Gizlice 1 Erol Gizlice 21000824 TURK 101- Sec. 34 Ahmet Özer 10 Kasım 2014 ŞANS NEDİR? Geçtiğimiz yaz arkadaşlarımla Çıralı‟ya çok güzel bir bungalov eve gitmiştik. Her yer yemyeşildi. Geceleri sadece ağustos böceklerinin sesini duyuyorduk. Öyle sessiz sakin ve dinlendirici bir yerdi ki meditasyon, masaj veya yoga yapsam bu rahatlığa erişemezdim... Geceleri arkadaşlarımla otelin terasında oturup, hayal bile edilemeyecek kadar ışıltılı parlayan yıldızların altında hayatımın en güzel anını yaşıyordum. Arkadan gelen kısık sesli müzik eşliğinde biralarımızı almış muhabbet ediyorduk. Sonra konu konuyu açtı ve arkadaşım bana “Senin için şans nedir?” diye sordu... O anda aklıma Oliver Sacks tarafından kaleme alınan “Müzikofili (Müzik ve Beyin Öyküleri)” kitabı aklıma geldi.Kitapta bir araya getirilen vakaların ortak noktası, kişilerin geçirdikleri hastalık veya kazalar sonrasında müziğe karşı geliştirdikleri hassasiyetleri. Bir sabah uyanıp da zihninde hiç susmayan bir melodi duyan kadından, yıldırım çarpmasından sonra piyano çalmaya karşı tutkulu bir ilgi geliştiren doktora kadar ilginç vakaların anlatıldığı kitap kesinlikle beynin gizemli dünyasına karşı insanda merak uyandırıyor. İnsana çok şey kattığını düşündüğüm kitapta arka kapağında da kısaca bahsedildiği üzere,nörolojik hasarlar ve bunlarla baş etme süreçlerinin kişilere yeni "algı kapıları" ile özgül ve sıradışı deneyimlerin önünü açabileceği anlatılmış. Nörolog-yazar Oliver Sacks'ın meslek hayatında karşılaştığı olaylardan yola çıkarak kaleme aldığı kitapta kahramanların, başlarına geleceklerden haberi yok. Birçoğu oldukça sağlıklı insanlar; ama bir müddet sonra, örneğin kimi sessiz bir odaya girdiğinde inceden inceye çalan bir keman sesi işittiğini söylüyor, kimi uyandığında bir müzisyen gibi yaşamaya Gizlice 2 başlıyor… “Musallat Olan Müzik”, “Müzik Yatkınlığının Geniş Yelpazesi”, “Bellek, Hareket ve Müzik”, “Duygu, Kimlik ve Müzik” ana başlıklarıyla dört bölümden oluşan Kitapta “Bellek, Hareket ve Müzik” bölümündeki Ravel‟in, en tatlı melodilerini rüyalarında bestelediğini ve Handel, Mozart, Chopin, Brahms ve Paul McCartney‟in gibi büyük üstadların da bestelerini aynı şekilde müzikal rüyalarından yaptıklarını öğrenmek her ne kadar oldukça ilginç gelse de beni kitapta en çok etkileyen hikâye Tony Cicoria‟nın hikâyesi... New York‟ta yaşayan Tony Cicoria 42 yaşında kendi halinde bir ortopedisttir. Bir gün telefon kabininde yağmurdan korunmaya çalışırken kendine yıldırım çarpar . Hiç şüphesiz bunun onun için çok büyük bir talihsizlik olduğunu düşünür -Hangimiz düşünmezdik ki-. Talihsiz kahramanımız yerde yatarken büyük ihtimalle bundan sonra hayatının bir tekerlekli sandalyede geçeceğini düşünür. Ardından kalbi durur. Ancak bi mucize gibi hayata zorda olsa döndürülür... Cicoria‟nın yüzü yanmış ve sol tarafı felç olmuştur... Kendisini hep halsiz hisseden, kelimeleri ve isimleri hatırlamakta güçlük çeken Cicoria bunun hiçbir insanın istemeyeceği bir hayat olduğunu düşünür. Ne var ki Tony Cicoria birkaç hafta içinde toparlanmayı başarır ve hastaneden taburcu olur. Kahramanımıza artık yepyeni bir hayat kucak açmıştır. Artık beyninde çok farklı şeyler döndüğünü hissedebilmektedir, bu daha önce hiç tanımadığı bir dürtü gibi bir şeydir ve onu hiç rahat bırakmaz. Bir zaman sonra piyanoya heves edip, piyano çalmayı öğrenmeye karar veren Cicoria‟nın beyninde öyle güçlü notalar uçuşmaktadır ki piyanoyu çok hızlı öğrenir ve üçüncü ayın sonunda hem piyano çalabilen hem de müzik besteleyebilen bir duruma gelmiştir. Artık bambaşka bir insandır Cicoria. Kendisini çok mutlu ve yepyeni hissetmektedir. Sanırım Tony Cicoria “yeniden doğmak” deyiminin en doğru ve en güzel örneği. Peki onun nasıl böyle bir hayatı oluvermişti? Bilime göre, Dr. Tony Cicoria nörolojideki en şiddetli Gizlice 3 müzikofili örneği… İlk başta gazeteler Cicoria‟yı “Talihsiz Cerrah” diye yazarken, şimdi dünyanın en talihli adamlarından biri oluvermişti. İşte Çıralıda o akşam arkadaşım bana “Senin için şans nedir?” diye sorduğunda onlara bu hikâyeyi anlattım. Cicoria‟nın hikâyesini duyunca hepsi ne kadar şanslı olduğundan bahsedip imrenmişti.. Birçoğumuz şuan yaşadığımız hayattan şikâyet ediyoruz, „Şu yaşımıza dönsek‟, „şimdi bir şans daha verseler‟ gibi cümleler sarfediyoruz her fırsatta. Bambaşka bir hayata gözlerini açmak her ne kadar güzel görünse de Cicoria‟nin o hayata erişebilmesi ölümle yaşam arasındaki ince çizgide zorlu bir bekleyişten sağ çıkmasıyla mümkün olmuştu. “Bence şans, ikinci bir hayata ihtiyaç duymadan yaşayabilmek. Geriye dönüp baktığında sahip olduğum hayatı ne güzel yaşamışım deyip mutlu olabilmek” diye cevapladım sorusunu. Güldük, biralarımızdan birer yudum aldık. Güzel bir yaz akşamıydı..