ÖNSÖZ İnsanlık tarihi kadar eski olan insan probleminin felsefi bir problem olarak şekillenişi nispeten yakın zamanlara denk gelmektedir. Felsefede insanın bir problem olarak ele alınmasındaki bu gecikmenin değişik sebeplerinden bahsedilebilir. Bu sebeplerden biri, insan düşüncesinin bağımsız bir problem olarak şekillenmekten çok diğer felsefe problemleri ile bağlantılı olarak ele alınmış olmasıdır. Yani insan ahlak, varlık, siyaset vb. problemlerle ilişkilenmiştir. Bu bağlamda ahlâk, siyaset ya da varlık problemlerinin içinde değerlendirilmiş, insanın ahlaki boyutundan, siyasi boyutundan ya da varlık boyutundan bahsedilmiştir. Diğer bir sebep ise felsefe tarihinde felsefe problemlerinin şekilleniş süreci ile ilgilidir. Tarihsel olarak felsefedeki ilk gelişme dış dünyaya ilişkin problemlere yönelik olduğu için felsefi düşünce de bu yönde ivme kazanmıştır. İnsanın yaşadığı dünyayı tanımaya yönelik merakının daha baskın olması sonucu önce dış dünyaya sonra kendine yönelmiştir. İlginin insana dönmesi görece daha sonraki zamanlarda gerçekleşmiş ancak bu değerlendirmeler çoğu kez doğrudan değil dolaylı olmuştur. Bunun nedeninin insanın kendini inceleme alanına yerleştirmesindeki güçlük olduğu düşünülebilir. İnsanın kendini inceleyip değerlendirmesinin ise başlıca iki yolu vardır: Birincisi insanın kendini içinde bulunduğu ilişkiler ağı içerisinde yani işlevsel boyutu ile incelenmesi ve değerlendirmesi, vii ikincisi bütün bağlarından ayrı olarak aslında ne olduğunun araştırmasıdır. İnsanın işlevsel yönünün öne çıkarıldığı ilk bakış açısı işleyişe yönelik bir değerlendirme biçimini esas almaktadır ki bu daha çok bilimin bakış açısı olmaktadır. Bilim gözlenebilen özelliklerinden hareketle insanı açıklamaya yönelik bir bakış açısına sahiptir. Buna karşılık insanın bütün bağlarından ayrı olarak ne olduğu ile ilgili diğer araştırma biçimi ise daha çok felsefî bir bakış açısını temsil etmektedir. Felsefî bakış, “insan nedir?” sorusu etrafında şekillenen düşüncelerin oluşturduğu bakıştır. İnsanın aslında ne olduğunu anlama çalışan doğrudan insan problemine yönelik bir değerlendirmedir ve gelişimi son dönemlere değin yeterince belirginleşmemiştir. Bu kitabın amacı felsefe tarihindeki insan ile ilgili değerlendirmeleri ele almak ve bağımsız bir problem alanı olarak insan probleminin şekilleniş sürecini değerlendirmeye çalışmaktır. Bu amaçla felsefe tarihinde insan problemine yönelik olarak üretilen düşünceler bir değerlendirme ve tasnife tabi tutulmakta, problemin gelişmesine ait bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmaktadır. Böylece felsefe ile ilgilenenlere derli toplu bir kaynak sunulmak istenmektedir. Nurten Gökalp viii