CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE TÜRK KADINININ EĞİTİM, SOSYAL VE SİYASAL HAYATA KATILIMLARI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA ESRA AĞLI YÜKSEK LİSANS TEZİ AİLE VE TÜKETİCİ BİLİMLERİ ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MART, 2015 TELiF HAKKI ve TEZ FOTOKOPi iziN FORMU Bu tezin ttim haklan sakhdu. Kaynak gostermek ko~uluyla tezin teslim tarihinden itibaren c:n"'-l"( ~ .l) ay soma tezden fotokopi <;ekilebilir. YAZARIN Ad1 : Esra Soyad1 : AGLI Boltimti : Aile ve Ttiketici Bilimleri Egitimi imza Teslim Tarihi : ~ : ~ 0/0 '-t 1 :J-0 I5" TEZiN Ttirk<;e Ad1 : Cumhuriyetten Gtintimtize Ttirk Kadmmm Egitim, Sosyal ve Siyasal Hayata Katlhmlan Dzerine Bir <;ah~ma ingilizce Ad1 : A Study Over the Participation of the Turkish Women to the Education, Social and Political Life From the Republic Period ETiK iLKELERE UYGUNLUK BEYANI Tez yazma surecinde bilimsel ve etik ilkelerine uydugumu, yararland1g1m tum kaynaklan kaynak gosterme ilkelerine uygun olarak kaynakc;:ada belirttigimi ve bu bolumler d1~mdaki tum ifadelerin ~ahs1ma ait oldugunu beyan ederim. Yazann Ad1 Soyad1 imza JURi ONAY SAYFASI Esra AGLI tarafmdan haz1rlanan "Cumhuriyetten Gunumlize Turk Kadmmm Egitim, Sosyal ve Siyasal Hayata Katllunlan Dzerine Bir <::ah~ma" adh tez <;ah~mas1 a~ag1daki juri tarafmdan oy birligi/ oy <;oklugu ile Gazi Universitesi Aile ve Tuketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dah'nda Yuksek Lisans tezi olarak kabul Dam~man: edilmi~tir. Prof. Dr. Hacer TOR Aile ve Ti.iketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dali, Gazi Oniversitesi . ~ : HO Ba~kan: ~o~ · ~\. G.:..{~~ Sc::ifo\.,~l'-.) Ce..~ Aile ve Tiiketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dalt, Gazi Oniversitesi ~: v uye: 1)oc< [)r_bemesf- ~~'1'\u~tc.u~~ O?._k.R-1s·) ~ Bilgisayar ve Ogretim Teknolojileri Egitimi Boli.imi.i ~) j ~ ...... ......~ .~············ · · · Tez Savumna Tarihi: CE; ../ Ql./2015 Bu tezin Aile ve Tuketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dah'nda Yuksek Lisans tezi olmas1 i<;in ~artlan yerine getirdigini onayhyorum. Egitim Bilimleri Enstitusu Muduru Prof. Dr. Servet KARABAG TEŞEKKÜR Araştırmamın hazırlanmasında bilgi ve deneyimleriyle daima yol gösterici olan ve böylelikle de araştırmamın oluşmasında büyük desteği olan hocam Sayın Prof.Dr.Hacer TOR’a teşekkür ederim. Araştırmam süresince her zaman yanımda olup bana destek olan değerli eşime ve biricik oğluma, canım aileme ve ismini sayamadığım tüm sevdiklerime teşekkürlerimi sunarım. i CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE TÜRK KADINININ EĞİTİM, SOSYAL VE SİYASAL HAYATA KATILIMLARI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA (Yüksek Lisans) Esra AĞLI GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Mart 2015 ÖZ Türk kadınının tarihsel süreç içerisindeki yerini incelediğimizde, ilk önemli belge olan Orhun kitabelerinde kadının önemi ve değeri saygı ile anlatılmaktadır. Ancak, zaman içerisinde Arap yada Bizans gibi ülkelerin kültürlerinin etkisiyle toplumsal yapıdaki değişim ve yaptırımların sonucunda kadın geri plana itilmiştir. Türk kadını Tanzimat Dönemi ve sonrasında ki süreç içerisinde yapılan önemli reformlarla birlikte elde ettiği haklarıyla toplum içerisindeki geri kalmışlığının bitirilmesi ve elde ettiği kazanımlarıyla toplumdaki statüsünün sağlamlaştırmasına temel oluşturmuştur. Birinci Dünya Savaşı yada Kurtuluş Savaşı gibi önemli savaşlarda erkeklerle birlikte vatanını savunan kadınlarımızın yeni bir ülkenin kurulmasında emeği ve çabası göz ardı edilmemiş ve yeni bir döneme girecek olan ülkenin kurulmasıyla kadınlara da daha geniş haklar verilmiştir.1923 yılında Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra kadınlarımız eğitim, sosyal ve siyasal alanlarda pek çok haklara sahip olmuşlardır. Örneğin, kadınlarımız 1930’da yerel 1934’te genel seçimlerde seçme ve seçilme haklarını elde etmişlerdir. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim laikleştirilmiş kız ve erkek öğrencilerin eğitim haklarının eşit olduğu kanıtlanmıştır. 1926’da Türk Medeni Kanunu ile erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi ve tek taraflı boşanması kaldırılmış ve kadınlara da boşanma hakkı, velayet hakkı tanınmıştır. Bu örnekler kadının toplumdaki rolünün önemini vurgular nitelikte kazanımlardandır. Ancak, Türk Kadını eğitim, sosyal ya da siyasal haklarının kazanımlarındaki başarısını günümüze taşıyamamıştır. Bunun önemli bir örneğini siyasal alanda görmek mümkündür. Türk Kadını seçme ve seçilme hakkını o dönemin önde gelen ülkelerinin kadınlarından daha önce elde etmiş olsa da geçen zaman içerisinde kazandığı hak ya da haklarını bugünkü verilere baktığımızda diğer ülkelerin ilerisine taşımakta geçmişteki başarısını gösteremediğini görmekteyiz. Türkiye’de kadının statüsü incelendiğinde, çalışma hayatında katılımının yetersiz, eğitim düzeyinin ve siyasal hayata katılımının da düşük olduğu görülmektedir. Araştırma sonucunda Cumhuriyet Döneminden bu yana kadının eğitimi hukuk ve toplumsal alanda ilerlemesi ve güçlenmesi konusunda somut adımlar atılmıştır. Ancak kadınlara ilişkin eğitim, istihdam, sağlık ve sosyal göstergelerle ilgili veriler incelendiğinde, günümüzde istenilen sonuçlara ulaşılamadığı söylenebilir. Bilim Kodu : 111.1168 Anahtar Kelimeler : Kadın, kadının statüsü, kadın istihdamı, kadın eğitimi, kadın ve siyaset Sayfa Adedi : 113 Danışman :Prof.Dr.Hacer TOR ii A STUDY ON TURKISH WOMEN’S PARTICIPATION TO EDUCATION, SOCIAL AND POLITICAL LIFE FROM REPUBLIC TO PRESENT (Post Graduate) Esra AĞLI GAZI UNIVERSITY INSTITUTE OF EDUCATION SCIENCES March 2015 SUMMARY When investigating the status of Turkish women in history, women’s status and value are mentioned in Orkhun inscriptions in veneration but women have been put on the back burner in time under the influence of cultures of countries such as Arabs and Byzantium, as a result of structural change in the society and sanctions. The rights Turkish women have been given during Tanzimat Era and reforms made afterwards have formed a basis for ending their backwardness and solidifying their status in society with their attainments. Defending their countries alongside men in important wars such as World War I and War of Independence, our women’s struggle for building a new country were not glossed over and women have been granted more rights with the foundation of a new country that is entering a new period. Our women have been granted many political, educational and social rights with forming of the Republic in 1923. For example, women were granted the right to elect and be elected in 1930 local and 1934 general elections. Education was secularized in 1924 Law on Unification of Education and it has been proven that men and women students have the equal rights on education. 1926 Turkish civil Code illegalized men marrying more than one women and unilateral divorces and given women the right to divorce and parental custody rights. These rights are gains that signify the status of women on society. However, Turkish women weren’t able to preserve those gains on social, educational or political rights; a major example of this is apparent in the political arena. Turkish women were granted the right to elect and be elected earlier than women of prominent countries of that period but, based on current data, we can see that they haven’t been able to show their past success in improving their right or rights granted to beyond other countries. Looking at women’s status in Turkey, their involvement in work business life, education level and involvement in politics is low. Based on the study, concrete steps were taken in advancement and empowerment of women on education, law and society since Republic Period. However, based on data on women’s education, employment, health and social indicators, we can say that they haven’t been able to reach desired results. Science Code KeyWords No. of pages Advisor : 111.1168 : Woman, women’s status, women employment, women’s education, women and politics : 113 : Prof. Dr. Hacer TOR iii İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR .......................................................................................................................... i ÖZ .......................................................................................................................................... ii ABSTRACT ......................................................................................................................... iii İÇİNDEKİLER ................................................................................................................... iv TABLOLAR LİSTESİ ........................................................................................................ vi GRAFİK VE ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................................ viii SİMGE VE KISATMALAR .............................................................................................. ix BÖLÜM I GİRİŞ .................................................................................................................................... 1 1.1. Problem Durumu...................................................................................................... 3 1.2. Araştırmanın Amacı ................................................................................................. 5 1.3. Araştırmanın Önemi ................................................................................................ 5 1.4. Konu ile ilgili Araştırmalar ..................................................................................... 6 1.5. Yöntem .................................................................................................................... 10 BÖLÜM II KAVRAMSAL ÇERÇEVE ............................................................................................... 13 2.1. Cumhuriyet’in İlanından Önce ve Sonra Türk Kadınının Durumu ................ 13 2.2. Kadın İstihdamı ...................................................................................................... 17 2.2.1. Kadınların Eğitim Durumlarına Göre İstihdama Katılımı ..................... 22 2.2.2. Kadınların Medeni Durumlarına Göre İstihdama Katılımı.................... 24 2.2.3. Kadınların Sektörlere Göre İstihdama Katılımı ...................................... 26 2.2.4. Kadınların Bölgelere Göre İstihdama Katılımı ........................................ 29 2.2.5. Kadınların Yaşlarına Göre İstihdama Katılımı ........................................ 31 2.2.6. Dünyada Kadın İstihdamı .......................................................................... 35 iv 2.2.7. Çalışan Kadının Sorunları ve Ücretler ...................................................... 39 2.2.8. Kadın İstihdamını Desteklemek için Yapılan Düzenlemeler ................... 42 2.3. Türk Kadınının Siyasal Hayata Katılımı ............................................................. 44 2.3.1. Kadınların Yerel Düzeyde Temsili .............................................................. 50 2.4. Türkiye’de Kadın Eğitimi ..................................................................................... 59 2.4.1. Kadın Eğitiminin Eğitim Kurumlarındaki (İlkokul, Ortaöğretim, Yükseköğretim) Durumu ............................................................................. 64 2.4.2. Dünyada Kadınların Eğitim Durumu ile Türkiye’deki Kadınların Eğitim Durumlarının Karşılaştırılması ..................................................... 78 BÖLÜM III SONUÇ VE ÖNERİLER ................................................................................................... 85 3.1. Sonuç ....................................................................................................................... 85 3.2. Öneriler ................................................................................................................... 88 KAYNAKLAR .................................................................................................................... 91 EKLER.............................................................................................................................. 103 EK 1. Cumhuriyet Öncesi, 1923-1950 Cumhuriyet Dönemi ve 1950 Yılından Sonra Kadın Haklarına İlişkin Kronolojik Sıralama .................................................. 104 EK 2. Türkiye’de Mesleklerine Göre İlk Kadınların Listesi ...................................... 111 ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................... 113 v TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. Teşvik-i Sanayi Kanunu Kapsamındaki Kuruluşlarda İşçi ve Ustabaşılar İçerisindeki Kadınların Oranı ............................................................................................. 17 Tablo 2. İş Kanunu Kapsamındaki Ücretliler İçerisinde Kadın ve Çocuk Çalışanlar (1937-1947).......................................................................................................................... 18 Tablo 3. Kadının Medeni Durumuna Göre İstihdama Katılım Oranları .............................. 23 Tablo 4. 1988-2012 Yılları Arası Kadın İstihdamının Sektörel Dağılımı ........................... 26 Tablo 5. Bölgelere Göre İşgücü Oranları ............................................................................. 29 Tablo 6. Türkiye’de Yaş Durumuna Göre Kadın İstihdamı ................................................. 30 Tablo 7. Erkeklerin İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı ........ 31 Tablo 8. Kadınların İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı ........ 32 Tablo 9. Mevsim Etkilerinden Arındırılmamış Temel İşgücü Göstergeleri ...................... 33 Tablo 10. Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerde Kadın İstihdam Oranları ................................. 37 Tablo 11. Ülkelere Göre Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkını Kazandıkları Yıllar ......... 45 Tablo 12. 2009’da Parlamentoda Kadın Temsili (Bölgesel Ortalama) ................................ 47 Tablo 13. Cinsiyete Göre Bakan Sayıları ............................................................................. 48 Tablo 14. 1989-2009 Yıllarında Yerel Yönetimlerde Kadın Temsili .................................. 50 Tablo 15. Yerel Yönetimler ve Kadın Oranları .................................................................... 50 Tablo 16. Büyükşehir ve İl Belediye Başkanı Kadınlar ...................................................... 51 Tablo 17. Bakanlar Kurulundaki Kadın Sayısı .................................................................... 51 Tablo 18. Kadın Müsteşarların Sayıları ............................................................................... 52 Tablo 19. Kadın Vali ............................................................................................................ 52 Tablo 20. Yüksek Yargı Organı Başkanı Kadınlar ............................................................... 53 Tablo 21. İşveren ve Meslek Örgütü Başkanı Kadınlar ....................................................... 53 Tablo 22. Siyasi Parti İl Başkan Adayları ............................................................................ 54 Tablo 23. Parlamentolarında Kadınlara Kota Uygulayan Devletlerin Bölgelere ve Kota Türüne Göre Dağılımı .......................................................................................................... 56 vi Tablo 24. 1935-2000 Yılları Arasında Okuma Yazma Bilmeyenlerin Sayıları ................... 60 Tablo 25. Okur Yazar ve Okur Yazar Olmayan Kadın Sayıları ........................................... 62 Tablo 26. İlkokullardaki Sayısal Gelişmeler ....................................................................... 64 Tablo 27. 2001-2012 Yılları Arasında Kız ve Erkek Öğrencilerin Net Okullaşma Oranı . 65 Tablo 28. Ortaöğretim Kurumlarındaki Öğrenci Sayısı ....................................................... 72 Tablo 29. İlk ve Orta Öğretimde Cinsiyet Eşitliği:2005-2015 Projeksiyonu ....................... 82 vii GRAFİK VE ŞEKİLLER LİSTESİ Grafik 1. İşgücüne Katılma Oranları ................................................................................... 20 Grafik 2. Toplumsal Cinsiyete Göre İşgücü......................................................................... 21 Grafik 3. Cinsiyete ve Eğitim Durumuna Göre İstihdam Oranı, ........................................ 22 Grafik 4. Sektörlere ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranları .................................................. 27 Grafik 5. Ülkeler Bazında Cinsiyet Ayrımına Göre İstihdam Oranları ................................ 36 Grafik 6. Cinsiyete Göre İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri ............................................. 39 Grafik 7. Kadın Milletvekili Oranları(1935-2012) .............................................................. 46 Grafik 8. Kadın ve Erkeklerin Okur Yazarlık Oranları ........................................................ 61 Grafik 9. Okur- Yazar ve Okur-Yazar Olmayan Kadın Sayıları ......................................... 61 Grafik 10. Ortaöğretime Geçiş Oranının Değişimi .............................................................. 67 Grafik 11. Genel Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı ................................... 68 Grafik 12. Mesleki ve Teknik Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı ............... 69 Grafik 13. Okullaşma Oranı ................................................................................................. 70 Grafik 14. Ortaöğretim İçerisinde Mesleki Eğitim Oranı .................................................... 73 Grafik 15. Cinsiyete Göre Yüksek Lisansa Kayıtlı Öğrenci Sayıları .................................. 74 Grafik 16. Cinsiyete Göre Doktoraya Kayıtlı Öğrenci Sayıları ........................................... 75 Grafik 17. Cinsiyete Göre Yükseköğretim Alanları............................................................. 76 Şekil 1. Cinsiyete Göre İlkokullardaki Öğrenci Sayısı ........................................................ 66 Şekil 2. Cinsiyete Göre Ortaokullardaki Öğrenci Sayılarının Bölgesel Dağılımı .............. 71 viii SİMGELER VE KISALTMALAR LİSTESİ Kısaltmalar Açıklamalar AB Avrupa Birliği AGİT Türkiye ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AKP Adalet ve Kalkınma Partisi BM Birleşmiş Milletler CEDAW Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi CHP Cumhuriyet Halk Partisi ÇATOM Çok Amaçlı Toplum Merkezi DTP Demokratik Toplum Partisi DYP Doğru Yol Partisi GAP Güneydoğu Anadolu Projesi HİA Hane Halkı İşgücü Anketi ILO Uluslararası Çalışma Örgütü INSTRAW Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi için Araştırma ve Eğitim Merkezi IPU Parlamentolar Arası Birlik İKO İşgücü Katılım Oranı KSSGM Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü KADEM Kadın ve Demokrasi Derneği KASAUM Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi MEB Milli Eğitim Bakanlığı OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ÖDP Özgürlük ve Dayanışma Partisi ÖVP Avusturya Halk Partisi PDS Almanya Sol Parti ix Kısaltmalar Açıklamalar SPD Almanya Sosyal Demokrat Partisi SPÖ Avusturya Sosyal Demokrat Partisi TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TEPAV Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı TİSK Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TUİK Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu TÜSİAD Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği 3B Bilgi Başvuru Bankası YÖK Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı DPT Devlet Planlama Teşkilatı x BÖLÜM I GİRİŞ Tarih boyunca Türk Devletlerinde kadınlar toplum hayatında olduğu gibi siyasi hayatta da önemli roller üstlenmiştir. Zaman ve mekana bağlı olarak bulundukları coğrafyada farklı kültürler ve inanmış oldukları dinlerinde etkisiyle kurmuş oldukları devletlerde kadınların rollerinde bir takım değişiklikler yaşandığı görülmektedir (Gündüz, 2012, s. 130). Selçuklular’ın Anadolu’ya gelişinden sonra da Türk kadını İslamiyetin etkisine rağmen gene de toplum içerisinde aktif konumuna devam etmiştir. Erkeklerle gündelik hayatta yer almış hatta kadınlar savaşlara erkeklerle birlikte katılmışlardır. Selçuklu hükümdarlığı boyunca kadın saygı görmüş, hak ve özgürlüklerinde sınırlamalarla karşı karşıya kalmamıştır. Tarlada çalışan, cephe de eşleriyle omuz omuza savaşan aynı zamanda da çocuklarına annelik yapan kadınlar toplumun önemli birer yapıtaşı olarak görülmüştür (Erdem, 2010, s.13). Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun gerileme döneminde kadınların statülerinde de gerileme görülmeye başlanmış ve Tanzimat Dönemine kadar da kadınların haklarını kısıtlayan fermanlar birbirini izlemiştir.1839 tarihinde ilan edilen Tanzimat Fermanı ile birlikte yeni ve farklı bir medeniyet oluşumuna giren Osmanlı Devleti sosyal, siyasal ve pek çok alanda değişiklikler yapmaya başlamıştır. Bu geçiş sürecinde aile kavramında yer alan kadın da bu değişim ve yeniliklerden faydalanma imkanına kavuşmuştur. Osmanlı’daki bu değişimler, II. Meşrutiyetle gündeme gelmiştir. Bu dönemden itibaren kadının ev içindeki sınırlı yaşantısı değişmeye başlamış ve yeni bir kadın imgesi oluşmaya başlamıştır (Kaplan, 1998, s. 139). 29 Ekim 1923, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte yeni bir kadın statüsünün oluşumunun siyasal, eğitim ve sosyal alanlardaki yeniliklerle desteklendiği bir döneme girilmiştir. Bir ülkenin gelişmesi ve ilerlemesinde en önemli etkenin eğitim olduğu düşüncesinden hareketle, 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile birlikte 1 eğitimde kız çocukları da erkek çocukları ile aynı haklara sahip eğitim düzeni içindeki yerini almıştır. Cumhuriyet Dönemindeki gelişmeler kız ve erkek öğrencilerin okullaşma başarısında yıllar itibariyle ciddi anlamda ilerlemelere neden oldu ise de Türkiye’de 2012 yılında okuma yazma bilmeyen erkek nüfus oranı %1,4 iken, kadınlarda bu oran %7’dir. Okuma yazma bilmeyen kadın nüfus oranının en yüksek olduğu il %18,2 ile Şırnak olup, erkeklerde bu oran %4,1 ile Mardin ilindedir. Yükseköğretim mezunu nüfusun en yüksek olduğu il kadınlarda %15,3 ve erkeklerde %19,2 ile Ankara’dır. Yükseköğretim mezunu nüfusun en düşük olduğu il ise kadın nüfusta %2,6 ile Hakkâri, erkek nüfusta %4,7 ile Ağrı’dır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2014). Avrupa Komisyonu’nun 2012 yılı Türkiye İlerleme Raporuna karşı Türkiye’nin hazırladığı rapora göre, tarım sektöründe ve ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilen kadınların artık hizmet sektöründe istihdam edildiği belirtilmiştir. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışan kadınların oranı 2002 yılında % 72,5 iken, bu oran 2010 yılında % 58,5’e, 2011 yılında % 57,8’e, 2012 yılı Ağustos ayında ise % 56,2’ye düşmüştür (Bianet, 2013). TEPAV 2014 yılı istihdam izleme bültenine göre; kadın istihdam artışına sektörel bazda bakıldığında 63 bin artışla (% 62) bina ve çevre düzenleme faaliyetleri en çok artış yaşanan sektör oldu. Bu sektörü 29 bin artışla perakende ticaret, 24 bin artışla eğitim ve 20 bin artışla yiyecek ve içecek hizmeti faaliyetleri sektörleri takip etti. Kadın istihdamındaki oransal artışlara bakıldığında ise kamu yönetimi ve savunma, zorunlu sosyal güvenlik sektörü %118 ile en fazla değişim yaşanan sektör olmuştur (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2014). Kadınların çalışma hayatı içerisinde yer almaları toplumsal düzen içerisinde bazı engellemelerle kendini ortaya çıkarmakta ve bu engellemelerle kadının statüsünde yıllara göre istenen istikrarın ve yükselmenin oluşmamasına zemin hazırlamaktadır. Kırdan kente göçün olması, kadının yerinin halen evi ve sorumluluğunun ise çocuklarının bakımı düşüncesinin günümüzde de yaygın olması, kadınların erkeklere göre daha ucuz ve vasıfsız işlerde kayıt dışı çalışmaları ve bunun da kadınların ücretlerine yansımasına neden olmaktadır. Bunların yanı sıra, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranlarındaki düşüş eğiliminin nedenlerinden birincisi, genç nüfusun öğrenimde geçirdiği sürenin son zamanlarda uzamış olmasıdır. İşgücüne katılımda görülen düşüş eğiliminin bir diğer nedeni ise işgücünün yapısında görülen, tarımsal etkinliklerden tarım dışı etkinliklere yönelmedir. Kırsal alanda 2 ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın, kente göç ile birlikte eğitimsiz ve de deneyimsiz olması nedeniyle işgücü piyasasına hemen katılamamakta, bu da işgücüne katılım oranını olumsuz etkilemektedir. Bunların yanında, Türkiye’de kadının işgücüne katılım oranını olumsuz yönde etkileyen değişik kaynaklardan doğan çeşitli nedenler vardır. Bunların başlıcaları; küçük çocukların annenin bakımına muhtaç olmaları, kadının eğitim düzeyinin düşüklüğü, piyasa koşullarının elverişli olmayışı, kısmi çalışma olanaklarının sağlanamayışı, çalışmayla ilgili yasal mevzuattaki eksiklikler ve sonuçta kadının çalışması ile ilgili gelenek ve göreneklerin değişim hızının kadın lehine yavaş seyretmesi biçiminde belirtilebilir (Berber vd., 2008, s. 4). Günümüz Türkiye’sinde kadınların çeşitli sebeplerle ekonomik alanda ve toplumsal hayatta aktif olamaması, kadının siyasi alandaki temsilini de güçleştirmektedir. Ataerkil yapının kadınlar üzerindeki baskısı düşünülecek olursa, kadınların seçilmesi bir yana, oy verme gibi vatandaşlık haklarını kullanırken dahi özgür iradelerini tam olarak kullanamamaktadırlar (Erzen, 2011, s. 82). 5 Aralık 1934 tarihinde, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınmasından sonra 1935 yılında yapılan genel seçimde 18 kadın milletvekili seçilmiş ve Türkiye “siyasette kadın oranıyla” Dünya ikincisi olmuştur.1935’de İsveç Meclis’inde kadın milletvekili oranı % 5 iken, 2010’da % 47’ye yükselmiştir. Türkiye’de ise, 1935’de TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi)’de %4.6 olan kadın milletvekili oranı, 2011’de %14’te kalmıştır (Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği, 2011, s. 1). Sonuç olarak; tüm dünyada yaşanan hızlı toplumsal değişim sonucunda kadın, giderek cinsiyet engelini aşmakta, aktif işgücü olarak ekonomik yaşamda yerini almaktadır. Türkiye’de ise Tanzimat Döneminden başlayarak özellikle de Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar kadının ekonomik, kültürel ve sosyal gelişimini artırmak amacıyla yapılan eğitim reformları ve buna bağlı olarak toplumsal değişmelerle kadının statüsü artırılmaya çalışıldı ise de günümüzde kadının eğitim düzeyinin istenilen hedeflere ulaşmadığı çalışma yaşamına, siyasal hayata ve karar mekanizmalarına katılımının yetersiz olduğu görülmektedir. 1.1. Problem Durumu Türkiye’de kadınların durumu incelenirken özellikle Cumhuriyet Döneminin hukuki, siyasi ve kurumsal reformları göz önüne alınabilir. Cumhuriyetin ilanı sonrası gerçekleştirilen 3 köklü değişiklikler arasında, Türk kadınına tanınan seçme ve seçilme hakkı önemli bir gelişme olarak yer almaktadır. Sözü edilen hakların üzerinden 90 yılı aşkın bir sürenin geçmesine rağmen, kadının siyasetteki yeri ile siyasal katılımdaki rolü, sosyal konumu ve eğitim konusundaki durumu hala tartışılmaktadır. Cumhuriyet Döneminden Türk toplumunda kadınların bugün ulaşmış olduğu düzeyi, Tanzimat Döneminden yola çıkarak incelemek daha gerçekçi olacaktır. Çünkü, Tanzimat (1839), I. Meşrutiyet (1876) ve II. Meşrutiyet (1908) gibi dönemler Türkiye Cumhuriyeti için önemli tarihi dönüşümlerin oluştuğu dönemlerdir. Bu önemli gelişmelerin kadının yaşamında, örgütlenme ve mücadelesinde yeni oluşumlara yol açması kaçınılmaz olmuş ve batılılaşmanın gelişimi ile yurttaşlar arasında eşit hakların ve ödevlerin tanınmasını amaçlayan gelişmelerle kadınlara önceki dönemlere göre önemli sayılabilecek yeni haklar tanınmış ve kadının toplumdaki durumu tartışılmıştır (Güven, 2001, s. 61). Tanzimat dönemi, kadınların çalışma hayatına girmesi imkânını da sağlamıştır. 1873’de bir kadının ilk defa öğretmen olarak atanması, 1881’de okul töreninde bir kadının kamusal alanda konuşma yapması ve 1883’de okullara kadınların yönetici olarak atanmasıyla kadınlar kamusal kurumlarda görünmeye başlamışlardır. Bununla birlikte sanayide de çok sayıda kadın istihdam edilerek kamusal alanın kapıları kadınlara iyice açılmaya başlamıştır. 1897’de İstanbul Kibrit Fabrikası’nda çalışan işçilerin %50’sinden fazlasını kadınlar oluşturmaktaydı (Biricikoğlu, 2006, s. 4). Türk kadınının siyasi hakları kazanması her ne kadar Cumhuriyetin ilanından sonra Meclis tarafından 1934 yılında seçme ve seçilme hakkının kadınlara verilmesi ile mümkün olsa da, Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle Tanzimat’ın ilanından sonra gelen süreçte verilen mücadele ve gelişimi çok önemli bir aşamadır (Konan, 2011, s. 162). Ancak Türkiye’de kadınlar, yasal olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olsalar da siyaset ve karar mekanizmalarına katılım ve temsil oranları erkeklere oranla hala çok düşüktür (Yuva, 2005, s. 49). Tanzimat ile başlayan II. Meşrutiyet ile devam eden Türk kadınına yönelik olumlu faaliyetler, Cihan Harbi ve sonrasında Kurtuluş savaşı, kadını ülke sorunlarıyla daha yakından ilgilenmek durumunda bırakmıştır. Daha sonra 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilanıyla yeni bir devlet düzenine geçilmiştir. Bu yeni düzende modernleşme yolunda yeni adımlar atmak gerekmiştir. Bir yandan “Ulus Devlet” olmak için çalışmalar sürerken, bir yandan da toplumsal düzenlemeler yapılmıştır. Böylece kadınlar 4 Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte yaygın ve örgün eğitim olanaklarına kavuşmuşlardır. 1927 yılında 6 ve daha yukarı yaşlardaki kadınların % 95.4’ü okuma-yazma bilmiyordu. Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar eğitim sorunlarının üstesinden gelebilmek amacıyla büyük adımlar atılmaya çalışılmıştır. Ancak Cumhuriyetin 75. Yılına gelindiğinde kısıtlı ekonomik olanaklar, ataerkil değerlerin sürüp gitmesi, olağanüstü bir iç göç yaşanması, çarpık kentleşme ve bölgesel dengesizlikler yüzünden okuma-yazma bilmeyen kadın oranının% 12 civarında olduğu görülmektedir (Tor, 2012, s. 555). 1.2. Araştırmanın Amacı Tüm dünyada yaşanan hızlı toplumsal değişim sonucunda kadın, giderek cinsiyet engelini aşmakta, aktif işgücü olarak ekonomik yaşamda yerini almaktadır. Türkiye’de ise Tanzimat Döneminden başlayarak özellikle de Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar kadının ekonomik, kültürel ve sosyal gelişimini artırmak amacıyla yapılan eğitim reformları ve buna bağlı olarak toplumsal değişmelerle kadının statüsü artırılmaya çalışıldı ise de günümüzde kadının eğitim düzeyinin istenilen hedeflere ulaşmadığı çalışma yaşamına, siyasal hayata ve karar mekanizmalarına katılımının yetersiz olduğu görülmekle birlikte Türk Kadının istihdama katılımı, siyasal yaşamdaki durumu ve eğitime katılım durumları kaynaklarda ayrı ayrı bölümler ya da kitaplar olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışma Türk kadının yukarıda sözü edilen durumlarını tek kaynak olarak bir arada toplamış ve en son güncel istatistiki verilere yer vererek güncel bir kaynak ortaya çıkarmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. 1.3.Araştırmanın Önemi Tanzimat Dönemi’nde Türk Kadını, Avrupa kaynaklı olarak yapılan bir dizi reformla karşılaşmıştır. Yaşam artık Avrupa yaşamına bağlı olarak değişen bir hal almıştır. Avrupa’da ortaya çıkan hareketler, Osmanlı Devletinde bazen İslam görüşü ile birlikte, bazen de İslami görüşten tamamen ayrı yer alarak yankısını bulmuştur. Tanzimat’a kadar olan dönemde kadın haklarını kısıtlayan fermanlar birbirini izlemiştir. Tanzimat’ın getirdiği yenilikler ve batılılaşma ortamıyla kadınlara da bazı hakların verilmesi veya eski hakların iadesi gibi olanaklar yaratılmıştır (Çivrilli, 2005, s. 18). XIX yy. Tanzimat Döneminde siyasal, ekonomik, sosyal, eğitim, hukuk ve düşünsel alanlarda ortaya çıkan değişimlerle kadın sosyal hayatında; evden dışarıya çıkan, 5 sosyalleşen, Doğu-Batı kültürü arasında kalan bir çizgi çizmiştir. Konak eğitimi ve Tanzimat Okullarında eğitim gören kadınlar “entelektüel kadın” tipini yaratmışlar, Avrupalılaşmışlar ve bazı kesimlerce de eleştirilmişlerdir. Mesire yerlerine, eğlence yerlerine ve alışveriş merkezlerine gidişleri ve buralarda bulunuşları kurallara bağlı olsa da, Tanzimat öncesi döneme göre bir serbestlik görülmektedir. Ayrıca çıkarılan fermanlarda kadınları koruma adına erkekler uyarılmış, kadınların toplumsal hayatta rahat etmeleri sağlanmaya çalışılmıştır (Aydıngör, 2006, s. 129, 131). Cumhuriyet döneminde Atatürk Devrimleri ile kadınların toplumsal durumları önemli bir değişimin ve gelişimin içine girmiştir. Yasalarda kadın-erkek eşitliği büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Kadın, boşanma hakkına, seçme-seçilme, eğitim, meslek seçimi, kamu görevi yapma haklarına kavuşmuştur. Gerçek anlamda modern bir toplumu oluşturan bütün sektörlerde en ciddi atılımlar bu dönemde gerçekleştirilmiştir (Sağ, 2001, s. 18). Araştırma da Türk Kadınına verilen haklar Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar incelenmiş ve bu hakların kadınların siyasal, istihdam ve eğitim hayatlarına nasıl yansıdığını ortaya çıkarması açısından önemli olup, Türk toplumundaki kadınlarla ilgili yapılacak olan diğer çalışmalara ışık tutacak kaynak niteliği taşımaktadır. 1.4.Konu ile İlgili Araştırmalar Ergüder’in (2006),“Türkiye’de kadın emeğinin değişen yapısı: enformel kesimde kadın emeği ve kadın emeğine talep” konulu çalışmasında, enformelleşme sürecinde kadın emeğinin, enformel ilişkiler ve süreçlerdeki etkin rolü üzerinde durularak, küçük üretimin gündeme geldiği son yıllarda ki, enformelleşme sürecinde, enformel kesimde kadın emeğine talep artışı yaşandığı ve sosyal bir mekan olan gecekondulaşma ve sosyal ilişkiler olarak enformel ilişki ağları incelenmiştir. Dünya’da ve Türkiye’de yaşayan küreselleşme sürecinde emek piyasalarının enformelleştiği ve bu enformelleşme sürecinin emek piyasalarında kuralsızlığa yol açtığı görülürken, üretimin parçalanması ile ucuz emeğe dayalı olan küresel üretim zincirinin, Dünya’nın farklı yerlerinde ucuz ve denetimi kolay işgücüne olan talebi arttırdığı üzerinde durulmaktadır. Kadın emeği ise, esnek işgücü olarak üretim sürecinde ve karşılıksız emek faaliyeti ile yeniden üretim sürecinde oynadığı ikili rolle, enformelleşme sürecinin yapıcı-öznesi haline geldiği vurgulanmaktadır (Ergüder, 2006, s. 1-147). 6 Karataş’ın (2006), “Türkiye’de kadın işgücünün durumu; Denizli tekstil sektöründe kadın işgücü örneği” konulu çalışmasında, Türkiye’de kadın işgücünün mevcut durumu tespit edilmeye çalışılarak kadın işgücü arzının niteliksel gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli mekanizmaların belirlenmesi amaçlanmıştır. Kadınlar yasal mevzuatlar nedeniyle yada farklı nedenlerden dolayı kamu yaşamının tüm alanlarına yeterince katılamamaktadırlar. Kadının asli görevinin eş ve anne olarak algılanması kadının işe girmesini ve işinde yükselmesini etkileyen başlıca faktörlerdendir. İmalat sanayi içerisinde yer alan tekstil sektöründe çalışan kadınların kadın olma vasfından kaynaklanan olumsuzluklar yaşadığı kadının toplumda ve işyerinde hak ettiği yerini alabilmesinin erkeklerle eşit fırsatların kadına da tanınması ve toplumdaki geleneksel zihniyetin kırılması ile olacağı sonucuna varılmıştır. Ayrıca kadın sorunlarının ortadan kalkabilmesi için kamu ve sivil toplum kuruluşlarının ortak hareketiyle daha olumlu sonuçlar elde edileceği kanısına varılmıştır (Karataş, 2006, s. 1-131). Kurnaz’ın (2007), “İstihdam edilebilirliğin önemi açısından eğitim-istihdam ilişkisi ve Ankara bölgesi imalat sanayi uygulaması” konulu çalışmasında; eğitim ve istihdam kavramları üzerinde durulmuş, daha sonra üretim sürecinde insan gücünün niteliksel farklılıklarının istihdam üzerindeki etkileriyle ilgili geliştirilen teorik yaklaşımlar incelenerek özellikle bu yaklaşımların eğitime karşı olan bakış açıları incelemiştir. Ayrıca çalışmada; Türkiye’deki eğitim sisteminin niceliksel ve niteliksel problemlerinin ve eğitimistihdam arasındaki zayıf ilişkinin yanı sıra piyasadaki vasıflı işgücünü talep eden değerlendiren ve ödüllendiren yapının yetersiz olduğu görülmektedir. Mikro düzeyde firmalarda bilgi ve beceriyi esas alan istihdam, terfi ve ücret politikalarının belirlenmesi beşeri sermayeyi ödüllendiren ekonomik ve sosyal ortamın oluşturulması, makro düzeyde ise eğitim sisteminin yeniliklere açık, yaratıcı, kendine güvenen ve ekip çalışmasına yatkın bireyler yetiştiren yapıya kavuşturulması, Türkiye’nin sosyo-ekonomik kalkınması açısından büyük bir önem taşıdığına değinilmektedir(Kurnaz, 2007, s. 1-267). Aydın (2008),“Formel ve Enformel kadın çalışanların istihdam edilme biçimlerinin iş doyum düzeyleri üzerindeki etkisi” konulu araştırmada, formel ve enformel kadın çalışanların iş doyum düzeylerinin belirlenerek, günümüzde hızla çeşitlenen ve genişleyen enformel istihdamın kadın çalışanlarca tercih edilme nedenlerini belirleme amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada; kadınların çalışma hayatlarında beklentilerinin öğrenim, yaş, medeni duruma göre; sahip oldukları çocuk yada kardeş sayılarına, eş yada babalarının çalışma durumu ve sahip oldukları sosyal güvenceye göre değiştiği, enformel 7 çalışmanın 25’li yaşlardan sonra evli ve çok çocukluyken eş ya da babasının sosyal güvencesi varsa daha çok tercih edildiği, formel çalışmanın ise 25’li yaşlardan önce çocuğu olmayan evli veya bekâr kadınlarla, eş ve babaları çalışmayan kadınların tercih ettiği görülmüştür. Ev eksenli çalışan kadınların atölyede çalışan kadınlarda daha fazla iş doyumuna ulaştığı belirlenmiştir (Aydın, 2008, s. 1-176). Koçer’in(2009),“Demokratik Parti Döneminde Kadın 1950-1960 arası kadın dergilerinde kadın imajı” konulu çalışmada, Demokratik Parti iktidarı döneminde yayınlanmış kadın dergilerinin genel bir analizinin yapılarak bu dergiler aracılığıyla kadının temsil biçimini ortaya çıkarmak amacıyla planlanmıştır. Tek parti dönemi kadın dergilerinin liberal sistem içinde farklılaşacağını ama liberal demokrasinin Türkiye’deki kadınlara fazla özgürlük sağlayacağı varsayımını doğrulamayacağı tesbit edilmiştir (Koçer, 2009, s. 1-160). Uşen’in (2011), “Eğitimli kadınların çalışma hayatına ilişkin tercihleri: İstanbul örneği” konulu çalışmasında, İstanbul’da yaşayan çalışma çağındaki eğitimli kadınların çalışma veya çalışmama tercihleriyle ilgili nedenler ve gelir seviyeleri yükseldikçe eğitim seviyesi ne olursa olsun çalışmaya devam edip etmeyecekleri araştırılmıştır. Eğitimli kadınların çalışma hayatına yönelik tercihleri belirlenmekte yani kadınların çalışıp çalışmama kararlarının arkasındaki nedenlerin ortaya konması ve özellikle de gelir seviyesi yeterli durumda olan kadınların eğitim seviyeleri ne olursa olsun, çalışma hayatında kalıp kalmayacakları sorularına cevap aranmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre, kadınların büyük çoğunluğunun en temel çalışma nedeni geçimlerini sağlayabilmek ve işlerinden emekli olabilmektir. Aile içi sorumlulukların öncelikli sırada gelmesi kadınların işlerine devam kararı verip vermemesinde etkili bir unsurdur. Eğitim düzeyi yüksek kadınların ekonomik durumlarında iyileşme olsa da çalışmaya devam edecekleri sonucuna varılmıştır. Yani geleneksel varsayımların hala geçerliliğini koruduğu görülmektedir (Uşen vd., 2011, s. 127-177). Yavuz’un (2011), “Eğitim sektöründe çalışan kadın yöneticilerin rol çatışması (Kocaeli İli Örneklemi)” konulu çalışmasında, 2009-2010 Eğitim öğretim yılındaki verilere göre Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı resmi ilk ve ortaöğretim okullarında görevli kadın yöneticilerin farklı toplumsal rolleri ve bu rollerin arasındaki çatışma durumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın sonucunda; eğitim sektöründe çalışan kadın yöneticilerin rol çatışmasından dolayı yaşadığı olumsuzlukların belirlenmesi ve olumsuz durumların yok edilmesi veya en aza indirilmesi için alınacak önerilerin önemli olduğu 8 sonucu ortaya çıkmıştır. Araştırmada okullarda kadın yönetici sayılarının artırılması böylelikle de okul yönetimine farklı bir bakış açısı getirilmesi, çalışma arkadaşları arasındaki mesai paylaşımı ile işlerin paylaşılması ve böylelikle çatışmasının azaltılmasının sağlanması, okullarda kreş ve yuva gibi imkanların sağlanması ile kurumdan kaynaklanan çatışmanın azaltılması, kadın ve erkelerin eşit şartların tanınması, eğitim sektöründe kadın yöneticilerin ailelerinden gördükleri manevi desteğin rol çatışmasını azaltması ve kadın yöneticilerin yönetim kademesine geldiklerinde başarısızlık, yalnız kalma korkusu vb. psikolojik yada bireysel sorunların yaşanması da rol çatışmasını arttırdığı üzerinde durulmuş ve psikolojik destek ve yardımla çözüm bulunulabileceği önerisinde bulunulmuştur (Yavuz, 2011, s. 1-143, 161, 162). Erenci’nin (2011) , “Nezihe Meriç’in eserlerinde kadın kimlikleri ve 1950’lerin kadın sorunları” konulu çalışmasında, Cumhuriyet döneminde doğan ilk kadın yazar olan Nezihe Meriç, öykücülük alanındaki katkılarıyla ve farklı sınıflarda kadınların modernleşme ilişkilerini bu alana taşımasıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Çalışmada, Cumhuriyet Dönemi yazarlarından olan Nezihe Meriç’in eserlerinde, kadın kimliğinin nasıl kurguladığı ve kadın sorunlarına yaklaşımı incelenmektedir. Meriç’in yapıtlarında ataerkil düzene ve toplumsal yapılanmaya yönelik eleştiriler olsa da kadınların ağır toplumsal rollerine karşı eleştirel bir tavrı söz konusudur. Farklı sınıflardan kadınlara karşı ayrımcı eleştirici bir bakış görülmektedir. Meriç eserlerindeki karakterlerle erkek egemen sistemin devamının sağlanmasının sorumlusu olarak kadınları göstermekte, kadınların milli ortak çıkarlar için var olmaları gerektiğine ilişkin göndermeler yapmaktadır. Meriç, kadınların sorunlarıyla ilgili duyarlılığına rağmen feminist bir bakışla kadınlara yüklenen ağır toplumsal rollerin sorunsallaştıramaması ve sınıfçı bir bakış açısıyla farklı sınıftan gelen eğitimsiz kadınları ataerkil sistemin devamını sağlayan kişiler olarak görmektedir (Erenci, 2011, s. 1-56). Davaslıgil’in (2011), “Kırsal kalkınmada kadın işgücünün rolü ve kadın işgücünü etkileyen faktörler” konulu çalışmasında, kırsal kalkınmada kadın işgücünün önemi incelenerek çıkan sonuçların yorumları Türkiye İstatistik Kurumu 2009 yılı Hanehalkı İşgücü Mikro Veri Seti çerçevesinde değerlendirilmiştir. Elde edilen verilerin sonuçlarına göre kırsal yerlerde istihdama katılan kadınların büyük çoğunluğu ücretsiz aile işçisi statüsündedir. Kırsal kesimde çalışan kadınların çoğu ev işçisi olarak görülmekte ve ekonomik statü içerisinde yer almadığı sonucuna varılmaktadır (Davaslıgil, 2011, s. 1-23). 9 Karaoğlu’nun (2012), “2000’ler Türkiye’sinde GAP(Güneydoğu Anadolu Projesi) Bölgesinde kadın projeleri ve kadının güçlenmesi valilikler, belediyeler ve ÇATOM istihdam proje örnekleri” konulu çalışmasında, 1990’lar Türkiye’sinde hayata geçirilen projecilik yaklaşımıyla birlikte kadın yurttaşlığının nasıl kurulduğu, bu kurgunun 1970’lerde geçerli olan kurgudan hangi açılardan nasıl farklılaştığı ve günümüzde değişik projelerde uygulanan yaklaşımın, kadının güçlenmesine katkı sağlayıp sağlamadığı sorularına cevaplar bulunmaya çalışılmıştır. Bu cevaplar, 2010-2011 Mart aralığında Şanlıurfa, Diyarbakır ve Batman’da yapılan araştırmalar çerçevesinde sonuca bağlanmıştır. Bu çalışmada GAP Projesi ülke dışında olduğu kadar ülke içindeki neo-liberal politikaların etkisinin arttığı bir dönemde, kamu tarafından duyarlı olunması gereken bir proje olarak sadece gecikmiş değil aynı zamanda da sahipsiz kalmış bir girişim olarak görülmektedir. GAP, bölgede insan potansiyelinin geliştirilmesi amacıyla kadınlara dönük hizmetleri ile ilk kez GAP,ÇATOM (Çok Amaçlı Toplum Merkezi) ile gündeme gelmiştir. ÇATOM’la devletin bölge kadınlarına ulaşmasındaki rolü ve bunu gerçekleştirmeye dönük yapılan işler, dayanılan politikaları ve bölge kadınlarının bu durumdan etkilendikleri sonucuna varılmıştır (Beşpınar vd., 2012, s. 5-230). 1.5. Yöntem Gerçekleştirilen bu çalışmada verilerin toplanması amacıyla “alan yazın taraması” yapılmıştır. Çalışma; kadın istihdamı, kadın ve siyasal hayata katılım ve kadın eğitimi olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bu amaçla Üniversite ve diğer kamu kuruluşlarının kütüphanelerindeki kadınlarla ilgili olan kaynaklar taranmış ve kadın istihdamı, kadın eğitimi, kadın ve siyaset ile ilgili konuların ilgili kısımları çalışmada kullanılmıştır. Konu ile ilgili olarak dergilerdeki makaleler taranmış ve ilgili makalelerden bazı bölümler araştırmada kullanılmıştır. DPT Kalkınma Planları, çıkan yasa ve yönetmelikler, ilgili sivil toplum örgütlerinin yayınları da çalışma da kullanılan kaynaklar arasında yer almıştır. Kadın istihdamı, siyaset, eğitim ile ilgili yapılan tezler YÖK’ün tez taramasından yararlanılarak incelenmiştir ve tez konusuyla ilgili olan çalışmalar ilgili literatür kısmında verilmiştir. Bu çalışmada istatistiksel verilerden de yararlanılmıştır. Konu, Cumhuriyetin ilanından sonra kadın istihdamı, siyasal hayatta kadın ve kadın eğitimi ile ilgili olduğundan; 10 Cumhuriyet’in kuruluş yılı olan 1923 yılından sonraki istatistiki veriler dikkate alınmıştır. İstihdam ve siyasette kadın ile ilgili 1923 yılında istatistiki bazı bilgilere ulaşılamamıştır. Kadın istihdamı ile ilgili ilk kaynak 1927 yılında Sanayi Sayımı sonuçları çalışmaya alınmış ve nüfus sayımlarındaki kadın istihdamı ile ilgili istatistikler, TİSK, TBMM, TÜİK’in istihdamla ilgili verilerinden yararlanılmıştır. Kadın ve siyasetle ilgili ilk istatistiki veri 1935 yılına aittir ve Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayınlanmıştır. Daha sonraki seçim sonuçları için hem TÜİK hem de İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü istatistiklerinden ilgili kısımları çalışmada kullanılmıştır. Çalışmanın kadın eğitimi ile ilgili bölümünde, 1935 yılı ve sonrasında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı istatistiki verilerden yararlanılmıştır. Araştırma raporu sonucunda Türk Kadınlarının istihdam, siyasal hayata ve eğitim hayatında daha aktif yer alabilmelerini sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. 11 12 BÖLÜM II KAVRAMSAL ÇERÇEVE 2.1. Cumhuriyet’in İlanından Önce ve Sonra Türk Kadınının Durumu Tarih boyunca kadının her toplumda farklı statülerde bulunduğu bilinmektedir. Kadının bazı toplumlarda kutsallaştırıldığı, bazılarında erkeklerle aynı statüde değerlendirildiği, ataerkil toplumlarda ise ikinci sınıf kabul edildiği hatta hemen hemen hiçbir hak ve değere sahip olmadığı görülmektedir. Oysaki, Eski Türklerde kadına bakış açısı diğer toplumlardan oldukça farklıydı. Orta Asya Türk kavimlerinde kadın özgürdü önemli hak ve yetkilere sahipti. Gerek şehirli gerekse göçebe olsun Orta Asya Türk kavimlerinde kadın erkek eşitliği hep kabul görmüştü. Eski Türk toplumlarında kadın siyasi, hukuki, askeri her alanda eşinin yanında yer alırdı. Kadın erkek ayrımı olmadığından, kadın erkeğinin tamamlayıcısı olarak kabul edilirdi (Erdem vd., 2010, s. 14). Tarihte “Devlet Başkanlığı” yapan ilk kadınlarda Türk’lerdendi. Örneğin, Delhi Türk Devletinde Raziye Sultan, Kirman Kutluk Türk Devletinde, Türkan Hatun gibi. Devlet başkanlığı yapmış Türk Kadınları bulunmaktaydı (Göksel, 1993, s. 108). Ancak X. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul eden Türkler, İslam Hukukuna dayalı sosyal bir sistem ve hayat tarzını benimsemeye başladılar buda Türk kadınının hayatında bazı değişikliklerin oluşmasına yol açtı. Türk kadını; dini kuralların, İran, Bizans ve Arap kültürlerinin de etkisiyle; İslamiyet öncesi sahip oldukları önemli mevkilerini kaybederek, toplum hayatından uzaklaşmak zorunda kaldı (Kaplan,1988, s. 1). Özellikle, Osmanlı İmparatorluğunun Gerileme Döneminde kadının tüm özgürlüğü zamanla kaldırıldı. Öyle ki sokağa çıkmaları önce sınırlandı sonrada tamamen yasaklandı. Evlenme ve boşanma koşulları tamamen kadın aleyhine eşit olmayan duruma getirildi ve Tanzimat Fermanına kadar bu kısıtlamaları artıran fermanların yayınlanmasına devam edildi. Bu süreç XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar devam etti (Göksel, 1993, s. 132, 133). Kadınları özgürleştirme girişimleri XIX. yüzyılın ilk yarısında başladı. Kadınların kendi emekleri üzerinde özgürce karar vermeleri, kadın örgütlerine üye olmaları, ilk ve orta okullara devam etmeleri, serbestçe işlerini seçebilmeleri gibi taleplerde bulunma haklarını artık kadınlar elde etmişlerdi (Özdemir, 2009, s. 8). 13 Kadınların bu girişimlerinin altında Osmanlı’dan kalan ataerkil anlayışın esnemesi ve 19.y.y.’da gerçekleştirilen ve sürekli kayıplar verilerek Osmanlı’nın çökmesine neden olan gerileyişin diğer taraftan da erkek nüfusunun oldukça azalması ve ortaya çıkan yıkıntıdan kurtulmak için kadının kaçınılmaz olarak toplumsal yaşama dahil olması yatmaktaydı. Kaybedilen savaşlar, en sonunda toplumsal ve ekonomik alanda erkeklerden boşalan konuma kadının yerleşmesi sonucunu doğurmuştu (Yılmaz, 2010, s. 204). İlk değişim Tanzimat Fermanı ile başlamıştı. Tanzimat Fermanı’nda kadınlar ile ilgili hükümler olmamakla birlikte, kadınların lehine olabilecek kimi hükümlerin getirilmesi toplumsal yapıdaki yumuşamayı hissedilir kılmıştı (Ateş, 2009, s. 18). Tanzimatın ilanına kadar toprak mülkiyeti babadan oğula aktarılabilmekteydi. Kız evlat ancak erkek evlat olmadığı zaman, o da tarlayı bedelini vererek kullanabilme hakkına sahipti. Tanzimat Döneminde çıkarılan Arazi Kanunu’yla kız evlada miras yoluyla mülkiyet hakkı sağlanmış ve kızlardan alınan “gelinlik vergisi” kaldırılmıştı. İlk kız rüştiyesi (ortaokul dengi) 1858’de İstanbul’da açıldı.1869’da ilk kız sanat okulu İstanbul’da açılmış ve 1873’te 17 kız öğrenci mezun olmuştu (Altındal, 2004, s. 95, 96). Osmanlı Devletinin modernleşmesinde öncülük edecek yapısal değişimler özellikle II. Meşrutiyet döneminde gündeme getirilmiş, Osmanlı siyasal yapısı, farklılaşma, merkezileşme, laikleşme, özgürleşme sürecine girerken, modernleşme sadece siyasal yapıda değil, toplumun yeniden yapılanmasında da belirleyici olmuştu.II. Meşrutiyet Dönemi, kadının giderek daha fazla kamusal alana katıldığı “toplumsal görünürlük” kazandığı bir dönem olarak karşımıza çıkmıştı II. Meşrutiyet döneminde kadının eğitimi, çalışma hayatına katılımı, dernekler kurması, modayı takip etmesi, kadının mahrem dünyasını belirleyen örtünme, cinslerin ayrılığı, dışarı çıkma gibi simgeler üzerinde değişikliklere neden olmuştu (Terkan, 2010, s. 118, 119). Kadınların özellikle II. Meşrutiyet döneminde gerek işçi gerekse memur olarak çalışma hayatına katılımı kadınların girişimciliğini kamçılamış, kendi işyerlerini açma ve ticaret yapma konusunda onları harekete geçirmişti. Bu dönemde sadece İstanbul’da değil yurdun pek çok yerinde kadınların girişimciliklerine rastlamak mümkündü. Örneğin Bartın’da kadınların kurup işlettiği 37 manifatura dükkanı bulunmaktaydı. Ayrıca “Kadınlar Dünyası” gibi tüm çalışanlarının kadın olduğu dergilerin dizgi işleri de yine kadınlar tarafından yapılmaktaydı (Erdem vd., 2010, s. 146). 14 1915’te Ahmet Cemal Paşa’nın emriyle kadınlar için bir çeşit mecburi hizmet kanunu kabul edildi. Bu dönemde Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti İslamiyeti ve İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti aracılığıyla Amele Taburları’nda Müslüman kadınların çalışması sağlandı. Kızlara meslek kazandıracak okullar açıldı ve kadınların sosyal hayata girmesi üzerine aile hukukunda düzenlemeler yapıldı. 1917’de Aile Hukuku kararnamesi çıkarılmış ve bu kararname ile evlenme ve boşanma devlet iznine bağlanmıştır. Evlenme yaşı kadında 17, erkekte 18 olarak düzenlenmiştir. Öte yandan II. Meşrutiyet döneminde kadınlar, kadın cemiyetleri kurarak ve kadın dergileri çıkararak faaliyet göstermişlerdir (Şahin vd., 2013, s. 53, 54). II. Meşrutiyet Dönemi’nde kadın hakları konusunda başlayan istekler uzun yıllar devam etmesine rağmen kadınlar için istenen bir çok hak Cumhuriyet’in ilanından sonra gerçekleşebilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların durumunu değiştiren ilk önemli gelişme Medeni Kanunu’nun kabulü ile gerçekleştirilmiştir. Bu kanunla “tek eşlilik, boşanma hakkının kadına da tanınması, çocukların velayeti, miras ve mal tasarrufu gibi konularda kadın erkek eşitliği sağlanırken, kadının eğitim hakkından erkeklerle beraber ve eşit olarak yararlanması, toplumsal hayata katılması, çalışma hakkının genişletilmesi, idari görevlere getirilmesi seçme ve seçilme hakkının tanınması ile kılık ve kıyafet alanlarındaki düzenlemeler” yine bu dönemde kadınlar lehine yapılan önemli değişiklikler ve gelişmeler olmuştur (Kaplan, 1988, s. 139). Tarihsel süreç içerisinde; kadının toplumsal yaşamında Tanzimat’la birlikte başlayan ve özellikle de II. Meşrutiyet döneminde haklar konusunda yaşanan değişim hareketi, Cumhuriyet döneminde kadınlara verilen haklara adeta zemin hazırlamıştır. Cumhuriyet’in kuruluşuyla, toplumsal ekonomik ve siyasal açıdan olduğu gibi, kadın hakları açısından da birçok köklü değişikliğin gündeme getirildiği ve uygulandığı bir süreç başlamıştır (Erdem vd., 2010, s. 159). Türk modernleşmesinde kadınlara bir yandan Batılılaşma ve modernleşmenin taşıyıcı rolü verilirken diğer yandan da bu rolün sınırları erkekler tarafından belirlenmiştir. Cumhuriyet Dönemi “kadın sorunu” nun önemli boyutları II. Meşrutiyet’ten başlayarak Kemalist Cumhuriyete uzanan Türk ulusçuluğunun özgür tarihsel koşullarınca şekillenmiş ve ulus devleti projesi, kadınların geleneksel rollerini modern biçimler içinde sürdürmelerini sağlarken kadınlar için geçerli rol kalıplarını da belirleme görevini üstlenmiştir (Terkan, 2010, s. 119). 15 Türkiye Cumhuriyeti kadın konusuna ilişkin olarak, dünyada istisnai ve özgün tarihsel bir süreç yaşamıştır. Kadınların ilerlemelerine ve güçlenmelerine ilişkin olarak günümüzde alınan bütün kararlarda ve uygulanan bütün politikalarda bu tarihsel deneyimin yansımalarını görmek mümkündür. Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk 10 yılda Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen reformlar, bir yandan kadının yurttaşlık haklarını kazanmasını, diğer yandan Türk toplumunun yeniden yapılanmasını sağlamış, böylece büyük bir toplumsal değişim gerçekleştirilmiştir. Kadınların eğitim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılması mümkün kılınmış ve eşitlikçi kamu politikaları ile devlet bu katılımı özendirmiş ve desteklemiştir (Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, 2012, s. 1). 1926 yılında Medeni Kanun’da yapılan değişikliklerle erkeğin birden fazla kadınla evlenmesini yasaklanmıştır. Böylece aile ilişkilerine düzen ve huzur kazandırılması amaçlanmış ayrıca kadın Evlenme ve Miras Hukuku’nda erkekle eşit hale getirilmiş ve dini nikah yerine medeni nikaha şart koşularak, evlilik yaşamı süresince olduğu gibi sonrasında da kadın ekonomik ve hukuksal yönden güvence altına alınmaya çalışılmıştır (İçli, 1998, s. 96). Kadınların hukuk alanında gerçek bir eşitlikten yararlanmaları Cumhuriyeti izleyen yıllarda mümkün olabilmiştir. 1924 Anayasa’sının seçme ve seçilme hakkı ile ilgili 10. ve 11. maddeleri 2599 sayılı ve 5 Aralık 1934 tarihli kanun ile değiştirilerek kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Atatürk’ün, Cumhuriyeti izleyen yıllarda yaptığı inkılapların bir kısmı kadın hakları konusundadır. Bunlardan en önemlisi kadını aile hukuku alanında da erkelerle eşit hale getiren Medeni Kanun’dur (Özdemir, 2009, s. 12). Kadının toplumsal konumunun değişmesinde en önemli haklardan biri de 3 Nisan 1930’da kadınlara tanınan Belediye Meclislerine seçme ve seçilme hakkıdır. İlk defa Türk kadınları bu haklarını 1933’te kullanmışlardır (Sağ, 2001, s. 22). Kadınlar 1924 yılında çıkarılan eğitimi tek sistem ve çatı altında toplayan “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile en temel vatandaşlık hakkı olan eğitim haklarına kavuşmuşlardır (Demiray, 2013, s. 157). Kadınlar Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte en temel insan haklarına kısa sürede kavuşmuşlardır; ancak bu hakları sağlayan yeni kurulan devletin kendisi olmuştur. 1979 yılında uluslararası bir sözleşme olan CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) ’la birlikte kadın hakları günümüzde de özgün yönleriyle ele 16 alınmaya başlanmıştır. Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmaya ve kadınların insan haklarını korumaya yönelik uluslararası hukuk düzeyinde hazırlanmış olan bu sözleşme, her geçen gün daha çok hız kazanan kadın hakları mücadelesi ile birlikte aralarında Türkiye’nin de olduğu pek çok toplumda mevcut olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, kadınların lehine olacak şekilde uluslararası düzeyde değiştirmeye başlamıştır (Suğur vd., 2012, s. 38, 144). Cumhuriyet Dönemi’nde kazanılan haklara, 1980’li yıllardan sonra yaygınlaşarak hızlanan kadın hareketlerine ve 2001 yılında kabul edilen yeni Medeni Kanuna karşın, kadın-erkek ile kent ve kırsal kesim kadınları arasındaki eğitim, sosyal yaşam, siyasal hakların kullanılması ve ekonomik bağımsızlık konularında ki farklar sürmekte, Türk kadınının birey olarak özgürleşme ve batılı toplumlardaki kadınlarla eşit düzeye gelme mücadelesi 2000’li yıllarda da devam etmektedir. Kadınların Cumhuriyet’in ilanından önce ve sonra kazandıkları haklar Ek I ve mesleklerine göre kadınların tarihsel kronoloji içerisindeki sıralaması Ek II’de verilmiştir. Çalışmanın ana bölümlerinden biri olan kadın istihdamı konusuna ilişkin detaylı bilgiler üzerinde durmakta yarar vardır. Bu bağlamda, kadınların sektörel olarak istihdama katılma durumları, sosyal güvenlik sistemi içinde kadının yeri, Dünyada kadının istihdamı, Türkiye’de çalışan kadınları destelemek amacıyla yapılan çalışmalar, çalışan kadınların sorunları ve ücret konuları kadın istihdamı konusu içerisinde incelenecektir. 2.2. Kadın İstihdamı Tarihin her döneminde kadın işgücüne olan ihtiyaç önemini korumuştur. Günümüz zorlu iş yaşamında da kadının işgücünün önemi her geçen gün biraz daha da artmaktadır. Tarım toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde tarlalarda ve fabrikalarda her zaman ihtiyaç duyulan kadın, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre bazen bilgi toplumlarının ihtiyaç duyduğu nitelikli işlerde çalışmakta, bazen de tarım ve sanayi toplumlarının özelliklerini taşıyan gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerin tarım veya fabrikaların da niteliksiz işçi olarak çalışmaktadır (Yılmaz vd., 2009, s. 91). Kadın istihdamındaki değişimlerin yaşanılan önemli olayların sonucunda farklılık gösterdiği bir gerçektir. Türkiye’de, kadınların çalışma hayatına katılımlarındaki köklü değişimlerin en önemli nedenleri, Balkan Savaşları(1912) ve I. Dünya Savaşı’nın (1914) ortaya çıkmasıdır. Savaşla birlikte kamusal alanda rol almaya başlayan Türk Kadını, silah 17 ve gıda fabrikalarında çalışarak Türkiye’de kadın işçi sınıfının genişlemesine katkıda bulunmuştur. Aynı dönemde kadınlar hastane, banka gibi devlet kurumlarında çalışmaya başlamıştır (Ündücü vd., 2012, s. 39, 40). Kadının, çalışma yaşamında yer almasının önemini her fırsatta dile getiren Atatürk, kadınların ve gençlerin, iş yaşamında korunması için de uğraş vermiştir. Bu çerçevede, ülkedeki sanayi işletmelerinin tümünde kadınların ve genç emekçilerin korunmasına ilişkin ilk düzenlemeler 24 Nisan 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (Genel Sağlık Koruma Yasası) ile yürürlüğe konmuştur. Bunun dışında 1925 yılında yürürlüğe giren 394 sayılı yasa ve 1935 yılında çıkarılan 2739 sayılı yasa ile başta kadınlar olmak üzere bütün çalışanların hakları yasal güvence altına alınmıştır (Kocacık vd., 2005, s. 200, 201). Kadınların çalışma hayatının düzenlenmesinde en önemli aşama ise 1936 tarihli İş Kanunu’dur. 8 Haziran 1936 tarihinde kabul edilen bu yasa ile erkek, kadın ve çocukların çalışma koşulları yeniden düzenlenmiştir. O tarihe kadar kadınların çalışma hayatını düzenleyen başka bir kanun bulunmamaktadır (Yaşar, 2007, s. 14). Kadın işgücüne ait bilgi ve veriler Cumhuriyetin başlangıç yılları ile sınırlıdır. Kadın işçilerin niceliğine ilişkin ilk önemli bilgi kaynağı ise 1927 Sanayi Sayımı sonuçlarıdır. Bu sayımda önemli olan nokta sınırlama yapılmadan ülkedeki tüm sanayi kuruluşlarını kapsayan bir sayım olmasıdır. Daha sonraki yıllarda ise 1927 yılında çıkarılan ve 1942 yılına kadar yürürlükte olan Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun kapsamındaki kuruluşlara yönelik kadın işçilerin istatistiki verileri bulunmaktadır (Tablo 1). Bu nedenle bu veriler ülkenin en büyük kuruluşlarında çalışan kadınlara ilişkin veriler olması nedeniyle önemlidir. Tablo 1. Teşvik-i Sanayi Kanunu Kapsamındaki Kuruluşlarda İşçi ve Ustabaşılar İçerisindeki Kadınların Oranı 14 + yaş kadın 14 - yaş kadın Toplam kadın Yıllar Sayı Oran (%) Sayı Oran (%) Sayı Oran (%) 1932 12.713 25.13 761 47.74 13.474 25.80 1933 13.052 21.89 1.476 57.19 14.528 23.35 1934 15.579 24.17 919 51.11 16.498 21.91 (Makal, 2010, s. 22) 18 Tablodan da anlaşılacağı üzere, 1932 ve 1934 yılları arasında o zamanın şartlarına göre genel bir artış görünmektedir. Daha sonraki yıllarda kadın çalışanların niceliğine ilişkin kaynaklar artmaktadır. Tablo 2’de ise dikkati çeken nokta 1937- 1943 yılları arasındaki kadın istihdamında yaklaşık %12’lik bir artış olduğudur. Daha dikkat çekici nokta ise, çocuk ve genç istihdamının 2,5 kat civarında artmasıdır. 6 yıl gibi kısa bir sürede ortaya çıkan bu artış oldukça ilginç bir durumdur (Makal, 2010, s. 23, 24). Tablo 2. İş Kanunu Kapsamındaki Ücretliler İçerisinde Kadın ve Çocuk Çalışanlar 1937 1943 1947 Sayı Oran (%) Sayı Oran (%) Sayı Oran (%) 23.347 8.80 51.871 18.86 20.845 7.21 Kadın 50.131 18.89 56.937 20.70 50.851 17.59 Erkek 191.863 72.11 166.275 60.45 217.451 75.20 Toplam 265.341 100.00 275.083 100.00 289.147 100.00 Çocuk Sayısı (12-18 yaş) (Makal, 2010, s. 23) Tablodan da görüldüğü gibi, 1937 ve 1943 yılında gerçekleştirilen ilk iş istatistiklerine göre, 1937 yılında 50.131 olan kadın işçi sayısı 1943’te 56.937’ye çıkmıştır. 1950’lerin başından itibaren, İş Kanunu kapsamında çalışan kadın sayısında mutlak anlamda bir azalma olmasına karşın, kadınların oranındaki düşme, işgücü talebinin neredeyse tümüyle erkekler tarafından karşılanıyor olmasından kaynaklanmaktadır (Makal, 2001, s. 135). 1955 yılında ise kadınların işgücüne katılım oranının %70 iken 1990’larda % 30’a düştüğü görülmektedir. Nüfus sayımı sonuçlarına göre işgücüne katılımdaki düşüşe paralel olarak ev kadınlarının oranı 1975’te % 78 iken, 1990’da % 82’ye yükselmiştir. Kırdan kente göç, 1950’den bu yana kadınların işgücüne katılımının sürekli düşmesinin arkasındaki temel neden olarak görülmektedir. Kadınların işgücüne katılımlarında düşük artışlar göstermesinin arkasında birbirine bağlı iki sebep olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, tarımsal alanlardaki üretimin mekanizasyonudur bu tarımla uğraşanların sayısını oransal olarak azaltmış ve köyden kente göç olgusunu başlatmıştır. İkinci sebep ise, sanayi sektörünün tarımdan kopan fazla emek arzını içerecek kadar istihdam kapasitesi yaratamamasıdır (Dedeoğlu, 2000, s. 159). 19 1970’lerin sonunda Türkiye ekonomisinde ciddi boyutlara ulaşan yüksek enflasyon ve ödemeler bilançosu açıkları problemlerinin üstesinden gelebilmek için bazı tedbirler uygulamaya konulmuştur. Bazı politika değişiklikleri kadınların işgücüne katılma oranının azalmasını durdurmadığını göstermektedir. Bu durumu tarımda istihdam edilen kadın işgücünün oranı düşerken sanayi ve hizmetler sektöründe kadın istihdamının artmamasının etkisi olduğu söylenebilir (Özer vd., 2003, s. 64). Son yıllarda gelişmiş ülkelerdeki kadınların işgücüne katılım oranlarında artış olmasına rağmen birçok gelişmekte olan ülkede ve Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranında azalma görülmektedir (Berber vd., 2008, s.4). Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranları 2004 yılına kadar düşme eğilimi göstermekle birlikte son dokuz yıldır katılım oranlarının artış eğilimine girdiği söylenebilir. 2004 yılına kadar olan bu düşüşün nedenleri aslında bu verilerin hesaplanma biçimini gösterebiliriz. Bu hesaplamalarda İşgücüne katılım oranları hesaplanırken kentlerde yaşayan ev kadınları işgücüne dahil edilmemekte kırsal kesimde tarım sektöründe ücretsiz ve sosyal güvencesiz olarak çalışan kadınlar işgücüne katılmış olarak değerlendirilmektedir. Köyden kente göç eden ailelere mensup kadınlar kente geldiklerinde ev kadını niteliği kazanarak işgücü kapsamından çıkmaktadır. Bu nedenle 2004 yılından sonra ki istihdamdaki artış eğilimi ise daha çok kentsel kadın işgücünün artışı olarak değerlendirilmektedir (Önder, 2013, s. 35). Binyıl Kalkınma Hedefleri(2010) çerçevesinde kadınların istihdama katılımına baktığımızda, tarım dışı sektörlerde çalışan kadınların tarım dışı istihdama katılma oranının, küresel eğilime paralel şekilde sınırlı bir artış gösterdiği görülmektedir. Fakat, bu düzenli artışa rağmen, kadınların tarım dışı sektörlere katılımı çok düşük kalmış, 2009’da ancak %23’e ulaşabilmiştir. Binyıl Kalkınma Hedefleri Türkiye 2010 Raporu’na göre bu durumun temel nedeni, Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının genel olarak çok düşük olmasıdır. Gerçekten de, kadının işgücüne katılımı konusunda Türkiye’deki duruma bakıldığında, kadın erkek istihdam oranlarındaki uçurum dikkat çekicidir. Son yıllarda, yapılan girişimler ve alınan önlemler ile bu oranda az da olsa bir artış yaşanmış olsa da kadının işgücüne katılım oranı erkeğin işgücüne katılım oranından düşüktür. Farklı alanlarda dünyadaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini inceleyen Küresel Cinsiyet Uçurumu 2012 Raporu’na göre Türkiye’nin, ekonomik katılım konusunda 135 ülke arasında 129. sırada yer alması Türkiye’deki durumu daha net olarak çizmektedir (Korkmaz vd., 2013, s. 1852, 1853). 20 Ülkemizde kadın istihdamının arzu edilen düzeylerde olmadığı açıktır. Ancak bununla birlikte geçmiş yıllarla kıyaslandığında özellikle son yıllarda kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör, yerel yönetimler ve üniversitelerde kadın istihdamı konusunda farkındalıkların önemli oranda arttığı görülmektedir. Buna paralel olarak da kadınların işgücüne katılımında çok az da olsa artışların gerçekleştiği Grafik 1’de görülmektedir (Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2013, s. 4). 2012 yılında erkeklerde %70,6 iken bu oran 2013’te %71,4’e yükselmiş yani %0,8’lik bir artış görülürken kadınlarda ise bu oran; 2012 yılında %29,0 iken %30,8’e yükselerek %1,8’lik bir artış söz konusu olmuştur. 80 71,4 70,6 70 60 50 50,8 49,5 40 30,8 29,0 30 20 10 0 2012 2013 Toplam Erkek Kadın Grafik 1. İşgücüne Katılma Oranı (www.tisk.org.tr, 2013, s. 2). Grafik 2’de kadın ve erkeklerin işgücüne katılma oranı Temmuz 2014 dönemi verilerine göre de; bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,2 puan artarak %49,5’den %51,3’e çıkmıştır. Oran, erkeklerde %72,3; kadınlarda %30,8 dir. İşgücüne katılma oranı Temmuz 2014 itibariyle 15-24 yaş grubunda %44,1 ; genç erkeklerde %58,6 ve genç kadınlarda %29,6’dır (Türkiye İşveren Sendikası, 2014, s. 2). 21 72,3 58,6 51,3 44,1 30,8 Toplam Erkek 15+ Yaş 29,6 Kadın 15-24 Yaş Grafik 2. Toplumsal Cinsiyete Göre İşgücü (http://www.tisk.org.tr, 2014, s. 2). Bir toplumun kalkınmasında nüfus ve işgücü önemli faktörlerdendir. Kadın istihdamının yapısının belirlenmesi, kadın işgücü potansiyelini ve emek piyasasındaki durumunun belirlenebilmesi için, Türkiye’de kadın istihdamının yapısı çeşitli boyutlarıyla incelenecektir (Karabıyık, 2012, s. 241). Bu bölümde kadın istihdamının yapısı içerisinde yer alacak eğitim, medeni durum, sektör, bölge ve yaşa göre kadın istihdamı işlenecek konular arasındadır. Bu konulardan biri olan ve kadının işgücü içerisindeki yerini belirleyici bir öneme sahip eğitim durumu üzerinde durulacaktır. 2.2.1. Kadınların Eğitim Durumlarına Göre İstihdama Katılımı Günümüzün küreselleşen dünyası da göz önünde bulundurulduğunda eğitimin önemi bir kez daha anlaşılmaktadır. Küreselleşme ile birlikte sürekli gelişen teknoloji, çalışma şartları, koşulları, işgücü piyasası ve işgücü piyasası taleplerindeki değişmeler eğitimden bağımsız düşünülemez.Çalışma hayatında kaliteli işgücüne duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır (Korkmaz vd., 2012, s. 47). 22 Dünyada ve Türkiye’de kadın istihdamının artırılmasının en temel koşulunun kadınların eğitiminden geçtiği tartışılmaz bir gerçektir. Eğitim düzeylerinin artmasına bağlı olarak kadınların daha nitelikli işlerde çalışabileceği ülkemizde de ve diğer pek çok ülkede de görülen bir sonuçtur ( TBMM, 2013, s. 9, 10). Ülkelerin ekonomik kalkınmışlığının ve gelişmişliğinin desteklenmesi yönünden kadın istihdamının arttırılması ekonomide itici bir güç olmuştur. Bu nedenle kadın istihdamını arttırıcı tedbirler hızla uygulamaya konulmaktadır. Bu tedbirler arasında ilk olarak eğitim göze çarpmaktadır (Özdemir vd., 2012, s. 115, 116). Ülkemiz koşullarına bakıldığında, eğitimin kadınların işgücüne katılımını teşvik ettiği yönündedir. Türkiye’de üniversite eğitimi almış kadınların işgücüne katılım oranlarının erkeklere yakın olduğu görülmektedir (Uşen vd., 2011, s. 150). Grafik 3’deki Temmuz 2014 yılı verilerine göre, istihdam oranı okur-yazar olmayan kadınlarda %16,2’ye inerken, meslek lisesi mezunu kadınlarda %32,7’ye; yükseköğretim mezunu kadınlarda %58,3’e çıkmaktadır. Lise altı eğitim durumu olan kadınlardaki oranın %24,3 iken yükseköğretimli olan kadınların oranının %58,3’lerde olması eğitimin istihdamda kadınlar için önemini vurgulamaktadır (Türkiye İşveren Sendikası, 2014, s. 6). 16,2 Okur-yazar olmayanlar 30,1 24,3 Lise altı eğitimliler 64,1 24,8 Lise 64,8 32,7 Mesleki veya teknik lise 75,7 58,3 Yükseköğretim Kadın Erkek Grafik 3. Cinsiyete ve Eğitim Durumuna Göre İstihdam Oranı (http://www.tisk.org.tr, 2014, s. 6). 23 77,3 Ancak her ne kadar eğitim, işgücüne katılım oranlarının arttırılması için en önemli faktörlerden biri olsa da kadınların işgücüne katılımını arttırmak için tek başına yeterli değildir. Bu kapsamda sıradaki konumuz olan kadınların medeni durumu da istihdama katılımı etkileyen faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 2.2.2. Kadınların Medeni Durumlarına Göre İstihdama Katılımı İstihdama katılma oranlarını etkileyen önemli faktörlerden biri nüfusun medeni durum yapısıdır. Türkiye’de medeni durum yapısındaki değişiklikler özellikle kadınların istihdama katılımını daha fazla etkilemektedir. Kadınların istihdama katılma oranları medeni durum açısından ele alınıp incelendiğinde genel olarak artış eğilimindedir. Özellikle bekar olan ve boşanmış kadınların istihdama katılma oranlarında belirgin artışların olmasına rağmen, evli kadınlarda genel olarak düşük oranlarda da olsa artış izlenmektedir (Karabıyık, 2012, s. 251). Tablo 3’de 2004 ile 2012 yılları arasında Türkiye geneli kır ve kent ayrımına göre kadınların medeni durumlarına göre istihdama katılma oranları daha detaylı olarak görülmektedir. Tablo 3. Kadının Medeni Durumuna Göre İstihdama Katılım Oranları TÜRKİYE Kadın Hiç evlenmedi Evli Boşandı Eşi öldü Erkek Hiç evlenmedi Evli Boşandı Eşi öldü KENT Kadın Hiç evlenmedi Evli Boşandı Eşi öldü Erkek Hiç evlenmedi Evli Boşandı Eşi öldü KIR Kadın Hiç evlenmedi Evli Boşandı Eşi öldü Erkek Hiç evlenmedi Evli Boşandı Eşi öldü 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 26,0 20,5 32,0 8,6 26,7 20,0 33,8 8,7 27,5 20,2 32,9 8,3 27,6 20,3 34,2 8,2 28,2 20,9 34,2 8,4 27,6 22,1 34,2 8,4 28,3 24,2 37,5 8,6 29,1 26,1 39,8 9,5 28,9 27,3 41,2 9 44,0 71,9 58,6 22,8 45,9 71,7 55,1 21,1 46,2 71,2 52,5 19,2 46,6 70,6 55,2 19,9 46,8 70,3 55,2 18,4 44,8 68,7 53,1 18,6 47,0 70,7 58,3 17,6 50,4 72,8 58,4 20,0 50,5 72,8 61,1 19,2 23,5 12,3 31,2 4,7 25,3 13,0 33,5 5,0 27,2 13,4 32,9 4,5 28,1 13,4 33,4 4,3 28,2 14,5 34,0 4,6 27,3 15,3 34,0 4,6 27,9 17,2 37,7 5,1 29,3 18,7 40,0 5,9 29 20,5 42,0 5,5 41,4 70,0 57,6 15,5 45,1 70,4 54,8 16,1 45,6 70,1 52,1 13,6 46,4 69,8 55,2 14,5 46,7 69,1 56,6 13,2 44,1 67,1 53,2 14,1 46,3 69,4 59,2 14,0 49,5 71,3 58,4 15,0 50,5 71,8 61,6 14,7 32,6 39,4 36,9 16,8 30,3 36,0 35,8 15,8 28,3 35,4 32,7 15,5 26,3 35,4 29,9 14,0 28,4 34,8 35,2 14,7 28,4 36,9 35,1 15,0 29,3 39,6 36,8 14,4 28,6 42,1 38,7 15,2 28,6 41,7 37,1 14,3 51,0 76,6 62,5 31,9 48,1 74,9 56,0 27,3 48,0 73,7 54,0 26,0 47,5 72,6 55,1 26,1 47,0 73,2 50,4 23,9 46,8 72,4 52,8 23,6 48,7 73,6 55,3 22,0 52,8 76,0 58,6 25,4 50,5 74,9 59,6 23,9 (www.tuik.gov.tr, 2012, s.80). 24 Türkiye genelinde kent yaşamı içerisindeki evli erkeklerin 2004 yılında istihdama katılım oranı %70,0 iken 2012 yılına bakıldığında bu oranın %71,8 olduğu görülmektedir. Ancak, evli kadının 2004 yılı istihdama katılım oranı %12,3 iken 2012 yılı itibariyle bu oranın %20,5’e yükseldiği görülmektedir. Evli kadınların istihdam oranlarında bir artış olmasına rağmen kentsel kesimde boşanmış kadınların istihdamı 2004 yılı itibariyle %31,2’lik bir orana sahip iken, bu oran 2012 yılında %42,0’ye yükselmiştir. Kırsal yaşamda ise kadın evli yada boşanmış olsun yıllara göre istihdama katılımda bir artış görülmekte ise de, kentsel yaşamda gözlenen oranlarla kıyaslandığında fazla bir artışın olmadığı görülmektedir. Bazı çalışmalara göre; kadın istihdamının evlilik üzerinde iki farklı etkisi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi gelirin etkisidir. Kadın istihdamının aile gelirini arttırdığını ve aile içi ilişkilere yarar sağladığı yönündedir ki bu etkinin boşanma oranlarını azalttığı düşünülmektedir. Diğer etki bağımsızlık etkisidir. Bu etkinin ise artan kadın istihdamının ekonomik özgürlüğü ve dolayısıyla boşanma ihtimalini artırdığı görüşü benimsenmektedir. Kadınların işgücüne katılımı ile boşanma oranı arasındaki ilişkiyi inceleyen çoğu araştırma göstermektedir ki kadınların boşanmadan önceki yıllarda işgücüne katılım oranında artış olmaktadır. Fakat bu kadınların işgücüne katılımının boşanmaya neden olduğu değil, daha ziyade boşanma ihtimali yüksek olduğu zaman kadınların işgücüne katılım oranının arttığını göstermektedir (Üçler vd., 2014, s. 32, 33). Türkiye’de bütün kadınlardan çoğunlukla medeni durumları ile ilişkili olarak ev işleri, çocuk bakımı ve yaşlı bakımını üstlenmeleri beklenir. Evlenmemiş genç kadınlar ev dışında çalışma kararını daha özgürce alabilmekte iken evlenmeleri halinde eşlerinin onayı olmaması halinde iş hayatını terk ettikleri gözlemlenmektedir. Yani evli olmak işgücü piyasasına katılma kararının etkileyen temel belirleyicilerdendir. Kadınlar çalışma kararını verirken evdeki işlerin nasıl yapılacağını, çocuk ve yaşlılara kimler tarafından bakılacağını düşünmek zorundadır. Çalışan kadınların çalışma yaşamında en sıkıntılı dönemleri çocukların okul yıllarıdır. Bu durum, kadınların iş hayatına katılma ve devam etme kararlarını etkileyen önemli bir faktördür. Çocuk bakımının kurumsallaşmasındaki yetersizlik erkeklerden farklı olarak kadınların çalışma yaşamını doğrudan etkilemektedir. Eyüpoğlu, Özer ve Tanrıöver’in gerçekleştirdiği bir çalışmada, kadınların önemli bir bölümünün bekârken ve çocuk denecek yaşta iş yaşamına katıldıklarını ancak ileri ki dönemlerde işten kendi istekleriyle ayrıldıklarını, işten ayrılma nedenleri arasında nişanlanma ve evlenmenin başta gelen nedenlerden olduğunu saptamışlardır. Bu çalışmaya 25 göre; özellikle eğitim düzeyi düşük kadınların geleneksel ideolojiye paralel olarak evlendikten sonra çalışmamayı tercih ettikleri ortaya çıkmaktadır (Önder, 2013, s. 54, 55). Kadının çalışma hayatı içinde yer edinmesi, ücretli çalışan konumu ile ifade edilen kadın emeği kavramının Türkiye’de kullanılması, kentleşme süreci ile birlikte ortaya çıkmıştır. 1950’lerden sonra başlayan iç göç ve sanayi merkezlerinin oluşumu, köyde ücretsiz aile işçiliği temelinde çalışan kadınların, özellikle sanayi kentlerinde ev dışında ücretli çalışmaya başlamasını sağlamıştır. Zaman içinde kadınların işgücü piyasasındaki konumları ve çalışma biçimleri de değişmiştir. Bu değişimin sektörel açıdan nasıl olduğu önemli bir konudur. Çünkü bir ülkedeki istihdamın sektörel dağılımı o ülkenin kalkınmışlık düzeyinin önemli bir göstergesidir (Şahinli vd., 2013, s. 86). 2.2.3. Kadınların Sektörlere Göre İstihdama Katılımı Bir toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesi her şeyden önce toplumun bireylerinin eşit olanaklara sahip olması ve bireylerin tüm olanaklardan eşit yararlanmasına bağlıdır. Kırsal kesimde kadının ekonomik etkinliği ile kentteki kadının ekonomik etkinliği yapısal olarak birbirinden çok farklıdır. Kırsal kesimde çalışan kadın; ücretli bir işçi olmayıp aile işletmesinde çalışan herhangi bir sosyal güvencesi olmayan kadınlardan oluşurken, kentlerde çalışan kadınların çok azı tarım işçisi olarak istihdama katılmakta ve emeğinin karşılığında ücretini de almaktadır. Kentlerde yaşayan kadınlarla kırsal kesimde yaşayan kadınların istihdam oranı karşılaştırıldığında, kırsal kesimdeki kadınların üretim sürecinde daha yüksek oranda yer aldığı görülmektedir.1950’li yıllar Türkiye ekonomisinde sanayileşmenin artması ile birlikte köyden kente göçün hız kazandığı dönem olmuştur. Bu gelişmeler doğrultusunda tarım sektörünün payı azalırken, sanayi ve hizmetler sektörlerinin payı artmıştır. Ancak bu ekonomik dönüşüm sürecinde tarım sektöründen ayrılan kadın işgücü, sanayi sektörüne dahil olamamıştır. Çalışan kadınların % 95’i 1966 yılında tarım sektöründe faaliyet gösterirken 1980 yılında bu oran % 85,6, 1999’da ise % 66,3’e düştüğü ve 2000 yılından bu yana ise bu oranın % 20’lere gerilediği görülmektedir. 2011 yılının son çeyreğinde ise verilere bakıldığında Türkiye’de işgücü katılım oranı, bir önceki yılın son çeyreğine göre 0,8 puanlık artışla % 49,4 olarak gerçekleşmiştir (Peker vd., 2012, s. 177, 178). Türkiye’de kadınların tarım dışında istihdam edilmeye başlamaları 1950’li yıllarda şehirlere olan göçlerin gittikçe artmasıyla istihdam hızlanmış1980’li yıllardan itibaren 26 düşüşe geçmiş, 2001 krizi sonrasında da % 20’lere gerilemiştir. Bu büyük düşüşteki en önemli faktörün kadınların en fazla tarım alanında istihdam ediliyor olması ve tarım istihdamının gittikçe azalıyor olmasındandır. Kadınların en fazla tarım sektöründe istihdam ediliyor olması nedeniyle, kadınların kentsel emek piyasasına katılım oranı, kırsal katılım oranına göre oldukça düşüktür. Tarım sektöründeki istihdam oranının azalması sonucunda işsiz kalan kadınlar, kentlerdeki işler için gerekli nitelikleri sağlayamadıkları için işgücünün dışında kalmaktadırlar (Özcan, 2012, s. 2). Tablo 4’de 1988-2012 yılları arasında kadın istihdamının sektörel dağılım incelendiğinde ,1988 yılında kadınların % 76,8 gibi çok büyük çoğunluğunun, tarım sektöründe, % 14,4 hizmet sektöründe, % 8,8 ise sanayi sektöründe istihdam edildiği görülmekte iken, 2012 yılına gelindiğinde istihdam edilen kadınların % 45,8’inin hizmetler sektöründe, % 39,3’ünün tarımda ve % 14,9’unun ise sanayi sektöründe yer almaktadır. Uzun yıllar yoğun biçimde tarım sektöründe ve ücretsiz aile işçisi olarak istihdama katılan kadınlar, kentleşme ve ekonomik gelişmelere paralel olarak bugün itibariyle yoğunlukla hizmetler sektöründe istihdam edilmeye başlanmış ve kadın istihdamının en yüksek olduğu sektör hizmetler sektörü olmuştur (TBMM, 2013, s. 7). Tablo 4. 1988-2012 Yılları Arası Kadın İstihdamının Sektörel Dağılımı Hizmetler (%) Tarım (%) Sanayi (%) 1988 (Ekim) 14,4 76,8 8,8 1999 21,8 66,5 11,7 2000 26,4 60,5 13,1 2001 24,5 63,3 12,2 2002 26,3 60,0 13,7 2003 28,1 58,5 13,4 2004 33,1 50,8 16,1 2005 37,1 46,3 16,6 2006 40,0 43,6 16,4 2007 41,1 42,7 16,1 2008 42,1 42,1 15,8 2009 43,7 41,7 14,6 2010 41,7 42,4 15,9 2011 42,6 42,2 15,2 2012 45,8 39,3 14,9 (www.tbmm.gov.tr, 2013, s.7). 27 2012 yılında istihdam edilen toplam kadın sayısı yaklaşık 7.309.000 dur. İstihdam edilen kadınların %39,3’ü tarımda,%45,8’i hizmetler sektöründe, %14,9’u da sanayi sektöründe çalışmaktadır. Buna göre istihdamda en büyük paya sahip olan tarımın oranı Türkiye genelinde istikrarlı bir şekilde azalmaktadır. Ancak daha çok kentsel istihdamın göstergesi olan sanayi ve hizmetlerdeki oran kentsel nüfusun hızlı artışına rağmen çok daha yavaş bir artış izlenmektedir. Bu durum kentleşme eğiliminin kentlerdeki kadın istihdamını artırmadığı, hatta toplam kadın istihdamını ve katılımını azalttığı şeklinde de yorumlanabilir (Önder, 2013, s. 47). Grafik 4’deki, 2014 Temmuz verilerine göre kadınların%3.774’ü hizmetler sektöründe, %2.794’ü tarım sektöründe, %5.043’ü de tarım dışı sektörde yer almaktadır. Sanayi ve inşaat sektöründeki istihdam oranları ise kadınların işgücünün bu sektörlerde halen sınırlı olduğunun bir göstergesidir. Hizmetler 9.565 İnşaat 1.820 95 Sanayi 4.069 Tarım Tarım Dışı Toplam 3.774 1.174 3.119 2.794 15.454 5.043 18.573 7.837 Erkek Kadın Grafik 4. Sektörlere ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranları ( www.http://www.tisk.org.tr, 2014, s.7). Kadın işgücünün bölgelere göre dağılımında Türkiye genelindeki istihdam yapısı içerisinde kadınının bulunduğu konumun tespiti için önemlidir. 28 2.2.4. Kadınların Bölgelere Göre İstihdama Katılımı Bir toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesi her şeyden önce toplumu oluşturan bireylerin eşit olanaklara sahip olabilmesi, bireylerin tüm olanaklardan eşit yararlanmasıyla sağlanmaktadır. Kırsal kesimde kadının ekonomik etkinliği ile kentteki kadının ekonomik etkinliği yapısal olarak birbirinden çok farklılık göstermektedir. Kırsal kesimdeki çalışan kadın; çoğunlukla ücretli işçi olmayıp, aile işletmesinde çalışan ve herhangi bir sosyal güvencesi olmayan kadınlardan oluşmaktadır. Kentlerde çalışan kadınların ise çok az bir bölümü tarım işçisi olarak istihdam edilmekte ve emeğinin karşılığını ücret olarak almaktadır (Peker vd., 2012, s.177,178). 1988–2011 döneminde kadınların kırsal alanda işgücüne katılımları %50,7’den %37.5‘e düşerken, kentte %17.7’den %24,8’e yükselmiştir. Türkiye genelinde kadınların işgücüne katılım oranları ise 1988 yılında %34,3 iken 2004 te %24, 2012 de %29,5 olmuştur. Bu oranlar, köyden kente göçün, kadının işgücüne katılımına etkisini çarpıcı olarak gözler önüne sermektedir. 2004 yılı ise bir kırılma noktası olarak düşünülebilir. Kadınların işgücüne katılımlarının kırsal alanlarda daha yüksek görünmesinin nedeni, buradaki kadınların ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor olmasıdır. Türkiye’de dünya çapında eğilimin tersine 1950’lerin ortalarından başlayarak 2004 yılına kadar kadınların işgücüne katılım oranları sürekli düşmüştür. Bu düşüşü etkileyen başlıca faktörlerden biri, kırdan kente yaşanan yoğun ve sürekli göç dalgalarıdır (Önder, 2013, s. 45). Kadın istihdamının bölgesel olarak farklılaşmasının nedeni bölgelerin gelişmişlik düzeyindeki farklılıklardır. Gelişmişlik düzeyine paralel olarak hem kadına yönelik geleneksel zihniyet yapısı hem de istihdamın sektörel yapısı değişmektedir. Gelişmiş bölgelerde sanayileşme oranı oldukça yoğundur. Gelişmiş bölgelerdeki eğitim seviyesinin yüksekliği kadına yönelik bakış açısındaki farklılığını da beraberinde getirmektedir. Bu bölgelerde kadının çalışması büyük ölçüde normal karşılanmaktadır. Örneğin, İstanbul ve Batı Marmara gibi sanayileşmenin yoğun olduğu gelişmiş bölgelerde kadınlar en fazla hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Buna karşılık, Orta Doğu Anadolu, Kuzey Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz gibi sanayileşmenin az olduğu bölgelerde ise kadınların çok büyük bir kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır (Berber vd., 2008, s.11, 12). Tablo 5’de bölgelere göre 2008-2011 yılları arasında kadın ve erkeklerin istihdama katılım oranları verilmiştir. 29 Tablo 5. Bölgelere Göre İşgücü Oranları Toplam Kadın Erkek İşgücüne İşsizlik İstihdam İşgücüne İşsizlik İstihdam İşgücüne İşsizlik İstihdam katılma oranı oranı katılma oranı oranı katılma oranı oranı oranı oranı oranı İBBS-5R 2008 Toplam İstanbul Batı Marmara Ege Doğu Marmara Batı Anadolu Akdeniz Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzeydoğu Anadolu Ortadoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu 46,9 46,5 50,1 46,2 48,4 47,0 49,5 39,0 54,7 61,1 51,6 40,7 35,7 11,0 11,2 9,4 10,5 10,5 11,2 13,9 10,9 7,2 5,8 5,9 14,4 15,8 41,7 41,3 45,3 41,3 43,3 41,7 42,6 34,7 50,8 57,6 48,6 34,9 30,1 24,5 22,0 30,3 24,7 24,8 24,3 27,1 13,9 38,4 48,2 32,5 15,6 9/6 11,6 13,7 12,4 12,3 13,2 15,6 15,6 10,2 5,8 5,2 1,9 13,1 6,6 21,6 19,0 26,5 21,7 21,5 20,5 22,9 12,5 36,2 45,7 31,9 13,6 9,0 70,1 70,6 70,1 68,5 72,4 70,6 73,0 66,0 72,3 74,5 72,6 68,0 63,8 10,7 10,4 8,1 9,8 9,6 9,7 13,3 11,1 8,0 6,2 7,9 14,7 17,3 62,6 63,3 64,4 61,8 65,4 63,7 63,3 58,7 66,5 69,9 66,8 58,0 52,8 47,9 46,7 51,1 48,4 48,8 47,4 51,3 42,0 54,8 60,7 51,7 43,9 36,3 14,0 16,8 10,8 14,1 14,4 12,4 17,5 13,9 7,4 6,0 8,5 16,6 17,4 41,2 38,8 45,6 41,6 41,7 41,5 42,3 36,2 50,7 57,0 47,3 36,6 30,0 26,0 22,6 31,8 28,4 26,2 25,7 29,0 17,7 39,6 48,0 31,3 18,5 9,7 14,3 19,9 13,9 16,0 17,0 14,5 18,9 11,8 6,6 4,7 3,0 12,3 10,5 22,3 18,1 27,4 23,9 21,8 22,0 23,5 15,7 37,0 45,7 30,3 16,2 8,7 70,5 70,9 71,0 69,5 71,8 69,9 74,3 67,5 71,2 74,0 73,4 70,3 64,2 13,9 15,8 9,3 13,3 13,5 11,6 17,0 14,5 7,9 6,9 11,0 17,8 18,4 60,7 59,7 64,4 60,3 62,1 61,8 61,7 57,7 65,6 68,9 65,3 57,8 52,3 48,8 47,8 51,4 50,9 48,6 48,2 53,2 45,0 51,8 58,2 51,9 45,7 37,9 11,9 14,3 8,8 12,0 11,5 10,8 13,9 12,2 8,3 6,1 8,2 14,3 12,4 43,0 41,0 46,9 44,7 43,0 43,0 45,8 39,5 47,5 54,6 47,7 39,1 33,2 27,6 24,0 32,4 31,7 26,7 26,6 32,9 23,0 35,6 45,4 31,2 21,9 12,4 13,0 17,4 10,8 14,8 13,9 13,9 15,3 14,3 8,2 4,4 3,3 12,3 7,6 24,0 19,8 28,9 27,0 23,0 22,9 27,8 19,7 32,7 43,4 30,1 19,2 11,5 70,8 71,9 70,6 71,0 70,7 70,6 74,3 68,3 69,3 71,3 73,8 70,8 64,7 11,4 13,2 7,9 10,7 10,6 9,7 13,3 11,5 8,3 7,3 10,3 15,0 13,4 62,7 62,4 65,0 63,4 63,2 63,8 64,4 60,5 63,5 66,1 66,2 60,2 56,0 49,9 48,8 51,2 53,5 51,5 48,1 52,9 48,6 54,7 57,4 52,4 47,7 36,3 9,8 11,8 7,1 10,0 9,8 8,6 10,6 9,7 6,0 6,4 8,3 11,2 11,7 45,0 43,1 47,5 48,1 46,5 44,0 47,3 43,9 51,4 53,7 48,1 42,4 32,1 28,8 25,2 31,5 34,9 30,6 25,9 33,2 27,1 39,5 44,0 30,2 24,0 10,0 11,3 15,2 10,2 13,3 13,0 11,2 12,0 10,5 6,5 4,7 3,3 9,4 9,1 25,6 21,4 28,3 30,3 26,7 23,1 29,2 24,2 36,9 41,9 29,2 21,8 9,1 71,7 72,7 71,2 72,8 72,7 71,3 73,6 71,1 70,9 71,4 74,7 72,5 64,4 9,2 10,6 5,8 8,4 8,4 7,6 10,0 9,3 5,6 7,5 10,4 11,8 12,1 65,1 65,0 67,1 66,7 66,6 65,8 66,3 64,4 66,9 66,1 66,9 63,9 56,6 2009 Toplam İstanbul Batı Marmara Ege Doğu Marmara Batı Anadolu Akdeniz Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzeydoğu Anadolu Ortadoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu 2010 Toplam İstanbul Batı Marmara Ege Doğu Marmara Batı Anadolu Akdeniz Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzeydoğu Anadolu Ortadoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu 2011 Toplam İstanbul Batı Marmara Ege Doğu Marmara Batı Anadolu Akdeniz Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzeydoğu Anadolu Ortadoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu (www.tuik.gov.tr, 2012, s. 83, 84). 30 Türkiye genelinde bölgesel olarak kadınların istihdama katılımlarını incelediğimiz de değişkenlik gözlenmektedir. İstanbul, Batı Marmara, Ege, Doğu Marmara, Batı Anadolu ve Akdeniz’de 2008 yılında toplam istihdamın neredeyse yarısını kadınların oluşturduğu gözlenirken bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesinde oldukça düşük 9,1 oranındadır.2011 yılına bakıldığın da ise bu oranların çokta fazla değişim göstermediği görülmektedir. 2014 yılında Türkiye’de il bazındaki verileri incelediğimizde de sigortalı ücretli kadın istihdamının geçen yıla göre 73 ilde artışı, 8 ilde ise azalışı verilerden ortaya çıkan sonuçtur. Artışın yaşandığı illerin başında 84 bin istihdam artışı ile İstanbul gelmiştir. Antalya 15 bin ile ikinci sırada yer almıştır. Oransal artışlar değerlendirildiğinde ise önceki yıla oranla yaklaşık %20’lik bir artışın olduğu Batman ilk sıradadır. Kadın istihdam oranının en düşük olduğu 15 ile bakıldığında da 9 ilin Doğu Anadolu bölgesinde, 4 ilinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olduğu belirlenmiştir (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2014, s. 2). Yine 2014 yılı verilerine göre kadın istihdamının bölgelere göre değerlendirildiğin de, Türkiye de en az kadın istihdamının Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde olduğu görülmektedir. 2.2.5. Kadınların Yaşlarına Göre İstihdama Katılımı Türkiye’de yaş, işgücüne katılım oranını etkileyen önemli bir faktördür. Tablo 6’da görüldüğü gibi erkeklerin işgücüne katılımı her yaş grubunda kadınlardan yüksektir. 1988 yılında 15-19 ve 20-24 yaş gruplarında kadın ve erkek yüksek işgücüne katılım oranlarının zaman içinde düştüğünü görülmektedir. Bu durum eğitimdeki sürenin uzun olmasının göstergesidir. 2011 yılı verilerine göre erkeklerde 44, kadınlarda ise 39 yaşından sonra düşmeye başlayan işgücüne katılım oranları geçmiş dönemlerde yaşanan erken emeklilik olgusunun bir yansıması olarak da görülebilir (Can vd., 2012). Tablo 6. Türkiye’de Yaş Durumuna Göre Kadın İstihdamı Erkek İşgücüne Katılım Oranları 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65+ Toplam 1988 64,19 87,45 97,88 98,45 98,49 95,78 88,96 82,36 70,96 58,12 33,28 81,24 2000 45,65 71,90 90,84 94,44 95,31 93,28 82,62 69,04 58,45 47,82 32,33 73,70 2010 35,58 71,60 92,27 95,50 95,40 93,64 85,05 66,39 50,63 39,98 19,87 70,76 2011 35,81 72,93 92,12 95,56 95,37 93,77 86,46 69,12 53,67 41,29 20,86 71,68 31 Tablo 6. Türkiye’de Yaş Durumuna Göre Kadın İstihdamı (devam) Kadın İşgücüne Katılım Oranları 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65+ Toplam 1988 40,51 40,78 35,85 36,35 36,48 34,54 34,34 34,12 27,34 19,76 10,14 34,26 2000 24,42 31,50 31,74 29,36 29,67 28,28 25,50 25,61 24,30 18,62 11,26 26,56 2010 16,97 36,02 38,01 35,68 37,37 36,03 28,71 23,36 19,13 15,03 5,87 27,61 2011 16,97 37,12 38,32 37,52 39,02 37,71 32,46 25,11 20,19 15,74 6,55 28,82 (Can vd., 2012). Tablo 7. Erkeklerin İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı Kent 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65+ Toplam 1988 56,05 83,82 98,28 98,83 98,43 95,14 84,95 72,65 55,67 38,58 17,16 78,12 2000 37,80 65,97 91,51 95,93 96,07 92,94 79,08 58,75 42,96 27,85 14,06 70,93 2010 33,09 70,09 93,03 96,45 96,37 94,40 83,53 60,58 41,14 27,50 10,71 70,38 2011 32,64 70,64 92,96 96,57 96,10 94,55 84,92 63,68 43,98 27,67 10,41 70,95 Kır 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65+ Toplam 1988 72,79 91,20 97,46 98,08 98,57 96,51 94,04 91,55 82,55 73,84 43,30 84,67 2000 57,18 81,67 89,62 91,62 93,95 93,89 88,80 83,03 75,40 66,11 46,62 77,91 2010 40,90 75,90 89,84 92,46 92,84 91,78 88,84 79,02 70,30 60,92 30,82 71,66 2011 42,37 78,96 89,77 92,43 93,26 91,92 89,93 80,60 72,80 63,99 33,40 73,33 (Can vd., 2012). Tabloda 2014 yılı ocak ayının iş gücü piyasalarındaki gelişmeler görülmektedir. Tablo daha önceki yıllarla karşılaştırıldığında İşgücüne katılma oranı, Ocak 2014 döneminde de bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puan artarak %50’ye yükselmiştir. Bu oran, kadınlarda 0,4 puan, erkeklerde 0,5 puan artarken, gençlerde ise 0,1 puan azalmıştır İşgücüne katılma oranı, kriz öncesini temsil eden Ocak 2007 dönemine göre toplamda 4,7 puan, kadınlarda 6,8 puan ve erkeklerde 2,3 puan artmıştır. Bir yıl önce işgücü piyasasında bulunmayan 222 bin ‘iş bulma ümidi olmayan’, 23 bin ‘mevsimlik çalışan’, ’62 bin 32 ‘çalışamaz halde’ olan kişi çalışma talebiyle iş aramaya başlamıştır. Buna karşılık, 51 bin ‘iş aramayan ancak bulduğu takdirde çalışmaya hazır olan’ kişi, 151 bin ‘ev kadını’, 361 bin ‘öğrenci’ ve 113 bin ‘emekli’ işgücü piyasasının dışına çıkmıştır. TÜİK’in içeriğini açıklamadığı “Diğer” kategorisindeki 166 bin kişilik önemli azalış da dikkati çekmektedir. Bir yıl önce (Ocak 2013) ev kadınlarının ve emeklilerin tam aksi yönde-işgücüne katılma yönünde-hareket ettikleri görülmüş; 723 bin ev kadınının ve 11 bin emeklinin işgücüne katıldığı belirlenmiştir (Türkiye İşveren Sendikası, 2014, s. 2). Tablo 7 ve Tablo 8’deki, 2011 yılı verilerine göre kırsal kesimlerde erkeklerin işgücüne katılım oranı %93,26 ile en fazla 35-39 yaş grubunda, kentlerde çalışan erkeklerin işgücüne katılım oranı ise % 96,57 ile en fazla 30-34 yaş grubunda görülmektedir. Kadınlarda bu oran kırsal kesimde işgücüne katılım oranı %52,48 ile en fazla 45-49 yaş grubunda gerçekleştirilmiştir. Kentlerde kadınların işgücüne katılma oranı ise %37,44 oranıyla en fazla 25-29 yaş grubunda görülmektedir. İlerleyen yaşlarda bu oranın azalması kadınların evlenmeleri ve çocuk sahibi olmaları ile açıklanabilir. 65 yaş ve üstünde olan kadın ve erkeklerin kırsal kesimde kentlere oranla daha fazla işgücüne katılımı da yine kırsal kesimdeki temel ekonomik faaliyetin tarım olması ile açıklanabilir (Can vd., 2012). Tablo 8. Kadınların İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı Kent 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65+ Toplam 1988 20,82 25,90 22,77 23,33 23,25 16,87 11,34 8,16 6,47 4,84 2,00 18,43 2000 14,47 25,61 24,85 21,94 20,58 17,62 11,12 8,01 4,50 2,52 1,40 17,22 2010 14,15 35,04 36,85 33,09 33,26 30,43 19,93 12,97 7,79 4,07 1,51 23,74 2011 14,27 35,92 37,44 34,83 34,41 32,24 23,42 14,26 8,39 5,19 1,55 24,85 Kır 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65+ Toplam 1988 57,73 56,55 52,61 55,03 57,91 54,85 56,37 53,04 44,80 31,70 15,81 50,71 2000 37,18 41,11 44,39 43,23 45,07 46,73 47,47 47,35 43,95 34,07 20,10 40,19 2010 22,91 38,58 41,47 43,06 47,81 50,91 48,93 46,44 40,49 32,33 11,48 36,33 2011 22,19 40,18 41,11 45,31 50,65 51,80 52,48 48,25 42,25 32,38 12,69 35,52 (Can vd., 2012). 33 Tablo 9’daki 2014 yılı Ağustos verilerine göre, 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2 milyon 944 bin kişidir. İşsizlik oranı erkeklerde %8,9 iken bu oran kadınlarda %12,7 dir. 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı erkeklerde %17,1 iken, kadınlarda %22,4, 15-64 yaş grubunda erkeklerdeki %9,1 iken, kadınlarda da %13,0 olarak görülmektedir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2014). Tablo 9. Mevsim Etkilerinden Arındırılmamış Temel İşgücü Göstergeleri Toplam Erkek Kadın Nüfus (bin kişi) 57.098 28.200 28.898 İşgücü (bin kişi) 29.257 20.326 8.931 İstihdam (bin kişi) 26.313 18.515 7.798 Tarım (bin kişi) 5.815 3.054 2.761 20.498 15.461 5.036 2.944 1.810 1.133 27.841 7.874 19.967 İşgücüne katılma oranı (%) 51,2 72,1 30,9 İstihdam oranı (%) 46,1 65,7 27,0 İşsizlik oranı (%) 10,1 8,9 12,7 Tarım dışı işsizlik oranı (%) 12,3 10,2 18,2 İşgücüne katılma oranı (%) 56,0 77,5 34,3 İstihdam oranı (%) 50,2 70,5 29,9 İşsizlik oranı (%) 10,3 9,1 13,0 Tarım dışı işsizlik oranı (%) 12,4 10,2 18,3 18,9 17,1 22,4 15 ve daha yukarı yaştakiler Tarım dışı (bin kişi) İşsiz (bin kişi) İşgücüne dahil olmayanlar (bin kişi) 15-64 yaş grubu Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı (www.tuik.gov.tr, 2014). Türkiye’de genel olarak kadın istihdam oranlarına bakıldığında, 25-54 yaş aralığında en yüksek istihdam oranlarının gerçekleştiği görülmektedir (İpekyol Kalkınma Ajansı, 2014, s. 12, 13). 34 Kadın işgücü katılımının yaş grupları itibariyle incelendiğinde, çoğu ülkede “M” harfine benzer bir trende sahip olduğu görülmektedir. 20-24 yaş gruplarında artarak maksimuma ulaşan oran, 30’lu yaşların başından itibaren düşüp 40’lı yaşların başlarında tekrar artış sürecine girmekte, 40-45 yaşları arasında tekrar tavan yapmaktadır. Türkiye’de de kadın işgücüne katılımına yaş grupları itibariyle bakıldığında; 15-19 ve 20-24 yaş gruplarında maksimum düzeye ulaşan oranın 25 yaşından itibaren düşüşe geçip 40-44 yaş grubunda ikinci maksimuma ulaştığı, ondan sonra tekrar azalma sürecine girdiği görülmektedir. Ancak bu analiz kır-kent açısından ayrı ayrı yapıldığında aynı şeyi gözlemek mümkün olmamaktadır. Kentsel alanlarda kadın İKO (İşgücü Katılım Oranı)’nın 20-24 yaş grubunda maksimum düzeye ulaştıktan sonra, takip eden yaş gruplarında sürekli olarak azalma eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Kırsal alanlar söz konusu olduğunda ise, İKO’nın hemen hemen bütün yaş grupları için %40-50’ler de olduğu görülmektedir (Özer vd., 2003, s. 68, 69). Türkiye’de kadınların işgücü piyasasının dışında kalmaları, yani kendilerine ait bir gelir elde etme olanağına sahip olmamaları, kadın yoksulluğunun temel belirleyicisidir. Tüm dünyada kadınların işgücüne katılım oranları artarken, Türkiye’de bu oran düşme eğilimindedir (Ulutaş, 2009, s. 28). Dünyada kadın istihdamında gelinen noktanın bilinmesi, Türkiye’deki kadın istihdamında görülen düşüş eğiliminin açıklanmasında ve çözüm önerileri bulunmasında yardımcı olacaktır. Bu sebeple sıradaki konumuz Dünyada kadın istihdamının incelenmesidir. 2.2.6. Dünyada Kadın İstihdamı Tarihsel sürece bakıldığında Sanayi Devrimi I. ve II. Dünya Savaşı ve son dönemlerde hızlı kazanan küreselleşme eğilimiyle kadınların emek piyasalarındaki sayı ve konumlarında kilometre taşı niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır. Kadının ücretli işçi olarak çalışma yaşamına girişi 18.y.y. ikinci yarısından sonra, sanayi devriminin doğuşu ile gerçekleşmiş ve II. Dünya Savaşından sonra hız kazanmıştır. Bu dönemde İngiltere’de imalat sanayinde çalışan kadınların oranı 1841’de % 35’lerden, 1851’de % 45’e yükselmiştir. İngiltere’de başlayan sanayileşme süreci daha sonra Fransa başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine de yayılarak kadın istihdamında önemli değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. 35 1900’lü yıllarda çoğunlukla kadınların ücreti erkeklerin ücretinin yarısı kadarken, tekstil sanayinde kadınlar erkeklerin ücretlerinin üçte ikisini almaktaydılar. 1930’a gelindiğinde ise eşit ücret, erkek işçiler için bir koruma şekliydi aksi halde daha az ücretle çalışan kadınlar yüzünden kovulabilmekteydiler. 1956 yılına gelindiğinde kadınların gaz, elektrik ve sağlık hizmetlerinde eşit ücret uygulaması kabul görmüştür. 1968 yılında, eşit ücret mücadelesi ivme kazanmış, 1975 yılına gelindiğinde “Cinsiyet Ayrımı Karşıtı” yasa İngiliz İşçi hükümeti tarafından kabul edilmiş ve bu yasa ile kadın işgücü yeni bir statü kazanmıştır. Emekçi kadınların uzun mücadelesi sonucu, dünyanın pek çok ülkesinde çalışma yaşamında eşit ücret, doğum, çocuk bakımı, sosyal güvenlik hakkı gibi fırsat eşitliği politikaları kabul edilmiştir. 20.y.y. da kadın işgücü kökten bir biçimde değişim göstererek kitlesel olarak çalışma hayatına girmiştir (Peker vd., 2012, s. 174). 1950’li yıllardan günümüze dek kadın işgücü açısından dikkati çeken en önemli nokta, çalışma yaşamında aktif olarak yer alan kadın sayısındaki artıştır. 1950’li yıllarda çalışma hayatına aktif olarak katılan 15-64 yaş grubundaki kadın nüfusun gelişmekte olan ülkelerde nüfusun % 50’sini, gelişmiş ülkelerde ise nüfusun % 47’sini oluşturduğu görülmektedir. Buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde aktif görünen kadınların % 87’si tarım sektöründe yer alırken; endüstrileşmiş ülkelerde % 47’si tarım sektöründe yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde 1950 yılında aktif nüfus içinde kadınların oranı % 36.7 iken, 1975’te % 40.6, 1985 yılına gelindiğinde ise % 41.4 olmuştur. 1985 yılında gelişmiş ülkelerde, tarım dışı sektörlerde çalışmasının yaygınlaştığı hem de aktif kadın nüfusunun % 47 den % 58’e yükseldiği görülmektedir (Kocacık vd., 2005, s. 198). Dünya genelinde işgücüne katılım oranı son on yılda %0,8 oranında gerilemiştir. Kadınların işgücüne katılımında gerileme son on yılda % 0,2 iken; erkeklere ise bu oran %1,5’tur. Ancak kadınlarla erkekler arasındaki işgücüne katılım oranındaki fark hala devam etmektedir. 2009 yılı itibariyle dünya ölçeğinde çalışma yaşındaki erkek nüfusun %77,7’si işgücüne katılırken, kadın nüfusta bu oran %51,6 olarak gerçekleşmiştir (Sosyal İş Sendikası, 2010, s. 6). Grafik 5 incelendiğinde ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılımları, diğer ülkelerle kıyaslandığında çok geride bulunmaktadır. 2013 yılı itibariyle, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı % 62,5 iken, Türkiye’de bu oran % 31,8’dir (Anahtar Dergisi, 2014). 36 Grafik 5. Ülkeler bazında Cinsiyet Ayrımına Göre İstihdam Oranı(Anahtar Dergisi, 2014). Birleşmiş Milletlerin sağladığı verilere göre birçok bölgede hala kadın erkek istihdam oranlarında büyük bir dengesizlik mevcuttur. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu da Birleşmiş Milletler verilerini destekler niteliktedir. Bu raporun kapsadığı 135 ülkenin tümünde ekonomiye katılım konusundaki cinsiyet eşitsizliğinin sürdüğü vurgulanmaktadır (Korkmaz vd., 2013, s. 1851). AB’ne üye ülkelerdeki durum ise iş hayatına giren kadınların sayısının giderek arttığıdır. Finlandiya ve İsveç dışındaki 12 üye ülke esas alınarak yapılan analizlere göre 1975-1985 döneminde erkeklerin istihdamındaki payı %5,3 (4,4 milyon) oranında azalırken, kadınlarınki % 8.2 (3,5 milyon) oranında yükselmiştir. Son yıllarda AB’nde ortaya çıkan istihdam artışının büyük bir bölümü hizmet sektörünün gelişmesinde kaynaklanmış; böylece çalışma hayatına giren kadınların önemli bir kısmı, bu sektörlerde istihdam edilmiştir.1985 yılında tüm üye ülkelerde kadınların % 71,5’i hizmet sektöründe istihdam edilirken, erkeklerin yalnızca % 51’i hizmet sektöründe çalışmaktadır (Atik, 2000, s. 25). 37 Tablo 10. Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerde Kadın İstihdam Oranları Kadın İstihdam Oranı Ülkeler Değişim 1992 2013 Avrupa Birliği --------- %62,60 ----- Almanya %57,8 %72,3 %14,5 Fransa %56,3 %65,6 %9,3 İngiltere %62,6 %69,4 %6,8 İtalya %38,6 %49,9 %11,3 İspanya %34,5 %53,8 %19,3 Belçika %48,2 %62,1 %13,9 Hollanda %53,1 %71,6 %18,5 Türkiye %30,2 %27,1 %-3,1 (Dağ Medya, 2015). Tablo 10’da, Avrupa Birliği üye ülkelerinde kadın istihdam oranı ortalamasının yaklaşık %62’lerde olduğu görülmektedir. 1992-2013 yılları arasında Türkiye’de kadın istihdamında gerileme yaşanırken bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ise istihdam oranı artışları %20’yi bulmaktadır (Dağ Medya, 2015). Türkiye’de kadın istihdamı, Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında, rekor denebilecek oranda düşüktür. Kırdan kente göç, ekonominin zayıf istihdam yaratma kapasitesi ve kadın çalışmasına ilişkin var olan kültürel faktörler, kadınların düşük istihdam oranlarını açıklamak için kullanılan nedenlerden bazılarıdır. Kadın istihdam tablosunun genel olarak bu şekilde olmasına karşılık, Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde bir dizi cinsiyet eşitliği politikaları gerek İş Kanunu gerekse diğer yasalar çerçevesinde ulusal yasalara entegre edilmektedir (Dedeoğlu, 2009, s. 42). Kadınların işe alınmasından sonra kadınların terfi sürecinde ortaya çıkan ayrımcılık, işgücü piyasalarında o kadar dikkat çekicidir ki, bu ayrımcılık “cam tavan” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Cam tavan, kadınların veya azınlıkların başarısına ve niteliklerine bakılmaksızın işyerinde üst basamaklara yükselmelerini engelleyen açıkça görülmeyen ve ihlal edilemeyen engeller olarak tanımlanmaktadır. Tüm dünyada kadınlar cam tavanla karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin ABD’de ilk 500 şirkette kadınlar % 5’in altında bir oranla yönetici pozisyonunda çalışmaktayken, ilk 1000 şirkette % 6,6 oranında yönetici pozisyonunda çalışmaktadır. Yine Danimarka’da % 1-% 5 arasında, Japonya’da % 38 0,3 oranında kadın çalışan özel sektörde yönetici pozisyonunda çalışabilmektedir (Özkan vd., 2010, s. 94). Avrupa’da çalışan kadınların ancak % 10’unu orta ve alt kademe yönetici olmalarına karşılık % 5 den azı tepe yönetiminde yer alabilmektedir. Batı Avrupa ve öteki gelişmiş ülkeler genelinde ancak kamu yönetimlerinde, özellikle sosyal işlerle uğraşan bakanlıklarda üst düzeylerde, karar verme organlarında yer alan kadınların oranı % 13.1 olmaktadır. İngiliz şirketlerinin yönetiminde olan kadınların sayısı % 5’ten azdır (Kocacık vd., 2005, s. 208). Sonuç olarak; günümüz gelişmiş ülkelerinde kadınların işgücüne katılma oranları %70’ler seviyesindedir ve yükselerek erkeklerin işgücüne katılma oranına da yaklaşmaktadır. Ancak, Dünyanın genelinde izlenen işgücündeki genel artışın Türkiye’de geçerli olmadığı görülmektedir.. Ülkemizde kadınların kentsel emek piyasasındaki yeri çok azken, kırsal emek piyasasında çalışanların %80’inden fazlasının ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Hem ekonomik kalkınmamızı, hem de gelir dağılımını olumsuz etkileyen bu durumun açıklanabilmesi için çalışan kadınların sorunlarının ve ücret durumlarının incelenmesi yararlı olacaktır (Özer vd., 2003, s. 56). 2.2.7. Çalışan Kadının Sorunları ve Ücretler Kadınların hanedeki üyelerin ihtiyaçlarının karşılanması için isteyerek yaptıkları ve yapma gereğini hissettikleri veya ataerkil aile düzeni içinde yapmak zorunda bırakıldıkları bir dizi iş ve sorumluluklar, onları işgücü piyasasına çıkma kararı alırken sınırlamakta ve bu piyasaya girme olasılıklarını azaltmaktadır (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2000, s. 156). Toplumumuzda Cumhuriyet Döneminden itibaren kadının statüsünü iyileştirme çabaları olmakla beraber (örneğin 1950 yılında Türkiye’de cinsiyete dayalı olarak ücrette bir ayrım yapılamayacağına ilişkin çıkarılan 5518 sayılı kanun çok önemlidir) bu kanunların uygulama alanı, kadın erkek eşitliğine genelde pek sıcak bakmayan ülkemiz insanlarının geleneksel tutumları ve kadın hakları için dünyanın birçok ülkesinde yapılan mücadeleler konusundaki bilgisizlik nedeniyle hep dar, bir çerçeve içinde kalmıştır (Kale, 1996, s. 63). Kadınların çalışma yaşamını terk etme kararında çocuk sayısından çok çocuğun varlığı önem taşımaktadır. Kreş ve yuvaların yetersizliği, yüksek ücretli oluşu ve temel eğitim kurumlarının bile çalışma saatleri ile uyum sağlayamayacak biçimde yarı zamanlı olarak 39 tasarlanmış olması yanında çocuğa en iyi annenin bakacağı yargısı da kadınların çalışmaya çocuk nedeniyle ara vermelerinin nedenlerini oluşturmaktadır (Çakır, 2008, s. 33). Genellikle yapılan araştırmalar ev işlerinde tüm sorumluluğunun kadınlara ait olduğunu göstermektedir. Kadınların ev işlerine harcadığı zaman çok fazladır. Çalışan kadınların toplam iş yükü hem işyeri hem de evde çalışmak zorunda olduklarından erkeklere göre çok daha fazla olmaktadır. Ev işleri, ağır çalışma koşulları (düşük ücretler, sigortasız çalışma, uzun ve yorucu çalışma süreleri) ile birleştiğinde kadınların işten dolayısıyla çalışma yaşamından ayrılma kararı almalarını hızlandırmaktadır (Özçatal, 2011, s. 36). % 15+ Yaş - 15+ Age 58,7 38,5 28,7 16,7 12,1 11,4 11,3 6,1 4,3 0,2 İş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar-Not seeking a job, but available to start 4,6 7,3 0,2 Ev işleriylemeşgul-Housewife Emekli-Retired Erkek-Male Diğer-Other Kadın-Female Grafik 6. Cinsiyete Göre İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri(Anahtar Dergisi, 2014). Grafik 6’dakadınların işgücüne dahil olamama nedenlerinin başında ev işlerinin geldiği görülmektedir. 2013 yılı verileri, kadınların yarıdan çoğunun % 58,7’lik bir oranla ev işleri nedeniyle çalışma hayatında olmadığını göstermektedir. % 28,7’lik oran ise öğrenci durumunda olan kadınların işgücüne dahil olmadığını belirtmektedir (Anahtar Dergisi, 2014 ). Diğer taraftan geleneksel yapının hakim olduğu düşük gelirli ailelerde ise ihtiyaç olmasına rağmen kadının çalışması çok yaygın değildir. Türkiye’de halen çalışmak için eşinden izin almak durumunda olan pek çok kadın bulunmaktadır. Türkiye’de kadın istihdamının sınırlı 40 düzeyde kalmasının bir diğer nedeni de ihracata dayalı sanayileşmenin ve yabancı sermaye yatırımlarının, tarımdaki istihdam azalışını telafi edebilecek düzeyde yatırıma yol açılamamasıdır (Okay, 2011, s. 405). Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının en yüksek olduğu yaş grubu 20-29 yaş grubu aralığıdır. İşgücüne katılımda 20-29 yaş bu yapı içinde zirveyi ifade etmektedir. İlerleyen yaş gruplarında çocuk sahibi olan kadınların bir kısmı, işgücü piyasasından ayrılmaktadır. İşgücü piyasasına geri dönmeyi düşünenler ise genelde çocuklarının okul çağına gelmesini beklemektedir. Türkiye’de 2009 yılında istihdam edilen yaklaşık 6 milyon kadının %28’i 20-29, %26’sı 30-39 ve %20’si 40-49 yaş aralığındadır. Bu sonuca göre kadın nüfusunun içinde gençlerin ağırlıkta olduğu söylenebilir fakat belirli yaş gruplarında işgücü piyasasında çekilmeler gerçekleşmektedir (Okay, 2011, s. 406, 407). Kadınlara uygun olduğu kabul edilen iş ve meslek alanlarının kadınlarca aşırı talep edilmesi ve erkek alanlarına girmenin zorluğu, yoğunlaşmayı bu da ücretlerin düşüklüğünü yaratan bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca kadınların yoğunlaştığı iş kollarının çoğunlukla emek yoğun işkolları olması da onlara ödenen ücretlerin düşük olması sonucunu doğurmaktadır. Bu iş kollarının özelliği, dünyayla rekabet gereksinimi ve esnek çalışma koşullarıyla birlikte daha da artmıştır. Esneklik ne kadar fazla ise ücretler de o denli düşük olabilmektedir (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2000, s. 170, 171). Kadınların çoğu asgari ücretin altında ücretlerle, sigortasız çalışmaktadır. Zayıf, uysal ve bağımlı olarak tarif edilen kadınlar eve ekmek götüren olarak görülmemekte, kendilerine bakmakla yükümlü bir kocaya, babaya bağımlı varsayılmakta, ücretleri aileye katkı şeklinde algılanmakta, sürekliliği ve kalıcılığı olmayan yedek işgücü olarak nitelendirilmektedirler. Bütün bu kültürel değerler kadınların yaptıkları işlerde aldıkları ücretlerinin düşük tutulmasına ve sigortasız çalıştırılmalarına meşruluk kazandırmaktadır (Özçatal, 2011, s. 36). 2012 yılında toplam istihdam içinde ücretli ve yevmiyeli çalışanların %62,9, ücretsiz aile işçileri %13,1, kendi hesabına çalışanlar %18,9 ve işverenler %4,9 oranındadır. Çalışanların işteki durumları cinsiyet bazında incelendiğinde kadınların %33,6’sı, erkeklerin %4,6’sı ücretsiz aile işçisi, kadınların %54,2’si, erkeklerin %66,5’i ücretli veya yevmiyeli, kadınların %10,7’si erkeklerin %22,3’ü kendi hesabına, kadınların % 1,2’si erkeklerin %6,5’i işveren olarak istihdama katılmaktadır. Ücretsiz aile işçiliği esas itibariyle tarım kesimine özgü olup tarım kesiminde çalışan kadınların %77,9’u ücretsiz aile işçisidir. 41 TÜİK Mart 2013 HİA (Hane Halkı İşgücü Anketi) sonuçlarına göre, Türkiye’de istihdamın%36,7’si kayıt dışıdır. 2013 Mart ayı verilerine göre kadınlarda kayıt dışılık oranı %51,6 erkeklerde ise %30,4’tür. Kadınlar için bu oranın yüksek olmasının nedeni ise, kadınların çoğunlukla kayıt dışı ve emek yoğun sektörlerde (tekstil, konfeksiyon, gıda ve hizmet vb.) istihdam imkanı bulabilmesidir. Tarım dışı sektörlerde erkeklerin kayıt dışı çalışmaları %33,5 iken, kadınlar da bu oran %36,6’ya yükselmektedir. Bu durum temel sosyal güvenlik haklarından yoksun olan kadının çalışma hayatına katılmasını engellemektedir. Yaklaşık üçte iki oranında kayıtsız çalışan kadınlar iş güvencesinden ve sosyal güvenlikten yoksun, düşük ücretle çalışıyor demektir (Önder, 2013, s. 47, 48). Temmuz 2012-2013 döneminde 507 bin artış gösteren kayıtlı ücretlilerin 260 binini ya da %51,3’ünü kadınlar oluşturmuştur. Sektörel olarak bakıldığında 12 ayda artan 260 bin yeni kayıtlı ücretlinin 32 bine yakınının istihdamı, eğitim sektöründe gerçekleşmiştir. Onu 31 bin ile yeme-içme ve konaklamadan oluşan turizm sektörü izlemiştir. Sağlıkta 24 bini yeni ücretli kadın istihdamı yaşanırken hizmetin diğer sektörleri olan büro faaliyetlerinde yaklaşık 20 bin, perakende de 19 bin istihdam gerçekleşmiştir. İmalat sanayisinde ise giyimde 17 bin ücretli kadın sigortalı statüsünde iş bulmuş veya sigortalı olmuştur (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2013, s. 20). Kadınların işgücü piyasasındaki ücret dağılımlarının iyileştirilmesi çerçevesinde yapılan bazı yasal uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Örneğin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren tümüyle yürürlüğe girmesiyle birlikte sosyal güvenlik alanında yeni bir dönem başlamıştır. Kanun özellikle kadın sigortalılar açısından pozitif ayrımcılık denebilecek uygulamaları da beraberinde getirerek sosyal devlet kavramının gereğini de yerine getirmektedir (Topgül, 2012, s. 317). Anayasa başta olmak üzere gerek ulusal mevzuatımız gerekse de Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler kadın erkek ayrımcılığını yasaklasa da, uygulama da cinsiyet tercihine yönelik uygulamalar halen devam etmektedir (Önder, 2013, s. 51). Bu çerçevede kadın istihdamını desteklemek için yapılan düzenlemeleri incelemek konunun anlaşılmasında yardımcı olacaktır. 2.2.8. Kadın İstihdamını Desteklemek için Yapılan Düzenlemeler Dünyada kadınların ekonomik özgürlüklerini elde etmek amacıyla çalışma hayatına girmelerinin yaygınlaşması 19.yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Ancak çalışma 42 hayatına giren kadınlar birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Kadın olmaları nedeniyle vasıfsız işlere yönelmişler, düşük ücretle çalıştırılmışlar ve işgücü piyasasında erkeklerle aynı statüde kabul edilmemişlerdir. Bu sürecin değiştirilmesi için ilk olarak Uluslararası ILO (Çalışma Örgütü) “emek piyasasında eşitlik” kavramını gündeme getirmiştir. Daha sonra 1944’de Philadelphia Beyannamesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kamuoyuna duyurulmuştur (Okay, 2011, s. 403). Diğer Dünya devletlerinde olduğu gibi Türkiye’de kadınların sosyal, siyasal, ekonomik haklarını korumak ve geliştirmek üzere hem ulusal düzeyde faaliyette bulunmuş hem de uluslararası sözleşmelerde yer almıştır. Ülkemizde özellikle 1980 sonrası kadın gruplarının da başarılı çalışmaları sonucunda kadın sorunlarına giderek artan bir duyarlılık görülmektedir. Bu duyarlılığın gelişmesinde kadın hareketlerinin ve kadın kuruluşlarının ortaya çıkması ve etkinliği, kadın haklarının dönem dönem ülke gündemine yerleşmesi, siyasal ve sosyal hareketlerin kadın sorununa yaklaşımında etkili olmuştur (Eroğlu, 2004, s. 25). Devletin kadın işgücü ve istihdamına ilişkin tutumunu yansıtan belgeler olarak kabul edebileceğimiz kalkınma planlarına kadınların girmesi ilk kez 1990-94 dönemine ilişkin 6.Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla olmuştur. Kalkınma Planı’nda kadın istihdamına yer verilmesine 80 ve 90’lı yıllarda Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin etkisi vardır.1985’le Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne taraf olunmuş ardından Pekin IV. Dünya Kadın Konferansı sonucunda kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu imzalanarak bu ve izleyen Birleşmiş Milletler toplantılarının belgelerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak taahhüt edilmiştir. Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütünün kadın erkek eşitliğine ilişkin olan ve ayrımcılık karşıtı sözleşmelerini de kabul etmiştir (Toksöz, 2011, s. 251). Türkiye AB’ne uyum sürecinde giriştiği reformlar kapsamında cinsiyet eşitliği politikalarını da yasal mevzuata eklemeyi gündeme almıştır. Bunlardan en önemlisi 2002 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun ile kadınlara karşı ayrımcılığı destekleyen maddeleri kaldırmasıdır. Örneğin, aile reisliği kavramının kaldırılması, eşlerin eşit hak ve yükümlülüklerinin güvence altına alınması, evlilik birliği sırasında edinilmiş malların eşit paylaşılması gibi alanlarda kadınlar lehine düzenlemeler getirilmiştir. En önemlisi ise; 2004 yılında Anayasanın 10.maddesinin değiştirilerek Anayasa’da “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçirilmesini yükümlüdür.”şeklinde bir fıkra eklenmiştir (Dedeoğlu, 2009, s. 48, 49). 43 sağlamakla Ülkemizin 2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı’na bakıldığında ise, başta gençler ve kadınlarda olmak üzere işgücüne katılımın ve istihdamın artırılması, işsizliğin azaltılması, iş kazalarının ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi, işgücü niteliğinin yükseltilmesi ve kırılgan istihdamın azaltılması hususlarının önemini korumakta olduğu ifade edilmektedir.Buradan yola çıkarak, kadınların karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almaları, istihdamının artırılması, eğitim ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi ile aile ve iş yaşamının uyumlaştırılmasına yönelik güvenceli esnek çalışma, kreş ve çocuk bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve erişilebilir kılınması ile ebeveyn izni gibi alternatif modellerin uygulanması da 10. Kalkınma Planı hedef ve politikaları arasında yer almaktadır. Bu planda “Kadınların işgücüne katılım ve istihdam oranlarının Plan dönemi sonunda sırasıyla %34,9 ve %31’e yükseltilmesi” somut olarak belirlenmiştir (Önder, 2013, s. 41). Part-time çalışmanın yasal düzene kavuşması ile birlikte önümüzdeki birkaç yıl içinde kadın işgücü arzında doğal eğilim üzerinde bir artış beklenmektedir. Tarım dışında kadınların işgücüne katılımı son yıllarda yavaş yavaş artıyor olsa da halen %19 civarındadır. Sosyo-kültürel yapı itibariyle yakın durduğumuz Yunanistan, İtalya gibi Güney Avrupa ülkelerinde bile %40’ın üzerinde olduğu dikkate alınırsa Türkiye’de kadın katılımı oranının çok düşük kaldığı, açıkça görülmektedir. Ancak AB ülkelerinin deneyimi part-time istihdam arttıkça kadın işsizlik oranında düştüğünü göstermektedir (Kocacık vd., 2005, s. 216). Çalışmamızın ana konularından biriside Türk kadınının siyasal hayattaki yeridir. Araştırmanın bu bölümünde Türk kadınının seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri ile ilgili tarihsel süreç gözden geçirilecek; 1935 yılından itibaren günümüze kadar seçimlerde kazanan kadın milletvekilleri ve yerel yönetimlerde görev alan kadınların oranları üzerinde durulacaktır. Ayrıca Türk kadınının mecliste ve yerel yönetimlerde yeteri sayıda temsil edilememelerinin nedenleri detaylı olarak incelenecektir. 2.3. Türk Kadınının Siyasal Hayata Katılımı I. Meşrutiyetle başlayan II. Meşrutiyet’te büyük bir ivme kazanan kadınların siyasal hak ve mücadelesinin, kadın hareketini Cumhuriyet Dönemine taşıdığı söylenebilir. Kadın hareketi bir özgürlük ve eşitlik hareketi olarak dünyada yaşanan dönüşümlerin Osmanlı toplumunu etkilediği 1900’lerde ortaya çıkmıştır. Kadın hareketi 19.yüzyılın ikinci 44 yarısından itibaren yoğun bir şekilde Osmanlı imparatorluğunda yaşanırken Osmanlı’nın hukuk ve eğitim alanındaki yaptığı dönüşümler kadının ev mekânının dışına çıkmasını sağlamış, siyasallaşmasını ve örgütlenmesini de teşvik etmiştir. II. Meşrutiyet’in dergi ve derneklerinde yetişen kadınlar Bağımsızlık Savaşı sonrasında 15 Haziran 1923’te “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla bir parti kurmuşlardır. Bu sırada henüz ilk siyasi oluşum Cumhuriyet Halk Fırkası daha ortaya çıkmamıştır. Böylelikle kadınlar Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan daha iki ay önce kendi partilerini kurmuş olmuşlardır. Partinin başkanı önemli bir Türk feministi ve ilk kadın parti başkanı olan Nezihe Muhittin, genel sekreteri ise Şükufe Nihal’dir (Gökçimen, 2008, s. 9, 20). Türkiye’de kadın çalışmalarının yoğunlaştığı dönem 1908-1935 yıllarını kapsamaktadır. İlk kadın yazarlar bu tarihler arasında ünlenmiş, kadın toplumda giderek etkin bir konuma bu tarihler arasında ulaşmıştır. Türkiye’de kadın çalışmaları çoğu kez Meşrutiyet yıllarında kurulan kadın örgütleri ile başlamıştır. Bu örgütler ilk aşamada, Batı’da da olduğu gibi, yardım derneği görünümündedir. Ancak, Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan gibi kadın-erkek eşitliğini savunan ve kadının kısa sürede dış dünya ile bütünleşmesini yada toplumsallaşmasını gündemine alan radikal örgütlere de rastlanmaktadır (Toprak, 1994, s. 5). Başbakan İsmet İnönü’nün de içinde bulunduğu 192 milletvekilinin imzasını taşıyan 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun tasarısı, Cumhuriyet Halk Fırkası grubunda tartışıldıktan sonra meclisin onayına sunulmuştur. Oylamaya katılan 258 milletvekilinin oybirliği ile kabul ettiği 5 Aralık 1934 tarihli ve 2598 sayılı kanunla, kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdir (Yüceer, 2008, s. 143). 1930 öncesi ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan kadınlara oy hakkı verilmesi yönündeki düşüncenin gittikçe güçlenmesi ve TBMM’de de taraftar bulmasıyla birlikte Meclise sevk edilen “Yeni Belediyeler Yasası” ile ilk adım atılmış ve 1930 yılında Türk Kadınına ilk kez Cumhuriyet rejimi sayesinde belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. 26 Ekim 1933’te Köy Kanununda yapılan değişikliklerle de kadınlarımıza köylerde muhtarlık ve köy ihtiyari heyeti seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir (Güneş, 2010, s. 173). 8 Şubat 1935’te yapılan iki dereceli seçimlerde 5. Dönem T.B.M.M.’de 18 kadın milletvekili yer almış ve Türk kadınlarının ilk temsilcileri olmuşlardır. Kadın parlamenterler aile, sağlık, eğitim, gençlik, çalışma, emeklilik, sosyal güvenlik gibi 45 komisyonlarda oldukça fazla görev verilmiştir. Ancak bütçe, dışişleri yada savunma ile ilgili komisyonlarda az yada hiç görev verilmemiştir (Kaplan, 1988, s. 201, 206). Atatürk dönemini takip eden süreçte ise kadın milletvekili sayısında hızlı bir düşüş yaşanmıştır. 1939 seçiminde bu sayı 15’e, 1950 seçiminde kadın milletvekili sayısı 3’e düşmüştür. Atatürk Döneminde ulaşılan %4,6’lık meclisteki kadın milletvekili oranı tam 72 yıl sonra 2007 seçimlerinde sağlanan %9,09’luk bir orana yükselebilmiştir. Ama 2007’de ulaşılan bu oranla Türkiye,dünya ortalamasının altında yer aldığı gibi, kadınlarına 1973’te seçme ve seçilme hakkı veren Suriye’nin bile gerisinde bulunmaktadır. 2011 yılı seçimlerinde ise bu oran %14,4 olarak gerçekleşmiştir. Ne yazık ki Atatürk Döneminde Meclisteki kadın milletvekili oranıyla dünya ortalamasının üstünde ve kadınlarına seçme ve seçilme hakkını tanıyan ülkeler listesinde ilk sırada yer alan Türkiye bu gelişimini sürdürememiştir (Yüceer, 2008, s. 146, 147). Dünyada kadınların seçimlerde oy verme ve aday olma haklarını elde etmeleri XX. yüzyıl da gerçekleşebilmiş sadece XIX. yüzyıl sonucunda Yeni Zelanda’da kadınlar seçme ve seçilme haklarına kavuşmuşlardı. Türkiye, Dünya’da kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan 8.ülke olmuştur (Yaşam Kadın Merkezi, 2014, s. 2). Tablo 11’de kadınların yıllara göre seçme ve seçilme haklarını kazandıkları yıllar görülmektedir. Tablo11. Ülkelere Göre Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkını Kazandıkları Yıllar Yıl 1893 1906 1913 1918 1919 1920 1928 1934 1937 1944 1945 1947 1950 1956 1962 1971 1974 1976 Ülke Yeni Zelanda Finlandiya Norveç Almanya, Rusya Belçika, Ukrayna Arnavutluk, Amerika Birleşik Devletleri Birleşik Krallık Türkiye Filipinler Fransa, Bulgaristan Gürcistan, İtalya Arjantin, Japonya Hindistan Mısır, Surinam Cezayir İsviçre Ürdün Portekiz (www.yasamkadinmerkezi.com, 2014, s. 3). 46 Tarihlere bakıldığında, şehir devletleri bir yana bırakılırsa, parlamentoların tarihinin pek eskiye gitmediği görülmektedir. Parlamenter yaşam İngiltere’de XIII. yüzyılda, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa’da XVIII. Yüzyıl sonlarında başlamış ve XX. Yüzyılda da yaygınlaşmıştır (Yaşam Kadın Merkezi, 2014, s. 3). Yirminci yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen yasal dönüşümler siyasal temsil açısından kadın erkek eşitliğini biçimsel bir şekilde düzenlemeyi amaçlarken, yine aynı yüzyılın son çeyreğinde gündeme gelen işlevsel eşitlik anlayışıyla söz konusu yasal düzenlemelerin yaşama geçirilememesine çözüm üretilmeye çalışılmıştır (Deniz, 2007, s. 4). Grafik 7’de 1935 ile 2012 yılları arasında Türk kadın milletvekili oranları görülmektedir. % 20,0 14,4 14,4 15,0 9,1 10,0 5,0 4,5 4,2 4,4 3,7 3,5 3,0 1,9 0,6 0,7 1,3 1,8 0,7 1,1 1,3 0,9 1,3 1,8 2,4 0,0 Grafik 7. Kadın Milletvekili Oranları 1935-2012(www.kasaum.ankara.edu.tr, 2012, s. 144). 1935 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kadın milletvekili oranı % 4,5 iken 2012 yılında kadın milletvekili oranı % 14,4'e yükselmiştir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2012, s.144). Kadın milletvekili oranındaki artış gene de Türkiye genellemesi içinde yıllara göre incelendiğinde istenen düzeye ulaşamamıştır. Parlamentolar Arası Birliğinin 31 Ağustos 2011 tarihi itibariyle yayınladığı listede dünyadaki tüm ulusal parlamentolardaki toplam milletvekili sayısı 45.128 iken bunların 36.365’i erkek ve 8.716’sı ise kadındır. Kadınların ulusal meclislerde temsil edilme oranı dünya ölçeğinde %19,3olarak gerçekleşmiştir. Parlamentolar Arası Birliğin verilerine göre 47 188 ülkenin sınırlandırıldığı raporda Türkiye, Haziran 2011’de yapılan son seçimler sonucunda meclisteki 550 koltuktan 78’ine kadınların seçilmesiyle, %14,2’lik kadın temsil oranıyla 82. sıraya yerleşmiştir (Öztürk, 2012, s. 19, 20). Dünya parlamentolarındaki kadın parlamenterlerin sayısı ve toplam milletvekili sayısı içindeki yüzde oranlarına bakıldığında; kadınların ulusal meclislerde katılımının en yüksek olduğu ülke % 56 ile Ruanda’dır. 80 sandalyenin 45’i kadınlara aittir. Diğer ülkelerde bu oranın % 50’nin altında olduğu görülmektedir.2009 yılı itibarıyla kadın meclis üyelerinin oranı İsveç’te %47.0, Hollanda’da%41.3, Arjantin’de %40.0, Danimarka’da %38.0, İspanya’da %36.3, Norveç’de %36.1, Belçika’da %35.3, Almanya’da %32.2, İsviçre’de %28.5,Irak’ta %25.5, Meksika’da %23.2, Kanada’da %22.1, Çin’de ve İtalya’da%21.3, İngiltere’de %19.5, Fransa’da %18.2, ABD’de %17.4, Yunanistan’da%14.7, İsrail’de %14.2, Tayland’da %11.7, Macaristan’da %11.1, Japonya’da%9.4, Hindistan ve Türkiye’de %9.1, Ermenistan’da %8.4, Cezayir’de %7.7,Lübnan’da %4.7 ve İran’da %2.8’dir. Türkiye oransal olarak 137 ülke sıralamasında107. sırada yer almaktadır (Gökçimen, 2008, s. 37, 38). Tablo12. 2009’da Parlamentoda Kadın Temsili (Bölgesel Ortalama) BÖLGELER ORTALAMA İskandinav Ülkeleri %42.1 Amerika Kıtası %22.7 İskandinav ülkeleri dahil Avrupa – AGİT üyesi ülkeler %22.0 İskandinav ülkeleri hariç Avrupa – AGİT üyesi ülkeler %20.1 Asya Ülkeleri %18.6 Afrika %18.3 Pasifik %13.2 Arap Devletleri %9.2 (Çağlar, 2011, s. 66). Tablo 12’deki, 2009 verilerine göre kadınların mecliste temsil oranlarının en yüksek olduğu bölge % 42.1 ile İskandinavya’dır. En düşük % 9.2 ile Arap ülkeleridir. Türkiye Avrupa ülkeleri sıralamasında da ancak en son yer alan Malta’nın (% 8.7) önünde yer almaktadır (Çağlar, 2011, s. 63, 65, 66). 48 Tarihsel gelişim içinde bu sıralamaya baktığımızda Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme haklarını elde ettikleri 1934 yılından sonraki 1935-1939 döneminde temsil oranları %4,5 iken 395 milletvekilinden sadece 18’i kadın milletvekilidir. Ancak tarihsel süreç içinde kadın parlamenter oranı giderek azalma göstermiş ve1977-1980 döneminde bu oran %0,9, 1987-1991’de %1,3 son dönemde de %1,8 olmuştur. Oysa kadın parlamenter oranı İskandinav ülkelerinden Norveç’te 1945-1975 yıllarında %4,6 iken 1985 yılında %34.4’e yükselmiştir. İsveç’te 1985 yılında kadın parlamenter oranı %30 dur. Genel olarak İskandinav ülkelerinde oran %30’lara ulaşmıştır. Ülkemizde ise oran aynı dönemde %1.3 dür. Bu durum bazı literatürlerce kaygı verici bir durum olarak belirtilmiştir (Sallan, 1993, s. 165). Tablo 13’de Türkiye’de Parlamentoda yer alan kadın bakan sayıları yer almaktadır. 1980, 2000 ve 2001 yıllarında parlamentoda hiç kadın bakan yer almamıştır. Diğer yıllarda ise ya 1 yada 2 kadın milletvekili bakan olarak parlamentoda görev almıştır. Tablo 13. Cinsiyete Göre Bakan Sayıları Bakan Sayısı Yıl Toplam Erkek Kadın 1980 29 29 0 1990 31 30 1 1995 34 32 2 2000 36 36 0 2001 36 36 0 2002 25 24 1 2003 22 21 1 2004 22 21 1 2005 22 21 1 2006 22 21 1 2007 24 23 1 2009 24 22 2 2010 24 22 2 2011 25 24 1 2012 25 24 1 2014 26 25 1 ( www.tuik.gov.tr, 2012, s. 144, Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). Türkiye’de kadının kamusal alanda etkinliği, özellikle de siyasi hayata aktif ve etkin katılımı açısından incelenildiğinde, Türk siyasi hayatında erkek egemenliğinin söz konusu 49 olduğu görülmektedir. Türkiye’de nüfusun yarısını oluşturan kadınlarımızın temsil oranı yok denecek kadar azdır. Siyasete katılan kadınların temel özelliklerinde eğitim düzeyleri yüksek ekonomik sorunlarını aşmış kişiler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yani eğitim ve gelir düzeyi, yaşam biçimi, yerleşim yeri vb. unsurların kadınların siyasal davranışları üzerinde etkileri olmaktadır (Ereş, 2006, s. 45, 46). Demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi kadın ve erkeklerin her alanda, karar alma mekanizmalarında eşit olarak temsil edilmesiyle mümkündür. Çoğu ülkede yasalar önünde eşitlik ilkesine önemli oranda uyulmuş olsa da hayatın içindeki eşitlik hep göz ardı edilmiştir. Siyasette kadın temsili, kadın sorunlarının çözümü için gereklidir. Kadınların siyasette eksik temsilinin giderilmesi için siyasal ve kamusal alanda kadınların sayısını artırmak ve kadınların içinde bulundukları koşulları değiştirmek gereklidir. Kadınlar ve erkekler ortak yaşam alanlarını aynı biçimde kullanmazlar. Dolayısıyla yaşam çevresinin sunduğu ekonomik, sosyal, ve mekânsal imkanlardan yararlanma şansları, ihtiyaç yada sorunları aynı değildir. Bu nedenle ortak yaşam alanlarına yönelik politikalar kadınlarla erkekleri farklı biçimlerde etkilemektedir. Erkeksi bir siyaset yapılanması içinde kadınların konumları, sorunları, öncelikleri, yerel nitelikli gereksinimleri ve hatta toplumsal cinsiyet rollerinin gerektirdiği özgürlüklere dayalı hizmetlerin dikkate alınması mümkün görünmemektedir. Böylelikle de yetki bir cins tarafından kullanılınca nüfusun yarısının gereksinimleri göz ardı edilmiş olmaktadır (Çağlar, 2011, s. 67). Genel ve yerel seçimler yasal temsil ilkesi çerçevesinde ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın gerçekleştirilmektedir. Kadınların seçmen ve aday olarak seçimlere katılımlarıyla birlikte toplum yeniden şekillendirilmektedir. Özellikle yerel siyasete katılım ve temsil, kadınların toplumsal kalkınmadaki rolü açısından fazlasıyla önemlidir. Merkez ile çevre arasında bir köprü görevi gören, altyapı, sağlık, eğitim gibi hizmetleri halka sunan yerel idarelerde, kadın bakış açısının vereceği katkı, hizmeti alan kesimin çoğunluğunun kadın olduğunu düşünüldüğünde daha da önemli hale gelmektedir (Kadın ve Demokrasi Derneği, 2014). 2.3.1.Kadınların Yerel Düzeyde Temsili Türk kadınının siyasal haklarını elde etmesinin eskiye dayanmasına rağmen, ülkemizde siyasal katılım ve temsil konularında kadın oranları oldukça düşüktür. Ülkemizde 1980 öncesi dönemine ilişkin kadının yerel yönetimlerdeki temsil oranlarına ait geniş bilgilere 50 ulaşılamamakla birlikte, bazı kaynaklara göre 1969-1977 yılları arasında İstanbul’da iki mecliste %7.7 ve %9.8 oranında kadın temsilci bulunmaktadır. 1980 sonrası dönemden başlayarak 2009 yılına kadarki süreçte yerel yönetimlerde kadının temsil oranı Tablo 14’da belirtilmiştir (Negiz vd., 2012, s. 4, 6). Tablo 14. 1989-2009 Yıllarında Yerel Yönetimlerde Kadın Temsili 1989 1994 1999 2004 2009 Belediye Başkanı 0,2 0,5 0,5 0,5 0,9 Belediye Meclisi Üyesi 0,7 0,9 1,6 2,3 4,2 İl Genel Meclisi Üyesi 0,8 0,9 1,4 1,7 3,3 (Negiz vd., 2012, s. 7). 2004 yerel seçimlerinde 3 bin 225 belediye başkanlığının 18’ine kadınlar seçilmiştir. Yani, kadın belediye başkanlarının Köy İhtiyari Heyeti Seçimi ile Mahalle Muhtarı ve Mahalli İhtiyar Heyeti sayısı erkeklerin oranı içerisinde yüzdelik bir dilimde bile ifade edilememektedir. Türkiye genelinde 34 bin 477 Belediye Meclis Üyesinden 817’si kadın, 3 bin 208 İl Genel Meclis Üyesinden ise sadece 57’si kadındır ( Negiz vd., 2012, s. 7). Ulusal yönetimde söz sahibi kadın oranının artırılması kadar yerel yönetimlerde de kadınların yer alması siyasette tek taraflı düşünceden uzaklaşılarak toplumun genelini kapsayan yönetim anlayışının gelişmesine temel olacaktır. Tablo 15’de 2014 yılına gelindiğinde yerel seçimlerde belediye başkanlarının %2,86’sı , belediye meclis üyelerinin %10,72’si ve il genel meclis üyelerinin %4,80’ini kadın adaylar kazandığını göstermektedir. Sonuçlarda yıllara göre kadın temsil oranlarında artış görülmesine rağmen bu artışın genel yüzdelik dilim içerinde düşüktür. Tablo 15. Yerel Yönetimler ve Kadın Oranları Türü Erkek Oran(%) Kadın Belediye Başkanı 1.356 97,13 40 2,86 Belediye Meclisi Üyesi 18.300 89,28 2.198 10,72 İl Genel Meclisi Üyesi 1.191 95.20 60 4,80 (İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü , 2014, s. 15). 51 Oran(%) 2014 yılı seçimlerinde ve onun öncesi (1999, 2004, 2009) üç yerel seçimde de kadınların sahip oldukları sandalye sayılarında artış olmuştur. Ancak yine de belediye ve il genel meclislerindeki artış oranları istenilen düzeyde değildir ( Bozatay vd., 2014, s. 138). Tablo16. Büyükşehir ve İl Belediye Başkanı Kadınlar AK PARTİ Büyükşehir Belediye Başkanları 1 Gaziantep CHP 1 Aydın Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları İl Belediye Başkanları İl Belediye Eş Başkanları (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). MHP BDP 1 Diyarbakır 2 Mardin, Van 1 Hakkari 6 Batman,Bitlis, Iğdır, Siirt , Tablo 17’de 2014 yılı nisan ayı verilerine göre 26 kişiden oluşan kabine üyeleri içerisinde sadece bir üye kadındır. Tablo 17. Bakanlar Kurulundaki Kadın Sayısı Kabine Üyeleri TOPLAM ÜYE SAYISI KADINÜYE SAYISI 26 1 KADINORANI (% ) 3,8 (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). Tablo 18’de ise Türkiye genelindeki 26 Bakanlıktan sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda bir kadın Müsteşar bulunmaktadır. 52 Tablo18. Kadın Müsteşarların Sayıları KURUM ADI TOPLAM SAYI KADIN SAYISI KADIN ORANI (%) 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 26 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 100 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3,8 Adalet Bakanlığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Avrupa Birliği Bakanlığı Başbakanlık Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Dışişleri Bakanlığı Ekonomi Bakanlığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Gençlik ve Spor Bakanlığı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Hazine Müsteşarlığı İçişleri Bakanlığı (vekili) Kalkınma Bakanlığı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kültür ve Turizm Bakanlığı Maliye Bakanlığı Milli Eğitim Bakanlığı Milli Savunma Bakanlığı MİT Müsteşarlığı Orman ve Su İşleri Bakanlığı Sağlık Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı GENELTOPLAM (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). Tablo 19’de 2014 yılındaki verilere göre ise bir kadın vali göreve başlamıştır. Bu durum Cumhuriyetin ilanından sonraki göreve başlayan ikinci kadın valimizdir. Tablo 19. Kadın Vali Valiler TOPLAM SAYI KADIN SAYISI KADIN ORANI (% ) 81 1 1,2 (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). Tablo 20’de Yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, HSYK, Yüksek Seçim Kurulu ya da Askeri Yargıtay dışında sadece Danıştay’da bir kadın Başkan görevine başlamıştır. 53 Tablo 20. Yüksek Yargı Organı Başkanı Kadınlar YARGIORGANLARI BAŞKANSAYISI KADIN BAŞKAN SAYISI Anayasa Mahkemesi 1 0 0 Yargıtay 1 0 0 Danıştay 1 1 100 Sayıştay 1 0 0 HSYK 1 0 0 Yüksek Seçim Kurulu 1 0 0 Askeri Yargıtay 1 0 0 TOPLAM 7 1 14,2 KADINORANI (% ) (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). Tablo 21’de de İşveren ve Meslek Örgütlerindeki başkan sayıları görülmektedir. Bu sayıların içinde kadın başkanın olmaması gerçekten düşündürücüdür. Tablo 21. İşveren ve Meslek Örgütü Başkanı Kadınlar BAŞKAN SAYISI YARGI ORGANLARI KADIN BAŞKAN SAYISI KADIN ORANI (% ) Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) 1 0 0 Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği(MÜSİAD) 1 0 0 Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konf .(TUSKON) 1 1 0 0 0 0 Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konferedasyonu (TESK) 1 0 0 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 1 0 0 İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) 1 0 0 Makine Mühendisleri Odası 1 0 0 Türkiye Barolar Birliği 1 0 0 Türkiye Belediyeler Birliği Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 1 1 0 0 0 0 Türk Tabipleri Birliği 1 0 0 Türk Parlamenterler Birliği 1 1 0 0 0 0 14 0 0 Yargıçlar ve Savcılar Birliği TOPLAM (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). 54 Tablo 22’de, 290 kişiden oluşan il başkanlıklarından sadece 30’unun kadın il başkanı olarak göreve başlaması %10,3’lük bir oranla genel toplamda az bir orana sahiptir. Tablo 22. Siyasi Parti İl Başkanı Adaylar TOPLAM İL BAŞKANI SAYISI KADIN İL BAŞKANI SAYISI KADIN ORANI (% ) Ak Parti 81 0 0 CHP 81 0 0 MHP 80 1 1,2 BDP 48 TOPLAM 290 29 (Eş başkanlar dahil) 30 60,4 10,3 (Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014). Sonuçta; Türkiye’deki kadınlar siyasal temsil haklarını 1934 yılında elde etmişlerse de bugün bile gerek parlamentoda gerekse yerel yönetimlerde yeterince temsil edilememektedirler. Bu yetersiz temsilde siyasal partilerin rolünün büyük olduğu bilinmektedir. Siyasal partiler, ne kadınların cinsiyete dayalı ikincil konumlarını değiştirmek konusunda erkek egemenliğini sorgulayacak bir girişimde bulunmakta, ne de halen çok cılız olan bu tür girişimleri desteklemektedirler. Benzer biçimde siyasal partilerin kadın kollarının da meşru ve güçlü bir konumda olduğunu söylemek oldukça güçtür. Yapılan araştırmalarda eğitim düzeyi yükseldikçe kadının siyasal katılımının, siyasal partilere üye olma ve etkin görevler üstlenme oranının arttığı görülmektedir. Elde edilen bazı veriler Türkiye’de kadınların %25.5’i siyasal yaşama çok seyrek bir biçimde katılırken, ancak % 3’ünün yoğun bir biçimde katıldığını göstermektedir. Oysa siyasal yaşama çok seyrek olarak katılanların oranı erkeklerde %69’a inerken yoğun bir biçimde katılanların oranı%14.2’ye çıkmaktadır. Siyaset geçmişten günümüze kadar daima “erkek işi” olarak algılanmıştır. Kadınlar bu alanda yer edinebilmek için birtakım engellemelerle karşı karşıya kalmışlardır. Bu nedenle siyasi alanda kadınların sayısı erkeklere oranla daha düşüktür. Bu düşüklüğün genel olarak, toplumsal iş bölümünden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Çünkü toplumsal iş bölümü, kadına sadece “iyi eş, iyi ev kadını ve iyi anne” olmasının gerekliliğinden öteye gitmeyen rolleri yüklemekte, böylece kadın kamusal alanda var olmak için hayli zorlanmaktadır (Altındal, 2009, s. 354, 356). 55 Kadınların siyasal karar mekanizmalarında eksik temsilinin bir başka olumsuz sonucu, kadın statüsü konusunda kendini göstermektedir. Kadının yer almadığı karar mekanizmalarında kadın sorunlarına duyarlılık yeterince oluşmamakta bu sorunların bilincine varılamamakta dolayısıyla kadının statüsünü yükseltecek etkin çözümlere ulaşılamamaktadır. Bütün bunlar göz önünde tutularak özellikle son 20 yıldır dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınların siyasal yaşamda gereğince temsil edilmelerini sağlayacak destek politikaları oluşturulmaktadır. Uluslararası, sözleşmelerle “cinslerarası eşitlik”, “pozitif ayrımcılık” ve “özel önlemler” kavramları ulusal hukuk düzenlemelerine aktarılmaya çalışılmaktadır (Gökçimen, 2008, s. 8). Kadınlarımızın siyasal hayatta yerini almaları için destekleme politikaları üzerinde durmakta yarar vardır. Kadınların statüsünü yükseltmek için sürdürülen çalışmalar, Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik ve Sosyal Konsey çatısı altında 1946 yılında oluşturulan Kadın Statüsü Komisyonu’nun öncülüğünde uluslararası bir önem ve resmiyet kazanmıştır. Bu faaliyetlerden ilki BM tarafından düzenlenen 1975 yılında Mexico City’deki toplantı ve sonuncusu da 1995’te Pekin’de IV. Dünya Kadın konferansı olmuştur (Ereş, 2006, s. 42). Kadınların yaşamlarını gerçekleştirmede önlerine dikilen engeller erkeğe nazaran ikincil konumu, uluslararası anlaşmalarla düzeltilmeye çalışılmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından 1979 yılında hazırlanan kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi (CEDAW) bu sözleşmelerin en önemlisidir. Anlaşmayla bu alanda kadınları kuşatan cinsiyetçi uygulamalara ve eşitsizliklere dikkat çekilmekte ve kadınların karar alma organlarındaki eksik temsilini ortadan kaldırmak için özel önlemlere, kotaya başvurma zorunluluğu getirilerek buna üye ülkelerin uyması sağlanmaya çalışılmaktadır (Çakır, 2005, s. 47). Kadınların siyasete aktif katılımını yani temsilini arttıracak en önemli yollardan birisi “kota” uygulamasıdır. Kota; kadın veya erkeğin bir yönetim kademesinde aday listesinde, mecliste, kurulda belli bir sayıda veya oranda temsil edilmesinin sağlanmasıdır. Ancak kota sistemi devamlı uygulanacak bir sistem değildir. Kota sistemi bazı çevrelerce de ayrıcalık olarak görülmektedir. Ancak kota sistemini pozitif bir ayrıcalık olarak görmemek burada amacın kadınları erkeklerden üstün tutmak değil kadınların karşılaştığı bazı engeller ve bu engeller sonucunda oluşan dezavantajlı durumların ortada kalkması için kullanılmalıdır (Bozatay vd., 2014, s. 142, 143). 56 Tablo 23. Parlamentolarında Kadınlara Kota Uygulayan Devletlerin Bölgelere ve Kota Türüne Göre Dağılımı BÖLGE 1995 1999 2009 10 11 17 Kuzey Afrika 4 3 10 Güney Afrika 12 14 24 8 9 16 Orta Asya 8 8 19 Doğu Asya 12 13 14 Güneydoğu Asya 9 12 20 Güney Asya 5 5 16 Batı Asya 4 5 9 Karayipler 13 13 17 Orta Amerika 10 13 19 Güney Amerika 9 13 20 OKYANUSYA 2 4 3 Doğu Avrupa 9 10 17 Batı Avrupa 20 23 29 Diğer gelişmiş bölgeler 12 18 22 DÜNYA AFRİKA Doğu, Orta ve Batı Afrika ASYA LATİN AMERİKA VE KARAYİPLER GELİŞMİŞ BÖLGELER (Öztürk, 2012, s. 21). Tablo 23’de ise ulusal parlamentoda veya temsilciler meclisindeki kadın milletvekillerinin 1995-2009 yılları arasındaki bölgelere göre dağılımını incelediğimizde dünya ortalamasının 1995 yılında %10’luk orandan, 1999’da %11’e ve 2009’da %17’ye yükseldiği görülmektedir. Afrika kıtasında en büyük artış %12’den %24’e çıkan kadın temsil oranıyla Güney Afrika bölgesinde gerçekleşmiştir. 11’er puanlık yükselmeyle Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Güney Amerika parlamentolarında kadın temsil oranı yükselme kaydetmektedir. Doğu Avrupa ülkelerinde 1995 yılında %9 olan kadın temsil oranı, 2009 yılında %17’ye yükselmiştir. Batı Avrupa ülkelerinde ise bu oran 2009 yılında %29’a çıkmıştır (Öztürk, 2012, s. 21, 22). Kadın kotası açısından Avrupa ülkelerine bakıldığında da , Belçika 1994’te yaptığı yasal değişiklik ile her tür seçimde oluşturulacak listelerde bir cinsin oranının 2/3’ü geçemeyeceği ilkesini getirmiştir. Fransa 2000’de anayasada yaptığı değişiklikle yerel yada 57 ulusal düzeyde bütün seçimlerde kadınlarla erkeklerin eşit katılımını zorunlu hale getirmiştir. Avusturya’da SPÖ (Sosyal Demokrat Parti) 2000 yılında partinin kadın oranının %40 olmasını kabul etmiştir. Yeşiller Partisi %50 ve ÖVP (Avusturya Halk Partisi) %33 kota uygulamaktadır. Finlandiya’da sol parti ve Yeşiller Partisi parti içi seçimlerde kota uygulamaktadır. Almanya’da SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) %33,3, Yeşiller %50, PDS(Almanya Sol Parti) %50 PDS %50 kota uyguluyor. İrlanda’da Sosyal Demokrat ve Halkın İttifakı Partileri seçilmiş ve atanmış tüm parti organlarında % 40 kota uygulanmaktadır (Deniz, 2007, s. 15). Demokratik bir yönetim, tüm vatandaşların cinsiyet ayrımı yapılmaksızın karar alma mekanizmalarında, sosyal, siyasal, kültürel hayatın her alanında eşit olarak temsil edilebilmeleriyle mümkün olacaktır. Ne yazık ki İskandinav ülkeleri hariç çoğu ülkede kadının siyasal katılımı ve karar organlarında yeterince temsili sağlanamamaktadır. Partilere üyelik serbest olmasına rağmen kadınların yönetim konumlarına getirilmesine karşı geleneksel bir direnç bulunmaktadır. Hatta 1970’lerin ortasında İskandinav ülkelerinden Norveç’te siyasal partilerin parti üyeliklerinin % 40’ını kadınlar oluşturduğu halde, partilerin yönetim kadrolarında yeterince kadın temsil edilmediği için bazı partilerce kota sistemi kabul edilmiş, partilerin tüm düzeylerinde her iki cinsiyetinde en az %40’a sahip olmasına karar vermiştir. Kota sistemine karşı koyan partiler dahi, kendi bünyelerinde kadının temsil edilme oranını arttırmaya çalışmaktadırlar. Kadınların siyasetteki temsil sayısını arttırmak için, birçok ülkede kadınların siyasette yer almasını engelleyen faktörler ortadan kalkıncaya kadar, özel önlem politikaları uygulanmıştır. Yapılan düzenlemelerdeki temel amaç, kadınları ayrıcalıklı kılmak değil, onlar için var olan engeller ve dezavantajları ortadan kaldırmaktır (Çağlar, 2011, s. 70, 72, 73). Türkiye’deki kota sistemine bakıldığında ise, iki ayrı dönemden bahsedilebilir. Kota ilk kez 1990’larda CHP’de denenmiş ve parti de ciddi bir kadın gücü ve eşit temsil politikası olmadığından dolayı da hedefine ulaşamamıştır. Aynı dönemde DYP (Doğru Yol Partisi)’de ve ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi)’de %30 kota uygulanmış ancak bu partilerde de kota sistemi sürdürülememiştir. Türkiye’deki ikinci dönem kota politikası 2007 seçimlerinde gerçekleşmiştir. CHP ve AKP(Adalet ve Kalkınma Partisi) milletvekillerinin seçiminde kota uygulanmıştır. Bağımsız adaylar yoluyla parlamentoya giren DTP (Demokratik Toplum Partisi)’li milletvekillerinin 1/3’ü olan 8 milletvekili partinin kota sistemiyle seçilen ilk kadın milletvekilleridir (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2008, s. 272). 58 Sonuç olarak, kadınların ülkemizin karar alma süreçlerine katılımlarının düşük olduğunu söyleyebiliriz. Oysa demokratik nitelikte bir siyasetten söz edebilmek için siyasal alanda kadınların erkeklerle eşit olması ve çıkarlarını koruyup yönetim sürecine katılması ülkenin olmazsa olmazlarındandır (Negiz vd., 2012, s. 9). Kadının toplumdaki ve ailedeki statüsünün yükselebilmesi için eğitim de, çalışma hayatında ve politikada erkeklerle eşit sorumluluklara ve haklara sahip olması gerekir. Bu aynı zamanda demokratikleşme sürecinin bir ön koşuludur (Sallan, 1993, s. 166, 167). Araştırma konularımızdan biri olan Türk kadınının eğitimin durumu başlığı altında; Cumhuriyetin ilanından önceki Türk kadınının eğitim durumunun hangi aşamalardan geçerek günümüz eğitim sistemine geldiğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca bu bölümde, ilk, orta, lise ve yüksek öğretim aşamalarında, Türkiye genelinde ve bölgelere göre kızların okullaşma oranları ile, dünyada ve ülkemizdeki kadınlarımızın okullaşma oranları üzerinde durulacaktır. 2.4. Türkiye’de Kadın Eğitimi Osmanlı Devletinde, kuruluş yıllarından ibaren hükümdarların ve devlet adamlarının eğitim işlerine büyük önem verdikleri bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda, ilk birkaç yüzyılda, eğitim kurumlarının hemen hemen hepsinin sadece erkek öğrencileri hedefinde tuttuğu görülmektedir. Faik Reşit Unat, “Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış” adlı eserinde bazı sıbyan mekteplerinde kız, erkek ortak öğretim yapıldığını, bazı yerlerde de sırf kız öğrenciler için sıbyan mektepleri bulunduğunu yazsa da belge yada kaynak gösterilemediğinden bu hususun ne kadar gerilere gittiği anlaşılamamaktadır. Kız çocuklarının bir devlet programı çerçevesinde eğitilmesi düşüncesi ancak Tanzimat Döneminde ortaya çıkmıştır (Doğramacı, 1989, s. 17, 18, 19). 1824 yılında II. Mahmut’un ilköğretimi zorunlu kılan bir ferman yayınlaması da kızların eğitimleri konusunda bir ilerleme sağlatamamıştır. Batıda kızların eğitimi erkeklere göre çok yavaş bir gelişme göstermesine rağmen yine de Osmanlı’lardan bu alandaki gelişmeler 100-150 yıl öncesine dayanmaktadır. 1830’lardan itibaren Osmanlı aydın ve Devlet adamları Batıyı daha iyi tanımalarıyla birlikte Batılı fikirlerin Osmanlı’da da uygulanması gerekliliğine inanmışlardır. Bu bir başlangıç olmuş ve Osmanlı’da önemli toplumsal değişmelere yol açmıştır. Osmanlı’da genel eğitim alanında olduğu kadar kızların eğitiminde de geri kalındığının görülmesiyle Tanzimat Döneminde kızların eğitimi için 59 yeni fikirler ve görüşler tartışılmaya ve kızlar için yeni okullara açılmaya başlanmıştır (Akyüz, 2011, s. 5). 1848’de, “Meclis-i Maarif-i Umumiye” yapılandırılarak “Maarif-i Umumiye Nezareti” ismini almıştır. 1869 yılında çıkarılan “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” ile okullar Şeyhülislam’a bağlı olan okullar ve Devlete bağlı olan okullar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Ancak bu duruma göre de Ortaöğretimdeki kız öğrencilere yönelik herhangi bir yenilik yer almamış eğitim alanında yapılan yenilikler erkek öğrencilere yönelik olmuştur. 1884 yılında ise Kız Sanayi Mektepleri beş sene eğitim vermek üzere yapılandırılarak Savaş Bakanlığı yerine Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. 1858 yılında ilki açılan Kız Lisesi’nin yaygınlaşması ise II. Abdülhamit’e kadar mümkün olmamıştır (Yılmaz, 2010, s. 198, 199). Kızların eğitimi için ilköğretimden daha üst düzeyde bulunan Rüşdiyelerin 1859'da açılmaya başlaması Türk eğitim tarihinde çok önemli bir gelişmedir. Bu gelişmeyi 1839 yılında erkek çocuklar için Rüşdiye mekteplerinin açılması izlenmiştir. Açılan bu okullara öğretmen yetiştirmek amacıyla erkek Rüşdiyelerine öğretmen sağlamak için 1848'de Darülmuallimîn, kız Rüşdiyelerine kadın öğretmen sağlamak için de 1870'de Darülmuallimat adında öğretmen okulları açılmıştır (Akyüz, 1999). 1913 yılında bugünkü adıyla İstanbul Kız Lisesi’nin açılışını halen günümüzde de eğitim veren Erenköy, Çamlıca ve Kandilli Kız Liseleri’nin açılışı takip etmiştir. II. Meşrutiyet’te kadınlar için önemli bir gelişme de yüksek öğrenim hakkına kavuşmalarıdır. 1914’te Darül-Fünun’da kızlara yönelik derslere başlanmış ve 1914’te ayrı bir İnas Darül-Fünun’u kurulmuştur. Ayrıca 1915’de ilk defa İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde Türk kızları erkekler ile beraber yüksek öğrenim görmeye başlamıştır. 1917 yılında kızlar için Güzel Sanatlar Okulu ve Konservatuar, terzilik eğitimi veren okullar ile hemşirelik ve ticari derslerin verildiği okullar açılmıştır. İlk defa yurt dışına eğitim için kızların gönderilmesi de bu dönemde gerçekleşmiştir (Çakmak, 2011, s. 59). Tanzimat Dönemine kadar kadınlar ebe ve hemşire gibi sağlık alanlarında görev almakla birlikte bu konularda eğitim almaları birçok defa engellenmiştir. Kadınların ebe olarak eğitime başlaması 1842 tarihine rastlamakla beraber hemşirelik eğitimi resmileşmesi 1908 yılından itibaren başlamıştır. İlk olarak 1915 yılında tıp eğitimi almak üzere yurtdışına gönderilen kadınlarımızın ülkemizde eğitim almaya başlamaları 1922 yılında büyük çabalar sonunda gerçekleşebilmiştir. 19. yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında özlük haklarına kavuşan kadınlar eğitim almak için çaba göstermeye başlasalar da Türk kadınının 60 sağlık alanında eğitim alma süreci ancak Tanzimat’ın getirdiği modern bakış açısı ile mümkün olabilmiştir (Atıcı vd., 2009, s. 108). 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu (öğretim birliği) ile tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış ve medreseler kaldırılmıştır. Bununla birlikte eğitim laikleşmiş, demokratikleşmiş ve özellikle de tarih, dil konularında milli bir amaca yönelme başlamıştır. Karma eğitim, hayata geçirilmiştir. Kadın eğitimiyle ilgili en köklü değişiklikler Cumhuriyet Dönemine rastlamaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze temel eğitimin zorunlu olduğu ülkemizde, 1928 yılında Türk Alfabesinin kabulü ile %10’u ancak bulan okuma-yazma oranı kadın ve erkeklerde hızla artmaya başlamıştır (Yaşar, 2007, s. 5). 1935-2000 yılları arasındaki verilere baktığımızda yani Tablo 24’de, kadın okuma yazma bilmeyen sayısında 2000’li yıllara gelindiğinde de fazla bir artışın olmadığı görülmektedir. Bu verilerden , kadınların yıllar içerisinde eğitim alanında zaman geçtikçe okur yazarlık oranında ki artışın istenen düzeye ulaşmadığının göstergesidir. Tablo 24. 1935-2000 Yılları Arasında Okuma-Yazma Bilmeyenlerin Sayıları SAYIM YILI TOPLAM KADIN ERKEK 1935 10387105 5997138 4389967 1940 11242759 6495796 4746963 1945 10583606 6321796 4261810 1950 11997046 7144008 4853038 1955 11392958 7078529 4314429 1960 13625086 8300718 5324368 1965 13138956 8450391 4688565 1970 12817836 8424341 4393495 1975 12144188 8048078 4096110 1980 12197323 8394868 3802455 1985 9703662 6770698 2932964 1990 9587981 6808809 2779172 2000 7589657 5732525 1857132 (Moralı, 2014, s. 3). Grafik 8’de kadın erkek okur yazarlık düzeyinin aynı olmadığı görülmektedir. Bu açıdan kadınlar ve erkekler arasındaki karşılaştırmanın okur-yazar olanlar ve okur-yazar olmayanlar olarak bakılmasının konunun anlaşılmasında fayda sağlayacağı bir gerçektir. 61 kadın ve erkeklerin okur-yazarlık oranları 100,0 90,0 okuma yazma oranları 80,0 70,0 60,0 toplam 50,0 kadın erkek 40,0 30,0 20,0 10,0 0,0 1930 1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2010 yıllar Grafik 8. Kadın ve Erkeklerin Okur Yazarlık Oranları (Moralı, 2014, s. 7). 100 erkeğe düşen kadın sayısı 100 erkeğe düşen okur-yazar ve okur-yazar olmayan kadın sayıları okur-yazar olmayan kadın 350 300 250 200 150 okur-yazar kadın 100 50 Yıllar Grafik 9. Okur-Yazar ve Okur-Yazar Olmayan Kadın Sayıları (Moralı, 2014, s. 10). Grafik 9’daki ve Tablo 25’deki veriler daha detaylı olarak incelendiğinde kadın erkek dengesinin okur-yazar olanlar içerisinde kadınlar açısından olumlu bir ilerleme gösterdiği görülmektedir. Şöyle ki, 100 erkek içerisinde okur yazar kadın sayısı yıllar itibariyle 62 36’dan 84’e yükselmiştir. Ancak okur-yazar olmayanlar içinde kadın erkek dengesine baktığımızda, kadınlar açısından çok düşük bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bunu da 100 erkek içerisinde kadın okur-yazar olmayan sayısının 137’den 309’lara çıkmasıyla sayıdaki artışın fazlalığı dikkat çekicidir (Moralı, 2014, s. 11). Tablo 25. Okur-Yazar ve Okur-Yazar Olmayan Kadın Sayıları Sayım Yılı Toplam Okur-Yazar Olmayan Okur-Yazar 1935 107 137 36 1940 100 137 36 1945 100 148 39 1950 100 147 43 1955 97 164 44 1960 96 156 45 1965 96 180 49 1970 98 192 58 1975 94 196 63 1980 98 221 67 1985 98 231 77 1990 98 245 79 2000 98 309 84 (Moralı, 2014, s. 10). 2011 yılı sonuçlarında ise, okur yazar olmayan 3.171.270 kişinin 2.617.566’sı kadındır. 2012 yılında da ülkemizde ülke nüfusunun % 49.8’ini, yani yaklaşık yarısını oluşturan kadınların eğitim düzeyine baktığımızda, %74’ünün en çok ilkokulu bitirmiş (23.849.994 kadın) olduğunu görüyoruz. Buna 2.617.566 okuryazar olmayan ve 7.342.881 okuryazar olmakla beraber bir okul bitirmeyenler de dahildir (Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, 2014, s. 1). Türkiye İstatistik Kurumu’nun Nisan 2013 eğitim konulu istatistiklerine göre, Türkiye’de 15 yaş ve üzeri yaşta okuma yazma bilmeyenlerin payı %5,08’dir. Bu oran içerisinde erkeklerin payı %1,74 iken kadınların payı %8,40 dır (Hacettepe Üniversitesi, 2014). 63 Okur yazarlık oranlarının geneline bakıldığında kadınların eğitime katılımlarındaki artışta, mezun olunan okula göre eğitim düzeyi göstergelerindeki kadın ve erkekler arasındaki farkı kapatması, uzun vadede mümkün olacaktır. Bugün itibariyle bitirilen eğitim düzeyi esas alınarak, kadın ve erkeklerin eğitim durumlarını incelendiğimizde, eğitim alanında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hala belirgin biçimde varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Eğitim düzeyi yükseldikçe, ilgili eğitim düzeyini bitirenler içinde kadınların oranı düşmektedir (Sosyal İş Sendikası, 2010, s. 12). Kadının eğitim düzeyini yani ilkokul, ortaöğretim ve yüksekokul aşamalarındaki kadın okur yazarlık oranlarını incelemek eğitimin bütünlüğü içerisinde kadının bulunduğu konumu hakkında bilgi verecektir. 2.4.1. Kadın Eğitiminin Eğitim Kurumlarındaki (İlkokul, Ortaöğretim ve Yükseköğretim) Durumu İlk kez Tanzimat Döneminden sonra 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile sıbyan mekteplerinde devam zorunluluğu yaşı erkekler için 6-10, kızlar için 7-11 olarak belirlendi ve 1876 yılında Kanuni Esasi’nin ilanı ile birlikte kız ve erkek öğrenciler için ilköğretim zorunlu hale getirildi (Karaman, 1994, s. 417). İlköğretimdeki bu gelişmeden sonra Tanzimat döneminde 1869 Nizamnamesi ile yükseköğretime öğrenci hazırlamak üzere kurulan idadiler Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ortaokula çevrildi. Tanzimat döneminde kurulmuş olan Sultanilerin devamı olan eğitim kurumu ise 1925yılında lise adını aldı (Önsoy, 1991, s. 8, 11, 18). Türkiye’de kadınların yükseköğretim düzeyindeki katılımları 1914’te Darülfunun’da düzenlenen konferanslarla başlamış ve aynı yılın sonunda bir kadın üniversitesi olan İnas Darülfünunu’nun açılmasıyla sürmüştür. Erkek ve kadın Darülfunun’ları arasındaki eğitim düzeyindeki fark, kadın öğrencilerin erkek öğrencilerle birlikte ders yapma talebine yol açmış ve 1921’de üniversiteler karma hale getirilmiştir (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2000, s. 49). Tarihsel süreç içerisinde kız ve erkek öğrencilerin eğitiminde ilkokul, ortaöğretim ve yüksekokul aşamalarındaki önemli gelişmelerden sonra 1960-1991 yılları arasındaki okullaşma oranına baktığımızda; Tablo 26’da tüm nüfusun %47,5’i kız, %52,5’i erkeklerden oluşmaktadır. İlkokullarda öğrenim gören tüm öğrencilerin %37’si kız %63’ü erkektir. Bu dönemde kızların okullaşma oranı %51,3 erkeklerin okullaşma oranı ise 64 %78,5’tir. Arada kızlar aleyhine önemli bir fark (27.2) bulunmaktadır. 1960-1961 öğretim yılından 1990-1991 öğretim yılına kadar ilkokullarda kızların okullaşma oranında %28’lik, erkeklerin okullaşma oranında ise %5.8’lik bir artış olmasına rağmen bu eğitim düzeyinde kadınlar erkeklerin gerisindedir (Karaman, 1994, s. 417). Tablo 26. İlkokullardaki Sayısal Gelişmeler Çağın Nüfusu Öğrenci Okullaşma Oranı Öğretim Yılı Kız 1960-1961 2.077.900 2.292.963 1.066.475 37 1.800.026 63 51.3 78.5 1965-1966 2.436.044 2.690.394 1.555.585 40 2.377.666 60 63.8 88.4 1970-1971 2.907.292. 3.085.953 2.120.754 42 2.892.654 58 72.9 93.7 1975-1976 3.151.938 3.432.943 2.435.00 45 3.028.684 55 77.3 88.2 1980-1981 3.386.721 3.597.281 2.566.934 46 3.086.135 54 75.8 85.8 1985-1986 3.775.779 3.977.259 3.131.406 47 3.504.415 53 82.9 87.7 1990-1991 4.071.876 4.307.803 3.229.822 47 3.631.900 53 79.3 84.3 Erkek Kız % Erkek % Kız % Erkek % (Karaman, 1994, s. 416). Zorunlu eğitimin 1997 yılından itibaren ülkemizde 5 yıldan 8 yıla çıkarılmış olup. İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle ilköğretim kurumlarının 8 yıllık okullardan oluşacağı ve kesintisiz eğitim yapılacağı kararı kabul edilmiş ve bu karar 19971998 öğretim yılından itibaren uygulamaya konulmuştur (Özgen vd., 2014, s. 1068). 65 Tablo 27. 2001-2012 Yılları Arasında Kız ve Erkek Öğrencilerin Net Okullaşma Oranı 2001- 2002 2011- 2012 Okul Öncesi(3-5 yaş) Net Okullaşma Oranı % 30,87 Kız % 30,49 % 98,56 Erkek % 31,23 % 98,77 Okul Öncesi(4-5 yaş) Net Okullaşma Oranı % 44,04 Kız % 44,56 % 98,56 Erkek % 43,50 % 98,77 Net Okullaşma Oranı % 92,40 % 98,67 Kız % 88,40 % 98,56 Erkek % 96,20 % 98,77 Net Okullaşma Oranı % 48,10 % 67,37 Kız % 42,90 % 66,14 Erkek % 53,00 (www.kadininstatusu.gov.tr, 2012, s. 13, 14) % 68,53 İlköğretim Ortaöğretim 2011-2012 öğretim yılına bakılacak olursa, okul öncesi eğitimde 3-5 yaş grubunda okullaşma oranı toplamda % 30,87 olup, kız çocukları için % 30,49; erkek çocukları için ise % 31,23 olduğu görülmektedir. 4-5 yaş grubuna bakıldığında ise söz konusu oranın toplamda % 44,04; kız çocukları için % 44,56; erkek çocukları için ise % 43,50 olduğu görülmektedir. Şekil 1’de 2012 ve 2013 eğitim öğretim yılında ilkokullardaki toplam öğrenci sayıları içerisinde kız ve erkek öğrencilerin bölgelere göre ilkokul dağılımları görülmektedir. Buna göre, ilkokullardaki toplam öğrenci sayısı 5.593.910’dur. Bu sayının içerisinde erkek öğrenci sayısı 2.862.730 iken kız öğrenci sayısının 2.731.180 olduğu görülmektedir (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 61). 66 Erkek Karadeniz 231885 Doğu Anadolu 260322 Marmara 764102 Ege 284899 Güneydoğu Anadolu 478457 Akdeniz 390021 İç Anadolu 420744 Kadın Karadeniz 220814 Doğu Anadolu 260322 Marmara 723586 Ege 284899 Güneydoğu Anadolu 462981 Akdeniz 369699 İç Anadolu 399935 Şekil 1. Cinsiyete göre ilkokullardaki öğrenci sayısı (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 61). Şekil 1’de bölgelere göre kız öğrencilerin ilkokullardaki sıralamasına baktığımızda, kız öğrencilerin sayısının 723.586 kişi ile Marmara Bölgesinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Bu sıralamayı ikinci Güneydoğu Anadolu üçüncü İç Anadolu, Ege, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgeleri izlemektedir. Türkiye’de ilköğretimden sonra ortaöğretime geçişte öğretim gören öğrencilerin bu okullara dağılımları yıllar içinde değişiklik göstermektedir. Ortaöğretim kademesindeki kız ve erkek öğrencinin sayılarıyla ilgili verilere bakıldığında, 2001-2002 öğretim yılında 67 ortaöğretimdeki net okullaşma oranı toplamda % 48,1 iken, erkek ve kız çocukları için bu oran sırasıyla % 53 ve 42,9 olarak kaydedilmiş; 2011-2012 öğretim yılına gelindiğinde ise net okullaşma oranı % 67,37 olmuş, erkek ve kız çocukları için net okullaşma oranı sırasıyla % 68,53 ve %66,14 olarak gerçekleşmiştir. Ortaöğretime geçiş oranı son on yılda düzensiz bir seyir izlemiştir. Kız öğrencilerin ortaöğretime geçişi oranı erkek öğrencilerin geçiş oranından daha az gerçekleşmiştir. Ancak son yıllarda erkek ve kızların ortaöğretime geçiş oranları arasındaki fark kapanmaya başlamış ve bu fark 2012-2013 eğitim-öğretim yılında % 2,2’ye düşmüştür. Ortaöğretim kademesinin zorunlu eğitime dâhil edilmesi, ortaöğretime geçişi hızlandırarak ilgili oran 2012-2013 yılı itibarıyla % 90,1’e ulaşmasını sağlamıştır (Polat, 2013, s. 7, 8). 92 90 88 Yüzde 86 84 82 80 78 76 74 200304 200405 200506 200607 200708 200809 200910 201011 201112 201213 Erkek 86,4 89,5 86,2 91,7 86,3 89,1 85,9 85,3 85,6 91,2 Toplam 82,9 85,7 83,2 86,5 82,7 85,2 84,7 84,2 84,7 90,1 Kız 78,7 81,0 79,6 80,4 78,5 80,8 83,3 82,9 83,7 89,0 Grafik 10. Ortaöğretime Geçiş Oranının Değişimi (Polat, 2013, s. 8). Ortaöğretim öğrencilerinin okul türlerine göre kız ve erkek sayılarını incelediğimizde, Grafik 11’de görüldüğü gibi genel liselerde öğrenim gören öğrenci sayılarının 1990-2011 yılları arasındaki dağılımı, oldukça dalgalıdır. Özellikle 1995-1998 yılları arasında ve 2006-2007 yılından sonraki süreçte görülen düşüşler dikkati çekicidir. 1995-1998 yılları arasındaki düşüşün 1991-1994 yılları arasında uygulanan kredili sistemin uygulamadan kaldırılması ile ilgisi olabileceği düşünülmektedir. 2005-2006 yılından itibaren yaşanan düşüşün ise genel liselerin Anadolu Liselerine dönüştürülmesi ile ilgili olduğu söylenebilir. 68 Bu okullarda öğrenim gören erkek öğrencilerin, kız öğrencilerden fazla olduğu görülmektedir. Ancak aradaki fark 2008 yılından sonraki dönemde giderek kapanma 1151094 1366643 1386295 2006-2007 2009-2010 1406174 2005-2006 1301827 1367782 2004-2005 2008-2009 1384600 2003-2004 1204163 1264139 1129238 904925 1999-2000 987837 885647 1998-1999 927288 1023477 1075288 1995-1996 963150 1036194 800000 801776 1000000 719258 1200000 884824 1400000 1994-1995 1600000 2002-2003 eğilimi göstermektedir (Milli Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 16). 600000 400000 200000 Toplam Kız 2010-2011 2007-2008 2001-2002 2000-2001 1997-1998 1996-1997 1993-1994 1992-1993 1991-1992 1990-1991 0 Erkek Grafik 11. Genel Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı (Milli Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 16). Grafik 12’de meslekî ve teknik liselere ait son yirmi yılın dağılımında, iki kırılma noktası görülmektedir. Birincisi, 1997-1998 öğretim yılında zorunlu sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi ile bu öğretim yılında meslek liselerine kayıtlar düşmüştür. Bu düşüşün sonraki yıllarda da devam etmesi nedeniyle meslek liselerindeki toplam öğrenci sayısı, 2000-2001 öğretim yılında en düşük seviyededir. Bu tarihten sonra öğrenci sayılarında az da olsa artış olmakla birlikte, önemli olan ikinci kırılmanın bu sefer 2007-2008 öğretim yılında pozitif olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu yıldan sonraki yıllarda da devam eden artışta üniversiteye girişteki kat sayı düzenlemelerinin etkili olduğu düşünülmektedir (Milli Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 22). 69 1182637 1244499 1264870 2006-2007 2007-2008 1112937 2004-2005 2005-2006 1050394 2003-2004 985575 906456 2001-2002 998071 1998-1999 847711 963774 1997-1998 2000-2001 980203 1996-1997 916438 961727 809051 1993-1994 894738 752711 688300 1991-1992 1992-1993 627274 1000000 1990-1991 1500000 1995-1996 2072487 1819448 2000000 1565264 2500000 500000 Toplam Kız 2010-2011 2009-2010 2008-2009 2002-2003 1999-2000 1994-1995 0 Erkek Grafik 12.Meslekî ve Teknik Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı (Milli Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 22 ). Okullaşma oranına yükseköğretim kademesi ise, 2001-2002 yılında % 12,9 olan toplam oranın 2010-2011 öğretim yılında % 33,06’ya yükseldiği görülmektedir. Kadınlar açısından bu oran 2001-2002 yılında % 12,1 iken 2010-2011 öğretim yılında % 32,65’e yükselmiştir. Yükseköğretim kademesinde cinsiyet oranı % 83,38’dir. 2011-2012 yılı itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 4.315.836 öğrencinin % 45’ini (1.973.303) kadınlar oluşturmaktadır (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2012, s. 13, 14). 70 100 % 98,8 98,9 93,2 93 80 70,8 69,3 60 Erkek 38,4 38,6 40 Kadın 20 0 İlkokul Ortaokul Ortaöğretim Yükseköğretim Grafik 13. Okullaşma Oranı (http:kasaum.ankara.edu.tr, 2013, s. 59). Grafik 13’de belirtilen veriler doğrultusunda 2012-2013 öğretim yılında eğitim seviyelerine göre okullaşma oranlarında kadın ve erkek arasında büyük bir fark gözlenmemektedir. Yükseköğretimde ise okullaşma oranı 2012-2013 döneminde kadınlarda %38,4 iken erkelerde ise %38,6’dır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2013, s. 59). Ülkemizde kadınlarla erkekler arasındaki okur-yazar istatistiklerindeki farklılıklar kır-kent ayrımı yapıldığında ve bölgesel bazda değerlendirildiğinde daha çarpıcı olarak ortaya çıkmaktadır (Yaşar, 2007, s. 6). Ana babalar; özellikle kırsal bölgelerde çocuk okutma konusunda tercihlerini, erkek çocukların lehine kullanmaktadır. Hızlı nüfus artışından kaynaklanan yoğun ev işlerinde anneye yardımcı olmak ve kardeşlerine bakmada ikinci annelik rolünü üstlenmiş olmaları kız çocuklarının eğitime katılmalarını engellemektedir. Bu nedenle örgün eğitim kurumlarına devam etme oranının düşük olması nedeniyle yaygın eğitim önem kazanmaktadır. Türkiye’de eğitim hizmetleri kadın ve erkeğe dengeli olarak götürülememiştir. Yine 2013/2014 öğretim yılı sonunda ilköğretimden mezun olanların içinde kızların oranı Türkiye genelinde %47,8 iken bu oran iller ve bölgeler açısından farklılık göstermektedir. Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranı 2012-2013’te %90,1’dir. Ancak kız öğrencilerin ortaöğretime geçişi (%90,1) erkek 71 öğrencilere (%91,2) oranla daha düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Bu kaybın bölgeler arasında farklılıklar içerdiği görülmektedir. Ortaöğretime geçiş oranın en yüksek olduğu bölgeler Doğu Karadeniz (%97), Batı Marmara (%96,4) ve Doğu Marmara (%96,3); en düşük olduğu bölgeler ise Güneydoğu Anadolu (%77,8), Kuzeydoğu Anadolu (%80,8) ve Ortadoğu Anadolu (%84,4)’dur (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014, s. 14). Orta öğretime geçiş yapan öğrencilerin bölgelere göre dağılımını şekil olarak incelediğimizde, Şekil 2’de 2012-2013 yılında ortaokullardaki öğrenci sayılarının bölgesel dağılımında kız ve erkek öğrenci sayılarının birbirine yakınlık gösterdiği görülmektedir. Erkek Karadeniz 238417 Doğu Anadolu 260322 Marmara 713680 Ege 284899 Güneydoğu Anadolu 416066 Akdeniz 356870 İç Anadolu 400514 Kadın Karadeniz 226321 Doğu Anadolu 260322 Marmara 665257 Ege 284899 Güneydoğu Anadolu 401541 Akdeniz 337144 İç Anadolu 379733 Şekil 2.Cinsiyete göre ortaokullardaki öğrenci sayılarının bölgesel dağılımı (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 66). 72 Okul çağı dışında kızların ve kadınların toplumsal yaşamın eşit bir bireyi olabilmeleri için özellikle yaygın eğitim ve mesleki eğitime önem verilmesi de gerekmektedir. Kırsal kesimde ya da kentte iş gücüne katılmayan kadınların sektörel gelişmelerin de dikkate alınarak iş bölümüne katılmalarını sağlayabilecek mesleki yaygın eğitim katılımlarını sağlayıcı stratejiler geliştirilmelidir. Bu doğrultuda kadınların çalışabilecekleri öncelikli alanlar açısından araştırmalara dayalı stratejiler izlenmeli ve uygun mesleki eğitim programları uygulanmalıdır (Taşpınar, 2014, s. 6). Tablo 28. Ortaöğretim Kurumlarındaki Öğrenci Sayısı Kadın Eğitim Kademesi Genel Ortaöğretim Toplamı Melek ve Toplamı Teknik Ortaöğretim Ortaöğretim Toplamı Erkek Toplam N % N % N % 1.267.677 59 1.408.446 54 2.676.123 56 894.762 41 1.177.725 46 2.072.487 44 2.162.439 100 2.586.171 100 4.748.610 100 ( Gökşen vd., 2011, s. 14). Tablo 28’de ortaöğretime devam eden öğrencilerin %56’sı genel ortaöğretime, %44’ü mesleki ve teknik ortaöğretime kayıtlıdır. Mesleki ve teknik öğrenimin, ortaöğrenim içindeki payı 2002’den (%31) itibaren artmaktadır. Özellikle 2007-2008 yılından itibaren daha fazla sayıda kız çocuğu mesleki eğitimi tercih etmeye başlamıştır (Gökşen vd., 2011 , s. 14). 73 50 45 40 35 30 25 Erkek 20 Kız 15 10 5 0 Grafik 14. Ortaöğretim İçerisinde Mesleki Eğitimin Oranı (Gökşen vd., 2011, s. 15). Grafik 14’deki 2000-2001 eğitim yılından 2007-2008 eğitim yılına kadar kız öğrenciler içerisinde mesleki eğitimi tercih edenlerin oranı %29-33 aralığında değişiklik gösterirken, 2010-2011 yılında bu oran %41’e çıkmıştır. Kız öğrenciler bu artışa rağmen, gene de erkek öğrencilere göre mesleki eğitimi daha az tercih etmektedirler (Gökçen vd., 2011 , s. 14). 2013/2014 öğretim yılına gelindiğinde ise toplamda %76,65 olmuş, erkek ve kız çocukları için ise sırasıyla %77,22 ve %76,05 olarak gerçekleşmiştir. Ortaöğretime devam eden 5.420.178 öğrencinin %47,24’ünü; işgücü piyasasına ara eleman yetiştiren mesleki ve teknik ortaöğretime devam eden 2.039.791 öğrencinin ise %43,89’unu kız öğrenciler oluşturmaktadır. Kız öğrencilerin çoğunluğu Kız Meslek Lisesi, Anadolu Kız Meslek Lisesi gibi öğrencilerin çoğunluğunu kızların oluşturduğu okul yada kurumlara devam etmektedir. Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Teknik Lisesi gibi liselerde kız öğrenci sayısının azlığı dikkat çekicidir. Eğitimin temel kademelerinde sağlanan gelişmelere paralel olarak yükseköğretim kademesinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır. 2002-2003 yılında %14,65 olan toplam yükseköğretim net okullaşma oranının, 2012-2013 öğretim yılında %38,50’ye yükseldiği görülmektedir. Kadınlar açısından bu oran 2002-2003 yılında %13,53 iken 2012-2013 öğretim yılında %38,61’e yükselmiştir. Yükseköğretim kademesinde cinsiyet oranı %83,38’dir. 74 2012-2013 yılı itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 4.936.591 öğrencinin %45,8’ini (1.973.303) kadınlar oluşturmaktadır. Lisansüstü düzeyde yüksek lisans ve doktora programlarına devam eden öğrencilerin ise %41,1’ini kadınlar oluşturmaktadır (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014). 2381 5387 Güneydoğu Anadolu 4549 7838 Doğu Anadolu Akdeniz 6238 9029 Karadeniz 6290 9058 Kadın Erkek 9401 10656 Ege 27020 İç Anadolu 34218 36776 Marmara 0 10000 20000 30000 40000 48747 50000 Grafik 15. Cinsiyete Göre Yüksek Lisansa Kayıtlı Öğrenci Sayıları (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 167). Grafik 15’da görüldüğü gibi, 2012 ve 2013 eğitim öğretim yılında üniversitelerdeki yüksek lisans öğrenci sayısının toplamı 217.588’dir. Bu sayının 124.933’ü erkek öğrenci, 92.655’i ise kız öğrencilerden oluşmaktadır. Marmara ve Ege Bölgelerinde erkek ve kız öğrencilerin sayıları diğer bölgelere göre daha yüksek iken, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde bu sayının gerilerde kaldığını görmektedir (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 167). 75 Güneydoğu Anadolu 317 644 Karadeniz 1224 1810 Akdeniz 1591 1956 Doğu Anadolu Kadın 2576 2761 Ege 1457 Erkek 2777 9039 İç Anadolu 9359 Marmara 11403 12849 Grafik 16. Cinsiyete Göre Doktoraya Kayıtlı Öğrenci Sayıları (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 170). Grafik 16’daki verilerden doktora öğrencisi erkek ve kız öğrencilerin sayılarının çoğunlukta olduğu ilk sıradaki bölge Marmara Bölgesidir. Kendi içinde ise Marmara Bölgesinde 12.849 erkek doktora öğrencisine rağmen 9.359 kız doktora öğrencisi öğrenim yapmaktadır. Gene yüksek lisanstaki sıralamaya benzer olarak Güneydoğu Anadolu en az doktora öğrencisine sahip bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. 2011-2012 yılında erkek öğrencilerin yüksek öğrenim alanındaki seçimlerinde teknik bilimler daha çok tercih edilirken, kız öğrenciler daha çok dil ve edebiyat alanını tercih etmişlerdir. Teknik bilimlerde öğrenim gören erkek öğrenciler, kız öğrencilerin yaklaşık 2,4 katına sahiptir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2013, s. 60). 76 29,7% 30% 46,3% 53,7% 39,1% 60,9% 70,3% 47,9% 52,1% 58,4% 58,1% 43,5% 56,5% 40% 41,6% 50% 36,4% 60% 41,9% 70% 63,6% 80% 20% 10% 0% Dil ve Edebiyat Matematik ve Fen Bilimleri Sağlık Bilimleri Sosyal Bilimleri Erkek Uygulamalı Sosyal Bilimler Teknik Bilimler Ziraat ve Ormancılık Sanat Kadın Grafik 17. Cinsiyete Göre Yükseköğretim Alanları (www.kasaum.ankara.edu.tr, 2013, s. 60). 2013 yılı verilerine göre, Diş Hekimliği, Eczacılık, Edebiyat, Dil, Tarih ve Coğrafya, Fen, Eğitim, Güzel Sanatlar, İlahiyat ve Mimarlık Fakültelerinde kadın oranı erkeklerden fazladır. Tıp, Mühendislik, Ziraat, Veterinerlik, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde de erkek öğrenciler çoğunluktadır. Akademik personelde kadının durumuna bakıldığında ise Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlisi, Araştırma Görevlisi ve Okutman kadroları içinde kadın oranının birçok ülkeden daha yüksek (%41) olduğu görülmektedir. Bu çok önemli bir oran olmakla birlikte, rektörlük (%7,9) gibi üst pozisyonlarda erkek egemenliğinin devam ettiğinin de göstergesidir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014, s. 14). Genel eğitim verilerine bakıldığında, okuma yazma bilmeme oranı her iki cinsiyet içinde “genç yaş gruplarından ileri yaş gruplarına”, “kentsel nüfustan kırsal nüfusa” ve “Batı bölgelerden Doğu bölgelerine” gidildiğinde, artış sergilemektedir. Ancak, bu değişkenlerin 77 her koşulda kadınlar üzerindeki etkisi erkekler üzerindeki etkisinden daha büyük olmaktadır (Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, 2014). 2.4.2. Dünyada Kadınların Eğitim Durumu ile Türkiye’deki Kadınların Eğitim Durumlarının Karşılaştırılması Eğitim, bireyin toplumda hak ettiği yeri bulabilmesi, bu yer ya da meslekten toplum ve kendisi için her zaman yüce olan erklere ulaşmasında yararlanabileceği bilgi, davranış ve yeteneklerle donatılmasıdır. Kadın eğitimi, genel eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri içinde önemli bir yer tutmaktadır. Fakat günümüzde hala, özellikle bazı toplumlarda kendisine ikinci sınıf insan olarak bakılan kadınlar özellikle eğitim açısından erkeklerle eşit haklara sahip olamamaktadır (Karaman, 1994, s. 401). Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan kadınların eğitimi alanında ülkelere göre izlenen politikalar ve iyileştirme çalışmaları farklılık göstermektedir. Örneğin, Macaristan’da eğitim konusunda erkekler ile kızlar arasındaki mesafe 1960’lı yıllardan itibaren sürekli kapanmış ve 1980 yılına gelindiğinde kızların oranı erkekleri geçmeye başlamıştır. Macaristan’da çocuk sahibi olan kadınların orta öğretime, yüksek öğretime ve dengi yetişkin eğitim kademelerine devam etmeleri halinde hem eğitim ücretlerinden muaf tutulmaları, hem de maddi yardım almaları sağlanmıştır. Norveç’te de, eğitimde erkek ve kadınlar arasındaki fırsat eşitliği bir eğitim politikası hedefi olarak gösterilmektedir. Norveç Hükümeti Yüksek Lisans ve Doktora kademelerinde kız öğrenciler oranını artırmak için bursları çekici hale getirmiştir. Norveç’te evlendikleri için orta ve yüksek öğretim kademelerine devam edemeyen kadınların gerek orta öğretime gerekse yüksek öğretime devam etmelerini sağlamak amacıyla kadınların kreşlerde çocuklarının dil öğretimi masraflarının yerel idarelerce karşılanması sağlanmıştır (Merter, 2007, s. 224-225, 228-230). 1995-1996 yılından itibaren Avrupa Birliğine üye ülkelerden biri olan Almanya’da Üniversitede okuyan kız öğrencilerin sayısı erkek öğrencilerin sayısını geçmeye başlamıştır. Özellikle yarı zamanlı çalışma olanağı yaratan ikili eğitim sistemi, kız öğrencilerin oranlarını hem ortaöğretim de hem de Yüksek Öğretimde artmıştır. Kadınların “bilgi teknolojileri” alanında istihdam edilmeleri için çok sayıda proje uygulanılmaya konulmuştur. Bu projelerin uygulanması sonucunda kadınlar herhangi bir cinsiyet 78 ayrımcılığına maruz kalmaksızın, bilgi teknolojileri konusunda bilgilendirilmişlerdir. Bilgisayar uzmanı, bilgisayar memuru gibi alanlarda eğitim gören kız öğrencilerin oranı 1997-2000 yılları arasında yedi kat artmıştır. Meslek alanında cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için kadınlar erkeklerin tercih ettikleri meslekleri seçmeleri için motive edilmekte ve bu konuda destek için pek çok proje bu alanda hayata geçirilmektedir (Merter, 2007, s. 223). Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasından alınan verilere göre,25 OECD ülkesinde 15-19 yaşında olanların % 80 veya daha fazlası eğitimdedir. Kızlar için OECD ortalaması % 84 ve erkekler için % 82’dir. Bu yaş grubunun % 90’dan fazlası Belçika, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İrlanda, Hollanda, Polonya ve Slovenya’da eğitim görmektedir. Ancak, 15-19 yaşında olanların % 20’sinden fazlası Arjantin, Avustralya, Brezilya, Şili, Çin, Endonezya, İsrail, Lüksemburg, Meksika, Yeni Zelanda, Türkiye ve Birleşik Krallıkta eğitime kayıt yaptırmamıştır. Ülkelerin çoğunda üst orta eğitim, öğrencileri üniversite seviyesinde eğitime hazırlamak üzere tasarlanmıştır. Ancak Almanya, Slovenya ve İsviçre’de öğrenciler üst orta eğitim programlarına derslerin daha kısa olduğu ve pratik, teknik veya mesleki beceri kazandıkları meslek öncesi veya mesleki eğitime girmek için kayıt olmaktadırlar. OECD ülkelerinde 2010 yılında erkeklerin % 47’si ve kızların % 44’ü mesleki programlardan mezun olurken, erkeklerin çoğu mühendislik, üretim veya inşaat seçerken kızlar sosyal bilimler, işletme, hukuk, sağlık, eğitim ve hizmet dallarını tercih etmişlerdir. Sadece Arjantin’de kızlar çoğunlukla mühendislik, üretim ve inşaat bölümlerini tercih etmiştir (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, 2012, s. 14, 16). Polat’ın editörlüğünde yapılan bir çalışmanın verilerine göre, Türkiye OECD ülkeleri arasında 25-64 yaş arasındaki en az ortaöğretim mezunu nüfusun istihdam oranının en düşük olduğu ülke konumundadır. Söz konusu oran erkeklerde % 80, kadınlarda % 28 ve toplamda % 59’dur. OECD genelinde 25-64 yaş arası en az ortaöğretim mezunu nüfusun erkeklerde % 80’i, kadınlarda % 65’i toplamda ise % 73’ü istihdam edilmektedir. Türkiye ilgili yaş aralığında erkeklerin istihdam oranı açısından OECD ile aynı orana sahiptir. Ancak bu durumun Türkiye’de kadınların istihdam oranlarının düşüklüğünün erkekler için önemli bir istihdam sahası oluşturmasıyla ilişkisinden ileri gelebilmektedir. Bununla birlikte OECD’ye göre 15-29 yaş aralığında eğitimde geçirilen süre düşük iken, eğitim dışında geçirilmesi beklenen süre oldukça yüksektir. Türkiye’de ise, 15-29 yaş aralığındaki nüfusun eğitimde geçirmesi beklenen süre 4,8 yıl iken, OECD’de bu süre 7,1 79 yıldır. Ayrıca Türkiye en az ortaöğretim mezunu nüfus oranı anlamında cinsiyete bağlı farklılaşmanın en yüksek olduğu ülkedir. Bölgeler açısından farklılaşmanın yüksek olması ise bir diğer önemli noktadır. 22-24 yaş aralığında en az ortaöğretimden mezun olma oranı Doğu Karadeniz, Doğu Marmara ve Batı Anadolu bölgelerinde % 50’ye yaklaşmakta iken Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ilgili oran % 30’dur ( Polat, 2013, s. xxix, xxx). Dünyanın her tarafında toplumların eğitim ve kültür düzeyi, çocuklarına eşit eğitim verip vermediğiyle ölçülmektedir. Eğitim, toplumların geleceği ve kalkınma açısından en önemli unsurlardan birisidir. Özellikle Türkiye gibi genç nüfusu yüksek olan toplumlar için daha fazla önem taşımaktadır. Ülkemizde yaşanan eğitim sorunlarından birisi temel eğitim düzeyinde kayıt, devam ve tamamlama alanında yaşanmaktadır. Türkiye’de temel eğitim Cumhuriyet döneminde yasalarla korunmasına rağmen, nüfusun eğitimi ve özellikle kadın eğitimi istenilen düzeye ulaşmamıştır. Ülkemizde temel eğitim, zorunlu ve parasız olmakla birlikte ilköğretim çağında olan ancak okula gidemeyen birçok çocuk bulunmaktadır. Türkiye’de eğitime erişimde bölgeler arasında dengesizlik olduğu gibi cinsler arasında da önemli farklar bulunmaktadır. Cinsiyete bağlı eşitsizlikler kırsal yörelerde kent merkezlerine oranla daha çok görülmektedir (Tunç, 2009, s. 238, 239). Bugün halen süregelen geleneklere göre kırsal kesimde yaşayan kadınların sosyal konumu, doğurdukları çocukların cinsiyetine, namusla ilgili ilkelere bağlılığına ve geleneksel düşünce içinde bulunan kurallara uyumuna göre değişmektedir. Çünkü kadının içinde bulunduğu aile yapısı, eğitim düzeyi, sosyal ve yerel özgürlüğü, gelir ve mülkiyet varlığı bu değişimi çok yakından etkilemektedir. Toplumumuz bir değişim süreci içine girmiş ve bunun gereklerini yaşamaya başlamıştır (Güçlü, 2013, s. 404). 46 ülkede yapılan bir araştırmada, ülkede kadınların okur-yazarlık oranının %1 oranında artırılmasının, çocuk ölümlerini önlemede o ülkedeki doktor sayısının %1 artırılmasına göre 3 kat daha fazla etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere, statüsü yükselen kadın toplumdaki görevlerinin bilinci ile yaşamın birçok alanında toplumun her birimi için adeta bir asansör görevi üstlenebilmektedir. Kadının bir işte çalışması da onu çalışma hayatında bir şeyler üreten üretmesinin hazzını duyan bir birey yapması yanında, ulaştığı yerlerde erkekle birlikte saygın bir konuma getirmektedir. Kendi ayakları üzerinde durmak bir yana, ekonomik açıdan bağımsız olması ona başlıca kendi sağlığı, kendi gelişi gerektiğinde çocukları ile ilgili kararlarda da özgür olma yetkisini kazandırmaktadır. İyi bir öğrenimle bir araya geldiğinde bu güven unsuru kadının statüsünde yükselmeyi de beraberinde getirmektedir (Çiftçi, 2010, s. 1356, 1357). 80 Türkiye’de mevcut olan sorunların azaltılması ve sona erdirilmesi için çalışmalar son dönemde hız kazanmıştır. Bu sorunların giderilmesi için 1997 yılında Temel Eğitim programı uygulanmış ve temel eğitim beş yıldan 8 yıla çıkarılmıştır. Reformun ana amacı eğitimin kalitesini yükseltmektir. Ayrıca reformun başarıya ulaşması için çeşitli projeler yürütülerek uygulama desteklenmiştir. Bu kampanyalardan birisi “Haydi Kızlar Okula” kız çocuklarının okullaşmasına destek kampanyasıdır. Kampanyanın (2003) öncelikli amacı kız çocuklarının ilköğretimde okullaşma oranı erkek çocukların oranı ile eşit duruma getirmektir (Tunç, 2009, s. 239). Türkiye 1985’te imzalanan “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)” gibi uluslararası sözleşmelerle eğitim konusunda politikalar geliştirmeyi, yasal düzenlemeler yapmayı ve bu yasaları uygulamaya geçirmeyi taahhüt etmiştir. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi, eşit fırsat açısından en önemli uluslararası insan hakları belgelerinden biridir. “Eğitim Hakkı” başlığını taşıyan 10. madde taraf devletlere, eğitimde erkeklerle eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alma yükümlülüğü getirmektedir (Demiray, 2013, s. 158). Türkiye’de uygulanan Kalkınma Planları içerisinde kadın eğitimine ayrılan alanlar sınırlıdır. Şöyle ki, (DPT) Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1963-1967) 1960 yılında kadın nüfusun yalnızca %24,82’si okuma-yazma biliyordu ve plan döneminde eğitimin her düzeyde erkeklerin gerisinde olan kadınlarla ilgili bu verilere rağmen herhangi bir eğitim politikası saptanmamıştır. İkinci Beş yıllık Kalkınma Planında da (1968-1972) ilköğretimin ilkokul çağındaki tüm nüfusu kapsayacağı vatandaşların temel eğitimi üstünde Devletçe sağlanan eğitim imkânlarından yararlanmasının fırsat eşitliğine göre düzenlenmesi ilkesi yer alıyordu. Planda kız erkek teknik öğretimin fonksiyonel eğitim veren bir nitelik kazanmamasından şikâyet edilerek bunların mesleğe hazırlayıcı ve çevreye yararlı çalışmalar yapan merkezler durumuna getirileceği belirtilmişti. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında ise (1973-1977), öğrenciler kız erkek ayrımı gözetilmeden ele alınmış ve sadece kadın eğitimine dönük ilke ve önlemler saptanmıştır. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında ise (1979-1983), ilköğretimde % 87,5 olan okullaşma oranında bölgeler ve kız-erkek öğrenciler arasında farklılıklar olduğu belirtilerek ilk kez bu planda kızlar aleyhine eşitlikten söz edilmiştir. Ancak bu saptamaya karşılık ilkeler ve politikalar kısmında kadın eğitimine dönük bir düzenlemeye gidilmemiştir (Karaman, 1994, s. 409, 410). 81 2007-2013 Dokuzuncu Kalkınma Planında ise, Avrupa Birliği mali takvimi dikkate alınarak 2007-2013 yıllarını kapsayacak şekilde 7 yıllık olarak belirlenmiştir. Bu kalkınma planında kadınların işgücüne ve istihdama katılımlarının artırılması amacıyla çocuk ve diğer bakım hizmetlerine erişimlerinin kolaylaştırılması tedbirlerine yer verilmiştir (Yumuş, 2011, s. 52, 53). Türkiye, eğitimde toplumsal cinsiyet duyarlılığının sağlanmasını öngören iki uluslararası belgeyi imzalamıştır. Bunlardan birisi Pekin +5 Kararları diğeri de “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması” sözleşmesidir. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması sözleşmesinin 10. maddesinin c bendinde eğitimin bütünleştirilerek güçlendirilmesi, farklı eğitim türlerinin de geliştirilmesi, okul öğretim programlarının ve özellikle de okul kitaplarının gözden geçirilmesi ve öğretim yöntem tekniklerinin yeniden oluşturulması amacı gerçekleştirilmesi için gerekliliği görülmektedir. Ancak, henüz öğretim programlarında veya öğrenme materyallerinde cinsiyet rollerinden arındırılmış çalışmalar gerçekleştirilmemiştir. Ders kitaplarında hala erkelere aktif kadınlara da pasif roller verilmektedir (Otaran vd., 2003, s. 27). Pekin Eylem Platformunda ülkeler 2000 yılından önce temel eğitime herkesin ulaşabilmesini, ilkokul çağındaki çocukların en az %80’ inin ilkokulu bitirmiş olmasını, 2005 yılından önce ise ilk ve orta öğrenimdeki cinsiyet farkının kapatılmasını taahhüt etmişlerdir. 2015 yılından önce tüm ülkelerde herkesin ilköğretimi tamamlamış olması öngörülmüştür. Türkiye zorunlu ilköğretimi 8 yıla çıkartarak eğitim konusunda önemli bir adım atmıştır (Hodoğlugil vd., 2014, s. 11). Türkiye’de yapılan araştırmalar hiçbir eğitim kurumunu bitirmemiş kadın oranının azaldığını ortaya koymakta ise de eğitim hizmetleri her iki cinse eşit olarak götürülememiştir. Özellikle kırsal yörelerde çocuğun okula gönderilmesinde anne babanın tercihlerini erkek çocuktan yana kullandığı görülmektedir. Dini inançlara uygun okul seçeneklerinin bulunmaması, ailelerin kalabalık olması, düşük gelir, erken evlilikler, kız çocuğunun aile içinde ikincil konumu kız çocuklarının ikinci annelik rolü gibi etkenler okula gitmeme oranını olumsuz etkilemektedir. Bunların yanı sıra Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, köy okullarının kapatılması, yakında okul bulunmaması, taşımalı ve yatılı eğitim sorunları, programların gündelik hayata dair beklentileri karşılayamaması da eklenmektedir (Tunç, 2009, s. 261). Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana temel eğitimin zorunlu olduğu ülkemizde 2011 verilerine göre, okuma-yazma bilmeyen kadın sayısı 2.617.566 buna karşın erkeklerin 82 sayısı 553.704’tür. Bu oranlar dikkate alındığında kadınların eğitim olanaklarından yeterince yararlanmadığı açıkça görülmektedir (Demiray, 2013, s. 158). Tabloda eğitimde cinsiyet eşitliği 2005-2015 projeksiyonu yer almaktadır. Tabloya göre ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin yanında Macaristan, Malta, Polonya gibi gelişmekte olan ülkeler 2000 yılında hem ilköğretimde hem de orta öğretimde cinsiyet eşitliğini sağlamış ancak Türkiye, Hindistan, Burkina gibi gelişmekte olan ülkeler 2015’de eşitliği sağlaması riskli ülkelerin arasındadır (Özpolat vd., 2009, s. 14, 15). Tablo 29. İlk ve ortaöğretimde cinsiyet eşitliği:2005-2015 projeksiyonu Umman Mısır, İran, Brunei, Fas,Senegal,Tunus Moritanya, Gambia, Nepal Lesotho, Suudi Arabistan Paraguay Küba, Sudan, Suriye Komor, Kongo, Gana, Uganda Cezayir, Benin, Cambodia, Çat, Lao,Togo Estonya, Kırgısiztan Sierra Leone Burundi, Macao, Nijer, Güney Afrika, Tayland Burkina Faso, Coted’Ivoire, Çibuti, Etyopya, Hindistan, Irak, Madakaskar, Mongolia, Mozambik, PapuaYeni Gine, Saint Lucia, TÜRKİYE 15 23 Bahreyn, Bangladeş, Çin, Kolombiya, KostaRika, Danimarka, İzlanda, İrlanda, Malezya, Mauritus, Meksika, Myanmar, Yeni Zelanda, Filipinler, Rusya Federasyonu, Sırbistan Karadağ, Surinam, İsveç, İsviçre, Trinidad Tobago, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere,Vanuatu, Zimbabwe 81 Avusturya, Bolivya, Jamaika, Kenya, Malawi, Portekiz, Samoa 12 Arnavutluk,Avustralya,Azerbaycan, Barbados, Belçika, Bulgaristan, CapeVerde, Kanada, Şili, Hırvatistan, Kıbrıs Rum Kesimi,Çek Cumhuriyeti, Ekvator,Fransa, Gürcistan,Almanya, Yunanistan, Guyana, Macaristan, Endonezya, İsrail, İtalya, Japonya, Ürdün, Kazakistan, Kuveyt,Kore Cumhuriyeti, Latvia, Letonya,Malta, Moldova,Hollanda,Norveç, Polonya, Romanya, Rwanda, Slovakya, Slovenya,Makedonya,A.B.D. 45 Belize, Botswana, Finlandiya ,Namibya, Nikaragua, Panama, Katar İspanya, Tanzanya, Venezuella 2015’de sağlanması riskli 14 sağlanabilir sağlanabilir sağlanması 2005’de 2015’de sağlanabilir sağlanabilir 45 128 Ülke sayısı 2015’de 2015’de İlk öğretim decinsiy eteşitliği 2005’de 2000’desağlandı 2000’desağlandı Ülke sayısı Ortaöğretimde cinsiyet eşitliği (Özpolat, vd., 2009, s. 14, 15). Dünyada da ülkemizde de kadının eğitilmesi toplumdaki yerinin daha belirginleşmesi ve yarının sağlıklı nesillerinin yetişmesi için önemlidir. 83 Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması,kadınların aile yaşamı, çalışma yaşamı ve politik yaşamda arka planda kalmalarına yol açan sosyo-kültürel faktörlerin aşılması, bilimsel bilgi ve bireysel girişimin yönlendirdiği bir yaşam biçiminin benimsenmesi ve bu anlayışa göre, eğitimi değişen koşullara uyarlayan yaşam boyu eğitim politikalarının üretilmesi için yeterli kaynak ayrılması Türkiye’nin ileriki yıllarda çağdaş ve demokratik ülkeler arasında yer alabilmesinin temel koşullarıdır (Özgen vd., 2014 , s. 1075). 84 BÖLÜM III SONUÇ VE ÖNERİLER Bu bölümde araştırmanın bulguları doğrultusunda elde edilen sonuçlar ve ilgili önerilere yer verilmiştir. 3.1. Sonuç Eğitim, kadın ya da erkek olsun ayrım gözetmeksizin insanların eşit olarak yararlanmaları gereken bir haktır. Ülkemizde eğitim alanında kadınlar için önemli bir dönem noktası olarak 1924 yılında çıkarılan “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu örnek verilebilir. Bu kanun ile eğitim tek bir çatı altında birleştirilmiş kız ve erkek öğrenciler eşit haklara kavuşmuşlardır. Türk Alfabesinin kabulünden (1928) sonraki okur yazarlık oranI %10 civarındadır. 2000 yılında ise toplam nüfusta okuma yazma bilmeyen sayısının 7.589.657 kişinin içerisinde kadınların 5.732.525, erkeklerin 1.857.132 kişinin okuma yazma bilmemektedir. Aradan geçen 65 yıllık süre içerisinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısının azalışa geçmesinin ötesinde bu süre de sabite yakın bir seyir izlemesi kadının ülkemizde eğitim düzeyindeki bulunduğu konumunu belirlemede yardımcı olmaktadır. Günümüz verileri de kadınların zamansal süreç içerisindeki toplam nüfustaki düşük okur yazarlık payını göstermektedir. Şöyle ki, 2013 yılında okuma yazma bilmeyenlerin payı %5,08 dir. Bu pay içerisinde erkekler %1,74 iken kadınlar %8,40’lık bir paya sahiptirler. Kadınların okuma yazmada yeterli paya sahip olamamasının pek çok nedeni bulunmaktadır. Bunların bazıları, kadınların geleneksel yapı içerisinde özellikle kırsal kesimlerde ailelerin bu bölgelerde kız çocuklarının ev işlerini yapan annesine yardım eden bireyler olarak görülmeleri nedeniyle okula gönderilmemeleri, ailelerin maddi olanaksızlıkları, okullara ulaşımlarda öğrencilerin çektikleri zorluklar ve bunların hem aileler hem de öğrenciler için yıpratıcı olması, kız çocuklarının birçoğunun mevsimlik işçi olarak görülmesi ve okul yerine bu işlerde çalıştırılması gibi pek çok neden kız öğrencilerin okullaşma oranlarının istenen seviyeye gelmesine engel oluşturmaktadır. Bu nedenlerin temelinde ise, toplumumuzda kadın erkek 85 eşitliğinin her kesimde kırsal ya da kentsel bölgelerde yani ülke genelinde eğitimin toplumun temel taşlarından biri olarak benimsenmediğinden ileri gelmektedir. Oysa gelişmiş ülkelere baktığımızda, gelişimin en önemli nedenlerinden birinin eğitimdeki kadın erkek eşitliğinden sağlanmasının olduğu görülmektedir. Eğitimin her aşamasında kız ve erkek öğrencilerin durumunu incelediğinde örneğin, 2012 ve 2013 eğitim öğretim yılında ilkokullardaki toplam öğrenci sayısı 5.593.910’dur. Bu sayının içerisinde erkek öğrencilerin 2.862.730 iken kız öğrencilerin 2.731.180 olduğu görülmektedir. Son yıllarda ilköğretimde kız ve erkek öğrencilerdeki sayısal değerlerdeki yakınlık sevindirici olmakla birlikte ortaöğretime geçiş oranı son yıllarda düzensiz bir seyir izlemektir ancak erkek ve kız öğrencilerin ortaöğretime geçiş oranları arasındaki fark kapanmaya başlamış ve bu fark 2012-2013 eğitim-öğretim yılında % 2,2’ye düşmüştür. Ortaöğretim kademesinin zorunlu eğitime dâhil edilmesi ile birlikte ortaöğretime geçişi hızlandırarak ilgili oranın 2012-2013 yılı itibarıyla % 90,1’e ulaşması sağlanmıştır. Eğitimin temel kademelerinde sağlanan bu gelişmelere paralel olarak yükseköğretim kademesinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır 2012-2013 öğretim yılı verilerine baktığımızda 2012-2013 yılı itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 4.936.591 öğrencinin %45,8’ini (1.973.303) kadınlar oluşturmaktadır. Lisansüstü düzeyde yüksek lisans ve doktora programlarına devam eden öğrencilerin ise %41,1’ini kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların son yıllardaki okullaşma oranlarındaki artışları sevindiricidir. Ancak bu oranları genel ülke okur yazarlığı içerisinde değerlendirildiğinde istenilen sayılarda olunmadığı görülmektedir. Ülkemiz koşullarında kadınların işgücüne katılımlarında eğitimin teşvik edici bir gücü bulunmaktadır. Türkiye’de eğitimli kadınların işgücü oranlarının erkeklere yakın olduğu görülmektedir. Temmuz 2014 verilerine göre istihdamda okur yazar olmayan kadınların oranı %16,2 iken erkeklerde bu oran %30,1 dir. Bu durum üniversite mezunları açısından değerlendirildiğinde de kadınların oranının %58,3 iken erkeklerde bu payın %77,3 olduğu görülmektedir. Kadınların istihdama katılımlarında bekar ya da boşanmış olmaları yani medeni durumları da işgücü içindeki konumlarında etkili olmaktadır. Bekar yada boşanmış kadınlar, evli kadınlara göre işgücüne katılımda daha yüksek bir paya sahiptirler. Evli kadınların öncelikli görevlerinin ev işleri, çocuk bakımı olduğu düşüncesi kadının özgürce karar vererek çalışma koşullarına uyum sağlamasını zorlaştırmaktadır. Böylelikle kadınlar evli olduklarında eşlerinin çalışmalarına izin vermemesinden dolayı işlerinden ayrılmak zorunda kaldıkları yapılan araştırmalar sonucunda gözlenen bir gerçektir. 86 1950’lerden sonra başlayan iç göçlerle kadınlar köylerde ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta iken özellikle de sanayi kentlerinde ev dışında ücreti çalışmaya yönlendirilmiştir. Ancak, 2001 krizi sonrasında istihdamdaki artış %20’lere gerilemiştir. Bu gerileme de en önemli etkenlerden biri kadınların tarım sektöründe en fazla istihdama sahip olmalarıdır. Tarım sektöründe işsiz kalan kadınlar kentlerdeki nitelikli işlerde çalışamamış ve işgücü piyasasının dışında kalmışlardır. Zaman içerisinde kadınların çalışma koşulları ve işgücü piyasasındaki bu ve benzeri dalgalanmalar kadınların işgücü içerisindeki payında istikrarlı bir artışa engel oluşturmuştur. Kadınların istihdamdaki sektörel dağılımında 2012 yılı verilerinde hizmetler sektöründe %45,8’lik bir orana sahip iken bu oranı %39,3 ile tarım ve %14,9 ile de sanayi sektörü izlemektedir. Kadınların son yıllarda hizmetler sektöründe daha fazla bir paya sahip olduğu gözlenmektedir. 2014 yılı verilerine göre, kadınların istihdamda bölgesel katılım sonucuna bakıldığında da en az kadın istihdamının Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olduğu görülmektedir. Bu bölgelerdeki işgücünün yapısının daha çok kadınların ev içi eksenli çalışmalarına yönelik olması ve kayıt dışı niteliksiz işlerde çalıştırılmalarından kaynaklandığı söylenebilir. Kadınların kır yada kent ayrımı içerisinde istihdama katılımlarının yaşa göre incelediğinde ise kentsel alanlarda kadınların işgücüne katılım oranlarının 20-24 yaş aralığında maksimum düzeye çıktığı ancak bunu izleyen yaşlarda azalma eğilimini gösterirken, kırsal alanlarda ise kadınların işgücüne katılım oranlarının hemen hemen tüm yaş grupları içerisinde %40 ve %50’lerde olduğu gözlenmektedir. Kadınların kentlerde eğitimde geçirdikleri sürenin fazlalığı ya da erken emeklilik olgusunun etkisi olduğunu göstermekle birlikte kırsal kesimde kadınların erken yaşlardan itibaren tarımsal faaliyetler içerisinde bulunması ve eğitim süreci içerisinde fazla yer almadıkları sonucu çıkartılabilir. Kadınların kent yada kırsal alandaki işgücü piyasasındaki payında 2013 TÜİK verilerine göre, kayıt dışılık oranı kadınlarda %51,6 iken bu oran erkeklerde %30,4 tür. Kadınlarda bu oranın yüksek olmasının nedeni ise kadınların çoğunlukla kayıt dışı çalışması ve çalıştıkları işlerin genellikle tekstil, konfeksiyon gibi emeğe dayalı işler olmasından kaynaklanmaktadır. Kadınların gerek eğitim gerekse istihdam içerisindeki ülke genelindeki oransal dağılımlarındaki azlık siyasal alanda da kendini göstermektedir. 1934 yılında kadınların elde ettiği seçme ve seçilme hakkından günümüze kadar siyasette kadınların azınlık bir grupla sınırlı kaldığını görmekteyiz. 1935 yılındaki seçimlerde 18 kadın milletvekili ile 87 başlanılan siyasi hayatta ülke genellemesi içinde günümüz şartlarında da kadınların erkeklere göre azlığı dikkat çekicidir. 2011 yılındaki seçimlerde mecliste 550 koltuktan78’inin kadın olması siyasetin ülkemizde erkek egemen bir yapıya sahip olduğunun bir göstergesidir. Yerel yönetimlerde 1989 yılında Belediye Başkanı oranı kadınlarda %0,2 iken 2014 yılında bu oranın %2,86 olduğu görülmektedir. Kadınların 2014 Nisan ayı verilerine göre 26 kabine sayısına sahip Bakanlar Kurulu’nda sadece 1 kadın bakan bulunmaktadır. Yine 2014 yılındaki verilere göre, 26 Bakanlıktan sadece 1 Bakanlıkta kadın müsteşarımız görevlidir ve bu Bakanlıkta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’dır. 1934 yılından 2014 yılına kadar sadece iki kadın vali göreve başlamıştır. Yargı organlarında da görevli kadınların azlığı dikkat çekicidir. 2014 yılı itibariyle sadece Danıştay makamında bir kadın başkan görevdedir. Siyasi Partilerde de kadınların temsili genel ortalamanın altında yer almaktadır. Ülkemizde kadınların pek çok ülkeden önce elde ettiği seçme ve seçilme hakkını günümüzde istenen düzeyde etkin bir şekilde kullanamadıkları sayısal verilerden de anlaşılmaktadır. Erkek egemen bir toplum yapısı içinde yetişen kadınlarımızın karar vermelerinde erkeklerin de etkisinin olduğu bilinmektedir. 3.2. Öneriler - Kız çocuklarının eğitimi toplumsal geleceğin önemli unsurlarından biridir. Kadının toplumsal yaşamda cinsiyet ayrımcılığı ile karşı karşıya kalmadan yaşaması ve kendini ifade edebilmesi isteniyorsa öncelikle kız çocuklarının eğitimine önem verilmeli, -Çocuk sahibi olan kadınların orta öğretime, yüksek öğretim ve dengi eğitim kademelerine devam etmeleri durumunda hem eğitim ücretlerinden muaf tutulmaları, hem de maddi yardım almaları sağlanmalı, -Kız öğrencilerin ağırlıklı olarak sosyal alanlarda seçtikleri meslek liselerinde erkeklere yönelik teknolojik ve mühendislik ağırlıklı liselerde okutulan bazı derslerin ilgi çekecek projelerle kız öğrencilerin tercih ettikleri liselerde de okutulmalı, böylelikle kız öğrencilerin erkeklerin ağırlıklı olduğu bölümlerden eşit faydalanması sağlanmalı, - Okul çağı dışındaki kızların ve kadınların toplumsal yaşamın eşit bir bireyi olabilmeleri için özellikle yaygın eğitim ve mesleki eğitime önem verilmesi, kırsal kesimde ya da kentte iş gücüne katılmayan kadınların sektörel gelişmeler de dikkate alınarak iş bölümüne katılmalarını sağlayabilecek mesleki yaygın eğitime katılmalarını sağlayıcı stratejiler geliştirilmeli, bu kapsamda 88 bölgesel sektörel gelişim, kadınların çalışabilecekleri öncelikli alanlar açısından araştırmalara dayalı stratejiler izlenmeli ve uygun mesleki eğitim programları uygulanmalı, - Kısa vadede alınması gereken acil önlemlerin başında gerek kırsal kesimde gerekse kentte kız çocuklarının genel eğitimine özel önem verilmesi olmalıdır. Bunun için tüm toplum kesimlerinin desteği alınmalı, medya etkin bir şekilde rol almalı, kamu spotları hazırlanmalı, bilinçlendirme etkinliklerine önem verilmeli, - İşgücü piyasası içinde yer alan ve eğitim düzeyi düşük olduğu için pek çok olumsuzluk yaşayan kadınlara yönelik ise “yaşam boyu eğitim” yaklaşımı kapsamında gerek kişisel gelişim, gerekse iş başı eğitim uygulamaları ile niteliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yukarıda da belirtildiği gibi ihtiyaç analizine dayalı olarak işgücü piyasasının beklentileri ile örtüşen programlara ağırlık verilmeli, - İŞKUR’un uyguladığı işgücü yetiştirme programları kapsamında kadın işgücünün yetiştirilmesi önceliğinden vazgeçilmeden sürdürülmesi gerekmektedir. Bu kapsamda kadına yönelik girişimcilik eğitimlerine özel önem verilmeli ve kendi işini kurmalarına teşvikler artırılarak devam ettirilmeli, - Kayıt dışı çalışan kadınların sosyal korumaya kavuşması için, kadınların esas olarak küçük işletmelerde çalıştıklarından hareketle bu işletmelerin kayıt altına alınması teşvik edilmeli, -Kadınların tarım işçisi olarak en korumasız biçimlerde çalıştıkları tarım sektöründe Tarım İş Yasası çıkartılmalı, yasa mutlaka gezici tarım işçilerinin yaşadıkları bölgelerden çalışacakları bölgelere nakilleri sırasında yolculukların trafik kazalarını önleyecek güvenlik önlemleri altında yapılmasını düzenlemeli, - Kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşlarında eşitliği sağlamak ve her türlü ayrımcılıkla mücadele etmek için ”Kadın-Erkek Eşitliği Büroları” kurulmalıdır. Büroların işleyiş kuralları bir yönetmelikle belirlenmeli, -Kamu kurumlarının üst düzey yöneticiliklerinde görevli kadınların erkeklerle eşit yer almasını sağlayacak önlemlerin geliştirilmelidir. 89 90 KAYNAKLAR Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (2014, Haziran). Türkiye’de Kadın. 08 Haziran 2014 tarihinde http://www.kadininstatusu.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin sayfasından erişilmiştir. Akyüz, Y. (1999).Osmanlı Son Döneminde Kızların Eğitimi ve Öğretmen Faika Ünlüer’in Yetişmesi ve Meslek Hayatı. 30 Ocak 2015 tarihinde http://dhgm.meb.gov.tr/ yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/143/1.htm sayfasından erişilmiştir. Akyüz, Y. (2011). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Kadın Eğitimi. 09 Ocak 2015 tarihinde http://www.comu.edu.tr/yayinlar/toplumsal_ gelismede_turk_ve_japon_kadininin_egtimi_2011.pdf sayfasından erişilmiştir. Altındal, A. (2004). Türkiye’de Kadın. (8. basım). İstanbul: Alfa Yayıncılık. Altındal, Y. (2009). Erkeksi Siyasetin ‘Erk’siz Dublörleri. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 12(21). 351-367. Anahtar Dergisi (2014). Kadın İstihdamının Artırılması ve Kadınların İşgücüne Katılımlarının Belirleyicileri. 31 Ocak 2015 tarihinde https://anahtar.sanayi.gov.tr/ tr/news/kadin-istihdaminin-artirilmasi-ve-kadinlarin-isgucune-katilimlarininbelirleyicileri/1880 sayfasından erişilmiştir. Ateş, N . Y. (2009). Yeni Harflerle Kadın Yolu Türk Kadın Yolu (1925-1927). Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 20.Yıl Özel Yayını Atıcı, E., Erer, S.(2009).Türk Kadınlarının Tıp Eğitimine Başlama Süreci ve İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesinden Mezun Olan İlk Kadın Hekimler. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi.35(2). 107-111. Atik, H. (2000). Bilgi Ekonomileri ve Türkiye’de Kadın İşgücünün İstihdam Yapısı (19831995). Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. (9). 23-35. 91 Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü (2012).Bir Bakışta Eğitim. 02 Nisan 2014tarihindehttp://abdigm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2013_06/18050933_bir_ba kista.pdf sayfasından erişilmiştir. Aydın, E. (2008). Formel ve Enformel Kadın Çalışanların İstihdam Edilme Biçimlerinin İş Doyum Düzeyleri Üzerindeki Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı İnsan Kaynakları Yönetim Bilimi, Ankara. Aydıngör, F. (2006). Tanzimat Döneminde (1839-1876) Kadın Yaşamındaki Modernleşme.24 Ağustos 2012 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/tl9/tanzimatdoneminde-1839-1876-kadin-yasamindaki-modernlesme-modernization-on-womenlife-in-ottoman-reformation-period-1839-1876 sayfasından erişilmiştir. Berber, M., Eser, B. Y. (2008). Türkiye’de Kadın İstihdamı: Ülke ve Sektörel Bölge Düzeyinde Sektörel Analiz.“İş, Güç” Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 1(2). 1-16. Beşpınar Karaoğlu, L. Zeynep. (2012). 2000’ler Türkiye’sinde GAP Bölgesinde Kadın Projeleri ve Kadının Güçlenmesi Valilikler, Belediyeler ve ÇATOM İstihdam Proje Örnekleri. Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı Genel Sosyoloji ve Metodoloji Programı, Bianet, (2013, Ocak). Kadın İstihdamı da İşsizlik de Arttı. 19 Nisan 2014 tarihinde http://bianet.org/bianet/toplum/143228-kadin-istihdami-da-issizlik-de-artti sayfasından erişilmiştir. Biricikoğlu, H. (2006). Türk Modernleşmesinde Kadın. 31 Ağustos 2012 tarihinde http: //cws.emu.edu.tr/en/conferences/2nd_int/pdf/Hale%20Biricikoglu.pdf sayfasından erişilmiştir. Bozatay, Ş. A., Kutlu, S.Z. (2014). Siyasette Kadın Temsili Açısından 30 Mart Yerel Seçimi Sonuçlarının Çanakkale İli Örneğinde Değerlendirilmesi. 05 Şubat 2015 tarihinde http://canakkalearastirmalari.comu.edu.tr/images/form/dosya/dosya_883472.pdf sayfasından erişilmiştir. Can N., Özer M. (2012, Aralık).Türkiye’de İşgücü Analizi. 27 Ocak 2015 tarihinde http://seal.atilim.edu.tr/turkiyede-isgucu-piyasasi sayfasından erişilmiştir. Çağlar, N. (2011). Kadının Siyasal Yaşama Katılımı ve Kota Uygulamaları. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 3(4). 56-79. 92 Çakır, S. (2005). Eşitsizliğin Parlamentodaki Tezahürü: Türkiye’de Parlamentoda Kadın. Eğitim Bilim Toplum Dergisi, 3(10). 40-49. Çakır, Ö. (2008). Türkiye’de Kadının Çalışma Yaşamından Dışlanması. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. (31). 25-47. Çakmak, B. (2011). Tanzimattan Cumhuriyet’e Uzanan Çizgide Osmanlıda Kadın Hareketleri, Dönemin Tiyatrosunda Kadının Temsili ve Kadın Sorunu. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölüm Dergisi.(12).44-79. Çiftçi, M. (2010). AB-15 Ülkelerinde Kadın Emeğinin Gelir Elastikiyeti ve Türkiye: Değerlendirmeler Ekonometrik Uygulamalar. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 7(1). 1350-1365. Çivrilli, N. (2005). İnkılapların Türk Kadını Üzerindeki Etkisi (1919–1937). 13 Ağustos 2012 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/pci/inkilaplarin-turk-kadini-uzerindekietkisi-1919-1937-revolutions-impact-of-the-turkish-women-1919-1937 sayfasından erişilmiştir. Dağ Medya (2015). Türkiye’de 1992-2013 Yılları Arasında Kadın İstihdamı Geriledi. 31 Ocak 2015 tarihindehttp://www.dagmedya.net/2014/12/29/turkiyede-1992-2013- yillari-arasinda-kadin-istihdami-geriledi/ sayfasından erişilmiştir. Davaslıgil, V. (2011). Kırsal Kalkınmada Kadın İşgücünün Rolü ve Kadın İşgücünü Etkileyen Faktörler. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale. Dedeoğlu, S. (2009). Eşitlik mi? Ayrımcılık mı? Türkiye’de Sosyal Devlet, Cinsiyet Eşitliği Politikaları ve Kadın İstihdamı. Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 2(21). 41-54. Demiray, E. (2013). Uzaktan Eğitim ve Kadın Eğitiminde Uzaktan Eğitimin Önemi. Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi (Journal of Research in Education and Teaching), 2(2). 155-168. Deniz, Ş. (2007). Kadın Parlamenterlerin Bakış Açısıyla Türkiye’de Kadınların Siyasal Hayattaki Temsili. Balıkesir Üniversitesi Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Akademik Fener Dergisi, (7). 2-16. Erdem, Y. T., Yiğit, H. (2010), Bacıyan-ı Rumdan günümüze Türk Kadınının iktisadi hayattaki yeri.İstanbul:İstanbul Ticaret Odası . 93 Ereş, F. (2006). Türkiye’de Kadının Statüsü ve Yansımaları. Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, (19). 40-52. Ergüder, B. (2006). Türkiye’de Kadın Emeğinin Değişen Yapısı: Enformel Kesimde Kadın Emeği ve Kadın Emeğine Talep,Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalı, 2006. 2501030688. Eroğlu, K. (2004). Kadın Kuruluşları İçinde Üniversite Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezlerinin Yeri ve Önemi. C.Ü. Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi,.8(2). 23-31. Erzen, M. Ü. (2011). Kadın gözüyle kadın siyasetçiler. İstanbul: Derin Yayınları. Gökçimen, S. (2008). Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi. Yasama Dergisi. (10). 5-59. Göksel, B. (1993). Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları/906. Atatürk Dizisi/ 27. Güneş, G. (2010). Türk Kadınının Muhtarlık ve Köy İhtiyar Heyetlerine Seçme ve Seçilme Hakkını Kazanması ve Türkiye’nin İlk Kadın Muhtarı Gül Esin (Hanım). Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırma Dergisi,I X/20-21.171-190. Gökşen, F.,Yükseker D., Alnıaçık, Ayşe, Zengizobuz, Ü. (2011, Aralık ). Kız Teknik ve Meslek Liseleri Kapsamlı Değerlendirme Notu. 12 Şubat 2015 tarihinde http://spm.ku.edu.tr/wp-content/uploads/2011/12/KOC-SPM_KTML_Kapsaml%C4 %B1-De%C4%9Ferlendirme-Notu.pdf sayfasından erişilmiştir. Güven, İ. (2001). Tanzimat’tan Cumhuriyete Kadın Eğitimi Düşüncesinin Gelişimi (Osmanlı Düşünürlerinin Kadın Eğitimine Bakışları). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 34(1). 61-70. Hacettepe Üniversitesi (2014). Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Toplum İçin Bilgilendirme Dizisi-10, 8 Eylül Dünya Okuryazarlık Günü. 09 Ocak 2015 tarihinde http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/duyurular/toplum%20 icin/OkumaYazmaGunu.pdf sayfasından erişilmiştir. Hodoğlugil, N. N. Ş. (2014). Cinsiyet Eşitliği, Barış ve Gelişme Yolunda Pekin +5 Sonuçları ve Türkiye’de Durum.16 Ekim 2014 tarihinde http://www.huksam. hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/cinsiyet_esitligi.pdf sayfasından erişilmiştir. 94 İçli, T. G.. (1998). Cumhuriyet Döneminde Kadının Sosyal Konumu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi,15(Özel Sayı). 93-103. İpekyolu Kalkınma Ajansı. (2014). İstihdam raporu. 16 Ekim 2014 tarihinde http://www.ika.org.tr/upload/yayinlar/TRC1-Istihdam-Raporu-311229.pdf sayfasından erişilmiştir. Kadın Hareketi Derneği. Türk Tarihindeki Başarılı Kadınlar ve Günümüzde Türk Kadını. 20 Mart 2015 tarihinde (2015). http://www.kadinhareketidernegi.org.tr/icerik.php? sayfa=13 sayfasından erişilmiştir. Kadın Koordinasyon Merkezi (2015). Türkiye’de Kadın Hakları Kronolojisi. 27 Mart 2015 tarihinde http://sites.ibb.gov.tr/ibbkkm.org/kadina-dair/turkiyede-kadin-haklari- kronolojisi/ sayfasından erişilmiştir. Kadın ve Demokrasi Derneği (2014). Kadın Belediye Balkanlarını ve Kadın Belediye Meclis Üyelerini Tebrik Ediyoruz. 02 Ocak 2015 tarihinde http://kadem.org.tr/kadinbelediye-baskanlarini-ve-kadin-belediye-meclis-uyelerini-tebrik-ediyoruz/ sayfasından erişilmiştir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (2008). Politika Dökümanı Yetki ve Karar Alma Sürecinde Kadın. 04 Kasım 2014 tarihinde http://yenikadininstatusu.aile.gov.tr/ data/542a8e0b369dc31550b3ac30/kararalma.pdf sayfasından erişilmiştir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. (2012). Türkiye’de Kadının Durumu.10 Eylül 2014 tarihinde http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/2012/ trde_kadinin_durumu_2012_ekim.pdf sayfasından erişilmiştir. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü (2014, Haziran). Türkiye’de Kadın. 23 Ocak 2015 tarihinde http://kadininstatusu.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin sayfasından erişilmiştir. Kadın Adayları Destekleme Derneği (2014). Ka-.Der’in “Temsilde Kadın Erkek Eşitliği” Karnesinde Türkiye 7.Kez Sınıfta Kaldı. 02 Şubat 2015 tarihinde http://cms2.kader.org.tr/images/file/KADER-8MARTKARNE.pdf sayfasından erişilmiştir. Kale, N. (1996). Kadın-Erkek Eşitliği Sorunsalı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 29(1). 63-71. Kaplan, L. (1988). Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını (1908-1960). Ankara : Yükseköğretim Kurulu Matbaası. 95 Karabıyık, İ. (2012). Türkiye’de Çalışma Hayatında Kadın İstihdamı. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 32(1). 231-260. Karaman, Y. (1994). Planlı Dönemde Kadın Eğitimi Politikamız. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 27 (1). 401-427. Karataş, A. (2006). Türkiye’de Kadın İşgücünün Durumu: Denizli Tekstil Sektöründe Kadın İşgücü Örneği. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı,Yüksek Lisans Tezi, Muğla. Kayadibi, F. (2003). Kadın Eğitiminin Önemi ve Kalkınmadaki Rolü. Sosyoloji Konferanssları Dergisi , (28). 19-31. Kocacık F. Gökkaya, V. B. (2005). Türkiye’de Çalışan Kadınlar ve Sorunları. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 6(1). 195-219. Koçer, D. N. (2009). Demokratik Parti Döneminde Kadın 1950-1960 Arası Kadın Dergilerinde Kadın İmajı. Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Anabilim Dalı Genel Gazetecilik Anabilim Dalı, İstanbul. Konan, B. (2011). Türk Kadınının Siyasi Hakları Kazanma Süreci. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 60 (1). 157-174. Korkmaz, M., Dilbaz Alacahan, N., Tuna Cesim D., Yücel, A. S., Aras, G. (2013). Türkiye’de Kadın İstihdamının Amerika Birleşik Devletlerindeki Kadın İstihdamı ile Karşılaştırılması. 21 Haziran 2014 tarihinde http://www.turkishstudies. net/Makaleler/1450213728_109KorkmazMurat-vd-1845-1863.pdf sayfasından erişilmiştir. Korkmaz, A., Korkut, G. (2012). Türkiye’de Kadının İşgücüne Katılımının Belirleyicileri, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 17 (2). 41-65. Kurnaz, I. (2007). İstihdam Edilebilirliğin Önemi Açısından Eğitim-İstihdam İlişkisi ve Ankara Bölge İmalat Sanayi Uygulaması. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, Ankara. Makal, A. (2001). Türkiye’de 1950-1965 Döneminde Ücretli Kadın Emeğinin İlişkin Gelişmeler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 31. 118-155. 96 Makal, A. (2010). Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde Kadın Emeği. Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, (2). 13-39. Makal, G. (2012). Tarihi Süreç İçerisinde Türk Toplumunda ve Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi. 27 Mart 2015 tarihinde http://www.jasstudies.com/Makaleler/2239912_ g%C3%BCnd%C3%BCzahmet_129-148_5-5_T.pdf sayfasından erişilmiştir. Merter, F. (2007). Kızların Okullaşması Açısından Bazı Avrupa Birliği Topluluğu Üyesi Ülkelerinin Karşılaştırılması. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, (16). 221-244. Moralı, N. (2014). Cumhuriyet Döneminde Kadınların Eğitimi ve Eğitimli Kadınlar. 03 Kasım 2014 tarihinde http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache: BgeaY8Sq2ssJ:www.estob.org.tr/kurultay_metin_dosyalari/kurultay_metin_dosyalar i/prf_dr_nilgun_morali_sunumu2.ppt+&cd=23&hl=tr&ct=clnk&gl=tr sayfasından erişilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı (2013). Millî Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2013/’14. 02 Ocak 2015 tarihinde http://sgb.meb.gov.tr/istatistik/meb_istatistikleri_orgun_egitim_2013_ 2014.pdf sayfasından erişilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı (2012, Haziran). İlköğretimden Ortaöğretime Ortaöğretimden Yükseköğretime Geçiş Analizi. 11 Şubat 2015 tarihinde http://www.meb.gov.tr/ duyurular/duyurular2012/90/9584_mebgecis_2012_7_5_13_19_1.pdf sayfasından erişilmiştir. Negiz,N., Üçer, N. (2012). Yerel Siyasette Seçilemeyen Kadın: 2004-2009 Mart Seçimleri Düzleminde Analitik Bir İnceleme. 02 Şubat 2015 tarihinde http://www.todaie.edu.tr/ resimler/ekler/5229e28e5a15ba8_ek.pdf?dergi=%C7a%F0da%FE%20Yerel%20Y% F6netimler%20Dergisi sayfasından erişilmiştir. Okay, A. (2011, 28-29 Nisan). Türkiye’de Bölgesel Gelişmişlik Farklılıklarının Kadın İstihdamı Üzerindeki Etkisi. İzmir University Faculty of Economics and Administrative Sciences, İnternational Symposium sunuldu, İzmir. Otaran, N., Sayın, A., Güven, F., Güryanak, İ., Atakul, S. (2003). Eğitimin Toplumsal Cinsiyet Açısından İncelenmesi, Türkiye 2003. 11 Haziran 2014 tarihinde http://www.unicef.org/turkey/pdf/_ge21.pdf sayfasından erişilmiştir. 97 Önder, N. (2013). Türkiye’de Kadın İşgücünün Görünümü. Çalışma Dünyası Dergisi, (ÇSGB-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı), 1(1). 35-61. Önsoy, R. (1991). Cumhuriyetten Bugüne İlk ve Ortaöğretimimiz ve Bazı Meseleleri, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (6). 1-23. Özcan, F. (2102, Ekim). Türkiye'de Kadın İstihdamı.18 Temmuz 2014 tarihinde http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:Ch6p5UjYLwMJ:www.sde. org.tr/tr/haberler/1998/turkiyede-kadin-istihdami.aspx+&cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl= tr sayfasından erişilmiştir. Özçatal, E. Ö. (2011). Ataerkillik, Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Çalışma Yaşamına Katılımı. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1(1). 35-61. Özdemir, G. (2009). Türk Kadınının Toplumsal Konumunun Gelişim Süreci. Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, No: 03. 5-19. Özdemir, Z. ,Yalman İ.N., Bayrakdar, S. (2011).Kadın İstihdamı ve Ekonomik Kalkınma: Geçiş Ekonomileri Örneği. 27 Şubat 2015 tarihinde http://webcache.googleuser content.com/search?q=cache:LgO6KB0tPloJ:www.eecon.info/papers/476.pdf+&cd= 1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr sayfasından erişilmiştir. Özer, M., Biçerli, K. (2003). Türkiye’de Kadın İşgücünün Panel Veri Analizi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(1). 55-85. Özgen, Ö., Ufuk, H. (2014).Kırsal Kesimde Kadın Eğitimi. 12 Ekim 2014 tarihinde http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/6121d1f782d29b6_ek.pdf?tipi sayfasından erişilmiştir. Özkan, G. S., Özkan, B. (2010). Kadın Çalışanlara Yönelik Ücret Ayrımcılığı ve Kadın Ücretlerinin Belirleyicilerine Yönelik Bir Araştırma. Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 1(24). 91-103. Özpolat, A., Yıldırım, M. (Haziran, 2009). Gelişmekte Olan Ülkelerde Kadın Eğitimi ve Büyüme İlişkisi. 22 Haziran 2014 tarihindehttp://www.econanadolu.org/en/ files.php?force&file=2009/pdf/Ozpolat_Yildirim_econanadolu2009.pdf sayfasından erişilmiştir. Öztürk, Z. A. (2012). Uluslararası Siyasette ve Karar Alma Mekanizmalarında Kadın. Ege Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Dergisi, 3(1). 85-106. 98 Peker, E., Kubar Y. (2012). Türkiye’de Kırsal Kesimde Kadın İstihdamına Genel Bir Bakış. Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, 14(2). 173-188. Polat, S. (Editör). (2013). Ortaöğretim İzleme ve Değerlendirme. 01 Şubat 2015 tarihinde http://ogm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2014_02/14013735_ortaretimrapor2013.pdf sayfasından erişilmiştir. Sağ, V. (2001).Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Kadını ve Atatürk. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1). 9-15. Sallan, S. (1993). 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Türk Kadınının Konumu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 36(1,2). 159-168. Sosyal İş Sendikası (2010, Mart). 8 Mart’ın 100.Yıldönümünde Türkiye’de ve Dünyada Kadın Emeği ve İstihdamı Raporu. 31 Ocak 2015 tarihinde http://www.sosyalis.org.tr/yayinlar/kadin_emegi_ve_istihdami.pdf sayfasından erişilmiştir. Suğur, S., Demiray, E., Eşkinat R., Ağaoğlu, E. (2012). Toplumsal Yaşamda Kadın. (6.Baskı). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Şahin, C., Şahin M. (2013). Osmanlı Son Dönemi ile Milli Mücadele Yıllarında Türk Kadınının Sosyal, Siyasal ve Askeri Faaliyetleri. Nevşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,2(2). 53-72. Şahinli, M. A., Şahbaz, N. (2013). Tarımda Kadın İstihdamı: Sosyal Güvenlik Kurumuna Kayıtlılık Durumu. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,15 (25). 85-103. Taşpınar, M. (2014). Kadın İşgücünün Mesleki Eğitimi.12 Ekim 2014 tarihinde http://kizlarinegitimi.meb.gov.tr/files/img/mesleki_egitim_kadin.pdf sayfasından erişilmiştir. Terkan, B. (2010). Siyasi Partilerin Kadına İlişkin Söylem ve Politikaları (AKP ve CHP Örneği). Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, 6(2). 115-136. Toksöz, G. (2011). Kalkınmada Kadın Emeği, Varlık Yayınları, İstanbul. Topgül, S. (2012). Sosyal Sigortalar Genel Sağlık Sigortası Kanunun’nda Kadının Durumu. Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19(2). 301-319. Toprak, Z. (1994). Türkiye’de Siyaset ve Kadın: Kadınlar Halk Fırkası’ndan (Arsı Ulusal Kadınlar Birliği Kongresine (1923-1935). Kadın Araştırmaları Dergisi,(2). 5-12. 99 Tor, H. (2012). Kağızman’da Yaşayan Kadınların Durumlarının Eğitim ve İstihdam Gibi Bazı Göstergeler Açısından İncelenmesi. Geçmişten Geleceğe Her Yönüyle KAĞIZMAN Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 555, Ankara, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi. Tunç Aynur, İ.(2009). Kız Çocuklarının Okula Gitmeme Nedenleri Van İli Örneği. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,6(1). 237-269. Türk Eğitim Atlası (2013).Türkiye Eğitim Atlası 2012-2013. 16 Şubat 2015 tarihinde http://portal.ted.org.tr/genel/yayinlar/ted_egitim_atlasi.pdf sayfasından erişilmiştir. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (2008, Temmuz). Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri. 22 Temmuz 2014 tarihinde http://www.tusiad.org:7979/FileArchive/KADINRAPOR.pdf sayfasından erişilmiştir. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (2000, Aralık). Kadın Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset. 22 Temmuz 2014 tarihinde http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/kadin2000.pdf sayfasından erişilmiştir.. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı. (2013, Kasım).Genel Değerlendirme Temmuz 2013. 17 Şubat 2014 tarihinde http://www.tepav.org.tr/upload/files/ haber/1385037848-6.Istihdam_Izleme_Bulteni_10_2013.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (2014) .Kadınlar İstihdam Artışında Erkekleri Geride Bıraktı .27 Ocak 2015 tarihinde http://www.tepav.org.tr/tr/haberler/ s/3739 sayfasından erişilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu. (2012). İstatistiklerle Kadın, 2012. 10 Kasım 2014 tarihinde http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=11&KITAP_ID=238 sayfasından erişilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu. (2013). Toplumsal Cinsiyet İstatistikleri.10 Kasım 2014 tarihinde http://kasaum.ankara.edu.tr/files/2013/02/Toplumsal-Cinsiyet-%C4%B0statistikleri2013-TU%C4%B0K.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu. (2014, Mart). İstatistiklerle Kadın, 2013. 10 Ağustos 2014 tarihinde http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16056 sayfasından erişilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Hane halkı İşgücü İstatistikleri, Ağustos 2014. 27 Ocak 2015 tarihinde http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16013 sayfasından erişilmiştir. 100 Türkiye İstatistik Kurumu. (2012). İstatistiklerle Kadın 2012. 27 Ocak 2015 tarihinde http://kasaum.ankara.edu.tr/files/2013/02/%C4%B0statistiklerle-kad%C4%B1n2012.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2013, Ekim). Tisk İşgücü Piyasa Bülteni.10 Mayıs 2014 tarihinde http://www.tisk.org.tr/upload_duyuru_ek/2013/1210 2013114208tiskisgucupiyasasihaberbulteni-ekim2013-sayi25.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2014, Nisan). Tisk İşgücü Piyasa Bülteni. 20 Mart 2015 tarihinde http://www.tisk.org.tr/upload_duyuru_ek/2014/16042014140624- isgucupiyasasibulteni-nisan2014.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2014, Ekim). Tisk İşgücü Piyasa Bülteni. 24 Ocak 2015 tarihinde http://www.tisk.org.tr/upload_duyuru_ek/2014/16102014111609- tiskisgucupiyasasihaberbulteni-ekim2014sayi30.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği (2011, Aralık). Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı Tanınmasının 77.Yıl Dönümü.18 Eylül 2013 tarihinde http://www. tukd.org.tr/haber74.asp sayfasından erişilmiştir. Ulutaş, Ç.Ü. (2009). Yoksulluğun Kadınlaşması ve Görünmeyen Emek. 27 Ocak 2015 tarihinde http://calismatoplum.org/sayi21/ulutas.pdf sayfasından erişilmiştir. Uşen, Ş., Delen, M. G. (2011). Eğitimli Kadınların Çalışma Hayatına İlişkin Tercihleri: İstanbul Örneği. Kamu-İş Dergisi, 11(4). 127-182. Üçler, G., Kızılkaya, O. (2014). Kadın İstihdamının Boşanma ve Doğurganlık Üzerine Etkileri: Türkiye Üzerine Bölgesel Panel Veri Analiz. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2/2. 28-43. Ündücü, Cemile A., Türk, F. (2012). Kamu Hayatında Türk Kadını. Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi (TÜBAR), (31). 31-53. Yaşam Kadın Merkezi. (2014). Dünyada ve Türkiye’de Temsil Sorunu. 12 Ekim 2014 tarihinde http://yasamkadinmerkezi.com/FileUpload/ds45164/File/turkiyede_temsil_ sorunu.doc. sayfasından erişilmiştir. Yaşar, O. (2007). Türkiye’de Kadın Eğitimi, Kadınlara Ait Diğer Göstergeler ve Çanakkale İli Örneği.Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 4(1). 1-35. 101 Yavuz, N. (2011). Eğitim Sektöründe Çalışan Kadın Yöneticilerin Rol Çatışması (Kocaeli İli Örneklemi. Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Kayseri. Yılmaz, A., Bozkurt, Y., İzci, F. (2009). Kamu Örgütlerinde Çalışan Kadın İşgörenlerin Çalışma Yaşamlarında Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Bir Araştırma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2). 89-114. Yılmaz, A. (2010). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Kadın Kimliğinin Biçimlendirilmesi. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmalar Dergisi (ÇTTAD). IX/20-21, 191-212. Yumuş, A. (2011). Kalkınma Planları Çerçevesinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Anlayışının Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Boyutları, Uzmanlık Tezi. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. Yuva, G. (2005). Kadınların Toplumsal ve Siyasal Katılımlarının Bir Göstergesi Olarak Antalya’da Kadın Dernekleri ve Üye Yapılarının Sosyo-Ekonomik Analizi.13 Eylül 2012 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/168g/kadinlarin-toplumsal-ve-siyasalkatilimlarinin-gstergesi-olarak-antalya-da-kadin-dernekleri-ve-ye-yapilarinin-sosyoekonomik-analizi-as-an-indication-of-social-and-political-participation-of-womanwoman-associations-in-antalya-and-socio-economic-analysis-of-their-memberstructures sayfasından erişilmiştir. Yüceer, S. (2008). Demokrasi Yolunda Önemli Bir Aşama: Türk Kadınına Siyasal Haklarının Tanınması. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, (14). 131-151. . 102 EKLER 103 EK 1. Cumhuriyet Öncesi, 1923-1950 Cumhuriyet Dönemi ve 1950 Yılından Sonra Kadın Haklarına İlişkin Kronolojik Sıralama Cumhuriyet öncesi, 1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı. 1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı. 1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı. 1858: yılında yayımlanan ‘Arazi Kanunnamesi’nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı. 1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık ‘Terakk-i Muhadderat’ dergisi yayımlanmaya başlandı. 1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren ‘Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu ‘Dar-ülMuallimat’ açıldı. 1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukukı Aile Kararnamesi 1871’de çıkarıldı. 1876: 1876’da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi. 1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında ‘ücretli işçi’ olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti. 1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti. 1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında ‘İnas Darülfünunu’ adı altında açıldı. Cumhuriyet Dönemi 1923-1950 Yılları Arası, 1926: Türk Medeni Kanunu‘nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. 104 1930: Doğum izni düzenlendi. 1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu. 1933: Köy Kanunu‘nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. 1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi. 1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. 1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı. Cumhuriyet Dönemi 1950 Yılından Sonra, 1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı. 5 Mayıs 1955: Türk Kadınlar Birliği Nene Hatun’u yılın annesi seçti. 1965: Nüfus Planlaması hakkında 557 sayılı Yasa çıkarıldı. Bu yasa ile; geriye dönüşümlü aile planlaması yöntemleri serbest bırakıldı ve ancak tıbbi zaruret halinde kürtaj hakkı tanındı. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu. 22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı. 27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi. 1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi. 1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi. 1987:Kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu. 105 olan Devlet Planlama 1989: İstanbul Üniversitesi‘nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13’e ulaştı. 24 Ocak 1989: İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. 29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi‘nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. 1990: Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı. 14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı. 1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170’e ulaştı. 1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak KSSGM (Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı. Eylül 1990: Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye’deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı. 20 Şubat 1992:INSTRAW (Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye’de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM (Birleşmiş Milletler) ile işbirliği içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı. 1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü‘nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu. 1993: İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı. 106 1993: Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı. 1993: Halk Bankası’nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı. 1994: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla 3B (Bilgi Başvuru Bankası) kuruldu. 5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile kadın konulu projeler yürütülmeye başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nde bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu. 1994: Türkiye Kahire‘de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans’da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan “üreme sağlığı” kavramı üzerinde özellikle duruldu ve kadın sağlığında “bütüncül” bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla “Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı” hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi. 1995: Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, ilk kadın sığınağını açtı. Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa‘da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21’e ulaştı. 29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu’nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27 Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı. 1996: Tarım ve Köy işleri Bakanlığı bünyesinde “Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı” kuruldu. 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde “Kadının Statüsü Birimleri” kuruldu. 22 Mayıs 1997: Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun’un 153. maddesinde yapılan değişiklikle 107 sağlandı. 19 Kasım 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında “evli/ bekar/ dul/ boşanmış” gibi ifadelerin yerine sadece “evli” veya “bekar” ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı. 13 Kasım 1997: Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı’nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı. 23 Haziran 1998: Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı. 17 Şubat 1998: Yeni Türk Medeni Kanunu Tasarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu. 21 Ekim 1998: Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re’sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı. 1998: İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü‘nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki “Emekliye Yakınlığı” bölümünde yer alan “dul kadın vb.” ifadelerin yerine sadece “eşi, kızı, oğlu, annesi, babası” gibi ifadelerin kullanılması sağlandı. 17 Ocak 1998: Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi. 1998: Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı. 1998: Kadınlara yönelik danışma merkezleri çalışmaları başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Barolar tarafından da başlatıldı. Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla “Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)” kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibariyle kırk civarına vardı. 108 Eylül 1999: Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi’ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı. 1999: Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. 8 Eylül 2000: Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikâyetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır. 24 Kasım 2000: Ülkemizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluşturmak üzere “25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Günü” nedeniyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile “Kadına Yönelik Şiddet” konulu bir panel düzenlendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu. 17Şubat 2001: Türk Medeni Kanunu’nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu. Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla “Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte” yürüyüşü gerçekleştirildi. 21 Haziran 2001: TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi. 22 Kasım 2001: Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabul edildi. 1 Ocak 2002: Yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdi. 30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması 7 Ocak 2008: Avrupa Konseyi bünyesinde oluşturulan Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Gücü tarafından yürütülecek “Aile İçi Şiddet Dahil, Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Kampanyası” çerçevesinde Avrupa Konseyi’nce nakdi hibe verilmesine ilişkin anlaşmanın yürürlüğe girmesine dair karar 26749 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 109 2009: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun kurulmasına ilişkin 5840 Sayılı Kanun, 24.03.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 2010: 12 Eylül’de yapılan referandumda anayasada yapılan değişikliğe evet çıkması ile çocuklar ve kadınlarla ilgili şu değişiklikler yapıldı: Çocuklara yönelik her türlü istismarın önlenmesi önlenmesi için yaptırımlar içeren değişiklik kabul edildi. Evrensel hukuk normlarına göre çocukların haklarının korunması sağlandı. “…Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara karşı, çocukları koruyucu tedbirler alır.” Aynı referandum doğrultusunda kadınların, çocukların, yaşlı, dul ve yetimlerin gazi ve malüller olmak üzere korunma ihtiyacı olanlara, toplumun dezavantajlı kesimlerine pozitif ayrımcılık ilkesi benimsendi. Böylece hiçbir güvencesi olmayan kesimlerin gerek sosyal gerekse de bireysel hak ve özgürlükleri anayasal teminat altına alındı. “Bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel süratle korunması gerekenler için alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz” maddesi ilave edildi. 25-30 Ekim 2011:Tarihlerinde İstanbul’un ev sahipliğinde Dünya Kadınlar Tenis Şampiyonası (WTA Championships) gerçekleştirildi. 12 Temmuz 2012: Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaştı. Kanuna göre, gebe veya rahimdeki bebek için tıbbı zorunluluk bulunması halinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilecek. Gerekli tedbirlerin alınmasına rağmen anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulamayacak. 18 Ekim 2012: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü işbirliğiyle hazırlanan ‘Panik Butonu’ projesi hayata geçti. (Kdın Koordinasyon Merkezi, 2015). 110 EK 2. Türkiye’de Mesleklerine Göre İlk Kadınların Listesi İlk Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi Nazmiye KILIÇ İlk alfabenin yazarı: Melahat Uğurkan İlk avukat: Süreyya Ağaoğlu İlk bakan: Prof. Dr. Türkan Akyol İlk başbakan: Prof. Dr. Tansu Çiller İlk belediye başkanı: Müfide İlhan İlk büyükelçi: Filiz Dinçmen İlk Danıştay Başkanı: Füruzan İkincioğulları İlk Danıştay üyesi: Şükran Esmerer . İlk Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi Nazmiye Kılıç İlk diş hekimi: Ferdane Bozdoğan Erberk ilk doktor: Safiye Ali İlk dünya güzeli: Keriman Halis İlk eczacı: Rukiye Kanat Arran İlk emniyet müdürü: Feriha Sanerk İlk hakim: Suat Berk İlk hazine genel müdürü: Aysel Gönül Öymen İlk hemşire: Esma Deniz İlk hesap uzmanı: Müşerref Çallılar ve Güzide Amark İlk heykeltıraş: Sabiha Bengütaş İlk hukukçu: Beraat Zeki Üngör İlk jet pilotu: Leman Altınçekiç İlk karakol amiri:Nevlan Kulak İlk kaymakam: Özlem Bozkurt İlk kimyacı: Remziye Hisar ilk makinist: Seher Aytaç İlk milli eğitim müdürü: Güler Karakülah İlk milli maç hakemi: Lale Orta İlk muhtar: Gül Esin İlk müzeci: Seniha Sami İlk opera sanatçısı: Semiha Berksoy 111 İlk orman mühendisi: Binnaz Zehra Sert İlk otomobil yarışçısı: SamiyeMorkaya İlk petrol mühendisi: Halide Ural Türktan İlk pilot: Sabiha Gökçen ilk polis memuru: Betül Diker İlk profesör: Dr. Fazıla Şevket Giz İlk radyo spikeri: Emel Gazimihal İlk savcı:TüzünkanKoçhisaroğlu İlk sayıştay üyesi:Fehrunisa Etmen İlk senatör ve elçi: Adile Ayda İlk sendika başkanı: Dervişe Koç ilk subay: Ülkü Sema Toksöz İlk TBMM başvekili: Neriman Neftçi İlk Türkiye güzeli: Feriha Tevfik İlk TV spikeri: Nuran Devres İlk vali: Lale Aytaman İlk veteriner: Sabire Aydemir İlk yargıtay üyesi: Melahat Ruacan İlk yüksek mahkemesi başkanı: Firdevs Menteşe ilk yüksek mimar: Münevver Gözeler İlk yüksek mühendis: Sabiha Ecebilge Cumhuriyet tarihinin ilk güzellik kraliçesi: 1929 yılında yapıldı ve Feriha Tevfik kraliçe seçildi. İlk kadın vali:Lale Aytaman. İlk kadın bakan: Türkan Akyol. Cumhuriyet tarihinde ilk kez sahneye çıkan kadın sanatçı: Bedia Muvahhit ilk kadın pilot: Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen aynı zamanda cumhuriyetin ilk kadın pilotu unvanını taşıyor. 2007: TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği)’nin ilk kadın başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ oldu 22 Ocak 2008: Ayşe Işıl Karakaş Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi temsil edecek ilk kadın yargıcı seçildi. (Kadın Hareketi Derneği, 2015 ; Kadın Koordinasyon Merkezi, 2015). 112 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, Adı AĞLI, Esra Uyruğu Türkiye Cumhuriyeti Doğum tarihi ve yeri 14.02.1977-Ankara Medeni hali Evli Telefon 0530 416 40 16 Faks -------- E-posta mavi0605@hotmail.com Eğitim Derecesi Okul /Program Mezuniyet yılı Lise Ankara Kurtuluş Lisesi 1994 Üniversite Anadolu Üniversitesi 2002 Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi 2015 İş Deneyimi, Yıl Çalıştığı Yer 17 Yıl Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yabancı Dil İngilizce Yayınlar 113 Görev Bilg.İşl. GAZİ GELECEKTİR...