Erkek

advertisement
CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE
TÜRK KADINININ EĞİTİM, SOSYAL VE SİYASAL HAYATA
KATILIMLARI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
ESRA AĞLI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
AİLE VE TÜKETİCİ BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
MART, 2015
TELiF HAKKI ve TEZ FOTOKOPi iziN FORMU
Bu tezin ttim haklan sakhdu. Kaynak gostermek
ko~uluyla
tezin teslim tarihinden itibaren
c:n"'-l"( ~ .l) ay soma tezden fotokopi <;ekilebilir.
YAZARIN
Ad1
: Esra
Soyad1
: AGLI
Boltimti
: Aile ve Ttiketici Bilimleri Egitimi
imza
Teslim Tarihi
: ~
: ~ 0/0 '-t 1 :J-0 I5"
TEZiN
Ttirk<;e Ad1
: Cumhuriyetten Gtintimtize Ttirk Kadmmm Egitim, Sosyal ve Siyasal
Hayata Katlhmlan Dzerine Bir <;ah~ma
ingilizce Ad1
: A Study Over the Participation of the Turkish Women to the
Education, Social and Political Life From the Republic Period
ETiK iLKELERE UYGUNLUK BEYANI
Tez yazma surecinde bilimsel ve etik ilkelerine uydugumu, yararland1g1m tum kaynaklan
kaynak gosterme ilkelerine uygun olarak kaynakc;:ada belirttigimi ve bu bolumler d1~mdaki
tum ifadelerin
~ahs1ma
ait oldugunu beyan ederim.
Yazann Ad1 Soyad1
imza
JURi ONAY SAYFASI
Esra AGLI tarafmdan haz1rlanan "Cumhuriyetten Gunumlize Turk Kadmmm Egitim,
Sosyal ve Siyasal Hayata Katllunlan Dzerine Bir <::ah~ma" adh tez <;ah~mas1 a~ag1daki juri
tarafmdan oy birligi/ oy <;oklugu ile Gazi Universitesi Aile ve Tuketici Bilimleri Egitimi
Anabilim Dah'nda Yuksek Lisans tezi olarak kabul
Dam~man:
edilmi~tir.
Prof. Dr. Hacer TOR
Aile ve Ti.iketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dali, Gazi Oniversitesi
.
~ : HO
Ba~kan: ~o~ · ~\. G.:..{~~ Sc::ifo\.,~l'-.) Ce..~
Aile ve Tiiketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dalt, Gazi Oniversitesi
~:
v
uye:
1)oc< [)r_bemesf- ~~'1'\u~tc.u~~ O?._k.R-1s·) ~
Bilgisayar ve Ogretim Teknolojileri Egitimi Boli.imi.i
~) j ~
...... ......~ .~············ · · ·
Tez Savumna Tarihi: CE; ../ Ql./2015
Bu tezin Aile ve Tuketici Bilimleri Egitimi Anabilim Dah'nda Yuksek Lisans tezi olmas1
i<;in
~artlan
yerine getirdigini onayhyorum.
Egitim Bilimleri Enstitusu Muduru
Prof. Dr. Servet KARABAG
TEŞEKKÜR
Araştırmamın hazırlanmasında bilgi ve deneyimleriyle daima yol gösterici olan ve
böylelikle de araştırmamın oluşmasında büyük desteği olan hocam Sayın Prof.Dr.Hacer
TOR’a teşekkür ederim.
Araştırmam süresince her zaman yanımda olup bana destek olan değerli eşime ve biricik
oğluma, canım aileme ve ismini sayamadığım tüm sevdiklerime teşekkürlerimi sunarım.
i
CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE TÜRK KADINININ
EĞİTİM, SOSYAL VE SİYASAL HAYATA
KATILIMLARI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
(Yüksek Lisans)
Esra AĞLI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Mart 2015
ÖZ
Türk kadınının tarihsel süreç içerisindeki yerini incelediğimizde, ilk önemli belge olan Orhun
kitabelerinde kadının önemi ve değeri saygı ile anlatılmaktadır. Ancak, zaman içerisinde Arap yada
Bizans gibi ülkelerin kültürlerinin etkisiyle toplumsal yapıdaki değişim ve yaptırımların
sonucunda kadın geri plana itilmiştir. Türk kadını Tanzimat Dönemi ve sonrasında ki süreç
içerisinde yapılan önemli reformlarla birlikte elde ettiği haklarıyla toplum içerisindeki geri
kalmışlığının bitirilmesi ve elde ettiği kazanımlarıyla toplumdaki statüsünün sağlamlaştırmasına
temel oluşturmuştur. Birinci Dünya Savaşı yada Kurtuluş Savaşı gibi önemli savaşlarda erkeklerle
birlikte vatanını savunan kadınlarımızın yeni bir ülkenin kurulmasında emeği ve çabası göz ardı
edilmemiş ve yeni bir döneme girecek olan ülkenin kurulmasıyla kadınlara da daha geniş haklar
verilmiştir.1923 yılında Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra kadınlarımız eğitim, sosyal ve
siyasal alanlarda pek çok haklara sahip olmuşlardır. Örneğin, kadınlarımız 1930’da yerel 1934’te
genel seçimlerde seçme ve seçilme haklarını elde etmişlerdir. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat
Kanunu ile eğitim laikleştirilmiş kız ve erkek öğrencilerin eğitim haklarının eşit olduğu
kanıtlanmıştır. 1926’da Türk Medeni Kanunu ile erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi ve tek
taraflı boşanması kaldırılmış ve kadınlara da boşanma hakkı, velayet hakkı tanınmıştır. Bu örnekler
kadının toplumdaki rolünün önemini vurgular nitelikte kazanımlardandır. Ancak, Türk Kadını
eğitim, sosyal ya da siyasal haklarının kazanımlarındaki başarısını günümüze taşıyamamıştır.
Bunun önemli bir örneğini siyasal alanda görmek mümkündür. Türk Kadını seçme ve seçilme
hakkını o dönemin önde gelen ülkelerinin kadınlarından daha önce elde etmiş olsa da geçen zaman
içerisinde kazandığı hak ya da haklarını bugünkü verilere baktığımızda diğer ülkelerin ilerisine
taşımakta geçmişteki başarısını gösteremediğini görmekteyiz. Türkiye’de kadının statüsü
incelendiğinde, çalışma hayatında katılımının yetersiz, eğitim düzeyinin ve siyasal hayata
katılımının da düşük olduğu görülmektedir. Araştırma sonucunda Cumhuriyet Döneminden bu yana
kadının eğitimi hukuk ve toplumsal alanda ilerlemesi ve güçlenmesi konusunda somut adımlar
atılmıştır. Ancak kadınlara ilişkin eğitim, istihdam, sağlık ve sosyal göstergelerle ilgili veriler
incelendiğinde, günümüzde istenilen sonuçlara ulaşılamadığı söylenebilir.
Bilim Kodu
: 111.1168
Anahtar Kelimeler : Kadın, kadının statüsü, kadın istihdamı, kadın eğitimi, kadın ve
siyaset
Sayfa Adedi
: 113
Danışman
:Prof.Dr.Hacer TOR
ii
A STUDY ON TURKISH WOMEN’S PARTICIPATION TO
EDUCATION, SOCIAL AND POLITICAL LIFE FROM REPUBLIC
TO PRESENT
(Post Graduate)
Esra AĞLI
GAZI UNIVERSITY
INSTITUTE OF EDUCATION SCIENCES
March 2015
SUMMARY
When investigating the status of Turkish women in history, women’s status and value are
mentioned in Orkhun inscriptions in veneration but women have been put on the back burner in
time under the influence of cultures of countries such as Arabs and Byzantium, as a result of
structural change in the society and sanctions. The rights Turkish women have been given during
Tanzimat Era and reforms made afterwards have formed a basis for ending their backwardness and
solidifying their status in society with their attainments. Defending their countries alongside men in
important wars such as World War I and War of Independence, our women’s struggle for building
a new country were not glossed over and women have been granted more rights with the
foundation of a new country that is entering a new period. Our women have been granted many
political, educational and social rights with forming of the Republic in 1923. For example, women
were granted the right to elect and be elected in 1930 local and 1934 general elections. Education
was secularized in 1924 Law on Unification of Education and it has been proven that men and
women students have the equal rights on education. 1926 Turkish civil Code illegalized men
marrying more than one women and unilateral divorces and given women the right to divorce and
parental custody rights. These rights are gains that signify the status of women on society.
However, Turkish women weren’t able to preserve those gains on social, educational or political
rights; a major example of this is apparent in the political arena. Turkish women were granted the
right to elect and be elected earlier than women of prominent countries of that period but, based on
current data, we can see that they haven’t been able to show their past success in improving their
right or rights granted to beyond other countries. Looking at women’s status in Turkey, their
involvement in work business life, education level and involvement in politics is low. Based on the
study, concrete steps were taken in advancement and empowerment of women on education, law
and society since Republic Period. However, based on data on women’s education, employment,
health and social indicators, we can say that they haven’t been able to reach desired results.
Science Code
KeyWords
No. of pages
Advisor
: 111.1168
: Woman, women’s status, women employment, women’s education,
women and politics
: 113
: Prof. Dr. Hacer TOR
iii
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR .......................................................................................................................... i
ÖZ .......................................................................................................................................... ii
ABSTRACT ......................................................................................................................... iii
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................... iv
TABLOLAR LİSTESİ ........................................................................................................ vi
GRAFİK VE ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................................ viii
SİMGE VE KISATMALAR .............................................................................................. ix
BÖLÜM I
GİRİŞ .................................................................................................................................... 1
1.1. Problem Durumu...................................................................................................... 3
1.2. Araştırmanın Amacı ................................................................................................. 5
1.3. Araştırmanın Önemi ................................................................................................ 5
1.4. Konu ile ilgili Araştırmalar ..................................................................................... 6
1.5. Yöntem .................................................................................................................... 10
BÖLÜM II
KAVRAMSAL ÇERÇEVE ............................................................................................... 13
2.1. Cumhuriyet’in İlanından Önce ve Sonra Türk Kadınının Durumu ................ 13
2.2. Kadın İstihdamı ...................................................................................................... 17
2.2.1. Kadınların Eğitim Durumlarına Göre İstihdama Katılımı ..................... 22
2.2.2. Kadınların Medeni Durumlarına Göre İstihdama Katılımı.................... 24
2.2.3. Kadınların Sektörlere Göre İstihdama Katılımı ...................................... 26
2.2.4. Kadınların Bölgelere Göre İstihdama Katılımı ........................................ 29
2.2.5. Kadınların Yaşlarına Göre İstihdama Katılımı ........................................ 31
2.2.6. Dünyada Kadın İstihdamı .......................................................................... 35
iv
2.2.7. Çalışan Kadının Sorunları ve Ücretler ...................................................... 39
2.2.8. Kadın İstihdamını Desteklemek için Yapılan Düzenlemeler ................... 42
2.3. Türk Kadınının Siyasal Hayata Katılımı ............................................................. 44
2.3.1. Kadınların Yerel Düzeyde Temsili .............................................................. 50
2.4. Türkiye’de Kadın Eğitimi ..................................................................................... 59
2.4.1. Kadın Eğitiminin Eğitim Kurumlarındaki (İlkokul, Ortaöğretim,
Yükseköğretim) Durumu ............................................................................. 64
2.4.2. Dünyada Kadınların Eğitim Durumu ile Türkiye’deki Kadınların
Eğitim Durumlarının Karşılaştırılması ..................................................... 78
BÖLÜM III
SONUÇ VE ÖNERİLER ................................................................................................... 85
3.1. Sonuç ....................................................................................................................... 85
3.2. Öneriler ................................................................................................................... 88
KAYNAKLAR .................................................................................................................... 91
EKLER.............................................................................................................................. 103
EK 1. Cumhuriyet Öncesi, 1923-1950 Cumhuriyet Dönemi ve 1950 Yılından Sonra
Kadın Haklarına İlişkin Kronolojik Sıralama .................................................. 104
EK 2. Türkiye’de Mesleklerine Göre İlk Kadınların Listesi ...................................... 111
ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................... 113
v
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Teşvik-i Sanayi Kanunu Kapsamındaki Kuruluşlarda İşçi ve Ustabaşılar
İçerisindeki Kadınların Oranı ............................................................................................. 17
Tablo 2. İş Kanunu Kapsamındaki Ücretliler İçerisinde Kadın ve Çocuk Çalışanlar
(1937-1947).......................................................................................................................... 18
Tablo 3. Kadının Medeni Durumuna Göre İstihdama Katılım Oranları .............................. 23
Tablo 4. 1988-2012 Yılları Arası Kadın İstihdamının Sektörel Dağılımı ........................... 26
Tablo 5. Bölgelere Göre İşgücü Oranları ............................................................................. 29
Tablo 6. Türkiye’de Yaş Durumuna Göre Kadın İstihdamı ................................................. 30
Tablo 7. Erkeklerin İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı ........ 31
Tablo 8. Kadınların İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı ........ 32
Tablo 9. Mevsim Etkilerinden Arındırılmamış Temel İşgücü Göstergeleri ...................... 33
Tablo 10. Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerde Kadın İstihdam Oranları ................................. 37
Tablo 11. Ülkelere Göre Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkını Kazandıkları Yıllar ......... 45
Tablo 12. 2009’da Parlamentoda Kadın Temsili (Bölgesel Ortalama) ................................ 47
Tablo 13. Cinsiyete Göre Bakan Sayıları ............................................................................. 48
Tablo 14. 1989-2009 Yıllarında Yerel Yönetimlerde Kadın Temsili .................................. 50
Tablo 15. Yerel Yönetimler ve Kadın Oranları .................................................................... 50
Tablo 16. Büyükşehir ve İl Belediye Başkanı Kadınlar ...................................................... 51
Tablo 17. Bakanlar Kurulundaki Kadın Sayısı .................................................................... 51
Tablo 18. Kadın Müsteşarların Sayıları ............................................................................... 52
Tablo 19. Kadın Vali ............................................................................................................ 52
Tablo 20. Yüksek Yargı Organı Başkanı Kadınlar ............................................................... 53
Tablo 21. İşveren ve Meslek Örgütü Başkanı Kadınlar ....................................................... 53
Tablo 22. Siyasi Parti İl Başkan Adayları ............................................................................ 54
Tablo 23. Parlamentolarında Kadınlara Kota Uygulayan Devletlerin Bölgelere ve Kota
Türüne Göre Dağılımı .......................................................................................................... 56
vi
Tablo 24. 1935-2000 Yılları Arasında Okuma Yazma Bilmeyenlerin Sayıları ................... 60
Tablo 25. Okur Yazar ve Okur Yazar Olmayan Kadın Sayıları ........................................... 62
Tablo 26. İlkokullardaki Sayısal Gelişmeler ....................................................................... 64
Tablo 27. 2001-2012 Yılları Arasında Kız ve Erkek Öğrencilerin Net Okullaşma Oranı . 65
Tablo 28. Ortaöğretim Kurumlarındaki Öğrenci Sayısı ....................................................... 72
Tablo 29. İlk ve Orta Öğretimde Cinsiyet Eşitliği:2005-2015 Projeksiyonu ....................... 82
vii
GRAFİK VE ŞEKİLLER LİSTESİ
Grafik 1. İşgücüne Katılma Oranları ................................................................................... 20
Grafik 2. Toplumsal Cinsiyete Göre İşgücü......................................................................... 21
Grafik 3. Cinsiyete ve Eğitim Durumuna Göre İstihdam Oranı, ........................................ 22
Grafik 4. Sektörlere ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranları .................................................. 27
Grafik 5. Ülkeler Bazında Cinsiyet Ayrımına Göre İstihdam Oranları ................................ 36
Grafik 6. Cinsiyete Göre İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri ............................................. 39
Grafik 7. Kadın Milletvekili Oranları(1935-2012) .............................................................. 46
Grafik 8. Kadın ve Erkeklerin Okur Yazarlık Oranları ........................................................ 61
Grafik 9. Okur- Yazar ve Okur-Yazar Olmayan Kadın Sayıları ......................................... 61
Grafik 10. Ortaöğretime Geçiş Oranının Değişimi .............................................................. 67
Grafik 11. Genel Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı ................................... 68
Grafik 12. Mesleki ve Teknik Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı ............... 69
Grafik 13. Okullaşma Oranı ................................................................................................. 70
Grafik 14. Ortaöğretim İçerisinde Mesleki Eğitim Oranı .................................................... 73
Grafik 15. Cinsiyete Göre Yüksek Lisansa Kayıtlı Öğrenci Sayıları .................................. 74
Grafik 16. Cinsiyete Göre Doktoraya Kayıtlı Öğrenci Sayıları ........................................... 75
Grafik 17. Cinsiyete Göre Yükseköğretim Alanları............................................................. 76
Şekil 1. Cinsiyete Göre İlkokullardaki Öğrenci Sayısı ........................................................ 66
Şekil 2. Cinsiyete Göre Ortaokullardaki Öğrenci Sayılarının Bölgesel Dağılımı .............. 71
viii
SİMGELER VE KISALTMALAR LİSTESİ
Kısaltmalar
Açıklamalar
AB
Avrupa Birliği
AGİT
Türkiye ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
AKP
Adalet ve Kalkınma Partisi
BM
Birleşmiş Milletler
CEDAW
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
CHP
Cumhuriyet Halk Partisi
ÇATOM
Çok Amaçlı Toplum Merkezi
DTP
Demokratik Toplum Partisi
DYP
Doğru Yol Partisi
GAP
Güneydoğu Anadolu Projesi
HİA
Hane Halkı İşgücü Anketi
ILO
Uluslararası Çalışma Örgütü
INSTRAW
Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi için Araştırma ve
Eğitim Merkezi
IPU
Parlamentolar Arası Birlik
İKO
İşgücü Katılım Oranı
KSSGM
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü
KADEM
Kadın ve Demokrasi Derneği
KASAUM
Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi
MEB
Milli Eğitim Bakanlığı
OECD
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
ÖDP
Özgürlük ve Dayanışma Partisi
ÖVP
Avusturya Halk Partisi
PDS
Almanya Sol Parti
ix
Kısaltmalar
Açıklamalar
SPD
Almanya Sosyal Demokrat Partisi
SPÖ
Avusturya Sosyal Demokrat Partisi
TBMM
Türkiye Büyük Millet Meclisi
TEPAV
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı
TİSK
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu
TUİK
Türkiye İstatistik Kurumu
TÜİK
Türkiye İstatistik Kurumu
TÜSİAD
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği
3B
Bilgi Başvuru Bankası
YÖK
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı
DPT
Devlet Planlama Teşkilatı
x
BÖLÜM I
GİRİŞ
Tarih boyunca Türk Devletlerinde kadınlar toplum hayatında olduğu gibi siyasi hayatta da
önemli roller üstlenmiştir. Zaman ve mekana bağlı olarak bulundukları coğrafyada farklı
kültürler ve inanmış oldukları dinlerinde etkisiyle kurmuş oldukları devletlerde kadınların
rollerinde bir takım değişiklikler yaşandığı görülmektedir (Gündüz, 2012, s. 130).
Selçuklular’ın Anadolu’ya gelişinden sonra da Türk kadını İslamiyetin etkisine rağmen
gene de toplum içerisinde aktif konumuna devam etmiştir. Erkeklerle gündelik hayatta yer
almış hatta kadınlar savaşlara erkeklerle birlikte katılmışlardır. Selçuklu hükümdarlığı
boyunca kadın saygı görmüş, hak ve özgürlüklerinde sınırlamalarla karşı karşıya
kalmamıştır. Tarlada çalışan, cephe de eşleriyle omuz omuza savaşan aynı zamanda da
çocuklarına annelik yapan kadınlar toplumun önemli birer yapıtaşı olarak görülmüştür
(Erdem, 2010, s.13).
Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun gerileme döneminde kadınların statülerinde de gerileme
görülmeye başlanmış ve Tanzimat Dönemine kadar da kadınların haklarını kısıtlayan
fermanlar birbirini izlemiştir.1839 tarihinde ilan edilen Tanzimat Fermanı ile birlikte yeni
ve farklı bir medeniyet oluşumuna giren Osmanlı Devleti sosyal, siyasal ve pek çok alanda
değişiklikler yapmaya başlamıştır. Bu geçiş sürecinde aile kavramında yer alan kadın da bu
değişim ve yeniliklerden faydalanma imkanına kavuşmuştur. Osmanlı’daki bu değişimler,
II. Meşrutiyetle gündeme gelmiştir. Bu dönemden itibaren kadının ev içindeki sınırlı
yaşantısı değişmeye başlamış ve yeni bir kadın imgesi oluşmaya başlamıştır (Kaplan,
1998, s. 139).
29 Ekim 1923, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte yeni bir kadın statüsünün oluşumunun
siyasal, eğitim ve sosyal alanlardaki yeniliklerle desteklendiği bir döneme girilmiştir.
Bir ülkenin gelişmesi ve ilerlemesinde en önemli etkenin eğitim olduğu düşüncesinden
hareketle, 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile birlikte
1
eğitimde kız çocukları da erkek çocukları ile aynı haklara sahip eğitim düzeni içindeki
yerini almıştır. Cumhuriyet Dönemindeki gelişmeler kız ve erkek öğrencilerin okullaşma
başarısında yıllar itibariyle ciddi anlamda ilerlemelere neden oldu ise de Türkiye’de 2012
yılında okuma yazma bilmeyen erkek nüfus oranı %1,4 iken, kadınlarda bu oran %7’dir.
Okuma yazma bilmeyen kadın nüfus oranının en yüksek olduğu il %18,2 ile Şırnak olup,
erkeklerde bu oran %4,1 ile Mardin ilindedir. Yükseköğretim mezunu nüfusun en yüksek
olduğu il kadınlarda %15,3 ve erkeklerde %19,2 ile Ankara’dır. Yükseköğretim mezunu
nüfusun en düşük olduğu il ise kadın nüfusta %2,6 ile Hakkâri, erkek nüfusta %4,7 ile
Ağrı’dır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2014).
Avrupa Komisyonu’nun 2012 yılı Türkiye İlerleme Raporuna karşı Türkiye’nin hazırladığı
rapora göre, tarım sektöründe ve ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilen kadınların artık
hizmet sektöründe istihdam edildiği belirtilmiştir. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna
kayıtlı olmadan çalışan kadınların oranı 2002 yılında % 72,5 iken, bu oran 2010 yılında %
58,5’e, 2011 yılında % 57,8’e, 2012 yılı Ağustos ayında ise % 56,2’ye düşmüştür (Bianet,
2013).
TEPAV 2014 yılı istihdam izleme bültenine göre; kadın istihdam artışına sektörel bazda
bakıldığında 63 bin artışla (% 62) bina ve çevre düzenleme faaliyetleri en çok artış yaşanan
sektör oldu. Bu sektörü 29 bin artışla perakende ticaret, 24 bin artışla eğitim ve 20 bin
artışla yiyecek ve içecek hizmeti faaliyetleri sektörleri takip etti. Kadın istihdamındaki
oransal artışlara bakıldığında ise kamu yönetimi ve savunma, zorunlu sosyal güvenlik
sektörü %118 ile en fazla değişim yaşanan sektör olmuştur (Türkiye Ekonomi Politikaları
Araştırma Vakfı, 2014).
Kadınların çalışma hayatı içerisinde yer almaları toplumsal düzen içerisinde bazı
engellemelerle kendini ortaya çıkarmakta ve bu engellemelerle kadının statüsünde yıllara
göre istenen istikrarın ve yükselmenin oluşmamasına zemin hazırlamaktadır. Kırdan kente
göçün olması, kadının yerinin halen evi ve sorumluluğunun ise çocuklarının bakımı
düşüncesinin günümüzde de yaygın olması, kadınların erkeklere göre daha ucuz ve vasıfsız
işlerde kayıt dışı çalışmaları ve bunun da kadınların ücretlerine yansımasına neden
olmaktadır.
Bunların yanı sıra, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranlarındaki düşüş eğiliminin
nedenlerinden birincisi, genç nüfusun öğrenimde geçirdiği sürenin son zamanlarda uzamış
olmasıdır. İşgücüne katılımda görülen düşüş eğiliminin bir diğer nedeni ise işgücünün
yapısında görülen, tarımsal etkinliklerden tarım dışı etkinliklere yönelmedir. Kırsal alanda
2
ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın, kente göç ile birlikte eğitimsiz ve de deneyimsiz
olması nedeniyle işgücü piyasasına hemen katılamamakta, bu da işgücüne katılım oranını
olumsuz etkilemektedir. Bunların yanında, Türkiye’de kadının işgücüne katılım oranını
olumsuz yönde etkileyen değişik kaynaklardan doğan çeşitli nedenler vardır. Bunların
başlıcaları; küçük çocukların annenin bakımına muhtaç olmaları, kadının eğitim düzeyinin
düşüklüğü,
piyasa
koşullarının
elverişli
olmayışı,
kısmi
çalışma
olanaklarının
sağlanamayışı, çalışmayla ilgili yasal mevzuattaki eksiklikler ve sonuçta kadının çalışması
ile ilgili gelenek ve göreneklerin değişim hızının kadın lehine yavaş seyretmesi biçiminde
belirtilebilir (Berber vd., 2008, s. 4).
Günümüz Türkiye’sinde kadınların çeşitli sebeplerle ekonomik alanda ve toplumsal hayatta
aktif olamaması, kadının siyasi alandaki temsilini de güçleştirmektedir. Ataerkil yapının
kadınlar üzerindeki baskısı düşünülecek olursa, kadınların seçilmesi bir yana, oy verme
gibi
vatandaşlık
haklarını
kullanırken
dahi
özgür
iradelerini
tam
olarak
kullanamamaktadırlar (Erzen, 2011, s. 82).
5 Aralık 1934 tarihinde, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınmasından
sonra 1935 yılında yapılan genel seçimde 18 kadın milletvekili seçilmiş ve Türkiye
“siyasette kadın oranıyla” Dünya ikincisi olmuştur.1935’de İsveç Meclis’inde kadın
milletvekili oranı % 5 iken, 2010’da % 47’ye yükselmiştir. Türkiye’de ise, 1935’de
TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi)’de %4.6 olan kadın milletvekili oranı, 2011’de
%14’te kalmıştır (Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği, 2011, s. 1).
Sonuç olarak; tüm dünyada yaşanan hızlı toplumsal değişim sonucunda kadın, giderek
cinsiyet engelini aşmakta, aktif işgücü olarak ekonomik yaşamda yerini almaktadır.
Türkiye’de ise Tanzimat Döneminden başlayarak özellikle de Cumhuriyetin ilanından
günümüze kadar kadının ekonomik, kültürel ve sosyal gelişimini artırmak amacıyla
yapılan eğitim reformları ve buna bağlı olarak toplumsal değişmelerle kadının statüsü
artırılmaya çalışıldı ise de günümüzde kadının eğitim düzeyinin istenilen hedeflere
ulaşmadığı çalışma yaşamına,
siyasal hayata ve karar mekanizmalarına katılımının
yetersiz olduğu görülmektedir.
1.1. Problem Durumu
Türkiye’de kadınların durumu incelenirken özellikle Cumhuriyet Döneminin hukuki, siyasi
ve kurumsal reformları göz önüne alınabilir. Cumhuriyetin ilanı sonrası gerçekleştirilen
3
köklü değişiklikler arasında, Türk kadınına tanınan seçme ve seçilme hakkı önemli bir
gelişme olarak yer almaktadır. Sözü edilen hakların üzerinden 90 yılı aşkın bir sürenin
geçmesine rağmen, kadının siyasetteki yeri ile siyasal katılımdaki rolü, sosyal konumu ve
eğitim konusundaki durumu hala tartışılmaktadır.
Cumhuriyet Döneminden Türk toplumunda kadınların bugün ulaşmış olduğu düzeyi,
Tanzimat Döneminden yola çıkarak incelemek daha gerçekçi olacaktır. Çünkü, Tanzimat
(1839), I. Meşrutiyet (1876) ve II. Meşrutiyet (1908) gibi dönemler Türkiye Cumhuriyeti
için önemli tarihi dönüşümlerin oluştuğu dönemlerdir. Bu önemli gelişmelerin kadının
yaşamında, örgütlenme ve mücadelesinde yeni oluşumlara yol açması kaçınılmaz olmuş ve
batılılaşmanın gelişimi ile yurttaşlar arasında eşit hakların ve ödevlerin tanınmasını
amaçlayan gelişmelerle kadınlara önceki dönemlere göre önemli sayılabilecek yeni haklar
tanınmış ve kadının toplumdaki durumu tartışılmıştır (Güven, 2001, s. 61).
Tanzimat dönemi, kadınların çalışma hayatına girmesi imkânını da sağlamıştır. 1873’de bir
kadının ilk defa öğretmen olarak atanması, 1881’de okul töreninde bir kadının kamusal
alanda konuşma yapması ve 1883’de okullara kadınların yönetici olarak atanmasıyla
kadınlar kamusal kurumlarda görünmeye başlamışlardır. Bununla birlikte sanayide de çok
sayıda kadın istihdam edilerek kamusal alanın kapıları kadınlara iyice açılmaya
başlamıştır. 1897’de İstanbul Kibrit Fabrikası’nda çalışan işçilerin %50’sinden fazlasını
kadınlar oluşturmaktaydı (Biricikoğlu, 2006, s. 4).
Türk kadınının siyasi hakları kazanması her ne kadar Cumhuriyetin ilanından sonra Meclis
tarafından 1934 yılında seçme ve seçilme hakkının kadınlara verilmesi ile mümkün olsa
da, Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle Tanzimat’ın ilanından sonra gelen süreçte verilen
mücadele ve gelişimi çok önemli bir aşamadır (Konan, 2011, s. 162).
Ancak Türkiye’de kadınlar, yasal olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olsalar da siyaset
ve karar mekanizmalarına katılım ve temsil oranları erkeklere oranla hala çok düşüktür
(Yuva, 2005, s. 49).
Tanzimat ile başlayan II. Meşrutiyet ile devam eden Türk kadınına yönelik olumlu
faaliyetler, Cihan Harbi ve sonrasında Kurtuluş savaşı, kadını ülke sorunlarıyla daha
yakından ilgilenmek durumunda bırakmıştır. Daha sonra 29 Ekim 1923 tarihinde
Cumhuriyet’in ilanıyla yeni bir devlet düzenine geçilmiştir. Bu yeni düzende modernleşme
yolunda yeni adımlar atmak gerekmiştir. Bir yandan “Ulus Devlet” olmak için çalışmalar
sürerken, bir yandan da toplumsal düzenlemeler yapılmıştır. Böylece kadınlar
4
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte yaygın ve örgün eğitim olanaklarına kavuşmuşlardır. 1927
yılında 6 ve daha yukarı yaşlardaki kadınların
% 95.4’ü okuma-yazma bilmiyordu.
Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar eğitim sorunlarının üstesinden gelebilmek
amacıyla büyük adımlar atılmaya çalışılmıştır. Ancak Cumhuriyetin 75. Yılına gelindiğinde
kısıtlı ekonomik olanaklar, ataerkil değerlerin sürüp gitmesi, olağanüstü bir iç göç
yaşanması, çarpık kentleşme ve bölgesel dengesizlikler yüzünden okuma-yazma bilmeyen
kadın oranının% 12 civarında olduğu görülmektedir (Tor, 2012, s. 555).
1.2. Araştırmanın Amacı
Tüm dünyada yaşanan hızlı toplumsal değişim sonucunda kadın, giderek cinsiyet engelini
aşmakta, aktif işgücü olarak ekonomik yaşamda yerini almaktadır. Türkiye’de ise Tanzimat
Döneminden başlayarak özellikle de Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar kadının
ekonomik, kültürel ve sosyal gelişimini artırmak amacıyla yapılan eğitim reformları ve
buna bağlı olarak toplumsal değişmelerle kadının statüsü artırılmaya çalışıldı ise de
günümüzde kadının eğitim düzeyinin istenilen hedeflere ulaşmadığı çalışma yaşamına,
siyasal hayata ve karar mekanizmalarına katılımının yetersiz olduğu görülmekle birlikte
Türk Kadının istihdama katılımı, siyasal yaşamdaki durumu ve eğitime katılım durumları
kaynaklarda ayrı ayrı bölümler ya da kitaplar olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışma Türk
kadının yukarıda sözü edilen durumlarını tek kaynak olarak bir arada toplamış ve en son
güncel istatistiki verilere yer vererek güncel bir kaynak ortaya çıkarmak amacıyla
gerçekleştirilmiştir.
1.3.Araştırmanın Önemi
Tanzimat Dönemi’nde Türk Kadını, Avrupa kaynaklı olarak yapılan bir dizi reformla
karşılaşmıştır. Yaşam artık Avrupa yaşamına bağlı olarak değişen bir hal almıştır.
Avrupa’da ortaya çıkan hareketler, Osmanlı Devletinde bazen İslam görüşü ile birlikte,
bazen de İslami görüşten tamamen ayrı yer alarak yankısını bulmuştur. Tanzimat’a kadar
olan dönemde kadın haklarını kısıtlayan fermanlar birbirini izlemiştir. Tanzimat’ın
getirdiği yenilikler ve batılılaşma ortamıyla kadınlara da bazı hakların verilmesi veya eski
hakların iadesi gibi olanaklar yaratılmıştır (Çivrilli, 2005, s. 18).
XIX yy. Tanzimat Döneminde siyasal, ekonomik, sosyal, eğitim, hukuk ve düşünsel
alanlarda ortaya çıkan değişimlerle kadın sosyal hayatında; evden dışarıya çıkan,
5
sosyalleşen, Doğu-Batı kültürü arasında kalan bir çizgi çizmiştir. Konak eğitimi ve
Tanzimat Okullarında eğitim gören kadınlar “entelektüel kadın” tipini yaratmışlar,
Avrupalılaşmışlar ve bazı kesimlerce de eleştirilmişlerdir. Mesire yerlerine, eğlence
yerlerine ve alışveriş merkezlerine gidişleri ve buralarda bulunuşları kurallara bağlı olsa
da, Tanzimat öncesi döneme göre bir serbestlik görülmektedir.
Ayrıca çıkarılan
fermanlarda kadınları koruma adına erkekler uyarılmış, kadınların toplumsal hayatta rahat
etmeleri sağlanmaya çalışılmıştır (Aydıngör, 2006, s. 129, 131).
Cumhuriyet döneminde Atatürk Devrimleri ile kadınların toplumsal durumları önemli bir
değişimin ve gelişimin içine girmiştir. Yasalarda kadın-erkek eşitliği büyük ölçüde
gerçekleştirilmiştir. Kadın, boşanma hakkına, seçme-seçilme, eğitim, meslek seçimi, kamu
görevi yapma haklarına kavuşmuştur. Gerçek anlamda modern bir toplumu oluşturan bütün
sektörlerde en ciddi atılımlar bu dönemde gerçekleştirilmiştir (Sağ, 2001, s. 18).
Araştırma da Türk Kadınına verilen haklar Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar
incelenmiş ve bu hakların kadınların siyasal, istihdam ve eğitim hayatlarına nasıl
yansıdığını ortaya çıkarması açısından önemli olup, Türk toplumundaki kadınlarla ilgili
yapılacak olan diğer çalışmalara ışık tutacak kaynak niteliği taşımaktadır.
1.4.Konu ile İlgili Araştırmalar
Ergüder’in (2006),“Türkiye’de kadın emeğinin değişen yapısı: enformel kesimde kadın
emeği ve kadın emeğine talep” konulu çalışmasında, enformelleşme sürecinde kadın
emeğinin, enformel ilişkiler ve süreçlerdeki etkin rolü üzerinde durularak, küçük üretimin
gündeme geldiği son yıllarda ki, enformelleşme sürecinde, enformel kesimde kadın
emeğine talep artışı yaşandığı ve sosyal bir mekan olan gecekondulaşma ve sosyal ilişkiler
olarak enformel ilişki ağları incelenmiştir. Dünya’da ve Türkiye’de yaşayan küreselleşme
sürecinde emek piyasalarının enformelleştiği ve bu enformelleşme sürecinin emek
piyasalarında kuralsızlığa yol açtığı görülürken, üretimin parçalanması ile ucuz emeğe
dayalı olan küresel üretim zincirinin, Dünya’nın farklı yerlerinde ucuz ve denetimi kolay
işgücüne olan talebi arttırdığı üzerinde durulmaktadır. Kadın emeği ise, esnek işgücü
olarak üretim sürecinde ve karşılıksız emek faaliyeti ile yeniden üretim sürecinde oynadığı
ikili rolle, enformelleşme sürecinin yapıcı-öznesi haline geldiği vurgulanmaktadır
(Ergüder, 2006, s. 1-147).
6
Karataş’ın (2006), “Türkiye’de kadın işgücünün durumu; Denizli tekstil sektöründe kadın
işgücü örneği” konulu çalışmasında, Türkiye’de kadın işgücünün mevcut durumu tespit
edilmeye çalışılarak kadın işgücü arzının niteliksel gelişimini ve işgücü piyasasına girişini
sağlayacak gerekli mekanizmaların belirlenmesi amaçlanmıştır. Kadınlar yasal mevzuatlar
nedeniyle yada farklı nedenlerden dolayı kamu yaşamının tüm alanlarına yeterince
katılamamaktadırlar. Kadının asli görevinin eş ve anne olarak algılanması kadının işe
girmesini ve işinde yükselmesini etkileyen başlıca faktörlerdendir. İmalat sanayi içerisinde
yer alan tekstil sektöründe çalışan kadınların kadın olma vasfından kaynaklanan
olumsuzluklar yaşadığı kadının
toplumda ve işyerinde hak ettiği yerini alabilmesinin
erkeklerle eşit fırsatların kadına da tanınması ve toplumdaki geleneksel zihniyetin kırılması
ile olacağı sonucuna varılmıştır. Ayrıca kadın sorunlarının ortadan kalkabilmesi için kamu
ve sivil toplum kuruluşlarının ortak hareketiyle daha olumlu sonuçlar elde edileceği
kanısına varılmıştır (Karataş, 2006, s. 1-131).
Kurnaz’ın (2007), “İstihdam edilebilirliğin önemi açısından eğitim-istihdam ilişkisi ve
Ankara
bölgesi imalat sanayi uygulaması” konulu çalışmasında; eğitim ve istihdam
kavramları üzerinde durulmuş, daha sonra üretim sürecinde insan gücünün niteliksel
farklılıklarının istihdam üzerindeki etkileriyle ilgili geliştirilen teorik yaklaşımlar
incelenerek özellikle bu yaklaşımların eğitime karşı olan bakış açıları incelemiştir. Ayrıca
çalışmada; Türkiye’deki eğitim sisteminin niceliksel ve niteliksel problemlerinin ve eğitimistihdam arasındaki zayıf ilişkinin yanı sıra piyasadaki vasıflı işgücünü talep eden
değerlendiren ve ödüllendiren yapının yetersiz olduğu görülmektedir. Mikro düzeyde
firmalarda bilgi ve beceriyi esas alan istihdam, terfi ve ücret politikalarının belirlenmesi
beşeri sermayeyi ödüllendiren ekonomik ve sosyal ortamın oluşturulması, makro düzeyde
ise eğitim sisteminin yeniliklere açık, yaratıcı, kendine güvenen ve ekip çalışmasına yatkın
bireyler yetiştiren yapıya kavuşturulması, Türkiye’nin sosyo-ekonomik kalkınması
açısından büyük bir önem taşıdığına değinilmektedir(Kurnaz, 2007, s. 1-267).
Aydın (2008),“Formel ve Enformel kadın çalışanların istihdam edilme biçimlerinin iş
doyum düzeyleri üzerindeki etkisi” konulu araştırmada, formel ve enformel kadın
çalışanların iş doyum düzeylerinin belirlenerek, günümüzde hızla çeşitlenen ve genişleyen
enformel istihdamın kadın çalışanlarca tercih edilme nedenlerini belirleme amacıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada; kadınların çalışma hayatlarında beklentilerinin öğrenim,
yaş, medeni duruma göre; sahip oldukları çocuk yada kardeş sayılarına,
eş yada
babalarının çalışma durumu ve sahip oldukları sosyal güvenceye göre değiştiği, enformel
7
çalışmanın 25’li yaşlardan sonra evli ve çok çocukluyken eş ya da babasının sosyal
güvencesi varsa daha çok tercih edildiği, formel çalışmanın ise 25’li yaşlardan önce
çocuğu olmayan evli veya bekâr kadınlarla, eş ve babaları çalışmayan kadınların tercih
ettiği görülmüştür. Ev eksenli çalışan kadınların atölyede çalışan kadınlarda daha fazla iş
doyumuna ulaştığı belirlenmiştir (Aydın, 2008, s. 1-176).
Koçer’in(2009),“Demokratik Parti Döneminde Kadın 1950-1960 arası kadın dergilerinde
kadın imajı” konulu çalışmada, Demokratik Parti iktidarı döneminde yayınlanmış kadın
dergilerinin genel bir analizinin yapılarak bu dergiler aracılığıyla kadının temsil biçimini
ortaya çıkarmak amacıyla planlanmıştır. Tek parti dönemi kadın dergilerinin liberal sistem
içinde farklılaşacağını ama liberal demokrasinin Türkiye’deki kadınlara fazla özgürlük
sağlayacağı varsayımını doğrulamayacağı tesbit edilmiştir (Koçer, 2009, s. 1-160).
Uşen’in (2011), “Eğitimli kadınların çalışma hayatına ilişkin tercihleri: İstanbul örneği”
konulu çalışmasında, İstanbul’da yaşayan çalışma çağındaki eğitimli kadınların çalışma
veya çalışmama tercihleriyle ilgili nedenler ve gelir seviyeleri yükseldikçe eğitim seviyesi
ne olursa olsun çalışmaya devam edip etmeyecekleri araştırılmıştır. Eğitimli kadınların
çalışma hayatına yönelik
tercihleri belirlenmekte yani kadınların çalışıp çalışmama
kararlarının arkasındaki nedenlerin ortaya konması ve özellikle de gelir seviyesi yeterli
durumda olan kadınların eğitim seviyeleri ne olursa olsun, çalışma hayatında kalıp
kalmayacakları sorularına cevap aranmıştır.
Araştırmada elde edilen sonuçlara göre, kadınların büyük çoğunluğunun en temel çalışma
nedeni
geçimlerini
sağlayabilmek
ve
işlerinden
emekli
olabilmektir. Aile
içi
sorumlulukların öncelikli sırada gelmesi kadınların işlerine devam kararı verip
vermemesinde etkili bir unsurdur. Eğitim düzeyi yüksek kadınların ekonomik
durumlarında iyileşme olsa da çalışmaya devam edecekleri sonucuna varılmıştır. Yani
geleneksel varsayımların hala geçerliliğini koruduğu görülmektedir (Uşen vd., 2011, s.
127-177).
Yavuz’un (2011), “Eğitim sektöründe çalışan kadın yöneticilerin rol çatışması (Kocaeli İli
Örneklemi)” konulu çalışmasında, 2009-2010 Eğitim öğretim yılındaki verilere göre
Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı resmi ilk ve ortaöğretim okullarında görevli
kadın yöneticilerin farklı toplumsal rolleri ve bu rollerin arasındaki çatışma durumlarının
incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın sonucunda; eğitim sektöründe çalışan kadın
yöneticilerin rol çatışmasından dolayı yaşadığı olumsuzlukların belirlenmesi ve olumsuz
durumların yok edilmesi veya en aza indirilmesi için alınacak önerilerin önemli olduğu
8
sonucu ortaya çıkmıştır. Araştırmada okullarda kadın yönetici sayılarının artırılması
böylelikle de okul yönetimine farklı bir bakış açısı getirilmesi, çalışma arkadaşları
arasındaki mesai paylaşımı ile işlerin paylaşılması ve böylelikle çatışmasının
azaltılmasının sağlanması, okullarda kreş ve yuva gibi imkanların sağlanması ile kurumdan
kaynaklanan çatışmanın azaltılması, kadın ve erkelerin eşit şartların tanınması, eğitim
sektöründe kadın yöneticilerin ailelerinden gördükleri manevi desteğin rol çatışmasını
azaltması ve kadın yöneticilerin yönetim kademesine geldiklerinde başarısızlık, yalnız
kalma korkusu vb. psikolojik yada bireysel sorunların yaşanması da rol çatışmasını
arttırdığı üzerinde durulmuş ve
psikolojik destek ve yardımla çözüm bulunulabileceği
önerisinde bulunulmuştur (Yavuz, 2011, s. 1-143, 161, 162).
Erenci’nin (2011) , “Nezihe Meriç’in eserlerinde kadın kimlikleri ve 1950’lerin kadın
sorunları” konulu çalışmasında, Cumhuriyet döneminde doğan ilk kadın yazar olan Nezihe
Meriç, öykücülük alanındaki katkılarıyla ve farklı sınıflarda kadınların modernleşme
ilişkilerini bu alana taşımasıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Çalışmada,
Cumhuriyet Dönemi yazarlarından olan Nezihe Meriç’in eserlerinde, kadın kimliğinin
nasıl kurguladığı ve kadın sorunlarına yaklaşımı incelenmektedir. Meriç’in yapıtlarında
ataerkil düzene ve toplumsal yapılanmaya yönelik eleştiriler olsa da kadınların ağır
toplumsal rollerine karşı eleştirel bir tavrı söz konusudur. Farklı sınıflardan kadınlara karşı
ayrımcı eleştirici bir bakış görülmektedir. Meriç eserlerindeki karakterlerle erkek egemen
sistemin devamının sağlanmasının sorumlusu olarak kadınları göstermekte, kadınların milli
ortak çıkarlar için var olmaları gerektiğine ilişkin göndermeler yapmaktadır. Meriç,
kadınların sorunlarıyla ilgili duyarlılığına rağmen feminist bir bakışla kadınlara yüklenen
ağır toplumsal rollerin sorunsallaştıramaması ve sınıfçı bir bakış açısıyla farklı sınıftan
gelen eğitimsiz kadınları ataerkil sistemin devamını sağlayan kişiler olarak görmektedir
(Erenci, 2011, s. 1-56).
Davaslıgil’in (2011), “Kırsal kalkınmada kadın işgücünün rolü ve kadın işgücünü etkileyen
faktörler” konulu çalışmasında, kırsal kalkınmada kadın işgücünün önemi incelenerek
çıkan sonuçların yorumları Türkiye İstatistik Kurumu 2009 yılı Hanehalkı İşgücü Mikro
Veri Seti çerçevesinde değerlendirilmiştir. Elde edilen verilerin sonuçlarına göre kırsal
yerlerde istihdama katılan kadınların büyük çoğunluğu ücretsiz aile işçisi statüsündedir.
Kırsal kesimde çalışan kadınların çoğu ev işçisi olarak görülmekte ve ekonomik statü
içerisinde yer almadığı sonucuna varılmaktadır (Davaslıgil, 2011, s. 1-23).
9
Karaoğlu’nun (2012), “2000’ler Türkiye’sinde GAP(Güneydoğu Anadolu Projesi)
Bölgesinde kadın projeleri ve kadının güçlenmesi valilikler, belediyeler ve ÇATOM
istihdam proje örnekleri” konulu çalışmasında, 1990’lar Türkiye’sinde hayata geçirilen
projecilik yaklaşımıyla birlikte kadın yurttaşlığının nasıl kurulduğu, bu kurgunun
1970’lerde geçerli olan kurgudan hangi açılardan nasıl farklılaştığı ve günümüzde değişik
projelerde uygulanan yaklaşımın, kadının güçlenmesine katkı sağlayıp sağlamadığı
sorularına cevaplar bulunmaya çalışılmıştır. Bu cevaplar, 2010-2011 Mart aralığında
Şanlıurfa, Diyarbakır ve Batman’da yapılan araştırmalar çerçevesinde sonuca bağlanmıştır.
Bu çalışmada GAP Projesi ülke dışında olduğu kadar ülke içindeki
neo-liberal
politikaların etkisinin arttığı bir dönemde, kamu tarafından duyarlı olunması gereken bir
proje olarak sadece gecikmiş değil aynı zamanda da sahipsiz kalmış bir girişim olarak
görülmektedir. GAP, bölgede insan potansiyelinin geliştirilmesi amacıyla kadınlara dönük
hizmetleri ile ilk kez GAP,ÇATOM (Çok Amaçlı Toplum Merkezi) ile gündeme gelmiştir.
ÇATOM’la devletin bölge kadınlarına ulaşmasındaki rolü ve bunu gerçekleştirmeye dönük
yapılan işler, dayanılan politikaları ve bölge kadınlarının bu durumdan etkilendikleri
sonucuna varılmıştır (Beşpınar vd., 2012, s. 5-230).
1.5. Yöntem
Gerçekleştirilen bu çalışmada verilerin toplanması amacıyla “alan yazın taraması”
yapılmıştır. Çalışma; kadın istihdamı, kadın ve siyasal hayata katılım ve kadın eğitimi
olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bu amaçla Üniversite ve diğer kamu
kuruluşlarının
kütüphanelerindeki kadınlarla ilgili olan kaynaklar taranmış ve kadın
istihdamı, kadın eğitimi, kadın ve siyaset ile ilgili konuların ilgili kısımları çalışmada
kullanılmıştır. Konu ile ilgili olarak dergilerdeki makaleler taranmış ve ilgili makalelerden
bazı bölümler
araştırmada kullanılmıştır. DPT Kalkınma Planları, çıkan yasa ve
yönetmelikler, ilgili sivil toplum örgütlerinin yayınları da çalışma da kullanılan kaynaklar
arasında yer almıştır.
Kadın istihdamı, siyaset, eğitim ile ilgili yapılan tezler YÖK’ün tez taramasından
yararlanılarak incelenmiştir ve tez konusuyla ilgili olan çalışmalar ilgili literatür kısmında
verilmiştir.
Bu çalışmada istatistiksel verilerden de yararlanılmıştır. Konu, Cumhuriyetin ilanından
sonra kadın istihdamı, siyasal hayatta kadın ve kadın eğitimi ile ilgili olduğundan;
10
Cumhuriyet’in kuruluş yılı olan 1923 yılından sonraki istatistiki veriler dikkate alınmıştır.
İstihdam ve siyasette kadın ile ilgili 1923 yılında istatistiki bazı bilgilere ulaşılamamıştır.
Kadın istihdamı ile ilgili ilk kaynak 1927 yılında Sanayi Sayımı sonuçları çalışmaya
alınmış ve nüfus sayımlarındaki kadın istihdamı ile ilgili istatistikler, TİSK, TBMM,
TÜİK’in istihdamla ilgili verilerinden yararlanılmıştır.
Kadın ve siyasetle ilgili ilk istatistiki veri 1935 yılına aittir ve Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından yayınlanmıştır. Daha sonraki seçim sonuçları için hem TÜİK hem de İçişleri
Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü istatistiklerinden ilgili kısımları çalışmada
kullanılmıştır.
Çalışmanın kadın eğitimi ile ilgili bölümünde, 1935 yılı ve sonrasında Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı istatistiki verilerden
yararlanılmıştır.
Araştırma raporu
sonucunda Türk Kadınlarının istihdam, siyasal hayata ve eğitim
hayatında daha aktif yer alabilmelerini sağlayacak önerilerde bulunulmuştur.
11
12
BÖLÜM II
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2.1. Cumhuriyet’in İlanından Önce ve Sonra Türk Kadınının Durumu
Tarih boyunca kadının her toplumda farklı statülerde bulunduğu bilinmektedir. Kadının
bazı toplumlarda kutsallaştırıldığı, bazılarında erkeklerle aynı statüde değerlendirildiği,
ataerkil toplumlarda ise ikinci sınıf kabul edildiği hatta hemen hemen hiçbir hak ve değere
sahip olmadığı görülmektedir. Oysaki, Eski Türklerde kadına bakış açısı diğer
toplumlardan oldukça farklıydı. Orta Asya Türk kavimlerinde kadın özgürdü önemli hak ve
yetkilere sahipti. Gerek şehirli gerekse göçebe olsun Orta Asya Türk kavimlerinde kadın
erkek eşitliği hep kabul görmüştü. Eski Türk toplumlarında kadın siyasi, hukuki, askeri her
alanda eşinin yanında yer alırdı. Kadın erkek ayrımı olmadığından, kadın erkeğinin
tamamlayıcısı olarak kabul edilirdi (Erdem vd., 2010, s. 14).
Tarihte “Devlet Başkanlığı” yapan ilk kadınlarda Türk’lerdendi. Örneğin, Delhi Türk
Devletinde Raziye Sultan, Kirman Kutluk Türk Devletinde, Türkan Hatun gibi. Devlet
başkanlığı yapmış Türk Kadınları bulunmaktaydı (Göksel, 1993, s. 108).
Ancak X. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul eden Türkler, İslam Hukukuna dayalı
sosyal bir sistem ve hayat tarzını benimsemeye başladılar buda Türk kadınının hayatında
bazı değişikliklerin oluşmasına yol açtı. Türk kadını; dini kuralların, İran, Bizans ve Arap
kültürlerinin de etkisiyle; İslamiyet öncesi sahip oldukları önemli mevkilerini kaybederek,
toplum hayatından uzaklaşmak zorunda kaldı (Kaplan,1988, s. 1).
Özellikle, Osmanlı İmparatorluğunun Gerileme Döneminde kadının tüm özgürlüğü
zamanla kaldırıldı. Öyle ki sokağa çıkmaları önce sınırlandı sonrada tamamen yasaklandı.
Evlenme ve boşanma koşulları tamamen kadın aleyhine eşit olmayan duruma getirildi ve
Tanzimat Fermanına kadar bu kısıtlamaları artıran fermanların yayınlanmasına devam
edildi. Bu süreç XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar devam etti (Göksel, 1993, s. 132, 133).
Kadınları özgürleştirme girişimleri XIX. yüzyılın ilk yarısında başladı. Kadınların kendi
emekleri üzerinde özgürce karar vermeleri, kadın örgütlerine üye olmaları, ilk ve orta
okullara devam etmeleri, serbestçe işlerini seçebilmeleri gibi taleplerde bulunma haklarını
artık kadınlar elde etmişlerdi (Özdemir, 2009, s. 8).
13
Kadınların bu girişimlerinin altında Osmanlı’dan kalan ataerkil anlayışın esnemesi ve
19.y.y.’da gerçekleştirilen ve sürekli kayıplar verilerek Osmanlı’nın çökmesine neden olan
gerileyişin diğer taraftan da erkek nüfusunun oldukça azalması ve ortaya çıkan yıkıntıdan
kurtulmak için kadının kaçınılmaz olarak toplumsal yaşama dahil olması yatmaktaydı.
Kaybedilen savaşlar, en sonunda toplumsal ve ekonomik alanda erkeklerden boşalan
konuma kadının yerleşmesi sonucunu doğurmuştu (Yılmaz, 2010, s. 204).
İlk değişim Tanzimat Fermanı ile başlamıştı. Tanzimat Fermanı’nda kadınlar ile ilgili
hükümler olmamakla birlikte, kadınların lehine olabilecek kimi hükümlerin getirilmesi
toplumsal yapıdaki yumuşamayı hissedilir kılmıştı (Ateş, 2009, s. 18).
Tanzimatın ilanına kadar toprak mülkiyeti babadan oğula aktarılabilmekteydi. Kız evlat
ancak erkek evlat olmadığı zaman, o da tarlayı bedelini vererek kullanabilme hakkına
sahipti. Tanzimat Döneminde çıkarılan Arazi Kanunu’yla kız evlada miras yoluyla
mülkiyet hakkı sağlanmış ve
kızlardan alınan “gelinlik vergisi” kaldırılmıştı. İlk kız
rüştiyesi (ortaokul dengi) 1858’de İstanbul’da açıldı.1869’da ilk kız sanat okulu
İstanbul’da açılmış ve 1873’te 17 kız öğrenci mezun olmuştu (Altındal, 2004, s. 95, 96).
Osmanlı Devletinin modernleşmesinde öncülük edecek yapısal değişimler özellikle II.
Meşrutiyet döneminde gündeme getirilmiş, Osmanlı siyasal yapısı, farklılaşma,
merkezileşme, laikleşme, özgürleşme sürecine girerken, modernleşme sadece siyasal
yapıda değil, toplumun yeniden yapılanmasında da belirleyici olmuştu.II. Meşrutiyet
Dönemi, kadının giderek daha fazla kamusal alana katıldığı “toplumsal görünürlük”
kazandığı bir dönem olarak karşımıza çıkmıştı II. Meşrutiyet döneminde kadının eğitimi,
çalışma hayatına katılımı, dernekler kurması, modayı takip etmesi, kadının mahrem
dünyasını belirleyen örtünme, cinslerin ayrılığı, dışarı çıkma gibi simgeler üzerinde
değişikliklere neden olmuştu (Terkan, 2010, s. 118, 119).
Kadınların özellikle II. Meşrutiyet döneminde gerek işçi gerekse memur olarak çalışma
hayatına katılımı kadınların girişimciliğini kamçılamış, kendi işyerlerini açma ve ticaret
yapma konusunda onları harekete geçirmişti. Bu dönemde sadece İstanbul’da değil yurdun
pek çok yerinde kadınların girişimciliklerine rastlamak mümkündü. Örneğin Bartın’da
kadınların kurup işlettiği 37 manifatura dükkanı bulunmaktaydı. Ayrıca “Kadınlar
Dünyası” gibi tüm çalışanlarının kadın olduğu dergilerin dizgi işleri de yine kadınlar
tarafından yapılmaktaydı (Erdem vd., 2010, s. 146).
14
1915’te Ahmet Cemal Paşa’nın emriyle kadınlar için bir çeşit mecburi hizmet kanunu
kabul edildi. Bu dönemde Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti İslamiyeti ve İstihlak-ı
Milli Kadınlar Cemiyeti aracılığıyla Amele Taburları’nda Müslüman kadınların çalışması
sağlandı. Kızlara meslek kazandıracak okullar açıldı ve kadınların sosyal hayata girmesi
üzerine aile hukukunda düzenlemeler yapıldı. 1917’de Aile Hukuku kararnamesi çıkarılmış
ve bu kararname ile evlenme ve boşanma devlet iznine bağlanmıştır. Evlenme yaşı kadında
17, erkekte 18 olarak düzenlenmiştir. Öte yandan II. Meşrutiyet döneminde kadınlar, kadın
cemiyetleri kurarak ve kadın dergileri çıkararak faaliyet göstermişlerdir (Şahin vd., 2013,
s. 53, 54).
II. Meşrutiyet Dönemi’nde kadın hakları konusunda başlayan istekler uzun yıllar devam
etmesine rağmen kadınlar için istenen bir çok hak Cumhuriyet’in ilanından sonra
gerçekleşebilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların durumunu değiştiren ilk önemli
gelişme Medeni Kanunu’nun kabulü ile gerçekleştirilmiştir. Bu kanunla “tek eşlilik,
boşanma hakkının kadına da tanınması, çocukların velayeti, miras ve mal tasarrufu gibi
konularda kadın erkek eşitliği sağlanırken, kadının eğitim hakkından erkeklerle beraber ve
eşit olarak yararlanması, toplumsal hayata katılması, çalışma hakkının genişletilmesi, idari
görevlere getirilmesi seçme ve seçilme hakkının tanınması ile kılık ve kıyafet alanlarındaki
düzenlemeler” yine bu dönemde kadınlar lehine yapılan önemli değişiklikler ve gelişmeler
olmuştur (Kaplan, 1988, s. 139).
Tarihsel süreç içerisinde; kadının toplumsal yaşamında Tanzimat’la birlikte başlayan ve
özellikle de II. Meşrutiyet döneminde haklar konusunda yaşanan değişim hareketi,
Cumhuriyet döneminde kadınlara verilen haklara adeta zemin hazırlamıştır. Cumhuriyet’in
kuruluşuyla, toplumsal ekonomik ve siyasal açıdan olduğu gibi, kadın hakları açısından da
birçok köklü değişikliğin gündeme getirildiği ve uygulandığı bir süreç başlamıştır (Erdem
vd., 2010, s. 159).
Türk modernleşmesinde kadınlara bir yandan Batılılaşma ve modernleşmenin taşıyıcı rolü
verilirken diğer yandan da bu rolün sınırları erkekler tarafından belirlenmiştir. Cumhuriyet
Dönemi “kadın sorunu” nun önemli boyutları II. Meşrutiyet’ten başlayarak Kemalist
Cumhuriyete uzanan Türk ulusçuluğunun özgür tarihsel koşullarınca şekillenmiş ve ulus
devleti projesi, kadınların geleneksel rollerini modern biçimler içinde sürdürmelerini
sağlarken kadınlar için geçerli rol kalıplarını da belirleme görevini üstlenmiştir (Terkan,
2010, s. 119).
15
Türkiye Cumhuriyeti kadın konusuna ilişkin olarak, dünyada istisnai ve özgün tarihsel bir
süreç yaşamıştır. Kadınların ilerlemelerine ve güçlenmelerine ilişkin olarak günümüzde
alınan bütün kararlarda ve uygulanan bütün politikalarda bu tarihsel deneyimin
yansımalarını görmek mümkündür. Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu 1923 yılını izleyen
ilk 10 yılda Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen reformlar, bir yandan kadının
yurttaşlık haklarını kazanmasını, diğer yandan Türk toplumunun yeniden yapılanmasını
sağlamış, böylece büyük bir toplumsal değişim gerçekleştirilmiştir. Kadınların eğitim,
çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılması mümkün kılınmış ve eşitlikçi kamu
politikaları ile devlet bu katılımı özendirmiş ve desteklemiştir (Kadın Statüsü Genel
Müdürlüğü, 2012, s. 1).
1926 yılında Medeni Kanun’da yapılan değişikliklerle erkeğin birden fazla kadınla
evlenmesini yasaklanmıştır. Böylece aile ilişkilerine düzen ve huzur kazandırılması
amaçlanmış ayrıca kadın Evlenme ve Miras Hukuku’nda erkekle eşit hale getirilmiş ve dini
nikah yerine medeni nikaha şart koşularak, evlilik yaşamı süresince olduğu gibi sonrasında
da kadın ekonomik ve hukuksal yönden güvence altına alınmaya çalışılmıştır (İçli, 1998,
s. 96).
Kadınların hukuk alanında gerçek bir eşitlikten yararlanmaları Cumhuriyeti izleyen
yıllarda mümkün olabilmiştir. 1924 Anayasa’sının seçme ve seçilme hakkı ile ilgili 10. ve
11. maddeleri 2599 sayılı ve 5 Aralık 1934 tarihli kanun ile değiştirilerek kadınlara da
seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Atatürk’ün, Cumhuriyeti izleyen yıllarda yaptığı
inkılapların bir kısmı kadın hakları konusundadır. Bunlardan en önemlisi kadını aile
hukuku alanında da erkelerle eşit hale getiren Medeni Kanun’dur (Özdemir, 2009, s. 12).
Kadının toplumsal konumunun değişmesinde en önemli haklardan biri de 3 Nisan 1930’da
kadınlara tanınan Belediye Meclislerine seçme ve seçilme hakkıdır. İlk defa Türk kadınları
bu haklarını 1933’te kullanmışlardır (Sağ, 2001, s. 22).
Kadınlar 1924 yılında çıkarılan eğitimi tek sistem ve çatı altında toplayan “Tevhid-i
Tedrisat Kanunu” ile en temel vatandaşlık hakkı olan eğitim haklarına kavuşmuşlardır
(Demiray, 2013, s. 157).
Kadınlar Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte en temel insan haklarına kısa sürede
kavuşmuşlardır; ancak bu hakları sağlayan yeni kurulan devletin kendisi olmuştur. 1979
yılında uluslararası bir sözleşme olan CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok
Edilmesi Sözleşmesi) ’la birlikte kadın hakları günümüzde de özgün yönleriyle ele
16
alınmaya başlanmıştır. Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmaya ve
kadınların insan haklarını korumaya yönelik uluslararası hukuk düzeyinde hazırlanmış olan
bu sözleşme, her geçen gün daha çok hız kazanan kadın hakları mücadelesi ile birlikte
aralarında
Türkiye’nin de olduğu pek çok toplumda mevcut olan toplumsal cinsiyet
eşitsizliğini, kadınların lehine olacak şekilde uluslararası düzeyde değiştirmeye başlamıştır
(Suğur vd., 2012, s. 38, 144).
Cumhuriyet Dönemi’nde kazanılan haklara, 1980’li yıllardan sonra yaygınlaşarak hızlanan
kadın hareketlerine ve 2001 yılında kabul edilen yeni Medeni Kanuna karşın, kadın-erkek
ile kent ve kırsal kesim kadınları arasındaki eğitim, sosyal yaşam, siyasal hakların
kullanılması ve ekonomik bağımsızlık konularında ki farklar sürmekte, Türk kadınının
birey olarak özgürleşme ve batılı toplumlardaki kadınlarla eşit düzeye gelme mücadelesi
2000’li yıllarda da devam etmektedir. Kadınların Cumhuriyet’in ilanından önce ve sonra
kazandıkları haklar Ek I ve mesleklerine göre kadınların tarihsel kronoloji içerisindeki
sıralaması Ek II’de verilmiştir.
Çalışmanın ana bölümlerinden biri olan kadın istihdamı konusuna ilişkin detaylı bilgiler
üzerinde durmakta yarar vardır. Bu bağlamda, kadınların sektörel olarak istihdama katılma
durumları, sosyal güvenlik sistemi içinde kadının yeri, Dünyada kadının istihdamı,
Türkiye’de çalışan kadınları destelemek amacıyla yapılan çalışmalar, çalışan kadınların
sorunları ve ücret konuları kadın istihdamı konusu içerisinde incelenecektir.
2.2. Kadın İstihdamı
Tarihin her döneminde kadın işgücüne olan ihtiyaç önemini korumuştur. Günümüz zorlu iş
yaşamında da kadının işgücünün önemi her geçen gün biraz daha da artmaktadır. Tarım
toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde tarlalarda ve fabrikalarda her zaman ihtiyaç
duyulan kadın, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre bazen bilgi toplumlarının ihtiyaç
duyduğu nitelikli işlerde çalışmakta, bazen de tarım ve sanayi toplumlarının özelliklerini
taşıyan gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerin tarım veya fabrikaların da niteliksiz işçi
olarak çalışmaktadır (Yılmaz vd., 2009, s. 91).
Kadın istihdamındaki değişimlerin yaşanılan önemli olayların sonucunda farklılık
gösterdiği bir gerçektir. Türkiye’de, kadınların çalışma hayatına katılımlarındaki köklü
değişimlerin en önemli nedenleri, Balkan Savaşları(1912) ve I. Dünya Savaşı’nın (1914)
ortaya çıkmasıdır. Savaşla birlikte kamusal alanda rol almaya başlayan Türk Kadını, silah
17
ve gıda fabrikalarında çalışarak Türkiye’de kadın işçi sınıfının genişlemesine katkıda
bulunmuştur. Aynı dönemde kadınlar hastane, banka gibi devlet kurumlarında çalışmaya
başlamıştır (Ündücü vd., 2012, s. 39, 40).
Kadının, çalışma yaşamında yer almasının önemini her fırsatta dile getiren Atatürk,
kadınların ve gençlerin, iş yaşamında korunması için de uğraş vermiştir. Bu çerçevede,
ülkedeki sanayi işletmelerinin tümünde kadınların ve genç emekçilerin korunmasına ilişkin
ilk düzenlemeler 24 Nisan 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (Genel Sağlık Koruma
Yasası) ile yürürlüğe konmuştur. Bunun dışında 1925 yılında yürürlüğe giren 394 sayılı
yasa ve 1935 yılında çıkarılan 2739 sayılı yasa ile başta kadınlar olmak üzere bütün
çalışanların hakları yasal güvence altına alınmıştır (Kocacık vd., 2005, s. 200, 201).
Kadınların çalışma hayatının düzenlenmesinde en önemli aşama ise 1936 tarihli İş
Kanunu’dur. 8 Haziran 1936 tarihinde kabul edilen bu yasa ile erkek, kadın ve çocukların
çalışma koşulları yeniden düzenlenmiştir. O tarihe kadar kadınların çalışma hayatını
düzenleyen başka bir kanun bulunmamaktadır (Yaşar, 2007, s. 14).
Kadın işgücüne ait bilgi ve veriler Cumhuriyetin başlangıç yılları ile sınırlıdır. Kadın
işçilerin niceliğine ilişkin ilk önemli bilgi kaynağı ise 1927 Sanayi Sayımı sonuçlarıdır. Bu
sayımda önemli olan nokta sınırlama yapılmadan ülkedeki tüm sanayi kuruluşlarını
kapsayan bir sayım olmasıdır. Daha sonraki yıllarda ise 1927 yılında çıkarılan ve 1942
yılına kadar
yürürlükte olan
Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun kapsamındaki kuruluşlara
yönelik kadın işçilerin istatistiki verileri bulunmaktadır (Tablo 1). Bu nedenle bu veriler
ülkenin en büyük kuruluşlarında çalışan kadınlara ilişkin veriler olması nedeniyle
önemlidir.
Tablo 1. Teşvik-i Sanayi Kanunu Kapsamındaki Kuruluşlarda İşçi ve Ustabaşılar
İçerisindeki Kadınların Oranı
14 + yaş kadın
14 - yaş kadın
Toplam kadın
Yıllar
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
1932
12.713
25.13
761
47.74
13.474
25.80
1933
13.052
21.89
1.476
57.19
14.528
23.35
1934
15.579
24.17
919
51.11
16.498
21.91
(Makal, 2010, s. 22)
18
Tablodan da anlaşılacağı üzere, 1932 ve 1934 yılları arasında o zamanın şartlarına göre
genel bir artış görünmektedir. Daha sonraki yıllarda kadın çalışanların niceliğine ilişkin
kaynaklar artmaktadır. Tablo 2’de ise dikkati çeken nokta 1937- 1943 yılları arasındaki
kadın istihdamında yaklaşık %12’lik bir artış olduğudur. Daha dikkat çekici nokta ise,
çocuk ve genç istihdamının 2,5 kat civarında artmasıdır. 6 yıl gibi kısa bir sürede ortaya
çıkan bu artış oldukça ilginç bir durumdur (Makal, 2010, s. 23, 24).
Tablo 2. İş Kanunu Kapsamındaki Ücretliler İçerisinde Kadın ve Çocuk Çalışanlar
1937
1943
1947
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
23.347
8.80
51.871
18.86
20.845
7.21
Kadın
50.131
18.89
56.937
20.70
50.851
17.59
Erkek
191.863
72.11
166.275
60.45
217.451
75.20
Toplam
265.341
100.00
275.083
100.00
289.147
100.00
Çocuk Sayısı
(12-18 yaş)
(Makal, 2010, s. 23)
Tablodan da görüldüğü gibi, 1937 ve 1943 yılında gerçekleştirilen ilk iş istatistiklerine
göre, 1937 yılında 50.131 olan kadın işçi sayısı 1943’te 56.937’ye çıkmıştır. 1950’lerin
başından itibaren, İş Kanunu kapsamında çalışan kadın sayısında mutlak anlamda bir
azalma olmasına karşın, kadınların oranındaki düşme, işgücü talebinin neredeyse tümüyle
erkekler tarafından karşılanıyor olmasından kaynaklanmaktadır (Makal, 2001, s. 135).
1955 yılında ise kadınların işgücüne katılım oranının %70 iken 1990’larda % 30’a düştüğü
görülmektedir. Nüfus sayımı sonuçlarına göre işgücüne katılımdaki düşüşe paralel olarak
ev kadınlarının oranı 1975’te % 78 iken, 1990’da % 82’ye yükselmiştir. Kırdan kente göç,
1950’den bu yana kadınların işgücüne katılımının sürekli düşmesinin arkasındaki temel
neden
olarak
görülmektedir.
Kadınların
işgücüne
katılımlarında
düşük
artışlar
göstermesinin arkasında birbirine bağlı iki sebep olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki,
tarımsal alanlardaki üretimin mekanizasyonudur bu tarımla uğraşanların sayısını oransal
olarak azaltmış ve köyden kente göç olgusunu başlatmıştır. İkinci sebep ise, sanayi
sektörünün tarımdan kopan fazla emek arzını içerecek kadar istihdam kapasitesi
yaratamamasıdır (Dedeoğlu, 2000, s. 159).
19
1970’lerin sonunda Türkiye ekonomisinde ciddi boyutlara ulaşan yüksek enflasyon ve
ödemeler bilançosu açıkları problemlerinin üstesinden gelebilmek için bazı tedbirler
uygulamaya konulmuştur. Bazı politika değişiklikleri kadınların işgücüne katılma oranının
azalmasını durdurmadığını göstermektedir. Bu durumu tarımda istihdam edilen kadın
işgücünün oranı düşerken sanayi ve hizmetler sektöründe kadın istihdamının artmamasının
etkisi olduğu söylenebilir (Özer vd., 2003, s. 64).
Son yıllarda gelişmiş ülkelerdeki kadınların işgücüne katılım oranlarında artış olmasına
rağmen birçok gelişmekte olan ülkede ve Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranında
azalma görülmektedir (Berber vd., 2008, s.4).
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranları 2004 yılına kadar düşme eğilimi
göstermekle birlikte son dokuz yıldır katılım oranlarının artış eğilimine girdiği söylenebilir.
2004 yılına kadar olan bu düşüşün nedenleri aslında bu verilerin hesaplanma biçimini
gösterebiliriz. Bu hesaplamalarda İşgücüne katılım oranları hesaplanırken kentlerde
yaşayan ev kadınları işgücüne dahil edilmemekte kırsal kesimde tarım sektöründe ücretsiz
ve
sosyal
güvencesiz
olarak
çalışan
kadınlar
işgücüne
katılmış
olarak
değerlendirilmektedir. Köyden kente göç eden ailelere mensup kadınlar kente geldiklerinde
ev kadını niteliği kazanarak işgücü kapsamından çıkmaktadır. Bu nedenle 2004 yılından
sonra ki istihdamdaki artış eğilimi ise daha çok kentsel kadın işgücünün artışı olarak
değerlendirilmektedir (Önder, 2013, s. 35).
Binyıl
Kalkınma
Hedefleri(2010)
çerçevesinde
kadınların
istihdama
katılımına
baktığımızda, tarım dışı sektörlerde çalışan kadınların tarım dışı istihdama katılma
oranının, küresel eğilime paralel şekilde sınırlı bir artış gösterdiği görülmektedir. Fakat, bu
düzenli artışa rağmen, kadınların tarım dışı sektörlere katılımı çok düşük kalmış, 2009’da
ancak %23’e ulaşabilmiştir. Binyıl Kalkınma Hedefleri Türkiye 2010 Raporu’na göre bu
durumun temel nedeni, Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının genel olarak çok düşük
olmasıdır. Gerçekten de, kadının işgücüne katılımı konusunda Türkiye’deki duruma
bakıldığında, kadın erkek istihdam oranlarındaki uçurum dikkat çekicidir. Son yıllarda,
yapılan girişimler ve alınan önlemler ile bu oranda az da olsa bir artış yaşanmış olsa da
kadının işgücüne katılım oranı erkeğin işgücüne katılım oranından düşüktür. Farklı
alanlarda dünyadaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini inceleyen Küresel Cinsiyet Uçurumu
2012 Raporu’na göre Türkiye’nin, ekonomik katılım konusunda 135 ülke arasında 129.
sırada yer alması Türkiye’deki durumu daha net olarak çizmektedir (Korkmaz vd., 2013, s.
1852, 1853).
20
Ülkemizde kadın istihdamının arzu edilen düzeylerde olmadığı açıktır. Ancak bununla
birlikte geçmiş yıllarla kıyaslandığında özellikle son yıllarda kamu kurum ve kuruluşları,
özel sektör, yerel yönetimler ve üniversitelerde kadın istihdamı konusunda farkındalıkların
önemli oranda arttığı görülmektedir. Buna paralel olarak da kadınların işgücüne
katılımında çok az da olsa artışların gerçekleştiği Grafik 1’de görülmektedir (Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 2013, s. 4).
2012 yılında erkeklerde %70,6 iken bu oran 2013’te %71,4’e yükselmiş yani %0,8’lik bir
artış görülürken kadınlarda ise bu oran; 2012 yılında %29,0 iken %30,8’e yükselerek
%1,8’lik bir artış söz konusu olmuştur.
80
71,4
70,6
70
60
50
50,8
49,5
40
30,8
29,0
30
20
10
0
2012
2013
Toplam
Erkek
Kadın
Grafik 1. İşgücüne Katılma Oranı (www.tisk.org.tr, 2013, s. 2).
Grafik 2’de kadın ve erkeklerin işgücüne katılma oranı Temmuz 2014 dönemi verilerine
göre de; bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,2
puan artarak %49,5’den %51,3’e
çıkmıştır. Oran, erkeklerde %72,3; kadınlarda %30,8 dir. İşgücüne katılma oranı Temmuz
2014 itibariyle 15-24 yaş grubunda %44,1 ; genç erkeklerde %58,6 ve genç kadınlarda
%29,6’dır (Türkiye İşveren Sendikası, 2014, s. 2).
21
72,3
58,6
51,3
44,1
30,8
Toplam
Erkek
15+ Yaş
29,6
Kadın
15-24 Yaş
Grafik 2. Toplumsal Cinsiyete Göre İşgücü (http://www.tisk.org.tr, 2014, s. 2).
Bir toplumun kalkınmasında nüfus ve işgücü önemli faktörlerdendir. Kadın istihdamının
yapısının belirlenmesi, kadın işgücü potansiyelini ve emek piyasasındaki durumunun
belirlenebilmesi
için,
Türkiye’de
kadın
istihdamının
yapısı
çeşitli
boyutlarıyla
incelenecektir (Karabıyık, 2012, s. 241).
Bu bölümde kadın istihdamının yapısı içerisinde yer alacak eğitim, medeni durum, sektör,
bölge ve yaşa göre kadın istihdamı işlenecek konular arasındadır. Bu konulardan biri olan
ve kadının işgücü içerisindeki yerini belirleyici bir öneme sahip eğitim durumu üzerinde
durulacaktır.
2.2.1. Kadınların Eğitim Durumlarına Göre İstihdama Katılımı
Günümüzün küreselleşen dünyası da göz önünde bulundurulduğunda eğitimin önemi bir
kez daha anlaşılmaktadır. Küreselleşme ile birlikte sürekli gelişen teknoloji, çalışma
şartları, koşulları, işgücü piyasası ve işgücü piyasası taleplerindeki değişmeler eğitimden
bağımsız düşünülemez.Çalışma hayatında kaliteli işgücüne duyulan ihtiyaç her geçen gün
artmaktadır (Korkmaz vd., 2012, s. 47).
22
Dünyada ve Türkiye’de kadın istihdamının artırılmasının en temel koşulunun kadınların
eğitiminden geçtiği tartışılmaz bir gerçektir. Eğitim düzeylerinin artmasına bağlı olarak
kadınların daha nitelikli işlerde çalışabileceği ülkemizde de ve diğer pek çok ülkede de
görülen bir sonuçtur ( TBMM, 2013, s. 9, 10).
Ülkelerin ekonomik kalkınmışlığının ve gelişmişliğinin desteklenmesi yönünden kadın
istihdamının arttırılması ekonomide itici bir güç olmuştur. Bu nedenle kadın istihdamını
arttırıcı tedbirler hızla uygulamaya konulmaktadır. Bu tedbirler arasında ilk olarak eğitim
göze çarpmaktadır (Özdemir vd., 2012, s. 115, 116).
Ülkemiz koşullarına bakıldığında, eğitimin kadınların işgücüne katılımını teşvik ettiği
yönündedir. Türkiye’de üniversite eğitimi almış kadınların işgücüne katılım oranlarının
erkeklere yakın olduğu görülmektedir (Uşen vd., 2011, s. 150).
Grafik 3’deki Temmuz 2014 yılı verilerine göre, istihdam oranı okur-yazar olmayan
kadınlarda %16,2’ye inerken, meslek lisesi mezunu kadınlarda %32,7’ye; yükseköğretim
mezunu kadınlarda %58,3’e çıkmaktadır. Lise altı eğitim durumu olan kadınlardaki oranın
%24,3 iken yükseköğretimli olan kadınların oranının %58,3’lerde olması eğitimin
istihdamda kadınlar için önemini vurgulamaktadır (Türkiye İşveren Sendikası, 2014, s. 6).
16,2
Okur-yazar olmayanlar
30,1
24,3
Lise altı eğitimliler
64,1
24,8
Lise
64,8
32,7
Mesleki veya teknik lise
75,7
58,3
Yükseköğretim
Kadın
Erkek
Grafik 3. Cinsiyete ve Eğitim Durumuna Göre İstihdam Oranı
(http://www.tisk.org.tr, 2014, s. 6).
23
77,3
Ancak her ne kadar eğitim, işgücüne katılım oranlarının arttırılması için en önemli
faktörlerden biri olsa da kadınların işgücüne katılımını arttırmak için tek başına yeterli
değildir. Bu kapsamda sıradaki konumuz olan kadınların medeni durumu da istihdama
katılımı etkileyen faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
2.2.2. Kadınların Medeni Durumlarına Göre İstihdama Katılımı
İstihdama katılma oranlarını etkileyen önemli faktörlerden biri nüfusun medeni durum
yapısıdır. Türkiye’de medeni durum yapısındaki değişiklikler özellikle kadınların
istihdama katılımını daha fazla etkilemektedir. Kadınların istihdama katılma oranları
medeni durum açısından ele alınıp incelendiğinde genel olarak artış eğilimindedir.
Özellikle bekar olan ve boşanmış kadınların istihdama katılma oranlarında belirgin
artışların olmasına rağmen, evli kadınlarda genel olarak düşük oranlarda da olsa artış
izlenmektedir (Karabıyık, 2012, s. 251).
Tablo 3’de 2004 ile 2012 yılları arasında Türkiye geneli kır ve kent ayrımına göre
kadınların medeni durumlarına göre istihdama katılma oranları daha detaylı olarak
görülmektedir.
Tablo 3. Kadının Medeni Durumuna Göre İstihdama Katılım Oranları
TÜRKİYE
Kadın
Hiç evlenmedi
Evli
Boşandı
Eşi öldü
Erkek
Hiç evlenmedi
Evli
Boşandı
Eşi öldü
KENT
Kadın
Hiç evlenmedi
Evli
Boşandı
Eşi öldü
Erkek
Hiç evlenmedi
Evli
Boşandı
Eşi öldü
KIR
Kadın
Hiç evlenmedi
Evli
Boşandı
Eşi öldü
Erkek
Hiç evlenmedi
Evli
Boşandı
Eşi öldü
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
26,0
20,5
32,0
8,6
26,7
20,0
33,8
8,7
27,5
20,2
32,9
8,3
27,6
20,3
34,2
8,2
28,2
20,9
34,2
8,4
27,6
22,1
34,2
8,4
28,3
24,2
37,5
8,6
29,1
26,1
39,8
9,5
28,9
27,3
41,2
9
44,0
71,9
58,6
22,8
45,9
71,7
55,1
21,1
46,2
71,2
52,5
19,2
46,6
70,6
55,2
19,9
46,8
70,3
55,2
18,4
44,8
68,7
53,1
18,6
47,0
70,7
58,3
17,6
50,4
72,8
58,4
20,0
50,5
72,8
61,1
19,2
23,5
12,3
31,2
4,7
25,3
13,0
33,5
5,0
27,2
13,4
32,9
4,5
28,1
13,4
33,4
4,3
28,2
14,5
34,0
4,6
27,3
15,3
34,0
4,6
27,9
17,2
37,7
5,1
29,3
18,7
40,0
5,9
29
20,5
42,0
5,5
41,4
70,0
57,6
15,5
45,1
70,4
54,8
16,1
45,6
70,1
52,1
13,6
46,4
69,8
55,2
14,5
46,7
69,1
56,6
13,2
44,1
67,1
53,2
14,1
46,3
69,4
59,2
14,0
49,5
71,3
58,4
15,0
50,5
71,8
61,6
14,7
32,6
39,4
36,9
16,8
30,3
36,0
35,8
15,8
28,3
35,4
32,7
15,5
26,3
35,4
29,9
14,0
28,4
34,8
35,2
14,7
28,4
36,9
35,1
15,0
29,3
39,6
36,8
14,4
28,6
42,1
38,7
15,2
28,6
41,7
37,1
14,3
51,0
76,6
62,5
31,9
48,1
74,9
56,0
27,3
48,0
73,7
54,0
26,0
47,5
72,6
55,1
26,1
47,0
73,2
50,4
23,9
46,8
72,4
52,8
23,6
48,7
73,6
55,3
22,0
52,8
76,0
58,6
25,4
50,5
74,9
59,6
23,9
(www.tuik.gov.tr, 2012, s.80).
24
Türkiye genelinde kent yaşamı içerisindeki evli erkeklerin 2004 yılında istihdama katılım
oranı %70,0 iken 2012 yılına bakıldığında bu oranın %71,8 olduğu görülmektedir. Ancak,
evli kadının 2004 yılı istihdama katılım oranı %12,3 iken 2012 yılı itibariyle bu oranın
%20,5’e yükseldiği görülmektedir. Evli kadınların istihdam oranlarında bir artış olmasına
rağmen kentsel kesimde boşanmış kadınların istihdamı 2004 yılı itibariyle %31,2’lik bir
orana sahip iken, bu oran 2012 yılında %42,0’ye yükselmiştir.
Kırsal yaşamda ise kadın evli yada boşanmış olsun yıllara göre istihdama katılımda bir
artış görülmekte ise de, kentsel yaşamda gözlenen oranlarla kıyaslandığında fazla bir
artışın olmadığı görülmektedir.
Bazı çalışmalara göre; kadın istihdamının evlilik üzerinde iki farklı etkisi bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi gelirin etkisidir. Kadın istihdamının aile gelirini arttırdığını ve aile içi
ilişkilere yarar sağladığı yönündedir ki bu etkinin boşanma oranlarını azalttığı
düşünülmektedir. Diğer etki bağımsızlık etkisidir. Bu etkinin ise artan kadın istihdamının
ekonomik özgürlüğü ve dolayısıyla boşanma ihtimalini artırdığı görüşü benimsenmektedir.
Kadınların işgücüne katılımı ile boşanma oranı arasındaki ilişkiyi inceleyen çoğu araştırma
göstermektedir ki kadınların boşanmadan önceki yıllarda işgücüne katılım oranında artış
olmaktadır. Fakat bu kadınların işgücüne katılımının boşanmaya neden olduğu değil, daha
ziyade boşanma ihtimali yüksek olduğu zaman kadınların işgücüne katılım oranının
arttığını göstermektedir (Üçler vd., 2014, s. 32, 33).
Türkiye’de bütün kadınlardan çoğunlukla medeni durumları ile ilişkili olarak ev işleri,
çocuk bakımı ve yaşlı bakımını üstlenmeleri beklenir. Evlenmemiş genç kadınlar ev
dışında çalışma kararını daha özgürce alabilmekte iken evlenmeleri halinde eşlerinin onayı
olmaması halinde iş hayatını terk ettikleri gözlemlenmektedir. Yani evli olmak işgücü
piyasasına katılma kararının etkileyen temel belirleyicilerdendir. Kadınlar çalışma kararını
verirken evdeki işlerin nasıl yapılacağını, çocuk ve yaşlılara kimler tarafından bakılacağını
düşünmek zorundadır. Çalışan kadınların çalışma yaşamında en sıkıntılı dönemleri
çocukların okul yıllarıdır. Bu durum, kadınların iş hayatına katılma ve devam etme
kararlarını etkileyen önemli bir faktördür. Çocuk bakımının kurumsallaşmasındaki
yetersizlik erkeklerden farklı olarak kadınların çalışma yaşamını doğrudan etkilemektedir.
Eyüpoğlu, Özer ve Tanrıöver’in gerçekleştirdiği bir çalışmada, kadınların önemli bir
bölümünün bekârken ve çocuk denecek yaşta iş yaşamına katıldıklarını ancak ileri ki
dönemlerde işten kendi istekleriyle ayrıldıklarını, işten ayrılma nedenleri arasında
nişanlanma ve evlenmenin başta gelen nedenlerden olduğunu saptamışlardır. Bu çalışmaya
25
göre; özellikle eğitim düzeyi düşük kadınların geleneksel ideolojiye paralel olarak
evlendikten sonra çalışmamayı tercih ettikleri ortaya çıkmaktadır (Önder, 2013, s. 54, 55).
Kadının çalışma hayatı içinde yer edinmesi, ücretli çalışan konumu ile ifade edilen kadın
emeği kavramının Türkiye’de kullanılması, kentleşme süreci ile birlikte ortaya çıkmıştır.
1950’lerden sonra başlayan iç göç ve sanayi merkezlerinin oluşumu, köyde ücretsiz aile
işçiliği temelinde çalışan kadınların, özellikle sanayi kentlerinde ev dışında ücretli
çalışmaya başlamasını sağlamıştır. Zaman içinde kadınların işgücü piyasasındaki
konumları ve çalışma biçimleri de değişmiştir. Bu değişimin sektörel açıdan nasıl olduğu
önemli bir konudur. Çünkü bir ülkedeki istihdamın sektörel dağılımı o ülkenin kalkınmışlık
düzeyinin önemli bir göstergesidir (Şahinli vd., 2013, s. 86).
2.2.3. Kadınların Sektörlere Göre İstihdama Katılımı
Bir toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesi her şeyden önce toplumun
bireylerinin eşit olanaklara sahip olması ve bireylerin tüm olanaklardan eşit yararlanmasına
bağlıdır. Kırsal kesimde kadının ekonomik etkinliği ile kentteki kadının ekonomik etkinliği
yapısal olarak birbirinden çok farklıdır. Kırsal kesimde çalışan kadın; ücretli bir işçi
olmayıp aile işletmesinde çalışan herhangi bir sosyal güvencesi olmayan kadınlardan
oluşurken, kentlerde çalışan kadınların çok azı tarım işçisi olarak istihdama katılmakta ve
emeğinin karşılığında ücretini de almaktadır. Kentlerde yaşayan kadınlarla kırsal kesimde
yaşayan kadınların istihdam oranı karşılaştırıldığında, kırsal kesimdeki kadınların üretim
sürecinde daha yüksek oranda
yer aldığı görülmektedir.1950’li yıllar Türkiye
ekonomisinde sanayileşmenin artması ile birlikte köyden kente göçün hız kazandığı dönem
olmuştur. Bu gelişmeler doğrultusunda tarım sektörünün payı azalırken, sanayi ve
hizmetler sektörlerinin payı artmıştır. Ancak bu ekonomik dönüşüm sürecinde tarım
sektöründen ayrılan kadın işgücü, sanayi sektörüne dahil olamamıştır. Çalışan kadınların %
95’i 1966 yılında tarım sektöründe faaliyet gösterirken 1980 yılında bu oran % 85,6,
1999’da ise % 66,3’e düştüğü ve 2000 yılından bu yana ise bu oranın % 20’lere gerilediği
görülmektedir. 2011 yılının son çeyreğinde ise verilere bakıldığında Türkiye’de işgücü
katılım oranı, bir önceki yılın son çeyreğine göre 0,8 puanlık artışla % 49,4 olarak
gerçekleşmiştir (Peker vd., 2012, s. 177, 178).
Türkiye’de kadınların tarım dışında istihdam edilmeye başlamaları 1950’li yıllarda
şehirlere olan göçlerin gittikçe artmasıyla istihdam hızlanmış1980’li yıllardan itibaren
26
düşüşe geçmiş, 2001 krizi sonrasında da % 20’lere gerilemiştir. Bu büyük düşüşteki en
önemli faktörün kadınların en fazla tarım alanında istihdam ediliyor olması ve tarım
istihdamının gittikçe azalıyor olmasındandır. Kadınların en fazla tarım sektöründe istihdam
ediliyor olması nedeniyle, kadınların kentsel emek piyasasına katılım oranı, kırsal katılım
oranına göre oldukça düşüktür. Tarım sektöründeki istihdam oranının azalması sonucunda
işsiz kalan kadınlar, kentlerdeki işler için gerekli nitelikleri sağlayamadıkları için
işgücünün dışında kalmaktadırlar (Özcan, 2012, s. 2).
Tablo 4’de 1988-2012 yılları arasında kadın istihdamının sektörel dağılım incelendiğinde
,1988 yılında kadınların % 76,8 gibi çok büyük çoğunluğunun, tarım sektöründe, % 14,4
hizmet sektöründe, % 8,8 ise sanayi sektöründe istihdam edildiği görülmekte iken, 2012
yılına gelindiğinde istihdam edilen kadınların % 45,8’inin hizmetler sektöründe, %
39,3’ünün tarımda ve % 14,9’unun ise sanayi sektöründe yer almaktadır. Uzun yıllar yoğun
biçimde tarım sektöründe ve ücretsiz aile işçisi olarak istihdama katılan kadınlar,
kentleşme ve ekonomik gelişmelere paralel olarak bugün itibariyle yoğunlukla hizmetler
sektöründe istihdam edilmeye başlanmış ve kadın istihdamının en yüksek olduğu sektör
hizmetler sektörü olmuştur (TBMM, 2013, s. 7).
Tablo 4. 1988-2012 Yılları Arası Kadın İstihdamının Sektörel Dağılımı
Hizmetler (%)
Tarım (%)
Sanayi (%)
1988 (Ekim)
14,4
76,8
8,8
1999
21,8
66,5
11,7
2000
26,4
60,5
13,1
2001
24,5
63,3
12,2
2002
26,3
60,0
13,7
2003
28,1
58,5
13,4
2004
33,1
50,8
16,1
2005
37,1
46,3
16,6
2006
40,0
43,6
16,4
2007
41,1
42,7
16,1
2008
42,1
42,1
15,8
2009
43,7
41,7
14,6
2010
41,7
42,4
15,9
2011
42,6
42,2
15,2
2012
45,8
39,3
14,9
(www.tbmm.gov.tr, 2013, s.7).
27
2012 yılında istihdam edilen toplam kadın sayısı yaklaşık 7.309.000 dur. İstihdam edilen
kadınların %39,3’ü tarımda,%45,8’i hizmetler sektöründe, %14,9’u da sanayi sektöründe
çalışmaktadır. Buna göre istihdamda en büyük paya sahip olan tarımın oranı Türkiye
genelinde istikrarlı bir şekilde azalmaktadır. Ancak daha çok kentsel istihdamın göstergesi
olan sanayi ve hizmetlerdeki oran kentsel nüfusun hızlı artışına rağmen çok daha yavaş bir
artış izlenmektedir. Bu durum kentleşme eğiliminin kentlerdeki kadın istihdamını
artırmadığı, hatta toplam kadın istihdamını ve katılımını azalttığı şeklinde de
yorumlanabilir (Önder, 2013, s. 47).
Grafik 4’deki, 2014 Temmuz verilerine göre kadınların%3.774’ü hizmetler sektöründe,
%2.794’ü tarım sektöründe, %5.043’ü de tarım dışı sektörde yer almaktadır. Sanayi ve
inşaat sektöründeki istihdam oranları ise kadınların işgücünün bu sektörlerde halen sınırlı
olduğunun bir göstergesidir.
Hizmetler
9.565
İnşaat
1.820 95
Sanayi
4.069
Tarım
Tarım Dışı
Toplam
3.774
1.174
3.119 2.794
15.454
5.043
18.573
7.837
Erkek
Kadın
Grafik 4. Sektörlere ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranları ( www.http://www.tisk.org.tr, 2014,
s.7).
Kadın işgücünün bölgelere göre dağılımında Türkiye genelindeki istihdam yapısı
içerisinde kadınının bulunduğu konumun tespiti için önemlidir.
28
2.2.4. Kadınların Bölgelere Göre İstihdama Katılımı
Bir toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesi her şeyden önce toplumu
oluşturan bireylerin eşit olanaklara sahip olabilmesi, bireylerin tüm olanaklardan eşit
yararlanmasıyla sağlanmaktadır. Kırsal kesimde kadının ekonomik etkinliği ile kentteki
kadının ekonomik etkinliği yapısal olarak birbirinden çok farklılık göstermektedir. Kırsal
kesimdeki çalışan kadın; çoğunlukla ücretli işçi olmayıp, aile işletmesinde çalışan ve
herhangi bir sosyal güvencesi olmayan kadınlardan oluşmaktadır. Kentlerde çalışan
kadınların ise çok az bir bölümü tarım işçisi olarak istihdam edilmekte ve emeğinin
karşılığını ücret olarak almaktadır (Peker vd., 2012, s.177,178).
1988–2011 döneminde kadınların kırsal alanda işgücüne katılımları %50,7’den %37.5‘e
düşerken, kentte %17.7’den %24,8’e yükselmiştir. Türkiye genelinde kadınların işgücüne
katılım oranları ise 1988 yılında %34,3 iken 2004 te %24, 2012 de %29,5 olmuştur. Bu
oranlar, köyden kente göçün, kadının işgücüne katılımına etkisini çarpıcı olarak gözler
önüne sermektedir. 2004 yılı ise bir kırılma noktası olarak düşünülebilir. Kadınların
işgücüne katılımlarının kırsal alanlarda daha yüksek görünmesinin nedeni, buradaki
kadınların ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor olmasıdır. Türkiye’de dünya çapında eğilimin
tersine 1950’lerin ortalarından başlayarak 2004 yılına kadar kadınların işgücüne katılım
oranları sürekli düşmüştür. Bu düşüşü etkileyen başlıca faktörlerden biri, kırdan kente
yaşanan yoğun ve sürekli göç dalgalarıdır (Önder, 2013, s. 45).
Kadın istihdamının bölgesel olarak farklılaşmasının nedeni bölgelerin gelişmişlik
düzeyindeki farklılıklardır. Gelişmişlik düzeyine paralel olarak hem kadına yönelik
geleneksel zihniyet yapısı hem de istihdamın sektörel yapısı değişmektedir. Gelişmiş
bölgelerde sanayileşme oranı oldukça yoğundur. Gelişmiş bölgelerdeki eğitim seviyesinin
yüksekliği kadına yönelik bakış açısındaki farklılığını da beraberinde getirmektedir. Bu
bölgelerde kadının çalışması büyük ölçüde normal karşılanmaktadır. Örneğin, İstanbul ve
Batı Marmara gibi sanayileşmenin yoğun olduğu gelişmiş bölgelerde kadınlar en fazla
hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Buna karşılık, Orta Doğu Anadolu, Kuzey Doğu
Anadolu, Doğu Karadeniz gibi sanayileşmenin az olduğu bölgelerde ise kadınların çok
büyük bir kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır (Berber vd., 2008, s.11, 12).
Tablo 5’de bölgelere göre 2008-2011 yılları arasında kadın ve erkeklerin istihdama katılım
oranları verilmiştir.
29
Tablo 5. Bölgelere Göre İşgücü Oranları
Toplam
Kadın
Erkek
İşgücüne İşsizlik İstihdam İşgücüne İşsizlik İstihdam İşgücüne İşsizlik İstihdam
katılma oranı
oranı katılma oranı
oranı katılma oranı
oranı
oranı
oranı
oranı
İBBS-5R
2008
Toplam
İstanbul
Batı Marmara
Ege
Doğu Marmara
Batı Anadolu
Akdeniz
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzeydoğu Anadolu
Ortadoğu Anadolu
Güneydoğu Anadolu
46,9
46,5
50,1
46,2
48,4
47,0
49,5
39,0
54,7
61,1
51,6
40,7
35,7
11,0
11,2
9,4
10,5
10,5
11,2
13,9
10,9
7,2
5,8
5,9
14,4
15,8
41,7
41,3
45,3
41,3
43,3
41,7
42,6
34,7
50,8
57,6
48,6
34,9
30,1
24,5
22,0
30,3
24,7
24,8
24,3
27,1
13,9
38,4
48,2
32,5
15,6
9/6
11,6
13,7
12,4
12,3
13,2
15,6
15,6
10,2
5,8
5,2
1,9
13,1
6,6
21,6
19,0
26,5
21,7
21,5
20,5
22,9
12,5
36,2
45,7
31,9
13,6
9,0
70,1
70,6
70,1
68,5
72,4
70,6
73,0
66,0
72,3
74,5
72,6
68,0
63,8
10,7
10,4
8,1
9,8
9,6
9,7
13,3
11,1
8,0
6,2
7,9
14,7
17,3
62,6
63,3
64,4
61,8
65,4
63,7
63,3
58,7
66,5
69,9
66,8
58,0
52,8
47,9
46,7
51,1
48,4
48,8
47,4
51,3
42,0
54,8
60,7
51,7
43,9
36,3
14,0
16,8
10,8
14,1
14,4
12,4
17,5
13,9
7,4
6,0
8,5
16,6
17,4
41,2
38,8
45,6
41,6
41,7
41,5
42,3
36,2
50,7
57,0
47,3
36,6
30,0
26,0
22,6
31,8
28,4
26,2
25,7
29,0
17,7
39,6
48,0
31,3
18,5
9,7
14,3
19,9
13,9
16,0
17,0
14,5
18,9
11,8
6,6
4,7
3,0
12,3
10,5
22,3
18,1
27,4
23,9
21,8
22,0
23,5
15,7
37,0
45,7
30,3
16,2
8,7
70,5
70,9
71,0
69,5
71,8
69,9
74,3
67,5
71,2
74,0
73,4
70,3
64,2
13,9
15,8
9,3
13,3
13,5
11,6
17,0
14,5
7,9
6,9
11,0
17,8
18,4
60,7
59,7
64,4
60,3
62,1
61,8
61,7
57,7
65,6
68,9
65,3
57,8
52,3
48,8
47,8
51,4
50,9
48,6
48,2
53,2
45,0
51,8
58,2
51,9
45,7
37,9
11,9
14,3
8,8
12,0
11,5
10,8
13,9
12,2
8,3
6,1
8,2
14,3
12,4
43,0
41,0
46,9
44,7
43,0
43,0
45,8
39,5
47,5
54,6
47,7
39,1
33,2
27,6
24,0
32,4
31,7
26,7
26,6
32,9
23,0
35,6
45,4
31,2
21,9
12,4
13,0
17,4
10,8
14,8
13,9
13,9
15,3
14,3
8,2
4,4
3,3
12,3
7,6
24,0
19,8
28,9
27,0
23,0
22,9
27,8
19,7
32,7
43,4
30,1
19,2
11,5
70,8
71,9
70,6
71,0
70,7
70,6
74,3
68,3
69,3
71,3
73,8
70,8
64,7
11,4
13,2
7,9
10,7
10,6
9,7
13,3
11,5
8,3
7,3
10,3
15,0
13,4
62,7
62,4
65,0
63,4
63,2
63,8
64,4
60,5
63,5
66,1
66,2
60,2
56,0
49,9
48,8
51,2
53,5
51,5
48,1
52,9
48,6
54,7
57,4
52,4
47,7
36,3
9,8
11,8
7,1
10,0
9,8
8,6
10,6
9,7
6,0
6,4
8,3
11,2
11,7
45,0
43,1
47,5
48,1
46,5
44,0
47,3
43,9
51,4
53,7
48,1
42,4
32,1
28,8
25,2
31,5
34,9
30,6
25,9
33,2
27,1
39,5
44,0
30,2
24,0
10,0
11,3
15,2
10,2
13,3
13,0
11,2
12,0
10,5
6,5
4,7
3,3
9,4
9,1
25,6
21,4
28,3
30,3
26,7
23,1
29,2
24,2
36,9
41,9
29,2
21,8
9,1
71,7
72,7
71,2
72,8
72,7
71,3
73,6
71,1
70,9
71,4
74,7
72,5
64,4
9,2
10,6
5,8
8,4
8,4
7,6
10,0
9,3
5,6
7,5
10,4
11,8
12,1
65,1
65,0
67,1
66,7
66,6
65,8
66,3
64,4
66,9
66,1
66,9
63,9
56,6
2009
Toplam
İstanbul
Batı Marmara
Ege
Doğu Marmara
Batı Anadolu
Akdeniz
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzeydoğu Anadolu
Ortadoğu Anadolu
Güneydoğu Anadolu
2010
Toplam
İstanbul
Batı Marmara
Ege
Doğu Marmara
Batı Anadolu
Akdeniz
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzeydoğu Anadolu
Ortadoğu Anadolu
Güneydoğu Anadolu
2011
Toplam
İstanbul
Batı Marmara
Ege
Doğu Marmara
Batı Anadolu
Akdeniz
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzeydoğu Anadolu
Ortadoğu Anadolu
Güneydoğu Anadolu
(www.tuik.gov.tr, 2012, s. 83, 84).
30
Türkiye genelinde bölgesel olarak kadınların istihdama katılımlarını incelediğimiz de
değişkenlik gözlenmektedir. İstanbul, Batı Marmara, Ege, Doğu Marmara, Batı Anadolu
ve Akdeniz’de 2008 yılında toplam istihdamın neredeyse yarısını kadınların oluşturduğu
gözlenirken bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesinde oldukça düşük 9,1 oranındadır.2011
yılına bakıldığın da ise bu oranların çokta fazla değişim göstermediği görülmektedir.
2014 yılında Türkiye’de il bazındaki verileri incelediğimizde de sigortalı ücretli kadın
istihdamının geçen yıla göre 73 ilde artışı, 8 ilde ise azalışı verilerden ortaya çıkan
sonuçtur. Artışın yaşandığı illerin başında 84 bin istihdam artışı ile İstanbul gelmiştir.
Antalya 15 bin ile ikinci sırada yer almıştır. Oransal artışlar değerlendirildiğinde ise önceki
yıla oranla yaklaşık %20’lik bir artışın olduğu Batman ilk sıradadır. Kadın istihdam
oranının en düşük olduğu 15 ile bakıldığında da 9 ilin Doğu Anadolu bölgesinde, 4 ilinde
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olduğu belirlenmiştir (Türkiye Ekonomi Politikaları
Araştırma Vakfı, 2014, s. 2).
Yine 2014 yılı verilerine göre kadın istihdamının bölgelere göre değerlendirildiğin de,
Türkiye de en az kadın istihdamının Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
olduğu görülmektedir.
2.2.5. Kadınların Yaşlarına Göre İstihdama Katılımı
Türkiye’de yaş, işgücüne katılım oranını etkileyen önemli bir faktördür. Tablo 6’da
görüldüğü gibi erkeklerin işgücüne katılımı her yaş grubunda kadınlardan yüksektir. 1988
yılında 15-19 ve 20-24 yaş gruplarında kadın ve erkek yüksek işgücüne katılım oranlarının
zaman içinde düştüğünü görülmektedir. Bu durum eğitimdeki sürenin uzun olmasının
göstergesidir. 2011 yılı verilerine göre erkeklerde 44, kadınlarda ise 39 yaşından sonra
düşmeye başlayan işgücüne katılım oranları geçmiş dönemlerde yaşanan erken emeklilik
olgusunun bir yansıması olarak da görülebilir (Can vd., 2012).
Tablo 6. Türkiye’de Yaş Durumuna Göre Kadın İstihdamı
Erkek İşgücüne Katılım Oranları
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65+
Toplam
1988
64,19
87,45
97,88
98,45
98,49
95,78
88,96
82,36
70,96
58,12
33,28
81,24
2000
45,65
71,90
90,84
94,44
95,31
93,28
82,62
69,04
58,45
47,82
32,33
73,70
2010
35,58
71,60
92,27
95,50
95,40
93,64
85,05
66,39
50,63
39,98
19,87
70,76
2011
35,81
72,93
92,12
95,56
95,37
93,77
86,46
69,12
53,67
41,29
20,86
71,68
31
Tablo 6. Türkiye’de Yaş Durumuna Göre Kadın İstihdamı (devam)
Kadın İşgücüne Katılım Oranları
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65+
Toplam
1988
40,51
40,78
35,85
36,35
36,48
34,54
34,34
34,12
27,34
19,76
10,14
34,26
2000
24,42
31,50
31,74
29,36
29,67
28,28
25,50
25,61
24,30
18,62
11,26
26,56
2010
16,97
36,02
38,01
35,68
37,37
36,03
28,71
23,36
19,13
15,03
5,87
27,61
2011
16,97
37,12
38,32
37,52
39,02
37,71
32,46
25,11
20,19
15,74
6,55
28,82
(Can vd., 2012).
Tablo 7. Erkeklerin İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı
Kent
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65+
Toplam
1988
56,05
83,82
98,28
98,83
98,43
95,14
84,95
72,65
55,67
38,58
17,16
78,12
2000
37,80
65,97
91,51
95,93
96,07
92,94
79,08
58,75
42,96
27,85
14,06
70,93
2010
33,09
70,09
93,03
96,45
96,37
94,40
83,53
60,58
41,14
27,50
10,71
70,38
2011
32,64
70,64
92,96
96,57
96,10
94,55
84,92
63,68
43,98
27,67
10,41
70,95
Kır
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65+
Toplam
1988
72,79
91,20
97,46
98,08
98,57
96,51
94,04
91,55
82,55
73,84
43,30
84,67
2000
57,18
81,67
89,62
91,62
93,95
93,89
88,80
83,03
75,40
66,11
46,62
77,91
2010
40,90
75,90
89,84
92,46
92,84
91,78
88,84
79,02
70,30
60,92
30,82
71,66
2011
42,37
78,96
89,77
92,43
93,26
91,92
89,93
80,60
72,80
63,99
33,40
73,33
(Can vd., 2012).
Tabloda 2014 yılı ocak ayının iş gücü piyasalarındaki gelişmeler görülmektedir. Tablo
daha önceki yıllarla karşılaştırıldığında İşgücüne katılma oranı, Ocak 2014 döneminde de
bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puan artarak %50’ye yükselmiştir. Bu oran,
kadınlarda 0,4 puan, erkeklerde 0,5 puan artarken, gençlerde ise 0,1 puan azalmıştır
İşgücüne katılma oranı, kriz öncesini temsil eden Ocak 2007 dönemine göre toplamda 4,7
puan, kadınlarda 6,8 puan ve erkeklerde 2,3 puan artmıştır. Bir yıl önce işgücü piyasasında
bulunmayan 222 bin ‘iş bulma ümidi olmayan’, 23 bin ‘mevsimlik çalışan’, ’62 bin
32
‘çalışamaz halde’ olan kişi çalışma talebiyle iş aramaya başlamıştır. Buna karşılık, 51 bin
‘iş aramayan ancak bulduğu takdirde çalışmaya hazır olan’ kişi, 151 bin ‘ev kadını’, 361
bin ‘öğrenci’ ve 113 bin ‘emekli’ işgücü piyasasının dışına çıkmıştır. TÜİK’in içeriğini
açıklamadığı “Diğer” kategorisindeki 166 bin kişilik önemli azalış da dikkati çekmektedir.
Bir yıl önce (Ocak 2013) ev kadınlarının ve emeklilerin tam aksi yönde-işgücüne katılma
yönünde-hareket ettikleri görülmüş; 723 bin ev kadınının ve 11 bin emeklinin işgücüne
katıldığı belirlenmiştir (Türkiye İşveren Sendikası, 2014, s. 2).
Tablo 7 ve Tablo 8’deki, 2011 yılı verilerine göre kırsal kesimlerde erkeklerin işgücüne
katılım oranı %93,26 ile en fazla 35-39 yaş grubunda, kentlerde çalışan erkeklerin
işgücüne katılım oranı ise % 96,57 ile en fazla 30-34 yaş grubunda görülmektedir.
Kadınlarda bu oran kırsal kesimde işgücüne katılım oranı %52,48 ile en fazla 45-49 yaş
grubunda gerçekleştirilmiştir. Kentlerde kadınların işgücüne katılma oranı ise %37,44
oranıyla en fazla 25-29 yaş grubunda görülmektedir. İlerleyen yaşlarda bu oranın azalması
kadınların evlenmeleri ve çocuk sahibi olmaları ile açıklanabilir. 65 yaş ve üstünde olan
kadın ve erkeklerin kırsal kesimde kentlere oranla daha fazla işgücüne katılımı da yine
kırsal kesimdeki temel ekonomik faaliyetin tarım olması ile açıklanabilir (Can vd., 2012).
Tablo 8. Kadınların İşgücüne Katılımının Yaşa ve Yerleşim Birimine Göre Dağılımı
Kent
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65+
Toplam
1988
20,82
25,90
22,77
23,33
23,25
16,87
11,34
8,16
6,47
4,84
2,00
18,43
2000
14,47
25,61
24,85
21,94
20,58
17,62
11,12
8,01
4,50
2,52
1,40
17,22
2010
14,15
35,04
36,85
33,09
33,26
30,43
19,93
12,97
7,79
4,07
1,51
23,74
2011
14,27
35,92
37,44
34,83
34,41
32,24
23,42
14,26
8,39
5,19
1,55
24,85
Kır
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65+
Toplam
1988
57,73
56,55
52,61
55,03
57,91
54,85
56,37
53,04
44,80
31,70
15,81
50,71
2000
37,18
41,11
44,39
43,23
45,07
46,73
47,47
47,35
43,95
34,07
20,10
40,19
2010
22,91
38,58
41,47
43,06
47,81
50,91
48,93
46,44
40,49
32,33
11,48
36,33
2011
22,19
40,18
41,11
45,31
50,65
51,80
52,48
48,25
42,25
32,38
12,69
35,52
(Can vd., 2012).
33
Tablo 9’daki 2014 yılı Ağustos verilerine göre, 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı
2 milyon 944 bin kişidir. İşsizlik oranı erkeklerde %8,9 iken bu oran kadınlarda %12,7 dir.
15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı erkeklerde %17,1 iken, kadınlarda %22,4,
15-64 yaş grubunda erkeklerdeki %9,1 iken, kadınlarda da %13,0 olarak görülmektedir
(Türkiye İstatistik Kurumu, 2014).
Tablo 9. Mevsim Etkilerinden Arındırılmamış Temel İşgücü Göstergeleri
Toplam
Erkek
Kadın
Nüfus (bin kişi)
57.098
28.200
28.898
İşgücü (bin kişi)
29.257
20.326
8.931
İstihdam (bin kişi)
26.313
18.515
7.798
Tarım (bin kişi)
5.815
3.054
2.761
20.498
15.461
5.036
2.944
1.810
1.133
27.841
7.874
19.967
İşgücüne katılma oranı (%)
51,2
72,1
30,9
İstihdam oranı (%)
46,1
65,7
27,0
İşsizlik oranı (%)
10,1
8,9
12,7
Tarım dışı işsizlik oranı (%)
12,3
10,2
18,2
İşgücüne katılma oranı (%)
56,0
77,5
34,3
İstihdam oranı (%)
50,2
70,5
29,9
İşsizlik oranı (%)
10,3
9,1
13,0
Tarım dışı işsizlik oranı (%)
12,4
10,2
18,3
18,9
17,1
22,4
15 ve daha yukarı yaştakiler
Tarım dışı (bin kişi)
İşsiz (bin kişi)
İşgücüne dahil olmayanlar (bin kişi)
15-64 yaş grubu
Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı
(www.tuik.gov.tr, 2014).
Türkiye’de genel olarak kadın istihdam oranlarına bakıldığında, 25-54 yaş aralığında en
yüksek istihdam oranlarının gerçekleştiği görülmektedir (İpekyol Kalkınma Ajansı, 2014,
s. 12, 13).
34
Kadın işgücü katılımının yaş grupları itibariyle incelendiğinde, çoğu ülkede “M” harfine
benzer bir trende sahip olduğu görülmektedir. 20-24 yaş gruplarında artarak maksimuma
ulaşan oran, 30’lu yaşların başından itibaren düşüp 40’lı yaşların başlarında tekrar artış
sürecine girmekte, 40-45 yaşları arasında tekrar tavan yapmaktadır. Türkiye’de de kadın
işgücüne katılımına yaş grupları itibariyle bakıldığında; 15-19 ve 20-24 yaş gruplarında
maksimum düzeye ulaşan oranın 25 yaşından itibaren düşüşe geçip 40-44 yaş grubunda
ikinci maksimuma ulaştığı, ondan sonra tekrar azalma sürecine girdiği görülmektedir.
Ancak bu analiz kır-kent açısından ayrı ayrı yapıldığında aynı şeyi gözlemek mümkün
olmamaktadır. Kentsel alanlarda kadın İKO (İşgücü Katılım Oranı)’nın 20-24 yaş
grubunda maksimum düzeye ulaştıktan sonra, takip eden yaş gruplarında sürekli olarak
azalma eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Kırsal alanlar söz konusu olduğunda ise,
İKO’nın hemen hemen bütün yaş grupları için %40-50’ler de olduğu görülmektedir (Özer
vd., 2003, s. 68, 69).
Türkiye’de kadınların işgücü piyasasının dışında kalmaları, yani kendilerine ait bir gelir
elde etme olanağına sahip olmamaları, kadın yoksulluğunun temel belirleyicisidir. Tüm
dünyada kadınların işgücüne katılım oranları artarken, Türkiye’de bu oran düşme
eğilimindedir (Ulutaş, 2009, s. 28).
Dünyada kadın istihdamında gelinen noktanın bilinmesi, Türkiye’deki kadın istihdamında
görülen düşüş eğiliminin açıklanmasında ve çözüm önerileri bulunmasında yardımcı
olacaktır. Bu sebeple sıradaki konumuz Dünyada kadın istihdamının incelenmesidir.
2.2.6. Dünyada Kadın İstihdamı
Tarihsel sürece bakıldığında Sanayi Devrimi I. ve II. Dünya Savaşı ve son dönemlerde
hızlı kazanan küreselleşme eğilimiyle kadınların emek piyasalarındaki sayı ve
konumlarında kilometre taşı niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır. Kadının ücretli işçi olarak
çalışma yaşamına girişi 18.y.y. ikinci yarısından sonra, sanayi devriminin doğuşu ile
gerçekleşmiş ve II. Dünya Savaşından sonra hız kazanmıştır. Bu dönemde İngiltere’de
imalat sanayinde çalışan kadınların oranı 1841’de % 35’lerden, 1851’de % 45’e
yükselmiştir. İngiltere’de başlayan sanayileşme süreci daha sonra Fransa başta olmak üzere
diğer Avrupa ülkelerine de yayılarak kadın istihdamında önemli değişimlerin yaşanmasına
neden olmuştur.
35
1900’lü yıllarda çoğunlukla kadınların ücreti erkeklerin ücretinin yarısı kadarken, tekstil
sanayinde kadınlar erkeklerin ücretlerinin üçte ikisini almaktaydılar. 1930’a gelindiğinde
ise eşit ücret, erkek işçiler için bir koruma şekliydi aksi halde daha az ücretle çalışan
kadınlar yüzünden kovulabilmekteydiler. 1956 yılına gelindiğinde kadınların gaz, elektrik
ve sağlık hizmetlerinde eşit ücret uygulaması kabul görmüştür. 1968 yılında, eşit ücret
mücadelesi ivme kazanmış, 1975 yılına gelindiğinde “Cinsiyet Ayrımı Karşıtı” yasa İngiliz
İşçi hükümeti tarafından kabul edilmiş ve bu yasa ile kadın işgücü yeni bir statü
kazanmıştır. Emekçi kadınların uzun mücadelesi sonucu, dünyanın pek çok ülkesinde
çalışma yaşamında eşit ücret, doğum, çocuk bakımı, sosyal güvenlik hakkı gibi fırsat
eşitliği politikaları kabul edilmiştir. 20.y.y. da kadın işgücü kökten bir biçimde değişim
göstererek kitlesel olarak çalışma hayatına girmiştir (Peker vd., 2012, s. 174).
1950’li yıllardan günümüze dek kadın işgücü açısından dikkati çeken en önemli nokta,
çalışma yaşamında aktif olarak yer alan kadın sayısındaki artıştır. 1950’li yıllarda çalışma
hayatına aktif olarak katılan 15-64 yaş grubundaki kadın nüfusun gelişmekte olan
ülkelerde nüfusun % 50’sini, gelişmiş ülkelerde ise nüfusun % 47’sini oluşturduğu
görülmektedir. Buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde aktif görünen kadınların % 87’si
tarım sektöründe yer alırken; endüstrileşmiş ülkelerde % 47’si tarım sektöründe yer
almaktadır. Gelişmiş ülkelerde 1950 yılında aktif nüfus içinde kadınların oranı % 36.7
iken, 1975’te % 40.6, 1985 yılına gelindiğinde ise % 41.4 olmuştur. 1985 yılında gelişmiş
ülkelerde, tarım dışı sektörlerde çalışmasının yaygınlaştığı hem de aktif kadın nüfusunun
% 47 den % 58’e yükseldiği görülmektedir (Kocacık vd., 2005, s. 198).
Dünya genelinde işgücüne katılım oranı son on yılda %0,8 oranında gerilemiştir.
Kadınların işgücüne katılımında gerileme son on yılda % 0,2 iken; erkeklere ise bu oran
%1,5’tur. Ancak kadınlarla erkekler arasındaki işgücüne katılım oranındaki fark hala
devam etmektedir. 2009 yılı itibariyle dünya ölçeğinde çalışma yaşındaki erkek nüfusun
%77,7’si işgücüne katılırken, kadın nüfusta bu oran %51,6 olarak gerçekleşmiştir (Sosyal
İş Sendikası, 2010, s. 6).
Grafik 5 incelendiğinde ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılımları, diğer ülkelerle
kıyaslandığında çok geride bulunmaktadır. 2013 yılı itibariyle, Avrupa Birliği (AB)
ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı % 62,5 iken, Türkiye’de bu oran %
31,8’dir (Anahtar Dergisi, 2014).
36
Grafik 5. Ülkeler bazında Cinsiyet Ayrımına Göre İstihdam Oranı(Anahtar Dergisi, 2014).
Birleşmiş Milletlerin sağladığı verilere göre birçok bölgede hala kadın erkek istihdam
oranlarında büyük bir dengesizlik mevcuttur. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 Küresel
Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu da Birleşmiş Milletler verilerini destekler
niteliktedir. Bu raporun kapsadığı 135 ülkenin tümünde ekonomiye katılım konusundaki
cinsiyet eşitsizliğinin sürdüğü vurgulanmaktadır (Korkmaz vd., 2013, s. 1851).
AB’ne üye ülkelerdeki durum ise iş hayatına giren kadınların sayısının giderek arttığıdır.
Finlandiya ve İsveç dışındaki 12 üye ülke esas alınarak yapılan analizlere göre 1975-1985
döneminde erkeklerin istihdamındaki payı %5,3 (4,4 milyon) oranında azalırken,
kadınlarınki % 8.2 (3,5 milyon) oranında yükselmiştir. Son yıllarda AB’nde ortaya çıkan
istihdam artışının büyük bir bölümü hizmet sektörünün gelişmesinde kaynaklanmış;
böylece çalışma hayatına giren kadınların önemli bir kısmı, bu sektörlerde istihdam
edilmiştir.1985 yılında tüm üye ülkelerde kadınların % 71,5’i hizmet sektöründe istihdam
edilirken, erkeklerin yalnızca % 51’i hizmet sektöründe çalışmaktadır (Atik, 2000, s. 25).
37
Tablo 10. Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerde Kadın İstihdam Oranları
Kadın İstihdam Oranı
Ülkeler
Değişim
1992
2013
Avrupa Birliği
---------
%62,60
-----
Almanya
%57,8
%72,3
%14,5
Fransa
%56,3
%65,6
%9,3
İngiltere
%62,6
%69,4
%6,8
İtalya
%38,6
%49,9
%11,3
İspanya
%34,5
%53,8
%19,3
Belçika
%48,2
%62,1
%13,9
Hollanda
%53,1
%71,6
%18,5
Türkiye
%30,2
%27,1
%-3,1
(Dağ Medya, 2015).
Tablo 10’da, Avrupa Birliği üye ülkelerinde kadın istihdam oranı ortalamasının yaklaşık
%62’lerde
olduğu
görülmektedir.
1992-2013
yılları
arasında Türkiye’de
kadın
istihdamında gerileme yaşanırken bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ise istihdam oranı
artışları %20’yi bulmaktadır (Dağ Medya, 2015).
Türkiye’de kadın istihdamı, Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında, rekor
denebilecek oranda düşüktür. Kırdan kente göç, ekonominin zayıf istihdam yaratma
kapasitesi ve kadın çalışmasına ilişkin var olan kültürel faktörler, kadınların düşük
istihdam oranlarını açıklamak için kullanılan nedenlerden bazılarıdır. Kadın istihdam
tablosunun genel olarak bu şekilde olmasına karşılık, Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde
bir dizi cinsiyet eşitliği politikaları gerek İş Kanunu gerekse diğer yasalar çerçevesinde
ulusal yasalara entegre edilmektedir (Dedeoğlu, 2009, s. 42).
Kadınların işe alınmasından sonra kadınların terfi sürecinde ortaya çıkan ayrımcılık, işgücü
piyasalarında o kadar dikkat çekicidir ki, bu ayrımcılık “cam tavan” kavramının ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Cam tavan, kadınların veya azınlıkların başarısına ve
niteliklerine bakılmaksızın işyerinde üst basamaklara yükselmelerini engelleyen açıkça
görülmeyen ve ihlal edilemeyen engeller olarak tanımlanmaktadır. Tüm dünyada kadınlar
cam tavanla karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin ABD’de ilk 500 şirkette kadınlar % 5’in
altında bir oranla yönetici pozisyonunda çalışmaktayken, ilk 1000 şirkette % 6,6 oranında
yönetici pozisyonunda çalışmaktadır. Yine Danimarka’da % 1-% 5 arasında, Japonya’da %
38
0,3 oranında kadın çalışan özel sektörde yönetici pozisyonunda çalışabilmektedir (Özkan
vd., 2010, s. 94).
Avrupa’da çalışan kadınların ancak % 10’unu orta ve alt kademe yönetici olmalarına
karşılık % 5 den azı tepe yönetiminde yer alabilmektedir. Batı Avrupa ve öteki gelişmiş
ülkeler genelinde ancak kamu yönetimlerinde, özellikle sosyal işlerle uğraşan
bakanlıklarda üst düzeylerde, karar verme organlarında yer alan kadınların oranı % 13.1
olmaktadır. İngiliz şirketlerinin yönetiminde olan kadınların sayısı % 5’ten azdır (Kocacık
vd., 2005, s. 208).
Sonuç olarak; günümüz gelişmiş ülkelerinde kadınların işgücüne katılma oranları %70’ler
seviyesindedir ve yükselerek erkeklerin işgücüne katılma oranına da yaklaşmaktadır.
Ancak, Dünyanın genelinde izlenen işgücündeki genel artışın Türkiye’de geçerli olmadığı
görülmektedir.. Ülkemizde kadınların kentsel emek piyasasındaki yeri çok azken, kırsal
emek piyasasında çalışanların %80’inden fazlasının ücretsiz aile işçisi olarak
çalışmaktadır. Hem ekonomik kalkınmamızı, hem de gelir dağılımını olumsuz etkileyen bu
durumun açıklanabilmesi için çalışan kadınların sorunlarının ve ücret durumlarının
incelenmesi yararlı olacaktır (Özer vd., 2003, s. 56).
2.2.7. Çalışan Kadının Sorunları ve Ücretler
Kadınların hanedeki üyelerin ihtiyaçlarının karşılanması için isteyerek yaptıkları ve yapma
gereğini hissettikleri veya ataerkil aile düzeni içinde yapmak zorunda bırakıldıkları bir dizi
iş ve sorumluluklar, onları işgücü piyasasına çıkma kararı alırken sınırlamakta ve bu
piyasaya girme olasılıklarını azaltmaktadır (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği,
2000, s. 156).
Toplumumuzda Cumhuriyet Döneminden itibaren kadının statüsünü iyileştirme çabaları
olmakla beraber (örneğin 1950 yılında Türkiye’de cinsiyete dayalı olarak ücrette bir ayrım
yapılamayacağına ilişkin çıkarılan 5518 sayılı kanun çok önemlidir) bu kanunların
uygulama alanı, kadın erkek eşitliğine genelde pek sıcak bakmayan ülkemiz insanlarının
geleneksel tutumları ve kadın hakları için dünyanın birçok ülkesinde yapılan mücadeleler
konusundaki bilgisizlik nedeniyle hep dar, bir çerçeve içinde kalmıştır (Kale, 1996, s. 63).
Kadınların çalışma yaşamını terk etme kararında çocuk sayısından çok çocuğun varlığı
önem taşımaktadır. Kreş ve yuvaların yetersizliği, yüksek ücretli oluşu ve temel eğitim
kurumlarının bile çalışma saatleri ile uyum sağlayamayacak biçimde yarı zamanlı olarak
39
tasarlanmış olması yanında çocuğa en iyi annenin bakacağı yargısı da kadınların çalışmaya
çocuk nedeniyle ara vermelerinin nedenlerini oluşturmaktadır (Çakır, 2008, s. 33).
Genellikle yapılan araştırmalar ev işlerinde tüm sorumluluğunun kadınlara ait olduğunu
göstermektedir. Kadınların ev işlerine harcadığı zaman çok fazladır. Çalışan kadınların
toplam iş yükü hem işyeri hem de evde çalışmak zorunda olduklarından erkeklere göre çok
daha fazla olmaktadır. Ev işleri, ağır çalışma koşulları (düşük ücretler, sigortasız çalışma,
uzun ve yorucu çalışma süreleri) ile birleştiğinde kadınların işten dolayısıyla çalışma
yaşamından ayrılma kararı almalarını hızlandırmaktadır (Özçatal, 2011, s. 36).
%
15+ Yaş - 15+ Age
58,7
38,5
28,7
16,7
12,1
11,4
11,3
6,1
4,3
0,2
İş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar-Not
seeking a job, but available to start
4,6
7,3
0,2
Ev işleriylemeşgul-Housewife
Emekli-Retired
Erkek-Male
Diğer-Other
Kadın-Female
Grafik 6. Cinsiyete Göre İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri(Anahtar Dergisi, 2014).
Grafik 6’dakadınların işgücüne dahil olamama nedenlerinin başında ev işlerinin geldiği
görülmektedir. 2013 yılı verileri, kadınların yarıdan çoğunun % 58,7’lik bir oranla ev işleri
nedeniyle çalışma hayatında olmadığını göstermektedir. % 28,7’lik oran ise öğrenci
durumunda olan kadınların işgücüne dahil olmadığını belirtmektedir (Anahtar Dergisi,
2014 ).
Diğer taraftan geleneksel yapının hakim olduğu düşük gelirli ailelerde ise ihtiyaç olmasına
rağmen kadının çalışması çok yaygın değildir. Türkiye’de halen çalışmak için eşinden izin
almak durumunda olan pek çok kadın bulunmaktadır. Türkiye’de kadın istihdamının sınırlı
40
düzeyde kalmasının bir diğer nedeni de ihracata dayalı sanayileşmenin ve yabancı sermaye
yatırımlarının, tarımdaki istihdam azalışını telafi edebilecek düzeyde yatırıma yol
açılamamasıdır (Okay, 2011, s. 405).
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının en yüksek olduğu yaş grubu 20-29 yaş
grubu aralığıdır. İşgücüne katılımda 20-29 yaş bu yapı içinde zirveyi ifade etmektedir.
İlerleyen yaş gruplarında çocuk sahibi olan kadınların bir kısmı, işgücü piyasasından
ayrılmaktadır. İşgücü piyasasına geri dönmeyi düşünenler ise genelde çocuklarının okul
çağına gelmesini beklemektedir. Türkiye’de 2009 yılında istihdam edilen yaklaşık 6
milyon kadının %28’i 20-29, %26’sı 30-39 ve %20’si 40-49 yaş aralığındadır. Bu sonuca
göre kadın nüfusunun içinde gençlerin ağırlıkta olduğu söylenebilir fakat belirli yaş
gruplarında işgücü piyasasında çekilmeler gerçekleşmektedir (Okay, 2011, s. 406, 407).
Kadınlara uygun olduğu kabul edilen iş ve meslek alanlarının kadınlarca aşırı talep
edilmesi ve erkek alanlarına girmenin zorluğu, yoğunlaşmayı bu da ücretlerin düşüklüğünü
yaratan bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca kadınların yoğunlaştığı iş kollarının
çoğunlukla emek yoğun işkolları olması da onlara ödenen ücretlerin düşük olması
sonucunu doğurmaktadır. Bu iş kollarının özelliği, dünyayla rekabet gereksinimi ve esnek
çalışma koşullarıyla birlikte daha da artmıştır. Esneklik ne kadar fazla ise ücretler de o
denli düşük olabilmektedir (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2000, s. 170, 171).
Kadınların çoğu asgari ücretin altında ücretlerle, sigortasız çalışmaktadır. Zayıf, uysal ve
bağımlı olarak tarif edilen kadınlar eve ekmek götüren olarak görülmemekte, kendilerine
bakmakla yükümlü bir kocaya, babaya bağımlı varsayılmakta, ücretleri aileye katkı
şeklinde
algılanmakta,
sürekliliği
ve
kalıcılığı
olmayan
yedek
işgücü
olarak
nitelendirilmektedirler. Bütün bu kültürel değerler kadınların yaptıkları işlerde aldıkları
ücretlerinin düşük tutulmasına ve sigortasız çalıştırılmalarına meşruluk kazandırmaktadır
(Özçatal, 2011, s. 36).
2012 yılında toplam istihdam içinde ücretli ve yevmiyeli çalışanların %62,9, ücretsiz aile
işçileri %13,1, kendi hesabına çalışanlar %18,9 ve işverenler %4,9 oranındadır.
Çalışanların işteki durumları cinsiyet bazında incelendiğinde kadınların %33,6’sı,
erkeklerin %4,6’sı ücretsiz aile işçisi, kadınların %54,2’si, erkeklerin %66,5’i ücretli veya
yevmiyeli, kadınların %10,7’si erkeklerin %22,3’ü kendi hesabına, kadınların % 1,2’si
erkeklerin %6,5’i işveren olarak istihdama katılmaktadır. Ücretsiz aile işçiliği esas
itibariyle tarım kesimine özgü olup tarım kesiminde çalışan kadınların %77,9’u ücretsiz
aile işçisidir.
41
TÜİK Mart 2013 HİA (Hane Halkı İşgücü Anketi) sonuçlarına göre, Türkiye’de
istihdamın%36,7’si kayıt dışıdır. 2013 Mart ayı verilerine göre kadınlarda kayıt dışılık
oranı %51,6 erkeklerde ise %30,4’tür. Kadınlar için bu oranın yüksek olmasının nedeni ise,
kadınların çoğunlukla kayıt dışı ve emek yoğun sektörlerde (tekstil, konfeksiyon, gıda ve
hizmet vb.) istihdam imkanı bulabilmesidir. Tarım dışı sektörlerde erkeklerin kayıt dışı
çalışmaları %33,5 iken, kadınlar da bu oran %36,6’ya yükselmektedir. Bu durum temel
sosyal güvenlik haklarından yoksun olan kadının çalışma hayatına katılmasını
engellemektedir. Yaklaşık üçte iki oranında kayıtsız çalışan kadınlar iş güvencesinden ve
sosyal güvenlikten yoksun, düşük ücretle çalışıyor demektir (Önder, 2013, s. 47, 48).
Temmuz 2012-2013 döneminde 507 bin artış gösteren kayıtlı ücretlilerin 260 binini ya da
%51,3’ünü kadınlar oluşturmuştur. Sektörel olarak bakıldığında 12 ayda artan 260 bin yeni
kayıtlı ücretlinin 32 bine yakınının istihdamı, eğitim sektöründe gerçekleşmiştir. Onu 31
bin ile yeme-içme ve konaklamadan oluşan turizm sektörü izlemiştir. Sağlıkta 24 bini yeni
ücretli kadın istihdamı
yaşanırken hizmetin diğer sektörleri olan büro faaliyetlerinde
yaklaşık 20 bin, perakende de 19 bin istihdam gerçekleşmiştir. İmalat sanayisinde ise
giyimde 17 bin ücretli kadın sigortalı statüsünde iş bulmuş veya sigortalı olmuştur
(Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2013, s. 20).
Kadınların işgücü piyasasındaki ücret dağılımlarının iyileştirilmesi çerçevesinde yapılan
bazı yasal uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Örneğin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu’nun 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren tümüyle yürürlüğe girmesiyle
birlikte sosyal güvenlik alanında yeni bir dönem başlamıştır.
Kanun özellikle kadın
sigortalılar açısından pozitif ayrımcılık denebilecek uygulamaları da beraberinde getirerek
sosyal devlet kavramının gereğini de yerine getirmektedir (Topgül, 2012, s. 317).
Anayasa başta olmak üzere gerek ulusal mevzuatımız gerekse de Türkiye’nin imzaladığı
uluslararası sözleşmeler kadın erkek ayrımcılığını yasaklasa da, uygulama da cinsiyet
tercihine yönelik uygulamalar halen devam etmektedir (Önder, 2013, s. 51).
Bu çerçevede kadın istihdamını desteklemek için yapılan düzenlemeleri incelemek
konunun anlaşılmasında yardımcı olacaktır.
2.2.8. Kadın İstihdamını Desteklemek için Yapılan Düzenlemeler
Dünyada kadınların ekonomik özgürlüklerini elde etmek amacıyla çalışma hayatına
girmelerinin yaygınlaşması 19.yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Ancak çalışma
42
hayatına giren kadınlar birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Kadın olmaları nedeniyle
vasıfsız işlere yönelmişler, düşük ücretle çalıştırılmışlar ve işgücü piyasasında erkeklerle
aynı statüde kabul edilmemişlerdir. Bu sürecin değiştirilmesi için ilk olarak Uluslararası
ILO (Çalışma Örgütü) “emek piyasasında eşitlik” kavramını gündeme getirmiştir. Daha
sonra 1944’de Philadelphia Beyannamesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi kamuoyuna duyurulmuştur (Okay, 2011, s. 403).
Diğer Dünya devletlerinde olduğu gibi Türkiye’de kadınların sosyal, siyasal, ekonomik
haklarını korumak ve geliştirmek üzere hem ulusal düzeyde faaliyette bulunmuş hem de
uluslararası sözleşmelerde yer almıştır. Ülkemizde özellikle 1980 sonrası kadın gruplarının
da başarılı çalışmaları sonucunda kadın sorunlarına giderek artan bir duyarlılık
görülmektedir. Bu duyarlılığın gelişmesinde kadın hareketlerinin ve kadın kuruluşlarının
ortaya çıkması ve etkinliği, kadın haklarının dönem dönem ülke gündemine yerleşmesi,
siyasal ve sosyal hareketlerin kadın sorununa yaklaşımında etkili olmuştur (Eroğlu, 2004,
s. 25).
Devletin kadın işgücü ve istihdamına ilişkin tutumunu yansıtan belgeler olarak kabul
edebileceğimiz kalkınma planlarına kadınların girmesi ilk kez 1990-94 dönemine ilişkin
6.Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla olmuştur. Kalkınma Planı’nda kadın istihdamına yer
verilmesine 80 ve 90’lı yıllarda Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin etkisi
vardır.1985’le Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’ne taraf olunmuş ardından Pekin IV. Dünya Kadın Konferansı sonucunda kabul
edilen Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu imzalanarak bu ve izleyen Birleşmiş
Milletler toplantılarının belgelerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak taahhüt
edilmiştir. Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütünün kadın erkek eşitliğine ilişkin olan ve
ayrımcılık karşıtı sözleşmelerini de kabul etmiştir (Toksöz, 2011, s. 251).
Türkiye AB’ne uyum sürecinde giriştiği reformlar kapsamında cinsiyet eşitliği
politikalarını da yasal mevzuata eklemeyi gündeme almıştır. Bunlardan en önemlisi 2002
yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun ile kadınlara karşı ayrımcılığı destekleyen
maddeleri kaldırmasıdır. Örneğin, aile reisliği kavramının kaldırılması, eşlerin eşit hak ve
yükümlülüklerinin güvence altına alınması, evlilik birliği sırasında edinilmiş malların eşit
paylaşılması gibi alanlarda kadınlar lehine düzenlemeler getirilmiştir. En önemlisi ise;
2004 yılında Anayasanın 10.maddesinin değiştirilerek Anayasa’da “kadınlar ve erkekler
eşit
haklara
sahiptir.
Devlet
bu
eşitliğin
yaşama
geçirilmesini
yükümlüdür.”şeklinde bir fıkra eklenmiştir (Dedeoğlu, 2009, s. 48, 49).
43
sağlamakla
Ülkemizin 2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı’na bakıldığında ise,
başta gençler ve kadınlarda olmak üzere işgücüne katılımın ve istihdamın artırılması,
işsizliğin azaltılması, iş kazalarının ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi, işgücü niteliğinin
yükseltilmesi ve kırılgan istihdamın azaltılması hususlarının önemini korumakta olduğu
ifade edilmektedir.Buradan yola çıkarak, kadınların karar alma mekanizmalarında daha
fazla yer almaları, istihdamının artırılması, eğitim ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi ile
aile ve iş yaşamının uyumlaştırılmasına yönelik güvenceli esnek çalışma, kreş ve çocuk
bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve erişilebilir kılınması ile ebeveyn izni gibi
alternatif modellerin uygulanması da 10. Kalkınma Planı hedef ve politikaları arasında yer
almaktadır. Bu planda “Kadınların işgücüne katılım ve istihdam oranlarının Plan dönemi
sonunda sırasıyla %34,9 ve %31’e yükseltilmesi” somut olarak belirlenmiştir (Önder,
2013, s. 41).
Part-time çalışmanın yasal düzene kavuşması ile birlikte önümüzdeki birkaç yıl içinde
kadın işgücü arzında doğal eğilim üzerinde bir artış beklenmektedir. Tarım dışında
kadınların işgücüne katılımı son yıllarda yavaş yavaş artıyor olsa da halen %19
civarındadır. Sosyo-kültürel yapı itibariyle yakın durduğumuz Yunanistan, İtalya gibi
Güney Avrupa ülkelerinde bile %40’ın üzerinde olduğu dikkate alınırsa Türkiye’de kadın
katılımı oranının çok düşük kaldığı, açıkça görülmektedir. Ancak AB ülkelerinin deneyimi
part-time istihdam arttıkça kadın işsizlik oranında düştüğünü göstermektedir (Kocacık vd.,
2005, s. 216).
Çalışmamızın ana konularından biriside Türk kadınının siyasal hayattaki yeridir.
Araştırmanın bu bölümünde Türk kadınının seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri ile
ilgili tarihsel süreç gözden geçirilecek; 1935 yılından itibaren günümüze kadar seçimlerde
kazanan kadın milletvekilleri ve yerel yönetimlerde görev alan kadınların oranları üzerinde
durulacaktır. Ayrıca Türk kadınının mecliste ve yerel yönetimlerde yeteri sayıda temsil
edilememelerinin nedenleri detaylı olarak incelenecektir.
2.3. Türk Kadınının Siyasal Hayata Katılımı
I. Meşrutiyetle başlayan II. Meşrutiyet’te büyük bir ivme kazanan kadınların siyasal hak ve
mücadelesinin, kadın hareketini Cumhuriyet Dönemine
taşıdığı söylenebilir. Kadın
hareketi bir özgürlük ve eşitlik hareketi olarak dünyada yaşanan dönüşümlerin Osmanlı
toplumunu etkilediği 1900’lerde ortaya çıkmıştır. Kadın hareketi 19.yüzyılın ikinci
44
yarısından itibaren yoğun bir şekilde Osmanlı imparatorluğunda yaşanırken Osmanlı’nın
hukuk ve eğitim alanındaki yaptığı dönüşümler kadının ev mekânının dışına çıkmasını
sağlamış, siyasallaşmasını ve örgütlenmesini de teşvik etmiştir.
II. Meşrutiyet’in dergi ve derneklerinde yetişen kadınlar Bağımsızlık Savaşı sonrasında 15
Haziran 1923’te “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla bir parti kurmuşlardır. Bu sırada henüz ilk
siyasi oluşum Cumhuriyet Halk Fırkası daha ortaya çıkmamıştır. Böylelikle kadınlar
Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan daha iki ay önce kendi partilerini kurmuş olmuşlardır.
Partinin başkanı önemli bir Türk feministi ve ilk kadın parti başkanı olan Nezihe Muhittin,
genel sekreteri ise Şükufe Nihal’dir (Gökçimen, 2008, s. 9, 20).
Türkiye’de kadın çalışmalarının yoğunlaştığı dönem 1908-1935 yıllarını kapsamaktadır.
İlk kadın yazarlar bu tarihler arasında ünlenmiş, kadın toplumda giderek etkin bir konuma
bu tarihler arasında ulaşmıştır. Türkiye’de kadın çalışmaları çoğu kez Meşrutiyet yıllarında
kurulan kadın örgütleri ile başlamıştır. Bu örgütler ilk aşamada, Batı’da da olduğu gibi,
yardım derneği görünümündedir. Ancak, Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan gibi kadın-erkek
eşitliğini savunan ve kadının kısa sürede dış dünya ile bütünleşmesini yada
toplumsallaşmasını gündemine alan radikal örgütlere de rastlanmaktadır (Toprak, 1994, s. 5).
Başbakan İsmet İnönü’nün de içinde bulunduğu 192 milletvekilinin imzasını taşıyan 1924
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun
tasarısı, Cumhuriyet Halk Fırkası grubunda tartışıldıktan sonra meclisin onayına
sunulmuştur. Oylamaya katılan 258 milletvekilinin oybirliği ile kabul ettiği 5 Aralık 1934
tarihli ve 2598 sayılı kanunla, kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde
etmişlerdir (Yüceer, 2008, s. 143).
1930 öncesi ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan kadınlara oy hakkı verilmesi
yönündeki düşüncenin gittikçe güçlenmesi ve TBMM’de de taraftar bulmasıyla birlikte
Meclise sevk edilen “Yeni Belediyeler Yasası” ile ilk adım atılmış ve 1930 yılında Türk
Kadınına ilk kez Cumhuriyet rejimi sayesinde belediye seçimlerinde seçme ve seçilme
hakkı tanınmıştır. 26 Ekim 1933’te Köy Kanununda yapılan değişikliklerle de
kadınlarımıza köylerde muhtarlık ve köy ihtiyari heyeti seçimlerinde seçme ve seçilme
hakkı verilmiştir (Güneş, 2010, s. 173).
8 Şubat 1935’te yapılan iki dereceli seçimlerde 5. Dönem T.B.M.M.’de 18 kadın
milletvekili yer almış ve Türk kadınlarının ilk temsilcileri olmuşlardır. Kadın
parlamenterler aile, sağlık, eğitim, gençlik, çalışma, emeklilik, sosyal güvenlik gibi
45
komisyonlarda oldukça fazla görev verilmiştir. Ancak bütçe, dışişleri yada savunma ile
ilgili komisyonlarda az yada hiç görev verilmemiştir (Kaplan, 1988, s. 201, 206).
Atatürk dönemini takip eden süreçte ise kadın milletvekili sayısında hızlı bir düşüş
yaşanmıştır. 1939 seçiminde bu sayı 15’e, 1950 seçiminde kadın milletvekili sayısı 3’e
düşmüştür. Atatürk Döneminde ulaşılan %4,6’lık meclisteki kadın milletvekili oranı tam 72
yıl sonra 2007 seçimlerinde sağlanan %9,09’luk bir orana yükselebilmiştir. Ama 2007’de
ulaşılan bu oranla Türkiye,dünya ortalamasının altında yer aldığı gibi, kadınlarına 1973’te
seçme ve seçilme hakkı veren Suriye’nin bile gerisinde bulunmaktadır. 2011 yılı
seçimlerinde ise bu oran %14,4 olarak gerçekleşmiştir. Ne yazık ki Atatürk Döneminde
Meclisteki kadın milletvekili oranıyla dünya ortalamasının üstünde ve kadınlarına seçme
ve seçilme hakkını tanıyan ülkeler listesinde ilk sırada yer alan Türkiye bu gelişimini
sürdürememiştir (Yüceer, 2008, s. 146, 147).
Dünyada kadınların seçimlerde oy verme ve aday olma haklarını elde etmeleri XX. yüzyıl
da gerçekleşebilmiş sadece XIX. yüzyıl sonucunda Yeni Zelanda’da kadınlar seçme ve
seçilme haklarına kavuşmuşlardı. Türkiye, Dünya’da kadınlara seçme ve seçilme hakkı
tanıyan 8.ülke olmuştur (Yaşam Kadın Merkezi, 2014, s. 2).
Tablo 11’de kadınların yıllara göre seçme ve seçilme haklarını kazandıkları yıllar
görülmektedir.
Tablo11. Ülkelere Göre Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkını Kazandıkları Yıllar
Yıl
1893
1906
1913
1918
1919
1920
1928
1934
1937
1944
1945
1947
1950
1956
1962
1971
1974
1976
Ülke
Yeni Zelanda
Finlandiya
Norveç
Almanya, Rusya
Belçika, Ukrayna
Arnavutluk, Amerika Birleşik Devletleri
Birleşik Krallık
Türkiye
Filipinler
Fransa, Bulgaristan
Gürcistan, İtalya
Arjantin, Japonya
Hindistan
Mısır, Surinam
Cezayir
İsviçre
Ürdün
Portekiz
(www.yasamkadinmerkezi.com, 2014, s. 3).
46
Tarihlere bakıldığında, şehir devletleri bir yana bırakılırsa, parlamentoların tarihinin pek
eskiye gitmediği görülmektedir. Parlamenter yaşam İngiltere’de XIII. yüzyılda, Amerika
Birleşik Devletleri ve Fransa’da XVIII. Yüzyıl sonlarında başlamış ve XX. Yüzyılda da
yaygınlaşmıştır (Yaşam Kadın Merkezi, 2014, s. 3).
Yirminci yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen yasal dönüşümler siyasal temsil açısından
kadın erkek eşitliğini biçimsel bir şekilde düzenlemeyi amaçlarken, yine aynı yüzyılın son
çeyreğinde gündeme gelen işlevsel eşitlik anlayışıyla söz konusu yasal düzenlemelerin
yaşama geçirilememesine çözüm üretilmeye çalışılmıştır (Deniz, 2007, s. 4).
Grafik 7’de 1935 ile 2012 yılları arasında Türk kadın milletvekili oranları görülmektedir.
%
20,0
14,4 14,4
15,0
9,1
10,0
5,0
4,5
4,2 4,4
3,7 3,5
3,0
1,9
0,6 0,7
1,3
1,8
0,7
1,1 1,3 0,9
1,3 1,8
2,4
0,0
Grafik 7. Kadın Milletvekili Oranları 1935-2012(www.kasaum.ankara.edu.tr, 2012, s. 144).
1935 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kadın milletvekili oranı % 4,5 iken 2012
yılında kadın milletvekili oranı % 14,4'e yükselmiştir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2012,
s.144). Kadın milletvekili oranındaki artış gene de Türkiye genellemesi içinde yıllara göre
incelendiğinde istenen düzeye ulaşamamıştır.
Parlamentolar Arası Birliğinin 31 Ağustos 2011 tarihi itibariyle yayınladığı listede
dünyadaki tüm ulusal parlamentolardaki toplam milletvekili sayısı 45.128 iken bunların
36.365’i erkek ve 8.716’sı ise kadındır. Kadınların ulusal meclislerde temsil edilme oranı
dünya ölçeğinde %19,3olarak gerçekleşmiştir. Parlamentolar Arası Birliğin verilerine göre
47
188 ülkenin sınırlandırıldığı raporda Türkiye, Haziran 2011’de yapılan son seçimler
sonucunda meclisteki 550 koltuktan 78’ine kadınların seçilmesiyle, %14,2’lik kadın temsil
oranıyla 82. sıraya yerleşmiştir (Öztürk, 2012, s. 19, 20).
Dünya parlamentolarındaki kadın parlamenterlerin sayısı ve toplam milletvekili sayısı
içindeki yüzde oranlarına bakıldığında; kadınların ulusal meclislerde katılımının en yüksek
olduğu ülke % 56 ile Ruanda’dır. 80 sandalyenin 45’i kadınlara aittir. Diğer ülkelerde bu
oranın % 50’nin altında olduğu görülmektedir.2009 yılı itibarıyla kadın meclis üyelerinin
oranı İsveç’te %47.0, Hollanda’da%41.3, Arjantin’de %40.0, Danimarka’da %38.0,
İspanya’da %36.3, Norveç’de %36.1, Belçika’da %35.3, Almanya’da %32.2, İsviçre’de
%28.5,Irak’ta %25.5, Meksika’da %23.2, Kanada’da %22.1, Çin’de ve İtalya’da%21.3,
İngiltere’de %19.5, Fransa’da %18.2, ABD’de %17.4, Yunanistan’da%14.7, İsrail’de
%14.2, Tayland’da %11.7, Macaristan’da %11.1, Japonya’da%9.4, Hindistan ve
Türkiye’de %9.1, Ermenistan’da %8.4, Cezayir’de %7.7,Lübnan’da %4.7 ve İran’da
%2.8’dir. Türkiye oransal olarak 137 ülke sıralamasında107. sırada yer almaktadır
(Gökçimen, 2008, s. 37, 38).
Tablo12. 2009’da Parlamentoda Kadın Temsili (Bölgesel Ortalama)
BÖLGELER
ORTALAMA
İskandinav Ülkeleri
%42.1
Amerika Kıtası
%22.7
İskandinav ülkeleri dahil
Avrupa – AGİT üyesi ülkeler
%22.0
İskandinav ülkeleri hariç
Avrupa – AGİT üyesi ülkeler
%20.1
Asya Ülkeleri
%18.6
Afrika
%18.3
Pasifik
%13.2
Arap Devletleri
%9.2
(Çağlar, 2011, s. 66).
Tablo 12’deki, 2009 verilerine göre kadınların mecliste temsil oranlarının en yüksek
olduğu bölge % 42.1 ile İskandinavya’dır. En düşük % 9.2 ile Arap ülkeleridir. Türkiye
Avrupa ülkeleri sıralamasında da ancak en son yer alan Malta’nın (% 8.7) önünde yer
almaktadır (Çağlar, 2011, s. 63, 65, 66).
48
Tarihsel gelişim içinde bu sıralamaya baktığımızda Türkiye’de kadınların seçme ve
seçilme haklarını elde ettikleri 1934 yılından sonraki 1935-1939 döneminde temsil oranları
%4,5 iken 395 milletvekilinden sadece 18’i kadın milletvekilidir. Ancak tarihsel süreç
içinde kadın parlamenter oranı giderek azalma göstermiş ve1977-1980 döneminde bu oran
%0,9, 1987-1991’de %1,3 son dönemde de %1,8 olmuştur. Oysa kadın parlamenter oranı
İskandinav ülkelerinden Norveç’te 1945-1975 yıllarında %4,6 iken 1985 yılında %34.4’e
yükselmiştir. İsveç’te 1985 yılında kadın parlamenter oranı %30 dur. Genel olarak
İskandinav ülkelerinde oran %30’lara ulaşmıştır. Ülkemizde ise oran aynı dönemde %1.3
dür. Bu durum bazı literatürlerce kaygı verici bir durum olarak belirtilmiştir (Sallan,
1993, s. 165).
Tablo 13’de Türkiye’de Parlamentoda yer alan kadın bakan sayıları yer almaktadır. 1980,
2000 ve 2001 yıllarında parlamentoda hiç kadın bakan yer almamıştır. Diğer yıllarda ise
ya 1 yada 2 kadın milletvekili bakan olarak parlamentoda görev almıştır.
Tablo 13. Cinsiyete Göre Bakan Sayıları
Bakan Sayısı
Yıl
Toplam
Erkek
Kadın
1980
29
29
0
1990
31
30
1
1995
34
32
2
2000
36
36
0
2001
36
36
0
2002
25
24
1
2003
22
21
1
2004
22
21
1
2005
22
21
1
2006
22
21
1
2007
24
23
1
2009
24
22
2
2010
24
22
2
2011
25
24
1
2012
25
24
1
2014
26
25
1
( www.tuik.gov.tr, 2012, s. 144, Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
Türkiye’de kadının kamusal alanda etkinliği, özellikle de siyasi hayata aktif ve etkin
katılımı açısından incelenildiğinde, Türk siyasi hayatında erkek egemenliğinin söz konusu
49
olduğu görülmektedir. Türkiye’de nüfusun yarısını oluşturan kadınlarımızın temsil oranı
yok denecek kadar azdır. Siyasete katılan kadınların temel özelliklerinde eğitim düzeyleri
yüksek ekonomik sorunlarını aşmış kişiler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yani eğitim ve
gelir düzeyi, yaşam biçimi, yerleşim yeri vb. unsurların kadınların siyasal davranışları
üzerinde etkileri olmaktadır (Ereş, 2006, s. 45, 46).
Demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi kadın ve erkeklerin her alanda, karar alma
mekanizmalarında eşit olarak temsil edilmesiyle mümkündür. Çoğu ülkede yasalar önünde
eşitlik ilkesine önemli oranda uyulmuş olsa da hayatın içindeki eşitlik hep göz ardı
edilmiştir. Siyasette kadın temsili, kadın sorunlarının çözümü için gereklidir. Kadınların
siyasette eksik temsilinin giderilmesi için siyasal ve kamusal alanda kadınların sayısını
artırmak ve kadınların içinde bulundukları koşulları değiştirmek gereklidir.
Kadınlar ve erkekler ortak yaşam alanlarını aynı biçimde kullanmazlar. Dolayısıyla yaşam
çevresinin sunduğu ekonomik, sosyal, ve mekânsal imkanlardan yararlanma şansları,
ihtiyaç yada sorunları aynı değildir. Bu nedenle ortak yaşam alanlarına yönelik politikalar
kadınlarla erkekleri farklı biçimlerde etkilemektedir. Erkeksi bir siyaset yapılanması içinde
kadınların konumları, sorunları, öncelikleri, yerel nitelikli gereksinimleri ve hatta
toplumsal cinsiyet rollerinin gerektirdiği özgürlüklere dayalı hizmetlerin dikkate alınması
mümkün görünmemektedir. Böylelikle de yetki bir cins tarafından kullanılınca nüfusun
yarısının gereksinimleri göz ardı edilmiş olmaktadır (Çağlar, 2011, s. 67).
Genel ve yerel seçimler yasal temsil ilkesi çerçevesinde ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın
gerçekleştirilmektedir. Kadınların seçmen ve aday olarak seçimlere katılımlarıyla birlikte
toplum yeniden şekillendirilmektedir. Özellikle yerel siyasete katılım ve temsil, kadınların
toplumsal kalkınmadaki rolü açısından fazlasıyla önemlidir. Merkez ile çevre arasında bir
köprü görevi gören, altyapı, sağlık, eğitim gibi hizmetleri halka sunan yerel idarelerde,
kadın bakış açısının vereceği katkı, hizmeti alan kesimin çoğunluğunun kadın olduğunu
düşünüldüğünde daha da önemli hale gelmektedir (Kadın ve Demokrasi Derneği, 2014).
2.3.1.Kadınların Yerel Düzeyde Temsili
Türk kadınının siyasal haklarını elde etmesinin eskiye dayanmasına rağmen, ülkemizde
siyasal katılım ve temsil konularında kadın oranları oldukça düşüktür. Ülkemizde 1980
öncesi dönemine ilişkin kadının yerel yönetimlerdeki temsil oranlarına ait geniş bilgilere
50
ulaşılamamakla birlikte, bazı kaynaklara göre 1969-1977 yılları arasında İstanbul’da iki
mecliste %7.7 ve %9.8 oranında kadın temsilci bulunmaktadır. 1980 sonrası dönemden
başlayarak 2009 yılına kadarki süreçte yerel yönetimlerde kadının temsil oranı Tablo
14’da belirtilmiştir (Negiz vd., 2012, s. 4, 6).
Tablo 14. 1989-2009 Yıllarında Yerel Yönetimlerde Kadın Temsili
1989
1994
1999
2004
2009
Belediye Başkanı
0,2
0,5
0,5
0,5
0,9
Belediye Meclisi Üyesi
0,7
0,9
1,6
2,3
4,2
İl Genel Meclisi Üyesi
0,8
0,9
1,4
1,7
3,3
(Negiz vd., 2012, s. 7).
2004 yerel seçimlerinde 3 bin 225 belediye başkanlığının 18’ine kadınlar seçilmiştir. Yani,
kadın belediye başkanlarının Köy İhtiyari Heyeti Seçimi ile Mahalle Muhtarı ve Mahalli
İhtiyar Heyeti sayısı erkeklerin oranı içerisinde yüzdelik bir dilimde bile ifade
edilememektedir. Türkiye genelinde 34 bin 477 Belediye Meclis Üyesinden 817’si kadın, 3
bin 208 İl Genel Meclis Üyesinden ise sadece 57’si kadındır ( Negiz vd., 2012, s. 7).
Ulusal yönetimde söz sahibi kadın oranının artırılması kadar yerel yönetimlerde de
kadınların yer alması siyasette tek taraflı düşünceden uzaklaşılarak toplumun genelini
kapsayan yönetim anlayışının gelişmesine temel olacaktır.
Tablo 15’de 2014 yılına gelindiğinde yerel seçimlerde belediye başkanlarının %2,86’sı ,
belediye meclis üyelerinin %10,72’si ve il genel meclis üyelerinin %4,80’ini kadın adaylar
kazandığını göstermektedir. Sonuçlarda yıllara göre kadın temsil oranlarında artış
görülmesine rağmen bu artışın genel yüzdelik dilim içerinde düşüktür.
Tablo 15. Yerel Yönetimler ve Kadın Oranları
Türü
Erkek
Oran(%)
Kadın
Belediye Başkanı
1.356
97,13
40
2,86
Belediye Meclisi Üyesi
18.300
89,28
2.198
10,72
İl Genel Meclisi Üyesi
1.191
95.20
60
4,80
(İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü , 2014, s. 15).
51
Oran(%)
2014 yılı seçimlerinde ve onun öncesi (1999, 2004, 2009) üç yerel seçimde de kadınların
sahip oldukları sandalye sayılarında artış olmuştur. Ancak yine de belediye ve il genel
meclislerindeki artış oranları istenilen düzeyde değildir ( Bozatay vd., 2014, s. 138).
Tablo16. Büyükşehir ve İl Belediye Başkanı Kadınlar
AK PARTİ
Büyükşehir Belediye Başkanları
1
Gaziantep
CHP
1
Aydın
Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları
İl Belediye Başkanları
İl Belediye Eş Başkanları
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
MHP
BDP
1
Diyarbakır
2
Mardin, Van
1
Hakkari
6
Batman,Bitlis, Iğdır,
Siirt
,
Tablo 17’de 2014 yılı nisan ayı verilerine göre 26 kişiden oluşan kabine üyeleri içerisinde
sadece bir üye kadındır.
Tablo 17. Bakanlar Kurulundaki Kadın Sayısı
Kabine Üyeleri
TOPLAM ÜYE
SAYISI
KADINÜYE
SAYISI
26
1
KADINORANI (% )
3,8
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
Tablo 18’de ise Türkiye genelindeki 26 Bakanlıktan sadece Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nda bir kadın Müsteşar bulunmaktadır.
52
Tablo18. Kadın Müsteşarların Sayıları
KURUM ADI
TOPLAM
SAYI
KADIN
SAYISI
KADIN ORANI
(%)
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
26
0
1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0
100
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
3,8
Adalet Bakanlığı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Avrupa Birliği Bakanlığı
Başbakanlık
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Dışişleri Bakanlığı
Ekonomi Bakanlığı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Gençlik ve Spor Bakanlığı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Hazine Müsteşarlığı
İçişleri Bakanlığı (vekili)
Kalkınma Bakanlığı
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
Kültür ve Turizm Bakanlığı
Maliye Bakanlığı
Milli Eğitim Bakanlığı
Milli Savunma Bakanlığı
MİT Müsteşarlığı
Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Sağlık Bakanlığı
Savunma Sanayii Müsteşarlığı
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
GENELTOPLAM
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
Tablo 19’de 2014 yılındaki verilere göre ise bir kadın vali göreve başlamıştır. Bu durum
Cumhuriyetin ilanından sonraki göreve başlayan ikinci kadın valimizdir.
Tablo 19. Kadın Vali
Valiler
TOPLAM SAYI
KADIN SAYISI
KADIN ORANI (% )
81
1
1,2
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
Tablo 20’de Yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, HSYK,
Yüksek Seçim Kurulu ya da Askeri Yargıtay dışında sadece Danıştay’da bir kadın Başkan
görevine başlamıştır.
53
Tablo 20. Yüksek Yargı Organı Başkanı Kadınlar
YARGIORGANLARI
BAŞKANSAYISI
KADIN BAŞKAN SAYISI
Anayasa Mahkemesi
1
0
0
Yargıtay
1
0
0
Danıştay
1
1
100
Sayıştay
1
0
0
HSYK
1
0
0
Yüksek Seçim Kurulu
1
0
0
Askeri Yargıtay
1
0
0
TOPLAM
7
1
14,2
KADINORANI (% )
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
Tablo 21’de de İşveren ve Meslek Örgütlerindeki başkan sayıları görülmektedir. Bu
sayıların içinde kadın başkanın olmaması gerçekten düşündürücüdür.
Tablo 21. İşveren ve Meslek Örgütü Başkanı Kadınlar
BAŞKAN
SAYISI
YARGI ORGANLARI
KADIN
BAŞKAN
SAYISI
KADIN
ORANI
(% )
Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD)
1
0
0
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği(MÜSİAD)
1
0
0
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konf .(TUSKON)
1
1
0
0
0
0
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konferedasyonu (TESK)
1
0
0
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
1
0
0
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO)
1
0
0
Makine Mühendisleri Odası
1
0
0
Türkiye Barolar Birliği
1
0
0
Türkiye Belediyeler Birliği
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
1
1
0
0
0
0
Türk Tabipleri Birliği
1
0
0
Türk Parlamenterler Birliği
1
1
0
0
0
0
14
0
0
Yargıçlar ve Savcılar Birliği
TOPLAM
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
54
Tablo 22’de, 290 kişiden oluşan il başkanlıklarından sadece 30’unun kadın il başkanı
olarak göreve başlaması %10,3’lük bir oranla genel toplamda az bir orana sahiptir.
Tablo 22. Siyasi Parti İl Başkanı Adaylar
TOPLAM İL BAŞKANI
SAYISI
KADIN İL BAŞKANI
SAYISI
KADIN ORANI
(% )
Ak Parti
81
0
0
CHP
81
0
0
MHP
80
1
1,2
BDP
48
TOPLAM
290
29
(Eş başkanlar dahil)
30
60,4
10,3
(Kadın Adayları Destekleme Derneği, 2014).
Sonuçta; Türkiye’deki kadınlar siyasal temsil haklarını 1934 yılında elde etmişlerse de
bugün
bile
gerek
parlamentoda
gerekse
yerel
yönetimlerde
yeterince
temsil
edilememektedirler. Bu yetersiz temsilde siyasal partilerin rolünün büyük olduğu
bilinmektedir. Siyasal partiler, ne kadınların cinsiyete dayalı ikincil konumlarını
değiştirmek konusunda erkek egemenliğini sorgulayacak bir girişimde bulunmakta, ne de
halen çok cılız olan bu tür girişimleri desteklemektedirler. Benzer biçimde siyasal partilerin
kadın kollarının da meşru ve güçlü bir konumda olduğunu söylemek oldukça güçtür.
Yapılan araştırmalarda eğitim düzeyi yükseldikçe kadının siyasal katılımının, siyasal
partilere üye olma ve etkin görevler üstlenme oranının arttığı görülmektedir. Elde edilen
bazı veriler Türkiye’de kadınların %25.5’i siyasal yaşama çok seyrek bir biçimde
katılırken, ancak % 3’ünün yoğun bir biçimde katıldığını göstermektedir. Oysa siyasal
yaşama çok seyrek olarak katılanların oranı erkeklerde %69’a inerken yoğun bir biçimde
katılanların oranı%14.2’ye çıkmaktadır. Siyaset geçmişten günümüze kadar daima “erkek
işi” olarak algılanmıştır. Kadınlar bu alanda yer edinebilmek için birtakım engellemelerle
karşı karşıya kalmışlardır. Bu nedenle siyasi alanda kadınların sayısı erkeklere oranla daha
düşüktür. Bu düşüklüğün genel olarak, toplumsal iş bölümünden kaynaklandığını söylemek
mümkündür. Çünkü toplumsal iş bölümü, kadına sadece “iyi eş, iyi ev kadını ve iyi anne”
olmasının gerekliliğinden öteye gitmeyen rolleri yüklemekte, böylece kadın kamusal
alanda var olmak için hayli zorlanmaktadır (Altındal, 2009, s. 354, 356).
55
Kadınların siyasal karar mekanizmalarında eksik temsilinin bir başka olumsuz sonucu,
kadın
statüsü
konusunda
kendini
göstermektedir.
Kadının
yer
almadığı
karar
mekanizmalarında kadın sorunlarına duyarlılık yeterince oluşmamakta bu sorunların
bilincine varılamamakta dolayısıyla kadının statüsünü yükseltecek etkin çözümlere
ulaşılamamaktadır. Bütün bunlar göz önünde tutularak özellikle son 20 yıldır dünyanın
çeşitli ülkelerinde kadınların siyasal yaşamda gereğince temsil edilmelerini sağlayacak
destek politikaları oluşturulmaktadır. Uluslararası, sözleşmelerle “cinslerarası eşitlik”,
“pozitif ayrımcılık” ve “özel önlemler” kavramları ulusal hukuk düzenlemelerine
aktarılmaya çalışılmaktadır (Gökçimen, 2008, s. 8).
Kadınlarımızın siyasal hayatta yerini almaları için destekleme politikaları üzerinde
durmakta yarar vardır.
Kadınların statüsünü yükseltmek için sürdürülen çalışmalar, Birleşmiş Milletler (BM)
Ekonomik ve Sosyal Konsey çatısı altında 1946 yılında oluşturulan Kadın Statüsü
Komisyonu’nun öncülüğünde uluslararası bir önem ve resmiyet kazanmıştır. Bu
faaliyetlerden ilki BM tarafından düzenlenen 1975 yılında Mexico City’deki toplantı ve
sonuncusu da 1995’te Pekin’de IV. Dünya Kadın konferansı olmuştur (Ereş, 2006, s. 42).
Kadınların yaşamlarını gerçekleştirmede önlerine dikilen engeller erkeğe nazaran ikincil
konumu, uluslararası anlaşmalarla düzeltilmeye çalışılmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından
1979 yılında hazırlanan kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi
(CEDAW) bu sözleşmelerin en önemlisidir. Anlaşmayla bu alanda kadınları kuşatan
cinsiyetçi uygulamalara ve eşitsizliklere dikkat çekilmekte ve kadınların karar alma
organlarındaki eksik temsilini ortadan kaldırmak için özel önlemlere, kotaya başvurma
zorunluluğu getirilerek buna üye ülkelerin uyması sağlanmaya çalışılmaktadır (Çakır,
2005, s. 47).
Kadınların siyasete aktif katılımını yani temsilini arttıracak en önemli yollardan birisi
“kota” uygulamasıdır. Kota; kadın veya erkeğin bir yönetim kademesinde aday listesinde,
mecliste, kurulda belli bir sayıda veya oranda temsil edilmesinin sağlanmasıdır. Ancak
kota sistemi devamlı uygulanacak bir sistem değildir. Kota sistemi bazı çevrelerce de
ayrıcalık olarak görülmektedir. Ancak kota sistemini pozitif bir ayrıcalık olarak görmemek
burada amacın kadınları erkeklerden üstün tutmak değil kadınların karşılaştığı bazı
engeller ve bu engeller sonucunda oluşan dezavantajlı durumların ortada kalkması için
kullanılmalıdır (Bozatay vd., 2014, s. 142, 143).
56
Tablo 23. Parlamentolarında Kadınlara Kota Uygulayan Devletlerin Bölgelere ve Kota
Türüne Göre Dağılımı
BÖLGE
1995
1999
2009
10
11
17
Kuzey Afrika
4
3
10
Güney Afrika
12
14
24
8
9
16
Orta Asya
8
8
19
Doğu Asya
12
13
14
Güneydoğu Asya
9
12
20
Güney Asya
5
5
16
Batı Asya
4
5
9
Karayipler
13
13
17
Orta Amerika
10
13
19
Güney Amerika
9
13
20
OKYANUSYA
2
4
3
Doğu Avrupa
9
10
17
Batı Avrupa
20
23
29
Diğer gelişmiş bölgeler
12
18
22
DÜNYA
AFRİKA
Doğu, Orta ve Batı Afrika
ASYA
LATİN AMERİKA VE KARAYİPLER
GELİŞMİŞ BÖLGELER
(Öztürk, 2012, s. 21).
Tablo 23’de ise ulusal parlamentoda veya temsilciler meclisindeki kadın milletvekillerinin
1995-2009
yılları
arasındaki
bölgelere
göre
dağılımını
incelediğimizde
dünya
ortalamasının 1995 yılında %10’luk orandan, 1999’da %11’e ve 2009’da %17’ye
yükseldiği görülmektedir. Afrika kıtasında en büyük artış %12’den %24’e çıkan kadın
temsil oranıyla Güney Afrika bölgesinde gerçekleşmiştir. 11’er puanlık yükselmeyle
Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Güney Amerika parlamentolarında kadın temsil oranı
yükselme kaydetmektedir. Doğu Avrupa ülkelerinde 1995 yılında %9 olan kadın temsil
oranı, 2009 yılında %17’ye yükselmiştir. Batı Avrupa ülkelerinde ise bu oran 2009 yılında
%29’a çıkmıştır (Öztürk, 2012, s. 21, 22).
Kadın kotası açısından Avrupa ülkelerine bakıldığında da , Belçika 1994’te yaptığı yasal
değişiklik ile her tür seçimde oluşturulacak listelerde bir cinsin oranının 2/3’ü
geçemeyeceği ilkesini getirmiştir. Fransa 2000’de anayasada yaptığı değişiklikle yerel yada
57
ulusal düzeyde bütün seçimlerde kadınlarla erkeklerin eşit katılımını zorunlu hale
getirmiştir. Avusturya’da SPÖ (Sosyal Demokrat Parti) 2000 yılında partinin kadın
oranının %40 olmasını kabul etmiştir. Yeşiller Partisi %50 ve ÖVP (Avusturya Halk
Partisi) %33 kota uygulamaktadır. Finlandiya’da sol parti ve Yeşiller Partisi parti içi
seçimlerde kota uygulamaktadır. Almanya’da SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi)
%33,3, Yeşiller %50, PDS(Almanya Sol Parti) %50 PDS %50 kota uyguluyor. İrlanda’da
Sosyal Demokrat ve Halkın İttifakı Partileri seçilmiş ve atanmış tüm parti organlarında %
40 kota uygulanmaktadır (Deniz, 2007, s. 15).
Demokratik bir yönetim, tüm vatandaşların cinsiyet ayrımı yapılmaksızın karar alma
mekanizmalarında, sosyal, siyasal, kültürel hayatın her alanında eşit olarak temsil
edilebilmeleriyle mümkün olacaktır. Ne yazık ki İskandinav ülkeleri hariç çoğu ülkede
kadının siyasal katılımı ve karar organlarında yeterince temsili sağlanamamaktadır.
Partilere üyelik serbest olmasına rağmen kadınların yönetim konumlarına getirilmesine
karşı geleneksel bir direnç bulunmaktadır. Hatta 1970’lerin ortasında İskandinav
ülkelerinden Norveç’te siyasal partilerin parti üyeliklerinin % 40’ını kadınlar oluşturduğu
halde,
partilerin yönetim kadrolarında yeterince kadın temsil edilmediği için bazı
partilerce kota sistemi kabul edilmiş, partilerin tüm düzeylerinde her iki cinsiyetinde en az
%40’a sahip olmasına karar vermiştir. Kota sistemine karşı koyan partiler dahi, kendi
bünyelerinde kadının temsil edilme oranını arttırmaya çalışmaktadırlar. Kadınların
siyasetteki temsil sayısını arttırmak için, birçok ülkede kadınların siyasette yer almasını
engelleyen faktörler ortadan kalkıncaya kadar, özel önlem politikaları uygulanmıştır.
Yapılan düzenlemelerdeki temel amaç, kadınları ayrıcalıklı kılmak değil, onlar için var
olan engeller ve dezavantajları ortadan kaldırmaktır (Çağlar, 2011, s. 70, 72, 73).
Türkiye’deki kota sistemine bakıldığında ise, iki ayrı dönemden bahsedilebilir. Kota ilk
kez 1990’larda CHP’de denenmiş ve parti de ciddi bir kadın gücü ve eşit temsil politikası
olmadığından dolayı da hedefine ulaşamamıştır. Aynı dönemde DYP (Doğru Yol Partisi)’de
ve ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi)’de %30 kota uygulanmış ancak bu partilerde de
kota sistemi sürdürülememiştir. Türkiye’deki ikinci dönem kota politikası 2007
seçimlerinde gerçekleşmiştir. CHP ve AKP(Adalet ve Kalkınma Partisi) milletvekillerinin
seçiminde kota uygulanmıştır. Bağımsız adaylar yoluyla parlamentoya giren DTP
(Demokratik Toplum Partisi)’li milletvekillerinin 1/3’ü olan 8 milletvekili partinin kota
sistemiyle seçilen ilk kadın milletvekilleridir (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği,
2008, s. 272).
58
Sonuç olarak, kadınların ülkemizin karar alma süreçlerine katılımlarının düşük olduğunu
söyleyebiliriz. Oysa demokratik nitelikte bir siyasetten söz edebilmek için siyasal alanda
kadınların erkeklerle eşit olması ve çıkarlarını koruyup yönetim sürecine katılması ülkenin
olmazsa olmazlarındandır (Negiz vd., 2012, s. 9).
Kadının toplumdaki ve ailedeki statüsünün yükselebilmesi için eğitim de, çalışma
hayatında ve politikada erkeklerle eşit sorumluluklara ve haklara sahip olması gerekir. Bu
aynı zamanda demokratikleşme sürecinin bir ön koşuludur (Sallan, 1993, s. 166, 167).
Araştırma konularımızdan biri olan Türk kadınının eğitimin durumu başlığı altında;
Cumhuriyetin ilanından önceki Türk kadınının eğitim durumunun hangi aşamalardan
geçerek günümüz eğitim sistemine geldiğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca bu
bölümde, ilk, orta, lise ve yüksek öğretim aşamalarında, Türkiye genelinde ve bölgelere
göre kızların okullaşma oranları ile, dünyada ve ülkemizdeki kadınlarımızın okullaşma
oranları üzerinde durulacaktır.
2.4. Türkiye’de Kadın Eğitimi
Osmanlı Devletinde, kuruluş yıllarından ibaren hükümdarların ve devlet adamlarının
eğitim işlerine büyük önem verdikleri bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda, ilk
birkaç yüzyılda, eğitim kurumlarının hemen hemen hepsinin sadece erkek öğrencileri
hedefinde tuttuğu görülmektedir. Faik Reşit Unat, “Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine
Tarihi Bir Bakış” adlı eserinde bazı sıbyan mekteplerinde kız, erkek ortak öğretim
yapıldığını, bazı yerlerde de sırf kız öğrenciler için sıbyan mektepleri bulunduğunu yazsa
da belge yada kaynak gösterilemediğinden bu hususun ne kadar gerilere gittiği
anlaşılamamaktadır. Kız çocuklarının bir devlet programı çerçevesinde eğitilmesi
düşüncesi ancak Tanzimat Döneminde ortaya çıkmıştır (Doğramacı, 1989, s. 17, 18, 19).
1824 yılında II. Mahmut’un ilköğretimi zorunlu kılan bir ferman yayınlaması da kızların
eğitimleri konusunda bir ilerleme sağlatamamıştır. Batıda kızların eğitimi erkeklere göre
çok yavaş bir gelişme göstermesine rağmen yine de Osmanlı’lardan bu alandaki gelişmeler
100-150 yıl öncesine dayanmaktadır. 1830’lardan itibaren Osmanlı aydın ve Devlet
adamları Batıyı daha iyi tanımalarıyla birlikte Batılı fikirlerin Osmanlı’da da uygulanması
gerekliliğine inanmışlardır. Bu bir başlangıç olmuş ve Osmanlı’da önemli toplumsal
değişmelere yol açmıştır. Osmanlı’da genel eğitim alanında olduğu kadar kızların
eğitiminde de geri kalındığının görülmesiyle Tanzimat Döneminde kızların eğitimi için
59
yeni fikirler ve görüşler tartışılmaya ve kızlar için yeni okullara açılmaya başlanmıştır
(Akyüz, 2011, s. 5).
1848’de, “Meclis-i Maarif-i Umumiye” yapılandırılarak “Maarif-i Umumiye Nezareti”
ismini almıştır. 1869 yılında çıkarılan “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” ile okullar
Şeyhülislam’a bağlı olan okullar ve Devlete bağlı olan okullar olmak üzere
ikiye
ayrılmıştır. Ancak bu duruma göre de Ortaöğretimdeki kız öğrencilere yönelik herhangi bir
yenilik yer almamış eğitim alanında yapılan yenilikler erkek öğrencilere yönelik olmuştur.
1884 yılında ise Kız Sanayi Mektepleri beş sene eğitim vermek üzere yapılandırılarak
Savaş Bakanlığı yerine Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. 1858 yılında ilki açılan Kız
Lisesi’nin yaygınlaşması ise II. Abdülhamit’e kadar mümkün olmamıştır (Yılmaz, 2010, s.
198, 199).
Kızların eğitimi için ilköğretimden daha üst düzeyde bulunan Rüşdiyelerin 1859'da
açılmaya başlaması Türk eğitim tarihinde çok önemli bir gelişmedir. Bu gelişmeyi 1839
yılında erkek çocuklar için Rüşdiye mekteplerinin açılması izlenmiştir. Açılan bu okullara
öğretmen yetiştirmek amacıyla erkek Rüşdiyelerine öğretmen sağlamak için 1848'de
Darülmuallimîn, kız Rüşdiyelerine kadın öğretmen sağlamak için de 1870'de
Darülmuallimat adında öğretmen okulları açılmıştır (Akyüz, 1999).
1913 yılında bugünkü adıyla İstanbul Kız Lisesi’nin açılışını halen günümüzde de eğitim
veren Erenköy, Çamlıca ve Kandilli Kız Liseleri’nin açılışı takip etmiştir. II. Meşrutiyet’te
kadınlar için önemli bir gelişme de yüksek öğrenim hakkına kavuşmalarıdır. 1914’te
Darül-Fünun’da kızlara yönelik derslere başlanmış ve 1914’te ayrı bir İnas Darül-Fünun’u
kurulmuştur. Ayrıca 1915’de ilk defa İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde Türk kızları erkekler
ile beraber yüksek öğrenim görmeye başlamıştır. 1917 yılında kızlar için Güzel Sanatlar
Okulu ve Konservatuar, terzilik eğitimi veren okullar ile hemşirelik ve ticari derslerin
verildiği okullar açılmıştır. İlk defa yurt dışına eğitim için kızların gönderilmesi de bu
dönemde gerçekleşmiştir (Çakmak, 2011, s. 59).
Tanzimat Dönemine kadar kadınlar ebe ve hemşire gibi sağlık alanlarında görev almakla
birlikte bu konularda eğitim almaları birçok defa engellenmiştir. Kadınların ebe olarak
eğitime başlaması 1842 tarihine rastlamakla beraber hemşirelik eğitimi resmileşmesi 1908
yılından itibaren başlamıştır. İlk olarak 1915 yılında tıp eğitimi almak üzere yurtdışına
gönderilen kadınlarımızın ülkemizde eğitim almaya başlamaları 1922 yılında büyük
çabalar sonunda gerçekleşebilmiştir. 19. yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında özlük
haklarına kavuşan kadınlar eğitim almak için çaba göstermeye başlasalar da Türk kadınının
60
sağlık alanında eğitim alma süreci ancak Tanzimat’ın getirdiği modern bakış açısı ile
mümkün olabilmiştir (Atıcı vd., 2009, s. 108).
1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu (öğretim birliği) ile tüm okullar Milli Eğitim
Bakanlığı’na bağlanmış ve medreseler kaldırılmıştır. Bununla birlikte eğitim laikleşmiş,
demokratikleşmiş ve özellikle de tarih, dil konularında milli bir amaca yönelme
başlamıştır. Karma eğitim, hayata geçirilmiştir. Kadın eğitimiyle ilgili en köklü
değişiklikler Cumhuriyet Dönemine rastlamaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze
temel eğitimin zorunlu olduğu ülkemizde, 1928 yılında Türk Alfabesinin kabulü ile %10’u
ancak bulan okuma-yazma oranı kadın ve erkeklerde hızla artmaya başlamıştır (Yaşar,
2007, s. 5).
1935-2000 yılları arasındaki verilere baktığımızda yani Tablo 24’de, kadın okuma yazma
bilmeyen sayısında 2000’li yıllara gelindiğinde de fazla bir artışın olmadığı görülmektedir.
Bu verilerden , kadınların yıllar içerisinde eğitim alanında zaman geçtikçe okur yazarlık
oranında ki artışın istenen düzeye ulaşmadığının göstergesidir.
Tablo 24. 1935-2000 Yılları Arasında Okuma-Yazma Bilmeyenlerin Sayıları
SAYIM YILI
TOPLAM
KADIN
ERKEK
1935
10387105
5997138
4389967
1940
11242759
6495796
4746963
1945
10583606
6321796
4261810
1950
11997046
7144008
4853038
1955
11392958
7078529
4314429
1960
13625086
8300718
5324368
1965
13138956
8450391
4688565
1970
12817836
8424341
4393495
1975
12144188
8048078
4096110
1980
12197323
8394868
3802455
1985
9703662
6770698
2932964
1990
9587981
6808809
2779172
2000
7589657
5732525
1857132
(Moralı, 2014, s. 3).
Grafik 8’de kadın erkek okur yazarlık düzeyinin aynı olmadığı görülmektedir. Bu açıdan
kadınlar ve erkekler arasındaki karşılaştırmanın okur-yazar olanlar ve okur-yazar
olmayanlar olarak bakılmasının konunun anlaşılmasında fayda sağlayacağı bir gerçektir.
61
kadın ve erkeklerin okur-yazarlık oranları
100,0
90,0
okuma yazma oranları
80,0
70,0
60,0
toplam
50,0
kadın
erkek
40,0
30,0
20,0
10,0
0,0
1930
1940
1950
1960
1970
1980
1990
2000
2010
yıllar
Grafik 8. Kadın ve Erkeklerin Okur Yazarlık Oranları (Moralı, 2014, s. 7).
100 erkeğe düşen kadın sayısı
100 erkeğe düşen okur-yazar ve okur-yazar olmayan kadın sayıları
okur-yazar olmayan
kadın
350
300
250
200
150
okur-yazar kadın
100
50
Yıllar
Grafik 9. Okur-Yazar ve Okur-Yazar Olmayan Kadın Sayıları (Moralı, 2014, s. 10).
Grafik 9’daki ve Tablo 25’deki veriler daha detaylı olarak incelendiğinde kadın erkek
dengesinin okur-yazar olanlar içerisinde kadınlar açısından olumlu bir ilerleme gösterdiği
görülmektedir. Şöyle ki, 100 erkek içerisinde okur yazar kadın sayısı yıllar itibariyle
62
36’dan 84’e yükselmiştir. Ancak okur-yazar olmayanlar içinde kadın erkek dengesine
baktığımızda, kadınlar açısından çok düşük bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bunu da 100
erkek içerisinde kadın okur-yazar olmayan sayısının 137’den 309’lara çıkmasıyla sayıdaki
artışın fazlalığı dikkat çekicidir (Moralı, 2014, s. 11).
Tablo 25. Okur-Yazar ve Okur-Yazar Olmayan Kadın Sayıları
Sayım Yılı
Toplam
Okur-Yazar Olmayan
Okur-Yazar
1935
107
137
36
1940
100
137
36
1945
100
148
39
1950
100
147
43
1955
97
164
44
1960
96
156
45
1965
96
180
49
1970
98
192
58
1975
94
196
63
1980
98
221
67
1985
98
231
77
1990
98
245
79
2000
98
309
84
(Moralı, 2014, s. 10).
2011 yılı sonuçlarında ise, okur yazar olmayan 3.171.270 kişinin 2.617.566’sı kadındır.
2012 yılında da ülkemizde ülke nüfusunun % 49.8’ini, yani yaklaşık yarısını oluşturan
kadınların eğitim düzeyine baktığımızda, %74’ünün en çok ilkokulu bitirmiş (23.849.994
kadın) olduğunu görüyoruz. Buna 2.617.566 okuryazar olmayan ve 7.342.881 okuryazar
olmakla beraber bir okul bitirmeyenler de dahildir (Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği,
2014, s. 1).
Türkiye İstatistik Kurumu’nun Nisan 2013 eğitim konulu istatistiklerine göre, Türkiye’de
15 yaş ve üzeri yaşta okuma yazma bilmeyenlerin payı %5,08’dir. Bu oran içerisinde
erkeklerin payı %1,74 iken kadınların payı %8,40 dır (Hacettepe Üniversitesi, 2014).
63
Okur yazarlık oranlarının geneline bakıldığında kadınların eğitime katılımlarındaki artışta,
mezun olunan okula göre eğitim düzeyi göstergelerindeki kadın ve erkekler arasındaki
farkı kapatması, uzun vadede mümkün olacaktır. Bugün itibariyle bitirilen eğitim düzeyi
esas alınarak, kadın ve erkeklerin eğitim durumlarını incelendiğimizde, eğitim alanında
toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hala belirgin biçimde varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Eğitim düzeyi yükseldikçe, ilgili eğitim düzeyini bitirenler içinde kadınların oranı
düşmektedir (Sosyal İş Sendikası, 2010, s. 12).
Kadının eğitim düzeyini yani ilkokul, ortaöğretim ve yüksekokul aşamalarındaki kadın
okur yazarlık oranlarını incelemek eğitimin bütünlüğü içerisinde kadının bulunduğu
konumu hakkında bilgi verecektir.
2.4.1. Kadın Eğitiminin Eğitim Kurumlarındaki (İlkokul, Ortaöğretim ve
Yükseköğretim) Durumu
İlk kez Tanzimat Döneminden sonra 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile sıbyan
mekteplerinde devam zorunluluğu yaşı erkekler için 6-10, kızlar için 7-11 olarak belirlendi
ve 1876 yılında Kanuni Esasi’nin ilanı ile birlikte kız ve erkek öğrenciler için ilköğretim
zorunlu hale getirildi (Karaman, 1994, s. 417).
İlköğretimdeki bu gelişmeden sonra Tanzimat döneminde 1869 Nizamnamesi ile
yükseköğretime öğrenci hazırlamak üzere kurulan idadiler Cumhuriyetin kuruluşundan
sonra ortaokula çevrildi. Tanzimat döneminde kurulmuş olan Sultanilerin devamı olan
eğitim kurumu ise 1925yılında lise adını aldı (Önsoy, 1991, s. 8, 11, 18).
Türkiye’de kadınların yükseköğretim düzeyindeki katılımları 1914’te Darülfunun’da
düzenlenen konferanslarla başlamış ve aynı yılın sonunda bir kadın üniversitesi olan İnas
Darülfünunu’nun açılmasıyla sürmüştür. Erkek ve kadın Darülfunun’ları arasındaki eğitim
düzeyindeki fark, kadın öğrencilerin erkek öğrencilerle birlikte ders yapma talebine yol
açmış ve 1921’de üniversiteler karma hale getirilmiştir (Türk Sanayicileri ve İşadamları
Derneği, 2000, s. 49).
Tarihsel süreç içerisinde kız ve erkek öğrencilerin eğitiminde ilkokul, ortaöğretim ve
yüksekokul aşamalarındaki önemli gelişmelerden sonra 1960-1991 yılları arasındaki
okullaşma oranına baktığımızda; Tablo 26’da tüm nüfusun %47,5’i kız, %52,5’i
erkeklerden oluşmaktadır. İlkokullarda öğrenim gören tüm öğrencilerin %37’si kız %63’ü
erkektir. Bu dönemde kızların okullaşma oranı %51,3 erkeklerin okullaşma oranı ise
64
%78,5’tir. Arada kızlar aleyhine önemli bir fark (27.2) bulunmaktadır. 1960-1961 öğretim
yılından 1990-1991 öğretim yılına kadar ilkokullarda kızların okullaşma oranında %28’lik,
erkeklerin okullaşma oranında ise %5.8’lik bir artış olmasına rağmen bu eğitim düzeyinde
kadınlar erkeklerin gerisindedir (Karaman, 1994, s. 417).
Tablo 26. İlkokullardaki Sayısal Gelişmeler
Çağın Nüfusu
Öğrenci
Okullaşma
Oranı
Öğretim
Yılı
Kız
1960-1961
2.077.900
2.292.963 1.066.475 37 1.800.026 63 51.3
78.5
1965-1966
2.436.044
2.690.394 1.555.585 40 2.377.666 60 63.8
88.4
1970-1971
2.907.292. 3.085.953 2.120.754 42 2.892.654 58 72.9
93.7
1975-1976
3.151.938
3.432.943 2.435.00
45 3.028.684 55 77.3
88.2
1980-1981
3.386.721
3.597.281 2.566.934 46 3.086.135 54 75.8
85.8
1985-1986
3.775.779
3.977.259 3.131.406 47 3.504.415 53 82.9
87.7
1990-1991
4.071.876
4.307.803 3.229.822 47 3.631.900 53 79.3
84.3
Erkek
Kız
% Erkek
% Kız
%
Erkek
%
(Karaman, 1994, s. 416).
Zorunlu eğitimin 1997 yılından itibaren ülkemizde 5 yıldan 8 yıla çıkarılmış olup.
İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle ilköğretim kurumlarının 8 yıllık
okullardan oluşacağı ve kesintisiz eğitim yapılacağı kararı kabul edilmiş ve bu karar 19971998 öğretim yılından itibaren uygulamaya konulmuştur (Özgen vd., 2014, s. 1068).
65
Tablo 27. 2001-2012 Yılları Arasında Kız ve Erkek Öğrencilerin Net Okullaşma Oranı
2001- 2002
2011- 2012
Okul Öncesi(3-5 yaş)
Net Okullaşma Oranı
% 30,87
Kız
% 30,49
% 98,56
Erkek
% 31,23
% 98,77
Okul Öncesi(4-5 yaş)
Net Okullaşma Oranı
% 44,04
Kız
% 44,56
% 98,56
Erkek
% 43,50
% 98,77
Net Okullaşma Oranı
% 92,40
% 98,67
Kız
% 88,40
% 98,56
Erkek
% 96,20
% 98,77
Net Okullaşma Oranı
% 48,10
% 67,37
Kız
% 42,90
% 66,14
Erkek
% 53,00
(www.kadininstatusu.gov.tr, 2012, s. 13, 14)
% 68,53
İlköğretim
Ortaöğretim
2011-2012 öğretim yılına bakılacak olursa, okul öncesi eğitimde 3-5 yaş grubunda
okullaşma oranı toplamda % 30,87 olup, kız çocukları için % 30,49; erkek çocukları için
ise % 31,23 olduğu görülmektedir. 4-5 yaş grubuna bakıldığında ise söz konusu oranın
toplamda % 44,04; kız çocukları için % 44,56; erkek çocukları için ise % 43,50 olduğu
görülmektedir.
Şekil 1’de 2012 ve 2013 eğitim öğretim yılında ilkokullardaki toplam öğrenci sayıları
içerisinde kız ve erkek öğrencilerin bölgelere göre ilkokul dağılımları görülmektedir. Buna
göre, ilkokullardaki toplam öğrenci sayısı 5.593.910’dur. Bu sayının içerisinde erkek
öğrenci sayısı 2.862.730 iken kız öğrenci sayısının 2.731.180 olduğu görülmektedir
(Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 61).
66
Erkek
Karadeniz 231885
Doğu Anadolu
260322
Marmara 764102
Ege 284899
Güneydoğu Anadolu 478457
Akdeniz 390021
İç Anadolu 420744
Kadın
Karadeniz 220814
Doğu Anadolu
260322
Marmara 723586
Ege 284899
Güneydoğu Anadolu 462981
Akdeniz 369699
İç Anadolu 399935
Şekil 1. Cinsiyete göre ilkokullardaki öğrenci sayısı (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s. 61). Şekil 1’de bölgelere göre kız öğrencilerin ilkokullardaki sıralamasına baktığımızda, kız
öğrencilerin sayısının 723.586 kişi ile Marmara Bölgesinde yoğunlaştığını görmekteyiz.
Bu sıralamayı ikinci Güneydoğu Anadolu üçüncü İç Anadolu, Ege, Doğu Anadolu ve
Karadeniz bölgeleri izlemektedir.
Türkiye’de ilköğretimden sonra ortaöğretime geçişte öğretim gören öğrencilerin bu
okullara dağılımları yıllar içinde değişiklik göstermektedir. Ortaöğretim kademesindeki kız
ve erkek öğrencinin sayılarıyla ilgili verilere bakıldığında, 2001-2002 öğretim yılında
67
ortaöğretimdeki net okullaşma oranı toplamda % 48,1 iken, erkek ve kız çocukları için bu
oran sırasıyla % 53 ve 42,9 olarak kaydedilmiş; 2011-2012 öğretim yılına gelindiğinde ise
net okullaşma oranı % 67,37 olmuş, erkek ve kız çocukları için net okullaşma oranı
sırasıyla % 68,53 ve %66,14 olarak gerçekleşmiştir.
Ortaöğretime geçiş oranı son on yılda düzensiz bir seyir izlemiştir. Kız öğrencilerin
ortaöğretime geçişi oranı erkek öğrencilerin geçiş oranından daha az gerçekleşmiştir.
Ancak son yıllarda erkek ve kızların ortaöğretime geçiş oranları arasındaki fark kapanmaya
başlamış ve bu fark 2012-2013 eğitim-öğretim yılında % 2,2’ye düşmüştür. Ortaöğretim
kademesinin zorunlu eğitime dâhil edilmesi, ortaöğretime geçişi hızlandırarak ilgili oran
2012-2013 yılı itibarıyla % 90,1’e ulaşmasını sağlamıştır (Polat, 2013, s. 7, 8).
92
90
88
Yüzde
86
84
82
80
78
76
74
200304
200405
200506
200607
200708
200809
200910
201011
201112
201213
Erkek
86,4
89,5
86,2
91,7
86,3
89,1
85,9
85,3
85,6
91,2
Toplam
82,9
85,7
83,2
86,5
82,7
85,2
84,7
84,2
84,7
90,1
Kız
78,7
81,0
79,6
80,4
78,5
80,8
83,3
82,9
83,7
89,0
Grafik 10. Ortaöğretime Geçiş Oranının Değişimi (Polat, 2013, s. 8).
Ortaöğretim öğrencilerinin okul türlerine göre kız ve erkek sayılarını incelediğimizde,
Grafik 11’de görüldüğü gibi genel liselerde öğrenim gören öğrenci sayılarının 1990-2011
yılları arasındaki dağılımı, oldukça dalgalıdır. Özellikle 1995-1998 yılları arasında ve
2006-2007 yılından sonraki süreçte görülen düşüşler dikkati çekicidir. 1995-1998 yılları
arasındaki düşüşün 1991-1994 yılları arasında uygulanan kredili sistemin uygulamadan
kaldırılması ile ilgisi olabileceği düşünülmektedir. 2005-2006 yılından itibaren yaşanan
düşüşün ise genel liselerin Anadolu Liselerine dönüştürülmesi ile ilgili olduğu söylenebilir.
68
Bu okullarda öğrenim gören erkek öğrencilerin, kız öğrencilerden fazla olduğu
görülmektedir. Ancak aradaki fark 2008 yılından sonraki dönemde giderek kapanma
1151094
1366643
1386295
2006-2007
2009-2010
1406174
2005-2006
1301827
1367782
2004-2005
2008-2009
1384600
2003-2004
1204163
1264139
1129238
904925
1999-2000
987837
885647
1998-1999
927288
1023477
1075288
1995-1996
963150
1036194
800000
801776
1000000
719258
1200000
884824
1400000
1994-1995
1600000
2002-2003
eğilimi göstermektedir (Milli Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 16).
600000
400000
200000
Toplam
Kız
2010-2011
2007-2008
2001-2002
2000-2001
1997-1998
1996-1997
1993-1994
1992-1993
1991-1992
1990-1991
0
Erkek
Grafik 11. Genel Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı (Milli Eğitim
Bakanlığı, 2012, s. 16).
Grafik 12’de meslekî ve teknik liselere ait son yirmi yılın dağılımında, iki kırılma noktası
görülmektedir. Birincisi, 1997-1998 öğretim yılında zorunlu sekiz yıllık kesintisiz eğitime
geçilmesi ile bu öğretim yılında meslek liselerine kayıtlar düşmüştür. Bu düşüşün sonraki
yıllarda da devam etmesi nedeniyle meslek liselerindeki toplam öğrenci sayısı, 2000-2001
öğretim yılında en düşük seviyededir. Bu tarihten sonra öğrenci sayılarında az da olsa artış
olmakla birlikte, önemli olan ikinci kırılmanın bu sefer 2007-2008 öğretim yılında pozitif
olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu yıldan sonraki yıllarda da devam eden artışta
üniversiteye girişteki kat sayı düzenlemelerinin etkili olduğu düşünülmektedir (Milli
Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 22).
69
1182637
1244499
1264870
2006-2007
2007-2008
1112937
2004-2005
2005-2006
1050394
2003-2004
985575
906456
2001-2002
998071
1998-1999
847711
963774
1997-1998
2000-2001
980203
1996-1997
916438
961727
809051
1993-1994
894738
752711
688300
1991-1992
1992-1993
627274
1000000
1990-1991
1500000
1995-1996
2072487
1819448
2000000
1565264
2500000
500000
Toplam
Kız
2010-2011
2009-2010
2008-2009
2002-2003
1999-2000
1994-1995
0
Erkek
Grafik 12.Meslekî ve Teknik Lise Öğrencilerinin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı (Milli
Eğitim Bakanlığı, 2012, s. 22 ).
Okullaşma oranına yükseköğretim kademesi ise, 2001-2002 yılında % 12,9 olan toplam
oranın 2010-2011 öğretim yılında % 33,06’ya yükseldiği görülmektedir. Kadınlar
açısından bu oran 2001-2002 yılında % 12,1 iken 2010-2011 öğretim yılında % 32,65’e
yükselmiştir. Yükseköğretim kademesinde cinsiyet oranı % 83,38’dir. 2011-2012 yılı
itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 4.315.836 öğrencinin % 45’ini (1.973.303)
kadınlar oluşturmaktadır (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2012, s. 13, 14).
70
100
%
98,8 98,9
93,2
93
80
70,8 69,3
60
Erkek
38,4 38,6
40
Kadın
20
0
İlkokul
Ortaokul
Ortaöğretim
Yükseköğretim
Grafik 13. Okullaşma Oranı (http:kasaum.ankara.edu.tr, 2013, s. 59).
Grafik 13’de belirtilen veriler doğrultusunda 2012-2013 öğretim yılında eğitim
seviyelerine göre okullaşma oranlarında kadın ve erkek arasında büyük bir fark
gözlenmemektedir. Yükseköğretimde ise okullaşma oranı 2012-2013 döneminde
kadınlarda %38,4 iken erkelerde ise %38,6’dır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2013, s. 59).
Ülkemizde kadınlarla erkekler arasındaki okur-yazar istatistiklerindeki farklılıklar kır-kent
ayrımı yapıldığında ve bölgesel bazda değerlendirildiğinde daha çarpıcı olarak ortaya
çıkmaktadır (Yaşar, 2007, s. 6).
Ana babalar; özellikle kırsal bölgelerde çocuk okutma konusunda tercihlerini, erkek
çocukların lehine kullanmaktadır. Hızlı nüfus artışından kaynaklanan yoğun ev işlerinde
anneye yardımcı olmak ve kardeşlerine bakmada ikinci annelik rolünü üstlenmiş olmaları
kız çocuklarının eğitime katılmalarını engellemektedir. Bu nedenle örgün eğitim
kurumlarına devam etme oranının düşük olması nedeniyle yaygın eğitim önem
kazanmaktadır.
Türkiye’de
eğitim
hizmetleri
kadın
ve
erkeğe
dengeli
olarak
götürülememiştir.
Yine 2013/2014 öğretim yılı sonunda ilköğretimden mezun olanların içinde kızların oranı
Türkiye genelinde %47,8 iken bu oran iller ve bölgeler açısından farklılık göstermektedir.
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranı
2012-2013’te %90,1’dir. Ancak kız öğrencilerin ortaöğretime geçişi (%90,1) erkek
71
öğrencilere (%91,2) oranla daha düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Bu kaybın bölgeler
arasında farklılıklar içerdiği görülmektedir. Ortaöğretime geçiş oranın en yüksek olduğu
bölgeler Doğu Karadeniz (%97), Batı Marmara (%96,4) ve Doğu Marmara (%96,3); en
düşük olduğu bölgeler ise Güneydoğu Anadolu (%77,8), Kuzeydoğu Anadolu (%80,8) ve
Ortadoğu Anadolu (%84,4)’dur (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014, s. 14).
Orta öğretime geçiş yapan öğrencilerin bölgelere göre dağılımını şekil olarak
incelediğimizde, Şekil 2’de 2012-2013 yılında ortaokullardaki öğrenci sayılarının bölgesel
dağılımında kız ve erkek öğrenci sayılarının birbirine yakınlık gösterdiği görülmektedir.
Erkek
Karadeniz 238417
Doğu Anadolu
260322
Marmara 713680
Ege 284899
Güneydoğu Anadolu 416066
Akdeniz 356870
İç Anadolu 400514
Kadın
Karadeniz 226321
Doğu Anadolu
260322
Marmara 665257
Ege 284899
Güneydoğu Anadolu 401541
Akdeniz 337144
İç Anadolu 379733
Şekil 2.Cinsiyete göre ortaokullardaki öğrenci sayılarının bölgesel dağılımı (Türkiye
Eğitim Atlası, 2013, s. 66).
72
Okul çağı dışında kızların ve kadınların toplumsal yaşamın eşit bir bireyi olabilmeleri için
özellikle yaygın eğitim ve mesleki eğitime önem verilmesi de gerekmektedir. Kırsal
kesimde ya da kentte iş gücüne katılmayan kadınların sektörel gelişmelerin de dikkate
alınarak iş bölümüne katılmalarını sağlayabilecek mesleki yaygın eğitim katılımlarını
sağlayıcı stratejiler geliştirilmelidir. Bu doğrultuda kadınların çalışabilecekleri öncelikli
alanlar açısından araştırmalara dayalı stratejiler izlenmeli ve uygun mesleki eğitim
programları uygulanmalıdır (Taşpınar, 2014, s. 6).
Tablo 28. Ortaöğretim Kurumlarındaki Öğrenci Sayısı
Kadın
Eğitim Kademesi
Genel Ortaöğretim Toplamı
Melek ve
Toplamı
Teknik
Ortaöğretim
Ortaöğretim Toplamı
Erkek
Toplam
N
%
N
%
N
%
1.267.677
59
1.408.446
54
2.676.123
56
894.762
41
1.177.725
46
2.072.487
44
2.162.439 100 2.586.171 100 4.748.610 100
( Gökşen vd., 2011, s. 14).
Tablo 28’de ortaöğretime devam eden öğrencilerin %56’sı genel ortaöğretime, %44’ü
mesleki ve teknik ortaöğretime kayıtlıdır. Mesleki ve teknik öğrenimin, ortaöğrenim
içindeki payı 2002’den (%31) itibaren artmaktadır. Özellikle 2007-2008 yılından itibaren
daha fazla sayıda kız çocuğu mesleki eğitimi tercih etmeye başlamıştır (Gökşen vd., 2011 ,
s. 14).
73
50
45
40
35
30
25
Erkek
20
Kız
15
10
5
0
Grafik 14. Ortaöğretim İçerisinde Mesleki Eğitimin Oranı (Gökşen vd., 2011, s. 15).
Grafik 14’deki 2000-2001 eğitim yılından 2007-2008 eğitim yılına kadar kız öğrenciler
içerisinde mesleki eğitimi tercih edenlerin oranı %29-33 aralığında değişiklik gösterirken,
2010-2011 yılında bu oran %41’e çıkmıştır. Kız öğrenciler bu artışa rağmen, gene de erkek
öğrencilere göre mesleki eğitimi daha az tercih etmektedirler (Gökçen vd., 2011 , s. 14).
2013/2014 öğretim yılına gelindiğinde ise toplamda %76,65 olmuş, erkek ve kız çocukları
için ise sırasıyla %77,22 ve %76,05 olarak gerçekleşmiştir. Ortaöğretime devam eden
5.420.178 öğrencinin %47,24’ünü; işgücü piyasasına ara eleman yetiştiren mesleki ve
teknik ortaöğretime devam eden 2.039.791 öğrencinin ise %43,89’unu kız öğrenciler
oluşturmaktadır. Kız öğrencilerin çoğunluğu Kız Meslek Lisesi, Anadolu Kız Meslek
Lisesi gibi öğrencilerin çoğunluğunu kızların oluşturduğu okul yada kurumlara devam
etmektedir. Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Teknik Lisesi gibi liselerde kız öğrenci
sayısının azlığı dikkat çekicidir.
Eğitimin temel kademelerinde sağlanan gelişmelere paralel olarak yükseköğretim
kademesinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır. 2002-2003 yılında %14,65 olan toplam
yükseköğretim net okullaşma oranının, 2012-2013 öğretim yılında %38,50’ye yükseldiği
görülmektedir. Kadınlar açısından bu oran 2002-2003 yılında %13,53 iken 2012-2013
öğretim yılında %38,61’e yükselmiştir. Yükseköğretim kademesinde cinsiyet oranı
%83,38’dir.
74
2012-2013 yılı itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 4.936.591 öğrencinin %45,8’ini
(1.973.303) kadınlar oluşturmaktadır. Lisansüstü düzeyde yüksek lisans ve doktora
programlarına devam eden öğrencilerin ise %41,1’ini kadınlar oluşturmaktadır
(Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014).
2381
5387
Güneydoğu Anadolu
4549
7838
Doğu Anadolu
Akdeniz
6238
9029
Karadeniz
6290
9058
Kadın
Erkek
9401
10656
Ege
27020
İç Anadolu
34218
36776
Marmara
0
10000
20000
30000
40000
48747
50000
Grafik 15. Cinsiyete Göre Yüksek Lisansa Kayıtlı Öğrenci Sayıları (Türkiye Eğitim Atlası,
2013, s. 167).
Grafik 15’da görüldüğü gibi, 2012 ve 2013 eğitim öğretim yılında üniversitelerdeki yüksek
lisans öğrenci sayısının toplamı 217.588’dir. Bu sayının 124.933’ü erkek öğrenci, 92.655’i
ise kız öğrencilerden oluşmaktadır. Marmara ve Ege Bölgelerinde erkek ve kız öğrencilerin
sayıları diğer bölgelere göre daha yüksek iken, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu
bölgelerinde bu sayının gerilerde kaldığını görmektedir (Türkiye Eğitim Atlası, 2013, s.
167).
75
Güneydoğu Anadolu
317
644
Karadeniz
1224
1810
Akdeniz
1591
1956
Doğu Anadolu
Kadın
2576
2761
Ege
1457
Erkek
2777
9039
İç Anadolu
9359
Marmara
11403
12849
Grafik 16. Cinsiyete Göre Doktoraya Kayıtlı Öğrenci Sayıları (Türkiye Eğitim Atlası,
2013, s. 170).
Grafik 16’daki verilerden doktora öğrencisi erkek ve kız öğrencilerin sayılarının
çoğunlukta olduğu ilk sıradaki bölge Marmara Bölgesidir. Kendi içinde ise Marmara
Bölgesinde 12.849 erkek doktora öğrencisine rağmen 9.359 kız doktora öğrencisi öğrenim
yapmaktadır. Gene yüksek lisanstaki sıralamaya benzer olarak Güneydoğu Anadolu en az
doktora öğrencisine sahip bölge olarak karşımıza çıkmaktadır.
2011-2012 yılında erkek öğrencilerin yüksek öğrenim alanındaki seçimlerinde teknik
bilimler daha çok tercih edilirken, kız öğrenciler daha çok dil ve edebiyat alanını tercih
etmişlerdir. Teknik bilimlerde öğrenim gören erkek öğrenciler, kız öğrencilerin yaklaşık
2,4 katına sahiptir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2013, s. 60).
76
29,7%
30%
46,3%
53,7%
39,1%
60,9%
70,3%
47,9%
52,1%
58,4%
58,1%
43,5%
56,5%
40%
41,6%
50%
36,4%
60%
41,9%
70%
63,6%
80%
20%
10%
0%
Dil ve
Edebiyat
Matematik
ve Fen
Bilimleri
Sağlık
Bilimleri
Sosyal
Bilimleri
Erkek
Uygulamalı
Sosyal
Bilimler
Teknik
Bilimler
Ziraat ve
Ormancılık
Sanat
Kadın
Grafik 17. Cinsiyete Göre Yükseköğretim Alanları (www.kasaum.ankara.edu.tr, 2013, s.
60).
2013 yılı verilerine göre, Diş Hekimliği, Eczacılık, Edebiyat, Dil, Tarih ve Coğrafya, Fen,
Eğitim, Güzel Sanatlar, İlahiyat ve Mimarlık Fakültelerinde kadın oranı erkeklerden
fazladır. Tıp, Mühendislik, Ziraat, Veterinerlik, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde de
erkek öğrenciler çoğunluktadır. Akademik personelde kadının durumuna bakıldığında ise
Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlisi, Araştırma Görevlisi ve Okutman
kadroları içinde kadın oranının birçok ülkeden daha yüksek (%41) olduğu görülmektedir.
Bu çok önemli bir oran olmakla birlikte, rektörlük (%7,9) gibi üst pozisyonlarda erkek
egemenliğinin devam ettiğinin de göstergesidir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2014,
s. 14).
Genel eğitim verilerine bakıldığında, okuma yazma bilmeme oranı her iki cinsiyet içinde
“genç yaş gruplarından ileri yaş gruplarına”, “kentsel nüfustan kırsal nüfusa” ve “Batı
bölgelerden Doğu bölgelerine” gidildiğinde, artış sergilemektedir. Ancak, bu değişkenlerin
77
her koşulda kadınlar üzerindeki etkisi erkekler üzerindeki etkisinden daha büyük
olmaktadır (Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, 2014).
2.4.2. Dünyada Kadınların Eğitim Durumu ile Türkiye’deki Kadınların Eğitim
Durumlarının Karşılaştırılması
Eğitim, bireyin toplumda hak ettiği yeri bulabilmesi, bu yer ya da meslekten toplum ve
kendisi için her zaman yüce olan erklere ulaşmasında yararlanabileceği bilgi, davranış ve
yeteneklerle donatılmasıdır. Kadın eğitimi, genel eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak
gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri içinde önemli bir yer tutmaktadır. Fakat günümüzde
hala, özellikle bazı toplumlarda kendisine ikinci sınıf insan olarak bakılan kadınlar
özellikle eğitim açısından erkeklerle eşit haklara sahip olamamaktadır (Karaman, 1994, s.
401).
Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan kadınların eğitimi alanında ülkelere göre
izlenen
politikalar
ve
iyileştirme
çalışmaları
farklılık
göstermektedir.
Örneğin,
Macaristan’da eğitim konusunda erkekler ile kızlar arasındaki mesafe 1960’lı yıllardan
itibaren sürekli kapanmış ve 1980 yılına gelindiğinde kızların oranı erkekleri geçmeye
başlamıştır. Macaristan’da çocuk sahibi olan kadınların orta öğretime, yüksek öğretime ve
dengi yetişkin eğitim kademelerine devam etmeleri halinde hem eğitim ücretlerinden muaf
tutulmaları, hem de maddi yardım almaları sağlanmıştır.
Norveç’te de, eğitimde erkek ve kadınlar arasındaki fırsat eşitliği bir eğitim politikası
hedefi
olarak
gösterilmektedir.
Norveç
Hükümeti Yüksek
Lisans
ve
Doktora
kademelerinde kız öğrenciler oranını artırmak için bursları çekici hale getirmiştir.
Norveç’te evlendikleri için orta ve yüksek öğretim kademelerine devam edemeyen
kadınların gerek orta öğretime gerekse yüksek öğretime devam etmelerini sağlamak
amacıyla kadınların kreşlerde çocuklarının dil öğretimi masraflarının yerel idarelerce
karşılanması sağlanmıştır (Merter, 2007, s. 224-225, 228-230).
1995-1996 yılından itibaren Avrupa Birliğine üye ülkelerden biri olan Almanya’da
Üniversitede okuyan kız öğrencilerin sayısı erkek öğrencilerin sayısını geçmeye
başlamıştır. Özellikle yarı zamanlı çalışma olanağı yaratan ikili eğitim sistemi, kız
öğrencilerin oranlarını hem ortaöğretim de hem de Yüksek Öğretimde artmıştır. Kadınların
“bilgi teknolojileri” alanında istihdam edilmeleri için çok sayıda proje uygulanılmaya
konulmuştur. Bu projelerin uygulanması sonucunda kadınlar herhangi bir cinsiyet
78
ayrımcılığına maruz kalmaksızın, bilgi teknolojileri konusunda bilgilendirilmişlerdir.
Bilgisayar uzmanı, bilgisayar memuru gibi alanlarda eğitim gören kız öğrencilerin oranı
1997-2000 yılları arasında yedi kat artmıştır. Meslek alanında cinsiyet eşitsizliğinin
giderilmesi için kadınlar erkeklerin tercih ettikleri meslekleri seçmeleri için motive
edilmekte ve bu konuda destek için pek çok proje bu alanda hayata geçirilmektedir
(Merter, 2007, s. 223).
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasından alınan verilere
göre,25 OECD ülkesinde 15-19 yaşında olanların % 80 veya daha fazlası eğitimdedir.
Kızlar için OECD ortalaması % 84 ve erkekler için % 82’dir. Bu yaş grubunun % 90’dan
fazlası Belçika, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İrlanda, Hollanda, Polonya ve Slovenya’da
eğitim görmektedir. Ancak, 15-19 yaşında olanların % 20’sinden fazlası Arjantin,
Avustralya, Brezilya, Şili, Çin, Endonezya, İsrail, Lüksemburg, Meksika, Yeni Zelanda,
Türkiye ve Birleşik Krallıkta eğitime kayıt yaptırmamıştır. Ülkelerin çoğunda üst orta
eğitim, öğrencileri üniversite seviyesinde eğitime hazırlamak üzere tasarlanmıştır. Ancak
Almanya, Slovenya ve İsviçre’de öğrenciler üst orta eğitim programlarına derslerin daha
kısa olduğu ve pratik, teknik veya mesleki beceri kazandıkları meslek öncesi veya mesleki
eğitime girmek için kayıt olmaktadırlar. OECD ülkelerinde 2010 yılında erkeklerin % 47’si
ve kızların % 44’ü mesleki programlardan mezun olurken, erkeklerin çoğu mühendislik,
üretim veya inşaat seçerken kızlar sosyal bilimler, işletme, hukuk, sağlık, eğitim ve hizmet
dallarını tercih etmişlerdir. Sadece Arjantin’de kızlar çoğunlukla mühendislik, üretim ve
inşaat bölümlerini tercih etmiştir (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, 2012,
s. 14, 16).
Polat’ın editörlüğünde yapılan bir çalışmanın verilerine göre, Türkiye OECD ülkeleri
arasında 25-64 yaş arasındaki en az ortaöğretim mezunu nüfusun istihdam oranının en
düşük olduğu ülke konumundadır. Söz konusu oran erkeklerde % 80, kadınlarda % 28 ve
toplamda % 59’dur. OECD genelinde 25-64 yaş arası en az ortaöğretim mezunu nüfusun
erkeklerde % 80’i, kadınlarda % 65’i toplamda ise % 73’ü istihdam edilmektedir. Türkiye
ilgili yaş aralığında erkeklerin istihdam oranı açısından OECD ile aynı orana sahiptir.
Ancak bu durumun Türkiye’de kadınların istihdam oranlarının düşüklüğünün erkekler için
önemli bir istihdam sahası oluşturmasıyla
ilişkisinden ileri gelebilmektedir. Bununla
birlikte OECD’ye göre 15-29 yaş aralığında eğitimde geçirilen süre düşük iken, eğitim
dışında geçirilmesi beklenen süre oldukça yüksektir. Türkiye’de ise, 15-29 yaş
aralığındaki nüfusun eğitimde geçirmesi beklenen süre 4,8 yıl iken, OECD’de bu süre 7,1
79
yıldır. Ayrıca Türkiye en az ortaöğretim mezunu nüfus oranı anlamında cinsiyete bağlı
farklılaşmanın en yüksek olduğu ülkedir. Bölgeler açısından farklılaşmanın yüksek olması
ise bir diğer önemli noktadır. 22-24 yaş aralığında en az ortaöğretimden mezun olma oranı
Doğu Karadeniz, Doğu Marmara ve Batı Anadolu bölgelerinde % 50’ye yaklaşmakta iken
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ilgili oran % 30’dur ( Polat, 2013, s. xxix, xxx).
Dünyanın her tarafında toplumların eğitim ve kültür düzeyi, çocuklarına eşit eğitim verip
vermediğiyle ölçülmektedir. Eğitim, toplumların geleceği ve kalkınma açısından en önemli
unsurlardan birisidir. Özellikle Türkiye gibi genç nüfusu yüksek olan toplumlar için daha
fazla önem taşımaktadır. Ülkemizde yaşanan eğitim sorunlarından birisi temel eğitim
düzeyinde kayıt, devam ve tamamlama alanında yaşanmaktadır. Türkiye’de temel eğitim
Cumhuriyet döneminde yasalarla korunmasına rağmen, nüfusun eğitimi ve özellikle kadın
eğitimi istenilen düzeye ulaşmamıştır. Ülkemizde temel eğitim, zorunlu ve parasız olmakla
birlikte ilköğretim çağında olan ancak okula gidemeyen birçok çocuk bulunmaktadır.
Türkiye’de eğitime erişimde bölgeler arasında dengesizlik olduğu gibi cinsler arasında da
önemli farklar bulunmaktadır. Cinsiyete bağlı eşitsizlikler kırsal yörelerde kent
merkezlerine oranla daha çok görülmektedir (Tunç, 2009, s. 238, 239).
Bugün halen süregelen geleneklere göre kırsal kesimde yaşayan kadınların sosyal konumu,
doğurdukları çocukların cinsiyetine, namusla ilgili ilkelere bağlılığına ve geleneksel
düşünce içinde bulunan kurallara uyumuna göre değişmektedir. Çünkü kadının içinde
bulunduğu aile yapısı, eğitim düzeyi, sosyal ve yerel özgürlüğü, gelir ve mülkiyet varlığı
bu değişimi çok yakından etkilemektedir. Toplumumuz bir değişim süreci içine girmiş ve
bunun gereklerini yaşamaya başlamıştır (Güçlü, 2013, s. 404).
46 ülkede yapılan bir araştırmada, ülkede kadınların okur-yazarlık oranının %1 oranında
artırılmasının, çocuk ölümlerini önlemede o ülkedeki doktor sayısının %1 artırılmasına
göre 3 kat daha fazla etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere,
statüsü yükselen kadın toplumdaki görevlerinin bilinci ile yaşamın birçok alanında
toplumun her birimi için adeta bir asansör görevi üstlenebilmektedir. Kadının bir işte
çalışması da onu çalışma hayatında bir şeyler üreten üretmesinin hazzını duyan bir birey
yapması yanında, ulaştığı yerlerde erkekle birlikte saygın bir konuma getirmektedir. Kendi
ayakları üzerinde durmak bir yana, ekonomik açıdan bağımsız olması ona başlıca kendi
sağlığı, kendi gelişi gerektiğinde çocukları ile ilgili kararlarda da özgür olma yetkisini
kazandırmaktadır. İyi bir öğrenimle bir araya geldiğinde bu güven unsuru kadının
statüsünde yükselmeyi de beraberinde getirmektedir (Çiftçi, 2010, s. 1356, 1357).
80
Türkiye’de mevcut olan sorunların azaltılması ve sona erdirilmesi için çalışmalar son
dönemde hız kazanmıştır. Bu sorunların giderilmesi için 1997 yılında Temel Eğitim
programı uygulanmış ve temel eğitim beş yıldan 8 yıla çıkarılmıştır. Reformun ana amacı
eğitimin kalitesini yükseltmektir. Ayrıca reformun başarıya ulaşması için çeşitli projeler
yürütülerek uygulama desteklenmiştir. Bu kampanyalardan birisi “Haydi Kızlar Okula” kız
çocuklarının okullaşmasına destek kampanyasıdır. Kampanyanın (2003) öncelikli amacı
kız çocuklarının ilköğretimde okullaşma oranı erkek çocukların oranı ile eşit duruma
getirmektir (Tunç, 2009, s. 239).
Türkiye 1985’te imzalanan “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)” gibi uluslararası sözleşmelerle eğitim konusunda
politikalar geliştirmeyi, yasal düzenlemeler yapmayı ve bu yasaları uygulamaya geçirmeyi
taahhüt etmiştir. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi, eşit fırsat
açısından en önemli uluslararası insan hakları belgelerinden biridir. “Eğitim Hakkı”
başlığını taşıyan 10. madde taraf devletlere, eğitimde erkeklerle eşit haklara sahip
olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alma
yükümlülüğü getirmektedir (Demiray, 2013, s. 158).
Türkiye’de uygulanan Kalkınma Planları içerisinde kadın eğitimine ayrılan alanlar
sınırlıdır. Şöyle ki, (DPT) Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1963-1967) 1960 yılında
kadın nüfusun yalnızca %24,82’si okuma-yazma biliyordu ve plan döneminde eğitimin her
düzeyde erkeklerin gerisinde olan kadınlarla ilgili bu verilere rağmen herhangi bir eğitim
politikası saptanmamıştır. İkinci Beş yıllık Kalkınma Planında da (1968-1972) ilköğretimin
ilkokul çağındaki tüm nüfusu kapsayacağı vatandaşların temel eğitimi üstünde Devletçe
sağlanan eğitim imkânlarından yararlanmasının fırsat eşitliğine göre düzenlenmesi ilkesi
yer alıyordu. Planda kız erkek teknik öğretimin fonksiyonel eğitim veren bir nitelik
kazanmamasından şikâyet edilerek bunların mesleğe hazırlayıcı ve çevreye yararlı
çalışmalar yapan merkezler durumuna getirileceği belirtilmişti. Üçüncü Beş Yıllık
Kalkınma Planında ise (1973-1977), öğrenciler kız erkek ayrımı gözetilmeden ele alınmış
ve sadece kadın eğitimine dönük ilke ve önlemler saptanmıştır. Dördüncü Beş Yıllık
Kalkınma Planında ise (1979-1983),
ilköğretimde % 87,5 olan okullaşma oranında
bölgeler ve kız-erkek öğrenciler arasında farklılıklar olduğu belirtilerek ilk kez bu planda
kızlar aleyhine eşitlikten söz edilmiştir. Ancak bu saptamaya karşılık ilkeler ve politikalar
kısmında kadın eğitimine dönük bir düzenlemeye gidilmemiştir (Karaman, 1994, s. 409,
410).
81
2007-2013 Dokuzuncu Kalkınma Planında ise, Avrupa Birliği mali takvimi dikkate
alınarak 2007-2013 yıllarını kapsayacak şekilde 7 yıllık olarak belirlenmiştir. Bu kalkınma
planında kadınların işgücüne ve istihdama katılımlarının artırılması amacıyla çocuk ve
diğer bakım hizmetlerine erişimlerinin kolaylaştırılması tedbirlerine yer verilmiştir
(Yumuş, 2011, s. 52, 53).
Türkiye, eğitimde toplumsal cinsiyet duyarlılığının sağlanmasını öngören iki uluslararası
belgeyi imzalamıştır. Bunlardan birisi Pekin +5 Kararları diğeri de “Kadına Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması” sözleşmesidir. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Kaldırılması sözleşmesinin 10. maddesinin c bendinde eğitimin bütünleştirilerek
güçlendirilmesi, farklı eğitim türlerinin de geliştirilmesi, okul öğretim programlarının ve
özellikle de okul kitaplarının gözden geçirilmesi ve öğretim yöntem tekniklerinin yeniden
oluşturulması amacı gerçekleştirilmesi için gerekliliği görülmektedir. Ancak, henüz
öğretim programlarında veya öğrenme materyallerinde cinsiyet rollerinden arındırılmış
çalışmalar gerçekleştirilmemiştir. Ders kitaplarında hala erkelere aktif kadınlara da pasif
roller verilmektedir (Otaran vd., 2003, s. 27).
Pekin Eylem Platformunda ülkeler 2000 yılından önce temel eğitime herkesin
ulaşabilmesini, ilkokul çağındaki çocukların en az %80’ inin ilkokulu bitirmiş olmasını,
2005 yılından önce ise ilk ve orta öğrenimdeki cinsiyet farkının kapatılmasını taahhüt
etmişlerdir. 2015 yılından önce tüm ülkelerde herkesin ilköğretimi tamamlamış olması
öngörülmüştür. Türkiye zorunlu ilköğretimi 8 yıla çıkartarak eğitim konusunda önemli
bir adım atmıştır (Hodoğlugil vd., 2014, s. 11).
Türkiye’de yapılan araştırmalar hiçbir eğitim kurumunu bitirmemiş kadın oranının
azaldığını ortaya koymakta ise de eğitim hizmetleri her iki cinse eşit olarak
götürülememiştir. Özellikle kırsal yörelerde çocuğun okula gönderilmesinde anne babanın
tercihlerini erkek çocuktan yana kullandığı görülmektedir. Dini inançlara uygun okul
seçeneklerinin bulunmaması, ailelerin kalabalık olması, düşük gelir, erken evlilikler, kız
çocuğunun aile içinde ikincil konumu kız çocuklarının ikinci annelik rolü gibi etkenler
okula gitmeme oranını olumsuz etkilemektedir. Bunların yanı sıra Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde, köy okullarının kapatılması, yakında okul bulunmaması, taşımalı ve
yatılı eğitim sorunları, programların gündelik hayata dair beklentileri karşılayamaması da
eklenmektedir (Tunç, 2009, s. 261).
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana temel eğitimin zorunlu olduğu ülkemizde 2011
verilerine göre, okuma-yazma bilmeyen kadın sayısı 2.617.566 buna karşın erkeklerin
82
sayısı 553.704’tür. Bu oranlar dikkate alındığında kadınların eğitim olanaklarından
yeterince yararlanmadığı açıkça görülmektedir (Demiray, 2013, s. 158).
Tabloda eğitimde cinsiyet eşitliği 2005-2015 projeksiyonu yer almaktadır. Tabloya göre
ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin yanında Macaristan, Malta, Polonya gibi gelişmekte
olan ülkeler 2000 yılında hem ilköğretimde hem de orta öğretimde cinsiyet eşitliğini
sağlamış ancak Türkiye, Hindistan, Burkina gibi gelişmekte olan ülkeler 2015’de eşitliği
sağlaması riskli ülkelerin arasındadır (Özpolat vd., 2009, s. 14, 15).
Tablo 29. İlk ve ortaöğretimde cinsiyet eşitliği:2005-2015 projeksiyonu
Umman
Mısır, İran, Brunei,
Fas,Senegal,Tunus
Moritanya, Gambia,
Nepal
Lesotho, Suudi
Arabistan
Paraguay
Küba,
Sudan,
Suriye
Komor,
Kongo, Gana,
Uganda
Cezayir, Benin, Cambodia,
Çat, Lao,Togo
Estonya, Kırgısiztan
Sierra
Leone
Burundi,
Macao, Nijer,
Güney Afrika,
Tayland
Burkina Faso, Coted’Ivoire,
Çibuti, Etyopya, Hindistan,
Irak, Madakaskar, Mongolia,
Mozambik, PapuaYeni Gine,
Saint Lucia, TÜRKİYE
15
23
Bahreyn, Bangladeş, Çin,
Kolombiya, KostaRika,
Danimarka, İzlanda, İrlanda,
Malezya, Mauritus,
Meksika, Myanmar, Yeni
Zelanda, Filipinler, Rusya
Federasyonu, Sırbistan
Karadağ, Surinam, İsveç,
İsviçre, Trinidad Tobago,
Birleşik Arap Emirlikleri,
İngiltere,Vanuatu,
Zimbabwe
81
Avusturya,
Bolivya,
Jamaika,
Kenya,
Malawi,
Portekiz,
Samoa
12
Arnavutluk,Avustralya,Azerbaycan,
Barbados, Belçika, Bulgaristan, CapeVerde, Kanada, Şili, Hırvatistan, Kıbrıs
Rum Kesimi,Çek Cumhuriyeti,
Ekvator,Fransa, Gürcistan,Almanya,
Yunanistan, Guyana, Macaristan,
Endonezya, İsrail, İtalya, Japonya,
Ürdün, Kazakistan, Kuveyt,Kore
Cumhuriyeti, Latvia, Letonya,Malta,
Moldova,Hollanda,Norveç, Polonya,
Romanya, Rwanda, Slovakya,
Slovenya,Makedonya,A.B.D.
45
Belize,
Botswana,
Finlandiya
,Namibya,
Nikaragua,
Panama, Katar
İspanya,
Tanzanya,
Venezuella
2015’de sağlanması riskli
14
sağlanabilir sağlanabilir
sağlanması
2005’de
2015’de
sağlanabilir sağlanabilir
45
128
Ülke sayısı
2015’de
2015’de
İlk
öğretim decinsiy
eteşitliği
2005’de
2000’desağlandı
2000’desağlandı
Ülke
sayısı
Ortaöğretimde cinsiyet eşitliği
(Özpolat, vd., 2009, s. 14, 15).
Dünyada da ülkemizde de kadının eğitilmesi toplumdaki yerinin daha belirginleşmesi ve
yarının sağlıklı nesillerinin yetişmesi için önemlidir.
83
Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması,kadınların aile yaşamı, çalışma yaşamı ve politik
yaşamda arka planda kalmalarına yol açan sosyo-kültürel faktörlerin aşılması, bilimsel
bilgi ve bireysel girişimin yönlendirdiği bir yaşam biçiminin benimsenmesi ve bu anlayışa
göre, eğitimi değişen koşullara uyarlayan yaşam boyu eğitim politikalarının üretilmesi için
yeterli kaynak ayrılması Türkiye’nin ileriki yıllarda çağdaş ve demokratik ülkeler arasında
yer alabilmesinin temel koşullarıdır (Özgen vd., 2014 , s. 1075).
84
BÖLÜM III
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu bölümde araştırmanın bulguları doğrultusunda elde edilen sonuçlar ve ilgili önerilere
yer verilmiştir.
3.1. Sonuç
Eğitim, kadın ya da erkek olsun ayrım gözetmeksizin insanların eşit olarak yararlanmaları
gereken bir haktır. Ülkemizde eğitim alanında kadınlar için önemli bir dönem noktası
olarak 1924 yılında çıkarılan “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu örnek verilebilir. Bu kanun ile
eğitim tek bir çatı altında birleştirilmiş kız ve erkek öğrenciler eşit haklara kavuşmuşlardır.
Türk Alfabesinin kabulünden (1928) sonraki okur yazarlık oranI %10 civarındadır. 2000
yılında ise toplam nüfusta okuma yazma bilmeyen sayısının 7.589.657 kişinin içerisinde
kadınların 5.732.525, erkeklerin 1.857.132 kişinin okuma yazma bilmemektedir. Aradan
geçen 65 yıllık süre içerisinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısının azalışa geçmesinin
ötesinde bu süre de sabite yakın bir seyir izlemesi kadının ülkemizde eğitim düzeyindeki
bulunduğu konumunu belirlemede yardımcı olmaktadır. Günümüz verileri de kadınların
zamansal süreç içerisindeki toplam nüfustaki düşük okur yazarlık payını göstermektedir.
Şöyle ki, 2013 yılında okuma yazma bilmeyenlerin payı %5,08 dir. Bu pay içerisinde
erkekler %1,74 iken kadınlar %8,40’lık bir paya sahiptirler. Kadınların okuma yazmada
yeterli paya sahip olamamasının pek çok nedeni bulunmaktadır. Bunların bazıları,
kadınların geleneksel yapı içerisinde özellikle kırsal kesimlerde ailelerin bu bölgelerde kız
çocuklarının ev işlerini yapan annesine yardım eden bireyler olarak görülmeleri nedeniyle
okula gönderilmemeleri, ailelerin maddi olanaksızlıkları, okullara ulaşımlarda öğrencilerin
çektikleri zorluklar ve bunların hem aileler hem de öğrenciler için yıpratıcı olması, kız
çocuklarının birçoğunun mevsimlik işçi olarak görülmesi ve okul yerine bu işlerde
çalıştırılması gibi pek çok neden kız öğrencilerin okullaşma oranlarının istenen seviyeye
gelmesine engel oluşturmaktadır. Bu nedenlerin temelinde ise, toplumumuzda kadın erkek
85
eşitliğinin her kesimde kırsal ya da kentsel bölgelerde yani ülke genelinde eğitimin
toplumun temel taşlarından biri olarak benimsenmediğinden ileri gelmektedir. Oysa
gelişmiş ülkelere baktığımızda, gelişimin en önemli nedenlerinden birinin eğitimdeki kadın
erkek eşitliğinden sağlanmasının olduğu görülmektedir.
Eğitimin her aşamasında kız ve erkek öğrencilerin durumunu incelediğinde örneğin, 2012
ve 2013 eğitim öğretim yılında ilkokullardaki toplam öğrenci sayısı 5.593.910’dur. Bu
sayının içerisinde erkek öğrencilerin 2.862.730 iken kız öğrencilerin 2.731.180 olduğu
görülmektedir. Son yıllarda ilköğretimde kız ve erkek öğrencilerdeki sayısal değerlerdeki
yakınlık sevindirici olmakla birlikte ortaöğretime geçiş oranı son yıllarda düzensiz bir seyir
izlemektir ancak erkek ve kız öğrencilerin ortaöğretime geçiş oranları arasındaki fark
kapanmaya başlamış ve bu fark 2012-2013 eğitim-öğretim yılında % 2,2’ye düşmüştür.
Ortaöğretim kademesinin zorunlu eğitime dâhil edilmesi ile birlikte ortaöğretime geçişi
hızlandırarak ilgili oranın 2012-2013 yılı itibarıyla % 90,1’e ulaşması sağlanmıştır.
Eğitimin temel kademelerinde sağlanan bu gelişmelere paralel olarak yükseköğretim
kademesinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır 2012-2013 öğretim yılı verilerine
baktığımızda 2012-2013 yılı itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 4.936.591
öğrencinin %45,8’ini (1.973.303) kadınlar oluşturmaktadır. Lisansüstü düzeyde yüksek
lisans ve doktora programlarına devam eden öğrencilerin ise %41,1’ini kadınlar
oluşturmaktadır. Kadınların son yıllardaki okullaşma oranlarındaki artışları sevindiricidir.
Ancak bu oranları genel ülke okur yazarlığı
içerisinde değerlendirildiğinde istenilen
sayılarda olunmadığı görülmektedir.
Ülkemiz koşullarında kadınların işgücüne katılımlarında eğitimin teşvik edici bir gücü
bulunmaktadır. Türkiye’de eğitimli kadınların işgücü oranlarının erkeklere yakın olduğu
görülmektedir. Temmuz 2014 verilerine göre istihdamda okur yazar olmayan kadınların
oranı %16,2 iken erkeklerde bu oran %30,1 dir. Bu durum üniversite mezunları açısından
değerlendirildiğinde de kadınların oranının %58,3 iken erkeklerde bu payın %77,3 olduğu
görülmektedir. Kadınların istihdama katılımlarında bekar ya da boşanmış olmaları yani
medeni durumları da işgücü içindeki konumlarında etkili olmaktadır. Bekar yada boşanmış
kadınlar, evli kadınlara göre işgücüne katılımda daha yüksek bir paya sahiptirler. Evli
kadınların öncelikli görevlerinin ev işleri, çocuk bakımı olduğu düşüncesi kadının özgürce
karar vererek çalışma koşullarına uyum sağlamasını zorlaştırmaktadır. Böylelikle kadınlar
evli olduklarında eşlerinin çalışmalarına izin vermemesinden dolayı işlerinden ayrılmak
zorunda kaldıkları yapılan araştırmalar sonucunda gözlenen bir gerçektir.
86
1950’lerden sonra başlayan iç göçlerle kadınlar köylerde ücretsiz aile işçisi olarak
çalışmakta
iken
özellikle
de
sanayi
kentlerinde
ev
dışında
ücreti
çalışmaya
yönlendirilmiştir. Ancak, 2001 krizi sonrasında istihdamdaki artış %20’lere gerilemiştir. Bu
gerileme de en önemli etkenlerden biri kadınların tarım sektöründe en fazla istihdama
sahip olmalarıdır. Tarım sektöründe işsiz kalan kadınlar kentlerdeki nitelikli işlerde
çalışamamış ve işgücü piyasasının dışında kalmışlardır. Zaman içerisinde kadınların
çalışma koşulları ve işgücü piyasasındaki bu ve benzeri dalgalanmalar kadınların işgücü
içerisindeki payında istikrarlı bir artışa engel oluşturmuştur.
Kadınların istihdamdaki sektörel dağılımında 2012 yılı verilerinde hizmetler sektöründe
%45,8’lik bir orana sahip iken bu oranı %39,3 ile tarım ve %14,9 ile de sanayi sektörü
izlemektedir. Kadınların son yıllarda hizmetler sektöründe daha fazla bir paya sahip olduğu
gözlenmektedir. 2014 yılı verilerine göre, kadınların istihdamda bölgesel katılım sonucuna
bakıldığında da en az kadın istihdamının Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde olduğu görülmektedir.
Bu bölgelerdeki işgücünün yapısının
daha çok
kadınların ev içi eksenli çalışmalarına yönelik olması ve kayıt dışı niteliksiz işlerde
çalıştırılmalarından kaynaklandığı söylenebilir. Kadınların kır yada kent ayrımı içerisinde
istihdama katılımlarının yaşa göre incelediğinde ise kentsel alanlarda kadınların işgücüne
katılım oranlarının 20-24 yaş aralığında maksimum düzeye çıktığı ancak bunu izleyen
yaşlarda azalma eğilimini gösterirken, kırsal alanlarda ise kadınların işgücüne katılım
oranlarının hemen hemen tüm yaş grupları içerisinde %40 ve %50’lerde olduğu
gözlenmektedir. Kadınların kentlerde eğitimde geçirdikleri sürenin fazlalığı ya da erken
emeklilik olgusunun etkisi olduğunu göstermekle birlikte kırsal kesimde kadınların erken
yaşlardan itibaren tarımsal faaliyetler içerisinde bulunması ve eğitim süreci içerisinde fazla
yer almadıkları sonucu çıkartılabilir.
Kadınların kent yada kırsal alandaki işgücü piyasasındaki payında 2013 TÜİK verilerine
göre, kayıt dışılık oranı kadınlarda %51,6 iken bu oran erkeklerde %30,4 tür. Kadınlarda
bu oranın yüksek olmasının nedeni ise kadınların çoğunlukla kayıt dışı çalışması ve
çalıştıkları işlerin genellikle tekstil, konfeksiyon gibi emeğe dayalı işler olmasından
kaynaklanmaktadır.
Kadınların gerek eğitim gerekse istihdam içerisindeki ülke genelindeki oransal
dağılımlarındaki azlık siyasal alanda da kendini göstermektedir. 1934 yılında kadınların
elde ettiği seçme ve seçilme hakkından günümüze kadar siyasette kadınların azınlık bir
grupla sınırlı kaldığını görmekteyiz. 1935 yılındaki seçimlerde 18 kadın milletvekili ile
87
başlanılan siyasi hayatta ülke genellemesi içinde günümüz şartlarında da kadınların
erkeklere göre azlığı dikkat çekicidir. 2011 yılındaki seçimlerde mecliste 550
koltuktan78’inin kadın olması siyasetin ülkemizde erkek egemen bir yapıya sahip
olduğunun bir göstergesidir. Yerel yönetimlerde 1989 yılında Belediye Başkanı oranı
kadınlarda %0,2 iken 2014 yılında bu oranın %2,86 olduğu görülmektedir. Kadınların 2014
Nisan ayı verilerine göre 26 kabine sayısına sahip Bakanlar Kurulu’nda sadece 1 kadın
bakan bulunmaktadır. Yine 2014 yılındaki verilere göre, 26 Bakanlıktan sadece 1
Bakanlıkta kadın müsteşarımız görevlidir ve bu Bakanlıkta Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’dır. 1934 yılından 2014 yılına kadar sadece iki kadın vali göreve başlamıştır.
Yargı organlarında da görevli kadınların azlığı dikkat çekicidir. 2014 yılı itibariyle sadece
Danıştay makamında bir kadın başkan görevdedir. Siyasi Partilerde de kadınların temsili
genel ortalamanın altında yer almaktadır. Ülkemizde kadınların pek çok ülkeden önce elde
ettiği seçme ve seçilme hakkını günümüzde istenen düzeyde etkin bir şekilde
kullanamadıkları sayısal verilerden de anlaşılmaktadır. Erkek egemen bir toplum yapısı
içinde yetişen kadınlarımızın karar vermelerinde erkeklerin de etkisinin olduğu
bilinmektedir.
3.2. Öneriler
- Kız çocuklarının eğitimi toplumsal geleceğin önemli unsurlarından biridir. Kadının
toplumsal yaşamda cinsiyet ayrımcılığı ile karşı karşıya kalmadan yaşaması ve kendini
ifade edebilmesi isteniyorsa öncelikle kız çocuklarının eğitimine önem verilmeli,
-Çocuk sahibi olan kadınların orta öğretime, yüksek öğretim
ve dengi
eğitim
kademelerine devam etmeleri durumunda hem eğitim ücretlerinden muaf tutulmaları, hem
de maddi yardım almaları sağlanmalı,
-Kız öğrencilerin ağırlıklı olarak sosyal alanlarda seçtikleri meslek liselerinde erkeklere
yönelik teknolojik ve mühendislik ağırlıklı liselerde okutulan bazı derslerin ilgi çekecek
projelerle kız öğrencilerin tercih ettikleri liselerde de okutulmalı, böylelikle kız
öğrencilerin erkeklerin ağırlıklı olduğu bölümlerden eşit faydalanması sağlanmalı,
- Okul çağı dışındaki kızların ve kadınların toplumsal yaşamın eşit bir bireyi olabilmeleri
için özellikle yaygın eğitim ve mesleki eğitime önem verilmesi, kırsal kesimde ya da
kentte iş gücüne katılmayan kadınların sektörel gelişmeler de dikkate alınarak iş
bölümüne katılmalarını sağlayabilecek mesleki yaygın eğitime katılmalarını sağlayıcı
stratejiler
geliştirilmeli,
bu
kapsamda
88
bölgesel
sektörel
gelişim,
kadınların
çalışabilecekleri öncelikli alanlar açısından araştırmalara dayalı stratejiler izlenmeli ve
uygun mesleki eğitim programları uygulanmalı,
- Kısa vadede alınması gereken acil önlemlerin başında gerek kırsal kesimde gerekse
kentte kız çocuklarının genel eğitimine özel önem verilmesi olmalıdır. Bunun için tüm
toplum kesimlerinin desteği alınmalı, medya etkin bir şekilde rol almalı, kamu spotları
hazırlanmalı, bilinçlendirme etkinliklerine önem verilmeli,
- İşgücü piyasası içinde yer alan ve eğitim düzeyi düşük olduğu için pek çok olumsuzluk
yaşayan kadınlara yönelik ise “yaşam boyu eğitim” yaklaşımı kapsamında gerek kişisel
gelişim,
gerekse iş
başı
eğitim
uygulamaları
ile niteliklerinin geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu amaçla yukarıda da belirtildiği gibi ihtiyaç analizine dayalı olarak
işgücü piyasasının beklentileri ile örtüşen programlara ağırlık verilmeli,
- İŞKUR’un uyguladığı işgücü yetiştirme programları kapsamında kadın işgücünün
yetiştirilmesi önceliğinden vazgeçilmeden sürdürülmesi gerekmektedir. Bu kapsamda
kadına yönelik girişimcilik eğitimlerine özel önem verilmeli ve kendi işini kurmalarına
teşvikler artırılarak devam ettirilmeli,
- Kayıt dışı çalışan kadınların sosyal korumaya kavuşması için, kadınların esas olarak
küçük işletmelerde çalıştıklarından hareketle bu işletmelerin kayıt altına alınması teşvik
edilmeli,
-Kadınların
tarım
işçisi
olarak
en
korumasız
biçimlerde
çalıştıkları
tarım
sektöründe Tarım İş Yasası çıkartılmalı, yasa mutlaka gezici tarım işçilerinin yaşadıkları
bölgelerden çalışacakları bölgelere nakilleri sırasında yolculukların trafik kazalarını
önleyecek güvenlik önlemleri altında yapılmasını düzenlemeli,
- Kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşlarında eşitliği sağlamak ve her türlü ayrımcılıkla
mücadele etmek için ”Kadın-Erkek Eşitliği Büroları” kurulmalıdır. Büroların işleyiş
kuralları bir yönetmelikle belirlenmeli,
-Kamu kurumlarının üst düzey yöneticiliklerinde görevli kadınların erkeklerle eşit yer
almasını sağlayacak önlemlerin geliştirilmelidir.
89
90
KAYNAKLAR
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (2014, Haziran). Türkiye’de Kadın. 08 Haziran 2014
tarihinde http://www.kadininstatusu.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin sayfasından
erişilmiştir.
Akyüz, Y. (1999).Osmanlı Son Döneminde Kızların Eğitimi ve Öğretmen Faika Ünlüer’in
Yetişmesi ve Meslek Hayatı. 30 Ocak 2015 tarihinde http://dhgm.meb.gov.tr/
yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/143/1.htm sayfasından erişilmiştir.
Akyüz, Y. (2011). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Kadın
Eğitimi. 09 Ocak 2015 tarihinde http://www.comu.edu.tr/yayinlar/toplumsal_
gelismede_turk_ve_japon_kadininin_egtimi_2011.pdf sayfasından erişilmiştir.
Altındal, A. (2004). Türkiye’de Kadın. (8. basım). İstanbul: Alfa Yayıncılık.
Altındal, Y. (2009). Erkeksi Siyasetin ‘Erk’siz Dublörleri. Balıkesir Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi. 12(21). 351-367.
Anahtar Dergisi (2014). Kadın İstihdamının Artırılması ve Kadınların İşgücüne
Katılımlarının Belirleyicileri. 31 Ocak 2015 tarihinde https://anahtar.sanayi.gov.tr/
tr/news/kadin-istihdaminin-artirilmasi-ve-kadinlarin-isgucune-katilimlarininbelirleyicileri/1880 sayfasından erişilmiştir.
Ateş, N . Y. (2009). Yeni Harflerle Kadın Yolu Türk Kadın Yolu (1925-1927). Kadın
Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı 20.Yıl Özel Yayını
Atıcı, E., Erer, S.(2009).Türk Kadınlarının Tıp Eğitimine Başlama Süreci ve İstanbul
Darülfünunu Tıp Fakültesinden Mezun Olan İlk Kadın Hekimler. Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi.35(2). 107-111.
Atik, H. (2000). Bilgi Ekonomileri ve Türkiye’de Kadın İşgücünün İstihdam Yapısı (19831995). Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. (9). 23-35.
91
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü (2012).Bir Bakışta Eğitim. 02 Nisan
2014tarihindehttp://abdigm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2013_06/18050933_bir_ba
kista.pdf sayfasından erişilmiştir.
Aydın, E. (2008). Formel ve Enformel Kadın Çalışanların İstihdam Edilme Biçimlerinin İş
Doyum Düzeyleri Üzerindeki Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı İnsan Kaynakları Yönetim Bilimi, Ankara.
Aydıngör,
F.
(2006).
Tanzimat
Döneminde
(1839-1876)
Kadın
Yaşamındaki
Modernleşme.24 Ağustos 2012 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/tl9/tanzimatdoneminde-1839-1876-kadin-yasamindaki-modernlesme-modernization-on-womenlife-in-ottoman-reformation-period-1839-1876 sayfasından erişilmiştir.
Berber, M., Eser, B. Y. (2008). Türkiye’de Kadın İstihdamı: Ülke ve Sektörel Bölge
Düzeyinde Sektörel Analiz.“İş, Güç” Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi,
1(2). 1-16.
Beşpınar Karaoğlu, L. Zeynep. (2012). 2000’ler Türkiye’sinde GAP Bölgesinde Kadın
Projeleri ve Kadının Güçlenmesi Valilikler, Belediyeler ve ÇATOM İstihdam Proje
Örnekleri. Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji
Anabilim Dalı Genel Sosyoloji ve Metodoloji Programı,
Bianet, (2013, Ocak). Kadın İstihdamı da İşsizlik de Arttı. 19 Nisan 2014 tarihinde
http://bianet.org/bianet/toplum/143228-kadin-istihdami-da-issizlik-de-artti
sayfasından erişilmiştir.
Biricikoğlu, H. (2006). Türk Modernleşmesinde Kadın. 31 Ağustos 2012 tarihinde http:
//cws.emu.edu.tr/en/conferences/2nd_int/pdf/Hale%20Biricikoglu.pdf
sayfasından
erişilmiştir.
Bozatay, Ş. A., Kutlu, S.Z. (2014). Siyasette Kadın Temsili Açısından 30 Mart Yerel Seçimi
Sonuçlarının Çanakkale İli Örneğinde Değerlendirilmesi. 05 Şubat 2015 tarihinde
http://canakkalearastirmalari.comu.edu.tr/images/form/dosya/dosya_883472.pdf
sayfasından erişilmiştir.
Can N., Özer M. (2012, Aralık).Türkiye’de İşgücü Analizi. 27 Ocak 2015 tarihinde
http://seal.atilim.edu.tr/turkiyede-isgucu-piyasasi sayfasından erişilmiştir.
Çağlar, N. (2011). Kadının Siyasal Yaşama Katılımı ve Kota Uygulamaları. Süleyman
Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 3(4). 56-79.
92
Çakır, S. (2005). Eşitsizliğin Parlamentodaki Tezahürü: Türkiye’de Parlamentoda Kadın.
Eğitim Bilim Toplum Dergisi, 3(10). 40-49.
Çakır, Ö. (2008). Türkiye’de Kadının Çalışma Yaşamından Dışlanması. Erciyes
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. (31). 25-47.
Çakmak, B. (2011). Tanzimattan Cumhuriyet’e Uzanan Çizgide Osmanlıda Kadın
Hareketleri, Dönemin Tiyatrosunda Kadının Temsili ve Kadın Sorunu. Tiyatro
Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölüm Dergisi.(12).44-79.
Çiftçi, M. (2010). AB-15 Ülkelerinde Kadın Emeğinin Gelir Elastikiyeti ve Türkiye:
Değerlendirmeler Ekonometrik Uygulamalar. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi,
7(1). 1350-1365.
Çivrilli, N. (2005). İnkılapların Türk Kadını Üzerindeki Etkisi (1919–1937). 13 Ağustos
2012 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/pci/inkilaplarin-turk-kadini-uzerindekietkisi-1919-1937-revolutions-impact-of-the-turkish-women-1919-1937
sayfasından
erişilmiştir.
Dağ Medya (2015). Türkiye’de 1992-2013 Yılları Arasında Kadın İstihdamı Geriledi. 31
Ocak 2015
tarihindehttp://www.dagmedya.net/2014/12/29/turkiyede-1992-2013-
yillari-arasinda-kadin-istihdami-geriledi/ sayfasından erişilmiştir.
Davaslıgil, V. (2011). Kırsal Kalkınmada Kadın İşgücünün Rolü ve Kadın İşgücünü
Etkileyen Faktörler. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale.
Dedeoğlu, S. (2009). Eşitlik mi? Ayrımcılık mı? Türkiye’de Sosyal Devlet, Cinsiyet
Eşitliği Politikaları ve Kadın İstihdamı. Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk
Dergisi, 2(21). 41-54.
Demiray, E. (2013). Uzaktan Eğitim ve Kadın Eğitiminde Uzaktan Eğitimin Önemi. Eğitim
ve Öğretim Araştırmaları Dergisi (Journal of Research in Education and Teaching),
2(2). 155-168.
Deniz, Ş. (2007). Kadın Parlamenterlerin Bakış Açısıyla Türkiye’de Kadınların Siyasal
Hayattaki Temsili. Balıkesir Üniversitesi Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Akademik Fener Dergisi, (7). 2-16.
Erdem, Y. T., Yiğit, H. (2010), Bacıyan-ı Rumdan günümüze Türk Kadınının iktisadi
hayattaki yeri.İstanbul:İstanbul Ticaret Odası .
93
Ereş, F. (2006). Türkiye’de Kadının Statüsü ve Yansımaları. Gazi Üniversitesi Endüstriyel
Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, (19). 40-52.
Ergüder, B. (2006). Türkiye’de Kadın Emeğinin Değişen Yapısı: Enformel Kesimde Kadın
Emeği ve Kadın Emeğine Talep,Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalı, 2006. 2501030688.
Eroğlu, K. (2004). Kadın Kuruluşları İçinde Üniversite Kadın Sorunları Araştırma ve
Uygulama Merkezlerinin Yeri ve Önemi. C.Ü. Hemşirelik Yüksek Okulu
Dergisi,.8(2). 23-31.
Erzen, M. Ü. (2011). Kadın gözüyle kadın siyasetçiler. İstanbul: Derin Yayınları.
Gökçimen, S. (2008). Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi. Yasama
Dergisi. (10). 5-59.
Göksel, B. (1993). Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk. Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları/906. Atatürk Dizisi/ 27.
Güneş, G. (2010). Türk Kadınının Muhtarlık ve Köy İhtiyar Heyetlerine Seçme ve Seçilme
Hakkını Kazanması ve Türkiye’nin İlk Kadın Muhtarı Gül Esin (Hanım). Çağdaş
Türkiye Tarihi Araştırma Dergisi,I X/20-21.171-190.
Gökşen, F.,Yükseker D., Alnıaçık, Ayşe, Zengizobuz, Ü. (2011, Aralık ). Kız Teknik ve
Meslek Liseleri Kapsamlı Değerlendirme Notu. 12 Şubat 2015 tarihinde
http://spm.ku.edu.tr/wp-content/uploads/2011/12/KOC-SPM_KTML_Kapsaml%C4
%B1-De%C4%9Ferlendirme-Notu.pdf sayfasından erişilmiştir.
Güven, İ. (2001). Tanzimat’tan Cumhuriyete Kadın Eğitimi Düşüncesinin Gelişimi
(Osmanlı Düşünürlerinin Kadın Eğitimine Bakışları). Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi, 34(1). 61-70.
Hacettepe Üniversitesi (2014). Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim
Dalı Toplum İçin Bilgilendirme Dizisi-10, 8 Eylül Dünya Okuryazarlık Günü. 09
Ocak 2015 tarihinde http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/duyurular/toplum%20
icin/OkumaYazmaGunu.pdf sayfasından erişilmiştir.
Hodoğlugil, N. N. Ş. (2014). Cinsiyet Eşitliği, Barış ve Gelişme Yolunda Pekin +5
Sonuçları ve Türkiye’de Durum.16 Ekim 2014 tarihinde http://www.huksam.
hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/cinsiyet_esitligi.pdf sayfasından erişilmiştir.
94
İçli, T. G.. (1998). Cumhuriyet Döneminde Kadının Sosyal Konumu. Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi,15(Özel Sayı). 93-103.
İpekyolu Kalkınma Ajansı. (2014). İstihdam raporu. 16 Ekim 2014 tarihinde
http://www.ika.org.tr/upload/yayinlar/TRC1-Istihdam-Raporu-311229.pdf
sayfasından erişilmiştir.
Kadın Hareketi Derneği. Türk Tarihindeki Başarılı Kadınlar ve Günümüzde Türk Kadını.
20 Mart 2015 tarihinde (2015). http://www.kadinhareketidernegi.org.tr/icerik.php?
sayfa=13 sayfasından erişilmiştir.
Kadın Koordinasyon Merkezi (2015). Türkiye’de Kadın Hakları Kronolojisi. 27 Mart 2015
tarihinde
http://sites.ibb.gov.tr/ibbkkm.org/kadina-dair/turkiyede-kadin-haklari-
kronolojisi/ sayfasından erişilmiştir.
Kadın ve Demokrasi Derneği (2014). Kadın Belediye Balkanlarını ve Kadın Belediye
Meclis Üyelerini Tebrik Ediyoruz. 02 Ocak 2015 tarihinde http://kadem.org.tr/kadinbelediye-baskanlarini-ve-kadin-belediye-meclis-uyelerini-tebrik-ediyoruz/
sayfasından erişilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (2008). Politika Dökümanı Yetki ve Karar Alma
Sürecinde Kadın. 04
Kasım 2014 tarihinde http://yenikadininstatusu.aile.gov.tr/
data/542a8e0b369dc31550b3ac30/kararalma.pdf sayfasından erişilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. (2012). Türkiye’de Kadının Durumu.10 Eylül 2014
tarihinde
http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/2012/
trde_kadinin_durumu_2012_ekim.pdf sayfasından erişilmiştir.
Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü (2014, Haziran). Türkiye’de Kadın. 23 Ocak 2015
tarihinde
http://kadininstatusu.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin
sayfasından
erişilmiştir.
Kadın Adayları Destekleme Derneği (2014). Ka-.Der’in “Temsilde Kadın Erkek Eşitliği”
Karnesinde Türkiye 7.Kez Sınıfta Kaldı. 02 Şubat 2015 tarihinde http://cms2.kader.org.tr/images/file/KADER-8MARTKARNE.pdf sayfasından erişilmiştir.
Kale, N. (1996). Kadın-Erkek Eşitliği Sorunsalı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, 29(1). 63-71.
Kaplan, L. (1988). Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını (1908-1960). Ankara :
Yükseköğretim Kurulu Matbaası.
95
Karabıyık, İ. (2012). Türkiye’de Çalışma Hayatında Kadın İstihdamı. Marmara
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 32(1). 231-260.
Karaman, Y. (1994). Planlı Dönemde Kadın Eğitimi Politikamız. Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 27 (1). 401-427.
Karataş, A. (2006). Türkiye’de Kadın İşgücünün Durumu: Denizli Tekstil Sektöründe
Kadın İşgücü Örneği. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim
Dalı,Yüksek Lisans Tezi, Muğla.
Kayadibi, F. (2003). Kadın Eğitiminin Önemi ve Kalkınmadaki Rolü. Sosyoloji Konferanssları Dergisi , (28). 19-31.
Kocacık F. Gökkaya, V. B. (2005). Türkiye’de Çalışan Kadınlar ve Sorunları. Cumhuriyet
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 6(1). 195-219.
Koçer, D. N. (2009). Demokratik Parti Döneminde Kadın 1950-1960 Arası Kadın
Dergilerinde Kadın İmajı. Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İletişim Anabilim Dalı Genel Gazetecilik Anabilim Dalı, İstanbul.
Konan, B. (2011). Türk Kadınının Siyasi Hakları Kazanma Süreci. Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 60 (1). 157-174.
Korkmaz, M., Dilbaz Alacahan, N., Tuna Cesim D., Yücel, A. S., Aras, G. (2013).
Türkiye’de Kadın İstihdamının Amerika Birleşik Devletlerindeki Kadın İstihdamı ile
Karşılaştırılması.
21
Haziran
2014
tarihinde
http://www.turkishstudies.
net/Makaleler/1450213728_109KorkmazMurat-vd-1845-1863.pdf
sayfasından
erişilmiştir.
Korkmaz, A., Korkut, G. (2012). Türkiye’de Kadının İşgücüne Katılımının Belirleyicileri,
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 17 (2).
41-65.
Kurnaz, I. (2007). İstihdam Edilebilirliğin Önemi Açısından Eğitim-İstihdam İlişkisi ve
Ankara Bölge İmalat Sanayi Uygulaması. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı,
Ankara.
Makal, A. (2001). Türkiye’de 1950-1965 Döneminde Ücretli Kadın Emeğinin İlişkin
Gelişmeler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 31. 118-155.
96
Makal, A. (2010). Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde Kadın Emeği. Çalışma ve
Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, (2). 13-39.
Makal, G. (2012). Tarihi Süreç İçerisinde Türk Toplumunda ve Devletlerinde Kadının Yeri
ve Önemi. 27 Mart 2015 tarihinde http://www.jasstudies.com/Makaleler/2239912_
g%C3%BCnd%C3%BCzahmet_129-148_5-5_T.pdf sayfasından erişilmiştir.
Merter, F. (2007). Kızların Okullaşması Açısından Bazı Avrupa Birliği Topluluğu Üyesi
Ülkelerinin Karşılaştırılması. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, (16). 221-244.
Moralı, N. (2014). Cumhuriyet Döneminde Kadınların Eğitimi ve Eğitimli Kadınlar. 03
Kasım
2014
tarihinde
http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:
BgeaY8Sq2ssJ:www.estob.org.tr/kurultay_metin_dosyalari/kurultay_metin_dosyalar
i/prf_dr_nilgun_morali_sunumu2.ppt+&cd=23&hl=tr&ct=clnk&gl=tr
sayfasından
erişilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı (2013). Millî Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2013/’14. 02 Ocak
2015 tarihinde http://sgb.meb.gov.tr/istatistik/meb_istatistikleri_orgun_egitim_2013_
2014.pdf sayfasından erişilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı (2012, Haziran). İlköğretimden Ortaöğretime Ortaöğretimden
Yükseköğretime Geçiş Analizi. 11 Şubat 2015 tarihinde http://www.meb.gov.tr/
duyurular/duyurular2012/90/9584_mebgecis_2012_7_5_13_19_1.pdf
sayfasından
erişilmiştir.
Negiz,N., Üçer, N. (2012). Yerel Siyasette Seçilemeyen Kadın: 2004-2009 Mart Seçimleri
Düzleminde Analitik Bir İnceleme. 02 Şubat 2015 tarihinde http://www.todaie.edu.tr/
resimler/ekler/5229e28e5a15ba8_ek.pdf?dergi=%C7a%F0da%FE%20Yerel%20Y%
F6netimler%20Dergisi sayfasından erişilmiştir.
Okay, A. (2011, 28-29 Nisan). Türkiye’de Bölgesel Gelişmişlik Farklılıklarının Kadın
İstihdamı Üzerindeki Etkisi. İzmir University Faculty of Economics and
Administrative Sciences, İnternational Symposium sunuldu, İzmir.
Otaran, N., Sayın, A., Güven, F., Güryanak, İ., Atakul, S. (2003). Eğitimin Toplumsal
Cinsiyet Açısından İncelenmesi, Türkiye 2003. 11 Haziran 2014 tarihinde
http://www.unicef.org/turkey/pdf/_ge21.pdf sayfasından erişilmiştir.
97
Önder, N. (2013). Türkiye’de Kadın İşgücünün Görünümü. Çalışma Dünyası Dergisi,
(ÇSGB-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı), 1(1). 35-61.
Önsoy, R. (1991). Cumhuriyetten Bugüne İlk ve Ortaöğretimimiz ve Bazı Meseleleri,
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (6). 1-23.
Özcan, F. (2102, Ekim). Türkiye'de Kadın İstihdamı.18 Temmuz 2014 tarihinde
http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:Ch6p5UjYLwMJ:www.sde.
org.tr/tr/haberler/1998/turkiyede-kadin-istihdami.aspx+&cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl=
tr sayfasından erişilmiştir.
Özçatal, E. Ö. (2011). Ataerkillik, Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Çalışma Yaşamına
Katılımı. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
1(1). 35-61.
Özdemir, G. (2009). Türk Kadınının Toplumsal Konumunun Gelişim Süreci. Namık Kemal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, No: 03. 5-19.
Özdemir, Z. ,Yalman İ.N., Bayrakdar, S. (2011).Kadın İstihdamı ve Ekonomik Kalkınma:
Geçiş Ekonomileri Örneği. 27 Şubat 2015 tarihinde http://webcache.googleuser
content.com/search?q=cache:LgO6KB0tPloJ:www.eecon.info/papers/476.pdf+&cd=
1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr sayfasından erişilmiştir.
Özer, M., Biçerli, K. (2003). Türkiye’de Kadın İşgücünün Panel Veri Analizi. Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(1). 55-85.
Özgen, Ö., Ufuk, H. (2014).Kırsal Kesimde Kadın Eğitimi. 12 Ekim 2014 tarihinde
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/6121d1f782d29b6_ek.pdf?tipi
sayfasından
erişilmiştir.
Özkan, G. S., Özkan, B. (2010). Kadın Çalışanlara Yönelik Ücret Ayrımcılığı ve Kadın
Ücretlerinin Belirleyicilerine Yönelik Bir Araştırma. Çalışma ve Toplum Ekonomi ve
Hukuk Dergisi, 1(24). 91-103.
Özpolat, A., Yıldırım, M. (Haziran, 2009). Gelişmekte Olan Ülkelerde Kadın Eğitimi ve
Büyüme
İlişkisi.
22
Haziran
2014
tarihindehttp://www.econanadolu.org/en/
files.php?force&file=2009/pdf/Ozpolat_Yildirim_econanadolu2009.pdf sayfasından
erişilmiştir.
Öztürk, Z. A. (2012). Uluslararası Siyasette ve Karar Alma Mekanizmalarında Kadın. Ege
Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Dergisi, 3(1). 85-106.
98
Peker, E., Kubar Y. (2012). Türkiye’de Kırsal Kesimde Kadın İstihdamına Genel Bir Bakış.
Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, 14(2). 173-188.
Polat, S. (Editör). (2013). Ortaöğretim İzleme ve Değerlendirme. 01 Şubat 2015 tarihinde
http://ogm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2014_02/14013735_ortaretimrapor2013.pdf
sayfasından erişilmiştir.
Sağ, V. (2001).Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Kadını ve Atatürk. C.Ü. İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, 2(1). 9-15.
Sallan, S. (1993). 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Türk Kadınının Konumu. Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 36(1,2). 159-168.
Sosyal İş Sendikası (2010, Mart). 8 Mart’ın 100.Yıldönümünde Türkiye’de ve Dünyada
Kadın Emeği ve İstihdamı Raporu. 31 Ocak 2015 tarihinde http://www.sosyalis.org.tr/yayinlar/kadin_emegi_ve_istihdami.pdf sayfasından erişilmiştir.
Suğur, S., Demiray, E., Eşkinat R., Ağaoğlu, E. (2012). Toplumsal Yaşamda Kadın.
(6.Baskı). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi.
Şahin, C., Şahin M. (2013). Osmanlı Son Dönemi ile Milli Mücadele Yıllarında Türk
Kadınının Sosyal, Siyasal ve Askeri Faaliyetleri. Nevşehir Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi,2(2). 53-72.
Şahinli, M. A., Şahbaz, N. (2013). Tarımda Kadın İstihdamı: Sosyal Güvenlik Kurumuna
Kayıtlılık Durumu. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,15 (25). 85-103.
Taşpınar, M. (2014). Kadın İşgücünün Mesleki Eğitimi.12 Ekim 2014 tarihinde
http://kizlarinegitimi.meb.gov.tr/files/img/mesleki_egitim_kadin.pdf
sayfasından
erişilmiştir.
Terkan, B. (2010). Siyasi Partilerin Kadına İlişkin Söylem ve Politikaları (AKP ve CHP
Örneği). Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, 6(2). 115-136.
Toksöz, G. (2011). Kalkınmada Kadın Emeği, Varlık Yayınları, İstanbul.
Topgül, S. (2012). Sosyal Sigortalar Genel Sağlık Sigortası Kanunun’nda Kadının
Durumu. Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19(2).
301-319.
Toprak, Z. (1994). Türkiye’de Siyaset ve Kadın: Kadınlar Halk Fırkası’ndan (Arsı Ulusal
Kadınlar Birliği Kongresine (1923-1935). Kadın Araştırmaları Dergisi,(2). 5-12.
99
Tor, H. (2012). Kağızman’da Yaşayan Kadınların Durumlarının Eğitim ve İstihdam Gibi
Bazı Göstergeler Açısından İncelenmesi. Geçmişten Geleceğe Her Yönüyle
KAĞIZMAN Sempozyumu Bildirileri Kitabı, 555, Ankara, Gazi Üniversitesi
Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi.
Tunç Aynur, İ.(2009). Kız Çocuklarının Okula Gitmeme Nedenleri Van İli Örneği. Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,6(1). 237-269.
Türk Eğitim Atlası (2013).Türkiye Eğitim Atlası 2012-2013. 16 Şubat 2015 tarihinde
http://portal.ted.org.tr/genel/yayinlar/ted_egitim_atlasi.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (2008, Temmuz). Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet
Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri. 22 Temmuz 2014 tarihinde
http://www.tusiad.org:7979/FileArchive/KADINRAPOR.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (2000, Aralık). Kadın Erkek Eşitliğine Doğru
Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset. 22 Temmuz 2014 tarihinde
http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/kadin2000.pdf sayfasından erişilmiştir..
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı. (2013, Kasım).Genel Değerlendirme
Temmuz 2013. 17 Şubat 2014 tarihinde http://www.tepav.org.tr/upload/files/
haber/1385037848-6.Istihdam_Izleme_Bulteni_10_2013.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (2014) .Kadınlar İstihdam Artışında
Erkekleri Geride Bıraktı .27 Ocak 2015 tarihinde http://www.tepav.org.tr/tr/haberler/
s/3739 sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu. (2012). İstatistiklerle Kadın, 2012. 10 Kasım 2014 tarihinde
http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=11&KITAP_ID=238
sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu. (2013). Toplumsal Cinsiyet İstatistikleri.10 Kasım 2014 tarihinde
http://kasaum.ankara.edu.tr/files/2013/02/Toplumsal-Cinsiyet-%C4%B0statistikleri2013-TU%C4%B0K.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu. (2014, Mart). İstatistiklerle Kadın, 2013. 10 Ağustos 2014
tarihinde http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16056 sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Hane halkı İşgücü İstatistikleri, Ağustos 2014. 27 Ocak
2015 tarihinde http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16013 sayfasından
erişilmiştir.
100
Türkiye İstatistik Kurumu. (2012). İstatistiklerle Kadın 2012. 27 Ocak 2015 tarihinde
http://kasaum.ankara.edu.tr/files/2013/02/%C4%B0statistiklerle-kad%C4%B1n2012.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2013, Ekim). Tisk İşgücü Piyasa Bülteni.10 Mayıs
2014 tarihinde http://www.tisk.org.tr/upload_duyuru_ek/2013/1210 2013114208tiskisgucupiyasasihaberbulteni-ekim2013-sayi25.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2014, Nisan). Tisk İşgücü Piyasa Bülteni. 20 Mart
2015
tarihinde
http://www.tisk.org.tr/upload_duyuru_ek/2014/16042014140624-
isgucupiyasasibulteni-nisan2014.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (2014, Ekim). Tisk İşgücü Piyasa Bülteni. 24 Ocak
2015
tarihinde
http://www.tisk.org.tr/upload_duyuru_ek/2014/16102014111609-
tiskisgucupiyasasihaberbulteni-ekim2014sayi30.pdf sayfasından erişilmiştir.
Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği (2011, Aralık). Kadınlara Milletvekili Seçme ve
Seçilme Hakkı Tanınmasının 77.Yıl Dönümü.18 Eylül 2013 tarihinde http://www.
tukd.org.tr/haber74.asp sayfasından erişilmiştir.
Ulutaş, Ç.Ü. (2009). Yoksulluğun Kadınlaşması ve Görünmeyen Emek. 27 Ocak 2015
tarihinde http://calismatoplum.org/sayi21/ulutas.pdf sayfasından erişilmiştir.
Uşen, Ş., Delen, M. G. (2011). Eğitimli Kadınların Çalışma Hayatına İlişkin Tercihleri:
İstanbul Örneği. Kamu-İş Dergisi, 11(4). 127-182.
Üçler, G., Kızılkaya, O. (2014). Kadın İstihdamının Boşanma ve Doğurganlık Üzerine
Etkileri: Türkiye Üzerine Bölgesel Panel Veri Analiz. Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 2/2. 28-43.
Ündücü, Cemile A., Türk, F. (2012). Kamu Hayatında Türk Kadını. Türklük Bilimi
Araştırmaları Dergisi (TÜBAR), (31). 31-53.
Yaşam Kadın Merkezi. (2014). Dünyada ve Türkiye’de Temsil Sorunu. 12 Ekim 2014
tarihinde http://yasamkadinmerkezi.com/FileUpload/ds45164/File/turkiyede_temsil_
sorunu.doc. sayfasından erişilmiştir.
Yaşar, O. (2007). Türkiye’de Kadın Eğitimi, Kadınlara Ait Diğer Göstergeler ve Çanakkale
İli Örneği.Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 4(1). 1-35.
101
Yavuz, N. (2011). Eğitim Sektöründe Çalışan Kadın Yöneticilerin Rol Çatışması (Kocaeli
İli Örneklemi. Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Kayseri.
Yılmaz, A., Bozkurt, Y., İzci, F. (2009). Kamu Örgütlerinde Çalışan Kadın İşgörenlerin
Çalışma Yaşamlarında Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Bir Araştırma. Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2). 89-114.
Yılmaz, A. (2010). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Kadın Kimliğinin Biçimlendirilmesi.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmalar Dergisi (ÇTTAD). IX/20-21, 191-212.
Yumuş, A. (2011). Kalkınma Planları Çerçevesinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Anlayışının Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Boyutları, Uzmanlık Tezi. Başbakanlık
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.
Yuva, G. (2005). Kadınların Toplumsal ve Siyasal Katılımlarının Bir Göstergesi Olarak
Antalya’da Kadın Dernekleri ve Üye Yapılarının Sosyo-Ekonomik Analizi.13 Eylül
2012 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/168g/kadinlarin-toplumsal-ve-siyasalkatilimlarinin-gstergesi-olarak-antalya-da-kadin-dernekleri-ve-ye-yapilarinin-sosyoekonomik-analizi-as-an-indication-of-social-and-political-participation-of-womanwoman-associations-in-antalya-and-socio-economic-analysis-of-their-memberstructures sayfasından erişilmiştir.
Yüceer, S. (2008). Demokrasi Yolunda Önemli Bir Aşama: Türk Kadınına Siyasal
Haklarının Tanınması. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
Dergisi, (14). 131-151.
.
102
EKLER
103
EK 1. Cumhuriyet Öncesi, 1923-1950 Cumhuriyet Dönemi ve 1950 Yılından Sonra
Kadın Haklarına İlişkin Kronolojik Sıralama
Cumhuriyet öncesi,
1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile
sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.
1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.
1858: yılında yayımlanan ‘Arazi Kanunnamesi’nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit
olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak
nitelenen haftalık ‘Terakk-i Muhadderat’ dergisi yayımlanmaya başlandı.
1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren ‘Maarif-i Umumiye
Nizamnamesi’ ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu
‘Dar-ülMuallimat’ açıldı.
1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde
18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukukı Aile Kararnamesi 1871’de çıkarıldı.
1876: 1876’da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim
zorunlu hale getirildi.
1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk
olarak 1897 yılında ‘ücretli işçi’ olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu
tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.
1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun
ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.
1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında ‘İnas Darülfünunu’ adı altında
açıldı.
Cumhuriyet Dönemi 1923-1950 Yılları Arası,
1926: Türk Medeni Kanunu‘nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin
düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde
tasarruf hakkı tanındı.
1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
104
1930: Doğum izni düzenlendi.
1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü
kuruldu.
1933: Köy Kanunu‘nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar
meclisine seçilme hakları verildi.
1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli
45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi.
1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417
sayılı yasa ile sağlandı.
Cumhuriyet Dönemi 1950 Yılından Sonra,
1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
5 Mayıs 1955: Türk Kadınlar Birliği Nene Hatun’u yılın annesi seçti.
1965: Nüfus Planlaması hakkında 557 sayılı Yasa çıkarıldı. Bu yasa ile; geriye
dönüşümlü aile planlaması yöntemleri serbest bırakıldı ve ancak tıbbi zaruret
halinde kürtaj hakkı tanındı. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Nüfus
Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu.
22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini
sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü
cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da
yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi.
1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer
aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
1987:Kadınlar
konusuna
odaklanmış
ilk
resmi
kurum
Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
105
olan Devlet
Planlama
1989: İstanbul
Üniversitesi‘nde
ilk Kadın
Sorunları
Araştırma
ve
Uygulama
Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt
çapında 13’e ulaştı.
24 Ocak 1989: İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını
açıkladı.
29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159.
maddesi Anayasa Mahkemesi‘nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272
sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
1990: Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk
Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten
kaldırıldı.
14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi
ve bilgi merkezini açtı.
1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde,
şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın
Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri
170’e ulaştı.
1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı
kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma
olarak KSSGM (Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü) 3670 sayılı
kanunla Çalışma
ve
Sosyal
Güvenlik
Bakanlığına bağlı
olarak
kuruldu
ve 24
Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
Eylül 1990: Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik
hizmet vermeye başladı. Türkiye’deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi
tarafından açıldı.
20 Şubat 1992:INSTRAW (Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin
Araştırma ve Eğitim Merkezinin) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü Türkiye’de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM
(Birleşmiş Milletler) ile işbirliği içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı.
1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü‘nde
Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.
1993: İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek
lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek
Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
106
1993: Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi
ve kadın sığınma evini açtı.
1993: Halk Bankası’nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük
faizli kredi uygulaması başlatıldı.
1994: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan
kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi
konularında hizmet vermek amacıyla 3B (Bilgi Başvuru Bankası) kuruldu.
5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile kadın konulu projeler yürütülmeye başlandı. Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nde bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu.
1994: Türkiye Kahire‘de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına
katıldı. Konferans’da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan “üreme sağlığı”
kavramı üzerinde özellikle duruldu ve kadın sağlığında “bütüncül” bir yaklaşım
benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili
kesimlerden sağlanan katılımla “Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı”
hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından
oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü üstlendi.
1995: Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara
danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, ilk kadın sığınağını açtı.
Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından
bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi
amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa‘da açıldı.
2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21’e ulaştı.
29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu’nun erkeğin zinasını suç olarak
düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27
Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık
süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden
itibaren suç olmaktan çıktı.
1996: Tarım ve Köy işleri Bakanlığı bünyesinde “Kırsal Kalkınmada Kadın Daire
Başkanlığı” kuruldu.
1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği
bünyesinde “Kadının Statüsü Birimleri” kuruldu.
22 Mayıs 1997: Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi
soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun’un 153. maddesinde yapılan değişiklikle
107
sağlandı.
19 Kasım 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün önerisi üzerine
İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında “evli/ bekar/ dul/
boşanmış” gibi ifadelerin yerine sadece “evli” veya “bekar” ifadelerinin kullanılmasını
düzenleyen genelge yayımlandı.
13 Kasım 1997: Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili
konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan
Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı’nın dördüncüsüne ev
sahipliği yaptı.
23 Haziran 1998: Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza
Kanunu’nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti.
Gerekçeli karar 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.
17 Şubat 1998: Yeni Türk Medeni Kanunu Tasarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü
ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine
sunuldu.
21 Ekim 1998: Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın
kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete
bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re’sen takip edilen suçlarda ancak
hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı
izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.
1998:
İçişleri
Bakanlığı’nca
nüfus
cüzdanlarında
yapılan
düzenlemeye
paralel
olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü‘nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki
“Emekliye Yakınlığı” bölümünde yer alan “dul kadın vb.” ifadelerin yerine sadece “eşi,
kızı, oğlu, annesi, babası” gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.
17 Ocak 1998: Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin
alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1998: Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi
esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
1998: Kadınlara yönelik danışma merkezleri çalışmaları başta Ankara ve İstanbul olmak
üzere Barolar tarafından da başlatıldı. Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku
Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla “Türkiye Barolar Birliği Kadın
Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)” kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı
2001 yılı itibariyle kırk civarına vardı.
108
Eylül 1999: Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi’ni
onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri
kaldırdı.
1999: Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı
hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu.
8 Eylül 2000: Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf
devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı
tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikâyetleri kabul etme ve inceleme yetkisi
tanınmaktadır.
24 Kasım 2000: Ülkemizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu
oluşturmak üzere “25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Günü” nedeniyle Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile “Kadına Yönelik
Şiddet” konulu bir panel düzenlendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun
zeminini oluşturdu.
17Şubat 2001: Türk Medeni Kanunu’nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet
Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak
yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları
tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu. Kadın dernekleri ve diğer sivil
toplum kuruluşlarının katılımıyla “Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte” yürüyüşü
gerçekleştirildi.
21 Haziran 2001: TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu
Tasarısı Genel Kurula sevk edildi.
22 Kasım 2001: Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabul edildi.
1 Ocak 2002: Yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdi.
30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması
7 Ocak 2008: Avrupa Konseyi bünyesinde oluşturulan Kadınlara Yönelik Şiddetle
Mücadele Gücü tarafından yürütülecek “Aile İçi Şiddet Dahil, Kadınlara Yönelik Şiddetle
Mücadele Kampanyası” çerçevesinde Avrupa Konseyi’nce nakdi hibe verilmesine ilişkin
anlaşmanın yürürlüğe girmesine dair karar 26749 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanarak
yürürlüğe girdi.
109
2009: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
kurulmasına ilişkin 5840 Sayılı Kanun, 24.03.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girdi.
2010: 12 Eylül’de yapılan referandumda anayasada yapılan değişikliğe evet çıkması ile
çocuklar ve kadınlarla ilgili şu değişiklikler yapıldı: Çocuklara yönelik her türlü istismarın
önlenmesi önlenmesi için yaptırımlar içeren değişiklik kabul edildi. Evrensel hukuk
normlarına göre çocukların haklarının korunması sağlandı. “…Her çocuk, yeterli himaye
ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel
ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara karşı,
çocukları koruyucu tedbirler alır.”
Aynı referandum doğrultusunda kadınların, çocukların, yaşlı, dul ve yetimlerin gazi ve
malüller olmak üzere korunma ihtiyacı olanlara, toplumun dezavantajlı kesimlerine pozitif
ayrımcılık ilkesi benimsendi. Böylece hiçbir güvencesi olmayan kesimlerin gerek sosyal
gerekse de bireysel hak ve özgürlükleri anayasal teminat altına alındı. “Bu maksatla
alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve
engelliler gibi özel süratle korunması gerekenler için alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine
aykırı sayılamaz” maddesi ilave edildi.
25-30 Ekim 2011:Tarihlerinde İstanbul’un ev sahipliğinde Dünya Kadınlar Tenis
Şampiyonası (WTA Championships) gerçekleştirildi.
12 Temmuz 2012: Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kabul
edilerek yasalaştı. Kanuna göre, gebe veya rahimdeki bebek için tıbbı zorunluluk
bulunması halinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilecek. Gerekli tedbirlerin
alınmasına rağmen anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı
hekim sorumlu tutulamayacak.
18 Ekim 2012: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel
Müdürlüğü işbirliğiyle hazırlanan ‘Panik Butonu’ projesi hayata geçti.
(Kdın Koordinasyon Merkezi, 2015).
110
EK 2. Türkiye’de Mesleklerine Göre İlk Kadınların Listesi
İlk Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi Nazmiye KILIÇ
İlk alfabenin yazarı: Melahat Uğurkan
İlk avukat: Süreyya Ağaoğlu
İlk bakan: Prof. Dr. Türkan Akyol
İlk başbakan: Prof. Dr. Tansu Çiller
İlk belediye başkanı: Müfide İlhan
İlk büyükelçi: Filiz Dinçmen
İlk Danıştay Başkanı: Füruzan İkincioğulları
İlk Danıştay üyesi: Şükran Esmerer . İlk Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi
Nazmiye Kılıç
İlk diş hekimi: Ferdane Bozdoğan Erberk
ilk doktor: Safiye Ali
İlk dünya güzeli: Keriman Halis
İlk eczacı: Rukiye Kanat Arran
İlk emniyet müdürü: Feriha Sanerk
İlk hakim: Suat Berk
İlk hazine genel müdürü: Aysel Gönül Öymen
İlk hemşire: Esma Deniz
İlk hesap uzmanı: Müşerref Çallılar ve Güzide Amark
İlk heykeltıraş: Sabiha Bengütaş
İlk hukukçu: Beraat Zeki Üngör
İlk jet pilotu: Leman Altınçekiç
İlk karakol amiri:Nevlan Kulak
İlk kaymakam: Özlem Bozkurt
İlk kimyacı: Remziye Hisar
ilk makinist: Seher Aytaç
İlk milli eğitim müdürü: Güler Karakülah
İlk milli maç hakemi: Lale Orta
İlk muhtar: Gül Esin
İlk müzeci: Seniha Sami
İlk opera sanatçısı: Semiha Berksoy
111
İlk orman mühendisi: Binnaz Zehra Sert
İlk otomobil yarışçısı: SamiyeMorkaya
İlk petrol mühendisi: Halide Ural Türktan
İlk pilot: Sabiha Gökçen
ilk polis memuru: Betül Diker
İlk profesör: Dr. Fazıla Şevket Giz
İlk radyo spikeri: Emel Gazimihal
İlk savcı:TüzünkanKoçhisaroğlu
İlk sayıştay üyesi:Fehrunisa Etmen
İlk senatör ve elçi: Adile Ayda
İlk sendika başkanı: Dervişe Koç
ilk subay: Ülkü Sema Toksöz
İlk TBMM başvekili: Neriman Neftçi
İlk Türkiye güzeli: Feriha Tevfik
İlk TV spikeri: Nuran Devres
İlk vali: Lale Aytaman
İlk veteriner: Sabire Aydemir
İlk yargıtay üyesi: Melahat Ruacan
İlk yüksek mahkemesi başkanı: Firdevs Menteşe
ilk yüksek mimar: Münevver Gözeler
İlk yüksek mühendis: Sabiha Ecebilge
Cumhuriyet tarihinin ilk güzellik kraliçesi: 1929 yılında yapıldı ve Feriha Tevfik kraliçe
seçildi.
İlk kadın vali:Lale Aytaman.
İlk kadın bakan: Türkan Akyol.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez sahneye çıkan kadın sanatçı: Bedia Muvahhit
ilk kadın pilot: Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen aynı zamanda cumhuriyetin ilk
kadın pilotu unvanını taşıyor.
2007: TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği)’nin ilk kadın başkanı Arzuhan
Doğan Yalçındağ oldu
22 Ocak 2008: Ayşe Işıl Karakaş Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi temsil edecek ilk kadın yargıcı seçildi.
(Kadın Hareketi Derneği, 2015 ; Kadın Koordinasyon Merkezi, 2015).
112
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, Adı
AĞLI, Esra
Uyruğu
Türkiye Cumhuriyeti
Doğum tarihi ve yeri
14.02.1977-Ankara
Medeni hali
Evli
Telefon
0530 416 40 16
Faks
--------
E-posta
mavi0605@hotmail.com
Eğitim Derecesi
Okul /Program
Mezuniyet yılı
Lise
Ankara Kurtuluş Lisesi
1994
Üniversite
Anadolu Üniversitesi
2002
Yüksek Lisans
Gazi Üniversitesi
2015
İş Deneyimi, Yıl
Çalıştığı Yer
17 Yıl
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Yabancı Dil
İngilizce
Yayınlar
113
Görev
Bilg.İşl.
GAZİ GELECEKTİR...
Download