din kültürü ve ahlâk bilgisi din kültürü ve ahlâk bilgisi din kültürü ve

advertisement
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
„ Siyer Bâbı (Hz. Muhammed'in Hayatı)
Munâvele: Şeyhin hadislerini içeren yazılı bir hadis malzemesini, talebesine vererek rivayet etmesidir.
İlk Seriyyeler ve Gazveler
Hz. Peygamber ve Müslümanlar, Mekkeli zâlim müşriklerin elinden kurtularak Medine’ye hicret etmişler ve burayı yurt edinmişlerdi. Ancak müşrikler onları rahat bırakmıyor, Hz. Peygamber ve Müslümanlara kucak açan
Medineli Ensar’ı sürekli tehdit ediyorlardı.
Mukâtebe: Hocanın bir öğrencisine kendi eliyle birkaç hadis yazıp, ya da
yazdırıp vermesidir.
● Seriyye: Hz. Muhammed’in katılmadığı, bir sahabe komutanlığında
yönetilen seferlerdir.
● Gazve: Hz. Muhammed’in bizzat katıldığı tüm seferlerdir.
İ’lâm: Şeyhin bir hadisi veya hadis kitabını kendi hocasından tahammül
ettiğini ve rivayet hakkına sahip olduğunu talebesine bildirmesine denir.
Müşriklerin tehditleri ensarı korkutamadı. Onlar, ne pahasına olursa olsun, Hz. Muhammed’i ve Müslümanları koruyacaklarını dile getirdiler.
Müslümanlara, kendilerine düşmanlık edenlere karşı savaşma iznini veren
“Kendilerine savaş açılan kimselere savaş izni verildi. Zira onlar, zulme uğramış kimselerdi ve elbette Allah onlara yardım edecek güce sahiptir.” (Hac
Sûresi 39. Âyet) buyruğu gelince Müslümanlar müşrikleri ticaret yollarının
üzerinde sıkıştırmaya karar verdi. Böylelikle, onların düşmanlıklarına bir
karşılık verilmiş olunacaktı. Bu amaca yönelik olarak Hz. Peygamber, Bedir
Gazvesi’nden önce müşriklerin üzerine dört seriyye ve dört gazve düzenledi. Bu dört seriyyenin ilki Hz. Hamza’nın komutanlığındaki Silfülbahr Seriyyesi, ikincisi Ubeyde bin Haris komutasındaki Rabiğ Seriyyesi’dir. Üçüncüsü Sa’d bin Ebi Vakkas önderliğindeki Harrar Seriyyesi, dördüncüsü ise
Abdullah bin Cahş’ın önderliğinde Batn-ı Nahle Seriyyesi’dir. Bu seriyyelerden sadece Bant-ı Nahle’de çarpışma olmuştur.
Vicâde: Bir muhaddisin, herhangi bir musannif veya ravinin el yazısı ile
yazılmış bir kitabını ya da hadis malzemesini bulup ele geçirmesidir.
Vasiyyet: Şeyhin, hadis kitabını ölümü esnasında veya bir yolculuğa çıkarken talebesine bırakması, vasiyet etmesidir.
„ Tefsir Bâbı (Kur'an-ı Kerim'in Muhtevasını Anlama)
Sûreler, ayet sayılarına göre tasnif edilmiştir.
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
MEZHEBÎ TEFSİR EKOLLERİ
● Mu’tezilî tefsir ekolünün öncüleri; Belhî, Cubbâî, Hemedânî, Zemahşerî,
Zehebî ve İsfehânî’dir.
● Haricî tefsir ekolünün öncüleri; Muhkem el-Havârî ve Muhammed bin
Yusuf Itfiyyiş’tir.
● Şiî tefsir ekolünün öncüleri; Tûsî, Tabressî, Kummî, Necefî ve Tabatabâî’dir.
İŞ’ARÎ / TASAVVUFÎ TEFSİR EKOLÜ
İş’arî tefsir, sadece tasavvuf erbabının vâkıf olduğu, zâhirî mana ile bağdaştırılabilen birtakım gizli mana ve işaretlere göre Kur’an-ı Kerim’i tefsir
etmektir.
Şirâzî, İbnu’l - Arabî, Tusterî, Molla Fenârî ve Sadreddin Konevî, bu ekolün
önde gelen müfessirlerindendir.
Reşid Rıza, Muhammed Abduh, Said Havva, Mevdûdî ve Seyyid Kutub bu
ekolün önde gelen müfessirlerindendir.
KLASİK TEFSİR EKOLLERİ
„ Hadis Bâbı (Hz. Muhammed'in Sünneti)
Hadis Öğretim Teknikleri (Hadis Tahammül yolları)
Hadis ilmi ile uğraşan ve bu konuda uzmanlaşmış olan âlime “şeyh” denir.
Hadis ilmi okuyan öğrenciye de “talib” denir. Tarih boyunca çeşitli hadis
öğretim metotları uygulanmıştır. Şimdi özet olarak bunları görelim:
Semâ: Hadisi bizzat şeyhin ağzından işiterek almaktır.
FİLOLOJİK (LUGAVÎ) TEFSİR EKOLÜ
Konu olarak Kur’an-ı Kerim’in dilini ele alan ve Kur’an-ı Kerim’i dilbilim yönünden inceleyen bir tefsir çeşididir. Bu tefsir türünde yazılan eserler, genelde “Garîbu’l-Kur’an” adıyla ortaya çıkarak yaygınlık kazanmıştır. İmam
Şafii, Ebu Ubeyde, Ferra, Ahfeş, İbn Kuteybe ve Zemahşerî bu tefsir ekolünün önde gelen müfessirlerindendir.
Kırâat: Hadisin şeyhten işitilerek değil, şeyhe okunarak alınmasıdır.
FIKHÎ TEFSİR EKOLÜ
Fıkhî tefsir, Kur’an-ı Kerim’in ihtiva ettiği amelî hükümleri açıklayan ve
onlardan hüküm çıkarmaya çalışan tefsir ekolüdür. Mukâtil bin Süleyman,
Tahavî, Cessâs, Kurtubî gibi âlimler, bu ekolün öncü isimlerindendir.
İLMÎ TEFSİR EKOLÜ
İcâzet: Şeyhin, rivayet hakkına sahip olduğu hadisleri veya hadis kitaplarını, rivayet etmesi için öğrencisine verdiği sözlü ya da yazılı izindir.
Kur’an-ı Kerim metnindeki bilimsel kavramları açıklayan, o kavramlardan
çeşitli bilimsel ve felsefi görüşleri çıkarmaya çalışan tefsir ekolüdür. Gazali,
Zerkeşî, Râzî ve Suyûtî bu ekolün önde gelen müfessirlerindendir.
-1-
-2-
Bu ekol, edebî tefsir ekolü içerisinde değerlendirilebilir. Konulu tefsir ekolü, Kur’an-ı Kerim’de işlenen konulardan birine dair tüm ayetleri, bütüncül
bir bakış açısı ile inceleyip, Kur’an’ın o konudaki görüşünü ortaya koymaya
çalışan tefsir çeşididir. Fazlurrahman, Toshihiko İzutsu ve Mevdûdî bu ekolün önde gelen isimlerindendir.
HUDUS
MUHDİS
Sonradan olma
Yaratıcı
Alemin de bir muhdise ihtiyacı
vardır.
O’da vacibü’l vücud olan
Allah’tır.
FELSEFİ TEFSİR EKOLÜ
İmkân Delili
Alem, var olma ve var olmama niteliklerini taşıyan mümkün varlıklardan
oluşmaktadır ve var olması için bir sebebe ihtiyacı vardır. O sebep ise varlığı zorunlu olan Allah’tır.
„ Akâid Bâbı (İslam İnanç Esasları)
Allah’ın Varlığının Delilleri
Allah’ın varlığının ispatı nakli değil, akli ve vicdani delillerle mümkün olabilir. Çünkü ilahi dine inanmayan kişi için Allahın varlığını kutsal metinlere
dayandırarak izah ve ispat etmek beyhudedir. Bu nedenlerdir ki Kur’an-ı
Kerim, insanları Allah’ın varlığı konusunda daima düşünmeye, aklını kullanarak muhakeme etmeye davet etmektedir. Bu doğrultuda Kur’an insanlara sorduğu sorularla adeta onları akli delillere yönlendirmektedir. Kur’an
bu delillere, alemden ve insandan hareketle işaret etmektedir. İnsan, Allah’ın mahiyetini bilemez ancak varlığını aklen idrak edebilir.
Dış Dünya
/ Madde Alemi
Gaye ve Nizam Delili
Evrendeki ahenk ve düzen tesadüfen olamaz bilakis bir yaratıcının varlığı
gereklidir. İslam âlimlerine göre evrendeki bu düzen belli bir hikmet ve
maslahat üzerinedir. Öyle ki insanın ve diğer canlıların yaşamasına uygunluğu evrenin, başı boş olmadığının işaretidir. Bu delil, inayet, itkan, ihtira
ve tasarım olarak da adlandırılmıştır.
Ahlak Delili
Alman filozofu Kant’ın (Ö. 1801) öncülüğünü yaptığı bu delile göre ahlak
kanunları, bizi Allah’ın varlığına, dolayısıyla ahiret hayatına inanmaya götürmektedir.
ENFÜS
İnsanın İç Dünyası
/ Ruh Alemi
Allah’ın varlığı hakkında başta kelamcılar olmak üzere birçok İslam düşünürü bazı deliller ortaya koymuşlardır.
-3-
Her hâdisin bir muhdisi vardır.
ALLAH
Kurucusu Ahmed Han’dır. Kur’an-ı Kerim ayetlerini XIX. asır Avrupa akılcılığı ve tabiat felsefesinin verileri ışığında açıklamaya çalışan tefsir ekolüdür.
AFAK
Kur’an-ı Kerim’in, ilk muhataplarının anladığı şekilde anlaşılmasını hedefleyen tefsir ekolüdür. Kurucusu Emin el-Hûlî’dir. Aişe Abdurrahman, Tahir
bin Aşur ve M. Ahmed Halefullah bu ekolün önde gelen isimlerindendir.
Alem, hâdistir.
Vacibü’l Vücud (Zorunlu Varlık)
MODERNİST TEFSİR EKOLÜ
KUR’AN’A GÖRE
EDEBÎ TEFSİR EKOLÜ
İlk üç asırda hadislerin aslına uygun şekilde nakledilmesi için en çok, kullanılan metotlar “Sema” ve “Kıraat”tir.
Hudus / Oluş Delili
Batı felsefesinde “Kozmolojik Delil” olarak adlandırılan bu delilin hareket
noktası sonradan meydana geliştir. Buna göre var olan şeyin bir nedeni
yani onu var edeni olmalıdır. Bu neden, etki silsilesi sonsuza kadar gidemeyeceğinden, varlığı zorunlu ve bir olan yaratıcının kabullenilmesi şarttır.
Sonuç olarak alem, sonradan yaratılmıştır ve onu yaratan, varlığının öncesi
olmayan Allah’tır.
İCTİMÂÎ / TOPLUMSAL TEFSİR EKOLÜ
İctimâi tefsir, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin, yaşanılan çağın toplumsal sorunlarının çözümüne yönelik olarak tefsir edilmesidir.
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
KONULU TEFSİR EKOLÜ
Gazali, Râzî, İbn Sina ve Farabi felsefi bu tefsir ekolünün önde gelen isimleridir.
Buna göre,
● ayet sayısı 100’den az olan sûreler el-Mesânî,
● ayet sayısı 100 civarında olan sûreler el-Mi’ûn,
● bunların dışında kalan kısa sûreler el-Mufassal,
● en uzun yedi sûre olan, Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, En’âm, A’râf,
Enfâl ve Tevbe sûreleri de es-Seb’u’t-Tuvel olarak isimlendirilmişlerdir.
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
-4-
Ontolojik Delil
İnsanoğlu, kendisinin noksan bir varlık olduğunu bilir. Bununla beraber
zihninde mükemmel tüm özellikleri taşıyan “Kâmil bir varlık” fikri vardır.
İşte bu fikrin bizzat kendisi Allah’ın var olduğuna delalet eder.
-5-
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
Temanu Delili
Kur’an’ın zikrettiği bu delil, kelam âlimlerince temanu (birbirini engelleme) olarak adlandırmıştır. Allah’tan başka ilah / ilahlar olması durumunda
aralarında çekişmenin ve kargaşa olmasının muhtemel görüldüğünü aklen
izah eden İslam âlimleri, ilahların birbirlerini / fiillerini engellemelerinden
hareketle bu delile “temanu” ismini vermişlerdir.
İnayet Delili
Allah’ın inayetinin tecellisinden gelen ve kainatta insanın dışındaki her şeyin insanın maslahatına uygun olarak en ideal şekilde yaratılmasını ifade
eder. Kainatta yaratılmış her şey, insanın yaşamasına rahat ve saadetine
hizmet için yaratılmıştır.
„„ Fıkıh Bâbı (İslam İbadet Esasları)
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
Konuyla ilgili Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah,
kimseye gücünü aşan bir teklifte bulunmaz.” (Bakara Sûresi, 286. ayet).
“…Din konusunda sizin üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi…” (Hac Sûresi,
78. ayet).
Bakara Suresinin 173. ayetinde Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: “O,
size ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş
olan hayvanı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla bunlardan
(ölmeyecek kadar yiyebilir) ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
İslam dini, insanlara altında ezilecekleri yükler yüklemek için değil, insanları Allah’ın dini ile hem dünya hem de ahiret mutluluğuna ve huzuruna
kavuşturmak için gelmiştir. Yüce Allah, hem bu dünyada hem de ahirette
hiçbir kulunun sıkıntıya ve mutsuzluğa uğramasını istemez. Ancak insanlar, kendi elleriyle işledikleri fiillerinden dolayı ya saadete kavuşurlar ya
da dalalette kalırlar.
Peygamberimiz de Müslümanlara her şeyin en hayırlısının orta yol ve
denge hali olduğunu öğütlemiş ve her türlü aşırılıktan kaçınmayı tavsiye
etmiştir.
FIKHIN TEMEL İLKE VE AMAÇLARI
Fıkıh ilmindeki hükümlerin kaynağını Kur'an-ı Kerim ve Sahih Sünnet oluşturur. Hüküm çıkarabilmek için, bu kaynaklardaki delillerin ayrıntılı bir şekilde açıklanarak ortaya konulması gerekir. Bu amacı gerçekleştirebilmek
için, fıkıh ilminin belli başlı bazı ilkeleri vardır. Bunlar; mükellefiyette kolaylık, helallerde genişlik, haramlarda sınırlılık, hükümlerde tedricilik, kamu
yararının gözetilmesi ve adaletin gerçekleştirilmesidir.
Konunun başında zikrettiğimiz Kur'an-ı Kerim ve Sahih Sünnet, doğrudan
doğruya hüküm koyan kaynaklardır.
Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhari, İman, 12)
Mesela; ayakta durmakta zorluk çeken kişiler, namazlarını oturarak kılabilirler. Su bulamayan kişiler, abdestlerini teyemmüm yoluyla alabilirler.
Daha bunun gibi birçok konuda İslam dini insanlara çokça kolaylıklar sunmaktadır.
Yukarıda sıraladığımız, fıkıh ilminin ilkeleri ise kaynak değil, kaynaklardan
hüküm çıkarmada kullanılan araçlardır.
Kamu Yararının
Gözetilmesi
Hükümlerde
Tedricilik
Adalet
Fıkıh İlminin
Temel İlkeleri
Mükellefiyette
Kolaylık
Helallerde
Genişlik
Haramlarda
Sınırlılık
Şimdi bu ilkeleri tek tek inceleyelim:
Mükellefiyette Kolaylık
Yüce Allah, kullarına karşı çok şefkatli ve merhametlidir. O, merhameti gereği insanlara altından kalkamayacakları yükler yüklememiştir.
-6-
Helallerde Genişlik - Haramlarda Sınırlılık
Yüce Allah, tüm kainatı ve içindekileri, insanlığın hizmetine vermiştir. Ancak bu nimetlerden çok az bir kısmını, yine merhameti ve şefkati gereği
insanlara yasaklamış, haram kılmıştır. Bizim sebebini bildiğimiz veya henüz anlayamadığımız yasaklar, bizim iyiliğimiz için Yüce Allah tarafından
konulmuştur. Çünkü bu yasaklarda bizim açımızdan zararlı olan şeyler
mevcuttur. Örneğin; Allah içkiyi haram kılmıştır. Bugün günlük hayatımızda
içkinin ne tür felaketlere sebep olduğunu hepimiz rahatça görmekteyiz. Bu
ve bunun gibi yasaklar -sebebini bilelim ya da bilmeyelim- bizim için tehlikeli ve zararlı olduğundan Yüce Allah kullarından bu tür şeylerden uzak
durmalarını istemiştir.
Hükümlerde Tedricilik
Kur'an-ı Kerim'in Hz. Peygambere indirilişi, 23 yıl gibi bir sürede tamamlanmıştır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim ile Hz. Peygamber’i ve tüm Müslümanları
pedagojik olarak eğitmiştir. İlk önce Mekke döneminde iman ve ahlaki altyapının oluşturulmasına yönelik ayetler nazil olmuştur. Daha sonra Medine
döneminde ise, ibadet ve sosyal hayata ilişkin ayetler gelmiştir. Mesela;
namaz hariç diğer tüm ibadetler, Medine'de nazil olan ayetler ile Müslümanlara farz kılınmıştır.
Sosyal hayatı düzenleyen kurallar ve ibadetler, toplumun ihtiyacına ve
ulaştıkları seviyeye göre, aşama aşama vazedilmiştir. Bunun böyle olması, hükümlerin anlaşılmasını ve uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Mesela;
ilk zamanlar zekâtın miktarı belirlenmemiş, herkesin gücüne ve isteğine
bırakılmıştır. Ancak daha sonra zekâtın miktarı Hz. Peygamber tarafından
belirlenmiştir.
Tedricilik, hükümlerin Yüce Allah tarafından bir anda topluca değil, zaman
içinde, hayat şartlarına paralel olarak konulmasına denir.
Konuyu daha iyi anlamak için, içkinin haram kılınışının aşamalarını
Kur’an-ı Kerim ayetlerinden inceleyelim.
“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük bir günah
hem insanlar için bazı yararlar vardır. Ama günahları, yararlarından
daha çoktur.” (Bakara Sûresi, 219. ayet)
Bu ayette Yüce Allah, içkiyi günah kapsamına almış ve bazı faydalarının
olduğunu, ancak zararlarının daha çok olduğunu bildirmiştir.
“Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken
de -yolculukta olanlar hariç- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın…”
(Nisa Sûresi, 43. ayet)
Bu ayette de Yüce Rabb’imiz, içki içmenin sonucu olan sarhoşluğun, namaz kılmaya engel olduğunu bildirmiştir.
Helaller çok geniş ve sayısızdır. Haramlar ise sayılı ve belirlidir. O yüzden
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de kullarına haram kıldığı şeyleri tek tek bildirmiş, bunların dışında kalan yeryüzündeki helal ve temiz şeylerden yiyebileceğimizi söylemiştir.
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur
ki kurtuluşa erersiniz. Muhakkak ki şeytan, içki ve kumarla aranıza
düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık tüm bu kötü şeylerden vazgeçtiniz değil mi?”
(Maide Sûresi, 90-91. ayetler)
-7-
-8-
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
Artık bu ayetlerle içki kesin olarak yasaklanmış ve Müslümanlara içkiden
uzak durmaları emredilmiştir.
Kamu Yararının Gözetilmesi
Dinin en büyük amacı, insanı hem dünyada hem de ahirette mutlu etmektir. Kamu yararı dediğimiz zaman, bireylerden oluşan toplumun yararına
olan işleri kastetmiş oluruz. Toplum içerisinde bazen kişilere ait çıkarlar
ile toplumun çıkarları çatışabilir. Böyle durumlarda, toplumun menfaatleri gözetilir. Aynı şekilde özel mülkiyete ve toplum menfaatine dokunabilecek bir zarar söz konusu olduğunda, toplumun zarar görmemesi için,
toplumun yararı tercih edilir. Genel manada yarar ile zarar çatıştığında,
yapılması gereken zararın ortadan kaldırılmasıdır. Mesela; bir yere fabrika
kurulacaksa ve bu esnada çevreye zarar verilecekse, fabrikanın getireceği
yarardan vazgeçilir ve zarar önlenmiş olunur.
Adaletin Gerçekleşmesi
Adalet, sözlük anlamı olarak doğruluk, denklik ve aşırılıktan uzak durma
gibi anlamlara gelir. Terim anlamı olarak ise; hak sahibine hakkını verme,
bir işi yerli yerince ve tastamam yapma gibi anlamlara gelmektedir.
İnsan fıtratı gereği toplum hâlinde yaşamak mecburiyetindedir. Buna bağlı
olarak, insanların toplum içindeki ilişkilerini düzenleyecek bir takım kural
ve ilkelere ihtiyaç vardır. İşte burada, hukuk devreye girmektedir. Hukuk,
herhangi bir haksızlığın yaşanmaması için, sürekli olarak adaleti denetim
altında tutar. Hukukun sağlam bir şekilde işlediği toplumlarda adalet hâkimdir ve kimseye haksızlık yapılmaz. Yine böyle toplumlarda hukuk hâkim
olduğu için, kimse kendi hakkını kendisi almaya kalkışmaz ve her şey hukukî seyrinde ilerler.
Özetle, hukukun üstünlüğünün kabul edilip, işlerin ona göre yapıldığı bir
toplumda adalet hâkim olur. Böylece insanlar, huzurlu bir şekilde ve güven
içinde yaşarlar. İşte İslam'ın amaçladığı da budur. Bu sebeple fıkıh ilmi de
İslam'ın bu ana prensibini kendisine yöntem olarak belirlemiştir.
Yardımcı Kaynaklar
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
Mesalih-i Mürsele
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
İstishab ile ilgili bazı ilkeler şunlardır:
Mesalih-i Mürsele, maslahat kelimesinden türetilmiş bir kavramdır. Maslahat, zararı ortadan kaldırmak ve yararı sağlamak manasına gelir. Mesalih-i
mürsele, helal ya da haram olup olmadığına dair hakkında bir nass bulunmayan maslahatlara denir. Böyle bir durumda, o şeyin sağlayacağı yarar ve
getireceği zarar incelenir. İnceleme sonucu, yapılacak olan fiilin getireceği
zarar fazla ise yasak; sağlayacağı yarar fazla ise helal hükmü verilir.
Eşyada Asıl Olan Mübahlıktır
Allah, kainattaki her şeyi insanlar için yaratmış ve istifadelerine sunmuştur.
Bu nedenle, haram olduğuna dair kesin bir delil bulunmayan her şey nimet
olması bakımından mübahtır.
Maslahat üç çeşittir:
Beraet-i Zimmet Asıldır
Maslahat-ı Mutebere
Geçerliliği nasslar tarafından belirlenmiş olan maslahatlardır: canın, aklın,
dinin, malın ve neslin korunması gibi.
Her insan, doğduğu zaman suçsuz, günahsız ve borçsuz olarak doğar. Zanlı,
suçlu olduğu ispat edilene kadar masumdur. Suçu sabit olup kesinleşmeden hiç kimseye suçlu muamelesi yapılamaz.
Maslahat-ı Mülğa
Şek ile Yakîn Zâil Olmaz
Nasslar tarafından geçersiz kılınmış, yürürlükten kaldırılmış maslahatlardır: tefecilik yaparak para kazanmak gibi.
Bir şeyin var olduğu kesin olarak biliniyorsa onun varlığının şimdi de devam ettiğine hükmedilir ve şüphe sebebiyle yokluğuna hükmedilemez.
Mesela borçlu olan bir kişinin, borcunu ödediğine dair bir delili bulunmadığı sürece, borçluluk durumu devam eder.
Maslahat-ı Mürsele
Geçerli veya geçersiz olduğuna dair hakkında herhangi bir fıkhî delil bulunmayan maslahatlara denir.
„„ Ahlak-ı İslamiyye Bâbı (İslam Ahlakı)
Temel Erdemler / Fazlalık ve Azlıkları
Sedd-i Zerâî
Sedd, engellemek, yolu kapatmak gibi manalara gelir. Zerâî ise, bir yere
götüren yollar, vesileler anlamına gelir. Aslı itibarı ile yasak veya haram
olmayan bir şey, bazen kişiyi harama ya da zararlı bir sonuca götürebilir.
İşte böyle durumlarda, insanların kötülüğe gitmemesi için alınan tedbirlere "sedd-i zerâî" denir.
Örf ve Âdetler
Toplum tarafından eskiden beri yapılagelen uygulamalara âdet, toplum vicdanı tarafından benimsenmiş, yapılması iyi olarak görülen şeylere de örf denir.
Âdetler, alışkanlıklarla ilgili olduğundan, her zaman iyi olmayabilirler.
İstihsan
İstishab
İstihsan, bir şeyi iyi ve güzel bulmak demektir. Fıkıh terimi olarak ise, özel
bir gerekçeye dayanarak, açık kıyasın veya genel görüşün aksi bir görüş
beyan etmek, hüküm vermektir.
İstishab, birini kendine yakın bulmak ve onun dostluğunu istemek gibi
anlamlara gelir. Fıkıh ilminde ise, daha önce varlığı bilinen bir durumun,
aksine bir delil bulunmadıkça varlığını koruduğuna hükmetmek anlamına
gelir. Mesela, kazanılmış hakların korunması bu kabildendir.
-9-
- 10 -
TEMEL
ERDEMLER
Hikmet
Adalet
İffet
Cesaret
AŞIRISI
AZLIĞI
Kurnazlık
--Günahkârlık
Saldırganlık
Ahmaklık
--Şehvet Azlığı
Korkaklık
REZILETLER
NEFS ÇEŞIDI
Cehalet
Meleki Nefs
Zulüm
Amelî Nefs
Ölçüsüzlük / İffetsizlik
Hayvani Nefs
Korkaklık
Saldırgan Nefs
- 11 -
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
„„ Cemâliyetül İslamiyye Bâbı (İslam Estetiği)
islam sanatında süsleme ve el sanatları
Süsleme
Türk İslam sanatlarında uygulanan süslemeler, motif ve desen grupları açısından şu başlıklar altında incelenebilir:
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
Yazı
Soyut karakterli İslam sanatında figürden ve tasvirden kaçınan sanatçılar
hat sanatında önemli bir süsleme grubu oluşturmuşlardır. İlk devirden
itibaren kullanılan Kuran hattı Osmanlılar zamanında zengin bir birikimle
zirve örneklerini vermiştir.
Geometrik şekillerden oluşan bu süsleme grubunu basit ve karmaşık olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Batılı kaynaklarda “arabesk” denen bu süsleme İslam’ın sonsuzluk anlayışından doğmuş ve yüksek bir bilim seviyesi
sayesinde gelişmiş, İslam sanatlarının her alanında uygulanmıştır.
Bitkisel Süslemeler
Bu gruba giren süsleme şekilleri natüralist/tabiatçı ve soyut/stilize şeklinde ikiye ayrılır. Bitkisel motifler doğrudan ve gerçekçi bir biçimde süslemede yer alırsa natüralist ama doğadaki şekliyle değil de doğadan esinlenerek fakat hayal gücü ile şekil vererek süslemede kullanılırsa soyut süsleme
olur. İslam sanatında natüralist süslemeler Emeviler Devri’nde görülmüş,
Osmanlıda Batılılaşma devrinde görülmüştür. Bu iki dönemde de Müslümanlar Batı medeniyetinden çok etkilendikleri için bu üslubu izlemişlerdir.
Genelde İslam sanatının karakteri gereği süslemeler soyuttur. Mesela bitkisel süslemede “hatai” motifi Türklere özgü soyut bir süsleme unsurudur.
İslam sanatında genel olarak figürlü süsleme –minyatür sanatı hariç tutulursa- çok az kullanılmıştır. Müslüman sanatçılar figürlü süslemeye rağbet
etmemişlerdir. Figürler en çok Emeviler, Fatımiler ve Selçuklular devrinde
görülür. Minyatür sanatında ise yine figürler bire bir doğayla ve gerçeklikle
uyuşmaz ve soyut bir sanattır. Bu sanat Selçuklu, İlhanlı, Timurlu, Babürlü,
Safevi ve Osmanlı devletlerinde önemli eserler vermiştir.
Rumi ve Soyut Şekillerden Oluşan Süslemeler
İslam sanatının soyut karakteri nedeniyle bazı motifler soyut referanslarla yapılmıştır. Bu nedenle onları birkisel, geometrik ya da figürlü süsleme
diye kategorize etmek zordur. Bunların başında “rumi” motifi gelir ki bu
motifin bir palmetin ortadan ikiye ayrılmış bir parçası olduğu ya da Orta
Asya hayvan üslubundaki figürlerden esinlenen soyut bir motif olduğu tartışmaları devam etmektedir.
- 12 -
„„ Tarih-i Edyân Bâbı (Dinler Tarihi)
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
●● Dinî Gelişim
’Çocuklukta
’
dinî ve manevi gelişim
’Ergenlik
’
ve gençlikte dindarlık ve manevi yaşam
’Yetişkinlikte
’
din
●● Dindarlığın tanımı ve ölçülmesi
İBN SİNA (ö.428/1037)
●● Doğru inanış veya anlayış
●● İman, şüphe ve inançsızlık
Meşşai ekolün en büyük sistemci filozofu ayrıca Ortaçağ’ın en önemli tabiplerinden biri olarak kabul edilen İbn Sina, Buhara’da doğmuştur. Gerçek
ismi Ebû Alî el-Hüseyn b. Abdillâh b. Alî b. Sînâ’dır. Tıp ve felsefe alanında
yapmış olduğu çalışmalar dolayısıyla “eş-Şeyhü’r-Reis” unvanı verilmiştir.
Batılı kaynaklarda kendisi “Avicenna” ismi ile tanınmaktadır. Samanoğulları ve Büveyhiler Devleti’nde vezir olarak görev almıştır. Hamedan’da vefat
etmiştir. Latin Orta Çağ’ın en büyük düşünürü olarak kabul edilmektedir.
●● Doğru niyet
●● Dua, ibadet ve dinî ritüel
●● Doğru davranış
●● Din ve ahlaklılık
Felsefesi ve Görüşleri
●● Doğru odaklanma
●● Doğru söz
●● Din ve ruh sağlığı
●● Ölüm ilgileri ve din
●● Felsefe ve ilimler alanında ilk defa ansiklopedik eserler vermiş olan düşünürdür.
●● Kindi ve Farabi’den gelen metot ve gelenekleri sistemleştirmiştir.
●● İbn Sina’nın eserlerinde anlatım açık ve akıcıdır.
●● İbn Sina insanı beden ve ruhtan oluşan iki yapı içinde değerlendirmektedir.
●● Tanrı’nın eşyayı yaratmasını sudur nazariyesi teorisi ile açıklamaktadır.
„„ İctimâ-u Diniyye Bâbı (Din Sosyolojisi)
James Frazer Büyü ve Din
DİN HAKKINDA ÖĞRENME
İmkân Delili: Bu delilde, evren sonradan olma yönüyle değil; varlığı da
yokluğu da düşünebilen mümkün bir varlık olması yönüyle ele alınmıştır.
Yani evrenin varlığı zorunlu değildir. Varlığı zorunlu olan bir varlık (Tanrı)
evrenin varlığına sebep olmuştur. Varlığın mümkün ve zorunlu varlık olarak ayrımı Farabi ve İbni Sina’nın öncülüğünü yaptığı bu delilin temelini
oluşturur. Âlemin varlığı zorunlu değildir o nedenle varlığın nedeni kendisi
olamaz. Nedenler zinciri ise sonsuza kadar gidemez ve nihai olarak varlığı
zorunlu olan bir varlığa dayanır. O varlık da Tanrı’dır.
Din sadece bir disiplin olarak öğretilir. Diğer dinlerin öğretimi, karşılaştırma yapılarak öğretilir.
İngiltere ve Norveç gibi ülkeler bu modeli uygulamaktadır.
DİNDEN ÖĞRENME
Öğrenciye bir dinî veya mezhebi öğretmeyi amaçlamaz.
Din, sadece araştırma konusu değil, eğitimin de konusu
olur.
Kozmolojik delilin önde gelen bir savunucusu da Leibniz’dir. Ona göre
evrenin “neden yok değil de var olduğu” ve de neden öyle değil de böyle olduğu” soruları yanıtlanması gereken sorulardır. Bu sorulara bir cevap bulunabilmesi, evrenin neden var olduğuna dair nihai nedeni (illet)
âlemin dışında aramak ile mümkün olabilir. Bu neden Tanrı’dır.
TANRI’NIN VARLIĞINA DAİR DELİLLER
„„ Nefsâniyetü Dinîyye Bâbı (Dinler Tarihi)
Din Psikolojisinde Araştırma Konuları
●● Dindarlığın Kaynakları
●● İbn Sina, Aristo geleneğinde olduğu gibi psikolojiye tabiat felsefesi içinde yer vermiştir.
’Dinîn
’
sosyal kaynakları
- 13 -
Diğer dinlerin öğretimi, benimsenen dinîn penceresinden bakılarak yapılır.
„„ Felasifetü Diniyye Bâbı (Din Felsefesi)
’Din
’ ve biyoloji
●● Dinin gerekliliğini siyasi ve hukuki açıdan ele alan filozof, bireyin tek başına yaşayamayacağını, yaşasa bile ihtiyaçlarını karşılayamayacağını söyleyerek insanların birlikte yaşamasının zorunlu olduğunu vurgulamıştır.
●● Mutluluk, hayat tatmini ve dindarlık
DİNÎ ÖĞRENME
Öğrencileri dinîn inanırı yapmak amaçlanır. Tek dinîn hâkim olduğu toplumlarda uygulanır.
●● Kişilik ve din
●● Erdem psikolojisi
Frazer gelişmiş her dinden önce toplumların geçmişinde bir sihir/büyü
aşaması olduğunu iddia eder. Bütün kültürlerde ölülerin tanrılaştırması olduğunu, ölümsüzlük inancının hepsinde ortak olduğunu ileri sürer. Ayrıca
dinlerin politeizmden monoteizme doğru bir evre geçirdiğini söyler.
●● Bilgi sadece düşünceyle elde edilmez, bu konuda daha önemli bir yol
da sezgidir.
●● İbn Sina’ya göre nefs, her insanın “ben” sözüyle kastettiği şeydir.
Gazali’ye Göre;
●● Mistisizm
●● Nefsi; bitkisel, hayvani ve insani olmak üzere üç kategoriye ayırmaktadır.
●● Varlığı; zorunlu, mümkün ve mümteni olarak üç kısma ayırmıştır. Tanrı’yı
zorunlu, O’nun dışındaki varlıkları da mümkün olarak ifade etmektedir.
„„ Ta'lim-i Diniyye Bâbı (Din Eğitimi)
●● O muhdis Allah’tır.
●● Birey ve dinî gruplar arasındaki ilişkiler
●● Doğru düşünce
savunulmuştur. Günümüz din felsefesinde ise William L. Craig tarafından
“Kelam Kozmolojik Delil” olarak ele alınmıştır.
●● O hâlde âlemin de bir muhdisi vardır.
●● Din değiştirme
●● Doğru çaba
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
●● Âlem hadistir.
●● Tanrı tasavvurları
●● Doğru geçim (yaşayış, meslek)
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
●● Her hâdisin bir muhdisi vardır.
’Din,
’
yaşlılık ve ölüm
Budizm’de insanı Nirvana’ya ulaştıracak sekiz dilimli yol öğretisi bulunmaktadır. Sırasıyla şöyledir:
●● İbn Sina’ya göre bilgi, öznenin, nesnenin suretini maddesinden soyutlamasıdır.
Figürlü Süsleme:
●● Peygamberin nefsinin yaratılıştan belli olduğunu onların sezginin en üst
düzeyinde bulunan kutsi akıl seviyesinde olduğunu ifade etmektedir.
BUDİZM
„„ Felasifetül - İslamiyye Bâbı (İslam Felsefesi)
Geometrik Süslemeler
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ
’Dinîn
’
tabiatı ve işlevleri
Kozmolojik Delil
Evrenin belli bir zamanda var edilmiş mümkün bir varlık oluşundan hareketle Âlemi, Tanrı’nın varlığına dair bir delil olarak sunar. Kozmolojik delilin
tarihini Platon’a ve Aristotales’e kadar götürmek mümkündür. Ancak bu
delile en yetkin şeklini İslam filozof ve kelamcıları vermiştir. Felsefede İmkan, Kelam’da Hudus başlığı altında ele alınmıştır. Farabi, İbni Sina, Gazali,
Aquinas ve Leibniz başlıca savunucularıdır.
İçinde yaşadığımız evren, “Niçin ve Neden?” var olduğu sorusunu akla getirir. Bu soru önemli bir diğer soruya da Âdeta işaret eder: “Kim var etti?”
●● Dinî ve Manevi Tecrübe
’Dinî
’
tecrübenin mahiyeti
İHTİYAÇ YAYINCILIK
Kızılırmak Cad. No. 53 Kızılay/ANKARA
Tel: 0 312 434 34 00 (pbx) – Faks: 0 312 434 35 00
GSM: 0 530 500 86 74
Web: www.ihtiyacgrup.com – E-posta: bilgi@ihtiyacgrup.com
Hudus Delili: Hudus kelimesi, ezeli olmamak, varlığının bir başlangıcı olmak anlamına gelir. Bu delil, evrenin sonradan var olmuş olması fikri üzerine kuruludur. Başta Gazali olmak üzere Müslüman kelamcılar tarafından
’Kutsallık
’
algısı
- 14 -
- 15 -
- 16 -
- 17 -
Download