ANAYASA MAHKEMESİ osman can.indd

advertisement
No: 4 Aralık 2014
SDE bakış
Yazar Hakkında
Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi mezunudur. Anayasa
Mahkemesi’nde Raportör-Hâkim
olarak görev almıştır. Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi
öğretim üyesidir. Prof. Can, AK
Parti Merkez Karar ve Yönetim
Kurulu ve SDE Yüksek İstişare
Kurulu üyesidir.
SDE Hakkında
SDE; ortak insani değerler ekseninde;
adalet, barış, demokrasi ve özgürlük hedefinde, medeniyet coğrafyasında stratejik derinliğine, tarihi reelpolitik misyonuna doğru emin adımlarla yol alan ‘Yeni
Türkiye’nin düşünce merkezidir. 3 Mart
2009’da resmi kuruluşu gerçekleştirilen
Stratejik Düşünce ve Araştırma Vakfı
(SDAV)’nın bir kuruluşu olarak faaliyet
gösteren SDE; iç ve dış politika bağlamında
geleceğin Türkiye’sini şekillendirme yolunda ortak aklı, bilimsel çalışmayı, halk iradesi
ve egemenliğini esas alan bir sivil düşünce
kuruluşudur.
www.sde.org.tr
ANAYASA MAHKEMESİ ve
SEÇİM BARAJI TARTIŞMALARI
Prof. Dr. Osman Can
SDE Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
Sunuş
Anayasa Mahkemesi’nin genel seçimlerdeki %10
barajı üzerine yapılan bireysel başvuru hakkında
vereceği karar, Türkiye’de Anayasa yargısının yargısal
aktivizmle demokratik hukuk devleti sınırlarında nereye
konumlanacağının yeni bir göstergesi olacak. Türkiye
demokratikleşerek vesayet sistemini tasfiye ederken
Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere anayasal
kurumların, demokratik meşruiyet zemininde bu sürece
katkı yapması ve demokratik hukuk devletinin standartlarını
yükseltecek kararlar alması fevkalade önemlidir.
Anayasa Mahkemesi’nin, Başkan Haşim Kılıç’ın açtığı
bu tartışmada, geçmişteki sınır ihlallerine yeni bir
örnek eklenmeyeceği galip ihtimaldir. Değerli anayasa
hukukçusu Prof. Dr. Osman Can, “Anayasa Mahkemesi
ve Seçim Barajı Tartışmaları” adıyla yayınladığımız
analizinde bu tartışmaları anayasa hukuku sınırları içinde
yetkin bir şekilde değerlendirmektedir.
Dr. Murat Yılmaz
SDE İç Politika ve Demokratikleşme Programı Koordinatörü
No: 4 Aralık 2014
Anayasa
Mahkemesi
bireysel
başvuruda
kendini ilk derece
mahkemesi
olarak görüp
ihlale neden
olan bir kanunu
Anayasa
Mahkemesi’ne,
yani yine
kendisine
taşıması hukuken
sorunludur.
SDE bakış
Anayasa Mahkemesi yine hangi amaca hizmet ettiği çok belirsiz olmayan
bir türbülansın içine sokulmaya çalışılıyor.
vamı olduğunda herhangi bir kuşku
yok.
Tam da seçimlere bir yıldan az bir zaman kala, yani artık yasal düzenleme
yapılmasına imkan bulunmadığı bir
zaman dilimine denk gelecek şekilde bazı gündemler oluşturuluyor. Bu
gündemin oluşturulmasında Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim
Kılıç’ın demeçlerinin talihsiz bir rol
üstlendiği görülüyor.
Seçim barajının yüksekliği inkar edilemez. Bunun Türkiye’deki siyasetin
normalleşmesini engellediği, temsilde
adaleti zayıflattığı ve bazı azınlıkların
temsilini neredeyse imkansızlaştırdığı da bilinmekte. Bu yönde yasama
organının adım atması zorunluluğu
ortada.
Hesap şu: Anayasa Mahkemesi oldukça tartışmalı bir şekilde, usul kurallarını ihlal suretiyle önüne gelen bir
bireysel başvuru üzerinden, bir sıçrama ile iptal moduna geçecek, sanki
bir iptal davasına bakıyormuşçasına
%10’luk barajı iptal edecek. Meclis,
Anayasa’nın 67. Maddesinin son fıkrasında yer alan “Seçim kanunlarında
yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” kuralı
gereği hiç bir adım atamayacak. Dolayısıyla sıfır barajlı yeni bir seçim sistemiyle 2015 seçimi yapılacak.
Geçtiğimiz bahar aylarında seçim
sistemine ilişkin olarak AK Parti bazı
çalışmalar yapmıştı. Barajsız çoğunluk sistemi veya düşük barajlı daraltılmış sistem alternatifleri üzerinde
durulmuştu. Ama eleştiriler ve farklı
operasyon olasılıkları üzerine çalışmalar seçim sonrasına ertelenmişti.
Yani seçim sisteminin yol açtığı sorunlar siyaset kurumunun ilgisi dışında değil.
“Anayasa gereği” Meclis bir şey
yapamazken, Anayasa, Anayasa
Mahkemesi’nin umurunda olmayacak. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği
karar ile on yılların siyasal operasyonu hayata geçirilmiş olacak. Siyaset
yeniden nevzuhur odaklarca dizayn
edilecek. Mahkemeye yaptırılmak istenen bu.
Bunun son bir buçuk yıldır devam
eden operasyon çabalarının bir de2
A. SEÇİM BARAJI BİR SORUN
Hangi seçim sisteminin geçerli olacağı hususu da yargısal bir mesele
değil, tamamen siyasi bir karardır ve
yasamanın tekelindedir. Bunu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de tespit
etmiş durumda.
Bu siyasal-ideolojik operasyonun
hukuken tartışılması zorunlu olmasa
da, operasyonun ana araçları hukuki
normlar ve yargısal kurumlar olduğu
için, meselenin hukuki-politik analizinin yapılmasında yarar vardır.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın
146. Maddesiyle kurulmuş bir Anaya-
ANAYASA MAHKEMESİ ve SEÇİM BARAJI
sal kurum olup, görev ve yetkilerinin
sınırı da yine Anayasa ile tayin ve tespit edilmiştir.
Anayasa’nın 11. Maddesi, Anayasa
kurallarının yasama, yürütme ve yargı
organları için bağlayıcı temel kurallar
olduğunu ifade eder.
Yasaların Anayasa’ya uygunluğunu
denetlemekle görevli Anayasa Mahkemesi için, Anayasa’ya riayet, Anayasa kurallarına saygı ve anayasal
çerçeve içinde hareket etme zorunluluğu, diğer kurumlara göre evleviyetle
geçerli bir husustur. Hukuk devletinin
temel esprisidir. Zira hiç bir kurum bir
yandan Anayasa’yı ihlal ederken, diğer yandan Anayasa adına denetim
iddiasında bulunamaz.
Anayasa’nın 146. ve devam maddelerinde Anayasa’nın ne tür kararlar verebileceği de belirlenmiştir. Bu kararların
ne olduğu ve hangi hukuki etki gücüne sahip olduğuna bakmak gerekir.
B. YÜCE DİVAN VE SİYASİ
PARTİ KARARLARI
Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla yargılarken, ceza mahkemesi
gibi kararlar verir. Bu kararların etkisi
sadece yargılamanın muhataplarıyla
sınırlıdır.
Mahkeme, siyasi partiler hakkında karar verir. Bu da davanın niteliği gereği
siyasi partinin kendisini ilgilendirir.
Anayasa
Mahkemesi,
yasaların
Anayasa’ya uygunluğunu denetler-
ken verdiği kararın mahiyeti, iptal
veya ret biçimindedir.
Anayasa Mahkemesi ret yönünde karar verdiğinde, sadece açıklayıcı bir
karar vermiş olur. Bunun dış dünyada
herhangi bir değişikliğe yol açması
mümkün değildir.
Zira yasaların Anayasa’ya uygunluğu
karinesi geçerlidir. Kanunlar, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmedikçe, Anayasa’ya uygun sayılırlar.
Mahkemenin bir iptal başvurusunda
verdiği ret kararı, sadece bu karineyi
tasdik etmiş olur. Başka bir şey yapmış olmaz.
Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdiğinde ise bunun devletin yasama
egemenliğinin geçerli olduğu her
alanda ve her şahıs üzerinde etkisi
olacağı kabul edilir. Buna kararların
“Erga Omnes” etkisi diyoruz.
Zira iptal kararı bir kanunun yürürlükten kaldırılması mahiyetindedir.
Bu yüzden Hans Kelsen gibi önemli
hukukçular, anayasa mahkemelerinin, kanunları iptal ederken negatif
yasa koyucu olarak işlev gördüklerinden söz ederler. Bu yanlış değil, zira
Anayasa’da yasama yetkisi, “kanun
yapma, değiştirme ve kaldırma” olarak belirlenmiş ve Anayasa Mahkemesi de kanunu iptal ederken, yürürlükten kaldırıcı bir etki yaratmaktadır.
Mahkeme,
bireysel başvuru
üzerine ihlal
kararı verdiğinde,
ihlalin
sonuçlarını
kendisi ortadan
kaldıramaz.
Yapılması
gerekenlere
hükmeder ama
doğrudan bunu
saptayamaz.
Yerindelik
denetimi
yapamaz.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin
verdiği iptal kararı, mahiyeti itibariyle
bir yasama işlemi olarak kabul edilebilir.
3
No: 4 Aralık 2014
Bireylerin yaptığı
başvuru üzerine
mahkeme, somut
bir uygulamada,
somut bir
kişinin, somut
bir hakkının
güncel ve
devam edegelen
bir şekilde
ihlal edilip
edilmediğine
bakar. İhlal kararı
verildiğinde,
kararın etkisi
sadece taraflar ile
ilgilidir.
4
SDE bakış
Anayasa Mahkemesi’nin bir kanunu
yürürlükten kaldıran kararı mahiyeti
itibariyle ve en iyi ihtimalle, bir yasama işlemi olarak kabul edilebilir. Zira
bir kanunu yürürlükten kaldıran bir
yasama faaliyetidir. Mahkemenin iptal
kararı da bir kanun hükmünü yürürlükten kaldırdığından dolayı, onun kararı,
kanun etkisine sahip olabilir. Bu tabii
ki bir mahkeme kararı için yapılabilecek en yüksek etki tanımlamasıdır.
Böyle kabul ettiğimizde, mahkemenin
iptal kararları Anayasa’nın kanunlar
için getirdiği hukuki etkiye ve sınırlamalara tabi olacaktır.
Bundan bazı sonuçlar doğmaktadır:
1- Bu kararlar başvuran taraflar için
değil, yasaya tabi herkes için etki ve
sonuç doğurur.
ma organı için böyle bir sınırlama
söz konusu değildir. Yasama organı
yasamanın genelliği ve asliliği ilkelerinden hareketle kendiliğinden, hiçbir
sınırlama olmaksızın, hiçbir başvuru
veya taleple bağlı kalmaksızın dilediği
alanı, dilediği soyutlukta veya somutlukta, dilediği derinlikte düzenleyebilir. Yani yasama yetkisinin sahibi mahkeme değil, yasama organıdır.
4- Mahkemenin iptal kararının yasa
etkisi bulunduğundan, bunun seçimlere ilişkin etkisi, mantıksal olarak yasalardan düşüktür, yüksek değildir.
Anayasa’nın 67. Maddesinin son fıkrasında yer alan “seçim kanunlarında
yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlere uygulanmaz” yasağı
bu kararlar için haydi haydi geçerlidir. Mahkemenin verdiği karar, seçim
kanunlarında bir değişiklik meydana
getiriyorsa, kanunlarda olduğu gibi,
ancak bir sonraki seçimlerde uygulanacaktır.
2- Bu kararlar yasa koyucunun iradesini bağlayıcı mahiyete sahip değildir.
Yasa koyucu her daim aynı konuda
yeni düzenleme yapabilir. Mahkemenin bu düzenlemeyi de Anayasa’ya
aykırı görerek iptal etmesi, bu gerçeği
değiştirmemektedir. Zira Anayasa’nın
temel ilkelerinden olan 7. Madde yasama yetkisinin asli olarak TBMM’ye
ait olduğunu belirtmektedir. Mahkeme iptal kararıyla negatif yasama
etkisi yaratsa da, yasama yetkisinin
hukuki sahibi değildir.
5- Yasama yetkisine sahip olan
Meclisin iradesi için getirilmiş bir sınırlamanın, Meclisin sahip olduğu
meşruiyete ve karar gücüne sahip
olmayan mahkeme için geçerli olmadığını söylemek, yargısal kararı,
demokratik siyasal iradenin üstüne
çıkarmak demek olur ki, bu demokrasi ilkesine aykırı olur.
3- En iyi ihtimalle diyoruz, zira mahkeme kendiliğinden harekete geçemez. Ancak yine bir politik merciin
başvurusu üzerine ve o başvuruyla
sınırlı olarak karar verir. Oysa yasa-
6- Bu sonuç mahkemenin iptal kararının, Anayasa’nın 153. Maddesinin 3. ve 4. Fıkraları uyarınca iptalin
yürürlüğe girmesinin ertelenmesine
ilişkin kuraldan bağımsız olarak 67.
ANAYASA MAHKEMESİ ve SEÇİM BARAJI
Maddenin son fıkrasından doğan istisnai bir sonuçtur.
7- Burada mahkemeye getirilmiş
önemli bir kısıtlama daha vardır:
Anayasa’nın 153. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi
iptal kararı verirken kanun koyucu
gibi hareketle yeni bir uygulamaya
yol açacak biçimde hüküm tesis edemez. Yani pozitif yasama fonksiyonu
üstlenemez. Bu mahkeme için açıkça yasaklanmıştır. Seçim kanunlarını
iptal etmek suretiyle yeni bir seçim
rejiminin uygulanmasına yol açmak
yasama yetkisinin gaspı anlamına gelir. Anayasa’nın açık yasağı bu hukuki
gerçeğin ifadesi mahiyetindedir.
8- Anayasa Mahkemesi’nin 1969 yılında seçim barajını iptal ettiği kararıyla Türkiye’yi düşürdüğü istikrarsızlık
durumunun yol açtığı yıkımlar bugün
dahi hafızalardadır. Anayasa Hukuku
kitapları bunu yıkıcı örnek olarak anlatmaktadır. 1982 Anayasası’nın 153.
Maddesinin 2. Fıkrası bu pratiğe yönelik tepkinin ifadesidir.
Sonuç olarak Mahkeme bir şekilde
bir norm denetimi sürecini işletse de,
seçim sistemini değiştirecek mahiyette bir karar alamaz. Hangi tür karar
verirse versin, verdiği iptal kararının
2015 seçimlerinde uygulanma şansı
da hukuken yoktur.
C. BİREYSEL BAŞVURU
KARARI
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği
kararlardan biri de 2010 yılında re-
ferandum ile kabul edilen bireysel
başvurular ile ilgilidir. Bu kararlar mahiyetleri itibariyle kanunların denetiminden farklıdır.
Bu kararların negatif yasama fonksiyonu ve etkisi yoktur. Bireylerin yaptığı başvuru üzerine mahkeme, somut
bir uygulamada, somut bir kişinin,
somut bir hakkının güncel ve devam
edegelen bir şekilde ihlal edilip edilmediğine bakar. İhlal kararı verildiğinde, kararın etkisi sadece taraflar ile
ilgilidir.
Bu başvurularda ne bir kanun iptal
edilir, ne bir düzenleyici işlem, ne de
bir idari işlem... Anayasa ve yasa gereği Anayasa Mahkemesi bu alana
giremez.
Sadece tarafları bağlayıcı olduğundan, bu kararların dış dünyadaki hukuki etkisi, elbette iptal kararları kadar güçlü değildir.
Mahkeme, bireysel başvuru üzerine
ihlal kararı verdiğinde, ihlalin sonuçlarını kendisi ortadan kaldıramaz. Yapılması gerekenlere hükmeder ama
doğrudan bunu saptayamaz. Yerindelik denetimi yapamaz. İptal davasında nasıl yasa koyucu gibi hareket
ederek yeni bir uygulamaya yol açamayacaksa, bireysel başvuruda da
idari eylem ve işlem mahiyetinde karar veremez.
Anayasa
Mahkemesi’nin
1969 yılında
seçim barajını
iptal ettiği
kararıyla
Türkiye’yi
düşürdüğü
istikrarsızlık
durumunun yol
açtığı yıkımlar
bugün dahi
hafızalardadır.
Anayasa
Hukuku kitapları
bunu yıkıcı
örnek olarak
anlatmaktadır.
Bunları Kanun ve Anayasa söylüyor.
İhlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, yargılanmanın yenilenmesi yolunu açar. Dava mahkemesi
5
No: 4 Aralık 2014
SDE bakış
gibi işin esasını çözmez. Anayasa
Mahkemesi’nin doğrudan ihlali gidermesi istisnaidir ve tazminat ile ihlalin
giderileceğinin kesin olarak anlaşılmasıyla sınırlıdır.
Kanunlar,
Anayasa
Mahkemesi
tarafından iptal
edilmedikçe,
Anayasa’ya
uygun sayılırlar.
Mahkemenin
bir iptal
başvurusunda
verdiği ret
kararı, sadece bu
karineyi tasdik
etmiş olur. Başka
bir şey yapmış
olmaz.
Bunun dışında verdiği ihlal kararının
bir yasanın varlığından kaynaklanması durumunda ise yasanın düzeltilmesine yönelik bir çağrı ile yetinebilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
yaptığı tespite ve sonuçlarına benzer biçimde yetkili organların -yani
yasama organının- örneğin barajın
düşürülmesi için gerekli değişiklikleri yapması yönünde bir çağrıyı karar
metnine işleyebilir.
Bu durumda yasa koyucu düzenleme
yapar ve bence yapmalıdır. Ancak bu
düzenlemenin de 67. Maddenin son
fıkrası uyarınca, bir yıl içinde yapılacak
seçimlere uygulanamayacağı açıktır.
Meclisin bir Anayasa değişikliği yapmak suretiyle çözüm üretme iradesinin önünde elbette herhangi bir engel
yoktur.
Yani bireysel başvuru üzerine verilen
karar, hukuk tekniği itibariyle yasa
gücünde değildir. Dolayısıyla yasa
gücünde bir hukuki işlemin sahip olmadığı hukuki etki ve fonksiyona evleviyetle sahip olamayacaktır.
D. BİREYSEL BAŞVURU’DAN
NORM DENETİMİNE GEÇİŞ
MÜMKÜN DEĞİL
Diğer bir husus ise Anayasa
Mahkemesi’nin bireysel başvuruya
6
bakarken, kendini ilk derece mahkemesi olarak görüp, ihlale neden
olan kanun maddesini, Anayasa
Mahkemesi’ne, yani kendisine göndermesi, sonra Anayasa Mahkemesi
olarak toplanıp karar vermesi, ardından yeniden dönüp bireysel başvuru
meselesini esastan çözmesidir.
Bu konu doktrinde tartışmalı olmakla
birlikte şu saptamaları yapmak mümkündür:
Mahkeme böyle bir yola girdiğinde,
bu yolun hukuken tanınmış veya tanımlanmış bir yol olmadığı açıktır.
Hukuki boşluklardan söz edilebilir. Ancak kamu hukukunda hukuki
boşluk tartışması tehlikelidir. Zira
Anayasa’da varsayılan boşluklar,
boşluk olmayıp, yasa koyucuya bırakılmış takdir alanlarıdır. Yasa dışındaki kurumların boşluk gerekçesiyle
norm üretmeye başlaması, yasa koyucu fonksiyonu üstlenmeleri demektir. Bu yasama yetkisinin gaspı
anlamına gelir.
İkinci olarak Anayasa Mahkemesi,
“Yüce Divan” veya kısmen “Siyasi
Parti Kapatma” davalarında ilk derece mahkemesi gibi çalışmaktadır.
Çok tartışmalı olmakla birlikte, bu
davalarda böyle bir pratik geliştirmiş
durumdadır.
Lakin Anayasa Mahkemesi bireysel
başvuruda, kanunu uygulamaz, kanunun uygulanmasını gözlemler ve
anayasal hak ihlali tespitini yapar.
Yargılama yapmaz, yapılan yargılamanın anayasal çerçevede cereyan
ANAYASA MAHKEMESİ ve SEÇİM BARAJI
edip etmediğine bakar. Kanunun
doğru uygulanıp uygulanmadığına
bakmaz. Kanunun ilk derece mahkemesi tarafından uygulanması sırasında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği tespitiyle yetinir.
Yani adli, askeri ve idari yargı yolunda
görülen davalardaki etkisi, temel hak
ve özgürlükler bakımından tamamlayıcı bir etkidir. Fonksiyonu ikincildir,
tamamlayıcıdır.
Bu operasyonun asıl dikkat çekici
yönü, bireysel başvuru üzerinden bir
iptal davası kotarma gayretidir.
Anayasa’nın 152. Maddesi “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak kanun hükmünü anayasaya
aykırı görürse” kanun hükmünü Anayasa Mahkemesi’ne göndereceğini
öngörmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken üç
nokta vardır: İlk olarak Anayasa Mahkemesi’ndeki bireysel başvuru teknik
anlamda bir “dava” değildir. İkinci
olarak Anayasa Mahkemesi bireysel
başvuruda kanunları “uygulamaz”,
Anayasa’nın temel hak ve özgürlük
maddelerini uygular. Üçüncü olarak
152. Maddenin işletilmesinin temel
bir mantığı vardır: “Anayasaya aykırı
gören” mahkeme ile “kararı veren”
mahkeme (Anayasa Mahkemesi)
farklıdır. Yani iddiada bulunan merci
ile karar veren merci farklıdır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru
üzerinden hem aykırılık iddiasını dile
getirip hem de aykırılık iddiası hakkında bir karar verdiğinde, hukukun
temel ilkelerinden biri olan sav ile
karar mercilerinin ayrılması zorunluluğu kuralını ihlal etmiş olur. Zira aynı
uyuşmazlığın hem savcısı hem de
hakimine dönüşür.
Anayasa’nın 148. Maddesinin 4. Fıkrasında “bireysel başvuruda, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz” ifadesine
bu bağlamda özellikle dikkat etmek
gerekir.
Çok daha temel bir meseleyi de
unutmayalım. Mahkemeye böyle bir
yetkiyi Anayasa tanımamış, kanun ise
tanımaktan bilinçli bir şekilde sarf-ı
nazar etmiştir. Zira bu yönde imkan
sağlayan bir öneri, Meclis çalışmaları
sırasında tüm partilerin ittifakıyla reddedilmiş, bunun Anayasaya aykırı bir
prosedüre kapı açacağı görülmüştü.
Anayasa Mahkemesi’nin temel motifi
haklar ve özgürlükler olabilir. Ancak
kurumsallaşmış bir toplumda ve siyasal düzende, her bir kurum anayasa ve yasalar ile kendilerine tanınmış
hukuki yetki ve görev sınırları içinde
özgürlükçü olabilirler, olmalıdır da.
Bunun dışına taştıklarında, özgürlükçülük ile özgürlükçülük manivelasıyla siyasal operasyon arasındaki sınır
belirsizleşir. Demokratik meşruiyet
zinciri kopar ve özgürlükler bundan
zarar görür.
İhlal bir
mahkeme
kararından
kaynaklanmışsa,
yargılanmanın
yenilenmesi
yolunu açar.
Dava mahkemesi
gibi işin esasını
çözmez. Anayasa
Mahkemesi’nin
doğrudan ihlali
gidermesi
istisnaidir
ve tazminat
ile ihlalin
giderileceğinin
kesin olarak
anlaşılmasıyla
sınırlıdır.
E. SONUÇ
Bu veriler ışığında;
1- Baraj meselesi bir yasal düzenleme meselesidir. Ancak bir iptal da7
No: 4 Aralık 2014
Yasaların
Anayasa’ya
uygunluğunu
denetlemekle
görevli Anayasa
Mahkemesi
için, Anayasa’ya
riayet, Anayasa
kurallarına saygı
ve anayasal
çerçeve içinde
hareket etme
zorunluluğu,
diğer kurumlara
göre evleviyetle
geçerli bir
husustur. Hukuk
devletinin temel
esprisidir.
8
SDE bakış
vasına konu olabilir. Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilmesi
için, bu normun iptal davasına konu
olması veya bir ilk derece mahkemesince Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış olması gerekir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru üzerinden
böyle bir süreci işletemez.
2- İptal davasına konu olsa bile,
mahkemenin iptal kararının hukuki mahiyeti “negatif yasama” olup,
teknik anlamda bir yasa değişikliği anlamına gelecektir. Dolayısıyla
Anayasa’nın 67. Maddesinin son fıkrası kapsamında yer alıp, bir yıl içinde
yapılacak seçimlere uygulanamayacaktır. Yani mahkeme Anayasa’yı ihlal
pahasına bir yol izlese de, vereceği
iptal kararı 2015 seçimlerinde uygulanamayacaktır.
3- Kaldı ki Anayasa Mahkemesi bir
iptal kararı verirken dahi Anayasa’nın
153. Maddesindeki açık yasak nedeniyle bunu yeni bir seçim sistemi (barajsız d’Hondt) üretecek bir şekilde
yapamayacağından, en iyi ihtimalle,
kararının yürürlüğünü Anayasa’nın
153. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca
bir yıl ertelemek durumunda kalacaktır.
4- Bireysel başvuru kararının etkisi
sadece taraflar ile sınırlı olup, herkesi
ve özellikle yasa koyucuyu bağlayıcı
bir etkisi yoktur. “Erga Omnes” etkisi
olmadığı gibi, bunu karar gerekçesiyle üretmek de mümkün değildir.
5- Anayasa Mahkemesi bireysel
başvuruda kendini ilk derece mahkemesi olarak görüp ihlale neden olan
bir kanunu Anayasa Mahkemesi’ne,
yani yine kendisine taşıması hukuken
sorunludur. Mahkeme ilk derece mahkemesi değildir, bir kanun maddesini
uygulamamaktadır. Ayrıca kendi iddiası hakkında yine kendisinin karar
vereceği bir mizansen hukuk devleti
ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
Anayasa Yargıçlığı pozisyonunun hukuk dünyasında saygı görmesi, onun
anayasal ve yasal sınırlar içinde kalmasıyla mümkündür. Kurumlar, hukuki kurallar ile vücut bulur. Hukuki
kurallar onların elinde operasyonel
araçlar değil, onların varlık nedenidir.
Kurumlar, hukuk kurallarıyla çatıştığı
andan itibaren varlık temelleri çöker.
Hukuk dışına çıktıkları andan itibaren
ürettikleri şeyin adı hukukta tanımlanan “karar” olmaz, başka bir şey olur.
Anayasa Mahkemesi heyeti buna izin
vermez.
STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ
Çetin Emeç Blv. 4. Cad. 1330 Sok. No: 12 06460 Aşağı Öveçler Mah. Çankaya / Ankara
Telefon: (0312) 4738041-42-45 • Faks: (0312) 4738046 • sde@sde.org.tr
Download