HAZİRAN 2016 SAYI: 17 c ELMA AGACI ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KAPAK KONUSU Bin sekizyüzlü yılların ortasında başlayan sanayi devrimi ELMA AĞACI ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ Artan nüfus için açılan yerleşim alanları ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş. ADINA Deniz Keskin Kurucu Temsilcisi Küresel ısınma Yukarıdaki örnekleri arttırabiliriz. Ama sonuçta hepsi iklim değişikliğine neden olan olaylardır. Maalesef bizlerde bu olayların yol açtığı sonuçlarla başetmek zorunda kalıyoruz. Dergimizin bu sayısında iklim değişikliğini ve sonuçlarını masaya yatırdık. Bizce mümkün olan çözüm önerilerini paylaştık. OKUL MÜDÜRÜ Sema Aydın Keykan YAYIN KURULU Kimya Zümresi GRAFİK, TASARIM Burhan Acarsoy YAZIM İNCELEME KURULU Burhan Acarsoy Hayriye Topçuoğlu Bu dergi 2140 sayılı Tebliğler Dergisi’nde belirlenen esaslara göre hazırlanmıştır. Haziran 2016 “Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir.” ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 İÇİNDEKİLER KAPAK KONUSU:İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ESİN CANDAŞ, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ FARKLI BAKIŞ-I”...................................6 BURCU ERASLANOĞLU, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ FARKLI BAKIŞ-II” ................8 IREN SU ÇELIK, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ“..........10 M.İLBEY DENİZ, “ORMAN YANGINLARININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ETKİLERİ”.....................12 AYDA YURTOĞLU, “KÜRESEL ISINMANIN DÜNYA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ“........15 GÜNEŞ UĞUZ, “ZİKA SALGININDA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ UYARISI”.......................16 DUYGUNUR TURGAL, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE ARTAN TEHLİKE: DON OLAYI”................................. 20 CANSU MİRAY CACİM, “BİZDEN BİR NOBEL SAHİBİ, PROF.DR. AZIZ SANCAR”.....................................22 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 SELEN YİĞİT, “KÜRESEL ISINMA”............................................................................................24 ÇAĞLA İDİL ATA, “KÜRESEL ISINMANIN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ”.......................................28 EZGİ YURTERİ, “DÜNYAYI DOLAŞAN TOZ BULUTLARI”................................................30 ERKAN GIRAY ARAT, “STOCKHOLM KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONFERANSI”...........................................32 EDA SU BAŞARAN, MEHMET KEREM AYDIN, “ÇEVRE İÇIN BİR ÇALIŞMA”...................33 ECE TOPDEMİR,”DÜNYADA GÖRMEK İSTEDİĞİN DEĞİŞİM OLMASIN”.................34 ÖZGÜN DOĞAN, “İYİ BİR ANTROPOSEN İÇİN TOHUMLAR”..........................................36 ALP SAĞRA, “12. BULUŞ ŞENLİĞİ ”............................................................................................37 KARİKATÜR: (ARKA KAPAK) ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ FARKLI BAKIŞ-I Esin Candaş Hz-B İklim değişikliği, insanların atmosferdeki bileşimleri bozan faaliyetlerinden dolayı karbon dioksit, metan ve bütan gibi sera gazlarının atmosfer dışarısına çıkamaması ve yerkürenin ısınmasıdır. İklim değişikliği, 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında gelmektedir. İklim dengesinin bozulması sonucunda deniz seviyeleri yükselmekte hava ve denizlerdeki 6 sıcaklık artmakta ve buzullar erimektedir. İklim değişikliği nedeniyle doğal kaynaklarımız, kara ve sulak alanlarımız büyük oranda zarar görecektir. Yaşam alanlarının hızlı değişimine ayak uyduramayan birçok bitki ve hayvan türü yok olacaktır. İklim değişiklikleri insan sağlığını da etkileyecek, ölümlere yol açacaktır. Doğal alanların yerleşim alanlarına dönüştürülmesi ve enerji üretiminde çevreye zarar veren faaliyetlerde bulunulması iklim değişikliğine sebep olacak ve bununla beraber birçok canlı zarar görecektir. Kış sıcaklığının artması, mevsimlerin gecikmesi ve erken gelmesi gibi durumlarda değişikliğe adapte olamayan birçok hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesi altında olacaktır. Şu anda yeryüzünde yaşayan türlerin yüzde 35’i, toplamda bir milyondan fazla tür, 2050’ye kadar yok olma tehlikesi altındadır. İklim değişikliği sonucunda özellikle Güney Afrika’daki Cape bölgesi gibi pek çok nadir ekosistem ve onların barındırdığı türler kaybolacaktır. Kuzey Akdeniz’de ise örneğin 3.6○C oranında küresel ısınma, bitkilerin yüzde 50’sinin kaybına yol açacaktır. Bu durum İspanya ve Fransa’da bitki türlerinin yüzde 80 oranında kaybına neden olabilecektir. Türkiye, Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabilecektir. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen hayvan ve bitkiler yok olacaktır. İklim değişikliği sonucunda oluşacak olan ısı dalgaları, seller ve şiddetli hava olayları insan sağlığını direk olarak etkileyecektir. ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Fakir insanlar, çevrenin bozulması sonucunda sıkıntılar yaşayacak, yetersiz su ve gıda sonucunda çocuklarda ishal ve uzun dönemde yetersiz beslenme ortaya çıkacaktır. Bu gibi sorunlar ölüme neden olacaktır. Özellikle sıcaklıkların yükselmesi ve düzensiz yağış dağılımı; hastalığa neden olan virüs, enfeksiyon vb. dağılımını da arttıracaktır. Dünya Sağlık Örgütü tarafınca yapılan bilimsel çalışmalarda iklim değişikliği sonucu ortaya çıkabilecek hastalıklar şu şekilde sıralanmıştır: kuş gribi, kene, kolera, ebola parazitler, veba, lyme, zararlı deniz yosunları, kızıl humma, sıtma, uyku hastalığı, verem, sarıhumma, sıtma. İklim değişikliğini önlemek için enerji üretim ve tüketiminde dikkatli olmalı ve gerekli tasarrufu sağlamalıyız. Kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve nükleer enerji yerine su, jeotermal ve güneş enerjisini kullanmalıyız. Geri dönüşümü desteklemeliyiz. Kent içinde toplu taşımayı kullanmaya önem göstermeliyiz. Doğal kaynakları bilinçli bir biçimde kullanmalıyız ve de insanları iklim değişikliği hakkında bilgilendirmeli ve çevreye karşı olan duyarlılığı arttırmalıyız. http://www.eie.gov.tr/iklim_deg/i_deg_nedir.aspx http://www.mgm.gov.tr/files/iklim/iklimetkileri.pdf https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0klim_de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi http://www.canaktan.org/ekoloji-cevre/iklim-degisiklik/etkileri.htm http://www.forumalew.org/soru-lar-ve-cevap-lar/515600-iklim-degisikliklerinincanlilarin-yasamina-tozlasmaya-ve-tohumlarin-tasinmasina-neden-olan.html http://nedircevap.com/iklim-degisikliklerinin-canlilar-uzerindeki-etkisi 7 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ FARKLI BAKIŞ-II Burcu Eraslanoğlu 9-İ Şu anda yaşanmakta olan iklim değişikliği, günümüz insanlarının karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında gelmektedir. Gözlemler; ortalama hava ve okyanus sıcaklıklarının arttığını, kar ve buzullardaki erimelerinin yayıldığını, yağış modellerinin kaydığını ve küresel ortalama deniz seviyesinin yükseldiğini göstermektedir. Son 150 yılda, ortalama sıcaklık dünyada neredeyse 0.8 °C artmıştır ve bilim adamları 100-200 yıl içerisinde dünyanın ortalama sıcaklığının 6 °C artacağını öngörmektedir. Bu artışın engellenmemesi durumunda, bu sorunun dünyadaki yaşamı tehdit edecek boyuta geleceği kaçınılmazdır. Veriler, iklimdeki değişikliğin son bir kaç yılda ciddi anlamda arttığını ve dünyanın her yerinde gözlemlendiğini göstermektedir. İklim değişikliği durdurumamadığı sürece, çok büyük çevresel ve sosyoekonomik sorunlar doğurmaya devam edecektir. İnsan sağlığı, ekosistemler, deniz seviyeleri, gıda üretimi koşullarındaki genel değişiklikler, 8 seller, fırtınalar, sıcaklık dalgaları ve kuraklık bakımından sorunlar yol açabilecek bir sorun olarak değerlendirilen iklim değişikliği; özellikle son yıllarda uluslararası gündemin üst sıralarında yer almaya başlamıştır. İklim değişikliğini; fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormanların yok oluşu ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleri tetiklemektedir. Atmosfere salınan sera gazı miktarının artması, yerkürenin ortalama yüzey sıcaklığının arttırır ve bu iklimde oluşan değişiklikleri beraberinde getirirr. Bu nedenle de iklim değişikliğinin en büyük nedenlerinden biri sera etkisidir. Sera etkisi; Güneş’ten gelen ışınların sera gazları nedeniyle Dünya’da tutulması ile gerçekleşir. Güneş’ten yansıyan ışınların bir kısmı başta karbondioksit, metan ve su buharı olmak üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu gazlar tarafından tutulmasına sera etkisi denir. Atmosferde bu gazların miktarının artması yerkürede ısınmayı büyük oranda artırır ve bunun sonucunda da küresel ısınma gerçekleşir. İklim değişikliğinin etkileri şuanda bile bir çok hayvan türünü tehlikeye soksa da bu olumsuz etkiler yaklaşan yıllarda daha kuvvetli bir şekilde artacaktır. 20. yüzyılın ortalarından bu yana meydana gelen bu ısınmanın büyük bir bölümünün ağırlıklı olarak insan faaliyetleri ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Emisyonların bir sonucu olarak sera gazı konsantrasyonlarında gözlenen artıştan kaynaklanan küresel ısınma her gün şiddetlenmeye devam etmektedir. Bu nedenle de dünyadaki bu iklim değişikliğini durdurabilecek tek kaynak insanlardır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikli Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) küresel ortalama sıcaklık artışını endüstrileşme öncesi sıcaklık değerine göre 2 °C’nin altında tutmayı hedeflemektedir. Bu da bize bu felaketi önleyebilecek tek kaynağın insanlar olduğunu göstermektedir. Kaynakça: http://www.eie.gov.tr/iklim_deg/i_deg_nedir.aspx http://www.livescience.com/37743-greenhouse-effect.html http://www.climate.nasa.gov http://www.eea.europa.eu/tr/themes/climate/intro Walker, G., King, S.D. (2008). Dünyamız ısınıyor! küresel isınmayla nasıl başa çıkabiliririz?. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi. İklim değişikliği ile ilgili Birleşmiş Milletler raporu Şubat 2007’de Fransa’nın başkenti Paris’te açıklanmıştır. Raporda küresel sıcaklık artışının olası etkileri aşağıdaki biçimde özetlenmektedir. +2 derece: Su sıkıntısı başlayacak Kuzey Amerika’da kum fırtınaları tarımı yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peru’da 10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok olacak. Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. + 5 derece: Denizler 5 m. yükselecek Deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak. Dünya’nın yiyecek stokları tükenecek. + 6 derece: Göçler başlayacak. Yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek. 9 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ İren Su Çelik Hz-B Dünya’nın iklimi değişmektedir. Bu değişim ne yazık ki; dünyamızı, atmosferi ve üzerinde yaşayan tüm canlıları da olumsuz etkilemektedir. Ancak dünyanın ikliminin değişimi tüm dünyada eşit şiddette olmadığı gibi her birey de farklı tepki vermektedir. İklim değişikliği; çağımızın en önemli çevresel ve ekonomik sorunları arasında ön sıralarda yer alan, özellikle bulunduğumuz coğrafyada sağlıktan tarıma, yaşamın her alanında olumsuz etkiler oluşturan son derece karmaşık bir sorundur. İnsanlar iklim değişikliği nedeniyle sıcaklık, nem, deniz seviyesinin yükselmesi ve daha fazla meydana gelmeye başlayan şiddetli hava olaylarında meydana gelen değişikliğe doğrudan maruz kalmakta ve su kalitesinde, yiyecek kalitesinde, ekosistemde, tarımda, endüstride, yerleşim yerlerinde ve ekonomide meydana gelen değişikliklerden ise dolaylı olarak etkilenmektedir. İklim değişikliğinin insan sağlığına 10 etkileri üzerine yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkan bulgular iklim değişikliğinin; • Bazı bulaşıcı hastalık vektörlerinin dağılımının değişmesine, • Su kaynaklarının azalması ile tarım alanlarının daralmasına, • Bazı alerjik polen türlerinin mevsimsel dağılımının değişmesine, • Sıcaklık dalgalarından kaynaklı ölümlerin artmasına, neden olacağını ve bu değişikliklere maruz kalmanın ise insan sağlığına; • Sıcaklık dalgaları, sel, fırtına, yangın ve kuraklık gibi hava olaylarından kaynaklı yaralanma, hastalık ve ölüm sayısının artması, • Bazı bulaşıcı hastalıkların vektörlerindeki değişikliklerin devam etmesi, sıcak iklim kuşaklarının kuzeye doğru kayması • Sıtma hastalığının coğrafi dağılımının değişmesi, hastalığın meydana gelme olasılığı olan bölgelerin artması ve yayılma ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 mevsiminin değişmesi, göçlerin artması • İshalli hastalıklarının artması, • Özellikle yer seviyesinde Ozon düzeyinin yükselmesi nedeniyle kalp ve solunum hastalıklarının ve bu hastalıklardan kaynaklı ölüm oranlarının artması, • Dengue ateşi hastalığından etkilenen insan sayısının artması, • Çocukların büyümesi ve gelişmesi üzerinde yetersiz beslenmenin etkisinin artması, gibi olumsuz etkilere neden olacağını ortaya çıkarmıştır. Yine araştırmalar iklim değişikliğinin soğuktan kaynaklı ateşli hastalıklardan meydana gelen ölümlerde azalma veya raşitizm gibi sağlığa olumlu etkileri olacağını ancak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere olumsuz etkilerinin çok daha yoğun hissedileceğini göstermektedir. İklim değişikliğine uyum kapasitesinin geliştirilmesine dünyanın her yerinde ihtiyaç duyulmaktadır. Son zamanlarda meydana gelen kasırga ve sıcak hava dalgaları gelişmiş ülkelerin bile bu gibi aşırı hava olaylarına karşı yeteri kadar hazır durumda olmadığını göstermiştir. İklim değişikliğinin olumsuz sağlık etkilerine karşı dünyada bütün ülkeler (aynı oranda olmasalar bile) risk altında bulunmaktadır. En yoğun şekilde düşük gelirli ülkelerde görülecektir. Şehirlerde yaşayanlar, yoksullar, yaşlılar, çocuklar, geleneksel toplumlar, geçimini çiftçilikle sağlayanlar ve kıyı bölgesinde yaşayanlar özellikle risk altında bulunmaktadır. Ekonomik gelişmişlik uyumun en önemli bileşenidir. Ancak ekonomisi gelişmiş ülkeler bile iklim değişikliğinden kaynaklı hastalık ve yaralanmalardan kendini tam olarak koruyamayacaklardır. Ekonomik gelişmişlik ve bu gelişmişliğin halka dağılması, eğitim, sağlık bakımı ve altyapının oluşturulması gibi faktörler halk sağlığının şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. 11 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 ORMAN YANGINLARININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ETKİSİ M. İlbey Deniz 9-F 1.GİRİŞ Yaklaşık 4 milyar yıldır var olan yaşlı gezegenimiz, şu son 400 milyon yıla kadar yok edici ve rastgele bir orman yangını için herhangi bir koşula sahip olmamıştır. Doğal yollarla oluşan atmosfer yangınlarıysa uygun yanıcı elementler bulunmadığından kalıcı ve güçlü olamamıştır; ta ki Dünya’mızda birkaç ufak değişiklik olana kadar. Oksijene ihtiyaç duymayan ilk yaşam formları, 3,5 milyon yıl kadar karbondioksit bazlı atmosferde hüküm sürmüşlerdir. Sonraları yavaş yavaş ortaya çıkan, fotosentez yapan mavi-yeşil algler atmosfere yüksek miktarda oksijen salarak atmosferdeki karbondioksit-oksijen dengesini ve dünyanın geleceğini müthiş bir değişikliğe uğratacaklardır. Fotosentez yapan canlı sayısı ve çeşitliliği artacak ve bu artış hızlanarak devam edecektir. Ateşin var olabilmesi için gerekli üç ortam koşulunu hatırlayın: Yakıt, su ve oksijen. Fotosentez yapan canlıların artışı, ısının zaten var olduğu bir gezegende kalan iki ortam koşulunu da sağlayarak ateşin bu gezegende var olmasına olanak tanıdı ve hikâyemiz işte tam da burada başladı. 2. Orman Yangınları Orman yangını, doğal ya da insani sebeplerden ortaya çıkan yangınların ormanları kısmen ya da tamamen yakmasıdır. Yıldırım düşmesi, yanardağ patlaması ve yüksek sıcaklık gibi doğal sebeplerden çıkan yangınlar ve sigara, tarımsal ürünler ve cam kırıkları nedenli çıkan insan kaynaklı yangınlar vardır. Ormanların yanması ekolojik olarak birçok zarara neden olur. 2.1. Orman Yangınlarının Sebepleri Orman yangınları, doğal ve insan kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal orman yangınları yıldırım ve yanardağ kaynaklı 12 olabilir. Bu tip yangınlar seyrek olur ve etkisi beşeri yangınlara göre daha azdır. İnsan kaynaklı yangınların sebepleri de kendi içinde ikiye ayrılır: İhmal ve dikkatsizlik sebebiyle çıkan orman yangınları ve kasıtlı çıkarılan orman yangınları. İhmal sebeplilere: • Tedbir almadan ateş yakmak • Mangal sonrası yakılan ateşin ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 unutulması • Cam ve cam kırıklarının ormanda bırakılması sonucunda mercek işlevi görmesi • Sigara izmaritlerinin sönmeden ormana atılması örnek verilebilir. Kasıtlı çıkarılan orman yangınlarını ise: • Yabani hayvanları uzaklaştırmak • Gelir elde etmek • Tarla büyütmek veya tarla alanı açmak gibi sebeplerle örnekleyebiliriz. bozukluğuna yol açar. Ayrıca orman içindeki ekosistemin bir anda bozulmasına ve canlı sisteminin neslinin gelişiminin olumsuz etkilenmesine sebep olur. Buna ek olarak yıllardır bitkilerce ve fotosentez yapan canlılarca üretilen ve biriktirilen enerjinin bir anda atmosfere boşalması ve yanan karbonun atmosfere karışması karbon ayak izimizin derinleşmesine sebebiyet verir. 2.3. Dünyada Orman Yangınları Dünyada orman yangını denildiğinde en başta ABD, Kanada, Avustralya ve Akdeniz ülkeleri akla gelmektedir. Her yıl or2.2. Orman Yangınlarının Sonuçları talama 8500 orman yangınına şahit olurken Ormanların yanması, iklim değişikliği, Kanada, bu sayıya rağmen %97 oranında kuraklık, sera etkisi gibi birçok ekolojik denge erken söndürme başarısına sahiptir. ABD, Kanada, Avustralya yangınların söndürülmesi yönünden başarılı sayılabilecek ülkelerdendir. Kanada’da British Columbia’da kullanılan REMSAT II (Real Time Emergency Management via Satellites) adı verilen sistemle yangın doğru bir şekilde tespit edilip tam zamanlı ilerleme takibi yapılır ve en kısa zamanda müdahale imkânı sağlanır. Bu tür sistemlerin önümüzdeki 25 yıl içerisinde yaygınlaşması öngörülmektedir (NRCAN, 2004). 2.3.1. Ülkemizde Orman Yangınları 1937’den günümüze kadar olan süre zarfında Türkiye’de 74.493 adet orman yangını kayda geçmiş olup, her yıl ortalama 1200 yangın meydana gelmiştir. İl ve ilçe bazında bakıldığında İzmir, Milas, Nazilli, Kanlıca, Fethiye, Manisa, Akhisar, Ankara, Uşak, Antalya, Taşağıl, Antakya ve Kemer en riskli bölgelerdir (Orman Bakanlığı, 2003). 2.3.2. Ülkemizde İklim Değişikliği IPCC’nin raporuna göre (IPCC, 2013), iklim sistemindeki ısınma özellikle 1950 yılından sonra çok açık bir şekilde gözlenebilmektedir. Atmosfer ve okyanusların ısınmasının yanında, kalıcı kar örtüsünde ve buzullarda azalmalar Türkiye’deki doğal yaşamı ve iklimi olumsuz etkilemiştir. Özellikle Akdeniz Foku veya Alageyik gibi bazı ender türler nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. 3. Orman Yangınlarının Sebep Olduğu Ekolojik Denge Bozuklukları 3.1 Orman Yangınlarına Bağlı Sera Etkisi Sera gazı yutakları olan ormanların, bitki örtülerinin vb. yanarak yok olması, sera etkisinin artışına, en yaygın sera gazları olan karbondiok13 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 sit ve metan gibi gazların atmosfere yayılmasına sebep olur. Ayrıca oluşan sera etkisi, yeniden ormanlaşmayı ve iklim koşullarını zorlaştırır. 3.1.1. Sera Etkisinin Kısa Vadeli Sonuçları Sera etkisi denen olay, atmosferdeki gaz birikiminden meydana geldiğinden elle tutulur kısa vadeli sonuçları olmamasına rağmen hava durumu tutarsızlıkları veya yağış bozuklukları gibi anlık değişikliklere sebep olabilir. açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Orman yangınlarının ciddi miktarda sera gazı ortaya çıkardığını ve karbon enerjisini bir anda atmosfere bıraktığını belirtmiştik. Birim karbondioksit bazında baktığımızda 100 hektar ormanı bile yakarak kaybettiğimizde karbon ayak izimizi ne kadar derinleştirdiğimizi açıkça görebiliriz. 4. Sonuç Yaktığımız her hektar orman, bizim için, bizden sonrakiler için, yaşadığımız, nefes alıp verdiğimiz dünyamız için geri dönüşü olmaz ciddi sonuçlara yol açacaktır. Tedbirsiz davranmayı bırakıp dünyamızı önemsersek kötü sonun önüne geçebilir ve geleceğimizi sağlama alabiliriz. 3.1.2. Sera Etkisinin Uzun Vadeli Sonuçları Sera etkisi dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığını değiştireceği için, uzun vadede iklimlerde değişiklikler, buzulların erimesi, mevsimlerin kayması ve tarım alanlarının verimsizleşmesi gibi ciddi sorunlara yol açabilir. 3.2. Orman Yangınlarına Bağlı Karbon Ayak İzi 5.Kaynakça Karbon ayak izi, birim karbondioksit ¹ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları, 9(dokuz)’uncu cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı sınıf lise öğrencisi, mustafa.ilbey@hotmail.com ²Kyoto Protokolü, EK-A bölümüne göre ³ www.worldometers.info/tr http://forestry.about.com/od/ forestfire/a/Causes-Of-Forest-Fires.htm http://tr.wikipedia.org/wiki/Orman_yangını http://bof.bartin.edu.tr/journal/1302-0056/2005/Cilt7/Sayı7/43-50.pdf www.mgm.gov.tr/FILES/iklim/tCOĞRAFYA_iklim_Model_2014.pdf www.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/16154_50_07.pdf https://tr.wikipedia.org/ wiki/Karbon_ayak_izi 14 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Küresel Isınmanın Dünya Üzerindeki Etkisi Ayda Yurtoğlu 9-D Küresel ısınma, atmosfere salınan gazların neden olduğu sera etkisiyle, Dünya üzerinde görülen sıcaklık artışına denir. Bu gazlardan bazıları karbondioksit, metan, su buharıdır. Sanayi Devrimi’yle birlikte dünya üzerindeki teknolojinin hızla gelişmesi, çevre kirliliğinin de hızla gelişmesine neden olmuştur. Örneğin karbondioksit, troposferik ozon gazları gibi küçük miktarlarda kendiliğinden oluşan ve doğada bulunan gazlar olmasına rağmen, diğer önemli on sera gazı 1750 yılından önce dünyada bulunmuyordu. Fabrikalar ve araba egzozları gibi, hayatı kolaylaştırmak için yapılmış birtakım araçların bilinçsiz kullanımı da, bu gazların oranlarındaki artışın nedenlerinden biri. Bugün günde 360 ppm kadar karbondioksit atmosfere salınıyor; bu miktar 1958 yılında 315 ppm, Sanayi Devrimi’nden önceyse 270 ppm’ydi. Kısaca tarihler arasında karbondioksit oranı yüzde 40 arttı. Buna bağlı olarak da Dünya’daki sıcaklığının son yüzyılda 0.5 derece bir artış sergilediği görüldü. (Hava sıcaklığının 2 derece artması bile, bitki ve hayvan türlerinin yaklaşık yüzde 30’unun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına yetiyor.) Ayrıca yakın tarihimizin en sıcak on yılını yaşıyor olduğumuz tespit edildi. Bu çalışmalar sonucunda da, küresel ısınmayı engellemek için birtakım çalışmalar yapılmaya başlandı. Bazıları karbondioksit miktarını kontrol edebilmek için, bacalardan salınan gazı yeraltına vermeyi önerirken, bazıları karbondioksit üretimini kontrol altına almayı savundu. Böylece 1997’de seksen dört ülke tarafından Kyoto Protokol’u imzalandı; arabaların, santrallerin ve fosil yakıtı kullanan diğer şirketlerin ürettiği karbon miktarına yasal sınırlama getirildi. Türkiye için de konuşursak, 2000 yılı verilerine göre, ülkemizin en fazla sera gazı salan 25 ülke arasında 22. sırada olduğu ortaya çıktı. Peki biz küresel ısınmayı durdurmak için neler yapabiliriz? Alacağımız küçük önlemler, küresel ısınmayı azaltmakta büyük bir rol oynuyor. Bunun içi yapabilecekleriniz şöyle sıralanabilir: - Kullanmadığınızda televizyonu kapatın. Elektrikli aletler beklerken %25 elektrik tüketirler. - Bir odadan çıkarken ışıkları kapatın. - Cam şişe ve kavanozları yeniden kullanın. - Çöplerinizi ayrıştırarak geri dönüştürülebilir malzemeleri biriktirip yeniden ekonomiye kazandırın. -Klima yerine vantilatör kullanın. - Daha az sıcak su kullanın, böylece 250 kg karbondioksit tasarrufu yapabilirsiniz. - Banyo yapmak yerine duş alın. - Poşet, kâğıt tabak, kağıt havlu, plastik bardak, çatal, kaşık tüketiminizi azaltın. Küçük önlemlerle, büyük bir sorunu giderebilirsiniz. 15 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Zika Salgınında İklim Değişikliği Uyarısı Güneş Uğuz 11-D Küresel halk sağlığı acil durum içeren bir tehdit altında. 2015’de bebeklerin zihinsel engelli olarak doğduğu ve o yılın Brezilya’da en sıcak yıl olduğu kaydedilmiştir. Bu hastalığı sıcak havada yaşamayı seven bir tür sivrisineğin yaydığı bilinmektedir. Bu bir tesadüf olabilir mi? Bilim adamları bu araştırmanın yıllarca sürebileceğini söylediler, bu krizin başlamasında diğer faktörlerin de büyük rol oynayabileceğini bildirdiler. Ancak; uzmanlar her yıl 100 milyon kişinin hasta olmasına ve binlerce kişinin ölümüne sebep olan Zika salgınını ve de Dang Humması denilen benzer bir hastalığın da yayılmasını bir uyarı olarak değerlendirmemiz gerektiği eklediler. Önümüzdeki on yılda küresel ısınmanın etkilediği alan genişleyecek ve bu virüsleri taşıyan bazı sivrisineklerin hayat döngüleri artacak. Bu durumda sıcaklığı Amerika gibi olan ülkelerde bu hastalıkların hızla yayılması bekleniyor. Son yapılan araştırmalara göre olabilecek en kötü durum senaryosu, hastalığın küresel olarak yayılmasını ve hızlanan nüfus artışını da hesaba katarak, Zika virüsüne maruz kalmış kişi sayısının iki katına ve hatta daha fazlasına çıkabileceğidir. Yani aşağı yukarı bugün bu sayı 4 milyar iken, bu yüzyılın sonuna kadar 8 veya 9 milyara çıkabilir. Boulder, Colorado’da Ulusal Atmos16 ferik Araştırma Merkezinde iklim ve sağlık etkileşimini araştıran Andrew Monaghan, “Isınma devam ettikçe, sivrisinekleri kontrol etmemiz daha da zorlaşacaktır.” diyor. Ve “Hava ne kadar sıcak ise bir yumurtadan bir yetişkin sivrisineğe dönüşmeleri ve virüslerin kuluçkada kalma zamanları o kadar hızlı gerçekleşir” diye ekliyor. Daha kanıtlanmamış olsa da, iklim değişikliğinin hem insanları hem de hayvanları etkileyen zincirlemesine gelişen birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan bir faktör olmasından şüpheleniliyor. Bu hastalıklar sıtmanın Doğu Afrika’nın yaylalarına sıçramasını, Kuzey Amerika’da Lyme hastalığının görülme oranındaki artışı ve eskiden Avrupa’nın bazı bölgelerinde mavidil denilen ciddi hayvancılık hastalığının havanın soğuk olması nedeniyle çok yayılmaması, şimdi ise küresel ısınmadan ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 kaynaklanan değişiklikle bu hastalığın tüm Avrupa’ya yayılma riskini kapsıyor. Görüşmelerde, uzmanlar hiçbir salgının tek bir değişkenin sonucu olmadığını belirtti. Aksine, salgınlar her zaman genler, ekoloji, iklim ve insanların tutumu arasında bilim adamları için bir araya gelen faktörleri ayrıştırmada derin zorluklar çıkaran etkileşimler içeriyor. Florida Üniversitesinin Florida Medikal Böcekbilimi Laboratuarında Profesör Walter J. Tabachnick “Karmaşıklık devasa boyutlarda,” dedi. Zika ve Dang Humması salgınındaki vakalar ilginç bir şekilde benzerlik gösteriyor. Virüsleri sarı humma sivrisineği olan Aedes aegypti bulaştırıyor. Bu yaratık uzun zaman önce insanların yerleşim yerlerinde yaşamak için adapte olmuş ve insan kanı ile çoğalıyor. bir tür su kaplarına yumurtalarını bırakır. Şebeke suyuna erişim imkansızlığı nedeniyle, oradaki insanlar sularını çatılarındaki su tanklarında, kovalarda ve benzerlerinde depoluyorlar. Eski lastikler ve diğer atıklar sivrisineklerin yaşam alanı haline geliyor. Recife ve Salvador gibi Brezilya’nın kuzeydoğusundaki şehirler ve Brazilya’nın en büyük eyaleti São Paulo gibi şehirler, evlerin yakınlarındaki su depolarında Zika salgının ve Dang hummasının dalgalar halinde yayıldığı yerlerdir. 2015 yılında Dang humması önceki seneye göre 40% artışla Brezilya’da en az 839 kişiyi öldürdü. Dünya çapında ise her yıl Dang humması 20,000’den daha fazla kişinin ölümüne neden oluyor. Bazı uzmanlar basın açıklamalarında risk Tropik bölgelerdeki şehirler, sivrisinek için en uygun iklim bölgesi olduğu için, sayıları çok hızlı artmıştır. İnsanlık birkaç yıl önce bir dönüm noktasından geçti, nüfusun yarısından fazlası şehirlere taşındı. Ancak, sağlık ve altyapı hizmetlerinde su boruları ve kanalizasyon sistemi yeterince gelişmemiştir. Sivrisinek kontrolü de son yıllarda duraklamıştır. Sivrisinekler özellikle Latin Amerikan şehirlerindeki büyük gecekondularda yaygın olan altındaki kişi sayısın artışındaki temel nedenin büyük olasılıkla kentleşme yoluyla nüfus artışı ve uluslararası seyahatle olduğunu söylediler. İklim değişikliğini tehlikelerle dolu bir durumun üstüne eklenmiş başka bir sıkıntı olarak görüyorlar. Sıcaklığın hangi dereceye kadar yükselerek bu hastalığı arttırdığını ve hava durumundaki değişikliklerin salgınları nasıl etkilediği konusunda detaylı bilgileri olmasa da, genel bir 17 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 fikirleri var. Sivrisinekler çoğunlukla yaşamak için çiçek nektarlarına ihtiyaç duyarlar. Ancak dişi sivrisinekler yumurtalarını bırakabilmek için gerekli miktardaki proteini alabileceği insan kanına ihtiyaç duyarlar. Eğer Zika, Dang humması veya birkaç diğer hastalığa sahip birini ısırırsa, virüsü o da kapar. Virüsün daha sonraki bir ısırıkla başka birine bulaşmadan önce sivrisinekde çoğalması gerekir. Kuluçka dönemi hava sıcaklığıyla ters orantılıdır. Ayrıca, belirli bir noktaya kadar, yüksek sıcaklık sivrisineklerin olgunlaşmasını hızlandırır. Atlanta’da Hastalık Kontrol ve Önlem Merkezi’nde böcekler üzerinden taşınan hastalıkları araştıran Charles B. Beard “Aslında yükselen sıcaklıkla sivrisineklerin bütün üreme sistemini hızlandırıyorsunuz” dedi. Ford Collins, Colorado bölüm başkanı Beard “Daha sıcak ve daha nemli bir iklimde daha fazla nüfusa sahip oluyoruz, beraberinde sivrisinek nesilleri artıyor.”. Aedes aegypti Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde bulunur. Dang salgını en son ülkenin en sıcak sınırlarında ortaya çıktı ve Hawaii’de de salgın yayılmaya başlamış. Ancak Amerikalılar için pencerelerdeki sineklik ve klimalarla, hastalığın bulaşma riski yoksul ülkelere göre çok daha azdır. Sivrisinekler soğuk kışların yaşandığı bölgelerde gelişemezler. Bazı araştırmalara göre iklimsel ısınma önümüzdeki yıllarda devam ederek sivrisineklerin Kuzey Amerika’da 18 daha fazla kolonileşmesine sebep olacaktır. Sarı humma sivrisineği soğuya daha dayanıklı ve ABD’de kolonize olmuş bir kuzeni ile rekabet içinde; Asya kaplan sivrisineği. Daha sıcak bir iklimde birinin diğerini öldürüp öldüremeyeceği henüz belli değil. Benzer şekilde, Asya kaplan sivrisineğinin Zika veya Dang virüsünü yaymakta ne kadar etkili olabileceği de net değil. Prensip olarak, devam eden küresel ısınmadan kaynaklanan risk sadece belirli sıcaklıktaki ülkeler için değil, tropikal ülkelerde yükseklerdeki şehirler için de geçerli. Örnek vermek gerekirse, araştırmacılar Meksiko’yu yakından takip ediyor. ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Meksiko şu ana kadar sivrisinekler için çok soğuk olan dağlık bir alana kurulmuş. Şehirde yaşayan 21 milyon kişi ve şehrin kenar mahalleleriyle beraber, Meksiko Batı Yarımküre’de en büyük başkentken, Meksiko’nun ovaları sarı humma sivrisinekleri ve bulaştırdıkları virüsler tarafından istila edilmiş. Ama, sıcaklık artıyor ve az sayıda sivrisinek bugünlerde Meksiko yakınlarında tespit edilmiştir. Dr. Monaghan “Sivrisinekler sadece tepenin aşağısında.” dedi. “Eğer iklim şartları daha uygun olsaydı, bütün koşullar virüsün yayılma riskini artırırdı” diye ekledi. ZİKA HAKKINDA KISA KISA Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) son raporunda Zika virüsünün en fazla Brezilya ve Kolombiya’da yayıldığına dikkat çekti. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre, Zika virüsü “ateş, baş Ağrısı, gözlerde kızarma, kusma, döküntü, kas ve eklem ağrısı” gibi belirtiler gösteriyor. Sivrisinek sokması ile bulaşan bu virüs, gebelik için tehlike oluşturarak henüz doğmamış bebeklerin beyinlerinde küçülme ve hasara, hatta ölüme neden oluyor. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC), Zika’ya ilişkin açıklamasında virüsün bulaştığı kişilerde semptomların yaklaşık bir hafta içinde ortaya çıktığını ve kanda birkaç gün duran virüsün bazı kişilerde daha da uzun kaldığını ifade etti. 19 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE ARTAN TEHLİKE: DON OLAYI Duygunur Turgal 9-C Don olayı havanın açık ve durgun olduğu kış gecelerinde aşırı ısınma nedeniyle toprağın donması sonucu oluşur.Karasal iklimlerde görülen bu olay tarımsal üretime büyük ölçüde zarar verir.Diğer bir deyişle sıcaklığın sıfırın altına düştüğü zamanlarda havadaki su buharı yoğunlaşıp sıvı durumuna geçmeye vakit kalmadan kristalleşerek katı durumuna geçer. Don’un taneli bir görünüşü vardır.Toprağın yüzeyi iki metreye kadar olan bitkilerin üstü beyaz bir örtüye bürünür.Don, rüzgarsız ve berrak gecelerde meydana gelir. Don olayı yeryüzünden ancak iki metre yüksekliğe kadar olur. DON OLAYININ ZARARLARI VE ETKİSİ Don olayı maalesef bunlardan ibaret değildir. Ülke ve dünya ekonomisini etkileyecek düzeyde bir etkisi daha vardır.Don zararı, düşük hava sıcaklığı ve radyasyon gibi birtakım çevresel faktörler nedeniyle, hemen hemen her yıl dünyanın birçok meyve ve sebze üretim alanında meydana gelen, bunun sonucu olarak da meyve ve sebze üretiminde yıldan yıla önemli verim-kalite kayıplarına neden olan fizyolojik bir bozukluktur.Günümüz modern meyve yetiştiriciliğinde, meyve çeşidi ve yerel iklim koşullarınabağlı olarak, dünya genelinde hemen her yıl %15-20’lere varan ürün kayıplığı yaşandığı tahmin edilmektedir.Düşük sıcaklıklar, dünya üzerinde bitki dağılımını belirleyen belki de en önemli faktördür.Yaprağını döken meyve ağaçlarında; tomurcuk ölümleri, dal kurumaları, gövde kabuğunun kuruması ve çatlaması, gövdenin çatlaması ve kuruması, kök ölümleri gibi ciddi zaralar meydana gelmektedir.Bu gibi hasarların etkisi, sadece o yılın ürününe yansımayp, ertesi yılki ürün verimini belirleyecek tomurcuk ve gözlere de ciddi zarar vermektedir. Don sonucu bitki dokuları susuz kalarak canlılıklarını yitirir.Zarara neden olan 2 ana faktör meyve üretim alanlarında yaşanan uzun süreli düşük sıcaklık ve gündüz ısınan toprağın gece sıcaklığını radyasyon yoluyla vermesi ve radyasyonun şiddetine göre toprak 20 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 yüzeyinde soğuk bir hava kitlesinin oluşmasıdır. DON ZARARI NASIL GERÇEKLEŞİR? Don zararı sonrası, bitki dokularında 2 önemli olay gerçekleşmektedir. 1.Oksidatif Stres (Genel Stres Reaksiyonu): Bitki dokularının ve organlarının düşük or- tam sıcaklığına maruz kalmaları sonucu bitki dokularında reaktif oksijen türleri (ROS) ve serbest radikaller oluşur. Bu radikaller, oksidasyon yoluyla hücre zarını parçalar ve dolayısıyla hücre ölümü gerçekleşir. 2. Bitki Dokularında Buz Kristallerinin Oluşumu: Bitki dokularında hücre öz suyunun donması sonucu buz kristalleri oluşur ve dokular susuz kalarak kurur. Buz kristallerinin oluşumu, don süresince maruz kalınan ortam sıcaklığı ve nemine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Oksidatif Stres Nedir? Oksidatif stres, hücrelere zarar veren ya da hücreleri öldüren reaktif oksijen türlerinin ve kimyasal radikallerin, bitki hücrelerinde oluşması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Oksidatif strese neden olan çevre koşulları arasında; kuraklık, sıcak, don ve UV radyasyon ile fotoinhibisyonu artıran yoğun ışık en başta gelmektedir. Genel olarak; soğuk stresi (don), yüksek ortam sıcaklığı ve ultraviyole radyasyon gibi birçok olumsuz çevresel etkinin sonucu, bitki dokularında reaktif oksijen türleri ve kimyasal radikaller oluşur. Bu radikaller, oksidasyon yoluyla hücre zarını parçalar ve dolayısıyla hücre ölümü gerçekleşir. DON OLAYINDAN KORUNMA YÖNTEMLERİ Don olayından korunmak için yapılabilecek 2 yönetim şekli vardır. PASİF YÖNTEMLER a) Yer seçimi Don riski taşıyan bölgelerde mümkün oldukça zirai faaliyetler yapılmamalıdır. Eğer tarım yapılması düşünülen bölge don tehlikesine maruz ise, farklı mevsimlerde don hadisesinin görülme ihtimali, muhtemel şiddeti ve havada dağılımı araştırılmalıdır. b) Bitki iradesi Bitkilere uygulanacak farklı işlemler, bitkilerin don olayına karşı direncini arttırabilir ve en az zararla kurtulmasını sağlayabilir. Bu işlemlerin uygulanabilir ve ekonomik olması önemlidir. Bu işlemlerden bazıları şunlardır: • En fazla hava akımına imkan verecek bitki dikimi • Önerilen tarihlerden önce bitki dikimi yapılmaması • İyi toprak verimliliği ve uygun su 21 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 kaynaklarının yararlı etkilerini sürdürmek • Don olayına karşı dayanıklılığı arttırmak için kimyasallar ve bitki hormonları kullanılabilir. c) Bitki seçimi ve üretimi Aynı tarihte çiçeklenen belirli meyvelerin çeşitleri, dayanıklılık konusunda belirgin farklılıklar gösterir. Bundan dolayı hassas olanların çıkartılması ve dirençli olanların üretilmesi don riskini azaltacaktır. Daha geç çiçeklenen elma türleri sert kışlık buğday, yulaf çeşitleri ve dona daha dayanıklı çilek çeşitlerine, don olayına hassas bölgelerde her zaman ihtiyaç duyulur. AKTİF YÖNTEMLER a) Atmosfere giden radyasyonun durdurulması Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu (sis) ile atmosfere giden radyasyon engellenebilir. Duman perdesi veya dumandan oluşturulan yapay bulutlar radyasyon kayıplarını önleme çalışmalarında kullanılmıştır ve duman perdesinde oluşturulan parçacıklar yerden uzaya giden uzun dalga radyasyonu yakalayabilmektedir fakat bulut içerisindeki su damlacıkları, yapay olarak oluşturulan duman perdesindeki çok küçük parçacıklardan daha etkili olduğu belirlenmiştir. b) Isı yalıtımı Ürünleri dumanla kaplamak için toksik olma22 yan protein köpükleri kullanılır. Bu yöntem mekanize olması nedeniyle bazı avantajlara sahiptir ve köpük bitkiler üzerinde uzun süre kalabilir ve beklenen ardıl don olayları için koruyucu olur. c) Havanın karıştırılması Tipik radyasyonlu geceler boyunca, yer ile temas halinde olan hava soğur ve yüzeye yakın seviyelerde soğuk bir hava tabakası oluşur. Yerden 150 m yükseklikteki bir hava tabakasındaki sıcaklık, yer seviyesindeki sıcaklıktan fark edilecek derecede daha sıcaktır. Sıcaklığın yükseklikle arttığı bu gibi özel durumlar sıcaklık terselmesi (=inverziyon) olarak adlandırılır. Normal günlerde yükseklik ile sıcaklık azalır. Don zararı soğuk hava tabakası ile ilgilidir, fakat üst seviyelerdeki daha sıcak hava ile aşağıdaki daha soğuk havanın karıştırılmasıyla don zararını en aza indirilebilir. Yere yakın seviyedeki soğuk hava ile üst seviyelerdeki daha sıcak havanın karıştırılması sonucu inverziyon bozulur ve yere yakın soğuk hava tabakasının sıcaklığı birkaç derece arttırılır. Bu durum rüzgar makineleri, fanlar ve hatta helikopterler kullanılarak başarılabilir. d) Direk hava ve bitki ısıtması Radyasyon yoluyla yeryüzünden atmosfere giden ısı kaybının giderilmesi için en yaygın ve en kolay yöntem uygun ısıtma ekipmanları kullanmak veya küçük ateşler yakmaktır. Bu yöntemle arazilerde veya meyve bahçelerindeki sıcaklıklar belirli ürünler için kritik sıcaklık değerlerinin üzerinde tutulabilir. Dünyanın bir çok bölgesinde ısıtma yöntemi yaprağını dökmeyen Akdeniz meyveleri ve yaprağını döken diğer meyve ağaçlarının bulunduğu alanlarda düzenli ve iyi organize edilmiş olarak uygulanmaktadır. Seralarda elektrikle ısıtma, araziye uygun kalorifer sistemi ile ısıtma bazı ülkelerde kullanılan pahalı yöntemlerdir. Ancak bu yöntemlerde korunacak ürünün ekonomik ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 değeri esas alınmaktadır. e) Su uygulaması Don olayını önlemede bir yöntem olan üstten sulama veya yağmurlamanın belirgin bir yararı vardır ve dikkate değer bir öneme sahiptir. Bu uygulama geniş bir su kaynağı, uygun sulama ekipmanları ve iyi bir toprak drenajı ister. Bu yöntem sadece üzerindeki buz yükünü taşıyabilecek bitkilerde uygulanabilir. f) Toprak işleme ve idaresi Don zararlarını en aza indirebilmek için; toprak nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş ve pekiştirilmiş olmalıdır. Don tehlikesi olan dönemlerden önce toprak üzerindeki ürünler, organik madde artıkları, gübre artıkları ve yabancı otlar sürülmeli ve toprak sıkıştırılmalıdır. Bu işlemlerden sonra toprak sulanmalı ve kuru kalmasına fırsat verilmemelidir. g) Kumlama Bu yöntem hem pahalı, hem yüksek işçilik, hem de toprağın yapısını etkilemesi nedeniyle uygulanması güç bir yöntemdir. Kum materyalinin kolay ısınması ve radyasyon yoluyla yavaş soğuması bu yöntemin olumlu yanıdır. Her yıl ince bir kum tabakasının don riskli alanlara serilmesi şeklinde yapılır. İnce kum aynı zamanda buharlaşmayı (kendi bünyesindeki su miktarı çok az olduğundan) en alt seviyeye indirir. h) Çiçeklenmeyi geciktirme İlkbaharda meydana gelen son don olaylarının çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının çiçeklenme devresinde don olayından fazla zarar görülmemesi için çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulur. i) Zorlanmış hasat Birçok durumda geniş bir ürün topluluğunu zorunlu hasat yoluyla dondan korumak mümkündür. Don veya donma sıcaklıkları ile ilgili bir tahmin önceden kullanıcılara ulaştırılmış ise, bölgedeki çiftçiler olgun meyveleri, sebzeleri ve diğer ürünleri acil olarak toplayabilir, aksi takdirde arazi üzerinde kalır ve don tehlikesine hedef olur. Bu durum geceleri bile devam edecek uzun saatler süren bir ekip çalışmasını gerektirir. Toplanan ürünlerin korumalı yerlerde depo edilmesi zorunludur. 23 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 BİZDEN BİR NOBEL SAHİBİ Prof. Dr. AZİZ SANCAR Cancu Miray Cacim 9-B HAYATI Prof. Dr. Aziz Sancar 1946’da Mardin Savur’da 8 kardeşin yedincisi olarak dünyaya geldi. 1963’te girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1969’da bitirdikten sonra Savur’da iki yıl sağlık ocağında hekimlik yaptı. Daha sonra Dallas’a giderek Dallas Texas Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji dalında doktora yaptı. Yale Üniversitesi’nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamlamıştır. Daha sonra DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı. Kendisi gibi biyokimya profesörü ve öğretim üyesi olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Eşiyle birlikte ABD’de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfı’nı kurmuştur. Vakfın ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde “Carolina Türk Evi” isimli bir öğrenci misafirhanesi de bulunmaktadır. 2015 yılında DNA onarımı üzerine olan çalışması sayesinde Nobel kimya ödülünü kazandı DNA ONARIMI Birçok kanser türünde bir ya da daha fazla DNA onarım sistemi tamamen ya da kısmen çalışmamaktadır, bu da kanser hücrelerinin DNA sını kararsız hale getirmektedir ve bu durum kanser hücrelerinin mutasyona uğramasının en önemli nedenlerinden birisidir. Böylece kanser hücreleri kemoterapiye dirençli hale gelmektedirler. Aynı zamanda hasta hücreler genellikle hala işlevsellik gösteren bu onarım sistemine bağımlı kalırlar, bu onarım sistemi olmasa DNA hasar görecek ve sonuçta hücreler ölecektir. Araştırıcılar bu noktadan hareket ederek DNA onarım sistemini önleyerek kanser hücrelerinin çoğalmasını engellemektedirler. Prof. Dr. Aziz Sancar, kanser tedavisinde sirkadyen ritm (ritmik saat) buluşunu yaparak dünya çapında üne kavuşmuştur. Dr. Sancar bakterilerde Ultraviyole (UV) ışığın neden olduğu hasarı onaran 2 sistem olduğunu belirledi; ışığa bağımlı fotoliyaz enziminin 24 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 yanında karanlıkta işlevsel olan bir ikinci sistemi saptadı. Dr. Aziz Sancar ve arkadaşları Yale Üniversitesi’nde 1960 larda karanlık sistem ile ilgili araştırmalar yaptılar ve bu araştırmalarında üç UV ışığa duyarlı ve her biri farklı genetik mutasyona sahip olan bakteri nesli kullandılar: uvrA, uvrB ve uvrC. Karanlık sistemdeki moleküler mekanizmayı araştırarak uvrA, uvrB ve uvrC genleri tarafından kodlanan karakteristik enzimleri belirleyerek izole ettiler ve sonuçta hayvan deneyleri ile de destekleyerek bu enzimlerin UV hasarını tespit ettiğini, DNA ipliğinde 2 kesme meydana getirdiğini ve bu kesilen kısımların hasarlı olduğunu belirlediler, böylece hasarlı olan 12-13 nukleotidlik kısım DNA dan uzaklaştırılmış olmaktadır. Dr. Aziz Sancar bakteri ve memelilerde aynı DNA onarım mekanizmasının olduğunu bulmuşlardır. İnsan DNA sında UV hasarı ile meydana gelen kısmın kesilip çıkarılmasının çok daha karmaşık olmakla birlikte bakterieldekine benzer olduğunu belirlemiştir. Dr. Sancar bakterilerde ilk belirlediği onarım enzimi fotoliyazın hücrelerde mavi/ mor ışığı (350-500nm) kullanarak UV ile hasara uğramış DNA yı onardığından yola çıkarak fotoliyaz enzimi ile % 50 oranında dizi benzerliği gösteren memelilerdeki kriptokrom 2 enzimini saptamıştır. Kriptokromun ışığa bağımlı ve ışığa bağımsız mekanizmalar ile sirkadyen ritmi düzenlediğini göstermiştir. Sonuç olarak Prof. Dr. Aziz Sancar’ın araştırmaları metabolizmadaki günlük değişikliklerin ve hücre bölünme hızının kanser ilaçları da dahil bazı ilaçların yararını ve toksisitesini etkilediğini ortaya koymuştur. Bu nedenle de sirkadyen ritmin nasıl işlediğini ve onların moleküler mekanizmasını neyin düzenlediğini bilmek insan sağlığı sağlığını artıran yeni yolların gelişimini de ortaya koymaktadır. Prof. Dr. Aziz Sancar sirkadyen ritmin yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesinde ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. 25 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 KÜRESEL ISINMA Selen Yiğit 9-D Küresel ısınma, atmosfere salınan gazların sebep olduğu sera etkisinden dolayı gezegenimiz üzerinde yıl boyunca hava,deniz ve karada ölçülen ortalama sıcaklıklardaki artışa denir. Sera gazları nelerdir? Sera etkisine neden olan gazlar %36-70 su buharı, %9-26 Karbon dioksit, %4-9 metan ve %3-7 ile ozondur.Bu gazlar atmosferdeki ısıyı tutar.Sera gazlarının bir bölümü kendiliğinden oluşur ama bir bölümü de insanlar tarafından üretilir. Doğal yollarla oluşan sera gazları su buharı, karbondioksit, metan, nitroz oksit ve ozon içerir. İnsan etkinlikleri sonucunda da bu gaz seviyelerine eklemeler olur ve bunun sonucunda da sera etkisi görülür. Küresel ısınmanın etkileri • Sıcaklık artışına neden olur. Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor. 2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü . • Sıcaklığa bağlı olarak fotosentezin yavaşlamasının tarıma kötü tesiri • Küresel ısınma iklim değişikliklerine sebep olarak, şiddetli kasırgalar ve sellere neden olurken, uzun süreli kuraklıklar ile de çölleşmelere neden olması • Kutuplardaki buzulların erimesi kıyı kesimlerin tamamen sular altında kalmasıyla dünyadaki yaşanabilir alanın azalacak olması • Karlı dağlardaki ısı değişimleri nedeniyle sık sık çığlar oluşacak ve çevresindeki yerleşim yerlerine tehlikeye sokacak olması • Su kaynaklarının hızla tükenmesi sonucu susuzluk baş gösterecek olması • Hayvan soyları ve yaşam alanları tükeniyor.Özellikle kutupta yaşayan hayvanların soyunun tükenmesi • Deniz seviyesi son yüzyılda küresel ısınmadan dolayı yükselmesi 26 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Küresel ısınma çalışması yapanlar, birçok bilimsel topluluk, özellikle hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPPC), artık küresel ısınma etkisinin gerçek ve belirgin olduğunu ve bir çok şirketin, hatta ünlü bir çok Motor Şirketi’nin de bunu bildiğini ortaya koyuyor. Fizik ve teknolojinin küresel ısınmaya olumsuz tesiri: İlk olarak fizik ve teknoloji enerji üretimi için esas olan ögelerdir.Enerji üretmek için gerekli olan donanımın teknik bölümü fizikle uygulama bölümü de teknolojiyle sağlanır.Elektrik elde etmemiz bir örnektir.Ancak kullanımı sonucu çevreye karbondioksit salan enerji kaynakları küresel ısınmaya neden olduğundan kullanılmamalıdır.Ayrıca,otomotiv sanayisinde mekanik kısmın teknik biligisi için fizik kullanalırken seri üretimde teknoloji boy gösterir.Zaten fizik ve teknoloji ayrılmaz bir takım olarak modern dünyada yer sahibidir.Öyle ki arabalarda enerji için kullanılan fosil yakıtlar karbondioksit üretir. Fabrikalarda ham madde işlenmesi ve yararlı ürünlerin üretilmesi için teknoloji esastır.Aslında fizik ve teknoloji insanlığı ileri götürse de çevreye zararları vardır. Fizik ve teknoloji küresel ısınmaya neden olan her şeyde rol almaktadır. Dünyamızı kaçınılmaz sona bu bakımdan sürüklerler.Bu durum önemli ve tehlikeli olsa da, çözümler ile dünyamızı iyileştirebiliriz. Küresel ısınma için çözüm yolları • Geoengineering küresel ısınmayı azaltmak için dünyanın atmosferini değiştiren yollar bulma çalışması ve aktivitesidir.. • Elde ettiğimiz enerjiyi daha verimli kullanmak. • Sürdürülebilir enerji kaynaklarını (güneş,rüzgar enerjisi vb.) kullanıp fosil yakıt (petrol,kömür vb.) tüketimine son vermek.Özellikle sanayilerin yenilenebilir enerji kullanmasını sağlamak • Düşük veya sıfır Karbon içeren teknoloji geliştirmek • CO2 salınımı yapan enerji kaynaklarının yasaklanması ve akanuna uymayanın ağır biçimde cezalandırılması • Ormanları yok etmemek • Daha az araba kullanmak • Geri dönüşüm yapmak 27 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 KÜRESEL ISINMANIN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ Çağla İdil Ata 9-B Küresel ısınmaya yol açanın kendileri olduğunu kabullenmek insanoğlunun yaklaşık 20 yılını almıştır. Çok uzun bir süre boyunca çevre kirliliği ve iklim değişikliği görmezden gelinmiş ve bir sorun olarak görülmemiştir; ta ki yapılan araştırmalar sonucunda atmosferdeki CO2 oranının son 30 yılda inanılmaz bir artış gösterdiği fark edilene kadar. Bu aşamadan sonra ise küresel ısınma en çok tartışılan konular arasına girmiş, ancak bu konuda yapılan çalışmalar o kadar ileri gidememiştir. Peki, küresel ısınma tam olarak nedir? Sözlük tanımı olarak küresel ısınma, atmosferde karbondioksit ve ısıyı tutan diğer gazların düzeyinin yükselmesi anlamına geliyor. Ancak gerçeklik bundan ibaret değil. Küresel ısınma, denizlerde yaşayan birçok canlının hayatını ve neslini tehlikeye atıyor. Çevre kirliliği ve küresel ısınma sebebiyle, mercan kayalıkları 1980’den beri en yüksek ölme oranına sahip. 1870’den beri ise deniz seviyesi 8 cm kadar yükselmiş bulunuyor. Tüm bunlar denizdeki ekolojik yaşam dengesini bozuyor. Örneğin sularda yaşayan balıklar azalıyor, besin zincirindeki bu aksama diğer canlıların hem yaşam kalitesini hem de beslenme biçimini olumsuz etkiliyor. Şimdiden bir milyondan fazla türün küresel ısınma sonucu yok olan yaşam alanları, asitlenen okyanuslar ve düzeni bozulan ekosistemler nedeniyle neslinin 28 tükendiği tahmin ediliyor. Küresel ısınmanın başka bir sonucu ise iklim değişikliği. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve şiddetli fırtınalar daha sık görülürken bazı bölgelerde aşırı kuraklık ve çölleşme görülüyor. Örneğin, 2040 yılında içme suyumuzun çoğunluğunu sağlayan kutuptaki buzulların erimiş olacağı tahmin ediliyor. Kış sıcaklıkları artıyor, sonbahar geç ve ilkbahar erken geliyor… İklimdeki ve yaşam alanlarındaki bu büyük değişimler adapte olamayan bitki ve hayvan türlerinin azalması ve hatta yok olmasına yol açabiliyor. Dahası, bilim adamlarının yaygın başka bir görüşü; kalp, solunum yolu, bulaşıcı ve alerjik bazı hastalıkların bu değişkenlikten etkilenip artacağı yönünde. Baktığımız pencereyi biraz daraltıp küresel ısınmanın insanlara olan etkisinden ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkilerden bahsedecek olursak; tarım ve orman ürünlerinin azalacağı, su kaynaklarının azalmasıyla enerji darboğazının yaşanacağı, sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının risk altında olacağı, göçlerin artarak sosyal ve ekonomik zorluklara neden olacağı, küresel ısınmanın insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle sağlık maliyetlerinin artacağı, az gelişmiş ülkelerin sorunlarla başa çıkacak kaynaklara sahip olmaması nedeniyle krizlerin yaşanacağı söylenebilir. Birleşmiş Milletlerin konu ile ilgili 2007’de Fransa’da açıkladığı raporda küresel sıcaklık ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 artışının olası etkileri -sıcaklık atışına göre gerçekleşmesi olası durumlar- belirtilmiştir. Buna göre; sıcaklık artışı +2 derece olursa; su sıkıntısı başlayacak, Kuzey Amerika’da kum fırtınaları tarımı yok edecek, deniz seviyeleri yükselecek, Peru’da 10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek, mercan kayalıkları yok olacak, gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Bu artış +5 derece olduğunda denizler 5m. yükselecek, deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak ve dünyanın yiyecek stokları tükenecek. Sıcaklık artışının +6 dereceye kadar çıkması durumunda ise; göçler başlayacak ve yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek… Sorulması gereken bir başka soru ise “Bu durum karşısında ne yapabilirim?” Gelişen teknoloji bu büyük tehditle savaşmak için en büyük silahlarımızdan biri. Günümüzde teknoloji, küresel ısınmayı arttıracak yönde bir etkisi olduğu genel kanısını değiştirecek kadar gelişti. Telefonlara, tabletlere ve bilgisayarlara oyunlar ve çeşitli uygulamalara sponsorluk yapan ve küresel ısınmaya karşı bilinçlendirmek isteyen WWF(World Wildlife Fund), dünya çapında yürüttüğü Powerswitch! Kampanyasıyla, hükümetler ve iş dünyasını yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda sorumluluk almaya ve bu kapsamda, kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve nükleer enerji yerine su, jeotermal, biyokütle ve güneş enerjisinin kullanılması teşvik edilmeye başlanmıştır. Çevreye son derece zararlı olmasına karşın birçok ülkede hala kullanılan kömür gibi fosil yakıtların yerlerini Güneş panelleri; hidroelektrik santralleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını almasını sağlamak için elimizde her türlü imkân bulunuyor. Kyoto protokolünün sera gazı emisyonlarını azaltmaları için OECD ülkelerine çağrıda bulunması ve yapılan güneş enerjisi veya elektrik ile çalışan arabalar bu duruma mükemmel bir örnek oluşturuyor. 29 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 DÜNYAYI DOLAŞAN TOZ BULUTLARI Ezgi Yurteri 9-D Bilim dünyası renklerle ayrı ayrı uğraşmaktadir. Bizim ilgi alanımız ise o kahverengi kızılımsı cöl tozlarinin biraktigi izler. Dikkatli bir sekilde Sahra’ya beynimizle yoğunlaşalim. Yeryüzündeki en geniş çöl alanıni hayal edelim. Oradan kaynaklanan ve her bir yöne dağılan o renkler ise tozları göstermekte. Sahradan çıkan ve taşıyıcı rüzgârlar ile binlerce kilometre uzaklara dağılan, senelik boyutları 2 milyar tona ulaşan tozlar. “Bize ne” demeyin; işte bu tozlar her şeyin, ama her şeyin başlangıcı. Başlangıç nerede nasıl oldu bilinmez; ama Sahra’dan hayatı başlatmanın yollarını bulunabilir. İklim değişiklerine neden olan olay tozlarla, hem de Sahra çölü tozları ile başlamaktadir. Yağmurun oluşumunu da, bereketli olmasını da sağlayan yegâne öğe, Sahra tozları. Atmosferdeki amino asit oluşumuna neden olan olay zincirinin başlaması da bu tozlardan dolayı. Yani, hayatın başlaması hani “insanın bir parça çamurdan yaratılmasının” nedeni de bu tozlar. Amino asit. neredeyse, hayat demek, amino asit demektir. İnorganikten organik madde yapmak demek olan bu adım için neler neler denenmiştir. Meşhur Miller-Urey deneyleri hayatın başlangıcını araştırmış ve amino asitlerin oluşumunu göstermiştir. Sahra’da kuru halde duran ve rüzgârlar ile taşınan kahverengi kirmizi tozlar bilim dünyasında sadece toz taşınımı olarak ilgi çekmiştir. Türk bilim insanları bu tozların bulut içerisindeki serüvenleri sonucunda neler yaptıklarını bulmuş ve bilim dünyasına tanıtmışlardır. Halen de bu gizemli dünyada olan ve bildiklerimizle tamamen ters düşen olayları incelemektedirler Her şey, tozun uzun mesafeli taşınım sürecinde bulut içerisindeki su ile temas etmesi sonrasında başlıyor. Bu bir damla su ile buluşan toz içerisindeki trilyon kere trilyon kere diye giden sayıdaki bakteri, mantar kısa sürede aktif hale geçiyor; etrafa oksalat çıkartıyor. Oksalik asidin kökü olan oksalat, kil minerali ile birleşince ortama demir oksalat çıkıyor. Tüm bu olaylar bulut içerisinde ve de gündüz vakti bol güneş enerjisi ile de desteklenince, demir oksalat parçalanıyor ve ortaya indirgenmiş demir, karbon dioksit, hatta yaptığımız son araştırmalara göre metan da çıkıyor. 30 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Her biri organik besin ve bizim anlamımızda da sera gazı, ama her birinin kullanım alanı var. Karbon, organik madde oluşumu için gerekli. Karbon dioksit ve metan ise sera gazı olmaları nedeni ile bulut gibi soğuk bir ortamda etrafın ısınmasına neden oluyorlar. Ama bu ısınma, moleküler seviyede. Metan oluşumuna neden olan ve halen incelediğimiz oluşuma neden olan yapının parçalanması ile de, ortama çok değerli amin grubu çıkıyor. Bulut içerisinde oluştuğu bilinen kıymetli amino asitlerin temel yapısidir. Damıtık su damlası olarak bilinen bulut içerisindeki su damlası, giderek bakteri mantar ve bu değerli kimyasallar ile zenginleşiyor. Tabii bu tozlar ve oluşan oksalat nedeni ile, yine tarafımca patenti alınan olgu ile yağmur damlası da oluşuyor. Ve sonuçta, bu zengin karışımın yer çekimi ile yer kabuğuna doğru yolculuğu başlıyor. Yer kabuğunda temas etmesi muhtemel yerlerin başında okyanuslar geliyor. Daha sonra da toprak. Bu her iki alıcı ortam da bu suyun değerini biliyor. Deniz ortamında bu su alg oluşumunu destekliyor. O minnacık hamsi bile kışın yağan yağmuru değil de, yağmurun bereketli olduğu zamanı biliyor ve oraya yumurtasını bırakıyorlar. Ülkemizin bazi yörelerinde tütün yetişir. Küba’da da yetişir; ama orada tütün yaprakları devasa olur. Bizde ise o kadar gelişemez. Nedeni, yine Sahra tozları. Çünkü, yerdeki yapı “Ne kadar gelirse al” ve “Almak için yüzey alanını genişlet” komutları ile dürtülmektedir. Yapilan bir deneyde su mercimeği (Lemna minor) diye bilinen ve çok çabuk gelişen 3 veya 4 yapraklı yeşil bitkilerle oldu. Toplam 20-21 günlük ömrü olan bu yeşil bitkinin yaprakları, tek tük de olsa normal sulu ortamda 5-6 gün sonra sararmaya başlıyor. Ama bereketli yağmurlar ile beslenen bitkiler, 8-9 gün sonra sararmaya başlıyorlar. 21 günlük ömürde 5-6 gün ile 8-9 gün farkı! Yaşamı uzatmanın yolu da belki bulunabilir. Kisaca özetlemek gerekirse; tabiatın nasıl çalıştığını anlamak, ona yine en doğal şekil sekilde müdahale sanatinin gelistirilmesine de olanak vermekte ve bizlerde bunu gerceklestirme yolunda calismalarimiza devam etmekteyiz. Bütün bu olayların başlangıcı, toz içerisinde binlerce yıldan beri uykuda olan bakteri ve mantarlardan kaynaklanmaktadir. Hayatı yeniden başka gezegenlerde de başlatmak ve yasatmak mümkün olabilir. 31 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Stockholm Küresel İklim Değişikliği Konferansı Erkan Giray Arat 11-F Biz ODTÜ Geliştirme Vakfı Lisesi öğrencileri olarak Şubat ayında GREEEN Network bünyesindeki bir konferansa katıldık. Amacı, okullarda iklim değişikliği eğitiminin ele alınması ve bilim eğitimiyle buluşturularak öğrencilere sunulması olan GREEEN Network projesi, başladığı 2014 yılından itibaren bu konularda fikir üretimi ve paylaşımını destekleyen etkinlikler için bir ağ niteliği taşıdı. Bu sene İsveç’deki Varmdö Lisesi öğrencilerinin ev sahipliği ettiği konferans, gerçekten de dizginleri tamamıyla öğrencilerin ellerine bırakması bakımından öğrenciyi merkeze koyarak eğitim amacına ulaşan bir konferans oldu. SEED adı verilen bu konferansta bizler, Avusturya’dan öğrenciler ve İsveç’deki ev sahipleri ile birlikte çalıştık. Konferanstan önce GREEEN Network tarafından dünya çapında öğrenciler arasında iklim değişikliği temalı bir film yarışması düzenlendi. Bu yarışmanın galipleri konferansa davet edildi. Varmdö Lisesi’nin çevre kulübü öğrencileri de sene boyunca çeşitli çevresel sorunlar hakkında yaptıkları çalışmaları anlatan posterler ile katıldılar konferansa. Bu poster etkinliğine ayrıca Avusturyalı öğrenciler de katıldı. Biz de kendi etkinliğimizi d ü z e n l e d i k . Etkinliğimizde iklim değişikliği hakkındaki fikirlerimizi ve kendi okulumuzda yapılan çevresel çalışmaları paylaştık. Ayrıca katılımcılarımızın fikir birliği içinde 32 çevresel sorunlardan çözümlere ulaştıkları uzun bir etkinlik düzenledik. Bu sayede iklim değişikliği konusundaki çabalarımızı paylaşmış olduk ve Yunanistan, Letonya, Türkiye, İtalya, İsveç, Avusturya, Almanya gibi birçok farklı ülkeden insanla fikirlerimizi takas ettik, dünyada ve farklı ülkelerde okulun, doğayı kurtarma çabasındaki rolünü görmüş olduk. Bu insanlardan öğrendiğimiz bunca farklı uygulanamayı okulumuzda da gerçekleştirmeyi umuyoruz. Bu konferansta biz öğrenciler birbirimizden öğrendiğimiz kadar iklim değişikliğine karşı aktif çalışan insanlardan da öğrendik. Konferansa katılan ve çevresel sorunlarla farklı şekillerde mücadele eden konuşmacılar anlattıklarıyla ve cevaplarıyla doğamız için harekete geçme ilhamı verdiler. Konuşmaların ardından küçük gruplar halinde yaptırdıkları etkinliklerle de bunun yöntemini öğrettiler. Öğrendiğim en çarpıcı şeyi etkinliklerde sorulan bir soru ve bir cevap ile açıklayabilirim. Soruyu soran Letonyalı bir öğrenciydi, cevaplayan ise Güney Amerika’da uzun yıllar yerel halk ile petrol şirketlerine kafa tutmuş Flaviano Bianchini’ydi. Soru şöyleydi; ‘’Ya bir şirket veya bir hükümet, sizin dediklerinizi umursamıyorsa, o zaman ne yapıyorsunuz ?’’ ‘’Onlar umursayana kadar tekrar söylüyorum.’’ Seed konferansı gibi konferansların ülkemizde, ilk olarak, öğrencilerin doğanın karşılaştığı sorunların bilincine varmaları ve buna karşılık yapılabilecekleri düşünmeye başlamaları için önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizler de öğrenciler olarak gerçek bilimsel yöntem ile her gün karşılaştığımız çevresel sorunlara çözüm bulmaya çalışmanın bizler için çok yararlı olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir pratiğin bizleri doğamızla tanıştıracağını ve bilimi bizim için elle tutulabilir ve gerçek bir düşünce haline getireceğini düşünüyoruz. Ülkemizde eğitim alanında çalışan kişilerin bu konuda fikir paylaşımı ve üretimi yapmaları için de bu tarz faaliyetlerin bir fırsat niteliğinde olduğunu düşünüyoruz. Katıldığımız bu konferansın da özünde olduğu gibi, çevre aktivizmi ve iklim eğitimi gibi konuları işleyen her türlü ilim toplantılarının çok yararlı olduğuna ve ülkemizde düşünceyi ileri götüreceğine inanıyoruz. ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Çevre İçin Bir Çalışma Eda Su Başaran 11-A Mehmet Kerem Aydın 11-A AKTİF KARBON İLE KOKU EMİLİMİ VE GAZ ADSORBSİYONU Bu çalışmayı yapmamıza esin kaynağı olan problem okulumuzun yemekhanesinde üretilen çöplerin çöp toplama merkezine götürülmeden önce depo edilmesi için klimalı bir oda inşa edilmesiydi. Bu yöntemle çöpler toplanmadan önce soğuk bir ortamda bekletilerek, çöplerin koku yaymaları engellenmeye çalışılıyordu. Fakat bu yöntem çevreye zarar verdiği ve ekonomik olmadığı gibi yeterince efektif bir yöntem olamadı çünkü bu odadan kokuların yayılması engellenemedi bu odanın yakınından geçen insanlar kokulardan dolayı rahatsız olmaya devam etti. Biz de bu olaydan yola çıkarak çevremizdeki çöplerden yayılan sağlığa zararlı gazları ve kötü kokuları azaltmaya yönelik hem etkili hem de ucuz bir yöntem bulmaya çalıştık. Kimya öğretmenimiz Sevilay Özsoy ile görüşüp, onun da öğrencileriyle bilimsel bir proje yapmak istediğini öğrenince, öğretmenimizin de bize yol göstermesiyle tespit ettiğimiz bu sorunun çözümüne yönelik, beraber bir proje yapmaya karar verdik. Yaptığımız araştırmalar sonucunda aktif karbon adı verilen maddenin gaz adsorpsiyonunda başarılı ve ucuz bir madde olduğunu öğrendik. Biz de bu maddeyi kullanarak problemimizi çözmeyi hedefledik. Bu nedenle aktif karbonun amacımız doğrultusunda elverişli olup olmadığını test etmek amacıyla bir deney düzeneği hazırladık. Deneyimizi ODTÜ Çevre Mühendisliği bölümündeki hava kirliliği laboratuvarında, ODTÜ Kimya bölümünde asistanlık yapmakta olan Ezgi Sert ve Toghrul Almammadov’un yardımlarıyla gerçekleştirdik. Yaptığımız deney sisteminde bir kontrol bir de deney grubu oluşturduk. Okul yemekhanemizden aldığımız çöpleri (evsel atık ve yemek atıkları) ODTÜ Çevre Mühendisliği bölümüne götürdükten sonra bu çöpleri iki eşit gruba ayırdık ve bunları iki ayrı çöp kutusunun içine koyduk. Birinci çöp kutusunun içine çöple beraber 500 gram aktif karbon, ikinci çöp kutusuna ise sadece çöp koyduk. Yani birinci çöp kutusu deney, ikinci çöp kutusu kontrol grubumuzu oluşturdu. 12 gün boyunca bu çöp kutularından 50. 72. ve 168. saatlerin sonunda, havada bulunan gazları tutma özelliği olan tenax tüplerinin yardımıyla gaz örnekleri topladık. Topladığımız bu örneklerin içindeki maddeleri nitel ve nicel olarak gaz kromatograf aletinde analiz ettik. Analiz sonuçlarını aldığımızda incelediğimiz 27 organik maddenin 24’ünün %70’den daha fazlasının emildiğini geriye kalan 3 maddeden biri hariç hepsinin %50’den fazlasının emildiği sonucuna ulaştık. İncelediğimiz bu 27 organik bileşiğin çoğu hem kötü koku yayılmasına neden olan hem de insan sağlığına ciddi derecede zarar verebilecek bileşiklerdi. Yani yaptığımız deney doğrultusunda aktif karbonun, bizim sağlığa zararlı ve kötü koku yayan gazların engellenmesi amacımız için elverişli olduğunu kanıtlamış olduk. Projemiz eğer günlük hayatta kullanılmak üzere; çöp kutularının kapaklarına kaplanabilen aktif karbonlu kaplama kağıtları, çöp arabalarının içlerinin aktif karbon ile kaplanması vb. projelerle hayata geçerse insan sağlığı, çevre temizliği ve ülkemizdeki yaşam standardına katkıda bulunacaktır çünkü; çöplerden yayılan bir çok gaz solunduğu zaman çeşitli sağlık problemleri yaratmaktadır, ayrıca çöplerin çevreye yaydığı kokular hem insanları rahatsız etmekte hem de ortamın hava kalitesini bozmaktadır. Aynı zamanda projemiz Türkiye’de aktif karbonların gaz emme özelliği kullanılarak kokuları yok etmeyi hedefleyen ilk projedir ve bu konu üzerine yapılabilecek birçok farklı çalışma için de yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. 33 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 DÜNYADA GÖRMEK İSTEDİĞİN DEĞİŞİM OLMALISIN ECE TOPDEMİR 10-F Günümüzde, dünyada en çok tartışılan ve endişe yaratan konulardan biri “iklim değişiklidir”. İklim değişikliği; deniz seviyesinde yükselme, çöl alanlarının çoğalması, yağış rejiminin değişmesi, kutuplarda ısınma ve dolayısıyla bu bölgelerdeki canlıların soyunun tükenmesi gibi sonuçlar doğuran, dünyanın ortalama sıcaklığındaki artıştır. Bu etkiler insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaktadır ve kısa süre içinde bir önlem alınmazsa dünyanın yaşanılabilir bir gezegen olması mümkün olmayacaktır. Bu tehlikeli değişimin gezegenimizde nasıl bu kadar kontrolsüzce ilerlediği sorusu akla gelebilir. Cevap: insan etkisidir. İnsan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan karbondioksit binlerce yıldır görülmeyen bir oranda artmaktadır: şu anda fosil yakıt kullanımından kaynaklı atmosfere salınan karbondioksit, karasal bitkilerin ve okyanus üreticilerinin tüketebileceğinden iki kat daha fazladır ve artan miktar atmosferde birikmektedir. İklim değişikliği ile ilgili bilimsel ortak kanı bu değişikliğin büyük oranda insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor olması ve yine büyük oranda geri dönüştürülemez olmasıdır. İnsan faaliyetleri, fosil yakıt tüketiminden kaynaklanan karbondioksit artışına sebep olmakta ve bu da beraberinde atmosferik aerosol oranında ve sement miktarında bir yükselmeye sebep olmaktadır. Arazi kullanımı, ozon tabakasındaki delinme, hayvancılık faaliyetleri ve ormansızlaşma bağımsız olarak ya da diğer faktörlerle beraber; iklimi, mikroiklimi ve iklim değişkenlerindeki diğer ölçütleri etkilemektedir. Asıl soru şudur: Eğer iklimdeki bu değişikliğe insanlar sebep oluyorsa, dünyamızı bu değişiklikten kurtarmak insanların elinde değil midir? Al Gore bu konuda iyimser bir bakış açısına sahip, çünkü karbondioksit salınımına vergi 34 getirmek gibi önlemlerle iklim değişikliğinin bir süre sonra bir problem olmaktan çıkacağını düşünüyor. Ancak, bu tehdidi ortadan kaldırabilme kapasitemizin gerçekçi olduğunu düşünse de toplumda böyle bir inancın olmadığını belirtiyor. Al Gore insanların acilen bir bütün olup bu tehdidi ortadan kaldıracak kahraman bir nesil yetiştirmesi gerektiğini de ekliyor. Al Gore bu iyimserliğini şu şekilde ifade ediyor: “İyimserim, çünkü büyük zorluklarla karşılaştığımız anlarda, bizi çözümden alıkoyacak etmenleri bir kenara bırakıp, tarihin bize sunduğu bu meydan okumayla yüzleşecek kapasiteye sahip olduğumuza inanıyorum.” ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 Al Gore şu şekilde devam ediyor: “Bazen, insanların bu iklim kriziyle ilgili huzur bozucu gerçeklere bunun çok korkunç olduğu yönünde tepkiler verdiğini duyuyorum. Bu durumun yeni bir çerçeveye oturtulmasını istiyorum. Tüm insanlık tarihinde kaç kuşak bu şekilde bir zorluğun üstesinden gelme fırsatına sahip olmuştur? Öyle bir zorluk ki yapabileceğimizden çok daha fazlasına sahip olduğumuzu bize gösterecek.” “Bu konuya derin şükran duyguyla yaklaşmalıyız çünkü bundan bin yıl kadar sonra filarmoni orkestraları, şairler, şarkıcılar bizleri “iklim krizini çözme cesaretini gösteren ve çözen, parlak ve optimist bir insanlık geleceğinin temelini kuran nesil” olarak anacaklar. Bu yüzden insanları iklim değişikliğinin sebepleriyle ve nasıl çözülebileceği ile ilgili bilgilendirelim. İklim değişikliğinden kurtulmuş bir dünya yaratmak için, pozitif bir bakış açısı geliştirmeli ve hep beraber sadece gezegenimiz için çalışmalıyız.” 35 ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016 İyi Bir Antroposen İçin Tohumlar Özgün Doğan 11-E İlk önce Antroposen kavramının ne olduğunu açıklayarak başlamak en doğrusu olsa gerek. Antroposen, içinde bulunduğumuz jeolojik dönem, insanoğlunun çevrede küresel anlamda güçlü bir etkiye sahip olduğu döneme verilen isimdir. Antroposen çoğunlukla yıkım, tahribat ve doğaya zarar gibi kavramlarla eşleştirilmektedir ancak Stockholm Resillience Centre ve Montreal McGill University ile ortaklaşa başlattığı “Seeds for a Good Anthropocene” projesinin sunumunu bizzat yaratıcılarından biri olan Albert Norström tarafından izleyince Antroposen’in sandığımız kadar da umutsuzluk dolu olmadığı kanısına vardık. Bu sunum sayesinde Dünya’yı sürüklendiği kötü durumdan kurtarmak için ufak bir düşüncenin bile yeterli olabileceğini gördük. Bu ufak düşüncelere “tohum” adını veren Norström bu düşüncelerin birçok yer ve kişi tarafından uygulanınca ve önemsenince Antroposen’in gidişatında çok ama çok büyük bir etki yaratabileceğini savunuyor. Geniş çaplı araştırması deniz ekosistemlerindeki rejim değişikliği olan Norström, iyi bir Antroposen’in tartışma ortamları yaratarak köklü fikirleri yerel ve küresel değişimin kaynağı olarak kullanmaktan geçtiğini söylüyor. Sunumunda Dünya popülasyonunun şehir yaşamına kaydığını belirten Norström 1913 yılında nüfusun %10’u şehirlerde yaşarken 2013 yılında %50’sinin yaşadığını ve bu gidişle 2050 yılında nüfusun tahminen %75’inin şehirlerde yaşıyor olacağını söylüyor. Gelişen ve büyüyen endüstri yanında genişleyen 36 metropoller çevreye verilen zararı oldukça artırmakta. Bu etkiyi asgari tutmak için yapılması gereken ise sosyal ve ekolojik bağın farkına varıp, ikisi ile beraber işleyebilecek yollar bulma. İşte bahsettiğimiz tohumların görevi de bu ortaklığı sağlamak ve yerel ya da küresel, küçük ya da büyük sorunlara anlamlı ve işlevsel çözümler üretmek. Bu proje kapsamında yüzden fazla tohum Dünya’nın birçok yerinde yürütülmekte. İyi bir geleceğe umut kaynağı olan bu tohumlar aklınıza gelebilecek herhangi bir şey olabilir yeter ki çevrenin, doğanın ya da ekosistemlerin korunmasına yani içinde bulunduğumuz çağa katkı sağlasın ve Antroposen’i iyileştirsin. Dünya için henüz geç olmadığı fikrini bize aşılamayı başaran Albert Norström, ‘’Seeds For a Good Anthropocene’’ projesinin diğer partnerlerine ve elbette bu sunumu izlememizi sağlayan GREEEN NETWORK’e ve öğretmenlerimiz Tuğba İnanç Gök ve Meral Yılmaz’a ne kadar teşekkür etsek az. NASA INVENTION CHALLENGE 12. BULUŞ ŞENLİĞİ Alp Sağra 10-C Buluş şenliğine katılmak aslında ilk başta benim aklımda yoktu. Bana katılmamı öneren Fizik öğretmeni Hakan Hoca’ydı. Onun önerisi üzerine Burhan Hoca ile konuşup katılmaya karar verdim. Onuncu sınıflardan iki kişiydik, ben ve Alpay. Yapmamız gereken üç topu üç tane hedefe atmaktı. Bunun için toplara bir takozla vuruyorduk. İlk başlarda kolay olacağını düşünmüştük ama öyle değildi. İlk denemelerde takozu elimizle kaldırdığımız için her denemeyi aynı şekilde yapamıyorduk, küçük yükseklik farklarının etkisi atışı çok etkiliyordu. Çalışma yöntemimiz deneme yanılmaydı diyebilirim. Topu farklı yerlere koymayı ve bu yerlerde değişik güçlerde vurmayı deneyip en iyi olanı bulmaya uğraştık ve eninde sonunda bulduk. Sonra yapmamız gereken insan etkisini minimuma indirmekti. Bunun için önceden uzunluğu belirli şekillerde plastik kullandık. Okulda atışlar başarılı olsa bile yarışmada ters gidebilecek birçok şey vardı. Orada kullanılan topun basıncı, topun ağırlığı ve zemin yapısı gibi. Yarışma sırasında atışlardan bir tanesi korktuğumuz gibi ters gitti ve atışlardan biri ıskaladı. Her şeye rağmen çalışmaları yapmak eğlenceliydi. İstanbul’da yarışmaya beklediğimden daha çok okul katılmıştı. İlkokul öğrencileri de katılmıştı bizim gibi lise öğrencileri de. Bu tarz şeylerle ilgilenen arkadaşlara katılmalarını şiddetle tavsiye ederim. Biz bu sene jüri özel ödülü aldık, ama birincilik yine bizde kaldı, ortaokulumuz birincii oldu.