web: kibristasosyalistgercek.net e-mail: info@kibristasosyalistgercek.net Kýbrýs’ta 14 Günde Bir Yayınlanır KSG 13 YAŞINDA! SOSYALIST GERCEK Fiyatı:1 TL. (KDV dahil) 20 Mart 2009 Yıl 13 Sayı: 267 İngiltere: 1 Sterlin 19 Nisan’da Desteğimiz; Anti-Emperyalist Bağımsız Adaylara! Ülke seçim atmosferine girdi. Kendilerini emekten, barış ve demokrasiden yana gösterenlerin seçim ve parti programları, kupkuru sol sloganlarla süslenmiş bir sağ içerik taşıyor. Seçimleri amaç değil, araç olarak görmek, seçimler vasıtasıyla geniş halk kitlelerini örgütlemek, anti-emperyalist cephe örgütlenmeleri yaratmak, devrimci/komünist siyaseti en geniş çerçevede propaganda etmek ve kitlelere ulaşmak gereklidir. Lefkoşa Bölgesi Anti-Emperyalist Bağımsız Milletvekili Adayları: 1. Kadriye Onurer 2. Mehmet Birinci 3. Yusuf Alkım Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek gazetesi ve Kıbrıs Sosyalist Partisi (KSP), seçimlerin halk kitlelerine ulaşmak, örgütlenmek, propaganda yapmak için iyi bir imkan yarattığını görüyor. KSP’li Anti-Emperyalist Bağımsız adaylar, seçimler aracılığıyla partinin görüşlerini işçi ve emekçilere iletecekler, propaganda ve ajitasyonunu yapacaklar, güçleri oranında birimler, anti-emperyalist örgütlenmeler yaratacaklar! Seçilip meclise girdikleri taktirde de, o meclis kürsüsünü işçi ve emekçilerin talepleriyle dolduracaklar, ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve işçi ve emekçilerin iktidarı için yıllardır rahat rahat siyaset yapan sağlı sollu tüm burjuva partilerine o meclisi dar edecekler! 19 Nisan'da oylar, KSP'nin bağımsız milletvekili adaylarına! Herşey halkımızın özgürlüğü ve iktidarı için! Herşey bağımsız, birleşik, demokratik Kıbrıs için! Herşey Anti-Emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti için! 16 Mart Katliamı: Hatırlamak Unutmamaktır... Mart ayı, kontrgerilla temelli iki katliamın ayıdır… 16 Mart 1978 Beyazıt ve 12 Mart 1995 Gazi Mahallesi katliamları… Aşağıda, 16 Mart katliamının tanıklarından devrimci bir öğrencinin ağzından o gün yaşananları okuyacaksınız… sayfa 4-5’de Güzelyurt Bölgesi Anti-Emperyalist Bağımsız Milletvekili Adayları: 1. Gökhan Binici 2. Görkem Eylem 3. Kazım Öngen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü Kutluyoruz! Kıbrıs Sosyalist Partisi yayınladığı bildiri ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutladı... sayfa 6’da Gündemin Çizdirdiği... Kadına sözde değer verenler ve meclisteki kadın sayısını artırmaya çalışanlar, ilk önce ülkemizdeki kadın ticareti ayıbını temizlesinler... Kýbrýs’ta Siyasi Gazete SOSYALIST GERCEK 2 KSG'den Okuyucuya Seçim Yapmak! Ülke seçim atmosferine girdi. Bütün partiler yoğun bir çalışma içerisinde. Sağ cenah, bildik söylemler ve politikalarla kendine rant sağlamaya çalışıyor. Şovenist, gerici, sistemin ömrünü uzatabilecek adımları seçim yoluyla atmaya çalışıyor. Onlar için seçim bir amaç... Oturulacak koltuklar hayatın anlamı, makam, mevki, para ve rant! Sol cenahın durumu ise daha vahim. Kendilerini emekten, barış ve demokrasiden yana gösterenlerin seçim ve parti programları, kupkuru sol sloganlarla süslenmiş bir sağ içerik taşıyor. Onların programlarında emperyalizmle dişe diş dövüşmek yok. Tüm gerici ve ırkçı kurumların yasaklanması yok. Büyük mülk sahiplerinin mülklerine el koyup işçi ve emekçilerin kullanımına sunmak yok. İşçi sınıfı ve emekçileri hareketin merkezine, onların iktidar zorunluluğunu da stratejinin göbeğine oturtmak yok. Seçimleri halkın anti-emperyalist temelde örgütlenmesi ve bağımsız, birleşik bir Kıbrıs elde edilmesi için bir araç olarak kullanma mantığı yok. Düzeni düzen içi yollarla değiştiremezsiniz. Düzeni ancak cilalarsınız, belki biraz -o da egemenlerin izin verdiği ölçüde- reforme edersiniz, o kadar... İşte bu yüzden seçimleri amaç değil, araç olarak görmek, Seçimler vasıtasıyla geniş halk kitlelerini örgütlemek, anti-emperyalist cephe örgütlenmeleri yaratmak, devrimci/komünist siyaseti en geniş çerçevede propaganda etmek ve kitlelere ulaşmak gereklidir. Seçimler meselesi bu çerçevede ele alınmadığı içindir ki kimileri yerli yersiz boykotçuluk oynar (seçimlerin en basit burjuva demokratik şekilde yapılmasını bile sağlayamayacak güçte olanlar sokakta neyin değişimini sağlayacaklar bilemiyoruz) , Kimileri ilkesiz, temelsiz (daha doğrusu kokuşmuş burjuva-emperyalist temelli) yaseminli, karanfilli birlikler oluşturur, Kimileri Demokrat Parti'den solcu kimlikleriyle aday oluverir, Kimileri ise fos çıkan ilkesiz oluşumlarla partilerini birleştirip işleri iyice çığırından çıkarır... Tüm bu kepazeliklerin temelinde devrimci bir bakış olmaması yatar. Seçimleri komünist bir tarzda ele alamamak yatar. Seçimlerin herşeyin başlangıcı ve sonucu olduğunu düşünmek yatar. Oysa biz öyle düşünmüyoruz. Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek gazetesi ve Kıbrıs Sosyalist Partisi (KSP), seçimlerin halk kitlelerine ulaşmak, örgütlenmek, propaganda yapmak için iyi bir imkan yarattığını görüyor. Kitle hareketinin gerilediği, iktidara düzen dışı yollarla talip olmadığı koşullarda seçimleri araç olarak kullanma faaliyeti en akılcıl olanıdır! KSP’li Anti-Emperyalist Bağımsız adaylar, seçimler aracılığıyla partinin görüşlerini işçi ve emekçilere iletecekler, propaganda ve ajitasyonunu yapacaklar, güçleri oranında birimler, anti-emperyalist örgütlenmeler yaratacaklar! Seçilip meclise girdikleri taktirde de, o meclis kürsüsünü işçi ve emekçilerin talepleriyle dolduracaklar, ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve işçi ve emekçilerin iktidarı için yıllardır rahat rahat siyaset yapan sağlı sollu tüm burjuva partilerine o meclisi dar edecekler! Kıbrıs'ta seçim, KSP ve diğerleri arasında geçecek! Diğerleri denendi, başa getirildi ve hiçbiri halkın en küçük ekonomik-siyasi derdine derman olamadı! Hepsi aynı yolun yolcusu, hepsi aynı tavanın balığıydı! Hepsi aynı burjuva siyasetin savunucusuydu! Ama artık yağma yoktur! KSP'nin devrimci, komünist siyaseti vardır! 19 Nisan'da oylar, KSP'nin bağımsız milletvekili adaylarına! Herşey halkımızın özgürlüğü ve iktidarı için! Herşey bağımsız, birleşik, demokratik Kıbrıs için! Herşey Anti-Emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti için! Devlet “Özele” Çalışıyor! Kıbrıs Sosyalist Partisi Merkez Komitesi sağlıkta yaşanan sorunları değerlendirerek görüşlerini kamuoyu ile paylaşma gereği duymuştur. Merkez Komitesi adına Genel Sekreter Yusuf Alkım tarafından yayınlanan bildiride hükümetin sağlığı özel sektöre havale eden icraatları eleştirildi. Devlet “Özele” Çalışıyor! Kıbrıs gazetesi muhabiri Ali Cansu’nun devlet hastanesinde ilaçsızlık haberi büyük önem taşıyor. Eğitim, sağlık, güvenlik gibi başat hizmetler ücretsiz ve kaliteli vermesi gereken devlet kurumlarının içine girdiği durum ve uygulanan bilinçli politika, devletin işçi ve emekçilere karşı olan düşmanca niteliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Binbir tantanayla hastanelerin ve servislerin düzeltilmesinden bahsedip akılları sıra “manşetlik haberler veren” Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bugün hastanede en basit ağrı kesicinin bile bulunamıyor olmasını neyle izah Kýbrýs’ta edecekler? Devlet hastanelerini işçi ve emekçiler kullanıyor. Onların özel hastanelerin pırıltılı kliniklerine verecek paraları yok. Onlar, anayasal hak olarak düzenlenen ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmetini almak için hastanelere gidiyorlar. bir saatle sınırlı bırakılıp tahlillerin belki de birkaç gün sonrasına atılması, basit bir tahlil yaptırmak için neredeyse gecenin karanlığında hastane önünde başlayan kalabalıklar bunların başka örnekleri. İnsanlar artık devlet hastanelerine gitmek, orada tedavi olmak istemiyor. Çünkü zaten hasta olan insanlar, oradaki kuyruklarda saatlerce bekleyerek, üç beş ay sonrasına MR günü alabilmek için akşama kadar koşturarak işkence çekmek istemiyorlar. Ancak karşılaşılan sonuç; özelden çok daha ucuza alınması gereken ilaçların “bulunamayışı”! Sorun sadece bununla da sınırlı değil. İlaçsızlık, meselenin iğrençliğinin sadece bir boyutu. Bugün devlet hastanelerindeki izdiham, kuyruk, sıra kavgaları, üçbeş ay sonrasına verilen röntgen, MR çekimi gibi uygulamalar, kan, idrar tahlili gibi laboratuar işlemlerinin belli Aylýk Siyasi Gazete SOSYALIST GERCEK Devlet hastaneleri artık birer işkencehaneye dönmüştür! Dolayısıyla dar gelirli vatandaşlar, işçi ve emekçiler bu işkencelere daha fazla katlanamayarak özel hastanelere teşvik edilmektedir. Sırf hastane kurarak sağlık satan tüccarlar para kazansın diye, halkın can damarı sağlık sektörü çürümeye terk edilmekte, insanlar devlet hastanelerinden uzaklaştırılmaktadır! Kaldı ki hiçbir koşulda özel hastanelere parası yetmeyen insanlar ne yapacaktır?! Bu rezilliklerle boğuşmaya devam mı edeceklerdir?! Ve bu sorun, burjuva hükümetler başta olduğu sürece sürmeye devam edecektir! Partimiz KSP, sağlık alanındaki sorunların sistemsel, kökten bir değişiklikle çözülebileceğini savunur. KSP, paraya, ticarete, özel mülkiyet ve kâra dönük bir “sağlık” sistemini değil, insana, ihtiyaca ve bilime uygun sosyalist sağlık sisteminin tek alternatif olduğunu vurgular! KSP, ülke sağlık tüccarları, onların taşeronları ve değirmenlerine su taşıyan “devlet görevlileri”nin varlıkları devam ettiği sürece sorunun kangrenleşerek devam edeceğinin altını çizer! Sahibi: Kývýlcým LTD. Posta Adresi: Þht. Arif Diktepe Sok. No:10/A Ortaköy Lefkoþa Kýbrýs Web: http://www.KibristaSosyalistGercek.net Tel: 0392 22 70 680 Fax: 0392 22 70 681 E-mail: info@KibristaSosyalistGercek.net Kýbrýs’ta Siyasi Gazete 3 SOSYALIST GERCEK Neler Oluyor N e l e r. . . YASEMİNLER AÇILDI BKP’li, Afrikalı, ve şu veya bu şekilde örgüt dışı kalmış kendini yurtsever ve solcu ilan eden çoğu bireyler Yasemin Hareketi olarak birleştiler ve seçimlere BKP adı altında katılacaklar. Bu bireyler ve örgütlerle biz Anti-Emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti programı konusunda görüştük. Bunlar bizim önerdiğimiz programı katiyetle kabul edemediler. Niye mi kabul edemediler? Gelin programlarına bir bakalım. O zaman anlarız. Bakın neler neler diyorlar: 1. İŞGALCİYİ GARANTÖR YAPACAKLARMIŞ! “Onlar; Anayasa’ya Geçici 10. maddeyi koyup, Türkiye’yi ‘işgalci ülke’ konumuna soktular. * Biz; Anayasa’dan Geçici 10. maddeyi çıkarıp, Türkiye’yi 1974 Müdahalesine ve 1960 Anlaşmalarına uygun olarak ‘Garantör ülke’ konumuna getireceğiz.” Bunlar mı “TC işgaline karşıyız!” diye bas bas bağıranlar? Bunlar mı “Biz işgalci olduğu için TC’ye karşıyız!” diye bas bas bağıranlar? Yani? Yani bu yurtsever geçinen burjuva siyasetçisi arkadaşlara göre garantörler işgalci değil! Türkiye, Yunanistan, İngiltere… Bu garantörler ve bunların garantörlük hakları, bunların garantörlükten gelen ülkemizde asker bulundurmak, üs bulundurmak, gerek gördüklerinde ülkemizi kurtarmak adına ülkemizin daha fazla parçalarını işgal etmek vb., vb., binbir türlü emperyalist hakları, zaten var olan bu hakları, onlara tekrardan verecekler ve onlar işgalci olmaktan çıkacaklar. Garantörlerin gölgesinde, garantörlük hakları altında “özgür ülke”! İşte bu yurtsever bayların bağımsız ülke anlayışı bundan ibaret. Gördünüz mü siz şu işgalci TC düşmanlarını? Gördünüz mü siz şu emperyalizmin uşaklarını? TC’yi işgalci konumdan kurtarıp “garantör” yapacaklar ve aynı zamanda şunu da yapacaklar: 2. GARANTÖR YAPACAK, AMA İÇ İŞLERİMİZE KARIŞTIRMAYACAK? “Onlar; içişlerimize ve demokrasimize Ankara’nın müdahalesine sürekli davetiye çıkardılar. * Biz; Ankara’nın içişlerimize ve demokrasimize müdahalesine, onurlu ve kişilikli duruşumuzla fırsat vermeyeceğiz.” Ne demeli? Allah akıl fikir verirken bunlar burjuvazinin arkasına saklanmış demeli! Şu burjuva tiplemelerine bakın bir: Garantörlerin gölgesinde “onurlu ve kişilikli duruş” sergileyeceklermiş! Sergilerler, sergilerler. Onların adı herkese malum şimdi. Neyin nesi oldukları da! Şuna bakın: “* Biz; Türkiye ile ilişkileri karşılıklı saygı ve ortak ekonomik çıkar ilişkisi üzerine oturtacağız.” TC’yi, burjuvazinin yönettiği, emperyalist TC’yi ve de Yunanistan ve İngiltere’yi garantör yapacak ve sonra da dönüp karşılıklı saygıdan bahsedecek. Bunu diyebilecek kişinin kendine karşı bile saygısı kalmamıştır ki ülkenin saygınlığını koruyabilsin. 3. GARANTÖRLÜ 1960 CUMHURİYETİ AŞIKLARI! “Onlar; 1960 Anlaşmalarından doğan Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımıza hiçbir zaman sahip çıkmadılar ve çözümü Kıbrıs Cumhuriyeti temelinde değil, bakir doğum dedikleri yeni bir devlette aradılar. * Biz; barışa giden yolda ilk adım olarak, öncelikle 1960 Anlaşmalarından doğan haklarımıza sahip çıkacağız. Cumhurbaşkan Muavinimizi, 24 Temsilciler Meclisi üyemizi seçip, atayacağımız 3 bakanla birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki görevlerine göndereceğiz. Ardından da aynen Hristofyas’ın dediği gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Federal bir Devlete dönüştürmek için bir mekanizma oluşturacağız.” Malum olduğu üzere TC’yi işgalcilikten kurtarıp garantör yapacak-sanki TC halihazırda garantör değildi? TC’nin garantör olarak kalması için gerekli şeylerden biri de nedir? 1960’tan kalan haklarına sahip çıkmak. Şimdi anladınız mı bu yurtsever takımının 1960’a dönmekteki bu ısrarını.1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönecek çünkü bir amacı TC’nin garantörlük haklarını korumak. Tabii ki TC ile birlikte Yunanistan ve İngiltere’nin de “1960’tan doğan garantörlük haklarını” korumak. Alın size YKP yurtseverliği, alın size TDP yurtseverliği, alın size BKP yurtseverliği, alın size Afrika yurtseverliği! Ve tabii ki, alın size CTP yurtseverliği! Sadece onlar mı? Alın size UBP yurtseverliği, alın size DP yurtseverliği, alın size MAP yurtseverliği, alın size HİS yurtseverliği! Nam-ı diğer emperyalizm uşaklığı! 4. GARANTÖR İSTEMEKTE ISRARLI Onlar; Garanti ve İttifak Anlaşmalarına dokunulmamasını, Rum tarafı ise Garanti ve İttifak Anlaşmaları’nın kaldırılmasını istiyor. * Bize göre; sürdürülmekte olan görüşmelerin en anlamsız ve en komik olanı bu noktadadır. Eğer çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti temelinde bulunacaksa, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın onayı olmadan bu anlaşmalar ortadan kaldırılamaz. Kaldı ki, Kıbrıs AB’ye Kıbrıs Cumhuriyeti olarak alındığı için 10. Protokole bu konu İngiltere’nin talebi olarak girmiş ve AB’nin birincil hukuku haline gelmiştir. O nedenle Hristofyas’ın bu konudaki ısrarı hem gereksiz hem de komiktir.Eğer sen Garanti ve İttifak Anlaşmalarına karşı idin ise, AB’ye girerken niye bunu kabul ettin.Öte yandan Talat’ın hem bakir doğumda ısrar etmesi, hem de Garanti Anlaşmasını bir ön şart olarak ileri sürmesi daha da komiktir. Bakir doğum olacaksa, Garanti ve İttifak Anlaşmaları’na karşı çıkmak için olmalı. Yok eğer Garanti konusu bu denli önemli ise, niye bakir doğumda ısrar edip kendi bindiğin dalı kesmeye çalışıyorsun.” Yani demek istiyorum; yani yani. Komiklik olur da bu kadarı da fazla demeyin; bakın kendileri bile farkında bu işin ne kadar komik kaçtığının. 1960’a ve de “Garanti ve İttifak Analaşmalarına” geri dönmeli… Sanki birileri ortadan kaldırdıydı. Yani geri dönmeli derken “komik olmayın” diyorlar. Onlarsız olmaz… Garantörlersiz olmaz! Dahası var! AB’ye gireceksen, İngiltere’nin AB’ye kabullendirdiği şartlarda yani İngiliz garantörlüğünü ve o garantörlükten doğan tüm hakları kabulleneceksin. Bunu kabullenmediğini söylemek komik kaçıyor. Bu Hristofyas da bir komik ki bir komik ki, hiç güleceğim yoktu valla diyorlar. Doğruya doğru. İyi ama ve de malumunuzdur ya, bunların hepsi de AB taraftarı ve AB üyesi olmak isteyenlerden. Yani bunlar iyi biliyorlar, AB üyesi olacaksan İngiliz’in garantörlüğüne ve de İngiliz’in üslerine laf atamazsın. Hem bilir, hem bilmez. Var mı bunun başka türlü izahı? Hristofyas komikse komik. “Komiksin Hristofyas!” demesinler mi şimdi bunlar? Niye mi? Okuyalım: 5. İNGİLİZ’İ GARANTÖR İSTERSİN DE, AB’Yİ İSTERSİN DE, ÜSLERİ NASIL İSTEMEZSİN BE KOMEDYEN? “Onlar; Kıbrıs’ı bir nükleer hedef tahtası haline getiren İngiliz üslerini, solcu geçinmelerine rağmen, gündemlerine bile almadılar. * Bize göre; bugüne kadar başımıza her ne gelmişse, adamızdaki bu İngiliz üsleri nedeni ile geldi. Anglo- Amerikan emperyalistlerinin hizmetindeki bu üsler nedeniyle iki toplum sürekli çatıştırıldı.Ve Kıbrıs’taki üsler konusu iki toplumun da gündemlerinden ustaca çıkarıldı.Oysa üsler konusu tüm Kıbrıslıların birinci gündem maddesi olarak tutulmalı ve bu konuda ortak bir mücadele stratejisi belirlenmelidir. Kıbrıs üslerden, askerden ve silahlardan arındırılmadığı müddetçe, Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara rahat yoktur.” Bunun adına sahtekarlık derler. AB’yi istersen, İngiliz üssü orda duracak demektir! 1960’a geri dönmek istersen, üsler orada duruyor ve de orada duracak demektir! TC’yi garantör istersen, Yunanistan ve İngiltere de garantör olacak demektir! 1960’a geri dönmek istersen ve de “Garanti ve İttifak Antlaşmasını” kabullenirsen (1960’a başka nasıl dönülecekti ki zaten), hem İngiliz’in garantörlüğünü, hem de İngiliz’in üssünü istersin demektir! Yahu pardon şunun adını açıktan koyalım: NATO KAFA, MERMER KAFA! Ülkemizdeki NATO’cu ülkelerin garantörlük, asker ve üslerini istersin, NATO’cu gardaşlarımız demektir! CTP ve AKEL de işte böyle NATO’cu ve AB’cidirler. Bilin bakalım başka kimler NATO’cudur bu ülkede?? Bilin bakalım, bilin bakalım?? Evet, evet: UBP, DP, MAP, HİS! Bu ülkede yurtseverler, tüm NATO’cuları, tüm antikomünistleri, tüm anti-Sovyetçileri iyi ve kesin bir şekilde bellemelidir. Çünkü onlar yurtseverliğe karşı tam bir işbirliği halindedirler. Burjuvalar ve çömezleri bir yanda, yurtseverler öbür yanda. Bu işin başka türlüsü imkansız hale gelmiştir. Kýbrýs’ta 4 Siyasi Gazete SOSYALIST GERCEK Kavgamýz yusufalkim@yahoo.com Yusuf ALKIM 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü Neden sadece “kadın” değil de “Emekçi Kadınlar” Günü? *** Bundan 157 yıl önce 1857 yılının 8 Mart günü ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. Bundan yıllar sonra 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. *** İşte 8 Mart’ın önemi buradan gelir! Yani 8 Mart sadece sıradan bir “kadın” günü değil, ezilen, sömürülen emekçi kadınların, insanca yaşayabilecekleri ve evde aç bekleyen çocuklarının olmayacağı bir yaşam elde için verdikleri mücadelede bir direniş günüdür! İşte bu nedenledir ki 8 Mart sadece emekçi kadınların değil, aynı zamanda emekçi kadınların yaşamlarının ortağı olan emekçi erkeklerin de günüdür! 8 Mart tüm emekçilerin sömürüsüz, insanca bir yaşam için birlikte verdikleri mücadelenin günüdür! Çünkü sömürü sadece emekçi kadınlar üzerinde değil, emekçi erkekler üzerinde de vardır! Ancak emekçi kadınlar üzerindeki sömürü katmerlidir! Çünkü onlar erkek egemen toplum yapısından kaynaklı olarak iş yerlerinde daha ucuza çalıştırılarak hem katmerli bir sömürüyle karşı karşıya kalmakta hem de evlerinde yapmak “zorunda” kaldıkları işlerle ikinci bir sömürüyle karşılaşmaktadırlar! Onlar yeri geldiğinde bir mal gibi başlık parasına satılmakta, yeri geldiğinde bedenleri dahi satılabilen bir konuma getirilebilmektedirler! Onlar erkek egemen toplum yapısının sonucu olarak her türlü baskı ve şiddetle karşı karşıya kalabilmektedirler! Ancak kadına uygulanan bu baskı ve sömürünün kaynağını sadece “erkek egemen topluma” bağlayanlar ve erkek egemenliğinin olmadığı bir toplum yapısında kadının özgürleşebileceğini iddia edenler, sadece kadını değil, erkeği de sömürüye mahkum etmektedirler! Çünkü sorunun temelinde hem kadını, hem de erkeği sömürü ve baskı altına alan üretim ilişkileri yatmaktadır. Bu üretim ilişkileri, insanın insan tarafından sömürüsüne, bu sömürü aracılığı ile küçük bir azınlığın büyük kârlar elde etmesine dayanmaktadır. Bu üretim ilişkileri yıkılmadan, isterse bugünkü “erkek egemen” toplum yapısının tam tersi “kadın egemen” yapı oluşsun, değişen tek şey, bu kez erkeğin üzerindeki sömürü ve baskının katmerleşmesi olacaktır. *** İnsanlığın kadınıyla ve erkeğiyle özgür, sömürüsüz bir toplum yapısına ulaşabilmesi için, kadınıyla ve erkeğiyle omuz omuza mücadele vermesi kaçınılmazdır! 19 Nisan seçimlerine giderken tüm burjuva partilerin kadın adayları sadece bir simge olarak kullanması ve aslında kendi partisel oylarını artırmak için kadını farklı bir şekilde sömürmesini dikkate almak durumundayız! Kadının erkek ile birlikte özgürleşmesini sağlayacak toplumsal kurtuluşu hedeflemeyen siyasetler, isterlerse meclisi tamamen kadın milletvekilleri ile doldursunlar, isterlerse Cumhurbaşkanı’ndan, bilmem ne müsteşarına kadar tüm yetkili mevkilere kadınları getirsinler, insanlık kadın başkanların, bakanların olduğu yerlerde ne gibi insanlık suçlarının işlendiğini de gördü! Kadını ve erkeği eşit kılarak, sömürüden kurtaracak ve özgürleştirecek olan sosyalist toplum için kadın-erkek omuz omuza mücadeleye! Ve son olarak, 8 Mart günü bazı alışveriş yerlerinde kadın müşterilere karanfil dağıtılırken, o iş yerlerinde çalışan emekçi kadınların en ağır şekilde sömürülmediği bir ülke için... 16 Mart Katliamı: Hatırlamak Unutmamaktır... Mart ayı, kontr-gerilla temelli iki katliamın ayıdır… 16 Mart 1978 Beyazıt ve 12 Mart 1995 Gazi Mahallesi katliamları… Aşağıda, 16 Mart katliamının tanıklarından devrimci bir öğrencinin ağzından o gün yaşananları okuyacaksınız… İşçi ve emekçilerin iktidar mücadelesinin bombalarla, katliamlarla, provokasyonlarla, devlet eliyle uygulanan terörle durdurulamayacağı düşüncesiyle yazıyı sizlerle paylaşıyoruz… Bundan tam 31 yıl önce, 16 Mart 1978 Perşembe sabahı ben de Beyazıt Meydanı’ndaydım. Tedirgin ve serin bir sabahtı. “Beyazıt Meydanı’nda faşistler bir yeri bombaladı!” diye haykırdı biri. O günden beri ne zaman meydana çıksam alırım ben o kokuyu. BİA Haber Merkezi - İstanbul Bülent AYDIN 16 Mart 1978’in üzerinden tam 31 yıl geçmiş, bir ömrün yarısı. Oysa benim nice arkadaşım o kadar bile yaşamadı. En yakışıklılarımız onlar mıydı, yoksa şimdi buradan bakınca mı bize öyle geliyor bilemiyorum? Ben 1978’de İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maçka Maden Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydim. Bundan tam 31 yıl önce, 16 Mart 1978 Perşembe günü sabahı ben de Beyazıt Meydanı’ndaydım. Tedirgin ve serin bir sabahtı. Sessiz ve her zamankinden sakindi etraf. Meydanın bir arka sokağında bulunan Denizli Yurdu ve önünde okula gitmek için bekleyen Edebiyat öğrencileriyle buluştuk. İstanbul Üniversitesi’nin Laleli’deki Edebiyat Fakültesi ve Beyazıt’taki Hukuk Fakültesi bir süredir faşist işgal altındaydı. Devrimci öğrenciler hem faşistlerin hem de polislerin yoğun saldırı ve tehdidi altında okula gidip gelmeye devam ediyorlar, derslere ve sınavlara giriyor ve okullarındaki faşist işgali kırmak için inat ediyorlardı. Beyazıt Meydanı faşistlerin kontrolü altındaydı. Vakit tamam olunca, toplanma yerine gelen devrimci Edebiyat Fakültesi öğrencileri ile birlikte yola düştük. Etrafı kollayarak arka caddeye çıktık, Aksaray yönüne doğru gidip birkaç blok öteden Kimya Fakültesinin karşısından ana caddeye çıktık. Beyazıt yönünü kollayarak, hızla geçen arabalardan taranmayalım diye trafiği kestik. Karşıya geçtik. Arkadaşlarımızı okullarının kapısına bırakıp, yine topluca yapacakları çıkış saatinde aynı yerde buluşmak üzere uğurladık. Kapıdaki polis noktasını salimen geçene kadar bekledik. Aynı yoldan arkamızı kollayarak ve dolaşarak yurda geri döndük. Okula toplu gidiş en önemli savunma mekanizmalarından birisiydi. Zaten tek tek gitmek mümkün de değildi. Güzergahı da sık sık değiştirir, pusu kurulmasına tedbir almaya çalışırdık. Polisler o sabah her zamankinden azdı. Sık sık olduğu gibi Küllük tarafından slogan atan, silah sıkan, küfür eden, taciz eden olmadı. Tedirgin olduğumuzu anımsıyorum. Nispeten güvenlikli hattımızdan geçerek yine epeyce dolaşıp Denizli Yurduna geldik. Denizli yurdu iki kör sokağın kesiştiği köşedeydi. Çemberlitaş tarafındaki Balıkesir Yurdu, yokuşun altındaki Kadırga Yurdu ile oluşturduğu üçgen alan ise bizim için güvenli bölgeydi. Bir tur attıktan sonra, Denizli Yurdunun önünde yeniden meydana çıkış için beklerken duydum o müthiş patlamayı. Aradaki yüzlerce metre mesafeye rağmen yurt binasının sallandığını anımsıyorum. Bir an bize saldırı duygusuyla sağa sola siper aldık. “Beyazıt Meydanında faşistler bir yeri bombaladı!” diye haykırdı biri. Yurttan dışarı döküldü dinlenen ve yatanlar. Bir sürü kuşun çığlıkla Beyazıt meydanından havalandığını, üstümüzden Kumkapı’ya doğru uçtuğunu ve bir de meydan tarafından, binaların üstünden bir toz bulutunun yükseldiğini gördüğümü hatırlıyorum. Ben bu sesin ve yarattığı sarsıntının benzerlerini 1 Mayıs 1977’de Taksim’de duymuştum. Mahşeri kalabalığa ateş açıldığında, kurşun değmeden ve ezilmeden, şimdiki Taksim Gezi tarafındaki merdivenlerin olduğu yere kurulmuş miting kürsüsüne doğru geldiğimde meydana çıkan sokaklarda arka arkaya patlayan bombaların sesi de buydu. Önce, patlamanın ardından gelecek faşist veya polis baskınına karşı yurdun güvenlik tedbirini hemen alıp, yukarda ne olduğunu anlamak için meydana çıkan yokuşa doğru koşarken, Beyazıt Meydanından yokuş aşağı koşarak inen önce bir grup genç sivil ve arkalarından koşan resmi kıyafetli polislerle karşılaştık. “Bunlar faşistler” diye bağırdığını hatırlıyorum birinin. Polislerin, görünce kovalamayı bırakıp, belki onlar da kaçıyordu, hemen bize doğru yönelmeleri üzerine, tekrar yurdun sokağına çekildik. Devrimcilere bir saldırı olduğunu anlamıştık. “Kahrolsun Devamı Sayfa 5’te Kýbrýs’ta Siyasi Gazete 5 SOSYALIST GERCEK Sosyalist Gözlem Özdemir GÖÇER SEÇİMLERİN YARATTIĞI FIRSAT Kıbrısımızın kuzeyi seçim atmosferine girdi. Gerçekte Türkiye’nin bir alt yönetimi olan, adadaki Türk işgal kuvvetlerinin gölgesinde, TC büyük elçiliği ve kuşkusuz Ankara’daki yönetimin talimatları ile yönetilen bu anti-demokratik baskı rejiminde seçimler ne işe yarar? 1. Bu baskı rejimini tüm dünyaya bir burjuva demokrasisi olarak yutturmaya yarar. 2. Uluslararası anlaşmalar hilafına Türkiye’den taşınan nüfusla asimile edilmesi hedeflenen Kıbrıs Türk ulusal topluluğunun özgür iradesini karartmaya, baskı altına alıp saptırmaya yarar. Bunlar kuşkusuz ülkemize hakim olan emperyalist güçlerin emelleri. Peki bu karanlık emellerin gerçekleşmesini engellemenin yolları var mı? Evet vardır! Seçim denilen bu silahı emperyalizme karşı kullanmak. Seçimlerden halkımızı örgütlemek için yararlanmak. Bu seçimlerde iki temel saflaşma vardır. 1’incisi burjuva sınıfların temsilcisi olan partiler 2’ncisi uluslararası işçi sınıfı ve çalışanların temsilcisi KSP. Birinci grup da kendi içinde ikiye ayrılır. Emperyalist güçlerin işbirlikçisi ve doğrudan emperyalizmin hizmetinde olan partiler; Bunlar; UBP, CTP, DP, ÖRP, HİS. Sözde sol olan, ancak gerek teorileri, gerekse pratikleri ile burjuvazinin çıkarlarını savunan, kendilerini anti emperyalist ilan etmelerine karşın emperyalizme karşı teslimiyetçi ve tavizkâr politikalarından dolayı objektif olarak emperyalizme hizmet eder durumda bulunan teslimiyetçi sahte solcular. Bunlar da TDP, BKP ve Yasemin Hareketi ve seçime katılmasa da YKP! Bilhassa bu ikinci kategoridekilere karşı emekçi Sayfa 4’ten Devam faşistler” diye slogan atmaya başladık. “Beyazıt faşistlere mezar olacak!”... Ne zaman Beyazıt meydanına çıksam... Bir süre sonra kanlı meydana çıktık. Bizi patlama yerine yaklaştırmadılar. Üniversite kapısı önündeki alan hala kan ve barut kokuyordu sanki. Herkes başka bir tarafa koşuşturuyordu. Aksaray – Beyazıt tarafındaki arkadaşlar arka yoldan olay yerine gitti. Birkaçımız haberleşmek için yurda döndük. O günden beri ne zaman Beyazıt meydanına çıksam alırım ben o kokuyu. Mecbur kalmadıkça oradan geçmem. Ya da hızla geçerim meydanı. Katliamı öğrendik. Hukuk öğrencileri toplu okul çıkışında Eczacılık önünde pusuya düşürülüp hem bombalanmış hem taranmıştı. Hatice, Baki, Hamit, Ahmet Turan, Abdullah ve Murat ölmüştü, ağır yaralı Cemil ise hastanede can verdi. kitlelerin çok dikkatli olması gereklidir. Çünkü bunlar, ‘iş, ekmek, özgürlük’ gibi sloganların arkasına sığınarak kendilerini ‘sol’ diye yutturmaya çalışan, ancak emperyalist ülkelerin ülkemiz üzerinde mevcut tüm hak ve iddialarını kabul eden teslimiyetçilerdir. TDP ve Çakıcı’nın Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki garantörlüğüne hiçbir itirazı yoktur. Hatta diğer sağcı partiler gibi bu garantiler onların da olmazsa olmazıdır. Peki ya ‘Yaseminlerimizi geri alacağız’ diyen hareketin bir itirazı var mı emperyalistlerin Kıbrıs üzerindeki hak ve iddialarına? Ne münasebet! Onlar da KKTC anayasasındaki geçici 10. maddeyi kaldırarak Türkiye’yi işgalci konumdan çıkaracaklarmış! Garantörlerin haklarına da bir itirazları yokmuş. Sadece Kıbrıs Türkleri’nin haklarını geri almakmış dertleri! Hedefleri 1960 anlaşmalarına ve anayasasına geri dönmekmiş! Peki ama Kıbrısımıza emperyalist boyunduruğun katmerlisini geçiren bu 1960 anlaşmaları değil midir? 50 yıldır bilerek ve isteyerek işletilmeyen 60 anlaşmalarının yeniden devreye girip işlerlik kazanacağına bizi inandıracak herhangi bir kanıt mı var? Tam 50 senedir çalışmayan, çalıştırılmayan bu anlaşmaların şimdiden sonra işlerlik kazanacağına nasıl inanabiliriz? Bu teslimiyet niye!? İşte bu burjuva cephenin karşısında da, güçlü bir ideolojik yapılanma ile, işçi sınıfı ve çalışanların temsilcileri olarak KSP durmaktadır. 50, hatta altmış yıldır Kıbrıs sorununu çözemeyen, ülkemizi ve halkımızı barbarca bir savaşa bulaştıran, hala daha silahlanmayı sürdüren ve bizlere her an yeni bir savaş felaketi daha yaşatma potansiyeli taşıyan emperyalist işbirlikçilerine verecek oyunuz var mı? Sağlığı özelleştiren, eğitimi özelleştiren, konut fiyatlarını satın alma gücümüzün çok üzerine çıkartan, bizleri borçsuz harçsız, huzurlu bir yaşamdan mahrum bırakan, attığımız her adımda bizlerden haraç toplayan, bu kokuşmuş, insanlık dışı düzenin beceriksiz yöneticilerini, işbirlikçileri ve teslimiyetçileri seçmeye verecek oyunuz var mı? 50’ye yakın kişi yaralanmıştı. Hepsini tanıyorduk. Saldırıya uğrayan grup 100 kişiden fazlaydı, çoğu şok geçiriyorlardı. İsimlere ulaşmaya çalıştık. “Kim hangi hastanede? Kan lazım mı?” Yarım saat geçmeden akın akın İstanbul’un dört bir yanından liseli, üniversiteli devrimci öğrenciler gelmeye başladı. Yıldızlar altında tamamen doluydu bahçe. Komiteler kuruldu. İstanbul’daki tüm okullarda “boykot” kararı alındı. Saldırıda öldüğü kesinleşen arkadaşlarımızın isimleri geldikçe adıyla başlayan sloganlar çınlatıyordu bütün sınıfları ve koridorları: “Devrimciler ölmez!”, “Faşist katillerden hesap soracağız!” 17 Mart 1978 Cuma günü öğlene doğru İstanbul Üniversitesinin tarihi kapısından Bu seçimler, ikiyüzlü sahtekâr ve emperyalizmin işbirlikçisi politikacıların iç yüzünü yakından tanımanız için bir fırsattır. Bu seçimler halkın gerçek çıkarlarını savunan, halka yeni bir vizyon sunan, gerçek kurtuluşun yolunu gösteren; özgür bir ülkede, insanca yaşamanın yolunu gösteren emekçilerin gerçek temsilcilerine, anti-emperyalist gerçek yurtseverlere, sosyalistlere, yani halkın öz be öz temsilcilerine sahip çıkmanız, onların örgütlemenmelerine destek olmanız için önemli bir fırsattır. Bu fırsatı doğru değerlendirin. KSP’nin adaylarını detekleyin. Emperyalizmin tüm dünyada çatır çatır çatırdadığı, kapitalist sistemin tarihinin en büyük bunalımlarından birini yaşadığı bu günler, emperyalizmi yıkma mücadelesine omuz verme, bu mücadeleyi güçlendirme zamanıdır. 19 Nisan seçimleri emperyalizme karşı uyanıklığımızı, örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi artırmak için çok uygun bir fırsattır. “Susma sustukça sıra sana gelecek” belgisini lafta değil gerçekten hayata geçirmenin yolu ülkemizde emperyalizme karşı açılan bayrağın altında toplanmaktır. “Kıbrıs’ta barış engellenemez” belgisi sadece emperyalizme karşı güçlü bir direniş ve mücadele ile hayat bulabilir. Ülkemizde emperyalizme karşı mücadele bayrağını açan KSP saflarında toplanalım. KSP’ye omuz verelim. Kurtuluşumuz emperyalizmi adamızdan söküp atmaktan geçer. 50 yıldır emperyalist barış hayalleri ile kandırıldık. Bundan sonraki 50 yılda emperyalizmden tüm bağlarını koparmış, içinde ulusal düşmanlık barındırmayan, her ulusal topluluktan insanların, yabancı işçi ve göçmenlerin kardeşçe bir arada yaşadıkları, eğitim ve sağlığın devletin birinci öncelikli ücretsiz hizmetleri olduğu, Konutsuz, evsiz barksız kimsenin bulunmadığı, insanların insanlığa layık bir şekilde yaşayacakları bir Kıbrıs’ı hayal edin; hayal edin ve bu hayalin hayatımızı ne kadar değiştireceğini görün! o gece hazırladığımız ve saldırıda ölen arkadaşlarımızın isimleri ve resimlerini taşıyan pankartlarla yaklaşık 40 bin kişilik bir kortejle yürüdük Morga ve oradan Sirkeci’ye doğru. Güneşli bir gündü. Bütün yollar kesilmiş, trafik durmuş, şehir çok sessizdi. Çınlıyordu sesimiz: “Faşizm döktüğü kanda boğulacak!” Bu katliam da nicesi gibi karanlık kaldı. Yapanlar ve yaptıranlar devletin uzantısıydı, bulunamadılar ve cezalandırılmadılar. Sonradan yeniden görülen 16 Mart davası duruşmalarına ben de katıldım fırsat buldukça. Katliamda sağ kalan arkadaşlarımız avukat olarak takip ediyordu davayı. Birinde dönemin içişleri bakanını dinledim. “Kurcalamayın fazla, bunu çözemezsiniz” diyordu avukatlara. Her şey devletin kara kaplı defterinde yazılıydı. Eski bakan “o defter kapandı” diyordu. Söylenecek çok şey var ama o gün Beyazıt Meydanı’nda katledilen gözleri ışıklı çocukların isimlerini tekrar anmak ve bitirmek istiyorum bu yazıyı. Çünkü ellerim ve yüreğim yine buz gibi oldu bunları anımsar ve yazarken... - Cemil Sönmez, Murat Kurt, Hamit Akıl, Baki Ekiz, A. Turan Ören, Hatice Özen, Abdullah Şimşek Onlar faşizmin karanlığına, ırkçılığa, milliyetçiliğe teslim olmayı reddetmiş üniversite öğrencileriydi. Onca tehdit ve yıldırmaya, bombalara ve kurşunlara karşın her gün faşist işgal altındaki okullarına omuz omuza ve “Biz sizden değiliz, sizin gibi olmayacağız!” diyerek giden çocuklardı. Yüzleri aydınlığa, umuda, eşit, özgür bir geleceğe dönüktü. Bu yüzden öldürüldüler. Keşke şimdi burada olsaydılar! Kýbrýs’ta 6 Siyasi Gazete SOSYALIST GERCEK Yakýn Takip akif_aksakal@yahoo.com Akif AKSAKAL Stalin Yoldaş’a... Ne çok korkutmuşsun onları. Nasıl da titremişler, ürpermişler. Nasıl da zorlanmışlar, yıpranmışlar, kaybetmişler dolaşan hayaletten. Ve hayaletin ete kemiğe bürünmesinden, Cisimleşip devlet olmasından, İktidarı almasından, korumasından, ilerletmesinden Ne de çok kaygılanmışlar. *** Ne çok korkutmuşsun onları... Yüz yılda gelinen seviyeye 20 yılda gelmek ürkütücü mü ki? Sömürüyü, dinsel, ulusal, cinsel baskıyı, zoru, zulmü ortadan kaldırmak ne de "fena" birşeymiş... Beyinleri "bugünkü dünyasız" çalışamayan bir avuç ahlaksızı nasıl da titretmişsin... "Tek ülkede sosyalizm/komünizm olmaz" diyenlere en büyük örnekti o ülke. "Ha yıkıldı ha yıkılacak" diye avuç ovuşturanların kulağına soğuk havada atılan fiske gibiydi. Yabancı istihbaratları n elinde maymuna dönmüş zibidilerin "devrimci" lafızlarının hiçbir önem taşımadığı, özün önemli olduğu, temelin esas mesele olduğu bu kadar net belirtilebilir miydi? Ve tüm bunlara karşın hala senin "gaddarlığından" bahsediliyor, Gizli servis propagandalarıyla siyaset yürütülüyorsa Çok da anlaşılmaz değil koparılan yaygara... *** Legal/illegal mücadele, iki tane devrim, büyük bir iç savaş, sosyalizmin inşası/komünizme yürüyüş, insanlığın faşist barbarlıktan kurtarılması/büyük yurtsever savaş... Ne de çok şey var bir ömürde. İnsan yaşıyorsa onun gibi yaşamalı demişimdir hep... Hem bu kadar çok şey sığdırmalı, hem de yalpalamadan ilerleyebilmeli. .. Yapabilene aşkolsun. Yaptın. Aşkolsun. *** Bıyıklarını "çorbamızdan" hiç çekme yoldaş... Bu bir güzelleme değil, sadece irade beyanı... Hiç çekme posbıyıklarını çorbamızdan e mi? Hala Hollywood ve Milli Eğitim Bakanlığı propagandalarıyla geçiştirilirken yaşamın gerçeği, "Hümanizme" dört elle sarılıp, burjuvanın katliamlarını kutsayanların kafasına düşerken proletaryanın mücadelesi, Hala açlık, yoksulluk, geleceksizlik sararken çevremizi, Ve gözü hiç doyurulamayan patronların iktidarı, devleti dikilirken tepemizde armut ağacı gibi, Sen hiç çekme bıyıklarını çorbamızdan yoldaş... Seni yitireli 56 yıl olmuş baktım da, O bıyıklar olmadan hiç yok çorbanın Tadı, tuzu, biberi... 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü Kutluyoruz! Kıbrıs Sosyalist Partisi yayınladığı bildiri ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutladı... Eşitsizlik, adaletsizlik bu sistemin özünde var. Gece gündüz çalışıp karşılığında karnını doyuramamak var. İşsiz kalmak var. Sigortasız, ilaçsız, hasta ve bitap düşmek var. Başını sokacak bir ev bulamamak var. Sendikaya üye olduğu için işten atılmak var. Örgütlendiği için, aydınlandığı ve aydınlattığı için canından olmak var. Yani akla gelebilecek her türlü insan dışı uygulama var... Kadın içinse durum daha da zor. Çünkü kadın da tüm bunları erkek işçi ve emekçiler gibi yaşarken, ikinci bir sömürü ve baskı ile karşı karşıya. Kadının çifte sömürüsü olarak da adlandırılan bu durum, sınıflı toplumlara geçişle birlikte başlar. Erkek egemen toplum yapısı, işyerinde çalışan emekçi kadının üzerine bir yük de ev yaşamında koyar. Temizliğinden bulaşığına, çocukların bakımından erkeğin "memnun" edilmesine, gerici adet veya geleneklerden toplumsal baskıya kadar bir dizi unsur, kadının sömürülüp ezilmesini katmerler. Ve günün sonunda yine sömürüye dayalı sistem yatar. Ama kadın çaresiz değildir. Kadının eli ayağı bağlı değildir. Kadın, kendisine dayatılanı ve doğruymuş gibi gösterilip belletileni kabullenmek zorunda hiç değildir. İşte bu nedenledir ki, 8 Mart var. Çalışma koşullarına isyan eden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenip, çıkan yangında yanarak öldürülmesi var 8 Mart'ın ruhunda. Bugün dünyanın dört bir yanında evinde, işyerinde, ailesinde ve toplumda eşitsiz muameleye, baskıya, zora, taciz ve tecavüze ve bin türlü melanete maruz bırakılan kadınların çığlığı var 8 Mart'ın ruhunda! Grevler, direnişler, başkaldırılar var 8 Mart'ın ruhunda! Ve dahası, özgürlüğüne kavuşmuş ve eşit emekçi yurttaşlar olarak yaşayabilmenin koşullarını yaratmış olan Sovyet kadınlarının mücadelesi, devrimi ve kazanımları var! Hiçbir 8 Mart bu yüzden Sovyet kadınlarının izi olmadan, orada yapılan ve şimdi insanlara rüya gibi gelen gelişmeler ağıza alınmadan, kadının kurtuluşunun yegane yolu hatırlanıp yol gösterici olarak kabullenilmeden anlaşılamaz, anlatılamaz, "kutlanamaz"! 8 Mart emekçidir! 8 Mart bu yüzden her kadının günü değildir! Burjuva kadınının süsüne harcadığı parayla ev geçindiren emekçi kadınlarındır 8 Mart. 8 Mart bu yüzden Dünya Kadınlar Günü değildir! Dünya Emekçi Kadınlar Günü'dür! Ve 8 Mart, dünyanın tüm emekçi kadınlarının, erkek emekçi kardeşleriyle birlikte örgütlenip mücadele etmesiyle ancak gerçek anlamını bulabilir. Ve 8 Mart, kadın sorununun gerçek çözümünün feminizm gibi sapkın akımlarda değil, sosyalizmde olduğunun bilince çıkartılmasıyla hakkını bulabilir! Kıbrıs'ta emekçi kadınlar Türk, Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı olmayan olarak bölünüyor. Amaç; daha düşük ücretle kadın işçilerin çalıştırılmasını kabullendirmek! "Diğerleri daha düşük milletten/ırktan gelme" anlayışını Kıbrıslı emekçilerin kafasına kazımak! Bunu asla kabul etmiyoruz! Emekçilerin Türk, Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı olmayan şeklinde bölünmesine izin vermeyiz, vermeyeceğiz de! Tüm bu duygu ve düşünceler ışığında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyoruz! Yaşasın kadın, erkek, genç, yaşlı işçiler, emekçiler! Yaşasın işçilerin birliği ve dayanışması! Yaşasın sosyalizm! Ü l ke m i z i E m p e r y a l i s t B o y u n d u r u k t a n Ku r t a r m a k İ ç i n , Ü l ke m i z i Ö z g ü r, B a ğ ı m s ı z B i r l e ş i k B i r Ya p ı y a K a v u ş t u r m a k İ ç i n , Tüm Gazete Bayilerinde A n t i - E m p e r ya l i s t B i r l e ş i k C e p h e M ü c a d e l e s i n d e Ye r i n i A l ! Bilgi için: Adres: Şehit Arif Diktepe Sokak No:10-A Ortaköy Lefkoşa Tel: (009) 0392 22 70 680 - Gsm: (009) 0533 863 66 60 web: www.birlesikcephe.org e-mail: info@birlesikcephe.org Kýbrýs’ta Siyasi Gazete 7 SOSYALIST GERCEK Emperyalist Pazarlıklar Parası Olan Okur Geçtiğimiz günlerde İngiltere'de G20 adı altında 20 sanayileşmiş ülke maliye bakanları toplantısı yapıldı. G-20 devlet ve/veya hükümet başkanlarının 2 Nisan'da yapacakları toplantıya gündem belirlemek amacıyla yapıldığı öne sürülen maliye bakanları toplantısı gündem belirlenemeden son buldu. ABD ve İngiltere'nin esas olarak üç başlıkta gündem belirlemek isteği başta Almanya olmak üzere Fransa ve Çin tarafından eleştiriyle karşılandı. ABD-İngiltere'nin gündem oluşturmak istedikleri üç madde şunlardı: * Önde gelen ekonomik güçlerin bankaları kurtarmak için ve gerilemekte olan ekonomileri ileri itici yatırım programı * Finans pazarının düzenlenmesi * IMF'ye finans artırılsın ki ekonomileri iflasa giden ülkelere yardım edebilsin. Bu toplantının bir gün öncesi Almanya ile Fransa başkanları arasında yapılan bu konularla ilgili toplantıda Merkel daha fazla mali yatırım yapamayacağını, kendi ülkesi için gerekli yatırımı yaptığını açıklamıştı. Aynı şekilde Sarkozy de Merkel gibi her ülkenin kendi ekonomik durumunu düzeltmek için bağımsız kararlar alabilmesini savunmuştu. Çin'den ise bir senelik gelirinin yarısının ABD bonolarında olduğu açıklamasıyla ABD'ye gerekli düzenlemelere gitme çağrısı gelmişti. ABD ve İngiltere kaynaklı gazeteler de tüm bu gelişmeler karşısında dünyaya 1930'un krizini hatırlatarak o zaman da Almanya ile yaşanan ekonomik sorunların 2'nci Dünya Savaşı’nı yarattığını hatırlatarak gözdağı vermeye çalışıyorlar. Dünya ekonomisinin yüzde 85'ini ellerinde tutan bu emperyalist güçler, geri kalan ülkeleri nasıl sömüreceklerinin, daha fazla nasıl sömüreceklerinin pazarlığına otururken işçi ve emekçiler ve geri bıraktırılmış ülkelerin halkları da aynı şekilde birleşerek kurtuluş için örgütlenmelidirler. Ekonomik kriz diyerek sokağa atılan işçi ve emekçiler yanında şimdi de öğrenciler sıraya kondu. ABD'nin Chicago bölgesinde okul harçlarını ödeyemeyen öğrenciler okuldan uzaklaştırıldılar. 300 öğrenci eve gönderilirken 100 kadar öğrenci de okul binasına alınmadı. 9 Mart son ödeme gününe yatırımlarını yapamayanlar ya da çeşitli nedenlerle son güne bırakmak zorunda kalanların çocukları 9 Mart günü sınıflara kabul edilmediler. Aileler aylık 750 Dolar olan harçlarla yüksek okulda çocuk okutmaya çalışıyorlar. Bankalar ve mali kuruluşlara milyarlar aktaran ABD yönetimi işte böyle işçi ve emekçi çocuklarının gözünün yaşına bile bakmaz. 14 Günde Bir Yayınlanır Vergisini Ödeyen Vatandaþýn Maliye Bakanlýðýna Cevabý: Vergimizi Ödüyoruz, Ýþçi Sýnýfýnýn Verdiði Vergilerden Elde Edilen Kaynaklarla Sermaye Sýnýfý Daha da Güçlendiriliyor! Kýbrýs’ta Siyasi Gazete SOSYALIST GERCEK Düşünen, Üreten ve Paylaşan Bir Kültür İçin E.K.İ.M. Kültür Sanat Üretim Merkezi daha geniş çalışma alanlarına sahip olan yeni binasında satranç kursları, tiyatro atölye çalışmaları, seminer grupları, filim gösterimleri ve tüm diğer aktivitelerine devam ediyor. Ayrıca her hafta Perşembe akşamı saat 19:00’da herkese açık olarak yapılan sohbet toplantılarında hem dernek sorunlarını konuşuyoruz, hem de gündemdeki konularla ilgili fikir alış verişinde bulunuyoruz. Yozlaşan, üretmeden tüketen kültüre karşı, düşünen, üreten ve paylaşan bir kültür için E.K.İ.M. Kültür Sanat Üretim Merkezi sizleri bekliyor. Emeğin Kurtuluşu İçin Mücadele'de kültürsanat alanında mücadele eden E.K.İ.M, tüm işçi ve emekçilere bu mücadeleye katılma çağrısı yapıyor! numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz. Çalışmalarımızla ilgili bilgi almak için bizlere 0533 877 93 00 – 0533 847 68 22 ADRES: ŞHT. ARİF DİKTEPE SOK. NO: 10A ORTAKÖY LEFKOŞA Bizi Kurtaracak Olan Kendi Ellerimizdir! Kendi Kendimizi Yönetmek İstiyoruz! • Garantörlük hakları, yabancı askeri üsler ve dış güçlere verilen diğer siyasi ekonomik haklar, bir ülkeyi bağımlı kılan unsurlardır. Bu nedenle; bağımsız, özgür bir ülke için, tüm yabancı güçlerin Kıbrıs üzerinde mevcut tüm haklarını reddediyoruz! Statükocuların İktidarını Yıkacağız! • Kuracağımız bağımsız, özgür ülkenin devamlılığı için en büyük tehdit bugünkü ganimet düzeninden çıkar elde eden büyük mülk sahipleridir. Bu nedenle; Kıbrıs üzerinde hak iddia eden dış egemen güçlerle işbirliği yapan tüm büyük sermaye sahiplerinin tüm taşınır ve taşınmaz mülklerinin karşılıksız olarak devletleştireceğiz! Çünkü onlar Kıbrıs'ın Rum ve Türk işçi ve halkına ihanet edenlerdir. Ülkemize İhanet Edenlere Sözümüz Var! • Dış güçlerin ülkemizdeki egemenliğinden beslenen ve bu egemenliğe katkı koyan Kilise ve Vakıf dahil, büyük mülk sahipleri ülkemize ihanet etmektedirler. Bu nedenle; söz konusu kesimlerin toprakları ve bu topraklar üzerindeki ev vb. taşınmazları karşılıksız olarak devletleştirilecektir. Ayrıca boşaltılacak olan İngiliz, Türk ve Yunan askeri üs alanları ve bunlar üzerindeki taşınmazlar, halen yoksul olan eski sahiplerine öncelik tanıyarak dağıtılacak ve bu yolla mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması sağlanacaktır. Tüm bu toprak ve taşınmazlar, zorunlu göçler ve katliamlar nedeniyle mülksüzleştirilmiş her milliyetten Kıbrıs halkının tüm kesimlerinin, topraksız köylülerin, evsiz işçi ve memurların kullanımına sunulacaktır. Milli ve Dini Düşmanlıkları Sona Erdireceğiz! • İnsanlar arasında milli ve dini düşmanlık yaratmak ve bunlar üzerinden çatışmalar çıkartmak, ülkemiz üzerinde egemenlik kurmaya çalışan iç ve dış güçlerin kullandıkları bir araçtır. Bu insanlık düşmanı bir suçtur! Bu nedenle; her milliyetten Kıbrıs halkının ulusal hakları güvence altına alınacaktır. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler ve diğer azınlıklar arasında milli ve dini düşmanlığı körükleyen, işçi örgütlerini milli-dini temellerde bölen tüm örgüt ve faaliyetler yasaklanacaktır. Yaşamı Yaratanlar Hak Ettikleri Gibi Yaşayacaklar! • Çalışan ve üreten, yani yaşamı yaratanlar, dahası ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele veren ana güç olan işçi ve emekçiler daha iyi bir yaşamı hak ediyorlar! Bu nedenle; Anti-Emperyalist Birleşik Cephe hükümetini iktidara getiren ve bu iktidarı koruyan esas güç olarak işçi ve emekçi kesimlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi için gerekli tüm tedbirler alınacaktır. Vatandaşlık Sorununa Adil Çözüm! • 1974 sonrası ülkemizde oluşturulan nüfus sorununu adil bir şekilde çözmek için adil bir koşul getirilmek zorundadır. Bu nedenle; vatandaşlık sorununa getirilebilecek en adil koşul, ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için çalışan tüm yabancı ve kaçak işçilere zaferden sonra oluşturulacak yeni Kıbrıs'ta vatandaş olma hakkının verilmesidir. Yerleşim, Dolaşım ve Mülkiyet Özgürlüğü! • Bağımsız ve özgür bir ülkede olması gereken her türlü yerleşim, dolaşım ve mülkiyet özgürlüğü her vatandaşın hakkıdır! Bu nedenle; Anti-Emperyalist Kıbrıs’ta söz konusu haklar her vatandaşa verilecektir! Ortaya konan bu ilkelere destek veriyorsan, ülkemizi işgalden ve emperyalist boyunduruktan kurtarmak, bağımsız ve özgür bir yaşam kurmak için sen de bu mücadelede yerini al! 19 Nisan seçimlerinde bu mücadeleyi daha da yükseltmek için Kıbrıs Sosyalist Partisi'nin Lefkoşa ve Güzelyurt bölgelerinde gösterdiği AntiEmperyalist Bağımsız adaylara destek ol!