyetlerinin gözetimi
ve denetimidir. Bu amaçla, bankaların iç ve dış denetimi süreçleri incelenmiştir.
Kitabımızın iki temel amacına hizmet edeceği düşünüldüğünden, uluslar arası bankacılık faaliyetleri
ve bankacılık krizleri ayrı başlıklar altında ele alınmıştır.
Kitabı hazırlayan tüm öğretim üyesi arkadaşlara teşekkür eder, kitabın öğrencilerimize yararlı
olmasını dilerim.
Editör
Prof.Dr. Aydın KARAPINAR
www.hedefaof.com
iv
www.hedefaof.com
1
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bankaların görevlerini açıklayabilecek,
Banka türleri sıralayabilecek,
Bankaların kuruluş şartlarını ifade edebilecek,
Bankaların organizasyon yapısı ve yönetim organlarını açıklayabilecek,
Bankaların ana sözleşmelerinde yer alan hükümleri açıklayabilecek,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun işlevlerini sıralayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Banka Türleri
Yönetim Kurulu
Kuruluş Şartları
Denetim Komitesi
Kuruluş İzni
TCMB
Faaliyet İzni
BDDK
Ana Sözleşme
Banka Organizasyonu
Genel Kurul
İçindekiler
Giriş
Bankalar Hakkında Genel Bilgiler
Bankaların Kuruluş Şartları
Banka Kuruluş ve Faaliyet İzinlerinin Alınması
Bankaların Organizasyon Yapısı
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2
www.hedefaof.com
Bankaların Kuruluşu ve
Organizasyon Yapısı
GİRİŞ
Banka denildiğinde hemen hemen herkesin aklına öncelikle para gelir. Çünkü bankaların esas faaliyet
konusu paranın (mevduatın) toplanması ve paranın (kredinin) kullandırılmasıyla ilgilidir. Bu nedenle
bankacılığın gösterdiği tarihi gelişme ile para kavramının gösterdiği gelişme arasında yakın bir ilişki
bulunmaktadır.
Paranın bulunması ile birlikte güvenle saklanması ihtiyacı da meydana gelmiştir. Zamanla bu
ihtiyacın basit çözümlerle karşılanamaması, bankacılık sektörünün doğmasına neden olmuştur. Bilindiği
üzere günümüzde bankalar sadece paranın güvenle saklanabileceği yerler değildir. Bankacılık faaliyetleri
mevduat toplamayla başlayıp, teminat mektupları verme, belgeler karşılığında ödeme yapma, akreditif
açma gibi çeşitli ödeme ve kredilendirme yöntemlerini kullanmaya kadar uzanmaktadır.
Paranın genel bir değişim aracı olarak kullanılmasına başlanmasından önce, tüccar senetleri ve mal
karşılığı kredi şeklinde ilkel banka işlemlerinin yapılmasına başlanmıştır. Dünya politika ve ticaretinin en
önemli merkezlerinden biri olan Roma’da önceleri para değiştirmesi şeklinde başlayan bankerlik, daha
sonra mevduat kabulü, kredi işlemleri, poliçe ve bono alım satımıyla gelişmiştir. Bankalar, günümüzdeki
yapılarına ticaret ve sanayinin geliştiği bu son dönemlerde ulaşmışlardır.
BANKALAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Kökenleri M.Ö. 5.- 6. yüzyıllara kadar uzanan ve birçok gelişme ve değişiklik kaydederek günümüzde en
mükemmel şeklini almaya başlayan bankaların, literatürde farklı tanımları bulunmaktadır. Ancak bu
tanımlara geçmeden önce banka kelimesinin dilimize nereden geldiği ve ne anlama geldiğini bilmek
faydalı olacaktır.
Banka kelimesi, İtalyancadaki “banco” kelimesinden dilimize geçmiştir. Banco sözcüğü İtalyancada
masa, sıra ya da tezgâh anlamına gelmektedir. İtalya’da önlerine bir masa koyarak para ticareti yapan bu
kişilere 12. yüzyılda “banchiero” (banker) adı verilmiştir.
Bankanın Tanımı
Bankaların faaliyetleri göz önünde bulundurularak şöyle bir tanım yapılabilir: “Bankalar, faizle para alıp
veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve bunun
dışındaki diğer ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluşlardır.”
Diğer tanımlara bakacak olursak: “Banka, para, kredi ve sermaye konularına giren her çeşit işlemleri
yapan ve düzenleyen, özel veya kamusal kişilerle işletmelerin bu alandaki her türlü ihtiyaçlarını karşılama
faaliyetlerinde bulunan bir ekonomik birimdir.”
Banka, mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak
amacını güden veya faaliyetlerinin esas konusu düzenli bir şekilde kredi almak ya da kredi vermek olan
mali kuruluştur.
3
www.hedefaof.com
Banka, karşılığında faiz ya da kâr payı vermek üzere halktan veya özel kaynaklardan topladığı ya da
kendi sahip olduğu paraları, faizli veya kâr/zarara katılmalı yöntemle kredi olarak kullandıran ve böylece
para akışına aracılık eden iktisadî işletmenin ve bu işletmenin sahibi durumunda olan anonim şirkettir.
Yukarıda verilen tanımlardan da anlaşılacağı üzere, bankaların üç temel fonksiyonundan söz
edilebilir. Bunlar:
•
Müşterilerden mevduat kabul etmek ve bu mevduatları korumak,
•
Paranın bir hesaptan diğerine aktarılmasını veya nakit olarak bankadan çekilmesini sağlamak,
•
Toplanan mevduatın belirli bir bölümünü ihtiyacı olduğu için talepte bulunan müşterilere, belirli
bir bedel karşılığında ödünç vermektir.
Bankaların Görevleri
5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 4. maddesinde bankaların faaliyetlerine yer verilmiştir. Söz konusu
faaliyetler bir sonraki ünitede açıklandığından, burada, bankaların ekonomideki üretim faaliyetlerinin
sürekliliğini sağlayan, ekonomik büyüme ve kalkınmaya hizmet eden kuruluşlar olarak üstlendikleri
görevlere yer verilmiştir. Bankaların görevleri aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:
•
Finansal aracılık
Bankalar, fon fazlası olan iktisadî birimler ile fon ihtiyacı olan iktisadî birimler arasında aracılık
görevini üstlenirler. Böylece bankalar, kişi ya da kuruluşların tasarruf fazlalarını toplayıp,
bunları kredi olarak, fon ihtiyacı duyan kişi ya da kuruluşlara kullandırırlar. Yani fon fazlası
olanlar ile fon ihtiyacı olanlar arasında köprü görevi görürler.
Aracılık faaliyeti ile yurt içinde ya da yurtdışında olmaları fark etmeksizin, tasarruf sahipleri ile
fon ihtiyacı olanlar arasında bağlantı kurulur, böylece mekân ve zaman farkı ortadan kaldırılarak
taraflar arasında kaynak aktarımı sağlanır. Bunun yanı sıra küçük ölçekli ve/veya kısa vadeli
fonların toplanarak, büyük ölçekli ve uzun vadeli fonlar haline dönüştürülmesi sağlanır, böylece
ekonomide finansman ihtiyacının karşılanmasında büyük bir açık kapatılır.
•
Asimetrik bilgi problemini çözmek
Finanse edilmek üzere bankalara sunulan projelere ilişkin bilgiye ulaşmak maliyetli ya da
imkânsız olabilmektedir. Proje ya da mal sahibinin sahip olduğu bilgiye bankanın sahip
olmaması, finansal piyasalarda doğru kararlar alınmasına engel olabilmekte, iyi projelerden
ziyade kötü projelerin finanse edilmesine yol açabilmektedir. Bilgi ile ilgili bu problem finansal
piyasalarda “asimetrik bilgi” olarak tanımlanmaktadır.
Kaynakların etkin ve verimli kullanılabilmesi, asimetrik bilgiyi engelleyebilmek için aracılık
faaliyetiyle birlikte filtre görevinin de yerine getirilmesi gerekir. Bankalar, kredi talep edenlerin
detaylı finansal bilgilerini araştırıp güvenilirliğini, kredibilitesini ve risk durumunu ölçek
ekonomisi sayesinde daha düşük maliyetle ölçebilecek personel ve enstrümanlara sahip
olduklarından, filtre görevini daha düşük maliyetle gerçekleştirebilirler. Böylece finansal
piyasalarda ahlaki zafiyeti (alınan kredinin ahlaki olmayan bir biçimde amacı dışında
kullanılarak bankanın zarara uğratılmasını) ve ters seçimi (yeterli bilgiye sahip olunmadığı için
gerekli donanıma sahip olmadığı anlaşılamayan müşteri ile işlem yapılmasını) engelleyebilir,
kredi verenlerin haklarını koruyabilirler.
•
Likidite sağlamak
Bankalar vadesiz mevduat hizmeti ile kişi ve kurumlara istedikleri zaman harcama yapma; kredi
sunarak da likiditenin ekonominin geneline yayılması imkânı yaratırlar.
Halkın; parasal, finansal ve reel aktiflerinden oluşan mal varlıklarının kullanım biçimi üzerinde,
bankacılık kesiminin oluşturduğu faiz seçenekleri, gelir imkânları, vade farkları ve nakit akışı
kolaylıklarının önemli rolü vardır. Bankalar, bu konuda halkı aydınlattığı gibi ekonomideki nakit
akışlarının daha sağlıklı dolaşımını sağlar.
4
www.hedefaof.com
•
Kaydî para ya da banka parası yaratmak
Bankalar ve finansal kurumlar tarafından çek ve kredi kartı aracılığıyla üretilen, maddi varlığı
olmayan, hesaba alacak ya da borç kaydetmek suretiyle takip edilen kaydî para, ödeme kolaylığı
sağlayan ve para dolaşımını kolaylaştıran bir araç olması bakımından önem arz eder.
Kaydî para (banka parası), maddi varlığı olmayan, yalnızca bankaların hesaplarına alacak
veya borç kaydı düşülmek suretiyle yaratılan bir değişim, bir ödeme aracı olarak tanımlanabilir.
Bankaların müşterilerine kredi açması ve bu kredi limitleri içinde çek kullanma hakkı tanıması
veya kredi kartı uygulamaları, kaydî para yaratabilmektedir. Günümüzde elektronik bankacılığın
gelişmesi ile ekonomide banknot ve çeklerin daha az dolaştığı, ödemelerin yaygın olarak
bankalarda hesaptan hesaba virman, EFT, havale gibi aktarma yoluyla yapıldığı ekonomik düzen
yaşanmaktadır.
•
Para politikasının etkinliğini artırmak
Merkez Bankası tarafından belirlenen reeskont faiz oranları, munzam karşılıklar, açık piyasa
işlemleri, kredi sınırlaması gibi para politikası uygulamaları, bankalar aracılığıyla etkinlik
kazanır. Bu bakımdan bir ekonomideki bankacılık sisteminin gelişmişlik düzeyi ile para
politikası arasında doğru orantı vardır.
Munzam (zorunlu) karşılıklar, mevduat kabul eden finansal kurumların, bu mevduatlara
karşılık olarak merkez bankasında tutmak zorunda oldukları mevduatlarının kanunen saptanan
oranını ifade etmektedir.
•
Sermaye piyasalarının gelişimine ve yatırımların finansmanına katkıda bulunmak
Bankalar; menkul kıymet ihraç etme, saklama ve yönetimi işlemlerini doğrudan ve/veya dolaylı
olarak yerine getirirken, sermaye piyasalarının gelişmesine katkıda bulunurlar. Bunun yanısıra
kişilerin kısa süreli ve sahip oldukları küçük miktardaki fonları toplayan bankalar, bunları
ekonomide uzun süreli fonlar haline dönüştürmekte ve böylelikle yatırımlara finansman
sağlamaktadır.
•
Gelir ve servet dağılımını etkilemek
Bankalar, sermaye piyasalarının etkin işlemesiyle ve özellikle kamu bankaları kanalıyla izlenen
kredilendirme politikalarıyla, ekonomideki gelir ve servet dağılımını etkileyebilirler (Kalaycı,
2010). Bankaların ekonomik kalkınmaya katkıda bulunabilmesi için yeni bir değer ve yeni bir
servet yaratmakla beraber, topladıkları kaynakların belirli yörelere, sektörlere, kişilere
aktarılması ile ülke kaynaklarının dağılımı da yönlendirilebilmektedir.
•
Dış ticareti geliştirmek
Bankalar; peşin ödeme, belge karşılığı ödeme, banka teminatı, alıcı firma prefinansmanı,
akreditif, forfaiting gibi uygulamalarla dış ticareti finanse ederek, firmaların ithalat ve ihracat
işlemlerinin daha hızlı, kolay ve güvenilir bir şekilde yapılmasını sağlar. Bu ödeme ve
kredilendirme yöntemleri ile ulusal ve uluslararası ticaretin artmasına da katkıda
bulunmaktadırlar.
Factoring, bir şirketin ticari alacaklarını satarak finansman sağlaması; forfaiting, alacak
hakkının kayıtsız ve şartsız olarak teslim edilmesi; akreditif, belirli bir nicelikteki para için bir
bankanın veya bir finans kurumunun yükümlülüğü altında, üçüncü bir kişi yararına bir başka
bankada veya şubesinde açtırılan kredi olarak tanımlanabilir.
Yukarıda kısaca açıklanan bankacılık görevleri aşağıdaki şekilde görselleştirilmiştir.
5
www.hedefaof.com
Şekil 1.1: Bankaların ekonomide rolü
Kaynak: http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Raporlar/Diger_Raporlar/2939ODTU-Sunum1.pdf
Bankaların Sınıflandırılması
Bankaların farklı kriterlere göre sınıflandırılması mümkündür. Bu başlıkta bankalar sermaye
kaynaklarına, Bankalar Kanunu’na ve kapsamlarına göre sınıflandırılmaktadır.
Sermaye Kaynaklarına Göre Bankalar
Sermaye kaynaklarına göre bankalar üçe ayrılır. Bunlar: millî (ulusal, yerli) sermaye ile kurulan bankalar,
yabancı sermaye ile kurulan bankalar, hem yerli hem de yabancı sermaye ile kurulan bankalardır.
•
Millî Sermayeli Bankalar
Türkiye’deki kanunlara göre kurulmuş olan, sermayesi Türk parası olarak konulan, sermayesinin
çoğunluğu, yönetimi ve denetimi Türklere ait olan bankalar bu grupta yer alır. Bu bankalar,
sermayeyi koyanların devlet veya özel sektör girişimcileri olma durumuna göre kendi içinde
Devlet Bankaları, Özel Sektör Bankaları ve Karma Sermayeli Bankalar olarak sınıflandırılır.
Devlet (Kamu) Bankaları, sermayelerinin tümü kamuya, yani kamu adına hazineye ya da diğer
kamu tüzel kişilerine ait olan bankalardır. T.C. Ziraat Bankası, İller Bankası veTürk Kalkınma
Bankası gibi bankalar devlet sermayeli bankalardır.
Özel Bankalar, sermayelerinde kamu payı bulunmayan, özel kişi ve kuruluşların sahip olduğu
bankalardır. Özel sermayeli bankalar, genellikle ticaret, mevduat ya da yatırım bankası şeklinde
kurulurlar. Akbank T.A.Ş., Türkiye Garanti Bankası A.Ş.ve Türkiye İş Bankası A.Ş. gibi
bankaları bunlara örnek olarak verilebilir.
Karma Bankalar, sermayelerinde hem özel sektörün hem de kamu sektörünün payı olan
bankalardır. Örneğin Halk Bankası ve Vakıflar Bankası gibi bankalar sermayelerinin bir kısmını
(yaklaşık % 25’ni) halka açarak, karma bankalara örnek oluşturmaktadır. Ancak söz konusu
bankaların sermayesinin büyük bir oranı devlete ait olduğundan, çalışmalarda genelde kamu
bankası olarak sınıflandırılmaktadırlar.
•
Yabancı Sermayeli Bankalar
Sermayesinin tamamı yabancı uyruklu kişi ve kuruluşlara ait olan bankalardır. Bu bankaların
yönetim ve kuruluş merkezleri genelde Türkiye sınırları dışında bulunur. ING Bank, HSBC
Bank ve Citibank gibi bankalar, bu tür bankalara örnek olarak gösterilebilir.
6
www.hedefaof.com
•
Türk ve Yabancı Sermayeli Bankalar
Ülkemizde özellikle son ekonomik ve politik gelişmeler doğrultusunda sermayesi iki veya daha
fazla ülkeye ait olan bankalar kurulmaya başlanmıştır. Örneğin, Yapı ve Kredi Bankası, Türkİtalyan ortaklığı ile faaliyetlerine devam etmektedir.
Bankacılık Kanunu’nda Tanımlanan Bankalar
Bankacılık Kanunu’nda “banka” tanımına yer verilmemiştir. Bankalar; faaliyetlerine göre Mevduat,
Katılım, Kalkınma ve Yatırım bankaları olarak sınıflandırılmış ve tanımlanmıştır. Kanun’da;
•
Mevduat bankaları, kendi nam ve hesabına mevduat kabul etmek ve kredi kullandırmak esas
olmak üzere faaliyet gösteren,
•
Katılım bankaları, özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak
esas olmak üzere faaliyet gösteren,
•
Kalkınma ve yatırım bankaları, mevduat veya katılım fonu kabul etme dışında; kredi
kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlarla kendilerine verilen
görevleri yerine getiren,
kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubeleridir, şeklinde
tanımlanmıştır.
Bankacılık Kanunu’nda yapılan sınıflandırmada kriter, bankaların faaliyet alanları ve amaçlarıdır.
Literatürde bankaların faaliyet alanlarına ve amaçlarına göre sınıflandırılmasına bakıldığında aşağıdaki
gibi gruplandırıldıkları görülmektedir.
Ticaret bankaları; temelde klasik bankacılık faaliyetleri olan mevduat toplama ve kredi verme
faaliyetlerini gerçekleştirirler. Başlıca fon kaynakları mevduat, kullanılan krediler ve özkaynaklardır.
Devlet sermayeli bankalar, bu tip bankaların yaptıkları işleri yapmakta olup; özel sermayeli millî ve
yabancı bankaların pek çoğu da bu alanda faaliyetlerini yürütmektedir. Türkiye’de özel teşebbüs
tarafından kurulan bankalar genellikle bu gruptadır.
Tasarruf (mevduat) ve Katılım bankaları, şahısların küçük çaplı tasarruflarını toplayarak işleten
kuruluşlardır. Mevduat bankaları, kısa ve uzun vadeli mevduat toplayarak karşılığında faiz verirler. Her
ülkede yasalarla düzenlenen ve denetlenen tasarruf bankalarının yatırım alanı genellikle ipotek karşılığı
gayrimenkul kredileri, devlet tahvilleri ile güvenilir şirketlerin hisse senedi ve tahvil piyasasıdır. Katılım
Bankaları, mevduat bankalarına benzer nitelikte olan fakat mevduat bankalarındaki sabit getirili mevduat
yerine, özel cari şhesap ve katılma hesapları adı altında iki yöntemle fon toplayan banka türüdür.
Geleneksel bankacılık anlayışının dışına çıkarak, faizden uzak kalmak isteyen kişilerin finansman
ihtiyaçlarını karşılamaları, tasarruflarını değerlendirmeleri ve modern bankacılık hizmetlerinden
yararlanmaları amacıyla, faizle çalışan klasik bankalara alternatif olarak kurulan bankalardır. Katılım
bankalarının, mevduat bankalarından bir diğer farkı finansal kiralama işlemi yapabilmeleridir.
Ziraat bankaları, adından da anlaşılacağı gibi, tarımla uğraşanların, kredi ihtiyaçlarını karşılama
işlemini yaparlar. Mevsimlik çevirme kredisi, donatım, vergilendirme, sürme ve satış kredileri bu tür
kredilerdendir. Ülkemizde bu kredileri T.C. Ziraat Bankası vermektedir.
Sanayi bankaları, bir çeşit spekülasyon ve finansman bankalarıdır. Yalnız daha çok endüstri alanında
çalışan ortakların kurulmasını ve ihtiyaç duydukları uzun vadeli kredileri sağlarlar. Türkiye’de bu tür
bankalar daha ziyade kanunla kurulmuş olup; Sümerbank, Etibank, Denizcilik Bankası ve Turizm
Bankası gibi bankalar bu grupta yer almaktadır.
Yatırım bankaları, devletlerin ya da firmaların uzun vadeli fon ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için,
onların hisse senedi ve tahvil gibi menkul kıymet ihraç etmelerine aracılık eden kurumlardır. Mevduat
toplama yetkisine sahip değildirler. Tahvil ihraç etmek suretiyle ya da bankalardan kredi kullanarak elde
ettikleri kaynakları, kendi nâm ve hesaplarına menkul kıymet almak için ya da firmalara orta ve uzun
vadeli kredi sağlayarak kullanırlar.
7
www.hedefaof.com
Kalkınma bankaları, özellikle az gelişmiş ekonomilerde, yatırım sermayesi eksikliğini gidermek ve
kalkınmada öncelikli bölgelere finansman sağlamak amacıyla kurulurlar. Mevduat toplama yetkisine
sahip olmayan bu bankalar, hükümetler ya da uluslararası kurumlar tarafından sağlanan fonlar yoluyla ve
tahvil ihraç ederek kaynak temin ederler.
Merkez Bankaları, “Emisyon”, “İhraç” ve “Reeskont” bankaları olarak da isimlendirilmektedir.
Ülkenin para ve kredi politikasını idare eden merkez durumunda olduklarından genellikle “Merkez
Bankası” adını alırlar. Bu guruba dahil bankaların temel görevleri ve yetkileri; banknot ve kâğıt para
çıkarmak, para piyasasını ve genel kredi hacmini düzenlemek, faiz hadlerini ayarlamak, Hazineye avans
vermek, Hazinenin veznedarlığını yapmak, Hazine adına devlet iç borçlanma senedi ihalelerini fiilen
gerçekleştirmek, döviz alım ve satımını düzenlemek, diğer bankaların geçici likidite sıkıntılarını, bunları
çeşitli şekilde finanse ederek gidermektir. Bu görevi yapan bankalar her ülkede çoğunlukla tek bir
bankadır. Türkiye’de bu görev ve yetkiler T.C. Merkez Bankası tarafından yerine getirilir.
Günümüzde bankların faaliyet alanlarının oldukça gelişmiş olması nedeniyle bir bankayı sadece ticari
banka veya sadece sanayi bankası olarak tanımlamak çok güçtür. Bunlar aynı zamanda mevduat bankaları
olarak da faaliyet gösterdiğinden, Bankalar Kanunu’nda “mevduat bankaları” kavramı ile emisyon,
katılım, kalkınma ve yatırım bankaları dışındaki tüm bankalar ifade edilmektedir.
Ülkemizdeki bankalar, sermaye kaynakları ve faaliyet alanları açısından birlikte değerlendirildiğinde
Türkiye Bankalar Birliğinin aşağıda yer alan Tablo 1.1’deki sınıflandırması karşımıza çıkmaktadır.
Tablo 1.1: Türkiye’deki Bankaların Sınıflandırılması
MEVDUAT BANKALARI
Milli Sermayeli Mevduat Bankaları
Özel Sermayeli Mevduat
Kamusal
Bankaları
Sermayeli
Mevduat
• Adabank A.Ş.
• Akbank T.A.Ş.
Bankaları
• Alternatif Bank A.Ş.
• Türkiye
• Anadolubank A.Ş.
Cumhuriyeti
• Şekerbank T.A.Ş.
Ziraat Bankası
• Tekstil Bankası A.Ş.
A.Ş.
• Turkish Bank A.Ş.
• Türkiye Halk
Bankası A.Ş.
• Türk Ekonomi Bankası
A.Ş.
• Türkiye Vakıflar
Bankası T.A.O.
• Türkiye Garanti
Bankası A.Ş.
• Türkiye İş Bankası A.Ş.
• Yapı ve Kredi Bankası
A.Ş.
Yabancı Sermayeli Mevduat Bankaları
Türkiye´de Kurulmuş
Türkiye´de Şube
Yabancı Sermayeli
Açan Yabancı
Bankalar
Sermayeli Bankalar
• Arap Türk Bankası A.Ş.
• Bank Mellat
• Habib Bank Limited
• Citibank A.Ş.
• JPMorgan Chase
• Denizbank A.Ş.
Bank N.A.
• Deutsche Bank A.Ş.
• Société Générale
• Eurobank Tekfen A.Ş.
(SA)
• Fibabanka A.Ş.
• The Royal Bank of
• Finans Bank A.Ş.
Scotland N.V.
• HSBC Bank A.Ş.
• WestLB AG
• ING Bank A.Ş.
• Turkland Bank A.Ş.
KALKINMA VE YATIRIM BANKALARI
Milli Sermayeli Kalkınma ve Yatırım Bankaları
Kamusal
Sermayeli
Kalkınma ve
Yatırım Bankaları
• İller Bankası A.Ş.
• Türk Eximbank
• Türkiye Kalkınma
Bankası A.Ş.
•
•
•
•
•
•
Özel Sermayeli Kalkınma ve
Yatırım Bankaları
Aktif Yatırım Bankası A.Ş.
Diler Yatırım Bankası A.Ş.
GSD Yatırım Bankası A.Ş.
İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş.
Nurol Yatırım Bankası A.Ş
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş.
Yabancı Sermayeli Kalkınma
ve Yatırım Bankaları
• BankPozitif Kredi ve Kalkınma
Bankası A.Ş.
• Credit Agricole Yatırım Bankası
Türk A.Ş.
• Merrill Lynch Yatırım Bank A.Ş.
• Taib Yatırım Bank A.Ş.
Kaynak: http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_Bilgileri/banka_listesi.asp
8
www.hedefaof.com
Kapsamlarına Göre Bankalar
Kapsamlarına göre bankalar aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
•
Özel Bankacılık
Banka tarafından müşteri profilinin belirlenerek, onun ihtiyaç ve yatırım tercihlerine göre kişiye
özel alternatif ürünlerin sunulduğu bankacılık türüdür. Böylece müşterilerin varlıkları, onların
belirlediği risk ve beklentiler doğrultusunda yönetilir. Özel bankacılık hizmetleri, özel bankacılık
şubeleri aracılığıyla gerçekleştirilir.
•
Perakende Bankacılık
Bireyler ve KOBİ’lerden mevduat sağlama ve bunlara kredi sağlama faaliyetlerinin
gerçekleştirildiği bankacılık türüdür. Çok sayıda ve her biri küçük tutarlı olan perakende
bankacılık işlemlerinin hacmi toplamda geniştir.
•
Toptancı Bankacılık
Kurumsal bankacılık hizmetlerini kapsayan toptancı bankacılıkta, perakende bankacılığın aksine,
az sayıda fakat yüksek hacimli işlemler gerçekleştirilir. Finansal olmayan işletmeler, finansal
nitelikli işletmeler ve hükümetin bazı kurumlarının faaliyetleri, toptancı bankacılık kapsamında
yer alır.
•
Holding Bankacılığı
Bir bankanın doğrudan ya da dolaylı olarak bir veya daha fazla bankaya sahip olması, bunları
kontrol etmesi ya da bir bankanın sermayesinin çoğunluğunun bir holdingin kontrolünde olması
durumunda ortaya çıkan bankacılık türüdür.
•
Kıyı Bankacılığı (Off-shore Bankacılık)
Denetim ve vergilendirmenin en az düzeyde olduğu yerlerde, konvertıbl paralar üzerinden işlem
yaparak, çok uluslu şirketlere ve uluslararası girişimlere hizmet veren bankalardır.
Yatırım projelerinin hazırlanmasında ve değerlendirilmesinde
eksikliği duyulan teknik bilgi ve deneyim ihtiyacı ve bu yatırımlar için gerekli uzun vadeli
fon kaynaklarının bulunabilmesi amacıyla hangi tür bankalar kurulmuştur?
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Merkez Bankaları, bulundukları ülkenin veya bir ülkeler topluluğunun (Avrupa Birliği'nde olduğu gibi)
para politikasını belirleyen bir kurumdur. Para biriminin değerini korumak, enflasyon hedeflemesine
gitmek, bankacılık sektörünün son mercii olmak ve faiz haddinin kontrolü gibi görevleri vardır. Bunun
yanında merkez bankasının, bankalar ve diğer finansal kurumları, tedbirsizlik ve dolandırıcılığa karşı
denetlemek gibi yetkileri de olabilmektedir.
Ülkemizde Merkez Bankasının asli görevi, para politikası araçlarıyla “fiyat istikrarını” sağlamaktır.
Aynı zamanda, devlet adına banknot çıkarmak suretiyle devlet adına para hareketlerini düzenleme
yetkisine sahiptir. Madeni paralar ise hazinenin sorumluluğunda darphaneye bastırılır ve Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) kontrolü ile piyasaya sürülür.
TCMB’nin statüsünde geçen temel hedef, fiyat istikrarını sağlayacak şekilde para ve kredi
politikasını yürütmek, millî paranın iç ve dış değerini korumak şeklinde ifade edilmiştir.
9
www.hedefaof.com
Merkez Bankasının görev ve yetkileri şunlardır:
•
•
•
•
•
•
Resim 1.1: T.C. Merkez Bankası Binası
(Ulus- Ankara)
•
•
•
Banknot ihraç etmek,
Devletin veznedarlık görevini yapmak,
Mali ve iktisadî konularda devletin
danışmanlığını yapmak,
Ticari bankaların para rezervlerini muhafaza
etmek,
Ülkenin uluslararası ödeme araçlarının
muhafızlığını yapmak,
Bankaların öz kaynaklarını ve yabancı
kaynaklarını kullandıktan sonra son borç
verme görevini yapmak,
Bankaların takas, tasfiye ve virman görevini
yapmak,
Krediyi düzenlemek ve denetlemek,
Kliring Kurumu olarak Kliring hizmetleri
yapmak.
Kliring, iki ülke arasındaki alışverişten doğan borç ve alacağın nakit kullanılmaksızın karşılıklı olarak
mahsubu suretiyle hesabın tasfiye edilmesidir.
TCMB, daha önce de değinildiği üzere, 11 Haziran 1930 yılında anonim şirket olarak kurulmuştur.
Merkez Bankasının etkinliğini artırmak amacıyla, 14 Ocak 1970 yılında 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Kanunu kabul edilmiştir. Söz konusu Kanun ile, Bankanın yasal statüsünde,
organizasyon yapısında, yetki ve görevlerinde önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. TCMB 1211
sayılı Merkez Bankası Kanunu ile Banka statüsü dışında kalan durumlarda özel hukuk kurallarına tabidir.
Anonim şirket statüsü korunan Merkez Bankasının hisselerinin en az yüzde 51’i Hazineye ait olup, kalan
kısmı millî bankalar, yabancı bankalar ve Türk ticaret müesseseleri ve Türk vatandaşlığına haiz gerçek ve
tüzel kişilere aittir.
Bankanın organları, Hissedarlar Genel Kurulu, Banka Meclisi, Başkanlık, Denetleme Kurulu ve
Yönetim Komitesidir. Şekil 1.2’de bu organlar açıkça görülmektedir.
•
Hissedarlar Genel Kurulu: Merkez Bankasının pay sahipleri defterinde adı yazılı olan
hissedarlardan oluşmaktadır.
•
Banka Meclisi: Başkan ile Genel Kurulca seçilen, görev süresi üç yıl olan, altı kişiden
oluşmaktadır.
•
Denetleme Kurulu: Merkez Bankasının A, B, C ve D sınıfı hissedarlarınca ayrı ayrı seçilen,
görev süresi iki yıl olan, toplam dört üyeden oluşmaktadır.
•
Yönetim Komitesi: Görev süresi üç yıl olan, başkan ve başkanın dört yardımcısından
oluşmaktadır.
10
www.hedefaof.com
Şekil 1.2: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının üst yönetim ve organizasyon yapısı şeması
BANKALARIN KURULUŞ ŞARTLARI
Bankaların kuruluş şartları, faaliyetleri, yönetim organları vb. düzenlemeler, 19.10.2005 tarihli ve 5411
sayılı Bankacılık Kanunu’nda yer almakta olup; uygulamaları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu (BDDK) tarafından denetlenmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yayımlanmasından
önce kurulmuş olanlar da dâhil olmak üzere, varlık yönetim şirketleri ve faaliyetleri, BDDK’nın
01.11.2006 tarihinde yayımladığı Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş Faaliyet Esasları Hakkında
Yönetmelik hükümlerine tâbidir.
Varlık yönetim şirketleri; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bankalar ve diğer mali kurumların
alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacına
yönelik olarak faaliyet göstermek üzere yukarıda adı geçen yönetmelik hükümlerine göre izin alarak
kurulan şirketleri kapsar.
Türkiye’de Banka Kurmanın Şartları
Türkiye’de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın ilk şubesinin açılmasına,
Bankacılık Kanunu’nda öngörülen şartların yerine getirilmesi kaydıyla, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun en az beş üyesinin aynı yönde kullandıkları oylar neticesinde alınacak kararla izin
verilir. Kurul, çıkardığı yönetmeliklerle izin için yapılacak başvurulara ve iznin verilmesine ilişkin usûl
ve esasları belirler. İzne ilişkin karar, başvurunun yapıldığı tarihten ya da başvuruda eksiklik bulunması
halinde, istenilen bilgi ve belgelerin tamamlanmasından itibaren üç ay içinde ilgiliye bildirilir. Eksiklerin
giderilmesi için ilgililere altı ay süre tanınır. Bu süre içerisinde eksiklerin giderilmemesi halinde başvuru
geçersiz sayılır.
11
www.hedefaof.com
Genel Kuruluş Şartları
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 7.maddesine göre Türkiye'de kurulacak bir bankanın:
•
Anonim şirket seklinde kurulması,
•
Hisse senetlerinin nakit karşılığı çıkarılması ve tamamının nama yazılı olması,
•
Kurucularının bu Kanun’da belirtilen şartları taşıması,
•
Yönetim kurulu üyelerinin bu Kanun’un kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen nitelikleri ve
planlanan faaliyetleri gerçekleştirebilecek meslekî tecrübeyi sahip olması,
•
Öngörülen faaliyet konularının planlanan mali, yönetim ve organizasyon yapısı ile uyumlu
olması,
•
Nakden ve her türlü muvazaadan âri olarak ödenmiş sermayesinin en az otuz milyon Türk lirası
olması,
•
Ana sözleşmesinin bu Kanun hükümlerine uygun olması,
•
Kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon
şemasına sahip olması,
•
Konsolide denetimini engelleyici nitelikte herhangi bir hususun bulunmaması,
•
Öngörülen faaliyet konularına ait iş planlarını, kurulusun mali yapısı ile ilgili projeksiyonlarını
sermaye yeterliliğini de içerecek şekilde, ilk üç yıl için bütçe planını ve yapısal örgütlenmesini
gösteren bir faaliyet programını iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi de dahil olmak
üzere ibraz etmesi
şarttır.
Kuruluş için gerekli olan asgari sermaye, her yıl Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından açıklanan yıllık üretici fiyat endeksinin iki katını geçmemek üzere
kurul kararıyla artırılabilir.
Kalkınma ve yatırım bankalarının ödenmiş sermaye tutarı, yukarıda altıncı sırada belirtilmiş olan
ödenmiş sermaye tutarının üçte ikisinden az olamaz. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usûl ve esaslar
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenir.
Bankaların Anonim Şirket Olması Şartı
Anonim şirketler Türk Ticaret Kanunu’nun belirlediği şartlara göre kurulur. Anonim Şirket, Türk Ticaret
Kanunu’nda şöyle tanımlanmıştır: Bir unvana sahip, esas sermayesi belli paylara bölünmüş olan,
borçlarından dolayı yalnız şirketin mal varlığı ile sorumlu bulunan bir şahıs birliğidir.
Anonim şirket şeklinde kurulma zorunluluğu olmasına rağmen,
bankalara yalnızca nakit para, sermaye olarak konulabilir.
Bankalar ve özel kanunlarla sermaye miktarı tespit edilmiş şirketler dışında kalan anonim şirketlerde
en az sermaye miktarı 50 bin olmasına karşılık, bankalarda 30 milyondur. Ortakların sorumluluğu
taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlıdır.
Anonim şirketler, kanunların en çok kontrol edebileceği ve çeşitli yasal hükümlerle işlemlerini,
yönetimlerini ve ortaklara hesap verme durumlarını açık olarak belirli şekilde düzenledikleri bir ortaklık
şeklidir. Bankalar kuruluşlarında sermaye toplarken ve sonradan da özel, hükmî ve resmî dairelerin
paralarını kendilerine çektikleri için anonim şirket şeklinde kurulmuş olması hükmü yerinde bir karardır.
12
www.hedefaof.com
Daha önce kurulmuş ve başka faaliyetlerde bulunmuş bir anonim şirketin banka işletmek üzere izin
talep etmesini engelleyecek bir hüküm bulunmamaktadır. Bunun için önce ana sözleşmede değişikliği
yapılarak, “bankacılık işlemleri yapmak” şirketin ana faaliyet konusuna dahil edilmelidir. Ayrıca, açık bir
zorunluluk olmamakla birlikte, şirketin ticaret ünvanı da “banka” kelimesini kapsayacak biçimde
yenilenmelidir.
Bütün bunlar tamamlandıktan sonra, ilgili belgelerle birlikte BDDK’ya başvurulacak ve banka
kuruluşu izni alındığı takdirde konu ve unvan değişikliği ticaret siciline tescil ettirilecektir. Bu durumda,
kurulan banka, faaliyet izni için de ayrıca bir hazırlık süresine sahip olacaktır.
Kurucularda Aranan Şartlar
Bankacılık Kanunu’nun 8. maddesine göre Türkiye'de banka kurmak isteyenlerin:
•
Müflis (ifas etmiş) olmaması veya konkordato ilan etmiş (borçlu şirketin; borçlarını
ödeyemeyecek duruma gelmesi, bunu ilan etmesi ve sonrasında alacaklılara olan borcunu belli
bir plana göre ödeyebilmek için alacaklı ile bir anlaşma yapmış) olmaması,
•
Tasfiyeye tabi tutulan bankerler, bankalar, sigorta şirketleri, para ve sermaye piyasalarında
faaliyet gösteren kurumlarda ve Fona devredilen bankalarda doğrudan veya dolaylı olarak yüzde
on ve daha fazla bir oranda pay sahibi olmaması,
•
Sınır ötesinde işlem yapılmakta olan bir bankada doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha
fazla bir oranda pay sahibi olmaması,
•
Taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış olsalar bile ağır hapis veya beş yıldan fazla hapis
yahut basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye
kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan
kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, karapara aklama veya devlet
sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs ya da iştirak
suçlarından dolayı hüküm giymiş bulunmaması,
•
Banka kurucusu veya ortağı olmanın gerektirdiği mali güç ve itibara sahip bulunması,
•
İşin gerektirdiği dürüstlük ve yeterliliğe sahip olması,
•
Tüzel kişi olması halinde, risk grubu ile birlikte ortaklık yapısının şeffaf ve açık olması
şarttır.
Taksirli suçlar; dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemîlik veya
düzene, emirlere ve talimatlara uymamaktan doğan, istemeyerek gerçekleştirilen
suçlardır. Bu tür suçları işlemiş olanlar bankaların kurucu ortağı olabilirler.
Türkiye’deki Bir Bankanın Şube Açması
Bankacılık Kanunu’na göre, Türkiye’de kurulmuş bir bankanın yine Türkiye sınırları içinde şube
açabilmesine şu şekilde izin verilmiştir: “Kurulca belirlenecek esaslara ve bu Kanun’da yer alan kurumsal
yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlere uyulmuş olması ve kuruma bildirilmesi şartıyla bankalarca
yurt içinde şube açılması serbesttir.” (md. 13)
Ayrıca kıyı bankacılığı konusuna 14. maddede şöyle açıklık getirilmiştir: “Türkiye'de kurulan
bankaların, kıyı bankacılığı bölgeleri de dahil olmak üzere yurt dışında şube veya temsilcilik açmaları,
ortaklık kurmaları veya kurulmuş ortaklıklara katılmaları, bu Kanun’da yer alan kurumsal yönetim
hükümleri ile koruyucu hükümlere ve kurulca belirlenecek esaslara uyulması kaydıyla kurulun iznine
tâbidir.”
13
www.hedefaof.com
Yabancı Bankaların Türkiye’de Şube Açma Koşulları ve Başvuru
Aşamaları
Yabancı Bankaların Ülkemizde Şube Açması
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 9. maddesine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
tarafından belirlenen usûl ve esaslar çerçevesinde gerekli izni alarak Türkiye'de şube açmak suretiyle
faaliyet gösterecek yurt dışında kurulu bir bankanın,
•
Merkezinin bulunduğu ülkede esas faaliyetlerinde yasaklamanın bulunmamış olması,
•
Merkezinin bulunduğu ülkenin yetkili denetim merciinin Türkiye'de faaliyet göstermesine ilişkin
olumsuz görüşünün bulunmaması,
•
Ödenmiş sermayesinin Türkiye'ye tahsis edilen kısmının 7. maddede belirtilen miktardan az
olmaması,
•
Müdürler kurulu üyelerinin, kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen şartları ve planlanan
faaliyetleri gerçekleştirebilecek meslekî tecrübeyi haiz olmaları,
•
İzin kapsamındaki faaliyet konularına ait iş planlarını, ilk üç yıl için bütçe planını ve yapısal
örgütlenmesini gösteren bir faaliyet programını ibraz etmesi,
•
Dahil olduğu grubun ortaklık yapısının şeffaf ve açık olması
şarttır.
Yurt dışında kurulu bir bankaya, merkezinin bulunduğu ülkedeki yerel düzenlemelere aykırılıkları
nedeniyle faaliyeti yasaklanan konularda faaliyet izni verilmez.
Yabancı Bankaların Ülkemizde Şube Açma Başvurusunun Aşamaları
Kuruluş izni verme yetkisi, 4491 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda Bakanlar Kurulundan
BDDK’ya devredilmiştir. BDDK’dan şube açma izninin alınması süreci, aşağıdaki aşamalardan
oluşmaktadır:
•
Yabancı banka, şube açabilmek için ilgili belgelerle BDDK’ya başvuracaktır. Bu belgelerin ilgili
ülkenin resmî makamlarınca onaylanmış ve Türkiye Büyükelçiliğince tasdik edilmiş olması ve
tüm belgelerin noter onaylı tercümelerinin eklenmesi zorunludur.
•
Kuruluş izni, BDDK’nın en az beş üyesinin imzası ile verilir.
•
Yabancı bankanın başvurusu incelendikten ve T.C Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesi
uyarınca Merkez Bankasının görüşü alındıktan sonra BDDK’nın izin vermesini Bakanlar
Kuruluna önerecektir.
•
İzne ilişkin karar, başvurunun yapıldığı ya da başvuruda eksiklik bulunması halinde, istenilen
bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihten itibaren üç ay içinde verilir. Eksikliklerin altı ay
içerisinde giderilmemesi halinde, başvuru geçersiz hale gelir.
•
Verilen izinler Resmî Gazetede ve Kurumun haftalık bülteninde yayımlanır. Faaliyete
geçilebilmesi için, kuruluş veya şube açma işlemlerinin tamamlanmasının ardından, ayrıca
faaliyet izni alınması zorunludur.
Yabancı Bankaların Ülkemizde Şube Açma Aşamasında BDDK’ya Teslim
Edecekleri Belge ve Raporlar
•
Banka veya mali kurumun ana sözleşmesinin,
•
Türkiye'de banka kurulması veya mevcut bankalardan birinin hisselerinin devralınması veya
Türkiye'de şube açılmasına ilişkin yetkili kurullardan alınmış karar örneklerinin,
14
www.hedefaof.com
•
Banka kurulmasından veya hisselerin devralınmasından ya da Türkiye'de şube açılmasından
beklenen faydayı analiz eden detaylı fizibilite raporu ile üç yıllık hedeflerin ortaya konulduğu
tahmini bilanço ile kâr ve zarar cetvellerini ve gerekmesi halinde banka sermaye artırımları için
gereken kaynak tutarını ve bu tutarın sağlanacağı kaynakları içeren bir raporun,
•
Banka veya mali kurumun son beş yıla ait bilanço, kâr ve zarar cetvelleri ile yetkili kuruluşlarca
düzenlenmiş bağımsız denetim raporlarının,
•
Banka veya mali kurumun ortakları, kurulu bulunduğu ülke dışındaki teşkilat ve organizasyon
yapısı, uluslararası mali piyasalardaki faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi ve belgeler ile banka ve
mali kurum hakkında uluslararası kabul gören derecelendirme şirketleri tarafından hazırlanan ve
öngörülen derecelendirmeyi de içeren raporun,
•
Banka veya mali kurumun kurulduğu veya faaliyette bulunduğu ülkede mevduat kabul etmesinin
veya bankacılık işlemleri yapmasının yasaklanmamış olduğuna ve/veya faaliyetlerinde herhangi bir
kısıtlama bulunmadığına ilişkin ilgili resmî makamdan alınmış belgenin,
•
Banka veya mali kurumun son genel kuruluna ilişkin tutanaklarla, sermayenin yüzde onundan
fazlasına sahip ortakların, banka veya mali kurumun merkezinin bulunduğu ülkenin yetkili
makamlarınca onaylı bir listesinin,
•
Banka veya mali kurumun merkezinin bulunduğu ülke mevzuatına göre yetkili bağımsız denetim
kuruluşlarından biri tarafından her yıl yapılacak incelemeye ilişkin raporların kuruma tevdî
edileceğine dair taahhütnamenin
eklenmesi gerekir.
BANKA KURULUŞ VE FAALİYET İZİNLERİNİN ALINMASI
Banka Kurmak İçin Gerekli Belgeler
Banka kurmak için gereken belgeler aşağıda sıralanmıştır:
•
Banka kurucularının noter huzurunda imzaladıkları beyanname,
•
Ortaklar tarafından imzalanan ortaklık ana sözleşme taslağı,
•
Bankanın kurulmasından beklenen fayda analizini içeren detaylı fizibilite raporu,
•
Kuruluş tarihinden itibaren üç yıllık hedeflerini ortaya koyan tahmini bilanço ile kâr/zarar
cetvelleri ile sermaye artırımları için gereken tutar ve bunun sağlanacağı kaynağı kapsayan
rapor,
•
Gerçek kişi kurucular ile sermayedeki dolaylı pay sahipliği yüzde on veya daha fazla olan diğer
gerçek kişilere ait, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü veya Cumhuriyet Savcılıklarından,
son altı ay içinde alınmış adlî sicil belgeleri,
•
Kurucular ile sermayedeki dolaylı pay sahipliği yüzde on veya daha fazla olan gerçek veya tüzel
kişilerin müflis olmadıklarına ilişkin Asliye Ticaret Mahkemelerinden, konkordato ilan etmiş
olmadıklarına ilişkin İcra Tetkik Hakimliklerinden alınmış belgeler,
•
Kurucu tüzel kişilerin kurulacak bankaya ortak olacağına ilişkin yetkili kurullardan alınmış karar
örnekleri,
•
Kurucuların başka şirketlerde, doğrudan veya dolaylı olarak pay sahibi olmadıklarına ilişkin
beyan,
•
Kurucuların, vergi SGK prim borcu olmadığına dair vergi daireleriyle SGK’dan alacakları belge,
•
Kurucuların, son beş yıla ait gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri, emlak beyannameleri
gibi belgeler,
15
www.hedefaof.com
•
Sermaye payı %10 veya daha fazla olan ortakların mevduat ve kredi hesaplarına ilişkin
bilgilerini gösteren BDDK’ya hitaben düzenlenmiş belgeler,
•
Sermaye payı yüzde 10 veya daha fazlasını taahhüt eden kişilerin, mali durumları hakkında,
yeminli mali müşavirler tarafından düzenlenecek rapor,
•
Tüm kurucuların, son on yılda mali bir kurumda görev alıp almadıklarına ilişkin bilgileri
kapsayan ayrıntılı özgeçmişleri,
•
Kurucu gerçek veya tüzel kişilerin temsile yetkisi kılınmış kişilere verilmiş vekâletname
örnekleri,
•
Kurucuların, gerekli kaynağı kendi ticarî sanayi vb. gibi yasal faaliyetleri sonucunda her türlü
muvazaadan arınmış olarak sağladıklarına dair düzenleyip imzalayacakları taahhütname.
Kurucuların hepsi ayrı ayrı yukarıda belirtilen belgeleri hazırladıktan sonra bir bütün olarak aşağıdaki
şartlar da yerine getirilir.
Banka Kuruluşunda İzlenecek Yol
Kuruluş şartları yerine getirildikten sonra aşağıdaki işlemler yapılacaktır:
•
Şirket ana sözleşmesi hazırlanır, kurucu ortaklarca imzalanır ve imzalar notere tasdik ettirilir.
•
Şirket ana sözleşmesi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına kuruluş izni için başvurulur.
•
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının vereceği anonim şirket kuruluş izninden sonra, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna “banka anonim şirketi”nin kuruluş izin için başvuracaktır.
•
BDDK’nın kurul üyelerinin en az beşinin olumlu oy vermesi halinde kuruluş talebi kabul
edilmiş olur.
•
Kuruluş izninin ticaret siciline tescil edilerek ilan edilmesiyle birlikte, banka anonim şirketi tüzel
kişilik kazanmış olacaktır.
Bütün bunların tamamlanması henüz bir banka işletmesinin var olduğunu göstermez. Bu yapılan
işlemler, sadece, kuruluş için aranan mali ve sosyoekonomik yeterlilik denetiminin yapıldığı anlamını
taşır.
Kuruluş sermayesi henüz nakit para olarak bloke edilmiş durumda beklemektedir.
Kuruluş tamamlandıktan sonra, maddî duran varlıkları ve maddî olmayan duran varlıkları, teşkilatı ve
personeli ile bir bütün olarak, banka işletmesinin oluşturulması için yatırımlar ve harcamalar
başlayacaktır.
Bu hazırlık işlemleri sonucunda ortaya çıkan işletmenin bankacılık yapmak için yeterli olup olmadığı
ayrıca denetlenecektir. Bu denetim sonunda şartlar uygun görülürse, faaliyete geçmesine izin verilecek ve
böylece banka, bankacılık işlemleri yapmaya; mevduat bankası ise mevduat kabul etmeye, katılım
bankası ise fon kabul etmeye başlayacaktır.
Banka Ana Sözleşmesi Düzenlemek
Şirket ana (esas) sözleşmesinin, Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 339. maddesinde yer alan hususları
içermesi, ana sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve kurucular tarafından imzalanarak notere tasdik
ettirilmesi şarttır.
Ana Sözleşme aşağıdaki başlıklar halinde düzenlenir:
•
Kurucular: Ana sözleşmenin bu bölümünde kurucuların adı ve soyadı, adresleri, yabancı
uyruklu ortak varsa bunların uyruklarına ilişkin bilgiler yer alır.
•
Ticaret unvanı: TTK’ya göre ticaret unvanı şirketin faaliyet konusunu gösterecek şekilde tespit
edilir ve ticaret ünvanında anonim şirket kelimesinin bulunması zorunludur.
16
www.hedefaof.com
•
Merkez: Şirketin merkezi il, ilçe ve açık adres olarak ana sözleşmede gösterilir. Aynı sicil
bölgesinde olmak kaydıyla, yalnız adres değişikliği için ana sözleşmede değişiklik yapılması
zorunlu değilken, merkez değişikliği için ana sözleşmede değişiklik gerekir.
•
Amaç ve Konu: Şirketin faaliyet göstermek istediği konu TTK’da yasaklanmış olmamalıdır.
Ana sözleşmeye şirketin gerçekten faaliyet göstereceği en azından sektör bazında belli bir konu
yazılmalıdır. Ana sözleşmede yazılabilecek amaç ve konular ticaret unvanında gösterilen konu
ile sınırlıdır.
•
Sermaye: Şirket sermayesinin en az 30 milyon olması gerekir. TTK’ya göre şirket esas
sermayesinin miktarı ile her payın itibarî kıymeti ve sermayenin ödenme suret ve şartlarının ana
sözleşmede gösterilmesi zorunludur.
•
Kuruluşun Ticaret Siciline Tescili ve İlanı: Ana sözleşme noterden onaylandıktan sonra, onay
tarihinden itibaren 15 gün içerisinde şirket (banka) merkezinin bulunduğu veya bağlı olduğu
yerin Ticaret Sicili Memurluğuna tescil ettirilir. Tescil ile şirket (banka) tüzel kişilik kazanmış
olur. Tescilden sonra ilana tabi hususlar Ticaret Sicili Gazetesinde ilan ettirilir.
XYZ Bankası, aynı sicil bölgesinde bulunan bir adresten başka bir
adrese Banka Merkezini taşımaktadır. Bu durumda banka ana sözleşmesinin hangi
bölümü (maddesi) değiştirilmek zorundadır?
Anonim şirketlerin ana sözleşmesinde değişiklik yapılabilmesi için:
•
Ana sözleşme değişikliği için yönetim kurulunca karar alınması ve değişiklik metninin
hazırlanması,
•
Ana sözleşme değişikliğinin genel kurulda görüşülerek karara bağlanması,
•
Ana sözleşme değişikliğinin ticaret siciline tescili ve ilanı,
gerekir.
Kuruluş İçin Gerekli İzinleri Almak
4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ilk şeklinde kuruluş izni verilme yetkisi Bakanlar Kuruluna ait iken
1999 yılında 4491 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu yetki BDDK’ya (Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumuna) bırakılmıştır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun karar organı, biri başkan ve biri başkan vekili
olmak üzere yedi üyeden oluşan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruludur. Kurul Başkanı,
kurumun da başkanıdır. Banka kuruluş aşamasında, tüm şartları yerine getirdikten sonra BDDK’ya
başvuruda bulunur.
•
Kurul, banka kurmak isteyen kişilerin taleplerini üç aylık süre içinde değerlendirip sonuçlandırır.
•
Ancak, başvuru dosyasında belge ya da bilgi eksikliği görülmesi durumunda, eksikliğin
giderilmesinden sonra yeniden bir üç aylık başlayacaktır.
•
Tüm belgelerin tam sayılması ve eksikliklerin giderilmesi durumunda, kurul bankanın
kurulmasına karar verebilir.
•
Kurulun bankanın kurulmasına karar verebilmesi için, yedi kişilik Kurul, en az beş üyenin
iştiraki ile toplanır ve en az beş üyenin oyu ile karar alır.
•
Kurulun onaylaması ile banka kuruluş izni alınmış olur.
Bankanın kuruluş aşamasında BDDK, kurulacak banka hakkında Merkez Bankasının görüşünü alır
ve bundan sonra bankanın kuruluş izni onaylanır.
17
www.hedefaof.com
Banka kuruluş işlemleri sırasında Ticaret Siciline verilecek bir dilekçe ile yukarıda “Banka Kurmak
İçin Gerekli Belgeler” başlığında sayılan belgelerin onaylanması için talepte bulunulur. Kurum gerekli
göreceği ilave bilgi ve belgeleri talep etmeye yetkilidir. Bütün bu belgeler onaylandıktan sonra bir hafta
içinde Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanır.
Faaliyet İzni Almak
Bankacılık Kanunu’nun 6. maddesine uygun olarak kurulmuş veya Türkiye'de şube açma izni alan
bankaların, BDDK’dan ayrıca faaliyet izni alması da gerekmektedir. Bir beyanname ile yapılacak başvuru
üzerine verilecek faaliyet izni Resmî Gazetede yayımlanır. Kararın, ilk izin başvurusunun yapıldığı
tarihten itibaren en geç üç ay içinde verilmesi gerekir.
Kurum, bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak yapılan düzenlemelerdeki şartları taşımayanlara gerekli
düzeltmeleri yapmaları ve eksiklikleri tamamlamaları için altı ayı geçmemek üzere süre verir. Bu süre
içinde yeniden başvuranlar hakkında yapılan inceleme sonucunda durumları uygun bulunmayanlara
verilmiş olan kuruluş izni geçersiz olur ve sonuç yazılı olarak bildirilir.
Kuruluş izni almış olan bankaların faaliyete geçebilmesi için;
•
Sermayesinin nakit olarak ödenmiş ve planlanan faaliyetleri gerçekleştirebilecek düzeyde
olması,
•
Kurucuları tarafından Bankalar Kanunu’nun 7.maddede belirtilen asgarî sermayenin yüzde onu
tutarındaki sisteme giriş payının en az dörtte birinin Fon hesabına yatırıldığına dair belgenin
ibraz edilmesi,
•
Faaliyetlerinin kurumsal yönetim hükümlerine uygunluğunu sağlaması ve yeterli personel ve
teknik donanıma sahip olması,
•
Yöneticilerinin, kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen nitelikleri haiz olması,
•
Kurulca faaliyet konularını yürütebilecek yeterliliğe sahip olunduğu kanaatine varılması gerekir.
Banka İzinlerinin İptali
Kuruluş İzninin İptali
Bir bankanın kuruluş izni, aşağıda belirtilen hallerinden herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda,
BDDK’nın en az beş üyesinin aynı yönde verilen oylar neticesinde alınan kararla iptal edilir:
•
İznin gerçeğe aykırı beyanlarla alınmış olması,
•
Kuruluş izninin verildiği tarihten itibaren dokuz ay içerisinde faaliyet izni için başvurulmaması,
•
Kuruluş izninden vazgeçildiğinin beyan edilmesi,
•
İznin verilmesinde aranan şartların, faaliyete geçilinceye kadar kaybedilmesi,
•
Faaliyet izni alınamamış olması,
•
İradî olarak Bankacılık Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilen faaliyetlerin tümünden
vazgeçilmesi ve iradî tasfiyenin tamamlanması,
•
Devrolunan bankanın birleşme veya bölünme işlemlerinin tamamlanması,
•
Bankacılık Kanunu’nun 106. maddesi kapsamında tasfiye veya iflas takibatının tamamlanması.
Faaliyet İzninin İptali veya Sınırlandırılması
Bir bankanın, faaliyet izninin gerçeğe aykırı beyanlarla alınmış olması veya faaliyet izninin alınmasından
itibaren altı ay içinde faaliyete geçilmemesi ya da bir yıl içinde kesintisiz altı ay süre ile faaliyette
bulunulmamış olması halinde faaliyet izni iptal edilir.
18
www.hedefaof.com
Faaliyet izninin alındığı tarihten itibaren bir ay içerisinde ilgili kuruluş birliğine üye olunmaması veya
sisteme giriş payının kalan taksitlerinin Fon hesabına yatırılmamış olması ve bu yükümlülüklerin yerine
getirilmemesi durumunda, mevduat kabulü ve katılım fonu kabulü dışında kalan faaliyet konuları BDDK
tarafından tek tek sınırlanabilir. Bu kararlar ilgililere yazılı olarak bildirilir ve Resmî Gazetede
yayımlanır.
Türkiye'de şubesi bulunan yurt dışında kurulu bankaların, kurulu bulundukları ülkede herhangi bir
nedenle faaliyet izninin kaldırılması, faaliyetlerinin durdurulması, iflas veya tasfiyelerine karar verilmesi
veya konkordato ilân etmeleri halinde, bunların Türkiye'deki şubelerinin faaliyet izinleri BDDK
tarafından kaldırılır.
Bir kredi kuruluşuna verilen mevduat kabulü ve katılım fonu kabulü kapsamındaki yetkinin BDDK
tarafından kaldırılması, faaliyet izninin kaldırılması hükmündedir.
BANKALARIN ORGANİZASYON YAPISI
Organizasyon; bir işletmedeki işleri, mevkîleri (pozisyonları), çalışanları ve çalışanlar arasındaki yetki,
sorumluluk ve haberleşme ilişkilerini temsil eden bir yapıdır. Bu yapı içinde işgörenler; bilgi, yetenek ve
gayretlerini birleştirerek örgütsel ve bireysel amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar.
Global rekabet ortamında faaliyet gösteren bankaların, amaçlarını gerçekleştirebilmelerinin, sahip
oldukları kaynakları etkili ve verimli olarak kullanabilmelerinin bağlı olduğu en önemli süreç ve
araçlarından biri organizasyondur. Zira bu süreçte, işler arasında düzenleme, işlere uygun yetenek ve
beceriye sahip olan kişilerin seçilmesi ve kişiler arası uyumun (koordinasyonun) sağlanması gibi,
işletmelerin varlıklarını sürdürmeleri için hayatî önem taşıyan faaliyetler gerçekleştirilmektedir.
Banka organizasyonları, diğer işletmelerde olduğu gibi, iş bölümü ve departmanlaşmaya (bölümlere)
dayalı olup, hiyerarşik bir özellik arz etmektedir.
En üst kademesinde banka yönetimini genel anlamda yönlendirmek ve kontrol etmek üzere yönetim
kurulunu tayin eden hissedarların (banka sahiplerinin) yer aldığı banka organizasyonlarının büyüklüğü;
bankaların faaliyet hacmine ve niteliğine, bir başka ifadeyle, sunulan hizmetlerin çeşitliliğine, hitap edilen
hedef kitleye (müşteri gruplarına) ve faaliyetlerin yürütüldüğü coğrafî alanın genişliğine bağlıdır.
Orta büyüklükte bir bankanın organizasyon şeması Şekil 1.3’te gösterildiği gibidir.
19
www.hedefaof.com
Şekil 1.3: Banka Organizasyon Şeması
Bütün bankaların tek tip bir organizasyon yapısına sahip olması düşünülemez, zira her banka
müşterilerine en iyi hizmeti sunabilecek ve personelinin uzmanlığından en üst düzeyde faydalanacak
şekilde bir organizasyon yapısı oluşturur.
Bankaların faaliyet hacmi ve niteliği arttıkça, uzmanlaşma ve departmanlaşmada artış, şube ağında
genişleme söz konusu olmaktadır. Örneğin, faaliyet gösterdiği coğrafî alan genişlediğinde banka,
kredilerin tahsis ve takip işlemlerini daha etkin ve verimli bir şekilde yürütebilmek için krediler
departmanını bölgeler bazında alt bölümlere ayırabilir. Hitap ettiği hedef kitle genişlediğinde, bankanın
verdiği kredi türleri artacak (ticari, tüketici, konut kredisi vb.) ve bunlara uygun departmanlar oluşturmak
kaçınılmaz olacaktır.
Bu bölümde bankaların organizasyon yapıları; üst yönetim organları, genel müdürlük organizasyonu
ve şube organizasyonu başlıkları altında incelenmektedir.
20
www.hedefaof.com
Bankaların Üst Yönetim Organları
Genel Kurul
Anonim şirketlerin ve dolayısıyla bankaların en yüksek karar organı olan Genel kurul, pay sahiplerinden
oluşur ve normal koşullarda yılda bir kez toplanır. Genel kurul; bankanın organlarının atanması, mali
tabloların onaylanması, olağanüstü yedeklerin ayrılması, ana sözleşmede değişikliklerin yapılması ve kâr
dağıtımı gibi kararları alır.
Banka pay sahipleri gerektiğinde olağanüstü toplantıya çağırılırlar.
Bankacılık Kanunu’nda, bankaların genel kurulu hakkında bir düzenleme yer almamakla birlikte,
genel kurul üyelerinin, genel kurulda oy haklarını ve oylarını hangi esaslara göre kullanacakları
belirlenmiştir. Bu Kanun’a göre,
•
Genel kurulda ortaklar, sahip oldukları pay sayısı kadar oy kullanabilirler.
•
BDDK, banka genel kurulunda bir denetçi bulundurma yetkisine sahiptir.
•
Bankanın genel kurulunda, sermayenin % 10 veya daha fazlasına sahip olan ortaklar, yönetim
kurulu başkan ve üyeleri vekil olarak oy kullanamazlar.
•
Denetçiler ve birinci derecede imza yetkisine sahip olanlar da vekil olarak oy kullanamazlar.
Yönetim Kurulu
Diğer kuruluşlarda olduğu gibi, bankaların yönetim kademesinde, genel kuruldan sonra en yetkili organ
yönetim kuruludur. Bankaların Yönetim Kurulu ile ilgili düzenlemeler Bankacılık Kanunu’nun 23.
maddesinde yer almaktadır. Buna göre, bankaların yönetim kurulları beş kişiden az olamaz. Genel Müdür
(bulunmadığı hallerde vekili) yönetim kurulunun doğal üyesidir. Banka genel müdürü için öngörülen
şartlar, süre hariç, yönetim kurulu üyelerinin yarıdan bir fazlası için de aranır. Murahhas üyelerin genel
müdürde aranan şartları taşımaları zorunludur.
Türkiye’de şube açmak suretiyle faaliyette bulunan yurt dışında kurulu bankaların Türkiye’deki
yönetim merkezlerinde ise, yönetim kurulu yetki ve sorumluluklarını taşıyan, merkez müdürünün de dahil
olduğu üç kişilik bir müdürler kurulu kurulur.
Kural olarak, yönetim kurulu üyeleri, banka faaliyetlerinin sürdürülmesine ilişkin yetkiyi yöneticilere
devrederler. Üyelerinin çoğunluğu üst kademedeki yöneticilerden oluşan komiteler kurarak belirli
görevlerin yerine getirilmesini ve gözetimini sağlarlar. Banka faaliyetlerini yönlendiren, bankanın para
politikasını belirleyen ve politikaların izlenmesini sağlayacak şekilde banka işlemlerini denetleyen
Yönetim Kurulu;
•
İç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin; ilgili mevzuata uygun olarak tesis
edilmesinden, işlerliğinin, uygunluğunun ve yeterliliğinin sağlanmasından,
•
Finansal raporlama sistemlerinin güvence altına alınmasından,
•
Banka içindeki yetki ve sorumlulukların belirlenmesinden,
•
Kredi açma, onay verme ve diğer idarî esaslara ilişkin politikaların oluşturulmasından, bunların
uygulanmasını ve izlenmesini sağlamaktan ve gerekli tedbirleri almaktan sorumludur.
Üst düzey yöneticilerin sorumluluklarının belirlenmesi, bankada
çalışacak yeterli sayıda ve nitelikteki personelin ve maaşlarının tespiti, mevduat
sahiplerinin haklarının gözetilmesi, banka kredilerinin güvenilir şartlarda verilmesi ve
geri dönüşlerinin sağlanması, faaliyetlerin kârla sonuçlandırılması ve banka menfaatlerinin korunması ile ilgili karar ve sorumluluklar bankaların Yönetim Kuruluna aittir.
21
www.hedefaof.com
Kredi Komitesi
Yönetim kurulu, kredi açma yetkisini, BDDK tarafından belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde kredi
komitesine veya genel müdürlüğe devredebilir. Genel müdürlük; kendisine devredilen kredi açma
yetkisini, diğer birimleri, bölge müdürlükleri veya şubeleri aracılığıyla da kullanabilir.
Kredi komitesinin oluşumu, çalışması ve karar almasına ilişkin esaslar BDDK tarafından belirlenir.
Buna göre, kredi komitesi, banka yönetim kurulunun, kredilerle ilgili olarak vereceği görevleri yapmak
üzere, Bankalar Kanunu’nda süre hariç genel müdürde aranan şartları taşıyan yönetim kurulu üyeleri
arasından seçeceği en az iki üye ile banka genel müdürü veya vekilinden oluşur. Türkiye'de şube açmak
suretiyle faaliyet gösteren yabancı bankalarda kredi komitesi kurulması halinde müdürler kurulu, aynı
zamanda kredi komitesi görevini yürütür.
Kredi Komitesi onayına getirilen tüm kredi teklifleri, mali tahlil ve istihbarat raporları ile ilgili
şubelerce hazırlanan temel bilgi raporlarını içerir. Komite, kendisine verilen yetki limitleri dâhilindeki
kredilerin ön değerlendirmelerini yapmakla görevlidir ve bu görevi yerine getirmek üzere, tüm üyelerin
katılımı ile toplanır. Kredi komitesinin oybirliği ile verdiği kararlar doğrudan, oyçokluğu ile verdiği
kararlar ise yönetim kurulunun onayından sonra uygulanır.
Yönetim kurulu, kredi komitesinin faaliyetlerini denetlemekle yükümlüdür. Yönetim kurulu
üyelerinden her biri, kredi komitesinden, komitenin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiyi istemeye ve
gerekli göreceği her türlü kontrolü yapmaya yetkilidir.
Denetim Komitesi
Bankaların denetim komitesi ile ilgili düzenlemeler Bankacılık Kanunu’nun 24. maddesinde yer
almaktadır. Buna göre, yönetim kurulunun denetim ve gözetim faaliyetlerinin yerine getirilmesine
yardımcı olmak üzere, icraî (yürütme) görevi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri arasından seçilen en az
iki kişiden oluşan denetim komitesi;
•
Yönetim kurulu adına iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin etkinliğini ve
yeterliliğini; bu sistemler ile muhasebe ve raporlama sistemlerinin işleyişini ve üretilen bilgilerin
bütünlüğünü gözetmek; bağımsız denetim kuruluşlarının yönetim kurulu tarafından seçilmesinde
gerekli ön değerlendirmeleri yapmak; yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim
kuruluşlarının faaliyetlerini düzenli olarak izlemek konularında yetkili ve sorumludur.
•
Üyelerinin, BDDK tarafından belirlenen niteliklere sahip olmaları şarttır. Buna ilişkin bilgi ve
belgeler atamanın yapılmasını müteakiben en geç yedi iş günü içinde kuruma bildirilir.
•
İç kontrol, iç denetim ve risk yönetimi sistemleri kapsamında oluşturulan birimlerden ve
bağımsız denetim kuruluşlarından; görevlerinin ifâsıyla ilgili olarak düzenli raporlar almak ve
bankanın faaliyetlerinin sürekliliği ve güven içinde yürütülmesini olumsuz etkileyebilecek
hususlar veya mevzuata ve iç düzenlemelere aykırılıklar bulunması halinde bu hususları yönetim
kuruluna bildirmekle yükümlüdür.
•
Altı aylık dönemleri aşmamak kaydıyla icra ettiği faaliyetlerin sonuçları ile bankada alınması
gereken önlemlere, yapılmasına ihtiyaç duyulan uygulamalara ve bankanın faaliyetlerinin güven
içinde sürdürülmesi bakımından önemli gördüğü diğer hususlara ilişkin görüşlerini yönetim
kuruluna bildirmekle yükümlüdür.
•
Bankanın tüm birimlerinden, anlaşmalı destek hizmeti kuruluşları ve bağımsız denetim
kuruluşlarından bilgi ve belge almaya, bedeli banka tarafından karşılanmak suretiyle konularında
ihtisas sahibi kişilerden yönetim kurulunun onayına bağlı olarak danışmanlık hizmeti sağlamaya
yetkilidir.
Görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esasları yönetim kurulu tarafından düzenlenen
denetim komitesi, fiilî olarak denetim yapan bir organ değildir.
22
www.hedefaof.com
Denetim komitelerinin ana işlevleri; mali raporların anlaşılır, şeffaf ve güvenilir olmasının
sağlanması, risk yönetim sürecinin izlenmesi, iç kontrollerin değerlendirilmesi, iç denetimin etkili
kullanımı, bağımsız denetimin gözetimi ve bağımsız denetim kuruluşunun seçimi için görüş vermek
olarak özetlenebilir.
Pay ve menfaat sahipleri açısından sonuçları önem taşıyan söz konusu işlevlerinden ötürü denetim
komitesi üyelerinin bağımsızlığı, mali bilgi ve uzmanlığı, çalışma etkinliği açısından gereklidir.
Teftiş (Denetçiler) Kurulu
Teftiş kurulu, banka faaliyetlerinin bankacılık ilkelerine ve mevzuata uygunluğunun denetlenmesi, banka
hedefleri ile uygulamaları arasındaki farklılıkların, sapmaların ve bunların sebeplerinin belirlenmesi
amacıyla oluşturulan bir birimdir. Bu kurul, bir başkanın yönetimi ve denetimi altında, bankanın faaliyet
hacmine uygun ve yeterli sayıda başkan yardımcısı, müfettiş, müfettiş yardımcısı ve idarî personelden
meydana gelir.
Bankanın şubelerinde, Genel Müdürlük birimlerinde ve bağlı kuruluşlarında, yönetim kurulu ve genel
müdür adına teftiş, inceleme ve gerektiğinde soruşturma yapma görev ve yetkisine sahip olan teftiş
kurullarının; kuruluş, amaç, yetkileri, sorumlulukları ve çalışmalarıyla ilgili hususlar, genellikle banka içi
yönetmelik, tüzük veya talimatnameler ile belirlenir.
İç sistemler olarak bilinen diğer organlar olan iç kontrol birimi, risk yönetimi birimi ve iç denetim
biriminin (teftiş kurulunun) banka organizasyon şeması içinde doğrudan yönetim kuruluna bağlı olarak
oluşturulması öngörülmüştür. Fakat yönetim kurulu, iç sistemler kapsamındaki yetkisini denetim
komitesine devredebilir.
Genel Müdürlük Organizasyonu
Genel müdürlük, bankaların en büyük icra organıdır. Genel müdürlüğün görevleri dört grupta
toplanabilir:
•
Bankayı temsil etmek, genel prensipleri belirlemek, emir ve kararları vermek,
•
Şubelerin açılması, organizasyonu ve personel politikasını yönetmek,
•
Bankanın kredi politikasının sevk ve yönetimini sağlamak,
•
Yasalar ve ana sözleşme veya yönetmeliklerle kendilerine verilen yetkileri kârlılık ve verimlilik
ilkelerine uygun olarak kullanmak.
Bankaların genel müdürlük organizasyonları, bir başka ifadeyle, genel müdürlüğe bağlı
departmanların ve alt bölümlerin sayısı ve türleri, bankaların faaliyet hacmine ya da uzmanlık alanlarına
bağlı olarak değişmektedir. Örneğin, küçük ölçekli bir bankada yer alan “genel muhasebe” bölümü,
büyük ölçekli bir bankada “merkez muhasebe” ve “genel muhasebe” olmak üzere ayrılabilmektedir.
Bununla birlikte, bankalarda aynı ya da benzer işlevlerin yürütüldüğü bölümler farklı şekilde
adlandırılabilmektedir. Örneğin, “kaynak yönetimi müdürülüğü” yerine “fon yönetimi müdürlüğü” ismi
kullanılabilmektedir.
Şekil 1.4: Banka Genel Müdürlük Organizasyonunda Yer Alan Başlıca Departmanlar
23
www.hedefaof.com
Şekil 1.4’te bir ticaret bankasının genel müdürlüğüne ait organizasyonda yer alan başlıca bölümler
gösterilmiştir.
Genel müdür yardımcılarına; “Bireysel Bankacılık”, “Kurumsal Bankacılık”, “Krediler”,
“Operasyon”, “İnsan Kaynakları”, “Muhasebe ve Mali Yönetim” bölümlerinden sorumlu genel müdür
yardımcıları örnek olarak gösterilebilir.
İlgili bölümden sorumlu genel müdür yardımcısına bağlı olarak çalışan ve kendilerine bağlı alt
bölümlerin faaliyetlerinden sorumlu olan grup müdürlerine; “Bireysel Krediler”, “Bireysel Pazarlama”,
“Ticari/ Kurumsal Krediler”, “Kurumsal Pazarlama”, “Kredi Operasyon ve Takip”, “Hazine ve Dış
Operasyonlar”, “Fon Yönetimi”, “İnsan Kaynakları”, “Muahsebe ve Mali İşler”, “Mali Kontrol”,
“Reklam ve Halkla İlişkiler”, “Bilgi İşlem” alt bölümlerinden sorumlu grup müdürleri örnek olarak
gösterilebilir.
Bankaların Genel Müdürlük Organizasyonlarında Yer Alan Bölümlerin
Görevleri
1.
Bireysel Bankacılık Bölümü:
Bireysel bankacılıkta, küçük tasarruf sahiplerinin tasarruflarının değerlendirilmesi, kişisel veya
ailevî ihityaçlarını karşılamaları için bu kişilere tüketici kredileri ve kredi kartları aracılığıyla
kaynak tedarik edilmesi amaçlanır. Bu amaç doğrultusunda, bireysel krediler bölümü aracılığıyla
bireysel kredi politikalarının ve süreçlerinin oluşturulması, müşteri hedef kitlesinin tespit edilmesi,
kredilerde ve mevduatta fiyat ve prim sisteminin oluşturulması; bireysel pazarlama bölümü
aracılığıyla pahalı kaynaklar yerine daha ucuz kaynakların bulunması, bireysel kredi hacminin
artırılması için gerekli kredi kampanyalarının araştırılması faaliyetleri yürütülmektedir.
2.
Kurumsal Bankacılık Bölümü:
Kurumsal bankacılıkta hedef kitle, orta ve büyük ölçekli işletmelerdir. Bu bölümde kurumsal kredi
tahsis ve takip bölümleri aracılığıyla kredi, istihbarat ve mali analiz sürecinin oluşturulması,
bankanın kredi ve teminat politikasının oluşturulması, şubelerden gelen kurumsal kredilerin
incelenmesi ve yetki alanı dahilindeki kredilerin cevaplanması, yetki alanı dışındakilerin kredi
komitesinde veya yönetim kurulunda görüşülmek üzere hazırlanması, aktif kredilerin risk ve teminat
takiplerinin yapılması, sorunlu olabilecek kredilerin özel takibe alınması faaliyetleri yürütülür.
Kurumsal pazarlama bölümü aracılığıyla kurumsal kredi hacminin artırılması ve hedef müşteri
kitlesine ulaşılabilmesi için gerekli politikaların belirlenmesi ve uygulanması faaliyetleri yürütülür.
3.
Operasyon Bölümü:
Merkezi operasyona bağlı olmayan bankalarda, Hazine ve Fon Yönetimi operasyonlarını yerine
getirmek, şubelerde yapılan operasyon işlemlerini yönlendirmek ve yeni uygulamaları duyurmak
operasyon bölümünün görevleri arasında yer almaktadır.
4.
İnsan Kaynakları Bölümü:
İnsan kaynakları yönetimi, çalışanların seçimi, uygun bölümlere yerleştirilmesi, eğitimi, etkili ve
verimli olarak çalışmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, insan kaynakları
bölümünde işgücü planlaması, teknolojik değişime uygun işgücü özellik ve yeteneklerinin
belirlenmesi, çalışanların sahip olduğu yeteneklerin değerlendirilmesi ve performanslarının
ölçülmesi, rekabete yön veren kurumsal kültürün oluşturulması, çalışanların yetiştirilmesi ve
geliştirilmesi, ücret politikasının belirlenmesi faaliyetleri gerçekleştirilir.
5.
Fon Yönetimi Bölümü:
Fon yönetiminin amacı, bankanın tüm para ve sermaye piyasası işlemlerini gerçekleştirmek,
piyasaların gidişatı doğrultusunda gerekli önlemleri almak ve bankayı mali riskten korumaktır. Bu
amaç doğrultusunda fon yönetimi bölümü ekonomik gelişmeleri izleyerek ve analiz ederek, banka
üst düzey çalışanlarını ve şirket yönetimini bilgilendirmekten; döviz kurlarını, mevduat ve kredilere
24
www.hedefaof.com
uygulanacak faiz oranlarını belirlemekten; bankanın borçlanma ihtiyacını tespit etmekten; risk ve
kârlılık analizleri yaparak yurtiçi ve yurt dışı piyasalarda, şirketin likiditesini de dikkate alarak kâr
elde etmeye yönelik alım satımlar yapmaktan sorumludur.
6.
Muhasebe ve Mali Yönetim Bölümü:
Genel muhasebe bölümünde, bankanın muhasebe işlem ve uygulamalarının doğru yapılmasının
sağlanmasına, şube ve birimlere bu konuda danışmanlık verilmesine, mevzuattaki değişmelerden
şube ve birimlerin haberdâr edilmesine, vergilerin takip edilmesine yönelik faaliyetler
gerçekleştirilir. Mali kontrol bölümü aracılığıyla bankanın ve şubelerin bütçeleri hazırlanır ve
kârlılık durumları belirlenerek üst yönetime raporlanır, bankanın mali tabloları düzenlenir, iç ve dış
denetime ilişkin bilgiler hazırlanır.
Bankaların mali riskten korunması; döviz kurlarını ve uygulanacak
faiz oranlarının belirlenmesinden sorumlu banka bölümü hangisidir?
Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı Olarak Atanma Koşulları
Bankalarda en üst düzeydeki icra organın yöneticisi olarak görev yapan, faaliyetlerinden dolayı yönetim
kuruluna karşı doğrudan sorumlu olan kişiye “genel müdür” denilmektedir.
Bankada genel müdür olabilmek için hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletme, kamu yönetimi ve
dengi dallarda en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olamları, mühendislik alanında lisans düzeyinde
öğrenim görmüş olanların ise belirtilen alanlarda lisansüstü öğrenim görmüş olmaları ve bankacılık veya
işletmecilik alanında en az on yıllık meslekî deneyime sahip olmaları şarttır.
Doğrudan genel müdüre bağlı olarak çalışan ve belli departmanların faaliyetlerinden sorumlu olan
genel müdür yardımcılarının en az yedi yıllık meslekî deneyime sahip ve asgarî üçte ikisinin yukarıda
belirtilen alanlarda en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olması şarttır. Başka ünvanlarla istihdam
edilseler dahi, yetki ve görevleri itibarıyla genel müdür yardımcısına denk veya daha üst konumlarda icraî
nitelikte görev yapan diğer yöneticiler de Bankacılık Kanunu’nun genel müdür yardımcılarına ilişkin
hükümlerine tâbidir.
Genel müdürlüğe ve yardımcılıklarına atanacakların, yukarıda aranan şartları taşıdıklarını gösteren
belgelerle birlikte bankaya bildirilmesi şarttır. Bildirimden itibaren yedi iş günü içinde BDDK tarafından
olumsuz görüş bildirilmemesi durumunda ilgili kişilerin atamaları yapılabilir.
Herhangi bir nedenle görevden ayrılan genel müdür ve yardımcılarının görevden ayrılma nedenleri,
ilgili banka ve görevden ayrılan tarafından yedi iş günü içinde BDDK’ya bildirilir.
Genel müdür ve genel müdür yardımcıları, konsolide (birleşik) denetime tâbi ortaklıklar hariç, başka
bir ticari kuruluşta tam veya yarı zamanlı olarak görev alamaz.
Şube Organizasyonu
Banka şubelerinde en önemli görev, yetki ve sorumluluk şube müdürlerindedir. Çünkü şube müdürleri,
şubelerin performansından, hedeflerine ulaşabilmesinden, çalışanların motivasyonundan ve işlemlerin
kurallara uygun yapılmasından genel müdürlüğe karşı doğrudan sorumlu olan en üst düzey yöneticilerdir.
Bankacılık bir uzmanlık ve yetenek işi olduğundan, şube müdürlerinin alanlarında yüksek öğrenim
görmüş olmaları tercih edilmektedir.
Geleneksel bankalarda, Şekil 1.5’teki örnek şube organizasyon şemasında görüldüğü üzere, şube
müdürüne doğrudan bağlı ve bir veya birden fazla bölümün hizmetinden sorumlu olarak çalışan şube
müdür yardımcıları / yönetmenler yer almaktadır. Şubelerin işlem hacimlerindeki farklılıktan dolayı, aynı
görevi yapan kişilerin ünvan tanımlarında farklılıklar olabilmektedir. Örneğin “müdür yardımcısı”ünvanı
yerine “yönetmen” veya “II.Müdür”; “yetkili” ünvanı yerine “şef” veya “yönetmen yardımcısı” ünvanları
kullanılabilmektedir.
25
www.hedefaof.com
Şekil 1.5: Banka Şube Organizasyonu
Faaliyetlerinde etkili ve verimli olabilmek için bankalar, şubelerinin müşteri profiline uygun bir şube
organizasyon yapısı oluştururlar. Tüm müşteri tiplerine yönelik hizmet veren şubeler büyük şube,
kurumsal ve bireysel işlemlere ağırlık veren şubeler sırasıyla kurumsal şube ve bireysel şube, yüksek
işlem yapan belli sayıdaki müşterilere yönelik hizmet veren şubeler özel bankacılık şubesi, orta ve küçük
ölçekli ticari müşterilerin plasman ve diğer hizmetlerini gerçekleştirmek üzere faaliyet gösteren şubeler
ticari bankacılık şubesi olarak organizasyon yapılarını belirlerler.
Banka büyüklüğüne bağlı olarak, şubelerde özel bankacılık işlemlerinin yerine getirilebilmesi için
ayrıca özel bankacılıktan sorumlu genel müdür yardımcısı /yönetmen bulunabilmektedir. Benzer şekilde,
daha büyük banka şubelerinde pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısına/yönetmene bağlı bireysel
ve kurumsal pazarlama yetkilisi yerine, bireysel ve kurumsal pazarlama yönetmenleri bulunabilmektedir.
Günümüzde banka şubelerinde operasyon ile ilgili işlemler, genel müdürlükteki operasyon bölümüne
yönlendirilmekte, satış ağırlıklı bir organizasyon yapısı tercih edilmektedir.
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (BDDK)
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 82. maddesine göre “Kamu tüzel kişiliğini haiz ve mali özerkliğe
sahip Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuştur. Kurumun merkezi Ankara’dadır.
Kurum, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Başkanlıktan oluşur.”
Kurum, bu kanunla ve mevzuatla kendisine verilen düzenleme ve denetlemeyle ilgili görev ve
yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır. Hiçbir organ, makam, merci
veya kişi kurumun kararlarını etkilemek amacıyla talimat veremez.
Kurum, mali kaynaklarını görev yetkilerinin gerektirdiği ölçüde, kendi bütçesinde belirtilen usûl ve
esaslar dahilinde serbestçe kullanır. Kurum, görev ve yetkilerini etkin şeklide yerine getirmek amacıyla
yeterli sayı ve nitelikte personeli istihdam eder.
26
www.hedefaof.com
Kurumun Amacı
Kurumun öncelikli amacı, Bankacılık Kanunu’nun
uygulanmasını sağlamaktır. Bankacılık Kanunu’nun amacı,
•
Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak,
•
Mali piyasalarda güven ve istikrarı sağlamak,
•
Ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak
kredi sisteminin etkin bir
şekilde çalışmasını sağlamak üzere bankaların
Resim 1.2: BDDK
•
kuruluş,
•
yönetim,
•
çalışma,
•
devir,
•
birleşme,
•
tasfiye
•
denetlenmelerine
ilişkin esasları düzenlemektir.
Bankacılık
Kanunu’nda
gerçekleştirilebilmesi amacıyla
Denetleme Kurumu kurulmuştur.
belirtilen
Bankacılık
bu
amaçların
Düzenleme ve
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Kurumun karar organıdır. Kurul, biri başkan, biri ikinci
başkan olmak üzere yedi üyeden oluşur. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır. Kurumun karar organı bu
yedi kişilik kurul üyeleridir. Kurul en az haftada bir defa olmak üzere, gerekli hallerde en az beş üyenin
bulunması halinde toplanır.
Kurumun Yetki ve Görevleri
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93. maddesine göre, Kurum, bu Kanun ve ilgili diğer Mevzuat’ın
verdiği yetkiler çerçevesinde finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin
bir şekilde çalışması, mali sektörün gelişmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması için,
•
Bankalar ve finansal holding şirketleri ile diğer kanunlarda ve ilgili mevzuatta yer alan hükümler
saklı kalmak kaydıyla finansal kiralama, factoring ve finansman şirketlerinin; kuruluş ve
faaliyetlerini, yönetim ve teşkilat yapısını, birleştirme, bölünme, hisse değişimi ve tasfiyelerini
düzenlemek, uygulamak, uygulanmasını sağlamak, uygulamayı izlemek ve denetlemek,
•
Yurt içi ve yurt dışı benzer kurumların katıldığı uluslararası mali, iktisadî ve meslekî
teşekküllere üye olmak, görev alanına giren hususlarda yabancı ülkelerin yetkili mercîleri ile
mutabakat (uzlaşma) zaptı imzalamak,
•
Kanun ile verilen diğer görevleri yapmak ile görevli ve yetkilidir.
Kurumun Bankalarla İlgili Görevleri
Bankacılık Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler ve tebliğler çıkarmaya yetkili olan BDDK;
bankaların kuruluş, yönetim, çalışma, devir, birleşme, tasfiye ve denetlenmelerine ilişkin esasları
düzenleyerek bankacılık mevzuatının oluşturulmasını sağlar.
Tasarruf sahiplerinin haklarını ve bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye
sokabilecek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları önlemek, kredi
27
www.hedefaof.com
sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamakla
yükümlü ve yetkili olan BDDK;
•
Finansal hizmetler sektörünün geliştirilmesi amacıyla, işlem ve aracılık maliyetlerinin azaltılarak
bankanın kârlı, verimli ve rasyonel çalışmalarının ve finansal piyasaların tarafları arasında
rekabet ortamının sağlanması,
•
Finansal sisteme rekabet gücünün kazandırılması, finansal piyasalara ilişkin diğer düzenlemeler
ve uygulamalar ile bütünleşmenin gerçekleştirilmesi ve piyasanın daha etkin işleyişinin
sağlanması suretiyle etkin ve şeffaf bir finansal sistemin oluşturulması,
•
Denetim ve faaliyet alanları bakımından uluslararası bankaların durumunun yakından izlenmesi,
tecrübelerinden yararlanılması,
•
Birimler, kurumlar, meslek mensupları ve uluslararası diyalog ve işbirliğinin artırılması suretiyle
mali piyasalarda meslek mensupları arasında bütünleşmenin sağlanması,
•
Mali piyasalara ilişkin düzenlemelerin ilgili taraflarla istişare edilerek hazırlanması
hususlarında strateji belirlemeye yetkilidir.
BDDK’nın Bankaları İzlemesi
Bilindiği gibi bankalar kuruluş iznini BDDK’dan almaktadırlar. BDDK, kuruluşta nasıl yetkili ise
bankaların faaliyetlerini sürdürmesini izlemekte de o derecede yetkilidir. Bankaların denetimini Banka
Müfettişleri yapar. Müfettişlerin, yaptıkları denetim raporlarını (teftiş raporlarını) ve görüşlerini
BDDK’ya göndermesi zorunludur. Ancak Kurum, gerekli gördüğünde ve özellik arz eden konularda
bağımsız denetim kuruluşlarını ilgili konu hakkında inceleme yapması için görevlendirme yetkisine
sahiptir. Bu kuruluşlar belirli bir etkinlik sektörünün denetimini gerçekleştirirken, bu alanda ne olup
bittiğinden derinlemesine haberdar olmak zorundadırlar.
Kurum, bankalardan, bunların bağlı ortaklıklarından, nitelikli paya sahip oldukları ortaklıklardan,
birlikte kontrol ettikleri ortaklıklardan, şubeleri ile temsilciliklerinden, destek hizmeti kuruluşlarından ve
diğer gerçek ve tüzel kişilerden,
•
Bankacılık Kanun ve hükümleri ile ilgili görecekleri bütün bilgileri gizli dahi olsa istemeye,
•
Bu bilgilerin, vergiyle ilgili kayıtları dahil olmak üzere tüm defter, kayıt ve belgelerini
incelemeye yetkilidir.
Bilgi istenenler;
•
Kendilerinden istenilen bilgileri vermekle, defter, kayıt ve belgeleri incelemeye hazır
bulundurmakla, tüm bilgi işlem sistemini denetim amaçlarına uygun olarak Kurumun yerinde
denetim yapan meslek personeline açmakla,
•
Bu verilerin güvenliğini sağlamakla,
•
Ayrıca, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda
bulundukları bilgilere ilişkin mikrofiş, mikrofilm, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki
kayıtlarını ve bu kayıtlara erişim veya kayıtları okunabilir hâle getirmek için gerekli tüm sistem
ve şifrelerini inceleme için ibraz etmek ve işletmekle yükümlüdür ( Bankacılık Kanunu md. 95).
Bankalar denetlenirken, Bankacılık Kanunu dışında diğer kanunlara aykırılıklar tespit ettikleri
takdirde bu tespitleri ilgili mercilere derhal bildirmek zorundadırlar.
Denetim ve gözetime ilişkin usûl ve esaslar Kurulca düzenlenecek yönetmelikle belirlenir.
Bu görev çerçevesinde, gerekli düzenlemeler yapılmakta, bankaların bu düzenlemelere uyumu
sağlanmaya çalışılmakta, gerekli yerinden denetim ve uzaktan gözetim faaliyetleri yerine getirilmektedir.
Denetimde kullanılan araçlar;
28
www.hedefaof.com
•
Periyodik raporlamalar,
•
Periyodik olmayan raporlamalar,
•
Yerinde denetim raporları,
•
Uzaktan gözetim raporları,
•
Bağımsız denetim raporları,
•
Bankalarla yapılan yazışmalar,
•
Kurul kararları,
•
Diğer (derecelendirme raporları, basın, yayın vs.)
şeklinde özetlenebilir.
BDDK’nın Yetki ve Yaptırımları
Bilindiği gibi bankaların kurulmasından, faaliyetine izin verilmesi ve faaliyetlerinin izlenmesi BDDK’nın
görev ve yetkileri çerçevesinde yürütülmektedir.
BDDK’nın yetki ve yaptırımlarından bazıları şunlardır:
•
Bankacılık Kanunu’nda belirtilen önlemleri almamaları veya alınan önlemlere rağmen
sorunlarının giderilememesi durumunda, bankaların faaliyetlerini kısıtlama veya geçici olarak
durdurma kararı almak.
•
Bütün önlemler alınmasına karşılık düzelme görülmemesi hâlinde, bankayı Fona (TMSF
“Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu”) devretmek.
•
Bankaların denetlenmesi sırasında, adlî ceza uygulamasını gerektiren hususları, ilgili birimlere
veya kurum ve kuruluşlara bildirmek.
29
www.hedefaof.com
Özet
Bu yapılan işlemler, sadece, kuruluş için aranan
mali ve sosyoekonomik yeterlilik denetiminin
yapıldığı anlamını taşır. Kuruluş sermayesi henüz
nakit para olarak bloke edilmiş durumda
beklemektedir.
Bankaların ülke ekonomisi içindeki yeri ve rolleri
çok önemlidir. Bankalar, finansal aracılık, likidite
sağlamak, para politikasının etkinliğini arttırmak,
sermaye piyasalarının gelişmesine katkıda
bulunmak, gelir ve servet dağılımını etkilemek,
yatırımlara finansmanın sağlamak, dış ticareti
geliştirmek gibi görevler üstlenmişlerdir.
Kuruluş tamamlandıktan sonra, maddi ve gayri
maddi varlıkları, teşkilatı, personeli ile bir bütün
olarak, banka işletmesinin oluşturulması için
yatırımlar ve harcamalar başlamaktadır. Bu
hazırlık işlemleri sonucunda ortaya çıkan
işletmenin bankacılık yapmak için yeterli olup
olmadığı ayrıca denetlenmektedir.
Bankaları farklı kriterlere göre sınıflandırmak
mümkündür. Türkiye Bankalar Birliği bankaları,
faaliyet konularına ve sermayenin kaynaklarına
göre sınıflandırmıştır. Bu bağlamda bankalar;
Milli Sermayeli Mevduat Bankaları, Yabancı
Sermayeli Mevduat Bankaları, Milli Sermayeli
Yatırım ve Kalkınma Bankaları ile Yabancı
Sermayeli Yatırım ve Kalkınma Bankaları olmak
üzere dört temel grupta toplanmıştır.
Bankaların yönetim yapıları; üst yönetim
organları, genel müdürlük, şubeler ve servisler
şeklinde sıralanabilir. Yasal olarak her bankada
bulunması gereken üst yönetim organları Genel
Kurul, Yönetim Kurulu ve Denetim Kuruludur.
Türkiye’de banka kurmakla ilgili yasal
düzenlemeler Bankacılık Kanunu’nda ve
BDDK’nın yönetmeliklerinde yer almaktadır.
Ülkemizde bankalar Anonim Şirket olarak
kurulmakta, bankaların hisse senetleri nakit
karşılığı nama yazılı olarak çıkartılmakta,
ödenmiş sermayeleri 30 milyondan az
olamamakta, şeffaf ve açık ortaklık ve
organizasyon yapıları bulunmaktadır. Bununla
birlikte banka kurucuları için de Bankacılık
Kanunu’nda öngörülen şartlar bulunmaktadır. Bu
şartları taşımayanlar bankaların kurucu ortakları
olamazlar. Banka olma şartlarını taşımayanların
kuruluş ve faaliyet izinleri BDDK tarafından iptal
edilir ya da sınırlandırılır.
Bankaların en yüksek karar organı olan Genel
Kurul, pay sahiplerinden oluşur ve normal
koşullarda yılda bir kez toplanır. Bankacılık
Kanunu’na göre, kredi açma yetkisi verilmiş olan
üç kuruldan bir tanesi de yönetim kuruludur.
Belirli bir meblağın üzerindeki krediler yönetim
kurulunun onayı ile açılır. Yönetim kurulu en az
beş kişiden oluşur ve banka faaliyetlerini
yönlendirir, bankanın para politikasını tespit eder
ve politikaların izlenmesini temin edecek şekilde
banka işlemlerini denetler. Denetim komitesi ise
iki üyeden oluşmakta ve icraî görevi bulunmayan
yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmektedir.
Bankaların denetimini Banka Müfettişleri yapar.
Müfettişlerin, yaptıkları denetim raporlarını
(teftiş raporlarını) ve görüşlerini BDDK’ya
göndermesi zorunludur.
Kuruluş şartlarını yerine getirenler, banka kurma
yolunda şu aşamaları takip ederler: (a) Şirket ana
sözleşmesi hazırlayıp, imzalarlar ve notere tasdik
ettirirler. (b) Şirket ana sözleşmesi ile Sanayi ve
Ticaret Bakanlığına kuruluş izni için başvururlar.
(c) Sanayi ve Ticaret Bakanlığının vereceği
anonim şirket kuruluş izninden sonra, BDDK’ya
“banka A.Ş.”nin kuruluş izni için başvururlar. (d)
BDDK’nın kurul üyelerinin en az beşinin olumlu
oy vermesi halinde kuruluş talebi kabul edilmiş
olur. (e) Kuruluş iznini ticaret siciline tescil
edilerek ilanla birlikte banka anonim şirketi tüzel
kişilik kazanmış olur.
Bankalar Kanunu’nda belirtilen amaçların
gerçekleştirilebilmesi için Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu kurulmuştur. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Kurumun
karar organıdır. Kurul, biri başkan, biri ikinci
başkan olmak üzere yedi üyeden oluşur. Kurul
Başkanı Kurumun da başkanıdır. Kurumun karar
organı bu yedi kişilik kurul üyeleridir. Kurul en
az haftada bir defa olmak üzere, gerekli hallerde
en az beş üyenin bulunması halinde toplanır.
30
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki banka türlerinden hangisi Devletin
“veznedarlık” görevini üstlenmiştir?
6. Bankaların ana sözleşmesinde aşağıdaki
bilgilerden hanginin yer alması gerekmez?
a. Kalkınma
a. Kurucuların medeni durumu
b. Katılım
b. Bankanın ticaret unvanı
c. Emisyon
c. Banka merkezinin adresi
d. Sınaî
d. Bankanın amacı
e. Mevduat
e. Bankanın faaliyet konusu
2. Bankaların kuruluş şartları hangi kurum
tarafından belirlenir?
7. Banka Genel Kurulu ile ilgili aşağıdakilerden
hangisi doğrudur?
a. TBB
a. Yılda en az bir kez toplanır
b. BDDK
b. İki yılda en az bir kez toplanır
c. TMSF
c. Yönetim kuruluna hesap verir
d. SPK
d. Banka yöneticilerinden oluşur
e. TOBB
e. Denetim kurulunca seçilir
3. Aşağıdakilerden
hangisi
Türkiye’de
kurulacak bir bankanın taşıması gereken
şatlardan biri değildir?
8. Hangisi banka kurucularının hazırlamaları
gereken belgeler arasında yer almaz?
a. Ortaklarca imzalanan ana sözleşme
a. Anonim şirket olması
b. Hisse
senetlerinin
çıkarılması
b. Adlî sicil belgesi
nakit
karşılığında
c. Banka kurucularına ait beyanname
c. Hisse senetlerinin nama yazılı olması
d. Kurucuların temsile yetkili kişilere verdikleri
vekâletname
d. Ödenmiş sermayenin en az 50 milyon
olması
e. Sahip oldukları gayrimenkullerin tapuları
e. Ana sözleşmenin Bankacılık
uygun düzenlenmesi
9. “Genel müdürlük bankaların en büyük …….
Organıdır” ifadesinin doğru olması için boşluk
hangi kelime ile tamamlanmalıdır?
Kanunu’na
4. Bankaların kuruluş izni BDDK’nın en az kaç
üyesinin imzası ile verilir?
a. Denetim
b. İcra
a. 1
c. Yargı
b. 3
d. Karar
c. 5
e. Yönetim
d. 7
10. Aşağıdakilerden
hangisi
görevlerinden biri değildir?
e. 9
5. Aşağıdakilerden
hangisi
görevlerinden biri değildir?
bankaların
a. Bankacılık mevzuatını oluşturmak
b. Banka denetimine ilişkin esasları belirlemek
a. Finansal aracılık
c. Etkin ve şeffaf finansal sistemi oluşturmak
b. Kaynak kullanımını iyileştirmek
d. Kaydî para yaratmak için çalışmak
c. Likidite sağlamak
e. Kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını
sağlamak
d. Uluslararası ticareti geliştirmek
e. Devletin dış politikasını yönlendirmek
31
www.hedefaof.com
BDDK’nın
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. c Yanıtınız yanlış ise “Bankalar Kanunu’nda
Tanımlanan Bankalar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Kalkınma bankalarıdır. Özellikle az gelişmiş
ekonomilerde yatırım projelerinin hazırlanması
ve değerlendirilmesinde eksikliği duyulan teknik
bilgi ve deneyim ihtiyacı ve bu yatırımları için
gerekli
uzun
vadeli
fon
kaynaklarının
bulunabilmesi
için
kalkınma
bankaları
kurulmaktadır.
2. b Yanıtınız yanlış ise “BDDK” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Kuruluş
Şartları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 2
4. c Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Banka
Kurmanın Şartları” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Aynı sicil bölgesinde Merkez adresi değişikliği
yapan bir bankanın Ana Sözleşmede “merkez”
bölümünde herhangi bir değişiklik yapması
zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu zorunluluk
Merkezin adresinin değişmesi ile sicil bölgesinin
değişmesi durumunda söz konusudur.
5. e Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Görevleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Banka Ana Sözleşmesi
Düzenlemek” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Fon Yönetimi Bölümüdür. Bankaların türü para
ve sermaye piyasası işlemlerini gerçekleştirecek;
mali riskten korunmak; ekonomik gelişmeleri
izlemek ve analiz etmek; mevduat ve kredi faiz
oranları ile döviz kurlarını belirlemek Fon
Yönetimi Bölümünün amaçları arasındadır.
7. a Yanıtınız yanlış ise “Genel Kurul” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. e Yanıtınız yanlış ise “Banka Kurmak İçin
Gerekli Belgeler” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
9. b Yanıtınız yanlış ise “Genel Müdürlük”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. d Yanıtınız yanlış ise “BDDK’nın Bankalarla
İlgili Görevleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
32
www.hedefaof.com
Yararlanılan Kaynaklar
Aligil H., Tarih Öncesinde Bankacılık
(http://www.blogteb.com/tarih-oncesindebankacilik/).
Takan, M. (2011).Bankacılık: Teori, Uygulama
ve Yönetim, Nobel yayın, Dağıtım.
Türkan, E. (2003). “Türk Bankacılık Sektöründe
Aracılık Maliyetleri: Milli Ekonomi Açısından
Ayak Bağı Mı?”, ODTÜ Ekonomi Kongresi,
Ankara.
Banka Kuruluş İşlemleri, (2011). MEB,
Ankara.
(http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/m
odul_pdf/343FBS037.pdf).
Yağcılar Göçmen, G. (2011). Türk Bankacılık
Sektörünün Rekabet Yapısının Analizi, BDDK
Kitapları, No: 10, Ankara.
Battal, A., (2007). Bankacılık Kanunu Şerhi
(5411 Sayılı Kanun ve Açıklaması), Ankara,
Seçkin Yayıncılık.
Yurtsever, G. (2009). Teftişten İç Denetime
Banka Müfettişliği, BDDK, Yayın No: 265,
İstanbul.
BDDK- Bankaların kredi işlemlerine ilişkin
yönetmelik
(http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/27217.ht
ml)
1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Kanunu
Benligiray, Y. ve Banar, K. (2006). Banka ve
Sigorta Muhasebesi, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Yayınları 1707.
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu
11/2/2008 Tarihli Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu Teşkilât Yönetmeliği
Bozoklu D. (2003). “Atatürk Döneminde
Bankacılık Sistemine ve Gelişimine Genel Bir
Bakış”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt:
XIX, Sayı 55.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
http://www.bankakredileri.org/index.php/tag/bankaciligin-gelisimi/
Kalaycı, Ş. (2010). Nedenleri Etkileri ve
Sonuçlarıyla Bankacılık Krizleri ve Öncü
Göstergeleri, Ankara, Asıl Yayın.
http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Raporla
r/Diger_Raporlar/2939ODTU-Sunum1.pdf
http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_Bilgil
eri/banka_listesi.asp
Kuntalp, E. ve Omağ, M. (2006). Banka ve
Sigörta
Hukuku,
Eskişehir,
Anadolu
Üniversitesi Yayınları 1712.
Şakar, H. (2000). Genel Bankacılık Bilgileri,
Strata Yayıncılık, Yayın No: 4, İstanbul.
33
www.hedefaof.com
2
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bankaların işlev ve görevlerini daha iyi tanımlayabilecek,
Banka faaliyetlerinin nelerden oluştuğunu kavrayabilecek,
Türk Bankacılık Mevzuatında düzenlenen banka faaliyetlerinin neler olduğunu tanımlayabilecek,
Temel bankacılık faaliyetlerini sıralayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Banka Faaliyetleri
Kredi Kartı
Mevduat
Akreditif
Kredi
Repo
Çek
Forfaiting
Havale-EFT
Ödeme-Tahsilat
İçindekiler
Giriş
Bankacılık Faaliyetlerine Genel Bakış
Mevduat İşlemleri
Kredi İşlemleri
Kredi Kartları
Çek İşlemleri
Repo-Ters Repo İşlemleri
Diğer Bankacılık Faaliyetleri
34
www.hedefaof.com
Bankacılık Faaliyetleri
GİRİŞ
Bankaların faaliyetlerinde tarihten günümüze çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişme finansal
sistem varolduğu sürece devam edecektir. Özellikle zaman içinde ekonomik birimlerin ihtiyaçları, yeni
finansal işlemlerin oluşmasına neden olmaktadır. Bankalar finansal sistemin en önemli aktörleri
arasındadır. Bankalar sadece aracılık işlemi yapmaz, aynı zamanda fon arz eden ve talep eden konumunda
yer alırlar. Bu durum ise bankaların zamanın ihtiyacına göre yeni ürünler geliştirilmesini ve yeni faaliyet
alanları açmasını gerektirir.
Diğer yandan teknolojik gelişmeler ve tüketici alışkanlıklarındaki değişimler de bankacılık
faaliyetlerinin çeşitlenmesine neden olmaktadır. Teknolojik gelişmeler bankaların bilgi teknolojileri
altyapılarını geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu durum ise bankaların işlemlerini hem hız hem de
etkinlik açısından daha istenebilir hâle getirmektedir. Bunun yanında teknolojik gelişmeler yeni finansal
ürünlerin de oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Birer ekonomik birim olan tüketicilerin alışkanlıklarında meydana gelen değişimler bu kesimin
bankalardan yeni hizmetler ve yeni bankacılık ürünleri talep etmelerine neden olmaktadır. Bu ekonomik
birimler için geçmiş dönemlerde altın yegane yatırım aracı iken günümüzde alternatif birçok yatırım
araçları bankalar tarafından türetilmektedir. Bankalar yeni yatırım araçlarına olan ilgi nedeniyle
bankacılık faaliyetlerini daha müşteri eksenli bir yapıya dönüştürmektedir.
İletişim imkânlarının artması, bankaların sadece yerel değil ülkelerarası finansal işlemler yapma ve
hizmetler vermesine yol açmaktadır. Bu yönüyle ülkelerarası bu etkileşimler nedeniyle bankalar başka
ülkelerdeki bankacılık faaliyetlerini de ülkemize uyarlamakta ve diğer ülkelere belirli bankacılık
faaliyetleri konusunda örnek olmaktadır.
Türkiye’de bankaların faaliyetleri yasal ve yönetsel düzenlemelerle belirlenmiştir. Hangi bankanın ne
tür faaliyetleri gerçekleştirebileceği Bankacılık Kanunu ve diğer ilgili kanunlarla belirlenmiştir. Diğer
yandan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ise bankaların yaptığı faaliyetleri yasal
çerçeve içerisinden denetlemekte ve banka faaliyetlerine ilişkin düzenleyici kararlar alabilmektedir.
Bankacılık sisteminde güvenin esas olması bankacılık faaliyetlerinin titiz ve güvenilir bir şekilde
yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu ünitede bankaların faaliyet konularının neler olduğu tanımlanacaktır. Bankacılık faaliyetlerinden
önemli ağırlığa sahip olanlar konu bazında esaslı noktalarına değinilerek anlatılacaktır.
BANKACILIK FAALİYETLERİNE GENEL BAKIŞ
Bankalar, finansal sistemin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bankalar fon fazlası olan ekonomik
birimlerden fonları toplayıp, bunları fon ihtiyacı olan ekonomik birimlere kullandıran kuruluşlardır.
Temelde bu yapısıyla bir aracılık hizmeti veriyor gibi görünen bankalar, aracılık hizmetinin ötesinde fon
talep eden ve fon arz eden rollerinin her ikisini de üzerinde toplamaktadır.
35
www.hedefaof.com
Diğer yandan bankaların aracılık hizmeti, garantörlük hizmeti, ödeme ve tahsilat hizmeti, dış ticaret
finansmanını sağlama gibi hizmetleri de mevcuttur. Günümüzde bankalar teknolojinin etkisiyle hizmet
alanlarını oldukça geniş yapıda sürdürmektedir.
Bankaların faaliyetleri konusunda ülkelerin yasal mevzuatları ve kendilerine yetki verilmiş özerk
kuruluşları bankaların faaliyet alanlarını ve bu faaliyetlere ilişkin sınırları belirleme konusunda önemli rol
oynamaktadır. Ülkemizde de yapılan kanuni düzenlemelerle bankaların yapabileceği faaliyetler
belirlenmiş, özerk bir kurum olan BDDK tarafından da bankaların faaliyetlerine ilişkin düzenleme ve
denetlemelerin yapılabileceği bir sistem benimsenmiştir.
Türkiye’de bankaların faaliyetleri konusunda Bankacılık Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bankacılık
Kanunu kapsamında bankaların faaliyet konuları aşağıdaki unsurlardan oluşur:
•
Mevduat kabulü,
•
Katılım fonu kabulü,
•
Nakdî, gayrinakdî her cins ve surette kredi verme işlemleri,
•
Nakdî ve kaydî ödeme ve fon transferi işlemleri, muhabir bankacılık veya çek hesaplarının
kullanılması dahil her türlü ödeme ve tahsilat işlemleri,
•
Çek ve diğer kambiyo senetlerinin iştirası işlemleri,
•
Saklama hizmetleri,
•
Kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının ihracı ve bunlarla ilgili
faaliyetlerin yürütülmesi işlemleri,
•
Efektif dahil kambiyo işlemleri; para piyasası araçlarının alım ve satımı; kıymetli maden ve
taşların alımı, satımı veya bunların emanete alınması işlemleri,
•
Ekonomik ve finansal göstergelere, sermaye piyasası araçlarına, mala, kıymetli madenlere ve
dövize dayalı; vadeli işlem sözleşmelerinin, opsiyon sözleşmelerinin, birden fazla türev aracı
içeren basit veya karmaşık yapıdaki finansal araçların alımı, satımı ve aracılık işlemleri,
•
Sermaye piyasası araçlarının alım ve satımı ile geri alım veya tekrar satım taahhüdü işlemleri,
•
Sermaye piyasası araçlarının ihraç veya halka arz yoluyla satışına aracılık işlemleri,
•
Daha önce ihraç edilmiş olan sermaye piyasası araçlarının aracılık maksadıyla alım satımının
yürütülmesi işlemleri,
•
Başkaları lehine teminat, garanti ve diğer yükümlülüklerin üstlenilmesi gibi garanti işleri,
•
Yatırım danışmanlığı işlemleri, portföy işletmeciliği ve yönetimi,
•
Hazine Müsteşarlığı ve/veya TCMB ve kuruluş birlikleri nezdinde oluşturulan bir sözleşme
kapsamında üstlenilen yükümlülükler kapsamında alım-satım işlemlerine ilişkin piyasa
yapıcılığı,
•
Faktöring ve forfaiting işlemleri,
•
Bankalararası piyasada para alım satımı işlemlerine aracılık,
•
Finansal kiralama (leasing) işlemleri,
•
Sigorta acenteliği ve bireysel emeklilik aracılık hizmetleri,
•
BDDK tarafından belirlenecek diğer faaliyetler.
Katılım fonu kabulü ve finansal kiralama işlemlerini mevduat
bankaları gerçekleştiremezler. Katılım bankaları, mevduat kabulünde bulunamazlar.
Kalkınma ve yatırım bankaları ise mevduat ve katılım fonu kabulü faaliyetlerini
gerçekleştiremezler.
36
www.hedefaof.com
Görüldüğü gibi bankaların faaliyet alanları Kanun’da oldukça geniş tutulmuştur. Bu faaliyetlerin
yanında Kanun’da yer almayan, ancak BDDK’nin belirlediği veya izin verdiği başka bankacılık
faaliyetleri de mevcuttur.
Yukarıda sayılan bankacılık faaliyetlerinin hacimleri bankaların türüne ve hedef aldıkları işlemlere
göre değişmektedir. Ancak bankaların esas fonksiyonu olan mevduat toplayıp kredi plase etme (sunma)
işlemleri genel olarak daha yüksek hacimde seyretmektedir. Mevduat toplayıp kredi plase etme işlemi,
bankalar için insan vücudundaki kan dolaşımı gibidir. Bu yönüyle mevduat-kredi mekanizmasında bir
uyumsuzluk olması bankaların diğer faaliyetleri gerçekleştirmesine de olumsuz etkileri olabilecektir.
Türkiye’de bankaların gerçekleştirdikleri faaliyetlerde önemli yer tutan işlemlerden bazıları ilerleyen
konularda sırasıyla anlatılacaktır.
Mevduat İşlemleri
Mevduat en genel tanımıyla; belli bir süre sonunda veya istenildiğinde çekilmek üzere bankalara faizle
yatırılan parayı ifade eder. Mevduatın getirisi faizdir. Mevduat fon fazlası olan ekonomik birimlerin bu
fonu banka veya finans kuruluşlarına kullandırması sonucu getiri elde etme amacı ile oluşturulmuş bir
bankacılık ürünüdür.
Bankacılık Kanunu’na göre; kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir
gerçek veya tüzel kişi mevduat kabul edemez, sözü edilen işletmeler ticaret unvanları ve kamuya
yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında mevduat toplama izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri
kullanamaz. Bankacılık sektöründe birçok banka yer almasına rağmen mevduat toplama yetkisi olan
bankalar haricinde diğer bankalar bu işlemi yapamayacaktır.
Mevduat bankalar için önemli bir kaynak unsuru olup bankacılık
mekanizmasının işleyebilmesi için gerekli temel araçlardan birisidir. Çünkü esasında
bankaların temel işleyişi mevduat toplayıp, kredi verme (plase etme) prensibine
dayanmaktadır. Fon fazlası olan tasarruf sahiplerinden toplanan mevduatlar için bankalar
bir faiz yükümlüğü altına girmektedir. Buna karşın bankalar topladıkları bu mevduatları
fon talebinde bulunan ekonomik birimlere kredi verme (plasmanı) şeklinde kullandırarak
ise bir faiz getirisi elde etmektedirler.
Kredi faiz getirisi ile ödenmesi gereken mevduat faizi yükümlülüğü arasındaki fark bankaların kârının
oluşmasında önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle geçmişte bankacılık işlemlerinin ilk uygulamalarında
kredi-mevduat sürecinin kâr üzerinde temel belirleyici olduğu görülmektedir. Ancak günümüzde
bankacılık işlemlerinin çok geniş bir yelpazeye sahip olması nedeniyle birçok bankacılık ürününün kârın
oluşmasına etkide bulunduğu görülmektedir.
Ekonomik birimlerin mevduat oluşturma nedenleri temelde üç amaca dayanarak yapılır. Bu amaçlar:
•
Getiri elde etme amacı,
•
Saklama ve koruma amacı ve
•
İşlem amacıdır.
Mevduat sahipleri tasarruf sonucu elde ettikleri nakdi bankalara sunarak getiri sağlamayı hedefler.
Yatırımcıların herhangi bir yatırıma girebilmesi için tatmin edici bir getiri beklentisinde olmalıdır. Çünkü
bu tür yatırımların riskliliği de yüksek olabilmektedir. Yatırımcılar mevduatı sözü edilen yatırımlara göre
daha az riskli kabul eder. Eğer mevduattan elde edilecek faiz getirisi genel ekonomik durum içinde diğer
yatırımlardan elde edilebilecek getirilere göre yatırımcıyı tatmin edici düzeyde ise yatırımcıların eğilimi
bu yönde olacaktır.
Bir diğer amaç; vadesiz mevduat sahiplerinin ellerindeki nakdi koruma ve güvenli saklama
düşüncesidir. Mevduat sahipleri, paralarının bankalarda daha sağlam korunacağı inancı ile nakitlerinin
günlük kullanımlarını aşan kısmını bankalara mevduat olarak yatırmayı tercih etmektedir.
37
www.hedefaof.com
Mevduat sahiplerinin mevduatları için belirlenmiş bir vade öngörmemelerinin bir diğer amacı ise
işlem amacıdır. Bilindiği gibi günümüzde özellikle birçok işletme nakit işlemlerini banka aracılığı ile
yapmaktadır. Özellikle telefon ve internet bankacılığının gelişmesi ile nakde dayalı ödeme ve tahsilatlar
fiziki olarak para elde bulundurulmadan rahat ve güvenli bir şekilde yapılabilmektedir. Kısacası bu
durumda bankalar işletmelerin kasası gibi hizmet vermektedir.
Ekonomik birimlerin tasarruflarını
yatırmalarındaki temel hedefler neler olabilir?
bankaya
mevduat
olarak
Mevduatların Sınıflandırılması ve Mevduat Türleri
Mevduatlar türleri itibarıyla çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulabilir. Bu sınıflandırmaların bazıları
aşağıdaki gibidir:
•
Para birimine göre mevduatlar
•
Süre esasına göre mevduatlar
•
Mülkiyet esasına göre mevduatlar
•
Faiz oranının yapısına göre mevduatlar
•
Hesabı açtıranın niteliğine göre mevduatlar
Mevduat türleri bu sınıflandırmalar kapsamında oluşmaktadır. Bu nedenle mevduat türleri ilgili
mevduat sınıflandırması başlığı altında tanımlanacaktır.
1.
Para Birimine Göre Mevduatlar
Mevduatlar bankalarda oluşturuldukları hesaplarda kullanılan para birimine göre
sınıflandırılabilmektedir. Para birimi esas alınarak çok sayıda mevduat türü
oluşturulabilmektedir. Ancak Türkiye’de para birimine dayalı olarak oluşturulan mevduat
hesapları;
•
Türk Lirası mevduat ve
•
Yabancı para mevduat
şeklinde türlere ayrılabilir. Bu mevduat türleri, para birimi ve vadelerine göre birbirinden farklı
faiz oranları ile getiri sağlayabilmektedir. Söz konusu faiz oranları, bankalar tarafından; ülkedeki
enflasyon, genel faiz oranı, döviz kuru gibi makro ekonomik unsurlar dikkate alınarak bağımsız
bir şekilde belirlenmektedir. Para birimine göre oluşturulan mevduat türleri aşağıda
tanımlanmıştır.
a.
Türk Lirası Mevduat: Türk Lirası üzerinden bankalar nezdinde açılan mevduat hesaplarına Türk
Lirası mevduat hesabı adı verilir. Söz konusu mevduat türü çeşitli vadelerde
oluşturulabilmektedir. Türk Lirası mevduatın getirisi de Türk Lirası üzerinden hesaplanmaktadır.
Türk Lirası mevduatın getirisini temsil eden faiz oranları vadelere göre değişebilmektedir.
b.
Yabancı Para Mevduat: Yabancı bir para cinsinden bankalar nezdinde açılan mevduat
hesaplarıdır. Yabancı paralı mevduat hesapları “Döviz Tevdiat Hesapları” (DTH) adı altında
oluşturulur. Hesaplar yabancı paranın cinsine (ABD doları, Euro, İngiliz Sterlini, İsviçre Frangı
vd.) göre izlenir. Döviz tevdiat hesapları da vadelerine göre farklılaşabilmekte ve para birimi ve
vadelere göre faiz oranları değişebilmektedir. Döviz tevdiat hesaplarının faiz oranlarının
belirlenmesinde, Türkiye’deki makroekonomik göstergeler ile birlikte para biriminin ait olduğu
ülke ve bu ülkeyle ilişkili diğer dünya ekonomilerinin makroekonomik göstergeleri rol
oynamaktadır. Yabancı paralı mevduatın getirisi de faiz oranının niteliğine göre ilgili para birimi
üzerinden hesaplanmaktadır.
Yabancı para mevduatta elde edilen faizin yanı sıra oluşan kur farkı da mevduat sahibinin
getirisi üzerine etkilidir. Kurdaki bir yükselme faiz gelirinde ulusal para cinsinden artışa neden
olurken, kurdaki azalış faiz gelirinde yine ulusal para cinsinden azalmaya neden olacaktır.
38
www.hedefaof.com
2.
Süre Esasına Göre Mevduatlar
Mevduatın getirisi faiz olup, faiz mevduat sahibinin parasını (nakdini) belirli bir dönem
aralığında bankaya kullandırması sonucu elde edilen dönemsel getiridir. Bu nedenle, mevduatın
bankaya kullandırılma süresi faiz oranını ve elde edilen getiriyi etkileyecektir. Türk bankacılık
sisteminde süre esasına göre mevduatlar dörde ayrılır. Bu mevduat türleri aşağıda yer
almaktadır:
a.
•
Vadesiz mevduat
•
Vadeli mevduat
•
İhbarlı mevduat
•
Birikimli mevduat
Vadesiz Mevduat: Bankanın izni aranmaksızın hesap sahibi tarafından istenildiği zaman kısmen
veya tamamen geri çekilebilen, herhangi bir ihbar veya vade koşulu taşımayan ve faiz
tahakkukları yıl sonunda veya hesabın kapatılmasında yapılan mevduattır.
Vadesiz mevduat istenildiği zaman bankadan çekilebilme özelliğine sahip olduğundan işletmeler
günlük nakit işlemlerini bu hesaplar aracılığıyla kolaylıkla yapabilmekte ve bankalar bu hizmeti
vermektedirler.
b.
Vadeli Mevduat: Sahibi tarafından belirli bir süre için bankalara kullandırılmak amacıyla
oluşturulan mevduatlardır. Vadeli mevduatta süreye göre faiz oranı farklılaşabilmektedir.
Bankalar rekabet ortamında diğer bankaların vadeli mevduatlar için belirlediği faiz oranlarını ve
genel ekonomik durumu dikkate alarak faiz oranlarını serbestçe belirler ve mevduat toplamaya
çalışırlar. Genel olarak vadeli mevduatlarda vade uzadıkça faiz oranı artar. Bunun nedeni,
bankaların mevduat sahiplerinin nakitlerini daha uzun süre ellerinde tutmak istemesi ve mevduat
sahiplerinin de gelecekteki belirsizliklere karşı daha fazla getiri sağlama düşüncesidir.
Vadeli mevduat sahiplerinin de bu mevduat türünü tercih etmelerinin amacı, genel olarak
vadesiz mevduat sahipleri benzerdir. Özellikle getiri elde etme amacı vadeli mevduatlarda ağır
basmakta iken koruma ve işlem amacı daha düşük ağırlığa sahiptir.
Vadeli mevduatta faizi elde etme hakkı, belirlenen vade
tamamlandığında gerçekleşir. Vade tamamlandığında anlaşılan faiz oranı üzerinden
dönemsel faiz getirisi hesaplanır. Vadeli mevduatta yatırılan paranın faizi ile birlikte vade
sonu beklenerek çekilmesi esastır. Ancak vade dolmadan da mevduat hesabındaki nakit
çekilebilir. Bu durumda vadeli mevduat, vadesiz mevduat gibi işlem görür. Vadeli
mevduat oluşturulurken paranın vadeden önce çekilmesi sınırlandırılabilir. Bu durumda
banka ve mevduat sahibi vadeye ilişkin sürenin dolmasını bekleyeceklerdir.
Vadeli mevduat bankalarca çeşitli vadelerde oluşturulabilmektedir. Türkiye’de oluşturulabilecek
vadeli mevduat tipleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından belirlenmiştir.
TCMB’nin yaptığı düzenlemeye göre vadeli mevduatlar; 1 ay, 3 ay, 6 ay ve yıllık faiz ödemeli olarak
oluşturulur. Buna göre bankalar vadeli mevduatları aşağıdaki vadelerde oluşturulacaktır:
•
1 aya kadar vadeli (1 ay dahil)
•
3 aya kadar vadeli (3 ay dahil)
•
6 aya kadar vadeli (6 ay dahil)
•
1 yıla kadar vadeli
•
1 yıl ve daha uzun vadeli
Vadeli mevduatlar için minimum bir süre öngörülmemiştir. Bu nedenle; örneğin, 1 aydan daha kısa
süreli olarak da vadeli mevduat oluşturulabilecektir.
39
www.hedefaof.com
c. İhbarlı Mevduat: Çekileceği tarihten 7 gün önce yazılı bir ihbar verilmek suretiyle çekilebilen
mevduat türüdür. İhbarlı mevduat, daha çok vadeli mevduatlarda mevduat sahibinin istediği
zaman parasını çekebilmesini sınırlandırmaktadır. Bankalar ellerindeki mevduatlara dayanarak
kredi planlamalarını yaptığından mevduatların oluşturulan vadelerden önce bankadan
çekilmesinden olumsuz etkilenebilmektedir. Bu amaçla bankalar, ihbarlı mevduatlar
oluşturularak mevduatın bankadan çekilmesinin etkisini belli oranda azaltabilmektedir. Belirli
bir süre için sınırlandırabilmektedir. İhbarlı mevduatlar daha çok vadeli mevduatlar temel
alınarak oluşturulabilmekle birlikte vadesi belirgin olmayan mevduatlar için de oluşturulabilir.
d. Birikimli Mevduat: Minimum (asgarî) 5 yıl vade ile açılan, sözleşme ile belirlenen aylık veya 3
aylık sürelerde hesaba para yatırmaya imkân veren mevduat türüdür. Açılan mevduat
hesaplarına para yatırılması durumunda mevduatın oluşturulan vadesine göre her bir para
yatırma tarihi başlangıç kabul edilerek vade sonu hesaplanacaktır. Bu durumda mevduat
hesaplarındaki faiz getirileri farklı zamanlarda gerçekleşecektir. Bu farklılıkların etkilerini
giderebilmek amacıyla uzun vadede birikimli mevduatlar oluşturulmuş ve sözleşme ile
belirlenmiş aylık veya 3 aylık sürelerde mevduat hesabına ilave para yatırabilme olanağı
sağlanmıştır. Böylelikle belirlenen faiz oranından dönemler itibarıyla o an için oluşmuş birikimli
anapara üzerinden faiz getirisi oluşacaktır.
3.
Mülkiyet Esasına Göre Mevduatlar
Hukuki olarak adına mevduat hesabı açtırılan bir kimse bu mevduatın sahibidir. Bir mevduat
hesabı başlı başına bir gerçek kişiye ait olabileceği gibi birden fazla kişi de sahibi olabilir.
Mülkiyet esasına göre mevduatlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Bireysel mevduat
• Ortak mevduat
a. Bireysel Mevduat: Bir gerçek kişi adına açılan mevduat türüdür. Bireysel mevduatta, mevduatın
anaparası ve getirisi üzerinde, mevduat sahibinin tam ve sınırsız yetkisi vardır. Bireysel mevduat
üzerinde, mevduat sahibi hariç üçüncü kişilerin hiçbir hak ve tasarruf yetkisi yoktur.
b. Ortak Mevduat: Birden fazla kişinin ortak olduğu mevduat türüdür. Ortak mevduatta hesap tüm
mevduat ortakları adına açılır. Bu tür hesaplar daha çok eşler, mirasçılar veya tüzel kişiliği
bulunmayan şirketlerde ortaklar adına oluşturulur. Sınırlandırılmadıkça hesaba ortak tüm
bireylerin getiriden elde edeceği paylar eşit kabul edilir.
Bu tür ortak mevduat hesaplarında yer alan nakit üzerine işlem yapma konusunda bütün
ortakların onayı gerekmektedir. Ancak yapılan sözleşme ile hesaba ilişkin işlemler konusunda
belirli kişi veya kişilere yetki verilebilir. Örneğin tüzel kişiliği olmayan 3 ortaklı bir şirkette
bireyler adına oluşturulan bir ortak mevduat hesabında para çekme yetkisi belirlenmiş iki ortağın
imzasına bağlı kılınmış olabilir.
4.
Faiz Oranının Yapısına Göre Mevduatlar
Mevduatların getirisi olan faiz farklı şekillerde belirlenebilmektedir. Faiz oranlarındaki
dalgalanmalar mevduat sahiplerinin getirileri üzerine olumlu veya olumsuz etkide
bulunabilmektedir. Faiz oranlarının düşmesi durumunda veya düşük seviyede kalması
durumunda mevduata yatırılan para alternatif yatırım araçlarından mahrum kalacaktır. Bu
durumda tasarruf sahipleri ekonomik konjonktüre göre mevduat getirisi olarak sabit veya
değişken faiz oranını tercih edebilecektir. Faiz oranının niteliğine göre mevduat hesapları
aşağıdaki türlerden oluşur:
• Sabit Faizli Mevduat
• Değişken Faizli Mevduat
a. Sabit Faizli Mevduat: Sabit faiz getirili mevduatta faiz baştan belirlenen bir oran esas alınarak
tespit edilir ve vade sonuna kadar da hiçbir şekilde değiştirilemez. Sabit faiz oranları belirlenmiş
bir değer olup dinamik (sürekli değişen) bir ekonomik unsura dayanmaz.
Sabit faiz oranlı mevduat hesapları yatırılan anapara değişmediği takdirde sahibine her dönem
aynı tutarda getiri sağlar.
40
www.hedefaof.com
b. Değişken Faizli Mevduat: Faiz getirisinin sabit bir unsura bağlanmadığı, faiz oranının ülke
içinde veya uluslararası düzeyde genel kabul gören bir endeks veya bir değişken gösterge esas
alınarak belirlendiği mevduat türüdür. Değişken faizli mevduatlarda, dönemler itibarıyla vade
sonunda hak kazanılan faiz getirisi, daha önceden belirlenmiş zaman içinde değişkenlik gösteren
bir endeks veya ekonomik gösterge esas alınarak hesaplanır.
Değişken faizli mevduatta değişken faizin esas alınacağı unsur ülke
içinde veya uluslararası düzeyde genel kabul gören bir değer olmalıdır.
Türkiye’de değişken faiz için esas alınabilecek bazı göstergelere örnek olarak; TCMB faiz oranları,
Üretici fiyatları endeksi (ÜFE), Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE), İMKB hisse senetleri piyasası bileşik
endeksi, vd. verilebilir. Değişken faizle mevduat oluşturulurken bu unsurlar esas alınır. Ancak bu
unsurların birebir getiri olarak esas alınması zorunlu değildir. Başka bir deyimle, değişken olan bu unsura
bir de sabit bir oran ilave edilebilir veya azaltılabilir. Örneğin; ÜFE esas alınarak oluşturulacak bir
mevduatta faiz geliri elde edecek olan mevduat sahibi, mevduatının enflasyondan etkilenmemesi için
ÜFE+%5 gibi bir oranı bankadan talep etmesi ekonomik olarak daha akılcı olacaktır. Bu nedenle
değişken faizli mevduatlarda faiz oranının sabit bir kısmı da olabilir.
Uluslararası düzeyde genel kabul gören bazı değişken faiz oranları da mevcuttur. Bu oranlar daha çok
bankaların uluslararası kredi işlemlerinde kullanılmakla birlikte, mevduat açısından da sık başvurulan
oranlardır. Özellikle Londra Bankalararası Faiz Oranı (LIBOR), Frankfurt Bankalararası Faiz Oranı
(FIBOR) veya uluslararası gelişmiş bir borsa endeksindeki artış oranı değişken faizli mevduatlara esas
olabilmektedir. Ülke içindeki faiz oranı ve ekonomik koşullarda belirsizlik olması durumunda veya daha
çok getiri sağlama amacı için uygun olması durumunda söz konusu uluslararası göstergeler esas alınarak
da mevduatlar oluşturulabilmektedir.
Değişken faizli mevduatlarda faiz oranı olarak, vade sonu itibarıyla oluşan faiz oranı esas alınarak faiz
getirisi hesaplanır. Bu yönüyle bakıldığında faizin esas alındığı göstergenin dinamik bir yapıya sahip
olması nedeniyle dönemler itibarıyla faiz getirisi farklı tutarlarda oluşacaktır.
5.
Hesabı Açtıranın Niteliğine Göre Mevduatlar
Mevduatlar amaçlarına veya niteliklerine göre de türlere ayrılabilmektedir. Bu sınıflamada
bankada mevduatın oluşturulma amacı veya mevduatı kimin açtırdığı önem taşır. Mevduat
oluşturmadaki amaç; ticari işlemler için veya ticari olarak bir getiri sağlanması için veya bireysel
işlem veya getiri sağlanması için de olabilir. Burada mevduatın oluşturulma amacı, niteliğini
etkilemektedir. Nitelikleri açısından mevduat türleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Tasarruf mevduatı
• Ticarî mevduat
• Resmî kuruluşlar mevduatı
• Bankalararası mevduat
• Diğer kuruluşlar mevduatı
a. Tasarruf Mevduatı: Gerçek kişiler tarafından bu ad altında açtırılan ve ticari işlemlere konu
olmayan mevduat türüdür. Tasarruf mevduatlarının oluşturulma amaçları hesabı açtıran gerçek
kişinin amacına bağlıdır. Tasarruf sahibi gerçek kişi bireysel getiri elde etme amacı, saklama
amacı veya işlem amacı ile bu tür bir mevduat oluşturabilir. Bu mevduatlarda bir ticari amaç
yoktur, tamamen bireysel amaçlar ön plandadır.
b. Ticari Mevduat: Gerçek kişilerin ticari işletmelerine, her çeşit ortaklıklara, kamu iktisadî
teşebbüsleri ile bunlara bağlı müessese ve bağlı ortaklıklara, genel ve katma bütçeli kuruluşlarla
yerel yönetimlerin ticari işletmelerine, döner sermayeli kuruluşlara, vakıfların, derneklerin,
sendikaların, birliklerin ve meslekî kuruluşların kurdukları veya katıldıkları ticari işletmelere,
sigorta şirketlerine ait mevduat türüdür.
41
www.hedefaof.com
Bu mevduat türünde ticari işletmelerin işlem amaçlı ve getiri elde etme amaçlı davrandıkları
görülür. İşletmeler nakde dayalı ticari işlemlerini bu mevduat hesapları üzerinden yürütür. Ticari
mevduatlar bankalarda özel bir uzmanlık alanı olup bankalar özellikle kurumsal bazda
müşterilerine özel faiz oranları önerebilmektedir.
c. Resmî Kuruluşlar Mevduatı: Genel ve katma bütçeli daire ve kurumların, yerel yönetimlerin,
mahkemelerin, savcılıkların, icra ve iflas dairelerinin, tereke (miras) hakimliklerinin bankalarda
açtırmış olduğu mevduatlardır. Bu tür mevduatlar devlet kurumlarınca bankalarda genellikle
işlem amacı için açtırılır. Bir resmî kurum personelinin maaş ödemeleri veya bir mahkemeye ait
hizmet bedellerinin ödendiği veya tahsil edildiği hesaplar bu mevduat hesaplarıdır.
d. Bankalararası Mevduat: TCMB dahil kamu ve özel sektör bankaları, katılım bankaları (özel
finans kurumları) ve özel kanunlarına göre mevduat kabulüne yetkili bulunan kuruluşlara ait
mevduata bankalararası mevduat adı verilir. Bankalararası mevduatta, fon fazlası olan banka fon
ihtiyacı olan bankaya belirlenen faiz üzerinden fonlarını kullandırır. Bankalar özellikle günlük
pozisyon yönetme işlemlerinden dolayı birbirlerine sıklıkla başvururlar. Burada her bankanın
birbiri nezdinde oluşturulan mevduat hesapları sayesinde bankaların ihtiyaçları giderilir.
e. Diğer Kuruluşlar Mevduatı: Kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kurumlarına, vakıflara,
derneklere, meslek teşekküllerine, sendikalara, kanunla veya bir kanuna dayanılarak kurulmuş
tasarruf sandıklarına, resmî ve özel idare, müessese ve ortaklıklarla meslekî teşekküllerde yalnız
kendi mensuplarına ait olmak üzere sağlık, sosyal yardım ve tasarruf sağlamak amacıyla kurulan
sandıklara ait paralar, noter teminat ve emanet paraları, mahkemeler, savcılıklar, icra ve iflas
daireleri ve miras hakimlikleri nezdindeki paralar, mahkemelerce yatırma yeri gösterilmek
suretiyle yatırılan paralar, yöneticiler tarafından apartman yönetimi ile ilgili olarak yatırılan
paralar, elçilik ve konsolosluklara ait paralar, uluslararası kuruluşların Türkiye'deki büro ve
temsilciliklerine ait paralar, fonlara ait paralar, genel ve katma bütçeli kuruluşlar içerisinde yer
almayan üst kurul, kurul ve kurumların paraları ile bunların dışındaki paralar diğer kuruluşlar
mevduatı olarak adlandırılır.
Bu tür mevduatlardaki paralar genellikle belirli bir hizmetin görülmesi için kullanılır. Bu nedenle
diğer kuruluşlar mevduatları daha çok işlem amacıyla oluşturulmuş hesaplardır.
Mevduatların İşleyişi
Bir mevduat hesabının açılabilmesi için bankaya bu konuda bir başvuru yapılır. Banka açılması istenilen
mevduat türüne göre bir hesap oluşturmak üzere potansiyel mevduat sahibinin (mûdînin) kimlik
bilgilerini kayda alır. Mevduat hesabının işleyiş şeklini, mevduat sahibi ve bankanın hak ve
yükümlülüklerini gösteren sözleşme niteliğindeki “mevduat hesabı taahhütnamesi” başvuran kimseye
imzalatılarak bir mevduat hesabı oluşturulur. Mevduat hesabı açtıracak kişinin hukuken temyiz kudretine
sahip ve tasarruf ehliyetini kullanabiliyor olması gerekir. Bunun yanında yaşı küçük olanlar için kanuni
temsilcinin (velî, vasi, vb.) onayı ile mevduat hesabı oluşturulabilir.
Mevduat sahibi elindeki nakitleri bankada sözü edilen hesaba yatırarak mevduat sürecinin (anapara
yatırma ve vade sonunda faiz getirisi elde etme süreci) işlerlik kazanmasını sağlar. Hesapta para
bulunmazsa mevduat hesabı iptal veya yok olmaz, ancak mevduat sürecinin işleyişi gerçekleşmez.
Kural olarak bankalar mevduat hesabı açtıran her mevduat sahibine
bir hesap cüzdanı verirler. Hesap cüzdanı hesaba özel olup mevduat hesabındaki
hareketleri gösteren bir belgedir. Mevduat sahipleri çeşitli aralıklarla hesap cüzdanındaki
bilgileri banka şubelerinde güncelleyerek hesaplarındaki hareketleri takip edebilirler.
Diğer yandan, mevduat hesabı açılması karşılığında hesap cüzdanı yerine makbuz,
katılma belgesi, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat
sayılmasına engel değildir.
Mevduat hesabının oluşmasında asıl olan hesabın açılmasına ilişkin şartların sağlanmış olmasıdır.
Günümüzde elektronik bankacılığın gelişimi ile hesap cüzdanının kullanılırlığı azalmış, mevduat hesabı
sahipleri kendilerine verilen hesap şifreleri yardımıyla internet üzerinden mevduat hesaplarındaki
hareketleri izleyebilmektedir.
42
www.hedefaof.com
Banka mevduatı kabul ettiğinde bunu bir kasa tahsil fişi niteliğindeki bir dekontla mevduat hesabına
para alındığını belgelendirir. Bu dekontta hesap sahibinin isminin yanında mevduat hesabının numarası,
para tutarı, işlemin tarihi ve valör yer alır. Valör, bankaya yatırılan paraya faizin fiilen uygulanmaya
başladığı tarihtir. Yatırılan paralar için valör, paranın bankaca fiilen tahsil edildiği tarihi izleyen ilk iş
günüdür. Çekilen paralarda ise paranın ödendiği gün valör kabul edilir.
Bankada açılan bir mevduata vadesine göre belirlenen faiz esas alınarak faiz tahakkuku
gerçekleştirilir. Faiz almaya hak kazanan mevduat sahibinin hesabına faiz tutarı bankaca yatırılır ki bu
durum mevduat hesabında bir artışa sebep olacaktır. Hak edilen faiz mevduat hesabına yatırılırken Vergi
Kanunları gereği bir vergi kesintisi yapılması gerekiyorsa banka bu vergiyi keserek vergi sonrası net faiz
tutarını mevduat hesabına aksettirir. Bugün itibarıyla, Gelir Vergisi Kanunu kapsamında; kişilerin elde
ettikleri mevduat faizlerinin % 15’i gelir vergisi kesintisine (stopajına) tabi tutulmaktadır. Örneğin;
1.000 faiz geliri elde eden bir mevduat sahibinden banka vergi sorumlusu sıfatıyla 150 vergi kesintisi
yapmak zorundadır. Banka kestiği bu vergiyi ertesi ay içinde vergi dairesine yatıracaktır.
Mevduat hesabında yer alan paralar için faiz yürütülmesinde basit faiz formülü kullanılmaktadır. Bu
formüle göre tespit edilen faiz tutarı mevduat hesabına yansıtılır. Söz konusu formül gün bazında aşağıda
verilmiştir:
Örnek: Z Bankasına 12.000 yatırarak, 1 ay vadeli mevduat hesabı açtıran Bay A’nın mevduat
hesabına % 20 yıllık faiz yürütülmektedir. Bay A’nın vade dolduğunda elde edeceği faiz tutarı aşağıdaki
gibidir. (1 ay 30 gün alınacaktır.)
Aylık bazda yapılan faiz hesaplamasında Bay A, bir aylık faiz olarak 197,26’ye hak kazanmıştır.
Banka bu faiz tutarından % 15 gelir vergisi kesintisi yaptıktan sonra; 197,26 - (197,26 x 0,15) =
167,67 net faizi mevduat sahibinin hesabına yansıtır.
Mevduatlarla İlgili Diğer Konular
Bankalar, mevduat hesaplarını Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) görüşü alınmak
suretiyle Merkez Bankasınca tespit edilecek vade ve türlerine göre tasnif etmek, tasarruf mevduatını diğer
hesaplardan ayırmak zorundadırlar.
Bankalar nezdinde açılan mevduat hesapları; vade ve mevduat sahibi (mûdî) bazında oluşturulur.
Türkiye’de mevduat hesapları Türk Lirası ve yabancı para üzerinden açılabilmektedir.
Bankaların mevduat sahiplerine ödenmesi gereken faizler ve
anaparalarını geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz.
Bir vadeli mevduat süresi dolmadan bankadan çekildiğinde vadesiz mevduat gibi işlem görür.
Vadesinden önce çekilen vadeli mevduata vadesiz mevduat faiz oranı uygulanır.
Bankalar nezdinde oluşturulan mevduatlarda sahibinin en son talebi, işlemi veya herhangi bir yazılı
talimatı tarihinden başlayarak 10 yıl içinde aranmayanlar zamanaşımına tâbidir. Söz konusu mevduat
hesaplarının zamanaşımına uğraması için hesaplarda 10 yıl süre ile herhangi bir hareket olmamalıdır.
Zamanaşımına uğrayan her türlü mevduatlar banka tarafından hak sahibine ulaşılamaması hâlinde,
yapılacak ilânı takiben Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) gelir kaydedilir.
Bankalar bünyelerinde oluşturulan tasarruf mevduatları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından
sigorta edilir. Bankalar bu sigorta işlemi için prim ödemek zorundadır. Sözü edilen sigorta kapsamında
43
www.hedefaof.com
mevduatların 50.000’ye kadar olan kısmı için sigorta yapılır. 50.000’yi aşan kısmı sigorta kapsamı
dışındadır. Sigorta işlemindeki bu sınır her bir gerçek kişi mevduat sahibi için ayrı ayrı uygulanır.
Örneğin; evli bir çift adına açılan bir ortak mevduat hesabında 90.000 yer aldığı ve hesap üzerinde
eşlerin eşit hak sahibi olduğu varsayılırsa; söz konusu hesapta yer alan tutarın tamamı sigorta kapsamında
yer alacaktır. TMSF şartların oluşması durumunda banka yönetimine el koyarsa mevduat sahiplerinin
hakları bu sigorta kapsamında 50.000’ye kadar karşılanacaktır.
Bankalar oluşturdukları mevduat hesapları için vadelere göre TCMB nezdinde zorunlu (munzam)
karşılık uygulaması yapacaktır. Böyle bir işlemin yapılması bankaların topladıkları mevduatların
tamamını kredi plasmanında kullanamamaları anlamına gelir. Bankaların ellerinde olmayan kaynaklarla
müşterilerine kredi kullandırmaları engellenmeye çalışmaktadır. Çünkü bankalar kaydî para oluşturarak
kredi tabanlarını genişletmek istemektedirler. Mevduatlar için oluşturulan zorunlu karşılık uygulaması
TCMB’nin bir para politikası aracı olup bankaların kredi yoluyla piyasadaki para arzı üzerine etkilerini
kontrol etmek amacıyla kullanılır. Türkiye’de bugün uygulanan mevduat zorunlu karşılıkları vadelere
göre aşağıdaki gibidir:
Tablo 2.1: Mevduat Munzam Karşılıkları
Yükümlülükler
Zorunlu Karşılık Oranları(%)
Vadesiz, ihbarlı mevduatlar ve özel cari hesaplar
11
1 aya kadar vadeli mevduatlar(1 ay dâhil)
11
3 aya kadar vadeli mevduatlar(3 ay dâhil)
11
6 aya kadar vadeli mevduatlar(6 ay dâhil)
8
1 yıla kadar vadeli mevduatlar
6
1 yıl ve 1 yıldan uzun vadeli mevduatlar ile birikimli mevduatlar
5
Yabancı Para Yükümlülükler
Zorunlu Karşılık Oranları(%)
Vadesiz, ihbarlı DTH/yabancı para özel cari hesaplar ile 1 aya
kadar, 3 aya kadar, 6 aya kadar ve 1 yıla kadar vadeli DTH
11
1 yıl ve daha uzun vadeli DTH ile birikimli DTH
9
Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere bankalar topladıkları mevduatların hepsini kredi olarak plase
edememektedirler. Örneğin, 1 ay vadeli olarak oluşturulan 1.000 tutarlı bir mevduatın 110 zorunlu
karşılık olarak TCMB nezdinde tutulacak, kalan kısım kredi olarak ihtiyaç sahiplerine sunulabilecektir.
Kredi İşlemleri
Kredinin; kelime anlamı saygınlık, itibardır. Ekonomik anlamda kredi; fon fazlası olan bir ekonomik
birimdeki belli miktardaki tasarrufun geri verilmek üzere bir bedel (faiz) karşılığında bir başka ekonomik
birime verilmesidir. Ekonomik sistemde fon fazlası olup bunu başkalarının kullanımına sunmak
isteyenlerle fon ihtiyacı olanları buluşturma görevi banka ve finans kuruluşlarına aittir. Bankaların
topladıkları mevduatlar yoluyla veya kendi özkaynaklarını kullandırarak fon ihtiyacı olanlara kredi
kullandırması tıpkı mevduat toplamak gibi ana görevlerindendir. Çünkü, daha önceden de bahsedildiği
gibi bankacılık sistemi mevduat toplayıp kredi plase etme (sunma) prensibine dayanır.
Bankalar kullandırdıkları krediler karşılığında faiz getirisi elde ederler. Krediyi kullandırma
aşamasında bankalarca bir takım teminat hükümleri ve sistemleri kurulabilir. Bankalar kredileri
kullandırırken fon ihtiyacı olanlara itibar derecesi anlamında kredibilite tayin eder. Bankalar
müşterilerinin (kredi talep edenlerin) kredibilitelerini yaptığı araştırmalar sonucunda belirler. Yapılan
araştırmalar; krediye başvuranın ekonomik sistem içindeki saygınlığının yanı sıra bu kişi veya
kuruluşların mevcut mali yapısının ölçülmesi şeklindedir. Bankalar kredibilitesi düşük müşterilerinin
kredi taleplerini reddedebilir veya çok ağır şartlarla bir güvence sistemi dahilinde kredi verebilir.
44
www.hedefaof.com
Bankacılık Kanunu ilgili maddesinde (m. 48) nelerin kredi olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.
Buna göre; “bankalarca verilen nakdî krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval,
ciro, kabul gibi gayrinakdî krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye
piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler,
varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler, tahakkuk etmekle birlikte
tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden
alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler,
ortaklık payları ve BDDK tarafından kredi olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın
kredi sayılır.”
Bu yönüyle bakıldığında kredinin doğrudan oluşturulmasının yanında bazı işlemlerin de özü itibarıyla
kredi olarak değerlendirildiği görülmektedir.
Kredilerin Sınıflandırılması ve Kredi Türleri
Krediler türleri itibarıyla oldukça çeşitli olmakla birlikte, söz konusu kredi türleri ortak özellikleri dikkate
alındığında bir takım sınıflandırmalara tabi tutulabilir. Bu sınıflandırmaların bazıları aşağıdaki gibidir:
•
Para birimine göre krediler
•
Süre esasına göre krediler
•
Kullanım amacına göre krediler
•
Faiz oranının yapısına göre krediler
•
Hesabı açtıranın niteliğine göre krediler
•
Niteliğine göre krediler
•
Teminatına göre krediler
1.
Para Birimine Göre Krediler
Krediler bankalar tarafından çeşitli para birimine göre sınıflandırılabilmektedir. Para birimi esas
alınarak çok sayıda kredi türü oluşturulabilmektedir. Ancak Türkiye’de para birimine dayalı
olarak oluşturulan krediler temel olarak;
•
Türk Lirası krediler
•
Yabancı paralı krediler
şeklinde türlere ayrılabilir. Söz konusu krediler diğer kredi sınıflandırmasına giren kredi
türleriyle karma olarak sunulmaktadır. Yabancı para üzeriden verilen bir konut kredisi bu
konuda örnek verilebilir. Para birimine göre oluşturulan kredi türleri aşağıda tanımlanmıştır.
a.
Türk Lirası Krediler: Bankaların Türk Lirası üzerinden plase ettikleri (sundukları) kredilerdir.
Türk Lirası kredilerin getirisi de Türk Lirası üzerinden hesaplanmaktadır. Türk Lirası kredilerin
getirisini temsil eden faiz oranları vadelere göre değişebilmektedir.
b.
Yabancı Paralı Krediler: Bankaların yabancı bir para cinsinden kullandırdıkları kredilerdir.
Oluşturulan kredi hesapları yabancı paranın cinsine (ABD doları, Euro, İngiliz Sterlini, İsviçre
Frangı vd.) göre izlenir. Yabancı paralı kredilerin getirisi de faiz oranının niteliğine göre ilgili
para birimi üzerinden hesaplanmaktadır. Yabancı paralı kredilerin kredi faizlerinin
belirlenmesinde ülkedeki faiz oranı ve kur seviyesinin yanı sıra yabancı paranın ait olduğu ülke
veya bu ülkenin ekonomisine etki eden ülkelerin faiz oranı, kur seviyesi, dış ticaret hacmi gibi
makroekonomik göstergelerde etkilidir.
Yabancı paralı kredilerde faizin yanı sıra oluşan kur farkı da krediyi veren bankanın takip etmek
zorunda olduğu unsurlardan biridir. Bankalar bu tür kredilerin yönetiminde mevduat-kredi hacminin
yanında döviz pozisyonlarını da dikkate almaktadır. Verilen bir yabancı paralı kredi nedeniyle kurdaki bir
yükselme bankanın elde edeceği faiz gelirinde ulusal para cinsinden artışa neden olurken, kurdaki azalış
faiz gelirinde yine ulusal para cinsinden azalmaya neden olacaktır.
45
www.hedefaof.com
2.
Süre 3öre Krediler
Bankalar açısından kredinin getirisi faiz olup, söz konusu kredi belirli bir vadede fon ihtiyacı
olanlara kullandırılacaktır. Vadenin uzunluğuna göre banka ile fon ihtiyacı olan arasında
anlaşılacak olan kredi faiz oranı farklılaşabilecektir. Bankacılık sisteminde genel olarak süre
esasına göre krediler aşağıdaki gibidir:
• Vadesiz krediler
• Kısa vadeli krediler
• Orta vadeli krediler
• Uzun vadeli krediler
a. Vadesiz Krediler: Krediyi veren banka ile kredi talep eden müşterisi arasında kredinin geri
ödenmesi için belirli bir süre tespit edilmeyen kredilerdir. Uygulamada görülmesi oldukça az
olan bir kredi türüdür. Genellikle bankaların bir kredi sözleşmesine dayanmadan bazı
müşterilerine anlık veya günlük olarak sağladığı kredilerdir.
b. Kısa Vadeli Krediler: Vadesi 1 yıla kadar olan krediler bu kapsamda değerlendirilir.
c. Orta Vadeli Krediler: 1 yıldan 10 yıla kadar vadeli krediler orta vadeli olarak kabul edilir. Bu
tür kredilerin vadesi müşterinin amacına göre belirlenir. Örneğin, her ikisi de orta vadede
değerlendirilebilecek olan tüketici kredilerinde vade, genellikle konut kredilerine göre daha
kısadır.
d. Uzun Vadeli Krediler: Vadesi 10 yıl veya daha uzun olan kredilerdir. Uzun vadeli kredilerin bir
diğer adı da dönem kredileri olup genellikle yatırım kredilerinde vadeler uzundur. Vadenin uzun
olması bankalar açısından belirsizlik kaynağı olduğundan kredi sözleşmesinin durumuna göre
dönemler itibarıyla faiz oranlarında farklılaşmalar yapılabilmektedir.
3.
Kullanım Amacına Göre Krediler
Kredilerin kullanım amacı çeşitli türlere ayrılmasına neden olur. Kredilerin adları
kullanılacakları alan veya sektöre göre farklılaşabilir. Kullanım amacına göre krediler aşağıdaki
gibi sınıflanabilir:
• Üretim kredileri
• Tüketim kredileri
Diğer yandan krediler yine kullanım amaçlarına göre sektörel veya meslekî olarak da
sınıflandırılabilir. Bu tür krediler ise aşağıdaki gibidir:
• Tarım kredileri
• Meslekî krediler
• Konut kredileri
• İhracat kredileri
Aşağıda bu kredi türlerinin tanımları ayrı ayrı yapılacaktır.
a.
Üretim Kredileri: Bir üretim işletmesinin kurulması veya mevcut bir üretim işletmesinin üretim
faaliyetinin sürdürülmesi amacıyla kullandırılan kredilerdir. Üretim kredileri temel olarak,
yatırım ve işletme kredileri olarak ikiye ayrılır.
I. Yatırım kredileri; bir üretim işletmesinin kuruluşunda sabit kıymetlerin alımı, yapımı veya
inşası için açılan kredilerdir. Fabrika, atölye, imalathane, tesis, otel, yol, köprü, baraj,
turistik tesisler vb. yapımı için kullandırılan krediler yatırım kredileridir. Yatırım kredileri,
genellikle işletme faaliyete geçip kâr etmeye başladıktan sonra geri ödeneceğinden uzun
vadelidir.
II. İşletme kredileri ise; faal bir işletmede veya sabit kıymet yatırımları tamamlanmış bir
işletmede, üretim sürecinde üretimin aksamaması için hammadde alımı, işçi ücretlerinin
ödenmesi, genel giderlerin karşılanması gibi gerekli olan işletme sermayesinin yetersizliği
nedeniyle finansman ihtiyacını karşılamak suretiyle kullandırılan kredilerdir. İşletme
kredileri, işletmelerin kapasite artırımı veya yenileme yatırımı gibi harcamalarına yönelik
değildir. Bu krediler işletmenin sürekliliğini sağlaması üretimin kesilmemesi için
kullandırılan kredilerdir. İşletme kredileri genellikle kısa ve orta vadeli olabilir.
46
www.hedefaof.com
b. Tüketim Kredileri: Bu tür krediler üreticiden çok tüketiciye yönelik kredilerdir. Tüketicilerin,
gelecekte elde edeceği gelirlerinden karşılamak üzere tüketim malları veya hizmetleri almaları
amacıyla kullandırılan kredilerdir. Bu krediler genellikle bankalar tarafından oluşturulmakla
birlikte malı pazarlayan firmalar tarafından da açılabilir. Örneğin, günümüzde beyaz eşya satıcısı
işletmelerin mallarını satmak amacıyla anlaştıkları bankalar üzerinden müşterilerine finansman
imkânı sundukları görülmektedir.
Kullanım amacına göre krediler bir sektör veya mesleğe yönelik de oluşturulabilmektedir. Bu kredi
türlerine ilişkin açıklamalar ise aşağıda verilmiştir.
a.
Tarım Kredileri: Tarım sektörüne açılan kredilerdir. Tarımsal alanda çalışanların tohum, yem,
sulama, hasat kaldırma işlemlerinde ihtiyaçları olan finansmanı sağlamak amacıyla oluşturulan
kredilerdir. Genellikle mevsimsel dalgalanmalar nedeniyle mali yapısı bozulan tarım sektörüne
fon sağlama amacıyla bankalar tarafından bu tür krediler kullandırılır. Tarımsal krediler teknik
bir kredi türü olup kredi desteği belirli ölçütlere bağlanmış olabilir. Örneğin belirli bir tür süt
ineğinin yetiştirilmesi için bu tür krediler kullandırılabilir. Ülkemizde genellikle Devletin sahibi
olduğu bir banka olan T.C. Ziraat Bankası AŞ. tarımsal kredi sunumunda öndedir.
b.
Meslekî Krediler: Küçük esnaf, sanatkâr ve serbest meslek erbabına açılan kredilerdir. Bu tür
krediler daha çok kredi imkânları kısıtlı olan küçük ölçekli işletmelere yöneliktir. Bankaların
esnaf kredisi veya KOBİ kredisi adı altındaki krediler bu tür kredilere örnektir. Bu krediler
küçük işletmelere finansman desteği sağlamak amacıyla kullandırılır. Küçük işletmeler bu
kredileri yatırım veya işletme sermayesi ihtiyacı için kullanabilirler. Birçok bankanın bu tür
kredileri sunduğu görülmekle birlikte, ülkemizde yine Devletin sahibi olduğu bir banka olan
T.C. Halkbank AŞ. ile bu tür kredileri sağlama görevini yerine getirdiği görülmektedir.
c.
İhracat Kredileri: İhraç edilen malların finansmanı için kullandırılan kredilerdir. Genellikle
yurtdışına ihraç edilen malların üretimden gümrüklemeye kadar işletmelerin ihtiyacı olan
finansmanı karşılama amacıyla kullandırılan kredilerdir. Bu tür krediler ihracatçı firmalar için
kullandırılır. Bankalar ihracat şartı ile kredi sunumunda bulunur. Birçok banka ihracatın
finansmanı için çeşitli krediler kullandırmakla birlikte, ülkemizde Devletin sahibi olduğu bir
banka olan T.C. Eximbank AŞ. ile bu tür kredileri sağlama görevini yerine getirdiği
görülmektedir.
d.
Konut Kredileri: Konut alımları ve yatırımlarını finanse etmek amacıyla fon ihtiyacı olanlara
kullandırılan kredilerdir. Bu krediler, çeşitli amaçlarla (kullanma veya yatırım) konut alma
durumunda olanlara genellikle uzun vadeli olarak sunulan kredilerdir.
Konut kredileri Türkiye’de konut finansmanı sistemi (mortgage) dâhilinde kullandırılır. Bu sistem
dahilinde konut finansmanı kuruluşları tüketicilere (kredi talep edenlere) sözleşme öncesinde kredi
işlemleri ile ilgili genel bilgiler vermek ve tüketiciye teklif ettikleri kredi sözleşmesinin koşullarını içeren
“Sözleşme Öncesi Bilgi Formu” düzenlemek zorundadır. Tüketici teklifi kabul edip etmemekte serbesttir.
Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun tüketiciye verilmesini takip eden 1 iş günü geçmeden imzalanan
sözleşme geçersizdir.
Konut finansmanı sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve bu
sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur.
Diğer yandan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), bankaların 1 Ocak 2011'den
itibaren kullandıracağı konut kredileriyle, konut teminatı altında kullandırılacak tüketici kredilerinde,
kredi tutarının teminata konu olan gayrimenkulün değerinin % 75'ini aşmamasını karara bağlamıştır. Bu
düzenleme ile bankaların konut kredisi olarak kullandırabilecekleri tutar, ilgili konutun eksper (değerleme
uzmanı) tarafından tespit edilmiş değerinin en fazla % 75’i kadardır.
Konut kredileri bireysel olarak bankalardan talep edilebileceği gibi konut satışı yapan kuruluş
tarafından anlaşmalı olarak müşterilerine de kullandırılabilir. Bu konuda günümüzde özellikle konut
projelerinin finansmanı noktasında inşaat ve gayrimenkul şirketleri bankalarla anlaşarak çeşitli
kampanyalar dahilinde konut satışı yapmak amacıyla müşterilerini kredi kullanmaya yönlendirmektedir.
47
www.hedefaof.com
4.
Faiz Oranının Yapısına Göre Krediler
Kredi kullanacak ekonomik birimler ekonomik duruma göre sabit veya değişken faizli olarak
borçlanmayı tercih edebilmektedir. Faiz oranının niteliğine göre krediler temel olarak aşağıdaki
gibi sıralanabilir:
•
Sabit Faizli Krediler
•
Değişken Faizli Krediler
•
Sıfır Faizli Krediler
a.
Sabit Faizli Krediler: Sabit faiz getirili kredilerde faiz baştan belirlenen bir oran esas alınarak
tespit edilir ve vade sonuna kadar da hiçbir şekilde değiştirilemez. Sabit faiz oranlı krediler
çekilen kredi tutarı değişmediği takdirde borçlu kimse her dönem aynı tutarda anapara+faiz
ödemesini yerine getirir.
b.
Değişken Faizli Krediler: Faizin sabit bir unsura bağlanmadığı, faiz oranının ülke içinde veya
uluslararası düzeyde genel kabul gören bir endeks veya bir değişken gösterge esas alınarak
belirlendiği kredi türüdür. Değişken faizli kredilerde, dönemler itibarıyla vade sonunda
yapılacak ödeme, daha önceden belirlenmiş zaman içinde değişkenlik gösteren bir endeks veya
ekonomik gösterge esas alınarak hesaplanır.
Değişken faizli kredilerde değişken faizin esas alınacağı unsur ülke içinde veya uluslararası
düzeyde genel kabul gören bir değer olmalıdır. Türkiye’de değişken faiz için esas alınabilecek
bazı göstergelere örnek olarak; TCMB faiz oranları, Üretici fiyatları endeksi (ÜFE), Tüketici
fiyatları endeksi (TÜFE), İMKB hisse senetleri piyasası bileşik endeksi, vd. verilebilir.
Değişken faizli kredilerde faiz oranı olarak vade sonu itibarıyla oluşan faiz oranı esas alınarak
faiz ödemeleri hesaplanır. Bu yönüyle bakıldığında faizin esas alındığı göstergenin dinamik bir
yapıya sahip olması nedeniyle dönemler itibarıyla anapara ve faiz ödemeleri farklı tutarlarda
oluşacaktır.
c.
Sıfır Faizli Krediler: Bu kredi türünde belirli bir süre için (genellikle kısa süre) bankaların
müşterilerine faizsiz kredi kullandırdığı kredilerdir. Bu kredilere günlük hayatta çok sıklıkla
kullanılan kredi kartları örnek olarak verilebilir. Belirli bir süre içinde kredi kartını kullanan
kişilerin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda faiz ve ceza uygulanır. Ancak
belirlenen süre içinde yapılan ödemelerde herhangi bir faiz söz konusu olmayacaktır. Bu tür
krediler genellikle kişilerin nakitlerinin bankacılık sistemi içerisine girmesini sağlamak amacıyla
oluşturulmuştur. Bankalar burada hem kredi kullandıran hem de aracılık yapan bir pozisyona
sahiptir.
5.
Hesabı Açtıranın Niteliğine Göre Krediler
Krediler bankada oluşturulması sürecinde kredi borçlusunun kim olduğunu esas alan
sınıflandırmadır. Söz konusu krediler krediyi kullanan kişiye göre farklı düzenlemeler
içerebilmektedir. Bu nedenledir ki bankalar kredi kullandırma konusunda krediyi kullanan kişiye
göre farklı birimler oluşturmakta ve bu kredi konularında uzman kişileri çalıştırmaktadırlar.
Hesabı açtıranın niteliği açısından kredi türleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
•
Kamu Kredileri
•
Bireysel Krediler
•
Kurumsal Krediler
a.
Kamu Kredileri: Bankalar tarafından; Devlet, özel idare, belediye, köy gibi kamu tüzel kişilerine
açılan kredilerdir. Kamu kurumları tüzel kişiliğe sahip olmakla birlikte kamu kredileri kamuya
özel krediler olduğundan kurumsal kredilerden farklılaşır. Özellikle teminat sistemleri ve diğer
kredi sözleşmesi unsurları kamu kredilerinde kurumsal kredilere göre farklılaşabilmektedir.
b.
Bireysel Krediler: Günümüzde bankaların çok yoğun olarak üzerine çalıştığı bireylerin ihtiyaç
veya yatırım harcamalarını finanse edebilmek amacıyla oluşturulmuş kredilerdir. Bireysel
krediler bankalar arasında ciddi rekabet ortamı oluşmasını sağlamış ve bankaların müşteri
48
www.hedefaof.com
ilişkilerini ön plana almalarına neden olmuştur. Bireysel krediler bireylerin krediyi
kullanacakları harcama alanı ve konusuna göre çeşitlendirilmiştir. Harcama alanı ve konusuna
göre çeşitlendirilmiş krediler farklı faiz oranları ve farklı ödeme seçenekleri ile oldukça geniş
kredi ürünleri ortaya çıkarmaktadır.
c.
Kurumsal Krediler: Kurumsal krediler; bankaların kurumsal nitelikli kredi müşterilerine
kullanmaları için ve bir limit dâhilinde kalmak koşuluyla teminatsız (açık) veya teminatlı olarak
kullandırılan Türk Lirası nakit kredilerdir. Kurumsal krediler bankaların özel önem verdiği bir
alan olup bu konuda farklı kredi ürünlerini kullanabilmektedirler. Kurumsal kredilerin iki türde
kullandırmak mümkündür:
Rötatif Döviz Kredisi: Faiz tahsilatları dönemsel olarak 3 ayda bir yapılan, kısa süreli nakit
ihtiyacının karşılanması amacıyla kullandırılan, belirli bir vade içermeyen döviz kredisidir. Bu
krediler ihracat işlemlerinde kullanılmakta olup kredinin rotatif kullanımı sayesinde finansal
planlamalarda kolaylık ve esneklik sağlar.
Spot Krediler: Kredi kullandırma aşamasında tespit olunan faiz oranının vade sonuna kadar
değiştirilmediği, faiz ile vergi vs. kesintilerin, üzerinde mutabık kalınan dönemlerde, anaparanın
ise kredi vadesi sonunda bir kerede ödendiği kredi türüdür. Söz konusu kredi uygulamasında
anaparanın erken ödenmesi, ancak bankanın onayı ve belirleyeceği esaslar çerçevesinde
mümkündür. Ticari kredi kullanmak isteyen tüm firmalar bu krediden yararlanabilir.
6.
Niteliğine Göre Krediler
Kredileri yapı ve niteliğine göre de sınıflamak mümkündür. Çünkü kredi sadece nakde veya
paraya dayalı değil, mala dayalı olarak da kullandırılabilir. Temel olarak bankalar nakdi kredi
plasmanı (sunumu) sağlamakla birlikte bazı krediler mala veya bir maddi unsura dayalı olarak
oluşturulmuştur. Bu kredilere örnek olarak aşağıdaki kredi türleri verilebilir:
•
Nakdi krediler
•
Gayrinakdi krediler
a.
Nakdi Krediler: Bankalarca para ve para hükmündeki unsurların verilmesi suretiyle
kullandırılan kredilerdir. Bankaların genellikle yoğun olarak kullandırdığı kredi türü bu
kapsamdadır.
b.
Gayrinakdi Krediler: Gayri nakdi kredi, bankanın para ödemeyip, olumsuz bir durumun (riskin)
gerçekleşmesi hâlinde ortaya çıkacak zararın sorumluluğunu yüklendiği, ödemeyi, korkulan
olayın gerçekleşmesi hâlinde yaptığı kredi türüdür. Banka tarafından verilen teminat mektupları,
kefaletler, aval, ciro, kabul ve benzeri işlemleri gayri nakdi kredi olarak değerlendirmiştir.
Gayrinakdi krediler daha çok bir alacak esas alınarak oluşturulan krediler olmakla birlikte mala
veya maddi olamayan bir unsura bağlı olarak da oluşturulabilmektedir.
Mal Şeklindeki Krediler: Bankalarca kredinin bedeli sonradan tahsil edilmek üzere mal şeklinde
verilmesine dayanan kredilerdir.
Maddi Olmayan Krediler: Nakit ya da mal şeklinde olmasızın kredi açanın (bankanın) itibarını
ortaya koyarak imzası karşılığı açtığı kredilerdir.
7.
Teminatına Göre Krediler
Kredilerde teminat sistemi önemli bir konudur. Özellikle kredilerin geri döndürülememe yani
krediyi kullanan tarafından ödenmemesi riskine karşı kredileri teminatlandırma işlemleri
yapılmaktadır. Bu amaçla bankalarca teminata dayanan ve dayanmayan krediler oluşturulmuştur.
Teminatına göre krediler aşağıdaki gibi sıralanmıştır.
a.
•
Açık krediler
•
Teminatlı krediler
•
Teminat mektupları
Açık Krediler: Bankalar tarafından oluşturulan kişisel borçlanmaya dayalı ve sadece borçlunun
imzası karşılığı verilen kredilerdir. Bu kredide borçlunun piyasadaki itibarı, ahlaki durumu, mal
varlığı, birinci derecede önemlidir. İtibarlı kişi ve kurumlara herhangi bir teminat göstermeksizin
verilen kredilerdir.
49
www.hedefaof.com
b.
Teminatlı Krediler: Bu krediler kredi kullananın kullandığı kredi tutarı için ya başkasının kefil
sıfatıyla ya da krediyi kullananın bazı mal varlıklarını teminat göstererek ya da rızası alınmış
olmak şartıyla başkasının malını teminat göstererek oluşturulan kredilerdir. Açıklamadan da
anlaşılacağı üzere, bu krediler kefalet karşılığı veya maddi teminat karşılığı oluşturulur.
Kefalet karşılığı krediler; borçlunun borcuna üçüncü bir kişinin imzası ile kefil olduğu, başka bir
deyişle borçlunun borcunu ödemediği takdirde ödemeyi kefilinin üstlendiği kredilerdir.
Maddi teminat karşılığı krediler ise, kredinin teminatı olarak mal, gayrimenkul ipoteği, işletme
rehni, nakit, kıymetli madenler ve taşlar, hisse senedi ve tahvil vb. gibi maddi bir teminat
alınmıştır. Bu maddi teminatların krediyi kullananın mülkiyetinde olması şartı yoktur. Kredi
borçlusu kişi örneğin bir arkadaşının evini ipotek ettirerek kredi çekebilir.
c.
Teminat Mektupları: Teminat mektubu, borçlunun alacaklıya karşı üstlendiği yükümlülüğün
yerine getirilmesini garanti etmek üzere banka tarafından alacaklıya verilen mektuptur. Bu
mektupla banka, borçlunun üzerine aldığı yükümlülüğü alacaklı ile aralarındaki sözleşme
koşullarına uygun olarak yerine getirmemesi hâlinde alacaklının talebi ile hiçbir itiraza gerek
kalmadan teminat mektubunda yazılı olan tutarı alacaklıya ödemeyi taahhüt etmektedir. Teminat
mektupları günümüzde birçok işlemde kullanılmaktadır. Özellikle ihale yoluyla alınacak işlerde
ihale bedelinin teminatı olmak üzere teminat mektupları kullanılmaktadır. Teminat mektupları
bankadan alındığı anda kredi niteliği kazanmaz, mektuplar borçların ödenemeyip kullanıldığı
anda kredi niteliği kazanır. Teminat mektubu sistemi, kredilere göre daha esnek ve prosedürü
daha az olan bir yapıya sahiptir.
Kredilerin Açılması ve İşleyişi
Bankacılık Kanunu’na göre kredi açma yetkisi banka yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu; kredi
açma, onay verme ve diğer idarî esaslara ilişkin politikaları oluşturmak, bunların uygulanmasını ve
izlenmesini sağlamak ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Yönetim kurulu kredi açma yetkisini
hukuki ve yönetsel düzenlemeler çerçevesinde kredi komitesine veya genel müdürlüğe devredebilir.
Banka genel müdürlüğü kendisine devredilen kredi açma yetkisini diğer birimleri, bölge müdürlükleri
veya şubeleri aracılığıyla da kullanabilir. Günümüzde bankaların kredi uygulamalarında kredi açma
yetkisinin genel müdürlük gözetiminde şubeler aracılığıyla kullandırıldığı görülmektedir. Kredinin türü
ve büyüklüğüne göre kredinin açılması konusunda genel müdürlük, kredi komitesi ve banka yönetim
kurulu onay vermektedir.
Bankalar kredi alacaklarını, kredi kullananlar bazında oluşturdukları
hesaplarda takip ederler. Bu hesaplarda verilen kredinin anaparası ve o ana kadar
tahakkuk eden faizleri ayrı ayrı takip edilir. Krediler vadeleri itibarıyla takip edilir ve vade
geldiğinde ilgili tahsilatlar yapılır.
Bankalar, kredileri nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçmek, karşı tarafın mali gücünü düzenli
olarak analiz etmek ve izlemek, gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek ve bunlara ilişkin esasları
belirlemek zorundadır.
Kredi hesabında yer alan alacaklar için faiz yürütülmesinde basit faiz formülü kullanılmaktadır. Bu
formüle göre tespit edilen faiz tutarı kredi faizi alacağı hesabına yansıtılır. Söz konusu formül gün
bazında aşağıda verilmiştir:
Yukarıda verilen formül basit faizi esas almakta olup kredinin belirli bir vade sonunda bir seferde
ödenmesini varsaymaktadır. Oysa gerçek hayatta krediler bankalara çeşitli dönemler itibarıyla anapara ve
faiz olara ödenmesini esas almaktadır. Bu amaçla kredinin geri ödenmesinde dönemler itibarıyla
ödenecek taksiti esas alan formül aşağıda yer almaktadır.
50
www.hedefaof.com
Örnek: Bay (A) bir bankadan 2012 yılında belirli bir tarihte 50.000 kredi çekmiştir. Kredi 5 yılda
eşit taksitler hâlinde ödenecek olup kredinin faiz oranı yıllık % 12’dir.
Bu bilgilere göre her yıl ödenmesi gereken taksit tutarını yukarıdaki formülden hesaplayalım.
Buna göre Bay (A) her yıl 13.870,49 olmak üzere toplamda 69.352,43 ödeyecektir. Banka
tarafından Bay (A)’ya verilecek kredi geri ödeme tablosunda taksit anapara ve faiz tutarları ayrıntılı
olarak aşağıdaki gibi görülecektir.
Tablo 2.2: Geri Ödeme Planı Örneği
Taksit
Faiz Oranı
Faiz
Anapara
Kalan Anapara
1. Taksit
13.870,49
0,12
6.000,00
7.870,49
42.129,51
2. Taksit
13.870,49
0,12
5.055,54
8.814,94
33.314,57
3. Taksit
13.870,49
0,12
3.997,75
9.872,74
23.441,83
4. Taksit
13.870,49
0,12
2.813,02
11.057,47
12.384,36
5. Taksit
13.870,49
0,12
1.486,12
12.384,36
0,00
TOPLAM
69.352,43
19.352,43
50.000,00
Genel olarak kredi faizleri sabit olarak belirlenmekle birlikte kredinin türüne göre değişken faiz oranlı
veya artan faiz oranlı olarak da belirlenebilir.
Kredilerde Karşılıklar, Teminatlar ve Sınırlamalar
Bankalar verdikleri krediler nedeniyle oluşabilecek olumsuz durumları takip etmek durumundadır. Bu
amaçla kredi müşterilerini içeren bir risk gruplaması yaparak müşteri bazında riskliliklerini izlemelidir.
Risklilik durumuna göre uygun karşılıklar ayrılması veya ek teminatlar talep edilmesi gerekmektedir.
Bankacılık Kanunu; “bankaların, krediler ve diğer alacaklarla ilgili olarak, doğmuş veya doğması
muhtemel zararların karşılanması ve bunlar dışında kalan varlıkların değer azalışları için yeterli düzeyde
karşılık ayrılmasına, aktiflerin kalitesine ve sınıflandırılmasına, garantilerin ve teminatların alınmasına,
bunların değerinin ve güvenilirliğinin ölçülmesine, takibe alınan kredilerin izlenmesine ve vadesi dolmuş
kredilerin geri ödenmesine ilişkin politikaları oluşturmak ve uygulamak, bunları düzenli olarak gözden
geçirmek, tüm bu hususları icra edebilecek gerekli yapıları tesis etmek ve işletmek zorunda” olduğu
belirlemiştir.
Bankacılık Kanunu’na göre; bankalarca bir gerçek ya da tüzel kişiye
veya bir risk grubuna kullandırılabilecek kredilerin toplamı özkaynakların % 25’ini
aşamaz.
Bankalarca hâkim ortak veya nitelikli pay sahibi olup olmadıklarına bakılmaksızın bankaların
sermayesinin % 1 ve daha fazla payına sahip olup pay defterine kayıtlı olan tüm ortaklarına ve bunlarla
risk grubu oluşturan kişilere kullandırılacak kredilerin toplamı özkaynaklarının % 50’sini aşamaz.
51
www.hedefaof.com
Diğer yandan bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna özkaynakların % 10’u veya daha
fazlası oranında kullandırılan krediler büyük kredi sayılır ve bunların toplamı özkaynakların 8 katını
aşamaz.
Herhangi bir kredi sınırlandırmasına tabi olmayan kredilerden bazıları ise aşağıda belirtilmiştir:
•
Karşılığı nakit, nakit benzeri kıymet ve hesaplar ile kıymetli maden olan işlemler,
•
Hazine Müsteşarlığı, TCMB, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve TOKİ Başkanlığıyla yapılan
işlemler ile bu kurumlarca çıkarılan ya da ödenmesi garanti edilen bono, tahvil ve benzeri
menkul kıymetler karşılığı yapılan işlemler,
•
TCMB nezdindeki piyasalarda veya kanunla teşkilatlanmış diğer para piyasalarında yapılan
işlemler,
•
Her türlü sermaye artırımları dolayısıyla bedelsiz edinilen ortaklık payları ile ortaklık paylarının
herhangi bir fon çıkışı gerektirmeyen değer artışları,
•
Bankaların kendi aralarındaki işlemler.
Bankacılık Kanunu’na göre; bankaların, krediler ve diğer alacaklarıyla
ilgili olarak, doğmuş veya doğması muhtemel zararların karşılanması amacıyla yapması
gereken temel işlemler hangileridir?
Kredi Kartları
Bankacılık dilinde kredi kartı; nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya nakit çekme
olanağı sağlayan basılı plastik kart veya herhangi bir fizikî varlığı bulunmayan kart numarasıdır. Bankalar
kanunlara ve yönetsel düzenlemelere göre oluşturdukları kredi kartı hesapları ile müşterilerine nakit
kullanmaksızın ödemelerini bu hesap aracılığıyla gerçekleştirmelerini sağlar.
Kredi Kartlarına İlişkin Bazı Kavramlar
Kredi kartları açısından bir takım kavramlar aşağıda verilmiştir:
Son ödeme tarihi: Kart sahibinin, dönem borcunu veya ödemesi gereken asgarî tutarını gecikmeye
düşmeden ödeyebileceği son gününü ifade eder.
Dönem borcu: Hesap kesim tarihine kadar oluşan borç ve alacak kayıtlarının bakiyesi ile önceki
hesap özeti bakiyesinin toplamıdır.
Asgarî tutar: Dönem borcunun ödenmesi gereken en az tutarıdır. Kanunen sözleşmede belirtilen
asgari tutar, dönem borcunun % 20’sinden aşağı olamaz. BDDK, Hazine Müsteşarlığı ve TCMB’nin
olumlu görüşünü alarak bu oranı % 40’a kadar arttırmaya, arttırdığı oranı % 20’ye kadar düşürmeye
yetkilidir. Bugün için asgari tutara ilişkin oran, dönem borcunun % 25’idir.
Üye işyeri: Üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar ile yaptığı sözleşme çerçevesinde kart hamiline mal
ve hizmet satmayı veya nakit temin etmeyi kabul eden gerçek veya tüzel kişidir.
Kart hamili: Banka kartı veya kredi kartı hizmetlerinden yararlanan gerçek veya tüzel kişidir.
PoS (Point of Sale) makinesi: Kredi kartı veya banka kartı üzerindeki manyetik bant veya benzeri
teknolojik araçlarda yer alan kart ve kimlik belgelerini esas alarak, her türlü mal ve hizmet alımında,
alacak veya nakit ödeme belgesi hazırlanmasında kullanılan elektronik cihazdır. Bu makineyi genellikle
üye işyerlerine bankalar tarafından verilir. Satış için kartın bu makineye okutturulması gerekir. Banka
merkezi ile bağlantı kuran makine müşterinin kredi limitlerine göre mal bedeli karşılar.
Harcama belgesi: Banka kartı veya kredi kartı ile yapılan işlemler ile ilgili olarak üye işyeri
tarafından düzenlenen, kart hamilinin işlemden doğan borcu ile diğer bilgileri gösteren ve kart hamilinin
kimliğinin bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemle belirlendiği hâller dışında
52
www.hedefaof.com
kart hamili tarafından imzalanan belgedir. Bu belgelere “kredi kartı slipi” adı verilir ve genellikle
alışveriş sonrası POS makinası tarafından üretilir.
Nakit ödeme belgesi: Bankalarca veya yetkili üye işyerlerince banka kartı veya kredi kartı hamiline
yapılan nakit ödemelerde düzenlenerek, kart hamilinin kimliğinin bir kod numarası, şifre veya kimliği
belirleyici başka bir yöntemle belirlendiği hâller dışında kart hamili tarafından imzalanan belgedir.
Kredi Kartlarının İşleyişi
Banka yapılan alışverişlerde söz konusu hesaptan bir nevi kısa vadeli ve faizsiz kredi kullandırır. Daha
sonra dönemler itibarıyla müşterisi için bu hesaplardan yaptığı alışveriş bedelinin ödenmesi için bir kredi
kartı hesap özeti (hesap ekstresi) gönderir. Gönderilen hesap özetinde dönem borcunun toplam tutarı, son
ödeme tarihi, asgari ödeme tutarı ve diğer bilgileri yer alır. Kredi kartı müşterisi belirtilen süre içinde
borcunu öderse herhangi bir faiz giderine katlanmaz. Eğer dönem borcunu ödemez veya borcunun bir
kısmını öderse bu durumda ödenmeyen borç tutarı için gecikme faiz oranı hesaplanır. Kısacası, kredi
kartları işleyiş açısından, bankaların müşterilerine sıfır faizli kısa vadeli kredi sağlama işlevi görür. Bu
sayede bankalar ticari hayatta paranın bankacılık sistemine girerek dolaşımının gerçekleşmesini sağlar.
Bankalar, talepte bulunmayan veya sözleşme imzalamayan kişiler adına hiçbir şekilde kart
veremezler. Bankalar, kartların düzenli ve güvenli kullanımı ile bildirim, talep, şikâyet ve itirazlara ilişkin
gerekli tedbirleri almaya yönelik sistemi kurmak ve kesintisiz olarak açık tutmakla yükümlüdür.
Bankalar, kartın verilmesi anında kart hamilini yeteri derecede bilgilendirmek ve talep edilmesi
hâlinde, gerçekleştirilmiş işlemlere ait kayıtları 30 günü geçmemek üzere işlemin yapısına uygun bir süre
zarfında sağlamakla yükümlüdür.
Bankalar, kartların kullanılması bir kod numarası, şifre ya da kimliği belirleyici başka bir yöntemin
kullanılmasını gerektiriyorsa, bu tür bilgilerin gizli kalması amacıyla gerekli önlemleri almak ve harcama
ve alacak belgesinin müşteri nüshası üzerinde ve yazışmalarda kart numarasının açıkça yer almasını
engellemekle yükümlüdür.
Bankalar, banka kartı ve kredi kartlarının asıl kart hamiline teslim edilmesini sağlayacak önlemleri
almak zorundadır.
Kart hamilinin talebi üzerine üçüncü kişiler adına asıl karta bağlı ve asıl kart limitini aşmamak kaydı
ile ek kredi kartı düzenlenebilir.
Bankalar kredi kartı hesap özeti düzenlenmesi, yazılı veya kart
hamilinin talebi üzerine elektronik ortam veya başka etkin yollarla bildirilmesi zorunludur.
Kredi kartı ile yapılan işlemlere, son ödeme tarihinden itibaren 10 gün içinde, kart çıkaran kuruluşa
başvurmak suretiyle itiraz edilebilir. Kredi kartı hamili, yapacağı başvuruda, hesap özetinin hangi
unsurlarına itiraz ettiğini gerekçesiyle belirtmek zorundadır. Süresi içerisinde itiraz edilmeyen hesap özeti
kesinleşir.
Kart çıkaran kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin kart kullanımıyla ilgili olarak yapacakları şikâyet
ve itiraz başvurularını, başvuru tarihinden itibaren 20 gün içinde gerekçeli bir şekilde cevaplandırmak
zorundadır.
Asgarî tutarın son ödeme tarihini takip eden 3 ay içinde ödenmemesi durumunda banka tarafından
kart hamiline yapılacak bildirimden itibaren 1 aylık süre içerisinde bu tutarın ödenmemesi ya da banka
kartı ile kredi kartı kullanımından dolayı adlî cezaların uygulanması hâlinde, ilgili kart çıkaran banka
tarafından kart hamiline verilen kredi kartları iptal edilir ve borcun tamamı ödeninceye kadar yeni kredi
kartı düzenlenemez.
Bankalar, kredi kartı almak isteyen kişilerin yasaklılık veya engel durumu, ekonomik ve sosyal
durumu, aylık veya yıllık ortalama geliri, diğer kart çıkaran kuruluşlarca bu kişilere tahsis edilen kredi
kartı limiti, bir model veya skorlama sistemi sonuçları, müşterini tanı ilkeleri çerçevesinde temin edilecek
53
www.hedefaof.com
bilgileri dikkate alarak yapacakları değerlendirmeye istinaden kullanım limiti tespit etmek zorundadır.
Kart çıkaran kuruluşlar kart limitlerini duruma göre güncelleyebilirler. Kart çıkaran kuruluşlar, kart
hamilleri talep etmedikçe kart limitlerini artıramazlar. Kart hamillerinin harcamalarıyla kart limitlerini
aşmaları hâlinde, aşılan miktara işlem tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süre için, sözleşme faizinden
başka herhangi bir ücret talep edilemez.
Kart çıkaran kuruluş tarafından bir gerçek kişinin sahip olduğu tüm
kredi kartları için tanınacak toplam kredi kartları limiti, ilk yıl için, ilgilinin aylık ortalama
net gelirinin 2 katını, 2. yıl için ise, 4 katını aşamaz.
Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde kart hamili
ödenmeyen tutar için akdi gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulamaz.
Bir hesap dönemine ilişkin toplam borç tutarı veya hesap bakiyesi üzerinden, o döneme ilişkin hesap
özetinin düzenlendiği hesap kesim tarihinden önceki bir tarih itibarıyla faiz yürütülemez. Dönem
borcunun bir kısmının ödenmesi hâlinde kalan hesap bakiyesi üzerinden faiz hesaplanır. Kalan hesap
bakiyesine, asgarî tutar ve üzerinde ödeme yapılması durumunda akdi (sözleşmede öngörülen) faiz, asgarî
tutarın altında ödeme yapılması durumunda ise gecikme faizi uygulanır. Borcu ödememe hâli de dahil
olmak üzere, kart uygulamasından doğan borçlarda bileşik faiz uygulanmaz.
Hesap kesim tarihi ile son ödeme tarihi arasında 10 günden az bir
süre olamaz.
Üye işyerleri, tek bir kredi kartı ile yapılacak harcama tutarının belirlenen işlem limitini aşması
hâlinde kart çıkaran kuruluştan kartın kabulü için yetki almakla yükümlü tutulmuş ise harcamanın tamamı
için yetki almak zorundadır.
Çek İşlemleri
Çek genellikle bankalar tarafından oluşturulan bir ödeme aracıdır. Nakdin yerine geçen bir kıymetli evrak
olan çek, bankada bir çek hesabı açılarak belirli şekil şartlarına sahip çek defterinin hesabı açan kimseye
verilmesi ile ticari hayatta kullanılabilir. Çek hesabı açtırıp çek defterini elde eden kimse ticari işlerinde
para yerine geçen bu kıymetli evrakı düzenleyerek banka aracığıyla ödemelerini gerçekleştirir. Çek bir
kredi aracı değildir. Adına çek hesabı açılan kişinin hesabında paranın mevcut olması durumunda ilgili
ödeme gerçekleşir. Aksi durumda ödeme yapılamayacaktır.
Çekte vade yoktur. Çekler senetler gibi bir vade içeren ödeme
araçları değildir. Bu nedenle çekler ilgili bankalar tarafından görüldüğü yerde ödenmesi
gereken bir ödeme aracıdır.
Ancak uygulamada Türkiye’de çeklere vadeli bir ödeme aracı muamelesi yapıldığı görülmektedir.
Özellikle yazılı olmayan ticari kuralların ve bazı sektörlerin işleyişinde çekin bir senet gibi vadeli bir
ödeme aracına dönüştüğü görülmektedir. Bu tür uygulamalarda çekin düzenlenme tarihini ifade eden
“keşide tarihi” düzenlendiği tarihten daha ileri bir tarihi gösterir. Çekin keşide tarihinin ileri tarihli olması
bankanın bu çek karşılığını ödemeyeceği anlamına gelmez. Banka ileri tarihli bir keşide tarihi mevcut
olsa dahi adına çek hesabı düzenlenen “keşideci” sıfatlı kişinin hesabında yeterli para varsa bu ödemeyi
yapmak zorundadır.
Çeklerin oluşturulmasında kanunlarca belirlenmiş bir takım şekil şartları vardır. Yeni Türk Ticaret
Kanunu bu konuda çeklerin taşıması gereken şekil şartlarını belirlemiştir. Buna göre çeklerde bulunması
gereken unsurlar:
54
www.hedefaof.com
•
“Çek” kelimesini ve eğer Türkçe’den başka bir dille düzenleniyor ise o dilde “çek” karşılığı
olarak kullanılan kelime,
•
Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havale,
•
Ödeyecek kişinin, “muhatabın” ticaret unvanı,
•
Ödeme yeri,
•
Düzenlenme tarihi ve yeri,
•
Düzenleyenin imzası,
Bu unsurların yanı sıra çeklerde şekil şartı olarak Çek Kanunu’nda da bir takım şartlar belirtilmiştir.
Çek Kanunu’na göre çeklerin her bir yaprağında;
•
Çek hesabının numarası,
•
Çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı,
•
Çek hesabı sahibi gerçek kişinin adı ve soyadı, tüzel kişinin adı,
•
Çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişinin vergi kimlik numarası,
•
Çekin basıldığı tarih
yer almak zorundadır. Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine
açıkça yazılır.
Bankalar, çek hesabı açılması ile ilgili olarak Kanunlarla kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri
yerine getirirken, çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını araştırırlar; ayrıca ilgili kişinin
ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler.
Çek defterleri bankalarca bastırılır. Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklılık durumuna
ilişkin TCMB kayıtlarını, açık kimliklerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü
belgesi örneklerini, yerleşim yeri belgelerini, vergi kimlik numaralarını, tacir olanların ayrıca ticaret sicili
kayıtlarını, esnaf ve sanatkâr olanların ise esnaf ve sanatkâr sicili kayıtlarını almak ve çek hesabının
kapatılması hâlinde bunları, hesabın kapatıldığı tarihten itibaren 10 yıl süreyle saklamakla yükümlüdür.
Yerleşim yeri yurt dışında bulunan kişiler, bankaya kendileri ile ilgili olarak Türkiye’de bir adres
bildirmek zorundadır. Çekin karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması hâlinde, çek düzenleyenin
bankaca bilinen adresleri, talebi hâlinde hamile verilir. Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal
temsilcisinin imzası olmadan açılamaz. Çek hesabı açılmasını veya mevcut çek hesabından çek defteri
verilmesini isteyen kişi, her defasında tacir veya esnaf ve sanatkâr olup olmadığı ve kendisi hakkında çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı hususunda bankaya yazılı beyanda bulunur.
Bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse 10 gün; düzenlendiği yerden
başka bir yerde ödenecekse 1 ay içinde ilgili bankaya sunulmalıdır.
Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek, düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise 1
ay ve ayrı kıtalarda ise 3 ay içinde ilgili bankaya tahsil için sunulmalıdır.
Çek hesabı, ancak sahibinin veya yasal temsilcisinin yazılı talebi ya da mevduat veya katılım fonu
zamanaşımı süresinin dolması üzerine kapatılabilir. Çeki sahip sıfatıyla elinde bulunduranın çeki ciro
edenlerle düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin
bitiminden itibaren 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar. Çek hesabı kapatıldıktan sonra, üzerinde yazılı
bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz (bankaya sunulma) süresi içinde ibraz edilen çekler
karşılıksızdır işlemine tabi tutulur.
Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine tahsil amacıyla
gösterildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın
bulunduğu şubeden başka bir şubede tahsil edilmek istendiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle
ödenir.
55
www.hedefaof.com
“Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile (çeki elinde bulunduran kişiye) kanunen ödemekle
yükümlü olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak yapılır. Muhatap
banka, çeki bankaya tahsil için sunan düzenleyen dışındaki hamile, süresinde bankaya sunulan her çek
yaprağı için karşılığının hiç bulunmaması hâlinde 2012 yılı için;
•
Çek bedeli 1.000 veya üzerinde ise 1.000,
•
Çek bedeli 1.000’nin altında ise çek bedelini,
ödemekle yükümlüdür. Böyle bir durumda, banka hesap sahibine kredi kullandırmış olacak ve
dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hâlini alacaktır. Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden
itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmemesi (bankaya sunulmaması) hâlinde, muhatap bankanın yukarıda sözü
edilen ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğu sona erer.
Çekin üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz
edilmemesi durumunda çekle ilgili muhatap banka hangi yükümlülükten kurtulur?
Çekin hamilinin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi; çekin arka yüzüne tahsil için bankaya
sunulduğu tarih, hesap durumu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek
kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi hâlinde bu husus
belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır. Banka tarafından
ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir. Hamilin imzalamaktan kaçınması
hâlinde, karşılıksızdır işlemi yapılmaz.
Banka; çekin karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi, veya
Kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi, hâllerinde, çek
hamiline, her geçen gün için % 0,3 gecikme cezası öder.
Bankaya tahsil için sunulan çekler ilgili hesaptan ödendikçe çekler banka tarafından alınır ve saklanır.
Ödenen her çek sonrası çek hesabındaki tutar azalır. Bu nedenle çekin karşılıksız hâle düşmemesi için
hesap sahiplerinin hesaplarını düzenli olarak kontrol etmeleri gerekir.
Repo - Ters Repo İşlemleri
Repo bir kıymetin belli bir tarihte, belli bir orandan geri alım vaadi ile satılmasını ifade eder. Bankalar
repo işlemini menkul kıymetler üzerine yapmaktadır. Söz konusu menkul kıymetler daha çok Devlet
Tahvili ve Hazine Bonosu gibi devlet iç borçlanma senetlerinden oluşmaktadır. Yapılan bu işlem, işlemin
diğer tarafı için ise ters repo niteliğindedir. Yani, işlemin diğer tarafı açısından ters repo geri satım vaadi
ile satın almayı ifade etmektedir.
Repo- Ters Repo İşleminin İşleyişi
Repoya konu olan menkul kıymetler teminat özelliği taşımakta olup kısa vadeli bir borç verme durumu
söz konusu olmaktadır. Repo yapan taraf, parayı kullanan taraf olmakta ve geri alım taahüdü ile menkul
kıymetin satımını yapmaktadır. Ters repo yapan taraf, parayı kullandıran taraf olmakta ve geri satım
taahüdü ile menkul kıymetin alımı yapılmaktadır.
Ters repo işleminde menkul kıymet, bir yandan asıl sahibinin portföyünden çıkmakta ve mülkiyeti
karşı tarafa geçmekte diğer yandan ise sözleşme vadesi boyunca kıymet teminat özelliğini korumaktadır.
Bir bankanın repo ve ters repo işlemi yapabilmesi için bu konuda
Sermaye Piyasası Kurulu’ndan yetki belgesi almış olması gerekir.
Repo ve ters repo işlemlerine konu olabilecek menkul kıymetler şunlardır:
•
Devlet tahvilleri,
•
Hazine bonoları,
56
www.hedefaof.com
•
Banka bonoları ve banka garantili bonolar,
•
Kamu Ortaklığı İdaresi, Toplu Konut İdaresince ihraç edilen borçlanma senetleriyle, mahallî
idareler ve bunlarla ilgili idare, işletme ve kuruluşların Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca ihraç
ettikleri borçlanma senetleri,
•
Varlığa dayalı menkul kıymetler (VDMK) dahil olmak üzere menkul kıymetler borsaları veya
teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem gören veya borsada tescil edilmiş olan borçlanma senetleri
Bankalar müşterileri ile bir çerçeve sözleşme kapsamında repo-ters repo işlemi yapma konusunda
anlaşırlar. Bu amaçla banka işlemin niteliğine göre bir repo veya ters repo hesabı açar. Çerçeve sözleşme
içerisinde repo ve ters repo işlemlerinde vade, ilgili menkul kıymetin anaparasının geri ödenme tarihini
aşmamak kaydıyla serbestçe belirlenir. Vade sonu işgünü olarak belirlenir. Repo ve ters repo işlemlerinde
uygulanacak faiz oranı taraflar arasında serbestçe belirlenir.
Repo işleminde menkul kıymetin mülkiyeti alıcıya geçer ve getirileri de çerçeve sözleşmede aksine
hüküm bulunmadıkça bu kuruluşa veya kişiye ait olur. Vade tarihinde ise menkul kıymetin mülkiyeti,
kararlaştırılan bedelin ödenmesi ile tekrar yetkili kuruluşa geçer.
Ters repo işlemi ile menkul kıymet alımında ise menkul kıymetin mülkiyeti yetkili kuruluşa geçer ve
getirileri de çerçeve anlaşmasında aksine hüküm bulunmadıkça yetkili kuruluşa ait olur. Vade tarihinde,
menkul kıymetin mülkiyeti kararlaştırılan bedelin ödenmesi ile tekrar karşı tarafa geçer.
Repo Türleri
Repo-ters repo işlemleri oldukça çeşitli ve esnek olup günümüzde yapılan repo-ters repo türlerinin
bazıları aşağıda tanımlanmıştır.
Gecelik Repo: Gecelik repo, işlemlerinde aksi kararlaştırılmadıkça valör aynı gündür ve nihai takas
ertesi gün gerçekleştirilir. Gecelik repo işlemlerinde vade bir gündür. Valör Cuma günü ise teslimat
Pazartesi olmakla birlikte işlem yine gecelik repodur.
Açık Repo: Belirsiz bir vade için yapılan repo işlemlerine açık repo denir. Sözleşme herhangi bir
tarihte taraflardan birisi veya her ikisi tarafından sona erdirilebilir.
Fiktif (Karşılıksız) Repo: Bu repo türünde repo işlemine konu olan sermaye piyasası aracı, kıymeti
satan tarafın portföyünde mevcut olmamasına rağmen işlem gerçekleştirilmektedir. Bu durumda kıymet
gerçekte el değiştirmez. Kıymet yerine onu temsil eden makbuz ya da dekont el değiştirir. Fiktif repoda
aynı tutardaki menkul kıymet, birden fazla gerçek ya da tüzel kişiye birden fazla işlem yapılarak
satılmakta ve böylece açığa satış durumu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda gerçek olmayan menkul
kıymet birden fazla kişiye satılmaktadır.
Sürekli Repo: Bu repo türünde, ilk anlaşma tarihiyle belirlenen vade sonunda sözleşme taraflarından
herhangi birinin menkul kıymeti isteme veya verme konusunda karşı tarafa bir ihbarı olmadıkça repo
otomatik olarak yenilenmektedir.
Vadeye Kadar Repo: Bu repo türünde anlaşmada belirlenen vadenin bitim tarihi, repoya konu olan
kıymetin faiz ya da kupon ödeme günüyle aynı olmaktadır.
Döviz Swapı Repoları: Bu işlemde, repoya konu kıymete benzer kalitede bir teminat söz konusudur.
Vadeli döviz piyasası aracılığıyla yatırımcılar, herhangi bir yabancı para cinsinden yapılan işlemlerden
avantaj sağlayabilmektedir.
Esnek Repo: Parayı borç veren yatırımcının, karşı tarafa paranın bir kısmını önceden anlaşılan vade
ve koşullarda geri çekme hakkı karşılığında yine belli faiz oranından ödeme yapacağı konusunda esneklik
veren işlemler esnek repo olarak adlandırılır.
Diğer Bankacılık Faaliyetleri
Bankaların daha birçok faaliyeti bulunmakla birlikte bazı özellikli banka faaliyetleri bu konu başlığı
altında aşağıda açıklanacaktır.
57
www.hedefaof.com
Factoring-Forfaiting İşlemleri
Faktoring: Yurtiçi ve yurtdışı piyasalar için mal ve hizmet satımı faaliyetinde bulunan firmaların mal ve
hizmet satışından doğmuş ya da doğacak kısa süreli ticari alacak hakkını devretmesi karşılığında nakit
elde etmesi işlemidir. Bunun yanı sıra, firmalara vadeli satış bedellerini vadesinden önce tahsil etme
imkânı sağlayan finans kuruluşlarına da ‘faktoring’ kuruluşları denilmektedir. Bu firmalar, vadeli satış
yapmış şirketlerin fatura edilmiş alacaklarını peşin fakat iskontolu olarak satın alırlar ve vadesi geldiğinde
alacağı kendileri tahsil ederler. Bankaların da firmaların alacakları konusunda factoring hizmeti verme
yetkileri vardır.
Factoringte banka anlaşma yaptığı işletmelerin alacaklarını devralmakta ve bu alacakları tahsil
etmektedir. İşletmeler bankalara ödeyeceği belirli bir maliyet karşılığında alacaklarına erken kavuşmakta
ve alacaklarının tahsil riskini üzerlerinden atmaktadır. Bankalar işletmelerden söz konusu alacaklar için
çeşitli garantiler isteyebilirler.
Bankalar factoring işlemi yaparken işlemenin alacakları konusunda kapsamlı bir araştıma yapar.
Özellikle bu alacakların gerçek bir mal veya hizmet satışına dayanıp dayanmadığı kontrol edilir. Daha
sonra bu alacakların tahsil edilebilme durumları göz önüne alınır. Bu durumları dikkate alarak factoring
işlemini yapılabilir gören banka söz konusu alacakları iskonto etme veya hizmet bedeli adı altında uygun
bir maliyet bedeli karşılığında finansman görevini yerine getirir.
Forfaiting: Özellikle mal ve hizmet ihracatından doğan ve belirli bir ödeme planına göre tahsil
edilebilecek olan alacakların bir banka ya da bu alanda uzmanlaşmış bir finans kurumu tarafından satın
alınmasıdır. Uzun vadeli ve kredili ihracat - ithalat işlemlerine yönelik bir finans aracı olup, genellikle
yatırım malları için kullanılmaktadır. Forfaiting, factoringin yurtdışı satışlar için oluşturulmuş hâli gibi
düşünülebilir.
Akreditif İşlemleri
Akreditif; ithalatçının ülkesindeki bir bankanın, ihracatçının ülkesindeki bir banka aracılığıyla belirli bir
parayı ihracatçıya, istenilen dış ticarete konu belgeyi önceden saptanan bir süre içinde ibraz etmesi
(sunması) koşuluyla ödemeyi taahhüt etmesidir. Daha başka bir ifadeyle akreditif; ihraç edilen malların
bedellerinin ödenmesi konusunda belirli şartların yerine getirilmesinden sonra ödemenin yapılacağına
ilişkin bir çeşit teminattır. Akreditif, şartlı bir ödeme taahhüdüdür.
Akreditifin bankalarca açılabilmesi için yapılan dış ticaret işlemine dair sözleşmelerin bulunması
gerekir. Bu sözleşmeler; ihracatçı ile malı satın alan ithalatçı arasında yapılan bir satış sözleşmesi,
akreditifin açılması için ithalatçı ile amir banka (ithalatçının anlaştığı banka) arasında akreditif açtırma
teklif mektubu kullanılarak düzenlenen bir sözleşme ve ithalatçı ile ihracatçı arasında alım-satımı
kararlaştırılan malla ilgili ödemenin yapılmasına ilişkin sözleşmelerdir.
Akreditif ithalatçı tarafından bir bankaya açtırılan ve aldığı malın sözleşmede belirtilen şartlara uygun
şekilde teslim alınması durumunda ihracatçıya ödeme yapılacağını taahhüt eden bir hesaptır. Akreditifin
açılması için satış sözleşmesi gerekir. Satışın gerçekleştirilmesi için ithalatçı, kendi bankasına (amir
banka) akreditif açma talebinde bulunur. Amir banka ithalata konu belgeleri inceledikten sonra akreditif
açmayı kabul eder. Bundan sonra, amir banka ihracatçının bulunduğu ülkedeki bir bankaya (muhabir
banka) bir talimat göndererek ihracatçı lehine bir akreditif hesabı açılmasını ister. Muhabir banka
akreditif açma isteğini ihracatçı firmaya ihbar eder ve teyit ister. Satış sözleşmesinde belirtilen şartlarda
malı ithalatçı firma teslim aldıktan sonra amir banka muhabir bankaya mal bedelinin ihracatçı firmaya
ödenmesini talimat verir. Akreditif, belirli sözleşmeye konu bedelin ödenmesini öngörür ve belirli bir
süre için geçerlidir.
58
www.hedefaof.com
Şekil 2.1: Akreditif İşleyiş Süreci
Tahsil ve Ödeme İşlemleri
Tahsilat ve ödeme işlemleri, bankaların gün içinde verdiği bireysel hizmetler arasında oldukça önemli bir
yer tutar. Tahsilat ve ödeme işlemleri bankaların bizzat kendileri adına yapılan tahsilat ve ödemelerin
yanında başkaları (müşteriler vd.) adına da yapılabilmektedir. Bu yönüyle bakıldığında bankaların yaptığı
tahsilat ve ödeme işlemlerinin çoğu hizmet verme şeklinde başkaları adına yapılmaktadır. Örneğin; fatura
tahsilatı başkaları adına yapılan bir tahsilat işlemidir. Yine, bu fatura tahsilatı sonucu elde edilen tutarların
adına tahsilat yapılan kişi veya kurumlara aktarılması ise ödeme işlemine bir örnektir.
Bankalar diğer kişi ve kurumlara fatura tahsilat hizmeti vermek için hesaplar oluşturur. Sözü edilen
hesaplara çeşitli yollardan yapılan tahsilatlar kayda alınır. Tahsilat işlemi, şubelerden elden para şeklinde
alınan tahsilatların yanında internet bankacılığı, telefon bankacılığı, EFT vd. yöntemlerle yapılabilir.
Özelikle; elektrik, su ve doğalgaz faturası gibi aboneliğe dayalı işlemlerde söz konusu fatura ödemeleri
için tanımlanmış hesaplarda her bir abonenin o ay için ödemesi gereken fatura bedeli önceden
tanımlanmıştır. Bu tür işlemlerde kişinin elinde faturası olmasa dahi abone numarasından ödemesi
gereken tutar öğrenilebilmektedir.
Tahsilat işlemleri açısından bir diğer örnek; bankaların dönemler itibarıyla oluşan kredi kartı dönem
alacakları ile diğer kredi alacaklarıdır. Bu işlemde ilgili dönem için oluşan alacak tutarı ilgililerce banka
şubelerince tahsil edilir.
Tahsilat işlemlerine örnek olarak müşterilerin yapacakları havale bedellerinin, bankaların verdiği
hizmet karşılığında “hizmet masrafı” adı altındaki bedellerin, yine sınav ücretlerinin, pasaport harç
bedellerinin, vergi bedellerinin tahsilatı örnek olarak verilebilir.
Ödeme işlemleri için ise yukarıda sözü edilen tahsilatların veya daha önce hesaplarda var olan bir
bedelin ilgili kişi ve kurumlara ödenmesi örnek olarak verilebilir. Ödeme işlemi için ilgili kişi veya
kurumların bir ödeme emri vermesi gerekir. Alınan bu ödeme emri ile ilgili kişilere veya hesaplara
gerekli ödemeler yapılır. Çek de niteliği itibarıyla bir ödeme emri olup ödeme işleminin oluşması
sonucunu doğurur.
Kredi kartı kullanan kişi ve kuruluşların bu kartlarla alışveriş yaptığı işletmelere yapılacak ödemeler
de ödeme işlemlerine birer örnektir.
Ödeme işlemlerine bir diğer örnek ise; bankalarda hesapları olan kimselerin bu hesaplardan ilgili
yerlere ödenmesi için verilen otomatik ödeme talimatlarıdır. Otomatik ödeme talimatları; önceden
bankaya verilen bir emirle, dönemler itibarıyla ilgili kişi veya kuruluşlara ödeme yapılması işlemidir.
Otomatik ödeme talimatı ile dönemsel ödemeler için her defasında bir ödeme emri verilmesi gerekmez.
Verilen bir emirler her dönem ilgili ödemeler gerçekleşir.
Bankalarda tahsilat ve ödeme işlemleri için yukarıda bazı özellikli örnekler verilmiştir. Bu işlemlerin
haricinde daha birçok ödeme ve tahsilat işlemi mevcuttur. Ticari işlemlerin zaman içinde gelişimi bu tür
tahsilat ve ödeme işlemlerinin daha da çeşitlenmesine yol açacaktır.
Havale ve EFT İşlemleri
Havale, alıcı olarak gösterilen bir kişi veya kuruma belli bir tutarda para göndermek isteyen bir
göndericinin, bu paranın ödenmesi yönünde bir bankayı muhatap alarak verdiği emirdir. Havale bir
59
www.hedefaof.com
bankacılık hizmeti olup sadece daha önce bankada hesap açtırmış olan müşterilere değil anlık olarak
hizmet almak isteyen diğer müşterilere de verilen bir hizmettir.
Belirli bir anda havale işlemi yapacak bir kimse bankaya başvurur ve para göndereceği alıcının
bulunduğu yerdeki banka şubesi için bir ödeme emri oluşturur. Göndericinin başvurduğu banka şubesi
gönderilecek tutarı tahsil eder. Alıcının bulunduğu yerdeki banka şubesi ise bu tutarı öder. Banka bu
işlem için şubeleri nezdinden geçici hesaplar oluşturur. Göndericinin başvurduğu banka şubesi tutarı
tahsil eder etmez online bağlantı ile alıcının bulunduğu şubeye ödeme emrini gönderir.
Havale işlemi bankaların müşterilerinin daha önce oluşturmuş oldukları mevduat hesaplarından
alıcının bulunduğu yerin banka şubesine de yapılabilir. Bu durumda göndericinin bulunduğu yerdeki
banka şubesi ödemeyi söz konusu mevduat hesabından yapacağından herhangi bir tahsilat yapmaz. İlgili
banka şubesi alıcıya gerekli ödemeyi yapar.
Havale hizmeti sonucunda bankalar bir hizmet bedeli talep eder. Talep edilen bedel paranın belirli bir
yüzdesi olabildiği gibi belirlenmiş bir tutar da olabilir.
EFT; elektronik fon transferinin kısaltılmış hâlidir. EFT; TCMB’nin kurduğu bir sistem olup, bilgi
teknolojileri kullanılarak bir kimsenin hesabından ödeme ve tahsilat işlemlerini gerçekleştirir. EFT
sistemi, bir bankadan diğerine Türk Lirası cinsinden ödeme gönderilmesini sağlayan elektronik ödeme
sistemidir. Sistem gerçek zamanlı olarak çalışır, yani işlemler anında yapılır. EFT sadece Türk Lirası
cinsinden ödemeler ile hesapların mutabakatını (kesinleştirilmesini) sağlamakla kalmaz; çeşitli raporların
alınmasına ve genel duyuru gibi haber nitelikli mesajların kullanılmasına da olanak verir.
Havalede alıcı ve göndericinin bulunduğu yerdeki banka şubeleri aynı bankaya ait olması gerekirken
EFT’de bu durum zorunlu değildir. EFT sistemine entegre olan bankalar arasında müşteriler istedikleri
bankadaki hesaplara para transferi yapabilirler.
Kişi veya kurumlar bir bankadan diğerine ödeme göndermek istediklerinde EFT sistemini kullanırlar.
EFT işleminde örneğin; hesabınızın bulunduğu A Bankasına aracılığıyla B Bankasında hesabı olan bir
kişiye para göndermek istiyorsanız, A Bankası, işlemi gerçekleştirmek için EFT sistemine gönderici ve
alıcı bilgileri, ödeme tutarı gibi gerekli bilgileri içeren bir ödeme mesajı yollar. EFT sistemi gelen mesajı
anında işleme koyar.
A Bankasının EFT hesabında yeterli bakiye varsa, ödeme tutarı birkaç saniyede A Bankasından B
Bankasına aktarılır. Gönderen bankanın EFT sistemindeki hesap bakiyesi bu ödeme için yeterli değilse,
ödeme mesajı bekleme kuyruğuna konur. B Bankası gelen ödemeyi alıcının hesabına kaydeder.
Sistem bir alacaklandırma sistemidir. Başka bir deyişle, bir banka EFT sistemini kullanarak başka bir
bankanın hesabına para yollayabilir, ancak başka bankanın hesabından kendi hesabına para çekemez.
Sistemde hesabı kesinleştirilmiş mesajı iptal etmek mümkün değildir. Herhangi bir işlem hatası yapılması
durumunda, bankaların karşılıklı anlaşması gerekir.
EFT sayesinde kuruluşlar ve bireyler, bankalarının kendilerine sunduğu telefon bankacılığı ve internet
bankacılığı hizmetlerini kullanarak, diğer şahıslara yönelik ödemelerini, kredi kartı borçlarını, telefon, su,
yakıt, doğalgaz, elektrik, okul taksidi gibi bir çeşitli ödemelerini günü geldiğinde, anında ve ücret veya
komisyon ödemeden yapabilmektedirler.
EFT banka şubelerine bizzat
başvurarak
yapılabileceği gibi telefon ve internet bankacılığı
aracılığıyla da yapılabilir. Günümüzde internet
bankacılığı ile EFT işleminin daha yoğun olarak
yapıldığı görülmektedir.
EFT sistemi, resmî tatil günleri dışında hafta içi her
gün 08:00 – 17:30 saatleri arasında çalışır. Ancak,
bankaların müşterilerine bu sistemin kullanımını sözü
edilen kapanış saatinden yaklaşık 1-1,5 saat önce
kapattığı görülmektedir.
Şekil 2.2: EFT Sisteminde İşlem Akışı
Kaynak: http://eft.tcmb.gov.tr/EFT-tanitim.htm#_Nedir?
60
www.hedefaof.com
EFT sistemi ile başka bir kimsenin hesabından kendi hesabınıza para
çekilebilir mi?
İnternet Bankacılığı
İnternet bankacılığı, teknolojik gelişmeler sayesinde bankaların müşterilerine bir şubeye bağlı
kalmaksızın bilgisayar ve internet aracılığı ile hesaplarını takip etmeleri, yatırım işlemlerini ve fatura
ödemelerini yapmaları için sundukları hizmettir.
İnternet bankacılığı kullanıcıları, hesaplarının bulunduğu banka web siteleri aracılığıyla kendilerine
verilen şifre ve kullanıcı ad veya hesapları kullanarak internet bankacılığına ulaşmaktadır. Sisteme
girildikten sonra internet bankacılığı aracılığıyla yapılabilecek işlemlerin listesi bir menü hâlinde
çıkacaktır. Kullanıcı hangi bankacılık işlemini yapmak istiyorsa bu menüleri kullanarak
gerçekleştirebilmektedir. İnternet bankacılığı kullanıcıları başta ödemeler olmak üzere kendilerine
sunulan bütün bankacılık işlemlerini bu sistem dahilinde yapabilecektir. Bankalar internet bankacılığı
sisteminin güvenliğini sağlamak amacıyla dış etkilere karşı sanal ortamda güvenlik duvarları (firewall)
oluşturmaktadır.
61
www.hedefaof.com
Özet
öderse bu durumda ödenmeyen borç tutarı için
gecikme faiz oranı hesaplanır.
Bankacılık
faaliyetleri
finansal
sistemin,
teknolojinin
ve
ekonomik
birimlerin
ihtiyaçlarının gelişmesi ile oldukça geniş bir
alana yayılmıştır. Bankaların temel işlevi
mevduat toplayıp kredi plase etmek olduğundan
bankaların faaliyetleri bu iki unsur ve bunların
türevleri
üzerine
yoğunlaşmıştır.
Ancak
bankacılık faaliyetleri ülkelerin yasal çerçeveleri
içinde belirlenmektedir. Bu faaliyetler temel
olarak aşağıdaki faaliyetlerde yoğunlaşmaktadır:
•
Mevduat İşlemleri
•
Kredi İşlemleri
•
Kredi Kartları
•
Çek İşlemleri
•
Repo Ters Repo İşlemleri
•
Diğer Bankacılık Faaliyetleri
Çek genellikle bankalar tarafından oluşturulan bir
ödeme aracıdır. Çek nakdin yerine geçer. Çek bir
kredi aracı değildir. Çekte vade yoktur. Çekler
senetler gibi bir vade içeren ödeme araçları
değildir. Bu nedenle çekler ilgili bankalar
tarafından görüldüğü yerde ödenmesi gereken bir
ödeme aracıdır.
Repo yapan taraf, parayı kullanan taraf olmakta
ve geri alım taahhüdü ile menkul kıymetin
satımını yapmaktadır. Ters repoda ise bu durum
tam tersidir. Ters repo yapan taraf, parayı
kullandıran taraf olmakta ve geri satım taahüdü
ile menkul kıymetin alımı yapılmaktadır.
Akreditif; ithalatçının ülkesindeki bir banka,
ihracatçının ülkesindeki bir banka aracılığıyla
belirli bir parayı ihracatçıya, istenilen dış ticarete
konu belgeyi önceden saptanan bir süre içinde
ibraz etmesi (sunması) koşuluyla ödemeyi
taahhüt etmektir.
Mevduat fon fazlası olan ekonomik birimlerin bu
fonu
banka
veya
finans
kuruluşlarına
kullandırması sonucu getiri elde etme amacı ile
oluşturulmuş bir bankacılık ürünüdür.
Faktoring; yurtiçi ve yurtdışı piyasalar için mal
ve hizmet satımı faaliyetinde bulunan firmaların
mal ve hizmet satışından doğmuş ya da doğacak
kısa süreli ticari alacak hakkını devretmesi
karşılığında nakit elde etmesi işlemidir.
Forfaiting; özellikle mal ve hizmet ihracatından
doğan ve belirli bir ödeme planına göre tahsil
edilebilecek olan alacakların bir banka ya da bu
alanda uzmanlaşmış bir finans kurumu tarafından
satın alınmasıdır.
Ekonomik birimlerin mevduat oluşturmada getiri
elde etme amacı, saklama veya koruma amacı ve
işlem amacı vardır.
Bankalarda mevduatların aktifteki kullanımı daha
çok kredi şeklinde olmaktadır. Bunun nedeni
mevduatla krediler arasındaki kuvvetli döngü
ilişkisidir. Bankalar kullandırdıkları krediler
karşılığında faiz getirisi elde ederler. Bankaların
kullandırdıkları krediler türlerine göre çeşitli
sınıflamalara tabi tutulabilir.
Tahsilat ve ödeme işlemleri, bankaların oldukça
yoğun yaptığı işlemlerdir. Bu tür işlemlere örnek
olarak; fatura tahsilatı, kredi kartı alacağı
tahsilatı, diğer kredi alacakları ve her türlü ödeme
işlemleridir.
Bankalar kredi alacaklarını kredi kullananlar
bazında oluşturdukları hesaplarda takip ederler.
Bu hesaplarda verilen kredinin anaparası ve o ana
kadar tahakkuk eden faizleri ayrı ayrı takip edilir.
Krediler vadeleri itibarıyla takip edilir ve vade
geldiğinde ilgili tahsilatlar yapılır.
Havale, alıcı olarak gösterilen bir kişi veya
kuruma belli bir tutarda para göndermek isteyen
bir göndericinin, bu paranın ödenmesi yönünde
bir bankayı muhatap alarak verdiği emirdir.
Havale bir bankacılık hizmetidir.
Kredi kartı; nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve
hizmet alımı veya nakit çekme olanağı sağlayan
basılı plastik kart veya herhangi bir fizikî varlığı
bulunmayan kart numarasıdır.
EFT sistemi, bir bankadan diğerine Türk Lirası
cinsinden ödeme gönderilmesini sağlayan
elektronik ödeme sistemidir.
Kredi kartı hesap özetinde dönem borcunun
toplam tutarını, son ödeme tarihini, asgari ödeme
tutarını ve diğer bilgileri yer alır. Kredi kartı
müşterisi belirtilen süre içinde borcunu öderse
herhangi bir faiz giderine katlanmaz. Eğer dönem
borcunu ödemez veya borcunun bir kısmını
İnternet bankacılığı, bankaların müşterilerine bir
şubeye bağlı kalmaksızın internet aracılığıyla
bankacılık işlemlerini yapmaları için sundukları
hizmettir.
62
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi süre esasına göre
sınıflandırılan mevduat türlerinden biri değildir?
6. Çeklerle ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden
hangisi yanlıştır?
a. Vadeli mevduat
a. Çek bankalarca oluşturulan bir kredi aracıdır.
b. Vadesiz mevduat
b. Çek defterleri bankalarca bastırılır.
c. İhbarlı mevduat
e. Birikimli mevduat
c. Bankalar, çek hesabı kapatıldığında hesabı
açtırana ait belgeleri hesabın kapatıldığı
tarihten itibaren 10 yıl süreyle saklamakla
yükümlüdür.
2. Bankalar mevduat faizine hak kazananlardan
ne oranda gelir vergisi kesmek zorundadırlar?
d. Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal
temsilcisinin imzası olmadan açılamaz.
a. % 5
e. Çekte vade yoktur.
b. % 10
7. Belirsiz bir vade
işlemlerine ne ad verilir?
d. Bireysel mevduat
c. % 15
için
yapılan
repo
a. Sürekli repo
d. % 20
b. Fiktif repo
e. % 0
c. Gecelik repo
3. Bankacılık Kanunu’na göre; bankalarca bir
gerçek kişiye kullandırılabilecek kredilerin
toplamı özkaynakların % kaçını aşamaz?
d. Esnek repo
e. Açık repo
a. 5
8. Akreditif işleminde ithalatçının anlaştığı
bankaya ne ad verilir?
b. 10
a. Muhabir banka
c. 15
b. Amir banka
d. 20
c. Garantör banka
e. 25
d. İthalatçı banka
4. Konut kredilerinde bankaların sözleşme
öncesinde kredi işlemleri ile koşulları ve genel
bilgileri içeren belgeye ne ad verilir?
e. İhracatçı banka
b. Sözleşme öncesi bilgi formu
9. Alıcı olarak gösterilen bir kişi veya kuruma
belli bir tutarda para göndermek isteyen bir
göndericinin, bu paranın ödenmesi yönünde bir
bankayı muhatap alarak verdiği emirdir?
c. Konut kredisi sözleşmesi
a. Havale
d. Kredi talep formu
b. Virman
e. Sözleşme öncesi mutabakat formu
c. Plasman
5. Kredi kartı ile yapılan bir işlemle ilgili olarak
kart sahibi son ödeme tarihinden itibaren kaç gün
içinde ilgili bankaya itiraz edilebilir?
d. Repo
a. Teklif belgesi
e. Kambiyo
10. EFT sisteminin kurucusu ve işleticisi kimdir?
a. 5
a. İlgili banka
b. 7
b. BDDK
c. 10
c. TCMB
d. 15
d. Bilgi Teknolojileri Kurumu (TİB)
e. 30
e. Türksat
63
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. d Yanıtınız yanlış ise “Mevduat İşlemleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Ekonomik birimlerin mevduat oluşturma
nedenleri temelde üç amaca dayanarak yapılır.
Bu amaçlar:
2. c Yanıtınız yanlış ise “Mevduat İşlemleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
3. e Yanıtınız yanlış ise “Kredi İşlemleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
4. b Yanıtınız yanlış ise “Kredi İşlemleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
•
Getiri elde etme amacı,
•
Saklama ve koruma amacı,
•
İşlem amacıdır.
Sıra Sizde 2
5. c Yanıtınız yanlış ise “Kredi Kartı İşlemleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Bankacılık Kanunu’na göre; bankaların, krediler
ve diğer alacaklarla ilgili olarak, doğmuş veya
doğması muhtemel zararların karşılanması ve
bunlar dışında kalan varlıkların değer azalışları
için yeterli düzeyde karşılık ayrılmasına,
aktiflerin kalitesine ve sınıflandırılmasına,
garantilerin ve teminatların alınmasına, bunların
değerinin ve güvenilirliğinin ölçülmesine, takibe
alınan kredilerin izlenmesine ve vadesi dolmuş
kredilerin geri ödenmesine ilişkin politikaları
oluşturmak ve uygulamak, bunları düzenli olarak
gözden geçirmek, tüm bu hususları yapabilecek
gerekli yapıları tesis etme ve işletme zorunluluğu
bulunmaktadır.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Çek İşlemleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. e Yanıtınız yanlış ise “Repo-Ters Repo
İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
8. b Yanıtınız yanlış ise “Diğer Bankacılık
İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
9. a Yanıtınız yanlış ise “Diğer Bankacılık
İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. c
Yanıtınız yanlış ise “Diğer Bankacılık
İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Çekin baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz
edilmemesi durumunda çekle ilgili muhatap
bankanın Çek Kanunu ile belirlenmiş tutarı
(1.000) ödeme sorumluluğu kalkar.
Sıra Sizde 4
EFT sistemi ile başka bir kimsenin hesabından
kendi hesabınıza para çekilemez. Çünkü sistem
bir alacaklandırma sistemi olduğundan başkasının
hesabından para aktarmaya izin vermez.
64
www.hedefaof.com
Yararlanılan Kaynaklar
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu
5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları
Kanunu
5941 Sayılı Çek Kanunu
Birdal, İ. (1993). Banka İşletmeciliği, İstanbul:
Yıldız Üniversitesi Yayınları.
Dikel, M. (1967). Banka İşletmesi, Ankara:
Sevinç Matbaası.
Noyan, E. (2007). Bankacılık Faaliyetleri:
Mevduat, Katılım Fonları Krediler, Ankara:
Adalet Yayınevi.
Parasız İ. (2000). Modern Bankacılık: Teori ve
Uygulama, İstanbul: Banksis Yayınlarıı.
Takan M. (2001). Bankacılık: Teori Uygulama
ve Yönetim, Ankara: Nobel Yayınevi.
Yüksel, A.S., Yüksel A. ve Yüksel Ü. (2002).
Banka Yönetimi El Kitabı, İstanbul: Alfa
Yayınları.
www.bddk.gov.tr
http://eft.tcmb.gov.tr/EFT-tanitim.htm#_Nedir?
www.tbb.org.tr
www.tcmb.gov.tr
65
www.hedefaof.com
3
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Risk ve belirsizlik kavramlarını tanımlayabilecek,
Sektörün kendine has aktif/pasif yapısını kavrayabilecek,
Bankacılık sektörünün karşılaştığı risk türlerini sıralayabilecek,
Bankacılık sektöründe karşılaşılan finansal riskleri tanımlayabilecek ve etkilerini özetleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Risk ve Belirsizlik
Faaliyet (Operasyonel) Riskler
Finansal Riskler
Teknolojik Risk
Faiz Oranı Riski
Ülke Riski
Likidite Riski
Politik Risk
Kur Riski
Sermaye Yeterliliği Riski
İçindekiler
Giriş
Bankacılık Riskleri
Finansal Riskler
Faaliyet Riskleri
İş Riskleri
Diğer Riskler
66
www.hedefaof.com
Bankacılık Riskleri
GİRİŞ
Risk ve belirsizlik kavramları birbirleri yerine kullanılan ve sıklıkla karıştırılan kavramlardır. Özü
itibarıyla risk ve belirsizlik kavramları birbirinden farklıdır. Belirsizlik kavramını tanımlarken, karşıt
anlamlısı olan “belirlilik” kavramı üzerinde durmakta fayda vardır.
“Belirlilik” kelimesinin sözlük anlamı, “sınırları açıkça çizilmiş ve kararlaştırılmış olan”dır. Finansal
açıdan belirlilik ise işletmelerin geleceğe ilişkin beklentilerinin (getirilerin) kesin olması, bir başka
ifadeyle ne olduğunun ve ne şeklide gerçekleşeceğinin bilinmesi durumudur. “Belirsizlik” kelimesinin
sözlük anlamı ise niteliği hakkında tam bir bilgi edinilemeyen, bilinmeyen, meçhul olandır. Finansal
belirsizlik ise işletmenin beklentilerinin gerçekleşme durumunu tahmin edememesidir. Belirsizlik
kelimesi çoğu zaman risk kelimesi ile ifade edilmektedir. Oysa “risk” zarara uğrama tehlikesidir. Bir
başka ifadeyle beklentilerinin gerçekleşmeme durumu olarak tanımlayabiliriz.
Risk ve belirsizlik arasındaki en önemli fark, belirsizlikte, beklentinin gerçekleşmeme durumu tahmin
edilemezken riskte gerçekleşmeme durumuna ilişkin olasılıklar tahmin edilir. Risk geçmiş yıllardaki
beklentilerdeki değişimle, nesnel tahminlerle ve olasılık dağılımlarıyla ölçülebilir. Ancak belirsizliği,
geçmiş verilerinden hareketle ölçmek mümkün değildir ve tahminler öznel değerlendirmelere dayanır.
Belirsizlik ve risk arasındaki farkı bir örnekle açıklayacak olursak, barış ortamında bir banka
şubesinin savaş nedeniyle bombalanacağı belirsizlik durumudur. Çünkü barış ortamında savaş ortamıyla
ilgili bir beklenti söz konusu olmaz. Bu nedenle bu durumu nesnel olarak tahmin etmek ve gerçekleşip
gerçekleşmeme durumunu belirlemek ancak kişisel kanaatlere ve tahminlere dayanır. Ancak banka
şubesinin soyulması durumu, banka şubesinin yeri, konumu, büyüklüğü, güvenlik sorunları gibi bir takım
nesnel tahminlerle olasılıklar belirlenip ölçülebilir. Bu örnekte savaş çıkma ihtimali belirsizlik, bankanın
soyulması ise risktir.
Risk ve belirsizlik kavramların ortak özelliği her ikisininde gelecekle ilgili olmasıdır. Finansal açıdan
belirsizlik durumu işletmenin gelecekte elde etmeyi beklediği getirinin gerçekleşmeme durumunun
tahmin edilemeyen kısmıdır. Risk ise beklenen getirinin gerçekleme ihtimalinin ölçülebilen kısmıdır. Bu
ölçümler mutlaka nesnel verilere ve olasılık dağılımlarına dayanır.
Bankalarda faaliyet konuları gereği farklı risk unsurlarına maruz kalabilmektedir. Finansal piyasaların
küreselleşmesiyle birlikte bankacılık sektörünün maruz kaldığı risk yelpazesi büyümüş ve buna bağlı
olarak da risk ve risk yönetimi kavramları daha da önemli hâle gelmiştir. Riski doğru yönetip, beklenen
getirideki sapmayı azaltabilmek ve yönetebilmek için risk unsurlarını iyi tanımak gerekmektedir. Bu
bölümde bankacılık sektörünün maruz kaldığı finansal riskler, faaliyet riskleri ve iş riskleri açıklanacaktır.
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK ÇEŞİTLERİ
Risk, gelecekle ilgili bir beklentinin gerçekleşmeme durumunun tahminidir. Örneğin, borcun geri
dönmeme durumuyla ilgili beklentiler riski oluşturmaktadır. Finans literatüründe risk beklenen getiri ile
ilişkili olarak ifade edilmektedir. Beklenen getirinin elde edilememe veya gerçekleşmeme durumu risktir.
67
www.hedefaof.com
Risk çeşitleri işletmelerin özellikleri ve içinde bulundukları sektörlere göre farklılık gösterecektir.
Örneğin, yaşanan veya beklenen bir ekonomik krizden inşaat sektörünün etkilenme düzeyi ile gıda
sektörünün etkilenme düzeyi aynı değildir. Yine finans sektöründe faaliyet gösteren bir işletme ile reel
sektörde faaliyet gösteren bir işletmenin beklentileri ve maruz kalacağı risk unsurları aynı değildir. Bu
nedenle risk çeşitleri riskle ilgilenme amacına ve riske neden olan olaya (kaynağına) göre farklı
başlıklarda sınıflandırılmaktadır:
İşletme ile ilişkisi bakımından riskler;
•
İşletme içi riskler ve
•
İşletme dışı riskler olarak sınıflandırılabilir.
İşletme içi riskler, işletmenin faaliyet konusu, kuruluş yeri, organizasyon yapısı, yöneticisi, personeli
ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramamasından kaynaklanan risklerdir. İşletme dışı riskler ise
işletmenin içinde bulunduğu sektör ve ekonomiden kaynaklanan risklerdir. Bu risklere, pazarın durumu,
rakiplerin durumunu, politik ve ekonomik değişimler örnek verilebilir. Örneğin yurt dışından hammadde
ihraç eden A işletmesi ile yalnızca yurt içi piyasadan hammadde edinen B işletmesi döviz kurundaki
değişimden etkilenme düzeyi açısından kıyaslandığında A işletmesi döviz kuru açısından daha risklidir.
İşletmenin yaptığı ve yapacağı yatırımlardan beklenen getiri açısından bakıldığında, menkul kıymet
yatırımlarında en uygun yatırım portföyünü oluşturabilmek, sabit kıymet yatırımlarında ise, yatırım
kararının alınması için riskle ilgilenilmektedir. Hem bankacılık hem de reel sektörde yatırımdan beklenen
getirinin, en azından yatırımın finansmanında kullanılan ağırlıklı ortalama sermaye maliyetini karşılaması
beklenir. Bu çerçevede “beklenen getirinin” ne olduğu üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Menkul
kıymet yatırımlarında beklenen getiri kâr payı ve menkul kıymet piyasa fiyatında meydana gelen
değişmeler neticesinde elde edilen getiriden (sermaye kazancı) oluşmaktadır. Sabit kıymet ve işletme
yatırımlarında ise beklenen getiri işletmenin nakit akışları ve/veya kâr ile tanımlanabilmektedir.
Bu yaklaşımla beklenen getiride değişime neden olan riskler;
•
Sistematik ve
•
Sistematik olmayan risk olarak sınıflandırılmaktadır.
Sistematik risk menkul kıymet yatırımlarında beklenen getiride değişime neden olabilecek ekonomik
ve politik koşullardan kaynaklanan risk unsurlarını içermektedir. Bu riskler, enflasyon riski, faiz oranı
riski, piyasa (menkul kıymet piyasası) riski, ülke riski gibi çeşitlendirilmektedir. Her menkul kıymet
sistematik riske duyarlılığı farklı olduğundan, bu risklerin menkul kıymet portföyleri oluşturarak
tamamen yok edilmesi mümkün değildir.
Sistematik olmayan risk çeşitleri; finansal risk, yönetim riski ve faaliyet (sektör) riski olarak
sınıflandırılabilir. Bu riskler işletmenin yapısından kaynaklanan bireysel risklerdir. Toplam riske ilişkin
sınıflama Tablo 3.1’de özetlenmiştir.
Tablo 3.1: Risk Çeşitleri
68
www.hedefaof.com
Riskin ölçülebilir olması durumuyla ilgili yapılan bir diğer sınıflandırma ise;
•
Finansal riskler ve
•
Finansal olmayan risklerdir.
Finansal riskler, piyasa riski, kredi riski, likidite riski, operasyonel risk gibi ölçülebilir risk çeşitlerini
içermektedir. Finansal olmayan riskler ise, üretim riski, pazar riski, personel riski, yönetim riski, bilgi
teknolojileri riski gibi risk unsurlarıdır.
Bankalar, en basit anlatımla fon fazlası olan kişi ve kuruluşlardan fonları toplayıp, bunları fon ihtiyacı
olan kişi ve kuruluşlara kullandıran kuruluşlardır. Bir başka anlatımla bankaların hammaddesi de ürünü
de elde ettiği getirisi de paradır. Bu açıdan bankacılık sektörü hem işletme risklerini (sistematik olmayan
risk) hem de piyasa risklerini taşıyan ve bu riskleri yöneten kurumlardır.
Bankacılık sektörünün maruz kaldığı risklerin tanımlamasında farklı sınıflamalara rastlanmaktadır.
Bunlara bir örnek, Bankacılık Düzenleme ve Denetim Uygulaması Komitesinin (Basel Komitesinin)
yayınladığı düzenlemeler verilebilir. Basel komitesi, İsviçre’nin Basel kentinde üç ayda bir toplanan ve
gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ve/veya bankacılık düzenleme kurum ve kuruluşlarından oluşan bir
komitedir. Komite, 1975 yılından itibaren bankacılık sektörüne yönelik düzenlemeler yayınlamaktadır.
1988 yılında Basel-I uzlaşısı, 2004 yılında Basel II uzlaşısı, 2010 yılında da Basel III uzlaşısı
yayınlanmıştır. Bu uzlaşılarda bankaların sermaye yeterliliğiyle ilgili düzenlemelerde risk konusuna yer
verilmiş ve bu uzlaşılarda risk,
•
Kredi Riski
•
Piyasa Riski ve
•
Operasyonel Risk olmak üzere üç başlıkta incelenmiştir.
Bu risklerin alt başlıklarında yer alan risk çeşitleri aşağıdaki Tablo 3.2’deki gibidir:
Tablo 3.2: Basel Kriterlerinde Yer Alan Risk Sınıflaması
Basel komitesinin yayınladığı uzlaşılar dışında risk yönetimi sürecinde yönetilebilecek ve
ölçülebilecek risk çeşitleri farklı başlıklar altında gruplandırılmıştır. Bu çalışmada ise bankacılık riskleri,
finansal riskler, faaliyet riskleri ve diğer riskler olmak üzere üç başlık altında incelenecektir. Bu risk
gruplarına ilişkin alt başlıklar ise Tablo 3.3’de özetlenmiştir.
69
www.hedefaof.com
Tablo 3.3: Bankacılık Sektörüne İlişkin Risk Çeşitleri
özetleyiniz.
Risk ve belirsizlik kavramlarının tanımlayarak farklarını kısaca
Finansal Riskler
Finansal riskler; bankaların mevduat toplama ve kredi kullandırma sürecinde almış olduğu kararlar veya
uyguladıkları stratejiler neticesinde bekledikleri getiride azalışa neden olabilecek risk unsurlarıdır.
Bunlar, bilanço yapısından kaynaklı riskler, sermaye yeterliliği riskleri, kârlılık riskleri, kredi riski, faiz
oranı riski, likidite riski gibi risk çeşitleridir.
Bilindiği gibi bankaların bilançosu (Tablo 3.4) aktif/pasif (varlık/kaynak) kalemlerinden oluşmaktadır
ve raporlama temel bilanço eşitliği dediğimiz “Aktif = Borçlar + Özsermaye” eşitliğine dayanmaktadır.
Genel bir sınıflamayla, aktifler; menkul kıymetler, krediler ve sabit yatırımları, pasifler ise; mevduat,
mevduat dışı fonlar (para piyasasına borclar, muhtelif borçlar, alınan krediler v.b.), karşılıklar ve
özkaynaklar olarak sınıflandırılabilir. Banka bilançosunda yer alan pasif kalemler fon kaynaklarını, aktif
kalemler ise bu fonların nelere kullanıldığını gösterir.
Tablo 3.4: Banka Bilançosu
ÖZET BANKA BİLANÇOSU
AKTİF KALEMLER
PASİF KALEMLER
Nakit Değerler
Merkez Bankası Rezervleri (Serbest Hesaplar ve
Zorunlu Karşılıklar)
Menkul Kıymet Yatırımları
Mevduat
Alınan Krediler
Para Piyasalarından Alacaklar
Para Piyasalarına Borçlar
Krediler
Karşılıklar
Diğer Alacaklar
Özkaynaklar
Menkul Kıymet İhraçları
İştirakler ve Bağlı Ortaklıklar
Maddi Duran Varlıklar
Diğer Duran Varlıklar
Aktif Toplamı
Pasif Toplamı
Bankalar topladıkları mevduatları, doğru yatırım araçlarına ve getirili kredilere yönlendirmezlerse
varlık ve kaynak uyumsuzluğuna bağlı risklere katlanırlar ki bu riskler finansal risk olarak
nitelendirilmektedir. Bilanço yapısı riskleri olarak da adlandırabileceğimiz bu riskler,
70
www.hedefaof.com
•
Faiz getirisi ve diğer getiri kalemlerinin iyi planlanmamasından (kârlılık riski),
•
Sermaye yapısı ve yeterliliği dikkate alınmadan borçlanılmasından (sermaye yeterliliği riski),
•
Kullandırılan kredinin geri ödenmemesinden (kredi riski),
•
Toplanan fonların (mevduat) vadeleri ile kullandırılan fonların (kredilerin) vadeleri arasında
vade uyumsuzluğu olması ve mevduat için uygulanan faiz oranı ile kredi için uygulanan faiz
oranlarının esnek yapıda olmamasından (faiz oranı riski, döviz kuru riski),
•
Aktif ve pasif vade yapısına uygun yeterli likit değer bulundurmamasından (likidite riski),
•
Riskten korunmaya yönelik oluşturulan menkul kıymet portföylerinde yer alan menkul kıymet
ve türev ürünlerin risk faktörleri dikkate alınmadan oluşturulmasından (piyasa riski)
kaynaklanır.
Kârlılık Riski
Dağıtılmayan geçmiş yıl kârları önemli otofinansman kaynaklarından biridir. Bu nedenle bankacılık
sektörü için kâr ve kârlılık önemli bir hedeftir ve kârdan beklentilerin doğru planlanması gereklidir.
Beklenen kârlılığın sağlanamaması önemli bir özkaynak kaleminden vazgeçmek anlamına gelmektedir ki
bu durum bankaların rekabet gücünü de zayıflatır.
Kârlılık riskini ölçebilmek ve yönetebilmek için bankaların ana faaliyet kârlarını oluşturan net faiz
geliri/gideri kalemleri üzerinde durmak faydalı olacaktır. Tablo 3.5’de bir bankanın gelir tablosunun net
faiz geliri/gideri kalemleri gösterilmiştir.
Tablo 3.5: Banka Özet Gelir Tablosu
CARİ
DÖNEM
GELİR VE GİDER KALEMLERİ
FAİZ GELİRLERİ
Kredilerden Alınan Faizler
Zorunlu Karşılıklardan Alınan Faizler
Bankalardan Alınan Faizler
Para Piyasası İşlemlerinden Alınan Faizler
Menkul Değerlerden Alınan Faizler (Alım-Satım Amaçlı Fin. Varl., Gerçeğe Uygun Değer
Farkı Kâr / Zarara Yansıtılan Olarak Sınıflandırılan FV, Satılmaya Hazır Finansal
Varlıklardan Alınan Faizler)
FAİZ GİDERLERİ
Mevduata Verilen Faizler
Kullanılan Kredilere Verilen Faizler
Para Piyasası İşlemlerine Verilen Faizler
İhraç Edilen Menkul Kıymetlere Verilen Faizler
Diğer Faiz Giderleri
NET FAİZ GELİRİ/GİDERİ (I - II)
Bankaların sattığı kredilerden elde edeceği faiz gelirin ve borçlarına (mevduat ve kullanılan krediler)
ödedikleri faiz gideri banka kârının önemli bileşenleridir ve bankacılık faaliyetinden elde edilen kâr
sonucudur.
Gelir tablosundaki gelir/gider sonuçları bankaların aktif/pasif yapılarıyla doğrudan ilişkilidir.
Bankaların aktif/pasif yapısı ağırlıklı olarak kredi ve mevduatlardan oluşuyorsa bankacılık kârları net faiz
gelirinden oluşacaktır. Aktif/pasif yapısının kısa ve uzun vadeli menkul kıymet yatırımlarından (alımsatım amaçlı menkul kıymetler, iştirakler, bağlı ortaklıklar, türev finansal araçlar gibi) oluşması
durumunda gelirlerinin önemli bir kısmı menkul kıymet getirilerinden oluşacaktır.
71
www.hedefaof.com
Kârlılık riski de bilanço yapısıyla doğrudan ilişkilidir. Aktif/pasif yapısının kredi ve mevduatlardan
oluşması durumunda net faiz gelirinin azalmasına neden olabilecek hususlar;
•
Mevduat ve kredi faiz oranlarının doğru faiz oranları ve esnekliklerle belirlenmemiş olması,
•
Yabancı paralı mevduat ve kredilere ilişkin döviz kurunun doğru tahmin edilememesi ve
•
Mevduat ve kredi vadelerinin uyumlu olmaması olarak sayılabilir.
Bankaların aktif yapısı daha çok menkul kıymet yatırım araçlarına dayalı ise (hisse senedi, tahvil,
türev finansal araçlar gibi) kâr yapıları ağırlıklı olarak yatırımlardan elde ettiği faiz ve diğer getirilere
bağlı olacaktır. Bu durumda kârlılık faiz oranı, döviz kuru ve menkul kıymetin işlem gördüğü piyasanın
riskinden etkilenecektir.
Bankacılık faaliyetlerinin sürekliliği için banka kârının esasen faaliyet konusunu oluşturan net faiz
gelirlerinden (faiz gelirleri ve giderleri arasındaki fark) elde edilmesi beklenir. Menkul kıymet
yatırımlarından elde edilen getiriler kredi getirilerine kıyasla daha değişkendir. Bu da bankanın kârlılık
riskini etkiler.
Yukarıda da ifade edildiği gibi kârlılık riskine maruz kalmamak için, bankaların aktif/pasif yapılarını
doğru oluşturmaları, fon kaynaklarının (mevduat) uygun faiz ve vade ile kullandırmaları (kredi) ve doğru
çeşitlendirme ile menkul kıymet portföyleri oluşturmaları gerekmektedir.
Sermaye Yeterliliği Riski
Sermaye yeterliliği bankaların aktif/pasif yapısına bağlı olarak ortaya çıkan finansal riskleri bir başka
ifadeyle beklenmedik kayıpları karşılayacak yeterli düzeyde sermaye bulundurmasını ifade eder. Daha
önce de üzerinde durulduğu gibi bankaların pasif yapılarının önemli bir kısmını mevduat ve dış
borçlanma araçları oluşturmaktadır. Bu yapı içinde Tablo 3.6’da da görüldüğü gibi büyük bir çoğunluğu
borçlardan oluşan pasif yapısı içinde borçlanma maliyetlerine (faiz, kur farkı gibi) ilişkin risklerini
karşılayacak yeterli düzeyde özkaynak bulundurması gerekmektedir.
Tablo 3.6: Banka Özet Bilançosu
ÖZET BANKA BİLANÇOSU
AKTİF KALEMLER
PASİF KALEMLER
Nakit Değerler
Merkez Bankası Rezervleri (Serbest Hesaplar ve
Zorunlu Karşılıklar)
Menkul Kıymet Yatırımları
Mevduat
Alınan Krediler
Para Piyasalarından Alacaklar
Para Piyasalarına Borçlar
Krediler
Karşılıklar
Diğer Alacaklar
Özkaynaklar
Menkul Kıymet İhraçları
İştirakler ve Bağlı Ortaklıklar
Maddi Duran Varlıklar
Diğer Duran Varlıklar
Aktif Toplamı
Pasif Toplamı
Bankaların mevcut sermaye yapıları bu riskleri karşılamaya yeterli ise sermaye yeterliliğine ilişkin
risk düzeyleri düşük, yetersizse risk düzeyleri yüksektir. Sermaye yeterliliğine ilişkin yapılan analizlerde;
•
Risk ağırlıklı aktifler ve yabancı kaynaklar karşısında bankanın durumu,
•
Özkaynakların gelişimi,
•
Özkaynak yetersizliği durumunda ortakların karşılama güçleri ve
•
Özkaynak yeterliliği standart rasyosunun belirlenip belirlenmediği gibi hususlar incelenir.
72
www.hedefaof.com
Sermaye yeterliliğinin analizi yapılırken bazı oranlardan faydalanır ve bu oranların geçmiş dönemlerle
karşılaştırması yapılır. Bu oranlar; sermaye yeterliliği oranı1, özkaynakların borçları karşılama oranı2,
özkaynakların kredilere oranı3, özkaynakların duran varlıkları karşılama oranı4’dır.
1.
2.
3.
4.
Sermaye, bankaların mevduat toplayabilmesi, borç kullanabilmesi, kullandırdıkları kredilerin geri
ödenmemesi (kredi riski) durumunda karşılaşabilecekleri zararları karşılayabilmesi ve ticari itibar ve
güveni sağlayabilmesi açısından önemli bir fondur. Bu nedenle bankaların sermaye yeterliliği konusunda
ulusal ve uluslararası düzenlenmeler getirilmiştir. Bunlardan biri daha önce de üzerinde durduğumuz
Basel komitesinin yayınlamış olduğu uzlaşılardır. Basel Komitesinin 1988 yılında yayınladığı sermaye
yeterliliği konusundaki Basel-I uzlaşısında sermaye yeterliliğinin rasyosunun en az %8, geçiş dönemi
yaşayan istikrarsız bankalar için ise bu oranın %15 olması istenmiştir.
Sermaye yeterliliği oranında yer alan “Sermaye Tabanı” bankaların özkaynak tutarını ifade
etmektedir. Özkaynak tutarı belirlenirken “Ana Sermaye” ve “Katkı Sermaye” kavramlarına yer
verilmektedir. Sermaye tabanı Tablo 3.7’deki gibi hesaplanır:
Tablo 3.7: Sermaye Tabanı
SERMAYE TABANI
ANA SERMAYE (+)
•
Ödenmiş Sermaye
•
Emisyon Primleri
•
Yedekler
•
Geçmiş Yıl Kârları ve
•
Dönem Net Kâr/Zararı
KATKI SERMAYE (+)
•
Yeniden Değerleme Fonları
•
İştirak Menkul Kıymet Artış Fonu
•
Maliyet Artış Fonu
ÜÇÜNCÜ KUŞAK SERMAYE (+)
•
Toplamı Ana ve Katkı Sermayeyi aşmayacak şekilde, vadesi 2
yıl ve daha uzun olan sermaye benzeri borç ve
•
İkincil sermaye niteliğine sahip kredi, tahvil ve diğer borçlanma
araçlarından oluşur.
SERMAYEDEN İNDİRİLECEK DEĞERLER (-)
•
Konsolide Edilmemiş Bağlı Ortaklık, İştirak v.b. varlıklar
•
Özel Maliyet Bedeli
•
Peşin Ödenen Giderler
•
Aktifleştirilmiş, şerefiye, ilk tesis giderleri gibi giderler
Sermaye yeterliliği formülünün paydasında yer alan ve bankanın üstlendiği riskli aktifleri ifade eden
risk ve yükümlülükler ise faiz oranı riski, kredi riski, hisse senedi riski (piyasa riski) ve kur riski için
hesaplanan yükümlülükleri ifade etmektedir.
Basel komitesi Basel I uzlaşısından sonra yayınladığı diğer uzlaşılarda da (Basel II ve Basel III
uzlaşısı) sermaye yeterliliği kavramı üzerinde durmuştur. Basel II’nin Basel I’den farklılıklarından biri
risk kavramına operasyonel risk de dahil edilmesidir. Bir diğer farklılığı ise sermaye yeterliliği
73
www.hedefaof.com
rasyosunun paydasında yer alan risk ve yükümlülükler arasında yer alan kredi riskinin ölçülmesinde risk
ağırlıkları yerine derecelendirme yaklaşımı getirilmesidir.
Bir bankanın sermaye yeterliliği riskini yaşamaması için, mevcut sermayeye göre aktif yapısının
oluştrulmasına, riskli aktiflerine uygun tutarda sermaye bulundurulmasına ve aktif yapısına uygun borç
yapısının (mevduat ve kullanılan kredi) oluşturulmasına dikkat edilmelidir.
Kredi Riski
Kredi riski, bankaların aktif yapısının önemli bir bölümü oluşturan kredilerin geri ödenmemesi veya geç
ödenmesi durumunda gelir ve dolayısıyla özkaynaklarında oluşabilecek değişimi ifade etmektedir.
Kredi riski bankaların kullandırdığı kredilerin geri ödenmeme riskidir.
Bu risk aktif kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Bir bankanın aktiflerinin riskli olması
durumunda kredi riski artar.
Bilindiği gibi bankalar, fon fazlası olanlar ile fon ihtiyacı olanlar arasında aracılık faaliyetini yürüten
işletmelerdir. Şekil 3.1’de de görüldüğü gibi bankaların aracılık faaliyetiyle kullandırdığı kredinin
zamanında geri ödenmemesi veya hiç ödenmemesi durumunda tasarruf sahiplerinden topladığı mevduatın
zamanında mevduat sahiplerine geri dönmemesi veya hiç dönmemesi anlamına gelir. Bu durum aracılık
faaliyetinden ele edeceği gelirlerini etkiler. Çünkü bankalar, mevduat sahiplerine faiz öderken,
kullandırdığı kredinin geri dönmemesi durumunda bu faiz giderlerini karşılayacak faiz gelirini elde
edemez. Bu da bankanın zarar etmesine ve sermayesinin azalmasına neden olacaktır. Yeterli sermayenin
olmaması durumunda ise bankanın piyasada güvenilirliği sarsılacaktır.
Şekil 3.1: Bankaların Aracılık Faaliyeti
Kredi riskine maruz kalmamak için kredi kullandırılan kişi ve kuruluşlar iyi analiz edilmeli ve aktif
kalitesini arttırılmalı. Kaliteli aktif risksiz veya düşük riskli krediler ve yatırımlardan oluşur. Bankalar
kullandırdıkları kredilerin (aktiflerinin) kalitesini arttırabilmesi için kredi analizleri yapmaları gerekir. Bu
analizlerde; kredi talep eden kişi veya kuruluşun borç ödeme gücünün yerinde olması, geçmiş dönemde
kullandıkları borçları geri ödeme durumları, kredi kullanan kuruluşun sermaye yapısı ve krediye ilişkin
teminatlar dikkate alınır.
Kredi riskinin tespitinde kullanılabilecek bazı finansal oranlar (finansal göstergeler) aşağıdaki gibidir:
1.
2.
74
www.hedefaof.com
3.
4.
Kredi riskine maruz kalmamak için bankalar aktif çeşitlendirmesine gidebilir. Aktif çeşitlendirmesi,
bankanın topladığı mevduatı farklı nitelik ve vadede kredi kullandırması ve/veya fonlarını menkul kıymet
yatırımlarıyla çeşitlendirmesidir.
Faiz Oranı Riski
Faiz oranı riski, faiz oranlarındaki değişime bağlı olarak zarara uğrama olasılığıdır. Faiz oranı riskinin
gelir etkisi ve fiyat etkisi olmak üzere iki etkisinden söz etmek mümkündür. Bunlardan gelir etkisi, banka
aktif/pasif yapısı nedeniyle gelirlerinde meydana gelebilecek etkidir. Fiyat etkisi, faiz oranlarındaki
değişimler nedeniyle bankaların yapmış olduğu menkul kıymet yatırımlarının değerlerinde meydana
gelebilecek etkidir.
Faiz oranı riski, faiz oranlarındaki değişimin banka varlıkları ve
gelirleri üzerine etkisidir. Faiz oranları düştüğünde banka varlıklarının piyasa değeri
düşer ve gelirleri azalır. Bu nedenle faiz oranı riskinin iki etkisi vardır: Fiyat etkisi ve gelir
etkisi.
Faiz oranı riskinin gelir etkisi bankaların bilanço yapısına bağlı olarak sabit ve değişken faizli
aktiflerden beklenen getirinin azalması/artması ve sabit ve değişken faizli pasiflere (mevduat ve borçlar)
ilişkin beklenen yükümlülükleri artması/azalması şeklide karşımıza çıkmaktadır.
Banka fazi oranlarının artması durumunda sabit faizli kredilerden piyasaya göre düşük faiz getirisi
eldecek sabit faizli mevduat ve borçlarına piyasaya göre daha düşük faiz ödeyecektir. Mevduat ve
borçlara düşük faiz ödemek banka için avantajlı olabilir. Ancak sabit faizli kredilerden düşük faiz getirisi
elde etmek banka getirilerinin piyasanın gerisinde kalmasına neden olacaktır. Banka faiz oranlarında artış
beklentisi içindeyse beklenen getiriyi arttırmak için farklı yatırım araçlarından (türev finansal araçlar)
faydalarak faiz oranlarındaki değişimin gelirleri üzerine etkisini azaltabilir.
Değişken faizli aktif/pasifler ise faiz oranı değişiminden birebir etkilenecektir. Faiz oranlarının
artması değişken faizli krediler nedeniyle gelirlerinde artışa neden olurken, değişken faizli mevduat ve
borçlar için faiz giderlerinde artışa neden olacaktır. Aktif/Pasif yapısının vade ve faiz oranlarının uyumlu
olmaması durumunda faiz oranı riski banka gelirlerinin azalmasına neden olur.
Faiz oranlarındaki değişimin fiyat etkisi daha çok sabit faiz getirisine sahip borçlanma senetleri
(tahvil, bono gibi) üzerinde görülmektedir. Faiz oranlarındaki artış, sabit faiz oranlı borçlanma
senetlerinin değerini düşürecek, faiz oranlarındaki azalış ise sabit faiz oranlı borçlanma senetlerinin
değerini arttıracaktır. Bir başka ifadeyle, sabit faizli borçlanma senetlerinin bugünkü değeri piyasa faiz
oranı ile hesaplanacağından faiz oranların yükselmesiyle borçlanma senedinin bugünkü değeri
azalacaktır.
Örneğin, banka 1.1.20X1 tarihinde ihraç edilen 1 yıl vadeli 1.000 nominal değerli, %25 faiz oranlı
finansman bonosuna yatırım yapılmış olsun. %25 faiz oranı ile ihraç edilen finansman bonosunun
1.1.20X1 tarihindeki değeri (net bugünkü değer) aşağıdaki gibi hesaplanır:
Piyasa faiz oranlarının %28 olduğunu varsayarsak, finansman bonosunun ihraç tarihindeki bugünkü
değeri aşağıdaki gibi olacaktır:
75
www.hedefaof.com
Piyasa faiz oranlarının %20 olduğunu varsayarsak, finansman bonosunun ihraç tarihindeki bugünkü
değeri aşağıdaki gibi olacaktır:
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi faiz oranlarının yükselmesi durumunda finansman bonosunun
bugünkü değeri düşecek, faiz oranlarının düşmesi durumunda ise bononun bugünkü değeri yükselecektir.
Sabit faiz oranlı menkul kıymet yatırımlarında, yapılan yatırımın vadesi uzadıkça faiz oranı riskinin
fiyat etkisine maruz kalma düzeyleri de artmaktadır. Bu nedenle banka bilançosunda orta ve uzun vadeli
menkul kıymet yatırımlarında faiz oranı riskinin fiyat etkisinden söz etmek mümkündür.
Faiz oranı riskinden menkul kıymet yatırımlarından yalnızca borçlanma senetleri etkilenmez. Hisse
senedi yatırımları açısından faiz oranı riski kaçırılan kazanç şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yatırımcılar
daha yüksek getiriyi hedeflediğinden faiz oranlarının yükselmesi durumuda yatırımcı hisse senedi dışında
faiz getirisini elde edeceği yatırım araçlarına yönelecek bu da hisse senetlerinin piyasa fiyatlarını
düşürecektir. Bankanın menkul kıymet yatırımları arasında hisse senetlerinin olması durumunda faiz
oranı riskinden hisse senetlerinin bugünkü değeri de etkilenecek ve yatırımdan beklenen getiri faiz
oranlarındaki değişim nedeniyle azalacaktır.
Faiz oranı riski, Basel Komitesinin sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında da dikkate alınan önemli
bir risk faktörüdür. Şekil 3.2’de de özetlenmeye çalışıldığı gibi faiz oranı değişimi bankanın gelirlerini ve
dolayısıyla sermayesini etkilemektedir. Bu riskin banka gelirleri ve aktif/pasif yapısı üzerine etkilerini
azaltabilmek için aktif/pasif yönetim araçlarından faydalanılmaktadır.
Şekil 3.2: Faiz Oranı Riskinin Bilanço ve Gelir Tablosuna Etkileri
76
www.hedefaof.com
Faiz oranı riskinin fiyat etkisi nedir?
Faiz oranlarındaki azalış orta ve uzun vadeli kredi kullananların borçlarını vadesinden önce
ödemesine neden olabilir. Bu durum bankanın beklenen getirisinde azalışa neden olur. Faiz oranlarındaki
değişimin neden olduğu bu risk önceden ödenme riski olarak tanımlanmaktadır.
Örneğin, Bay A Aralık 2007’de 300.000 tutarında 5 yıl vadeli yıllık %12 faiz oranıyla konut kredisi
kullanmıştır. Kredi 6.673 aylık taksitlerle ödenmektedir. Aralık 2009 yılında faiz oranlarının %5’e
düşmesi durumunda bir başka bankadan konut kredisi kullanarak erken ödeme talebinde bulunabilir.
Bankanın 300.000 anaparalı bu kredi üzerinden 5.yıl sonuda faiz getirisi 100.400’dir. 2 yılsonunda
toplam 160.152 ödeme yapmış olan Bay A’nın yıllık anapara ve faiz ödemeleri aşağıda özetlenmiştir.
Anapara
Faiz
Toplam
300.000 100.400 400.400
1.yılsonunda
49.293
37.456
86.749
2. yılsonunda
42.563
30.840
73.403
Toplam
91.587
68.295 160.152
Aylık
Taksitler
6.673
Bankanın Bay A’ya kullandırdığı 300.000 krediden 5 yılsonunda 100.400 faiz getirisi
beklemektedir. Bu getirinin 68.295’sini elde etmiş ancak 32.105’sini elde edememiştir. Banka faiz
oranlarının düşmesi nedeniyle beklediği getiriyi elde edememiş ve önceden ödenme riskine maruz
kalmıştır.
Faiz oranlarındaki değişim bankanın gelecekte yapacağı yatırımları da etkiler. Çünkü banka faiz
gelirlerden elde ettiği fonları yeniden yatırıma dönüştürür. Faiz oranlarındaki değişim nedeniyle bankanın
elde etmeyi beklediği faiz getirisinin azalması yeniden yatırım riskine neden olur. Yeniden yatırım riski,
faiz oranlarındaki değişim nedeniyle beklenen getirideki azalmanın yapılacak yeni yatırımların
gerçekleştirilememesine neden olur.
Faiz oranlarındaki değişimin neden olduğu bir diğer etki ise temel risktir. Temel risk, kredi ve
mevduat faiz oranlarındaki değişimin spot ve vadeli işlem piyasalarındaki faiz oranlarını da etkilemesi
durumudur.
Özetleyecek olursak, faiz oranlarındaki değişim olarak tanımlanan faiz oranı riskinin, fiyat etkisi
(riski), gelir etkisi (riski), önceden ödenme riski ve yeniden yatırım riski ve temel risk olmak üzere beş
etkisi bulunmaktadır.
Döviz Kuru (Kambiyo) Riski
Döviz kuru riski, ülke parasının değerinin diğer ülke paraları karşısında değer kaybetmesi veya mevcut
döviz pozisyonu nedeniyle elinde bulundurduğu dövizlerin diğer ülke paraları karşısında değer
kaybetmesi riskidir. Döviz kuru riski, bankanın yabancı paralı aktifleri ile yabancı paralı pasiflerin
uyumlu olmamasından kaynaklanır. Bankalar;
•
kur riski ve
•
parite riskine maruz kalır.
Döviz kuru riski, ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değer
kaybetmesine bağlı olarak zarar etme durumudur.
77
www.hedefaof.com
Banka pozisyon açığı veya fazlası bulunması durumunda döviz kuru riskine maruz kalır. Pozisyon
fazlası aynı yabancı para cinsinden aktiflerinin pasiflerinden fazla olması durumunda söz konusudur.
Pozisyon açığı ise yabancı para cinsinden aktiflerinin pasiflerinden az olması durumudur.
($)
Pozisyon
Aktif
100.000 $
Pasif
200.000 $
Aktif
200.000 $
Pasif
125.000 $
Pozisyon Açığı (Pasif Pozisyon Fazlası)
Pozisyon Fazlası (Aktif Pozisyon Fazlası)
Kur riski, aktif ve pasif yapısında aynı cins ve tutarda varlık ve kaynakları bulunmaması durumunda
ortaya çıkar. Yerel para birimi ile bulundurulan döviz cinsi değerleri arasındaki fark kur riskine neden
olur. Bankanın bulundurduğu yabancı paralı aktif/pasif pozisyonuna (pozisyon fazlası veya açığı) göre
kazanç veya kayıp ortaya çıkabilir. Örneğin, bir bankanın 100.000$ tutarında aktifi ve 200.000 $ tutarında
pasifi varsa açık pozisyon bulundurmaktadır. Doların Türk Lirası karşısında değer kaybetmesi sonucunda
kâr edecek, değer kazanması durumunda ise zarar edecektir.
İşlem riski olarak da adlandırılan kur riski, yerel para birimi ile
işlemin yapıldığı yabancı para birimi arasındaki kur farklarının beklenen getiri üzerindeki
olası etkidir.
Örneğin; 1. durumda ’nin yabancı para karşısında değer kaybettiği, 2. Durumda ise değer
kazandığını varsayalım. Buna göre açık pozisyon nedeniyle ortaya çıkan farklar aşağıdaki gibi olacaktır.
I. Durum: ’nin Yabancı Para Karşısında Değer Kaybetmesi:
Aktif
Pasif
Kambiyo
Zararı
($)
Mevcut Kur
100.000 $
200.000 $
1,3 /$
1,3 /$
Mevcut ()
I
130.000
260.000
Beklenen Kur
1,4 /$
1,4 /$
Beklenen ()
II
140.000
280.000
Fark (I-II)
10.000
-20.000
-10.000
II. Durum: Yabancı Paranın Karşısında Değer Kaybetmesi:
Aktif
Pasif
Kambiyo Kârı
($)
Mevcut Kur
100.000 $
200.000 $
1,3 /$
1,3 /$
Mevcut ()
I
130.000
260.000
Beklenen Kur
1,15 /$
1,15 /$
Beklenen ()
II
115.000
230.000
Fark (I-II)
-15.000
30.000
15.000
I. Durumda açık pozisyon bulunduran bankanın $ kurunda artış olması hâlinde 10.000 zarar
edeceğini II. Durumda ise $ kurunda azalış olması hâlinde 15.000 kâr edeceğini görülmektedir. Bu kâr
/zarar bankanın gelir tablosuna “Kambiyo Kâr/Zararı” olarak yansıyacaktır.
Bulundurduğu döviz pozisyonuna göre kur riskinden etkilenme durumu aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Aktif Pozisyon Fazlası
Pasif Pozisyon Fazlası
Döviz Kuru Değer Kaybediyorsa
Kambiyo Zararı
Kambiyo Kârı
78
www.hedefaof.com
Döviz Kuru Değer Kazanıyorsa
Kambiyo Kârı
Kambiyo Zararı
Parite riski; iki farklı yabancı paranın paritelerindeki değişimden kaynaklanan rike parite riski
denilmektedir. Bankanın farklı cinste yabancı paralı aktif ve pasifinin parite farkındaki değişimi tahmin
edememesi ve buna bağlı döviz pozisyonu almaması nedeniyle kaçırdığı kazançtır. Örneğin, bir bankanın
aktif/pasif döviz pozisyonları aşağıdaki gibidir:
Aktif
Pasif
Aktif Pozisyon Fazlası
$
Euro
$/Euro Paritesi
100.000
(50.000)
50.000
1,3
1,3
130.000
(65.000)
65.000
300.000
(100.000)
200.000
2,5
2,5
750.000
(250.000)
500.000
1,92
1,92
Paritenin 1,92’ye düşmesi ve 1 $= 1,7 olması durumunda, 1 Euro= 2,55 olacaktır.
Bu durumda bankanın kambiyo kâr /zararı aşağıdaki gibi olacaktır:
II
Değer
Artış/Azalışı
(IxII)
100.000
(50.000)
(1,7-1,3)
(1,7-1,3)
40.000
(20.000)
50.000
(1,7-1,3)
20.000
$
I
Aktif
Pasif
Kambiyo
Kârı
II
Değer
Artış/Azalışı
(IxII)
TOPLAM
300.000
(100.000)
(2,55-2,5)
(2,55-2,5)
15.000
(5.000)
55.000
(25.00)
200.000
(2,55-2,5)
10.000
30.000
Euro
I
Dolardaki kur artışı Eurodaki kur artışından daha fazladır (Dolar artışı 0,4 , Euro artışı 0,05).
Banka $ pozisyonunu dolar kurundaki artışı tahmin ederek, mevcut net 200.000 Euro aktif pozisyon
fazlasıyla 384.000 $ pozisyonu alsa idi kambiyo kârını 173.600’ye çıkarabilirdi. Bir başka ifadeyle
banka $ kurunun yükselmesini tahmin edemediği için 143.600 (173.600 - 30.000) kazancı
kaçırmıştır. Kaçırılan kazançla ifade edilen bu döviz kuru riskine parite riski denmektedir.
100.000 $
(50.000$)
Euro Pozisyonun Dolara
Çevrilmesi
576.000 $
(192.000$)
Toplam $
Pozisyonu
676.000 $
(242.000 $)
(1,7-1,3)
(1,7-1,3)
Değer
Artış/Azalışı
270.400
(96.800)
50.000 $
384.000 $
434.000$
(1,7-1,3)
173.600
$
Aktif
Pasif
Kambiyo
Kârı
$ Kur
Artışı
Paritenin yükseleceğinin tahmin edilmesi durumunda bankanın Euro pozisyonu alması kur farkı
nedeniyle elde edeceği kârını arttıracaktır.
Likidite Riski
Likidite, bir işletmenin kısa vadeli yükümlülüklerini zamanında yerine getirebilme gücüdür. Likidite
bankacılık sektöründe kârlılık kadar önemli bir unsurdur.
Banka fonlarını (kaynaklarını) mevduat ve borçlar oluşturmaktadır. Banka varlıklarını ise kredi ve
menkul kıymet yatırımları ile sabit yatırımlar oluşturmaktadır. Bankalar genelllikle kısa vadeli
topladıkları mevduatları, uzun vadeli ve büyük tutarlı yatırımlara (kredi ve menkul kıymet yatırımları)
dönüştürebilmektedir. Bankaların aktiflerinin vadesi pasiflerin vadesinden uzun ise fon sahiplerine karşı
yükümlülüklerini zamanında yerine getirememesine neden olacaktır. Şunu da belirtmekte fayda var ki,
79
www.hedefaof.com
banka aktiflerini kısa vadeli kullandırması durumunda likit tutmuş olur ancak bu durumda aktif
getirisinden fedakârlık eder.
Likidite riski, mevduat sahiplerine ve borç veren kuruluşlara
ödenecek yükümlülüklerin ve kredi taleplerinin karşılanması için yeterli düzeyle nakit
değer bulundurmama riskidir.
Likidite riski, kısa vadeli fonlara ilişkin yükümlülüklerin ve yeni kredi taleplerinin zamanında
karşılanmaması nedeniyle banka kârlılığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkidir. Bu ifadeden de
anlaşılabileceği gibi likidite riskinin borç ödeme gücünün yetersizliği ve yeni kredi taleplerinin
karşılanamaması nedeniyle kaçırılan kazanç olmak üzere iki etkisinden söz edilebilir.
Borç ödeme gücünün yetersizliği, durumunda banka mevduat sahiplerine karşı yükümlülüklerini
yerine getirmek için ya mevcut aktiflerini paraya çevirecek ya da yeni borçlar bulmaya çalışacaktır.
Likiditenin zayıflamasıyla birlikte ticari itibarı, güvenilirliği ve kredibilitesi zayıflacak ve buna bağlı
olarak da borçlanma maliyetleri yükselecektir. Borçlanma maliyetlerinin artması ise banka kârlılığı
üzerine olumsuz etki yapacaktır. Borç ödeme gücüne ilişkin bu zayıflığın önüne geçilememesi
durumunda banka bir anda kendini iflas aşamasında bulabilir.
Banka yeni kredi kullandırımları için yeterli nakit değer bulundurmaması durumunda, muhtemel
bir getirinin kaçırılması (kaçırılan kazanç veya fırsat maliyeti) anlamına gelmektedir. Bu da bankanın
kârlılığını arttırma potansiyelini etkileyecektir.
Borç ödeme gücünün zayıflamasına neden olabilecek likidite risklerini refinansman (yeniden
finansman pozisyonu) riski, tahsilâtlarda gecikme riski ve beklenmeyen çekilişler riski olmak üzere üç
başlık altında toplamak mümkündür.
Refinansman riski, bankaların aktif/pasif yapısının vade uyumsuzluğundan kaynaklanır. Banka
kullandırılan kredi ve diğer yatırımlardan beklenen nakit girişlerinin vadesi, fonlarının ödeme vadesiyle
uyumlu olmaması veya yeni kredi kullandırımlarını karşılayacak mevdutanın bulunmaması durumu
refinansman riskidir.
Tahsilâtlarda gecikme riski, kullandırılan kredilere ilişkin anapara ve faiz ödemelerinin zamanında
tahsil edilememesi riskidir.
Beklenmeyen çekilişler riski, tanımlanan kredi limitlerinin ve vadesi gelen mevduatın beklenen hızlı
bir şekilde çekilmesi ve buna bağlı olarak likidite dengesinin bozulma riskidir. Beklenmeyen çekilişler
riski, bankanın diğer müşterilerini de etkileyerek vadesi gelmeyen mevduat sahiplerinin ani bir şekilde
mevduatlarını çekmesine neden olabilir. Bu nedenle beklenmeyen çekilişler riski, toplumsal bir olaydan
kaynaklanabileceği gibi (savaş ve ekonomik kriz söylentileri gibi) bankanın müşterileri karşısında güven
ve itibar kaybetmesinden de kaynaklanabilir.
Likidite riskinin nedenleri nelerdir?
Bankalar likidite riskinin tespitinde likidite durumu bazı finansal oranlar kullanarak analiz eder.
Likidite durumunun analizinde aşağıdaki hususlar üzerinde durulur:
•
Dönemsel likidite dengesi, aktif ve pasif kalemlerini vadelerine göre gruplandırıp yüzde yöntemi
ile analiz edilerek tespit edilir. Örneğin;
Cari Dönem
Aktif
%
Pasif
%
Net Likidite Açığı/Fazlası
1 ay vadeli
3 ay vadeli
6 ay vadeli
12 ay vadeli
80
www.hedefaof.com
•
Aşağıda yer alan finansal oranlarla likidite durumu analiz edilir:
1.
3.
5.
7.
Likit Varlklar
2.
Yabanc Kaynaklar
4.
6.
Faize Duyarlı Aktifler
Faize Duyarlı Pasifler
Vadesi Mevduat
Toplam Mevduat
Yabancı Paralı Aktifler
Yabancı Paralı Pasifler
Net Varlıklar
Toplam Mevduat
Diğer risk unsurlarında olduğu gibi likidite riski de banka kârlılığını ve dolayısıyla sermaye
yeterliliğini etkileyen risk unsurlarıdır ve likidite riski, kredi riski, faiz oranı riski ve kur riskiyle de
doğrudan ilişkilidir.
Bankacılık yasaları bankaların maruz kalabileceği likidite riski için zorunlu nakit ve nakde eşdeğer
varlık (mevduat munzam karşılık) bulundurmalarını düzenlemiştir. Bunun yanısıra bankalar likidite
dengelerini korumak amacıyla ihtiyari karşılık bulundurur.
Piyasa Riski
Piyasa riski, menkul kıymetlerin işlem gördüğü piyasada enflasyon veya faiz oranlarındaki dalgalanma
gibi belirli bir ekonomik neden olmaksızın menkul kıymet fiyatlarının dalgalanma riskidir. Piyasada
işlem gören menkul kıymet fiyatlarının değişmesine, psikolojik ve spekülatif etkiler (savaş, seçim, kaos
ortamı, siyasi skandallar, menkul kıymeti piyasada işlem gören firmaya özgü skandallar gibi) neden
olabilir. Menkul kıymet fiyatlarında değişime neden olan bu risklerin firmaya özgü olanları portföy
teorisi çerçevesinde menkul kıymetlerin çeşitlendirmesiyle yok edilebilir. Ancak, kur riski, faiz oranı riski
ve enflasyon riski gibi riskler yok edilemez. Çünkü bunlar, belirsizliğin arttığı durumlardır belirsizlik
ortamında yatırımcı karar almaktan kaçınmaktadır.
Piyasa riski, bankaların içinde bulunduğu sermaye piyasasında yaşanan dalgalanmaların yine yapmış
olduğu menkul kıymet yatırımlarının değerini etkileme riskidir. Daha önce de üzerinde durulduğu gibi
faiz oranlarındaki değişme (faiz oranı riskinin fiyat etkisi) bankaların daha çok sabit getiri sağlayan
borçlanma araçları üzerine etkili iken piyasa riski ise hisse senedi fiyatlarını etkiler.
Piyasa riski, diğer risk çeşitlerinde olduğu gibi bankaların kârlılığı üzerine etki eder. Banka topladığı
fonları çeşitli finansal araçlara (devlet tahvili, hazine bonosu, hisse senedi vb) yatırmakta veya finansal
araçlar (tahvil, bono) ihraç ederek kaynak sağlamaktadır. Menkul kıymet piyasasında yaşanacak olumsuz
bir dalgalanma menkul kıymet yatırımlarından beklediği getiriyi azaltabilecek veya borçlanma
maliyetlerini arttırabilecektir. Her iki durumda bankanın kârlılığı ve sermaye yeterliliği üzerine doğrudan
etki yapacaktır.
Piyasa riskine maruz kalmamak için, menkul kıymetlerin fiyat değişiminin izlenmesi, doğru yatırım
araçlarına yatırım yapılması ve menkul kıymetlerin fiyatlandırmasının doğru yapılması gerekmektedir.
Operasyonel Risk (Faaliyet Riskleri)
Basel Komitesinin düzenlemelerinde operasyonel risk, “uygun olmayan ya da işlemeyen iç süreçler,
insanlar ve sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski” olarak
tanımlanmıştır. Operasyonel riskler, yöneticinin riskleri doğru analiz edip yönetememesinden, personelin
dikkatsizliğinden, teknolojik yetersizlik veya boşluktan veya terör olaylarından kaynaklanabilir.
Operasyonel riske neden olan insan faktörü, banka yönetimi ve çalışanları eğitim düzeyinin
yetersizliği, ihmali, görevi kötüye kullanması gibi nedenlerle bankayı zarara uğratabilir. Banka çalışanları
bankaların maruz kaldığı operasyonel riskin ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. Sistem faktörü ise,
bankanın teknolojik gelişmelerin dışında kalması mevcut teknolojik alt yapılarının yetersiz olması
81
www.hedefaof.com
durumudur. Dışsal faktörler ise, bankanın tabi olduğu yasal mevzuata ilişkin riskler, faaliyet gösterdiği
ülkeye ilişkin politik riskler, doğal afetler, terör gibi risk unsurlarından oluşmaktadır.
Operasyonel risk, bankaların faaliyetleri sonucunda yönetimden,
teknolojiden, personelden veya diğer dış etmenlerden kaynaklanan ve banka kârını
azaltabilecek risklerden oluşur.
Bankalar maruz kaldıkları operasyonel riskleri takip etmek ve azaltabilmek için etkin bir iç kontrol
sistemi kurmaları gerekmektedir. İç kontrolün amacı, banka politikalarına uygun olarak, varlıkların
korunması, yükümlülüklerin takip edilmesi, kayıtların doğrularının tespit edilmesi, bankanın maruz
kaldığı ve kalabileceği riskleri belirlemektedir.
Operasyonel risk türleri, yönetim riski, personel riski, iş riski, teknoloji riski ve yasal düzenleme,
politik risk ve ülke riski olarak sınıflandırabiliriz.
Operasyonel riske neden olan faktörler nelerdir?
Yönetim Riski
Yönetim riski, işletmenin yönetim kadrosunun kalitesinin ve kurumsal yönetim becerisinin finansal yapısı
(aktif/pasif yapısı) ve kârlılığı üzerine etkisidir. Banka yönetimi, banka fonlarını doğru alanlarda
kullanma, bankanın maruz kalabileceği risk unsurlarını yönetebilme becerisine sahip kişilerden
oluşmalıdır. Banka yöneticisinin tecrübeli olması, yeterli bilgi düzeyine sahip olması alınabilecek yanlış
kararları engelleyecektir. Çünkü banka yöneticisinin aldığı yanlış bir karar doğrudan likidite ve kârlılık
yapısı üzerine etki edecektir. Bu da bankanın güvenilirliğini, rekabet gücünü etkiler ve diğer risk
faktörlerini (kredi riski, döviz kuru riski, likidite riski gibi) tetikleyebilir.
Yönetim riskini arttıran faktörler;
•
yanlış aktif/pasif yapısının oluşturulması, vade uyumsuzluğuna sebep olunması,
•
risk faktörleri dikkate alınarak kredi ve mevduata uygulanacak faiz oranının doğru tespit
edilmemesi,
•
likidite riskine neden olabilecek nakit bulundurma kararlarının alınması,
•
piyasaya ilişkin öngörüleri takip edememesi ve doğru menkul kıymet yatırım portföylerinin
oluşturulmaması,
•
astlarıyla uyum içinde çalışamaması olarak sıralanabilir.
Yönetim riskini tespit etmek, kurumsal yönetim becerisinin analizi ile mümkündür. Sermaye
piyasalarında yaşanan gelişmeler, yönetim alanını da etkilemektedir. Bu amaçla, Uluslararası ve Ulusal
alanda kurumsal yönetim ilkeleri getirilerek, yönetimde iyi ya da kötü belirlenmeye çalışılmaktadır.
Kurumsal yönetimde, şeffaflık, kamuyu aydınlatma ve hissedarların çıkarlarını gözetme gibi bir takım
esaslar öne çıkarılarak, işletmenin yönetim kalitesi tespit edilmeye çalışılmaktadır.
Personel Riski
Personel riski, işletmenin ihtiyaç duyduğu nitelikli personelin varlığı, mevcut personelin eğitilmesi,
personel devir hızının yüksek olması ve kilit personelin bulunmaması gibi sebeplerle ortaya çıkabilir.
Banka personelinin görevlerini aksatmaları, kötüye kullanmaları ve hata ve hileye konu davranışlarda
bulunmaları bankanın zarar etmesine neden olabilir. Banka içinde kilit personelin olmaması durumunda
bankacılık faaliyetlerinin aksaması, nitelikli personelle çalışmama ve nitelikli personelin yetiştirilmesi
konusunda eğitim masraflarının artması gibi sorunlar da personel riskinin unsurlarıdır.
82
www.hedefaof.com
Personel riski, her zaman personelin yetersizliğinden kaynaklanmayabilir. Banka faaliyet konusunun
gerektiği yeterli personeli çalıştırmaması durumunda mevcut personelin iş yükü artacak bu da hataların
ortaya çıkmasına neden olabilecektir.
Örneğin, kurumsal kredi kullandıran bir bankanın kredi talebinde bulunan kuruma ilişkin kredi
analizlerinin yapılmasında yeterli ve nitelikli personelin bulunmaması yanlış kredi kararının alınmasına
ve kredi riskinin doğmasına neden olacaktır. Şunu belirtelim, nitelikli personelin olması bu riskin
önlenmesinde yeterli değildir. Personel sayısının da müşteri sayısı ve yapılan işin yoğunluğu gibi
faktörler dikkate alınarak belirlenmelidir.
Personel riskine neden olabilecek risk faktörleri;
•
nitelikli ve yeterli sayıda personelin bulunmaması,
•
personelden kaynaklı hata ve hileleri tespit edecek yeterli bir iç kontrol sisteminin olmaması,
•
personelin bilgi ve tecrübe eksikliği,
•
personelin motivasyon eksikliği,
•
aşırı iş yükü,
•
personelin çalışma ortamının düzensizliği veya çalışmaya elverişli olmaması olarak
özetlenebilir.
Teknoloji Riski
Bankacılık sektörü teknoloji en çok kullanan sektörlerden biridir. Bu nedenle teknolojik gelişmelerden ve
teknolojinin sebep olduğu boşluklara maruz kalmaktadır. Öyle ki, teknolojik açıdan geri kalmış
bankaların müşteriye ulaşması güçleşmekte ve rekabet gücü zayıflamaktadır. Bankacılık sektöründe
teknoloji insan kadar önemli bir faktördür.
Teknolojik riskleri,
•
teknoloji sabit yatırım riski,
•
sistemin geliştirilmesi ve uygulanmasına ilişkin aksaklıklar ve
•
sistemin kapasite ve güvenlik problemleri olarak sınıflandırmak mümkündür.
Bankalarda birçok ürün örneğin, para çekme, para yatırma, internet bankacılığı, telefon bankacılığı
gibi teknoloji vasıtasıyla müşteriye sunulmaktadır. Bankaların ürünlerin pazarlaması ve sunulmasında
kullandıkları teknolojinin eski olması bazen teknolojinin güncellenmesiyle düzeltilebilirken bazen de çok
ciddi yatırımlarla teknolojinin kökten değiştirilmesini gerektirebilir. Bu da bankalar için ciddi bir sabit
yatırımı gerektirmektedir. Ciddi sabit yatırım gerektiren bu teknolojiden beklenen getirinin elde
edilememesi teknolojiden kaynaklı yatırım riskine neden olmaktadır.
Teknolojik alt yapının oluşturulmasından sonra sistemin banka içi personel tarafından
uygulanmasındaki güçlükler ve sistemin ağır işlemesi personelin sistemin kullanırken hata yapmasına
neden olur.
Bankalar ciddi yatırımlarla oluşturdukları teknolojik alt yapıları ve bilgi sistemleri hile, kaçakçılık,
virüs problemleri, hatalı veya yanlış programlama gibi sorunlarla teknolojik risklere neden olabilir.
Örneğin, internet bankacılığını kullanan bir müşterisinin kişisel bilgilerinin internet üzerinden erişilebilir
olması sistemin güvenilirliği açısından sorun olacağı gibi bankanın itibar ve müşteri kaybetmesine de
neden olur. Yine yetkisiz kullanıcıların banka içi veri tabanına müdahale edebilmeleri sistemi hata ve
hilelere açık hâle getirir. Bunun yanı sıra banka içi bilgi sistemlerinde depolanan bilgilerin güvenilir
olmaması veya kolay ulaşılamaması nedeniyle finanslama, yatırım veya personele ilişkin alınan yanlış bir
kararın, beklenen getiride değişime neden olabilecektir.
83
www.hedefaof.com
İş Riski
Banka yönetiminin faaliyetlerini yürütürken aldığı kararlar, hedef pazar ve müşteri kitlesi, uygulanan
kredi politikaları, riskten korunma stratejilerine yönelik alınan kararlar sonucunda bankanın beklenen
getirisinin azalması olasılığıdır.
Bankaların hitap ettikleri müşterilerin ihtiyaç ve beklentilerinin değişmesi, rekabetin artması,
rakiplerin durumu, ulusal ve uluslararası piyasalarda yeni bankacılık ürünlerin varlığı banka yönetilerinin
bir takım kararlar almasına neden olur. Bankalar almış oldukları kararlar gereği yeterli teknik ve personel
alt yapısını kurmaması, yenilikleri takip edip bunlara uyum sağlayamamasına ilişkin risklerdir.
Yasal Düzenleme ve Politik Risk
Bankacılık sektörünün sağlıklı işleyişi ve güvenilirliğine yönelik yurt içi ve yurtdış menşeili
düzenlemelerin bankaların finansal bilgi sistemi üzerine etkilerini ifade etmektedir. Yasal risk, mevzuatta
yer alan düzenlemelerin yerine getirilmemesi nedeniyle, kredilerin geri dönmemesi, değer kaybetmesi,
mevduat ve borçlara ilişkin yükümlülüklerin (vergi, çalışanlara yönelik sosyal güvenlik kesintileri gibi)
artması, yasanın uygulanmaması nedeniyle cezaya maruz kalınması gibi risk unsurlarını içerir. Şunu da
belirtmekte fayda varki, bankacılık sektörüne yönelik getirilen düzenlemelerin sık sık değişmesi
belirsizliği ifade edecek ve bankaların bilgi üretme maliyetlerini arttıracaktır.
Politik risk ise para piyasasına yön veren düzenleme kurumlarının (Merkez Bankası, Hazine, Maliye
Bakanlığı ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi) aldıkları politik kararlar nedeniyle
bankaların zarar etme durumudur. Politik risk, ekonomiye yönelik alınan politik kararlar sonucu ortaya
çıkmakta ve döviz kuru riski, faiz oranı riski, enflasyon riski gibi bir takım finansal risklerin sebebi
olabilmektedir. Bankalar politik riske maruz kalmamak için ülke içinde değişen makro ekonomik
hedeflere göre kararlarını değiştirebilecek esnekliğe sahip olmalıdır.
Ülke Riski
Bir ülkedeki, ekonomik (faiz oranlarındaki değişim, enflasyon, döviz kurlarındaki değişim, ekonomik
krizler gibi) ve siyasi gelişmelerin (savaş, siyasi darbe, terör gibi), işletme kararları ve işletme faaliyet
sonuçları üzerine etkisidir. Ülke riski, alınan siyasi kararların ve uygulamaların ülke ekonomisi ve ulusal
veya uluslararası ticaret hacmi üzerine etkisini ifade eder. Ülke riski piyasa riskinin bir parçası olarak da
değerlendirilmektedir. Ekonomik ve siyası krizlerin yoğun olduğu dönemlerde belirsizlik ortaya çıkacağı
için mevduat sahipleri fonlarını yastık altında tutmak isteyebilir, kredi kullanacaklar da ekonomik krizler
nedeniyle kredi kullanmayabilirler.
Bilanço Dışı İşlemler Riski (Türev İşlemler Riski)
Bu risk grubu, bankaların riskten korunma ve riski yönetmeye yönelik yapmış olduğu hisse senedi, tahvil
bono yatırımlarının yanı sıra türev finansal araçlardan (forward, future ve opsiyon sözleşmeleri), repo-ters
repo işlemlerinden kaynaklanan riskleri içermektedir. Bu riskler,
•
aracılık sözleşmelerinde pozisyon riski,
•
takas teslim riski,
•
karşı taraf riski ve
•
yoğunlaşma riski ve
•
baz risk olarak sınıflandırılabilir.
Pozisyon Riski
Pozisyon riski, bankaların menkul kıymet alım satım işlemlerine aracılık etme fonksiyonu nedeniyle
menkul kıymet yatırımları kendi yatırım portföylerine girmemiş olmasına rağmen, menkul kıymet alım
satımıyla ilgili aracılık faaliyetinden kaynaklanan bir takım yükümlülükleri üstlendiği risklerdir. Bu
84
www.hedefaof.com
riskler bankaların üçüncü kişiler adına sermaye piyasalarında aldıkları pozisyona yönelik risklerdir.
Örneğin, bankalar halka arz yoluyla halka açılacak bir işletmenin, en iyi gayret aracılığı, bakiyeyi
yüklenim veya tümünü yüklenim koşullarıyla hisse senedinin halka arz yoluyla satılmasına aracılık eder.
Banka, halka arz edecek işletmeyle bakiyeyi yüklenim koşuluyla anlaşmışsa, hisse senetlerinin tamamının
satılmaması durumunda hisse senetlerinin satılmayan kısımının tamamını almayı banka taahhüt eder.
Böyle bir durumda bankanın bakiyeyi yüklenme işlemini tamamlayacak yeterli likiditesinin olmaması
bankanın likidite riskini yaşamasına neden olacaktır. Bu da başka risklerin (kredi riski, sermaye yeterliliği
riski gibi risklerin tetiklenmesine neden olacaktır.
Bankaların portföyünde veya elinde bulunmayan menkul kıymetlerin
aracılık faaliyeti nedeniyle belirli koşullarda alma yükümlülüğüne girmesine pozisyon
riski denir.
Karşı Taraf Riski
Karşı taraftan umulan süre içinde sözleşme konusu yükümlülüğün zamanında yerine getiremeyeceğinin
anlaşılması, işlemin sonuçlandırılamaması riskidir. Karşı tarafın söz konusu yükümlülüğünü sözleşme
süresi sonunda yerine getiremeyeceğinin anlaşılması durumu ise işlemin sonuçlandırılması öncesi oluşan
risktir.
Karşı taraf riski, karşılığında yeterli teminat bulunmadan borç verilmesi veya diğer taahhütlerde
bulunulması, varlıkların ödünç, emanet veya teminat olarak kullanılması gibi nedenlerle, varlıkların geri
alınması sırasında ortaya çıkan risklerdir.
Bir bankanın veya aracı kuruluşun;
•
bedelini ödemesine rağmen menkul kıymeti teslim almaması,
•
bedelini tahsil etmeden menkul kıymeti teslim etmesi,
•
uluslararası işlemlerde (örneğin akreditifte) teslim ve ödeme arasında 1 günden fazla süre
geçmesi işlemin sonuçlandırılamamasına bir başka ifadeyle karşı taraf riskine neden olur.
Karşı taraf riski, adı üzerinde bankanın işlem yaptığı kişi ve kuruluşlarn içinde bulunduğu koşullara
ait risklerin bankaya yansımasıdır. Bankalar bu riskten kaçınabilmek için işlem yaptığı kişi ve
kuruluşlardan teminat alır. Karşı taraf riski alınan teminatın düşülmesi suretiyle hesaplanır ve teminat
düşüldükten sonra kalan tutara teminat açığı denir.
Sermaye Piyasası Kurulunun yayınladığı Seri V, 34 No.lu “Aracı Kurumların Sermayelerine Ve
Sermaye Yeterliliğine İlişkin Esaslar Tebliği”ne göre Türkiye’de kurulmuş bankalar, aracı kurumlar,
sigorta şirketleri, yatırım fonları ve yatırım ortaklıklarından olan alacaklar nedeniyle oluşan teminat
açığının %5’ i karşı taraf riski olarak dikkate alınır.
Takas/Teslim Riski
Takas/Teslim riski; özellikle vadeli işlemlerde vade bittiği hâlde sözleşme konusu mal ve hizmetin teslim
edilmemesi durumudur. Karşı taraf riskiyle farkı, karşı taraf riskinde sözleşme konusu yükümlülüğün
sözleşme süresi bitmeden yerine getirilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Takas riski vade bitiminde
yükümlülüğün yerine getirilememesi durumudur.
Yoğunlaşma Riski
Yoğunlaşma riski, bankanın veya aracı kuruluşun özsermayesinin önemli bir kısmının belli kişi ve
kuruluşlara ait olma veya işlemlerin hep aynı kişi ve kuruluşlarla yapılması riskidir. Bankaların fonlarını
farklı kişi ve kuruluşlardan toplayarak bunu uzun vadeli ve büyük tutarlı olarak belli bir kişi veya
kuruluşa kullandırmayı tercih edebilir. Böyle bir durumda banka yoğunlaşma riskine maruz kalabilir.
85
www.hedefaof.com
Yoğunlaşma riski bankanın belirli bir varlık (menkul kıymet, kredi, iştirak, bağlı ortaklık) veya
yükümlülüğünün (mevdut ve alınan krediler), belirli kişi ve kuruluşlara ait olması ve sermaye yeterliliği
tabanının önemli bir oranını oluşturması hâlindeki karşılaşılan risktir. Yoğunlaşma riski, sermaye
yeterliliği tabanını (Tablo 8’de görülmektedir) belirli oranlarda aşması durumunda hesaplanır.
Tablo 3.8: Sermaye Tabanı
SERMAYE TABANI
ANA SERMAYE (+)
•
Ödenmiş Sermaye
•
Emisyon Primleri
•
Yedekler
•
Geçmiş Yıl Kârları ve
•
Dönem Net Kâr/Zararı
KATKI SERMAYE (+)
•
Yeniden Değerleme Fonları
•
İştirak Menkul Kıymet Artış Fonu
•
Maliyet Artış Fonu
ÜÇÜNCÜ KUŞAK SERMAYE (+)
•
Toplamı Ana ve Katkı Sermayeyi aşmayacak şekilde, vadesi
2 yıl ve daha uzun olan sermaye benzeri borç ve
•
İkincil sermaye niteliğine sahip kredi, tahvil ve diğer
borçlanma araçlarından oluşur.
SERMAYEDEN İNDİRİLECEK DEĞERLER (-)
•
Konsolide Edilmemiş Bağlı Ortaklık, İştirak v.b. varlıklar
•
Özel Maliyet Bedeli
•
Peşin Ödenen Giderler
•
Aktifleştirilmiş, şerefiye, ilk tesis giderleri gibi giderler
Baz Risk
Baz risk, bankaların aktif/pasif yönetiminde faydalandığı türev finansal araçlarla ilgili ortaya çıkar. Türev
araçlar için baz risk, spot döviz kuru ile vadeli döviz kuru arasındaki farktır. Bu değer pozitif veya negatif
olabilir. Baz risk hesaplanırken en yakın vadedeki vadeli fiyat dikkate alınır. Baz risk, vadeli işlem
piyasalarında riskten korunmak amacıyla işlem yapanların riskten korunmanın etkinliğinin tespiti
açısından önemlidir.
86
www.hedefaof.com
Özet
Risk ve belirsizlik kavramları genellikle birbirleri
yerine kullanılan ancak farklı anlamlar içeren
kavramlardır. Belirsizlik bankanın beklediği
getiriyi tahmin edememe durumudur. Belirsizlik
ölçülemez ve kişisel kanaatlere dayanır. Oysa
risk, bankanın beklediği getiri elde edememe
olasılığıdır. Risk nesnel verilere dayanır ve
olasılık dağılımlarıyla ölçülebilir.
birlikte anaparayı da içerecektir. Bu da topladığı
mevduatları
ödeyememesine,
sermaye
yeterliliğinin zayıflamasına neden olacaktır.
Faiz oranı riski, faiz oranlarındaki değişimin
bankanın kârlılığını etkilemesidir. Faiz oranı riski
gelir, fiyat, önceden ödenme riski, yeniden
yatırım riski ve temel risk olmak üzere beş
başlıkta incelenmektedir.
Bankacılık sektörünün maruz kaldığı risk çeşitleri
farklı başlıklar altında sınıflandırılabilmektedir.
En genel yaklaşım Basel Komitesinin sermaye
yeterliliği oranının hesaplanmasında dikkate
alınar risk sınıflandırmasıdır. Buna göre, kredi
riski, piyasa riski ve operasyonel risk çeşitleri
bankacılık sektörüne ilişkin riskler olarak
tanımlanmıştır. Bu kitapta risk finasal yapı
riskleri, operasyonel risk ve bilanço dışı işlemler
riski başlıkları altında incelenmiştir.
Döviz
kuru
riski,
döviz
kurlarındaki
dalgalanmanın bankanın döviz cinsinden
mevduat ve kredilerinden beklediği getiriyi
etkilemesidir. Kur riski, parite riski ve baz risk
olmak üzere üç başlık altında incelenmektedir.
Kur riski, kur riskindeki değişimin banka
kârlılığını etkilemesidir. Parite riski ise, bankanın
aktif/pasif yapısına uygun doğru döviz pozisyonu
alamaması nedeniyle kaçırılan kazancı ifade eder.
Likidite riski, kısa vadeli fonlara ilişkin
yükümlülüklerin ve yeni kredi taleplerinin
zamanında karşılanmaması nedeniyle banka
kârlılığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkidir.
Likidite riski borç ödeme gücünün yetersizliğine
ve yeni kredi kullandırımları için yeterli nakit
değer bulundurmaması durumunda, muhtemel bir
getirinin kaçırılmasına neden olur. Likiditenin
zayıflamasıyla birlikte ticari itibarı, güvenilirliği
ve kredibilitesi zayıflacak ve buna bağlı olarak da
borçlanma maliyetleri yükselecektir.
Bilanço yapısı riskleri olarak da adlandırılan
finansal yapı riskleri bankanın aktif/pasif
yapısına paralel topladığı ve kullandırdığı
fonlardan beklenen getirisini ve kârlılık ve
sermaye tabanını etkileyecek risk kalemleridir.
Bu riskler, kârlılık riski, sermaye yeterliliği riski,
kredi riski, faiz oranı riski, döviz kuru riski,
likidite riski ve piyasa riskidir.
Bu risklerden kârlılık riski, bankanın fonları
doğru fiyatlandıramaması nedeniyle kârlılığının
sektörün altında kalmasıdır. Bu durumda
bankanın sermaye yeterliliği de sektörün
gerisinde kalacak ve bankanın rekabet gücü
zayıflayacaktır.
Borç ödeme gücünün zayıflamasına neden
olabilecek likidite risklerini refinansman (yeniden
finansman pozisyonu) riski, tahsilâtlarda gecikme
riski ve beklenmeyen çekilişler riski olmak üzere
üç başlık altında toplamak mümkündür.
Sermaye yeterliliği riski, sermaye tabanın risk
ağırlıklı
aktiflere
oranlanması
suretiyle
hesaplanacak sermaye yeterliliği oranının %8’in
altına düşmesidir. Sermaye tabanı, bankanın ana
sermayesi ve yeniden değerleme fonu, maliyet
artış fonu gibi katkı sermayesi ile özsermaye
niteliğinde sayılabilecek ve ana ve katkı
sermayesini
aşmayan
uzun
vadeli
borçlanmalardan sermayeden indirilecek değerler
düşüldükten sonra bulur. Risk ağırlıklı aktifler
ise, kredi riski, finansal risk ve operasyonel risk
faktörlerine göre hesaplanan riske maruz değeri
oluşturur. Sermaye yeterliliğinin oranın düşmesi
bankanın güvenilirliği ve itibarını kaybetmesine
yeni fonlar toplayamamasına neden olacaktır.
Bankacılık sektörüne yönelik riskler bankaların
mevcut aktif/pasif yapısı dışında faaliyet alanıyla
ilgili
olarak
karşılaştığı
risk
grupları
bulunmaktadır. Operasyonel risk veya faaliyet
risleri olarak da adlandırılan bu risk grubu
finansal riskler gibi bankanın kârlılığı üzerine
etki etmektedir.
Operasyonel risk, bankaların “uygun olmayan ya
da işlemeyen iç süreçleri (iç kontrol sistemleri
gibi), insan ve sistem faktörü ya da dış etkenler
nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama
riskidir. Operasyonel riskler, yöneticinin riskleri
doğru analiz edip yönetememesinden, personelin
dikkatsizliğinden, teknolojik yetersizlik veya
boşluktan
veya
terör
olaylarından
kaynaklanabilir.
Kredi riski, bankanın kullandırdığı kredilerin
kısmen veya tamamen geri dönmemesidir. Böyle
bir durumda bankanın kaybı faiz getirisiyle
87
www.hedefaof.com
Bankalar finansal yapıları ve faaliyet konuları
gereği karşılaştırları riskleri elimine edebilmek ve
riskleri yönetebilmek için bilanço dışı işlemler
olarak da tanımlanan vadeli işlemler yapabilirler.
Forward, Future, Opsiyon sözleşmeleri gibi
vadeli piyasada işlem yapmaları ve aracılık
faaliyeti yürütmeleri nedeniyle karşılaştıkları
riskler olabilmektedir. Bu riskler, bilanço dışı
kalemlere ilişkin riskler olarak ifade ettiğimiz,
pozisyon riski, karşı taraf riski, takas/teslim riski
ve yoğunlaşma riskidir.
Operasyonel risk türleri, yönetim riski, personel
riski, iş riski, teknoloji riski ve yasal düzenleme,
politik risk ve ülke riski olarak sınıflandırabiliriz.
Yönetim riski, işletmenin yönetim kadrosunun
kalitesinin ve kurumsal yönetim becerisinin
finansal yapısı (aktif/pasif yapısı) ve kârlılığı
üzerine etkisidir.
Personel riski, işletmenin ihtiyaç duyduğu
nitelikli personelin varlığı, mevcut personelin
eğitilmesi, personel devir hızının yüksek olması
ve kilit personelin bulunmaması gibi sebeplerle
ortaya çıkabilir.
Pozisyon riski, bankaların menkul kıymet alım
satım işlemlerine aracılık etme fonksiyonu
nedeniyle menkul kıymet yatırımları kendi
yatırım portföylerine girmemiş olmasına rağmen,
menkul kıymet alım satımıyla ilgili aracılık
faaliyeti nedeniyle üstlendikleri pozisyondan
nedeniyle karşılaştıkları risklerdir.
İş riski, banka yönetiminin faaliyetlerini
yürütürken aldığı kararlar, hedef pazar ve müşteri
kitlesi, uygulanan kredi politikaları, riskten
korunma stratejilerine yönelik alınan kararlar
sonucunda bankanın beklenen getirisinin
azalması olasılığıdır.
Karşı taraf riski, karşı taraftan umulan süre
içinde
sözleşme
konusu
yükümlülüğün
zamanında yerine getiremeyeceğinin anlaşılması,
işlemin sonuçlandırılamaması riskidir.
Yasal risk, mevzuatta yer alan düzenlemelerin
yerine getirilmemesi nedeniyle, kredilerin geri
dönmemesi, değer kaybetmesi, mevduat ve
borçlara
ilişkin
yükümlülüklerin
(vergi,
çalışanlara yönelik sosyal güvenlik kesintileri
gibi) artması, yasanın uygulanmaması nedeniyle
cezaya maruz kalınması gibi risk unsurlarını
içerir.
Takas/teslim riski; özellikle vadeli işlemlerde
vade bittiği hâlde sözleşme konusu mal ve
hizmetin teslim edilmemesi durumudur.
Yoğunlaşma riski, bankanın veya aracı kuruluşun
özsermayesinin önemli bir kısmının belli kişi ve
kuruluşlara ait olma veya işlemlerin hep aynı kişi
ve kuruluşlarla yapılması riskidir.
Politik risk ise para piyasasına yön veren
düzenleme kurumlarının (Merkez Bankası,
Hazine, Maliye Bakanlığı ve Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi) aldıkları
politik kararlar nedeniyle bankaların zarar etme
durumudur.
Baz risk, spot fiyat ile vadeli fiyat arasındaki
farktır.
Ülke riski, alınan siyasi kararların ve
uygulamaların ülke ekonomisi ve ulusal veya
uluslararası ticaret hacmi üzerine etkisini ifade
eder.
88
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Bir bankanın veya aracı kuruluşun
özsermayesinin önemli bir kısmının belli kişi ve
kuruluşlara ait olması veya işlemlerin hep aynı
kişi
ve
kuruluşlarla
yapılması
riski
aşağıdakilerden hangisidir?
4. Sabit getirili borçlanma senetlerinin faiz
oranların düşmesiyle birlikte değer kazanması
aşağıdaki etkilerden hangisi ile açıklanır?
a. Sahiplik riski
b. Faiz oranlarındaki değişimin gelir etkisi
b. Kredi riski
c. Spot fiyat ile vadeli fiyat arasındaki değişimin
etkisi
a. Faiz oranlarındaki değişimin fiyat etkisi
c. Yoğunlaşma riski
d. Faiz oranlarındaki değişimin yeniden yatırıma
dönüştürülememe etkisi
d. Baz risk
e. Karşı taraf riski
e. Faiz oranlarındaki değişimin erken ödeme
etkisi
2. I. Olasılık dağılımlarıyla ölçülür
5. I. bedelini ödemesine rağmen
kıymeti teslim almaması,
II. Öznel verilere dayanır.
III. Tahmin içerir.
II. Kredinin
edilmesi
Yukarıda yer alan ifadelerden hangisi/hangileri
risk kavramı için uygundur?
b. I ve II
teslim
Yukarıdaki ifadelerden hangisi/hangileri karşı
taraf riskine neden olur?
c. I ve III
a. Yalnız II
d. II ve III
b. Yalnız III
e. I, II ve III
hangisi
parite
c. I ve II
riskini
d. I ve III
a. Kur değişiminin beklenen getiri üzerine
etkisidir.
e. I, II ve III
6. Banka kullandırılan kredi ve diğer
yatırımlardan beklenen nakit girişlerinin vadesi,
fonlarının ödeme vadesiyle uyumlu olmaması
veya yeni kredi kullandırımlarını karşılayacak
mevdutanın bulunmaması durumu aşağıdaki risk
türlerinden hangisinin tanımıdır?
b. Faiz oranlarındaki değişimin hesaplanamaması nedeniyle kaçırılan kazancı ifade
eder.
c. Aktif/pasif vade uyumsuzluğunun beklenen
getiri üzerine etkisidir.
a. Kur riski
d. Kısa vadeli mevduatlarını kısa vadeli kredi
dönüşleriyle ödeyememesi durumudur.
b. Prefinansman riski
c. Refinansman riski
e. Aktif/pasif yapısına uygun doğru döviz
pozisyonu alamaması nedeniyle kaçırılan
kazancı ifade eder.
d. Tahsilatlarda gecikme riski
e. Beklenmeyen çekilişler riski
89
www.hedefaof.com
önce
III. Bedelini tahsil etmeden menkul kıymeti
teslim etmesi
a. Yalnızca I
3. Aşağıdakilerden
tanımlayan ifadedir?
vadesinden
menkul
c. Yönetim riski
9. Bir bankanın ödenmiş sermayesi 200.000,
emisyon primleri 55.000 yeniden değerleme
değer artış fonları 45.000, 300.000 tutarında 5
yıl vadeli ihraç edilmiş tahvilleri bulunmaktadır.
Bankanın 190.000 tutarında maddi duran
varlığı, 55.000 maddi olmayan duran varlıkları
(şerefiye) ve 15.000 tutarında iştirakleri
bulunmaktadır. Bankanın riskli aktifleri için
hesapladığı riske maruz değer 3.400 ’dir. Buna
göre bankanın sermaye yeterliliği oranı
aşağıdakilerden hangisidir?
d. Ülke riski
a. 0,17
e. Teknoloji riski
b. 0,15
8. I. Mevduat ve kredi faiz oranlarının doğru
faiz
oranları
ve
esnekliklerle
belirlenmemiş olması
c. 0,10
II. Yabancı paralı mevduat ve kredilere
ilişkin döviz kurunun doğru tahmin
edilememesi
e. 0,05
7. 1995 yılında bir grup Rus bilgisayar korsanının
bir
bankanının
sistemindeki
boşluktan
yararlanarak tüm müşterilerin hesaplarına
ulaşması sonucunda bankanın uğradığı zarar
aşağıdaki risk sınıflamalarından hangisine
uygundur?
a. İş riski
b. Personel riski
d. 0,08
10. Aşağıdakilerden hangisi likidite riski
analizinde kullanılan finansal oranlardan biri
değildir?
III. Aktif ve pasif vade yapısına uygun yeterli
likit değer bulundurmaması
IV. Mevduat ve kredi vadelerinin uyumlu
olmaması
a.
V. Risk
ağırlıklı
ölçülememesi
b.
aktiflerin
doğru
Yukarıdaki ifadelerden hangisi/hangileri kârlılık
riskinin nedenlerinden değildir?
c.
Faize Duyarlı Aktifler
Faize Duyarlı Pasifler
Yabancı Paralı Aktifler
Yabancı Paralı Pasifler
a. I ve III
d.
b. III ve V
c. I, II ve IV
e.
d. I, IV ve V
Net Varlıklar
Toplam Mevduat
Vadesiz Mevduat
Toplam Mevduat
e. I, III ve V
90
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
1. c Yanıtınız yanlış ise “Bilanço Dışı İşlemler
Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
2. b Yanıtınız yanlış ise “Giriş” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Faiz oranı riskinin fiyat etkisi, faiz oranlarındaki
değişimin borçlanma araçlarının veya hisse
senedi fiyatlarının üzerine etkisidir.
3. e Yanıtınız yanlış ise “Döviz Kuru Riski”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Likidite riskini ortaya çıkaran başlıca nedenler,
aktif/pasif vade uyumsuzluğu, aktif kalitesinin
bozulması, beklenmeyen çekilişler, tahsilâtlarda
gecikmedir.
4. a Yanıtınız yanlış ise “Faiz Oranı Riski”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
5. c Yanıtınız yanlış ise “Bilanço Dışı İşlemler
Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
6. c Yanıtınız yanlış ise “Likidite Riski” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Operasyonel riske neden olan faktörler banka içi
uygun olmayan veya işlemeyen teknoloji ve iş
süreçleri (sistem faktörü), insan faktörü ve yasal
mevzuat, ülke riski, politik risk ve terör gibi
dışssal faktörlerdir.
7. e Yanıtınız yanlış ise “Operasyonel Riskler”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. b Yanıtınız yanlış ise “Kârlılık Riski” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Sermaye Yeterliliği
Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. a Yanıtınız yanlış ise “Likidite Riski” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 1
Kaval, H. (2000). Bankalarda Risk Yönetimi,
Ankara: Yaklaşım Yayınları.
Risk ise beklenen getirinin gerçekleme
ihtimalinin ölçülebilen kısmıdır. Bu ölçümler
mutlaka nesnel verilere ve olasılık dağılımlarına
dayanır. Finansal belirsizlik ise işletmenin
beklentilerinin gerçekleşme durumunu tahmin
edememesidir. Belirsizlik kelimesi çoğu zaman
risk kelimesi ile ifade edilmektedir. Oysa “risk”
zarara uğrama tehlikesidir. Risk ve belirsizlik
arasındaki farklar aşağıdaki tabloda özetlenmeye
çalışılmıştır.
BELİRSİZLİK
RİSK
Ölçülemez
Ölçülebilir
Öznel verilere
dayanır
Kişisel kanatler
geçerlidir
Nesnel verilere
dayanır
Makul tahminlere
dayanır
Greuning, H. Ve Bratanovic S.B. (2003).
Analyzing and Managing Banking Risk,
Washington, The World Bank.
Leblebici Teker, D. (2006). Bankalarda
Operasyonel Risk Yönetimi Örnek Banka
Uygulamalı, İstanbul: Literatür Yayıncılık.
91
www.hedefaof.com
4
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kriz kavramını tanımlayabilecek,
Finansal krizi, bileşenlerini ve sebeplerini açıklayabilecek,
Bankacılık krizlerinin ortaya çıkış nedenlerini, sonuçlarını, çözüm yollarını ve önlenmesi için
başvurulan yöntemleri açıklayabilecek,
Türkiye’de ve dünyada meydana gelen bankacılık krizlerine ilişkin örnek olayları analiz
edebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Kriz
Bankacılık Krizi
Finansal Kriz
İçindekiler
Giriş
Finansal Kriz ve Bileşenleri
Bankacılık Krizleri
Örnek Olay Analizleri
92
www.hedefaof.com
Bankacılık Krizleri
GİRİŞ
Bankalar, gerçekleştirdikleri faaliyetlerle ekonomideki üretim faaliyetlerinin sürekliliğini sağlayan,
ekonomik büyüme ve kalkınmaya hizmet eden kurumlardır. Ekonomide üstlendikleri kritik rol itibarıyla
bankaların faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmeleri önemlidir. Zira sağlıklı işlemeyen bir
bankacılık sisteminin sadece finansal kesimi değil, reel sektörü ve sistemik olarak ülke ekonomisinin
genelini, dahası farklı ülke ekonomilerini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır.
Örgütlerin amaç ve varlıklarını tehdit eden gerilim hâli olan kriz, bankacılık sektörü açısından ele
alındığında, sektörün sağlıklı işleyişini engelleyen mikroekonomik ve/veya makroekonomik sebeplerden
dolayı finansal sektörü, reel kesimi ve ekonominin bütününü tehdit eden olaylar bütünüdür. Bankacılık
sektörü var olduğu günden bu yana krizlere açık bir sektör olmuştur. Kronolojik olarak bakıldığında
gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımı olmaksızın bankacılık sektörünün var olduğu her ülkede büyük
ya da küçük çaplı bankacılık krizleri yaşanmıştır.
Bankacılık krizleri, temelde çok sayıda müşterinin, bankalara olan güvenlerini kaybetmeleri sonucu
aynı anda mevduatlarını çekmek istemeleriyle başlayan, bu güvensizliğin ülkedeki birçok bankaya sirayet
etmesiyle ülke geneline yayılabilen ve sistemik bir hâl alabilen ve hatta küresel ölçek kazanabilen
süreçler olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim 1980’li yıllardan bu yana dünya çapında farklı ülkelerde çok
sayıda bankacılık krizi yaşanmış ve küreselleşmenin etkisiyle krizlerin olumsuz etkileri, krizin ortaya
çıktığı ülke sınırlarını aşmıştır.
Çoğu zaman finansal krizin diğer bileşenlerinden para (döviz) krizi ve dış borç krizi ile bir arada
seyreden bankacılık krizleri sistemik finansal krizlere yol açmıştır.
Farklı ülkelerde meydana gelen bankacılık krizlerinin her birinin kendisine özgü sebepleri ve
sonuçları olmakla birlikte, bankacılık sistemini sağlamlaştırabilmek amacıyla, geçmiş yıllarda yaşanan
krizler incelenerek krize yol açan sebepler, krizin etkileri ve önlenmesi için alınabilecek tedbirler
belirlenmiştir.
Bu bölümde, kriz kavramına, finansal kriz ve bileşenlerine değinilmekte; bankacılık krizleri konusu,
nedenleri, etkileri ve bunlara karşı alınabilecek önlemler çerçevesinde ele alınmaktadır. Ayrıca
Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, Arjantin’de 1980-2002 döneminde yaşanan krizler,
sebepleri ve sonuçları itibarıyla örnek olay olarak incelenmektedir.
FİNANSAL KRİZ VE BİLEŞENLERİ
Kriz, örgütsel açıdan ele alındığında, örgütün amaçlarını ve varlığını tehdit eden, riski önlemek amacıyla
alınan tedbirleri yetersiz kılan, hızlı tepki vermeyi gerektiren, beklenmedik ve hızlı gelişmelerin söz
konusu olduğu, planlama ve karar mekanizmalarını olumsuz etkileyen gerilimli bir durum olarak
tanımlanır. Bütün olumsuzluklarının yanında kriz, örgütün yeni bilgiler ve deneyimler kazanması ve bu
kazanımı fırsata dönüştürmesini sağlayan bir dönüm noktası olabilir (Bozkurt vd., 1998).
Bu tanımdan hareketle, finansal sistemler açısından kriz, sistemde faaliyet gösteren tüm örgütleri
tehdit eden, sektörel ya da genel ekonomik sebeplerden dolayı ortaya çıkan, sistemin çökmesine ve reel
ekonomide olumsuz sonuçlara kredi dağıtımının ve ödemelerin yapılamaz hâle gelmesine sebep olabilen
durum olarak tanımlanabilir.
93
www.hedefaof.com
Finansal sistemde kaynakların verimli ve doğru yatırımlara kanalize edilebilmesi için, borç alan ve
veren tarafların yatırım olanakları ve projeler hakkında doğru bilgiye sahip olmaları gerekir. Fakat bazen
doğru bilgiye ulaşamama veya ulaşmak için yüksek maliyete katlanma zorunluluğu söz konusu olur. Bu
zorunluluktan doğan bilgiyle ilgili sorun “asimetrik bilgi” olarak adlandırılır.
Asimetrik bilgi dolayısıyla finansal sistemde “ahlaki risk (moral hazard)” ve “tersine seçim (adverse
selection)” olmak üzere iki temel sorun ortaya çıkar. Ahlaki risk; finansal işlem gerçekleştikten sonra
oluşur ve borç alan kişinin, getirisi ve riski yüksek projelere yatırım yapması sonucu bankanın zarara
uğraması olasılığını ifade eder. Proje başarılı olursa sorun yoktur, fakat başarısız olması hâlinde geri
ödeme zorlaşacağından borç verenin zararı artacaktır. Tersine seçim ise finansal işlem gerçekleşmeden
önce ortaya çıkar. Borç veren taraf, borç almak isteyenlerin kredibilitesi hakkında doğru bilgiye sahip
olmadığı için seçim yaparken hata yapabilir ve sonuçta aldığı borcu geri ödeme riski yüksek olan kişilere
kredi kullandırabilir.
Finansal kriz, ahlaki riskin ve tersine seçim sorununun artmasından dolayı finansal piyasaların, fonları
verimli yatırım fırsatlarına sahip kesimlere kanalize edememesi sonucunda bozulmasıdır. Finansal
piyasalarda asimetrik bilgi sorununun artmasına ve dolayısıyla krize yol açan sebepler şöyle sıralanabilir
(Mishkin, 2001):
•
Faiz oranlarında artış,
•
Finansal kurumların bilançolarının bozulması,
•
Belirsizlikte artış,
•
Reel kesim bilançolarının bozulması.
Asimetrik bilgi, bankaların yüksek faizle borçlanmaya razı olan kişilere borç vermemesine neden
olabilir. Çünkü faizlerin artması durumunda, ihtiyatlı kişiler borç almanın akıllıca olmadığını düşünürken,
riskli yatırım projelerine sahip olan borçlular ise yüksek faizle borç almaya istekli olurlar. Eğer riskli
projeleri başarılı olursa, bu yatırımcılar birinci derecede kâr eden taraf olurlar ve bankaların bu kişilere
kredi kullandırma olasılığı artar. Bir başka ifadeyle faiz oranlarının yüksek olması, kredi geri ödeme riski
yüksek olan kişilere yönelik tersine seçimin artmasına sebep olurken, bankaların bu kredi riski yüksek
kişilere kredi verme ve finansal istikrarsızlığa yol açma olasılığı yükselir.
Finansal kurumların bilançolarının bozulması, borç verme kapasitelerini azaltacağından, kredilerin
daralmasına ve dolayısıyla finansal ve ekonomik istikrarın bozulmasına yol açabilir. Benzer sonuç,
finansal piyasalardaki belirsizliğin dramatik olarak artmasıyla da ortaya çıkar. Çünkü finansal
piyasalardaki belirsizlik, borç verenlerin, iyi kredi risklerini, kötü kredi risklerinden ayırt etmelerini
zorlaştırdığından, borç verme isteklerinin azalmasına yol açar. Belirsizliğin artmasının sebebi, finansal ya
da reel kesimde faaliyet gösteren önemli kuruluşların başarısızlığı olabileceği gibi, resesyon, özellikle
gelişmekte olan ülkelerde hükümetin geleceğe yönelik politikalarındaki belirsizlik de olabilir.
Reel sektörde faaliyet gösteren firmaların bilançolarının durumu, finansal piyasadaki asimetrik bilgi
sorununun ciddiyet kazanmasına yol açan faktörlerden bir diğeridir. Eğer borç alan reel kesim
firmalarının bilançolarında büyük çaplı bir bozulma varsa, bu durum finansal piyasalardaki ahlaki risk ve
tersine seçim sorunlarını daha da artırır ve dolayısıyla finansal istikrarı bozar. Örneğin, asimetrik sorunu
önlemek üzere borç verenlerin, borç alanlardan istedikleri teminatların değeri, varlıkların fiyatındaki
azalmadan dolayı düşerse, asimetrik bilgi sorunu artar. Faiz oranlarındaki artış da firmaların ve hane
halkının faiz ödemelerinde artışa sebebiyet verdiği için nakit akışını azaltır ve bilançolarının kötüye
gitmesine ve finansal istikrarsızlığa yol açar. Enflasyon oranlarında meydana gelen beklenmeyen artışlar
ve döviz kurlarında meydana gelen ani dalgalanmalar da ödünç alanların bilançolarını olumsuz etkileyen
gelişmelerdir.
Yukarıda sayılan sebeplerden ötürü ortaya çıkan finansal krizler dış borç krizi, para krizi ve bankacılık
krizi bileşenlerinden oluşmaktadır.
•
Dış borç krizi, borçlunun faiz ve anapara ödemelerini zamanında yapamaması olarak tanımlanır.
Bir ekonomide dış borç krizi, kamu kesiminin ve özel kesimin dış borçlarını ödeyememesi
durumunda ortaya çıkar (Kalaycı, 2010; Uyar, 2003).
94
www.hedefaof.com
En çok bilinen dış borç krizleri, Meksika’nın 1982’de, Brezilya’nın
1987’de ve Arjantin’in 2002’de dış borç yükümlülüklerini yerine getirememeleri sebebiyle
yaşadıkları krizlerdir.
•
Bazı kaynaklarda döviz krizi olarak tabir olunan para krizi ise, ulusal paranın yabancı paralar
karşısında aniden değer kaybetmesi ya da yabancı para cinsinden tutulan Merkez Bankası
rezervlerinin büyük ölçüde azalması olarak tanımlanır.
Para krizi, ülke parasına güvenin kaybolması dolayısıyla spekülatif fonların ülkeyi terk etmeye
başlaması ve Merkez Bankasının tüm destekleme çabalarına rağmen mevcut kurun sürdürülememesi
neticesinde ulusal paranın develüe edilmesi şeklinde de tanımlanmaktadır (Seyidoğlu, 1999).
Bu ünitenin konusu olan bankacılık krizleri; sebepleri, sonuçları ve bankacılık krizlerine karşı
alınabilecek önlemler çerçevesinde aşağıda ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.
BANKACILIK KRİZLERİ
Banka krizleri, finansal sistem içerisinde bankaların, sermayelerinin tamamını veya büyük bir kısmını
kaybetmeleri sonucu yükümlülüklerini yerine getirememeleri durumunda, kamu otoritesinin bankalara el
koyması ve müdahale etmesiyle ortaya çıkar.
Bankacılık krizi, mali güvenin kaybolması dolayısıyla tasarruf sahiplerinin mevduatlarını geri çekmek
için bankalara hücum etmesi durumu olarak da tanımlanır. Bankaların bu talepleri yerine getirememeleri
ve güvenin daha çok sarsılması ile mali panik krize dönüşmüş olur (Seyidoğlu, 1999).
Bankacılık krizi ve diğer finansal kriz bileşenleri olan para krizi ve dış borç krizi tek başına ortaya
çıkabileceği gibi, birbirlerini tetikleyerek ve izleyerek de ortaya çıkabilir. Örneğin para krizi, ahlaki risk
ve tersine seçim sorununu artırır, bu durum bankacılık krizini tetikler, bankacılık krizi ise finansal
sektörün yanısıra reel sektörü de etkileyerek makroekonomik istikrarı olumsuz etkiler (Mishkin, 2001).
Türkiye’de Nisan 1994’te yaşanan ve bankacılık krizi olarak başlayan
kriz, Türk Lirasının Dolar karşısında %200 değer kaybetmesi sonucunda para krizine
dönüşmüş, faizler yükselmiş, fakat bu durum borç krizine neden olmamıştır. Meksika
krizinde ise para, banka ve dış borç krizleri bir arada görülmüştür (Uyar, 2003).
Bazı araştırmacılara göre, bankacılık krizi ve para krizi ikiz krizler olarak da kabul edilmektedir.
Bunlar benzer sebeplere dayandığından birbirini tetikler. Örneğin ulusal paranın değer kaybetmesi banka
bilançolarını olumsuz etkiler. Çünkü varlık ve yükümlülükleri farklı para cinsinden olan bankalarda
pozisyon açığı ve bilançolarında vade uyumsuzluğu oluşur. Örneğin aktifinde ulusal para cinsinden kredi
kullandırımı ve pasifinde yabancı para cinsinden mevduat bulunan bankalarda, ulusal paranın değeri
düştükçe, varlıkların değeri aynı kalırken yükümlülüklerde artış meydana gelir. Örneğin faiz oranlarının
yükselmesi hâlinde, krediler daha pahalı hâle geldiğinden banka bilançoları bozulur ve borçlu firmaların
durumu daha riskli hâle gelir. Tahsil edilemeyen kredileri azaltmak isteyen bankalar kredi musluklarını
kısarak kendilerini korumaya çalışırlar. Bu korumacı tutum nedeniyle, ödeme sıkıntısı çeken fakat alacağı
kredi ile varlığını sürdürebilecek durumdaki işletmeler doğrudan, makroekonomik dengeler ise dolaylı
olarak olumsuz etkilenir. Yabancı para cinsinden krediler de, ülke riskinin artmasından dolayı daha pahalı
hâle gelir. Öte yandan Merkez Bankasının ulusal paranın değerini koruyamayacağı algısı ortaya çıkarsa,
ulusal para değer kaybeder. Ulusal paranın develüasyonu ile birlikte bankaların bilançoları daha da
kötüleşir ve para krizi bankacılık krizini tetikleyerek, sonuçta finansal kriz yaşanması olasılığını artırır
(Uyar, 2003; Kalaycı, 2010).
Bankacılık Krizlerinin Nedenleri
Bankacılık sektöründe yaşanan krizler ülkeden ülkeye farklılaşmaktadır ve bunları çoğu zaman tek bir
nedene dayandırmak mümkün değildir. Bununla birlikte, bankacılık krizlerinin en çok gözlenen nedenleri
arasında; banka sermayelerinin yok olması, geri dönmeyen kredi oranlarının yükselmesi, denetim
yetersizliği, döviz krizi ve faizlerdeki artış yer alır.
95
www.hedefaof.com
Her bir bankacılık krizinin kendisine özgü olmakla birlikte, sektörel ve genel ekonomik nedenleri
vardır. Bunlar makroekonomik ve mikroekonomik nedenler başlığı altında toplanabilir.
Mikroekonomik Nedenler
Denetim ve Düzenlemede Yetersizlik
Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, kredi sisteminin etkin şekilde çalışmasını sağlamak
ve finansal riskleri zamanında değerlendirebilmek için bankacılık faaliyetlerinin denetim ve gözetiminin
etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekir.
Finansal sektörde denetim yetersizliği, erken uyarı mekanizmalarının eksikliği ve sistemin şeffaf
olmaması, finansal krizin oluşmasına ve yayılmasına yol açan önemli sebeplerdendir. Çünkü yasal yapıda
eksikliklerin olduğu ve hesap verilebilirliğin olmadığı bir sistemde, bankalar sorunlarını gizleyebilir ve
dolayısıyla mevduat sahipleri yeterli ve doğru bilgiye ulaşamayabilirler (Hoshi, 2001; Alba vd., 1999).
Kötü Yönetim
Bankaların faaliyetlerini etkin olarak gerçekleştirebilmeleri ve varlıklarını sürdürebilmelerinin, bütün
bankaların iyi yönetildiği varsayımı altında, makroekonomik faktörlere bağlı olduğu söylenebilir. Fakat
bu varsayım doğru olmayabilir ve banka yönetimlerindeki yanlış uygulamalar, pek çok durumda sistemik
bankacılık krizlerine ve hatta finansal krizlere yol açabilir. Sistemik bankacılık krizi, bir veya birkaç
bankanın, önemli işlevlerini yerine getirememesi durumunun bütün sisteme yayılmasını ifade eder.
Kötü yönetim, bankanın teknik olarak yanlış yönetilmesinden kaynaklanabilir. Eğer verilen kredi,
banka sermayesine nispeten yüksek miktarda ise; banka, faaliyetlerini iyi bilmediği ya da yeterli
donanıma sahip olmadığı coğrafi bölge veya iş alanlarına doğru genişletmişse; verimsiz bir kredilendirme
politikasına sahipse teknik olarak yanlış yönetilmektedir. Kredi verme politikasının verimsiz olması,
banka yönetiminin, kredi verdiği kişi ya da kuruluşları seçerken seçici davranmamasından, örneğin büyük
miktarda krediyi tek bir kişiye, gruba, sektöre ya da bağlı kuruluşlarına vererek, riski bu alanlarda
yoğunlaştırmasından; kredi alanlar hakkında yapılan finansal araştırmanın yetersizliğinden kaynaklanır
(De Juan, 2003).
Banka yönetiminin, sorunlarına çözüm ararken, zaman kazanmak ve kontrolü kaybetmemek amacıyla
finansal tablolar üzerinde makyaj yaparak zararları gizlemesi, bir başka kötü yönetim biçimidir. Banka
sahibinin batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı durumda başvuracağı en kötü yönetim uygulaması ise,
banka parasını kendi şirketlerine aktarmak ve şirketlerini başkasına devrederek dolandırıcılık yapmaktır
(De Juan, 2003).
Sermaye Yetersizliği
Banka bilançolarının pasif kısmı büyük ölçüde borçlardan (mevduatlardan) meydana geldiği için,
bankaların yatırımlarının kaynağını ağırlıklı olarak mevduat sahiplerinin tasarrufları oluşturur. Bu
durumda bankaların sahip oldukları sermaye miktarının, riskli faaliyetler sonucunda oluşabilecek zararları
karşılayacak ölçüde olması gerekir. Çünkü faaliyetler neticesinde oluşan zarar, sermayeyi aştığı takdirde
banka teknik olarak iflas etmiş sayılır (Kalaycı, 2010).
Gerekli yasal altyapının olmadığı ülkelerde, sermaye bakımından güçlü olmayan bankaların sektöre
rahatça girebilmeleri mümkün hâle gelir. Bu durum, hem sektörün tamamı açısından tehlike arz eder, hem
de olası bir kriz hâlinde likidite sıkışıklığının yayılmasına sebep olur (Erdoğan, 2002).
Bankaların krizlere ve finansal kırılganlığa karşı dayanıklılığını arttırmak üzere ve finansal istikrarı
sağlamak amacıyla uymaları gereken temel kriterleri içeren, bankacılık sektörünün uluslararası kabul
gören Basel I ve Basel II kriterleri, bankaların faaliyetleri esnasında karşılaştıkları veya karşılaşmaları
olası risklere karşı yeterli özkaynak bulundurmalarına ilişkin düzenlemeleri kapsar. 1988 yılında kabul
edilen Basel I kriterleriyle, bankaların kredi verirken belirli esasları uygulaması ve risk üstlenme
katsayılarının belirli bir değerin üstünde olmaması önerilmiş, bunu sağlamak için banka sermayesinin risk
96
www.hedefaof.com
ağırlıklı aktiflere oranına %8 alt sınır getirilmiştir. Bu durumda kredi verecek olan banka, sermayesinin
en fazla 12,5 katı kadar risk alabilecektir. Böylece yeni kredi tahsis etmek durumunda olan banka, eğer
risk katsayısını tamamlamışsa sermaye artırımına gitmek zorunda kalacaktır. Bu zorunluluk, yeni kredi
maliyeti olarak müşteriye yansıyacaktır. Basel I sermaye yeterlilik oranı, yasal sermaye, kredi riski ve
piyasa riski esas alınarak hesaplanır. Müşterinin kredi talebinin olumlu cevaplandırılabilmesi için
özkaynakların kredi riski ile piyasa riski toplamına bölünmesi neticesinde ortaya çıkan değerin, bankanın
sermayesinin %8’ine eşit veya daha büyük olması gerekir. Aksi takdirde kredi talebi olumsuz
karşılanmalıdır (Arslan, 2007; BCBS, 2006).
Bankalara Devlet Müdahelesi
Kamu bankaları ve özel bankalar devlet tarafından yönlendirmeye maruz kalabilmektedir. Devlet, kamu
bankalarını, kâr amacı gütmekten çok, zor durumdaki sanayi alanlarını sübvanse etmeye; özel bankaları
ise, kamu kağıdı almaya, munzam karşılıklarını artırmaya, belli sektör veya kişilere kredi açmaya
zorlayarak yönlendirebilmektedir (Uyar, 2003).
Devletin bankalara müdahalesi, belli sektörleri geliştirmeye yönelik olmakla birlikte, sermayenin
verimsiz bir şekilde dağıtılmasına, para politikasının etkinliğinin azalmasına ve mali disiplinin
bozulmasına sebep olabilmektedir (Llewellyn, 2002).
Siyasi otorite tarafından politik kaygılarla, bankacılık için gerekli şartları taşımayan kişi veya
kurumlara banka kurma izni verilebildiği gibi, batık bankaların faaliyetine devam etmesine göz
yumulabilmektedir (Kalaycı, 2010; Brown and Dinç, 2005). Bu durum, sektörde haksız rekabetin
doğmasına sebep olup, bankaların etkin çalışmalarını engellemektedir.
Mevduat Sigortasının Yüksek Olması
Bankacılık sistemini korumak ve güvenilir kılmak amacıyla gerçekleştirilen mevduat sigortası
uygulaması, devletin bankalara müdahale yöntemlerinden biridir.
Mevduata sigorta uygulamasının olmaması bankalara karşı güvensizliğe sebep olurken; tam güvence
sağlanması, mevduat sahiplerinin banka seçiminde özensiz davranmalarına, banka sahiplerinin ise fon
toplamada ve kredilendirmede yüksek risk almaktan kaçınmamalarına yol açabilir. Dolayısıyla mevduata
sınırsız sigorta, ancak kriz dönemlerinde ve geçici olarak uygulanmalı, sınırsız sigortanın kaldırılmasında
zamanlama, bir krize yol açmayacak şekilde doğru yapılmalıdır (Uyar, 2003; Goldstein and Turner,
1996).
Makroekonomik Nedenler
Faiz Oranlarındaki Değişim
Faiz oranlarındaki değişim sonucunda kârlılığın azalması veya ülkeye duyulan güvenin kaybolması
nedeniyle sermaye hareketlerinde dalgalanmalar oluşabilmektedir. Ülkeye giren yabancı sermayenin, faiz
oranlarındaki değişimle birlikte geri çekilmesi ise bankaları zor durumda bırakabilmektedir (Uyar, 2003;
Kalaycı, 2010).
Faiz oranlarındaki herhangi bir değişiklik, varlık ve yükümlülüklerin şimdiki değerlerinin
değişmesine neden olurken, vade uyumsuzluğu ne kadar büyük ise bankanın faiz riski ile karşı karşıya
kalması o kadar kolay olmaktadır. Faiz riski, banka sermayesinin ve belirli fonların kaybedilmesi veya
küçülmesine neden olacağından bankaların kırılganlık düzeyini artırmaktadır (Uzunoğlu, 2005; Goldstein
and Turner, 1996).
Ayrıca uluslararası faiz oranlarındaki değişim, gelişmekte olan ülkelerin fon maliyetini etkilemekte ve
sermaye hareketlerinde değişime sebep olarak banka krizlerine yol açabilmektedir.
Bankalar, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan kaynaklanan riskten
korunmak için hangi yöntemlere başvurabilirler?
97
www.hedefaof.com
Döviz Kurlarındaki Değişim
Döviz kuru rejimleri, bankaların aktif ve pasiflerinin gerçek değerlerini değiştirebilmekle birlikte, Merkez
Bankalarının zor durumdaki bankalara nihai borç verme rolünü de etkileyebilmektedir.
Sabit kur rejimleri, bankacılık sektörünün dışsal şoklara karşı kırılganlığını artırıcı etki yaparak,
ödemeler dengesinde açık verilmesine, para arzının azalmasına ve yerel faizlerin yükselmesine neden
olabilmektedir. Merkez Bankası yeterli döviz rezervine sahip değilse, sabit kur rejimi dolayısıyla
faizlerde ve borçlanma gereğinde ciddi artışlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durum, bankaların mali
yapılarını bozarak, gelişmekte olan bir ülkeyi büyük ölçekli bir krize sokabilmektedir (Uyar, 2003).
Döviz kurunun yükselmesi, kredi maliyetlerinin artmasına yol açtığından, döviz yükümlülüğü olan
bankaların ya da yabancı para cinsinden borçlanmış olan şirketlere kredi veren bankaların, bu şirketlerin
yükümlülüklerini yerine getirememeleri nedeniyle zarar etmelerine sebep olmaktadır. Bu şartlar altında
banka iflasları ortaya çıkabilmektedir.
Arz ve Talepteki Değişim
Bankacılık sektörü arz ve talebe karşı duyarlıdır. Bankalara olan güvenin azalması dolayısıyla ya da diğer
nedenlerle tasarruf sahiplerinin paralarını bankalarda değerlendirmek istememeleri sonucu nakit girişinin
azalması, bankaların kullandırdıkları kredilerde azalmaya sebep olmakta ve bu durum ekonominin
bütününü etkileyebilmektedir.
Sektöre olan güvenin sarsılması ve makroekonomik istikrarsızlıklar dolayısıyla tasarruf sahiplerinin
mevduatlarını çekmek istemeleri de bankaları zor durumda bırakabilmektedir. Bankaların, mûdîlerin
mevduat çekme taleplerini karşılayacak kadar nakit tutma gereksinimi vardır. Bununla birlikte tuttukları
nakit düzeyi fazla olursa atıl para bulundurmuş olurlar. Dolayısıyla bankalar iyi bir nakit yönetimi
politikasıyla kârlılıklarını engellemeyecek ve talepleri karşılayabilecek ölçüde likit olmalıdırlar. Normal
şartlar altında likidite dengesini sağlamak mümkün olsa da, belirsizlik ortamında mevduat çekme talebi
yüksek olabileceğinden, dengeyi sağlamak zorlaşabilmekte ve bu durum bankaların mali bakımdan zor
durumda kalmasına ve bankacılık krizine neden olabilmektedir (Uyar, 2003).
Enflasyon
Yüksek oranlı enflasyon dönemlerinde, banka öz kaynaklarının reel büyüklüğü, kaynak maliyetleri,
işletme giderleri ve reel olarak kârları azalmaktadır. Dolayısıyla bankacılık sektörü ciddi sorunlarla
karşılaşmaktadır (Parasız, 2000).
Enflasyon nedeniyle nakit bulundurmanın maliyeti yükseldiğinden, bankalar yasal karşılıklar dışında
nakitte kalmamaya çalışmaktadırlar. Bu durum, bankaların likidite sıkışıklığına düşmelerine yol
açabilmektedir. Ayrıca bankalar kaynaklarının büyük bölümünü, kredi olarak kullandırmaktan ziyade,
getirisi yüksek ve risksiz devlet iç borçlanma senetlerine bağlamaktadırlar. Dolayısıyla yüksek
enflasyonun, bankaların asıl işlevlerini yerine getirmesine engel olduğu yargısına varılabilir (Uyar, 2003).
Hızlı enflasyon dönemlerinde bankacılık sektörünü etkileyen diğer önemli bir sorun ise problemli
kredilerin artmasıdır. Çünkü artan faiz yükü dolayısıyla bankalar açısından alacakların tahsili
sınırlanmaktadır. Vadesinde ödenmeyen alacaklar, hem banka kaynaklarının akışkanlığını azaltmakta,
hem de kaynak maliyetinin artmasına yol açmaktadır (Parasız, 2000).
Dezenflasyon politikaları (fiyatlardaki artış hızını düşürmeye yönelik politikalar) sonucunda,
enflasyonun hızla düşmesi de bankalar için bir risk unsurudur. Çünkü düşük enflasyon dönemlerinde,
yüksek enflasyonun sebep olduğu belirsizlikler ortadan kalkacağından özel kesim yatırımları ve kredi
talebi artar, kaynaklar kredilere yönlendirilir. Bu durumda artan rekabetle faizler düşer ve bankaların kâr
marjlarında daralma ortaya çıkar. Düşük enflasyon ve faizin, bankaların yüksek faizli devlet iç borçlanma
senetlerine yatırım yapma olanağını ortadan kaldırması dolayısıyla, bankalar arası rekabet artar, daha
fazla kâr elde etmek isteyen bankalar daha fazla risk almak durumunda kalırlar ve mali yapısı güçlü
olmayan bankaların hareket gücü azalır (Uyar, 2003).
98
www.hedefaof.com
Dış Ticaret Hadlerindeki Değişim
Ticaret hadlerinde meydana gelen değişim, dış ticaret yapan firmaların aldıkları kredileri geri ödemelerini
zorlaştırabileceğinden bankaları yakından ilgilendirmektedir. Özellikle kısa vadeli dış borç düzeyi yüksek
olan ülkelerde, ticaret hadlerinde meydana gelen bozulmalar bankacılık krizinin ortaya çıkmasını
hızlandıran sebeplerdendir (Altıntaş, 2004).
Üçüncü bir ülkede meydana gelen devalüasyon gibi sebeplerden dolayı mukayeseli üstünlüğün bir
başka ülkeye kaptırılması, ihracat yapan sektörleri ve bu sektörlere kredi veren bankaları etkilemektedir
(Uyar, 2003).
İhracata dayalı ülkelerde, dış ticaret hadlerinin bozulması hâlinde vergi gelirleri ve yerli talep de
azalmaktadır. Bu durum tüm sektörlerin kârlılığını olumsuz etkilediği için şahıs ve firmalar bankalara
olan yükümlülüklerini yerine getiremeyebilirler. Dolayısıyla ticaret hadlerinin durumu bankacılık
problemlerini tahmin etmede kullanılan göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir (Kalaycı, 2010).
Ekonomik Büyüme
Bankalar, tasarruf fazlası olan birimlerden tasarruf açığı olan birimlere fonların aktarılmasını sağlayarak
aracılık görevini yerine getirmekte ve böylece büyümeye katkıda bulunmaktadırlar. Banka kredileri
büyümeyi artırıcı etki yaparken, ekonomideki büyüme de banka kredilerinde artış sağlamaktadır.
Küçülme dönemlerinde ise banka kredilerinde azalış olmaktadır. Fakat özellikle kriz dönemlerinde
kredilerin, büyümedeki gerilemeye nazaran daha fazla azaldığı gözlenmektedir (Uyar, 2003).
Finansal Serbestleşme (Finansal Liberalizasyon)
Bankacılık sistemi serbestleştikçe daha hassas ve duyarlı bir yapıya sahip olacağından, bir bankada ya da
başka bir kurumda ortaya çıkacak krizin ekonominin geneline yayılma olasılığı yükselecektir. Bankacılık
sistemi, serbestleşme ile dış dünyaya açıldığı için, yabancı ekonomilerdeki gelişmelerden de hızla
etkilenmektedir (Karacan, 1996).
Finansal serbestleşme, ekonomide borcun büyümesine, belirsizliğin artmasına, yeni finansal araçların
ortaya çıkmasına, bazı kurumların aşırı hızlı büyümesine, niteliksiz girişimcilerin sektöre kolaylıkla
girmesine ve finansal kurumlar arasında sınırların kalkmasına sebep olmaktadır. Kısa zamanda çok sayıda
küçük bankanın sektöre girmesi, rekabetin artmasına, banka kârlarının azalmasına, bankaların daha fazla
risk almalarına ve krize daha duyarlı hâle gelmelerine yol açmaktadır. Dolayısıyla sektörde yeterli
gözetim ve denetim mekanizmaları oluşturulmamışsa, serbestleşme sonrasında ülkeye giren fonlar
verimli yatırımlar yerine spekülatif alanlara aktarılmışsa, verilen kredilerin geri ödenmeme riski ve
yabancı sermayenin ülkeyi terk etme riski artmakta, bu durumda kriz tehlikesi büyümektedir (Karacan,
1996; Kalaycı, 2010).
Özellikle iyi bir denetim mekanizmasının olmadığı ve yeterli
düzenlemenin yapılmadığı ülkelerde ahlaki risk ve aşırı borçlanmanın bankacılık
krizlerine neden olduğu görülmüştür. 1982’de Türkiye’de ve 1979’da Arjantin’de ortaya
çıkan bankacılık krizleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir (Uyar, 2003).
Bankacılık Krizlerinin Etkileri
Bankacılık sektöründe meydana gelen krizlerin mevduat sahipleri, hissedarlar ve ekonomideki diğer
aktörler üzerinde çeşitli etkileri vardır. Banka hissedarları, sahip oldukları varlıklar değer kaybettiği veya
tamamen değersiz hâle geldiği için; mevduat sahipleri ise, tasarruflarının tamamını ya da bir kısmını
kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldıkları için krizden olumsuz etkilenmektedirler. Fon ihtiyaçları
dolayısıyla bankaya bağımlı olan borçlular, alternatif fon temin edecek kaynak bulmakta sıkıntı
yaşayabilmektedirler. Ayrıca krizin çözümü için kamu sektöründe başvurulan uygulamalara bağlı olarak,
vergi mükellefleri için doğrudan bir maliyet doğabilmektedir. Bankacılık krizlerinin ekonominin
bütününe yaptığı olumsuz etki ise, gelir ve refah düzeyinin düşmesine sebep olmaktır (Hoggart vd.,2001).
Bankacılık krizlerinin etkileri aşağıda başlıklar hâlinde ele alınmaktadır.
99
www.hedefaof.com
Mevduat Sahiplerinin Bankalara Hücumu
Mevduata sigorta uygulamasının olmaması veya sigorta limitlerinin düşük olması dolayısıyla
mevduatlarının güvencede olduğundan endişe eden mûdîler, mevduat çekme taleplerinin bankalar
tarafından karşılanamayacağını düşünerek aynı anda bir ya da birden fazla bankaya para çekmek üzere
başvururlar. Bu hücumun birden fazla bankada ortaya çıkması, bir nevi domino etkisi yaratarak sektörde
sistemik riskin oluşumuna ve panik hâline neden olabilmektedir (Schwarcz, 2008). Sistemik risk; bir ya
da birkaç kurumdan ziyade bankacılık sisteminin veya finansal sistemin tamamını etkileyen; beklenmedik
bir şekilde ortaya çıkan ve finansal piyasalarda bilgi kirliliğine yol açarak verimli yatırımlara kaynak
aktarımını engelleyen olay olarak tanımlanmaktadır (Bartholomew and Whalen, 1995; Mishkin, 1995).
Meydana gelen sistemik risk banka iflaslarına yol açabilmektedir. Bankaların iflası ise kredi verenler,
alanlar ve mevduat sahipleri açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Kredi verenlere borçların
ödenmemesi, kredi alanlardan borçlarının istenmesi, piyasada likidite yetersizliği algısına ve sorununa
neden olmaktadır. Bu durum, sadece iflas eden bankadan değil, durumu son derece iyi olan bankalardan
para çekilmesine, sistemik riskin artmasına, sistemde kredi sıkışıklığına ve ekonomik faaliyetlerin
çökmesine sebep olabilmektedir (Erdönmez, 2001).
Bankaların Varlıklarını Zararına Satması
Mevduat sahiplerinin hücumu dolayısıyla bankaların nakit rezervlerini aşan mevduat çekme talebi ortaya
çıkmaktadır. Bankalar, ortaya çıkan bu talebi kısa sürede karşılamakta zorluk çekip, likidite yetersizliği
sorunu yaşayabilmekte; bu sorunu aşmak ve mevduat çekme talebini kısa sürede karşılamak zorunda
oldukları için, varlıklarını düşük fiyatla ya da zararına elden çıkarmak durumunda kalabilmektedirler.
Mevduat Kaçışı
Mevduat sahipleri, panikle bankalardan çektikleri paralarını çeşitli alternatifler doğrultusunda
değerlendirirler. Aşağıda açıklanan söz konusu alternatifler, bankacılık sistemi ve ekonominin geneli
üzerinde önemli etkilere sahiptir (Benston vd., 1986; Karacan, 1996):
•
Mûdîler, bütün bankalara olan güvenleri sarsılmamışsa, sigorta kapsamında olmayan ya da
sigorta limiti düşük olan mevduatlarını, güvenmedikleri bankalardan çekip güvendikleri
bankalara yatırabilirler. Bu durumda panik hâli yayılmadığı için sadece mevduatların çekildiği
bankalarda likidite sorunu ortaya çıkar ve bankanın sahipleri bundan zarar görebilir. Mevduat
kaçışı genellikle küçük bankalardan büyük bankalara, özel bankalardan devlet bankalarına doğru
gerçekleşir. Eğer ülkede siyasal olarak güvenilirlik azalmışsa, mevduat yurt dışındaki bankalara
kaçabilir.
•
Mevduatlarını nakit olarak çeken mûdîler, bununla devlet tahvili ve hazine bonosu gibi daha
güvenli menkul kıymet satın alabilirler. Bu durumda güvenilir menkul kıymetlerin fiyatı
yükselirken, daha az güvenilir olan menkul kıymetlerin fiyatı ise düşer ve banka faizleri
yükselir. Daha güvenilir menkul kıymetlere yönelenler sadece mevduat sahipleri değildir, çünkü
bankalar da devlet tahvili gibi güvenilir menkul kıymetlere yönelir ve ayrıca riski düşük
müşterilere kredi açarlar.
•
Mûdîler, bütün bankalara olan güvenleri sarsılmışsa, paralarını diğer bankalara yatırmak yerine
nakit olarak ellerinde tutmayı tercih edebilirler. Bu, parayı bankacılık sisteminin dışına çıkarmak
demektir. Eğer hükümet müdahalesi söz konusu değilse, bankacılık sisteminin rezervleri erir ve
finansal zorluk içinde olmayan bankaların da zorluk içinde olduğuna yönelik değerlendirmeler
yapılır. Böylece nakte yönelme yaygınlaşır. Bu döngü, likidite yetersizliği sorununun
yayılmasına, paniğin artmasına ve ekonominin tamamının olumsuz etkilenmesine sebep olur.
Ayrıca eğer ulusal paraya güven sarsılmışsa ve enflasyon oranları yüksek ise, ulusal para yerine
yabancı para cinsinden nakte yönelme söz konusu olur.
100
www.hedefaof.com
Kamu Maliyesi Açısından Ek Maliyet
Bankacılık krizlerinin en önemli etkilerinden biri, krizin kamu maliyesine olan maliyetidir. Vergi
ödeyenlerden banka ortaklarına ve mevduat sahiplerine bir servet transferi olarak da yorumlanan bu
maliyet (Esen, 2005),
•
Bankacılık sistemini yeniden yapılandırma harcamalarını,
•
Mevduat sahiplerine garanti kapsamında yapılan ödemeleri,
•
Hükümet ve Merkez Bankası tarafından tahvil ihracını ve bankalara verilen sermaye desteğini,
•
Batık ve donuk kredilerin satın alınması amacıyla yapılan harcamaları içerir.
Bankacılık krizlerinin gelişmiş ülkelere nazaran, gelişmekte olan
ülkelerde daha şiddetli yaşandığı ve maliyetinin daha yüksek olduğu araştırmalarla tespit
edilmiştir (Caprio and Klingebiel, 1997; Dziobek and Pazarbaşıoğlu, 1997).
Bankacılık krizlerinin gelişmekte olan ülkelerde daha şiddetli
yaşanmasının sebepleri neler olabilir? Araştırınız.
Üretim Kaybı
Bankacılık krizleri, üretim ve milli geliri, para kanalı ve kredi mekanizması aracılığıyla etkilemektedir.
Kriz dolayısıyla para stokunda oluşan beklenmedik bir daralmanın ekonomik durgunluğa yol açması, para
kanalıyla üretimin etkilenmesi durumudur. Zayıflayan bir bankacılık sisteminde, hem bazı bankalar
piyasadan çekildigi hem de mevcut bankalar sermaye baskısı altında kaldığı için kredi arzı azalmaktadır.
Kredi arzının daralması dolayısıyla hane halkının ve işletmelerin harcamalarının azalması ve üretimin
daralması, bankacılık krizlerinin kredi mekanizması aracılığıyla üretim üzerindeki olumsuz etkisini ifade
eder (Esen, 2005). Bir başka ifadeyle, bankacılık sisteminde meydana gelen kriz, sistemde kredi
sıkışıklığına, bu da sanayi, ticaret ve hizmet sektöründeki yatırımcıların ihtiyaç duydukları krediden
mahrum kalmalarından dolayı yatırım yapamamalarına ve ekonomik faaliyetlerin gerilemesine sebep
olur.
Bankacılık krizlerinin sebep olduğu üretim kayıplarının tespit edilmesinde, GSMH’deki azalış dikkate
alınmaktadır.
Yapılan araştırmalar, ikiz kriz olması, yani bankacılık krizi ve döviz
krizinin aynı anda yaşanması hâlinde, üretimdeki azalışın daha da arttığını ortaya
koymaktadır (Bardo vd., 2001; Hutchison and Neuberger, 2000).
Bankacılık Krizlerinin Çözümü İçin Başvurulan Yöntemler
Yarattığı etkiler itibarıyla ekonomik yapıyı, finansal yapıyı ve istikrarı olumsuz etkileyen sistemik
bankacılık krizlerinin çözümü için, sisteme sorumlu otoriteler tarafından müdahale edilir. Sektöre yapılan
müdahaleler sayesinde kredi sistemine duyulan güveni tazelemek, genel finansal ve ekonomik istikrarı
tesis etmek mümkün hâle gelir. Bankacılık sektörüne yapılan müdahaleden kasıt, sistemin eksiklerinin
belirlenmesi ve yeniden yapılandırılarak güçlendirilmesi için bir takım yöntemlerin uygulamaya
koyulmasıdır. Bu yöntemler üç temel kategoride toplanabilir:
101
www.hedefaof.com
Tablo 4.1: Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında kullanılan yöntemler
YÖNTEMLER ve TEMEL
AMAÇLARI
ÖRNEK YÖNTEMLER
Merkez Bankasının bankalara likidite sağlaması
Devletin mevduat sigortası sağlaması
Devlet desteği (tahvil, kredi vb.)
Özel sermaye desteği
Banka yönetiminin değiştirilmesi
Daha etkin personel kadrosunun oluşturulması
Güçlü yabancı bankaların sisteme girmelerine izin verilmesi
Tasfiye
Birleşme/küçülme
Sorunlu aktiflerin yönetimi
Özelleştirme
Kurumsal yeniden yapılandırma
MALİ
Bankalara acil mali desteğin
sağlanması
OPERASYONEL
Yönetim ve etkinliğin
geliştirilmesi
YAPISAL
Rekabetin yeniden sağlanması
Kaynak: Dziobek, 1998.
İlk kategoride yer alan mali yöntemler, bankaların mali yapılarında ortaya çıkan sorunları çözmek
amacıyla gerçekleştirilen doğrudan mali transferleri kapsar. İkinci kategoride yer alan operasyonel
yöntemler, bankaların kurumsal olarak daha etkin ve verimli bir şekilde yönetilmesini sağlamak amacıyla
gerçekleştirilen uygulamaları kapsar. Üçüncü kategoride yer alan yapısal yöntemler, bankacılık
sektöründe rekabetin yeniden sağlanması amacıyla gerçekleştirilen uygulamaları kapsar.
Bu uygulamaların gereçekleştirilebilmesi için devlet müdahalesini mümkün kılacak yasal bir sürecin
oluşturulması gerekir. Zira bankacılık krizlerinin çözümlenmesinde atılacak en önemli adımlardan biri,
bankaların düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin daha sıkı kuralların uygulanması ve standartların
oluşturulmasıdır. Dolayısıyla bankaları düzenleyen ve denetleyen kuruluşların etkinlikleri denetlenmeli,
uyguladıkları kural ve standartlar gözden geçirilmelidir. Bankacılık krizlerini çözmek üzere atılacak bir
diğer önemli adım ise, bankaların yeniden yapılandırılmasında devlet müdahalesine yasal bir dayanağın
oluşturulmasıdır. Bunun için sürecin mevcut yasal çerçeveyle uyumunun sağlanması, yeni kanunların
çıkarılması ya da mevcut kanunların değiştirilmesi gerekebilir (Erdönmez, 2001).
Mali Yöntemler
Likidite Desteği
Kriz hâlinde bankalar borç bulmakta zorlanır, interbank piyasasından buldukları fonlar için ise yüksek
faiz ödemek durumunda kalırlar. Bu durumda Merkez Bankası, likidite yetersizliği olmakla birlikte
ödeme gücü olan bankalara likidite desteği sağlar. Fakat krizin sisteme yayılması sebebiyle, likidite
sıkışıklığı yaşayan bankaların ödeme gücünün olup olmadığını tespit etmek zorlaşır.
Merkez Bankası bankacılık sektörüne; zorunlu karşılıkları azaltma, kredi kullandırma, reeskonta konu
menkul kıymetlerin çeşitliliğini artırma ve döviz cinsinden kredi kullandırma yöntemleri aracılığıyla
likidite sağlar (Dziobek, 1998).
Sağlanan likidite desteğinin, sınırsız ya da açık uçlu olduğunda genellikle krizin mali yükünü artırdığı
gözlenmiş olmakla birlikte; ekonomide paniğin önlenmesini ve üretim düşüşünün azalmasını sağladığı da
tespit edilmiştir (Hoggart vd., 2004).
Devletin Sağladığı Mevduat Sigortası
Mevduatın sigortalanması, devletin bankacılık sistemine olan güveni tazelemek amacıyla bankaların,
mevduatları geri ödeyeceklerini kısmen ya da tamamen garanti altına almasıdır.
Kısmi mevduat sigortalarının yetersiz olması hâlinde tam garanti yoluna başvurulmalıdır. Verilen
garantilerin bankacılık sektörüne güven kazandırmakta yeterli olup olmayacağı, devletin krizin çözümü
için atacağı adımlarda istikrarlı olmasına bağlıdır. Bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması,
garanti kapsamına alınan mevduat ve hesap türlerinin, garanti süresinin açık ve net bir biçimde
belirlenmesi önem arz eder (Erdönmez, 2001).
102
www.hedefaof.com
Devletin Mali Desteği
Devletin acil yardım yöntemlerinden biri de, krizden etkilenen fakat varlığını sürdürebilecek nitelikteki
bankalara mali destek sağlamaktır. Devlet, bankaların yeniden yapılandırılması sürecinde bankalardan
hisseler alarak bunların sermaye yapılarını iyileştirebilir. Bankanın hisse senetlerinin çoğunu satın aldığı
takdirde devlet, banka yönetimini değiştirebilir ve sorunlu kredi portföyünü iyileştirebilir. Hisse senedi
almanın sağladığı avantaj, banka kâr ettiğinde bundan pay elde etme olanağına sahip olmaktır.
Devlet, bankalara genellikle karşılıksız olarak, bazen de bankanın kötü kredileriyle değiştirilmek
üzere kamu kağıdı ihraç ederek banka aktiflerinin kalitesini yükseltebilir. Bu uygulamanın en yaygın
örneği, takipteki kredilerin, kamu borç kağıtlarıyla değiştirilmesidir.
Bankalara tahvil ihraç etmek yerine, düşük faizli krediler kullandırmak suretiyle de mali destek
sağlanabilir. Bu yöntem, banka bilançolarına tahvillerle aynı etkiyi yapmakla birlikte, bankalara daha
hızlı likidite transferinin yapılmasına olanak tanır.
Devlet, zayıf bankalara fon aktarımı yaparak, bunların likidite durumlarını iyileştirebilir. Fakat mali
durumu güçlü olan bankalardan, zayıf olan bankalara fon aktarımı yapıldığında, fonun çekildiği bankalar
açısından sorunlar oluşabilmektedir (Erdönmez, 2001).
Özel Sermaye Desteği
Durumu bozuk olan bankalara sermaye desteği, devletten önce banka sahipleri ya da hissedarları
tarafından sağlanmalıdır. Fakat hissedarların sağlaması gereken desteği ertelemesi, bankanın mali
durumunun daha çok bozulmasına, sorunun ve zararın boyutlarının büyümesine sebep olabileceğinden,
bazı ülkelerde yasal olarak bankanın sermaye artırımı yapması zorunlu hâle getirilmiştir. Örneğin bazı
ülkelerde özel yasayla Mevduat Sigorta Fonuna ve Merkez Bankasına sorunlu bankalara müdahale yetkisi
tanınmak suretiyle, bankalar sermaye artırımı yapmak zorunda bırakılmıştır.
Özel sermaye desteği ile bankaların yeniden yapılandırılması, sermayedarların mali gücüne ve
yatırımcıların bankalar hakkındaki beklentilerine bağlı olmakla birlikte, bazı ülkelerde yeni hissedarların
eski hissedarlara göre yükümlülükleri azaltılmış ve devletin yapmış olduğu destek tamamen ödenene
kadar, eski hissedarların kârdan pay almaları engellenmiştir (Dziobek, 1998).
Operasyonel Yöntemler
Banka Yönetiminin Değiştirilmesi
Bankanın mevcut yönetiminin başarısız ve yetersiz olması ya da mevcut yönetime güvenin yitirilmesi
hâlinde, sorunları çözebilmek ve finansal disiplini sağlayabilmek için banka yöneticileri değiştirilir.
Yönetimi kamudan ya da özel sektörden uzmanlar devralır.
Daha Etkin Personel Kadrosunun Oluşturulması
Yeniden yapılandırmanın başarılı olabilmesi için sadece bankanın mevcut yönetiminin değiştirilmesi
yeterli olmaz. Bunun için banka çalışanlarının da uzman, etkin ve verimli olması gerekir. Dolayısıyla
çalışanlara yönelik eğitim programları, verimsizliği önleyecek istihdam politikaları aracılığıyla banka
personelinin etkinliği artırılabilir.
Güçlü Yabancı Bankaların Sisteme Girmelerine İzin Verilmesi
Güçlü yabancı bankaların ulusal bankacılık sektörüne girişine imkân tanınması ya da girişinin
kolaylaştırılması, sektördeki rekabeti ve verimliliği artırıcı etki yapacağı için operasyonel yapılandırmada
önem taşır.
103
www.hedefaof.com
Yapısal Yöntemler
Tasfiye
Mali yapısı bozuk ve faaliyetlerini devam ettiremeyecek durumda olan bankaların kapatılması sürecine
tasfiye denir. Bu süreçte banka kapatılır ve mevduatın sigorta kapsamındaki tutarı ödenir, aktifler likit
hâle getirilir, tüm varlıklar tasfiye edilir. Tasfiye sonunda kalan para ile sigorta kapsamında yer almayan
mûdîlere ve diğer kreditörlere ödemeler yapılarak banka borçları ödenir.
Kapatılması planlanan bankalar, bankacılık sistemini etkileyebilecek boyutta ise, bunların tasfiyesi
ödemeler sisteminin kilitlenmesine, kamu güveninin sarsılmasına ve finansal piyasaların olumsuz
etkilenmesine sebep olur (Dziobek, 1998). Bu nedenle tasfiyenin zamanlaması önem arzeder. Örneğin
mali krizin büyük olduğu zamanda tasfiye uygulamasının yapılması, mûdîlerdeki panik hâlinin artmasına,
dolayısıyla krizin etkilerinin her alanda daha da büyümesine sebep olabilir. Bununla birlikte sorunlu ve
iyileştirilmesi mümkün olmayan bankaların tasfiye edilmemesi, sorunların çözümünün gecikmesine,
zararın ve krizin boyutunun daha da büyümesine sebep olabilir.
Bankaların tasfiyesi, seçicilik gerektiren ve potansiyel olarak keyfi uygulamalara neden olan bir
yöntem olduğundan uygulanması zordur. Ödeme güçlüğü içindeki bir banka kapatılırken, aynı durumdaki
bir başka bankanın kapatılmaması ayrımcılık suçlamalarına yol açabilir. Bu durumda kapatma kararı
alınırken, bankanın mali durumunun zayıf oluşu ve tekrar eden sorunları göz önünde bulundurulmalıdır
(Dziobek, 1998).
Birleşme, Satın Alma ve Küçülme
Banka birleşmeleri, kanun elverdiği ölçüde gerçekleştirilen, birleşen bankaların faaliyetlerine devam
etmelerini sağlayan bir diğer yöntemdir. Birleşme sayesinde bankalar, pazar payını artırma, ölçek
ekonomisinden ve büyük olmanın kazandırdığı prestijden faydalanma, rekabet gücünü artırma ve
uluslararası piyasalara ulaşma imkânı yakalar (Uyar, 2003). Fakat farklı rekabet üstünlüğüne sahip
bankaların birleşmesi her zaman etkin bir çözüm olmayabilir. Özellikle kamu bankaları ve özel
bankaların birleşmesi durumunda, bunların ortak bir kurum kültürüne ulaşması ve aralarındaki teknik
sorunları çözmeleri çok maliyetli olabilmektedir (Dziobek, 1998).
Bazı dönemlerde devletin zoruyla ya da politik sebeplerle bankalar birleşebilmektedir. Bunun amacı
genellikle sorunlu bankanın mali açıdan güçlü olan bir başka bankayla birleşerek kapanmasını önlemek
ve sektöre istikrar kazandırmaktır. Fakat bu tür birleşmelerin amacına ulaşamadığı ve sağlam durumdaki
bankanın mali yapısını bozduğu örnekler gözlenmiştir (Dziobek, 1998).
Sorunlu bankaların başka kurumlar tarafından satın alınması ise bir başka çözüm yöntemidir. Bu
uygulamada satın alan kurum, bankanın bilançosunu tamamen ya da kısmen alabilir. Eğer bankanın tümü
satın alınırsa, bilançonun varlık ve borçları arasındaki piyasa değeri farkı, alıcı tarafından devletten
alınabilir. Banka kısmen satın alınırsa, satın alınmayan varlıklar tekrar satışa çıkarılır. Bu tür satın alım
uygulamalarında çoğu zaman devlet garantisi söz konusudur (Kalaycı, 2010).
Bankalar, kriz ortamında daha az ürünle faliyetlerine devam ederek küçülme stratejisi
uygulayabilirler. Bazı durumlarda bankanın ödeme güçlüğü çeken bölümü/bölümleri kapatılarak ya da
satılarak küçülme stratejisi uygulanabilir (Dziobek, 1998). Böylece bankalar kapanmaktansa, daha az
faaliyete ya da bölüme yoğunlaşarak varlığını sürdürebilir.
Sorunlu (Kötü) Aktiflerin Yönetimi
Sorunlu aktif, borçlunun sözleşme şartlarına uygun olarak yükümlülüklerini yerine getiremediği her türlü
alacak senedi ve krediden oluşur. Faiz oranlarında ve kurda meydana gelen artışa, borçlunun ekonomik
durumunun bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan borçluların ödeme yetersizliği, bankaların kredilerini
ve diğer alacaklarını sorunlu hâle getirir. Sorunlu hâle gelen aktiflerin yönetilmesinde bankalar çeşitli
yöntemlere başvururlar. Bunlar (Dziobek, 1998; Kalaycı, 2010):
104
www.hedefaof.com
•
Banka içinde aktiflerin iyileştirmesinden sorumlu ayrı bir birim ya da bankanın iştiraki
niteliğinde yeni bir aktif yönetim şirketi kurmak:
Bu yönteme göre, banka içinde ayrı bir birim kurulduğunda, sorunlu aktifler bu birim tarafından
yönetilir. Eğer bankanın iştiraki niteliğinde yeni bir aktif yönetim şirketi kurulursa, bunun
anlamı, bankanın iyi banka ve kötü banka olmak üzere ikiye ayrılacak olmasıdır. Bu durumda
sorunsuz varlıklar iyi bankada toplanırken, sorunlu aktifler kötü bankada toplanır. Kötü banka,
tahsil edilemeyen sorunlu kredilere yoğunlaşırken; iyi banka, sorunlu aktiflerden arınmış
olduğundan daha etkin bir biçimde faaliyetlerini sürdürebilir ve kaybedilen güveni geri
kazanabilir.
Gerek banka içinde bir birim oluşturulmasının ve gerekse iştirak niteliğinde yeni bir şirket
kurulmasının amacı, sorunlu aktiflere işlerlik kazandırarak, bunların iyileşmesini
hızlandırmaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için uygun yasal altyapının, etkin bir
bilgilendirme, muhasebe ve denetim mekanizmasının oluşturulmuş olması gerekir.
İyi banka- kötü banka ayırımı ilk kez 1984’te Continental Illinois
Bankasının (ABD) kurtarılmasında kullanılmıştır. ABD dışında bu yöntemi uygulayan
ülkelere örnek olarak Çin, Tayland, İsveç ve Norveç gösterilebilir.
•
Bankanın sorunlu aktiflerini mevuat sigorta fonu gibi bir devlet kurumuna aktarmak ya da
bunların alınması, yönetilmesi ve satılması için ayrı bir kamu kuruluşu olarak aktif yönetim
şirketi kurmak:
Bu yönteme göre, sorunlu aktiflerin alınması, yeniden yapılandırması ve satılması sorumluluğu,
mevcut bir kamu kurumuna ya da kamu kurumu olarak kurulan aktif yönetim şirketine verilir.
Bu yöntemin uygulanmasındaki amaç asgari maliyet ve azami kurum değerinin sağlanmasıdır.
Aktif yönetim şirketleri ayrıca, kamu sermayeli olup, devletin müdahale ettiği bankaların
özelleştirilmesini de kolaylaştırır. Çünkü şirket bir nevi kötü banka gibi görev yaptığından, söz
konusu banka, takipteki kredileri ve sorunlu aktifleri bu şirkete devrettikten sonra sorunlu
aktiflerinden kurtulur ve böylece özelleşmesi daha da kolaylaşır.
Bankaların sorunlu aktiflerinin bir devlet kurumuna aktarılmasının en
başarılı örneği “Savings and Loan (S&L) Crisis” olarak adlandırılan ve 1980’li yıllarda
ABD’de ortaya çıkan tasarruf ve kredi krizi nedeniyle iflas eden bankaların aktiflerinin,
Amerikan Federal Mevduat Sigorta Kurumuna devredildiği uygulamadır. Buna benzer
uygulama Japonya, Meksika ve İspanya'da da görülmüştür.Aktif yönetim şirketi kurma
yöntemi ilk kez yine ABD’deki aynı krizin son aşamasında uygulanmıştır. Bu yöntemi
doğrudan uygulayan diğer ülkelere örnek olarak Tayland, Endonezya, Malezya ve Kore
gösterilebilir.
Aktif yönetim şirketlerinin işlevlerini araştırınız.
Kamulaştırma
Bu yönteme göre, bankanın mali durumunun diğer yöntemlerle kurtarılamayacak derecede kötü olması ve
bu durumun bankacılık sisteminin tamamı açısından tehdit niteliğinde olması hâlinde, bankaya bir kamu
kuruluşu tarafından el koyulur.
Her ne kadar bu yönteme karşı olanlar kamulaştırılan bankaların, hükümet politikalarının bir aracı
hâline geldiğini ve tekrar özelleştirilmesinin zor olduğu görüşünde olsalar da, devletin bankalara el
koymasında amaç, bankayı rehabilite ettikten sonra özelleştirmektir (Kalaycı, 2010).
105
www.hedefaof.com
Özelleştirme
Ödeme güçlüğü içinde olan ve faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütemeyen kamu bankalarının, sistemdeki
diğer bankaları da tehlikeye sokmaması için başvurulan yollardan biri özelleştirmedir.
Özelleştirme ile kamu bankalarının, özel bankalara göre sahip oldukları ayrıcalıklar ortadan
kalkacağından ve rekabet bozucu etkilerinin önüne geçileceğinden, piyasa mantığına uygun ve adil bir
şekilde faaliyet göstermeleri mümkün hâle gelir.
Bankacılık sistemi açısından sağlayacağı fayda bir yana, özelleştirilen bankanın yeni sahiplerinin
gerek mali gerekse yönetim açısından yetersiz olması hâlinde, bankaya yeniden müdahale söz konusu
olabilir. Bu ise daha yüksek maliyete katlanmayı zorunlu kılar. Dolayısıyla özelleştirilecek olan bankayı
alacak kişilerin mali ve operasyonel yeterliliğe sahip olması gerekir. Ayrıca hızlı bir şekilde özelleştirme
yapmaktansa, önce özelleştirilecek olan bankanın mali ve operasyonel olarak yeniden yapılandırılması
gerekebilir. Çünkü özellikle kırılgan bir finansal yapıya sahip ülkelerde, kamu bankaları, özel bankalara
göre mevduat sahipleri nezdinde daha güvenilir bir konumdadır. Bu, olası bir panik hâlinde mûdîlerin
diğer bankalardan çektikleri mevduatlarını kamu bankalarına aktarmalarını sağlar. Böylece kamu
bankaları sayesinde para, sistemde tutulmuş ve daha paniğin yayılması ve büyümesi önlenmiş olur
(Dziobek, 1998; Uyar, 2003).
Kurumsal Yeniden Yapılandırma
Bankacılık krizlerinden bankalar gibi finansal kesimde faliyet gösteren kurumların yanı sıra; sanayi,
ticaret ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren firmalar da zarar görürler. Dolayısıyla birbiri ile etkileşim
içinde olan finansal ve reel kesim işletmelerinin yeniden yapılandırması birbirini tamamlayıcı özellikte
olan ve önemli bir konudur. Bankacılık krizi sonrasında faiz oranlarında ve kurlardaki artış, borç yükünün
ve batık kredilerin artmasına yol açtığından, reel kesimde faaliyet gösteren işletmelerin, kredi borçlarını
ödeyebilmeleri için kamu otoritesi tarafından yeniden yapılandırmaya tabi tutulmaları gerekebilir.
Bankacılık krizlerinde, ödeme güçlüğü çeken ve fakat varlığını sürdürebilecek olan işletmelere ve
borçlarına yönelik yeniden yapılandırma yöntemleri şöyle sıralanabilir (Karacan, 1996):
•
Firmaların kredilerini yeniden yapılandırma ve konsolide etmeyi özendirmek amacıyla Merkez
Bankasının bankalara düşük faizli kredi açması,
•
Ticari kredilen ve borçların yeniden yapılandırılması ve vadeye bağlanması için hükümet
tarafından bankalara sübvansiyon sağlanması,
•
Yabancı para üzerinden borçlananlar için tercihli kambiyo kurları, kambiyo swap operasyonları
için faiz sübvansiyonları,
•
Borçlular ve mevduat sahipleri için faiz oranları üzerinde kontrol,
•
Borçlulara teknik yardım,
•
Borcun yeniden finansmanı ve geçici borç moratoryumu için yasal düzenleme,
•
Ticari borçların bankalar tarafından sermayeye ya da iştirake dönüştürülmesi,
•
Problemli bir krediyi devraldıktan sonra Merkez Bankası ya da ilgili kamu otoritesi tarafından
birikmiş faiz ve anapara borcunun kısmen silinmesi.
Bankacılık Krizlerine Karşı Alınabilecek Önlemler
Bankacılık sistemini krizlerden uzak tutabilmek için izlenecek yollar, sistemin yer aldığı ülkenin genel
ekonomik ve politik durumuna, karşılaşılan sorunun büyüklüğüne ve etki alanına bağlı olarak değişir.
Örneğin mevduat sigortası yöntemi, münferit banka iflaslarının olması hâlinde etkin bir yöntem olabilir.
Fakat münferit banka iflaslarını aşıp, sistemik bir krizin oluşmasına yol açabilecek boyuta geldiğinde,
mevduat sigortası yöntemi krizi engellemek için yeterli olmayabilir (Karacan, 1996).
Bankacılık krizlerine karşı sistemi güçlendirmek ve korumak için alınabileck önlemler aşağıda
başlıklar hâlinde ele alınmaktadır.
106
www.hedefaof.com
Önleyici Denetim ve Düzenlemeler
Finansal sistemde faaliyet gösteren işletmeleri denetleyen kuruluşların olmaması ya da etkin bir şekilde
faaliyet gösterememesi, bankacılık krizlerinin sebeplerinden biridir. Dolayısıyla krize engel olabilmek
için alınabilecek önlemler arasında, bankacılık düzenleme ve denetleme sisteminin oluşturulması yer alır.
Bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu olan kuruluşların yeterli yetkiye
sahip olması ve bağımsız olması gerekir.
Türkiye’de
bankacılık
sektörünün
düzenlenmesi
ve
denetlenmesindeki parçalı yapının ortadan kaldırılarak etkinliğin artırılması ve bağımsız
bir karar alma mekanizmasının oluşturulması amacıyla, idari ve mali açıdan özerk
nitelikteki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuştur. Bu kurum,
Bankacılık Kanununun uygulanmasına ilişkin temel ilkeleri, Avrupa Birliği Direktifleri,
Basel-II ve Uluslararası Muhasebe Standartları gibi uluslararası standartları göz önünde
bulundurarak düzenler ve denetime tabi kuruluşları denetler. Böylece finansal
piyasalarda güven ve istikrar sağlanmaya çalışılır (BDDK, 2012).
Erken Uyarı Sistemleri
Erken uyarı sistemleri, çok sayıda bankanın bulunduğu ülkelerde, sorunlu bankaların belirlenmesinde
denetim kuruluşları tarafından kullanılır.
Bir tür ön eleme sistemi olan erken uyarı sistemlerine, çoğu tek
şubeli yerel bankalardan oluşan ve çok sayıda bankanın yer aldığı ABD’de, bankaların
yerinde denetimi zor olduğundan başvurulmuştur. Bankacılık otoriteleri 1970’li yıllarda
sorunlu bankaların bilanço ve gelir tablolarına ilişkin bazı kritik oranları inceleyerek,
durumu kötüleşen bankaları yerinde denetlemeye gitmişlerdir (Uyar, 2003).
Denetleyici kuruluşlar, bankaların risk durumundaki değişmeler doğrultusunda kendilerini ikaz
edecek araçlar geliştirerek erken uyarı sistemleri kurarlar. Böylece mali tablo verileri kullanılarak elde
edilen oranlar doğrultusunda hızla büyüyen, aşırı kredi riski alan, kısa vadeli fonlara aşırı başvuran, aşırı
faiz riskine maruz kalan bankalar tespit edilebilmektedir.
Uzmanlar tarafından çeşitli dönemlerde geliştirilen erken uyarı sistemleri ve iflas tahmin modellerine
göre banka iflasları, sermaye yeterliliği, kazanç gücü, yönetim kalitesi, varlık kalitesi ve portföy likiditesi
ile ters orantılı; ticari, endüstriyel ve gayrimenkule dayalı kredilerle ve ani sermaye çıkışıyla doğru
orantılıdır (Kalaycı, 2010).
Bankaların Derecelendirilmesi
Bankacılık faaliyetlerinin kamuoyu ile paylaşılması, bankalara şeffaflık ve güvenilirlik sağlanması
açısından bankaların derecelendirilmesi önem taşır.
Derecelendirme işleminin, devletin ya da başka bir kurumun etkisi altında kalmaksızın, bağımsız bir
kuruluş tarafından yapılması gerekir. Çünkü bankalara verilen dereceler, bankaların ya da ülkelerin borç
ödeme gücünü ve pazar kaybetme olasılığını yansıtması bakımından önemlidir (Uyar, 2003).
Bankaların dereceleri, çeşitli ölçme sistemleriyle belirlenir. Böylece belli bir aralık çerçevesinde
saptanan derece, bankanın reytingini ve gelecekte bu reytingin düşme olasılığını tahmin etmeyi sağlar
(Kalaycı, 2010). Bankanın kredibilitesini ya da gelecekteki durumuyla ilgili bir yargıya varmayı
sağladığından derecelendirme, tasarruf sahipleri ve borçlanacak kişi, kurum ve ülkeler açısından
önemlidir (Uyar, 2003).
107
www.hedefaof.com
Finansal Raporlama Standartlarına Uygunluk
Gerek bankaların kamuoyu nezdinde şeffaflığının ve güvenilirliğinin sağlanması, gerekse sağlıklı bir
finansal yapının oluşturulabilmesi için, bankaların uluslararası muhasebe standartlarına uygun bir
muhasebe sistemine sahip olması gerekir. Bu standartlar çerçevesinde tutulan kayıtlar ve hazırlanan mali
tablolar doğru ve güvenilir olmalı ve kamuoyuna açıklanmalıdır.
Bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu kuruluşlar, bankaların finansal
raporlama standartlarına uygun muhasebe ve denetim mekanizması oluşturmaları için gerekli tedbirleri
almalı, düzenlemeleri yapmalıdır. Çünkü aksi takdirde sistemin ve sektörün denetlenmesi zorlaşacaktır.
Merkez Bankasının Müdahalesi
Tasarruf sahiplerinin mevduatlarını geri çekmek için bankalara hücum etmesi olasılığı ortaya çıktığında
Merkez Bankası likiditeyi sağlamak üzere müdahale eder. Bu müdahale, reeskonta konu menkul
kıymetlerin çeşitliliğini artırma ya da açık piyasa işlemleri aracılığıyla gereçekleştirilir.
Merkez Bankasının müdahalesinde önemli olan husus, müdahalenin zamanlaması ve yöntemidir. Zira
müdahalede geç kalındığı takdirde paniğin artması ve krizin büyümesi olasıdır.
Merkez Bankasının likidite sağlamak üzere piyasaya sürdüğü paranın ani fiyat artışına sebep olması
da olasıdır.
Mevduat Sigortası
Mevduat sigortası, bankalara hücumun, paniğin ve krizin engellenmesinde kullanılan yöntemlerden
biridir.
Birçok ülkede uygulanan mevduatın sigortalanması uygulaması; özel sektör, devlet kurumu veya
kamu otoriteleri ile katılımcı bankaların birlikte organize ettiği kurumlar tarafından gerçekleştirilir. Fakat
kamu ya da özel sektör kuruluşu olmasına bağlı olmaksızın, mevduat sigorta kurumlarının çoğu Hazine
ya da Merkez Bankası tarafından desteklenir (Karacan, 1996).
Mevduat sigortasının krizi önlemek için önemli bir araç olmasının yanında bazı sakıncaları da
mevcuttur. Bunlar (Karabulut, 2002; Uyar, 2003; Kalaycı, 2010):
•
Bankalar arasında haksız rekabete sebep olur ve sektörün etkin işleyişini bozar.
•
Sistemde ahlaki riski ve ters seçimi artırıcı etki yapar. Zira mevduat sigortasının yüksek olması,
krize sebebiyet veren mikroekonomik sebeplerden biridir. Çünkü mevduat sigortasının tam ya da
yüksek olması hâlinde, bankalar bu sigortaya güvenerek daha riskli ve rasyonel olmayan şekilde
hareket edebilirler. Örneğin bankalar yüksek faiz vaad ederek mevduat toplama yoluna
başvurabilirler. Mûdîler ise bu durumda mevduatlarının garanti altında olduğunu bildiklerinden,
bankaların risk durumunu göz ardı edeceklerdir.
•
Piyasa güçlerinin sorunları gizlemesinde araç olarak kullanılır ve başarısız kurumlara müdahale
etmesine engel teşkil eder. Örneğin likidite sorunu yaşayan bankalara hücum olmaz. Düzenleyici
kurumlar ise üzerlerindeki baskıyı hafifletmek için ödeme gücünü kaybetmiş olan kurumların
faaliyetlerine devam etmelerine izin verir. Bu durum, kurumların zararlarını ve topluma olan
maliyeti artırır, bunun yanısıra ahlaki risk de yaratır.
•
Büyük bankaların devlet tarafından kurtarılmasına sebebiyet verebilir. Zira batmak için çok
büyük olan bankalar, iflas etmeleri hâlinde, sigorta kapsamındaki mevduatların devlet tarafından
karşılanmasının maliyeti çok yüksek olacağından, bir çok firmanın batmasına ve işsizliğe sebep
olacağından izin verilmez.
Yukarıda sayılan sakıncalar göz önünde bulundurularak, mevduata getirilecek sigortanın tam ya da
kısmi olmasına ve zamanlamasına karar verilmesi gereklidir.
108
www.hedefaof.com
ÖRNEK OLAY ANALİZLERİ
Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri
Türkiye’de bankacılık sisteminde sorunların oluşmasının ve bunları krizlerin izlemesinin nedenlerinden
biri, 1989 yılında gerekli düzenlemeler yapılmadan hayata geçirilen sermaye hareketlerindeki ve
bankaların dış borçlanmasında yapılan serbestleşmedir. Finansal piyasalardaki bu reformlar, etkin kaynak
dağılımı ve ekonomik gelişmeyi hızlandırma fonksiyonu sağlayamamıştır. Çünkü finansal serbestleşmeyi
sağlayan araçların çoğu, kamu kesimi açığını finanse etmek için kullanılmış; spekülatif kısa vadeli
sermaye hareketleri, hem finans piyasalarında hem de reel ekonomide istikrarsızlığa yol açmıştır.
Örneğin, finansal serbestleşme sürecinin en önemli aktörlerinden biri olan bankacılık sektörü, spekülatif
yapıyı destekleyecek şekilde hareket etmiştir. Zira bankalar, kısa vadeli dış borçlanmayla sağladıkları
finansmanı, kamu iç borçlanma senetlerinde değerlendirerek, kamu açıklarını finanse etmeye ve bu yolla
kazanç elde etmeye yönelmiştir. Bu süreçte, gerekli kaynağı sıcak para girişi ile sağlayan bankaların
riskleri birikmiş, bankacılık sistemindeki kırılganlık artmış ve iç borçlanma faizlerindeki risk primi
anormal derecede yükselmiştir. Zamanla oluşan sürdürülemez iç borç dinamiği ve başta kamu bankaları
olmak üzere finansal sistemdeki sağlıksız yapı, 1990’lı yıllarda yaşanan krizlere zemin hazırlayan
unsurlar olmuştur (Celasun, 2002; Karaçor, 2006).
Kısa vadeli sermaye girişlerine dayanan ve reel ekonomiden uzak politikaların yanı sıra enflasyon
beklentisi kriz olasılığını güçlendirmiş; ekonomide devam eden kronik enflasyon ve yüksek faiz
problemini çözmek için Aralık 1999’da IMF destekli program uygulamaya koyulmuştur. Bu program,
kura dayalı enflasyonla mücadele programı olup amacı, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, kamu
açıklarını kontrol etmek, reel faiz oranlarını makul bir düzeye düşürmek, ekonominin büyüme
potansiyelini artırmak ve ekonomideki kaynakları daha etkili kullanmak olarak belirlenmiştir. Ancak
program, faiz ve ücret oranları ile fiyatları serbest bırakırken, döviz kurunu sabit oranlı artırmayı
öngörmüştür. Bu durum devletin kamu harcamalarını finanse etme yöntemi ile çelişmiştir. Çünkü
programın bu özellikleri ile işleyebilmesi için mali sektörün kırılganlığının düşük ve sermaye
hareketliliğinin olmaması gerekir. Dolayısıyla program baştan itibaren aksaklıklar üzerine kurulmuştur
(Karaçor, 2006). Sonuçta Kasım 2000 tarihinde kriz yaşanmıştır.
Kasım 2000’deTürkiye’de bankacılık sektöründe ortaya çıkan likidite sıkışması yabancı ve yerli
yatırımcıların güvenini sarsmış, finansal sektörde ciddi bir likidite krizine yol açmıştır. Krizi tetikleyen
unsur ise, devlet iç borçlanma senetleri piyasasında aktif bir rol üstlenen orta büyüklükteki bir Türk
bankasına öncelikle yabancı para kanallarının kapatılması ve daha sonra iki büyük Türk bankasının bu
bankaya kredi kanallarını kapatmalarıdır. Bu işlem, faiz oranlarını yükseltince, yabancı yatırımcılar ve
diğer yerli bankalar zararlarını sınırlandırmak için satışa yönelmişler ve açık pozisyonlarını kapatmaya
çalışmışlar, bu da çıkış eğilimini hızlandırmıştır. Bankaların açık pozisyonlarını kapatmaya çalışmaları,
kamu ve özel bankaların borçlanma telaşına girmelerine neden olmuştur. Türkiye’nin dış piyasalarda
borçlanma faizi üzerindeki risk primlerinin yükselmeye başlaması, bankaların dış borçlanmasını
zorlaştırmıştır. Merkez Bankasının piyasaya başlangıçta likidite sağlaması tansiyonu düşürürken, çıkış
eğiliminin devam etmesi ekonomik programa güveni sarsmıştır. Bu arada Merkez Bankasının likidite
teminini durdurması, şiddetli bir tepkiye yol açmış ve gecelik faiz oranları aşırı yükselmiştir.
Merkez Bankası, Kasım 2000’de dövizi de hedef alan yoğun spekülatif saldırıyı çok yüksek faizle,
önemli döviz rezervi kayıplarıyla ve belki daha önemlisi 7.5 milyar dolar büyüklüğündeki kısa vadeli ek
IMF kredisi ile geri püskürtebilmiştir (Uygur, 2001).
Kasım 2000 krizinin ardından Şubat 2001’de, Hazinenin yüklü bir iç borç itfası öncesinde,
cumhurbaşkanı ile başbakan arasındaki tartışmanın kamuoyuna yansımsıyla spekülatif faaliyetler
tetiklenmiş ve bu kez döviz krizi ile karşı karşıya kalınmıştır. Böylece Türkiye, ikiz karekterli krizler
sürecine Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ile girmiştir. Kasım 2000’de bankacılık sektöründe başlayan
kriz, Şubat 2001’de döviz krizine dönüşerek ikiz kriz karakterine bürünmüştür (Karaçor, 2006).
Kriz nedeniyle bankalar arası para piyasasında faiz %6200’e çıkmış, Merkez Bankasının rezerv kaybı
5.36 milyar dolar olmuştur. Yabancıların yanısıra yerlilerin de dövize saldırması dolayısıyla serbest
109
www.hedefaof.com
dalgalı kur rejimine geçilmiş, kur artışı 10 gün içinde %40’a ulaşmış, banka ve reel sektörde faaliyet
gösteren firmaların varlık değerleri düşmüştür (Uygur, 2001).
Şubat 2001 kriziyle birlikte Aralık 1999’da uygulamaya koyulan kura dayalı enflasyonla mücadele
programının da sonuna gelinmiştir. Türkiye’de Şubat 2001 krizinden sonra Mayıs 2001 tarihinde
açıklanan ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir program yürürlüğe girmiştir.
Bu programla kamu borçlarında, faiz ve enflasyon oranlarında düşüş sağlanmış, ekonominin dışa açıklık
derecesi artmıştır. Bunun yanısıra finans sektörü yeniden yapılandırılmış, Merkez Bankası
özerkleştirilmiş, özelleştirme hızlandırılmış, yüksek enflasyon sorunu çözülmüş, fakat yüksek kamu
borcu sorunu sonraki yıllara devredilirken, daha sonra yüksek cari açık sorunu da gündeme gelmiştir
(Yükseler, 2009).
Şubat 2001 krizi dolayısıyla bankacılık sisteminin çökmesini engellemek üzere yapılan düzenlemeler
dolayısıyla devletin mali yükümlülükleri büyük ölçüde artmıştır. Bankacılık sisteminin mali yapısının
güçlendirilmesi amacıyla devlet iç borçlanma senedi, döviz cinsi senetler ve iç borç takası yöntemleri
kullanılmıştır. Görev zararı stoklarını bilançolarından tasfiye etmek için, kamu bankalarına özel tertip
devlet iç borçlanma senedi verilmiştir. TMSF bünyesindeki bankalara, mali yükümlülüklerini kapatmaları
ve özkaynakları ile döviz pozisyonlarını güçlendirmeleri için özel tertip devlet iç borçlanma senedi ve
döviz cinsi senetler ihraç edilmiştir. Özel sermayeli ticari bankalarla, yabancı para pozisyon açıklarının
kapatılmasına katkıda bulunmak ve Hazinenin iç borçlanma vadesini uzatabilecek koşulları sağlamak için
iç borç takası yapılmıştır (TCMB, 2002; DPT, 2001).
Ayrıca bankacılık sisteminin kurumsal yapısını ve denetimini etkinleştirecek yasal ve operasyonel
düzenlemeler uygulamaya koyulmuştur. Ancak, 2001 yılında kamu bankalarını yeniden yapılandırırken
kredilendirme kapasitelerinin daraltılmış olması, krizden çıkışı zorlaştırmıştır (Celasun, 2002).
Arjantin’de 1980- 2002 Döneminde Yaşanan Krizler
Arjantin’de 1990’lı yılların başlarına kadar bankacılık sisteminin temel sorunları, makro ekonomik yapıda
süregelen istikrarsızlığın ve yüksek enflasyonun sektöre yansımalarından kaynaklanmıştır.
1970’li yıllarda Arjantin’in artan bütçe açıkları, dış piyasadan borçlanmada yaşanan kısıtlamalar
nedeniyle para basılarak finanse edilmiştir. Bunun sonucu ekonomide hızlanarak artan enflasyonist bir
dönem başlamıştır. Enflasyonu düşürmek amacıyla 1980-1982 döneminde uygulanan dezenflasyon
(fiyatlardaki artış hızının düşürülmesi) programı, enflasyonda beklenen azalmayı sağlayamamasına
rağmen, faizlerde hızlı bir düşüş meydana getirmiş ve bu nedenle ülkeden sermaye çıkışı başlamıştır.
Bununla birlikte, uygulanan sabit kur politikası, ihracatın azalmasına ve dolayısıyla cari açığın artmasına
yol açmıştır. Enflasyonun kontrol edilememesi nedeniyle bankalardaki mevduatın vadesi giderek azalmış,
buna karşın kullandırılan kredilerin daha uzun vadeli olması, banka bilançolarında vade uyumsuzluğuna
yol açmıştır.
Mevduata verilen tam güvence, yatırımcıları, seçici davranmayarak, yüksek faiz veren fakat mali
yapısı bozuk olan riskli bankalara yöneltmiştir. Denetim ve gözetim sistemindeki yetersizlik ise,
bankaların daha çok faiz vererek mevduat çekme yarışına girmelerine yol açmış, mali yapısı bozuk olan
banka ve finansal kurumların krize girmesini hızlandırmış, neticede verdikleri kredileri geri alamayan
bankalar zor duruma düşmüştür.
Ekonomik istikrarı sağlamak üzere gerçekleştirilen ve 1982’de krizle sonuçlanan programların
bankacılık sektörüne maliyeti çok yüksek olmuştur. Bu dönemde 83 finansal kuruluş iflas etmiş, Merkez
Bankası iflas eden bankaların borçlarını üstlenmiş ve bu borçlar para basılarak ödenmiştir. Bankacılık
sektöründe yaşanan gelişmelerin toplam maliyeti GSYİH’nin %55’ine ulaşmıştır. 1991’e kadar
enflasyonu düşürmek amacıyla gerçekleştirilen uygulamalarda istikrar sağlanamadığı için bu
uygulamaların olumlu sonuçları kısa sürmüş, fiyatların kontrolden çıkmasıyla enflasyon %200’lere
ulaşmış ve 1991’de Konvertibilite Planı devreye sokulmuştur. Bu planla birlikte, yeni para birimi peso,
dolara eşitlenmiş ve Merkez Bankasının karşılıksız para basması yasaklanarak enflasyon sorunu
giderilmeye çalışılmış; kamu ağırlıklı ve dünyaya kapalı bir ekonomiden, dış dünyaya açık, yabancı
yatırımı, ihracatı ve özelleştirmeyi ön plana alan bir anlayış benimsenmiştir. Bankacılık sektöründe de
110
www.hedefaof.com
önemli bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin eyalet bankalarının Merkez Bankası tarafından
desteklenmesi yasaklanmış, mevduata verilen güvence kaldırılmış, düzenlemelere uymayan bankaların
lisansları iptal edilmiş, sermaye yeterliliği ve kredilerle ilgili uluslararası standartlara uygun düzenlemeler
yapılmış, Merkez Bankasında kurulan bir veri tabanıyla bankalardan borç alan kişilerin bilgileri
depolanarak kredi riskleri kontrol edilmeye çalışılmış, sektöre yabancı bankaların girmesiyle rekabet
artırılmıştır.
Düşen enflasyonun getirdiği istikrarlı ortamda, artan özelleştirmelerle yüksek gelir elde edilmiş, fakat
yabancı sermaye girişinin kolaylaşması ve artmasıyla devlet ve özel sektör borcu hızla artmıştır. 1994’te
Meksika’da yapılan develüasyonla başlayan Tekila krizi, portföyünde önemli miktarda Meksika hükümet
tahvili bulunduran bir Arjantin bankasına mûdîlerin hücum etmeleri ve dolayısıyla bu bankanın ödeme
güçlüğüne düşmesine yol açmıştır. Develüasyon beklentisi taşıyan Arjantin’deki mûdîler, sigortası
olmayan mevduatlarını önce zayıf bankalardan güçlü bankalara taşımış, sonra da mevduatların
dondurulabileceği kaygısıyla paralarını bankacılık sisteminden çekmişlerdir. Neticede toplam mevduatın
yaklaşık %18’i çekildiği için yeni bir bankacılık krizi yaşanmıştır. Bu krizden sonra bankacılık sistemini
güçlendirmek amacıyla, mevduat munzam karşılıkları azaltılmış; özel bankaların yeniden
yapılandırılması için sermaye destek fonu kurulmuş; banka tasfiyeleri sırasında mûdîlere garanti
kapsamındaki mevduatlarını ödemekle ve mali bünyesi zayıflayan bankalara ilişkin asgari maliyetli
çözümü bulmakla görevli özel bir kuruluş oluşturulmuş; bankacılık sektöründe etkinliği ve istikrarı
artırmaya yönelik düzenlemeler, denetim ve düzenleme fonksiyonlarının piyasa güçleriyle işbirliği
hâlinde yapılmasını sağlayan bir sistem oluşturulmuştur.
1991’de uygulanmaya başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren IMF destekli Konvertibilite planı ilk
yıllarında olumlu sonuçlar vermiştir. Arjantin işlettiği piyasa disipliniyle (bankaların batmasına izin
vermek ve mûdîlerin mevduatlarını büyük ölçüde kaybetmesi) Konvertibilite Programına bağlılığını
göstererek kredibilitesini artırmıştır. Fakat zamanla dış ticaret açığının ve cari açığın çok yükselmesi,
kontrol edilemeyen kamu harcamaları ve vergi kaybı dolayısıyla bütçe açığının artması, ülke borcunun
geri çevrilebilirliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. Derecelendirme kuruluşlarının Arjantin’in kredi
notunu düşürmeleri de, ülkeye olan güvenin azalmasını hızlandırmıştır. Örneğin, IMF bütün şartları
yerine getirene kadar Arjantin’e kaynak aktarımı olmayacağını açıklamıştır. Hükümetin, artan para
çıkışını engellemek üzere, mûdîlere para çekme limiti getirmesi, dış borç ödemelerini belli bir süre için
durdurması gibi uygulamalar sonuç vermemiş ve Kasım 2001- Şubat 2002 döneminde sosyal boyutu
itibarıyla çok ciddi olaylara yol açan bir ekonomik kriz yaşanmıştır. Bu kriz dolayısıyla bankaların
mevduatları ve dış kaynakları azalmış, kredibilteleri düşmüş, devalüasyon sebebiyle bankaların kambiyo
zararı oluşmuş, tahsili geciken alacaklar artmış, halkın bankalara olan güveni azalmıştır (Türker, 2001;
Uyar, 2003).
111
www.hedefaof.com
Özet
Bankalar,
yapıları
gereği
finansal
istikrarsızlıklara ve ekonomide dengelere son
derece duyarlıdırlar. Bankaların, mûdîlerin
tasarruflarını verimli yatırımlara kanalize etme
sorumluluğu taşırken üstlendikleri risk, bazı
durumlarda oldukça yüksek olabilmektedir.
Dolayısıyla bankacılık sektörünün sağlıklı
olabilmesi için, öncelikle içinde bulunduğu
sektörel ve genel ekonomik koşulların sağlıklı
olması gerekir. Aksi taktirde bir ya da bir kaç
bankayı ilgilendiren sorunlar, hızlı bir şekilde
yayılarak diğer bankaları, finansal ve reel sektörü
ve nihayetinde ekonominin bütününü olumsuz
etkileyerek krize yol açabilir.
Krize yol açabilecek sebeplerin en aza indirilmesi
için alınabilecek önlemler ve bankaların sağlıklı
bir sisteme kavuşturulması için başvurulacak
yöntemler vardır. Örneğin bankaları düzenleyen
ve denetleyen bağımsız nitelikte kuruluşlar
aracılığıyla
bankaların
şeffaflık
derecesi
artırılabilir, hukuksal altyapı iyileştirilebilir,
denetim standartları doğrultusunda etkin denetimi
sağlanabilir; bankaların risk durumundaki
değişmeleri önceden haber verecek erken uyarı
sistemleri geliştirilebilir, bankalar borç ödeme
gücünü
gösteren
derecelendirmeye
tabi
tutulabilir, Merkez Bankası likidite yetersizliğini
gidermek üzere piyasaya müdahale edebilir.
Bankacılık sektöründe krizin ortaya çıkmasına
neden olan faktörler farklılaşmakla birlikte,
makroekonomik ve mikroekeonomik faktörler
olarak sınıflandırılabilir. Bunlar arasında, faiz
oranlarında, döviz kurlarında, arz ve talepte
değişim, enflasyon oranlarında, dış ticaret
hadlerinde meydana gelen değişimler; alt yapısı
yeterli olmayan finansal serbestleşme ve
ekonomik büyüme makroekonomik faktörler
arasında yer alır. Bankaları denetleyen ve
düzenleyen kuruluşların yetersizliği ve etkin
olmayışı, kötü yönetimden kaynaklanan denetim
yetersizliği ve ahlaki zafiyet, banka sermayesinin
yetersiz olması, mevduat sigortası sistemi,
devletin bankacılık sistemine müdahalesiyle
rekabet ortamını bozması da bankacılık
krizleriyle
karşılaşma
olasılığını
artıran
mikroekonomik faktörler arasında yer alır.
Kriz sonrasında ise, sektörün eksiklikleri
belirlenerek yeniden yapılandırma yoluna
başvurulur. Bunun için devletin mevduata sigorta
sistemini benimsemesi ve bankalara sermaye
desteği sağlaması gibi mali yöntemler;
banka
yönetiminin
ve
personel
kadrosunun
değiştirilerek etkin hâle getirilmesi gibi
operasyonel yöntemler; bankaların sorunlu
aktiflerini yönetmesi için aktif yönetim şirketi
kurmak, tasfiye, özelleştirme ya da kamulaştırma
gibi yapısal yöntemler aracılığıyla bankacılık
sisteminin güçlendirilmesi ve sektöre olan
güvenin tazelenmesi sağlanabilir.
Bankacılık krizlerinin sebepleri ve etkileri çok
çeşitlidir. Bu çeşitlilik dolayısıyla krizi tahmin ve
kontrol etmek oldukça zordur. Yine de geçmişte
meydana gelen banka krizlerinin incelenmesi
sonucunda tespit edilen sebepler göz önünde
bulundurulur ve tedbirler alınırsa krizler
önlenebilir ya da etkisi azaltılabilir.
Bankacılık krizleri, yukarıda sayılan sebeplerden
ötürü mali güvenin kaybolması durumunda,
mûdîlerin paralarını alamayacakları kaygısıyla
bankalara hücum etmeleri sonucu oluşan panik
hâlinin artması ve yayılması ile ortaya çıkar. Bu
durumda artan likidite krizi, bankaların
varlıklarını zararına satmalarına ve hatta iflas
etmelerine sebep olurken; mûdîlerin çektikleri
mevduatı ülke içinde ya da dışında daha güvenilir
buldukları yerlerde değerlendirmek istemeleri,
mevduat kaçışına sebep olur. Ayrıca bankaların
kriz dolayısıyla kredi arzını azaltmaları, reel
sektörde işletmeler ihtiyaç duydukları krediden
mahrum kaldıkları için üretim kaybına sebebiyet
verir.
112
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi finansal
doğuran sebeplerden biri olamaz?
krizi
5. Aşağıdakilerden hangisi bankacılık krizinin
etkilerinden değildir?
a. Faiz oranlarında artış
a. Mûdîlerin tasarruflarının tamamını ya da bir
kısmını kaybetme riskiyle karşı karşıya
kalması
b. Reel kesim bilançolarının bozulması
c. Asimetrik bilgi sorununun azalması
b. Banka hissedarlarının sahip olduğu varlıkların
değer kaybetmesi veya tamamen değersiz hâle
gelmesi
d. Finansal kurumların bilançolarının bozulması
e. Ekonomide belirsizlikte artış
c. Fon ihtiyacı olanların mağdur olması
2. Aşağıdakilerden hangisi/hangileri ahlaki riskin
özelliklerindendir?
I.
Bankaların
açabilir
zarara
uğramasına
d. Vergi mükelleflerine yüklenen ilave maliyet
e. Likidite yetersizliğinin azalması
yol
II.
Finansal işlem gerçekleştikten sonra
ortaya çıkar
III.
Riski yüksek projelere yatırım yapanlara
kredi verilmesi sonucunda ortaya çıkar
IV.
Finansal işlem gerçekleşmeden önce
ortaya çıkar
6. Hangisi bankacılık krizlerinin makroekonomik
nedenlerinden biridir?
a. Finansal serbestleşme
b. Banka yöneticilerinin dolandırıcı olması
c. Banka sermayesinin yetersiz olması
d. Mevduat sigortasının yüksek olması
a. I ve II
e. Bankacılık sisteminin şeffaf olmaması
b. I ve III
7. Aşağıdakilerden hangisi bankacılık krizinin
çözümü için başvurulan mali yöntemlerden
değildir?
c. I, II ve III
d. I, III ve IV
a. Mevduat sigortası
e. Yalnız IV
b. Banka yönetiminin değiştirilmesi
3. Boşluğu doldurarak cümleyi tamamlayınız:
“………………….. ulusal paranın yabancı
paralar karşısında aniden değer kaybetmesi ya da
yabancı para cinsinden tutulan Merkez Bankası
rezervlerinin büyük ölçüde azalması durumudur”.
c. Devletin mali desteği
d. Özel sermaye desteği
e. Likidite desteği
8. “İkiz kriz yaşanması hâlinde üretim daha çok
azalır” ifadesinde yer alan “ikiz kriz” ile
kastedilen nedir?
a. Bankacılık krizi
b. Sistemik risk
c. Dış borç krizi
a. Bankacılık krizi ve döviz krizi
d. Para krizi
b. Bankacılık krizi ve özelleştirme
e. Risk
c. Bankacılık krizi ve kamulaştırma
4. Hangisi bankacılık krizlerinin mikroekonomik
nedenlerinden biridir?
d. Bankacılık krizi
yapılandırma
a. Döviz kurlarında meydana gelen değişim
kurumsal
e. Bankacılık krizi ve mevduat sigortası
b. Enflasyon
c. Dış ticaret hadlerinde değişim
d. Faiz oranlarında değişim
e. Kötü yönetim
113
www.hedefaof.com
ve
yeniden
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
9. Aşağıdakilerden hangisi/hangileri bankacılık
krizinin çözümü için başvurulan operasyonel
yöntemlerdendir?
1. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Kriz ve
Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
I. Banka yönetimini değiştirmek
II. Yabancı bankaların sektöre girişine imkân
tanımak
2. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Kriz ve
Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
III. Aktif yönetim şirketi kurmak
IV. Özelleştirme
3. d Yanıtınız yanlış ise “Finansal Kriz ve
Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
a. Yalnız III
b. I ve II
c. I, II ve III
4. e Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin
Nedenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
d. Yalnız II
e. III ve IV
10. Aşağıdaki mevduat sigortaları ile ilgili
ifadelerden hangisi yanlıştır?
5. e Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin
Etkileri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
a. Haksız rekabete sebep olur
6. a Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin
Nedenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
b. Bankacılık krizini engellemek için başvurulan
yöntemlerden biridir
c. Sadece devlet tarafından yapılır
7. b Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizinin
Çözümü Için Başvurulan Yöntemler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
d. Asimetrik bilgi sorununu artırır
e. Yüksek olması bankacılık krizine yol açabilir
8. a Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin
Etkileri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
9. b Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizinin
Çözümü Için Başvurulan Yöntemler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerine
Karşı Alınabilecek Önlemler” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
114
www.hedefaof.com
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Bardo, M. Eichengreen B. Klingebiel D. and M.
Peria (2001). “Is The Crisis Problem Growing
More Severe?”, Economic Policy, 16(32).
Sıra Sizde 1
Bankalar, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan
kaynaklanan riskten korunmak için süre analizleri
yaparak, faiz oranlarındaki değişim karşısında
aktif-pasif
duyarlılığı
ölçmek
suretiyle
bilançolarını şekillendirebilirler. Ayrıca vadeli
işlemler yapmak, her ne kadar finansal
piyasalarda tahmin yapma zorluğu olsa da,
bankalar
açısından,
faiz
oranlarındaki
dalgalanmalardan kaynaklanan riskten korunmak
için başvurulan yöntemlerden biridir.
Bartholomew, P. and G. Whalen (1995).
“Fundamentals of Systemic Risk”, Research in
Financial Services, Ed. George G. Kaufman,
Greenwich, JAI.
Sıra Sizde 2
Benston, G. J. R. A. Eisenbeis, P. M. Hortvitz,
E. J. Kane, G. G. Kaufman (1986). Perspectives
on Safe and Sound Banking, MIT Press.
BCBS
(Basel
Committee
on
Banking
Supervision) (2006). “International Convergence
of Capital Measurement and Capital Standards”.
BDDK
Tanıtım
www.bddk.org.tr
Bankacılık krizlerinin gelişmekte olan ülkelerde
daha şiddetli yaşanmasının en önemli nedenleri,
gelişmekte olan ülkelerdeki bankacılık krizlerinin
daha derin olması, sorunlu kredi oranının daha
yüksek olması, kriz yönetiminin yetersiz kalması,
bankacılık krizinin para kriziyle birlikte ortaya
çıkmasıdır.
(2012).
Bozkurt, Ö., T. Ergun ve S. Sezen (1998). Kamu
Yönetimi Sözlüğü, Ankara: TODAiE Yayin No:
283.
Brown, Craig O. and Serdar Dinç (2005). “The
Politics of Bank Failures: Evidence From
Emerging Markets”, Quarterly Journal of
Economics, 120(4).
Sıra Sizde 3
Aktif yönetim şirketlerinin üç temel işlevi
bulunmaktadır. Bunlar:
Caprio, G. J. D. Klingebiel (1997). “Bank
Insolvency: Bad Luck, Bad Policy, or Bad
Banking”, World Bank Conference on
Development Economics.
1. Ödeme güçlüğü çeken ve varlığını
sürdüremeyecek durumda olan bankaların
aktiflerini yönetmek ve tasfiye etmek,
Celasun, M. (2002). “2002 Krizi Öncesi ve
Sonrası:
Makroekonomik
ve
Mali
Bir
Değerlendirme”,
http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002/pdf/i0
53.pdf
2. Sorunlu
olmakla
birlikte
varlığını
sürdürebilecek olan bankaların yeniden
yapılandırılmasını kolaylaştırmak,
3. Kamu sermayeli olup, devletin müdahale
ettiği
bankaların
özelleştirmesini
kolaylaştırmaktır.
De Juan, A. (2003). “From Good Bankers to Bad
Bankers:
Inneffective
Supervision
and
Management Deterioration as Major Elements in
Banking Crisis”, Journal of International Banking
Regulation, 4(3).
DPT (2001). 2002 Yılı Programı, Ankara.
Yararlanılan Kaynaklar
Dziobek, C. (1998). “Market-Based Policy
Instruments for Systemic Bank Restructuring”,
IMF Working Paper.
Alba, P. L. Hernandez, D. Klingebiel (1999).
“Financial Liberalization and the Capital
Account: Thailand 1988-1997”, World Bank
Policy Research Working Paper, No: 2188.
Dziobek, C. C. Pazarbasıoglu (1997). “Lessons
from systemic bank restructuring::A survey of 24
countries”, IMF Working Paper, 161.
Altıntaş, H. (2004). “Bankacılık Krizleri,
Nedenleri Ve Ekonomik Maliyetleri”, Erciyes
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 22, ss. 39- 61.
Erdoğan, N. (2002). Dünya ve Türkiye’de
Finansal Krizler, Ankara, Yaklaşım Yayınları.
Erdönmez Ataman, P. (2001), “Sistemik Banka
Yeniden Yapılandırmasına Teorik Yaklaşım”,
TBB.
Arslan, İ. (2007). “Basel Kriterleri Ve Türk
Bankacılık
Sektörüne
Etkileri”,
Selçuk
Üniversitesi SBE Dergisi, 18, ss. 49- 66.
115
www.hedefaof.com
Kitapçığı,
Esen, O. (2005). “Bankacılık Krizleri Yeniden
Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık
Sektörü”, Esiad Siyasa, 1(1), ss. 1-21.
Seyidoğlu, H. (1999). Uluslararası İktisat Teori
ve Politika ve Uygulama, İstanbul, Güzem Can
Yayınları.
Golstein, M. and P. Turner (1996). “Banking
Crises in Emerging Economies: Origins and
Policy Options”, BIS Economic Papers, Basle,
No: 46.
Simkovic, M. (2009). "Secret Liens and the
Financial Crisis of 2008", American Bankruptcy
Law Journal, 83, p. 253.
TCMB (2002). Yıllık Rapor 2001, Ankara.
Hoggarth, G. J. Reidhill, P. Sinclair (2004). “On
the Resolution of Banking Crisis: Theory and
Evidence”, Bank of England Working Paper.
Türker Kaya, Yasemin, (2001). “Bankacılık
Sektöründe Yeniden Yapılandırma, Arjantin
Örneği”, BDDK çalışma raporu.
Hoggart, G. R.Reis, V.Saporta (2001). “Costs of
banking system instability: some empirical
evidence”, Bank of England Working Paper.
Uyar, S. (2003). Bankacılık Krizleri, Ankara,
Ziraat Matbaacılık.
Uygur, E. (2001). “Krizden Krize Türkiye: 2000
Kasım Ve 2001 Şubat Krizleri”, TEK.
Hoshi, T. (2001). “What happened to Japanese
banks?”, Monetary and Economic Studies. pp. 141.
Uzunoğlu, S. (2005). Stabilization Programs
Implemented Under the Supervision of IMF:
An Analysis of the Turkish Case, London,
Athena Press.
Hutchison, M. and I. Neuberger (2000). “How
Bad are Twins? Output Costs of Currency and
Banking Crises”, The Danish National Research
Foundation , Economic Policy Research Unit,
No: 2002-09, Copenhagen.
WSJ (Wall Street Journal), (Oct. 11. 2008).
Yüksleler, Z. (2009). “Türkiye’de Kriz
Dönemlerinde Ekonomik Dengeler Ve Ödemeler
Dengesi Uyumu”, TCMB.
Kalaycı, Ş. (2010). Nedenleri Etkileri ve
Sonuçlarıyla Bankacılık Krizleri ve Öncü
Göstergeleri, Ankara, Asil Yayın.
Karabulut, G. (2002). Gelişmekte Olan
Ülkelerde Finansal Krizlerin Nedenleri,
İstanbul, Der Yayınları.
Karacan, A. İ. (1996). Bankacılık ve Kriz: Bir
Yazın Taraması.
Karaçor, Z. (2006). “Öğrenen Ekonomi Türkiye:
Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”,
Selçuk Üniversitesi SBE Dergisi, s.16.
Krugman, P. (2009). The Return of Depression
Economics and the Crisis of 2008, W.W.
Norton Company Limited.
Llewellyn, David T. (2002). “An analysis of the
causes of recent banking crises”, The European
Journal of Finance, 8 (2), pp.152-175.
Mishkin, F. S. (1995). "Comment on Systemic
Risk”, Research in Financial Services, Ed.
George G. Kaufman, Greenwich, JAI, pp. 31-45.
Mishkin, F. S. (2001). “Financial Policies and
The Prevention of Financial Crises in Emerging
Countries”, NBER Working Paper, No: 8087.
Parasız, İ.(2000). Para, Banka ve Finansal
Piyasalar, Bursa, Ezgi Kitabevi Yayınları.
Schwarcz, S. L. (2008). “Systemic Risk”,
Georgetown Law Journal, 97 (1), pp. 193-249.
116
www.hedefaof.com
www.hedefaof.com
5
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Aktif- pasif yönetimini tanımlayabilecek,
Vade aralığı (GAP) analizi yapabilecek,
Durasyon aralığı analizi yapabilecek,
Faize duyarlılığını analiz edebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Aktif-Pasif Yönetimi
Faize Duyarlılık
Aktif Yönetimi
Faiz Oranı
Pasif Yönetimi
Vade Yapısı
Vade Aralığı Analizi
Döviz Pozisyonu
Durasyon Aralığı Analizi
Açık Pozisyon
İçindekiler
Giriş
Aktif-Pasif Yönetiminin Tanıtılması
Aktif-Pasif Yönetimi Süreci
Aktif-Pasif Yönetiminin Sınırları
Aktif-Pasif Yönetimi Organizasyonu
Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi
Döviz Kuru Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi
118
www.hedefaof.com
Bankalarda Aktif-Pasif
Yönetimi
GİRİŞ
Ticari bankalar, diğer ticari işletmeler gibi kâr amacı güden işletmelerdir. Bankalar bir yandan kârlarını
maksimize etme, bir yandan da piyasadaki gelişmeler çerçevesinde kendilerini emniyete alma gayreti
içinde hareket ederler. Bankalar kârlarını maksimize edebilmek için daha fazla kredi vermek, daha fazla
yatırım yapmak bunun içinde daha fazla fon toplamak zorundadırlar. Bankaların kâr maksimizasyonu
amacına ulaşabilmek için mevduat maliyeti ve sermaye maliyetinden oluşan fonlama maliyetlerini
azaltmaları gerekir. Aynı zamanda kullandırılan kredilerin de geri dönme kabiliyetine sahip olması önem
taşımaktadır. Çünkü geriye dönme kabiliyetini kaybeden krediler, bankayı hem zarara uğratacak hem de
likidite sıkıntısı çekmesine neden olacaktır.
Uluslararası sermaye hareketlerinin arttığı, faiz marjlarının daraldığı ve gelişmiş ülke para birimleri
bazında bile faiz oranı volatilitesinin yüksek düzeyde seyrettiği günümüz finans piyasalarında, bankacılık
risklerinin etkin biçimde yönetilmesi, bankalar için gerek finansal sağlamlığın sürdürülebilmesi gerekse
rekabet gücünün korunması açısından önem kazanmaktadır. Bankalarda aktif-pasif yönetimi bu risklerin
kavranması, tespit edilmesi ve yönetilmesi açısından önemli bir süreç hâline gelmiştir.
Günümüzde bankacılık hizmetlerinin çeşitlenmesi ve hizmet alanının genişlemesi, kaynakların
sağlanması ve bu kaynakların verimli yatırımlara yönlendirilmesi için alınan kararların bankanın mali
durumuna etkisini önceden detaylı bir şekilde görmek ve gerektiğinde değiştirebilmek imkânını
sağlayacak fon yönetim tekniklerini gerektirmektedir. Bu sebeple bir sistem yaklaşımı olarak aktif-pasif
yönetiminin önemi artmaya devam etmektedir.
Banka işletmeleri içinde bulunduğu piyasada çevre koşullarından en çok etkilenen ve duyarlılığı
yüksek işletme türlerinden biridir. Gayri safi milli hasıla, tasarruf ve harcama rakamları, enflasyon
oranları, yatırım kararları ve hükümet politikalarında meydana gelen değişiklikler hızlı bir şekilde
bankaların bilançolarının aktif ve pasifini etkilemektedir. Sözkonusu faktörlerdeki değişiklikler
bankaların gelir ve giderlerinde de artış/azalışa neden olmaktadır. Bu sebeple banka işletmelerinin
bilançolarının günlük olarak yönetilmesi, başka bir ifade ile aktif-pasif yönetimi yapılması zorunluluk
göstermektedir.
Bankaların bilançoları normal işletmelerin bilançolarından oldukça farklılık göstermektedir.
Bankalarda aktif-pasif yönetimi konusunu kavramak öncelikle banka bilançolarını tanımakla başlar.
Döviz kuru, faiz oranı ve enflasyon gibi değişkenler banka bilançolarının aktifinde ve pasifinde bulunan
kalemleri aynı şekilde etkilememektedir. Bu sebeple bankalar döviz kuru riski, faiz oranı riski ve likidite
riski gibi çok sayıda riskle karşı karşıyadırlar.
Aktif-pasif yönetimi, bu risklerin çeşitli araç ve modellerle tanımlanması, ölçülmesi ve yönetilmesiyle
hedeflenen kârlılık oranlarına, güven ve likiditeyi gözönünde bulundurarak nasıl ulaşılacağını gösteren ve
sistematik bir şekilde hazırlanan plan, program ve uygulamalar bütünüdür. Kitabımızın bu bölümünde
aktif-pasif yönetimi tanıtılacak; amaçları, araçları, yaklaşımları, yöntemleri ve süreci ortaya konacaktır.
119
www.hedefaof.com
AKTİF-PASİF YÖNETİMİNİN TANITILMASI
Bilanço, bir işletmenin belirli bir tarihte sahip olduğu varlıklar ile bunların kaynaklarını gösteren temel
finansal tablodur. Bilançonun aktif tarafında varlıklar, pasif tarafında ise kaynaklar yer almaktadır.
Bilançoda varlıklar ve kaynaklar birebir eşlenemese de varlıklar ile kaynaklar arasında olması gereken
uyum göz ardı edilemeyecek bir konudur.
Aktif-Pasif Yönetimi (APY), bankanın, kârını maksimize etmek amacıyla likidite riskini optimum
seviyelerde tutarak, emniyet için gerekli sermayeyi de bulundurarak temel mali tablolardan biri olan
bilançonun her iki tarafının da düzenlenmesi ve uyumun güncel olarak sağlanması olarak tanımlanır.
Varlıkların emniyeti, öz sermayenin yeterli ve aktiflerin kaliteli olması ile sağlanmaktadır. APY, “getiri
ve maliyetler” ile “faiz ve vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulması temel amacı üzerine inşa edilir.
APY, bankaların risk ve likidite ilkeleri çerçevesinde bilançonun her iki tarafının da kârı maksimize
edecek şekilde düzenlenmesi ve değiştirilmesidir. APY ile bankaların riskleri azaltılmakta olup aynı
zamanda kâr maksimizasyonu da sağlanmaktadır.
APY, bir bankanın değişik vade, para birimi ve faiz yapısına sahip tüm varlık ve yükümlülüklerinin
yönetilmesi için gerekli olan kararların alınması sürecidir. Bu faaliyetin temel amacı kabul edilebilir
likidite riski içinde bankanın net portföy değerinin maksimize edilmesidir (Şişman, 2011).
Kavramsal olarak APY, bütün bilanço kalemlerinin bankanın pay sahiplerinin servetinin (şimdiki
değerinin) maksimize edilecek şekilde koordinasyonudur. Özellikle APY yaklaşımı, değişken getirili
aktiflerle, değişken getirili pasifler arasındaki ilişki üzerine odaklanır. Aktifi ve pasifi planlama dönemi
duruma göre birkaç günden bir yıla, hatta daha ötesine uzanır (Parasız, 2007).
APY, portföy yönetimi yaklaşımı çerçevesinde de tanımlanabilmektedir. Banka bilançosunu
yönetmekle görevlendirilmiş ve bu konuda banka yönetimince yetkilendirilmiş birimler, yönetim
organlarınca kendilerine verilen gelir hedeflerine ulaşmak için yetkilendirildikleri alanlarda bir portföy
oluşturarak, bu portföyü gelir hedefleri doğrultusunda yönetirler. Temel amaç, aktif getirileriyle pasif
maliyetleri arasındaki marjı pozitifte tutarak burada sabitlemek, böylece hedeflenmiş gelirlere ulaşmaktır.
Bu portföy yönetimi, açık bir şekilde ifade edilmiş olsun ya da olmasın aslında bir risk yönetimidir.
Klasik bankacılık algısına göre, bu portföyün maksimum gelire odaklandığı bir çerçevede çalışılır. Oysa
temel amaç, sadece geliri maksimize etmek değil, minimum riskle optimum kâra ulaşmaktır. Bu bakış
açısı günümüz bankacılığının da odak noktasıdır. Klasik bankacılık algılarından uzaklaşarak risk odaklı
bu bakış açısını APY’nin de temeline yerleştirmek gerekir. Aslında günümüzde de aktif-pasif yönetimi
kavramı, bankacılığın öteden beri kullandığı, bilinen analizlerle yapılmaktadır. Geçmişten bugüne
değişen ise, analizlerin içerikleri ya da yapılış şekilleri değil, risk yönetimi odaklı bu bakış açısının
getirdiği yönetimsel farklılıklardır (Fırat, 2008).
Aktif-Pasif Yönetiminin Amaçları
Temel amaçları kâr etmek olan ticari bankalar, mevduat toplayıp kredi verirler, yurt içinden ve yurt
dışından fon sağlarlar. Mevduat bankaları ayrıca sermaye, ihtiyatlar, ulusal ve uluslararası finansal
piyasalardan sağlanan kredileri ve hazine bonolarından sağlanan fonları çeşitli yatırım alternatifleri
arasında dağıtırlar. Bu yatırımların başlıcaları; nakit değer yatırımları, menkul kıymet yatırımları ve
verilen krediler olarak sıralanabilir. Ancak her alternatifin getirisi ve bununla bağlantılı olarak risk düzeyi
farklıdır.
Bankalar hedeflenen kâr doğrultusunda ve kabul edilebilir risk sınırları içerisinde “net faiz marjını”
maksimize etmek durumundadır. Buna göre, aktif-pasif yönetimi sırasında “getiriler ile maliyetler”,
“faizler ile vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulmasını sağlamak temel amaçtır (Sayın, 2008).
APY’nin diğer amaçları ise aşağıdaki gibidir:
•
Net faiz gelirinin artırılması ve istikrarın korunmasını sağlamak,
•
Faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak,
•
Kredilerin kalitesinin korunmasını sağlamak,
120
www.hedefaof.com
•
Likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak,
•
Sermaye yeterliliğini sağlamak,
•
Vergi yükünün azaltılmasını sağlamak.
Aktif-pasif yönetiminin temel amacı, “getiriler ile maliyetler”, “faizler
ile vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulmasını sağlamaktır.
Aktif-Pasif Yönetiminin Kapsamı
APY sırasında banka yönetimi tarafından banka bilançosundaki aktif ve pasif hesap kalemleri ile ilgili
konularda kararların alınması, bu çerçevede politikaların belirlenmesi ve uygulanmasının sağlanması
gerekmektedir. APY kapsamında aşağıdaki konulara yoğunlaşılmaktadır (Akgüç, 2011):
•
Faiz marjı (spread) yönetimi,
•
Kredi riskinin azaltılması, kredi kalitesinin yükseltilmesi,
•
Varlıklar ve kaynaklar arasında vade uyumu sağlanması,
•
Varlıklar ve kaynaklar arasında para birimi (döviz cinsi) uyumu sağlanması,
•
Faiz dışı faaliyet giderlerinin kontrolü,
•
Faiz dışı gelir yaratılması, özellikle bankacılık hizmet komisyon ve ücret gelirlerinin
geliştirilmesi,
•
Taşınan ve öngörülen riskler açısından özkaynak yeterliliği,
•
İzlenen politikaların, alınan kararların vergi yükü üzerine etkisi.
APY kapsamında alınacak kararlar aşağıdaki konularla ilgili kararlardır. Bu kararlar, APY’nin
kapsamını oluşturmaktadır:
Aktifler ile ilgili olarak alınacak kararlar şunlardır:
•
Nakit değerler, krediler ve sabit kıymetler için ayrılacak fonların dağılımının tespit edilmesi,
•
Kredi çeşitleri bazında ayrılacak fonların tespiti,
•
Sabit ve değişken faizli kredilere ayrılacak tutarın belirlenmesi,
•
Aktiflerin vade yapısının dağılımının belirlenmesi,
•
Yatırımların vade yapısı ve tutarının belirlenmesi,
•
Vergiden muaf ve vergiye tabi olan yatırımlara tahsis edilecek fon tutarlarının ve dağılımının
belirlenmesi,
Pasiflerle ilgili olarak alınacak kararlar ise şunlardır:
•
Mevduat ve diğer borçlanma yolu ile elde edilebilecek fonların tutarının ve dağılımının
belirlenmesi,
•
Fonların mevduat, mevduat dışı dağılımının belirlenmesi,
•
Sermayenin pasifteki fonlar içindeki ağırlığının belirlenmesi,
•
Fonların vade ve döviz cinsi açısından dağılımının belirlenmesi.
Karşılıklı etkileşim içinde olan ve çakışan bu konulara ilişkin kararların, bankanın üst yönetimi
tarafından alınması gerekmektedir. Daha sonra yönetim kurulu tarafından onaylanan bu kararlar bir
politika çerçevesinde birleştirilmeli ve yazılı hâle getirilmelidir. Bu politikaların uygulanması ve kontrolü
işi ise aktif-pasif yönetimi komitesi tarafından gerçekleştirilmelidir.
121
www.hedefaof.com
Aktif-Pasif Yönetimi Yaklaşımları
APY’nin yaklaşımları şu şekilde sıralanabilir:
1.
Gelir yaklaşımı,
2.
Ekonomik değer yaklaşımı,
3.
Likidite yönetimi yaklaşımı.
Gelir Yaklaşımı
Gelir yaklaşımı, bankalar tarafından faiz riskinin belirlenmesinde kullanılan geleneksel bir yaklaşımdır.
Gelir yaklaşımında analizlerin odak noktası, faiz oranlarındaki değişmenin, bankanın büyümesi, gelir
tahakkukları ve açıklanan banka gelirleri üzerindeki etkisidir. Gelir yaklaşımı kısaca, banka gelirlerinin
farklı faiz ortamlarındaki değişimini inceler. Faizlerdeki değişme, faiz riski analizinde önemli bir
değişkendir. Gelirin faiz oranları karşısındaki değişkenliği, IRR (Internal rate of return- iç verimlilik
oranı) analizinde temel çıkış noktasıdır. Çünkü azalan faiz gelirleri ve bütün kayıplar; sermaye
yeterliliğini azaltır, piyasadaki güveni sarsar ve likiditeyi zayıflatarak kurumun finansal istikrarını ve
performansını tehdit eder.
Gelir yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişmenin bankanın gelirleri
üzerine olan etkisini dikkate alır.
Gelir yaklaşımında; net faiz geliri (toplam faiz gelirleri ve toplam faiz giderleri arasındaki fark),
geleneksel olarak bütün dikkatleri üzerine toplayan bir gelir tablosu kalemidir. Bu farka bankacılıkta “net
faiz marjı” adı da verilmektedir. Hem toplam gelirler içindeki payının yüksekliği hem de faiz
oranlarındaki değişimden doğrudan etkilenmesi “net faiz geliri”ni önemli kılmaktadır. Özetle gelir
yaklaşımına göre APY, bankanın net faiz gelirinin istikrarının sağlanmasına odaklanır.
Diğer taraftan faiz dışı gelirler ile faiz dışı giderler arasındaki farka bankacılıkta “yük” adı
verilmektedir. Gerçekten de bu fark genelde nagatif olup, banka yönetimi üzerinde bir yüktür ve net faiz
gelirini de azaltıcı bir etki göstermektedir. Ne var ki bankanın faiz geliri elde etmesi, bir ölçüde, bu
yükün bir parçası olan faiz dışı giderlere katlanmasına bağlıdır.
Aktif-pasif yönetimi sırasında varlık-kaynak uyumunun sağlanması,
sadece net faiz marjını maksimum kılmayı değil, yükü azaltmayı da hedeflemelidir.
Bununla birlikte yük artışı, faiz gelirlerini artırıcı etki yapacaksa katlanılabilir bir durum
olur.
Ekonomik Değer Yaklaşımı
Ekonomik değer yaklaşımı, piyasa faiz oranlarındaki değişmenin, bankanın sadece ekonomik değerini
etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda banka varlıklarını, yükümlülüklerini ve bilanço dışı pozisyonlarını
da etkileyeceği gerçeğine dayanmaktadır. Bir bankanın ekonomik değeri, bilanço içi ve dışı tüm
varlıkların nakit giriş ve çıkışlarının bugüne indirgenmesi ve aradaki farkın hesaplanmasına dayanır.
Ekonomik değer yaklaşımı, gelecekteki tüm nakit akışlarını kapsadığından, gelir yaklaşımına göre
daha geniş bir bakış açısı sağlar. Ekonomik değer yaklaşımı, beklenen faiz oranı değişikliklerinin etkileri
ile birlikte, bu değişikliklerin bankanın net nakit akışlarının bugünkü değerine etkisini de dikkate alır ve
faiz oranlarındaki değişikliklerin uzun dönemde beklenen etkilerinin daha geniş kapsamlı analiz
edilebilmesi için zemin hazırlar. Bankanın ekonomik değerinin faiz oranlarındaki dalgalanmalara karşı
duyarlılığı hissedarlar, banka yönetimi ve denetçiler açısından önemlidir.
Bir finansal aracın ekonomik değeri, piyasa oranlarını yansıtmak üzere indirgenen, beklenen nakit
akışlarının bugünkü değerini ifade eder. Bir bankanın ekonomik değeri ise, o bankanın beklenen nakit
akımlarının bugünkü değeridir. Başka bir ifade ile bir bankanın ekonomik değeri; banka varlıklarının
yaratacağı beklenen nakit girişleri eksi beklenen nakit çıkışları artı bilanço dışı işlem pozisyonlarından
sağlanacak beklenen nakit girişleridir.
122
www.hedefaof.com
Ekonomik değer yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişmenin bankanın
nakit akımları dolayısıyla net bugünkü değeri üzerine olan etkisini dikkate alır.
Ekonomik değer yaklaşımı, bankanın faiz oranlarındaki dalgalanmalara karşı net varlık değerindeki
duyarlılığı yansıtmaktadır. Ekonomik değer yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişmelerin gelecekteki bütün
nakit akışlarının bugünkü değeri üzerindeki olası etkilerini dikkate alır. Bu da, faiz oranlarındaki
değişmenin uzun dönemli olası etkileri konusunda gelir yaklaşımına kıyasla daha geniş bir bakış açısı
getirmektedir.
Likidite Yönetimi Yaklaşımı
Bir bankanın likiditesini sağlayabilmesi için en önemli kaynak bankanın aktifidir. Çünkü bir bankanın
varlıkları, gerçekten kontrol edilebildiği ve yönetilebildiği ölçüde güvenilir kaynaktır. Bankanın likidite
için diğer kaynağı ise toptan veya perakende fonlar (daha geniş tanımı ile gerçek ve tüzel kişilerden
sağlanan mevduat ve fonlar) ile yurtdışından temin edilen menkul kıymetleştirme ve sendikasyon
kredileridir. O hâlde likidite yönetiminin sağlıklı olması, bankanın hem aktifinin hem de pasifinin iyi
yönetilmesine bağlıdır.
Likidite yönetimi yaklaşımı, bankaların artan likiditesinin getiri kaybı, azalan likiditesinin de emniyet
kaybı olarak dikkate alınması ve likiditede dengenin sağlanması esasına dayanır. Likidite bir bankanın
kaynak girişini ve nakit akışını ciddi şekilde etkilemektedir.Bankanın likiditesinin çok yüksek olması,
bankanın fonlarını atıl bulundurması ve likit kalmak pahasına getiri fırsatlarından vazgeçmesi anlamına
gelmektedir. Aynı şekilde likiditenin çok düşük olması ise bankanın vadesi gelen borçlarını
karşılayamaması, bunları karşılayabilmek için daha pahalı fonlara başvurması ve maliyetlerinin artması
anlamına gelmektedir. Bu sebeple likidite kârlılıkla doğrudan ilgili bir kavramdır. APY’ye düşen görev,
likiditede dengenin sağlanmasıdır.
Bankalarda her gün kontrol edilemeyen fon hareketleri yaşanır. Bunların bir kısmı mevduat artışları,
kredi geri ödemeleri ve vadesi gelen yatırımlar gibi fonların artışına neden olurken, bir kısmı da mevduat
çekilişleri ve yeni krediler gibi fonları azaltırlar. Kısa süreli likidite yönetimi, kontrol edilemeyen bu fon
akımlarının etkilerini ortadan kaldırmak veya kuvvetlendirmek için kontrol edilebilir bilanço
kalemlerinde gerekli değişimlerin, bankanın kısa süreli hedeflerini gerçekleştirmek amacına yönelik
olarak manipule edilmesini içerir (Luccekt, 1980). Bu yönüyle likiditenin de günlük yönetimi söz
konusudur.
Likidite yönetimi, bankaya bilançonun aktif kısmının sağlayabileceğinin üzerinde likidite
kazandırırken; bu durumun başarılı bir şekilde devamı, vadesi gelen pasiflerin finanse edilmesi için daha
fazla pasifin pazarlanmasını gerektirir.
Aktif Yönetimi
Aktif yönetimi, bankanın çeşitli kaynaklardan elde ettiği fonları, yatırım alternatifleri arasında en yüksek
verimi elde edebilecek şekilde dağıtması işlemidir. Bu kapsamda aktif yönetiminin temel amacı,
kaynakların (fonların) varlıklara optimum bir şekilde bağlanmasını sağlamaktır. Bankacılıkta aktif
yönetimi, fonların; nakit, menkul değerler, krediler ve diğer aktifler arasındaki optimum dağılımını
sağlamaktır. Aktif yönetimi, bankanın üstlenmeyi kabullendiği risk düzeyi için en yüksek getiriyi
sağlayacak olan aktifleri satın almasını da ifade etmektedir.
Aktif yönetiminin uzmanlık alanları “menkul kıymetler portföyü yönetimi” ve “kredi yönetimi”dir.
Fonlar bu aktifler arasında optimum bir şekilde dağıtılırken; kabul edilen risk seviyesi için maksimum
getiriyi sağlayacak varlıklara yatırım yapılması gerekir. Bu sebeple aktifte yer alan yatırım
alternatiflerinin risk dereceleri ile bunların getiri miktarları dikkate alınmalıdır. Söz konusu riskler;
ekonomik dalgalanmalar, borçların ödenmesi, döviz kurlarındaki parite hareketleri, faiz oranlarındaki
değişimler ve likidite yetersizliğinden oluşmaktadır. Bankalar, aktif yönetiminde karşılaşabilecekleri
123
www.hedefaof.com
riskleri çok iyi analiz ederek aktif dağılımını buna göre yapmalıdır. Aktif yönetimi sırasında banka
yönetimlerinin dikkat etmeleri gereken hususlar şunlardır:
•
Aktif yönetiminde, aktif kalitesi öne çıkmakta olup firmanın varlık yapısı donuk aktiflerden
arındırılmalı ve varlıkların kalitesi sağlanmalıdır.
•
Bir banka bilançosunun büyük bir kısmı, mevduat sahiplerine olan ve talep üzerine kısa süre
içinde ödenmek zorunda kalınabilecek borçlardan oluştuğundan, basiretli bir banka yönetimi,
mevduat sahiplerinin taleplerini her an karşılayabilme yeteneğine sahip olacak şekilde fonları
dağıtmalıdırlar.
•
Toplanan fonların bir kısmı, bankanın asıl işi olan ve asıl gelirini oluşturan kredi verme faaliyeti
ile bağlantılı olarak ihtiyaç sahiplerinin talep ettiği kredilere ayrılmalıdır.
•
Banka yönetimi, likidite ve güvenlik kısıtlamalarına rağmen hissedarlarını tatmin edecek
düzeyde kâr sağlamalıdır. Diğer taraftan bankanın borç ödeme gücüne sahip olması, likiditesinin
yüksek olması ve müşterilerine güven ve emniyet vermesi gerekmektedir.
•
Aktifte tutulması gereken likit varlık miktarı, mevduattaki dalgalanmalar dikkate alınarak
belirlenmelidir.
Banka hissedarlarının amaçları ile mûdîlerin (mevduat sahipleri) amaçları birbiri ile çatışmaktadır.
Banka hissedarları kendi hisselerinin değerini maksimum kılma çabası içindeyken, mûdîler ise
mevduatlarına aldıkları faizi maksimum kılma çabası içindedirler. Bu iki amaç birbiri ile çelişmektedir.
Banka hissedarları ile mevduat sahipleri arasındaki amaç çatışması
aslında, “bankanın likiditesi” ile “bankanın kârlılığı” arasındaki çatışmayı da temsil
etmektedir.
Bir bankanın “likiditesi” ile “kârlılığı” arasındaki çatışma, banka fonlarının yönetimindeki en merkezi
sorundur. Bankanın likit kalması, başka bir ifade ile fonların büyük bir çoğunluğunu likit aktiflere
bağlaması, daha fazla getiri sağlama kabiliyeti olan uzun vadeli kredilere bağlamaktan vazgeçmesi
anlamına gelmektedir. Yani likidite ile kârlılık arasındaki ilişki negatif yönlüdür. Likidite arttıkça, risk
azalmakta, ancak bununla birlikte kârlılık da azalmaktadır.
Pasif Yönetimi
Pasif yönetimi ise kısaca, bankanın sahip olduğu fon kaynakları ile en uygun kaynak kompozisyonunun
(fon bileşiminin) oluşturulması işlemidir. Bankaların kaynakları (fonları) mevduat, sağlanan krediler
(satın alınan diğer fonlar) ve özkaynaklardan oluşmaktadır. Pasif yönetimi, likidite temini amacıyla
mevduatın ya da ödünç/satın alınan fonların artırılmasını amaçlamaktadır.
Bankalar likidite sağlamak amacıyla uygulamada en çok “mevduat” ve “bankalararası para piyasası
işlemleri” olmak üzere iki pasif kalemden yararlanmaktadır. Mevduatın maliyeti diğer fon kaynaklarına
göre genelde daha yüksek olmasına rağmen sağlam ve kolayca değişmeyen bir fon kaynağı olması sebebi
ile bankalar tarafından daha çok tercih edilen bir fon kaynağıdır. Mevduatın çok sayıda küçük mevduat
sahibinden sağlanıyor olması büyük tutarlı fon çıkışı riskini de azaltmaktadır.
Günlük likidite sıkıntılarında bankalar öncelikle bankalararası para piyasasına başvurmaktadırlar.
Çünkü TCMB’den borçlanmaya kıyasla bankalararası para piyasasından borçlanmak, göreceli olarak
bankalar için daha ucuz bir borçlanma ve fon sağlama yoludur. Bankalararası para piyasasından
borçlanma mevduat toplama ile kıyaslandığında da daha ucuz olmakla birlikte, daha kısa vadeli bir
borçlanma niteliği taşır. Ayrıca bankalararsı para piyasasının faiz oranları ve borçlanma tutarları piyasa
koşullarından çok hızlı bir şekilde etkilenmektedir. Başka bir ifade ile bankalararası para piyasası
işlemlerinin faize duyarlılığı mevduata göre çok daha yüksek gerçekleşmektedir. Faiz oranlarındaki ani
yükselmeler, bankalararası para piyasasından sağlanan kaynakları çok maliyetli hâle getirebilmektedir.
124
www.hedefaof.com
Bankalararası Para Piyasası, kısa dönem likidite ihtiyacının giderilmesi amacıyla bankalararası rezerv
hareketlerini desteklemek, sistemdeki likiditenin düzenlenmesi ve dengeli bir biçimde bankalar arasında
dağılımına yardımcı olmak ve kaynakların daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla 2
Nisan 1986 tarihinde kurulmuştur. Bu tarihten itibaren kısa dönem nakit fazlası olup bunu plase
edemeyen bankalar ile kısa dönem nakit ihtiyacı bulunup bu ihtiyacını uzun dönemli varlıklarını elinden
çıkarmadan karşılamak isteyen bankalar Merkez Bankası aracılığında buluşarak söz konusu ihtiyaçlarını
karşılamışlardır.
Ayrıca, bankalar gereksinimlerini ya da fazlalarını kendi aralarında oluşturdukları serbest para
piyasasını kullanarak değerlendirebilmektedirler. Bu piyasada işlem maliyetleri sıfıra yakındır ve
bankalar diğer bankalara tanıdıkları işlem limitleri tutarında teminat almadan işlem yaparlar.
Diğer taraftan bu piyasanın, bankacılık sisteminde yer alan herhangi bir bankanın bilanço yapısındaki
varlık, ve yükümlülüklerinde geçici ve öngörülemeyen bir değişiklik sonucu ortaya çıkabilecek likidite
sıkıntısının giderilmesi ya da likidite fazlasının plase edilmesinde işlevsel bir önemi vardır (Yiğit, 2002).
Kaynakların artırılması yoluyla likidite temininin diğer araçları arasında finansman bonosu ihracı,
varlığa dayalı menkul kıymet ihracı, banka bonosu ihracı, banka garantili bono ihracı, ipotekli borç senedi
ihracı ve ve sermaye artırımı gibi fon sağlama yolları da sayılabilir.
Pasif yönetiminde özkaynak tutarının büyüklüğü de önemli bir unsurdur. Yabancı kaynaklardan
yararlanılması konusunda gerek vade, gerek faiz oranı belirlenirken bankanın itibarını temsil eden
sermaye unsuru göz ardı edilmemekte ve belirleyici unsur olmaktadır. Bankanın özkaynaklarının,
itibarının derecesi fonların kolay sağlanabilirliğini, vadesini ve maliyetlerini birinci dereceden
etikeleyecektir.
Bilançolarda aktif ve pasif kalemleri hiçbir zaman birbirinden ayrı
düşünülemez. Aktif-pasif yönetimi deyince aktiflerin ayrı, pasiflerin ayrı yönetilmesi
anlaşılmamalıdır. Aktif-pasif yönetimi sırasında; aktiflerin yönetimi, pasiflerin yönetimi ve
sermaye fonlarının yönetimi arasında karşılıklı ilişki bulunduğu ve bu ilişkinin “likidite
sağlanması” noktasında birleştiği unutulmamalıdır.
Aktif-Pasif Yönetiminin Risk Yönetimi ile İlişkisi
Bankalarda risk yönetimi faaliyetlerini, aktif-pasif yönetiminden ayrı düşünmek mümkün değildir. Risk
yönetimi ve aktif-pasif yönetimi bir işletmeye “banka” adının verilip verilemeyeceğini belirleyen en
temel yönetim fonksiyonlarıdır. Bir takım hesaplama teknikleri kullanarak bir “riske maruz değer”
rakamına ulaşmak ve buna dayanarak banka sermayesini belirli bir standart orana göre yeterli sayılan bir
seviyede tutmak, bir bankada gerçekten “risk yönetimi” yapıldığını ve o bankanın kendisini “emniyete”
aldığını göstermez. Bu sebeple risk yönetiminin aktif-pasif yönetimi ile desteklenmesi gerekmektedir.
Risk yönetimi, aktif-pasif yönetimiyle çok sıkı bir etkileşim içerisinde ve tamamen eşzamanlı olarak
gerçekleştirilmek zorundadır.
“Aktif-Pasif Yönetimi” ile “Risk Yönetimi” konularının ortak ilgi
alanları sizce nelerdir?
AKTİF-PASİF YÖNETİMİ SÜRECİ
Aktif-pasif yönetimi sürecinin aşamaları aşağıdaki gibidir:
a.
Bilgi üretimi ve veri toplama aşaması,
b.
Modelleme ve karar alma aşaması,
c.
Kararların uygulanması aşaması,
d.
Kontrol aşaması,
e.
Raporlama aşaması.
125
www.hedefaof.com
Bilgi Üretimi ve Veri Toplama Aşaması
Aktif-pasif yönetimine ilişkin kararların bankanın iç ve dış kaynaklarından sağlanan bilgilerle
desteklenmesi gerekmektedir. APY için gerekli bilgilerin toplanmasında ilk aşama, bankanın aktif ve
pasif yapısı ile gelir-giderlerini gösterir şekilde bankanın profilinin çıkarılmasıdır. Bu amaçla güncel
verilerden, bilanço ve gelir tablolarından yararlanılmaktadır. Diğer taraftan proforma (tahmini) bilanço ve
proforma (tahmini) gelir tablosunun da düzenlenmesi gerekmektedir.
APY için geçmiş dönem verilerinin ve cari dönem verilerinin toplanması, gelecek dönem verilerinin
tahmin edilmesi gerekmektedir. APY bilançonun günlük yönetimi anlamına geldiğine göre, bilanço
verilerinin günlük olarak toplanması gerekmektedir. Diğer taraftan tahminlerin de günlük olarak
yapılması gerekir.
Aktif ve pasiflerin faiz duyarlılıklarını tespit etmek üzere gerekli önemli verilerden biri de “günlük
faiz oranları”dır. Ayrıca hergün bir sonraki günlerin faiz oranlarının da tahmin edilmesi gerekmektedir.
APY veri tabanında yer alması gereken bir diğer önemli veri, para birimlerine ilişkin günlük kurlar ve
paritelerdir. Burada da geleceğe ilişkin kur ve parite tahminlerinin yapılması gerekmektedir.
APY için gerekli bilgilerin toplanmasında bankanın gelecekte içinde bulunabileceği duruma uyumlu
bir tahminler setinin oluşturulmasının önemli payı bulunmaktadır. Tahmin sistemi belirli zaman
aralıklarıyla ve mümkün olduğunca sıkı bir şekilde, güncel şartlara uygun hâle getirilmelidir. İkinci
önemli konu ise, tahminlerin tutarlı olmasına gösterilmesi gereken dikkattir. Uzun dönemli tahminler,
güncel bilgilere gore yapılan kısa dönemli tahminlerle tutarlı olmalıdır. Son olarak, tahmin sistemlerinde
tahmin unsurları arasındaki iç uyumu sağlayacak bir gözden geçirme olmalıdır (Takan ve Boyacıoğlu,
2011). Aktif-pasif yönetimi için gerekli bilgi menüsü örneği Tablo 5.1’de yer almaktadır:
Tablo 5.1: APY Bilgi Menüsü Listesi
DIŞSAL BİLGİLER
Ekonomik Rapor
•
Genel makro ekonomik tahminler,
beklentiler,
•
Faaliyet gösterilen alanlarda gelişmeler,
•
Hükümet politikaları,
•
Uluslararası ekonomik gelişmeler.
Ekonomik Görünüm
•
Faiz oranları, döviz ve menkul değer
fiyatları,
•
Bankanın ve rakiplerinin çıkarmış olduğu
menkul değerlerin ikincil piyasadaki
performansı
•
İkincil piyasalarda kredi riski marjları,
•
Piyasadaki gelişmelerin, gevşeme ya da
daralmanın nedenleri,
•
Piyasadaki
yenilikler,
kurumsal
değişimler.
İdari, Yasal Düzenlemeler, Vergi ve Muhasebe
•
Vergi, muhasebe, bankacılık faaliyetine
ilişkin
yasal
değişiklikler,
idari
düzenlemeler.
•
Yasal ve idari düzenlemelerin APY’nin
esnekliği üzerine etkileri,
•
Vergi,
TMSK,
BDDK
ve
SPK
düzenlemelerindeki değişikliğin olası
maliyeti,
•
Elverişili olmayan değişimlere, tehditlere
karşı alınacak savunma önlemleri
İÇSEL BİLGİLER
Aktif ve Pasifteki Değişimin Analizi
•
İlgili dönemdeki aktif ve pasif değişiminin
maliyeti, getirisi,
•
Değişimin plan/bütçe ve geçmiş verilerle
karşılaştırılması,
•
İş hacmi ve kâr marjındaki eğilimler.
Yasal ve İdari Düzenleme Standartlarına Uyum
•
Sermaye yeterliliği,
•
Likidite,
•
Yabancı para pozisyon limitleri,
•
Kredi limitleri, sınır aşımları
Finansal yapıya İlişkin İçsel Hedeflere Uyum
•
Faiz Riski Pozisyonu
• Cari pozisyon,
• Faiz değişimine karşı cari pozisyon
duyarlık analizi,
• İş hacminde beklenen değişimden
kaynaklanacak pozisyon değişimi,
• Hedeflenen pozisyon için alınacak
düzenleme önlemleri
• Çeşitli faiz senaryolarının banka
karlılığı üzerine etkileri,
•
Döviz Riski Pozisyonu
• Faiz pozisyonuna ilişkin bilgi, bilgi
akışı ve analizleri döviz riski içinde
yapılmalıdır.
Kaynak: Akgüç, 2011.
126
www.hedefaof.com
Modelleme ve Karar Alma Aşaması
APY’nin ikinci aşaması modelleme ve karar alma aşamasıdır. Bu aşamada kısa dönemde banka
tarafından değiştirilemeyecek faktörlerin dikkate alınması gerekmektedir. APY kararları; faiz, döviz ve
hisse senedi fiyatları gibi değişkenlere ilişkin beklentiler ve bankanın bilançosunda taşıdığı pozisyonlar
gözetilerek karşılaşılabilecek olası risklerden korunulması ve kârlılığın artırılması için alınacak eylem ve
tedbirlerden oluşur.
APY kapsamında kullanılan temel politika araçları genel anlamda aşağıdaki şekilde gruplanabilir:
(Şişman, 2011)
1.
Kaynak Yönetimi: Borçlanma yapısının (ürün ve vade) yönetimi,
2.
Yatırım kararları: Finansal varlık portföyünün bileşimine ilişkin tutar ve getiri hedeflerinin
belirlenmesi,
3.
Fiyatlama: İçsel transfer fiyatlaması uygulamaları vasıtasıyla faiz marjlarının belirlenen hedefler
dahilinde yönetimi.
Etkin bir APY sürecinde tüm politika araçları bir uyum içinde kullanılmalıdır. Likidite açıklarının
hangi enstrümanlarla ve hangi maliyetle fonlanacağı ve fazla likiditenin nasıl bir yatırım stratejisi ile
değerlendirileceği APY sürecinde belirlenir. Bankanın hangi vadede uzun, hangi vadede kısa pozisyona
sahip olacağı ve bu pozisyonların hangi riskten kaçınma araçları ile ne ölçüde karşılanacağı APY
sürecinde alınan kararlardır. Bu karar verme sürecinde gelecekteki faiz oranlarının ve döviz kurlarının ne
seviyede olacağı ile ilgili beklentiler önem kazanmaktadır. Bankanın geleceğe yönelik beklentilerinin tüm
banka adına aksiyona geçirildiği karar verme noktası APY’dir. Bu nedenle banka yönetimi içinde stratejik
öneme sahiptir (Şişman, 2011).
Politika araçlarının kullanımı sürecinde etkin karar verilebilmesi ve alınan kararların takibi için, risk
ölçüm yöntemlerinin kullanılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Kullanılan geleneksel
yöntemlerde belirlenen ilk amaç, varlık ve yükümlülüklerin vadeye göre dağılımını gözlemleyerek, olası
faiz oranı değişimlerinden bankanın net faiz gelirinin nasıl değişeceğini incelemek olmuştur.
Kararların Uygulanması Aşaması
Kararların uygulanması, Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi (APYK) tarafından takip edilir. Ticari
bankalarda fon yönetimi birimi, temel olarak banka likiditesi, döviz mevcudu ve ticari menkul kıymet
portföyünün günlük yönetimi ile uğraşır. Daha ziyade piyasa riskine maruz işlemlerin gerçekleştirildiği,
APYK tarafından alınan çeşitli portföylere ilişkin kısa vadeli ve acil kararların uygulandığı fon yönetimi
birimi, kredi yönetimi birimi ile birlikte risk yönetim birimi ile koordine içinde çalışması gereken en
önemli birimdir (Altıntaş, 2006).
Kontrol Aşaması
APYK, uygulanan yönetim direktiflerine yardım sağlama amacıyla kendi politikalarını ve uygulamalarını
oluşturacaktır. APYK tarafından alınan kararların uygulanıp uygulanmadığının ve uygulandıysa
uygulanma düzeyinin kontrol edilmesi gerekmektedir.
Günlük gelişmeler çerçevesinde APYK kararlarının gözden geçirilmesi de kontrol kapsamında
değerlendirilmelidir. Çünkü aktif-pasif yönetimi aslında bilançonun günlük yönetilmesi anlamına
gelmektedir. Bu sebeple aktif-pasif yönetimi sürecinde kontrol hayati bir önem sahiptir.
Raporlama Aşaması
APY raporları banka yöneticilerinin alacağı kararlarda fayda sağlayacak APY çıktılarıdır.
APY planlaması, değerlendirilmesi ve kontrolüne yardımcı olabilecek yedi APY raporu kullanılabilir.
Bu raporlar aşağıda yer alan Tablo 5.2’de açıklanmaktadır (Takan ve Boyacıoğlu, 2011):
127
www.hedefaof.com
Tablo 5.2: APY Raporlama Aşamasında Rapor Türleri
Risk Alanı
Rapor Adı
Sermaye Yeterliliği
Performans Göstergeleri
Likidite
Nakit Akım Tahmini
Likidite
Vadeler Analizi
Faiz Oranı
Faiz Farkı Analizi
Faiz Oranı
Faize Duyarlı Aktif Pasif Analizi
Faiz Oranı
Faiz Oranı Değişikliğinin Etkisi
Faiz Oranı
Net Faiz Marjı Analizi
AKTİF-PASİF YÖNETİMİNİN SINIRLARI
Aktif-pasif yönetimi; yasal hükümlerle, bankanın içsel sürecinden ve bankanın dışsal çevre unsurlarından
kaynaklanan sınırlamalar ile çevrilidir. APY sırasında bu sınırların iyi bilinmesi ve APY çerçevesinin bu
sınırlar dikkate alınarak çizilmesi gerekmektedir.
Yasal Sınırlar
Kanunlar ile denetleyici ve düzenleyici otoritelerin düzenlemeleri, bankaların APY’sine doğal olarak
sınırlamalar getirmektedir.
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ve bağlı yönetmelik ve tebliğlerde bankaların sermaye artırımları,
özkaynakları, standart oranları, sermaye yeterliliği, likidite yeterliliği, krediler, risk grubu, kredi
sınırlamaları, mevduat munzam karşılıkları, disponobilite oranı, banka yatırımları (gayrimenkul alımı ve
iştirak edilmesi) mevduat sigortası vb. konularda çok sayıda sınırlayıcı hüküm yer almaktadır.
Örneğin Bankacılık Kanunu Madde 57’de bankaların gayrimenkul ve emtia (ticari mal) üzerine
işlemlerine ait kısıtlamalar yer almaktadır. Bankaların gayrimenkul ve emtia işlemleri üzerine konulan bu
kısıtlama, doğrudan aktif yönetimine bir kısıtlama getirmektedir. Buna göre, bankaların
gayrimenkullerinin net defter değerleri toplamı özkaynaklarının yüzde ellisini aşamaz. Bankalar, 2499
sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında gayrimenkul ve emtiayı esas alan sözleşmeler ile Kurul
tarafından uygun görülecek kıymetli madenlerin alım ve satımı hariç olmak üzere ticaret amacıyla
gayrimenkul ve emtianın alım ve satımı ile uğraşamaz, ipotekli konut finansmanı kuruluşu ve
gayrimenkul yatırım ortaklıkları hariç olmak üzere ana faaliyet konusu gayrimenkul ticareti olan
ortaklıklara katılamazlar.
www.bddk.org.tr
5411 sayılı Bankacılık Kanunun Madde 43’e göre; Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu
(BDDK); bankaların varlıkları, alacakları, özkaynakları, borçları, yükümlülük ve taahhütleri, gelir ve
giderleri arasındaki ilgi ve dengelerin ve malî bünyeyi etkileyen diğer tüm unsurların ve maruz kalınan
risklerin tespiti, tahlili, izlenmesi, ölçülmesi ve değerlendirilmesi amacıyla sınırlamalar ve standart
oranlar da belirlemek suretiyle gerekli düzenlemeleri yapmaya ve bunlar hakkında her türlü tedbiri
almaya yetkilidir. Görüldüğü üzere, Bankacılık Kanunu Madde 43 bankaların aktif-pasif yönetimine
doğrudan müdahele yetkisini BDDK’ya vermiş durumdadır. Yine Bankacılık Kanunu Madde 43
kapsamında, bankalar; yapılan düzenlemelere uymak, belirlenen sınırlamaları ve standart oranları
konsolide baz da dahil olmak üzere hesaplamak, tutturmak ve idame ettirmek ve bunlara ilişkin olarak
Kurum tarafından istenen tedbirleri belirlenen süreler içinde almak ve uygulamakla yükümlüdür.
BDDK, kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlerin uygulanmasını da dikkate alarak, her
bir banka ya da banka grubu için belirlenen asgarî veya azamî standart oranlar ve sınırlardan farklı daha
ihtiyatlı bir oran veya sınır tesis etmeye veya hesaplama ve bildirim dönemlerini farklılaştırmaya veya
128
www.hedefaof.com
genel olarak belirlenmemiş oran ve sınırlar tespit etmeye yetkilidir. Bankacılık Kanunu kapsamında
öngörülen sınırlamalara ve standart oranlara ilişkin eşiklere erişilmesi veya aşımların oluşması hâlinde,
ilgili banka durumu derhal Kuruma bildirmek zorundadır.
İçsel Sınırlar
Banka içi koşullar da aktif-pasif yönetimine sınırlamalar getirmektedir. Banka içi düzenlemeler uzun
dönemde değiştirilebilirler, ancak kısa dönemde yine de veri olarak kabul edilmek durumundadır.
Bankanın sermaye tutarı ve sermaye yapısı, mevduat hacmi, mevduat kompozisyonu, taşınan risk
düzeyi, örgütsel yapı, çalışanların yetenekleri, çalışanların deneyimleri, kullanılan teknoloji, otomasyon
derecesi, APY’ye banka içi sınırlamalar arasında sayılır (Akgüç, 2011).
Dışsal Sınırlar
Bankacılık sektöründeki rekabet koşulları, rekabet yapısı, kamu bankalarının sektördeki durumu,
teknolojik gelişmeler, ekonomik gelişmeler, para politikaları, maliye politikaları, toplumdan gelen
tepkiler, toplumun değer yargıları ve finansal piyasalardaki gelişmler dışsal çevre unsurları arasında
sayılabilir. Bilanço kalemlerinin değerleme ölçüleri ve muhasebe standartları tarafından belirlenen ilkeler,
bankaların uymak zorunda oldukları dışsal çevre unsurları arasında sayılmaktadır.
AKTİF-PASİF YÖNETİMİ ORGANİZASYONU
Aktif-pasif yönetiminde bankanın yönetim kurulundan başlayarak, Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi
(APYK), APY masası ve bankanın diğer icracı birimlerine görevler düşmektedir.
Genel Olarak Aktif-Pasif Yönetimi Organizasyonu
Yönetim Kurulu, aktif-pasif yönetimi çerçevesinde risklerin yönetimi için genel sorumluluğu üstlenmeli
ve risk yönetim politikası, likidite, faiz oranı, döviz ve hisse senedi fiyat risklerine ilişkin limitleri
belirleme işine karar vermelidir.
Bankanın genel müdürü dahil olmak üzere bankanın üst düzey yönetiminden oluşan APYK,
varlıkların ve yükümlülüklerin bankanın yönetim kurulu tarafından belirlenen iş stratejisi sınırlarına
bağlılık içerisinde yürütülmesinden, bankanın bütçesine bağlılıktan ve risk yönetimi amaçlarına uyumdan
sorumlu olmalıdır.
APYK tarafından alınan kararlar APY masası tarafından uygulanacaktır. Banka personelinden oluşan
APY masası, banka risk profillerinin izlenmesinden, analiz edilmesinden ve raporlanmasından sorumlu
olmalıdır. APY masası personeli, ayrıca piyasa koşullarında çeşitli olası değişikliklerin bilanço üzerindeki
muhtemel etkilerini gösteren tahminleri (simülasyon) hazırlamak ve bankanın iç limitlerine uyulması
açısından gerekli eylem ve tedbirleri yönetime tavsiye etmekten sorumludur.
Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi
BDDK tarafından hazırlanarak 08.02.2011 Tarih ve 24312 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren “Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmelik”te Aktif Pasif Yönetimi Komitesi (APYK); “Yönetim kurulu tarafından, banka varlık ve yükümlülüklerinin
yönetimi ile bu kapsamda fon hareketlerine ilişkin politikaları belirlemek, banka bilançosunun
yönetilmesi için ilgili birimlerce icra edilecek kararları almak ve uygulamaları izlemekle görevlendirilen
komite” olarak tanımlanmıştır.
APYK başkanı aynı zamanda bankalarda “üst düzey risk komitesinin” doğal üyesidir. Bankada “aktifpasif yönetimi komitesi” bulunmaması ve aynı görevi üstlenen bir başka birimin mevcut olması hâlinde,
sözkonusu birimden sorumlu kişi, üst düzey risk komitesinde yer alır.
129
www.hedefaof.com
APY’nin amacına ulaşabilmesi için ilk olarak bankada aktif-pasif yönetimi komitesi kurulmalıdır. Bu
komitenin amaçları, araçları net bir şekilde belirlenmelidir. Bu komite mevduat ve kredi faiz oranlarını
belirleme işini de üstlenmeli, gelişmeleri sürekli olarak izlemeli ve değerlendirmelidir.
Aktif-pasif yönetimi ile ilgili olarak alınan kararlar, tüm banka birimlerini etkiler. Artık aktif ve pasif
yönetimini ilgilendiren kararların eş zamanlı olarak alınması gerekmektedir. Yönetimde “önce kaynak
bulup sonra kullanım yeri aramak ya da önce kullanım, yatırım ve plasman kararları alıp ardından kaynak
arama yaklaşımı” günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Kaynak ve kullanımla ilgili kararların birlikte,
eşzamanlı alınması, APYK’nin ana görevi ve oluşturulma nedenidir (Akgüç, 2011).
Bu komitede üye olarak, bankanın ana bölümlerini temsil eden üst kademe yöneticileri görev
almaktadır. Örneğin bunlar arasında;
•
Banka genel müdürü,
•
Danışmanlar,
•
Mali kontrolden sorumlu genel müdür yardımcısı,
•
Bireysel hizmetlerden sorumlu genel müdür yardımcısı,
•
Fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcısı,
•
Reklam müdürü
sayılabilir.
Aktif-pasif yönetimi komitesi toplantıları bankalarda genel olarak her hafta yapılmakta ve toplantıya
önceki haftanın ve gelecek haftanın ekonomik yorumuyla başlanmaktadır. Bu toplantılarda takip eden
haftanın faiz ve kur tahminleri yapılmaktadır. Varsa TCMB ve BDDK tarafından yapılmış değişiklik veya
düzenlemelerin bankaya etkileri de değerlendirilmektedir. Banka bilançosunun aktif ve pasif
kalemlerindeki gelişmeler incelenerek getiri-gider dengesi ve kârlılık değerlendirilir. Komitede bulunan
yöneticiler aynı zamanda kendi bölümlerindeki yeni ürünler, yapılan uygulamalar vb. konularda üst
yönetimi bilgilendirir (Güney, 2011).
Etkin ve etkili APYK’leri (ve de onu oluşturan yöneticiler) gitmek istedikleri yeri, ‘hedef’lerini
bilirler ve hedefe giden yolda, kısa süreli çıkarları uzun dönemde sağlayabilecekleri gerçek ‘değer’lere
tercih etmezler. ‘Risk yönetimi’ birimleri ve ilgili tüm birimler tarafından kendilerine sunulan
analizleri/raporları inceleyerek, üstlendikleri risklerin bankaya ne getireceğini ve neler götürebileceğini
kestirirler. Buna dayanarak bankanın ‘gelirler’ini ve ‘sermaye’sini koruma altına alacak kararlar alır,
uygular ve uygulatırlar.
APYK’nın verimli çalışması için banka stratejileri ve ilkeleri, bankanın pazar payı, büyüklüğü, hangi
ürünleri sunacağı iyi tanımlanmış olmalıdır. Söz konusu komite banka ile ilgili hazine yönetimi, ithalatihracat yönetimi, menkul kıymetler portföyü vb. konulara bir bütün olarak bakarak politika belirlemelidir.
Bu komite düzenli aralıklarla bir araya gelmeli, düzenli ve standart olarak belirlenmiş gündem
çerçevesinde konuları görüşmelidir. Bu toplantılarda ekonomik konjonktür, faiz oranı, döviz kurları gibi
konular, girilen sektörün konumu ve potansiyel olarak hangi sektörlere girilebileceği, ilgili mevzuat
değişiklikleri ve bankanın mali bünyesi ile ilgili bütün konular görüşülmelidir. Aktif-pasif yönetimi
komitesinin başarılı olabilmesinde banka üst yönetiminin konuya önem vermesi, komitedeki üyelerin ve
raporlama sisteminin niteliği, hiyerarşide aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı iletişimin etkin bir biçimde
gerçekleşmesi rol oynar.
APYK, bilanço planlaması için likidite riski yönetimi ve faiz oranı riski yönetimi stratejilerini de
içeren bir bakış açısı ile karar alma sorumluluğuna sahiptir. Her banka APYK tarafından alınan kararlarla
ilgili olarak kendi üzerine düşen sorumluluklara da karar vermek zorundadır. Bankanın iş ve risk
yönetimi stratejisi, APYK’nın bankanın yönetim kurulu tarafından belirlenen sınırlar, limitler ve
paremetreler içinde çalışmasını sağlamalıdır.
130
www.hedefaof.com
APYK, hem mevduat ve krediler için ürün fiyatlandırma hem de varlıklar ve yükümlülükler için
vadelerin belirlenmesi kararlarını almalı, bankanın risk düzeylerini izleyecek ve önceki toplantılarda
alınan kararların uygulanma düzeyini kontrol etmelidir. APYK ayrıca, bankanın cari faiz oranı
karşısındaki pozisyonunu belirleyecek, bu aynı zamanda bankanın gelecekteki iş stratejisinin
belirlenmesine esas oluşturacaktır.
Finansman politikası açısından örneğin, kaynak ve yükümlülüklerin pasifteki ağırlıklarının ne oranda
olacağı veya varlıkların aktifteki oransal dağılımı hakkında karar almak da APYK’nın görevleri
arasındadır. APYK faiz oranı hareketlerinin geleceği yönünde bir bakış geliştirmek ve sabit ve değişken
faizli fonlar, mevduat, para piyasasından ve sermaye piyasasından sağlanan fonlar, yurt içi ve yurt dışı
fonların pasifteki finansman karışımı hakkında karar vermek zorundadır. Çünkü bu karar, aynı zamanda
bankanın firma değeri anlamındaki net bugünkü değerini maksimum kılabilmek açısından önemli bir
karardır.
FAİZ RİSKİNE KARŞI AKTİF-PASİF YÖNETİMİ
Faiz oranlarındaki değişkenlik olarak tanımlayabileceğimiz faiz oranı riski, bankaların aktif, pasif ve net
gelir pozisyonunu önemli ölçüde etkilemektedir. Faiz riskinin yönetilmesi; elde edilen gelirlerin faiz
riskine olan duyarlılığının belirlenerek, bu gelirlerin nasıl yatırımlarda kullanılacağının saptanması; bu
risk sonucu hedeflenen gelirlerden sapmanın engellenmesi; banka veya işletmenin değerinin piyasa faiz
oranlarındaki dalgalanmalardan korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Faiz riski, yalnız faiz değişimlerinden değil aynı zamanda banka bilançosundaki varlık ve
yükümlülüklerin vade uyumsuzluklarından da kaynaklanabilir. Şöyleki, banka kısa vadeli fonları
toplayarak, uzun vadeli olarak sabit faizler üzerinden kullandırabilir. Kredinin vadesi gelmeden piyasada
faiz oranlarında bir yükselme sözkonusu olduğunda banka kısa vadeli kaynaklarını yenilerken yeni faiz
oranlarını uygulamak zorunda kalacaktır. Hâlbuki kredinin faiz oranı değişmeyecek, yeniden fonlama
riski ile karşı karşıya kalması nedeniyle bankanın kârlılığı azalacak veya zarar edecektir. Benzer şekilde
kaynakların ortalama vadesi, kullanımlara göre yüksek ise piyasa faizlerindeki bir düşüş banka için yine
faiz riski doğurabilecektir.
Faize Duyarlılık Açısından Bilançonun Yeniden Sınıflandırılması
Bankanın, faiz oranlarındaki değişimlere karşı duyarlılığını belirleyen asıl faktör, varlık ve
yükümlülüklerinin faiz duyarlılıkları arasındaki farktır. Bu fark faiz geliri ya da gideri yaratır. Varlık ve
yükümlülüklerin faiz duyarlılıkları arasındaki fark, banka portföyünün net bugünkü değerini
etkilemektedir. Bu nedenle bankaların her bir varlık ve yükümlülüğünün faiz duyarlılığının belirlenmesi
önem taşımaktadır.
Aktif-pasif yönetiminin amaçları çerçevesinde faiz riskini tespit edebilmek ve yönetebilmek için bir
bankanın bilançosunu aşağıdaki gibi sınıflandırmak gerekmektedir.
AKTİF
PASİF
FAİZE DUYARLI AKTİF (FDA)
FAİZE DUYARLI PASİF (FDP)
FAİZE DUYARSIZ AKTİF (FDSA)
FAİZE DUYARSIZ PASİF (FDSP)
TOPLAM AKTİF
TOPLAM PASİF
Bankaların gelir tablosunda “Faiz Gelirleri” ile “Faiz Giderleri” arasındaki fark “Net Faiz Geliri”
olarak adlandırılmaktadır. Ticari bir bankanın asıl faaliyetleri ile ilgili başarısını göstermesi açısından Net
Faiz Geliri rakamı önemlidir. APY, net faiz gelirini maksimum kılmayı amaçladığına göre, bilançodan bu
rakamın kaynağı olan “faizli aktif” ve “faizli pasiflere” yönelmekte ve bunların faiz oranı, faize duyarlılık
ve vade açısından takibini yapmaktadır.
APY amaçları için banka bilançosunun “aktifi” ve “pasifi” ilerde faiz oranı olarak yeniden
fiyatlanabilme olanaklarına göre sınıflandırılmalıdır. Banka bilançosunun hem aktif hem de pasif
tarafında faiz oranlarındaki değişikliklere göre yeniden fiyatlanabilecek hesap kalemleri bulunur.
131
www.hedefaof.com
Bilançoda yapılması gereken ilk sınıflandırma, aktifleri ve pasifleri “faizli/faizsiz” şeklinde
sınıflandırmaktır. Daha sonra faizli kalemleri “faize duyarlı/faize duyarsız” şeklinde sınıflandırmak
gerekmektedir.
Ticari bankaların asıl faaliyetlerinin mevduat toplamak ve bunları plase etmek (kredi olarak
kullandırmak) olduğu hatırlandığında, ticari bankaların bilançosunun aktifinde en önemli kalemin
“kullandırılan krediler”e ilişkin hesaplar olduğu görülecektir. O hâlde bir ticari bankanın bilançosunun
pasifinde ise, bankaların asıl işinin mevduat toplamak olduğu hatırlandığında “mevduat “ hesap kaleminin
olduğu görülecektir. Çünkü bir ticari bankanın topladığı mevduatlar, mûdîlerine (mevduat sahiplerine)
borçlarıdır. O hâlde mevduat bir ticari bankanın bilançosunun pasifinde yer alacaktır.
Aktif-Pasif Yönetimi amaçları için banka bilançosunda aktifler ve
pasifler faize duyarlı olup olmamalarına göre yeniden sınıflandırılmalıdır.
Ticari bankalar, para ticareti yapan kurumlar olarak, özkaynaklarından çok yabancı kaynaklarını temel
fon kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Bu bağlamda ticari bankalar mevduat satarak (ihraç ederek) ve
borçlanarak fon toplarlar. Toplanan bu fonlar varlık elde etmede kullanılır. Toplanan bu fonlar ile elde
edilen varlıklar arasında en önemli kalem ise “krediler” ve “menkul kıymetler” kalemleridir. Pasif
yaratarak veya yükümlülük satarak elde edilen bu fonlar, gelir getirici varlıkların (kredi ve menkul
kıymetler gibi) satın alınması amacıyla kullanılır.
Tablo 5.3: Örnek Bir Banka Bilançosunun Faize Duyarlı kalemlerinden Oluşan Aktif Kompozisyonu
AKTİF TOPLAM ()
I. NAKİT DEĞERLER VE MERKEZ BANKASI
36.065.166
3.072.155
1 ay
2.585.396
486.759
Vadesiz
III. BANKALAR VE DİĞER MALİ KURULUŞLARDAN ALACAKLAR
1 ay
3 ay
6 ay
850.265
568.798
125.678
155.789
V. SATILMAYA HAZIR MENKUL DEĞERLER
2.874.454
1 ay
41.560
3 ay
22.569
6 ay
155.873
1 yıl
85.654
2 yıl
2.568.798
1 ay
1.856.321
3 ay
1.587.952
6 ay
2.546.875
1 yıl
3.587.564
2 yıl
6.785.461
1 ay
354.698
3 ay
657.852
VI. KREDİLER
16.364.173
VIII. VADEYE KADAR ELDE TUTULACAK YATIRIMLAR
132
www.hedefaof.com
12.904.119
6 ay
850.231
1 yıl
2.500.326
2 yıl
8.541.012
Tablo 5.3’te görüldüğü gibi öncelikle faize duyarlı aktifler kendi içinde sınıflandırılmış, daha sonra
faize duyarlı aktif kalemlerinin her biri kendi içinde vade yapılarına göre tekrar sınıflandırmaya tabi
tutulmuştur.
Bir banka bilançosu neleri göstermez? Başka bir ifade ile bir
bankanın bilançosunun aktif ve pasifinde neler görünmez?
Tablo 5.4: Örnek Bir Banka Bilançosunun Faize Duyarlı Kalemlerinden Oluşan Pasif Kompozisyonu
PASİF TOPLAMI
40.916.403
I. MEVDUAT
32.245.565
1 ay
3 ay
6 ay
1 yıl
2 yıl
23.546.587
6.875.231
1.254.879
562.321
6.547
III. ALINAN KREDİLER
1.236.872
6 ay
1 yıl
2 yıl
458.785
654.523
123.564
IV. PARA PİYASASINA BORÇLAR
372.383
1 ay
3 ay
6 ay
352.214
14.521
5.648
VI. FONLAR
1.196.653
1 ay
3 ay
6 ay
1 yıl
2 yıl
45.658
65.879
145.654
185.231
754.231
VII. MUHTELİF BORÇLAR
318.145
1 ay
Vadesiz
XVI. ÖZKAYNAKLAR
5.689
312.456
5.546.785
Uzun vadede tüm varlık ve kaynak kalemleri faize karşı duyarlıdır. Ancak belirli bir zaman süresi için
varlık ve kaynak kalemleri faize duyarlı ya da duyarlı olmayan şeklinde bölümlendirilebilir (Akgüç,
2011).
Banka bilançosunda yer alan aktif ve pasiflerin faize duyarlı (değişken faiz oranlı) kalem olarak
nitelendirilebilmesi için şu şartları taşıması gerekmektedir (Koch, 1995):
•
Bir vadesinin olması,
•
Bir faiz veya kısmi anapara ödemesinin olması,
•
Uygulanan faiz oranının her dönem farklılık göstermesi,
•
Anaparanın belli bir endekse dayalı olması ve endekste meydana gelen değişiklikler sonrası
anaparanın yeniden fiyatlandırılabilir olması; yönetimin de dönem boyunca endekste
değişmelerin olmasını beklemesi.
133
www.hedefaof.com
APY’ye hazırlık olması açısından öncelikle bankanin bilançosunda faize duyarlı aktif ve pasiflerin
belirlenmesi gerekmektedir.
Faize Duyarlı Aktifler
Faize duyarlı aktifler (FDA), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandıracağı veya
fiyatlandırmak zorunda kalacağı aktiflerdir. Bu anlamda sabit faize bağlanmış uzun vadeli aktifler veya
sabit faiz uygulanan faiz oranlarına duyarsız vadesiz mevduat dışında kalan, değişken faizli aktifler ile
sabit faizli olmakla birlikte kısa vadelerde faiz oranı yenilenebilen aktifler faize duyarlı olarak kabul
edilir. Faize duyarlı aktif kalemlere “değişken getirili aktif” adı da verilmektedir.
Eğer banka faize duyarlı aktiflere sahipse, faiz oranlarındaki bir düşüş bankanın aktiflerinin getirisine
göre fon maliyetini artırdığı için net faiz gelirini (NFG) azaltacaktır. Eğer banka pasif duyarlı ise faiz
oranlarındaki bir artış net geliri azaltacaktır.
Örneğin 4 yıl vadeli LİBOR faizli bir kredinin faizi her 30 günde bir fiyatlanacaksa, bu kredi 30 gün
bazında faize duyarlı bir aktiftir.
Faize duyarlı varlıklar, genellikle kısa vadeli tüketici kredileri, hazine bonoları, 6 aydan kısa vadeli
tahviller, değişken oranlı mortgage kredileri gibi faiz oranlarından sıklıkla etkilenen varlıklardır.
Faize Duyarsız Aktifler
Faize duyarsız aktifler (FDSA), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandırmasına gerek
olmayan aktiflerdir. Aslında bu kalemler bankanın bilançosunda faiz oranlarındaki değişmelerden
doğrudan etkilenmeyen hesap kalemleridir. Banka bilançosunun aktifinde “maddi duran varlıklar” ve
“iştirakler” gibi hesap kalemleri faize duyarsız aktiflerdir.
Sabit faizli aktif kalemlerde, piyasa faiz oranları değiştiğinde bu kalemlerin faiz oranı hiç değişmez,
Kısacası bu işlemlerin faiz esnekligi sıfırdır. Piyasa faiz oranları düşerse, aktif sabit faizli işlem kalemleri
eski getirilerini koruyacakları için banka bu işlemlerden kârlı çıkmış olur. Ancak tersi durumda, piyasa
faiz oranları yükselirse bu kalemlerin faiz oranı değişmeyeceği için banka faiz kaybına uğrar. Bankanın
bu tür işlemlerden dolayı taşıdığı riske “sabit faizli işlemler riski” denir. Referans faiz oranı değişimi ne
olursa olsun, bu tür işlemlerde faiz oranları değişmeyecektir.
Sabit faizli aktif kalemler için faiz oranı riski %100’dür. Yani faiz oranı değişimi kadar zararlı çıkılır.
Aktifte vadesi analiz dönemini geçen krediler, bağlı menkul kıymetler içinde yer alan tahviller faize
duyarsız kalemler arasında sayılabilir.
Faize Duyarlı Pasifler
Faize duyarlı pasifler (FDP), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandıracağı veya
fiyatlandırmak zorunda kalacağı pasiflerdir. Bu anlamda sabit faize bağlanmış uzun vadeli pasifler veya
sabit faiz uygulanan faiz oranlarına duyarsız pasif kalemler dışında kalan, değişken faizli pasifler ile sabit
faizli olmakla birlikte kısa vadelerde faiz oranı yenilenebilen pasifler faize duyarlı olarak kabul edilir.
Faize duyarlı pasif kalemlere “değişken getirili pasif” adı da verilmektedir.
Eğer banka faize duyarlı pasiflere sahipse, faiz oranlarındaki bir artış bankanın aktiflerinin getirisine
göre fon maliyetini artırdığı için net faiz gelirini azaltacaktır.
Faize duyarlı kaynaklar, kısa vadeli mevduatlar, ticari borç senetleri, banka kabul kredileri vb.
bankaya faiz yükü getiren ve faiz değişiminden çabuk etkilenmesi beklenen borçlardır.
Faize Duyarsız Pasifler
Faize duyarsız pasifler (FDSP), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandırmasına gerek
olmayan pasiflerdir. Başka bir ifade ile sabit faiz taşıyan pasif kalemlerdir. Örneğin, banka bilançosunun
pasifinde yer alan“özkaynaklar” faize duyarsız pasif kalemdir.
134
www.hedefaof.com
Bu tür kalemlere örnek olarak orta ve uzun vadeli sabit faiz oranları ile sağlanan ve vadesi analiz
dönemini geçen (yeniden fiyatlandırılmayacak) mevduatlar, mevduat sertifikaları, kullanılan krediler,
menkul kıymet ihraçları (varlığa dayalı menkul kıymetler, tahviller gibi) sayılabilir.
Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif- Pasif Yönetimi Stratejileri
Faiz oranı riskine karşı aktif-pasif yönetimiyle ilgili üç strateji geliştirilmiştir. Bu stratejilerde, faize
duyarlı aktifler (FDA) ile faize duyarlı pasifler (FDP) arasındaki fark, fon açığı olarak
nitelendirilmektedir. Bu fon açığı (GAP) bir bankanın net faiz kazançlarının (kârlarının) piyasa faiz
oranlarına olan duyarlılığını ölçmektedir. Bu stratejiler şunlardır (Parasız, 2007):
1.
Sıfır fon açığı stratejisi,
2.
Pozitif fon açığı stratejisi,
3.
Negatif fon açığı stratejisi.
Sıfır Fon Açığı Stratejisi
Bu strateji, bir bankanın bilançosunda yer alan faize duyarlı aktifler (FDA) ile faize duyarlı pasiflerin
(FDP) tutarca birbirine eşitliğinin sağlanması esasına dayanmaktadır. Bu stratejinin hedefi, faiz oranı
riskini düşürmektir.
Piyasa faiz oranlarının yükselme eğiliminde olduğu bir ortamda, bu farkın sıfır olması bankanın
beklenen gelirlerinde herhangi bir değişme olmamasını, sabit kalmasını sağlamaktadır. Piyasa faiz
oranlarındaki artış, bir taraftan mevduat faizlerindeki artışla fon toplama maliyetini artırırken, diğer
taraftan kredi faiz oranlarındaki artış da ödünç verilen fonların getirisini artıracaktır. Bu strateji
uygulandığında beklenen getirinin değişkenliği, başka bir ifade ile standart sapması azalacaktır.
Bu stratejiyi başka bir şekilde de şöyle ele alabiliriz. Eğer sıfır fon açığı söz konusuysa, bankanın sabit
gelirli aktiflerinin (kredi dönemi boyunca faiz oranları değişmeyen örneğin sabit faiz oranlı konut ipotek
kredileri) toplam faiz geliri sağlayan aktiflere oranı, bankanın sabit faiz oranlı pasiflerinin toplamının faiz
getiren pasiflerine oranına eşit olmalıdır (Parasız, 2007). Bu durum Tablo 5.5’te görülmektedir.
Tablo 5.5: Sıfır, Pozitif ve Negatif Fon Açığı Stratejileri
Kaynak: Parasız, 2007.
Pozitif Fon Açığı Stratejisi
Banka yöneticileri, faize duyarlı aktiflerin toplam aktife oranının, faize duyarlı pasiflerin toplam pasife
oranını aşmasını tercih edebilirler. Başka bir ifade ile bankanın faize duyarlı aktifleri, faize duyarlı
pasiflerinden fazla olmasını tercih etmesi, pozitif fon açığı stratejisinin benimsenmiş olduğu anlamına
gelir. Bu durumda piyasa faiz oranları artacak olursa bankanın net faiz gelirlerinde artış beklenirken, tersi
durumda piyasa faiz oranlarının düştüğü durumda ise bankanın net faiz gelirlerinde azalış beklenir.
Çünkü fon açığı pozitif yönlüdür. Bu strateji, banka yöneticilerinin faiz oranlarının yükseleceği
beklentisine sahip olması durumunda uygulanabilecek bir stratejidir.
135
www.hedefaof.com
Negatif Fon Açığı Stratejisi
Bankanın faize duyarlı aktiflerinin toplam aktife oranının, faize duyarlı pasiflerinin toplam pasife
oranından düşük olması hâlinde tercih ettiği strateji negatif fon açığı stratejisidir. Bu strateji uygulanırken
faiz oranları artacak olursa, bankanın fonlama maliyetlerindeki artış, gelirlerindeki artıştan fazla
olacağından bankanın net faiz gelirinde azalma olacaktır. Bu strateji uygulanırken faiz oranları düşecek
olursa, bankanın fonlama maliyetlerindeki azalış, bankanın gelirlerindeki azalıştan düşük olacağından
bankanın net faiz gelirlerinde artışa neden olacaktır. Dolayısıyla APYK’nın faiz oranlarının düşeceği
beklentisine sahip olması durumunda uygulanabilecek bir stratejidir.
Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi Analiz Modelleri
Bankalar, bilançolarındaki varlık (aktif) ve yükümlülük (pasif) portföyünün yapısını değiştirerek faiz
riskinden kaçınmaya çalışırlar. Bankaların faiz oranı riskini analiz etmek ve bu riskin etkilerini azaltmak
için aktif-pasif yönetiminde kullandıkları klasik iki analiz bulunmaktadır. Bunlar,
1.
Vade Aralığı (GAP) analizi,
2.
Süre (Durasyon) analizidir.
Faiz riski yönetiminin amacı, faiz oranlarındaki olası değişmeler aralığında, kendi kendilerini
etkileyen parametrelerle, bankanın maruz kaldığı faiz risk etkisinin ortadan kaldırılmasıdır. Bankanın
maruz kaldığı faiz risk etkisinin yönetimiyle ilgili en basit teknikler; faize duyarlı varlıkları,
yükümlülükleri ve bilanço dışı pozisyonlarını, bir dahaki fiyatlandırmaya kadar kalan zamanda (eğer
değişken oran söz konusu ise) ya da vadelerine göre (eğer sabit oran söz konusu ise) zaman serilerine
ayıran vade/fiyat ile başlarlar. Bu tablolarda, değişen faiz oranlarına karşı hem gelirlerin ve hem de
ekonomik değerin faize karşı duyarlılığını belirleyen basit göstergeler kullanılabilir. Aralık (GAP) analizi,
cari gelirlerde oluşan faiz riskinin belirlenmesi için kullanılır. Verilen bir zaman diliminde kullanılan
aralığın büyüklüğü; -ki bu yeniden fiyatlandırılan ya da verilen zaman serisinde vadesi gelen varlıklar
eksi yükümlülükler artı bilanço dışı işlem risklerinden oluşmaktadır- bankanın maruz kaldığı fiyat risk
etkisinin bir göstergesidir.
Vade Aralığı Analizi
Vade aralığı (GAP) analizi, önceden belirlenen bir dönemde, faize duyarlı varlıklar ile yükümlülüklerin
parasal değerleri arasındaki farkı ölçmekte kullanılır. Vade aralığı yönetimi için öncelikle varlık ve
yükümlülüklerin yapısı belirlenmelidir. Çünkü bu analizin amacı, varlık ve yükümlülüklerin faiz oranına
karşı göreli duyarlılıklarını belirlemek ve yönetmektir.
Belli bir zaman süresi içinde değişken getirili ya da faiz değişkenliğine duyarlı, yeniden
fiyatlandırılabilen varlıklarla, değişken faizli, faize duyarlı kaynaklar arasındaki fark ya da dengesizlik
GAP terimi ile ifade edilir (Akgüç, 2011).
GAP analizi, faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasifler arasındaki farkın hesaplanması yoluyla,
faiz oranlarındaki değişikliğe karşı banka kârının duyarlılığının ölçülmesidir. GAP analizi, bankaların
sadece faiz oranı riskinin yönetiminde değil, aynı zamanda likidite açıklarının tespiti ve yönetimi için
kullanılan bir yöntemdir. Vade boşluğu analizi, bu şekilde APY için önemli bir araç hâline gelmiştir.
Bankanın tüm varlıklarının ve yükümlülüklerinin APY için kullanılacak bir vade boşluğu analizine dahil
edilmesi gerekir. Vade boşluğu analizi ile bankanın pozisyonlarının faiz değişimlerine nasıl tepki
verebileceği genel olarak incelenir.
GAP analizi modelini kullanarak banka, aktif ve pasiflerini koordineli olarak faiz riskine karşı yüksek
ve düzenli getiri sağlayacak düzeyde bulundurmaya çalışacaktır. Böylece banka, faiz oranlarının sürekli
değişmesine karşı kendisini emniyete almış olacaktır. GAP analizi uygulamak isteyen bankaların
öncelikle gelişmiş bir muhasebe sistemi oluşturmaları gerekmektedir. Muhasebe hesaplarında mümkün
olduğunca sınıflandırma yapmak, banka açısından getiri arttırıcı sonuçlar yaratabilecektir.
GAP analizinde ilk önce bankanın bilançosunun aktifi ve pasifinin daha önce anlatıldığı gibi faize
duyarlılık açısından yeniden sınıflandırılarak düzenlenmesi gerekmektedir. İkinci olarak bankanın sahip
136
www.hedefaof.com
olduğu varlık ve yükümlülüklerinin tüm nakit akımlarının vadelerine göre dağılımı sonucunda her bir
vade aralığında meydana gelen likidite açık ve fazlaları belirlenir. Böylece bankanın hangi dönemde
likidite açığı olacağı ve bunun için alınabilecek önlemler önceden belirlenir. Bankanın tüm nakit
akımlarını içine alacak şekilde vade uyumsuzluğunun tespiti sadece likidite yönetimi için değil faiz riski
yönetimi açısından da son derece önemlidir.
Vade boşluğu analizinin faiz oranı riski ölçümünde kullanılmasının nedeni, vade uyumsuzluğunun bir
faiz geliri ya da bir faiz gideri yaratacak olmasıdır. Ancak faiz geliri ya da giderinin ne düzeyde
olacağının belirlenebilmesi için sadece faize duyarlı varlık ve yükümlülüklerinin belirlenmesi ve bunların
arasındaki boşluğun hesaplanması gerekmektedir. Farklı vade yapılarına sahip olan varlık ve
yükümlülükler faiz değişimlerine aynı ölçüde duyarlı değildir. Bu noktada duyarlılığı belirleyen en
önemli ayrım finansal araçların (mevduat, kredi, menkul kıymet vb.) yeniden fiyatlama vadeleri
arasındaki farktır. Banka portföyündeki finansal ürünlerin yeniden fiyatlama vadeleri ile ilgili bilgiler,
geleceğe dönük finansal beklentiler ile birlikte değerlendirildiğinde APY sürecinde karar vermeye temel
teşkil edecek mimimum bilgi setine ulaşılmış olmaktadır (Şişman, 2011).
Faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasifler arasındaki fark, bu analizin temelini oluşturur. Faize
duyarlı aktifler (FDA) ile faize duyarlı pasifler (FDP) arasındaki farka “ARALIK (GAP)” denir. Bu
farkın hesaplanması tek başına yeterli olmayıp ayrıca GAP oranının da hesaplanması gerekir. GAP oranı
faize duyarlı aktifler (FDA) /faize duyarlı pasifler (FDP) dir. Eğer GAP, fark olarak sıfır ya da gap oranı 1
ise, banka faiz değişikliklerine karşı duyarsız denilebilir. Çünkü faiz oranlarındaki değişmeler aktif ve
pasifte aynı oranda değişikliğe yol açacaktır.
GAP analizi, faiz oranı riski ve likidite riskini değerlendirmek için kullanılan aktif-pasif yönetimi
tekniklerinin en önemlilerinden bir tanesidir. Boşluk analizi ile faiz oranlarındaki değişikliğe ve
vadelerine göre yeniden fiyatlandırılabilmesi için “faize duyarlı yükümlülükler” ve “faize duyarlı
varlıklar (bilanço dışı işlem pozisyonunu da içeren)” arasındaki boşluğun hesaplanması ve analizi
yapılmaktadır (Charumathi, 2008).
GAP modeli yeniden fiyatlandırma modeli olarak da adlandırılmaktadır. Bu model, esas olarak
bankaların belirli bir zamanda faize duyarlı varlıklarından (FDA) kazanmış olduğu faiz gelirleri ve faize
duyarlı borçlarına (FDP) ödediği faiz giderleri arasındaki farkın bulunmasından ibarettir. Yeniden
fiyatlandırma yaklaşımı kapsamında banka, belirlenen vadelerde bilançosundaki borçlarının ve
varlıklarının duyarlılık oranını hesaplayarak rapor eder. Faize duyarlılık, faiz oranından etkilenen borçları
ve varlıkları güncel piyasa faiz oranına göre yeniden fiyatlandırmayı gerektirmektedir. Yeniden
fiyatlandırma, borç ve varlıkların elden çıkarılması sonucu oluşabilir (örneğin; kredinin vadesinden önce
ödenmesi durumu) veya değişken oranlı varlık ve borçlardan (örneğin; değişken oranlı mortgage
kredilerinde, kredilerin her dönem kapanabilmesi durumu) kaynaklanabilir.
Yeniden fiyatlama riski, bilanço varlık ve yükümlülükleri ile bilanço dışı (off balance sheet)
varlıklarına uygulanacak faizlerin yeniden belirleneceği zamanların, bir anlamda vadelerin, arasındaki
uyumsuzluktur (Yavuz, 2002). Vade, daha çok sabit faizli varlıklar için geçerliyken; yeniden fiyatlama,
değişken faizli varlık, yükümlülük ve bilanço dışı işlemler için söz konusudur. Yeniden fiyatlama veya
vade uyumsuzluğu olarak adlandıralan bu risk; uzun vadeli varlıkların fonlanmasında; kısa vadeli
kaynakların kullanılması ile ortaya çıkmaktadır. Kısa vadeli varlıkların kısa vadeli fonlar ile, uzun vadeli
varlıkların uzun vadeli fonlar ile finanse edilmesi, finansmanın en temel kurallarından bir tanesidir.
GAP analizinin aşamaları aşağıdaki gibidir:
1.
Banka bilançosunun faize duyarlılık açısından yeniden sınıflandırılması,
2.
Faize duyarlı aktiflerin ve faize duyarlı pasiflerin vade açısından sınıflandırılması,
3.
Faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasiflerin farkının (GAP’ın) hesaplanması,
4.
GAP’ın değişik faiz oranı artış/azalış seneryolarında duyarlılığının ölçülmesi,
5.
Net faiz gelirini maksimum kılacak aktif-pasif yönetimi kararının verilmesi.
137
www.hedefaof.com
GAP aşağıdaki şekilde hesaplanır.
GAP = FDA – FDP
GAP: Açık
FDA: Faize Duyarlı Aktifler
FDP: Faize Duyarlı Pasifler
Analiz sonucunda elde edilen farklar pozitif veya negatif olabilir. Pozitif fark, bankanın o vade
grubunda aktiflerinin pasiflerinden fazla olduğunu; negatif fark ise, bankanın o vade grubunda
pasiflerinin aktiflerinden fazla olduğunu göstermektedir.
Herhangi bir vade grubundaki yükümlülüklerin, varlıklardan fazla olması durumuna “negatif” ya da
“pasife duyarlı” boşluk; varlıkların yükümlülüklerden fazla olduğu duruma ise “pozitif” ya da “aktife
duyarlı” boşluk adı verilmektedir. Herhangi bir vade grubunda yeniden fiyatlanacak varlıkların
yükümlülüklere eşit olması durumu ise “sıfır” boşluk olarak adlandırılmaktadır.
Örneğin faize duyarlı aktifleri 150.000, faize duyarlı pasifleri 180.000 olan bir bankanın 30.000
negatif açığı bulunmaktadır.
“Faize Duyarlı Aktifler < Faize Duyarlı Pasifler” ise Negatif (Pasife
Duyarlı) GAP sözkonusudur. “Faize Duyarlı Aktifler > Faize Duyarlı Pasifler” ise Pozitif
(Aktife Duyarlı) GAP sözkonusudur.
GAP’ın faiz oranlarındaki değişimlerden etkilenmesi ile “net faiz gelirlerinde” meydana gelecek etki
ise şu şekilde hesaplanır:
ΔNFGi = GAP* ΔR
ΔNFGi = i. vade aralığında net faiz geliri değişimi
GAP = i. vadede faize duyarlı varlık (FDA) ve faize duyarlı borçların (FDP) itibari değeri arasındaki
fark
ΔR = i. vadede varlıkları ve borçları etkileyen faiz oranındaki değişim
GAP analizinde GAP oranı da önemli bir yere sahiptir. GAP Oranı bankanın faize duyarlı aktiflerinin
faize duyarlı pasiflerine oranıdır. GAP oranı aşağıdaki gibi hesaplanır:
GAP Oranı = FDA / FDP
FDA: Faize Duyarlı Aktifler
FDP: Faize Duyarlı Pasifler
Fark Oranı önemli bir oran olmasına rağmen tek başına yeterli değildir. Ancak bu oranın 1’den
sapması bankanın risk aldığını gösterir ve oran 1’den uzaklaştıkça risk de artar. Riskin artması da net faiz
gelirini etkilemektedir.
Farkın pozitif olması, bir banka için faiz oranına duyarlı aktiflerin faiz oranına duyarlı pasiflerden
fazla olduğu anlamına gelir. Bu da Fark Oranının 1’den büyük olması anlamına gelir. Farkın negatif
olması hâlinde ise pasifler, aktiflerden fazladır ve dolayısıyla GAP Oranı 1 den küçüktür. GAP Oranının
1 olması ise aktiflerin pasiflere eşitliğini ifade eder. Risk yönetimi kapsamında banka yönetimi farkı
sıfırlamaya çalışmaktadır. Bu da GAP Oranının 1 olması demektir.
FDA/FDP > 1 durumunda pozitif GAP
FDA/FDP < durumunda ise negatif GAP sözkonusudur.
138
www.hedefaof.com
Vade boşluğunun hesaplanabilmesi için “Vade/Fiyat” tabloları, hazırlanmaktadır. Vade-Fiyat tabloları
her zaman serisine duyarlı ağırlıklar uygulayarak bankanın ekonomik değeri üzerindeki değişen faiz
oranlarının etkilerini değerlendirmekte de kullanılabilir. Bu gibi ağırlıklar, her zaman serisine düşen
varlık ve yükümlülüklerin bağlanma süresinin tahmin edilmesine yöneliktir. Bağlanma süresi, faiz
oranlarının düzeyinde küçük bir değişiklik olduğunda pozisyonun ekonomik değerindeki değişmenin
yüzde olarak ifadesidir. Bağlanma süresine dayalı ağırlıklar piyasa faiz oranlarında bir değişiklik
olduğunda bankanın ekonomik değerinde oluşacak değişmenin kabataslak tahminin yapılmasını
sağlayacak vade/fiyat tablosuyla kombinasyonunda kullanılabilir.
Bir bankanın faiz risk etkisini ölçmeye yönelik en basit teknikler, bilanço dışı pozisyonlar ve
yükümlülükler, faize duyarlı varlıklar, vadelerine (eğer kur sabitse) ya da gelecekteki yeniden fiyat
belirlenene kadar geçen zamana (eğer kur değişken ise) göre belirli bir dizi önceden tanımlanmış zaman
dilimleri içine dağılan vade/yeniden fiyatlama tablolarıyla başlamaktadır. Bu varlıklar ve yeniden
fiyatlama sürelerine gereksinim duyulan yükümlülükler ya da sözleşmeye dayalı vadelerden farklılık
gösterebilen gerçek vadeler, bankanın geçmiş deneyimine ve önsezisine göre zaman serilerinin yeniden
fiyatlandırılması yönünde belirlenmektedir.
GAP oranının 1’den büyük olması durumunda pozitif GAP mevcuttur.
GAP oranının 1’den küçük olması durumunda ise negatif GAP sözkonusudur. GAP
analizinde farkın hesaplanması kadar fark oranının hesaplanması da önemlidir.
Yeniden fiyatlama boşluk analizinin en önemli unsurlarından bir tanesi de gruplama yapılacak vade
aralıklarının sayısının ve uzunluğunun belirlenmesidir. Bu konuda literatürde genel kabul görmüş bir
yaklaşım bulunmamaktadır. Bankalar açısından en uygun yaklaşımın, kendi pozisyonlarının yeniden
fiyatlama yoğunlaşmaları ve analiz uzunluğu paralelinde seçilen vade grubu sayısı ve uzunluklarının
belirlenmesi olduğu görülmektedir. Örneğin aşağıda Tablo 5.6’da 6 adet vade grubu belirlenmiştir.
Örneğin 5. Vade grubunda vade aralığı 1 yıl – 5 yıl olarak belirlenmiştir. Ancak banka önemli olduğunu
düşünüyorsa bu aralığı daha küçük birden fazla vade grubuna bölebilirdi. Örneğin “1 yıl – 2 yıl”, “2 yıl 4 yıl”, “5 yıl” şeklinde vade gruplarına ayırabilirdi.
Örnek 1: Tablo 5.6’da bir bankanın 6 farklı vadeye göre varlık (aktif) ve borçlarının (pasif) yeniden
sınıflandırılması, GAP’ın hesaplanması ve yeniden fiyatlandırma aralığı gösterilmektedir:
Tablo 5.6: Vade (Yeniden Fiyatlandırma) Tablosu ve GAP Analizi Örneği
Vade Aralığı
Faize Duyarlı
Varlıklar (FDV)
Faize Duyarlı
Borçlar (FDB)
GAP (Açık)
Kümülatif Açık
(CGAP)
1 gün
20.000
35.000
-15.000
-15.000
1 gün – 3 ay
40.000
50.000
-10.000
-25.000
3 ay – 6 ay
70.000
90.000
-20.000
-45.000
6 ay – 1 yıl
85.000
65.000
+20.000
-25.000
1 yıl – 5 yıl
50.000
40.000
+10.000
-15.000
5 yıldan fazla
20.000
10.000
+10.000
-5.000
TOPLAM
285.000
290.000
-5.000
Tablo 5.6’dan görüleceği üzere bir günlük vade aralığı diliminde faize duyarlı varlıklar ile faize
duyarlı borçlar arasındaki fark ya da GAP negatif olup 15.000 tutarındadır. Varlıklar ve borçlar gecelik
borçlanma oranından her gün yeniden değerlenmektedir. Negatif GAP (Faize duyarlı varlıklar < Faize
duyarlı borçlar), bankanın net faiz gelirini azaltıcı etki gösterecektir. Çünkü kısa dönem faiz oranlarında
oluşacak bir artış bankanın borçlarında varlıklarına göre daha fazla artış yaratacaktır. Negatif GAP
durumunda banka için ‘yeniden finansman riski’ ortaya çıkacaktır.
139
www.hedefaof.com
Diğer taraftan “6 ay - 1 yıl” arası vadede banka +20.000 ile pozitif GAP (Faize duyarlı varlıklar >
Faize duyarlı borçlar) sergilemektedir. Pozitif GAP mevcut ise, bankanın varlıklarından kazanması
muhtemel faiz geliri, kısa dönem faiz oranlarında olabilecek düşüşten etkilenerek ‘yeniden yatırım riski’
oluşacaktır.
Birinci vadede açık 15.000 iken, kısa dönem faiz oranı %1 kadar artarsa bankanın yıllık net faiz
gelirindeki değişim:
NFG 1 = (-15.000 * 0,01) = -150 olacaktır.
Bu açık bankanın net gelirindeki -150 tutarında kaybı ve yeniden finansman riskini ifade eder.
Bankalar ayrıca, çeşitli yeniden fiyatlandırma vadeleri için kümülatif açığı da tahmin edebilirler:
Maksimum bir yıllık vadeye kadar kümülatif açık (GAP) aşağıdaki gibi hesaplanır:
Kümülatif.GAP= -15.000+ -10.000+ -20.000 +20.000 = -25.000’dir.
(R)’yi tüm varlıkları ve borçları etkileyen ortalama faiz oranı artışı olarak kabul edersek, bankanın net
faiz gelirindeki kümülatif etki maksimum bir yıllık vade için yapılan analizde:
NFG 1 = (KGAP)*ΔR =(-25.000) * 0,01 = -250 olacaktır.
Yüzdesel olarak tüm varlıklar (A) için faiz oranına duyarlılık maksimum bir yıllık vadede:
KGAP / A = -25.000 / 285.000 = %8,7 olacaktır.
Varlıklar ve borçlar için faiz oranları farklı düzeyde ise spread oluşacak ve net faiz geliri oluşacak
artış ve azalışlara göre değişecektir.
Vade aralığı analizi sonrasında her vade grubu için elde edilen farklar ile toplam fark bulunur. Banka
açısından toplam fark, her vade grubundaki farklardan daha fazla önem taşımaktadır.
Bankanın belirli bir anda negatif farka sahip olması durumunda banka aktif-pasif yönetimi ile
aşağıdaki önlemleri alabilir:
•
Farkı sıfırlamak için önlemler alabilir.
•
Vade grubundaki aktif ve pasif bileşimlerini değiştirebilir.
•
Aktifleri artırma veya pasifleri azaltma yoluna gidebilir.
•
Vadeleri kaydırabilir veya kısaltabilir.
•
Sabit faiz oranlı aktif veya pasifleri değişken faiz oranlarına bağlayabilir.
•
Türev finansal araçlar ile pozisyon alabilir.
Ancak bankanın toplam farkının negatif olması bankanın ciddi bir faiz oranı riski ile karşı karşıya
olduğunu göstermektedir. Bu durumda aktif ve pasiflerin vadelerini değiştirmek işe yaramaz. Aktif ve
pasiflerin faiz oranlarını değiştirmek, sabit faiz oranına dayalı kıymetleri değişken faiz oranlı kıymetlerle
değiştirmek bazı durumlarda işe yarasa da bazı durumlarda işe yaramayabilir. Banka bu riskten, aktif ve
pasiflerinin miktarlarını değiştirerek kurtulabilir. Aktiflerin miktarları artırılıp pasiflerin miktarları
azaltılarak toplam fark pozitife döndürülebilir. Sabit faiz oranlı kıymetler değişken faiz oranlı kıymetler
ile değiştirilerek ve türev enstrümanlar kullanılarak da toplam fark için faiz oranı riski azaltılabilir,
sıfırlanabilir, piyasa riski ile paralel bir hâle getirilebilir.
Bununla birlikte toplam farkın büyüklüğü, bize faiz oranı riski hakkında bilgi vermektedir. Toplam
fark büyüdükçe (pozitif veya negatif olması fark etmez) faiz oranı riski artmaktadır. Bu konuda ölçü
toplam farkın, toplam aktiflerin %25 ini oluşturmasıdır. Toplam farkın, toplam aktiflerin %25 i veya
fazlası bir miktarda olması, bankanın faiz oranı riskinin yüksek olduğunun bir göstergesi olarak kabul
edilmektedir (Hempel vd., 1994).
140
www.hedefaof.com
Örnek 2: Aşağıdaki örnekle negatif GAP’a sahip bir bankanın faiz oranlarındaki değişiklik ile net
faiz marjının nasıl etkilendiği açıklanmaya çalışılacaktır.
AKTİF
Tutar
Yüzde
PASİF
Tutar
Yüzde
Donuk Varlıklar
50.000
25
Donuk Kaynaklar
20.000
10
Faize Duyarlı Aktifler
90.000
45
Faize Duyarlı Pasifler
100.000
50
Faize Duyarsız Aktifler
60.000
30
Faize Duyarsız Pasifler
80.000
40
AKTİF TOPLAMI
200.000
100
PASİF TOPLAMI
200.000
100
Ortalama Getirisi
Ortalama Maliyeti
Faize Duyarlı Aktifler (FDA)
%15
---
Faize Duyarsız Aktifler (FDSA)
%20
---
Faize Duyarlı Pasifler (FDP)
---
%10
Faize Duyarsız Pasifler (FDSP)
---
%15
Bu koşullarda bankanın faiz marjı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
FM = AAOG – PAOM
FM: Faiz Marjı
AAOG: Aktiflerin Ağırlıklı Ortalama Getirisi
PAOM: Pasiflerin Ağırlıklı Ortalama Maliyeti
Aktiflerin ağırlıklı ortalama getirisi aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
AAOG = (DAG.DA%) + (FDAG.FDA%) + (FDSAG.FDSA%)
AAOG: Aktiflerin Ağırlıklı Ortalama Getirisi
DAG: Donuk Aktiflerin Getirisi
DA%: Donuk Aktiflerin Aktif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı
FDAG: Faize Duyarlı Aktiflerin Getirisi
FDA%: Faize Duyarlı Aktiflerin Aktif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı
FDSAG: Faize Duyarsız Aktiflerin Getirisi
FDSA%: Faize Duyarsız Aktiflerin Aktif İçindeki Yüzdelse Ağırlığı
PAOM = (DPM.DP%) + (FDPM.FDP%) + (FDSPM.FDSP%)
PAOM: Pasiflerin Ağırlıklı Ortalama Maliyeti
DPM: Donuk Pasiflerin Maliyeti
DP%: Donuk Pasiflerin Pasif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı
FDPM: Faize Duyarlı Pasiflerin Maliyeti
FDP%: Faize Duyarlı Pasiflerin Pasif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı
FDSPM: Faize Duyarsız Pasiflerin Maliyeti
FDSP%: Faize Duyarsız Pasiflerin Pasif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı
141
www.hedefaof.com
Aktifin Ağırlıklı Ortalama Getirisi: (%25. %0) + (%45.%15) + (%30.%20)
AAOG: 0 + 0,0675 + 0,06 = 0,1275 = %12,75
Pasifin Ağırlıklı Ortalama Maliyeti: (%10. %0) + (%50.%10) + (%40.%15)
PAOM: 0 + 0,05 + 0,06 = 0,11 = %11
Faiz Marjı = AOG – AOM = %12,75 - %11 = 0,0175 = %1,75
Varlık ve yükümlülüklerini riske karşı bağışıklamak isteyen bir aktif pasif yöneticisi, vade aralığının
(GAP) sıfır (0) olmasını isteyecektir. Böylece faiz oranlarındaki herhangi bir yükselme veya düşme
durumunda, varlık ve yükümlülüklerin parasal değerindeki değişim birbirini sıfırlayacak ve bilanço faiz
oranı riskinden korunmuş olacaktır. Vade aralığının (GAP) sıfırdan yüksek olması, faize duyarlı
varlıkların, faize duyarlı yükümlülüklerden çok olduğunu göstermektedir. Bu durumda, faiz oranlarındaki
bir düşme sonucu, varlıkların getirisi, borçların artmasından daha hızlı artacaktır. Bu aralığın negatif
olması ise, firmanın gelecekte faiz oranlarında bir yükselme beklemesinin sonucu olabilir. Özetle aktif bir
aralık stratejisi, faize duyarlı varlıklar ile faize duyarlı yükümlülüklerin eşitsizliğine dayanır ve bu eşitsiz
eşleştirme, aktif pasif yöneticisinin beklentilerine göre şekillenecektir.
Bankanın faiz oranı riskinin azaltması faize duyarlı aktiflerin (FDA)
faize duyarlı pasiflere (FDP) eşitlenmesi ile olur.
Faiz Oranına Duyarlı Aktifler = Faiz Oranına Duyarlı Pasifler
Farkın sıfır olduğu durumlarda faiz oranlarındaki herhangi bir değişiklik, farkı ve bankanın
net faiz gelirini etkilememektedir. Dolayısıyla banka, faiz gelir ve giderlerini bu şekilde faiz
oranları değişikliklerinden korumuş olmakta ve faiz oranları değişikliklerinden etkilenmemiş
olmaktadır.
Faiz oranlarındaki değişiklikten yararlanmak için dengesizliği (GAP) büyütmek ya da dengesizliği
sürdürmek, spekülatif bir yaklaşımdır. Faizler yükseliyorsa ya da yükseleceği beklentisi varsa, pozitif
GAP (FDA>FDP) net faiz marjını yükseltir. Faizler düşme eğilimi gösteriyorsa ya da böyle bir beklenti
varsa negatif GAP (FDA< FDP), bankanın kârlılığının artması açısından uygun pozisyondur. Buna karşı
faizlerin yükseldiği dönemde negatif GAP, net faiz marjını daraltır, hatta zarara dönüştürebilir. Faizlerin
düştüğü dönemde ise, pozitif GAP banka açısından risklidir (Akgüç, 2011).
Tablo 5.7: Farka Göre Risk ve Çözüm Önerileri
Fark
Oluşabilecek Risk
Pozitif (FDA > FDP)
Piyasa faiz oranının düşmesi hâlinde
net faiz marjı düşeceğinden zarar
meydana gelebilir.
Negatif
FDP)
Piyasa faiz oranının artması hâlinde
net faiz marjı azalacağından zarar
meydana gelebilir.
(FDA
<
Kaynak: Rose,1998.
142
www.hedefaof.com
Riskten Korunmak İçin Çözüm
Önerisi
1. Hiçbir şey yapmamak (faiz oranlarının
artabileceği veya sabit kalabileceğini
düşünmek)
2. Aktif vadeleri uzatılabilir veya pasif
vadeleri kısaltılabilir.
3. Faiz duyarlı pasifler artırılabilir veya
faize duyarlı aktifler azaltılabilir.
4. Aktif süreçlerinin pasif süreçleriyle
eşit olduğu bir durum hedeflenmelidir.
1. Hiçbir şey yapmamak (faiz oranlarının
artabileceği veya sabit kalabileceğini
düşünmek)
2. Aktif vadeleri kısaltılabilir veya pasif
vadeleri uzaltılabilir.
3. Faize duyarlı pasifler azaltılabilir veya
faize duyarlı aktifler artırılabilir.
4. Aktif süreçlerinin pasif süreçleriyle eşit
olduğu bir durum hedeflenmelidir.
Vadeye kadar kalan zaman, daha önce de belirtildiği üzere, yeterli olmayan bir faiz riski ölçütüdür.
Çünkü bu ölçüt yalnızca, son vade tarihini dikkate alarak hesaplanmaktadır. Firma bilançolarında ise,
vadeye kadar kalan zaman içerisindeki nakit akımlarının yogunluğu fazladır. Bu nedenle bu nakit
akımlarını da dikkate alan, diğer aralık yöntemleri geliştirilmiştir. Aşağıda anlatılacak olan durasyon
aralığı bunlardan biridir.
Faiz oranlarındaki değişiklikler, bankanın aktif ve pasiflerinin vadeleri, bileşimi, fark değerleri ve faiz
oranına duyarlılıklarına bağlı olarak bankanın net faiz gelirini değiştirmektedir. Örneğin pozitif bir fark,
faiz oranları arttığında net faiz gelirini artırırken faiz oranlarının düşmesi net faiz gelirini azaltmaktadır.
Aynı şekilde negatif bir fark, faiz oranları arttığında net faiz gelirini azaltırken faiz oranlarının düşmesi
net faiz gelirini artırmaktadır. Bu artış veya azalışın ne kadar olacağı da aktif ve pasiflerin faiz oranına
duyarlılıklarına ve miktarlarına bağlıdır. Fark ne kadar büyük olursa faiz oranı değişikliklerinin etkisi o
kadar fazla olacaktır. Farkın ve net faiz gelirinin büyüklüğüne etki eden ise faiz oranlarının yanısıra aktif
ve pasiflerin miktarlarıdır (Özçelik, 2006).
Faiz oranı değişiklikleri ile vade aralığı etkileşimi sonucu bankanın faiz gelirleri, faiz giderleri ve net
faiz gelirlerin nasıl değiştiği aşağıda Tablo 5.8’de özetlenmiştir:
Tablo 5.8: Faiz Oranlarındaki Değişikliklerin Vade Aralığı Analizinde Etkileri
Vade Aralığı
Faiz Oranları
Faiz Gelirleri
Faiz Giderleri
Net Faiz Marjı
POZİTİFKEN
ARTARSA
ARTAR
ARTAR
ARTAR
POZİTİFKEN
AZALIRSA
AZALIR
AZALIR
AZALIR
SIFIRKEN
ARTARSA
ARTAR
ARTAR
SIFIR
SIFIRKEN
AZALIRSA
AZALIR
AZALIR
SIFIR
NEGATİFKEN
ARTARSA
ARTAR
ARTAR
AZALIR
NEGATİFKEN
AZALIRSA
AZALIR
AZALIR
ARTAR
Vade aralığı analizinin bir akış için değil de sabit bir zaman için yapılması, durağan bir analiz olması
ve paranın zaman değerini dikkate almaması yönleri ile eleştirilmektedir. Faiz oranlarındaki değişiklik
sabit faizli aktifleri ve sabit faizli pasifleri de dolaylı olarak etkilemekte olmasına rağmen bu kalemlerin
faize duyarsız kalem olarak dikkate alınması, beklenmedik veya belirsiz nakit akışlarını içermemesi,
yeniden fiyatlama kısıtları içermesi de GAP analizinin eksik yönleri olarak kabul edilmektedir.
Bankanın faiz oranı riskinin azaltması faize duyarlı aktiflerin (FDA)
faize duyarlı pasiflere (FDP) eşitlenmesi ile olur.
Durasyon Aralığı Analizi
Bankaların faiz yönetimi açısından durasyon kavramı ve durasyon aralığı, varlıkların ve borçların piyasa
fiyatı ve vade dağılımlarını dikkate alan, vade aralığı (GAP) analizine göre daha gerçekçi sonuçlar veren
bir analiz modelidir. Durasyon analizi bu anlamda vade aralığı analizini destekleyici olarak
kullanılmaktadır. Kolaylıkla hesaplanabilmesi ve yaygın kullanım alanları durasyon aralığı analizinin bir
standart hâline gelmesinde etkili olmuştur.
Durasyon, bir finansal varlığın fiyatının faiz oranlarındaki değişime duyarlılığını ölçen bir esneklik
ölçüsüdür. Bu anlamda sabit getirili menkul kıymetlerin değerlendirilmesi amacıyla etkin olarak
kullanılmaktadır. Ancak durasyonun APY sürecinde sıklıkla kullanılmasının sebebi; durasyon yaklaşımı
ile banka potföyünde bulunan tüm varlık ve yükümlülüklerin faiz duyarlılığının ölçümünü mümkün
kılmasıdır. Farklı tutar ve yeniden fiyatlama vadesine sahip çok sayıda ve çeşitte finansal üründen oluşan
toplam banka potföyünün faiz duyarlılığı, portföyün durasyonu aracılığı ile kolaylıkla takip edilebilir ve
yönetilebilir (Şişman, 2011).
143
www.hedefaof.com
Durasyon, bir pozisyona ilişkin gelecek nakit akımlarının oluşacakları dönem ile ağırlıklandırılmış,
bugünkü değerlerinin toplamının, o pozisyonun piyasa değerine oranı olarak tanımlanmaktadır. Bir
pozisyonun faiz hassasiyeti, durasyonunun bir fonksiyonudur. Durasyon, varlığın veya borcun faiz
oranına duyarlılığının, vadeye göre daha tam ölçümüdür. Çünkü süre, varlıkların vadesi kadar, nakit
akışının varış zamanını da hesaba katar.
Durasyon (süre) analizinde tüm nakit akımları göz önünde tutularak net faiz geliri ve piyasa değeri
yönetimi yapılır. Yönetimin bu analizle amacı bankanın net faiz geliri veya piyasa değerini sabitlemek
veya artırmaktır. Bu analizle bankanın yüklendiği faiz oranı riski, aktif ve pasiflerin ağırlıklı vadelerinin
karşılaştırılması ile bulunur. Süre analizine göre faiz oranı riski nakit girişleri ile nakit çıkışlarının vade
uyumsuzluğu sonucu ortaya çıkar. Diğer fark analizlerinden farklı olarak Süre Analizi tüm aktif ve
pasiflerin piyasa değerlerinin faiz oranı değişiklikleri karşısındaki duyarlılıklarını ele alır.
Süre, tahakkuku beklenen nakit akışlarının ağırlıklı zaman ortalamasıdır. Nakit akışlarının dönemleri
bu ağırlıklı ortalama hesaplamasında kullanılmaktadır. Yakın tarihli nakit akışlarının ağırlıkları küçük ve
daha geç tarihli nakit akışlarının ağırlıkları büyüktür (Thygerson, 1992).
Durasyon Analizi, aktifin veya pasifin ortalama vadesinin, bireysel vadesinden farklılaşma olasılığını
belirlemeye yardımcı olmaktadır. Esasında durasyon, nakit akışlarını ortalama vadeye göre yeniden
fiyatlamaya dayanarak ağırlıklandıran bugünkü değerdir. Dolayısı ile Durasyon, GAP analizindeki defter
değerinin aksine piyasa değerini ön plana çıkarmaktadır. Nakit akışlarının bugünkü değerinin faize olan
duyarlığı yani piyasa değerinin faiz elastikiyeti (Interest Rate Elasticity) de ölçülebilmektedir. Bu şekilde
bilanço kalemlerinin vadelerine bağlı olarak faiz oranı mutlak değer değişimlerinde göstereceği değer
değişimlerini hesaplamak mümkün olabilmektedir.
Durasyon Aralığı analizi aynı zamanda, faiz oranı değişikliklerinin banka özvarlıklarının üzerindeki
etkisini ölçmek için kullanılan bir analizdir. Bir bankanın özvarlığı varlıklarının cari değeri ile borçlarının
cari değeri arasındaki pozitif farktır. Faiz oranlarındaki değişiklikler, bankaların varlık ve borçlarının
piyasa değerinde de değişikliğe neden olmakta, dolayısıyla banka özvarlıkları da değişmektedir.
Özvarlık = Toplam Varlıklar – Toplam Borçlar
Faiz oranları yükseldiğinde bankanın faize duyarsız aktifleri ve pasiflerinin (sabit faizli aktif ve
pasifler) değeri düşecektir. Faiz oranları düştüğünde ise sabit faizli aktif ve pasiflerin değeri
yükselecektir.
Faiz oranları yükseldiğinde, sabit fazili aktif ve pasiflerin vadesi ne kadar uzun olursa, piyasa
değerindeki düşüşte o kadar fazla olacaktır. Tersi durumda faiz oranları düştüğünde ise sabi faizli aktif ve
pasiflerin vadesi uzadıkça değeri de o kadar artacaktır.
Bu sebeplerden ötürü, faiz oranlarındaki değişikliklerin bir bankanın net özvarlıkları üzerindeki
etksinin yönü ve boyutu, aktif ve pasiflerin taşıdıkları vade ile korelasyonu, ilişkisi yüksek düzeydedir.
Ancak aktif ve pasifteki kalemlerin her birinin vadesini net olarak ölçebilmek çoğu zaman mümkün
olmamaktadır. Burada yapılması gereken analizde kullanılacak süre ölçütü olarak, aktif ve pasiflerin
ağırlıklı ortalama vadelerinin ölçüsünü kullanmaktır.
Finansal varlıkların piyasa değeri (fiyatı ya da net bugünkü değeri), yeniden fiyatlamaya kalan
vadelerine bağlı olarak faiz oranı değişimlerinden etkilenmektedir. Bu yaklaşımdan yola çıkarak durasyon
temel anlamda, para birimi cinsinden ya da zaman (yeniden fiyatlama vadesine kalan süre) cinsinden
olmak üzere iki farklı biçimlerde ifade edilebilir. Toplam banka portföyü için zaman cinsinden durasyon;
her bir finansal ürünün net bugünkü değerinin yeniden fiyatlamaya kalan gün sayısıyla ağırlıklandırılması
sonucunda bankanın toplam varlıkları ve yükümlülükleri için hesaplanan “ağırlıklı ortalama yeniden
fiyatlama süresi” olarak tanımlanmaktadır (Mishkin, 1992). Durasyon değişik yaklaşımlarla
hesaplanabilmekle birlikte ortalama bir durasyon aşağıdaki gibi hesaplanır:
144
www.hedefaof.com
Bu hesaplamadaki paremetrelerin karşılıkları aşağıdaki gibidir:
CFt= t zaman sonra elde edilecek nakit akışı
N = Vade
DFt = İskonto faktörü = 1/(1+R)t, R= Faiz Oranı
PVt = t zaman sonra elde edilecek nakit akımının bugünkü değeri = CFt x DFt
Örnek 1: (A) Bankası’nın bilançosunda 600.000 üzerinden kayıtlı, birinci yıl 200.000 faiz, ikinci
yıl 150.000 faiz ve üçüncü yıl 100.000 faiz ödemesi yapılacak bir kredinin vadesi 3 yıldır. Faiz
oranları %20 düzeyindeyken, bu kredinin bankaya ortalama geri dönüş süresi (durasyonunu)
hesaplayalım:
Vade
CFt
DFt
CFt. DFt
CFt. DFt.t
1
200.000
0,833
166.667
166.667
2
150.000
0,694
104.167
208.333
3
100.000
0,579
57.870
173.611
328.704
548.611
Durasyon = 548.611/328.704 = 1,67’dir.
Faiz Oranları %15 düzeyine indiğinde aynı kredinin durasyonu aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
Vade
CFt
DFt
CFt. DFt
CFt. DFt.t
1
200.000
0,870
173.913
173.913
2
150.000
0,756
113.422
226.843
3
100.000
0,658
65.752
197.255
353.086
598.011
Durasyon = 598.011 / 353.086 = 1,69 olur.
Faiz oranının düşmesi durumunda teorik olarak durasyon uzamaktadır. Bununla birlikte sabit faizli
kredinin cari değeri artacağından, eskisi kadar nakit akımı sağlanabilmesi için gereken süre kısalacaktır.
Faiz oranları %25 düzeyine yükseldiğinde aynı kredinin durasyonu aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
Vade
CFt
DFt
CFt. DFt
CFt. DFt.t
1
200.000
0,800
160.000
160.000
2
150.000
0,640
96.000
192.000
3
100.000
0,512
51.200
153.600
307.200
505.600
Durasyon = 505.600 / 307.200 = 1,65 olur.
Faiz oranının yükselmesi durumunda teorik olarak durasyon kısaltmaktadır. Bununla birlikte sabit
faizli kredinin cari değeri düşeceğinden, eskisi kadar nakit akımı sağlanabilmesi için gereken süre
uzayacaktır.
Bankanın aktif ve pasif kalemlerinin durasyonları hesaplandıktan sonra, sıra durasyon aralığının
hesaplanmasına gelmektedir. Durasyon aralığı aşağıdaki formül yardımı ile hesaplanmaktadır:
DG = DA -
DP
145
www.hedefaof.com
DG = Durasyon Aralığı
A = Varlıkların Piyasa Değeri
L = Yükümlülüklerin Piyasa Değeri
DA = Varlıkların Durasyonu
DP = Pasiflerin Durasyonu
“L/A“ oranı aslında bankanın kaldıraç oranını ifade etmektedir. Bu oran hisse senedi sahiplerinin
koymuş olduğu özkaynak haricinde banka varlıklarının hangi oranda yabancı kaynaklarla karşılandığını
göstermektedir.
Bankanın tüm varlıkları ve yükümlülükleri bir durasyon analizi kapsamında incelenirken varlıkların
ve yükümlülüklerin durasyonu ayrı ayrı belirlenmelidir. Farklı döviz cinsleri için de ayrı ayrı durasyon
belirlenmelidir. Bankalar APY stratejilerinin belirlerken varlık ve yükümlülüklerinin durasyonu göz
önüne almak durumundadırlar.
Örnek 2: Bir bankanın varlıklarının piyasa değeri 100.000, pasiflerinin piyasa değeri
80.000’dir.Varlıkların durasyonu 1,75 ve pasif yükümlülüklerinin durasyonu ise 1,58’dir. Buna göre bu
bankanın durasyon aralığını hesaplayalım:
DG
=
1,75
-
80.000
100.000
x
1,58
DG = 1,75- 1,264
DG = 0,486 olarak hesaplanır.
Faiz oranlarındaki değişmenin bankanın özkaynaklarında hangi miktarda etkileyeceği ise aşağıdaki
formül ile hesaplanır:
r
x
A
1+r
Örnek 1’deki durasyon aralığı üzerinde analiz edecek şekilde örneği genişletecek olursak, faiz
oranlarının başlangıçta %15 olduğunu daha sonra 3 puanlık artışla %18’e yükseldiğini varsayalım. Bu
durumda faiz oranlarındaki bu artışın bankanın özkaynakları (özvarlığı) üzerindeki etkisi aşağıdaki gibi
analiz edilecektir:
E
E =
=
-DG
-0,468
x
x
%3
x
1+%15
100.000
E = - 1.220,87
Bu durasyon şartlarında ve faiz oranlarındaki yükselmeden (%15’ten %18’e) sonra ilgili bankanın
özkaynaklarının piyasa değerinde 1.220,87 azalma ile (100.000 – 1.220,87) 98.779,13 olacak
demektir.
Bankanın varlıklarının belirli bir andaki durasyonu, yükümlülüklerin durasyonundan yüksekse,
bankanın varlıklarının faize olan duyarlılığı yükümlülüklerinin faize olan duyarlılığından daha yüksek
demektir. Bu durumda banka gelecekte faiz oranlarının düşeceği beklentisine sahipse mevcut aktif – pasif
yapısını korumayı tercih edecektir. Eğer bankada gelecekte faizlerin yükseleceğine dair bir beklenti
bulunuyorsa, bu durumda daha kısa vadeli varlık oluşturmak ve bu varlıkları daha uzun vadeli
kaynaklarla fonlama (finanslama) yoluna gidecektir.
Para birimi cinsinden durasyon, bir finansal varlığın net bugünkü değerinde etkili olan bir risk
faktöründeki (faiz oranındaki) marjinal bir değişimin, varlığın net bugünkü değerinde meydana getirdiği
değişimi ifade eden bir esneklik ölçüsüdür.
Bu kavramdan yararlanarak farklı faiz oranı değişimleri tatbik ederek bankanın varlık ve
yükümlülüklerinin net bugünkü değerlerinde meydana gelebilecek değişimler incelenebilir ve bu
146
www.hedefaof.com
değişimlerin bankanın portföyünün ekonomik değerinde yaratacağı etkiler irdelenebilir. Buna ek olarak
simülasyon yöntemiyle belirlenen yeni pozisyonların bankanın ekonomik değeri üzerindeki etkilerinin
incelenmesi yine durasyon kullanılarak yapılabilir. Durasyon, hem statik hem de dinamik faiz riski ölçüm
yöntemlerinde kullanılabilir.
Ancak bu noktada durasyonun kısıtlarından da söz etmek gerekmektedir. Durasyon kavramı faiz oranı
değişimi ile finansal varlığın fiyatı arasındaki ilişkinin doğrusal olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu
nedenle, piyasa fiyatı faiz oranlarındaki değişime doğrusal tepki vermeyen finansal ürünlerin faiz riskinin
ölçümü için uygun değildir. Simülasyona dayalı yöntemler bu gibi ürünlerin faiz riskinin ölçümü için
daha uygundur.
Durasyon faiz oranlarındaki (anlık) sınırlı değişimlerin etkisinin ölçümü için uygun bir yöntemdir.
Faiz oranlarında meydana gelebilecek büyük bir artışın varlığın bügünkü değeri üzerine olan etkisi,
durasyon ile tahmin edilen değişimden daha az olacaktır. Diğer taraftan faiz oranlarında yaşanacak büyük
bir düşüş sonucunda varlık fiyatında oluşacak artış ise durasyon ile tahmin edilenden daha yüksek
olacaktır.
Bilançoların durasyon aralığı ile yönetiminde de, portföylerin yönetiminde olduğu gibi, söz konusu
hesapların faiz oranı riskine karşı tam bağışıklanması isteniyorsa, bu aralık sıfır olmalıdır. Çünkü faiz
oranlarındaki herhangi bir yükselme (ya da düşüş), durasyonu uzun olan menkul kıymetlerin fiyatlarını,
kısa olanlara göre daha çok (az) etkiler. Böyle bir artış/düşüş, bilançodaki varlıkların değerini,
yükümlülüklere göre daha çok (az) düşüreceğinden, firmanın net değeri düşecektir (artacaktır). Bu aralık
sıfır olduğunda ise, faiz oranındaki değişim karşısındaki düşüş ve yükselişler birbirini dengeleyecektir.
Öte yandan, firma yöneticileri ya da bankacılar, durasyon aralığını pozitif ya da negatif tutarak,
gelecekteki faiz oranı bekleyişlerine göre aktif stratejiler izleyebilirler. Faiz oranlarının yükselmesini
bekleyen bir firma, negatif bir durasyon aralığına sahip olmayı tercih ederken, tersi söz konusu olduğunda
pozitif bir aralık belirler. Şu nokta da unutulmamalıdır ki, portföy yönetiminde de olduğu gibi, zaman
geçtikçe ve faiz oranları değiştikçe, durasyon aralığının hedeflenen biçimde kalması için, bilançonun
yapısı yeniden düzenlenmelidir.
Vade arttıkça, durasyon da artar; ancak artışlar azalan bir orandadır. Getiriler artıyorsa, durasyon
azalır. Tahvilin kupon oranı artıyorsa, durasyon azalır. Durasyon aynı zamanda faiz oranına duyarlığın bir
gostergesidir. Yani durasyon değeri arttıkça, bankanın varlık ve borçları faizlere daha duyarlı bir hâle
gelmektedir.
Süre Analizinde aktiflerin ağırlıklı sürelerinin, pasiflerin ağırlıklı sürelerinden fazla olması hâlinde
faiz oranlarındaki değişiklikler aktiflerin piyasa değerlerini pasiflerinkinden daha fazla etkileyecektir.
Faiz oranlarındaki artışlar aktiflerin piyasa değerlerinin pasiflerinkinden daha çok düşmesine neden
olurken faiz oranlarındaki düşüşler aktiflerin piyasa değerlerinin pasiflerinkinden daha çok artmasına
neden olmaktadır. Diğer taraftan pasiflerin ağırlıklı sürelerinin aktiflerinkinden fazla olması, faiz
oranlarındaki değişikliklerin pasiflerin piyasa değerlerinin aktiflerinkinden daha fazla etkilenmesine
neden olmaktadır. Böylece faiz oranlarındaki artışlar pasiflerin piyasa değerlerinin aktiflerinkinden daha
çok düşmesine, faiz oranlarındaki düşüşler pasiflerin piyasa değerlerinin aktiflerinkinden daha çok
artmasına neden olmaktadır. Banka yönetimi bu şekilde süre kavramını faiz oranı riskini ölçmekte
kullanabilir (Özçelik, 2006).
Faiz oranı değişiklikleri ile durasyon aralığının etkileşimi sonucunda aktiflerin piyasa değeri,
pasiflerin piyasa değeri ve özkaynakların piyasa değerinin nasıl etkilendiği aşağıda Tablo 5.9’da
özetlenmiştir:
Tablo 5.9: Ağırlıklı Süreye Göre Faiz Oranı, Aktif, Pasif ve Sermayenin Piyasa Değerindeki Değişiklikler
Durasyon
Aralığı
POZİTİFKEN
POZİTİFKEN
SIFIRKEN
SIFIRKEN
NEGATİFKEN
NEGATİFKEN
Faiz Oranları
Piyasa Değeri
ARTARSA
AZALIRSA
ARTARSA
AZALIRSA
ARTARSA
AZALIRSA
AZALIR
ARTAR
AZALIR
ARTAR
AZALIR
ARTAR
Pasiflerin Piyasa Değeri
AZALIR
ARTAR
AZALIR
ARTAR
AZALIR
ARTAR
147
www.hedefaof.com
Özkaynakların
Piyasa Değeri
AZALIR
ARTAR
SIFIR
SIFIR
ARTAR
AZALIR
DÖVİZ KURU RİSKİNE KARŞI AKTİF-PASİF YÖNETİMİ
Döviz kuru riski, bir bankanın mevcut kâr marjının, işleme konu olan yabancı paraların fiyatlarında
meydana gelen değişmeler sonucu azalması olasılığıdır. Yabancı paraların fiyatlarındaki değişme, döviz
kuru riskinin kaynağını oluşturmaktadır. Döviz kurlarında meydana gelen değişmeler, yapılan işlemlerin
vadeli piyasalarda veya spot piyasalarda gerçekleştirilmesine göre farklı derecelerde riskler
oluşturmaktadır.
Döviz kurlarındaki değişmeler, bankaların aktifini, pasifini ve net gelir pozisyonunu önemli ölçüde
etkilemektedir. Banka bilançosundaki döviz cinsinden aktifler ve döviz cinsinden pasifler devalüasyon ve
revalüasyon sonucunda sürekli değer değişikliğine uğrarlar. Bu da bankalar için kâr ya da zararın ortaya
çıkmasına neden olur. Örneğin Türk Lirası değer kaybettiğinde bankanın döviz aktifleri o kadar kâr,
döviz pasifleri de o kadar zarara neden olacaktır. Döviz cinsinden aktifler ve pasifler birbirine eşitse kâr
ve zarar birbirini elemine edecek, bu sebeple herhangi bir zarar oluşmayacaktır.
Net Döviz Pozisyonu
Döviz kuru riski, belli bir dönemde belli bir döviz cinsinden beklenen nakit girişlerinin beklenen nakit
çıkışlarından farklı olması durumunda ortaya çıkar. Bir bankanın nazım hesaplarını da (bilanço dışı
kalemler) içeren yabancı para cinsinden aktif ve pasiflerinin net miktarını gösteren bu tür işlemlere “net
döviz pozisyonu” denmektedir. Eğer beklenen nakit girişleri nakit çıkışlarını aşıyorsa fazla pozisyon
(long position), tersi olarak beklenen nakit çıkışları nakit girişlerini aşıyorsa açık pozisyon (short
position) söz konusu olmaktadır. Nakit girişleri ile nakit çıkışlarının belli bir dönemde eşit olması durumu
ise, tam pozisyon (square position) olarak adlandırılmaktadır.
Buna göre, bir döviz cinsinin belli bir andaki net döviz pozisyonu şu şekilde gösterilebilir:
•
Nakit Girişleri > Nakit Çıkışları → Fazla Pozisyon (Long Position)
•
Nakit Girişleri < Nakit Çıkışları → Açık Pozisyon (Short Position)
•
Nakit Girişleri = Nakit Çıkışları → Tam Pozisyon (Square)
Bankaların net döviz pozisyonu, döviz cinsinden toplam varlıklarından döviz cinsinden toplam
yükümlülükleri çıkarılarak elde edilmektedir. Eğer fark pozitif ise döviz pozisyon fazlası, fark negatif ise
döviz pozisyon açığı var demektir (Kaplan, 2002).
Bir döviz cinsinde fazla pozisyon alan bir işletme, o dövizin değerinin düşmesi riski ile karşı
karşıyadır. Fazla pozisyonda dövizin değerinin düşmesi zarar, yükselmesi ise kâr ile sonuçlanır. Bir döviz
cinsinde açık pozisyon alan bir banka, o dövizin değerinin yükselmesi riski ile karşı karşıyadır. Açık
pozisyonda dövizin değerinin düşmesi kâr, yükselmesi ise zarar ile sonuçlanır.
Net döviz pozisyonu hesaplanırken dövizli varlık ve dövizli pasif kapsamına giren kalemler aşağıdaki
gibidir:
Döviz varlıkları, bankaların, yurtdışı şubelerine ilişkin hesaplar da dahil olmak üzere tüm yabancı
para aktif hesaplarını, dövize endeksli varlıklarını, yabancı para repo alacakları ile vadeli döviz alım
taahhütlerini içermektedir. Vadeli döviz alım taahhütleri nazım hesaplarda gayri nakdi bir taahhüt olarak
yer alan, belirli bir vade sonunda bankaya belirli bir döviz girişine yol açacak olan, repo taahhütleri hariç,
forward döviz alımları ve swap para alımları ile diğer cayılamaz anlaşmaları kapsamaktadır.
Döviz yükümlülükleri, toplam döviz yükümlülükleri içerisinde ise döviz tevdiat hesapları, yurtiçi
(TCMB piyasası kanalı ile açılanlar dahil) ve yurtdışı bankaların açtığı döviz hesapları, bankaların
yurtdışından sağladıkları toplam döviz kredileri, swap ve vadeli döviz satım işlemleri, ödenecek çek ve
havaleler ile altın cinsinden yükümlülükler yer almaktadır. Bu kalemlerin özelliği doğrudan döviz
cinsinden bir ödeme yaratmasıdır.
148
www.hedefaof.com
Net Döviz Pozisyonu = (Döviz Tevdiat Hesapları + Yurtdışı
Bankalardan Kullanılan Krediler) - (Yabancı Para Cinsinden Açılan Krediler + Bankaların
TCMB’deki Döviz Mevduatı + Yabancı Para Cinsinden Menkul Değerler Cüzdanı + Yabancı
Para Bağlı Menkul Değerler)
Kur Riskinin Ölçümü ve Sınırlandırılması
Bankacılık sisteminin kur riskini takip etmek ve sınırlamak amacıyla kullanılan göstergelerden bir tanesi
“kur riski oranı”dır. Döviz varlıkları ve döviz yükümlülükleri arasında bir denge kurmayı hedefleyen ve
mevcut riskin büyüklüğünü gösteren kur riski oranı ile döviz pozisyon açığının belirli bir ölçüyü
geçmesine engel olunabilir. Kur riski oranı aşağıdaki gibi hesaplanır:
Kur Riski Oranı
=
Döviz Mevcutları + Döviz Alacakları
Döviz Borçları + Döviz Taahhütleri
Kur riski oranının hesaplanmasında, farklı para birimlerindeki pozisyonlar ABD dolarının
kullanılması ile ortak bir para birimine indirgenir ve dolayısıyla aktif ve pasif pozisyonları bir bütün
olarak ele alınır. Örneğin, ülkemizde bankacılık sistemi için bu oran en düşük 0,8 ve en büyük 1,1
olabilir. Bir diğer deyişle, döviz varlıkları döviz yükümlülüklerinden en fazla %20 oranında düşük ve
%10 oranında fazla olabilir.
Kur riski oranı, her bir döviz cinsi için ayrı ayrı da hesaplanabilir ve her bir döviz cinsi için ayrı
pozisyon limitleri getirilebilir. Başka bir ifade ile, her döviz için ayrı bir kur riski oranı belirlenebilir.
Nitekim ülkemizde bankaların kur riski oranının her bir döviz cinsi için en az 0,75, en çok 1,15 olacağı
belirlenmiştir. Bankalar genel kur riski oranını gerçekleştirmek zorunda oldukları gibi, her bir döviz için
de belirlenen kur riski oranlarına da uymak zorundadırlar.
Döviz Kuru Değişikliklerinin Banka Özkaynaklarının Değeri Üzerine Etkisi
Bankaların döviz cinsinden işlemlerinin kâra etkisini, döviz cinsinden kredi ve mevduat kalemlerinin
toplam içerisindeki payı, piyasa yapısı, getiri ve maliyet kalemleri, makro ekonomik gelişmeler
etkilemektedir. Bankalar, yerel paranın bir değer kaybına uğrayacağını dolayısıyla döviz kurlarının
artacağını düşünüyorlarsa ve kullandırmış oldukları krediler için yabancı para cinsinden teminat
bulabiliyorlarsa, krediler içinde yabancı para cinsinden işlemlerin payını artırma eğiliminde
olmaktadırlar. Diğer taraftan, devalüasyon riski ve bunun oluşturacağı tahsil edilemeyen kredi riski düşük
ise yerel para cinsinden kredi kullandırmak banka açısından daha cazip hâle gelmektedir.
Devalüasyon, sabit kur sistemlerinde ödemeler bilançosu açık veren
ülkenin, devlet tarafından alınan bir kararla, ulusal paranın dış satınalma gücünün
düşürülmesidir. Kısaca devalüasyon milli paranın değerinin yabancı paralar karşısında
düşürülmesi olarak tanımlanabilir. Döviz kurunun yükselmesi ’nin değer kaybetmesi
anlamına gelmektedir. Döviz kurlarının artması ise ’nin değer kazanması anlamına
gelmektedir.
Bankalar, devalüasyon riski arttıkça yerel para cinsinden kredi vermek yerine yabancı para cinsinden
kredi kullandırmaktadırlar. Bankalar, devalüasyon beklentisi mevcut ise, yabancı para cinsinden kârlarını
maksimize etmek amacıyla yerel para cinsinden aktiflerini azaltmaya çalışırken, yabancı para cinsinden
aktiflerini arttırmaya çalışmaktadırlar. Buna ek olarak, yerel para cinsinden mevduatlarını arttırmaya
çalışırken, yabancı para cinsinden mevduatları azaltmaya çalışmaktadırlar. Yurt dışından borçlanma
imkânı arttıkça ve dış faiz oranları düştükçe bankaların aktif kalemlerinde yabancı para cinsinden
kredilerin payı artarken, yurt dışından borçlanma imkânı azalınca ve yurt dışı faiz oranları arttıkça
bankaların aktif kalemlerinde yabancı para cinsinden kredilerin payı daralmaktadır.
149
www.hedefaof.com
Revalüasyon, ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin
artmasını ifade eder. Örneğin, Türk Lirasının ABD doları karşısındaki değerininin
1,4’den 1,3’ye yükselmesi (ABD dolarının değer kaybetmesi), ’ nin 0,1 Lira değer
kazanması anlamındadır.
Ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değer kaybetmesi durumunda, herhangi bir bankanın
pozisyon açığı olmasa bile sermaye rasyosu yerel paranın değer kaybından olumsuz etkilenmekte ve
düşmektedir (Mitsuhiro, 1991).
Tablo 5.10’da döviz kurlarındaki değişikliklerin döviz cinsinden aktiflerin, döviz cinsinden pasiflerin
ve net olarak özkaynakların değerinde meydana getirdiği değişiklikler sistematik olarak gösterilmiştir:
Tablo 5.10: Döviz Kurlarındaki Değişikliklerin Net Döviz Pozisyonunda Etkileri
Net Döviz
Pozisyonu
FAZLA İKEN
FAZLA İKEN
SIFIRKEN
SIFIRKEN
AÇIK İKEN
AÇIK İKEN
Döviz
Kurları
ARTARSA
AZALIRSA
ARTARSA
AZALIRSA
ARTARSA
AZALIRSA
Aktiflerin Piyasa
Değeri
ARTAR
AZALIR
AZALIR
ARTAR
ARTAR
AZALIR
Pasiflerin
Piyasa Değeri
ARTAR
AZALIR
AZALIR
ARTAR
ARTAR
AZALIR
Özkaynakların
Piyasa Değeri
ARTAR
AZALIR
SIFIR
SIFIR
AZALIR
ARTAR
Örnek: Aşağıda bir bankanın bilançosundan hareket ederek;
a.
döviz pozisyon açığının olmadığı,
b.
döviz pozisyon açığının olduğu,
c.
döviz pozisyon fazlasının olduğu
durumlarda bankanın sermaye rasyosunun bir devalüasyon durumunda nasıl etkilendiği açıklanmaktadır.
a.
Döviz Pozisyon Açığı Olmayan Bir Bankanın Durumu
Aktif
Pasif
YP (Yabancı Para) Cinsinden Aktifler
100
YP Cinsinden Pasifler
Yerel Para Cinsinden Aktifler
100
Yerel Para Cinsinden Pasifler
80
Sermaye
20
Aktif Toplamı
200
Pasif Toplamı
100
200
Sermaye /Aktif Oranı = 20/200 = %10
Yabancı para biriminin yüzde 100 değer kazanması durumunda yabancı para cinsinden pozisyon açığı
olmayan, para birimi cinsinden sınıflandırılmış bilançosu yukarıda verilen örnek bankanın durumunu
analiz edelim. Bu durumda bilanço yabancı paranın değer kazanması sonrası aşağıdaki şekilde
değişecektir.
Aktif
YP Cinsinden Aktifler
Yerel Para Cinsinden Aktifler
200
100
YP Cinsinden Pasifler
Yerel Para Cinsinden Pasifler
Sermaye
Aktif Toplamı
300
Pasif Toplamı
Sermaye/ Aktif Oranı = 20/300 = %6,67
150
www.hedefaof.com
Pasif
200
80
20
300
Örnek bankamızın %100 develüasyon sonrası YP aktiflerinin karşılığı değerince YP pasiflerinin karşılığı değeri de %100 artmıştır. Devalüasyon, pozisyon açığı olmayan bu bankanın sermayesinde
erozyona neden olmaktadır. Sermaye/Aktif oranındaki %10’dan, %6,67’e gerileme bunu göstermektedir.
Bu durum, pozisyon açığı olmayan bankanın döviz kurundaki değişmelerden etkilenmeyeceği iddiasının
yanlışlığını da göstermektedir. Her durumda bankanın bir döviz pozisyonu tutması gereği ortaya
çıkmaktadır.
b.
Döviz Pozisyon Açığı Olan Bir Bankanın Durumu
Aktif
YP Cinsinden Aktifler
Yerel Para Cinsinden Aktifler
90
110
YP Cinsinden Pasifler
Yerel Para Cinsinden Pasifler
Sermaye
Aktif Toplamı
200
Pasif Toplamı
Pasif
100
80
20
200
Sermaye /Aktif Oranı = 20/200 = %10
Bankanın döviz pozisyonu durumuna bakıldığında, YP pasifleri YP aktiflerinden fazladır. YP Aktifler
eksi YP pasifler tutarı -10’dir. Banka 10 açık pozisyon bulundurmaktadır.
Yabancı para biriminin yüzde 100 değer kazanması durumunda yabancı para cinsinden pozisyon açığı
bulunan yukarıda para birimi cinsinden sınıflandırılmış bilançosu verilen örnek bankanın durumunu
analiz edelim. Bu durumda bilanço yabancı paranın değer kazanması sonrası aşağıdaki şekilde
değişecektir.
Aktif
YP Cinsinden Aktifler
Yerel Para Cinsinden Aktifler
180
110
YP Cinsinden Pasifler
Yerel Para Cinsinden Pasifler
Sermaye
Evalüasyon Farkı (Olumsuz)
Aktif Toplamı
290
Pasif Toplamı
Pasif
200
80
20
(10)
290
Sermaye/ Aktif Oranı = 10/290 = %3,44 (Sermaye düzeltyilmiş hâliyle dikkate alınmıştır)
Örnek bankamızın %100 devalüasyon sonrası YP aktiflerinin karşılığı değeri de YP pasiflerinin karşılığı değeri de %100 artmıştır. Devalüasyon (yabancı paranın değer kazanması), pozisyon açığı olan
bu bankanın sermayesinde nominal anlamda da erozyona neden olmaktadır. Dikkat edildiği gibi
devalüasyon sonrası bilançonun pasifini denkleştirebilmek için sermayenin 10 olarak dikkate alınması
gerekmektedir ki bu, sermayenin devalüasyon karşısında nominal anlamda da değer kaybettiğini
göstermektedir. Pozisyon açığı olan banka, dövizin değerlenmesi sonucu sermaye aşınması ve zararla
yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Evalüasyon, değerleme farkını ifade etmektedir. Yabancı paralar Türk lirasına çevrilirken ortaya
çıkmaktadır.
c.
Döviz Pozisyon Fazlası Olan Bir Bankanın Durumu
Aktif
YP Cinsinden Aktifler
Yerel Para Cinsinden Aktifler
110
90
YP Cinsinden Pasifler
Yerel Para Cinsinden Pasifler
Sermaye
Aktif Toplamı
200
Pasif Toplamı
Pasif
100
80
20
200
Sermaye /Aktif Oranı = 20/200 = %10
Bankanın döviz pozisyonu durumuna bakıldığında, YP aktifleri YP pasiflerinden fazladır. YP Aktifler
eksi YP pasifler tutarı +10’dur. Banka 10 pozisyon fazlası bulundurmaktadır.
151
www.hedefaof.com
Yabancı para biriminin yüzde 100 değer kazanması durumunda yabancı para cinsinden pozisyon
fazlası bulunan yukarıda para birimi cinsinden sınıflandırılmış bilançosu verilen örnek bankanın
durumunu analiz edelim. Bu durumda bilanço yabancı paranın değer kazanması sonrası aşağıdaki şekilde
değişecektir.
Aktif
YP Cinsinden Aktifler
Yerel Para Cinsinden Aktifler
220
90
YP Cinsinden Pasifler
Yerel Para Cinsinden Pasifler
Sermaye
Evalüasyon Farkı (Olumlu)
Aktif Toplamı
310
Pasif Toplamı
Pasif
200
80
20
10
310
Sermaye/ Aktif Oranı = 30/310 = %9,67
Örnek bankamızın %100 devalüasyon sonrası YP aktiflerinin karşılığı değeri de YP pasiflerinin karşılığı değeri de %100 artmıştır. Devalüasyon (yabancı paranın değer kazanması), pozisyon fazlası olan
bu bankanın sermayesinde nominal anlamda değer artışına neden olmaktadır. Dikkat edildiği gibi
devalüasyon sonrası bilançonun pasifini denkleştirebilmek için özkaynaklara +10 evalüasyon farkı
eklenmesi gerekmektedir ki bu, sermayenin devalüasyon karşısında nominal anlamda da değer
kazandığını göstermektedir. Pozisyon fazlası olan bankanın, dövizin değerlenmesi sonucu sermayesini
nominal olarak koruması ve karında artış yaşaması sözkonusudur.
Bir bankanın döviz kurundaki bir değişimden, “sermaye / aktif” oranını koruyabilmesi için ne kadar
fazla pozisyon tutması gerektiği aşağıdaki formül ile hesaplanabilmektedir.
Döviz Cinsinden Pozisyon Fazlası = Sermaye*(Döviz Cinsinden Aktifler/Toplam Aktifler)
Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi, bir bankanın finansal yapısının sağlam olup olmadığı sadece
yerel para cinsinden ne kadar sermaye bulundurduğuna bağlı değildir. Sağlam bir sermaye tabanına sahip
olmak isteyen bir bankanın, aynı zamanda bir miktar yabancı para cinsinden fazla pozisyon tutması
gerekmektedir. Fakat, banka açısından bu belli bir faiz gelirinden mahrum kalmak anlamına
gelebilmektedir.
152
www.hedefaof.com
Özet
Aktif-Pasif Yönetimi (APY), bankanın kârını
maksimize etmek amacıyla likidite riskini
optimum seviyelerde tutarak, emniyet için gerekli
sermayeyi de bulundurarak temel mali
tablolardan biri olan bilançonun her iki tarafının
da düzenlenmesi ve uyumun güncel olarak
sağlanması olarak tanımlanır. Varlıkların
emniyeti, öz sermayenin yeterli ve aktiflerin
kaliteli olması ile sağlanmaktadır.
yükümlülüklerinin yönetimi ile bu kapsamda fon
hareketlerine ilişkin politikaları belirlemek,
banka bilançosunun yönetilmesi için ilgili
birimlerce icra edilecek kararları almak ve
uygulamaları
izlemekle
görevlendirilen
komitedir.
Bankaların gelir tablosunda “Faiz Gelirleri” ile
“Faiz Giderleri” arasındaki fark; “Net Faiz
Geliri” olarak adlandırılmaktadır. Ticari bir
bankanın asıl faaliyetleri ile ilgili başarısını
göstermesi açısından Net Faiz Geliri rakamı
önemlidir. APY’nin amacı net faiz gelirini
maksimum kılmak olduğuna göre bilançodan bu
rakamın kaynağı olan “faizli aktif” ve “faizli
pasiflere” yönelmekte ve bunların faiz oranı,
faize duyarlılık ve vade açısından takibini
yapmaktadır.
Bankalar hedeflenen kâr doğrultusunda ve kabul
edilebilir risk sınırları içerisinde “net faiz
marjını” maksimize etmek durumundadır. Buna
göre, aktif-pasif yönetimi sırasında, “getirilerle
maliyetler”, “faizlerle vadeler” arasında dengeli
bir ilişki kurulmasını sağlamak temel amaçtır.
APY’nin diğer amaçları ise; net faiz gelirinin
artırılması ve istikrarın korunmasını sağlamak,
faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak,
kredilerin kalitesinin korunmasını sağlamak,
likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak,
sermaye yeterliliğini sağlamak ve vergi yükünün
azaltılmasını sağlamak olarak sayılabilir.
Faiz oranı riski ile ilgili olarak APY amaçları için
banka bilançosunun “aktifi” ve “pasifi” ilerde
faiz oranı olarak yeniden fiyatlanabilme
olanaklarına göre sınıflandırılmalıdır. Bilançoda
yapılması gereken ilk sınıflandırma, aktifleri ve
pasifleri “faizli/faizsiz” şeklinde sınıflandırmaktır. Daha sonra faizli kalemleri “faize
duyarlı/faize duyarsız” şeklinde sınıflandırmak
gerekmektedir.
Aktif-pasif yönetimi; gelir yaklaşımı, ekonomik
değer yaklaşımı ve likidite yönetimi yaklaşımına
göre açıklanmaya çalışılmaktadır.
Aktif yönetimi; bankanın, çeşitli kaynaklardan
elde ettiği fonları, yatırım alternatifleri arasında
en yüksek verimi elde edebilecek şekilde
dağıtması işlemidir.
Döviz kuru riski ile ilgili olarak ise, net döviz
pozisyonunun
hesaplanması,
bunun
için
bilançonun döviz cinslerine göre yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir.
Pasif yönetimi ise; bankanın sahip olduğu fon
kaynakları ile en uygun kaynak kompozisyonun
(fon bileşiminin) oluşturulması işlemidir.
Faiz oranı riski ile ilgili olarak APY sırasında en
çok kullanılan iki analizden biri GAP analizi
diğeri ise Durasyon analizidir. GAP analizinde
faize duyarlı aktif ve pasiflerin vadelerinin
uyarlanmasına çalışılmaktadır. Durasyon analizinde ise daha çok faize duyarsız aktif ve
pasiflerin nakit akışlarının zamanlamasının
(süresinin) uyarlanmasına çalışılmaktadır. Her iki
analizde de aktif ve pasif kalemlerin nakit giriş ve
çıkışlarının dengelenmesi amacı güdülmektedir.
Aktif yönetimi ve pasif yönetimi birbirinden ayrı
ayrı ve kopuk olarak düşünülemez. APY’de
sözkonusu
olan
varlık-kaynak
uyumunu
sağlamak olduğuna göre, her ikisinin birlikte
düşünülmesi gerekmektedir.
Aktif-pasif yönetimi sürecinin aşamaları; bilgi
üretimi ve veri toplama aşaması, modelleme ve
karar alma aşaması, kararların uygulanması aşaması, kontrol aşaması ve raporlama aşamasıdır.
APY sırasında döviz kuru riskinin yönetilmesi ve
banka kârlarını maksimum kılma çabası
içerisinde döviz kurlarının çok iyi tahmin
edilmesi ve bu çerçevede döviz pozisyonu
alınması önem arzetmektedir. Örneğin açık
pozisyonda olan bir banka döviz kurlarında artma
olduğunda bu durumdan zarar edecektir.
Aktif-pasif yönetimi, yasal hükümlerle, bankanın
içsel sürecinden ve bankanın dışsal çevre
unsurlarından
kaynaklanan
sınırlamalara
maruzdur. Aktif-pasif yönetimi sırasında bu
sınırlamaların dikkate alınması gerekir.
Aktif
Pasif Yönetimi Komitesi (APYK);
”Yönetim kurulu tarafından, banka varlık ve
153
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi bankalarda aktif-pasif
yönetiminin amaçlarından bir tanesi değildir?
6. Aktif-Pasif Yönetiminin sınırları aşağıdaki
şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir?
a. Net faiz gelirinde istikrarı sağlamak
a. Yasal sınırlar- içsel sınırlar-dışsal sınırlar
b. Doğal sınırlar-yasal sınırlar
b. Faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak
c. İçsel sınırlar-dışsal sınırlar
c. Likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak
d. Vergi yükünün azaltılmasını sağlamak
d. Kontrol edilebilir sınırlar-kontrol edilemez
sınırlar
e. Muhasebe
sağlamak
e. Yönetim sınırları- organizasyon sınırları
sisteminin
iyileştirilmesini
2. Aşağıdakilerden
hangisi
yönetiminin kapsamına girmez?
7. Banka yönetim kurulu tarafından, banka varlık
ve yükümlülüklerinin yönetimi ile bu kapsamda
fon hareketlerine ilişkin politikaları belirlemek,
banka bilançosunun yönetilmesi için ilgili
birimlerce icra edilecek kararları almak ve
uygulamaları izlemekle görevlendirilen komite
aşağıdakilerden hangisidir?
aktif-pasif
a. Faiz marjı yönetimi
b. Varlıklar ve kaynaklar arasında vade uyumu
c. Varlıklar ve kaynaklar arasında para birimi
uyumu
a. Risk Yönetimi Komitesi
b. Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi
d. Piyasa riski yönetimi
e. Taşınan ve öngörülen
özkaynak yeterliliği
riskler
c. Aktif-Pasif Yönetimi Masası
açısından
d. Denetim Komitesi
e. İçkontrol Komitesi
3. Aşağıdakilerden hangisi, aktif-pasif yönetimi
açısından aktiflerin ve pasiflerin incelenmesi
gereken özelliklerinden bir tanesi değildir?
a. Faiz oranı
8. Aktif pasif yönetiminin net faiz gelirini
maksimum kılmak amacı açısından banka
bilançosunun aktifindeki kalemler öncelikle nasıl
sınıflandırılmalıdır?
b. Faize duyarlılık
a. Faizli-Faizsiz
c. Vade yapısı
b. Duyarlı-Duyarsız
d. Enflasyon oranı
c. Dönen-Duran
e. Para birimi
d. Cari- Cari olmayan
4. Faiz oranlarındaki değişmenin bankanın
gelirleri üzerine etkisini esas alan yaklaşım
aşağıdakilerden hangisidir?
e. Kısa Vadeli-Uzun Vadeli
9. Bir bankanın bilançosunda yer alan faize
duyarlı aktifler ile faiz duyarlı pasiflerin tutarca
birbirine eşitlenmesi stratejisine ne ad verilir?
a. Gelir yaklaşımı
a. Pozitif Fon Açığı Stratejisi
b. Ekonomik değer yaklaşımı
b. Negatif Fon Açığı Stratejisi
c. Likidite yönetimi yaklaşımı
c. Sıfır Fon Açığı Stratejisi
d. Risk yönetimi yaklaşımı
d. Açık Pozisyon Stratejisi
e. Net bugünkü değer yaklaşımı
e. Vade Aralığı (GAP) Stratejisi
5. Aşağıdakilerden hangisi Aktif-Pasif Yönetimi
sürecinin aşamalarından bir tanesi değildir?
10. Asıl amacı banka varlık ve yükümlülüklerinin
faiz oranına karşı göreceli duyarlılıklarını
belirlemek olan APY analizi aşağıdakilerden
hangisidir?
a. Bilgi üretimi ve veri toplama aşaması
b. Karar alma aşaması
a. Açık Pozisyon Analizi
c. Kontrol
b. Pozisyon Fazlası Analizi
d. Uygulama aşaması
c. Vade Aralığı Analizi
e. Geri çevrim aşaması
d. Durasyon Aralığı Analizi
e. Senaryo Analizi
154
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. e Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin
Amaçları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Risk yönetimi bankaların maruz kaldıkları
risklerin yönetilmesi ile ilgilenmektedir. Bu
risklerin başlıcaları, faiz oranı riski, döviz kuru
riski, likidite riski ve kredi riskidir. Aktif-pasif
yönetimi de aynı risklerin bankanın net faiz
gelirinin maksimum kılınması amacına yönelik
olarak bu risklerin kaynakları olan banka
bilançosundaki aktif ve pasif kalemlerin
yönetimine odaklanmaktadır.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin
Kapsamı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin
Kapsamı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 2
4. a Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetimi
Yaklaşımları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Bir banka bilançosunda “faiz oranları”, “faize
duyarlılık”, “vade tarihleri” ve “para birimi
(USD/Euro)” görünmez. Oysa bu kavramlar,
bankalarda aktif-pasif yönetiminin püf noktaları
olan kavramlardır. Bankalarda aktif-pasif
yönetimi bu anlamda bilançonun görünen
yüzünün altında yatan, bankanın mali durumunu
ve kârlılığını etkileyen bu tür faktörlerin
yönetilmesi anlamına gelmektedir.
5. e Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetimi
Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin
Sınırlari” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
7. b Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetimi
Komitesi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Faize Duyarlılık
Açısından Bilançonun Yeniden Sınıflandırılması”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Faiz Oranı Riskine
Karşı Aktif-Pasif Yönetimi Stratejileri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise “Vade Aralığı Analizi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
155
www.hedefaof.com
Yararlanılan Kaynaklar
Özçelik, O., (2006), Bankacılıkta Risk Analizi,
Yönetimi ve Riskten Korunma, Trakya
Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi.
Akgüç, Ö. (2011), Ticaret Bankalarının
Yönetimi, İstanbul, Arayış Basım Yayımcılık.
Altıntaş, M. A. (2006), Bankacılıkta Risk
Yönetimi ve Sermaye Yeterliliği, Turhan
Kitabevi, Ankara.
Parasız, İ. (2007), Modern Bankacılık Teori ve
Uygulama, Bursa, Ezgi Kitabevi.
Charumathi, B. (2008), “Asset Liability
Management in Indian Banking Industry - with
special reference to Interest Rate Risk
Management in ICICI Bank”, Proceedings of the
World Congress on Engineering, Vol II WCE,
July 2 - 4, London, U.K.
Rose, P., (1998):
Commercial Bank
Management, Irwin McGraw-Hill, 3rd Edition,
Texas U.S.A.
Sayın, Ş. (2008), “Türk Bankacılık Sisteminde
Bilançodışı İşlemler ve Risk Yönetimi Açısından
Değerlendirilmesi”, 2. Ulusal İktsait Kongresi,
20-22 Şubat, İzmir.
Fırat, G. (2008), Türk Bankacılık Sisteminde
Aktif Pasif Yönetimi ve Piyasa Riski, Trakya
Üniversitesi, SBE, Edirne, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
Şişman, M.Ö. (2011), Faiz Oranı Getiri Eğrisi
Simülasyonu Yöntemleri ve Bankacılıkta Aktif
Pasif Yönetimi Üzerine Etkileri: Türkiye'de
Ticari Bankalar Üzerine Bir Uygulama,
BDDK Kitapları No: 9, BDDK Aroks Doküman
Merkezi.
Güney, A. (2011), Banka İşlemleri, İstanbul,
Beta Basım Yayım Dağıtım.
Hempel, G.H., Simonson D.G., Coleman A.B.
(1994), Bank Management “Text and Cases”,
John Wiley&Sons Inc, 4rd Edition, U.S.A.
Takan, M., Boyacıoğlu M.A. (2011), Bankacılık
Teori, Uygulama ve Yöntem, Ankara, Nobel
Yayınları.
Kaplan, C. (2002), “Bankacılık Sektörünün
Yabancı Para Pozisyon Açığı: Türkiye Örneği”,
TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü, Çalışma
Tebliğ No:1, Ankara.
Thygerson, K. J., (1992), Financial Markets
and Institutions “A Managerial Approach”,
Harper Collins College Publishers, New York
U.S.A.
Koch T. W., (1995), Bank Management, The
Dryden Pres, 3rd Edition, University of South
Carolina, U.S.A.
Yavuz, S.T. (2002), “Risk Yönetimi ‘İçeri’ Aktif
Pasif Yönetimi ‘Dışarı’ (mı?)- Aktif Pasif
Komitesi (APKO) Faiz Riski Yönetiminin
Neresinde?”, Sayı: 41, ss.21-31.
Luckett, D. S. (1980), Approaches to Bank
Liquidity Management, Economic Review,
Federal Reserve Bank of Kansas City.
Yiğit, S. (2002), “TCMB Bankalararası Para
Piyasası”, TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü,
Çalışma Tebliğ No: 6.
Mishkin, F. (1992), The Economics of Money,
Banking and Financial Markets, New York,
Harper Collins.
156
www.hedefaof.com
www.hedefaof.com
6
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bankanın gelir ve gider kalemlerini açıklayabilecek,
Kârın kalitesini analiz edebilecek,
Kârın yeterliliğini analiz edebilecek,
Piyasa performansını analiz edebilecek,
CAMELS yöntemini kavrayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Özkaynak Kârlılığı (ROE)
Gelir Tablosu
Varlık Kârlılığı (ROA)
CAMELS Yöntemi
İçindekiler
Giriş
Kârlılık Analizi
Piyasa Performansının Analizi
Performansın Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi
158
www.hedefaof.com
Bankalarda Performans
Analizi
GİRİŞ
Finansal piyasanın en önemli aktörlerinden biri olan bankalarda, güven temel esastır. Bu nedenle, diğer
işletmelerden daha fazla kişi ve kuruluşu yakından ilgilendirmektedir. Ortaklar dışında, fon tedarikçileri,
fon kullanıcıları ve devlet adına denetim ve düzenleme yapan kuruluşlar da banka performansı ile
yakından ilgilenmektedirler.
Performans, bankaların amaçlarına veya hedeflerine ulaşma düzeyini
ifade eder. Bu amaç veya hedefler, müşteri memnuniyetini ve hizmet kalitesini
artırmaktan, kârı ve katma değeri maksimum kılmaya kadar uzanan geniş bir yelpazede
yer almaktadır.
Güvene dayalı bir faaliyet yürütmekte olan bankalarda performans analizi, bankacılık sektörünün ana
konularından biridir. Analiz sonuçlarına göre, bankaların başarı sıralaması belirlenmektedir. Her yıl
belirlenen sıralamalara göre, özellikle yöneticiler faaliyetlerini değerlendirmekte ve yeni stratejiler
geliştirmektedirler.
Performans birçok açıdan ölçülebilmektedir. Müşteri memnuniyeti, yönetici etkinliği, kârlılık,
verimlilik, katma değer gibi ölçüler sadece bunlardan birkaçını ifade etmektedir. Ancak, özellikle finansal
performansın ölçülmesinde bankaların kârlılıkları hâlen ana göstergedir. Halka açık bankalarda piyasa
performansı ise özellikle yatırımcı tarafından yakından takip edilmekte olan bir başka performans
kriteridir.
Performans ölçümünde önemli bir husus, karşılaştırma ölçüsünün belirlenmesidir. Ölçü olmadan
başarı veya başarısızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Banka performansının ölçülmesinde esas
alınabilecek ölçülere aşağıdakiler örnek olarak verilebilir:
•
Sektör ortalamaları,
•
Rakip banka sonuçları,
•
Banka hedefleri,
•
Banka geçmiş yıl sonuçları.
Bu bölümde kârlılık ve piyasa performansı ölçülerini esas almakla birlikte, bazı performans
kriterlerini birleştirerek bütüncül bir bakış açısı sağlayan CAMELS yöntemi de inceleme konusu
yapılacaktır.
KÂRLILIK ANALİZİ
Kârlılık, değişik performans ölçülerine göre hâlen temel bir göstergedir. Kâr, kalite ve tutar olarak yeterli
bir seviyede olmalıdır. Bankaların, mevcut faaliyetlerini sürdürmeleri yanında büyümelerini de
sağlayacak ölçüde kâr sağlamaları ana hedefleridir.
159
www.hedefaof.com
Kâr, güçlü bir özkaynak yapısının ana unsurudur. Dağıtılmayan kârlar, özkaynak kalemi içinde yer
almaktadır. Bankaların riske karşı dirençlerinin yanı sıra, borç verme kapasitelerini de kâr tutarı
belirlemektedir.
Kârın analiz edilebilmesi için öncelikle, kârı oluşturan unsurların anlaşılması gereklidir. Kârın
unsurlarına ilişkin bilgiler gelir tablosunda yer almaktadır. Gelir tablosu, bankanın belirli bir dönem
itibariyle elde ettiği gelir ve giderler hakkında bilgi veren ve performansını rapor eden tablodur.
Kâr analizi, kârın kalitesi ve yeterliliğinin araştırılması suretiyle yapılır. Kârın kalitesi, elde edildiği
kaynakları, yeterliliği ise büyüklüğünü ifade eder.
Gelir Tablosunun Yapısı
Durdurulan faaliyetleri olan bankalar için, bir bankanın gelir tablosu iki bölüme ayrılır: Sürdürülen
faaliyetler ve durdurulan faaliyetler. Durdurulan faaliyetleri olmadığı varsayımı altında, bir işletmenin
böyle bir ayrım yapmasına gerek bulunmamaktadır. Sadece sürdürülen faaliyetleri bulunan bir bankanın
gelir tablosu örneği Tablo 6.1’de sunulmuştur.
Tablo 6.1: X Bankasının Gelir Tablosu
GELİRLER/GİDERLER
I.
II.
FAİZ GELİRLERİ
FAİZ GİDERLERİ
III.
NET FAİZ GELİRİ/GİDERİ
IV.
NET ÜCRET VE KOMİSYON
GELİRLERİ/GİDERLERİ
Alınan ücret ve komisyonlar
Verilen ücret ve komisyonlar
V.
TEMETTÜ GELİRLERİ
VI.
TİCARİ KÂR/ZARAR (net)
Sermaye piyasası işlemleri kârı/zararı
Türev finansal işlemlerden kâr/zarar
Kambiyo işlemleri kârı/zararı
VII.
DİĞER FAALİYET GELİRLERİ
VIII.
FAALİYET GELİRLERİ / GİDERLERİ TOPLAMI
IX. KREDİ VE DİĞER ALACAKLAR DEĞER DÜŞÜŞ
KARŞILIĞI (-)
X. DİĞER FAALİYET GİDERLERİ (-)
XI. ÖZKAYNAK YÖNTEMİ UYGULANAN
ORTAKLIKLARDAN KÂR/ZARAR
XII.
VERGİ ÖNCESİ K/Z
XIII.
VERGİ KARŞILIĞI (±)
XIV.
DÖNEM NET K/Z
2x08
2x09
2x10
11.449.369
- 5.775.786
11.370.516
-5.830.372
11.050.750
-5.640.180
5.673.583
5.540.144
5.410.570
965.780
1.048.898
1.197.891
1.358.025
- 392.245
1.469.370
-420.472
1.709.200
-511.309
128.351
166.338
45.785
84.162
120.047
392.912
250.800
-40.980
-125.658
520.537
-93.497
-306.993
756.230
-51.340
-311.978
46.000
60.000
65.000
6.897.876
6.935.427
7.112.158
-1.709.042
-1.853.565
-1.585.911
-3.317.181
-3.513.259
-3.671.987
0
0
0
1.871.653
1.568.603
1.854.260
-596.692
-615.205
-678.933
1.274.961
953.398
1.175.327
Faiz gelirleri; kredilerden, zorunlu karşılıklardan, para piyasası işlemlerinden ve menkul değerlerden
alınan faizlerden oluşur.
160
www.hedefaof.com
Faiz giderleri ise mevduatlara, kullanılan kredilere ve para piyasası işlemleri ile ihraç edilen menkul
kıymetlere verilen faiz giderlerinden oluşur.
Faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki fark, net faiz gelirlerini oluşturur. Net faiz gelirleri,
bankaların temel performans göstergesidir.
Alınan ücret ve komisyon gelirleri, içerisinde gayri nakdi kredilerden alınan ücret ve komisyonlar ana
kalemi oluşturmaktadır. Bunun yanında, kredi kartı verme ücreti, kredi kartı yenileme ücreti, kredi kartı
komisyonu, hesap hizmet ücreti, havale ücreti, çek defteri ücreti gibi birçok kalem de bu grupta yer
almaktadır. Bankanın ödemiş olduğu yukarıdakine benzer kalemler ise, gelir tablosunda verilen ücret ve
komisyonlar grubunda yer alır.
Temettü gelirleri, bankanın temelde iştirakler, bağlı ortaklıklar, iş ortaklıkları gibi uzun dönemli
ortaklık ilişkisi içinde olduğu işletmelerden elde ettiği temettü gelirlerini içerir. Bunun yanında satılmaya
hazır finansal varlıklardan, alım satım amaçlı finansal farklıklardan ve gerçeğe uygun değer farkı
kâr/zarara yansıtılan finansal varlıklardan elde edilen temettü gelirleri de bu grupta yer alır.
Sermaye piyasası işlemleri kârı, türev finansal işlemlerden kâr ve kambiyo kârı, ticari kâr bölümünde
yer alır. Ticari kâr bölümü, bankanın sermaye piyasasında, döviz piyasasında, vadeli işlemler piyasasında
yapmış olduğu işlemlerin sonuçlarının takip edildiği gruptur. Sermaye piyasası işlemleri kârları, alım
satım amaçlı finansal varlıkların, gerçeğe uygun değeri ile değerlemesinden doğan farkların kaydı
amacıyla da kullanılır. Alım satımından kâr elde etmek için elde bulundurulan forward, swap gibi türev
araçlardan elde edilen kâr/zarar bu bölümde yer alır. Dolayısıyla ticari kâr veya zararı ortaya çıkaran
varlıklar, gerçeğe uygun değerle değerlenen varlıklardır.
Diğer faaliyet gelirlerinin önemli bir kısmı önceki yıllarda, başta takipteki krediler ile ilgili olmak
üzere muhtelif nedenlerle ayrılan karşılık tutarlarından yapılan tahsilat ya da iptallerden
kaynaklanmaktadır. Söz konusu gelirlerin geri kalan kısmı ise, iştirak ve bağlı ortaklık satış kârları, maddi
duran varlık satış kârları ve çeşitli bankacılık hizmetleri karşılığında müşterilerden elde edilen ücret
gelirlerinden oluşmaktadır.
Diğer faaliyet giderleri, bankacılık faaliyetlerinin giderlerini kapsar. Personel giderleri, maddi ve
maddi olmayan amortisman giderleri, bakım ve onarım giderleri, reklam giderleri, finansal kiralama
giderleri, duran varlık satış kârları gibi kalemler bu grupta yer alır. Duran varlık satış kârları kalemi gibi
kalemler dışında bu giderler, bankanın genel yönetim giderlerini oluşturur.
Kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığı, alacaklardan doğan veya doğması muhtemel olan
zararları karşılamak üzere gider yazılan tutarı ifade eder. İhtiyatlılık ilkesi gereği, muhtemel zararlara
karşı tedbir almak amacıyla karşılık ayrılır. Karşılıklar, özel ve genel olarak ikiye ayrılırlar.
Standart nitelikli krediler ve diğer alacaklar ile yakın izlemedeki
krediler ve alacaklar için genel karşılık ayrılır. Tahsil imkânı sınırlı, tahsili şüpheli ve zarar
niteliğindeki krediler ve diğer alacaklar için özel karşılık ayrılır.
Ekonomik konjonktür ile karşılık tutarı arasında bir ilişki var mıdır?
Özkaynak yöntemi, bir değerleme yöntemidir. Özellikle, iştirak niteliğindeki yatırımların
değerlemesinde kullanılır. İştirakler niteliğindeki yatırımların özkaynağında meydana gelen artış ve
azalışa göre, bankanın yatırım tutarı da artırılır veya azaltılır. Bu kapsamda, iştiraklerin kâr nedeniyle
özkaynağında meydana gelen artıştan, bankaya yatırım oranına göre düşen pay, banka gelir tablosunda
ayrı bir kalemde açıklanır.
161
www.hedefaof.com
Kârın Kalitesinin Analizi
Kârın kalitesi, kârın hangi kaynaktan elde edildiğini ifade etmektedir. Bankalarda, gelir tablosunda
görüldüğü gibi aşağıdaki gelir ve gider kaynakları bulunmaktadır:
•
Net Faiz Geliri/Gideri
•
Net Ücret ve Komisyon Gelirleri/Giderleri
•
Temettü Gelirleri
•
Ticari Kâr/Zarar
•
Diğer Faaliyet Gelirleri
Söz konusu unsurların toplamı olan “Faaliyet Gelirleri/Giderleri Toplamı” bankaların faaliyet
türlerine göre kâr/zararlarını gösterir. Bankaların faaliyet türlerine göre kâr/zararlarını analiz edebilmek
için, “Faaliyet Gelirleri/Giderleri Toplamı” kalemi 100 kabul edilir ve diğer gelir gider unsurlarının bu
kaleme göre ağırlıkları hesaplanır.
X bankasının kârının oluşumuna Tablo 6.2’de yer verilmiştir.
Tablo 6.2: X Bankasının Kâr Oluşumu
GELİRLER/GİDERLER
2x09
2x10
165
-83
164
-84
155
-79
I.
II.
FAİZ GELİRLERİ
FAİZ GİDERLERİ
III.
NET FAİZ GELİRİ/GİDERİ
82
80
76
IV.
NET ÜCRET VE KOMİSYON GELİRLERİ/GİDERLERİ
14
15
17
Alınan ücret ve komisyonlar
Verilen ücret ve komisyonlar
20
-6
21
-6
24
-7
V.
TEMETTÜ GELİRLERİ
2
2
1
VI.
TİCARİ KÂR/ZARAR (net)
1
2
6
4
-1
-2
8
-1
-4
11
-1
-4
1
1
1
Sermaye piyasası işlemleri kârı/zararı
Türev finansal işlemlerden kâr/zarar
Kambiyo işlemleri kârı/zararı
VII.
DİĞER FAALİYET GELİRLERİ
VIII.
FAALİYET GELİRLERİ / GİDERLERİ TOPLAMI
100
100
100
IX.
X.
XI.
KREDİ VE DİĞER ALACAKLAR DEĞER DÜŞÜŞ KARŞILIĞI (-)
DİĞER FAALİYET GİDERLERİ (-)
ÖZKAYNAK YÖNTEMİ UYGULANAN ORTAKLIKLARDAN K/Z
-24
-47
0
-27
-51
0
-22
-52
0
XII.
VERGİ ÖNCESİ K/Z
26
23
26
XIII.
VERGİ KARŞILIĞI (±)
-8
-9
-10
XIV.
DÖNEM NET K/Z
18
14
17
162
www.hedefaof.com
2x08
Bankanın beklendiği gibi en yüksek kâr elde ettiği kaynak net faiz geliridir. Net faiz gelirlerindeki
büyüklük ve istikrar bankalar için en istenen durumdur. Ancak, net faiz gelirlerinin kâra katkısı her yıl
azalmıştır. Bunun yerine, net ücret ve komisyonların ve ticari kâr/zararın kâra katkısı artmıştır.
Türkiye’de geçen yılın en büyük dört bankası hangileridir?
Sıralamada meydana gelen farklılıkların nedeni nedir?
Grafik 6.1, X bankasının faaliyet kârında üç yıl boyunca az miktarda da olsa bir artış yaşandığını
göstermektedir. Bankanın faaliyet kârının istikrarlı olduğu gözlemlenmektedir. Net faiz gelirleri
azalırken, faaliyet kârında yaşanan bu istikrar, yukarıda da bahsedildiği üzere, net ücret ve
komisyonlardaki ve ticari faaliyetlerinden elde edilen kârlardaki artıştan kaynaklanmıştır. Banka, net faiz
gelirlerinde yaşanan azalmayı diğer faaliyetlerindeki kâr artışı ile kapatmış görünmektedir.
Grafik 6.1: Banka Kârı ve Bileşenleri
Bankanın istikrarlı olmasını beklediğimiz net faiz gelirlerindeki azalışı daha yakından analiz etmemiz
gereklidir. Net faiz gelirleri hem tutar olarak hem de kâra katkısı bakımından bir azalış göstermektedir.
Net faiz gelirleri, faiz gelirleri ve faiz giderleri kalemlerinden oluşmaktadır.
Grafik 6.2: Net Faiz Gelirleri
Faiz gelirleri, her iki yılda da azalış göstermiştir. Ancak, 2x10 yılında azalış daha yüksek
gerçekleşmiştir. Faiz giderlerinde ise, 2x09 yılında bir artış olmasına rağmen, 2x10 yılında bu artışı da
telafi edecek bir düşüklük görülmektedir.
Faiz gelirlerinde ve giderlerinde genel olarak yaşanmakta olan bu azalış eğilimi, genel ekonomik
koşullar gereği olabileceği gibi artan rekabetin de bir sonucu olabilir.
163
www.hedefaof.com
Faiz oranlarında genel olarak yaşanmaya başlayan düşüş eğilimi, bankanın fon maliyet ve getirisiyle
doğrudan ilgilidir. Özellikle yavaşlama eğilimindeki bir ekonomide, net faiz gelirlerinde bir azalış ile
karşılaşılması olağan bir durumdur. 2x09 yılında faiz gelirlerinde yaşanan azalışa rağmen, faiz
giderlerinin artması daha detaylı araştırma yapılmasını ve sektörel hareketlerinin göz önünde
bulundurulmasını zorunlu kılmasına rağmen bu durumun, bankanın aktif/pasif yapısından
kaynaklanabilme ihtimali unutulmamalıdır. Mevduat ve kredilerin vade yapıları, ekonomik hareketlere
tepki sürelerini değiştirebilmektedir.
Artan rekabet özellikle küçük bankaların daha yüksek faiz giderine katlanarak mevduat toplamalarına
yol açabilmektedir. Net faiz giderlerindeki azalış değerlendirilirken, bu durum da düşünülmelidir.
Bankanın, net ücret ve komisyon gelirleri/giderleri ve ticari kârları, kâr içindeki payını her yıl
arttırmıştır. Net ücret ve komisyonlardaki artışlar, bankacılık faaliyetleri açısından riski düşük olması
nedeniyle oldukça istenen bir durumdur. Ancak, bu ücret ve komisyonların devamlılığının
incelenmesinde fayda bulunmaktadır. Bazı durumlarda, ücret ve komisyonlara yasal sınırlar
getirilebilmektedir.
Ticari kârlar ise, finansal varlıklara ve türev araçlara yapılan yatırımlardan elde edilen kârlılığı
göstermektedir. Fonların krediler yerine, bu tür faaliyetlere yönlendirilmesi de bir tercihi yansıtmaktadır.
Bu tercih ekonomik koşullardan meydana gelebileceği gibi, banka tercihi de olabilir.
Garfik 6.3: Faaliyet gelirleri, net kâr karşılaştırması
Faaliyet gelirleri ile dönem net kârını incelediğimizde, faaliyet gelirlerindeki istikrarın dönem net
kârında yaşanmadığı söylenebilir (Grafik 6.3). Dönem net karı 2x09 yılında azalmış, 2x10 yılında ise
2x08 yılını yakalamamakla birlikte artış göstermiştir. İki kar tutarındaki bu farklılığın nedeni, diğer
faaliyet giderlerindeki artış ile kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığındaki değişimden
kaynaklanmaktadır.
2x09 yılında, dönem net kârında meydana gelen azalışın iki nedeni, diğer faaliyet giderleri ile kredi ve
diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığındaki artış olarak ortaya çıkmaktadır. Kredi ve diğer alacaklar
değer düşüklüğü karşılıklarındaki 2x10 yılındaki azalış, dönem net kârının toplanma eğilimini ortaya
çıkaran ana neden olmaktadır. Kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığındaki artış, net faiz
gelirindeki azalışta belirttiğimiz ekonomik konjonktür temelli azalışı da teyit etmektedir.
Kârın Yeterliliğinin Analizi
Gelir tablosu, sadece kâr tutarını ve bunun kaynaklarını açıklar. Ancak, önemli olan bu kâr tutarının
yeterli olup olmadığıdır.
Bir banka tarafından elde edilen kârın yeterli, ölçülü ve doyurucu olup olmadığı değerlendirilirken,
kullanılan sermayenin fırsat maliyetleri, genel ekonomik konjonktür, aynı sektördeki benzer işletmelerin
kâr oranları ve bankaların kâr hedefleri gibi faktörleri değerlendirmek gerekir (Akgüç,2009).
164
www.hedefaof.com
Bankaların performansının ortaya konmasındaki temel ölçü, yeterliliklerin ölçülmesidir. Yeterlilik
ölçüsü ise, kâr tutarının işletmeye konan değerlerle mukayesesi suretiyle yapılmaktadır. Bu mukayese,
bankaların sıralamasını belirleyen temel ölçülerden biri hâline gelmektedir.
Özkaynak Kârlılığı
Kârın büyüklüğü, tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Kârın, elde edilmesi için ortaklar tarafından
koyulan sermaye ile karşılaştırılması gereklidir. Ortaklar tarafından koyulan değerleri oluşturan
özkaynaklar kalemi bir girdi, kâr kalemi ise, bu girdinin çıktısı niteliğindedir.
Özkaynak ve kâr kaleminin mukayesesi suretiyle, özkaynak kârlılığı oranı (ROE, Return on Equity)
hesaplanır.
Özkaynak Kârlılığı (ROE)=
öâı
Özkaynaklar
Oran, özkaynak verimliğini göstermektedir. Yatırımcılar (ortaklar), bu oranın yüksek olması
beklentisi içindedirler. Yatırımcılar, temelde alternatif yatırım araçlarının kazançları ile bu oranı
mukayese ederler. Oran, işletmelerin sektör ve ekonomideki yerlerinin belirlenmesinde kullanılan bir
oran niteliğine sahiptir. Ancak şu bilinmelidir ki, özkaynak tutarı, tarihi değerleri göstermektedir.
Özkaynakların piyasa değerleri ise çoğu zaman tarihi değerlerinin oldukça üstündedir. Bu nedenle,
borsaya kote işletmelerde, özkaynakların piyasa değerlerinin esas alınması, oranın, alternatif yatırım
araçları ile karşılaştırılmasında daha doğru sonuçlar verecektir.
Oranda yer alan özkaynak tutarı, dönembaşı, dönemsonu veya dönem ortalama tutarını ifade
edebilmektedir. Hesaplamalarda çoğunlukla dönemsonu tutarının alındığı görülmektedir. Ancak,
dönembaşı ve dönemsonu tutarının çok farklı olması durumunda, ortalama tutarın alınması daha doğru
olacaktır.
Özkaynak kârlılığı, birim özkaynak tutarı başına elde edilen kârı
ortaya koyar.
Orandaki kâr tutarı, net kâr tutarını ifade eder. Ancak, gelir tablosundaki net faiz geliri/gideri ve
faaliyet gelirleri/giderleri gibi kalemler de oranda kullanılabilir.
Örnek; X bankasının ve bankaların tümünün yer aldığı sektörün ortalama verileri aşağıdaki gibidir.
2x08
2x09
2x10
Dönem Net Kârı
1.175.327
953.398
1.274.491
Özkaynaklar
9.500.000
10.300.000
10.300.000
Özkaynak Kârlılığı %
12
9
12
Sektör Ortalaması %
11
6
8
Banka 2x08 yılında, birim sermaye başına %12 kazanç elde etmiştir. 2x09 yılında bu %9’a düşmüştür.
Ancak 2x10 yılında banka 2x08 seviyesine tekrar ulaşmış ve %12 kazanç elde etmiştir. 2x09 yılında,
bankanın hem özkaynak tutarı artmış hem de kâr tutarı azalmıştır. Bu durum özkaynak kârlılığında
önemli bir düşme meydana getirmiştir. 2x10 yılında ise, kâr tutarı 2x08 yılının üstüne çıkmış ancak,
özkaynaklardaki artış, oranın 2x08 yılı üstüne çıkmasını engellemiştir.
165
www.hedefaof.com
Grafik 6.4: Banka ve sektör özkaynak kârlılığı oranları
Oranların, bankacılık sektörü ile karşılaştırılması daha yararlı bilgiler sağlayacaktır. Banka, her
dönemde sektörün üstünde bir özkaynak kârlılığı ile çalışmaktadır. Özkaynak kârlılığı bakımından banka,
sektöre paralel hareket etmektedir. 2x09 yılı, bankacılık sektöründe özkaynak kârlılığında bir azalışı,
2x10 yılında ise bir artışı işaret etmektedir. Ancak banka, sektörden oldukça iyi durumdadır. 2x09 yılında
sektöre göre daha az bir azalış yaşamıştır. 2x10 yılında ise, sektörün üstünde bir özkaynak kârlılığına
ulaşmıştır. Grafik 6.4’te de görüleceği gibi banka ile sektör arasındaki fark da gittikçe artmaktadır.
Varlık Kârlılığı
Özkaynak kârlılığı oranı, sadece ortaklar açısından kârın yeterliliği üzerinde durmaktadır. Oysaki
işletmeler özkaynak dışında yabancı kaynak da kullanmak durumundadırlar. Toplam kaynak
verimliliğinin ortaya konması için varlık kârlılığına (Return on Assets, ROA) bakılmalıdır.
Varlık kârlılığı, dönem net kârının, varlık toplamına bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Varlıkların Kârlılığı=
Dönem Kârı
Toplam Varlıklar
Varlık kârlılığı (Return on Assets, ROA), varlıkların kâr yaratma kapasitesini ölçmede kullanılan bir
orandır. Bankanın varlıklarının toplamı ve dağılımı, yatırım kararlarının sonucu oluşmaktadır. Oran,
varlıkların yeteri kadar getiri sağlayıp sağlamadığını ortaya koyarak, varlıkların verimliliğini ölçmektedir.
Getiri sağlamayan varlıklar, oranı olumsuz etkiler. Bu nedenle bankaların getiri sağlamayan varlıkları
azaltması temel bir politikadır.
Oranda yer alan varlık tutarında, çoğunlukla dönemsonu tutarının alındığı görülmektedir. Ancak,
dönembaşı ve dönemsonu tutarının çok farklı olması durumunda, ortalama tutarın alınması daha doğru
olacaktır.
Dönem net kârı yerine, gelir tablosundaki ara toplamlar da kullanılabilir. Bu nedenle, bankalar
arasında karşılaştırma yapılırken kâr ve varlık tutarlarının neyi ifade ettiği mutlaka belirtilmelidir.
Varlık kârlılığı, birim varlık tutarı başına elde edilen kârı ortaya koyar.
166
www.hedefaof.com
Örnek; X bankasının ve bankacılık sektörünün ortalama verileri aşağıdaki gibidir:
2x08
1.175.327
Dönem Net Kârı
Varlıklar
2x09
953.398
2x10
1.274.491
36.000.000 36.000.000 50.000.000
Varlık Kârlılığı (%)
3,2
2,6
2,5
Sektör Ortalaması (%)
2,9
2,5
2,6
Bankanın varlık kârlılığı, 2x08 yılından itibaren sürekli düşmüştür. İşletme, varlıklarını verimli olarak
kullanamamıştır. 2x08 ve 2x09 yılında varlık toplamları işletmede aynıdır. Özkaynak tutarı ise artmıştır.
Bu yabancı kaynakların artış göstermesi anlamına gelmektedir.
2x10 yılında ise, varlık kârlılığı % 2,5 düzeyine düşmüştür. Varlık toplamlarında ise, yabancı kaynak
kökenli bir artış yaşanmıştır. Yabancı kaynaklardaki artış, özkaynak verimini yükseltmesine rağmen,
varlık kârlılığın azaltmıştır. Hatta işletmenin varlık verimliliği, sektörün altına düşmüştür. Bir başka ifade
ile işletme varlıklarını verimli kullanmamıştır. Varlık başına getirisini artıramamıştır.
Grafik 6.5: Banka ve sektör varlık kârlılığı oranı
PİYASA PERFORMANSI ANALİZİ
Piyasa performansı analizi, hisse senetleri borsaya kote bankaların, piyasa değerlerinin analizini içerir.
Bankaların hisse senetlerinin değeri, bir başka ifade ile bankaların değeri, diğer bazı kalemlerle
karşılaştırılmaktadır. Bu yolla, hisse senetlerinin değerinin performansı analiz edilmektedir.
Bankaların yürüttüğü tüm faaliyetlerin, hisse senetlerinin değerine yansıması beklenen bir durumdur.
Performas analizi ile, bu yansımanın ne ölçüde gerçekleştiği ve hisse senetlerinin aşırı veya düşük
değerlenip değerlenmediği ortaya konmaya çalışılır. Banka yönetimlerinin bir görevi de, bankanın piyasa
değerini takip etmek ve bu değerin gerçeğe uygun şekilde gerçekleşmesini sağlamaktır.
Analizde kullanılacak oranlar, piyasa değerinin; defter değeri, yeniden tesis değeri, satışlar, çalışan
sayısı gibi birçok kaleme bölünmesi suretiyle hesaplanmaktadır (Karapınar ve Zaif, 2012).
Bu bölümde sadece iki oran ele alınacaktır.
Piyasa Değeri/ Defter Değeri Oranı
Piyasa değeri/Defter değeri oranı, bankanın piyasa değerinin muhasebe kayıtlarına göre tespit edilen
değerine bölünmesi suretiyle hesaplanır. Oran, bankanın gelecekteki kazanma gücünün muhasebeye
yansımayan kısmını gösterir.
Piyasa değeri, borsa değeri olabileceği gibi, bugünkü değere dayalı yöntemlere göre tespit edilmiş
değer de olabilir. Çoğunlukla piyasa değeri olarak borsa değeri esas alınmaktadır. Defter değeri, bankanın
varlıkları ile borçları arasındaki farkı ifade eder ve bilanço üzerinden tespit edilir. Oran aşağıdaki
şekillerde formüle edilmektedir;
167
www.hedefaof.com
=
Piyasa Değeri
Defter Değeri
Oranın hesaplanmasında, her bir hisse senedinin piyasa değeri de kullanılabilir. Bu durumda, defter
değerinin de hisse başına hesaplanması gereklidir. Her bir hisse senedinin defter değeri, bankanın
varlıklarından, borçları indirildikten sonra bulunan özkaynak tutarının, toplam hisse senedi sayısına
bölünmesiyle bulunur.
Piyasa değeri, işletmeye ilişkin tüm beklentilerin yansıdığı değeri ifade eder. Defter değeri ise,
özkaynak sahiplerinin, bankaya koydukları değeri raporlar. Defter değeri, geçmişe yönelik bir ölçü
oluşturur.
Değerin tespitinde kullanılan değerleme ilkeleri, oranı etkileyen en
önemli hususlardan biridir. Defter değerinin belirlenmesinde kullanılan muhasebe
ilkelerinin, temel alınacak banka ile değerlemesi yapılacak bankada aynı olması
gereklidir.
Piyasa değeri/Defter değeri oranı özellikle sabit duran varlıkları yüksek olan sektörlerde
kullanılmaktadır. Ayrıca finansal hizmet sektöründe, bankacılıkta, firmaların aktif değerlerinin piyasa
değerlerine daha yakın olması nedeniyle, sıkça kullanılan bir yöntemdir. Zarar eden bankalar içinde
uygulanması bu yöntemin avantajlarından birisidir (İvgen: 2003)
Örnek, X Bankasının, rakip bankanın ve sektörün verileri aşağıdaki gibidir.
Sektör
Ortalama
Rakip Banka
X Bankası
Varlıklar Toplamı
900.000.000
55.400.000
50.000.000
Borçlar Toplamı
700.000.000
42.000.000
39.700.000
Defter Değeri
200.000.000
13.400.000
10.300.000
Piyasa Değeri
520.000.000
29.480.000
24.000.000
2,6
2,2
2,33
PD/DD Oranı
X bankası ve gerekse Rakip Banka sektör ortalamalarını etkileyebilecek büyüklükte olmayan,
sektörün küçük bankalarıdır. X Bankasının oranı, rakip bankanın üstünde, ancak, sektörün altında bir
orana sahiptir. Sektördeki firmaların ortalama değeri, defter değerlerinden 2,6 kat daha fazladır. X
Bankasının “PD/DD” oranı, bankanın, sektörün altında bir piyasa değerine sahip olduğunu
göstermektedir.
X bankasının, ROE ve ROA oranları bilindiği gibi sektörün üstünde oranlardı. Bu oranlarla, PD/DD
oranı karşılaştırıldığında, X Bankasının, kârlılık oranları yüksek olmasına rağmen, değerinin düşük
olduğu anlaşılmaktadır.
Fiyat/Kazanç Oranı
Fiyat/Kazanç oranı, bankanın piyasa değerinin (hisse senedi fiyatının), hisse başına kâr tutarına
bölünmesi suretiyle bulunur.
çı=
Hisse Senedinin Piyasa Değeri
Hisse Başına Kâr Tutarı
Hisse başına kâr, ortaklara dağıtılan kâr tutarını (temettü tutarını) içermektedir.
168
www.hedefaof.com
Oran, bir hisse senedi karşılığında elde edilecek kâr payı için, yatırımcının ne kadar ödemesi
gerektiğini gösterir. Sermaye sahiplerinin sermayelerini yatırdıkları hisse senetlerinden, bekledikleri kârı
hesaplamakta kullanılan orandır. İşletme tarafından elde edilen kârın tümünün dağıtılması varsayımı
altında, yatırımcının temettü yoluyla, hisse senedine yaptığı yatırımı kaç yıl içerisinde geri alacağını bu
oranla hesaplamak mümkündür.
Oranın yüksek olması, hisse senedinin değerinin (fiyatının) yüksek olduğuna, düşük olması ise, hisse
senedin değerinin düşük olduğuna işaret eder. Yüksek bir oran, işletmenin piyasa değerinin şişmesi gibi
bir algı oluşturabilir.
Hisse başına kâr tutarı arttıkça, piyasa değeri de artacak ve dolayısıyla oran değişmeyecektir.
Fiyat/Kazanç oranı, hisse senedi fiyatı ile bankanın kazanma gücünü
karşılaştırır.
Fiyat/kazanç oranı hakkında yorum yapabilmek için mutlaka, sektör ortalaması ile benzer kurumların
oranlarının karşılaştırılmasına dikkat etmek gereklidir. Bu karşılaştırmalarla, bankanın performansı
hakkında daha sağlıklı yorumlar yapılabilir.
Fiyat/kazanç oranı, bilinen ve çok kullanılan bir yöntem olmasına rağmen yanıltma payı fazladır.
Oranı, büyük ölçüde kârlardaki istikrar ve temettü dağıtım oranındaki değişiklikler etkiler. Kâr tutarı esas
alındığı için kârın oluşma aşamasındaki değerleme ilkeleri önem kazanır. Karşılaştırma yapılacak
bankaların aynı değerleme ilkelerini kullanmış olmalarına dikkat edilmelidir (Karapınar ve Zaif, 2012).
Örnek:
Sektör
F/K Oranı
6
Rakip
Banka
5,5
X Bankası
4
X Bankasının F/K oranı, sektörün ve rakip bankanın altındadır. Bu durum, piyasa değerinin düşük
olmasından veya kâr tutarının yüksek olmasından kaynaklanıyor olabilir. “PD/DD” oranı X bankasında
düşük bir düzeydeydi, bu durum, F/K oranını da açıklayıcı bir etmendir. Yatırımcılar açısından X Bankası
hisseleri ucuz, bir başka ifade ile yatırım yapılabilir durumdadır.
Türkiye hisse senetleri borsaya kote beş bankanın “PD/DD” ve “F/K”
oranlarını bulunuz.
PERFORMANSIN ÖLÇÜLMESİNDE CAMELS YÖNTEMİ
CAMELS, ticari bankaların genel olarak performansını değerlendirmek için geliştirilmiş bir risk analizi
sistemidir (Rose and Hudgins, 2010). Amerika Birleşik Devletleri’nde bankaların riske dayanan genel
görünümlerinin belirlenmesinde ve uzaktan gözetim faaliyetlerinde yaygın kullanılan bir değerlendirme
ve derecelendirme sistemidir (Canbaş ve Doğukanlı, 2007).
Yöntem, finansal oranları birleştirilerek bir sonuç elde edilmesine dayanmaktadır. Oranlar, altı grup
altında toplanmakta ve sonuçta bu oranlara dayanan bir puan hesaplanmaktadır. Bu hesaplanan puana
dayalı olarak da işletmenin performansı veya riski ortaya koyulmaktadır.
Yöntem, CAMELS ismini, analiz ettiği 6 konunun baş harflerinden almaktadır.
169
www.hedefaof.com
Tablo 6.3: CAMELS Değerlendirilmesinde Kullanılabilecek Oranlar (Kaya,2001)
C (Capital) Sermaye Yeterliliği %
E (Earnings) Kârlılık %
Sermaye Standart Rasyosu
+
+
Net Dönem Kârı/Ortalama Toplam
Aktifler
Vergi Öncesi Kâr/Ortalama Toplam
Aktifler
Net Dönem Kârı/Ortalama Özkaynaklar
Döviz Pozisyonu/Özkaynak
-
Net Dönem Kârı/Ortalama Toplam
Aktifler
(Özkaynak + Kâr)/Toplam Aktifler
+
+
Toplam Gelirler/Toplam Giderler
+
A (Asset) Varlık Kalitesi %
+
+
L (Liquidity) Likidite Durumu %
Duran Aktifler/Toplam Aktifler
-
Likit Aktifler / Toplam Aktifler
+
Takipteki Krediler/Toplam Krediler
-
+
(İştirakler+Bağlı Değerler+Sabit
Kıymetler)/Toplam Aktifler
M (Management) Yönetim Kalitesi
%
Şube Başına Net Kâr
-
Yabancı Paralı Likit Aktifler/Yabancı
Paralı Pasifler
Net Çalışma Sermayesi/Toplam Aktifler
+
Faaliyet Gideri/Toplam Aktif
-
Takipteki Krediler/Toplam Krediler
-
S (Sensitivity to Market Risk) Piyasa
Riskine Duyarlılık %
Menkul Kıymetler Cüzdanı/Toplam
Aktifler
Menkul Kıymetler Cüzdanı/Toplam
Krediler
Yabancı Paralı Aktifler/Yabancı Paralı
Pasifler
Döviz Pozisyonu/Özkaynak
Net Faiz Geliri/Toplam Aktifler
+
-
Döviz Pozisyonu, yabancı paralı aktiflerden yabancı paralı pasiflerin
düşülmesi suretiyle bulunur.
CAMELS analizinin işlem basamakları aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:
a.
Bankanın, her grup altındaki oranları hesaplanır.
b.
Analiz edilen bankalar grubunun oranları hesaplanarak ortalama değerler hesaplanır. Bu
değerler, referans değerleri oluşturur.
c.
Referans değerlere göre, her bankanın değerleri hesaplanır. Yukarıdaki referans değere göre, her
bir bankanın sıralaması belirlenir. Oranların yanında yer alan (+) ve (-), ilişkinin yönünü belirler.
Bazı oranların artması, bazı oranların ise azalması, performans artışı anlamına gelmektedir.
Örneğin, 100 kabul edilen referans değerde, bankanın değerinin 96 çıkması, eğer ilişkinin yönü
(-) ise olumlu kabul edilir ve buna göre banka sıralaması yapılır. Buna göre, en düşük değer, en
iyi banka, en yüksek değer en kötü banka anlamına gelir.
d.
Yapılan sıralamalara göre, her bir orana 1-5 arası bir ölçek üzerinden rating notu verilir. “1” en
iyi notu, “5” ise en kötü notu ifade eder.
e.
Her bir oran ve grubun toplam içindeki payını tamamen analist belirler. Her oranın ve grubun
ağırlığı eşit olarak belirlenebilir.
f.
Her bir grubun notu toplanarak, bankanın genel rating notu belirlenir.
g.
Bulunan nota göre, banka değerlendirilir.
h.
Bankanın genel notu 1 ile 5 arasındadır. Bu notların neyi ifade ettiği Tablo 6.4’de açıklanmıştır.
170
www.hedefaof.com
Tablo 6.4: Rating Notları ve Analizi
Rating
Notu
1
2
3
4
5
Rating Analizi
Güçlü performansı gösterir ve en iyi rating notudur. Banka aşırı güçlü bir yapıya
sahiptir
Tatmin edici performansı gösterir. Banka temel olarak iyi bir yapıya sahiptir.
Ortalama performansı gösterir. Bankanın düzeltilebilir mali ve yönetsel problemleri
mevcuttur.
Kötü performansı gösterir, performans ortalamanın altındadır. Banka mali ve yönetsel
olarak aşırı kırılgan bir yapıya sahiptir.
Güçlü olmayan performansı gösterir ve en kötü rating notudur. Bankanın yoğun mali ve
yönetsel problemleri vardır. Batma riski yüksektir.
Sermaye Yeterliliği
Bankanın sermayenin yeterlilik düzeyi bu grupta incelenir. Güçlü sermaye, bankanın risklere karşı
dayanma gücünü ortaya koyar. Bankacılık faaliyetlerinin temelinde, toplanan mevduatın, kredi olarak
kullandırılması veya menkul kıymetlere yatırılması yatmaktadır. Kredilerin geri dönmemesi veya
yatırımların getirisinin istenen düzeyde olmaması, bankalar için önemli riskleri oluşturmaktadır. Bu
nedenle, bankaların sözkonusu riskleri karşılayabilecek sermaye yeterliliğine sahip olmasını
gerektirmektedir.
Sermaye yeterliliği, 4 oran üzerinden ölçülmektedir. Bu oranların biri dışında, diğerlerinin artması,
bankanın performansına olumlu katkı sağlamaktadır. Ancak, Döviz Pozizyonu/Özkaynak oranın azalması
istenen bir durumdur. Bu oranın artması, bankanın riskini artırmakta, bir başka ifade ile performasını
azaltmaktadır.
Varlık Kalitesi
Varlıkların kalitesi, bankanın varlıklar bölümünün analizi içerir. Bankanın temel amacı kredi vermek ve
verdiği kredileri tahsil edebilmektir. Tahsil edilemeyen krediler, bankanın maliyetini artıran bir unsurdur.
Batık kredilerin olmaması için, kredi verirken iyi bir istibarat yapılması, uygun kefil ve/veya teminat
alınması gereklidir. Buna rağmen alınamayan krediler varsa, bunların tahsilatının, hukuksal takiple en az
masrafla en kısa sürede sonlandırılması maliyeti azaltıcı bir unsurdur.
Bankanın, kaynaklarını, duran varlık niteliğinde, gelir getirmeyen varlıklara bağlaması etkinliğini
düşürmektedir. Bu nedenle, duran varlıkların varlıklar içerisindeki payının artması etkinlik azalışı
anlamına gelmektedir.
Yönetim Kalitesi
Yönetimin kalitesi çok farklı şekilde ölçülebilir. Ancak burada kalite, elde edilen kâr ile ölçülmektedir.
Şube başına veya personel başına kârın arttırılması bir kalite ölçüsü olarak ele alınmaktadır.
Takipteki kredilerin artması, varlık kalitesini bozduğu gibi banka kârlılığını da olumsuz
etkilemektedir.
Yönetim kalitesi ile ilgili belki de en önemli ölçü faaliyet giderlerinin büyüklüğüdür. Amaç en az
faaliyet gideri ile faaliyetleri yürütmektir. Gelir tablosunda “Diğer Faaliyet Giderleri” bölümü, faaliyet
giderlerini kapsamına almaktadır.
Kârlılık
Kârın yüksek olması, bankanın performansının iyi olması anlamına gelmektedir.
Kârlılık analizi, yukarıdaki bölümde incelendiği üzere, kârın yeterliliğinin ve kalitesinin analizi
anlamına gelmektedir. Bu bölümde yer alan ilk iki oran, varlık kârlılığı oranlarıdır. Üçüncü oran,
özkaynak kârlılığıdır. Son oran ise, kârın kalitesine ilişki bir gösterge niteliğindedir. Bankanın, amacı
daha az giderle aynı düzeyde kârı sağlayabilmektir.
171
www.hedefaof.com
A
B
Toplam Gelirler
200
250
Toplam Giderler
(100)
(150)
Kâr
100
100
Kâr Marjı (Kâr/Toplam Gelirler)
%50
%40
2
1,33
Toplam Gelirler/Toplam Giderler
Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, iki banka da aynı tutarda kâr elde etmiştir. Ancak, A bankasının
kâr marjı %50, B bankasının %40’tır. A bankası, gelirlerinin daha büyük bir kısmını kâra
dönüştürmektedir. Buna uygun olarak toplam gelirler/toplam giderler oranı A bankasında daha yüksek
çıkmaktadır.
Likidite Durumu
Bankaların en önemli sorunu, likidite yetersizliği nedeniyle mevduat sahiplerinin isteklerini zamanında
karşılayamamalarıdır. Mevduat sahiplerinin alacaklarının ödenememesinin piyasada oluşturacağı panik
havası, bankaların iflası anlamına gelmektedir.
Likit varlıkların ve çalışma sermayesinin fazlalığı, ödememe riskini ortadan kaldırır. Yabancı paralı
pasifler, bankaların, döviz kuru riskini ortaya koyar. Bunların ödenmesi amacıyla, elde bulundurulan
yabancı paralı likit aktifler bu riski azaltıcı bir unsurdur.
Piyasa Riskine Duyarlılık
Bankaların finansal yapısı ve performansı, döviz kuru, faiz ve menkul kıymet piyasasındaki değişimlere
karşı duyarlıdır. Piyasa riski olarak adlandırılan bu değişkenler, bankaların finansal yapı ve performansını
doğrudan etkilemektedirler. Bu gruptaki oranlar, piyasada meydana gelen değişimlere, bankanın ne
ölçüde açık olduğunu göstermektedir.
Oranların artması, bankanın performansını azaltıcı bir unsur olarak değerlendirilir.
172
www.hedefaof.com
Özet
Burada ençok, defter değeri ve temettü tutarı
kullanılmaktadır. PD/DD oranı, hisse senedini
piyasa değerinin, defter değeri ile mukayesesi
suretiyle hesaplanır. Bankanın hisse senedinin,
defter değerinin kaç katı olduğunu gösterir. F/K
oranı, hisse senedi değerinin, temettü tutarı ile
mukayeyesi yoluyla bulunur. Oran, temettü
yoluyla, hisse senedine yapılan yatırımın kaç yıl
içerisinde geri alınacağını gösterir.
Gelir tablosu, belirli bir dönem itibariyle
bankanın performansını gösteren bir tablodur.
Tablo, bankanın gelir ve giderlerini, elde edilen
kaynaklar itibariyle raporlar.
Kârın kalitesi elde edilen kaynağa göre
değişmektedir. Net faiz geliri/gideri, net ücret ve
komisyon gelirleri/giderleri, temettü gelirleri,
ticari kâr/zarar ve diğer faaliyet gelirleri bankanın
ana kâr kalemlerini oluşturur. Kârın kalitesi,
bankanın karın hangi kalemlerden oluştuğunun
ortaya konması sürecidir.
CAMELS, bankaların performans analizi için
geliştirilmiş bir risk analiz yöntemidir. Yöntem,
finansal oranları birleştirilerek bir sonuç elde
edilmesine
dayanmaktadır.
CAMELS
yönteminde, sermaye yeterliliği, varlık kalitesi,
yönetim kalitesi, kârlılık, likidite durumu ve
piyasa riskine duyarlılık analiz edilmektedir.
Oranlar, bu altı grup altında toplanmakta ve
sonuçta bu oranlara dayanan bir puan
hesaplanmaktadır. Bu hesaplanan puana dayalı
olarak da işletmenin performansı veya riski
ortaya koyulmaktadır.
Kâr tutarı tek başına bir şey ifade etmemektedir.
Kârın, mutlaka, bu kârı elde etmek için işletmeye
konulan değerlerle mukayese edilmesi gereklidir.
Kârın, işletmeye konulan toplam değeri gösteren
varlıklarla mukayese edilmesi varlık kârlılığı
(ROA) olarak ifade edilmektedir. Kârın
özkaynaklarla,
mukayesesi
ise
özkaynak
kârlılığını (ROE) göstermektedir.
Hisse senedi borsaya kote olan bankaların,
performansını analizi, hisse senedi değerlerinin,
diğer
bazı
değerlerle
mukayesesi
ile
yapılmaktadır.
173
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Bankaların temel performans
aşağıdakilerden hangisidir?
6. Tablodaki X bankasına ait verilere göre
Özkaynak
Kârlılığı
oranı
seçeneklerden
hangisidir?
göstergesi
a. Krediler
b. Net faiz gelirleri
c. Temettü Gelirleri
d. Kambiyo İşleri Kârı
Dönem net kârı
1.800
Toplam varlıklar
25.000
Toplam borçlar
12.000
e. Sermaye Piyasası İşlemler Kârı
a. 0,14
2. Sektör Fiyat/Kazanç oranının 3 olması
varsayımı altında net kârı 1.800, hisse senedi
sayısı 2.000 adet olan bir bankanın birim hisse
senedi değeri kaç olur?
b. 0,15
a. 0,9
e. 6,6
b. 1,8
c. 2,2
7. Varlık kârlılığı ile ilgili olarak aşağıda
söylenenlerden hangisi yanlıştır?
d. 2,7
a. Birim aktif başına net kârı ölçmektedir.
e. 3,5
b. Varlık kârlılığı kârın yeterliliğinin ölçümünde
kullanılır.
c. 0,48
d. 2,08
3. Bir bankanın gelir tablosunda aşağıdakileri
kalemlerden hangisi yer almaz?
c. Dönem net kârının, toplam
bölünmesi ile hesaplanır.
a. Ticari Kâr
varlıklara
d. Yüksek oranda borç kullanan firmaların varlık
kârlılığı oranı yüksek olur.
b. Mevduatlar
c. Faiz Giderleri
e. Bankalar tarafından elde edinilmiş varlıkların
etkin kullanıldıklarının ölçüsüdür.
d. Diğer Faaliyet Gelirleri
8. Aşağıdakilerden hangileri Piyasa Değeri/
Defter Değeri oranını hesaplamak için gerekli
verilerdendir?
e. Verilen Ücret ve Komisyonlar
4.
CAMELS
analizinde
aşağıdakilerden
hangisinin artışı, performansa olumsuz etki eder?
I. Hisse senetleri piyasa değeri
a. Şube Başına Kâr
II. Özkaynaklar
b. Likit Aktifler/Toplam Aktifler
III. Toplam Borçlar
c. Takipteki Krediler/Toplam Krediler
IV. Dönem Net Kârı
d. Net Dönem Kârı/Ortalama Özkaynaklar
a. I ve II
e. Vergi Öncesi Kâr/Ortalama Toplam Aktifler
b. I ve III
5. Banka sahipleri tarafından ortaya konulan
sermaye birimi başına düşen kârı ölçen oran
aşağıdakilerden hangisidir?
c. III ve IV
d. I, II, III
a. Varlık Kârlılığı
e. I, II, III, IV
b. Özkaynak Kârlılığı
c. Faaliyet Kârı Oranı
9. Aşağıdakilerden hangisi CAMELS analiz
sisteminin temel bileşenlerinden değildir?
d. Fiyat Kazanç Oranı
a. Likidite
e. Hisse Senedi Başına Kâr Oranı
b. Kâr Kalitesi
c. Dikey Analiz
d. Yönetim Yeterliliği
e. Piyasa Riskine Duyarlılık
174
www.hedefaof.com
Raporda gelecekte bir bankanın performans
kapasitesini
değerlendirmede
en
önemli
unsurlardan birinin, bankanın iş yapısı ve
stratejisi ile risk iştahının tutarlılığı olacağı
tartışılmaktadır.
10. CAMELS analizinde aşağıdakilerden hangi
rating notu en kötü performası gösterir?
a. 1
b. 2
c. 3
AMB, küresel bir finans krizinin eşiğinde,
bankacılık sektörünün tam bir gözden geçirilmesi
sürecinin bir parçası olarak yeni bir referans
(ölçü) belirleme önerisinde bulunmuştur.
d. 4
e. 5
Rapor, aynı zamanda, dünya finansal sistemini
çökmenin eşiğine getiren çalkantı yüzünden
Avrupa bankacılık sisteminin orta vadede
dönüştürüleceğini öngörmektedir.
Okuma Parçası
AMB Ana Performans Ölçüsü Olarak Avrupa
Birliği Bankacılık Kârlılığının Referans
Alınmasının Fesh Edilmesini İstiyor.
Gelişmiş ya da gelişmekte olan G20 ülkelerine,
bankaların temelini kuvvetlendirmek ve modern
ekonomilerin dayandığı kredi akışını sağlamak
için banka yedeklerine ve mal standartlarına
ilişkin daha katı kurallar önerilmiştir.
Avrupa Merkez Bankası (AMB), Avrupa Birliği
bankacılık sektörünün geniş bir özetini
yayınladığı raporda “Son olaylar bir bankanın en
sık kullanılan performans ölçütünün, örn.
özsermaye kârlılığı, olayın sadece bir parçası
olduğunu göstermiştir” demektedir.
Avrupa Parlementosu da, bankaları, sigortacıları
ve piyasaları yeni bir krizin engellemeye yönelik
olarak gözetleyecek Pan-Avrupa gözetim eleman
grubu oluşturulması için önlemler geçirdi.
AMB, özsermaye kârlılığının (ROE) bankalar ve
piyasalar arası ilişkide, performans ölçütünden
çok bir iletişim aracı olduğunu belirtmiştir ve
yanıltıcı ve manipüle edilebilir olduğu kanısında
uyarıda bulunmuştur.
Banka, özsermaye kârlılığının (ROE) kısa
dönemli bir gösterge olduğunu ve kurumların
mevcut sağlığının anlık bir görüntüsü olarak
yorumlanması gerektiğini, bunun nedeninin ise
oranın kurumun uzun dönem stratejisi ya da
krizin uzun dönem zararlarını dikkate almamakta
olduğunu belirtmektedir.
Özsermaye kârlılığı (ROE),
bir bankanın
kârlılığını hissedarların yatırdığı para karşılığında
ne kadar kâr elde ettiklerinin belirlenmesi ile
ölçmektedir.
Kaynak: www.rte.ie/news/2010/0929/ecb-business.html
AMB, bu yaklaşımın küresel finansal kriz gibi
yüksek oynaklık olan durumlarda geçerli
olmadığını belirtmektedir.
175
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. b Yanıtınız yanlış ise “Gelir Tablosunun
Yapısı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Ekonomi daralmaya başladığında, verilen
kredilerin tahsilatında sorunlar yaşamaya
başlanır. Ekonomi en dip noktaya geldiğinde
artık, takipteki krediler ve buna bağlı olarak batık
krediler en yüksek seviyeye çıkar. Takipteki
krediler, ekonomik konjonktür bakımından artçı
bir göstergedir. Karşılık tutarları da, kredilerin bu
seyrine paralel artış gösterirler.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Fiyat/Kazanç Oranı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
3. b Yanıtınız yanlış ise “Gelir Tablosunun
Yapısı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 2
4. c Yanıtınız
yanlış
ise
“Performansın
Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Bankalar aktif büyüklüğü, kâr büyüklüğü, aktif
kârlılığı, özkaynak kârlılığı gibi ölçülere göre
sıralanmaktadırlar. 2011 yılı itibariyle, aktif
büyüklüğüne göre dünyanın ilk 50 bankası
arasında yer Türk Bankaları aşağıdaki gibidir:
5. b Yanıtınız yanlış ise “Kârlılık Analizi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Özkaynak Kârlılığı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. d Yanıtınız yanlış ise “Varlık Kârlılığı”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Piyasa Değeri/ Defter
Değeri Oranı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Türkiye
Sıralaması
Dünya
Sıralaması
Aktif
Büyüklü
ğü
(milyon
Dolar)
1
33
97.846
2
36
88.746
3
41
83.547
4
45
77.902
Türkiye
İş
Bankası
Garanti
Bankası
TC.
Ziraat
Bankası
Akbank
9. c Yanıtınız
yanlış
ise
“Performansın
Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. e Yanıtınız
yanlış
ise
“Performansın
Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Kaynak: Global Finance Dergisi,2011
Sıra Sizde 3
2011 yılı sonu itibariyle borsaya kote beş
bankanın F/K ve PD/DD oranları aşağıdaki
gibidir:
Akbank
Garanti
Bankası
Halkbank
İş Bankası
Yapı Kredi
Bankası
176
www.hedefaof.com
F/K
9,2
PD/DD
1,3
7,9
1,4
6,8
6,9
1,5
0,7
6
1
Yararlanılan Kaynaklar
Akgüç, Öztin (2009). Finansal Yönetim, Avcıol
Basım Yayın.
Canbaş, Serpil ve Hatice Doğukanlı (2007).
Finansal Pazarlar, Karahan Kitabevi.
İvgen, Hünkar (2003). Şirket Değerleme, Finnet
Yayınları, İstanbul.
Karapınar, A. ve F. Zaif (2011). Finansal
Analiz, Gazi Kitabevi.
Kaya Türker, Yasemin (2001). Türk Bankacılık
Sektöründe CAMELS Analizi, MSPD Çalışma
Raporu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu.
Rose, P. & Hudgins, S. (2010). Bank
Management and Financial Services, 8e,
McGraw- Hill/Irwin.
Global
Finance
Dergisi
(2011).
http://www.gfmag.com/tools/best-banks/1148650-biggest-banks-in-emerging-markets2011.html#axzz1jnJzNfrJ
177
www.hedefaof.com
7
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Denetim ve denetim benzeri kavramları tanımlayabilecek,
Denetim türlerini ve denetçi türlerini öğrenebilecek,
Bankacılık sektörünün denetiminde önemli konular hakkında bilgi sahibi olabilecek,
Bankalarda denetimin kimler tarafından ve nasıl yapılacağını özetleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Denetim
Denetim Riskleri
Denetim Benzeri Kavramlar
Denetim Komitesi
Muhasebe Denetimi
Bankalarda İç Kontrol
İç Denetim
Bankalarda Dış Denetim
İç Kontrol Sistemi
Denetim Kanıtları
İçindekiler
Giriş
Denetim
Denetim Türleri
Denetçi Türleri
Denetim Riski ve Çeşitleri
Bankaların Denetimi ile ilgili Düzenlemeler ve Yetkili Kurumlar
Bankalarda Denetim komitesi
Bankalarda İç Kontrol Sistemi
Bankalarda İç Denetim
Bankalarda Dış Denetim
178
www.hedefaof.com
Bankaların Denetimi ve
Gözetimi
GİRİŞ
Son yıllarda, işletmelerin ve sermaye piyasalarının hızla gelişmesi, birtakım problemleri de beraberinde
getirmiştir. Dünyada yaşanan ekonomik krizler, özellikle 1970’lerden itibaren yaşanan ülke krizleri
bunun en temel göstergesidir. İşletmelerin içinde bulunduğu rekabet ortamı ve ülkelerin yaşadığı kriz
ortamı onları sürekli yenilenmeye ve gelişmeye zorlamaktadır. Diğer bir ifadeyle işletmelerin her duruma
hazırlıklı olması gerekmektedir.
İşletmeler büyüdükçe çalıştırdığı personel sayısı ve kontrol etmesi gereken faaliyetler de artmaktadır.
Faaliyetlerin genişlemesi sonucunda, işletme sahiplerinin işletmeyi kontrol altında tutması da
zorlaşmaktadır. İşte işletmelerin faaliyetlerini ve çalışanlarını kontrol etmesi ve daha etkin bir biçimde
faaliyetlerini sürdürebilmesi için güçlü bir iç kontrol ve denetim mekanizmasına ihtiyaç vardır. Çünkü
yeterli gelişme ve yenilenmeyi zamanında gerçekleştiremeyen şirketlerde, işletme riskleri ve bilanço
yapısından kaynaklanan çeşitli riskler (varlık kaynak dengesizliği gibi) ortaya çıkar (Kaval, 2000). Hatalı
ve hileli yapılan işlemler; finansal bilgi akışını ya engellemekte ya da hatalı bilgi sunulmasına sebep
olmaktadır.
İşletmelerin başta kendileri, sonrasında da devlet ve bütün kamuoyu için güvenilir bir şekilde
muhasebe kayıtlarını yapabilmesi ve sonucunda da doğru finansal tablolar düzenlemesi gerekmektedir.
Bunu yapamayan işletmeler başta kendileri zarar görmektedir. Çünkü çalışanlar ve faaliyetleri kontrol
altında tutamazsa birçok kayıp ve kaçak oluşacaktır. Bu kayıp ve kaçaklar zamanla işletmelerin iflas
etmesine neden olmaktadır. Hatta sıkıntıda olan işletmelerde az vergi ödemek vb. nedenlerle hileli
işlemler de yapılmaktadır. Bu nedenlerle işletmelerin denetlenmesi zorunludur.
Denetimin temel hedefi; işletmelerde ister hatadan kaynaklı olsun isterse hileden kaynaklı olsun
ortaya çıkabilecek bütün yanlışlıkları tespit etmek ve kamuoyuna doğru finansal bilgi sunulmasını
sağlamaktır. Yukarıda da açıklandığı gibi hata ve hilelerin tespit edilmesi, başta işletmenin kendisi için
bir ihtiyaçtır.
Bilindiği gibi 2000-2001 krizinde Türkiye’de 22 adet banka iflas etmiş ve mecburen devlet tarafından
el konulmuştur. Bu durum yukarıda açıklanan nedenlerle bankaların iflasının bir sonucudur. Bankaların
iflası finansal krize neden olur ve bütün ülkeyi sıkıntıya sokmaktadır. Ülkemiz de bunun faturasını en ağır
bir şekilde ödemiştir (Toplum olarak hepimiz ödedik).
Bankaların etkin denetimi finansal krizlerin doğmasını engelleyecektir. Bu nedenle bu bölümde;
denetim kavramı, iç kontrol sistemi ve banka denetim prosedürleri açıklanacak ve bankaların kimler
tarafından nasıl denetleneceği anlatılacaktır.
179
www.hedefaof.com
DENETİM
Denetim, iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların önceden saptanmış ölçülere uygunluk derecesini
araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve bu kanıtları
değerleyen sistematik bir süreçtir (Güredin, 2007). Tanımdan da anlaşılacağı üzere denetimin unsurları
aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir.
•
Denetim bir süreçtir: Denetim faaliyeti çeşitli evreler hâlinde gerçekleştirilir. Birbirini izleyen bu
evrelerin başlangıç ve sonucu arasındaki faaliyetler belirli bir plan dahilinde sürdürülür.
•
İktisadi faaliyet ve olaylara ilişkin iddialar: İşletmenin, iktisadi faaliyetleri ile ilgili olarak
hazırladığı çeşitli raporlar ve beyanlar, işletme açısından bir iddia niteliğindedir. Söz konusu
raporlar ve beyanlar işletme tarafından hazırlanmış ve menfaat gruplarına sunulmuştur. Denetim
bu iddiaların doğruluğu ve güvenilirliğinin araştırılmasıdır.
•
Önceden saptanmış ölçütler: Denetçi, işletmenin iddiası niteliğindeki finansal tabloları önceden
saptanmış ölçütlerle karşılaştırarak, bu ölçüte göre doğruluk ve güvenilirliğine karar verir. Bu
ölçütler, kanunlar, anlaşmalar, yönetim tarafından saptanmış hedefler ve genel kabul görmüş
muhasebe ilkeleri olabilir. Söz konusu ölçütler, aslında denetimin türünü belirlemek bakımından
önemlidir.
•
Tarafsızca kanıt toplama ve kanıtları değerlendirme: Denetçi işletmenin iddialarının doğruluğu
araştırmak için işletme ve işletmeyle ilgili kişi ve kuruluşlardan bağımsız olarak yeterli ve uygun
nitelikle kanıt toplamak zorundadır.
•
İlgi duyanlara bildirme: İşletmeyle ilgili finansal olaylarla birçok kişi ve kuruluşun doğrudan
veya dolaylı ilgisi bulunmaktadır. Denetçi bu ilgililere, işletmenin finansal bilgileri konusunda
yaptığı denetim sonucunda ulaştığı sonucu yazılı bir raporla açıklar. Bu aşama denetimin son
aşamasını oluşturur.
İşletmeler yaptıkları bütün faaliyetlerinin sonuçlarını her dönem sonunda finansal tabloları ile
ilgililere duyurmaktadır. Ancak işletmelerin sunduğu finansal tabloları devlet ve kamuoyu için işletmenin
iddialarıdır. Bu bilgilerin iddia olmaktan çıkması için denetimi şarttır. Denetim işlemleri işletmelerin daha
dikkatli olması ve dürüst davranmasını sağlar. Çünkü denetim sonucunda hata ve hileler düzeltilerek
doğru ve güvenilir bilgiler kamuoyuna sunulur. Denetçilerin gerekli gördüğü düzeltmeler yapılmazsa,
işletmelere çeşitli cezai yaptırımlarda uygulanmaktadır. Bu nedenle bütün işletmelerde ve ülkede etkin bir
denetim sisteminin olması gerekmektedir.
Bankacılık anlamında denetim de, belli aralıklarla banka içi ve dışı denetim elamanlarınca banka
tarafından yapılan işlemlerin ve bunlara ilişkin kayıtların yasal düzenlemelere uygunluğunun
sağlanmasına yönelik bir işlemdir (Özgün, 2001). Özellikle iç denetim elamanlarınca yapılan denetimde;
banka hedef ve politikaları ile banka içi düzenlemelere uygunluğun sağlanması da temel hedeflerdendir
(Yurtsever, 2008). Dolayısıyla bankalar hem banka denetçileri (müfettişler), hem bağımsız denetçiler ve
hem de devlet kurumları tarafından denetlenmektedir.
Denetimin Fonksiyonu
İşletmenin dönem sonlarında hazırlayacağı finansal bilgilerden çeşitli amaçlarla yararlanan birçok kişi
vardır. Bu kişilerin tamamının doğru bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bilgi alıcılarının başında ise
işletmenin sahipleri gelmektedir. Dolayısıyla işletmenin bilgilerinde hata veya hileler işletmenin de hatalı
kararlar alması sonucunu doğuracaktır. Çünkü işletmeler finansal tablo verileri sayesinde önünü görmekte
ve geleciğini planlamaktadırlar. Şayet finansal bilgiler hatalı olursa sadece işletme değil birçok bilgi
alıcısı yanlış bilgilendirilmiş olacaktır. Bütün bunlar işletmenin gelecekte güvenle yoluna devam etmesi
veya zarar görmesi gibi önemli sonuçlar doğuracaktır. Doğal olarak her işletme gelecekte daha fazla kâr
elde etmek ister bu nedenle finansal bilgilerinin de güvenilir olması gerekmektedir. Güvenilirliği denetim
sağlamaktadır.
180
www.hedefaof.com
İşletme, bilgi alıcıları ve denetim ilişkisi aşağıdaki şekilde özetlenmiştir:
Şekil 7.1: Denetimin Fonksiyonu
Yukarıda şekilde sıralanan bilgi alıcılarını işletme içi ve işletme dışı olarak sınıflandırabiliriz. Bu
nedenle, denetimin fonksiyonlarını; işletmeye yönelik ve işletme dışına yönelik olarak iki gruba
ayırabiliriz.
Denetim, işletmenin bir bütün olarak üçüncü bir göz tarafından incelenmesidir. Denetimde, işletmenin
iç kontrol sistemleri ve muhasebe sistemleri incelenir aksaklıkları ve eksiklikleri tespit edilir. Denetçi
tavsiye mektubu ile söz konusu aksaklıkları ve eksiklikleri işletmeye bildirir. Böylece, işletme aksaklık ve
eksikleri görme ve bunları düzelterek sistemde sürekli bir gelişme sağlama şansına sahip olur. Dolayısıyla
denetim; işletmenin kayıp ve kaçaklarının önlenmesine yardımcı olan bir süreçtir ve işletmenin kârlılığını
olumlu yönde etkiler.
İşletmelerin dönem sonlarında düzenlediği finansal tablolar sadece işletme tarafından değil, çeşitli
nedenlerle işletme ile ilgisi olan birçok kişi tarafından da kullanılmaktadır. Denetimin işletme dışına
yönelik fonksiyonları ise; işletme bilgilerinden yararlanan bütün kişilerin doğru ve güvenilir bilgiye
ulaşmasını sağlamaktır. Devlet işletme bilgileri ile vergi alacaklısı olduğu için ilgilenir. Bilgiler doğru
olursa hesaplanan vergi tutarı da doğru olacaktır. Kredi veren kişilerde işletmenin borç ödeme gücünün
yeterli olup olmadığını merak eder çünkü bu kişiler için en önemli konu sağladığı kredinin geri dönüp
dönmeyeceğidir. İşletmenin potansiyel yatırımcıları da işletmenin kârlılığını merak eder ve kârlılığının
yüksek olduğu kanaatine ulaşırlarsa yatırım yaparlar. Aksi hâlde yatırım yapmaktan vazgeçerler. Bu
nedenlerle finansal tablolardaki bilgilerin önemi çok büyüktür.
İşletmeler her faaliyet dönemi sonunda finansal bilgiler sunarlar. Bu
kamuoyuna sunulan bilgilerin tamamı finansal tablolarda ve ek açıklamalarında yer
almaktadır. Bu nedenle finansal tablolardaki bilgiler güvenilir olmalıdır. Güvenilirliği test
eden ve sağlayan da denetimdir.
İşletme yönetimi, iç kontrol mekanizmasını, finansal bilgilerinden yararlanan bilgi alıcılarını ikna
edecek şekilde güvenilir ve doğru bilgiler raporlayabilecek bir biçimde oluşturmalıdır (Aktuğlu, 1996).
Yönetim ve çalışanların çabalarına rağmen; işletme içi ve dışı birtakım nedenlerle, finansal bilgiler,
güvenilirliğini yitirebilir. Finansal bilgilerin güvenilir olmama nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir
(Gürbüz, 1995):
•
Muhasebe ilkeleri ve işletmenin hesap planı çalışanlar tarafından iyi anlaşılmamış olabilir.
•
Muhasebede çalışanlar, gerekli titizliği göstermemiş ve bazı hatalara sebep olmuş olabilirler.
•
Finansal bilgiler (tablolar) işletme yönetimi istek ve arzuları doğrultusunda düzenlenmiş olabilir.
•
Hile ve kural dışı uygulamaları gizlemek için finansal tablolarda birtakım ayarlamalar yapılmış
olabilir.
•
Vergi ödemelerini azaltmak ve işletme kârlılığını yükseltmek için bazı kanunsuz işlemler
yapılmış olabilir.
181
www.hedefaof.com
•
Titizlikle çalışılmış olsa bile, sistem veya insanlardan kaynaklanan bir takım hatalar finansal
tabloları olumsuz yönde etkilemiş olabilir.
Finansal bilgilerin güvenilir olmaması ile ilgili diğer bir gruplama da şöyledir (Gray ve Manson,
2000):
•
İşletmelerin büyüklüğü nedeniyle işlemlerin karmaşıklaşması ve muhasebe servislerinin iş
yükünün çoğalması.
•
Finansal bilgilerden
denetleyemezler.
•
İşletme ilgililerine bilginin yöneticiler tarafından verilmesi. Yöneticilerin hilelerini kapatma ve
fiktif kârlar gösterme eğilimine girmesine neden olur.
yaralananların
işletmeden
uzaktadır,
bu
nedenle
bilgi
akışını
Yukarıda sayılan nedenlerle finansal tabloların güvenilirliği zedelenmekte ve bu bilgiler, bilgi
alıcılarının ihtiyacına karşılık verebilmekten uzaklaşmaktadır.
İşte bu noktada finansal tabloların güvenilirliğini tesis etmek için, denetim (bağımsız dış denetim)
devreye girmektedir. Diğer bir ifade ile finansal tabloların güvenilirliğini bağımsız dış denetim
sağlamaktadır. Bağımsız dış denetimi yapan denetçi, finansal tabloları denetleyip onay verene kadar,
tablolardaki iddiaların güvenilirliği şüphede olacaktır.
Denetim Benzeri Kavramlar
Denetim kavramı ile birlikte kontrol, teftiş ve revizyon gibi kavramlarda kullanılmaktadır (Karapınar vd.,
2006) . Bu kavramlar bazı yönleri ile denetimden ayrılmaktadır.
Kontrol: Bir şeyin doğruluğunu, kayıt ve/veya belgelere aracılığıyla incelemek ve araştırmaktır.
Kontrolde, işletme tarafından önceden belirlenmiş çeşitli normlar, standartlar bulunmaktadır. Kontrol bu
standart veya normlara uyulup uyulmadığının araştırılmasıdır. Kontrol işletme adına çalışanlar tarafından
yapılır, denetim ise; işletme dışındaki bağımsız kişiler tarafından yapılır. Kontrol sürekli bir faaliyettir,
denetim ise; belli zaman periyodunda gerçekleştirilir.
Teftiş: Bir şeyin aslını, doğrusunu veya işlerin iyi yürütülüp yürütülmediğini anlamak için yapılan
inceleme olarak tanımlanabilir. Teftişin denetimden temel farklılığını iki başlık altında toplamak
mümkündür. Teftiş kontrolde olduğu gibi işletme personeli tarafından yapılır. Diğer kavramlardan en
önemli farkı finansal işlemler dışındaki olaylar da teftişin kapsamına girer.
Revizyon: Gözden geçirmek, tekrar incelemek anlamına gelmektedir. Buradaki gözden geçirme
eleştirisel bir gözle yapılmaktadır. Revizyon, daha çok finansal olayları incelenmesi ve denetlenmesi için
kullanılmaktadır. Revizyon, işletme personeli tarafından yapılabileceği gibi işletme dışı kişiler tarafından
da yapılabilir. Revizyon, denetim, teftiş ve kontrol için zorunlu bir gözden geçirmedir. Diğer üç kavramın
ortak alanıdır. Hepsinde de revizyon yapılmak zorundadır.
Denetim kavramı ile yukarıda kısaca açıklanmış olan kavramlar çoğu zaman birbirlerinin yerine
kullanılmaktadır. Ancak açıklandığı gibi bu kavramlar birbirinden farklıdır.
Denetim ve kontrol kavramlarını tanımlayarak, farklarını belirtiniz.
182
www.hedefaof.com
DENETİM TÜRLERİ
Denetim, uygulama şekilleri ve uygulayan kişiler dikkate alındığında aşağıdaki türlerden oluşmaktadır:
Şekil 7.2: Denetim Türleri
Muhasebe Denetimi (Finansal Tablolar Denetimi)
Finansal tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilke ve standartlarına uygunluğunun ve bir bütün olarak
gerçeği yansıtıp yansıtmadığının denetimidir. Nihai hedefi, mali tabloların güvenilirliğinin sağlanmasıdır.
Finansal tablolarla ilgilenen çıkar grupları ve kişilerin sayısının giderek artması ve bunların güvenilir
bilgi ihtiyacı mali tabloların, bağımsız ve işletme dışındaki kişiler tarafından yapılmasını zorunlu
kılmıştır. Bu kişi, aslında işletmeyle ilgili taraflar arasına girmekte ve işletmenin tek taraflı bir beyanı
olan mali tabloların güvenilirliğini sağlamaya çalışmaktadır. Bağımsız bir kişi tarafından yürütüldüğü
için, muhasebe denetimi, bağımsız dış denetim olarak da adlandırılmaktadır. Bağımsız dış denetim
günümüzde ülkemizde Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirlerden Bağımsız
Denetim Lisansı almış olan kişiler tarafından yapılmaktadır. Bu kişilerin denetim faaliyetlerini düzgün
yapıp yapmadığı da devlet tarafından denetlenmektedir.
Muhasebe Denetiminin Amaçları;
•
Finansal tablolarda sunulan bilgilerin muhasebe ilke ve standartlarına uygunluğunun sağlanması,
•
Hata ve hilelerin ortaya çıkarılması,
•
Hata ve hilelerin önlenmesi,
•
Yönetime önerilerde bulunmak ve
•
İşletmenin sürekliliğini güvence altına almak
olarak sıralanabilir.
Uygunluk Denetimi
Uygunluk denetimi işletmenin belirlediği kurallara uyulup uyulmadığının tespitidir. Uygunluk
denetiminin amacı, yetkili bir üst makam tarafından saptanmış kurallara (ana sözleşme, yönerge, teknik
düzenlemeler, yasal düzenlemeler, işletme politikaları vb. gibi) uyulup uyulmadığının araştırılmasıdır.
Uygunluk denetimi, daha çok işletme yöneticilerine yönelik olarak yürütülür. Denetçi koyulan kuralları
eleştiremez, değiştiremez ve sadece veri olarak kabul eder. Uygunluk denetimi işletmenin başarılı olup
olmadığı yahut finansal olayların işletmenin kârlılığına katkısı konularıyla fazlaca ilgilenmez. Sadece
konulan kurallara uygun davranılmasını sağlamak için yapılır.
Uygunluk denetimi işletme içindeki kişiler veya işletme dışındaki kişiler tarafından yapılabilir.
İşletme içindeki kişilerin yaptığı uygunluk denetimine iç denetim denir. Çok önemli bir denetim
faaliyetidir. İşletme faaliyetlerinin, işletmenin önceden belirlemiş olduğu kurallara uygun yürütülüp
yürütülmediği tespit edilir. Aksamalar varsa düzeltilir. Bankaların kendi içinde maaşını ödeyerek
çalıştırdığı müfettişleri tarafından şubelerini denetlemesi iç denetime örnektir.
183
www.hedefaof.com
İşletme dışındaki kişiler tarafından yapılan uygunluk denetimi ise genelde devlet kurumları tarafından
yapılır ve kamu denetimi (veya gözetim) denir. Devletin yetkili müfettişleri işletme faaliyetlerinin
devletin koyduğu yasalara uygun olup olmadığını denetlerler. Örneğin; vergi müfettişleri ve SGK
müfettişlerinin yaptığı denetimlerdir.
Faaliyet Denetimi
Genel anlamda, işletme dışındaki uzman kişilerce yapılan, işletme yönetiminin başarısını ortaya
çıkarmaya yönelik geniş kapsamlı bir denetim türüdür. Faaliyet denetiminin amacı; bir işletmenin;
işletme politika ve faaliyetlerinin etkinliğinin, işletmenin örgütsel yapısının, iş akışlarının, iç kontrol
sistemlerinin ve genelde yönetimin başarısını saptamaktır. Faaliyet denetiminin kapsamına finansal
olaylar dışındaki olaylarda girmektedir. Ülkemizde çok uygulanan bir denetim türü değildir.
Zorunlu-İhtiyari Denetim
Zorunlu Denetim, yasal düzenlemeler ve mevzuat hükümleri gereğince mutat olarak yapılması gerekli
olan denetimdir. İhtiyari denetim ise, hiç bir yasal zorunluluk olmadan işletmenin kendi isteği ile
yaptırdığı denetimdir. İşletmenin yaptırdığı iç denetim, faaliyet denetimi ihtiyari denetimdir.
Sürekli-Sınırlı-Özel Denetim
Sürekli denetim, mutat olarak her yıl veya hesap döneminin incelenmesi ve mali tabloların genel kabul
görmüş muhasebe ilke-standartlarına ve mevzuat hükümlerine uygunluğunun denetlenmesi esasına
dayanır.
Sınırlı denetim; işletmelerin kamuoyuna sunduğu ara finansal tablolarının daha kısıtlı incelemeler
yapılarak denetlenmesidir. Halka açık şirketler ülkemizde 3 ayda bir finansal tablo düzenlemek
zorundadırlar. İşte bu ara dönemlerde düzenlenen finansal tabloların denetimi sınırlı denetimdir.
Özel denetim ise; belirli bir olayın meydana gelmesine bağlı olarak bu olaylarla ilgili işlem ve
hesapların veya o döneme ait mali tabloların denetlenmesidir. Halka açık şirketler, tasfiye, birleşme,
menkul kıymet ihracı gibi durumlarda özel denetim yaptırmalıdır.
Uygunluk denetimi kimler tarafından yapılabilir ve yaptıkları
denetimlere ne ad verilir?
DENETÇİ TÜRLERİ
Denetçi; Denetim faaliyetini yürüten, meslekî bilgi ve deneyime sahip, bağımsız davranabilen ve yüksek
ahlaki nitelikler taşıyan uzman bir kişidir. Bu kişiler yukarıda açıklanmış olan amaç yönünden denetim
türlerine paralel olarak çeşitli türlere ayrılmaktadır. Bunlar:
•
Bağımsız Denetçiler,
•
İç Denetçiler,
•
Kamu Denetçileridir.
Bağımsız Denetçiler
Herhangi bir kişi veya kuruluşa bağımlı olmadan, genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri ve standartları
ışığında mali tabloların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını araştıran kişidir. Amaçları yukarıda açıklanmış
olan muhasebe denetiminin amaçları ile aynıdır. Temel hedef finansal tabloların güvenilirliğinin test
edilmesi ve kamuoyuna doğru bilgilerin sunulmasının sağlanmasıdır. Bağımsız Denetçilere; Sermaye
Piyasası Kurulu tarafından yetki verilmiş bağımsız dış denetçiler ve Yeminli Mali Müşavirler örnek
verilebilir.
184
www.hedefaof.com
Bankacılık sektörü spesifik faaliyetlerden oluştuğu için, bankaların
denetimi bu konuda uzmanlaşmış bağımsız denetçiler tarafından yapılır.
İç Denetçiler
Bir işletmeye bağlı olarak, sadece bağlı olduğu işletme bünyesinde, işletmenin koyduğu kurallar
çerçevesinde denetim yapan kişiye iç denetçi denir. İç denetçi yönetime bağlı olarak çalışır. Yönetimin
koyduğu kurallara uygunluğu denetler. Yani iç denetçi iç kontrol sisteminin etkinliğini inceler, etkinlik ve
verimlilik araştırması yapar. Hatalar varsa bu hataların düzeltilmesini sağlar ve bu hataların bir daha
ortaya çıkmasını engelleyecek tedbirlerin alınmasına yardımcı olur. İç denetçi yönetimin koyduğu
kuralları değiştiremez. İşletmedeki faaliyetlerin bu kurallara uygun yürütülüp yürütülmediğini tespit
etmek için çalışır. Ancak bu denetim faaliyetlerini yürütürken bağımsız olmalıdırlar. İç denetçilerin
yaptığı denetime iç denetim veya kontrol denir.
Bankaların iç denetimi (kontrolü) çalıştırdığı müfettişler tarafından yapılır. Bu müfettişler bankacılık
alanında uzman kişilerdir. Çünkü işe başladıklarında özel eğitim alarak profesyonel hâle gelirler.
Bankalarda denetim faaliyetleri diğer işletmelere göre daha zordur. Çünkü bankalar para ticareti
yaptıkları için; çok fazla işlem ve büyük tutarlar söz konusudur. Bankalarda denetimin riski de çok
yüksektir. İyi bir denetim yapılamazsa büyük kayıplar oluşabilir.
Bankalarda müfettişlerin yaptığı denetime iç denetim veya kontrol
denir. Banka müfettişleri denetledikleri şubelerde banka yönetiminin belirlediği kurallara
uyulup uyulmadığını test ederler.
Kamu Denetçileri
Kamuya bağlı olarak kamu kurum ve kuruluşlarında denetim yapan kişilerdir. İşletmelerin, kamu kurum
ve kuruluşlarının; kanun, yönetmelik, tüzük ve ilgili mevzuatlara uygunluğunu araştırırlar. Vergi
Müfettişleri, Sayıştay Denetçileri, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Uzmanları, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu (BDDK) Yeminli Murakıpları kamu denetçileridir. Devlet adına denetim yaparlar.
Örneğin vergi müfettişleri işletmelerin vergilerini doğru olarak hesaplayıp hesaplamadıklarının
denetimini yaparlar. Bunu anlayabilmeleri için de işletmenin finansal tablolarını ve bütün faaliyetlerini
denetlemek zorunda kalırlar. İşletmelerin de vergi ödememek veya az ödemek için zaman zaman yasal
veya yasa dışı yöntemlere başvurdukları da dikkate alınırsa, vergi müfettişlerinin işi daha da
zorlaşmaktadır. Vergi müfettişleri işletmelerin vergi kanunlarına ve tebliğlerine uygun hareket edip
etmediklerini belirlemek için denetlemektedirler.
Bankalar vergi müfettişleri tarafından denetlenebilirler. Çünkü bankalar diğer her işletmede olduğu
gibi vergi mükellefidirler. Her yıl hangi işletmenin vergi müfettişleri tarafından denetleneceğine Maliye
Bakanlığı karar vermektedir.
Bankaların kamu denetimi ile ilgili en önemli konu BDDK tarafından yapılan denetimdir. Bütün
bankalar BDDK’nın gözetimi altındadırlar. BDDK’nın belirlediği bütün kurallar uymakla yükümlüdürler.
Bu kurallara uyup uymadıkları bakımından bankalar; BDDK Yeminli Murakıpları tarafından sürekli
denetim altındadırlar. Kurallara uymayan bankalara cezai yaptırımlar uygulanmaktadır.
DENETİM RİSKİ VE ÇEŞİTLERİ
İşletmenin muhasebe işlemlerinde ve finansal tablolarında, işletmenin kendi çabalarına (iç kontrol
sistemi, iç denetim vb.) ve sonrasında yapılan bağımsız dış denetim çalışmasına rağmen; önemli bir hata
veya düzensizliğin bulunması ve bu hata ve düzensizliklerin denetim sırasında denetçiler tarafından
ortaya çıkarılamaması ihtimaline denetim riski denir (Stettler, 1982). Diğer bir ifade ile bir işletmede
bağımsız dış denetim yapılmasına rağmen sonuçların hatalı olması ve denetçinin bunu tespit edememiş
olması riskidir. Denetçi sonuçların güvenilir olması ve bütün hata ve hilelerin ortaya çıkarılarak
185
www.hedefaof.com
etkilerinin yok edilmesi için elinden geleni yapmalıdır. Ancak bütün çabalara rağmen hata ve eksiklikler
olabilir. Bu durum denetim riskini oluşturmaktadır.
Denetim riski, yapısal risk, kontrol riski ve bulgu riski (ortaya çıkaramama riski) olmak üzere üç
farklı unsurdan oluşur.
Yapısal Risk
Yapısal risk, finansal tablolarda, iç kontrol olmadığı varsayımı ile önemli yanlışlık risklerinin olma
ihtimalidir. Yapısal riskler; işletmelerde kurumsal yönetim olmaması, yönetimin hatalı kararları,
faaliyetlerin karmaşıklığı vb. nedenlerle ortaya çıkabilecek hatalar ve hilelerin toplamından oluşur
(Konrath, 2002). Yapısal riskler işletmenin doğası gereği karşı karşıya olduğu, önlem alamadığı veya
kasten kendisinin oluşturduğu (hileli finansal raporlama gibi) risklerdir.
Özellikle işletmeler her geçen gün yeni yeni risklerle karşılaşmaktalar. Üretim, pazarlama, personel,
bilgi teknolojileri alanlarında gelişmeler, farklı muhasebe politikaları, hesapların büyüklüğü ve
karmaşıklığı, işletmenin ilişkili taraflarla etkileşimi ve işletmenin organizasyon yapısından kaynaklanan
(yönetimin başarısı veya dürüstlüğü ile ilgili) riskler yapısal risklerin önlem alınması gereken
unsurlarıdır.
Kontrol Riski
Kontrol riski, iç kontrol sistemi ve kontrol uygulamalarına rağmen raporlarda yanlış bilgi olma
ihtimalidir. Diğer bir ifade ile kontrol riski; bir hesap veya işlemde doğabilecek önemli yanlışlığın
işletmenin iç kontrol uygulamaları tarafından zamanında tespit edilerek önlememesi riskidir. Yapısal
risklerden kontrol faaliyetleri sayesinde önlenemeyen artık risklerdir.
Kontrol riski işletmenin iç kontrol sistemi ve iç denetim faaliyetlerinin yetersiz olmasından
kaynaklanabileceği gibi, işletme yönetiminin birtakım olaylarda hile yapmak amacı ile bilerek iç kontrol
sistemini düzgün kurmaması veya çalıştırmamasından da kaynaklanabilir. Bu nedenlerle işletmelerin
denetimini yapanlar bütün bu sıkıntıları dikkate alarak incelemelidirler.
Bulgu Riski (Tespit Edememe Riski)
İç kontrol sistemi sayesinde önlenemeyen risklerden kalan ve denetçinin uygulayacağı denetim teknikleri
ile ortaya çıkarabileceği ancak bunu başaramadığı risklerdir (Kaval, 2005). Kısaca bağımsız dış denetime
rağmen işletmenin hesaplarında ve sunduğu raporlarda hata olma ihtimalidir. Yapısal risk ve kontrol
riskinin tersine bulgu riski denetçinin çalışmaları ile değiştirilebilen risktir. Dolayısıyla bulgu riski
düzeyini belirlemek denetçinin iradesindedir (Bozkurt, 2000).
İşletmelerde doğal nedenlerle birçok risk vardır, bu riskleri önlemek
için işletme içinde tedbirler alınır ve iç denetimle hata ve hileler önlenmeye çalışılır. Buna
rağmen bazı hatalar önlenemez. Bu nedenle dış denetim yapılır. Dış denetim sonucunda
da önlenemeyen risklere tespit edememe riski denir.
BANKALARIN DENETİMİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER VE
YETKİLİ KURUMLAR
Bankalar; sermaye yapılarının büyük olması, faaliyet alanlarının çok geniş olması, ülkelerdeki binlerce
kişiye ulaşmaları sonucu para hareketlerinde birebir etkin olmaları gibi birçok nedenle önemli
işletmelerdir. Bu denli öneme sahip bankalar zaman zaman iyi kontrol edilemediklerinde ülkelerde krize
de neden olmuşlardır. Dünyadaki ekonomik krizlerin birçoğu bankaların iflası sonucunda ortaya
çıkmıştır. Türkiye’de de 2001 krizi 22 bankanın iflası ve fona devredilmesi ile son bulmuş ve olumsuz
etkileri yıllarca sürmüştür. Bilindiği gibi krizin etkileri sadece batan bankaları değil bütün halkı
ilgilendirmektedir. Bu kadar öneme sahip bankaların da çok iyi bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir.
Bu denetim bankaların öncelikle kendisi için yapılır. Çünkü yapılan denetimler işletmelerin daha düzenli
hareket etmesini ve hesap verebilir olmasını sağlar. Sonuçta kayıp ve kaçakların tamamı önlenmiş
olacaktır.
186
www.hedefaof.com
Bankaların Denetimi ve Gözetimi Süreci
Bankaların denetimi temelde iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi bankaların kendilerinin yaptığı iç
denetimdir. İkincisi ise bankaların, bağımsız dış denetçiler ve BDDK tarafından bağımsız dış
denetimlerdir.
Banka sahipleri ve yöneticileri, banka şubelerinde kayıp ve kaçakların olmaması, personelin verimli
ve düzgün çalışmasını sağlamak için birtakım önlemler alır. Bu önlemler yönetmelik adı altında yazılı
hâle getirilerek bütün personele ilan edilir. Dolayısıyla herkesin yetki ve görevleri net olarak belirlenmiş
olur. İşte bu çalışmalara iç kontrol sistemi adı verilmektedir. Banka yönetimi bu iç kontrol sistemine
uyulup uyulmadığını da tespit etmek için şubelerini sürekli denetim altında tutar. Bu denetimi banka
müfettişleri yapmaktadır ve bu denetime iç denetim (veya kontrol) adı verilmektedir.
Bankalarda iç denetime rağmen hata ve hileler olabilmektedir. Bu hata ve hileler başta devlet olmak
üzere bütün ülkeyi etkilediği için, yapılan iç denetim yeterli değildir. Bu nedenle bankalar alanında
uzman olan ve yetki belgesi almış bağımsız dış denetçiler tarafından da denetlenir. Bu denetim sonuçları
da kamuoyu ile internet aracılığıyla paylaşılır. Bu yapılan denetime de bağımsız dış denetim denir.
Bağımsız dış denetim sadece bankalar için değil ülkemizdeki bütün halka açık işletmeler için zorunlu bir
denetimdir. Hatta yeni Türk Ticaret Kanunu ile bütün işletmeler bağımsız dış denetim yaptırmak
zorundadırlar. Bu denetimler ülkemizde 2013 yılı itibariyle yapılmaya başlanacaktır. Bu denetimlerin
temel hedefi işletmelerin güvenilir bilgi sunmalarını sağlamak, vergileri doğru olarak ödemelerini temin
etmek ve ülkemizdeki kayıtdışı ekonomiyi (yasa dışı işlemleri) ortadan kaldırmak için yapılmaktadır.
Bankalar yukarıda bahsedilmiş olan temel iki denetim dışında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu (BDDK) gözetimine de tabidir. Türkiye’de bankaların faaliyetlerinin düzenli yürütülmesini
sağlamak için BDDK kurulmuştur. BDDK bankaların yetki sorumluluk sınırlarını belirlemekte, koyduğu
kurallara uyulup uyulmadığını da denetlemektedir. Bu denetimlerini “bankalar yeminli murakıbı” adı
altında işe aldığı ve eğiterek belli bir bilgi birikimine sahip hâle getirdiği uzman kişileri ile yapmaktadır.
Bu denetimlerde devletin koyduğu kanunlara ve yönetmeliklere uygunluk test edilmektedir.
Görüldüğü gibi bankalar hem içeriden ve hem de dışarıdan denetlenmektedir. Bu denetim süreci yasa
ve tebliğlerle belirlenmiştir. Çünkü bu kadar önemli kurumlar tesadüfi olarak denetlenemez. Bankacılık
faaliyetlerinin belli kurallara bağlanmadığı ve denetiminin düzgün yapılmadığı dönemlerde ülkelerde
finansal krizler ortaya çıkmıştır. Türkiye’de de 2001’de finansal kriz yaşanmıştır.
Bankalar Birliği ve BDDK
Türkiye’de bankaların birbirleri ile etkileşim ve uyum içinde çalışması, haksız rekabetin önlenmesi ve
bankaların geliştirilmesi için Bankalar Birliği kurulmuştur. Bankalar birliğine bütün bankalarımız
üyedir. Ancak bankalar birliğinin devlet adına düzenleme yapma ve denetim yapma gibi yetkileri
olmadığı için bankalara sadece önerilerde bulunan bir kurum niteliğinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Bankalar Birliği, bankaların menfaatine çalışan onlara yol gösteren ve aralarındaki etkileşimi sağlayan bir
kuruluştur.
Dünya’da yaşanan banka krizleri ülkemizde de bankaların önemini artırmıştır. Bankaların kontrolü ve
denetimini yapacak bir kurum da olmadığı için 1990’lı yıllarda bankacılık faaliyetlerini uluslararası
gelişmelere uygun yapılamamıştır. 1994 yılında ülkemizde kriz yaşanmış ve 1994-1999 yılları arasında
11 bankaya el konulmuştur. Bütün bu gelişmelerin sonucunda; bankalarla ilgili gerekli düzenlemeleri
yapmak ve bu düzenlemelerin işlerliğini denetlemek için 1999 yılında Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu (BDDK) kurulmuş ve 2000 yılında faaliyetlerine başlamıştır.
BDDK’nın temel amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin
bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasıdır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda BDDK’nın görevleri, Kanun ve ilgili diğer mevzuatın verdiği
yetkiler çerçevesinde finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir
şekilde çalışması, mali sektörün gelişmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına
yönelik olarak aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
187
www.hedefaof.com
•
Tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını
sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamak,
•
Bankalar ve finansal holding şirketleri ile diğer kanunlarda ve ilgili mevzuatta yer alan hükümler
saklı kalmak kaydıyla finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketlerinin; kuruluş ve
faaliyetlerini, yönetim ve teşkilat yapısını, birleşme, bölünme, hisse değişimini ve tasfiyelerini
düzenlemek, uygulamak, uygulanmasını sağlamak, uygulamayı izlemek ve denetlemek,
•
Düzenlemek ve denetlemekle görevli olduğu sektör veya alanla ilgili uluslararası ilke ve
standartlarla uyumlu ikincil düzenlemeleri (tebliğ ve yönetmelikleri) yapmak ve kararlar almak,
•
Yurt içi ve yurt dışı muadil (benzer) kurumların katıldığı uluslararası mali, iktisadi ve meslekî
teşekküllere üye olmak, görev alanına giren hususlarda yabancı ülkelerin yetkili mercileri ile
mutabakat zaptı imzalamak,
•
Kanun’la verilen diğer görevleri yapmaktır.
Türkiye’de bankaların kuruluşu, bankacılık faaliyetleri, bankaların denetimi ve gözetimi vb.
bankalarla ilgili bütün konuları düzenleyen “5411 sayılı Bankacılık Kanunu” son güncel şekliyle
19.10.2005’te yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda bankaların kuruluş koşulları, yetkili organları, bütün
işlemleri ve denetimi gibi konular dikkate alınmış ve düzenlenmiştir. Kanun’un uygulanması için de
BDDK yetkili kılınmıştır.
Bankaların denetimi ve gözetimi ile ilgili temel düzenleme Bankacılık Kanunu’dur. Bankacılık
Kanunu’nun yanı sıra BDDK tarafından yürürlüğe konulan iç denetim, BDDK gözetimi ve dış denetimle
ilgili tebliğler de bankaların uymak zorunda oldukları düzenlemelerdir. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi
BDDK bankalarla ilgili bütün düzenlemeleri yapmaya yetkilidir. Bankacılık Kanunu ve BDDK tarafından
çıkarılan tebliğler ışığında bankaların denetimi aşağıda ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) temel
amacı ve yetkileri nelerdir?
BANKALARDA DENETİM KOMİTESİ
Bankalar hata ve hilelerin önlenmesi için, birtakım önlemler almak zorundadırlar. Bu alınan önlemlere
uyulup uyulmadığını da denetlemek banka müfettişlerinin görevidir. Banklalar ayrıca BDDK denetimine
ve bağımsız dış denetçilerin yapacağı denetime de tabidirler. Sonuçta bankalarda çok yoğun bir denetim
süreci vardır. Bu denetim sürecinin de banka adına yetkili kişiler tarafından takip edilmesi ve gerekli
işlemlerin gecikmeden yapılması zorunludur. İşte bu faaliyetleri yerine getiren birime “denetim
komitesi” adı verilir.
Denetim komitesinin kuruluşu, işleyişi, görev ve yetkileri Bankacılık Kanunu’nun 24. Maddesinde
açıklanmıştır. Buna göre;
Bankaların, yönetim kurullarınca; yönetim kurulunun denetim ve gözetim faaliyetlerinin yerine
getirilmesine yardımcı olmak üzere denetim komitesi oluşturulur. Denetim komitesi en az iki üyeden
oluşur. Denetim komitesi üyeleri icraî görevi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri arasından seçilir.
Denetim komitesi üyelerinin, BDDK tarafından belirlenen niteliklere sahip olmaları şarttır. Buna
ilişkin bilgi ve belgeler atamanın yapılmasını müteakiben en geç yedi iş günü içinde BDDK’ya bildirilir.
Denetim komitesinin görev, yetki ve sorumlulukları;
•
Yönetim kurulu adına bankanın iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin etkinliğini
ve yeterliliğini kontrol etmek,
•
Bankanın iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri ile muhasebe ve raporlama
sistemlerinin Bankacılık Kanunu ve ilgili düzenlemeler çerçevesinde işleyişini ve üretilen
bilgilerin bütünlüğünü gözetmek,
188
www.hedefaof.com
•
Bağımsız denetim kuruluşlarının yönetim kurulu tarafından seçilmesinde gerekli ön
değerlendirmeleri yapmak,
•
Yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim kuruluşlarının faaliyetlerini düzenli olarak
izlemek,
•
Bankacılık Kanunu kapsamında ana ortaklık niteliğindeki kuruluşlarda, konsolide denetime tâbi
kuruluşların iç denetim işlevlerinin konsolide olarak sürdürülmesini ve eşgüdümünü sağlamakla
görevli ve sorumludur.
•
Ayrıca, denetim komitesi, iç kontrol, iç denetim ve risk yönetimi sistemleri kapsamında
oluşturulan birimlerden ve bağımsız denetim kuruluşlarından; görevlerinin ifasıyla ilgili olarak
düzenli raporlar almak ve bankanın faaliyetlerinin sürekliliği ve güven içinde yürütülmesini
olumsuz yönde etkileyebilecek hususlar veya mevzuata ve iç düzenlemelere aykırılıklar
bulunması hâlinde bu hususları yönetim kuruluna bildirmekle yükümlüdür.
•
Yine, denetim komitesi, altı aylık dönemleri aşmamak kaydıyla icra ettiği faaliyetlerin sonuçları
ile bankada alınması gereken önlemlere, yapılmasına ihtiyaç duyulan uygulamalara ve bankanın
faaliyetlerinin güven içinde sürdürülmesi bakımından önemli gördüğü diğer hususlara ilişkin
görüşlerini yönetim kuruluna bildirmekle yükümlüdür.
Denetim komitesi, bankanın tüm birimlerinden, anlaşmalı destek hizmeti kuruluşları ve bağımsız
denetim kuruluşlarından bilgi ve belge almaya, bedeli banka tarafından karşılanmak suretiyle konularında
ihtisas sahibi kişilerden yönetim kurulunun onayına bağlı olarak danışmanlık hizmeti sağlamaya
yetkilidir. Denetim komitesinin görev, yetki ve sorumlulukları ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler BDDK
tarafından yayınlanmış olan “Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelikte” yer almaktadır.
Denetim komitesi denetim yapmaz. Bankalarda denetimin sağlıklı bir
şekilde yapılmasını temin eder. Denetim komitesi bankaların kimler tarafından hangi
periyotlarda denetleneceğini yönetim kurulu adına belirler ve denetim sonucunda
yapılması gereken düzeltme ve bilgilendirmelerin yapılması sağlar. Denetim profesyonel
denetçiler tarafından yapılır.
Bankalarda herkesin sorumlu olduğu işler vardır. Kişiler kendi sorumluluklarına giren faaliyetleri
yürütürler. Bankaların denetimi de çok önemli bir konu olduğu için, bu konu ile özellikle bazı kişilerin
ilgilenmesi gerekmektedir. Bu görev yönetim kurulu üyelerinden (yöneticilerden) oluşan denetim
komitesine verilmiştir. Denetim komitesi yönetim kuruluna karşı sorumludur ve bütün faaliyetlerinin
bankanın yönetim kurulu adına yapar.
BANKALARDA İÇ KONTROL SİSTEMİ
İşletmeler yaptıkları birçok faaliyetleri nedeni ile birçok riskle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu riskler
personelin yetersizliği, personelin hata ve hileleri veya yönetimin aldığı kararların yanlış olması gibi
birçok sebepten kaynaklanabilir. Şirketlerin yönetim kurulunun en önemli görevlerinden birisi de şirkette
hata ve hilenin yapılmasına engel olmaktır. İşte şirketlerde hata ve hilelerin ortaya çıkmasını engellemek
ve tespit edilen yanlışları da düzeltmek için bir sistem kurulur ve denetimleri yapılır. Kurulan bu sisteme
iç kontrol sistemi denir.
İç kontrol sistemi; işletmenin amaçlarına ulaşmasında yönetime yeterli bir güvence sağlamak
amacıyla oluşturulan; temel ilkeler, yöntemler ve prosedürler olarak tanımlanabilir (Selimoğlu ve başk.,
2008). Diğer bir ifade ile işletmede hangi işlemlerin (faaliyetlerin) kimler tarafından yapılacağı, çalışan
kişilerin kimlere karşı hangi konularda sorumlu olduğu vb. çalışma esaslarını belirleyen yönetmelik ve
yönergelerin tamamına iç kontrol sistemi denir.
Özellikle işletmeler büyüdükçe faaliyetler ve çalışanların kontrolü zorlaşır. Dolayısıyla iyi bir kontrol
mekanizması kurulmazsa; işletmede herkes bildiğini okuyacak ve birçok sıkıntı meydana gelecektir. Bu
sıkıntılar ortaya çıkmasın diye, her çalışanın yetki ve sorumlulukları tanımlanır. Bu kurallara personelin
189
www.hedefaof.com
uyması için gerekli tedbirler alınır. Ödüllendirme ve cezalandırma sistemi ile personelin kurallara
uymasına katkı sağlanır. Bu yetki ve sorumluluklara uyulup uyulmadığı da denetçiler tarafından
denetlenir.
Türkiye’de bankaların etkin çalışan bir iç kontrol sistemi kurmaları, Bankacılık Kanunu’nda zorunlu
tutulmuştur. Kanun’un 29-32 maddeleri bu konuları düzenlemektedir. Kanun’un iç sistemlere ilişkin
yükümlülükler başlıklı 29 maddesine göre: Bankalar, maruz kaldıkları risklerin izlenmesi, kontrolünün
sağlanması, faaliyetlerinin kapsamı ve yapısıyla uyumlu ve değişen koşullara uygun, tüm şube ve
konsolidasyona tâbi ortaklıklarını kapsayan yeterli ve etkin bir iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim
sistemi kurmak ve isletmekle yükümlüdürler.
İç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin kurulusuna, işleyişine, yeterliliğine, oluşturulacak
birimlere, icra edilecek faaliyetlere, üst yönetimin görev ve sorumlulukları ile BDDK’ya yapılacak
raporlamalara ilişkin usûl ve esaslar BDDK tarafından belirlenir. Çünkü Kanun’da detay açıklamalar
yapılamayacağı için BDDK tarafından Kanunu açıklayan tebliğler düzenlenmiştir. Bütün bankalar da
BDDK tarafından yapılan düzenlemelere uymak zorundadırlar.
Ayrıca Kanun’un iç kontrol sistemi başlıklı 30. Maddesine gör bankalar, iç kontrol sistemi
kapsamında;
•
Faaliyetlerinin mevzuata, iç düzenlemelerine ve bankacılık teamüllerine uygun olarak
yürütülmesini,
•
Muhasebe ve raporlama sisteminin bütünlüğünü, güvenilirliğini ve bilgilerin zamanında elde
edilebilirliğini her seviyedeki personeli tarafından uyulacak ve uygulanacak sürekli kontrol
faaliyetleri ile sağlamak,
•
Görevlerin fonksiyonel ayrımlarını, yetki ve sorumlulukların paylaşımını, fon ödemelerini,
banka işlemlerinin mutabakatını, varlıkların korunmasını ve yükümlülüklerin kontrol altında
tutulmasını temin etmek,
•
Maruz kalınan her türlü riskin tanınması, değerlendirilmesi ve yönetimi için gerekli alt yapıyı
hazırlamak ve yeterli iletişim ağını oluşturmak zorundadır.
İç kontrol faaliyetleri yönetim kuruluna bağlı olarak çalışacak iç kontrol birimi ve personeli tarafından
yürütülür.
Bankalar faaliyet alanları itibariyle birçok riskle karşı karşıyadırlar. Bu nedenle bu risklerin önceden
tespit edilerek önlem alınması da ciddi bir konudur. Bankacılık Kanunu 31 maddesine göre; Bankalar risk
yönetimi sistemi kapsamında, risk politikalarını BDDK tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde
oluşturmak, uygulamak ve raporlamak zorundadır. Risk yönetimi faaliyetleri yönetim kuruluna bağlı
olarak çalışacak risk yönetimi birimi ve personeli tarafından yürütülür. Risklerin birçoğu hata ve hilelerin
sonucunda oluşmaktadır. Etkin bir iç kontrol sistemi riskleri azaltır. Ancak iç kontrol sistemi dışında
sadece risklerle ilgilenecek bir risk yönetim mekanizmasının kurulması bütün işletmeler için gereklidir.
Yukarıda açıklanmış olan iç kontrol sistemi ve risk yönetim sistemi,
bankalar tarafından kurulmaz veya etkin bir şekilde çalıştırılmazsa; bankalar ve yetkilileri
para ve hapis olmak üzere Kanun’da belirtilmiş şekilde cezalandırılmaktadırlar.
BDDK yukarıda açıklanmış olan iç kontrol sistemi ve risk yönetimi ile ilgili düzenlemeler yapmıştır.
BDDK tarafından 2006 yılında yürürlüğe konulan “Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelik” ile
bankaların iç kontrol sistemi, iç denetimi, denetim komitesi ile yönetim kurulunun yetki ve
sorumlulukları ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Bu yönetmeliğe göre iç kontrol sisteminin amacı; bankanın varlıklarının korunmasını, faaliyetlerin
etkin ve verimli bir şekilde Kanuna ve ilgili diğer mevzuata, banka içi politika ve kurallara ve bankacılık
teamüllerine uygun olarak yürütülmesini, muhasebe ve finansal raporlama sisteminin güvenilirliğini,
bütünlüğünü ve bilgilerin zamanında elde edilebilirliğini sağlamaktır.
190
www.hedefaof.com
İç kontrol sisteminden beklenen amacın sağlanabilmesi için;
•
Banka bünyesinde işlevsel görev ayrımının tesis edilmesi ve sorumlulukların paylaştırılması,
•
Muhasebe ve finansal raporlama sisteminin, bilgi sisteminin ve banka içi iletişim kanallarının
etkin çalışacak şekilde tesis edilmesi,
•
İş sürekliliği planı ve ilgili diğer planların hazırlanması,
•
İç kontrol faaliyetlerinin oluşturulması,
•
Bankanın iş süreçleri üzerinde kontrollerin ve iş adımlarının gösterildiği iş akım şemalarının
oluşturulması zorunludur.
Bu sayılan faaliyetlerin nasıl yapılacağı da ilgili yönetmelikte ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ancak
dikkat edilirse, iç kontrol sisteminden anlaşılması gereken, bankaların varlıklarını korumak, kârlılığını
artıracak ve düzgün çalışmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasıdır.
İşlevsel görev ayırımı; Banka nezdinde, hata ve sahtekârlığın, menfaat çatışmalarının, bilgi
manipülasyonunun ve kaynakların kötüye kullanımının önlenmesi amacıyla aynı konudaki faaliyetlere
ilişkin görev ayrıştırması yapılarak, banka içindeki tüm birimlerin, personelin ve komitelerin yetki ve
sorumlulukları açıkça ve yazılı olarak belirlenir. Menfaat çatışması doğabilecek faaliyetlerin tespit
edilerek mümkün olduğunca en aza indirilmesi ve risk doğuran bir işlemin yapılmasına karar verilmesi,
işlemin muhasebeleştirilmesi ve işlemden kaynaklanan riskin yönetilmesi işlevlerinin farklı personelin
sorumluluğuna verilmesi sağlanır.
Yetki ve görevlerin ayrıştırılması ve bütün çalışanların yetkilerinin sınırlandırılması her işletme için
çok önemli bir iç kontrol aracıdır. Örneğin bir ticari işletmede alım-satım- ödeme yetkilerinin tamamı
aynı kişide olursa; tanıdığı kişi veya işletmelerle şirketin aleyhine bir çok anlaşma yapabilecek ve
işletmeyi zarara uğratabilecektir. Örneğin 100’ye alabileceği bir malı anlaştığı kişilerden 120’ye
alabilecek veya satışta benzeri hileleri yapabilecektir. Şunu da belirtmek gerekir ki, her çalışana hırsız
gözüyle bakmak çok yanlıştır. Ancak sistemler insanlar hakkında birtakım yargılara (fikir yürütmelere)
göre kurulamaz. Sistemler herkesi bağlayıcı nitelikte ve kötü niyetli olabilecek kişileri düşünerek; her
çalışanı gözetecek şekilde kurulur. Sistemin düzenli çalışması ve herkesin görev ve yetkilerinin belli
olması da hiçbir iyi niyetli çalışanı olumsuz etkilemeyecektir. Aksine iyi bir iç kontrol sisteminin
varlığında; en basitinden işten kaytarma vb. durumlarda önleneceği için herkese adaletli davranılmış
olacaktır.
Bankalarda özellikle çalışanların büyük tutarlı paralarla işlem yaptıkları da dikkate alınırsa; iç kontrol
sisteminin önemi çok daha artacaktır. Çünkü bir banka çalışanı tanıdığı ancak kredi yeterliliği olmayan
birisine kredi verebilir. Bu kredi geri tahsil edilemeyeceği için banka zarara uğrar. İşte burada bankanın
kredi vermesi kişilere değil kurallara bağlı olursa bu çok önemli risk yok edilmiş olur. Yine bir banka
çalışanı müşterilerin paralarını hile ile başka hesaplara ve hatta yurtdışına aktarabilmektedir. İyi bir iç
kontrol sistemi ve bilgisayar sistemi sayesinde bu risk de yok edilmelidir. İşte verilen örnekler gibi
birçoğu daha sıralanabilir. Bu nedenle insanların iyi niyetini korumasına da yardımcı olmak adına adaletli
ve her faaliyeti düzenleyecek etkin bir şekilde iç kontrol sistemi kurulmak zorunludur.
Yukarıda bahsedilen kalitede bir iç kontrol sistemi kurulmaz ve çalıştırılamazsa iyi niyetli birçok
kişide doğrudan veya dolaylı olarak hata veya hileye sevk edilmiş olacaktır.
Bilgi sistemlerinin tesisi; Banka içinde tesis edilecek bilgi sistemlerinin (bilgisayar teknolojileri ve
programlarının) yapısının bankanın ölçeği, faaliyetlerinin ve sunulan ürünlerin niteliği ve karmaşıklığı ile
uyumlu olması zorunludur. Bankalarda bilgi sitemi;
•
Bankayla ilgili tüm bilgilerin yurt içinde elektronik ortamda güvenli ve istenildiği an erişime
imkân sağlayacak şekilde saklanılmasına veya yedeklenmesine ve kullanılmasına,
•
Risk ölçüm yöntem veya modelleri kullanılarak risklerin ölçülebilmesine ve zamanında ve etkin
bir şekilde raporlanabilmesine,
191
www.hedefaof.com
•
Yıllık bütçe ve hedeflerden sapmaların tespit edilebilmesine,
•
Önceden belirlenen risk limitlerine yaklaşılması hâlinde uyarıcı bilgiler üretilebilmesine,
•
Muhasebe kayıtlarının işlem bazında Tek Düzen Hesap Planına ve Türkiye Muhasebe
Standartlarına uygun olarak, doğrudan oluşturularak tutulabilmesine,imkân verecek bir yapıda
tesis edilir.
Bilgi sistemlerinin güvenilirliğinin sağlanması ve düzenli olarak güncellenerek gerekli değişikliklerin
yapılması zorunludur.
Günümüzde işletmelerin faaliyetlerinin tamamı ve muhasebe kayıtları bilgisayarlar aracılığı ile
yapılmaktadır. Hata veya hilelerin birçoğu da yine bilgisayarlar sayesinde yapıldığı için bu hata ve
hileleri önleyecek sistemlerin kurulması da her işletmenin temel görevidir.
İletişim yapısı ve iletişim kanallarının tesisi; Bankanın organizasyon yapısı içinde bilginin, bilgi
güvenliği dahilinde ilgili yönetim kademeleri ile sorumlu personele ulaşacak biçimde dikey ve yatay akışı
ve bankanın amaçları, stratejileri, politikaları, uygulama usûlleri ve beklentileri hakkında alt birim
yöneticilerinin ve operasyonda görevli personelin tam anlamıyla bilgi sahibi olması sağlanır. Personele
yönlendirilecek bilgilerin içeriğinde banka faaliyetlerine ilişkin politikalara, bunların uygulama usûllerine
ve bankanın faaliyet performansına ilişkin verilere yer verilir. Banka personelinin görev ve
sorumluluklarına ilişkin kuralları bilmeleri ve gerekli bilgilerin ilgili personele hızlı bir biçimde ulaşması
sağlanır. Bankalarda her personelin yetki ve sorumlulukları belirlendikten sonra kimlerin hangi üst
yöneticilere hesap vereceği ve kimlerin hangi işlemleri yapamayacağı net olarak belirlenmelidir. Bunun
sonucunda her personelin; bir sıkıntı çıktığında veya kendi yetkilerini aşan bir durum oluştuğunda amiri
konumundaki yöneticiyi anında bilgilendirmesini sağlayacak bir iletişim sistemi kurulmalıdır.
İş sürekliliği yönetimi ve planı; Bankaların, bir kesinti anında faaliyetlerinin sürdürülmesi veya
zamanında kurtarılmasını sağlamak üzere operasyonel, finansal, yasal ve itibari olumsuz etkileri en aza
indirmeyi amaçlayan yönetim kurulu tarafından onaylanmış bir iş sürekliliği yönetim yapısı oluşturmaları
zorunludur. Her işletmede olduğu gibi bankalarda birçok nedenle faaliyetler kesintiye uğrayabilir. Bu
sıkıntılı durumlarda kimin nasıl hareket edeceği baştan belli olmalı ve böyle bir durumda bankada kaos
çıkmamalıdır.
İç kontrol faaliyetleri; bankalarda kurulan iç kontrol sisteminin işleyip işlemediği sürekli test
edilmeli ve aksamalar varsa düzeltilmelidir.
İç kontrol faaliyetleri asgari olarak aşağıdaki kontrolleri kapsar:
•
Faaliyetlerin icrasına yönelik işlemlerin kontrolü,
•
İletişim kanalları ile bilgi sistemlerinin ve finansal raporlama sisteminin kontrolü, Uyum
kontrolleri.
İç kontrol faaliyetleri, bankanın günlük tüm faaliyetlerinin bir parçasını oluşturur. İç kontrole ilişkin
yazılı politika ve uygulama usûllerinin, önce faaliyeti gerçekleştiren personel tarafından sonra iç kontrol
personeli tarafından icra edilecek bir yaklaşımla geliştirilmesi sağlanır. Bankanın tüm personeli
gerçekleştirdikleri faaliyetlere ilişkin geliştirilen iç kontrol faaliyetlerine dair politika ve uygulama
usûlleri hakkında bilgilendirilir. İç kontrol her gün işlemlerin düzgün ve kurallara uygun işlemesini
sağlamak için yapılan çalışmalardır. Bu çalışma iç denetim elemanları tarafından yürütülür.
BANKALARDA İÇ DENETİM
İç denetim, örgüte hizmet etmek amacıyla örgütün faaliyetlerini incelemek ve değerlemek için örgüt
içinde kurulmuş bağımsız bir değerleme fonksiyonudur (Kepekçi,2004). İç denetim hem mali nitelikteki
olayların ve hem de mali olmayan olayların topluca denetlenmesidir. Diğer bir ifade ile iç denetçi sadece
muhasebe olaylarını değil, işletmedeki faaliyetlerin tamamını denetler. Bankalarda da çok iyi tasarlanmış
bir iç kontrol sistemi kurulmalı ve sistemin etkin bir şekilde çalışması sürekli denetlenmelidir. Çünkü
birçok işletmede olduğu gibi bankalarda da iç kontrol sitemi hatalı olabilir veya iç kontrol sistemi
192
www.hedefaof.com
gerektiği gibi çalıştırılmayabilir. Yapılan denetimlerde öncelikle iç kontrol sisteminin aksayan yönleri
giderilir. Sonrasında da bankalardaki hata ve hileler engellenir.
Bankacılık Kanunu’nun 32 maddesinde göre iç denetim sistemi düzenlenmiştir. Bu maddeye göre;
bankalar bütün birim, şube ve konsolidasyona tâbi ortaklıklarını kapsayan bir iç denetim sistemi kurmak
zorundadır. Bu çerçevede, faaliyetlerin mevzuata, ana sözleşmeye, iç düzenlemelere ve bankacılık
ilkelerine uygunluğu, banka müfettişleri tarafından denetlenir.
İç denetim faaliyetleri, tarafsız ve bağımsız bir şekilde, gerekli meslekî özen gösterilerek, yeterli
sayıda müfettiş tarafından yerine getirilir. İç denetimle görevli birimce veya yetkili müfettişlerce
düzenlenecek iç denetim raporunun, en az üçer aylık dönemler itibarıyla ve denetim komitesi aracılığıyla
yönetim kuruluna ulaştırılması zorunludur.
İç denetim sistemi ve işleyişi ile ilgili ayrıntılı açıklamalar, BDDK tarafından yayınlanmış olan
“Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelikte” yer almaktadır. Bu yönetmeliğe göre, iç denetim
sisteminin amacı; üst yönetime banka faaliyetlerinin Kanun ve ilgili diğer mevzuat ile banka içi strateji,
politika, ilke ve hedefler doğrultusunda yürütüldüğü ve iç kontrol ve risk yönetimi sistemlerinin etkinliği
ve yeterliliği hususunda güvence sağlamaktır.
İç denetim sisteminden beklenen amacın sağlanabilmesi için, iç denetim faaliyetleriyle; banka içi
herhangi bir kısıtlama olmaksızın bankanın tüm faaliyetleri, yurt içi ve yurt dışı şube ve genel müdürlük
birimleri dahil diğer birimleri dönemsel ve riske dayalı olarak incelenir ve denetlenir. Eksiklik, hata ve
suiistimaller ortaya çıkarılır, bunların yeniden ortaya çıkmasının önlenmesine ve banka kaynaklarının
etkin ve verimli olarak kullanılmasına yönelik görüş ve önerilerde bulunulur. BDDK’ya ve üst yönetime
iletilen bilgi ve raporlamaların doğruluğu ve güvenilirliği değerlendirilir. İç denetim kapsamında yukarıda
iç kontrol sisteminde anlatılmış olan; bankaların bütün faaliyet ve çalışanları denetlenir.
Bankalarda iç denetim görevi, iç denetim birimi tarafından yürütülür. İç denetim biriminde bankanın
büyüklüğüne, faaliyetlerinin karmaşıklığına, yoğunluğuna, kapsamına ve risklilik düzeyine bağlı olarak,
Kanun ve ilgili mevzuat ile banka içi düzenlemelerde öngörülen denetim hizmetlerinin aksatılmadan
yerine getirilmesi amacıyla yeterli sayıda müfettiş ve iç denetim elemanı çalıştırılır.
Müfettişlerin nitelikleri ve yetkileri;
•
Müfettişler görev ve sorumluluklarını tarafsız ve bağımsız olarak icra eder. Bu amaçla
müfettişlerin iç denetim birimi yöneticisi, ilgili iç sistemler sorumlusu ve yönetim kurulu
haricinde banka yönetiminde yer alan hiçbir kişiye karşı hesap verme sorumluluğu bulunmaması
ve görevlerinin icrasında kişisel veya akrabalık ilişkileri ya da bankadaki konumu gibi
hususlardan kaynaklı menfaat çatışmalarından uzak olmaları sağlanır.
•
Müfettişler, bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını zedeleyici nitelikteki hususların bulunması
hâlinde bunları denetim öncesinde iç denetim birimi yöneticisine ve denetim komitesine bildirir
ve görevden çekilir. Müfettişler, daha önce bulunduğu görevler nedeniyle sorumluluğu bulunan
işlemlerin denetiminde yer alamazlar.
•
Yönetim kurulunca, müfettişlere görev ve sorumluluklarını etkin bir şekilde yerine
getirebilmeleri için, bankanın tüm bölüm ve birimlerinde inisiyatif kullanabilecek, bankanın
herhangi bir personelinden bilgi alabilecek ve bankanın tüm kayıt, dosya ve verilerine
ulaşabilecek yetkiyi haiz olmaları sağlanır.
•
İç denetim birimi tarafından hazırlanan, ilgili iç sistemler sorumlusu tarafından uygun görülen ve
yönetim kurulu tarafından onaylanarak kabul edilen iç denetim yönetmeliğinde müfettişlerin
yeterlilikleri için aranan öğrenim durumu, deneyim, bilgi ve beceri seviyeleri ile diğer niteliklere
yer verilir. Müfettişlerden, bankanın bilgi teknolojilerinin denetimini icra edeceklerin bilgi
teknolojileri ile bilgi teknolojilerine dayalı denetim teknikleri konularında öğrenim alanları
itibariyle veya aldıkları eğitim sertifikalarıyla kanıtlanabilir asgari bilgi ve beceriye sahip
olmaları zorunludur.
İç denetim faaliyetleri; iç denetim planının hazırlanması, yürürlüğe konulması, çalışma programları
aracılığıyla uygulanması, sonuçların iç denetim birimi yönetimine, ilgili birim yönetimine ve ilgili iç
sistem sorumlusuna, denetim komitesine, denetim komitesi aracılığıyla yönetim kuruluna raporlanması ve
denetim raporları çerçevesinde ilgili birim yönetimlerince alınan önlemlerin izlenmesi faaliyetlerini
kapsar.
193
www.hedefaof.com
Etkin bir iç denetim sistemi, iç denetim biriminin risk değerlendirmelerine dayalı olarak
gerçekleştirilir. İç denetimde risk değerlendirmeleri, iç denetim birimi tarafından bankanın maruz kaldığı
riskler ve bunlara ilişkin kontroller dikkate alınarak denetim çalışmalarında öncelik verilecek alanların,
dikkate alınacak ayrıntıların ve denetimin sıklığının belirlenmesine yönelik yürütülen bir işlemdir.
Bankacılıkla ilgili risklerin neler olduğu, nasıl ortaya çıkacağı ve ne tür önlemlerin alınması gerektiği
kitabımızın diğer bölümlerinde açıklanmıştır. Bu nedenle tekrarı önlemek için risk çeşitleri ve gerekli
önlemler burada anlatılmamıştır.
İç denetim başlamadan önce, bankanın bütün faaliyetleri ve iç kontrol sistemi dikkate alınarak iç
denetimin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı planlanır. Bu planlamaya iç denetim planı denir. İç
denetim planında zamanla ihtiyaç olursa gerekli düzeltmeler yapılır. İç denetim planında;
•
Risklerde dikkate alınarak dönem içerisinde denetlenecek alanlara,
•
Denetimin amacına,
•
Denetlenecek her bir alan veya faaliyetlerle ilgili Kanun ve ilgili diğer mevzuata,
•
Planlanan denetim çalışmasının gerçekleştirileceği zamana ve denetim dönemine,
•
Denetim faaliyetleri için gerekli olan kaynaklara ve kaynak kısıtlamalarının olası etkilerine,
yer verilir.
İç denetim belli dönemler itibariyle yapılır. Denetim süresini, denetlenecek faaliyetler ve alanlar ile
müfettişler belirler. İhtiyaç duyulan bazı banka faaliyetlerinin denetim süresi uzatılabilir.
İç denetim planında belirlenen denetim alanları kapsamında verilen her bir denetim görevi için,
bankanın denetim alanındaki tüm işlemleri, kullanılacak denetim teknikleri, bilgi elde etmede izlenecek
yollar, belgelendirmeye ilişkin uygulamalar, ulaşılan sonuçlar ve denetim raporunun sunulmasını
kapsayacak şekilde bir çalışma programı hazırlanır. Çalışma programında denetim hedefi ve bu hedefe
ulaşılması için yapılacak çalışmalara ayrıntılı olarak yer verilir.
İç denetim çalışması ve çalışma programı kapsamında;
•
Gerek duyulması hâlinde beklenmedik denetimler,
•
Denetlenecek kayıtların kontrolü,
•
İç kontrol sistemlerinin, politikaların ve uygulama usûllerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi,
•
Risk değerlendirmeleri,
•
Yardımcı hesaplar, büyük defter kayıtları ve kontrol kayıtlarının birbirleriyle tutarlığının
incelenmesi,
•
Kayıtlara esas belgelerin incelenmesi,
•
Bütün faaliyetlerle ilgili fiziksel denetimler,
planlanır ve uygulanır.
Bilindiği gibi bankalarda bir yıl içinde binlerce işlem gerçekleşmektedir. Bu kadar fazla işlemi olan
işletmelerde bütün işlemlerin denetlenmesi imkânsızdır. Çünkü iç denetçiler (müfettişler)
denetleyecekleri banka şubelerinde belli sürelerde denetim yapabilirler. Bu sürede bütün işlemleri tek tek
elden geçiremeyecekleri için örnekleme yoluyla denetim yaparlar. Yani işlemlerde kullanılmış ve
muhasebeye kaydedilmiş olan belgelerin tesadüfi olarak bazılarını seçip denetim yaparlar. Riskli
gördükleri alanlarda ise; örnek sayısını artırırlar. Dolayısıyla iç denetçiler örnekleme ile ilgili de ciddi
çalışma yaparak örneklemenin grubunu ve büyüklüğünü belirlerler.
İç denetçiler yaptıkları denetim sonucunda bir denetim raporu yazarlar. İç denetim raporları, bir
birimin veya faaliyetin Kanun ve ilgili diğer mevzuat ile banka içi politika ve uygulama usûllerine
uygunluğu, işletilen süreçlerin ve iç kontrollerin etkinliği ve alınması gerektiği düşünülen düzeltici
194
www.hedefaof.com
işlemler hakkında üst yönetime bilgi verecek şekilde düzenlenir. Müfettişler bulgularını ve önerilerini
ilgili taraflarla paylaşmak, denetim raporlarını acil bir durum öngörülmediği sürece denetim çalışması
tamamlandıktan sonra mümkün olduğu kadar kısa süre içinde iç denetim birimi aracılığıyla denetim
komitesine ve yönetim kuruluna ulaştırmakla yükümlüdür. Müfettişlerce düzenlenecek çalışma kâğıtları,
raporları destekler mahiyette olmak zorundadır. Rapor ile birlikte çalışma kağıtları da iç denetim birimine
sunulur. İç denetim raporlarında;
•
Tespit edilen sorunlar ve sonuçlara ilişkin özete,
•
Denetimin kapsam ve amaçlarına,
•
Detaylı denetim sonuçlarına (tespit edilen hususlar çerçevesinde denetlenen konuya verilen
önem derecesi ve ayrıntılı nedenleri),
•
Varsa önerilere ve bunların faydalarına,
•
Üst yönetim tarafından ihtiyaç duyulabilecek diğer bilgilere,
yer verilir.
Denetim tamamlandıktan sonra, taslak denetim raporunu müzakere etmek, yanlış bilgilerin
düzeltilmesini sağlamak, ilgili birim yönetiminin tespitlere ve alınacak önlemlere ilişkin
değerlendirmelerini almak üzere müfettişler ilgili birim yöneticisiyle görüşür. Bu görüşmeden sonra
denetim raporunun nihai hâli, ilgili birim yönetiminin varsa görüşleri de eklenerek, düzeltici önlemleri
almaya yetkili yöneticilere intikal ettirilmek üzere iç denetim birimine sunulur. İç denetim birimi gerekli
düzeltmeleri ilgili birimlerle görüşerek yaptırır. Düzeltilmeyen hata ve hilelerle ilgili şirket içi yaptırımlar
uygulanır. Ayrıca iç kontrol sisteminde aksaklıklar varsa, iç kontrol sistemi de gözden geçirilerek gerekli
güncellemeler yapılır. Başta da belirtildiği gibi temel amaç, bankanın hata ve hilelerini tespit ederek
bunların bir daha ortaya çıkmasını engellemektir. Müfettişler iç denetim raporlarında önerdikleri ve iç
denetim birimince düzeltici önlemleri almaya yetkili yöneticilere intikal ettirilen hususlara yönelik
uygulamaları izlerler. Diğer bir ifade ile müfettişlerin raporlarını yazmaları ile görevleri sona ermez,
raporlarında gerekli gördükleri düzeltmelerin yapılıp yapılmadığını da takip etmek durumundadırlar.
Yukarıda da açıklandığı gibi iç denetçiler bağımsız olmak zorundadırlar. Bütün hata veya hileleri
üzerini örtmeden ortaya çıkarmalı ve gerekli düzeltmelerin yapılmasını sağlamalıdırlar. İç denetçiler
görüşlerini sonuna kadar savunmak zorundadırlar. Hatta banka üst yönetiminin de müfettişlerine bu
koşulları sağlaması zorunludur. Ancak müfettişler bankanın maaşlı çalışan personelleridirler. Bu nedenle
şubelerdeki banka aleyhine olabilecek bireysel hata ve hileleri tespit edebilirse, düzeltilmesini sağlayacağı
ve gerekli soruşturma ve uyarıları yapacağı şüphesizdir. Ancak üst yönetimin bilerek yaptığı hileler varsa,
doğrudan ya da dolaylı olarak üst yönetime bağlı çalışan iç denetim personelinin (müfettişlerin) gerçekten
bağımsız olarak doğruları savunup savunamayacağı çok net değildir. Dünyada bu konu yıllardır
tartışılmaktadır. Ancak daha uygun bir çözüm de bulunamadığı için bu sitsem bütün dünyada aynı şekilde
uygulanmaya devam etmektedir. Bu konuda önlem olarak da iç denetim zaten yeterli görülmemiş ve
işletmelere dış denetim yaptırmaları zorunlu tutulmuştur.
İç kontrol sistemi ve iç denetime rağmen banka finansal tablolarında
hatalar olursa; buna kontrol riski adı verilir. Kontrol riski iç kontrol sisteminin iyi
kurulamamış olmasından, iç denetimin yeterli seviyede yapılmamasından veya banka
yönetiminin bilinçli olarak hileli işlemler yapmasından kaynaklanabilir.
Yukarıda da açıklandığı gibi iç kontrol sitemi ve iç denetim faaliyetleri sonucunda da hata veya hileler
olabilmektedir. Bu nedenle bankaların kamuoyuna sunacakları finansal tablolarının güvenilir olması ve
doğru bilgileri yansıtmasını sağlamak için iç denetim faaliyetlerinden farklı olarak “dış denetim”
yapılmak zorundadır.
195
www.hedefaof.com
BANKALARDA DIŞ DENETİM
İşletmelerde yaptıkları faaliyetler ve birçok çalışanları nedeni ile çeşitli riskler ortaya çıkmaktadır.
İşletmeler bu riskleri yok etmek ve daha fazla kâr edebilmek için yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmış olan
iç kontrol sistemini kurar ve işletirler. Kurulan iç kontrol sistemi ile işletmenin çalışanları ve faaliyetleri
mercek atına alınır. Bu çalışmalar ve personel sürekli olarak iç denetçiler tarafından da denetlenir. Bütün
bu çabalara rağmen çeşitli nedenlerle (iç kontrol sistemindeki aksamalar, bütün faaliyetlerin
denetlenememesi ve örnekleme yapılası veya işletme yönetiminin bilinçli olarak hile yapma eğilimi vb
nedenlerle) işletmelerde yine de hata ve hileler meydana gelebilmektedir. Bu hata ve hilelerin tamamen
yok edilebilmesi için bankaların bağımsız ve banka dışındaki uzman kişiler tarafından denetlenmesi de
zorunludur.
İşletmelerde dış denetim denilince akla “bağımsız dış denetim” gelmektedir. Bağımsız dış denetim;
denetim türlerinde de açıklandığı gibi, işletmelerin finansal tablolarının, alanında uzman ve özel olarak
yetki belgesi almış kişiler tarafından denetlenmesidir. Bankalarda dış denetim denildiği zaman da
“bağımsız dış denetim” vardır. Ancak bağımsız dış denetim yanı sıra bankalar BDDK gözetimi ve Maliye
Bakanlığı tarafından kamu denetimine de tabidirler. Bu konular aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
Bankaların Bağımsız Dış Denetimi (Muhasebe Denetimi)
Bağımsız dış denetime muhasebe denetimi veya finansal tablolar denetimi de denir. İşletmelerin finansal
tablolarının alanında uzman ve yetkili denetçiler tarafından denetlenmesidir. Ülkemizde halka açık (hisse
senetleri borsada alınıp-satılan) bütün işletmeler bağımsız dış denetime tabidir. Devlet bu işletmelerin
finansal tablolarını kamuoyuna sunmadan denetlettirmelerini zorunlu tutmuştur. Çünkü bu işletmeler
kendilerine yatırım yapan binlerce kişiyi etkilemektedirler. Dolayısıyla kamuoyuna doğru bilgilerin
sunulması gerekmektedir. Finansal tabloların güvenilirliğini de denetim sağlamaktadır. Türkiye’de 1
Temmuz 2012’de yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu ile halka açık olmayan işletmeler de
bağımsız denetime tabi tutulmuşlardır. Çünkü nihai amaç, bütün işletmelerin dürüst çalışması ve hesap
verebilir konuma gelmesini sağlamaktır.
Bankacılık Kanunu’nda da bankaların bağımsız dış denetime tabi oldukları açıkça belirtilmiştir.
Kanun’un 37 maddesinde bankaların finansal raporlama yükümlüğü açıklanmıştır. Buna göre bankalar;
•
BDDK tarafından Türkiye Muhasebe Standartları da dikkate alınarak belirlenmiş hesap planına
uygun olarak, muhasebe sistemlerinde tekdüzeni uygulamak;
•
Tüm işlemlerini tam doğru olarak muhasebeleştirmek;
•
Finansal raporlarını bilgi edinme ihtiyacını karşılayabilecek biçim ve içerikte, anlaşılır, güvenilir
ve karşılaştırılabilir, denetime, analize ve yorumlamaya elverişli, zamanında ve doğru şekilde
düzenlemek zorundadır.
Bankalar, yasal defter ve kayıtlarını, şubeleri, yurt içi ve yurt dışındaki şubeleri ile hesap mutabakatı
sağlamadan bilançolarını kapatamazlar. Yayımlanan finansal tabloların gerçeğe aykırı olduğunun tespiti
hâlinde BDDK gerekli tedbirleri almaya yetkilidir.
Kanun’un devamına bu finansal tabloların kimler tarafından denetleneceği de hükme bağlanmıştır.
Kanun’un 39. Maddesine göre; Bankalar tarafından hazırlanan finansal raporların, yönetim kurulu
başkanı, denetim komitesi üyeleri, genel müdür ile finansal raporlamadan sorumlu genel müdür
yardımcısı ve ilgili birim müdürü tarafından ad, soyad ve unvan belirtilmek suretiyle finansal
raporlamaya ilişkin düzenlemelere ve muhasebe kayıtlarına uygun olduğu belirtilerek imzalanması
zorunludur. Bankaların genel kurullarına sunacağı yıllık finansal raporların bağımsız denetim
kuruluşlarınca onaylanması (denetimi) şarttır.
Kanun’un 41. Maddesine göre; faaliyetlerin muhasebeleştirilmesi, finansal tabloların hazırlanması,
onaylanması, denetlenmesi, yetkili mercilere sunulması ve yayımlanması dâhil finansal raporlama
sistemini, görev, yetki ve sorumlulukları belirlemek, bilgi sistemlerini yeterli hâle getirmek ve
uygulamayı gözetmekle “yönetim kurulu” sorumludur.
196
www.hedefaof.com
Bankalar muhasebe sistemi ile ilgili bütün belgeleri 10 yıl süreyle, herhangi bir nedenle zarar
görmeyecek şekilde saklamak ve gerektiğinde de yetkililere sunmak zorundadırlar.
Bankalar, öncelikle iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri, muhasebe ve finansal raporlama
birimi, finansal tablolar ve raporları ile risk grubuna kullandırılan kredilere ilişkin bilgi ve belgeler olmak
üzere her türlü kayıt, bilgi, belge, yapı ve sistemlerini denetime uygun ve hazır hâle getirmek
zorundadırlar.
BDDK tarafından bankaların bağımsız dış denetimini düzenlemek amacıyla 2006 yılında “Bankalarda
Bağımsız Denetim Gerçekleştirecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında
Yönetmelik” yayınlanmış ve 2007 yılında güncelleştirilerek son şeklini almıştır. Burada bankaların
kimler tarafından ve nasıl denetleneceği ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Tebliğ aşağıda özetlenecektir.
Bankaların bağımsız dış denetimi Serbest Muhasebe Mali müşavir ve Yeminli Mali Müşavirlerden
“bağımsız denetim lisansı” almış olanları tarafından yapılabilir. Bu kişiler de tek başlarına denetim
yapamazlar. Anonim şirket olarak bağımsız denetim şirketi kurdukları zaman bankaları ve diğer şirketleri
denetime tabi tutabilmektedirler.
Tebliğin 5. Maddesine göre bağımsız denetimin amacı; Bağımsız denetim, bankaların hesap ve kayıt
düzeni ile finansal tablolarının doğruluğunun, güvenilirliğinin, bankacılık düzenlemelerine uygunluk
derecesinin araştırılması ve sonuçlarının ilgili taraflara bildirilmesi amacıyla kanıt toplanması ve bu
kanıtların değerlendirilmesi sonucunda görüş oluşturulması ve rapora bağlanması aşamalarından oluşan
süreçtir. Bankaların düzenledikleri konsolide ve konsolide olmayan finansal tablolar bağımsız denetime
tabi tutulur.
Bağımsız denetim, bankalar ile konsolidasyon kapsamında bulunan ortaklıklarının defter, kayıt ve
belgeleri üzerinden ve gerektiğinde işlem yapılan üçüncü kişilerle hesap mutabakatı da sağlanarak
yürütülür. Bankaların hesap ve kayıt düzeniyle ilgili birimlerinin, muhasebe ve iç sistemlerinin etkinliği
de bu kapsamda değerlendirilir.
Bankaların bağımsız denetiminde iç kontrol sistemi ve iç denetim çalışmaları çok önemli yer tutar.
Bağımsız denetçiler bankalarda iç kontrol sistemini inceler, iyi kurulmuş ve çalışan bir iç kontrol sistemi
varsa bağımsız dış denetim çalışmaları daha kolay olacaktır. Şayet çok iyi işlemeyen bir iç kontrol sistemi
varsa; denetim çalışmaları çok daha yoğun bir şekilde yapılmak zorunda kalınacaktır.
İç kontrol sistemi ve iç denetim faaliyetleri, bağımsız dış denetimi etkilediği için bankaların
sorumluluğu da yüksektir. Bankacılık Kanunu’nun 66. Maddesinde bankaların denetime yönelik temel
sorumluluğu açıklanmıştır. Bankalar, öncelikle iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri,
muhasebe ve finansal raporlama birimi, finansal tablolar ve raporları ile risk grubuna kullandırılan
kredilere ilişkin bilgi ve belgeler olmak üzere her türlü kayıt, bilgi, belge, yapı ve sistemlerini denetime
uygun ve hazır hâle getirmek zorundadırlar. Bu zorunluluk sayesinde yapılacak denetimler daha kolay ve
daha güvenilir bir şekilde tamamlanacaktır.
Bağımsız dış denetime ilişkin tebliğin 7. Maddesinde bağımsız dış denetçilerin yetkileri açıklanmıştır.
Buna göre bağımsız dış denetçiler;
•
Denetlenen bankanın denetim konularıyla ilgili tüm defter, kayıt ve belgelerini gizli dahi olsa
incelemek,
•
Denetim işlemini ilgilendiren tüm bilgileri banka yönetiminden, müfettişlerden ve diğer
ilgililerden istemek,
•
Denetlenen banka tarafından talep edildiği takdirde, yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarına
katılarak, denetim faaliyetini ve sonuçlarını ilgilendiren konularda açıklamalarda bulunmak
hususlarında yetkilidir.
Bağımsız denetim sonucunda finansal tablolara makul güvence (finansal tablolara yeterince
güvenilebileceği garantisi) verilir. Makul güvence, finansal tabloların bir bütün olarak nitelik ve nicelik
bakımından önemlilik arzeden ölçüde yanlış beyan içermediğine dair bir sonuca ulaşılması için yeterli
denetim kanıtı toplanmasıdır. Bu esas bağımsız denetimin her aşamasında dikkate alınır.
197
www.hedefaof.com
Denetimde hata ve suistimallerin (hilelerin) ortaya çıkarılması için çaba harcanır. Tebliğin 10.
maddesinde hata ve suistimal (hile) açıklanmıştır.
Hata; finansal tablolardaki, bir tutarın veya açıklamanın yanlış olması da dahil olmak üzere,
değerleme, muhasebeleştirme, sınıflandırma, dipnot ve açıklama ya da sunum ile ilgili belirlenen
kuralların sehven ya da yorum farklılığı nedeniyle doğru olmayan bir şekilde uygulanmasıdır. Muhasebe
verilerinde ve kayıtlarında kasıtlı olmayan yanlışlıklar yapılması veya bunlara benzer uygulamalarda
bulunulmasıdır. Hatanın en önemli özelliği kasıt olmamasıdır. Ancak kasıt olmamamsına rağmen finansal
tablolardaki tutarlar yanlış raporlanmış olacaktır.
Suistimal (Hile); banka yönetiminin, personelinin ya da üçüncü kişilerin birlikte ya da tek başlarına
kendilerine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla belge veya kayıtları kasten gerçek mahiyetlerine
uygun olmayan şekilde düzenlemesi, içeriğini değiştirmesi veya tahrif etmesidir. Aynı şekilde bankanın
varlıklarını, yükümlülüklerini veya özkaynaklarını yanlış tasnif etmesi, kayıtlarda ve belgelerde yer alan
işlemlerin sonuçlarını hesaplara yansıtmaması ve muhasebe politikalarını belirli bir amaca yönelik olarak
kasten yanlış uygulaması veya bunlara benzer uygulamalarda bulunmasıdır.
Bağımsız dış denetçinin hataları tespit etmesi çok kolaydır. Çünkü hatalar farklı bir gözle uzman
kişiler tarafından yapılan kontrollerde kolaylıkla tespit edilebilir. Hileler ise hatalar kadar kolay tespit
edilemezler. Çünkü hileyi banka yönetimi ve çalışanları bilerek yaptıkları için; denetçinin de tespit
edememesi için ne gerekiyorsa yapmış olacaktır. Örneğin iç kontrol sistemini düzgün çalıştırmayacak,
evraklarda sahtekârlık yapacak ya da çalışan personele baskı yaparak doğru bilgileri yok edecektir.
Bilinçli olarak yok edilen veya yanlış raporlanan tutarların tespiti de çok zor olur.
Bankaların denetiminde hataların tespit dilmesi kolay bir işlemdir.
Ancak hilelerin tespit edilmesi oldukça zordur. Çünkü hile bilinçli yapılan bir işlem
olduğu için hileyi yapan ortaya çıkmaması için elinden geleni yapar.
Tebliğde denetçinin meslekî yeterliliği ve bağımsızlığı da açıklanmıştır. Denetçi yeterli bilgi, deneyim
ve eğitime sahip olacak aynı zamanda denetim yapabilmesi için yasal yetkilere de sahip olacaktır. Denetçi
bağımsız değilse bankanın denetimini yapamaz. Yetkili denetim kuruluşları, ortakları, yönetim kurulu
başkan ve üyeleri, denetçileri, yöneticileri, bağımsız denetçileri ve bunların üçüncü derece dahil kan ve
ikinci derece dahil kayın hısımları ile eşleri, bu kuruluşlarla hukuki bağlantısı bulunan yurt içinde veya
yurt dışında kurulu bağımsız denetim kuruluşları; denetlenen banka, bankayı kontrol eden ortaklar veya
bankanın kontrolü altında bulundurduğu ortaklıklar ile doğrudan ya da dolaylı ortaklık, piyasa koşullarına
göre imtiyazlı bir şekilde kredi ya da borç-alacak veya bağımsız denetimin etkin bir şekilde yapılmasını
engelleyecek herhangi bir menfaat ilişkisine giremezler. Açıklamadan da anlaşıldığı gibi, bağımsız dış
denetçiler ve kan bağı olan kişilerin, denetlenecek banka ile herhangi bir ticari veya parasal ilişkisi varsa
bağımsızlık ortadan kalkar. Bu denetçiler ilişkili oldukları bankayı denetleyemezler. Burada temel amaç
denetçilerinde hileye ortak olmasını engellemektir. Çünkü denetçiler; parasal bir çıkarı olduğu zaman
hileye göz yumabilirler. Bu riski yok etmek için ilişkili kişilerin birbirini denetlemesi yasaklanmıştır.
Bankaların denetim komitesi, gerekli şartları taşıyan ve BDDK’nın belirlediği şekilde yazılı olarak
bankaya başvuran denetim şirketlerinden uygun bulduğunu yönetim kuruluna bildirir. Yönetim kurulu
bankayı denetlemesini istediği denetim şirketine denetim yetkisini verir.
Banka ile bağımsız denetim şirketi arasında yazılı bir denetim sözleşmesi yapılır. Bu sözleşmede;
denetimin amacı, kapsamı, dönemi, görev alacak denetçiler ve unvanları, tarafların sorumlulukları gibi
denetimle ilgili bütün bilgiler yer alır. Bağımsız denetim sözleşmesinde taraflarca gerekli görüldüğü
durumlarda tebliğ hükümlerine uygun olarak değişiklikler yapılabilir.
Banka denetim şirketine, bütün belge ve bilgileri istediği zaman sunar. Banka yönetimi; denetçinin sır
konular da dahil olmak üzere bankanın bütün bilgilerine kolayca ulaşabilmesini sağlamak zorundadır.
Bunlara karşı denetim şirketi de bankaya, bütün yönleri ile yeterli seviyede denetlemek, hata ve hilelerin
düzeltilmesini önermek ve sonucunda da denetimle ilgili bir rapor yazmak zorundadır. Denetçi bu
işlemleri belli bir sistematik içinde yapar. Öncelikle bir denetim planı yapar ve bu planı detaylandırarak
uygulamaya koyar. Denetim planında kimlerin hangi sürelerde hangi hesapları denetleyeceği belirlenir.
Denetim planı uygulanmaya başlanır.
198
www.hedefaof.com
Bankaların bağımsız denetim süreci tebliğin 30. maddesine göre şöyledir;
•
Bankanın faaliyetleri ve finansal tabloları üzerinde önemlilik arzedecek ölçüde etkisi olabilecek
olay, işlem ve uygulamalara ilişkin gözlemlerde bulunulur, ilgili personel hakkında bilgi
toplanır, ilgili tüm belge ve dokümanlar incelenir.
•
Denetim riskini değerlendirmek üzere risk değerlendirme tekniklerinin uygulanması ve
önemlilik arzedecek seviyenin belirlenmesi amacıyla bankanın faaliyet sonuçları ile finansal
durumu analitik yöntemle incelenir.
•
Bankanın hesap ve kayıt düzeni hakkında bilgi edinilmesi, iç sistemlerinin değerlendirilmesi
amacıyla bankanın iş akışları, iç kontrol sistemi ve muhasebe sisteminin işleyişi gözlemlenir ve
bu hususlar ile ilgili bilgi toplanır.
•
Bağımsız denetçi, finansal tablolarda yer alan tutarların ve bunlarda meydana gelen hareketlerin
doğruluğunun araştırılmasında ne dereceye kadar güvenilir kontrol mekanizmalarının
oluşturulduğunu veya kontrol açısından hangi önemli eksikliklerin bulunduğunu belirleyerek iç
kontrol sisteminin ön değerlendirmesini yapar.
•
Muhasebe sisteminde üretilen kayıtlara ve hesap bakiyelerine ilişkin verilerin doğruluğunun,
geçerliliğinin ve eksik olup olmadığının değerlendirilmesi amacıyla dış kaynaklardan teyit alma,
yeniden hesaplama, kayıt sistemini yeniden izleme gibi detaylı testlerden ve özel analitik
incelemeden oluşan maddi doğrulama testleri uygulanır.
•
Bağımsız denetim görüşüne esas teşkil edecek yeterli ve uygun denetim kanıtının sağlanması
amacıyla şarta bağlı yükümlülükler ve bilançonun düzenlendiği tarihten sonra ortaya çıkan
hususlar gözden geçirilir, yapılan çalışmalar tamamlanarak finansal tabloların doğruluğu ve
gerçeği yansıtıp yansıtmadığı hakkında görüş oluşturulur.
Yukarıdaki bütün denetimler yeterli kanıt toplanarak yerine getirilir. Kanıt toplamada kullanılacak
tekniklere denetim teknikleri denir. Bankalarda uygulanacak denetim teknikleri;
Fiziki inceleme; belgelerin ve kayıtlarda gösterilen varlıkların fiilen var olması ve bankaya ait
olduğunun resmî belge ve kayıtlarla doğrulanması işlemidir.
Gözlem; belirli faaliyetlerin yürütülmesi sırasında bağımsız denetçinin hazır bulunmasını ifade eder.
Özellikleri itibarıyla uygulama aşamasında belirli tespitlerin yapılmasını gerekli kılan işlemlerde
güvenilir kanıtlar gözlem yoluyla elde edilir.
Doğrulama; bağımsız denetçinin belirlediği çerçevede, banka dışındaki bir kaynaktan bankanın yazılı
talebiyle bilgi istenmesi ve bu bilginin doğrudan bağımsız denetçiye iletilmesi işlemidir. Bankanın,
bağımsız denetçiden bazı kalemler ile ilgili olarak doğrulama yapmasını istememesi durumunda,
öncelikle böyle bir talep için geçerli bir nedenin olup olmadığı araştırılmalıdır. Talebin geçerli bir nedeni
olduğunun kabul edilmesi hâlinde, söz konusu kalemlerin doğrulanması ile ilgili alternatif kontroller
geliştirilebilir.
Bilgi toplama; bağımsız denetçinin, bankanın müfettişleri başta olmak üzere ilgililerden yazılı veya
sözlü bilgi alması işlemidir. Bu kapsamda, bağımsız denetçi bankanın yetkili ve ilgili mercileri ile yapmış
olduğu her türlü yazışmayı ve yetkili ve ilgili mercilerin hazırlamış olduğu her türlü raporu inceleyebilir.
Kayıt sistemini yeniden izleme; örneklemeler yoluyla kaynak belgeler seçilmesi ve bu belgelerden
hareketle muhasebe kayıtlarının doğruluğunun araştırılması işlemidir.
Yeniden hesaplama; yapılan kayıtların bağımsız denetçi tarafından doğrulanması işlemidir.
Özellikle, kredi ve mevduat faizlerinin, amortismanların ve karşılıkların örnekleme yöntemine göre
yeniden hesaplama işlemine tabi tutulmasıdır.
Belge incelemesi; faaliyetlere ve finansal tablolara ilişkin her türlü belgenin içeriğinin ve kayıtlara
uygunluğunun ayrıntılı şekilde incelenmesi işlemidir. Her bir muhasebe kaydının bir belgeye
dayandırılması esastır.
199
www.hedefaof.com
Analitik inceleme; finansal tablolar ile banka hakkında edinilen bilgilerin tutarlı olup olmadığının
değerlendirilmesinde, finansal tablolarda yer alan bilgi ve açıklamaların karşılaştırılması ve aralarındaki
ilişkilerin araştırılarak gözden geçirilmesidir.
Örnekleme; bir işlemler grubu veya hesap bakiyeleri içerisindeki kalemlerin bütünü hakkında bilgi
edinebilmek amacıyla söz konusu işlemlerin veya hesapların bir kısmına denetim tekniklerinin
uygulanmasıdır.
Teyit alma; doğrudan iletişim kurulması suretiyle üçüncü taraflardan bilgi edinilmesi sürecidir.
Teyitler, hesap bakiyeleri ve bileşenleri ile sınırlı değildir. Teyit alma tekniği uygulanırken, teyit
mektubunun gönderileceği kişiler belirlenir, teyit mektubu hazırlanır, gönderilir ve cevapları alınır.
Bu açıklanan denetim teknikleri kullanılarak bankanın aksayan yönleri tespit edilir. Bu tespitler
sonucunda gerekli görülen düzeltmeler yaptırılır ve bilgilerin güvenilirliği sağlanmış olur.
Denetçi yaptığı denetimle ilgili bütün belge ve bilgileri toplar. Bu belge ve bilgileri kaydettiği
kağıtlara çalışma kağıtları adı verilir. Çalışma kağıtları birleştirilerek çalışma dosyaları oluşturulur ve bu
çalışma dosyaları 10 yıl süreyle denetim şirketi tarafından saklanır. Çalışma kağıtları denetçi için güvence
teşkil eder. Çünkü denetçi yaptığı denetimler nedeni ile sınırsız olarak sorumludur.
Denetçi denetim sırasında tespit edilen aksaklıkların giderilmesini ister. Bu istediği düzeltmeler
yapılırsa zaten kamuoyuna doğru ve güvenilir finansal tablolar sunulmuş olacaktır. Ancak denetçinin
gerekli gördüğü düzeltmeler yapılmazsa; denetçinin yaptırım yetkisi yoktur. Suçun (hata veya hilenin)
yasal durumuna göre yaptırım başta BDDK olmak üzere yetkili kamu kuruluşları tarafından yapılır. Bu
tür bir sıkıntıyı denetçiler sadece ilgili kurumlara bildirirler.
Bağımsız denetçiler yukarıda açıklanmış olan denetim faaliyetlerinin sonucunu denetim raporuna
yazarlar. Bu raporunu başta bankanın yönetim kurulu olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlara sunar.
Bağımsız denetim raporunda; başlık, raporun sunulacağı kurum, banka hakkında bilgiler, denetimin
muhasebe ilke ve standartlarına göre yapıldığı, denetimle ilgili gerekli görülen açıklamalar ve görüş kısmı
yer alır.
Denetim şirketi ve denetim ekibi adına denetim şirketindeki en kıdemli denetçi olan “sorumlu ortak
baş denetçi” imza atar. Denetim şirketleri denetlediği bankalarla ilgili 4 farklı görüş bildirebilirler;
Olumlu Görüş; Sorumlu ortak başdenetçi kendisine bağlı bağımsız denetim ekibinin de görüşlerini
alarak,
•
Bağımsız denetim çalışmalarında genel denetim ilkelerine uyulmuş olması,
•
Bankanın finansal tablolarının, muhasebeye ilişkin düzenlemelere uygun bulunması,
•
Uygulanan muhasebe politikalarında uyumluluk olması,
•
Finansal tablolarda yer alan bilgilerin yeterli açıklıkta olması,
•
Finansal tabloları etkileyecek bir belirsizliğin bulunmaması,
•
Çalışmalarında herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmaması,
hâlinde olumlu görüş bildirir.
Şartlı Görüş; Sorumlu ortak başdenetçi kendisine bağlı bağımsız denetim ekibinin görüşlerini de
alarak, olumlu görüş vermesinin mümkün olmadığı ancak buna yol açan hususların etkisinin olumsuz
görüş bildirme ya da görüş bildirmemeye yol açacak kadar önemli olmaması durumunda şartlı görüş
bildirir. Şartlı görüş içeren raporda, görüşün dayanağını oluşturan aykırılıklara ilişkin sorumlu ortak
başdenetçi görüşlerine yer verilmesi şarttır. Şartlı görüş demek denetçinin sonuçlarını tam tespit
edemediği konulara kefil olmaması diğer konuların ise doğru olduğunu teyit etmesidir. Örneğin banka
aleyhine açılmış ve büyük tutarlı bir dava var ise denetçi davanın nasıl sonuçlanacağını bilemez. Bu
durumda denetçi davanın ayrıntılarını denetim raporunda açıklar ve bu dava dışındaki bankanın bütün
200
www.hedefaof.com
rakamları doğruyu yansıtmaktadır der. Böylece davanın ne olacağını bilemeyeceğini ancak bankanın
diğer rakamlarında herhangi bir sıkıntı olmadığı açıklamış olacaktır.
Olumsuz Görüş; BDDK tarafından yürürlüğe konulan muhasebeye ilişkin düzenlemelere
uyumsuzluklar, çok fazla ise ve denetim şirketinin istediği düzeltmeler yapılmıyorsa finansal tablolar
hatalı sunulacak demektir. Aynı zamanda şartlı görüşün de finansal tablolardaki yetersizliği ve yanlışlığı
uygun olarak açıklamadığı sonucuna ulaşılırsa, sorumlu ortak başdenetçi kendisine bağlı bağımsız
denetim ekibinin görüşlerini de alarak olumsuz görüş bildirir. Olumsuz görüş içeren raporda, olumsuz
görüşe yol açan nedenler ile bunların finansal tablolar üzerindeki etkilerine ilişkin bağımsız denetçi
görüşlerine yer verilir. Yani olumsuz görüş demek bankanın finansal tablolarında büyük yanlışlar vardır
ve banka yönetimi de bu yanlışları istenmesine rağmen düzeltmemiştir demektir.
Görüş Bildirmekten Kaçınma; Bağımsız denetim çalışmalarında karşılaşılan belirsizlik ve
sınırlamaların, bağımsız denetçinin olumlu, şartlı ya da olumsuz herhangi bir görüş belirtmesini
engelleyecek derecede önemli olması, finansal tablolarda yer alan önemli bir kalem hakkında yeterince
kanıt toplanamaması, etkin olmayan bir muhasebe ve iç kontrol sisteminin bulunması durumunda,
sorumlu ortak başdenetçi ekibinin görüşlerini de görüş bildirmekten kaçınabilir. Görüş bildirmekten
kaçınma durumunda düzenlenecek raporda, kaçınmaya yol açan nedenlere ilişkin bağımsız denetçi
görüşlerine yer verilmesi şarttır. Görüş bildirmekten kaçınmanın nedeni bankanın doğrudan yada dolaylı
olarak denetim yapılmasını engellemesidir. Denetçilerde denetleyemedikleri bir işletme hakkında olumlu
veya olumsuz bir görüş belirtemezler. Bu durumda “olumlu veya olumsuz herhangi bir görüşe
ulaşılamamıştır” ifadesi yazılarak herhangi bir görüş belirtilmez.
Bağımsız denetim raporunda olumsuzluklar varsa devletin yetkili kurumları gerekli tedbirleri alırlar.
Bu tedbirler temelde BDDK tarafından alınır. BDDK’nın da yetkileri dışındaki konular varsa, özellikle
vergi konuları; bu durumda da Maliye Bakanlığı devreye girer.
Bankaların BDDK Gözetimi
Bankalar yukarıdaki konularımızın birçok yerinde de açıklandığı gibi BDDK’nın gözetimi altındadırlar.
Diğer bir ifade ile bankalar, BDDK’nın bütün düzenlemelerine uymak zorundadırlar. BDDK bankaların,
Bankacılık Kanunu ve BDDK tarafından yayınlanmış olan tebliğ ve yönetmeliklere uyup uymadıklarını
denetler. Bankacılık Kanun’un 65. maddesinde bankaların ve faaliyetlerinin BDDK’nın denetim ve
gözetimine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.
BDDK’nın denetim yetkisinin kapsamı Bankacılık Kanunu’nun 95. maddesinde açıklanmıştır. Bu
maddeye göre; bankaların her türlü işlemlerinin gözetimi ve yerinde denetimi BDDK’nın yetkisi
altındadır. Aynı zamanda bankaların risk yapısı, iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri ile
varlıkları, alacakları, özkaynakları, borçları, kâr ve zarar hesapları, yükümlülükleri ve taahhütleri
arasındaki ilgi ve dengelerin ve bankaların kurumsal yönetim ilkelerine uyum seviyesinin gözetimi,
analizi ve ölçümü BDDK tarafından yapılır.
BDDK tarafından gerçekleştirilen denetimler sırasında talep edilmesi hâlinde, bankalar tarafından iç
kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinde çalışanların görevlendirilmesi dâhil olmak üzere her
türlü desteğin sağlanması da kanuna göre zorunludur. Çünkü bankalar bütün belge ve defterlerini belli
düzen içinde saklamak ve BDDK ya da diğer kurum ve kuruluşlar tarafından denetlendikleri zaman ibraz
etmek zorundadırlar.
Bankaların BDDK tarafından denetiminde dikkate alınan hususlar sadece muhasebe kuralları değildir.
BDDK bankaların bütün işlemlerinin bankacılıkla ilgili mevzuata uygunluğunu denetler. Bu nedenle
BDDK’nın yaptığı denetim muhasebe denetimi (bağımsız dış denetim) değil uygunluk denetimidir.
BDDK bankaların denetimini “yeminli murakıp” adı altında işe aldığı ve bankacılık konularında
eğittiği alanında uzman personeli ile yapmaktadır. Yeminli murakıplar bankalarda belli sürelerde yerinde
denetim (fiilen bankada çalışarak) ve ayrıca belgeleri üzerinden denetim de yapmaktadırlar.
BDDK’nın yaptığı denetim faaliyetlerinin temeli bağımsız dış denetimde olduğu gibidir. Temel hedef
hata ve hilelerin tespit edilerek yok edilmesidir. Kullanılan denetim teknikleri ve denetim sonucunda bir
201
www.hedefaof.com
denetim raporu düzenlenmesi süreci de bağımsız dış denetimle benzerlik göstermektedir. Ancak temel
fark, BDDK denetiminde bankanın sadece finansal olaylarının değil bütün faaliyetlerinin denetlenmesidir.
Bağımsız dış denetçi ise sadece muhasebe denetimi yapar ve finansal tablolara gelen rakamların
doğruluğunun tespitini yapar. Bankaların belli koşulları sağlaması hâlinde belli faaliyetleri yapmasına izin
verilmektedir. Bankalar her bir faaliyet için BDDK’dan izin almalı ve yetkilerini aşmamalıdır. Örneğin
menkul kıymet alım-satım yetkisi olmayan bir banka bu işlemi yapıyorsa, bu durum BDDK tarafından
denetlenir ve gerekli koşulları sağlayıncaya kadar bankanın bu faaliyeti yapması engellenir. Bağımsız dış
denetçi ise faaliyeti yapıp yapmamasını değil de sadece muhasebe kayıtlarını inceler.
Diğer önemli bir fark da bağımsız dış denetçinin herhangi bir önlem alma veya yaptırım uygulama
yetkisi yoktur. Bankada hata ve hileler var ve denetçinin önerisine rağmen banka bu hata ve hileleri
düzeltmiyorsa; bağımsız denetçi bu durumu sadece raporuna yansıtır ve ilgili mercilere bildirir. BDDK
denetiminde kurallara uyulmadığı anlaşılan bankalarda birtakım önlemler alınır ve bankaların bu
önlemlere uyması zorunluluktur.
Bankacılık Kanunu’nun 67. maddesine göre bankaların denetimi sonucunda;
•
Aktiflerinin vade itibarıyla borçlarını karşılayamama tehlikesiyle karşı karşıya gelmesi,
•
Gelir ve giderleri arasındaki dengelerin bozulması nedeniyle kârlılığın, faaliyetleri sorunsuz bir
şekilde yürütecek yeterlilikte olmaması,
•
Özkaynaklarının sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemelere göre yetersiz olması veya bu
durumun gerçekleşmek üzere bulunması,
•
Aktif kalitesinin malî bünyeyi zayıflatabilecek şekilde bozulması,
•
Kanun’a ve ilgili düzenlemelere veya BDDK kararlarına aykırı nitelikte karar, işlem ve
uygulamalarının bulunması,
•
İç denetim, iç kontrol ve risk yönetim sistemlerini kurmaması veya bu sistemleri etkin ve yeterli
bir şekilde isletmemesi veya denetimi engelleyici herhangi bir hususun bulunması,
•
Yönetiminin basiretsizliği nedeniyle bu Kanun ve ilgili mevzuat ile tanımlanmış risklerin önemli
ölçüde artması veya malî bünyeyi zayıflatabilecek şekilde yoğunlaşması,
hâllerinden herhangi birinin tespit edilmesi durumunda, BDDK tarafından acilen kanunda belirlenmiş
tedbirler alınır.
Düzeltici Önlemler
Bankaların likit varlıklarının ve gelirlerin azalması durumunda; bankanın özkaynağının artırılması, kâr
dağıtımının geçici bir süreyle durdurulması, aktiflerin elden çıkarılması suretiyle likidite temin edilmesi,
yeni yatırımların sınırlandırılması veya durdurulması, ücret ve diğer ödemelerin sınırlandırılması, uzun
vadeli yatırımların durdurulmasını banka yönetiminden ister.
BDDK; mevzuata ve muhasebe kurallarına aykırılıklar tespit ettiğinde; bu aykırılıkların giderilmesi,
kredi politikasının gözden geçirilerek riskli işlemlerin durdurulması, maruz kalınan vade, kur veya faiz
riskinin azaltılması için gerekli önlemlerin alınmasını bankanın yönetim kurulundan ister.
İyileştirici Önlemler
Bankalarda düzeltici önlemlerin alınmaması veya alınan önlemlere rağmen sorunların giderilememesi
hâlinde BDDK;
Bankanın borç ödeme gücünün zayıflaması veya gelirlerinin azalması durumunda, malî bünyenin
düzeltilmesi, sermaye yeterliliği veya likidite düzeylerinden birinin ya da her ikisinin yükseltilmesi,
uygun bir süre vererek uzun vadeli veya duran varlıkların elden çıkarılması, işletme ve yönetim
giderlerinde kısıntıya gidilmesini,
202
www.hedefaof.com
Mevzuata ve muhasebe kurallarına aykırılıkların olması, risklerin artması ile ilgili yönetim kurulu
üyelerinin sorumluluğu bulunması hâlinde genel kurulun en kısa sürede olağanüstü toplantıya çağrılarak
yönetim kurulu üyelerinden bir veya birkaçının veya tamamının değiştirilmesi veya üye sayısını artırarak
üye atanması veya karar ve işlemlerde sorumluluğu bulunan mensuplarının görevden alınmasını banka
yönetim kurulundan ister.
Kısıtlayıcı Önlemler
Bankaların düzeltici ve önleyici önlemleri almaması veya alınan önlemlere rağmen sorunların
giderilememesi durumunda BDDK bankalardan;
•
Faaliyetlerini, yurt içi veya yurt dışı şubelerinin çalışmasını kısıtlaması veya geçici olarak
durdurması,
•
Kaynakların toplanması ve kullandırılmasına ilişkin olarak faiz oranı ve vade kısıtlamaları da
dâhil olmak üzere, her türlü sınırlama ve kısıtlama getirmesi,
•
Yönetim kurulu da dâhil olmak üzere genel müdür, genel müdür yardımcıları, ilgili birim ve
şube yöneticilerinin bir kısmını veya tamamını görevden alması,
•
Zarar doğurduğu tespit edilen faaliyetlerinin sınırlandırılması veya durdurulması, verimi düşük
veya verimsiz varlıklarının elden çıkarılması,
•
Özkaynakların artırılmasını sağlamak amacıyla uygun görülecek yeni hissedarlar bulunması
ve benzeri tedbirlerin alınmasını ve uygulanmasını ister.
BDDK’nın yukarıda açıklanan uyarı ve önlemlerine uyulmaması durumlarında Kanun’da belirtilmiş
olan yüklü para cezaları ve hapis cezaları uygulanmaktadır.
BDDK sadece bankaların bireysel denetimini değil, bütün sektörün gözetimini de yapmaktadır. Finans
sektörünün sağlıklı işlemesi, haksız rekabetin önlenmesi, yurtdışında olan yeniliklerin ülkemize transferi
gibi birçok gözetim görevini de yerine getirmektedir.
Bankalar hangi tür denetimlere tabidirler ve denetimler kimler
tarafından yapılır?
Bankaların Vergi Denetimi
Bankalar diğer bütün işletmeler gibi vergi mükellefi olarak Maliye Bakanlığı’nın denetimi altındadırlar.
Vergi denetimi “vergi müfettişleri tarafından yapılır. Yapılan denetime “kamu denetimi denir. Vergi
müfettişlerinin temel amacı vergi kaçırılıp kaçırılmadığıdır. Vergi mükellefleri bankaların vergi
yasalarına uygun belge ve kayıt düzeninin olup olmadığına bakarlar. Hata veya hile tespit ederlerse
devletin kaybı olan vergi, gecikme zamları ile bankadan tahsil edilir. Bankaya ve yetkililerine kanunlarda
belirtilmiş cezalar ve diğer yaptırımlar da uygulanır.
203
www.hedefaof.com
Özet
alır. Vergi yasalarına uygunluk araştırılıyorsa
kamu denetimi yapılmış olur. Faaliyet
denetimi; işletme dışındaki uzman kişilerce
yapılan, işletme yönetiminin başarısını ortaya
çıkarmaya yönelik geniş kapsamlı bir denetim
türüdür.
Son
yıllarda,
işletmelerin
ve
sermaye
piyasalarının hızla gelişmesi, şirket iflaslarının ve
ülke krizlerinin de artmasına neden olmuştur.
Krizlerinin birçoğunun merkezinde ise finans
krizi ve bankalar yer almaktadır.
Bankalar çok yoğun ve büyük tutarlarda işlemler
yaptıkları için risk çok daha büyüktür. Bu
nedenle bankaların denetiminin çok iyi bir
şekilde yapılması gerekmektedir.
Bankalar yoğun faaliyetleri nedeniyle birçok hata
ve hile ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu hata
ve hileler nedeni ile finansal tablolardaki
rakamların yanlış olması durumuna yapısal risk
adı verilmektedir. Bu riski yok etmek için
bankalarda, herkesin yetki ve sorumluluklarını
belirleyecek, kayıt ve belge düzeni oluşturacak
bir iç kontrol sistemi kurulur. Bankalarda iç
kontrol
sisteminin
iyi
kurulmaması,
işletilememesi veya hileli işlemler sonucunda
finansal tablolarda yanlışlık olması ihtimali varsa
buna da kontrol riski denir. İşte bu riski de yok
etmek için bankalarda bağımsız dış denetim
yapılır. Bağımsız denetime rağmen finansal
tablolarda hatalar varsa buna da tespit edememe
riski denir.
Bankaların denetimi temel olarak üç aşamada
gerçekleşir. Bunlardan birincisi, müfettişleri ile
yaptığı iç denetimdir. İkincisi, bağımsız dış
denetçiler tarafından yapılan bağımsız dış
denetimdir (muhasebe denetimidir). Üçüncü ve
sonuncusu ise BDDK tarafından yapılan
denetimdir (gözetimdir). Literatürde ise; denetim
denilince ilk akla gelen bağımsız dış denetimdir
(muhasebe denetimidir).
Denetim; iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili
iddiaların önceden saptanmış ölçülere uygunluk
derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara
bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve
bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreçtir.
Denetimin temel amacı; işletmenin finansal
tablolarındaki
bilgilerinin
güvenilirliğini
sağlamaktır.
Bağımsız dış denetçiler denetim faaliyetleri
sonucunda bir denetim raporu yazarlar ve bu
raporlarını banka yönetimi ile BDDK’ya iletirler.
Denetim raporunun sonucunda dört farklı
görüşten biri yer alır. Olumlu görüş; finansal
tabloların doğruyu yansıttığını ifade eder. Şartlı
görüş; sonucu tam belirlenemeyen birkaç işlem
dışında genel olarak tablolarının doğruyu
yansıttığının onayıdır. Olumsuz görüş; denetim
sonucunda finansal tablolarda önemli yanlışların
olduğunu ifade eder. Görüş bildirmekten
kaçınma; denetçi bankanın engellemeleri
nedeniyle bir görüşe ulaşacak kadar denetim
kanıtı toplayamazsa; raporunda olumlu yada
olumsuz bir görüş bildiremez.
Denetimle karıştırılan kavramlar da vardır.
Kontrol: Bir şeyin doğruluğunu, kayıt ve/veya
belgeler aracılığıyla incelemek ve araştırmaktır.
Teftiş: Bir şeyin aslını, doğrusunu veya işlerin iyi
yürütülüp yürütülmediğini anlamak için yapılan
inceleme olarak tanımlanabilir. Revizyon:
Gözden geçirmek, tekrar incelemek anlamına
gelmektedir. Revizyon diğer kavramların
tamamının ortak alanıdır.
Denetim genel anlamda, muhasebe denetimi
(finansal tablolar denetimi = bağımsız dış
denetim), uygunluk denetimi ve faaliyet denetimi
olarak üçe ayrılmaktadır.
Bankalarda denetim faaliyetlerinin yürütülmesi
sağlamak; gerekli düzeltme ve iyileştirmeleri
yönetim kurulu adına yerine getirmekle sorumlu
olan bir denetim komitesi kurulmalıdır. Denetim
komitesi yönetim kurulu üyelerinden oluşur ve
bankanın denetim faaliyetleri ile ilgilenir.
Muhasebe denetimi; Finansal tabloların genel
kabul görmüş muhasebe ilke ve standartlarına
uygunluğunun ve bir bütün olarak gerçeği
yansıtıp yansıtmadığının denetimidir. Uygunluk
denetimi; işletmenin belirlediği kurallara uyulup
uyulmadığının tespitidir. Uygunluk denetimi,
işletmenin belirlediği kurallara uygunluğun
araştırılması ise iç denetim adını alır. Şayet
bankacılıkla ilgili yasa ve tebliğlere uygunluk
araştırılıyorsa; BDDK denetimi ve gözetimi adını
Son olarak bankalar yukarıdaki denetimler
dışında vergi denetimi gibi farklı denetimlere de
tabidir. Bankaların düzenli bir şekilde denetimi
hem banka hem de ülke ekonomisi için çok
önemli bir konudur. Denetim uzman kişiler
tarafından ve ciddiye alınarak yapılmalıdır.
204
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi denetimin tanımıdır?
5. Aşağıdakilerden hangisi genel anlamda bir
denetçi türüdür?
a. Bir şirketin yöneticileri, ortakları yada genel
kurulu tarafından incelenmesidir
b. Kamu kuruluşlarının devlet denetçileri
tarafından incelenmesi ve raporlanmasıdır
c. İşletmelerin incelenmesi ve hileli veya hatalı
işlemlerin açığa çıkmasını engellemek için
düzeltmelerin yapılmasıdır
d. Kamu denetçileri tarafından kamu ve özel
kuruluşların denetlenmesidir
e. Mali olaylarla ilgili raporların önceden
saptanmış
ölçütlere
uygunluğunun
araştırılması ve raporlanmasıdır
2. Aşağıdakilerden hangisi kontrolün tanımını
verir?
a.
Muhasebe denetçisi
b.
İşletme denetçisi
c.
İç denetçi
d.
Finansal tablo denetçisi
e.
Muhasebe kontrolörü
6. Bağımsız dış denetimin temel amacı
aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir?
a. Mali tabloların güvenirliğinin belirlenmesi
b. İşletmenin geleceğini güvence altına almak
c. İşletmelerde yetki hatalarının
gerekli önlemlerin alınması
a. İşlemlerdeki hata veya hilelerin ortaya
çıkmasını engellemektir.
b. Bir işlemin işletmenin belirlediği kurallara
uygunluğunu araştırmaktır.
c. Bağımsız dış denetçiler tarafından mali
olayların kontrol edilmesidir.
d. Kamu denetçilerinin yaptığı dış denetimdir.
e. Mali olaylarla ilgili raporların önceden
saptanmış
ölçütlere
uygunluğunun
araştırılması ve raporlanmasıdır.
3. Aşağıdakilerden hangisi denetim tanımının
unsurları içinde yer almaz?
e. Hata ve hilelerin ortaya çıkmadan yok
edilmesi
7. İşletmenin mali tablolarının genel kabul
görmüş muhasebe ilke ve standartlarına uygun
olarak
düzenlenip
düzenlenmediğinin
araştırılarak
raporlandığı
denetim
türü
aşağıdakilerden hangisidir?
a. Faaliyet denetimi
b. Vergi denetimi
b. İktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddialar
c. Muhasebe denetimi
c. Önceden saptanmış ölçütler
d. Kamu denetimi
d. Sonuçları ilgi duyanlara bildirme
kanıt
toplama
e. Uygunluk denetimi
ve
kanıtları
8. Aşağıdakilerden hangisi bankaların bağımsız
dış denetiminde kullanılabilecek denetim
tekniklerinden (kanıt toplama tekniklerinden)
birisi değildir?
4. Denetim ve kontrolün temel farklarından biri
aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir?
a. Kontrolü YMM’ler ve kamu denetçileri,
denetimi ise dış denetçiler yapar.
a. Fiziki inceleme
b. Kontrol kamu kuruluşlarında, denetim özel
şirketlerde uygulanır.
c. Bilgi toplama
c. Kontrolde sadece mali tablolar
alınırken, denetimde kanıt toplanır.
b. Belge incelemesi
d. Analitik inceleme
dikkate
e. Evrak sıralama
d. Kontrolü işletme personeli sürekli bir biçimde
yapar, denetim ise belli dönemlerde
yoğunlaşır ve dış denetçiler tarafından yapılır.
e. Kontrol
işletme
yöneticisi
tarafından
uygulanır, denetimde ise yöneticiye yardımcı
kişiler de görev alabilir.
205
www.hedefaof.com
ve
d. İşletmenin geçmişi hakkında bilgiler sunmak
a. Denetimde görev alacak kişilerin sayısı ve
niteliği
e. Tarafsızca
değerleme
tespiti
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
9. Bankaların tabi oldukları temel denetim türleri
aşağıdakilerden
hangisinde
doğru
olarak
verilmiştir?
1. e Yanıtınız yanlış ise “Denetim” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
a. Kamu denetimi-hukuk denetimi-özel denetim
b. İç denetim-bağımsız
denetimi (gözetimi)
dış
denetim-BDDK
2. b Yanıtınız yanlış ise “Denetim Benzeri
Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
c. Faaliyet denetimi-Maliye Bakanlığı denetimi
d. Sınırlı denetim-faaliyet
denetimi
denetimi-işletme
e. BDDK
denetimi-Borsa
denetimi
denetimi-piyasa
3. a Yanıtınız yanlış ise “Denetim” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Denetim Benzeri
Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. Aşağıdakilerden hangisi bankaların bağımsız
dış denetiminde, bağımsız dış denetçilerin
bildireceği görüş türlerinden birisi değildir?
5. c Yanıtınız yanlış ise “Denetçi Türleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
a. Olumlu görüş
6. a Yanıtınız yanlış ise “Denetim Türleri ve
Denetim” başlıklı konuları yeniden gözden
geçiriniz.
b. Şartlı görüş
7. c Yanıtınız yanlış ise “Denetim Türleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
c. Olumsuz görüş
d. Sorunlu görüş
8. e Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Bağımsız
Dış Denetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
e. Görüş bildirmekten kaçınma
9. b Yanıtınız yanlış ise “Bankalarda İç Denetim
ve Bankalarda Dış Denetim” başlıklı konuları
yeniden gözden geçiriniz.
10. d Yanıtınız
yanlış ise
“Bankaların
Bağımsız Dış Denetimi” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
206
www.hedefaof.com
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 1
AKTUĞLU, M. Ali (1996). Denetleme ve
Revizyon, İzmir, Fakülteler Kitabevi Barış
Yayınları, 3. Baskı.
Denetim; iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili
iddiaların önceden saptanmış ölçülere uygunluk
derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara
bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve
bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreçtir.
BOZKURT; Nejat (2000). Muhasebe Denetimi,
İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım AŞ, 3.
Baskı.
Kontrol; Bir şeyin doğruluğunu, kayıt ve/veya
belgeler aracılığıyla incelemek ve araştırmaktır.
GRAY, AIain, MANSON, Stuart (2000). The
Audit Process: Principles, Practice & Cases,
London, Thomson Learning, Second Edition.
Denetim bağımsız dış denetçiler tarafından
yapılır, kontrol ise iç denetçiler tarafından yapılır.
GÜRBÜZ, Hasan (1995). Muhasebe Denetimi,
İstanbul, Bilim Teknik yayınevi, 4. Baskı.
Denetimde muhasebe ilke ve standartlarına
uygunluk araştırılırken, kontrolde işletmenin
belirlediği kurallara uygunluk araştırılır.
GÜREDİN, Ersin (2007). Denetim ve Güvence
Hizmetleri, Arıkan Yayınları, 11. Baskı.
KARAPINAR, Aydın ve diğerleri (2006).
SMMM Staja Başlama Sınavlarına Hazırlık,
Ankara, Gazi Kitabevi.
Sıra Sizde 2
Uygunluk denetimi; devletin veya işletmenin
belirlediği kurallara uyulup uyulmadığının
tespitidir. İşletmenin belirlediği kurallara
uygunluğu iç denetçiler tespit ederl ve yaptıkları
denetime iç denetim denir. Devletin koyduğu
kurallara
uygunluğu
ise
devletin
ilgili
kurumlarındaki müfettişler denetlerler ve
yaptıkları denetime kamu denetimi denir.
KAVAL, Hasan (2005). Uluslararası Muhasebe
Standartları
Uygulama
Örnekleri
ile
Muhasebe Denetimi, Ankara, Akademik
Denetim, Gazi Kitabevi, 2. Baskı.
Sıra Sizde 3
KONRATH, Larry F. (2002). Auditing: A Risk
Analysis
Approach,
Canada,
Thomson
Learning, South Western, Fifth Edition.
KAVAL, Hasan (2000). Bankalarda Risk
Yönetimi, Ankara, Yaklaşım Yayınları.
KEPEKÇİ, Celal (2004). Bağımsız Denetim,
İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 5. Baskı.
BDDK’nın temel amacı, finansal piyasalarda
güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin
etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin
hak ve menfaatlerinin korunmasıdır.
ÖZGÜN, Zekai (2001). “Bankacılıkta Risk
Yönetimi ve Denetim”, Marmara Üniversitesi
Bankacılık ve Sigorta Enstitüsü Bankacılık
Bölümü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul, s.47
BDDK’nın görevleri ise; bankacılık faaliyetlerini
düzenlemek, banka ve benzeri kurumların
kuruluşuna ve işleyişine müsaade etmek ve
sonrasında da faaliyetlerini denetlemektir.
SELİMOĞLU, Seval K., ve başk. (2008).
Muhasebe Denetimi, Ankara, Gazi Kitabevi.
Sıra Sizde 4
STETTLER, Howard F. (1982). Auditing
Principles, A System Based Approach, New
Jersey, Prentice-Hall Inc.
Bankalar öncelikle iç denetime tabidirler ve iç
denetimi bankaların müfettişleri tarafından
yapılır.
YURTSEVER,
Gündoğan
(2008).
Bankacılığımızda İç Kontrol, Türkiye Bankalar
Birliği Yayınları.
Bankalar ayrıca alanında uzman ve yasal yetki
belgesi olan bağımsız dış denetçiler tarafından
yapılmak üzere bağımsız dış denetime tabidirler.
http://www.bddk.org.tr
http://www.bddk.org.tr, 5411 Sayılı Bankacılık
Kanunu.
Bankalar, Bankacılık Kanunu’ndan hareketle
BDDK’nın denetimi ve gözetimi altındadırlar.
BDDK’da denetimini yeminli murakıpları aracığı
ile yapmaktadır.
http://www.bddk.org.tr,
Bankaların
Sistemleri Hakkında Yönetmelik.
http://www.bddk.org.tr, Bankalarda Bağımsız
Denetim
Gerçekleştirecek
Kuruluşların
Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında
Yönetmelik.
Son olarak da bankalar vergi denetimine (kamu
denetimine) tabidirler ve bu denetim vergi
müfettişleri tarafından yapılmaktadır.
207
www.hedefaof.com
İç
8
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Uluslararası bankacılık ve uluslararası bankacılığa neden olan faktörleri tanımlayabilecek,
Bankaların uluslarası finans merkezlerine girme şekillerini sıralayabilecek,
Uluslararası bankaların müşterilerine sunduğu hizmetleri kavrayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Temsilcilik
Arbitraj
Acenta
Swap
Şube
Forward
Muhabir Banka
Akreditif
Konsorsiyum
Sendikasyon Kredisi
İçindekiler
Giriş
Uluslararası Bankacılık
Uluslararası Bankacılığa Neden Olan Faktörler
Uluslarararası Bankacılık Kuruluş Yeri Seçiminde Etkili Olan Faktörler
Bankaların Uluslararası Piyasalara Girme Biçimleri
Uluslararası Bankacılık Hizmetleri
208
www.hedefaof.com
Uluslararası Bankacılık
GİRİŞ
Küreselleşme ile birlikte dünyada dış ticaret hacmi genişlemiş, diğer yandan finansal serbestleşme
uluslararası sermaye hareketlerinin hızlı bir şekilde artmasına neden olmuştur. Tüm bu gelişmeler
uluslararası bankacılık faaliyetlerinin de hızlı bir biçimde gelişmesine neden olmuştur.
Dış ticaret hacminin artması sonucu, ihracat ve ithalat işlemlerinde firmaların taleplerini karşılamak
amacıyla bankalar dış ticarete yönelik hizmetlerin çeşitliliğini artırmıştır. Diğer yandan finansal
serbestleşme sonucu uluslararası sermaye hareketleri hız kazanmış, dünya üzerinde fonlar hızlı bir şekilde
yer değiştirme imkânına kavuşmuştur.
Uluslararası bankacılığın gelişimine neden olan unsurlardan bir diğeri de iletişim teknolojisindeki
gelişmelerdir. İletişim imkânlarının artması, bankaların sadece yerel değil ülkelerarası finansal işlemleri
yapma ve hizmet vermesine yol açmaktadır.
Bu bölümde, uluslararası bankacılığa neden olan faktörler, uluslararası bankaların kuruluş yeri
seçimine etki eden faktörler, bankaların uluslararası piyasalara giriş yöntemleri, uluslararası bankacılıkta
verilen hizmetler üzerinde durulacaktır.
ULUSLARARASI BANKACILIK
“Uluslararası banka”, dünya çapında faaliyet gösteren ancak sürdürmekte olduğu faaliyeti sıradan ticaret
bankacılığı (ticari bankacılık) ile sınırlı bırakmayıp, tacir bankacılık, finansal kiralama (leasing),
factoring, forfaiting ve danışmanlık gibi aktivitelerin yanı sıra yeni finansal tekniklerin tamamını
müşterilerine sunan banka olarak tanımlanabilir.
Uluslararası bankaların temel özellikleri şunlardır:
•
Uluslararası bankalar, New York, Londra, Frankfurt gibi finans merkezlerinin hemen hepsinde
faaliyet gösterirler.
•
Müşterileri sadece belli büyüklüğün üzerindeki firmalar olup, gerçekleştirilen işlemler az sayıda
ancak yüksek tutarlı işlemdir.
•
Yüksek ücretlerle, çok dil bilen ve belli üniversitelerden mezun yüksek nitelikli personel
istihdam ederler.
•
Farklı dövizler üzerinden işlem gerçekleştirirler. Örneğin bankanın Londra’daki birimi Sterlin
üzerinden, New York’taki birimi Dolar üzerinden, Tokyo’daki birimi Yen üzerinden,
Frankfurt’taki birimi Euro üzerinden işlem yapar.
•
Bağlı kuruluşları yoluyla reel sektörde de varlık gösterirler. Örneğin; petrol, bakır, alüminyum
gibi stratejik emtiaların uluslararası ticaretinde etkiye sahiptirler.
•
Swap, opsiyon, forward gibi türev araçlar ve diğer finansal teknikleri etkin bir şekilde
kullanırlar.
•
Birleşme ve satın alma faaliyetlerine aracı ve danışman olarak katılırlar.
209
www.hedefaof.com
Uluslararası bankaların, belli başlı finans merkezlerinin hepsinde
şubeleri bulunur. Üstün niteliğe sahip personel çalıştıran uluslararası bankalar, döviz
piyasası işlemlerinin büyük bölümünü gerçekleştirmektedirler.
ULUSLARARASI BANKACILIĞA NEDEN OLAN FAKTÖRLER
Uluslararası bankacılığa neden olan faktörlerin başında dış ticaretin gelişmesi, interbank para piyasaları
ve yurtdışı para piyasalarının gelişimi, iletişim teknolojisindeki gelişmeler, vergileme politikaları ve
konjonktürel durumlar yer almaktadır.
Uluslararası Ticaret Hacminin Genişlemesi
İkinci dünya savaşı sonrasında Avrupa ülkelerinde ekonominin yeniden inşa sürecinin başlaması ile
tarımsal ve endüstriyel üretim miktarı artmış ve dış ticarette artış olmuştur. Dünya ticaretinde yaşanan bu
gelişme, ihracatın finansmanı konusunda uluslararası bankacılığın önem kazanmasını etkileyen başlıca
faktörlerden biri olmuştur. Her ne kadar tarihi gelişim içinde uluslararası bankacılık faaliyetleri ile dış
ticaret arasında bir paralellik söz konusu olsa da, günümüzde uluslararası fon transferinin küçük bir
bölümü ticaretle ilişkilidir. Günümüzde uluslararası fon hareketlerinin büyük bölümünü spekülatif amaçlı
fon hareketleri oluşturmaktadır.
İnterbank Para Piyasası
Bir banka topladığı fonların tamamını kredi olarak satamaz ise kasasında fazlalık fon oluşacaktır. Diğer
yandan başka bir banka topladığı fonlardan daha fazla kredi kullandırması hâlinde, bu bankanın fon açığı
bulunmaktadır. İnterbank para piyasası fon açığı olan bankalar ile fon fazlası olan bankaların fon
alışverişinde bulunduğu piyasadır. İnterbank para piyasası aynı merkezdeki bankaların dışında yabancı
ülkelerdeki bankalara da açıktır ve esas itibariyle uluslararası bir nitelik taşımaktadır.
Yurtdışı Para Piyasalarının Gelişimi
1960’lı yıllarda euro piyasaların gelişmesi, Londra, New York, Hong Kong, Singapur gibi uluslararası
finans merkezlerinin gelişmesine neden olmuştur. Euro-kredi piyasası 1970’lerden sonra nakit kredi ve
tahvil ihracında uluslararası bankaların oluşturduğu konsorsiyumlara sahne olmuştur. Bankalar yüksek
tutarlı kredileri karşılayabilmek ve riski dağıtmak için konsorsiyumlar oluşturmuştur. Piyasa genişledikçe
toptancı bankacılık ağırlık kazanmış, milyar dolarlarla ifade edilen “jumbo kredi” organizasyonları
yaygınlaşmıştır.
İletişim Teknolojisindeki Gelişim
Bilgisayar ve haberleşme sistemlerindeki teknolojik ilerlemeler sonucu fon transferi elektronik ortamda
ve hızlı şekilde gerçekleşebilir hâle gelmiştir. 1970’lerin başında finansal konularda bankalararası
haberleşmeyi sağlayan SWIFT adı verilen dünya çapında bir organizasyon kurulmuştur. SWIFT
sayesinde üye bankalar arasında çok hızlı bir şekilde fon transferi gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca,
ATM ve banka ile işletmeler arasında terminaller vasıtasıyla mal bedellerinin ödenmesini sağlayan POS
uygulamaları önemli gelişmelerdir.
Vergi Politikaları
Gelişmiş ülkelerdeki yüksek vergi politikaları bankaları alternatif yatırım alanları aramaya itmiştir.
Uluslararası finans sektörü, euro-para piyasalarının gelişimine paralel olarak 1960’lı yılların başlarından
itibaren offshore piyasaların gelişmesine sahne olmuştur. Bu merkezlerdeki şirketler ve bankalar her türlü
kontrolden uzak ve vergi avantajlarıyla çalışarak uluslararası rekabette önemli avantaj elde etmişlerdir.
Konjonktürel Nedenler
1970’li yıllarda gelişmiş ülkelerde meydana gelen ekonomik daralma sonucu ilgili ülkelerdeki firmaların
fon taleplerinde daralma meydana gelmiştir. Bu nedenle ilgili ülkelerde yer alan bankalar fazlalık
fonlarını pazarlamak için yurt dışı faaliyetlere daha fazla ağırlık vermek zorunda kalmışlardır.
210
www.hedefaof.com
Uluslararası bankacılığa neden olan faktörler nelerdir?
ULUSLARARASI BANKACILIK KURULUŞ YERİ SEÇİMİNDE
ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER
Uluslararası bankalar, yurtdışı piyasalarda örgütlenme kararı vermeden önce, ilgili piyasaların durumunu
çeşitli açılardan ele almaktadırlar. Yurt dışında örgütlenmede kuruluş yerinin tespitinde banka
yöneticilerinin hedefleri ve çeşitli finans merkezlerinin karşılaştırmalı üstünlükleri etkili olmaktadır. Bir
finans merkezinin yabancı bankalar açısından seçimini etkileyen unsurlar; vergi düzenlemeleri, ekonomik
potansiyel, refinansman olanakları, politik istikrar, rekabet durumu, para kredi politikaları ve altyapıdır.
Vergi Düzenlemeleri
Kuruluş yeri seçimini etkileyen önemli bir faktör vergi sistemidir. Vergi yasa ve düzenlemelerinin kısa
aralıklarla değişmesi ve karmaşık olması, zaman kaybına ve nitelikli eleman istihdamını gerektirmektedir.
Vergilendirme ile ilgili ülkeler arasında çifte vergi ödenmesini önleyen anlaşmaların var olmaması
bankaların yurt dışı piyasalarda kurumsallaşmasını olumsuz yönde etkileyen bir diğer önemli unsurdur.
Bankalar yurtdışı faaliyetlerinde vergi oranlarının düşük olduğu finans merkezlerini tercih etmektedir.
Ekonomik Potansiyel
Uluslararası bankanın kurulacağı yabancı ülkenin ekonomik potansiyel durumu diğer ülkelerle
karşılaştırmalı olarak değerlendirilmelidir. Yurtdışı piyasalarda kuruluş yeri seçiminde alternatif ülkelerin
son yıllarda gerçekleştirmiş oldukları büyüme oranları ve enflasyon oranlarının ölçü olarak alınması
yeterli olmamakta, ancak benzer durumdaki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında faydalı olabilmektedir.
Refinansman Olanakları
Bankaların kredi talebini karşılayabilmesi için uygun finansman kaynaklarının sağlanabilmesi gerekir.
Uluslararası banka, belirli para birimleri üzerinden gerçekleştirilen kredi işlemlerinde büyük ölçüde
refinansman gereksinimi duymaktadır. Bu durumda kredi kullandıran bankanın, mevduat potansiyeli olan
müşterileri ve bölgenin sağladığı fonları kendine çekebilmesi gerekmektedir.
Bazı ülkeler yabancı bankaların mevduat toplamalarına izin vermemektedir. Bir ülkedeki yabancı
banka şubesinin mevduat toplamadan varlığını sürdürebilmesi için ilgili bankanın ülkesiyle çok yoğun
ticari ilişkilerinin bulunması gerekmektedir. Diğer taraftan yurtdışında şube kurmak maliyetli olmakta ve
yeni kurulan şubenin kâra geçmesi zaman alabilmektedir.
Politik İstikrar
Banka ortakları, bankaya koydukları sermayenin uzun dönemdeki getirisinin yeterli olması hâlinde bir
başka ülkede kuracakları uluslararası banka yatırım kararına onay verirler. Kuruluş anındaki aranan
unsurların başında, girilen ülkedeki mevzuatta uzun dönemli olarak radikal değişiklikler olmamasıdır.
Politik çoğunluğun sürekli olarak değiştiği bir ülkede mevzuatın da devamlı olarak değişmesi bu ülkede
yapılacak yatırımın riskini artırmaktadır. Bankalar bir ülkede yatırım kararı vermeden önce, o ülkenin
riskine de önem göstermektedirler. O ülkedeki politik durum ülke riskini etkileyen önemli unsurlardan
biridir.
Rekabet Durumu
Yerel bir bankanın yurtdışı ihracat-ithalat işlemlerinde bulunan bir müşterisini, dünyanın çeşitli
ülkelerinde şube açan rakip bankalara kaptırma riski sözkonusudur. Bu nedenle dış ticaret işlemleri olan
veya başka ülkelerde de yatırımı olan sanayi müşterilerini rakip bankalara kaptırmamak için ilgili
ülkelerde bankalarca yeni şube açılması kaçınılmazdır.
Yeni açılan şubenin bölgedeki diğer bankalarla ilişkiler sonucu uluslararası banka hizmetlerine uyum
sağlayacak şekilde teknik bilgi ve donamının iyileştirilmesi de gerekmektedir. Rekabet yeteneği açısından
temsilciliğe göre daha sağlam bir yapıya sahip olan iştirak ya da şube seçimi avantajlı görülmektedir.
211
www.hedefaof.com
Para Kredi Politikası
Bir ülkenin para ve kredi politikası çerçeve koşulları da o ülkenin finans merkezi olarak benimsenmesini
önemli derecede etkilemektedir. Bu tür politikalardan para arz edenlerle talep edenler arasında aracı olan
bir bankanın faaliyetlerini düzenleyen ya da sınırlayan tüm yasal düzenlemeler anlaşılmaktadır.
Para kredi politikasının en önemli özelliği döviz düzenlemeleriyle ilgilidir. Döviz düzenlemelerinin
yurtdışı birimler gibi uluslararası karakterde olan kurumlar için oldukça önemli etkisi bulunmaktadır.
Kredi sınırlamaları ya da öz kaynaklarla kredi tutarı arasında uyulması gereken belirli oranların getirdiği
sınırlamalar bir finansal pazarın büyümesini etkileyebilmektedir.
Altyapı
Uluslararası alanda bir finans merkezinin geniş bir altyapı olanağına sahip olması gerekmektedir. Bir
finans merkezi için başarılı ulaşım araçları ağı eskiden olduğu gibi günümüzde de önemli bir faktördür.
Diğer uluslararası finans merkezleriyle doğrudan bağlantılı bir uluslararası havaalanı, amaca uygun bir
demir ve karayolu bağlantısı bir finans merkezi için önemli faktörlerdir. Telefon, telex, internet altyapısı
iletişim tekniklerindeki ilerleme sürekli gelişmektedir.
Vergi mevzuatının sık sık değişmemesi, ülkenin ekonomik
performansı, ülkede uygulanan para ve kredi politiklaları, politik istikrar ve altyapı
olanakları bir şehrin uluslararası finans merkezi olabilmesi için dikkate alınan temel
unsurlardandır.
BANKALARIN ULUSLARARASI PİYASALARA GİRME
BİÇİMLERİ
Uluslararası piyasalara girecek olan bankanın sahip olduğu kaynaklar, girilmesi düşünülen piyasaya
ilişkin bilgiler ve ilgili piyasadaki rekabet, sunulacak ürün çeşitliliği, bankanın ilgili piyasada uzun
dönemli hedef ve amaçları dikkate alınarak uluslararası piyasalara girilip girilmeyeceği, girilecekse ne tür
bir örgütlenme ile girileceğine karar verilir.
Bankaların uluslararası piyasalara girme biçimleri; temsilcilik bürosu açma, muhabir bankacılık
hizmeti alma, şube açma, acenta kurma, bağlı veya yan kuruşlar ve konsorsiyumlar şeklinde olabilir.
Temsilcilik Büroları
Bir banka başka bir ülkede şube açmadan önce ara bir adım olarak temsilcilik bürosu açabilir. Bu yöntem
aynı zamanda yabancı ticari bankacılığının sınırlandırıldığı veya yasaklandığı ülkelere giriş için de
kullanılmaktadır. Temsilcilik, bir bankanın başka ülkelerde kendini temsil etmek üzere kurduğu bir ya da
daha fazla çalışandan oluşan bankacılık birimleridir.
Avantajları
•
Yabancı ülkelere yönelmek isteyen bankalar için en az maliyetli giriş yöntemidir.
•
Şube açmanın veya ticari bankacılık faaliyetlerinin yasaklandığı ülkelere temsilcilik vasıtasıyla
giriş yapılabilmektedir.
•
İlgili ülkede yerel piyasa hakkında yapılan araştırmalar neticesinde ilgili ülkenin yasaları, iş
dünyası, sosyo-ekonomik yapı, yerel firmaların kredi değerliliği, ihracat olanakları hakkında
bilgi aktarırlar.
Dezavantajları
•
Temsilcilikler, mevduat toplama, çek düzenleme, kredi kullandırma gibi temel bankacılık
işlemlerini gerçekleştiremezler.
212
www.hedefaof.com
Muhabir Bankalar
Bankanın başka bir ülkede temsil edilme konusundaki başka bir yöntem muhabir bankacılıktır. Karşılıklı
anlaşma ile birbirleri üzerinde muhabir hesapları tutan farklı ülke bankaları, muhabirlik ilişkisine
girmektedir. Muhabir banka, karşı taraf adına kendi ülkesindeki alacaklılara ödeme yapar, borçlulardan
tahsilat yapar. Bunun yanında muhabirlik ilişkisindeki bankalar birbirlerine finansman da sağlayabilirler.
Muhabirlik ilişkisi ayrıca karşı taraf adına poliçe kabulü, akreditif açma ve yerel firmaların kredilibilitesi
konularında bilgi ve araştırma hizmetlerini de kapsayabilir.
Muhabir banka uygulaması genişleme imkânı kısıtlı olan bankaların yerel müşterilerine dış
piyasalarda hizmet desteği sağlamanın düşük maliyetli yollarından biri olmakla birlikte bazı sakıncaları
da bulunmaktadır. Muhabir banka hizmet sağlamada önceliği yabancı banka müşterilerinden ziyade kendi
müşterilerine verebilir. Karşı tarafa düzenli ve yeterli kredi vermede isteksiz davranabilir. Ayrıca, yasal
engeller nedeniyle bazı tip kredilerin açılmasına olanak da olmayabilir.
Şubeler
Banka, başka bir ülkede şube açarak aktif bir şekilde bankacılık hizmeti sunabilir. Yurtdışında şube açan
bankalar kendi uzmanlık alanına giren hizmetleri, temsilcilik ve muhabir bankalara göre daha etkili bir
şekilde sunarlar. Yurtdışı banka şubesi, hemen her tür bankacılık hizmetini vermeye yetkilidir.
Şube, ana ülke yasal düzenlemelerinin yanında yerel ülkenin yasal düzenlemelerine de tabi
olmaktadır. Her iki ülkenin düzenlemelerine de tabi olması, yurtdışı şubeleri bir takım kısıtlamalarla karşı
karşıya bırakmaktadır.
Şube bankaların temel avantajı, ana bankanın ünvanı ve sorumluluğu altında faaliyetlerini
yürütebilmesi olup, şubenin borçları ana bankanın borcu, şubenin alacakları ana bankanın alacağıdır.
Bankanın kredi potansiyeli ve bankaya güven ilgili bankanın şubesine önemli fırsatlar sunduğundan
şube açma tercih edilebilir. Şubelerin en önemli dezavantajı ise yer, bina, uzman, teçhizat ve haberleşme
düzeninin sağlanmasında ana bankaya büyük maliyetler yüklemesidir.
Acentalar
Temsilcilikle şube arasında yer alan bir yerde yer alan acentalar, mevduat kabulü dışında her yönüyle tam
bir bankaya benzemektedir. Müşterilerinin ya da mudilerin kredi ve borç durumunu gösterir bir hesap
tutabilirler, yerel para piyasası ve döviz piyasalarıyla ilişki kurabilir, kredi sunabilir, kredi mektubu
verebilir ve kıymetli evrak alım satımı yapabilir. Avantajları fonksiyonlarından kaynaklanan bu tip
kuruluşların en önemli dezavantajı, çeşitli düzenlemelerle potansiyel faaliyetlerinin sınırlandırılabilir
olmasıdır.
Acentalar, şube ile temsilcilik arasında bir noktada olup, mevduat
şeklinde fon toplayamazlar.
Bağlı ve Yan Kuruluşlar
Bağlı kuruluş, bir bankanın %50’nin altında bir oranda hissesine sahip olduğu ve diğer ortaklarla birlikte
faaliyetine sorumlu olarak katıldığı gidilen ülkenin bankacılık kuruluşu olarak tanımlanabilir. Bu
bankacılık kuruluşunda yabancı bankanın kontrol gücü düşüktür.
Yan kuruluş ise yerel yasa ve düzenlemelere bağlı olarak yabancı ülkede kurulmuş bağımsız bir
bankacılık kurumudur. Bu kuruluşta yabancı bankanın payı %50’nin üzerindedir.
Bağlı ve yan kuruluşlar, şube açmanın yasaklandığı veya sınırlandırıldığı ülkelerde şubelerin bir
ikamesi olarak kurulmaktadır. Bu nedenle bu tip kuruluşlar yeni bir uluslararası finansman alanına
girmenin uygun bir aracı veya önemli bir bağlantıya girmeksizin tecrübe kazanmanın bir yolu olarak
kullanılabilir.
Bağlı ve yan kuruluşların en önemli avantajı bir başka bankacılık birimi oluşturmakta elde
edilebilecek imkânlardan daha fazlasını sunmasıdır. En önemli dezavantajı ise, amaçların belirlenmesinde
ve uygun politikaların oluşturulmasında taraflar arasında ortaya çıkabilecek çatışmalardır.
213
www.hedefaof.com
Bağlı kuruluş ile yan kuruluş arasındaki temel fark nedir?
Konsorsiyumlar
Farklı ulusal bankalardan oluşan bir grup bankanın ortak girişim şeklinde kurdukları banka türüne verilen
isimdir. Konsorsiyumu oluşturan bankaların aynı ulustan olması zorunlu değildir. Çok uluslu firmaların
faaliyet hacimleri önemli düzeyde arttığından ve bazı büyük yatırım projelerinde uluslararası işbirliği
gerekli olduğundan, bankalar fon sağlamak amacıyla bankacılık konsorsiyumu oluşturmayı tercih
etmektedir.
Bankacılık konsorsiyumunun avantajları şunlardır:
•
Bir üyenin limitini aşan projelerin finansmanına imkân sağlaması,
•
Çok uluslu olmasından dolayı herhangi bir ülkedeki merkez bankası sisteminin denetimine bağlı
olmaması,
•
Her bir üyenin özel uzmanlıklarını bünyesinde barındırdığından daha uygun bir risk-gelir
dengesinin kurulmasını kolaylaştırması.
En önemli dezavantajı ise finansal kriz döneminde fon bulma sorunudur. Çünkü bu tip kurumları
destekleyecek ülke veya merkez bankası yoktur.
Tek bankanın karşılayamayacağı kadar yüksek tutarda ve
kredibilitesi yüksek kurumlara birden fazla banka arasında bir oluşum ile kredi verilerek,
hem risk dağıtılmakta, hem de tek başına bankanın karşılayamayacağı bu krediye
konsorsiyum ile kredi kullandırılarak getiri elde edilebilmektedir.
Kıyı Bankacılığı
Kıyı bankacılığı, yurtdışından elde edilen fonların yine yurt dışına kullandırılması şeklinde tanımlanır.
Kıyı bankaları bulundukları ülkede yasayan kişilerden fon toplayamayan yalnızca yabancı kişi ve
kuruluşlardan fon toplama yetkisi olan, genel olarak bankacılık işlemlerinin birçoğunu yapan ve hukuki
açıdan serbest bir ortamda faaliyet gösteren bankalardır. Kıyı bankalarının faaliyetlerine konu olan para
cinsi yabancı paradır.
Kıyı bankalarının bulunduğu ülkelere doğrudan ve dolaylı olarak pek çok faydaları bulunmaktadır. Ev
sahibi ülkenin kıyı bankalarından personel ödemeleri, lisans ücretleri, kira ve benzeri gelirler kıyı
bankacılığının en somut getirileri arasında yer almaktadır. Doğrudan yaratılan istihdamın boyutları geniş
olmamakla birlikte yatırım ve ticari faaliyetlerin finansmanı ile iş olanaklarının artması sonucunda kıyı
bankaları istihdamın artmasına dolaylı olarak yol açmaktadır. Bunun yanı sıra kıyı bankaları ev sahibi
ülkelere modern bankacılık ve finansman tekniklerini getirerek ülkedeki proje, mali hukuki danışmanlık
hizmetlerinin gelişmesine ve uzman personelin yetişmesine de katkıda bulunmaktadır. Bu üstünlükler
sayesinde ev sahibi ülkelerin uluslararası sermaye piyasalarına rahatlıkla girebilme olanağı doğmuştur.
Sağladığı pek çok avantajlara karşılık, liberal mevzuat ve esnek denetim esasları yüzünden,
sermayenin yurtdışına kaçırılmasına olanak tanıma gibi sakıncalar doğurabilmektedir.
ULUSLARARASI BANKACILIK HİZMETLERİ
Uluslararası bankacılık hizmeti veren bankalar genellikle, Londra, Tokyo, New York, Paris, Zürih,
Cenevre, Amsterdam, Hong Kong gibi merkezlerde toplanmışlardır. Uluslararası finans merkezlerinin en
önemli görevi, yerli yatırımcılardan yabancı kullanıcılara ya da yabancı yatırımcılardan yerli kullanıcılara
fon sağlamaktır.
Bu bankaların uluslararası bankacılık hizmetleri arasında fon transfer işlemleri, mevduat kabul etme
ve kredi verme işlemleri, döviz işlemleri, dış ticarete aracılık işlemleri temel hizmetler arasında
sayılabilir.
214
www.hedefaof.com
Fon Transferi
Uluslararası ödemeler ve alımlar, yabancı banka şubeleri veya muhabir ilişkiler yoluyla kolayca
yapılabilmektedir. Bu bankacılık birimleri, ana banka veya müşteriler adına birçok işlem yapmakta,
böylece fon transferini doğrudan ve basit bir şekilde gerçekleştirmektedir.
Uluslararası ödemeler genellikle, posta veya telgraf gibi araçlarla, yabancı poliçelerle, uluslararası
para havaleleriyle ve seyahat çekleriyle yapılmaktadır. Bu araçların birbirlerine bazı üstünlükleri olmakla
birlikte bankalararası iletişime dayalı fon transferi büyük miktarları içerdiğinden diğerlerinden nispeten
farklıdır.
Bankalar, uluslararası fon transferlerini muhabirlik ilişkilerine bağlı olarak oluşturmakta ve dönem
sonunda denkleştirilen karşılıklı hesaplar yoluyla gerçekleştirmektedir. Uluslararası finansal işlemlerin
önemli bir bölümü, ihracat ve ithalat ile ilgili olduğundan, tahsilat işleminin bu açılardan ele alınması
tutarlı olmaktadır.
Günümüzde fon transferi, uluslararası para, akreditif, tahvil ve hisse senedi transferine dönüşmüş
olup, sıcak para şeklindeki sermaye hareketleri son yıllarda artış göstermiştir.
Dünya Bankası 2000 yılı verilerine göre dünyada ortalama günlük fon transferi yaklaşık 2 trilyon
dolar olup, bu tutarın büyük bir bölümü dış ticaretle ilgili olmayan spekülatif amaçlı transferlerdir.
Mevduat Kabul Etme ve Kredi Verme
Bankalar geleneksel aracılık fonksiyonunu yerine getirirken, maliyet-gelir dengesini uygun düzeyde
gerçekleştirecek bir faizi sağlamaya büyük önem vermektedir. Bir başka ifade ile en düşük maliyetle
kaynak temin ederek, elde edilen kaynağı düşük riskli-yüksek getirili alanlara plase etmek bankaların
temel amacıdır.
Bankaların kullandırdığı krediler için iki temel kaynak bulunmaktadır. Bu kaynaklar, bankanın kendi
fonları ve toplamış oldukları mevduatlardır. Bu kaynaklara ek olarak bankalar para piyasasından,
bankalararası piyasadan veya merkez bankasından da fon elde edebilmektedir. Bankaların elde ettiği
kaynaklar içinde en önemli kaynağın mevduat olduğu söylenebilir. Genel olarak, bankalar ulusal
piyasadan topladıkları mevduatları, uluslararası çerçevede de toplayabilmektedir.
Kredi verme konusunda ise krediler uluslararası işlemlerden sağlanan gelirin en önemli kaynağı
durumundadır. Klasik uluslararası kredi türü, dış ticaretin finansmanıyla ilgili olanıdır. Bunun yanında,
uluslararası ekonomik ilişkilerde ortaya çıkan değişiklikler yeni kredi türlerinin doğmasına neden
olmuştur. Uluslararası bankaların açtığı krediler aşağıda ele alınmıştır.
İşletme Kredileri: Bu krediler, kredi kullanan firmaların işletme sermayesi ihtiyaçlarını finanse
etmek, sermaye sağlamak, verimliliği artırmak gibi amaçlarla alınmaktadır. Bu tür kredilerde bankanın
yerleşim yeri, işlem hacmi, faaliyet türü, müşteri yapısı, kredi politikası ve yönetimin uyguladığı
politikalar bankanın sunacağı kredinin tutarını ve kredilendirme sürecini etkilemektedir.
Proje Finansmanı Kredileri: Tünel, boğaz köprüsü, elektrik santrali, liman, havaalanı, baraj, boru
hatları vb. gibi büyük ölçekli altyapı projelerinin finansmanı amacıyla verilen kredilerdir. Bu tür
kredilerde projenin teknik açıdan yapılabilirliği, projenin gelecekte yaratacağı nakit akımları, projenin
riski dikkate alınarak kredi kullandırılmakta ve projenin büyüklüğüne bağlı olarak hem yerel hem de
uluslararası bankalardan finansman sağlanarak riskin dağıtılması amaçlanmaktadır. Kredi tutarının
yüksek olması, kredi geri ödemesinin gelecekte proje tarafından sağlanacak nakit akımlarına bağlanmış
olması nedeniyle bu tür krediler uluslararası bankacılık faaliyetlerinde riskin en fazla olduğu kredilerdir.
Hükümetlere Verilen Krediler: Ödemeler bilançosu açıklarının finansmanı, finans sektöründe
meydana gelen olumsuzluklarda ve borç geri ödemelerinin finansmanı için hükümetler, uluslararası
bankalardan Hazine, Merkez Bankası, Belediyeler ve Exim Bank vasıtasıyla borçlanmaktadır.
Sendikasyon Kredileri: Sendikasyon kredisi, bir grup bankanın kredibilitesi yüksek olan bir borçluya
ortak vade ile fon sunmaları şeklinde tanımlanabilir. Sendikasyon kredilerinin, yasal düzenlemelerle borç
verme kapasitesi sınırlandırılan bankalar tarafından yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Çoğu
ülkede bankacılık alanında yapılan düzenlemelerle, bir bankanın tek bir müşterisine açacağı krediler veya
toplam olarak açacağı krediler belli oranlarla sınırlandırılmaktadır.
215
www.hedefaof.com
Sendikasyon kredilerinde maliyeti belirleyen temel unsur ülke riskidir. Ülke riskinin yüksek olması,
bu kredilere uygulanan faiz oranını belirleyen risk primini de artırmaktadır.
Sendikasyon kredilerinde vade 12 yıl ve daha üzeri olmakla birlikte, ortalama olarak 5 ile 8 yıl
arasında değişmektedir.
Sendikasyon kredilerinin genel özellikleri aşağıdaki gibidir:
•
Kredi Büyüklüğü: Sendikasyon kredileri, tek bir bankanın kendi başına verebileceği tutarın
üzerinde olan borç vermelerde kullanılan bir tekniktir. Borç arayan bir kurumun alacağı borç
tutarı ilgili bankanın tek başına karşılayabileceği tutarın üzerinde ise ve borç arayan müşteriyi
banka kaybetmek istemiyorsa, banka bu krediye katılmaları için başka kredi veren kuruluşlar
arar. Az sayıda bir finansal kuruluş bu krediyi karşılayabilmekte ise bu kredi bir “Kulüp Kredisi”
olur. Ancak bu kredinin sağlanması için az sayıda katılımcı yeterli değilse, daha fazla sayıda bir
kreditör grubu konsorsiyum oluşturarak sendikasyon kredisi sağlaması gerekebilir.
•
Vade: Sendikasyon kredileri genellikle orta ve uzun vadelidir.
•
Faiz türü: Sendikasyon kredilerinde faiz oranı genellikle değişken faizdir. Bu tür kredilerin
vadesi uzun olduğundan, bankalar gelecekte faiz oranında meydana gelebilecek
dalgalanmalardan korunmak amacıyla Libor gibi değişken faiz oranı ile bu tür kredileri
kullandırırlar. Ancak bu tür kredilere sabit faiz de uygulanabilir. Değişken faiz oranlı kredilerde
faize esas oluşturan oran genellikle; altı büyük Londra bankasının sabah açılış işlemlerinde diğer
borçlanmak isteyen bankalara uygulayacaklarını açıkladıkları faiz oranı olan “LIBOR” (London
Interbank Offer Rate, Londra Bankalararası Kredi Faiz Oranı), Amerika’nın önde gelen
bankalarının kredibilitesi yüksek müşterilerine uyguladıkları faiz oranı olan “Prime Rate”, Japon
finans piyasasında uzun vadeli kredi faiz oranı olan “JLPT Rate” gibi oranların üzerine ek faizin
(spread) eklenmesiyle faiz oranı tespit edilmektedir.
•
Ortak Faiz Oranı: Borçlu sendikasyon kredisi ile birden fazla bankadan borç almasına rağmen
tüm bankalara aynı faiz oranıyla borçlanmaktadır. Ancak kredi birden fazla dilimden meydana
gelmekte ise, her dilimin faiz oranı farklı olabilir. Bu durumda da bir dilime katılmış bankalar
aynı faiz oranından borç vermiş olurlar. Hâlbuki borçlu bu bankaların her biri ile ayrı ayrı kredi
anlaşması yapmış olsaydı, her birinden farklı oran ile borç alabilecekti.
•
Sorumluluk: Sendikasyon kredisini kullandıran bankaların her birinin sorumluluğu diğerinden
bağımsızdır. Yani her bir banka kendi katılım payından sorumlu olup, diğerinin taahüdünü
yerine getirmek zorunda değidir.
•
Açıklık: Bir borçlu lehine, tanınmış bankalar tarafından yüksek miktarda verilen sendikasyon
kredisi, borçlunun itibarını artırmaktadır. Kredi anlaşması imzalandıktan sonra gazete ve
dergilerde yayınlanır.
Döviz Ticareti
Ulusal para biriminin dışındaki tüm paralara “döviz” adı verilmektedir. Bankacılıkta geniş anlamda döviz
ticareti, döviz bazında mevduat bulundurmayı, kur değişikliklerinden kâr elde etmeyi hedefleyen
spekülatif işlemleri ve döviz piyasaları arasındaki fiyat farklarından kâr elde etmeyi hedefleyen arbitraj
işlemlerini ve vadeli döviz işlemlerini kapsamaktadır.
Dünyada her ülkenin kullandığı para birimi farklı olup, bu para birimleri uluslararası ticaretin
gerçekleştirilmesinde kullanılmaktadır. Para birimlerinin değeri genellikle sabit olmayıp, sürekli olarak
değişiklik gösterebilmektedir. Döviz piyasaları, yabancı para birimleri arasındaki değişim oranlarının
belirlenmesinde ve döviz cinsinden işlem yapan tarafların ihtiyaç duydukları bilgilerin sağlanmasında rol
oynayan piyasalardır. Döviz piyasası dünyadaki en büyük piyasa olup bu piyasadaki işlem hacmi her
geçen yıl hızla artış göstermektedir.
216
www.hedefaof.com
Tablo 8.1: Döviz Piyasası İşlem Hacmi (Nisan Ayı Ortalama Günlük, Milyar ABD Doları)
1998
2001
2004
2007
2010
Spot işlemler
568
386
631
1.005
1.490
Düz Forward İşlemler
128
130
209
362
475
Döviz Swap İşlemleri
734
656
954
1.714
1.765
Opsiyon ve Diğer
Ürünler
87
60
119
212
207
1.527
1.239
1.934
3.324
3.981
TOPLAM
Kaynak: Report on global foreign Exchange market activiy in 2010. S. 7. Triennial Central Bank Survey, Bank For
International Settlements.
Döviz piyasasında günlük işlem hacmi 2001 yılında yaklaşık 1,24 trilyon dolar iken, 2010 yılına kadar
yaklaşık %220 artış göstererek 3,98 trilyon dolara çıkmıştır. Döviz piyasası işlemleri, spot işlemler,
forward işlemler, swap işlemleri ve opsiyon işlemlerinden oluşmaktadır. Piyasaki işlemlerin büyük
kısmını swap işlemleri ve spot işlemler oluşturmaktadır. Döviz piyasasında gerçekleşen işlemlerin büyük
bölümü New York, Londra, Tokyo, Singapur gibi uluslararası bankaların bulunduğu finans merkezlerinde
gerçekleşmektedir.
Büyük bir bölümünü uluslararası bankaların gerçekleştirdiği döviz
işlemleri devasa boyutlarda olup, 2010 yılı itibariyle bu işlemlerin %37’lik kısmını spot
piyasa işlemleri, %12’lik kısmını forward işlemler, %44’ünü ise swap işlemleri
oluşturmaktadır.
Döviz işlemlerinin tarafını iki para birimi oluşturmaktadır. Döviz piyasasında yapılan işlemlerin para
birimleri itibariyle dağılımı incelendiğinde ABD Dolarının ağırlığı göze çarpmaktadır. 2010 yılı Nisan ayı
verilerine göre döviz işlemlerinin %85’inin bir tarafını ABD Doları oluşturmaktadır. Diğer yandan
Euro’nun payı %39, Japon yeni %19’dur. Türk lirasının döviz işlemlerindeki payı 2010 yılına kadar artış
göstermiş olup Nisan 2010 daki payı %0,7’dir.
Döviz işlemlerinde, iki döviz birbiri arasında dönüştürülmektedir.
Örneğin 100 dolar karşılığı alınması durumunda işlemin bir tarafı dolar diğer tarafı
’dir. Tüm dünyada yapılan döviz işlemleri iki taraflı olarak düşünüldüğünde toplamda
%200 işlem hacmi içinde ABD Dolarının payı %85 gibi çok yüksek düzeydedir.
Döviz alım satımında iki para birimi arasında değişim yapılmaktadır. Döviz piyasası işlem hacmi
içinde birbiri ile en fazla değişim olan para birimleri Euro ve ABD Dolarıdır. Nisan 2010 daki toplam
işlem hacminin %28’i ABD Doları ve Euro’nun birbiri ile değişiminden oluşmakta, bunları ABD DolarıJapon Yeni %14 ile , ABD Doları-İngiliz Sterlini %9 ile, ABD Doları-Avustralya Doları %6 ile takip
etmektedir.
Bankalar döviz piyasasına doğrudan veya dolaylı olarak değişik şekillerde girmektedir. Bunlar kısaca
şu şekildedir:
•
Ticari bankalar yabancı paraları bireylerden ya da firmalardan alır ve satarlar,
•
Bankalar piyasada aracı rolü üstlenirler,
•
Bankalar, farklı para ve sermaye piyasası merkezleri arasında arbitraj işlemi yaparlar,
•
Yabancı para birimleriyle belirlenmiş mevduat kabulü ve kredi hizmetleri yaparlar,
•
Döviz yönetim hizmetleri yaparlar.
217
www.hedefaof.com
Döviz Kuru: Bir para biriminin diğer paralar karşısındaki değerine “döviz kuru” denir. 1 ABD
Dolarının 1,8105 Türk Lirası olması hâlinde, iki para birimi arasındaki değişim oranı olarak dolar kuru
1,8105 olmaktadır.
Kur Marjı: Bankalar tarafından döviz aracılık işlemlerinde alış ve satış fiyatları ilan edilmektedir.
Döviz alış fiyatı, döviz satış fiyatından daha düşük olup ikisi arasındaki farka “kur marjı” adı
verilmektedir. Kur marjının düşük veya yüksek olmasını, döviz cinsi, döviz miktarı, müşterinin niteliği,
hafta içi-hafta sonu gibi bir çok faktör etkilemektedir. Fiyat hareketlerindeki iniş çıkışların yüksek olduğu
dönemlerde kur marjı artmaktadır. Diğer yandan piyasada alım satım hacmi yüksek olan dövizlerde kur
marjı, ticareti az olan döviz cinslerine göre daha düşüktür.
Kur marjını etkileyen faktörler nelerdir?
Spot Kur- Forward Kur: Döviz piyasasında en fazla kullanılan kur, “spot kur”dur. Döviz
piyasasında spot işlemler, dövizin hemen veya alım-satım işlemi yapıldığı andan itibaren en geç iki
işgünü içinde tesliminin gerçekleştiği işlemlerdir. Bir paranın diğer para karşısında işlem anındaki değeri
“spot döviz kuru”dur.
Belirli miktardaki bir dövizin, bugünden belirlenen kur üzerinden bugünden belirlenmiş gelecekteki
bir tarihte alınması veya satılması işlemine “forward işlem” adı verilmektedir. Forward işlemlerde
sözleşme şartları, işlem miktarı, vade tarihi gibi açılardan iki taraf arasında serbetçe belirlenebilen
standardize olmamış vadeli işlemlerdir.
Forward işlemler, düz forward (outright) ve swap şeklinde yapılabilmektedir. Düz forward işlemlerde,
bugün sözleşme yapılmakta, gelecekte sözleşmede belirlenen tarihte sözleşmede belirlenmiş olan kurdan
değişim gerçekleşmektedir. Hâlbuki döviz swap işlemlerinde iki taraf arasında bugün karşılıklı olarak
dövizler değiş tokuş edilmekte, ara dönemlerde karşılıklı kullanılan paranın faizleri ödenmekte, vade
sonunda da ana paralar karşılıklı olarak iade edilmektedir. Yani döviz swap işlemlerinde hem spot hem de
vadeli işlem yapılmaktadır.
Örneğin, Türkiye’de üretim yapan İHRACAT AŞ, ABD’de bulunan bir firmaya 6 ay vadeli 250.000
ABD Dolarına mal satışı gerçekleştirmiştir. İHRACAT AŞ’nin 6 ay sonra tahsil edeceği 250.000 ABD
Dolarının olarak karşılığı bugünden belli değildir. Çünkü döviz kuru her gün dalgalanmaktadır. Firma
bugünden 6 ay sonraki alacağının olarak karşılığını sabitlemek amacıyla bir banka ile forward
sözleşme yapabilir. Banka ile yapılan görüşme neticesinde bankanın açıkladığı 6 ay vadeli ABD Doları
Alış Kuru 1,9565’ten 250.000 ABD Doları büyüklüğünde forward sözleşmesi imzalanmıştır. Bu duruma
göre 6 ay sonra piyasadaki spot kur ne olursa olsun, banka 250.000 ABD Doları karşılığında İHRACAT
AŞ’ye (250.000 x 1,9565) 489.125 verecektir.
Diğer yandan Türkiye’de faaliyet gösteren İTHALAT AŞ, yurtdışından 250.000 ABD Dolarında
ithalat gerçekleştirmiş olup, ithalat bedeli 6 ay sonra ödenecektir. İTHALAT AŞ, 6 ay sonra ödeyeceği
borcunun karşılığını bugünden sabitlemek istiyorsa bir banka ile forward işlem yapabilir. Banka ile
yapılan görüşme neticesinde bankanın açıkladığı 6 ay vadeli ABD Doları Satış Kuru 1,9855’ten 250.000
ABD Doları büyüklüğünde forward sözleşmesi imzalanmıştır. Bu duruma göre 6 ay sonra piyasadaki spot
kur ne olursa olsun, banka (250.000 x 1,9855) 496.375 karşılığında İTHALAT AŞ’ye 250.000 ABD
Doları verecektir.
Yukarıda ele alınan forward işlemlerde banka 6 ay sonra aynı tarihte İHRACAT AŞ’den 250.000
ABD Doları 489.125’den satın alacak, İTHALAT AŞ’ye ise 250.000 ABD Dolarını 496.375’den
satacaktır. Banka bu vadeli alım-satım işleminden 496.375 – 489.125 = 7.250 kâr edecektir. Diğer
yandan İTHALAT AŞ ve İHRACAT AŞ ABD Doları borç ve alacaklarını olarak sabitlemişler, bu
nedenle ekonomik kararlarını sabitlemiş oldukları kurlara göre belirleyeceklerdir.
Banka bir döviz ile aynı tarihte aynı miktarda alım ve satım gerçekleştirmesi hâlinde herhangi bir kur
riski ile karşılaşmamakta, alış ve satış kuru arasındaki fark nedeniyle risksiz olarak kâr edebilmektedir.
Ancak bankanın aynı tarihte yer alan forward satış ile forward alış işlemleri arasında miktar farkı olması
hâlinde yani açık pozisyona sahip olması durumunda, banka kur riski ile karşı karşıya kalmaktadır.
Forward işlemlerde forward kurun belirlenmesinde temel değişken, dövizlerin faiz oranıdır. Spot kur
ve vade tarihi, forward kurun tespitinde kullanılan diğer değişkenlerdir. Forward işlem nedeniyle açık
pozisyona sahip olan banka, vadeli olarak aldığı veya sattığı döviz için spot piyasada tersi işlemi yaparak
218
www.hedefaof.com
riskten korunabilmektedir. Örneğin yukarıda ele alınan İTHALAT AŞ’nin 6 ay sonra talep ettiği 250.000
ABD Dolarına karşılık bankanın aynı tarihte forward işlemler nedeniyle bir dolar alışı sözkonusu değilse,
döviz kuru riskine maruz kalmamak için bugün piyasadan olarak borçlanıp bu para ile spot piyasadan
dolar alması gerekir. Elde edeceği doları ise 6 ay vadeli olarak borç verebilir. Bankanın yapacağı bu
işlemler kur riskinden korunmasını sağlar.
Bankanın İTHALAT AŞ’ye dolar satış kurunu aşağıda belirtilen piyasa verileri ile forward kuru
hesaplaması gerekmektedir.
Alış
Satış
Spot Kur ( / ABD Doları)
1,8010
1,8110
6 Ay Vadeli ABD Doları Yıllık Nominal Faiz Oranı
%3,00
%3,20
6 Ay Vadeli Yıllık Nominal Faiz Oranı
%10,00
%10,30
Banka spot piyasadan ABD Doları alabilmek için piyasadan yıllık nominal %10,30 faiz oranıyla borcu alır. Bu ile bugün piyasadan ABD Doları alarak, doları 6 vadeli olarak yıllık nominal %3 faiz ile
borç verecektir. 6 ay vadeli olarak verilen dolar borcunun vade sonunda faiziyle birlikte 250.000 dolara
ulaşması hedeflenecektir. Bugün yıllık nominal %3 faiz oranı ile bir başka ifade ile 6 aylık dönemlik faiz
(%3 x 180 / 360) %1,50 ile bugün kaç dolar alınmalıdır ki vade sonunda 250.000 dolara ulaşsın
sorusunun cevabı (250.000 / (1+0,015)) 246.305,42 dolardır. Yani bugün piyasadan 246.305,42 dolar
alınıp kredi olarak verilmesi hâlinde 6 ay sonra faiziyle birlikte 250.000 dolar elde edilmektedir. Bugün
246.305,42 dolar alabilmek için borçlanılacak tutarı (246.305,42 x 1,8110) 446.059,11’dir. Bu alınan
borç tutarına 6 ay boyunca (%10,30 x 180 / 360) %5,15 oranında faiz maliyeti ile karşı karşıya kalacak bu
nedenle kullandığı borcu vade sonunda (446.059,11 x (1+0,0515) 469.031,16’ye ulaşmaktadır.
Özetle forward işlem nedeniyle banka bu işten herhangi bir kâr elde etmeden başa baş ile çıkabilmek
için 6 ay vadeli dolar kuru (469.031,16 / 250.000) 1,8761 olmalıdır. Banka bu işlemden kâr elde etmek
için 1,8761 den daha yüksek vadeli satış kuru uygulaması gerekir.
Şekil 8.1: Forward Kurun Tespiti
Yukarıda ele alınan forward satış kuru şu formül ile hesaplanabilir:
⎡1 + [0,103 x (180/360 )]⎤
Forward Kur (Satis) = 1,8110 x ⎢
⎥ = 1,8761
⎣ 1 + [0,03 x (180/360 )] ⎦
219
www.hedefaof.com
Banka açık pozisyon ile forward döviz alım işlemine girmesi hâlinde riski sıfırlamak amacıyla
piyasadan yıllık nominal %3,20 faiz oranı ile dolar borcu alarak, elde ettiği doları piyasada 1,8010‘luk
kurdan ’ye çevirecek ve elde edilen ’yi yıllık nominal %10,0 faiz oranıyla 6 aylığına borç verecektir.
Bu durumda en yüksek forward alış kuru şu şekilde hesaplanır:
⎡ 1 + [0,10 x (180/360 )] ⎤
Forward Kur (Alis) = 1,8010 x ⎢
⎥ = 1,8613
⎣1 + [0,032 x (180/360 )]⎦
Swap İşlemleri
Swap, kelime anlamı olarak takas bir başka ifade ile değiş tokuş demektir. Swap işleminde iki taraf
gelecekteki nakit akımlarını bugünden karşılıklı olarak değiş tokuş etmektedirler. Swap işlemi hem spot
hem de forward (vadeli) işlemden meydana gelmektedir. Döviz swap işlemlerinde, iki taraf farklı
dövizlerle elde ettikleri fonları belirli bir vade ile karşılıklı olarak değiştirmektedir.
Örneğin, ABD’de yatırım yapan bir Alman firması, Avrupa sermaye piyasalarında tanınmış bir firma
olduğundan Euro ile düşük maliyetli borçlanabilmektedir. Ancak ABD’de yapacağı yatırım için dolara
ihtiyacı bulunmaktadır. Diğer yandan ABD’de bulunan ABD Firması, dolar piyasasında tanınmış bir
firma olduğundan dolar ile düşük maliyetle borçlanabilmektedir, ancak avrupada yapacağı yatırım için
Euroya ihtiyacı bulunmaktadır. Bu firmaların her iki para birimi ile borçlanabilmeleri için katlanacakları
faiz oranları aşağıdaki gibidir:
Alman Firması
ABD Firması
Dolar Faiz Oranı
%4
%3
Euro Faiz Oranı
%4
%5
Tablo incelendiğinde euro ile borçlanmada Alman firmasının, dolar ile borçlanmada ise ABD
firmasının daha düşük faiz oranı ile borçlanabildiği görülmektedir. Bu firmalar, düşük faizle kaynak
temin edebildiği döviz ile borçlanıp elde ettikleri paraları karşılıklı olarak takas etmeleri hâlinde
firmaların ihtiyaç duydukları dövize düşük maliyetle ulaşabileceklerdir.
Swap işlemlerinde taraflar birbirini tanımamaktadır bu nedenle döviz değiş tokuşu bir banka aracılığı
ile gerçekleşmektedir.
Yukarıda ele alınan Alman firması %4 faiz oranı ile 5 yıl vadeli 1 milyon euro borç almış ve bu borcu
dolar ile swap etmek için bankaya müracaat etmiştir. Diğer yandan ABD firması %3 faiz oranıyla 5 yıl
vadeli 1,32 milyon dolar borçlanarak aynı bankaya swap işlemi için başvuru yapmıştır. Spot kur 1 euro =
1,32 dolar olup; 1 milyon euro, 1,32 milyon dolara eşittir. Alman firmasının banka ile yaptığı anlaşmaya
göre, 1 milyon euroya karşılık bugün 1,32 milyon dolar alınmıştır. Banka Alman firmasına euro için her
yıl %4 faiz ödeyecek, Alman firması ise kullandığı dolar için bankaya her yıl %3,4 faiz ödeyecektir.
Diğer taraftan ABD firması bankaya 1,32 milyon dolar vererek karşılığında 1 milyon euro almıştır.
Banka, ABD firmasına dolar için her yıl %3 faiz ödeyecek, ABD firması ise kullandığı euro için bankaya
her yıl %4,3 faiz ödeyecektir. 5 yıl sonra Alman firması bankaya 1,32 milyon dolar ana para borcunu
iade ederek karşılığında başlangıçta verdiği 1 milyon euroyu geri alacaktır. ABD firması da aynı şekilde
vade sonunda bankaya 1 milyon euroyu iade ederek, karşılığında 1,32 milyon doları geri alacaktır.
Swap işlemi nedeniyle hem Alman firması, hem ABD firması hem de aracı konumundaki banka kâr
elde etmişlerdir.
Alman firması, doğrudan dolar ile borçlansaydı %4 faizle borçlanabilirken, %4 faizle euro borcu
almış ve banka ile swap işlemi yaparak elindeki %4 faizli euroyu yine %4 faizle bankaya satmış,
karşılığında %3,4 faizli dolar almıştır. Yani dolar borç faiz oranını (%4 - %3,4) %0,6 düşürmüştür.
ABD firması, doğrudan euro ile borçlansaydı %5 ile borçlanabilirken, %3 dolar borcu almış ve banka
ile swap işlemi yaparak elindeki %3 faizle elde ettiği doları yine %3 faizle bankaya satmış, karşılığında
%4,3 faizli euro almıştır. Yani euro borçlanma faiz oranını (%5 - %4,3) %0,7 düşürmüştür.
Swap işlemine aracılık yapan banka ise, Alman firmasından %4 faizle aldığı 1 milyon euroyu ABD
firmasına %4,3 faizle satmış, diğer yandan ABD firmasından %3 faizle aldığı 1,32 milyon doları Alman
220
www.hedefaof.com
firmasına %3,4 faizle satmıştır. Dolayısıyla eurodan (%4,3 - %4) %0,3, dolardan ise (%3,4 - %3) %0,4
toplamda ise (%0,3 + %0,4) %0,7 kâr elde etmiştir.
Yukarıda ele alınan örnekte swap işleminde aracı olan banka Alman
firması ile 500.000 euro karşılığı 660.000 dolar swap işlemi yapmış, diğer yandan ABD
firması ile 1.320.000 dolar karşılığı 1.000.000 euro swap işlemi yapmış olsaydı ne tür
risklerle karşı karşıya kalacaktı?
Döviz Piyasasında Arbitraj
Belirli bir varlığın farklı piyasalar arasındaki fiyat farklılıklarından yararlanarak eşanlı alım-satım
yapılarak kâr elde edilmesi durumuna “arbitraj” adı verilmektedir. Arbitraj işlemi aynı anda alım ve satım
işlemi gerçekleştirildği için risksiz kazanç elde edilen bir işlemdir. Arbitraj işlemleri nedeniyle piyasalar
arasındaki fiyat farklılıkları ortadan kalkmaktadır.
Spot işlemlerde arbitraj; iki uçlu arbitraj (yer arbitrajı) ve üç uçlu arbitraj olarak ikiye ayrılmaktadır.
Yer arbitrajı, iki para birimi arasındaki kurun iki farklı piyasada farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Örneğin; 1 dolar belirli bir anda İstanbul’da 1,8120’den alınabilmekte, Londra’da 1,8220’den
satılabilmekte ise, arbitrajcı doların ucuz olduğu İstanbul piyasasından alış yapar, pahalı olan Londra
piyasasında ise satış yapar. Bu durumda işlem maliyetleri hariç dolar başına (1,8220 – 1,8120) 0,01 kâr
elde edecektir. Eğer işlem maliyetleri dolar başına 0,01 veya daha yüksek ise arbitraj kârı
oluşmayacağından arbitraj işlemine girişilmeyecektir.
Üç uçlu arbitraj işlemine ise şöyle bir örnek verilebilir.
Piyasa
Döviz
Alış Kuru
Satış Kuru
NewYork
€/$
1,3170
1,3250
Tokyo
€/£
0,8301
0,8361
Londra
$/£
0,6262
0,6301
Yukarıda yer alan kurlar kullanılarak elinde 1.000.000 dolar olan bir arbitrajcı,
a.
Elindeki dolarını NewYork piyasasında satarak euroya dönüştürerek (1.000.000 / 1,3170)
759.301,44 euro elde eder.
b.
759.301,44 euro Tokyo piyasasında sterline çevrilerek (759.301,44 x 0,8361) 634.851,94 sterlin
elde edilir.
c.
634.851,94 sterlin Londra piyasasında dolara çevrilerek (634.851,94 / 0,6301) 1.007.541,56
dolar elde edilir.
Bu işlemler sonucunda (1.007.541,56 – 1.000.000) 7.541,56 dolar arbitraj kârı elde edilmiş olur.
Şekil 8.2: Üç Uçlu Arbitraj
221
www.hedefaof.com
Bir kişi finansal kurumdan döviz almak istiyorsa, kurumun belirlediği
satış kurundan işlem yapılır. Diğer yandan bu kişi ilgili finans kurumuna döviz satıyorsa
işlem kurumun açıkladığı alış kurundan gerçekleşir. Yukarıda ele alınan örnekte, ilk
olarak arbitrajcı elindeki doları satmakta, ikinci ve üçüncü işlemlerde ise sterlin ve dolar
almaktadır. Bu nedenle birinci işlemde alış kuru, ikinci ve üçüncü işlemlerde ise satış
kurları dikkate alınarak dönüşüm gerçekleşecektir.
Forward (vadeli) işlemlerde de, piyasalardaki kur dengesizlikleri arbitraja imkân sağlayabilmektedir.
Örneğin bir bankanın açıkladığı spot ve 6 ay vadeli forward -dolar kurları aşağıdaki gibi olsun;
Alış
Satış
Spot Kur
1,8010
1,8110
6 Ay Vadeli Forward Kur
1,8500
1,8600
6 Ay Vadeli ABD Doları Yıllık Nominal Faiz Oranı
%3,0
%3,20
6 Ay Vadeli Yıllık Nominal Faiz Oranı
%10,0
%10,30
Arbitrajcı bu verilere göre aşağıdaki şekilde kâr elde edebilir;
a.
Bugün bankadan 1 Milyon dolar 6 ay vadeli yıllık nominal %3,20 ile borçlanılır.
b.
Vade sonunda bu borç (1.000.000 x %3,20 x 180 / 360) 16.000 dolar faizi ile birlikte 1.016.000
dolara çıkacağından döviz kuru riskinden korunmak için bu tutar kadar banka ile 1,8600 $ kuru
ile forward kur anlaşması yapılır.
c.
Alınan dolar bugün spot piyasada 1,8010’dan’ye çevrilerek 1.801.000 elde edilir.
d.
Elde edilen yıllık nominal %10 faiz oranı ile 6 aylığına borç verilerek 6 ay sonunda (1.801.000
x 0,10 x 180 / 360) 90.050 faiziyle birlikte 1.891.050 olarak geri alınır.
e.
6. Ay sonunda bankaya olan dolar borcunun kapatılması için 1.016.000 dolar gerekmektedir.
Daha önce yapılan forward anlaşma gereği 1.016.000 dolar almak için (1.016.000 x 1,8600)
1.889.760 ödeme yapılır ve alınan dolar ile dolar borcu kapatılır.
f.
Tüm işlemlerin sonucunda (1.891.050 – 1.889.760) 1.290 kâr elde edilir.
Şekil 8.3: Forward İşlemlerde Arbitraj
222
www.hedefaof.com
Arbitraj işlemlerinin spekülatif işlemlerden temel farkı risksiz
olmasıdır. Örneğin 6 ay vadeli forward satış kuru 1,8600/dolar olduğu bir ortamda, 6 ay
sonra dolar kurunun 1,8600’ın daha yüksek düzeye çıkacağını düşünerek bankadan dolar
almak için bir sözleşme yapılırsa bu spekülatif bir işlem olur. 6 ay sonra vade geldiğinde
o günkü kur ne olursa olsun banka 1 doları 1,8600’den sözleşmeyi yapan tarafa satış
yapacaktır. Eğer beklendiği gibi vade sonunda spot kur 1,8600’ın üzerine çıkmış ise,
spekülatör bankadan 1,8600’dan aldığı dolarları piyasaya satarak kâr edecektir. Ancak
vade sonunda spot kur 1,8600’ın altında olursa bu durumda spekülatör zarar edecektir.
DIŞ TİCARETİN FİNANSMANI
Dış ticaret; ithalat ve ihracat işlemleri olup, ithalatın finansmanı; akreditif, teminat mektubu, avalli poliçe,
banka kabulleri gibi finansal araçlar yoluyla ve fatura, konşimento gibi enstrümanlar esas alınarak yapılır.
Akreditif ithalatçı tarafından bir bankaya açtırılan ve aldığı malın sözleşmede belirtilen şartlara uygun
şekilde teslim alınması durumunda ihracatçıya ödeme yapılacağını taahhüt eden bir hesaptır. Bu konu 2.
Bölümde daha detaylı olarak ele alınmıştır.
Bilgi Aktiflerini Kullanmaya Dayalı Hizmetler
Uluslararası bankalar, uluslararası ticaret ve yatırımların artışına paralel olarak, çok uluslu firmalara
finansal hizmetlerin yanında diğer konularda da danışmanlık veya yönetim hizmetleri sunmaktadır.
Danışmanlık Hizmetleri
Danışmanlık hizmetleri kapsamında bankalar, ülke riski, döviz riskinin kontrolü konularında tavsiye
verme, uzmanlık gerektiren konularda bilgi verme, birleşme ve ele geçirme hakkında doküman hazırlama
ve hukuksal bilgi verme gibi faaliyetler gerçekleştirmektedirler.
Ayrıca geniş uluslararası bankacılık ağı yardımıyla, müşterilerine ihracat veya doğrudan yatırım ile
faaliyet alanını genişletme konusunda yardımcı olabilirler. Bankaların ülke riskiyle ilgili
değerlendirmeleri, özellikle müşterileri olan çok uluslu firmalar veya ilgili ülkeyle ticari yahut yatırım
ilişkisine girecek, özellikle orta ölçekli yerel firmalar açısından son derece önemlidir. Çünkü firmalar
bankaların derlediği bu bilgiler ışığında ekonomik ilişkilerinin geleceğini planlamaktadırlar.
Yönetim Hizmetleri
Uluslararası bankalar, sahip oldukları geniş yabancı şube veya diğer bankacılık birimleri ağı nedeniyle,
kişilerin ve firmaların ellerindeki fonların etkin bir şekilde yönetimini gerçekleştirebilmektedirler.
Kişilerin ya da firmaların fonlarının yönetimini bankaya bırakmalarının nedenlerinden bazıları şu
şekilde sıralanabilir: Riskli yatırımlardan kaçınma; yurt dışından bilgi sağlama güçlükleri; yatırım
imkânlarından habersizlik; karar, sürat, esneklikten yoksunluk; rahatlık ve uzman bankacılara duyulan
güven vb.
Ayrıca uluslararası yatırım ile bankacılığın uluslararasılaşması arasındaki ilişki dikkate alındığında
özellikle Avrupa, Amerikan ve Japon ülkeleri açısından çok uluslu portföy yönetimi, büyük bankaların,
endüstriyel firmaların ve sahip oldukları değişik uluslara ait aktiflerin sağlayacağı kârı arttırmayı isteyen
özel yatırımcıların global yatırım ihtiyacını karşılamaya yöneliktir.
Bunların dışında, uluslararası düzeyde faaliyette bulunan firmaların farklı ülkelerdeki belirsizlikler,
işlem maliyetleri, paranın dönüştürülebilirlik derecesindeki farklılıklar, politik risk ve döviz riski gibi
faktörler de yukarıdaki nedenlere eklenebilir.
Bankalar ayrıca, müşterilerinin gelir vergisi yönetimini de üstlenebilmektedirler. Böylece,
müşterilerin vergi işlemleri zamanında ve uygun şekilde yerine getirilmiş olduğu kadar, müşterilerin
vergisini minimumlaştıracak çözüm yolları önermek de mümkün olmaktadır.
223
www.hedefaof.com
Diğer Hizmetler
Yukarıda değinilen hizmetler dışında uluslararası bankalar tarafından verilen başka hizmetlerde
mevcuttur.
Uluslararası tahvil piyasasının hızlı gelişimi, satış ve ihraç güvencesi hizmetinin bankalarca
uluslararası düzeye getirilmesine neden olmuştur. Ayrıca bu hizmetlerin dışında, uluslararası alandaki
faktoring, forfaiting ve leasing işlemleri de üstlenilmektedir. Diğer yandan; altın, gümüş gibi değerli
madenlerin alım-satım ve koruması gibi hizmetler de uluslararası bankalar tarafından
gerçekleştirilmektedir.
Uluslararası bankalar tarafından sunulan diğer hizmetler:
i.
Underwritting (Finansal Aracılık Üstlenimi) Hizmetleri: Underwritting hizmetleri;
uluslararası bankaların şirketlerin çıkaracakları menkul kıymetlerin (hisse senedi, tahvil) halka
arza aracılığı yüklenmesi işlemleridir.
ii.
Factoring Hizmetleri: Factoring, büyük miktarda ancak kısa vadeli kredili satış yapan
firmaların, bu satışlardan doğan alacak haklarının “factor” veya “factoring şirketi” olarak
adlandırılan finansal kuruluşlar tarafından satın alınması esasına dayanan bir finansal tekniktir.
Yurtdışı factoring işleminde dört taraf vardır; ihracatçı, kredili satışa garanti veren banka
(muhabir banka), ithalatçı (kredili mal alan taraf) ve alacak hakkını satın alan banka (factor).
iii.
Forfaiting Hizmetleri: Forfaiting, ihracattan kaynaklanan kıymetli evrağa dayandırılmış orta ve
uzun vadeli bir alacağın, daha önce bu hakkı ellerinde bulunduranlara başvurma hakkı
olmaksızın satın alınmasıdır.
iv.
Leasing (Finansal Kiralama) Hizmetleri: Leasing, yatırım mallarının doğrudan imalatçısı
tarafından veya banka tarafından satın alınarak bu malın ithalatçısına temin edileceğini ve malın
ekonomik ömrü boyunca ithalatçıya kullanım hakkının devredilebileceğini içeren kaynak
sağlama yöntemidir.
224
www.hedefaof.com
Özet
New York, Londra, Tokyo gibi finans
merkezlerinin hemen hepsinde faaliyet gösteren
uluslararası
bankalar
normal
bankacılık
faaliyetlerinin yanında swap, forward, opsiyon
gibi türev ürünleri etkin olarak kullanmaktadırlar.
Yan kuruluş ise yerel yasa ve düzenlemelere
bağlı olarak yabancı ülkede kurulmuş bağımsız
bir bankacılık kurumudur. Bu kuruluşta yabancı
bankanın payı %50’nin üzerindedir.
Konsorsiyum, farklı ulusal bankalardan oluşan
bir grup bankanın ortak girişim şeklinde
kurdukları banka türü olup, bankalar yüksek
tutarlı fon gerektiren projelere fon kullandırmak
amacıyla bankacılık konsorsiyumu oluşturmayı
tercih etmektedir.
Uluslararası ihracat-ithalat işlemlerinin artış
göstermesi,
interbank
para
piyasalarının
gelişmesi, iletişim teknolojisindeki ilerlemeler,
ülkelerin vergi politikaları ve 1970’li yıllarda
meydana gelen konjonktürel dalgalanmalar
uluslararası bankacılığa neden olan faktörlerdir.
Uluslararası bankacılık hizmeti veren bankalar
genellikle, Londra, Tokyo, New York, Paris,
Zürih, Cenevre, Amsterdam, Hong Kong gibi
merkezlerde toplanmışlardır. Uluslararası finans
en
önemli
görevi,
yerli
merkezlerinin
yatırımcılardan yabancı kullanıcılara ya da
yabancı yatırımcılardan yerli kullanıcılara fon
sağlamaktır.
Bir finans merkezinin yabancı bankalar açısından
seçimini etkileyen unsurlar; vergi düzenlemeleri,
ekonomik potansiyel, refinansman olanakları,
politik istikrar, rekabet durumu, para kredi
politikaları ve altyapıdır.
Bankaların
uluslararası
piyasalara
girme
biçimleri; temsilcilik bürosu açma, muhabir
bankacılık hizmeti alma, şube açma, acenta
kurma, bağlı ve yan ve konsorsiyumlar şeklinde
olabilir.
Bu bankaların uluslararası bankacılık hizmetleri
arasında fon transfer işlemleri, mevduat kabul
etme ve kredi verme işlemleri, döviz işlemleri,
dış ticarete aracılık işlemleri temel hizmetler
arasında sayılabilir.
Temsilcilik büroları açma, şube açmadan önce
atılan bir adım olup, bir bankanın başka ülkelerde
kendini temsil etmek üzere kurduğu birkaç
çalışandan oluşan birimlerdir. Temsilcilikler
mevduat toplama, çek düzenleme, kredi
kullandırma işlemlerini gerçekleştiremezler.
Günümüzde fon transferi, uluslararası para,
akreditif, tahvil ve hisse senedi transferine
dönüşmüş olup, sıcak para şeklindeki sermaye
hareketleri son yıllarda artış göstermiştir.
Bir bankanın başka bir ülkede temsil edilebilmesi
için başka bir alternatif yabancı ülkede bulunan
başka bir bankadan muhabir bankacılık hizmeti
almasıdır. Muhabir banka, karşı taraf adına kendi
ülkesindeki
alacaklılara
ödeme
yapar,
borçlulardan tahsilat yapar. Bunun yanında
muhabirlik ilişkisindeki bankalar birbirlerine
finansman da sağlayabilirler.
Uluslararası bankalar diğer bankalarda da olduğu
gibi mevduat şeklinde fon toplayarak, elde edilen
fonları kredi şeklinde kullandırmaktadırlar.
Klasik uluslararası kredi türü, dış ticaretin
finansmanıyla ilgili olanıdır. Bunun yanında,
uluslararası ekonomik ilişkilerde ortaya çıkan
değişiklikler yeni kredi türlerinin doğmasına
neden olmuştur.
Banka, başka bir ülkede şube açarak aktif bir
şekilde bankacılık hizmeti sunabilir. Yurtdışında
şube açan bankalar kendi uzmanlık alanına giren
hizmetleri, temsilcilik ve muhabir bankalara göre
daha etkili bir şekilde sunarlar. Yurtdışı banka
şubesi, hemen her tür bankacılık hizmetini
vermeye yetkilidir.
Dünyadaki döviz ticaretinin çok büyük bölümü
uluslararası finans merkezlerinde yer alan
bankalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Döviz
işlemleri olarak; toplam işlem hacmi içinde swap
işlemleri ilk sırada, spot döviz işlemleri ikinci
sırada, forward döviz işlemleri ise üçüncü sırada
yer almaktadır.
Temsilcilikle şube arasında yer alan bir yerde yer
alan acentalar, mevduat kabulü dışında her
yönüyle tam bir bankaya benzemektedir.
Uluslararası bankaların; dış ticarete aracılık,
danışmanlık, halka arza aracılık, faktoring,
forfaiting ile finansal kiralama işlemleri diğer
verdiği hizmetler arasında sayılabilir.
Bağlı kuruluş, bir bankanın %50’nin altında bir
oranda hissesine sahip olduğu ve diğer ortaklarla
birlikte faaliyetine sorumlu olarak katıldığı
gidilen ülkenin bankacılık kuruluşu olarak
tanımlanabilir.
225
www.hedefaof.com
Kendimizi Sınayalım
1.
Aşağıdakilerden
hangisi
uluslararası
bankaların temel özelliklerinden değildir?
5. Aşağıdakilerden hangisi
özelliklerinden biri değildir?
a. New York, Londra gibi uluslararası finans
merkezlerinde faaliyet gösterirler.
a. Konsorsiyumu oluşturan bankaların
ulustan olması zorunludur.
b. Büyük küçük
vermektedirler.
hizmet
b. Konsorsiyumlar, büyük yatırım projelerine
fon sağlamak amacıyla oluşturulabilir.
c. Yüksek ücretlerle, nitelikli personel istihdam
ederler.
c. Çokuluslu olmasından dolayı herhangi bir
ülkedeki
merkez
bankası
sisteminin
denetimine bağlı değildir.
tüm
firmalara
d. Dünyanın dört bir yanında farklı dövizler ile
işlem yaparlar.
e. Konsorsiyumlar, bir bankanın limitini aşan
projelerin finansmanına imkân sağlayabilen
oluşumlardır.
2.
Aşağıdakilerden
hangisi
uluslararası
bankacılığa neden olan faktörler arasında yer
almaz?
6. Aşağıdakilerden
hangisi uluslararası
bankaların kullandırdığı kredi türleri arasında yer
almaz?
a. Uluslararası ticaret hacminin artması
meydana
aynı
d. Finansal kriz dönemlerinde konsorsiyumları
destekleyecek ülke veya merkez bankası
yoktur.
e. Swap, opsiyon, forward gibi türev ürünleri
etkin olarak kullanırlar.
b. İletişim teknolojisinde
gelişmeler
konsorsiyumun
gelen
a. İşletme kredileri
c. 1970’li yıllarda meydana gelen ekonomik
daralma
b. Proje finansmanı kredileri
c. Mevduat kredileri
d. Yurtdışı para piyasalarının gelişimi
d. Sendikasyon kredileri
e. Gelişmiş ülkelerdeki düşük vergi politikaları
e. Hükümetlere verilen krediler
3. Uluslararası bankacılık kuruluş yeri seçiminde
en önemli faktör aşağıdakilerden hangisidir?
7.
Uluslararası
bankaların
kullandırdığı
sendikasyon
kredileri
ile
ilgili
olarak
aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a. Vergi düzenlemeleri
b. Ekonomik potansiyel
a. Sendikasyon kredileri, tek bir bankanın kendi
başına verebileceği tutarın üzerinde olan borç
vermelerde kullanılan bir tekniktir.
c. Politik istikrar
d. Altyapı
e. Refinansman Olanakları
b. Sendikasyon kredilerinde faiz oranı genellikle
değişken faizdir.
4. Uluslararası finans merkezinde faaliyet
gösterecek bir bankanın bu piyasaya girmek için
“temsilcilikle şube arasında yer alan ancak
mevduat kabul edemeyen” yapılanma şekline ne
ad verilir?
c. Borçlu sendikasyon kredisi ile birden fazla
bankadan borç almasına rağmen tüm
bankalara aynı faiz oranıyla borçlanmaktadır.
d. Sendikasyon kredisini kullandıran bankaların
her biri diğerinin taahhüdünü yerine getirmek
zorundadır.
a. Bağlı kuruluş
b. Muhabir banka
e. Sendikasyon kredileri genellikle orta ve uzun
vadelidir.
c. Acenta
d. Konsorsiyum
e. Yan kuruluş
226
www.hedefaof.com
Alış
Satış
Spot Kur ( / ABD
Doları)
1,7700
1,7798
3 Ay Vadeli ABD
Doları Yıllık Nominal
Faiz Oranı
%3,00
%3,20
3 Ay Vadeli Yıllık
Nominal Faiz Oranı
%10,00
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
1. b Yanıtınız
yanlış
ise
“Uluslararası
Bankacılık” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
2. e Yanıtınız
yanlış
ise
“Uluslararası
Bankacılığa Neden Olan Faktörler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
%10,30
3. a Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Bankacılık
Kuruluş Yeri Seçiminde Etkili Olan Faktörler”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. Yukarıda yer alan bilgilere göre bankanın 3 ay
vadeli ABD Doları Forward Satış Kuru ne olur?
4. c Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Uluslararası
Piyasalara Girme Biçimleri” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
a. 1,9394
b. 1,9197
5. a Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Uluslararası
Piyasalara Girme Biçimleri” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
c. 1,8761
d. 1,8438
e. 1.8237
6. c Yanıtınız yanlış ise “Mevduat Kabul Etme
ve Kredi Verme” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
9. Swap işlemine aracılık yapan ABC bankası,
Alfa AŞ’den %4 faizle aldığı 1 milyon euroyu
Beta firmasına %4,2 faizle satmış, diğer yandan
Beta firmasından %3 faizle aldığı 1,32 milyon
doları Alfa firmasına %3,4 faizle satmıştır. 1 euro
1,32 dolar olduğuna göre bu swap işleminde
ABC Bankasının kârı % kaçtır?
7. d Yanıtınız yanlış ise “Mevduat Kabul Etme
ve Kredi Verme” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
8. d Yanıtınız yanlış ise “Döviz Ticareti” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
a. 0,2
9. c Yanıtınız yanlış ise “Döviz Ticareti” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
b. 0,4
c. 0,6
10. b Yanıtınız yanlış ise “Döviz Ticareti”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
d. 0,8
e. 1,0
10. Belirli bir varlığın farklı piyasalar arasındaki
fiyat farklılıklarından yararlanarak eşanlı alımsatım yapılarak kâr elde edilmesi durumuna ne
denir?
a. Spekülasyon
b. Arbitraj
c. Kur marjı
d. Swap
e. Forward
227
www.hedefaof.com
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 1
BIS, Triennial Central Bank Survey, 2011.
Uluslararası ihracat-ithalat işlemlerinin artış
göstermesi,
interbank
para
piyasalarının
gelişmesi, iletişim teknolojisindeki ilerlemeler,
ülkelerin vergi politikaları ve 1970’li yıllarda
meydana gelen konjonktürel dalgalanmalar
uluslararası bankacılığa neden olan faktörlerdir.
Öçal, T. Ve diğ. (1997). Para Banka, Ankara,
Gazi Kitabevi.
Parasız, İ. (2009), Para Banka ve Finansal
Piyasalar, Bursa, Ezgi Kitabevi.
Report on global foreign Exchange market
activiy in 2010. S. 7. Triennial Central Bank
Survey, Bank For International Settlements.
Sıra Sizde 2
Bağlı kuruluş, bir bankanın %50’nin altında bir
oranda hissesine sahip olduğu ve diğer ortaklarla
birlikte faaliyetine sorumlu olarak katıldığı
gidilen ülkenin bankacılık kuruluşu olarak
tanımlanabilir.
Seyidoğlu, H. (2001), Uluslararası
İstanbul, Güzem Yayınları.
Uslu, S. (2007). Uluslararası
Sakarya, Sakarya Yayıncılık.
Yalçıner, K. (2008). Uluslararası Finansman,
Ankara, Gazi Kitabevi.
Sıra Sizde 3
Kur marjını etkileyen faktörler;
dövizin cinsi,
•
dövizin işlem miktarı,
•
müşterinin niteliği,
•
işlem anı (hafta içi-hafta sonu)
•
fiyat hareketlerindeki iniş çıkışların yüksek
olması (volatilite)
•
Diğer yandan piyasada alım satım hacmi
yüksek olan dövizlerde kur marjı, ticareti az
olan döviz cinslerine göre daha düşüktür.
Sıra Sizde 4
Açık pozisyona sahip banka vade sonunda döviz
kuru riski ile karşı karşıyadır.
228
www.hedefaof.com
Bankacılık,
Yalçıner, K. ve diğ. (2011). Finansal Teknikler
ve Türev Araçlar, Ankara, sDetay Yayıncılık.
Yan kuruluş ise yerel yasa ve düzenlemelere
bağlı olarak yabancı ülkede kurulmuş bağımsız
bir bankacılık kurumudur. Bu kuruluşta yabancı
bankanın payı %50’nin üzerindedir.
•
Finans,
Download